Geleneksel Halk Seyirlik
Oyunları
Yazar
Yard.Doç.Dr. Ali ÖZTÜRK
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Çalışma Önerileri
• Bulunduğunuz yörede geleneksel Türk tiyatrosuna örnek olabilecek
gösterilerin yapılıp yapılmadığını araştırınız.
• Bulunduğunuz yörede bu tür gösteriler yapılıyorsa bunları
sesli ve yazılı olarak kaydedip yayımlamaya çalışınız.
• Kaynakçadan da yararlanarak geleneksel Türk tiyatrosu üzerine
ayrıntılı bilgiler edinmeye çalışınız.
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
1. Giriş
İnsanlıkla yaşıt olan oyun bugün bile bütün toplumlarda görülebilir. Halkın eğlenme,
öğrenme vb. gereksinimleri yine kendi içinden çıkardığı oyunlarla giderilmeye
çalışılmıştır.
Gelenekselleşmiş olan halk seyirlik oyunları yüzyıllarla tanımlanabilecek bir zaman
dilimini içermektedir. Kuşaktan kuşağa aktarım sonucu bazı değişimlere, kayıplara
uğrasa da halka özgü olan yanını hep korumuştur. Gerek kullanılan dil, gerek
eleştiri anlayışı, gerekse eğlendirirken eğitmesi halk kültürünü yansıtır. Halk seyirlikleri
çağdaş sanatların da yararlandığı önemli bir kaynak olma özelliğini korumaktadır.
Bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de geleneksel halk seyirlik oyunları, halk
yazınının önemli bir dalını oluşturmaktadır. Bu ünitede de Türk halk yazınının bir
bölümü olan geleneksel halk seyirlik oyunları ile ilgili kısa bilgiler verilmiştir.
Geleneksel seyirlik oyunlarımız, bir sonraki kuşaklara aktarıldıkça yaşamayı sürdürecektir.
2. Köy Seyirlik Oyunları
Geleneksel Türk tiyatrosu denildiğinde hem köylü tiyatrosu geleneği, hem de halk
tiyatrosu geleneği anlaşılmaktadır. Ancak, hemen belirtelim ki "köylü" ve "halk"
kavramları birbirinden ayrı düşünülmemelidir. Köylü aynı zamanda halktır, halk
da köylü kökeninden olabilir (And, 1985).
Yukarıda yapılan ayrımın nedeni köylü tiyatrosunun daha içe kapalı olmasıdır. Kırsal
kesimde, dar bir çevrede yaşayan insanların kendi aralarında belli zamanlarda
oynadıkları sözlü ya da sözsüz oyunlardır. Sahnesiz ve ortada oynanır. Özel bir
oyun yeri yoktur. Basit giysi ve araçlarla rol kişileri canlandırılır. Törensel yanın öne
çıkarıldığı bu oyunlarda, genellikle üretim, bereket, doğum, ölüm konuları işlenir.
Köylü tiyatrosu geleneği işlevleri bakımından kutlama törenlerinden (kut törenlerden)
kaynaklandığı için halk tiyatrosu geleneğinden ayrılır. Oyunların topluca yaratıldığı
ve seyircilerin de oyunlara katıldığı görülür. Seyirlik oyunlarda kullanılan
en yaygın ögeler, ak-kara ögesi ve erotik ögedir.
Değişik yörelerde değişik biçimlerde ve işlevlerde oynanan seyirlik oyunları yedi
öbekte toplamak olasıdır:
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 195
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
1. Kut tören ve söylence kaynaklı oyunlar - gerçekçi oyunlar,
2. Ölüp dirilme ve kız kaçırma oyunları,
3. Yılbaşı ve yıl sonu oyunları,
4. Tarımsal oyunlar - çoban oyunları,
5. Hayvan taklitli oyunlar,
6. Dilsiz oyunları - kukla, şaka oyunları,
7. Tek ve çift izlekli oyunlar - dizi oyunları (And,1985).
Seyirlik oyunlarda taklit en önemli özellik olarak yansır. Çatışma ve kişileştirme
taklitle sağlanır. Sözlü veya sözsüz oyunlarda bir eylemin veya rolün taklidi söz konusudur.
İlkinde eylem olarak olay dizisi, ikincisinde ise insan, hayvan, bitki ve cansız
nesneler taklit edilir. Bir başka özellik ise sözlü oyunların belli bir metne bağlı olmadan
doğaçtan oluşturulmasıdır. Seyirlik oyunlarda dans, müzik, şiir ve soytarılığın
birbirinin içine girdiği görülür. Seyirlik oyunlar her yönüyle "göstermeci tiyatro"
özelliği taşır.
