13 Nisan 2016 Çarşamba

düşünce yazısı türleri

1. Giriş
İki türlü anlatımdan biri yazılı anlatımdır. Bir duygunun, bir düşüncenin, bir hayalin,
bir isteğin yazı ile anlatılmasına yazılı anlatım denir. Yazılı anlatım da kendi içinde
türlere ayrılır. Yazılı anlatım türleri, bir yazılı anlatımın biçim ve içerik özelliklerine
göre içine girdiği türlerden oluşur. Anlatım türlerinin çağın gereklerine göre
zamanla arttığını ya da kimi yazılı anlatım türlerinin artık kullanılmaz olduğunu biliyoruz.
Söz gelimi gazete ile kitle iletişimi bulunmadan önce makale, fıkra, röportaj...
gibi yazılı anlatım türleri de bilinmiyordu.
Yazılı anlatım kendi içinde üç kümeye ayrılır: Düşünce değeri olan yazılar, sanat değeri
olan yazılar, yazışmalar. Ayrıca her küme içinde-yazının amacı, yazının uzunluğukısalığı,
dilin kullanımı bakımından- belli kural ve ölçülere bağlı kalınan türler
vardır.
Bu üç kümedeki yazı türlerinden bildiklerinizin listesini yapınız
Bütün yazılı anlatımlarda uygulanacak genel kurallar:
• Yazar yapmacıklıktan uzak olmalı, halkın anlayacağı dil ile yazmalı, yazıyı
söz oyunlarıyla süslememelidir.
• Yazarın anlatımı açık olmalıdır. Bunun için de yazar, kullandığı dilde yetkin
olmalı, sözcükleri iyi seçmeli, dilbilgisi yanlışları ile anlatımı bozmamalıdır.
Cümleleri doğru kurmalı, gereksiz yere uzatmamalıdır.
• Anlatım kesik kesik, tutuk olmamalı. Akıcı bir anlatım yakalanmalıdır.
• Her yazıda, yazım kuralları doğru uygulanmalı, noktalama işaretleri doğru
kullanılmalıdır.
Toplumu, bilimsel, siyasal, sanatsal ya da sosyal bir konu üzerinde düşündürmeyi,
tartıştırmayı, bu yolla gerçeklere ulaştırmayı, amaçlayan yazı türlerine düşünce
yazıları denir. Topluma haber iletmeyi amaçlayan yazılar da bu kümede ele alınır.
Yazar ya da haberci, okuyucusunu bilgilendirmek ister. Düşünce yazıları duygusal
boyutlu yazılar değildir, bir gözlem ya da deneyime dayalı yazılardır. Yazarın
sanatlı anlatım kaygısı yoktur. Genellikle gazetelerden tanıdığımız yazı türleridir.
Birçoğu sonradan kitaplaşır.
Gazete haberleri düşünce yazılarından sayılabilir mi?
Gazete yazıları denilince akla ilk gelen haber yazılarıdır. Haber yazıları da bizi düşündürür.
Hem de diğer düşünce yazılarının yazılmasında katkısı büyüktür. Bu nedenle
düşünce yazılarını incelemeye haberden başlamak yerinde olur.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 107
?
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
2. Haber
İnsanlar arası ilk ilişkilerden biri haberleşmedir. Bugün hayvanlar dünyası gözlendiğinde
yine aynı gerçekle karşı karşıya kalırız. Leyleklerin göç katarlarının idaresi;
arılardaki, karıncalardaki iş bölümü; anaç tavuğun yavrularını büyütmesi başka
nasıl açıklanır? İlk insanlardan günümüze haberleşme dumandan, davuldan, kuştan,
atlı postalardan, motorlu postalardan; günlük gazetelere, sesli radyo haberlerine,
görüntülü televizyon haberlerine, bilgisayar ağlarına uzanan bir gelişme göstermiştir.
Günlük gazetelerde, belli aralıklarla yayınlanan dergilerde, meslek kuruluşlarının
belli aralıklarla yayınladığı bültenlerde; radyo ve televizyonlarda belli zaman
aralıklarıyla sunulan bültenlerde halka duyurulmak üzere yayımlanan yazılara haber
denir. Yayın organlarının en büyük desteği haberdir. Hiç bir yayın organı habersiz
düşünülemez. Bir haberin değeri okuyucu sayısıyla belirlenir. Bu nedenle her
olay haber olmayabilir. Belli bir okuyucu kitlesine ulaşabilecek olaylar haber sayılır.
Yayın ile yayım arasındaki farkları tartışınız!
Halka günlük olayları haber verme geleneğinin -şimdilik- Atina'da başladığı
sanılmaktadır. Eski Atina'da, halk günün belirli saatinde, bir meydanda toplanır,
hatip kendilerine o günün haberlerini yüksek sesle söylerdi. Eski Osmanlı'daki
"tellâl çağırmak", "tellâl çıkartmak" işi de, halka duyurulması gerekli haberleri
ulaştırmak için haberci göndermekten başka bir şey değildi. Tellâl mahalle aralarına
girer, sokak sokak gezer, böylece haberi vatandaşın ayağına götürürdü. Günümüzde
aynı işi belediyeler; acil durumlarda, haberin hemen iletilmesi için resmi daireler
en çok da pazarlamacılar uygarlığın teknik olanaklarını da kullanarak hâlâ
yapmaktadırlar.
Görülüyor ki, haber kaynağını yaşamdan alır. Genel olarak bu kaynaklar üçe ayrılır:
1. Resmi Haberler, 2. Özel Haberler, 3. Ajans Haberleri. Resmi haberler, resmi ve özel kuruluşlardaki
yetkili kişilerden alınan haberlerdir. Özel haberler, halk arasından
toplanır. Ajans, haber toplama ve yayma işleriyle uğraşan kuruluştur. Haberde;
yurtiçindeki, yurtdışındaki önemli ya da ilginç olaylar kısa ve özlü bir biçimde halka
sunulur, gerekirse resimle, fotoğrafla desteklenir. Haber yazıları, anlattığı olayın türüne
göre ad alır: Siyasal haberler, ekonomik haberler, bilimsel haberler, teknoloji
haberleri, sanat haberleri, spor haberleri, sosyal haberler... vb. Skandal ve dedikodu
haberleri... gibi halk arasında heyecan yaratan haberler vardır, böyle haberlere sansasyonel
haber denir. Haberin anlatımı çoğunlukla resmi olmak zorundadır. Haber
toplayana, haber yazana muhabir denir.
Gazeticilikte bir haberde aranan ilkeler nelerdir?
Gazete haberlerinde uyulması gereken ilkeler vardır. Bir haberde bunların eksiksiz
verilmesi gerekir:" Ne?/Kim?; Neyi?/Kimi?; Nasıl?; Niçin?; Nerede? ;Ne zaman?"
sorularının yanıtları haberde bulunmalıdır.
108 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
?
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
• Ne/Kim: Habere kaynak olan olayın kimin başından geçtiği ya da neyin bir
olay sonucunda etkilendiği bildirilmelidir. Örneğin: "Vezüv yanardağı patladı",
"Tarihi Zeus Heykeli kaçırıldı." "Atatürk Bütün Yurtta ve Dış Temsilciliklerimizde
Anıldı. "
• Neyi/Kimi: Habere kaynak olan olay kimi, neyi etkiledi. "Bakanlar Kurulu,
memur maaş katsayısını görüştü.", "Milli Eğitim Bakanı, resim çalışmalarıyla
uluslararası başarı kazanan beş öğrenciyi kutladı."...
• Nasıl: Habere kaynak olan olayın yapılış, meydana geliş sürecinin anlatıldığı
bölümdür.
• Niçin: Her olayın bir nedeni vardır. En kötü olayları gerçekleştirenler bile,
bir nedenin arkasına sığınırlar. Doğada nedeni çözülemeyen olaylarla bilim
adamları hâlâ uğraşmaktadır; kanserin oluş nedenleri, ozon tabakasının delinmesinin
nedenleri...
• Nerede: Yeryüzü bir yerdir. İnsan bir yerde doğar. Bütün olaylar bir yerde
geçer. Yer bilgisi haberlerde genelden, tikele doğru verilir; ülke, il (varsa ilçe, köy),
mahalle, semt, cadde, sokak, ev, mutfak...
• Ne zaman: Yine bütün olaylar bir zamanda meydana gelir. Zaman bilgisi de
haberlerde genelden, tikele doğru verilir; yıl, ay, gün, saat, dakika...
Haber yazmak çok önemlidir. Muhabir, bu ilkeleri uygularken okuyucu ile bağını
koparmamak zorundadır.
Haber yazısının belirleyici özellikleri nelerdir?
• Haber plânı tersine dönmüş pramit diye bilinir. Tersine dönmüş pramitte, haberin
giriş bölümünde olay birkaç cümle ile özetlenir. Gelişme bölümünde sözü
uzatmadan gerekli ayrıntılar verilir. Sonuç bölümünde ise olayın etkisi, olaya el
koyma anlatılır.
• Haber ilginç olmalıdır. Haberin başlığı da ilginç olmalı, başlığa gözü takılan
okuyucu, gerisini okumak için can atmalıdır.
• Haber duyulmamış olmalıdır. Okuyucu duyduğu bir olayı ikinci kez okumaz.
• Haber önemli olmalıdır. Haberin ilgilendirdiği okuyucu kitlesi çok olmalıdır.
• Haber doğru olmalıdır. Muhabir haberi tarafsız yazmalı, habere yorum
katmamalıdır. Yorum köşe yazarlarının işidir.
