Hadi gel dedim hadi söyle
Ne var bileyim yüreğinde
Ne söyler ilk aşkın muştusu?
Etme sultanım n'olur etme
Hadi gel dedim hadi söyle.
Bizim için bunca güzellik
Türküler düğün dernek şenlik.
Açılan çiçekler baharla
Bana esvap sana gelinlik
Bizim için bunca güzellik.
Bizler olmasak neye yarar
Şu gökyüzü ağaçlar kuşlar,
İplik iplik nisan yağmuru.
Ya şu canım dünya canım bahar
Bizler olmasak neye yarar?
Hadi gel dedim n'olur hadi
Söyleyiver içindekini
- Aşkımızı öğrensin dünya!-
Birleştirip ellerimizi
Hadi gel dedim n'olur hadi
Başlasın çocukça, neşeli
Bir koşu sokak ortasında! A. Püsküllüoğlu
Kırlangıçlar dönecek yakında
Açılacak onurlu kapıları
Haziran sabahlarının
Ağırdan
Yer gök deniz nasıl bak
Birbirine karışacak
Çiçekler başı çekecek hey Nice
Sonra çocuklar
Balonlar uçurtmalar bulutlar ellerinde
Ardından
Beyazlar kırmızılar kayıklar
Haydiii
Yeşilde mavilikte
Ayak sesleri var başka işiteceksin
Bizlerin ayak sesinden
Toprağın var suların var ağaçların var
Günlerin gecelerin
Sözlerin biçimlerin ayak sesleri
Ayak sesleri elele
Ayak sesleri kıyamet gibi
Işığın ayak sesi
Gölgenin ayak sesi
Seslerin ayak sesi
Çocuğum ilk ağızda bunları belle Arif Damar
Işıklı günlerinde düşün
memleketini, dostlarını, sevgilini.
Onlarda kal, dinlen,
bırak kendinden bir şeyler.
Bir mağlûp akşamın mahzunluğu
silinsin gözlerinden...
Bir kavga sonunu unut.
Sen, maceralar peşinde değil,
umutsuz bir yolculukta değilsin.
Yaşamak, sadece sevmektir inan bana!..
Sevmeyenler, dünyamızda yaşamıyor.
Yaşamak,
suda, toprakta, insanlarda görünerek
bir zeytin ağacı gibi.
Bir zeytin ağacı gibi ne güzel
denize yakın olacaksın;
uzayan dallarında, yapraklarında ışık
taa derinlerde köklerin.
Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek,
yaşamak her gün... Arif Damar
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk, cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter, iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim, bir nehir akıp gider.
Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir.
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen, nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler.
Bu aşk burada biter ve çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk, cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter, iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim, bir nehir akıp gider. A.Behramoğlu
Pây-mâlin olmak ümmîdiyle dâmânın gibi
Sîne-çâk-ı hasretin oldum girîbânın gibi
Çün beni sevdâ-yı zülfünle sen ettin târ-mâr
Târ-mâr ol sen dahi zülf-i perîşânın gibi
Yok perîşân etmedik bir hânümân-ı akl ü dîn
Söyle kâfir mi o zülfün söyle îmânın gibi
Lezzeti tâ haşre dek hâtır-nişândır âşıka
Görmedim bir yâdigârın zahm-ı peykânın gibi
Olmasın cânân dahi âgâh hâlinden Ziyâ
Râz-ı aşkı sakla genc-i sînede cânın gibi ziya paşa
Hakikat her vücudun cânı aşktır
Ne cân kim cân içinde cânı aşktır
Bu cân cismimi kaim tutar ancak
O cân kim zâhir ü pinhânı aşktır
Bu aşk elinde aciz cümle eşya
Ne sır kim kamu ser-gerdân-ı aşktır
Bu aşk kandalığın bilmez kimesne
Bilirler haddini pâyân-ı aşktır
Gehi Leylî olur Mecnûn gözünden
Geh olur Leylâ'nın hayran-ı aşktır
Gehi kan yaş akar Ya'kûb gözünden
Geh olur Yûsuf-ı Kenân-ı aşktır
Diriltir ölüyü İsâ deminde
Geh olur Mûsâ-i Ümrân-ı aşktır
Ene'l-Hak çağırır Mansûr dilinden
Cüneyd'de cübbe vü irfân-ı aşktır
Bu aşkın türlü türlü rengi çoktur
Kimi giryân kimi handân-ı aşktır
Fedâ bu aşka cânım dinim olsun
Bana hem din ü hem imân-ı aşktır
Ne Yûnus anda yüz bin cân-ı Yûnus
Kabul etsin ne kim kurbân-ı aşktır
Vücûdun cübbesin aşk ile çâk et
Dala gör ona kim ummân-ı aşktır yunus emre
Aşk eteğin tutmak gerek âkıbet zevâl olmaya
Aşktan bir elif okuyan kimseden suâl olmaya
Aşk dediğin bilir isen aşka gönül verir isen
Aşk yoluna mâl ne olur cân dahi muhâl olmaya
Âsil-zâdeler nişânın eger bilmek diler isen
Her sözünün manâsı var sözü sebük-sâl olmaya
Âriflerden nişân budur her gönülde hâzır ola
Kendini teslîm eyleye sözde kıyl ü kâl olmaya
Görmez misin sen arıyı her bir çiçekten bal eder
Sinek ile pervânenin yuvasında bal olmaya
Eğer güher ister isen hizmet ile âriflere
Câhile bin söyler isen mânâda miskâl olmaya
Miskin Yûnus zehr-i kâtil aşk elinden tiryâk olur
İlm ü amel zühd ü tâ'at pes aşksız helâl olmaya yunus emre
İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül mesel-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer
Aşkı var gönül yanar yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış sarp-katı kışa benzer
Ol sultân kapısında ol hazret tapusunda
Âşıkların yıldızı her-dem çavuşa benzer
Aynı hırs ol olmuştur nefsine ol kalmıştır
Kendine düşman olmuş yavuz yoldaşa benzer
Aşktır kudret körüğü kaynadır âşıkları
Nice kaptan geçirir ondan gümüşe benzer
Âşık gönlü dölenmez mâşukun bulmayınca
Kararı yok dünyada pervâzı kuşa benzer
Münkir sözünü bilmez sözü ileri varmaz
Neye teşbîh edersin anlanmaz düşe benzer
Geç Yûnus endîşeden ne gerek bu pîşeden
Ere aşk gerek önden andan dervîşe benzer yunus emre
Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kâğıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.
Ogünbugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivilcelerin.
İşte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, baldıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için ince bir melhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayılan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerine
benim ölmüş olmamı
hiçbir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiçbir ayetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin.ismet özel
Âh o akşam o tirenden gülüşün!
O gülüş kalbime aksettiği an,
Duymadım ilk ateşin düştüğünü;
Şevka benzer bir ışık zannettim.