3. Kukla
Geleneksel Türk tiyatrosunun en az bilinen dallarından biri kukladır. Geçmişi çok
eskilere dayanmakla birlikte 16. yy.'de Türkler tarafından kullanıldığı öne sürülmektedir.
Başka bir deyişle Karagöz'den eski olduğu varsayımı güçlüdür.
Türk kukla oynatıcılığı 18. yy.'den başlayarak Batı kuklasının etkisinde kalmış ve giderek
unutulmuştur.
Sözlü seyirlik oyunlarından olan kukla türlerinden en yaygın olanları ipli kukla, resim
kukla, el kuklası, araba kuklası ve iskemle kuklası'dır. Araştırmalarda daha çok el
kuklasına ilişkin bilgilere ulaşılmıştır.
Türk kuklasındaki kişiler Karagöz veya Ortaoyunundakiler gibi belirgin özelliklere
sahip değildirler. Daha çok doğaçtan konuşmaların (tuluat) yapıldığı kukla
oyunlarında, olaylar genellikle birincil kişilerle (İbiş ve İhtiyar), ikincil kişiler (Genç
Aşık, Sevgili Kız, Kahya vb.) arasında geçer.
Kukla oyunlarında ya Karagözle Ortaoyunundan alınmış konular ya da halk efsaneleri,
aşk hikayeleri vb. işlenir. Tuluat tiyatrosundan etkilenmiş olan bu seyirliklere
Sahte Esirci, Cinli Yazıcı, Gül ile Fidan, Üvey Anne, İncili Çavuş vb. oyunlar örnek
olarak sayılabilir.
196 G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I
Göstermeci Tiyatro: Oyunun
oyun olduğunu vurgulayan
gerçek yaşantı izlenimi
vermeyen tiyatro
türü.
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Kukla Oyununa Bir Örnek:
REFİK B. - (Ses) Evlâdım neredesin. İbiişş?.. (Girip dolaşarak) Perdeler açılıp
gösterimiz başlayacak halâ görünürde yok? «Bir yere gitme!» diye de tembih
ettim. Biz başlasak bile İbişsiz tadı tuzu olmaz ki... Aaaa, aman, perdeler
açıkmış!... (Seyircilere) Merhaba efendim, hoş geldiniz, safalar getirdiniz!
Şey, siz de İbiş'i bekliyorsunuz değil mi? Hemen gidip bir daha arayayım!
(Çıkar) İbiişşş!...
YAŞAR B. - (Girip seyircileri selamlar. Mahçuptur. Önce saatine bakınır.
Sonra kukla sahnesine giderek içine bakınır. Seyircilere) Efendim,
ben bu kukla tiyatrosunun sahibiyim de... Şey... Şimdi başlayacak!.. Allah
Allah sanki sözleşmiş gibi evin beyi de, uşak İbiş de yok oldular? (İbiş
görünüp yanaşır) Çok ayıp ettiler! (İbiş başını sallar) Herhalde oyunları
olduğunu unuttular? (İbiş başını salladıktan sonra nişanlayıp
şakşağı ile onun kafasına birden vurunca) Aaaahh, bu da nesi?.. (O
tarafa) İbiş sen misin?.. (İbiş diğer yandan vurur) Ooofff!..
İBİŞ - İbiş ben miyim? (Seyircilere) Hani alkış?.. (Yaşar Beye) gördün mü
İbiş benmişim!..
YAŞAR B. - Utanmadan vuracağına hesap ver?
İBİŞ - İki kere iki, eder üç tane tilki... Al sana hesap!.. (Şakşakla vurur)
YAŞAR B. - Yine yüzüne gözüne bulaştırdın, öyle hesap değil! Neredeydin?
İBİŞ - Ben sahnenin altındaydım, sen neredeydin. (Vurur)
YAŞAR B. - Seyircilerin önünde şımararak vurup durma, kuklasın demem... (Seyircileri
hatırlayarak) şey, neyse, geç kaldım diye zâten nefesim kesildi.
............
YAŞAR B. - (Saate bakarak) Neyse, vakit geçiyor. Bey nerede, oyunu başlatalım?
İBİŞ - Sen işine git, biz hem haşlarız hem başlarız! Kızdırma yoksa senden başlarız!
(Vurur ve gider)
YAŞAR B. - Tamam gidiyorum! Haydi Beyefendini bul da hemen başlayın! (Seyircileri
selamlayarak, kuklaların alkışlanmasını işaret ederek çekilir)
İBİŞ - (Sallanarak dolaşır. Sonra sahne gazelini okur)
Of aman aman!
Merhaba pek sevgili, kıymetli büyüklerim!