• Haber yazılarında, muhabir okuyucuyu haberle başbaşa bırakmalı, okuyucusuna
kendi varlığını hissettirmemelidir.
• Bu kurallara bütün yazılı anlatımlarda uygulanacak genel kuralları ekleyiniz.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 109
?
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
3. Makale
Makale, temeli düşünce olan yazı türüdür. Makalede konu sınırlaması yoktur. Bir
düşünce, toplumsal bir olay, bilimsel bir gerçek, söz sanatları, plastik sanatlar, makalenin
konusu olur. Makaleler bir tezi savunma yazılarıdır. Bu nedenle yapısı, ortaya
atılan bir görüş ve bu görüşü destekleyecek düşüncelerle örülür.
Makalenin ülkemizde tanınması, gazetenin yayınlanmasıyla olmuştur. Makaleler
köşe yazılarındandır. Gazetelerin ilk sayfalarındaki makaleye başmakale denir. Gazetenin
başmakalesi genellikle aynı yazar tarafından yazılır. Gazetenin dünya görüşünü
ve olaylara bakış açısını belirler. Gazetenin okuyucu sayısı üzerinde de etkilidir.
Kimi insanlar, başyazar gazete değiştirdiğinde ya da beğendikleri makale
yazarı artık eskisi kadar etkili ve tutarlı yazmadığında gazetelerini değiştirirler. Bu
yüzden makale yazmak çok önemlidir. Makale yazarı, okuyucu ile bağını koparmamak
zorundadır.
Makalenin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Düşünsel plânla yazılır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğuna güvenmeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine
oturtabilmelidir. Her anlattığı, önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
• İşlenen konu kendinden önceki söylenmişlerden, yazılmışlardan ayrı
olmalıdır.
• Okuyucuya konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma,
tanık gösterme gibi nesnel verilerden yararlanmalıdır.
Küresel Çevre Kirlenmesi
Günümüzün dünyasında çevre kirliliği, tüm gezegeni kaplayan boyutlara ulaşmış durumda.
Dünyanın birçok bölgesinde insanlar, çevre felaketine karşı korumasız, nükleer tehdit ve
radyasyondan habersiz bir yaşam sürmektedir. Bilim adamları ise bu olumsuzlukların devamı
halinde dünyadaki tüm canlıların ciddi biçimde tehdit altında olduğunu vurguluyorlar.
Halbuki insanoğlunun gelişimi başlarda yaşam ve doğal çevre ile uyum içinde sürmüştür.
Ancak dünyadaki toplumsal ve teknolojik gelişmelerin hızla artışı karşısında ekolojik sistemin
bu hassas dengesi giderek bozulmuştur. Bu tehlikeli gelişmenin seyircisi durumunda
olan insanlık ise dünyada dengeli bir çevrenin korunamaması halinde tüm canlıların varlığının
sürmesinin olanaksızlığını acaba ne zaman anlayacak?
Bu yılın yaz başlarında başlayan yağmur dönemi dünyayı etkisi altına aldı. Barajları, setleri
ve köprüleri yıkan seller ölümcül sonuçlara yol açtı. Bir süre önce Trabzon'da yaklaşık üç saat
süren yağmur, Sürmene ilçesi ve haritadan silinen Beşköy beldesinde büyük mal ve can
kaybına neden oldu, ocakları söndürdü...
110 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
?
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Yağışların etkili olduğu bir başka ülke olan Çin'in birçok bölgesinde barajlar yıkıldı. Harekete
geçirilen askeri birlikler setleri yıkarak sel sularının kırsal kesime yayılmasını sağlamaya
çalıştılar. Sel, eylülün ortasında da Meksika'nın Chiapas eyaletinin Valdivia köyünü yok etti.
Dünyadaki benzer sel baskınlarının verdiği zararlar ürkütücü boyutlara ulaştı. 240 milyon
kişiyi etkilediği söylenen bu yazın selleri, resmi açıklamalara göre şimdiye kadar 2 binin üzerinde
insanın ve sayısı bilinmeyen diğer canlıların yaşamlarına mal oldu. Yaklaşık 14 milyon
kişi evini terk etmek zornuda kaldı. Bu durum, insana, Çinlilerin "Su ile şaka olmaz" özdeyişini
hatırlatıyor.
Gün geçmiyor ki çevre felaketi haberlerde yer almasın. Büyük Okyanus'ta 30 metreye kadar
yükselen dalgalar sahilleri yerle bir etti. Deniz dibindeki deprem ya da yanardağların patlamasından
meydana geldiği söylenen bu dev dalgalara karşı uyarı ağları da para etmiyor.
Hatırlanacağı gibu bu dev dalgalar, 1993'te Endonezya'da bir adanın tamamını kapladı ve 2
bin kişinin yaşamını yitirmesine yol açtı. Yine Gine'de yaşamını yitirenlerin sayısı ise 3 bini
aştı.
Dev dalgalara yol açan depremin merkezi Büyük Okyonus'ta idi. Ama yer kabuğu, dünyanın
başka bölgelerinde harekete geçecek şekilde etki alanını genişletti. Örneğin haziran başında
başlayan depremlerin, dünyanın dört bir yanını salladığı ortaya çıktı. Ülkemiz de bundan
nasibini aldı.
Bu ve buna benzer felaketler bize, geleceğimizi bu günden tahmin etmenin olanaksızlığını
gösteriyor.
Ozondaki delinme ve hava kirliliğinin yaşamda olumsuzluklara neden olabileceği ve doğal
yaşamın temellerini dinamitleyeceğini küresel gözlükle niçin göremiyoruz?
Küresel çevre sorunlarının çözümü konusunda her ülkenin, çağdaş yöntemlerle halkını bilgilendirmesi
bir görev olmalıdır.
Sanayinin kent içinden uzaklaştırılmasına ve milli parkların gereği gibi korunup doğal hali
ile tutularak toplumun yararlandırılmasına öncelik verilmelidir.
Üçbinlinli yılların insanları için, doğayla çok daha büyük uyum içinde yaşanacak rüzgârgüneş
enerjisinden yararlanacak doğal konut yapımına geçilemez mi? Bu sahada yeni arayışlar
içinde olmalıyız.
Doğanın intikamının daha büyük olmaması ve acının yoksul ülkelere çektirilmemesi için insanların
bir an önce kendilerine çeki düzen vermeleri gerekiyor.
Ölümcül etkileri yıllardır sürmekte olan 'Çernobil' olayından kim sorumlu? Bugün 'Çernobil'den
on misli daha tehlikeli olacak, radyoaktif artıkların bulunduğu söylenen Sibirya'nın
batısındaki Karaçay Gölü, bir saatli bombadan farksızdır. Gölün altında, yaklaşık yüz metre
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 111
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
derinlikte beş milyon metreküp radyoaktif tozlardan oluşan kütlenin varlığı bilinmektedir.
İnsanların yazgıları ile ilgili dehşet dolu olası tehlikelere karşı evrensel yurttaş girişimlerinin
etkinliği attırılmalıdır.
Hepimizin paylaştığı bu dünyayı, bu gezegeni gelecek kuşaklara kirli ve çirkin bırakmaya
hakkımız var mı? Geleceğe bir borcumuz yok mu? Hatalarımızın bedelini henüz doğmamışlara
ödetmemeliyiz.
Doğa ananın yasalarına yeterince duyarlılık göstermeli ve doğal afetlerini ciddiye almalıyız.
Doğal zenginliklerle dolu olması gereken bir dünyadan daha fazla yoksun olmamalıyız.
(Şaban Ali Yaşaroğlu, Cumhuriyet, 3 Ekim 1998)
4. Fıkra
Bu yazı türünü, halk arasında anlatılan kısa, güldürücü, ders verici olay
anlatılarıyla karıştırmamak gerekir. Gazetelerdeki köşe yazılarındandır. Her gün
aynı köşe ya da sütunda yayınlanır. Siyasal, ekonomik, eğitim... gibi günlük toplumsal
konular ayrıntıya girilmeden kısaca işlenir.
Fıkranın belirleyici özellikleri nelerdir?
• Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.
• Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü
açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.
• Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.
• Yazar, yapmacıklıktan uzaktır. Anlatım yalın ve sade bir dille yapılır.
• Anlatım yazarın kendine özgü olmalıdır.
• Bu kurallara bütün yazılı anlatımlarda uygulanacak genel kuralları ekleyiniz.
Kahraman Ebe
Maraş'ın Bertiz Bucağına bağlı köylerdeki 10 tifolu çocuğu tedavi ederken 20 yaşındaki genç
ve güzel köy ebesi aynı hastalığa yakalanarak ilaçsızlık yüzünden ölmüştür. Yolları, belleri
kar tutmuş, köyün şehirle bağlantısı kesilmiştir. Elinde ancak çocukları tedavi edecek kadar
ilaç bulunan Döndü Çomar adındaki genç ve güzel ebe çocukları kurtarmış, fakat kendini
kurtaramamıştır.
Döndü Çomar hatıra defterine şunları yazmıştır:
"Doktor yüzü görmeyen, senenin 6 ayında dış dünya ile her türlü bağlantısı kesik olan bu
masum insanlara elimden geldiğince yararlı olmaya çalışıyorum. Çevrede 10 tane tifolu yavru
var. Doktor olmadığı için aileleri ile birlikte bu yavrular hayat umutlarını bana bağlamış-
112 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
?
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
lar. Onların yüzüne baktıkça üzüntüden kahroluyorum. Elimde çok az sayıda ilaç var. Yollar
açılıncaya kadar bunlarla idare etmeme imkân yok. Güç bir görev yüklendiğimin farkındayım.
Ama kendimi çok kuvvetli hissediyorum."