Mâcerâ başlamak üzereymiş o gün.
Sürecekmiş bu ateş yıllarca.
Bir taraftan Yakacık, mor dağlar...
Bir taraftan da deniz, şûh adalar...
O gün ömrümde, kader,
Geçecek aşkı resimleştirmiş
Bu güzel çerçevede.
Yine dün geçtim o yoldan;
Aynı raylarda tirenler geçiyor...
Karşı dağlar, hep o dağlar...
Kıyı hep aynı kıyı
Ve deniz aynı deniz;
O gülüşten bir eser yok yalnız;
O güzel çerçeve bomboş!
Belki kalbim daha boş! Y kemal
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı;
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Kara sevdâlı birer âşıktı.
Bir hayâlet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yâlarına;
Hepsi meshûr, o muammâ güzeli
Gittiler görmeğe Kaf dağlarına.
Hepsi, sırtında abâ, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: "Belki son akşamdır bu."
Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Dâimâ yollar uzar, kalb üzülür;
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.
Mehlika'nın kara sevdâlıları
Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,
Mehlika'nın kara sevdâlıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.
Gördüler: "Aynada bir gizli cihan...
Ufku çepçevre ölüm servileri..."
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlü, uzun saçlı peri.
Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o vîran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.
Su çekilmiş gibi, rü'yâ oldu!
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayâl âlemi peyda oldu,
Göçtüler hep o hayâl âlemine.
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç,
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Oradan gelmiyecekmiş dediler!.. y kemal
Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamânı,
Görmezler ufuklarda şafak söktüğü ânı.
Gördükleri rü'yâ, ezelî bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgârı başka,
Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez,
Gül solmayı, mehtâb azalıp bitmeği bilmez;
Gök kubbesi her lâhza bütün gözlere mâvi,
Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;
Sevdâları hulyâlı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi bir fıskıye âhengini dinler.
Bir rûh o derin bahçede bir def'a yaşarsa,
Boynunda onun kolları, koynunda o varsa,
Dalmışsa, onun saçlarının râyihasiyle,
Sevmekteki efsûnu duyar her nefesiyle;
Yıldızları boydan boya doğmuş gibi, varlık,
Bir mû'cize hâlinde, o gözlerdedir artık;
Kanmaz en uzun bûseye, öptükçe susuzdur,
Zîrâ susatan zevk o dudaklardaki tuzdur;
İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan.
Bir sır gibidir azçok ilâh olduğumuzdan.
Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler,
Bir gün, nereden, hangi tesâdüfle gelirler?
Aşk onları sevkettiği günlerde, kaderden,
Rüzgâr gibi bir şevk alır oldukları yerden;
Geldikleri yol... Ömrün ışıktan yoludur o;
Âlemde bir akşam ne semâvî koşudur o!
Dört atlı o gerdûne gelirken dolu dizgin,
Sevmiş iki rûh, ufku görürler daha engin,
Sîmâları gittikçe parıldar bu zaferle,
Gök her tarafından donanır meş'alelerle.
Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,
Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar,
Dünyâyı unutmuş bulunurken o sularda,
- Zâlim saat ihmâl edilen vakti çalar da -
Bir ân uyanırlarsa lezîz uykularından,
Baştan başa, her yer kesilir kapkara zindan.
Bir fâciadır böyle bir âlemde uyanmak,
Günden güne hicranla bunalmış gibi yanmak.
Ey tâlih! Ölümden de beterdir bu karanlık;
Ey aşk! O gönüller sana mâl oldular artık;
Ey vuslat! O âşıkları efsûnuna râm et!
Ey tatlı ve ulvî gece! Yıllarca devâm et! Y kemal
Pâdişâh-ı ins ü cân olmak dilersen âşık ol
Ârif ü rind-i cihân olmak dilersen âşık ol
Bî-cihât ü bî-misâl ü lâ-mekân u lâ-yezâl
Hâkim-i kevn ü mekân olmak dilersen âşık ol
Zâhiren ey dil nice ebr-i hicâb altındasın
Gün-be-gün sen de âyân olmak dilersen âşık ol
Zerre-veş gün yüzlüler şevkına her dem raks edip
Gâh zâhir geh nihân olmak dilersen âşık ol
Kûy-ı cânân içre feryâd eyleyip her subh u şâm
Bülbül-i bâğ-ı cinân olmak dilersen âşık ol
Zulmet-i hecr içre aşk âb-ı hayâtın Hızr-veş
Nûş edüben câvidân olmak dilersen âşık ol
Vasfiyâ gam yeme dehrin gerdişi kaddin büküp
Pîr ederse nev-civân olmak dilersen âşık ol vasfî
Sen üzerinde nice şafakların söktüğü
Sevgi denizlerine akan büyük nehir
Sen biraz ışık, biraz tılsım, biraz büyü
Sen yıllardır yazıp bitiremediğim şiir
Durmadan bir gül açar ellerinde pembe
Sen nefes alışı en bâkir güzelliğin
Gözlerin midir parlayan gökyüzünde
Bir güneş doğarcasına geceleyin
Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel
Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri
En karanlıklarda bile uzanır bir el
Kendiliğinden açar sabaha perdeleri
Sen varsan dallarda kuşlar memnun
Tüm çiçeklerin rengi değişik, kokusu başka
Öylesine gerçek ki var olduğun
Çarpar güzelliğin kıyılarıma dalga dalga
Tutsam ellerini içim ürperir hazdan
Başım döner gözlerin gözlerime değse
Kalan tek hâtıradır gülüşün bir yazdan
Yokluğun da odur senin ölmek neyse
Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü
Her zaman en güzel, her yerde eşsiz
Sen yaprak, sen köpük, sen kuştüyü
Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz. Ü y oğuzcan
Aşktı o! Değiştiren tüm gecelerimi
Aşktı o! Beni durup durup yenileyen
Oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi
Oydu, doludizgin gidişime dur diyen
Bir bıçağın keskin yüzünde kan lekesiydim
Aşktı yine beni yıkayan, arıtan su
Böyle ak pâk olacağımı bilir miydim
İçimde açmasaydı o sevmek duygusu?