Merhaba hem kıymetli, sevgili küçüklerim!
Adıma İbiş derler, her işime gülerler,
Her yerde dost bilirler, sevgi ne güzel derim.
Boyalı, tahta başım; kapkara gözüm kaşım,
Ağlasam akmaz yaşım, böyle ömür sürerim.
Bakmayın hiç boyuma, gülüp geçin huyuma,
Kuklalar gitsin suyuma şaka deyip döverim.
Okuma yazma bilmem ama yalancı olmam,
Kötü söze de gelmem, neşeyi çok severim.
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 197
XIX. Yüzyıl
El ve İpli Kuklaları
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Sıra sıra oldunuz karşıma oturdunuz,
Bir güzel kuruldunuz! Görün neler eylerim!
Yaaa, işte böyle! Ben bu evin uşağıyım. Oooo, gençliğimden beri... Neyse
gidip Beyefendiyi arayayım (Çıkar)
REFİK B. - (Girer) İbiişşş!.. (Çıkar)
İBİŞ - (Girer) Bulamıyorum... Beyefendi kaybolursa ne yaparım? Birbirimizi
çok severiz. Aramaktan başka çâre yok.. (Çıkar) Beyefendiii!..
ÇİÇEK - (Girer, aranır) Bugün bu evde bir tuhaflık var? Beni bulup soruyorlar
da birbirlerini bulamıyorlar. (Seslenerek çıkar) Beyefendiiii, İbiişş, neredesiniz?..
REFİK B. - (Girer) Misafirler gelecek, İbiş halâ yok?.. Sağ bulursam mahallenin fakirlerine
ziyâfet vereceğim (Seslenerek çıkar) İbiişş!..
İBİŞ - (Girer) Herhalde Beyefendi benimle saklambaç oynuyor? Bir de şuralara
bakayım. (İki yandaki sahne perdelerine bakar) Yokk!.. Onu sağ bulursam
bizim Aşçı Tosun'un kepçe kulaklarını mahallenin kedilerine atacağım.
(Çıkar)
REFİK B. - (Girer) Acaba sahneden aşağı falan mı düştü? (Eğilip sahnenin diplerine
bakınır) Yokkk!..
İBİŞ - (Ses) Kekik Beeyyy!..
REFİK B. - Aman İbiş, neredesin?.. (Çıkar)
İBİŞ - (Girer) Buradayııım Kekik Bey! (Çıkar)
REFİK B. - (Ses) İbişş, salona gel evlâdım!
İBİŞ - (Ses) Balonla mı geleyim?
REFİK B. - (Ses) Çabuk salona gel!
İBİŞ - (Ses) Çabuk salona gel de birbirimizi yine kaybetmeyelim!
REFİK B. - (Hızla girer) İbiişş!..
İBİŞ - (Hızla girer) Kekik Beey!..
REFİK B. - (Çarpışırlar, ses) Aaahh, belim belim!..
İBİŞ - (Ses) Oy anaamm, yüzüm yüzüm!..
(Kalkarlar)
REFİK B. - İbiş, sen misin, aç yüzünü!
İBİŞ - (Yüzü kapalı) Beyefendi burnun gözüme girdi. Kendimi göremiyorum
ki, ben miyim?
REFİK B. - Hemen saçmalama da aç gözünü! Burnum gözünün içinde kalmadı ya...
İBİŞ - (Yüzünü açar, bakınır) Aman, benmişim. Şükür buluştuğumuza Beyefendi!
(Sarılıp sırtına vurur)
REFİK B. - Şükür ama neredeydin bakayım?..
İBİŞ - Vallahi çok şükür görüştüğümüze Beyefendi! (Sarılıp vurur)
REFİK B. - Aaaa, yeter canım, ne vuruyorsun?
İBİŞ - Sevincimden ne yaptığımı biliyor muyum?
REFİK B. - Sağ sâlim buluştuk diye bu sefer de vura vura öldüreceksin! (Çıkar)
İBİŞ - Nasıl istiyorsan öyle öldüreyim?
............
(Oral, 1996)
198 G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
4. Meddah
Arapça'da övücü anlamındaki "methetmek" kökünden gelmiştir. Meddah veya
dramatik öykü anlatıcılığı İslam ülkelerinde yaygın görülen bir türdür. Meddah bir
anlatı türü olmakla ötekilerden ayrılırsa da anlatı bölümünün aralarına söyleşmeli,
taklitli, ses değiştirerek kişileştirmeli kesimler yerleştirildiği için kolaylıkla dramatik
türden sayılır. Meddahların dağarcıkları çok zengindir. Yanlız güldürü türünü
değil, dinsel konuları da işlerler.