Issız ve sahipsiz Anadolu... Aşağı yukarı bütün köyleri böyledir. Kış geldi mi, şehirlerle bağlantısı
kesilir, yalnızlığa ve kaderine bürünür. Bertiz bucağına bağlı köylere bir ebe gidebilmiş
nasıl gidebilmişse. Başkalarında ebe de, ilâç yoktur. İnsanlar, hayvanlar, kırılır da kimsenin
haberi bile olmaz.
Tuhaf bir raslantı, genç ebe Döndü Çomar'ın ölüm haberinin geldiği gün gazeteler Tıp Bayramını
yazıyordu. Ankara'da ve İstanbul'da kutlanan bayram sırasında köylerimizin sağlıktan
yoksun durumunu bildiren ölüm haberi de geldi. Bilmiyorum, doktorlarımızın yüreğini
bu kahraman genç ebenin hayat hikâyesi burkmuş mudur? Gözleri ağlamaklı okudum ben
haberi.
Ebe, çocukları tedavi ederken kendinin de hastalığa yakalandığını anlıyor. Elinde ilâç yoktur.
Çaresizdir. Çaresizliğini biliyor, fakat ne yapsın? Oturup hatıra defterine ölmeden şunları
yazıyor:
"Tanrıya binlerce teşekkür, 10 yavru yeniden hayata kavuştu. Bu arada elimde ilâç da kalmadı.
Üç gündür hastayım. Tifoya yakalandığımı sanıyorum. Yollar kapalı, şehre inemem. Ayrıca
çocukları uzaktan da olsa kontrol etmem gerekiyor. Her an, her dakika ölüme biraz daha
yaklaştığımı hissediyorum. Ölüm beni hiç, ama hiç korkutmuyor. Görevini yapan insanların
iç huzurunu duyuyorum. Bu arada bana inanan, beni seven insanların arasında rahatça ölebilirim."
Ne bilinçli, ne görev duygusu ile dolu bir ölüme gidiştir bu!... İnsanların kafasında bu bilinç
oldu mu, ölüme gidiş değil, ölümsüzlüğe gidiş oluyor. Bütün tarihe geçen kahraman hemşirelerin
şanlı destanları arasına bu da katılacaktır.
Bu köylerden birine, ikisine veya Bertiz bucağına bu kahraman ebenin adı konmalıdır. Bir de
heykeli dikilmelidir. başka bir türlü kahramana minnet borcumuzu ödeyemeyiz. Köylüler çok
sevdikleri bu ebenin anısına saygı örneği olarak İçişleri Bakanlığı'na başvurmalı, adının bucağa
konmasını ve heykelinin dikilmesini istemelidirler.
(Mehmed Kemal. Vatan Gazetesi. 1965)
5. Eleştiri
Eleştiri de temeli düşünce olan yazı türüdür. Konu sınırlaması yoktur. Sanat, edebiyat
ya da düşünce yazılarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz
yönlerini ortaya koyan bir yazı türüdür. Yazarın yazıyı kendine göre, yazıyı ilgilendiren
topluma göre, kendi alanındaki diğer çalışmalara göre değerlendirdiği
yazılardır.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 113
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Eleştirinin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Düşünsel plânla yazılır.
• Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır.
Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere
dayandırılmalıdır.
• Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı,
"beğendim, hoşuma gitti"... gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır. Bunun
yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü
konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki
üslûbudur.
• Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki
bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır. Alanındaki diğer çalışmalarla
karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde
katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
Bu da gösteriyor ki eleştiri yazarı, her konuda eleştiri yazısı yazamaz, ancak uzmanı
olduğu alanda yazabilir. Eleştiri yazarının alan bilgisi, eleştirdiği çalışmayı yapanın
alan bilgisi ile en azından aynı düzeyde olmalıdır.
Yazınsal Yaratmada Bireyin İşlevini Nasıl Anlamalı?
Bir yapıtın açıklanmasında yazarın yaşamöyküsü, yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe değildir;
yazarın düşünce ve niyetlerinin bilinmesi de bu yapıtın anlaşılmasında temel bir öğe
olamaz. Yapıt, önemli bir yapıt olduğu ölçüde, kendi gücüyle yaşar ve anlaşılır ve çeşitli toplumsal
sınıfların düşüncelerinin çözümlenmesiyle de doğrudan doğruya açıklanabilir.
Bir yazın ya da felsefe yapıtında bireyin işlevini yadsımak, yadsımak mı demektir? Kuşkusuz
hayır. Ne var ki, bütün gerçekler gibi bu işlev de eytişimseldir (diyalektiktir), dolayısıyla onu
neyse öyle anlayıp kavramaya çalışmak gerekir.
Yazın ya da felsefe ürünlerinin, yazarlarının yapıtları olduğunu yadsımayı kimse düşünemez;
ne ki bunların da kendi mantıkları vardır, dolayısıyle keyfe bağlı yaratmalar değillerdir
hiç de. Yazınsal bir yapıtta hem kavramsal bir dizgenin iç bağlantısı, hem de bir canlı varlıklar
dizgesinin iç bağlantısı vardır; bu bağlantı, bunların birtakım bütünler oluşturduğunu
gösterir; bu bütünlerin parçaları, birbirlerine göre, birbirlerinin yardımıyle, özellikle temel
özleri yardımıyle anlaşılıp kavrayabilirler. Böylece, bir yandan şu sonuç çıkar ortaya: Yapıt
ne denli büyük olursa o denli de kişisel olur; çünkü, ancak çok zengin ve güçlü bireylik, henüz
oluşmakta bulunan ve topluluğun bilincinde pek az belirlenmiş olan bir evreni düşünüp görebilir
ve son ayrıntılarına dek bunu yaşayabilir. ama bir yandan da şu sonuç çıkar ortaya:
Bir yapıt ne denli büyük bir düşünür ya da yazarın kaleminden çıkmışsa o denli de kendi gücüyle
kendini anlatabilir; dolayısıyle tarihçinin, yapıtı yaratanın yaşam öyküsü ya da düşüncelerine
baş vurmasına hiç gerek kalmaz. En güçlü kişilik, düşünsel yaşamla en iyi özdeşleşen
kişiliktir, toplumsal bilincin etken ve yaratıcı bütün temel güçleriyle en çok özdeşleşen
kişilik. Bir yapıtın güçsüz ve tutarsız yanlarını anlamak söz konusu olduğunda ancak, yazarın
kişiliğine ve yaşamının dış koşullarına baş vurmak zorunluluğu doğar çok kez.
114 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
?
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Böylece, Goethe'nin pek yazınsal bir değer taşımayan bir sürü benzetme oyunları, hatta
Faust'un birtakım cılız, güçsüz yanları, yazarın Weimar sarayında karşı karşıya bulunduğu
zorunluklarla açıklanabilmektedir. Ama Goethe artık kendine yaraşır düzeyde bulunmadığı
andadır ki Weimar bakanı yapıtta ön sıraya geçip varlığını duyurur.
Demek, toplumla bireyi, tinsel değerlerle toplumsal yaşamı birbirine karşıt görmek şöyle
dursun, gerçek, bunun tam tersidir. Toplumsal yaşam, yaratma gücünün en son noktasına
eriştiğinde, her ikisi de, en yüce biçimleri içinde birbirleriyle kaynaşmış olurlar; yazın alanında
bu böyledir, felsefede, siyasal alanında da böyle. Racine ya da Pascal'ı Port-Royal'dan
nasıl ayırabilirsiniz. Munzer'i Köylüler Savaşından, Luther'i din devriminden,
Napoléon'u imparatorluktan ve Fransız Devrimiyle eski rejim arasındaki sürekli kavgadan?
Tersine, topluluk ortaklığa dönüştüğünde, birey güçsüzleşip göze batar duruma geldiğinde
aradaki karşıtlık iyice derinleşir. Ama o zaman da, yazınsal yaratma tarihinde, derin
bilginleri çok ama yazınsal düşünce tarihçisini pek az ilgilendirebilecek olan yazılarla karşı
karşıya bulunuruz artık..
( Lucien Goldmann. Matérialisme dialectique et histoire de la littérature,
Çeviren: Tahsin SARAÇ, Türk Dili Dergisi, Eleştiri Özel Sayısı , Mart 1971)
6. Deneme
Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi
kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda
aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.
Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.
• Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü
açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.
• Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.
7. Söyleşi
Makaleye benzer bir yazı türüdür. Konusu daha çok genel ya da günlük sanat olaylarıdır.
Fakat konu, tez ve savunma amacı güdülmeden ve karşılıklı konuşma havası
içinde, sıcak bir dille yazılır. İnsanlar karşılıklı konuşmayı sevdiklerinden, söyleşi
türündeki yazıları okumayı severler. İyi bildiği ve herkesin ilgilendiği bir konuda
çoğu kişi söyleşi yazabilir. Bunun için bir konuda, ne söyleneceğini bilmenin yanısıra,
nasıl söyleneceğini bilmek gerekir. Söylenecekler, küçük şakalarla daha çekici
duruma getirilebilir. İyi bir dinleyici olmak, iyi bir söyleşi yazmak için önemlidir.
Usta bir söyleşi yazarı çok ağır konuları bile herkesin okuyup anlayabileceği bir duruma
getirir.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 115
?
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Söyleşinin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Düşünsel plânla yazılır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğuna, okuyucusu ile olan bağına güvenmeli,
anlattıklarını günlük konuşma havasıyla, fakat mantık çerçevesinden ayrılmadan
anlatabilmelidir.
• Kolay okunabilir bir uslup yakalayabilmelidir.