Ben bir tutsağım şimdi sevgiye, gönüllü
Çözmeyin ellerimi, zincirlerim kalsın
Görsün prangalarım o doğacak günü
Ve bu dünyaya aşk dolu şiirlerim kalsın
Seninle her yerde güzel, her zaman yeni
İstemem, sensiz hatırlamasınlar beni. Ü y oğuzcan
Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum
Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin, açıl
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki seni bekliyorum
Bir sabah gün doğarken aç perdelerini, bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki seni istiyorum
Gecelerden bir gece uyanırsın apansız
Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
Bil ki seni seviyorum ü y oğuzcan
Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hâtıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayâl içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yâr
Senin de başında o çılgın rüzgâr
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde âsâ
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hâlâ duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün yalnız benim için giy
Saksındaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma
Büyük acılarla tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrı'ya kavuştuğum gün
Beni unutma ü y oğuzcan
Çün kıyâm etti ezelde kâmet-i bâlâ-yı aşk
Yer yerin koptu sadâ-yı rabbiye'l-a'lâ-yı aşk
Çarha girdi çarh u eşyâ tuttu bir kezden semâ'
Çünki çalındı ezel bezminde bir dem nây-ı aşk
Yine saldı sâyesin devlet hümâsı başıma
Yine kıldı gönlümün kâfın makâm ankâ-yı aşk
Seylden leşker çekip kaldırdı âteşten alem
Yaktı vü yıktı vücûdum âlemin Dârâ-yı aşk
Yâ İlâhî ben bir avuç toprağa senden meded
Aktı geldi üstüme cûş eyleyip deryâ-yı aşk
Derd imiş dermân-ı âşık derde dermân et hemân
Derd-i derd dermân demiş bu derde bu derdâ-yı aşk
Kasd edecek ka'be-i maksûda kûy-ı vahdete
Bir kademde erişir pây-ı cihân-peymâ-yı aşk
Ey Usûlî hâdisât etfâli yer yer yügrüşür
Var ise girdi melâmet şehrine rüsvâ-yı aşk usulî
Eşi yok bir güzeli sevdi beğendi gönlüm
Kıskanır kendi gözümden yine kendi gönlüm
Gâhi hasret iken ol sîneye sînem kavuşur
Sanma gönlümde olan derd-i muhabbet savuşur
Yâseminden bile nâziktir o boy bos anda
Sarmaşıkvâri sarılsam eğilir ol anda
Candan ülfet edeli öyle civân dilber ile
İstemem gayrisini hûr u melek olsa bile
Mest olup neş'e-yi şehvetle o gözler bayılır
Serpilince yüzüne gözyaşım ammâ ayılır
Bağrım ezmez mi süzüldükçe o baygın gözler
Beni imrendirir ağzındaki tatlı sözler
Kendi hüsnünden utanmış da kızarmış yanağı
Yüzün örtüp kapamış saçları baştan aşağı
Uğradım zülfü hayâliyle karasevdâya
Böyle Mecnûn dahi düşkün mü idi Leylâ'ya
Cân çekişmekten ise cânımı versem bâri
Cân fedâ eyleme bir iş mi sevince yâri
Ben şehîd olmadan aşkıyla mezârım kazayım
Taşımı gözlerimin kanlı yaşıyla yazayım şinasi
Aşkın odına ey gül yansa cihân-ı şeydâ
Her bir avuç külünden bir bülbül ola peydâ
Mülk-i dile o lebden hakkâ ki korku vardır
Câiz ki bir şererden âlem yana ser-â-pâ
Meyhâne-i mahabbet mestânelerle doldu
Peymâneler pür oldu ârif oturma tenhâ
Dil sâfdır kederden ammâ güler yüz ister
Hûb olmayana neyler âyîne-i mücellâ
Hâl-i ruhını gözler zülf-i siyâhın özler
Yahyâ sevâd-ı çeşm ü kalbimden süveydâ şeyhülislam yahya
1
Yaralı bağrımı ger derd ile yaram kime ne
Yâre yâr olmak için câna kıyaram kime ne
Aşk yolunda cihân varlığı çün yokluktur
Varımı yoğumu ger verem ü varam kime ne
Kâr u bârım kamusu câm-ı dil-ârâm iledir
Bâri hulkuyla geri bî-ser ü kârem kime ne
Kime ne söyler isem sen dahi kimsin derler
Ben dahi hasret ile zâr ü nizârem kime ne
Eli ile özünü derde koyar derler imiş
Görür iken girerim oda yanaram kime ne
Zühd ü dîn fikri n'olur câdû gözünü göreli
Geceler mest ü seher deng ü humâram kime ne
Şeyhîyim kim komuşum cânımı dilber yoluna
Bende kimin nesi var bende-i yârem kime ne
2
Hasretinden sanemâ bağrımıza kan dökülür
San ki Nûh âfetidir bahrına tûfân dökülür
Gam u hasret gözüme âh gumâm olalıdan
Gözlerimden yere gör nicesi bârân dökülür
Hasretiyle özünün yüzünü jeng eyledi ay
Gördü kim gün yüzüne zülf-i perîşân dökülür
Başmagın kebkebine ya'ni yüzün sürmek için
Gökten ılduz yere gör vâlih ü hayrân dökülür
Teşne-dil olsa Hızır âb-ı hayâta ne aceb
Dem-i İsâ lebiçün çeşme-i hayvân dökülür
Leblerin goncesi gül yüzde tebessüm kılalı
Gonceler çâk-ı kabâ güllere handân dökülür
N'ola ihsân edesin vaslını Şeyhî'ye şehâ
Gözlerinden çün anun hicrin ile kan dökülür şeyhi
1
Gül âteş gülbün âteş gülşen âteş cûybâr âteş
Semender-tıynetân-ı aşka besdir lâlezâr âteş
Hemân ey sâkî bir sâgar tutuşdur dest-i dildâra
Gazabla bezme geldi şem'-i meclis-veş yanar âteş
Nesîm âteş çıkardı gonca-i çeşm-i ümîdimden
Bıraktı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş
Hayâl-i hasret-i hâlinle âh ettikçe uşşâkın
Şeb-i fürkatta her dem ahterân eyler nisâr âteş
Bana Dûzahdan ey meh dem urur gülzârlar sensiz
Diraht âteş nihâl-i dil-keş âteş berg ü bâr âteş
Mürekkebdir vücûdu tâ ezel yek-pâre sûzişden
Anâsırdan meğer uşşâka olmuşdur dûçâr âteş
Çerâğ-ı bezm-i hecri olduğum yapmış yakıştırmış
Gönül pervânesine vuslat âteş intizâr âteş
Beyân-ı sûziş eyler herkes isti'dâd-ı fıtrattan
Eder berceste âşık mısra'-ı rengîn çenâr âteş
Meğer kilk-i sebük-cevlânın olmuş germ-rev Gâlib
Zemîn âteş zamân âteş bütün nakş u nigâr âteş
2
Âteş-i hüsnü gönüllerde kodu cilve-i aşk
Sâgara şu'le-i hal-gerde kodu cilve-i aşk
Güft-gûy-ı nigehin sırrını istersen eğer
Ol cevâbı leb-i hançerde kodu cilve-i aşk
Dâmeninden dökülen cünbüş-i bî-pâyânı
Devşirip serv-i sanevberde kodu cilve-i aşk
Devr-i zülfünde ferâmûş olunan fitneleri
İntizâr-ı dem-i mahşerde kodu cilve-i aşk
Hod-perest ile edip yâr-peresti temyîz
Vasl-ı hicrânı berâberde kodu cilve-i aşk
Artırıp perde-i âhengini mızrâb-ı kalem
Nağmeyi rişte-i mıstarda kodu cilve-i aşk
Edicek rütbe-i erbâb-ı cünûnu ta'yîn
Kays ile Gâlibi bir yerde kodu cilve-i aşk şeyh galib
Sen olmasan... Seni bir lâhza görmesem yâhut,
Bilir misin ne olur?
Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücut
Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu?..
Sen olmasan... Seni bulmak hayâli olsa muhâl,
Yaşar mıyım dersin?
Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl;
Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar
Ne hazin
Gelir hayât o zaman hem vücûda hem rûha,
Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,
Bu kalb-i muztaribim?
Sen olmasan... Bu samîmi bir îtirâf işte:
Sen olmasan yaşamam:
Seninle râbıtamız hoş bir îtilâf işte;
Fakat bu râbıta hâli mi rûhu ezmekten?..
Akşam
Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:
Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
Bükâya değse hayat!.. t Fikret
1
Dâr-ı dünyâ deli gönlüm gibi vîrân olsa
Ne cihân olsa ne cân olsa ne hicrân olsa
Kâşki sevdiğimi sevse kamu ehl-i cihân
Sözümüz cümle hemân kıssa-i cânân olsa
Bir demir dağı delip boynuna almak gibidir
Her kişi âşık olurdu eğer âsân olsa
Şâdmânam gam-ı yâr ile sevinmez yoktur
Bir gedâ cümle cihân mülküne sultân olsa
Cân atar karşı çıkar izzet eder ey Yahyâ
Hançer-i dilber ile bir çıkışır cân olsa
2
Mecnûn-ı aşkı lâle gibi dağa saldılar
Hem dağa hem benefşe gibi bâğa saldılar
Başlandı çünki kasr-ı mahabbet yapılmağa
Ferhâdı taşa Husrevi toprağa saldılar
Kayd-ı gam-ı cihândan alıp dest-i aşk ile
Şehbâz-ı rûh-ı âşıkı uçmağa saldılar
Cânânı kalb-i âşıka sofîyi Kâbeye
Kimin yakına kimini uzağa saldılar
Müstağrak etti gözyaşı Yahyâyı nâgehân
Berg-i hazânı sanki bir ırmağa saldılar taşlıcalı Yahya
Ne temâşâ-yı gül ü ne çemen ister âşık
Sînede bir meh-i gül-pîrehen ister âşık
Var dimâğında şemîm-i hat-ı anber-bûyun
Sanma kim nâfe-i müşk-i Hotan ister âşık
Olmuş üftâde-i çâh-ı zekânın bî-çâre
Uzatıp zülfüne destin resen ister âşık
Zerd olup gitmededir çehresi altun gibi kim
Nakd-i cân vermeğe bir sîm-ten ister âşık
Şi'r-i Vehbî diyerek sana gazel arz etmiş
O nezâketle lebinden sühan ister âşık s Vehbi
Bu aşkın esrârın şerh edem desem
Cevâba elkâba lisâna sığmaz
Mahbuplar şâhını medhedem desem
Kitâba hesâba dehâna sığmaz
Mahbubun aşkını ayan eylesem
Hak sözü derûnda pinhân eylesem
Bir noktanın ilmin beyân eylesem
Deftere fermâna divâna sığmaz
Gönül bu meydanda mestâne olsa
Ayılmaz haşredek irfâne olsa
Aşk ile bir kişi divâne olsa
Dünyaya uhraya cihâna sığmaz
Seyrânî göz yaşın şarap eylesem
Yaka yaka sînem kebap eylesem
Derdimin zerresin hesap eylesem
Kantara batmana mîzana sığmaz seyrani
Eski libas gibi âşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş
Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş
Sevdiğim değildin böylece ezel
Aşkımın bağına düşürdün gazel
İbrişimden nâzik sandığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş
Seyrânî'nin gözü gamla yaş imiş
Benim derdim cümle derde baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş seyrani
Takatim kalmadı aşkın yayının
Çekip kirişinden kuramıyorum
Her gece düşümde bir hercainin
Âteş-i aşkından duramıyorum
Aşk u sevdâ hayal midir zan mıdır
Mekânları can mı bilmem ten midir
Cezbe dilden midir dilberden midir
Dil bilmez dilberden soramıyorum
Seyf-i aşkım çarh-ı canda bileşir
Her binalar temelinden döleşir
Çoktanberi bu aşk ile güleşir
Gönül pehlivanın yoramıyorum
Lâle bağrın aşk oduna dağlamış
Bülbül güle âşık olup ağlamış
Seyrânî'yi bir kıl ile bağlamış
Muhabbet bendidir kıramıyorum seyrani
Aşkın arısına düşürme telâş
İster isen benden bal kara gözlüm
Muhabbet dilersen semtimde dolaş
Dilemezsen gamda kal kara gözlüm
Er gerektir erin kadrin bilmeğe
Âşık gerek mâşuk gülün dermeğe
Mevlâ kul keyfince meyva vermeğe
Kâdir yaratmağa dal kara gözlüm
İnsan dedikleri hep bir soy imiş
Kudret ölçüsünde hep bir boy imiş
Gönül kimi sever güzel o imiş
Sen Hak'tan dileğin al kara gözlüm
Yükseklerde taşkın esme yel gibi
Bulandırma Seyrânî'yi sel gibi
Haddeden çekilmiş demir tel gibi
Çek beni bağrına çal kara gözlüm seyrani
Ağyâradır mahabbet ü mihr ü vefâların
Erbâb-ı aşka hadden aşuptur cefâların
Kılsın cefâyı gâh gözün gâh kâkülün
Çeksin esîr-i aşkın olanlar belâların
Gayra Mesîh-i la'l-i lebin rûh-bahş ola
Ölsün mü neylesin güzelim mübtelâların
Bâzâr-ı i'tibârda sensin veren şikest
Bey'-i metâ'-ı hüsnüne Yûsuf-likâların
Rûhî acep mi mâ'il olursa kelâmına
Dünyâyı âşık eyledi hüsn-i edâların b ruhî
Mestâne-i peymâne-i meyhâne-i aşkım
Tâ rûz-ı ezelden beri dîvâne-i aşkım
Pür-neş'e-i âsâr-ı tecellâ-yı şuhûdum
Hûn-âb-ı ciğerden dolu peymâne-i aşkım
Ben mahrem-i esrâr-ı şu'ûnât-ı kazâyım
Sûrette eğerçi yine bîgâne-i aşkım
Havf eylemezem rahş-ı peykân-ı kazâdan
Zahm-ı gam-ı cânân ile mestâne-i aşkım
Cibrîl'e serim celve-geh-i şevk olur Ekrem
Gülzâr-ı muhabbette aceb lâne-i aşkım r m Ekrem
Ey aşk ne hoş revânım oldun!
Kim cânım içinde cânım oldun!