Amaç, Karagöz ve Ortaoyunundan ayrı olarak hep güldürmek değildir, izleyicide
merak, acıma, korku gibi duygular da uyandırılır. Meddahlar izleyiciyi meraklandırmayı,
ilgilerini ayakta tutmayı çok iyi bilirler.
Sözlü halk yazınının en önemli yanlarından biri de öykü anlatmadır. Özellikle doğu
ülkelerinde görülmekle birlikte bütün dünyada rastlanabilir. Geçmişi yazının bulunmasından
öncelere dayanır. Olup bitenlerin özellikle yetişmiş ya da yetiştirilmiş
kişilerce anlatılması söz konusudur.
Meddahlık zengin kaynaklara dayanır. Öykü dağarının çeşitliliği güldürmenin yanı
sıra düşündürücü, merak uyandırıcı özelliğe sahip olması Ortaoyunu ve Karagözden
farkıdır. Yanlızca gösterimci dramatik bir tür değil aynı zamanda birbirinden
farklı olayları ve durumları da aktaran bir anlatı yöntemidir. Seçilen konulara
göre göstermeci ve benzetmeci tiyatro türleri gibi yansır.
Günümüz tiyatrosunun da bazen başvurduğu bir yöntem olan anlatı, bir bakıma
çağdaş meddahlıktır. Zaman zaman geleneksel biçimiyle sunularak yeni öyküler
anlatılmakta ve güncel bir boyut kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Meddah, gösteri/anlatı sırasında elinde bir baston veya âsa, omuzunda bir büyük
mendil (yağlık) bulundurur. Kullandığı mendil, başörtüsü, göz bağı, ter bezi vb. işlevler
üslenir.
Meddah öyküleri ile meddah öykünmeleri (taklitleri) ayrıdır. Öyküler daha çok bir
olay örgüsü içinde işlenir ve uzundur. Öykünmeler ise daha kısa ve güldürmeye yöneliktir,
güncel olayları işler.
Meddah, öykülerine tekerlemeler, şiirler veya kalıplaşmış sözlerle başlar. Meddahın
dili yalın, kullanılan halk dilidir. Meddah sadece Acem, Anadolu, Yahudi gibi
çeşitli ağızların değil ayrıca çeşitli hayvanların ve cansız nesnelerin seslerini de taklit
eder.
Genellikle "Hay hak" ya da "Hak dostum hak" diye söze başlayan meddah "Sürç- ü
lisan ettikse affola" diye de sözünü bitirir. Oyundan çıkarılması gereken dersi belirler.
Bir sonraki öykünün adını ve nerede söyleyeceğini bildirir.
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 199
Benzetmeci Tiyatro: Seyirciyi
duygusal açıdan
sahnede olup bitenlerle
özdeşleştiren tiyatro türü.
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Meddah Öykünmesine Bir Örnek:
BİR SARHOŞUN RAKIYA TÖVBESİ
(Mazlum Bey'den Bir Taklit)
Sarhoş
- Hoca efendi, mutlaka bana tövbe ettireceksin bu akşam. Çünkü karıynan boyuna çıngar
ediyoruz. Hadi, Hocacım, bana mutlaka rakıya tövbe ettireceksin!
Hoca Efendi
- Evladım, nasıl tövbe ettireyim. (Yüzünü buruşturarak) Hem bak, daha ağzın rakı kokuyor.
İçmişsin gene...
- Yahu, çok içmedik. Allahaşkına bugün tövbe ettir, boyuna kavga ediyoruz karıynan.
- Peki, tövbe ettireyim, ama bu akşam değil. Bu akşam birinci tövbe olsun. Yarın akşam
esas tövbeni yaptırırım. Şimdi sen doğrudan yatsı namazına, camiye, bana yetiş.
- Hoca efendi, ben namaz kılmasını çakmam.
- Aaa! Estağfurullah, estağfurullah! Hiç camiye gitmedin mi?
- Bir defa bayram namazına gittim; ayakkapları çaldırdık, ondan sonra bir daha gitmedim.
- Oğlum, evlâdım, bazen öyle zuhur eder. Neyse, şimdi sen doğrudan doğruya yatsı
namazına gel, namazı kılarsın.
- Ee, çakmam dedim.
- Benim yaptığım gibi yaparsın. Sonra aptes almak için... Onu da bilmiyorsun galiba?
- Onu da çakmam.
- Öyleyse, evvela, şadırvanın başına git, herkes nasıl aptes alıyorsa, elini, yüzünü yıkıyorsa,
öyle yıkarsın. Sonra camiye yetiş! yalnız benim yaptığımı yap, yoksa namazı bozarım.