Sözden Söze
Mektuptan açılmış talihim, bir tane daha geldi. Öteki gibi değil bu. Bir kere yazan gizlemiyor
kendini, kim olduğunu söylüyor: İsmet Zeki Eyüboğlu adında bir genç. İstanbul Bilim-
Yurdunda yani Üniversitesinde okuyormuş. Sonra da benimle eğlenmiyor, alaya almıyor beni,
över gibi gözüküp alttan alta iğnelemeğe kalkmıyor. Çıkışıyor bana, çıkışıyor ya, haklı olarak
çıkışıyor. Eski yazılarımı, şu öz-Türkçe yazılarımı beğenirmiş, yenilerine sinirleniyor,
şöyle diyor:
"Geçen günkü Nokta dergisinde Ulus'tan aktarılmış bir yazınızı okudum. Ne çok üzüldüm
bilseniz! Yoksa sizi de mi elden kaçırdık? Nerde o eski güzelim öz-Türkçe sözler, nerde o yazınızdaki
edebiyat, ahlâk, hak, sanat, merak, şiir gibi tatsız-tutsuz Osmanlıca sözler.
Niçin şunun bunun sözüne bakıp da düşüncelerimizi değiştiriyorsunuz? O yeni sözleri beğenmeyenler
var diye mi yazmak istemiyorsunuz? Günün birinde bir kişi çıkıp size: "Beğenmedim
bu sesinizi" dese ona bakıp da sesinizi değiştirecek misiniz? Ne derse desin el gün.
Biz yolumuza bakalım.
Daha böyle çok şeyler söylüyor. O mektubu okurken tatlı bir duygu sardı içimi, "mektup" değil
de "beti" dediğim günleri andım. Doğru söylüyor, iyi söylüyor o genç. Utandım kendi
kendimden inandığım yoldan dönmenin yeri mi vardı? Bu çıkışmalarına karşılık ne diyeyim
de bağışlatayım suçu mu? Var benim de bir özrüm, gelgelelim gençler anlamaz, anlamamaları
daha da iyidir. Gene söyleyelim ben.
A çocuğum, ben yaşlandım, kocadım da onun için saptım yolumdan. Bilin ki sevinerek olmadı
bu. Gene durup durup o yola özlemle bakıyorum. Bir sevgilinin bir daha evine varamayacağınız
bir sevgilinin yoluna nasıl bakılırsa öyle bakıyorum. Biliyorum ki doğru oradadır;
güzel oradadır, ancak ben yoruldum, dizlerim kesildi. Bir de o işi başaramayacağımı anladım.
Yalnızdım, pek yalnız kaldım. Beni tutanlar, benim o yolda gitmemi dileyenler vardı, uzaktan
seslenmekle yetiniyorlardı. Beni özendirmek istemelerine ne denli sevinirsem sevineyim,
yanımda kimseyi görememek üzüyordu beni.
Doğrusu, büsbütün de bırakmadım o yolu. Böyle Arapça, Farsça tilcikleri kullandığım yazılarımda
gene o sevdiğim, kimini de kendim uydurduğum tilciklere yer veriyorum. Biliyorum,
yetmez bu, en doğrusu gene eskisi gibi öz-Türkçe yazmaktır. Onu yakında, bir dergide
gene deneyeceğim.
116 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
?
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Çok sevindim o mektuba. Birkaç yıl benim yürüdüğüm bir yolu bırakmak, istemeyenler olmasına
çok sevindim. Gençler unutsun benim emeklerimi, onları hiçe saysınlar, Arapça,
Farsça tilciklerden kaçınmadığım bir suda sevgiliden geliverecek bir esenleme gibi yüreğimi
aydınlatır, güneşler doğurur gönlümde.
İtalyan yazarı Luigi Pirandello'nun bir iki oyununu görmüşsünüzdür, hikâyelerini okudunuz
mu? Bay Feridun Timur onlardan otuz altısını dilimize çevirmiş, Millî Eğitim Bakanlığı
da bastırmış. Hepsini okumadımsa da okuduklarım çok hoşuma gitti, diyebilirim ki o
yazarın oyunlarından daha çok beğendim hikayelerini. Oyunlarında yüksekten atmayı andırır
bir hal vardır. Hikâyeleri öyle değil, Pirandello onlarda kişilerini daha iyi gösteriyor, canlandırıyor.
Oyunlarında hep bir görüşü savunmak, okuyanları, yahut seyircilerini düşündürmek
ister. Hem de çözümlenemeyeceğini söylediği meseleler üzerinde düşündürmek ister.
Bir gerginlik vardır oyunlarında, hikâyeleri ise öyle değil, onlardaki kişiler daha canlı,
okuyana daha yakın. Herhalde bana öyle geldi.
Bay Feridun Timur da iyi çevirmiş dilimize. Belli ki İtalyanca cümleye bağlı kalmak istememiş,
her yerde değilse bile çok yerde: "Bizim dilimizde nasıl söylemeli?" diye düşünmüş. Örneğin
bir yerde: "Don Lollo hiddetten küplere biniyordu." diyor. "Küplere binmek" deyimi
sanmam ki İtalyancada olsun. Daha böyle çok buluşlar var Bay Feridun Timur'un çevirisinde.
Ama belli ki daha genç bir yazar, o cesareti daima gösteremiyor, bazan acemiliklere düşüyor.
İşte bir örnek: "Don Lollo bu sözlere olmaz diyordu. Nafile; olan olmuştu; fakat nihayet kabul
etti ve ertesi sabah şafakla beraber, âlet ve edevat torbası sırtında olduğu halde, Zi Dima Locası
Primosole'ye geldi. Nihayet kabul etti." den önce bir "fakat" koymanın ne yeri var?
Hele: "avandanlığı sırtında" demek dururken "âlet ve edevat torbası sırtında olduğu halde"
demenin cümleye bir ağırlık verdiğini nasıl anlamıyor? Daha böyle kusurlar var Bay Feridun
Timur'un çevirisinde, "haykırmak" sözünü çok kullanıyor, hem de "bağırmak" yerine
kullanıyor. Gene o hikâyenin bir yerinde: "Küpten olmamak için ihtiyarı orada mevkuf mu
tutacaktı?" diyor. Burada "mevkuf" sözü hiç yakışıyor mu? "kendisi küpten olmasın diye
ihtiyarı hürriyetinden mi edecekti" diyemez miydi?
Bir de şunu söyleyelim. "Ciddi Bir Şey Değil" adlı hikâyede şöyle bir cümle var: "Her defasında
bir daha aynı hataya düşmeyeceğine dair yemin üstüne yemin ediyor, ahdü peyman
ediyor, yeniden âşık olmamak için kahraman bir deva araştıracağını söylüyordu." Bay Feridun
Timur böyle konuşmaz elbette "düşmeyeceğine yemin etti ."der. Düşmeyeceğine dair
yemin etti." demez. Belki İtalyanlar öyle der, biz demeyiz. "Kahraman deva" da ne oluyor?
belli, Fransızların "remède hèroique" dedikleri, İtalyancada tıpkısı olabilir, Türkçede öyle
denmez, başka bir şey arasın.
Luigi Pirandello'dan "Seçme Hikâyeler" de böyle ufak tefek kusurlar var, gene de o kitap tatlı
tatlı okunuyor, Bay Feridun Timur'u iyi çevirmenlerimizden, yani mütercimlerimizden sayabiliriz.
Hele bir şeye çok sevindim: ikinci ciltte dil birinci cilttekinden çok daha iyi. Demek
ki Bay Feridun Timur'un çevirileri günden güne iyileşecek. Ben adını yeni duyduğuma göre
kendisinin bir genç olduğunu sanıyorum, bundan sonraki çevirileri elbette daha kusursuz
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 117
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
olur. Siz de okuyun o hikâyeleri, eğlenirsiniz, hele ikinci cildin başındaki Donna Mimma'dan
başlarsanız, bütün kitabı okumak hevesi uyanır içinizde.
(Nurullah ATAÇ. Söyleşiler, TDK, 231, Ankara 1964 )
8. Röportaj
Gazete ve dergilerde yayımlanın yazı türlerinden biridir. Öğretici yazı türüdür. Bir
olay, bir durum; yerinde gezip görülerek, olayla ya da durumla ilgili değişik kişilerle
konuşularak, soruşturularak yazılır.Röportaj hem gezi yazılarının hem makalenin
özelliklerini taşır. Makale gibi dayandığı sağlam bir düşünceyi, bir tez vardır.
Yazar; sorunu yerinde inceleyerek, gezip görerek, halkla, varsa mağdurla ve yetkili
kişilerle konuşarak; fotoğraf, belge, istatistik bilgiler... gibi bilgilerle destekleyerek
okuyucunun bilgisine sunar. En çok kamuoyu toplayan gazete yazısıdır.
Çok yönlü anlatım olanakları vardır. Bu yönüyle diğer düşünce yazılarından zengindir.
Uzunluğu çoğu zaman makaleden çoktur. Bazen bir röportaj yazısı gazetenin
iç sayfalarından birinde dizi halinde günlerce yayınlanır. Okuyucunun
sıkılmadan, merakla, okuduğu bir yazı bir türüdür.
Röportaj yazmak çok önemlidir. Bu nedenle de röportaj yazarının toplumsal sorumluluğu
diğer yazarlardan daha çoktur. Röportaj yazarlığı ayrı bir ustalığı ve yan
alan becerilerini gerektirir. Yazar evindeki köşesine çekilip yazmaz yazdıklarını.