Ettinse ne be's ömrümü telh
Bir lezzet-i câvidânım oldun.
Öldürmeğe kasdedip yaşattın
Bir kâtil-i mihribânım oldun
Bir demde aceb ki hem rakîbim
Hem âfet-i dil-sitânım oldun!
Ettin beni nâle-senc-i hicrân,
Kânûn u def ü kemânım oldun.
Ettin beni âsmân-ı eşvâk,
Mihr ü meh ü ahterânım oldun.
Akşamı garîb, subhu gamgîn
Hüzn-âver-i hâverânım oldun.
Çektin beni lâ-mekâna doğru
Yoklukta da hem-mekânım oldun.
Sâhilleri san ezel ebeddir
Bir lücce-i bî-gerânım oldun.
Lâl ettiği yerde gam zebânım
Sen hâlime tercümânım oldun.
Hangi birine perestiş etsem?
Bir mihri çok âsmânım oldun!
Geh sübha be-dest zühd-i hâlis
Geh rind-i kadeh-keşânım oldun.
Ben bülbül-i şûh her dem âvâz
Sen gülşen-i bî-hazânım oldun.
Ben bir kuş idim garîb ü mehcûr
Sen bâni-i âşiyânım oldun.
Ettin beni terbiyetle pür-cûş;
Bir bâğ-ı İrem nişânım oldun.
Ey tab' nedir bu feyz-i ulvî?
Bürkân-ı güher-feşân oldun.
Ey hâme ne varsa dilde söyle
Sen mûnis-i râz-dânım oldun.
Terşîh-i zülâl-i sânihâta
İşte yine nâv-dânım oldun.
Yâ Rab bu füyûz hep senindir!
Sensin ki meded-resânım oldun.
Tab' u kalemin ne lutfu olsun?
Sen mülhim-i bî-gümânım oldun.
Ettin beni aşkla sühansâz
Lüknet-şiken-i lisânım oldun.
Pîrâne temâyüz etti şi'rim
Feyyâz-ı dil-i cevânım oldun. R m Ekrem
Gam elinden benim zülfü siyahım
Peykân değdi sînem yaralandı gel
Suna başın için ağlatma beni
Bugün sevda candan aralandı gel
Gamdan hisar oldum mekânım yurdum
İşitmez âvazım dinlemez virdim
Bir değil beş değil on değil derdim
Düğümler baş verdi sıralandı gel
Hasretine vasıl olam mı böyle
Mecnûn'a da bâkî kalır mı Leylâ
Ölümlü dünyadır gel helâl eyle
Yüklendi barhânem kiralandı gel
Ne çekerse dertli sînem dağ olmaz
Günler gelir geçer ömür çoğalmaz
Neşterlidir yaralarım unulmaz
Göğerdi çevresi karalandı gel
Pir Sultan Abdal'ım haftada ayda
Günler gelir geçer bulunmaz fayda
Gönül Hak arzular canım hayhayda
Toprağım üstüme kürelendi gel p s abdal
Şu karşıki yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası serimde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eğleme beni
Şu benim sevdiğim başta oturur
Bir güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bana zulüm getirir
Geçti dost kervanı eğleme beni
Ben gidersem Sunam bana ağlama
Ciğerini aşk oduna dağlama
Benden başkasına meyil bağlama
Geçti dost kervanı eğleme beni
Gider isem bu il sana yurt olsun
Münafıklar aramıza kurt olsun
Ben ölürsem yüreğine dert olsun
Geçti dost kervanı eğleme beni
Pir Sultan Abdal'ım dağlar aşalım
Aşalım de dost iline düşelim
Çok nimetin yedim helallaşalım
Geçti dost kervanı eğleme beni ps abdal
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia. Özdemir asaf
1
Ne dehrin bendesi ne şâh-ı âlî-şânıyız cânâ
Esîrin olalı milk-i gamın sultânıyız cânâ
Bizi egler gam-ı aşkında bir künc-i ferâgat yok
Bu meydân-ı belânın gûy-ı ser-gerdânıyız cânâ
Ferahdan ağlarız gamdan güler biz özge abdâlız
Lebünle hattının geh mest ü geh hayrânıyız cânâ
Vuhûş-ı deşt ile gündüz müsâfir kûh u sahrâda
Kilâb-ı kûyunun şeb-tâ-seher mihmânıyız cânâ
Olaldan halka-i zülfünle Nev'î bî-ser ü sâmân
Mahabbet bezminin ser-halka-i rindânıyız cânâ
2
Âşıkız dîvâneyiz bağ ile gülzâr isteriz
Bir güle bağlanmışız illâ ki bî-hâr isteriz
Şâm-ı hecri mihr-i ruhsâriyle rûz-i îd eder
Âşıkın kadrin bilir âlemde bir yâr isteriz
Gül gibi her gördüğü hâr u hasa yüz vermeyip
Mâil-i ehl-i hevâ bir serv-reftâr isteriz
Kasd ederse gerd-i râhın görmege çeşm-i rakîb
Sürmeyi gözden siler bir şûh-ı ayyâr isteriz
Hatt-ı bâkî bulmağa gülzâr-ı fânîden bugün
Nev'îyâ sâgar sunar bir lâle-ruhsâr siteriz nevi
Geldimse n'ola ben şu'arâ devrine âhir
'Âdet budur âhirde gelir bezme ekâbir
Sûfî zarar etmez sana etfâl ile sohbet
Gam çekme girer cennete erbâb-ı sagâ'ir
Ey meh n'ola şehbâz-sıfat tutsan el üzre
Şehrinde biziz şimdi gözü bağlı misâfir
Hiç n'eyleyeyim bu dil-i âvâreyi bilmem
Ne vuslata kâdir sana ne firkate sâbir
N'etsin ya güzel sevmeyip Allah'ı seversen
Nev'î gibi bir rind husûsâ ola şâ'ir nevi
1
Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdır sensiz