Hadi oğlum, şimdi yatsı namazına gel, yetiş. Ben de gidiyorum.
- Peki Hoca Efendi.
(Yolda giderken)
Külhanbeyi
- Vaaay! Alicim, anam! Aslan abi! (Arkada saz başlar) Dalga geçmiyelim, gel, bakiim
anam! Bir tane içmiyecek misin? Biz seni bekliyoruz yahu! Nereye savuştun gittin?
- Valla sultanlar, Hocaya yapıştım. Evde karıynan boyuna kavga ediyoruz, onun için,
rakıya tövbe ettirsin, diye. O da bana birinci tövbeyi yaptırdı. Şimdi camiye yetişeceğim.
Anlıyor musun, onun için gidiyorum.
- Öyleyse, bir tane bizden içeceksin. Tövbe sağlam olsun. Hem vekarına yapar.
- Pekalâ, öyleyse bir tane içelim. Sakatlanmaz ya!
- Yok usta!
Yahudi
- Aşkolsun be, bir tane de benden iç, Avram'dan be!
Külhanbey
- Bak abi, gel bakiim Nazım Abinden de bir tane iç!
- Eyvallah sultan, bir tane de senden içelim, ama camiye yetişeceğiz.
Kürt
- Aha, hamşari, benden de bir tane içmezsen, tövbeler olsun, hani tövben sakatlanır.
- Peki, bir tane de senden içelim.
200 G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Ermeni
- E ahbar, bir tane de benden iç bakalım.
(Dili dolaşarak)
- Pekalâ, öyleyse ben camiye yetişeyim... yetişip... camiye geç kaldık!
(Sallanarak gider)
- Vay, Hoca Efendi, aman yetişelim, yoksa manzaramız bozulur ha! Hoca efendi, şöyle
gel bakiyim. Yalnız elimde bir emanet var, istakoz aldım: hem de diri diri. Ayağının yanına
koyuyorum. Hoca Efendi, dalga geçmiyelim. Bak senin yaptığın gibi yapıyorum: hem
yatıp hem kalkıyorum. Hoca Efendi, dalga geçmiyelim, ben geldim. Baksana hoca ben arkadayım:
yatıp kalkıyorum valla! Aman emanet kaçmasın!
Hoca
- Eyvaah, ayağımın parmağını bir şey ısırdı! Ne oldu? Acaba bu adam mı vuruyor?
Dur bakıyim, şu selâmı vereyim, bir tokat atayım.
- Vaay, bana tokat ha! Ben de ötekine ha? Yoksa namaz bozulur.
- Ulan bana mı atıyorsun?
- Ne yapiyim? Hoca bana, ben de sana!
- Demek böyle?
- Bilmem, namazı bozacaksın. Sen de ötekine atacaksın... Tamam!
(Nutku, 1976)
5. Ortaoyunu
Ortada oynanan oyun anlamına gelir. Ortaoyunu yuvarlak, çevresi seyircilerle dolu
bir alanda oynanır. Bu biçimdeki oynanışa değişik ülkelerde de raslanır. Oyun alanları
genellikle açık havada oluşturulur. Ortaoyununda dekordan çok giysiye önem
verilir. Baş kişileri aynı zamada oyunun düzenleyicisi olan Pişekar ile oyunun baş
güldürücü tipi Kavuklu'dur. Dekor olarak bir paravan ve onun önünde alçak bir
hasır iskemle (peyke) kullanılır. Paravana Yeni Dünya da denilir. Gerek oyunun başında
ve içinde, gerekse bölüm geçişlerinde müzik kullanılır. Ortaoyununun sahnelenişinde
dört bölüm vardır. Bunlar öndeyiş, ortaoyunu (söyleyiş), oyun (fasıl) ve bitiriştir.
Ortaoyununda genellikle zurna ve çifte-nâra gibi nefesli ve vurmalı sazlarla
insan sesi kullanılır.
Oyun kişilerinin giysileri onların özelliklerini yansıtır. Ayrıca Pişekar'ın elinde iki
dilimli tahtadan yapılmış şakşak bulunur. Bu aynı zamanda Pişekar'ın yönlendirici
özelliğini yansıtır.
Yuvarlak bir alandan oluşan oyun yeri oyuncuların sürekli yer ve yön değiştirmelerine
neden olur. Bu durum izleyicilerin oyunu daha rahat izlemelerini sağlar. Oyuncular
belli rollerde ustalaşmışlardır. İzleyici de özellikle o oyuncuları ustalaştığı rol
ya da rollerde izlemek ister.