Röportaj yazarı eline ayağına çabuk olmak zorundadır. Yazar bir yandan evinde çalışırken
bir yandan kütüphanede, arşivde, devlet dairesinde, iş yerlerinde araştırma
yapacak; diğer yandan da olay yerinde incelemeler yapacaktır. Hem fotoğrafçı titizliği
ile çalışacak; hem de yerine göre kimi zaman sevecenlikle, kimi zaman ısrarlı
ama hiçbir zaman sırnaşık ve terbiyesiz olmadan, haddini bilerek, insan haklarını da
çiğnemeden soruşturma yapacaktır. Bütün bunların yanında röportaj yazarı, okuyucu
ile bağını koparmamak zorundadır.
Röportaj türünün belirleyici özellikleri nelerdir?
• Röportaj da düşünsel plânla yazılır.
• İşlenen konu; toplumsal, sanatsal olay ya da olgu olmalıdır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma, bilgi toplama ve fotoğraflarla
desteklemeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her anlattığı,
önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
• Röportaj yazarı; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım
ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Okuyucuya konunun
önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme
gibi nesnel verilerden de yararlanmalıdır.
• Röportaj yazıları zamanla tarihsel belge olabilir.
• Fotoğraf ya da belge kullanılabilir.
118 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
?
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
9. Gezi
Bir yazarın yurt içinde ve yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini
anlattığı yazı türüdür. Gezi yazıları gezip görmenin, iyi bir gözlemin ürünüdürler.
Gezi yazılarının tarihi çok eskidir. İnsanlar hep uzak ülkeleri, uzak ülkelerin doğasını,
insanlarını, bu insanların yaşayış biçimlerini ve yarattıkları kültür eserlerini
merak etmişlerdir. Bir nedenle başka ülkelere giden kişilerle karşılaştığımızda,
onları soru yağmuruna tutmamız bundandır. Günümüzde televizyon görüntüleri
dünyanın birçok kültürünü yanıbaşımıza getirdiği halde, hâlâ gezi anılarını dinlemenin
ya da okumanın tadı başkadır.
Gezi yazılarının çok yönlü anlatım olanakları vardır. Uzunluğu çoğu zaman kitap
olacak kadardır. Gazetenin iç sayfalarından birinde dizi halinde günlerce
yayınlandığı da olur. Okuyucunun sıkılmadan, merakla okuduğu bir yazı türüdür.
Gezi yazısı yazarken ilgiyi uyanık tutmak, okuyucuda okuduğu yerleri görme isteği
uyandırmak çok önemlidir. Gezi yazarlığı ayrı bir ustalığı gerektirir. Yazar gezdiği
yerlerin ilginç özelliklerini hemen farkedecek kıvrak bir zekâya ve kültür birikimine
sahip olmalıdır.
Gezi yazısı ile röportaj arasındaki ayrılıklar nelerdir?
Gezi yazılarıyla röportaj birbirine karıştırılmamalıdır. Gezi yazısında ilgi çekici yerler
anlatılır. Röportajda olduğu gibi, sorunları deşmek, arkasındaki sorunları duyurmak,
kamuoyu oluşturmak amacı güdülmez. Gezi yazıları bir bakıma anıya ve
günlüğe de benzer, fakat onlardan ayrı bir yazı türüdür.
Gezi yazısının belirleyici özellikleri nelerdir?
• Gezi yazılarında çoğu kez kronolojik zamanlı plân uygulanır. Gezi için
yapılan hazırlıklar; yolculuk, yolculuk sırasında görülen ilgi çekici olaylar;
varış, varıştaki ilk izlenimler...
• Gezi yazılarında da kendinden önceki söylenmişlerden, yazılmışlardan ayrı
olmak önemlidir. Aynı yerler daha önce de başkaları tarafından görülmüş,
yazılmış olabilir. İkinci gidişte görülenlerle, ilk gidişte görülenler arasındaki
farklara bile değinmek gerekir. Bu da gezi yazılarının zamanla tarihsel belge olduğunu
ortaya koymaktadır.
• Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma ile, bilgi toplama ve fotoğraflarla
desteklemeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her
anlattığı, önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
• Gezi yazılarında yazar; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici
anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Ayrıca
okuyucuya değişikliği gösterebilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme
gibi nesnel verilerden de yararlanabilir.
• Resim kullanılmalıdır.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 119
?
?
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Kırıkkale'ye Giderken
Ankara kalesi, telsiz direkleri ve bir tünel... Yarım dakika karanlık. Ankara geride kaldı. Bu
yol, bütün bozkırı geçer, Karadeniz'e dek ulaşır.
İsmet Paşa yıllardır fikir döktü, ray döşedi. şimdi ben, bu ray üstünden fikir taşıyan kültür
savaşının zırhlı trenine yetişmek için kilometrelerin sekişini sayıyorum. Tren yolunda... Gezici
eğitim sergisi Kırıkkale istasyonunda...
Tren yolunda dediğim zaman dudaklarımızda yabansı bir kıvrıntı seziyor gibiyim. Sezmeye
de gerek yok gerçekten:
"Tren yolunda da laf mı a canım." diyebilirsiniz.
Eğer siz, bir zamanlar Yahşıhan'a dek böyle gidip gelen eski tren bozuntusunu anımsarsınız
hiç de böyle düşünmezsiniz.
Hele benim gibi Yahşıhan yolunda tuhaflıklara tanık olmuşsanız...
Size, istasyonların kimi bodurumsu, kimi kavaklar gibi birbirlerinin sırtından sırıtan uzun
dallı ağaçlarından, çeşmelerinden, bayrak direklerinden, makaslarından, telgraf direklerine
tünemiş güvercinlerinden, yol kenarında doygun doygun treni seyreden öküzlerden, özgür
ve neşeli sıpalardan söz edeceğimize bizim orta Anadolu'ya kültür ve yeninin aşkını taşıyan
trene rast gelinceye dek bugünkü güzel trenin yerindeki o eski tren ve ray bozuntusundan söz
edeyim, her halde canınız sıkılmaz.
Yıl 1921, İnönü ile Sakarya savaşının araları... Ankara'dan Kayseri'ye doğru bir akın var.
Kağnı, kağnı, kağnı..... Yollardan, dağlardan, taşlardan gıcırtıdan geçilmiyor.
Mumyalanmış bir eşeğe benzeyen cılız, sanki tenekeden yapılma bir lokomotif, ince, uzun
hörgücünü kaldırmış, bitkin develeri anımsatan vagonlar da bunların arasında Kayseri yolunu
tutuyor.
Her nedense o zaman burada işleyen dekovilde, sudan geçmeyen hayvanın inadına benzer bir
inat vardı. Zaman zaman tutarağı tutardı. Bakarsınız, tıpış tıpış giderken birdenbire zınk yerinde
sayar. Bir ses duyulur:
"Lokomotifin suyu tükendi. Allah'ını seven su getirsin!..."
Kovalarla, ibriklerle, testilerle bir sürü halk su aramaya çıkar, su bulunmayan bir yerde ise
herkes mataralarındaki, testilerindeki, teneke ya da toprak ibriklerindeki suları lokomotife boşaltırlar.
Mübarek, yürümeye başlar. Ama yürüyüş de ne yürüyüş!...
Trenin üstünde pinekleyen ihtiyarlar, kimi zaman şöyle konuşurlardı:
"Tren giderken indim, aptes bozdum, elimi yudum, trene bindim."
120 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
"Aptes tazeledim, yine geldim, yetiştim."
Yokuş bir yere gelindi mi bir ses yükselirdi:
"Allah'ını seven vagonları ardından itsin!"
Yüzlerce adam trenden iner, trenin durduğunu gören köylüler de gelir. Helesa yelesa ile treni
yürütürlerdi. Trenin kömürü tükenip yöreden çalı çırpı topladığımızı da ben bilirim.
Bunları söylerken sadece bir anıyı anlatıyorum. Dün süngüsünü tüfeğine çaputla bağlayıp
düşmana saldıran bir ulusun o günü böyle geçerdi.
Şimdi İsmet Paşa'nın döşediği raylar üstünde fikir gibi hızlı, düzenli ve rahat trenle Kırıkkale'ye
yaklaşıyoruz.
Makinenin, tekniğin dokunduğu yer, çölün ortasında bile olsa yepyeni bir uygarlığı fışkırtıveriyor.
Kırıkkale işte böyle bozkırın ortasında baca, fabrika, asfalt, geometri, boyalı ev,
sağlam tavan, iş gömleği giyen alın terli insan demektir. Kırıkkale bana, kopmuş bir film parçasının
sarı bakkal kâğıdına yapıştırılması etkisini yaptı. Kırıkkale, başlı başına minnacık bir
fabrika yuvasıdır. Sağı solu, önü arkası bozkırdır.
İstasyon kalabalık... Siyahlar giyinmiş öğretmenler, iş gömlekli işçiler, ustalar, mühendisler,
bereli kadınlar, irili ufaklı çocuklar vagonların çevresinde toplanıyorlar...
[Sadri Etem (Ertem). "Kırıkkale'ye Giderken",Türk Dili Dergisi, Gezi Özel Sayısı,
1 Mart 1973.]
10. Anı
Yazar kendi başından geçen olayları ya da kendi yaşadığı dönemde ortaya çıkan
kültürel, sosyal, siyasal ... olayları ve teknolojik gelişmeleri kendi gözlemlerine ve
görüşlerine bağlı kalarak anlatırsa anı dediğimiz bir yazı türü ortaya çıkar. Yazar bu
olaylar karşısındaki duygularını okuyucularıyla paylaşmak ister.