Mey-i zehr-âb-ı sitem sâgar-ı gerdânı bile
Bâğa sensiz bakamam çeşmime âteş görünür
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile
Sîneden derd ile bir âh edeyin kim dönsün
Aksine çerh-i felek mihr-i dırahşânı bile
Hâr-ı firkatle Neşâtî-i hazînin vâ-hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu girâbânı bile
2
Her gâh ki yâd-ı ruh-ı cânân ederin ben
Künc-i gamı bir demde gülistân ederin ben
Bir dem mi geçer dîdelerim olmaya pür-hûn
Râz-ı dili bilmem niçe pinhân ederin ben
Bu âteş-i hasret ki dil ü sînede vardır
Bir lahzada bin âlemi sûzân ederin ben
Bu âh-ı pey-ender-pey eğer böyle kalırsa
Bir gün feleğin çarhını vîrân ederin ben
Rağbet mi var erbâb-ı dile şimdi Neşâtî
Bîhûde hemân da'vi-i irfân ederin ben neşati
Gerçek hadîs imiş bu ki hûbun vefâsı yoh
Kim sevdi hûbı kim didi hûbun cefâsı yoh
Aşkun belâsı yoh diyüben aşka düşme kim
Kim âşık oldı kim didi aşkun belâsı yoh
Anun ki hacc-ı ekberi ey cân sen olmadun
Beytü'l-Harâma varmamış anun Safâsı yoh
Şeytândur ol ki sûretine kılmadı sücûd
Bir renc ü derde düşdi ki hergiz devâsı yoh
Ol cân ki senden özge taleb itmedi murâd
Hecründe yahmağun anı her dem revâsı yoh
Yâ Rab ne şem'imiş bu mehün yüzi kim anun
Nûrı katında şems-i duhânun ziyâsı yoh
Bîmâr-ı aşka cân verür ey cân lebün müdâm
Münkir sanur ki lâ'l-i lebünün şifâsı yoh
Gel gel berü ki savm u salâtun kazâsı var
Sensüz geçen sabâh u mesânun kazâsı yoh
Aynun hatâsuz ey büt-i Çin dökdi kanumı
Türk-i Hıtâdur aslına varur hatâsı yoh
Fânî cihâna bahma geçen ömri sevme kim
Ömrün zevâli var u cihânun bekaası yoh
Yârun gelür hemîşe cefâsı Nesîmîye
Sen sanma kim Nesîmîye yârun atâsı yoh nesimi
1
Erbâb-ı gamız âşık-ı dil-dâde-i aşkız
Öldürse bizi gam yine âmâde-i aşkız
Nâz etsek olur gamze-i hûbânede gâhî
Yârân-ı tenük meşreb-i şehzâde-i aşkız
Ne turra esîr etmeğe kâdir ne girişme
Kimse bizi bend edemez âzâde-i aşkız
Cem gibi n'ola çekmez isek renc-i humârı
Rindân-ı sabûhî-zede-i bâde-i aşkız
Sûfî gibi münkir değiliz keyf-i şarâba
Biz mu'tekid-i mürşid-i seccâde-i aşkız
Yok tâkatımız kûyuna yüz sürmeğe yârin
Mestân-ı harâbâtî vü üftâde-i aşkız
Nef'î gibi mâil değiliz şîve-i nazma
Meftûn-ı edâ-yı gazel-i sâde-i aşkız
2
Âşıka ta'n etmek olmaz mübtelâdır neylesin
Âdeme mihr-i mahabbet bir belâdır neylesin
Gönlü dilberden kesilmezse aceb mi âşıkın
Gamzesiyle tâ ezelden âşinâdır neylesin
Zülfüne kalsa perîşân eylemezdi dilleri
Anı da tahrîk eden bâd-ı sabâdır neylesin
N'ola olsa muztarib hâl-i dil-i uşşaktan
Sînesi âyine-i âlem-nümâdır neylesin
Olmasa Nef'î n'ola dil-beste zülf-i dilbere
Tab'-ı şûhu dâma düşmez bir hümâdır neylesin
3
Eşk ile sînedeki şerhayı nemhâk ederiz
Âşıkız mihr ü mahabbet yolunu pâk ederiz
Kendimizden ne kadar bîhaber etse bizi aşk
Ol kadar zevk-i gam-ı firkati idrâk ederiz
Çekmesin deyü ta'ab girmede peykânı dile
Tîrine karşu durup sînemizi çâk ederiz
Yine sen istediğin yerde gezersin güzelim
Cismimiz yok yere yolunda helâk ederiz
Nazmımızla n'ola kılsak gamı şevka tebdîl
Zehri ey Nef'î biz efsûn ile tiryâk ederiz nefi
Çömeldim, bakıyorum toprağa,
otlara bakıyorum, böceklere bakıyorum,
mavi mavi çiçek açmış dallara bakıyorum,
sen bahar toprağı gibisin sevgilim
sana bakıyorum.
Sırtüstü uzandım görüyorum gökyüzünü.
Ağacın dallarını görüyorum.
Sen, bahar mevsiminde gökyüzü gibisin sevgilim,
seni görüyorum.
Gece kırda ateş yaktım, ateşe dokunuyorum,
suya dokunuyorum,
kumaşa dokunuyorum,
gümüşe dokunuyorum.
Sen yıldızların altında yakılan ateş gibisin sevgilim
sana dokunuyorum.
İnsanların içindeyim seviyorum insanları,
Hareketi seviyorum.
Düşünceyi seviyorum.
Kavgamı seviyorum.
Sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim,
seni seviyorum. N hikmet
Hoşgeldin, kadınım benim, hoşgeldin!
Yorulmuşsundur,
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
Susamışsındır,
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
Acıkmışsındır,
sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam.
Hoşgeldin, kadınım benim, hoşgeldin!
Ayağını bastın odama
kırk yıllık beton çayır çimen şimdi.
Güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler,
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam,
Hoşgeldin, kadınım benim, hoşgeldin. N hikmet
1
Hevâ-yı aşka uyup kûy-ı yâra dek gideriz
Nesîm-i subha refîkiz bahâra dek gideriz
Palâspâre-i rindî be-dûş u kâse be-kef
Zekât-ı mey verilir bir diyâra dek gideriz
Tarîk-i fâkada hem-kefş olup Senâ'îye
Cenâb-ı Külhanî-i Lâyhâra dek gideriz
Ederse kand-ı lebin hâtır-ı mezâka hutûr
Diyâr-ı Mısra değil Kandehâra dek gideriz
Felek girerse kef-i Nâ'ilîye dâmânın
Seninle mahkeme-i Girdkâra dek gideriz
2
Mest-i aşkız mutrib u sâkî ne nâz eyler bize
Nâlemiz meclisde kâr-ı sûz u sâz eyler bize
Şîve-i gerdûn-ı nâ-hem-vârı gör kim bu'lheves
Çarhın ikbâliyle arz-ı imtiyâz eyler bize
Pîç ü tâb-ı dest-i cevrinden görüp feryâdımız
Baht-ı serkeş dil-nüvâzâne niyâz eyler bize
Hem-zebânız çeşm-i şûh-ı yâr ile ol denli kim
Gamzesi bî-tâb olup ifşâ-yı râz eyler bize
Fırkat-ı sad-sâleye olur telâfî Nâ'ilî
Çeşmi gâhî bir nigâh-ı dil-nüvâz eyler bizi naili
Sevdüm seni ben cândan cânum seven ölsün mi
Ayrılamazam senden cânum seven ölsün mi
Sen hüsn ile âyetsin bir hoş kadın ü kaametsin
Ey vây ne kıyâmetsin cânum seven ölsün mi
Ey lâ'l-i lebi kandüm cevrün odına yandum
Lûtf eylesin sandum cânum seven ölsün mi
Ol kaş ile ol gözler kirpük okını gezler
Her lâhza beni gözler cânum seven ölsün mi
Hep cevr ü cefâ senden bu kamu belâ senden
Derdüme devâ senden cânum seven ölsün mi
Ey serv-i sehî-kaamet Dâî kuluna rahm et
Hak ede sana rahmet cânum seven ölsün mi Ahmet-i dai
Devlet hümâsını tutayım derken
Uçurdum kolumdan bâz elden gitti
Cehd edip ardından yeteyim derken
Hazır turna ile kaz elden gitti
Hudâ'nın verdiğ(i)ne olmadım kail
Gönül ata, dona, dilbere mâil
Olmuş iken bir dev devlete nâil
Kıymetin bilmedim tez elden gitti
Yine cûş eyledi bu derdli yürek
Sînemi çâk etti bu devr-i felek
Mevlâ'nın verdiğ(i)ni kanaat gerek
Gönül çok isterken az elden gitti
Mevlâm verse varabilsem yârime
Elim varmaz oldu kisb ü kârime
Bir kara dumandır çöktü serime
Kış eyyâmı geldi yaz elden gitti
Ömer içini gör bakma dışına
Çektiğin gelmesin kullar başına
Kimse rahm eylemez çeşmim yaşına
Ağlayı ağlayı göz elden gitti aşık ömer
zeynep beni bekle / gece ağaçlarına
yağmur çiseliyorum / cam tozu su beyazı
yalnızlığını mutlaka değiştireceğim
bir yaprak halinde süzülüp saçlarına
eski teşrin'lerden / kederli kırmızı
zeynep beni bekle mutlaka döneceğim
söyle kim önleyebilir buluşmamızı
geceleyin ışıkları söndürdüğün zaman
benim şiir kitaplarından sızan aydınlık
elinde uyuyakaldığın heyecanlı roman
pancurların çarpıldığı lodos geceleri
rüzgârın değil benim / pencerendeki ıslık
her akşam koridordaki ayak sesleri
yanlış çaldığını zannetiğin telefon
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
hem bu ne ilk ayrılığımız ne de son
pikapta eminağa acemaşirân saz semaisi
sokakta çocuklar saklambaç hırsız polis
hayat akıp gidiyor olsam da olmasam da
saati durmamalı ufak sorumlulukların
resmi bırakmadın ya / son çektiğin hangisi
bak mektuplar birikmiş yine masamda
fakülteler açılacak bak bugün yarın
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
başladığımız filmi birlikte bitireceğiz
kim ne derse desin içimde delice bir his a ilhan
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarının ucunu yakardın
kipriklerini eğer bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu ağlardım a ilhan
1
dinlerdim telâşlı kanûnlardan sarışın türkçeyi
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi
ürkek bir çilenti usulca yoklardı bahçeyi
nerde tâvus kuşları nerde müjgân'ın gençliği
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi
okşamak kumrallığını içimden uysal lambaların
beyhude ıslıklarını yakınlaşan sonbaharın
akşam tenhalığında birlikte duygulanmaların
saklı mutluluğuyla dalgından çok daha fazla dalgın
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi
bir parça son yalnızlığa öncekiler hazırlıktır
insan bırakmaz sevdiğini sevmek insanı bırakır
kalırsa gözlerinin elinde yaldızı belki kalır
ney üşür kanûn pırıldar udlar oldukça karanlıktır
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi
2
o akşam da lambamızı söndürmüştük nedîm ile
nedîm'den bile kıskandığım sevdiğim ile
son şarkılar dağılmıştı mevsim ile
yalnız çamlıca'da bir ud yankılanırdı
dünyayı tumturaklı bir yalan sayanlar
yalanın dehşetini yaşlandıkça anlar
nâzım'ın pirâye'yi sevdiği zamanlar
ölse ölümünden ne suçlar çıkarılırdı
boğucu bir sessizlikte ateşten goncalardır
o demirden şiirler ki sanki tabancalardır
umutsuz hangi gününde el atsan ateşe hazır
nâzım onları yazarken duvarlar çatırdardı
gördün sessizce buluştuğunu nâzım'la nedîm'in
lâcivert ıssızlığında yıldızlı bir serviliğin
birinin elinde vâridât'ı simavnalı bedreddin'in
birinin ağzında gül elinde mey kâsesi vardı
3
istanbul puslu karaltıyla müstef'ilün bir gemi
duyulur padişah saltanatıyla bulutlara demirlediği
soğuk akşamlar çalar saatlar kadife konakta
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta
o soyut kuşlar su aydınlığında atlas yorganların
yüz yıllık hüznüyle yüklü osmanlı zindanlarının
pul pul dağılırlar tasalı bol yansımalı boşlukta
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta
gece hattât yesârî'nin süzüldükçe vav kayıkları
işlenir yeni baştan bütün sevmek yanlışlıkları
bilmem tamamlanır mıydık bir başka yaşamakta
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta
o şarkı söylese çalgıların korkup bıraktıklarından
büyülü tamburların kendi başlarına çaldıklarından
ulaşır hâfız post'a sesi yankılarla sonsuzlukta