Öndeyişte, zurnanın çaldığı Pişekar Havasıyla Pişekar gelir, halkı selamlayıp zurnacıyla
konuşur ve oyunun adını bildirir. Bundan sonra zurna Kavuklu Havasını çalar,
Kavuklu ile Cüce veya Kambur (kavuklu arkası) gelir. Bundan sonra ortaoyunu
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 201
Kavuklu Hamdi Efendi
(1841-1911)
(Ressam: Muazzez)
Ortaoyununun Son
Büyük Ustaları
Pişekâr İsmail Efendi
(1854-1931)
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
(söyleyiş) bölümü başlar. Karagöz oyunundaki söyleyiş (muhavere) bölümünü andırır.
Bu bölümde tanıdık çıkmalar, ters anlamalar, çene yarışı, tekerlemeler gibi
güldürücü ögeler bulunur. Her şeyin düş olduğu anlaşıldığında oyun (fasıl) bölümüne
geçilir. Bu bölümde belli bir olay temsil edilir. İşsiz olan Kavuklu'ya Pişekar'ın
bir dükkan ya da ev kiralamasıyla başlar. Karagöz oyunlarına çok benzeyen oyun
(fasıl) bölümü esas oyun bölümüdür. Genellikle dükkan dekorundan ve "Yeni Dünya"
denilen ev dekorunda gelişip sonuçlanır. Bitirişte oyunu yine Pişekar bitirir. Seyirciden
kusurları için özür dileyip bir sonraki oyunun adını ve yerini duyurur.
Ortaoyunun güldürme yöntemi Karagöz'e benzer. Ortaoyunu Karagöz'den ayrı
olarak canlı oyuncular tarafından sahnelenir. Eleştiri ve taşlamalara da yer verilen
Ortaoyununun en önemli özelliği göstermeci tiyatro biçiminde olmasıdır. Her şey
göstermeliktir. Seyirci oyun kahramanı ile benzetmeci tiyatrodaki gibi özdeşleşmez.
İzlediğinin bir oyun olduğunu bilir. Örneğin kapı açılırken "gacur gucur" diye
ağızla ses çıkarılır. Ya da birkaç katlı evdeki merdivenlerin yerine Yeni Dünyadaki
iskemlenin üzerine çıkılır.
Oyunda gerçeğin yanılsamasını yıkmak için oyundaki eylemler kesintiye uğratılıp
kısa bölümlere ayrılır. Oyunun öyküsü belli olmakla birlikte çok fazla doğaçlama
yapılır. Güncel olan, oyunun bir parçası gibi sunulur. Buna bağlı olarak oyunun oynanma
süresi uzatılıp kısaltılabilir. Ortaoyunu, konularını masallardan, efsanelerden,
eski halk öykülerinden, geleneklerden, görgü kurallarından, batıl inançlardan,
ev yaşamından, mahalle yaşamından alır. Toplumsal ve siyasal taşlamalara da yer
verir.
Ortaoyunu Kişileri
Ortaoyunu kişileri kalıplaşmış tiplerden oluşur. Bunlar konuşma, davranış ve giysileriyle
hemen tanınırlar. Oyun alanına girmeden çalmaya başlayan müzik de tanınmalarına
yardımcı olur.
Her tip bağlı olduğu kesimin ya da toplumun bütün karakteristik özelliklerini yansıtır.
Genelleştirilmiş kişilerdir.
Pişekar: Karagöz oyunundaki Hacivat'ın karşılığıdır. Oyun başıdır. Oyunu başlatır,
gelişmesini sağlar ve bitirir. Elindeki şakşakla hem oyuncu hem yönetmen
hem de yazar gibi davranır.
Kavuklu: Karagöz oyunundaki karşılığı Karagöz'dür. Ortaoyununun baş güldürücüsüdür.
Pişekar'la birlikte oyunu yürüten ikinci oyuncudur. Bütün oyuncular
oyun alanına girip çıksalar da Kavuklu hep sahnededir. Kavuklu her karmaşık olayın
içinde vardır. Bildiğini bilmemeyi, gördüğünü görmemeyi oynar. Herkesi uğraştırıp
ilgilerini çekip oyunun gelişmesini sağlar.
Çelebi: Mal mülk sahibi, mirasyedi, zampara bir kişiyi temsil eder.
202 G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Zenne: Sevgili, eş, hayat kadını gibi rolleri oynayan erkek oyunculardır. Kavuklu'nun
veya Pişekar'ın karısı, kızı, tanıdığı rollerinde oynadıkları gibi oyunun diğer
kişileriyle de ya sevda ya da alacak verecek ilişkileri vardır.