Anı türünde yazar kişisel öykülerinin yanısıra belli bir dönemi kişisel aynasından
yansıtır. Yazar, anılarını yazarken, anlattığı dönemle ilgili tüm yazılı kaynaklardan,
canlı kaynaklardan, fotoğraf... gibi belgelerden yararlanır. Bu nedenle anı türündeki
bir yazı tarih bilmine de kaynak olur; fakat yazar, yazdıklarını yüzde yüz belgelendirmek
zorunda değildir. Kimi anılarda yazar, geçmişi yönlendiren olayları, ünlü
sanatçı ya da politik kişileri anlatır. Önemli kişilerin anlatıldığı anılara anı portre
denir.
Anı türünün belirleyici özellikleri nelerdir?
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 121
?
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
• Anılar iddia ve ispat yazıları değildir.
• Anılarda yaşanmakta olan değil, yaşanmış olaylar anlatılır..
• Geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar. Kimi olaylar tarihi olaylardır.
Anı
Lisede Adnan'ı tanıyorum da, Orhan'ı tanımıyorum. Bizden çok büyük sınıfta okuduğu
için, fazla iz kalmamış hatırımda, Melih'le Oktay öyle değil. İkisinin de hatırımda kalan izleri
var. Melih tiyatro ile uğraşırdı. Oktay, Atatürk'ün önünde başarılı bir tarih sınavı vermişti.
Orhan'ı ilk Monno Vanna piyesini okul adına oynarken gördüm. Ercüment Behzat ona
önemli bir rol vermişti, ama neydi, şimdi bilemem. Başarılı oynadığını söylüyorlardı. Bir şairin
başarılı aktörlüğünü kavrayamamıştım, çocukluk. Bir adam ya şair olurdu, ya aktör benim
o zamanki anlayışıma göre... Şairlik çok büyüktü, gözümde. Başka işle paylaşamazdım.
Şimdi öyle değil tabiî...
Şiirlerim yayımlanmaya başladığı zaman, Orhan'la eşit konuştum. Bu eşitliği Orhan koydu.
Ben koyamazdım. Ne yalan söyleyeyim Orhan'ın ilk denemelerini ben anlayamadım.
Nurullah Ataç övmeye başladığı zaman da anladım. Nâzım bizim gözümüzde sevgiliydi.
Sevgiliydi ama, etkisinde kalmaktan da korkuyorduk. Orhan'ın bir çığır açtığının çok sonraları
farkına vardım. "Ağaca bir taş attım/ Düşmedi taşım/ Taşımı isterim/ Taşımı isterim" şiirini
ciddiye alamıyordum. Şiir benim için bir eylemdi. Tek başına bir uğraş değildi o yaşlarda.
Orhan da bu anlayışımı bildiğinden olacak üstüme varmazdı. Hatta ciddî bir tartışmaya
bile girmek istemezdi. Çocukluğuma mı verirdi, yoksa teşvik mi ederdi, hâlâ kestiremiyorum.
Bugünse, Orhan'ın yeri edebiyatımızda bellidir. Benim düşüncemde bir değişiklik olmamıştır.
Hâlâ aynı kanıdayım. Onun içindir ki, işi fıkracılığa döktüm. Başka eylemlerim ağır bastı.
Bugün Orhan olsa ne derdi, bilmem.
Anlayışlarımızın farklı oluşu dostluğumuza engel olmadı.
Bir gün Orhan, Sait Faik'in bir piyesinden söz etmişti. Sait mi okumuştu ona, anlatmış mıydı?
Geçmiş gün unuttum. Pencere kenarında, Kürt Mehmet'te oturmuş konuşuyorduk.
Yağmur yağıyordu. Orhan Tercüme Bürosundan, ben gazeteden ayrılmıştım. İkimiz de yarı
yarıya işsiz sayılırdık. Orhan, Doğan Kardeş Yayınlarına sattığı Nasrettin Hoca'nın telif
ücretini bekliyordu. Ben de bir gazeteden alacağım parayı. Sabahleyin uğramış, idare müdüründen:
"Yarın gel..." cevabını almıştım.
"Ben:
"Ah bir yarın olsa..." diyordum.
Orhan:
"Ah postacı havaleleri bir dağıtmaya başlasa...".diyordu.
Durup dururken birden:
"Sait'in bir piyesi var, bilir misin? dedi.
"Bilmiyorum, Sait piyes yazmış mı?
"Yazmış..."
122 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Aklım, fikrim parada:
"İyi..."
İlgilenmediğimi görünce anlatmaya başladı:
"Sait'in piyesinde hareket var, laf yok. Bir kelimelik konuşmayla da bitiyor. Böyle yağmurlu
bir günde kalabalık bir caddede insanlar koşuşuyor. Beyoğlu olacak... Taksiler, hususiler, bağıran,
çağıran, kadınlar, kızlar... deme gitsin... büyük bir kalabalık... İşte bu kalabalık arasından
bir adam çıkıyor. Omuzunda bir tek yorganı... Ondan başka göze batar bir şeyi yok. Vitrinlere
baka baka, sahnenin önüne doğru geliyor, sırtındaki yorganı indirip seyircilere doğru
uzatıyor, hüzünlü bir sesle:
- Satıyorum... diyor.
Piyes de bitiyor."
İstanbul'da idi. Bir gün haberini aldık. beyin kanamasından ölmüş. Cebinden para, pul, banka
cüzdanı değil, at yarışı dergisi çıkmış.
(Mehmed Kemal. Türk Dili Dergisi, Anı Özel Sayısı, 1 Mart 1972.)
11. Günlük
Yazarların kendi kendileriyle dertleşme, hesaplaşma, konuşma isteklerini kağıt
üzerinde yapmalarından doğmuş yazılardır. Bu nedenle yayımlanmak amacı güdülmez,
fakat yazarın ilerlemiş yaşlarında ya da yazar öldükten sonra bir şekilde yayımlanır.
Günümüzde kimi yazarlar günlüklerini yayımlamak için de yazarlar.
Günlüklerde yazarın kendisini buluruz. Yaşadığı günler içindeki sevincini, öfkesini,
kaygılarını, umutlarını içtenlikle anlatır. Günlükler, yazarın yaşadığı dönem için
önemli bir belgeseldir de aslında. Yazarın sözünü ettiği olaylar artık tarih olmuştur.
Günlüğün belirleyici özellikleri nelerdir?
• Günlükler iddia ve ispat yazıları değildir.
• Günlüklerde yaşanmakta olan anlatılır.
• Yayımlandığında, artık geçmişi anlattığı için bu yazılar da tarihe ışık tutar.
Kimi olaylar tarihi olaylardır.
12. İnceleme
İncelemenin kapsamı çok geniştir. Her yazı türünün inceleme ile bir bağlantısı
vardır. İnceleme bilgisi olmadan makale, fıkra, eleştiri, gezi, röportaj, anı gibi yazı
türleri yazılamayacağı gibi; öykü, roman, tiyatro gibi gözlem gücünün kullanıldığı
sanatlı yazı türlerinde de başarılı olunamaz; konferans, açıkoturum, panel, sempozyum,
açıklama (brifing) gibi sunuşlar yapılamaz; tutanak, rapor gibi yazışmalar
yazılamaz.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 123
?
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
İncelemeyi eser oluşturma yöntemi dışında, ayrı bir uğraşı alanı olarak da
kullanıyoruz. Bu alanda çalışanlar; olmuş olayları, oluşturulmuş eserleri değerlendirirler
ki, bu konuda verilmek istenen de budur. İncelemeye monografi de denir. İnceleme
sözlü ya da yazılı yapılabilir. Kalıcı olması için yazılı olması ve bir düzen
içinde verilmesi sağlıklıdır. İncelemenin biçimi eserin türüne göre de değişir. Bu anlamda
bir makale, bir şiir, bir roman, bir senaryo... incelenebilir, sonuç herbirinde
kendine özgü bir düzen içinde yazılır. İncelemeyi yapan kişi teknik olarak yer yer
makale gibi, yer yer söyleşi gibi yazma olanağına sahiptir.
İnceleme yazıları eleştiri yazılarıyla karıştırılmaktadır. Eleştiri yaparken inceleme
yöntemlerinden yararlanılır, fakat incelemede eleştirme amacı güdülmez. Yalnızca
incelemesi yapılan kişinin dünyaya ve olaylara bakış açısı yakalanmaya çalışılır. İncelemede
önemli bir kişinin, bir dönemin yalnız bir özelliği üzerinde durulur. Bir
sanatçıdaki hem yalnızlık duygusu, hem ilerici kişilik aynı incelemede ele alınamaz.
İncelemesi yapılan, her ne ise, bir bütün olarak ele alınmalı, sonuca öyle
varılmalıdır. Bir sanatçıdaki yalnızlık duygusu hakkındaki yargı, o sanatçının bütün
eserleri incelenmeden verilemez. Bir roman inceleniyorsa yarısı incelenip, yarısı
inceleme dışı bırakılamaz. İncelenen konu daha önce başkaları tarafından incelendi
ise, onların da gözden geçirilmesi gerekir.
İncelemede bir yöntem belirlemek gerekir. Bu yöntem incelenen eserin türüne göre
ayrılık gösterebilir. Bir makale ile bir romanın, bir roman ile bir şiirin incelenmesi
aynı sorularla olamaz. Söz gelimi; bir makale incelemesinde ana düşünce, yardımcı
düşünceler ele alınırken; romanda ana olay; ikinci derecedeki, üçüncü derecedeki
olaylar ve bu olayları yaşayan kahraman, ikinci derecedeki, üçüncü derecedeki kahramanlar;
olayın geçtiği yer, zaman... ele alınır. Şiir inceleniyorsa nazım türü, nazım
biçimi, ölçüsü, uyağı ele alınır. Fakat incelenecek yazının türü ne olursa olsun sözcük
bilgisi, cümle bilgisi gibi gramer incelemeleri yöntem olarak biraz daha birbirine
yakındır.