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta
4
akşam kılıçlar düşürdüğü ayın ışığından boğaz'da
müjgân mıdır bir uzak gülümsemek midir sazda
ferahnâk'ta iyimser kötümser çarçabuk hicâz'da
müjgân mıdır sevilmek yanlış anlaşılmak mı biraz da
üretir sessizliği erguvanlar düşler sevdayı tamamlar
suları yansıtır camlar cıvalı bir beyazda
müjgân mıdır yoksa sabahlamak mı hâfız'la şirâz'da
divanlardan gül çığlıkları horasanlı papağanlar
şehzâde çılgınlıkları o unutulmaz yazda
müjgân mıdır sevilmek yanlış anlaşılmak mı biraz da a ilhan
1
Ezelden şâh-ı aşkın bende-i fermânıyız cânâ
Mahabbet mülkünün sultân-ı âlî-şânıyız cânâ
Sehâb-ı lûtfun âbın teşne-dillerden dirîğ etme
Bu deştin bağrı yanmış lâle-i nu'mânıyız cânâ
Zamâne bizde cevher sezdiğiyçün dil-hırâş eyler
Anınçün bağrımız hûndur ma'ârif kânıyız cânâ
Mükedder kılmasın gerd-i küdûret çeşme-i cânı
Bilirsin âb-ı rûy-ı mülket-i Osmâniyiz cânâ
Cihânı câm-ı nazmım şi'r-i Bâkî gibi devr eyler
Bu bezmin şimdi biz de Câmi-i devrânıyız cânâ
2
Çıkar eflâke derûnum şereri döne döne
Dökülür hâke yaşım katreleri döne döne
Âşık-ı haste-dilin niteki fânûs-ı hayâl
Nâr-ı aşkınla yanıptır ciğeri döne döne
Bister-i gamda gözüm geceler uyku görmez
Ederin subha degin nâleleri döne döne
Zevrak-âsâ gam-ı aşkınla yaşım girdâbı
Gark ediptir sanemâ çeşm-i teri döne döne
Iyd-gâhın göreyin inlesin ol dolabı
K'ile seyr ettirir ol sîm-beri döne döne
Dîde-i encüme kuhl olmak için eflâke
Gird-bâd ile çıkar hâk-i deri döne döne
Dolaşaldan ruhı şem'ine dil-i sergeşte
Yaktı pervâne-sıfat bâl u peri döne döne
Katre-i eşkine öykündü deyü Bâkînin
Çarh hakkâki deliptir güheri döne döne baki
Şîve-i hüsnünü dilberde kodu cilve-i aşk
Âşıkı cevr ü cefâlarda kodu cilve-i aşk
Sâni’-i Mutlakı gör eylediği hilkata bak
Sun’ ile cism-i musavverde kodu cilve-i aşk
Zulmet içre yaradan âb-ı hayâtı ne acep
Zîr-i giysû-yı mu’anberde kodu cilve-i aşk
Vasl u faslın giderek nâz ü niyâza yetirip
Hicr ile vuslatı bir yerde kodu cilve-i aşk
Âşıka sanki cemâl ârife âsâr-ı kemâl
Kahr ile lûtfunu bir perde kodu cilve-i aşk
Pîr-i meyhâneye gör kim nazarı ‘ayn-ı kerem
Feyz-i bâdeyle gönüllerde kodu cilve-i aşk
Hele aşk olsun ey Esrâr bu zemîn-i neve kim
Rûhdur rişte-i mıstarda kodu cilve-i aşk
Mevlevî mesleğine feyzini bâlâ etti
Vecd ü ‘irfânı berâberde kodu cilve-i aşk esrar dede
Ölmüş tenüme ışkı anun rûh degül mi
Gamzesiyle dil dahi mecrûh degül mi
Işkıyla kavuşdı gönülüm yolına anun
Işkıyla kahılan kapu meftûh degül mi
Kirpügi ne kılduğını sen sanma muammâ
Gönülde anun yâresi meşrûh degül mi
Bin yılda eger Nûh yaşadıyısa bin yaş
Ol yaş bana bir lâhzada memnûh degül mi
Ma'şukile âşık bir olur ışk odıyıla
Mâdih dahi pes hem yine memdûh degül mi k burhanettin
Sûhte gönüllere kıldı yine câr ışk
Ey niçe âşıkları kıldı yine zâr ışk
Kıldı yanahlarumı cümle mu'asfer meger
Anun içün eyledi cedveli ber-kâr ışk
Gerçi ki mahmûr ider lebleriyle cânı
Şükr ana ki gözlerin eyledi hammâr ışk
Küfrini gîsûsınun cânumız îmân bilür
Bağlayalı belüme bir kara zünnâr ışk
Toldı gönüle hevâ komadı hâlî mekân
Lâcerem oldı kamu bu der ü dîvâr ışk
Âşık u ma'şûkanun ışkiladur varlığı
Bahıcag ol ortada yine güneh-kâr ışk
Hasteye olan şifâ ahdine kılan vefâ
Meclis içinde safâ gül bitüren hâr ışk
Biz niçesi ışkıla olmayalum bir çün
Biz yoğiken vahdete eyledi ikrâr ışk
Verziş-i ışk eylese bizcileyin kişiler
N'ola çü verziş kılur günbed-i devvâr ışk k burhanettin
1
Aşk mıdır cân ü dil mülkünü yağma eyleyen
Aşk mıdır sînemin içre gelip câ eyleyen
Aşk mıdır boynuma takıp belâ zincîrini
Gezdirip Mecnûnleyin âlemde rüsvâ eyleyen
Aşk mıdır bî-vefâ güller elinden geceler
İnledip bülbülleri tâ subh gûyâ eyleyen
Aşk mıdır eyleyen tîr-i cefâya cân-siper
Mihnet ü derd ü gamı sînemde peydâ eyleyen
Aşk mıdır bir kemân-ebrû nigârın yâdına
Ok gibi bu kaddimi büküp benim yâ eyleyen
Aşk mıdır fenn-i derdi okutup âşıklara
Fasl u bâbı sînemin levhinde inşâ eyleyen
Aşk mıdır bu Muhibbî sîne sîne dâğ vurup
Âhir ânın gözleri yaşını deryâ eyleyen
2
Görelden zülf-i leylâsın gönül sevdâya düşmüştür
Olup Mecnûn gibi şeydâ yürür sahrâya düşmüştür
Gönülden bir nefes gitmez leb-i hamrâsı dildârın
Hemân ol rinde benzer kim mey-i hamrâya düşmüştür
Gel ey serv-i hırâmânım gözüm yaşına rahm eyle
Ki merdüm-zâdedir âhir görürsün pâye düşmüştür
Aceb bilsem gül-i ra'nâya yüzden benzemiş yâre
Hayâsız arı terk etmiş hemân ortaya düşmüştür
Huzûr-ı kalb ile ârif yatar meyhâne gencinde
Safâsız sûfî mescidde kuru kavgaya düşmüştür
Anınçün pâdişâh oldum serâser cümle uşşâka
Hümâ-yı zülf-i dilberden başıma sâye düşmüştür
Ser-i zülfünde kim görse Muhibbî gönlünü eder
Tükenmez bir olur olmaz uzun sevdâya düşmüştür muhibbi k s Süleyman
1
Takrîr-i râz-ı aşka zebânım mı var benim
Cânâneden şikâyete cânım mı var benim
Ol şûhdan niyâz-ı kelâm eyledim dedi
Îmâ ile bu harfe dehânım mı var benim
Müjgânların şümârı mıdır fitne-i nigâh
Çeşminden olduğuna gümânım mı var benim
Neylersen eyle eyleme mahrûm-ı iltifât
Bâr-ı firâka tâb ü tüvânım mı var benim
Bî-anber-i sevâd-ı suhan eylemem karâr
Bilmem ki hâmeveş hafakânım mı var benim
Etsem kumâş-ı tâzemi isrâf Nâbiyâ
Mahrûsa-i suhanda dükânım mı var benim
2
Ey dil sitem-i yârdan âzâd olamazsın
Mâdâm ki sana dil denilir şâd olamazsın
Dergâhına yüz sürmeyicek pîr-i mugânın
Şâyeste-i keyfiyyet-i irşâd olamazsın
Ettin yerini reh-güzâr-ı seyl-i melâmet
Ey hâne-i sâmân dahi âbâd olamazsın
Hem-rengsin ey baht-ı siyeh zülf-i bütâna
Ammâ n’ideyim öylece berbâd olamazsın
Elbette olursun yine bir âfete meftûn
Hâlin budur ey Nâbî-i nâ-şâd olamazsın
(Nâbî Dîvânı)