Cüce veya Kambur: Oyunun başında Kavuklu ile birlikte meydana çıkar. Onun ardından
yürüyen "Kavuklu arkası" diye de adlandırılan bedensel veya zihinsel engelli
kişidir.
Ortaoyununa Bir Örnek:
KÂĞITHÂNE SAFÂSI
Kaynak: Kavuklu Hamdi, Kâğıthâne Safâsı Yazma; Behzat Butak Özel Arşivi; Ankara
Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü Arşivi.
GİRİŞ
(Zurna Pişekâr havası çalar. Pişekâr gelir, iki eliyle dört tarafındaki hâzırûnu
selâmlar.)
PİŞEKÂR - Efendim, safâ geldiniz. (Zurnacı'ya hitâben) - Ammâ benim pehlivanım!
ZURNACI - Buyurun üstadım!
PİŞEKÂR - Bu da hesap değil.
ZURNACI - Nedir hesabın?
PİŞEKÂR - Oğlum, borcunu ver kasabın.
- "Kâğıthane Safâsı" oyununun taklidini aldım, çal da oyunumuz başlasın;
teşrif buyuran zevât-i kiram zevk-yâb olsunlar. (Bir kenara çekilir
oturur)
ORTAOYUNU (SÖYLEYİŞ)
(Zurna Kavuklu havası çalar. Kavuklu, arkasında bir Kambur ile meydana gelir,
zurna duruncaya kadar devir yapar. Pişekâr, Kavuklu'nun güzergâhına gelerek onların
devrini seyr eder.)
KAVUKLU - (Ardına dönerek) Haa! Almışsın.
KAMBUR - Neyi almışım?
KAVUKLU - Neyi al dediler evden sana, sersem!
KAMBUR - Haa! " - Çok yoruldunsa dur da nefes al." dediler. Onu mu soruyorsun?
KAVUKLU - Hay abdal hay! (Yürür) Onu tembih etmeğe ne hâcet, oğlum. Onu
sen kendi kendine yaparsın. Ulan, sana «- Zembili al.» demediler mi?
KAMBUR - Haa! Sahi, annem öyle dediydi. Aldım mı acaba?
KAVUKLU - (Ardına dönerek) Ulan, benimle eğleniyor musun, eşek herif? Sırtındaki
ne?
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 203
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
KAMBUR - (Bir eliyle sırtını yoklayarak) Haa! Ulan, sahiden almışım.
PİŞEKÂR - (Birdenbire) Aman da maşallah! Hak nazardan saklasın! O ne endam,
o ne letâfet, o ne çedik pabuç... Doğrusu görenler gıptaya düşecekler.
Yakışıklı ve zarif. Peh peh peh peh!
KAVUKLU - (Birdenbire irkilerek) Ulan, İsmail, bunu sen her vakit yapıyorsun.
İnsan dalgın dalgın yürürken, birdenbire bağırarak insanı ürkütüyorsun.
Doğrusu, şu yaptığın...
PİŞEKÂR - Aman, birader, insanlar ürkmez. «Ürkme» tabiri hayvanlara kullanılır.
Sen birdenbire irkildin.
KAVUKLU - Silkindim, milkindim, her ne hal ise. Adam gibi insanı karşılasan da
adamı korkutmasan olmaz mi, be yahu?
PİŞEKÂR - Efendim senin bu lâtif lebessümün insanı hayrete bırakıyor, artık başka
şeyler de düşünemiyor. Hele o binişin insanın ağzının suyunu akıtıyor.
KAVUKLU - Tabiî. Sade senin değil ananın da ağzının suyu akardı. Birader, sen
ne söylüyorsun!
PİŞEKÂR - Canım, efendim, bir kere gözden nihân oldun mu idi, aylarca kaybolur,
hepimizi meraka düşürürdün. Yine öyle oldu da, seni görünce sevindim
ne söyleyeceğimi şaşırdım. Arkandaki mahdum mu?
KAVUKLU - İsmail, eğleniyor musun?
PİŞEKÂR - Aman, birader, neden eğlendiğime hükm ettin?
KAVUKLU - Ulan, sen beni görmeyeli haydi haydi iki ay, bilemedin üç ay olsun.
Üç ayda benim bu kadar çocuğum olur mu?
PİŞEKÂR - Canım, öyle deme, insan hali bu. Bir de bakarsın...
KAVUKLU - Bakar sensin.
PİŞEKÂR - Canım, sözümü ne kesiyorsun? Ne bileyim? Seni kaybettiğimiz müddet
zarfında bir evlât sahibi olamaz mısın?
KAVUKLU - Ulan, üç ayda bu kadar evlât olur mu?