İncelemede eleştirme amacı güdülmez!
Kitap incelemesi için hazırlanmış bir plân şöyledir.
A: Dış Yapı İncelemesi
Yerleştirme:
• Eserin adı, bir eserden alındı ise kaynağının adı, kaynaktaki sayfa numaraları,
basıldığı yer, yıl; boyutları.
• Eserin yazarı, yazarın sanatı, sanat yaşamındaki evreler; varsa, çevirmeni.
• Eserin yazıldığı dönem, yazarı etkileyen, eserine yansıyan önemli olaylar.
• Eserin türü.
124 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
B: İç Yapı İncelemesi
• Eserin konusu
• Eserin teması
• Eserdeki dünya görüşü
• Eserdeki hayal örgüsü
• Eserin bölümleri
• Ana düşünce (olay), yardımcı düşünceler (olaylar)
• Eserde altı çizilecek diğer düşünce, olay, benzetme, sembol... vb.
• Eserin anlatım özellikleri
• Kullanılan sözcüklerdeki öznellik - nesnellik; sözcükler arası soyut - somut
ilişkiler; sıfatların, zarfların, bağlaçların kullanımı; kurduğu tamlamaların
özellikleri...
• Eserde sözdizimiyle sağlanan iç ahenk (Şiir için: ölçü, uyak, alliterasyon, asonans...)
İyi bir incelemede, incelenecek mataryele bol bol Kim/ Ne, Kimden/Neden, Niçin,
Nasıl, Nerede, Ne zaman... vb. sorular sormalıyız. İnceleme plânı, incelemeyi yapan
kişinin araştırma boyutuna ve isteğine bağlı olarak ufak tefek ayrılıklar göstermekle
birlikte, ortak ilkelere uymalıdır:
İnceleme yazılarında uyulacak ilkeler nelerdir?
• Düşünsel plân uygulanmalıdır.
• Bol döküman incelenerek sonuca ulaşılmalıdır.
• Nitelik olarak belirtilen her özellik örneklerle desteklenmelidir.
• Konu dışına çıkılmamalıdır.
• İnceleme sonucu elde edilen bilgileri herkese benimsetmek gibi bir amaç güdülmemelidir.
• İnceleme bittikten sonra yapılan değerlendirmede yazar, incelemeden elde
ettiği sonuçları belirtmelidir. Her incelemede ele alınan konunun bir yönü
aydınlatılmış olur. İnceleme yapmak, inceleme yazılarını okumak bizim de ufkumuzu
açar. Söz gelimi edebiyat eserlerini incelemek bizim edebiyat kültürümüzü
arttırır, edebiyat eserlerine, sanata bakış açımızı etkiler.
• Bu kurallara bütün yazılı anlatımlarda uygulanacak genel kuralları ekleyiniz.
13. Biyografi
Biyografi, ünlü sanatçıların, ülkesine ve insanlığa yararı dokunmuş kişilerin yaşam
öyküsünü anlatan eserdir. Bazen bir makale kadar kısa, bazen bir kitap olacak kadar
uzun çalışmalardır. Biyografiler sayesinde o kişinin sanatı, düşünceleri, yaptığı işler
hakkında bilgileniriz. Biyografiler aynı zamanda iyi bir belgeseldirler. Bu alanda
çalışacaklara ve yaşadığı dönemin özelliklerine kaynaklık eder.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 125
?
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Biyografileri okumak, kendi deneyimlerimize bir yaşam deneyimi daha katmak demektir.
Onların başarılarının nedenlerini çözeriz; düşünceleri uğruna, bilgi uğruna,
sanat uğruna, nelere göğüs gerdiklerine tanık oluruz. Kendi düşüncelerimiz, bilgimiz,
sanatımız için nasıl mücadele edeceğimize karar veririz. Biyografide yapılmış
yanlışları görürsek, aynı yanlışları tekrarlamamış oluruz.
Biyografinin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Düşünsel plânla yazılır.
• Biyografi, belgelere dayanılarak yazılır. Rivayetlere ve tartışmalara yol açacak
bilgilere yer verilmez.
• Kaynak olarak, eğer yaşıyorsa, ünlü kişinin kendine ulaşılır; eserleri, anıları
incelenir; değilse onun yakınlarına, onu tanıyanlara ulaşılır. Varsa daha önce
yazılmış biyografi ve inceleme yazıları incelenir.
• Biyografi yazarı objektif olmak zorundadır. Kendi subjektif olamayacağı gibi,
derlediği bilgilerden de subjektif olanları ayıklar.
• Bu kurallara bütün yazılı anlatımlarda uygulanacak genel kuralları ekleyiniz.
14. Otobiyografi
Bir düşünürün, bir sanatçının kendi yaşam öyküsünü anlattığı eserdir. Kaynak olarak
kişi kendini ve aile büyüklerinden aldığı bilgileri kullanır. Otobiyografi yazmak
çok güçtür, çünkü insanın kendinden sözederken objektif olması zordur. Otobiyografiler
sayesinde o kişinin sanatı, düşünceleri, yaptığı işler hakkında bilgileniriz. Biyografiler
aynı zamanda iyi bir belgeseldirler. Bu alanda çalışacaklara ve yazarın
yaşadığı dönemin özelliklerine kaynaklık eder.
Otobiyografileri okumak, kendi deneyimlerimize bir yaşam deneyimini, yaşayanın
ağzından katmak demektir. Onların; başarılarının nedenlerini çözeriz.
Otobiyografinin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Otobiyografi düşünsel plânla yazılır.
• Otobiyografi, belgelere dayanılarak yazılır. Rivayetlere ve tartışmalara yol
açacak bilgilere yer verilmez.
• Derlenen bilgiler bilimsel araştırma yöntemiyle bir araya getirilmelidir.
• Biyografi yazarı objektif olmak zorundadır.
• Bu kurallara bütün yazılı anlatımlarda uygulanacak genel kuralları ekleyiniz.
15. Bibliyografi
Günümüzde bilimde, teknolojide ve sanatta yaşanan gelişmeler sonucu basılı yayın
o kadar arttı ki artık bunların hepsini bir kitapta toplamak mümkün değildir. Günümüzde
her bilim kendi bibliyografisini hazırlamaktadır. Hatta bilimlerin alt
126 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
kollarının da bibliyografileri hazırlanmaktadır. Örneğin; Türkiye Türkçesi içinde
Anadolu Ağızları ayrı bir çalışma alanıdır. 1867 yılından beri çalışılan bu alandaki
basılı yayın adlarını toplama çalışmaları 1940'lardan beri sürmektedir. Böylece Anadolu
Ağızları Bibliyografisi oluşmuştur. Anadolu Ağızlarını araştıracaklar, bu bibliyografiler
yardımıyla alanlarındaki yazılı kaynaklara ulaşmakta güçlük çekmezler.
Ayrıca bir yazarın bütün eserlerinin bibliyografisi hazırlanabilir. Bu anlamda bütün
bilim ve sanat dalları, alt kolları, bilim adamları ve sanatçılar düşünüldüğünde bibliyografi
oluşturmak da ayrı bir bilim alanı olmuştur denilebilir.
Bibliyografide eserler yazarların soyadları gözönüne alınarak alfabe sırasıyla
yazılır. Kitap birden fazla yazarlı ise ilk yazarın soyadı dikkate alınır. Kitap tanıtımında
ise: Kitabın adı, yazarın adı, konusu, bölümleri (varsa), cilt sayısı, baskı
sayısı, basım yeri, basım yılı, sayfa sayısı, eserin boyutları, fiatı, resimli olup olmadığı,
kapak kompozisyonu, dizgi, baskı ve kâğıt nitelikleri verilir. Eğer eser bir makale
ise: Yazarın soyadı, ön adı, eserin adı, eserin yer aldığı dergi, kitap vs. adı, basım yeri,
basım yılı, eserin yer aldığı sayfalar, eserin boyutları verilir.
Son zamanlarda kitap boyutlarındaki standart ölçüler kalkmakla birlikte hâlâ kitap
boyutlarını; küçük boy, orta boy, büyük boy olmak üzere üç türde toplayabiliriz. Buna
göre roman ve öykü kitaplarının boyutu küçük, ders kitaplarının boyutu orta, ansiklopedilerin
boyutu büyüktür.
Bir Kitabın Bibliyografi Bilgisi:
Kitabın adı: Söylev (Nutuk)
Yazarın soyadı, ön adı: Kemal ATATÜRK
Konusu: Kurtuluş Savaşı
Cilt: I (1919 - 1920), II (1920 - 1927), III (Vesikalar)
Baskı sayısı: Yedinci Baskı
Basım yeri: Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, Devlet Kitapları Müdürlüğü, İstanbul, Milli
Eğitim Basımevi.
Basım yılı: 1967
Sayfa sayısı: IV+1280
Eserin boyutları: Küçük boy
Fiatı: 800 x 3 = 2400 kuruş
Resimli olup olmadığı: Bir Atatürk resmi var.
Kapak kompozisyonu: Resimsiz
Dizgi, baskı ve kâğıt nitelikleri:
Bir Makalenin Bibliyografi Bilgisi:
Yazarın soyadı, ön adı: AZMUN, Yusuf
Eserin (makalenin) adı: Türkmen Halk Edebiyatı Hakkında
Eserin yer aldığı kitap adı: Reşit Rahmeti Arat İçin
Basım yeri: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları: 19, seri:I, Sayı: A 2,
Ankara,
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 127
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Basım yılı: 1966
Eserin yer aldığı sayfalar: 32- 83
Eserin boyutları: Orta.
İnceleme yazı türünün belirleyici özellikleri nelerdir?
• Yerleştirme eksiksiz olmalı, konunun (eserin/kişi/olay/akım...) adı, bir eserden
alındı ise kaynağının adı, kaynaktaki sayfa numaraları, basıldığı yer, yılı,
boyutları eksiksiz olarak verilmelidir.
• Eserin konusu kısaca fakat içeriğini yansıtacak biçimde verilmelidir. Varsa
bölümleri yazılmalıdır.
• Yazarı objektif olmalı, subjektif bilgiler katmamalıdır.
• Bu kurallara bütün yazılı anlatımlarda uygulanacak genel kuralları ekleyiniz.
Özet
Bir duygunun, bir düşüncenin, bir hayalin, bir isteğin yazı ile anlatımasına yazılı anlatım
denir. Yazılı anlatım da kendi içinde türlere ayrılır. Gazetenin kitle iletişiminde kullanılmasıyla
birlikte yazılı anlatım türlerinde bir hayli artış olmuştur. Bütün yazılı anlatımlarda uygulanacak
genel kurallar vardır, bunlar: Yazarın yapmacıklıktan uzak olması, halkın
anlayacağı dil ile yazması, yazıyı söz oyunlarıyla süslememesi, kullanılan dilde yetkin
olması, sözcükleri iyi seçmesi, dilbilgisi yanlışları ile anlatımı bozmaması, cümleleri doğru
kurması, yazıyı gereksiz yere uzatmaması, akıcı bir anlatımı yakalaması, yazım kurallarını
doğru uygulaması, noktalama işaretlerini doğru kullanmasıdır.
Toplumu, bilimsel, siyasal, sanatsal ya da sosyal bir konu üzerinde düşündürmeyi,
tartıştırmayı, bu yolla gerçeklere ulaştırmayı, heber vermeyi amaçlayan yazı türlerine düşünce
yazıları denir. Düşünce yazılarının çoğu duygusal boyutlu değildir, gözlem ya da deneyime
dayalı yazılardır. Yazarın sanatlı anlatım kaygısı yoktur. Genellikle gazetelerden
tanıdığımız yazı türleridir. Haber, makale, fıkra, eleştiri, deneme, şöyleşi, röportaj, gezi,
günlük, anı, incleme, biyografi, otobiyografi, bibliyografi... türündeki yazılar düşünce yazıları
arasında yer alırlar.
Değerlendirme Soruları
Aşağıdaki soruların yanıtlarını seçenekler arasından bulunuz.
1. Aşağıdakilerden hangisi yazılı anlatımın kurallarından değildir?
A. Yalın halk diliyle yazılmalı,
B. Anlatım açık olmalı,
C. Dilde yetkin olunmalı,
D. Yazı sanatlarla süslenmeli,
E. Anlatım tutuk olmamalı.
128 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
?
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
2. Aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?
A. Haber plânı tersine dönmüş pramit diye bilinir.
B. Haber önemli olmalıdır.
C. Hiç bir yayın organı habersiz düşünülemez.
D. Haber kaynağını yaşamdan alır.
E. Haber toplayana, haber yazana sanatçı denir.
3. Aşağıdakilerden hangisi makalenin özelliklerinden değildir?
A. Düşünsel plânla yazılmasa da olur.
B. Yazar anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir.
C. Yazar anlattıklarının doğruluğuna güvenmelidir.
D. Her anlatılan önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
E. Karşılaştırmadan yararlanılmalıdır.
4. İyi bir eleştiri yazısında aşağıdakilerden hangisi bulunmaz?
A. Yalın bir dille anlatılmalıdır.
B. Taklit edilmiş olmamalıdır.
C. Anlatımı özentili olmalıdır.
D. Yergilerde sataşma olmamalıdır.
E. Yazar, bu alandaki terim niteliğindeki sözcükleri iyi bilmelidir.
5. Aşağıdakilerden hangisi denemenin özelliklerinden değildir?
A. Makaleden kısa yazılardır.
B. Kişisel görüş ağırlıklıdır.
C. Günü birlik yazılardır.
D. Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorundadır.
E. Okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.
6. "Makaleye benzer bir yazı türüdür. Konusu daha çok genel ya da günlük sanat olaylarıdır.
Konu tez ve savunma amacı güdülmeden ve karşılıklı konuşma havası içinde, sıcak
bir dille yazılır." Bu cümleler hangi yazılı anlatımın tanımıdır?
A. Fıkra,
B. Günlük,
C. Röportaj,
D. Deneme,
E. Söyleşi.
7. İyi bir röportaj yazısında aşağıdakilerden hangisi bulunur?
A. Betimlemeli anlatım kullanılır.
B. Öykülemeli anlatım yolu kullanılmaz.
C. Süslü bir dil kullanılır.
D. Özentili bir dil kullanılır.
E. Anlatım yollarının birinden diğerine geçiş yapılmaz.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 129
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
8. Aşağıda verilen bilgilerden hangisi gezi yazısı ile ilgilidir?
A. Bir olay, bir durum; yerinde gezip görülerek yazılır.
B. Gezi yazılarında çoğu kez kronolojik zamanlı plân uygulanır.
C. Özgürce seçilen bir konunun konuşma havası içinde yazılmasıyla oluşur.
D. Çok yönlü anlatım olanakları yoktur.
E. Perde arkasındaki sorunları duyurmak amacı güdülür.
9. Aşağıdaki bilgilerden hangisi anı türü yazılarla ilgilidir?
A. Yazdıklarını yüzde yüz belgelendirmek zorunda değildir.
B. Politik kişiler anlatılamaz.
C. Yaşanmakta olanlar anlatılır.
D. Yazar kendi gözlemlerine bağlı kalmaz.
E. Yazarın duyguları okuyucuları ilgilendirmez.
10. Aşağıdakilerden hangisi inceleme türünün bir özelliğidir?
A. İncelemenin biçimi eserin türüne göre değişmez.
B. İncelemenin biçimi eserin türüne göre değişebilir.
C. İncelemede önemli bir kişinin yalnız bir özelliği üzerinde durulmaz.
D. İnceleme düşünsel plânlı bir yazı değildir.
E. İncelemede bir yöntem belirlemek gerekmez.
11. " Ünlü sanatçıların, ülkesine ve insanlığa yararı dokunmuş kişilerin yaşam
öyküsünün bir araştırmacı tarafından yazıldığı yazı türü aşağıdakilerden hangisidir?
A. Otobiyografi,
B. Bibliyografi,
C. Biyografi,
D. Anı,
E. Özgeçmiş.
12. "Bir düşünürün, bir sanatçının kendi yaşam öyküsünü anlattığı esere .........
denir." Bu cümledeki boşluğa aşağıdaki sözcüklerden hangisi gelmelidir?
A. Biyografi,
B. Anı,
C. Özgeçmiş,
D. Otobiyografi,
E. Günlük.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Ateş, Kemal. Örneklerle Türkçe Kompozisyon Bilgileri, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, No: 353, Ankara, 1985.
130 Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Başka, Özcan. İnsan Dili ve Ötesi, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1988.
Emir, Sabahat. Örnekleriyle Kompozisyon Yazma Sanatı, Ofset, İstanbul, 1985.
Garipoğlu, Kemal. Örnekli Kompozisyon, İstanbul, 1977.
Hengirmen, Mehmet. Türkçe Kompozisyon Yazım-Test-Ulgulama, Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1980.
Yörük ,Yaşar. Güzel Konuşma Yazma Kılavuzu, Ankara, 1978.
Sarıca, Salih, Mustafa Gündüz. Güzel Konuşma Yazma Kompozisyon, İstanbul,
1992.
Özdemir, Emin. Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986.
Özdemir, Emin. Okuma Sanatı, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1983.
Tansel, Fevziye Abdullah. İyi ve Doğru Yazma Usûlleri, Milli Kültür Yayınları,
Ankara, 1962.
Yıldırım, Hüseyin. Öğretmen Rehberi, C. I, II, Ankara Yayınevi, Kültür Matbaası,
Ankara, 1966.
Par, Hikmet Arif. Plânlı Yazma Sanatı Komposizyon, İstanbul, 1974.
Türk Dil Kurumu. Türk Dili Anı Özel Sayısı, Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı:
246, Ankara, Mart 1972.
Türk Dil Kurumu. Türk Dili Deneme Özel Sayısı, Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi,
Sayı: 118, Ankara, Temmuz 1961.
Türk Dil Kurumu. Türk Dili Divanü Lûgat-it Türk Özel Sayısı. Aylık Dil ve Edebiyat
Dergisi, Sayı: 253, 1 Ekim 1972.
Türk Dil Kurumu. Türk Dili Eleştiri Özel Sayısı I, Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi,
Sayı: 142, Ankara, Temmuz 1963.
Türk Dil Kurumu. Türk Dili Eleştiri Özel Sayısı II, Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi,
Sayı: 234, Ankara, Mart 1971.
Türk Dil Kurumu. Türk Dili Gezi Özel Sayısı, Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı:
256, Ankara, Mart 1978.
Türk Dil Kurumu. Türk Dili Günlük Özel Sayısı, Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı:
127, Ankara, Nisan 1962.
Türk Dil Kurumu. Türk Dili Mektup Özel Sayısı, Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı:
154, Ankara, Temmuz 1964.
Y A Z I L I A N L A T I M T Ü R L E R İ - I D Ü Ş Ü N C E D E Ğ E R İ O L A N Y A Z I L A R 131
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