PİŞEKÂR - Peki, o halde kim o öyle?
KAVUKLU - O, bizim komşulardan birinin evlâtlığı. Benim çarşıya çıkacağımı anlayınca,
yaşlı kadın öteberi almasını beceremiyor, yalvardı, kendine
lâzım birkaç şeyi «- Alıver.» dedi. İşte bu çocuk da onun, anladın mı?
PİŞEKÂR - Haa! Anladım: yanaşma.
...........
(Kudret, 1973
Oyunları
Yazar
Yard.Doç.Dr. Ali ÖZTÜRK
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Çalışma Önerileri
• Bulunduğunuz yörede geleneksel Türk tiyatrosuna örnek olabilecek
gösterilerin yapılıp yapılmadığını araştırınız.
• Bulunduğunuz yörede bu tür gösteriler yapılıyorsa bunları
sesli ve yazılı olarak kaydedip yayımlamaya çalışınız.
• Kaynakçadan da yararlanarak geleneksel Türk tiyatrosu üzerine
ayrıntılı bilgiler edinmeye çalışınız.
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
1. Giriş
İnsanlıkla yaşıt olan oyun bugün bile bütün toplumlarda görülebilir. Halkın eğlenme,
öğrenme vb. gereksinimleri yine kendi içinden çıkardığı oyunlarla giderilmeye
çalışılmıştır.
Gelenekselleşmiş olan halk seyirlik oyunları yüzyıllarla tanımlanabilecek bir zaman
dilimini içermektedir. Kuşaktan kuşağa aktarım sonucu bazı değişimlere, kayıplara
uğrasa da halka özgü olan yanını hep korumuştur. Gerek kullanılan dil, gerek
eleştiri anlayışı, gerekse eğlendirirken eğitmesi halk kültürünü yansıtır. Halk seyirlikleri
çağdaş sanatların da yararlandığı önemli bir kaynak olma özelliğini korumaktadır.
Bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de geleneksel halk seyirlik oyunları, halk
yazınının önemli bir dalını oluşturmaktadır. Bu ünitede de Türk halk yazınının bir
bölümü olan geleneksel halk seyirlik oyunları ile ilgili kısa bilgiler verilmiştir.
Geleneksel seyirlik oyunlarımız, bir sonraki kuşaklara aktarıldıkça yaşamayı sürdürecektir.
2. Köy Seyirlik Oyunları
Geleneksel Türk tiyatrosu denildiğinde hem köylü tiyatrosu geleneği, hem de halk
tiyatrosu geleneği anlaşılmaktadır. Ancak, hemen belirtelim ki "köylü" ve "halk"
kavramları birbirinden ayrı düşünülmemelidir. Köylü aynı zamanda halktır, halk
da köylü kökeninden olabilir (And, 1985).
Yukarıda yapılan ayrımın nedeni köylü tiyatrosunun daha içe kapalı olmasıdır. Kırsal
kesimde, dar bir çevrede yaşayan insanların kendi aralarında belli zamanlarda
oynadıkları sözlü ya da sözsüz oyunlardır. Sahnesiz ve ortada oynanır. Özel bir
oyun yeri yoktur. Basit giysi ve araçlarla rol kişileri canlandırılır. Törensel yanın öne
çıkarıldığı bu oyunlarda, genellikle üretim, bereket, doğum, ölüm konuları işlenir.
Köylü tiyatrosu geleneği işlevleri bakımından kutlama törenlerinden (kut törenlerden)
kaynaklandığı için halk tiyatrosu geleneğinden ayrılır. Oyunların topluca yaratıldığı
ve seyircilerin de oyunlara katıldığı görülür. Seyirlik oyunlarda kullanılan
en yaygın ögeler, ak-kara ögesi ve erotik ögedir.
Değişik yörelerde değişik biçimlerde ve işlevlerde oynanan seyirlik oyunları yedi
öbekte toplamak olasıdır:
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 195
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
1. Kut tören ve söylence kaynaklı oyunlar - gerçekçi oyunlar,
2. Ölüp dirilme ve kız kaçırma oyunları,
3. Yılbaşı ve yıl sonu oyunları,
4. Tarımsal oyunlar - çoban oyunları,
5. Hayvan taklitli oyunlar,
6. Dilsiz oyunları - kukla, şaka oyunları,
7. Tek ve çift izlekli oyunlar - dizi oyunları (And,1985).
Seyirlik oyunlarda taklit en önemli özellik olarak yansır. Çatışma ve kişileştirme
taklitle sağlanır. Sözlü veya sözsüz oyunlarda bir eylemin veya rolün taklidi söz konusudur.
İlkinde eylem olarak olay dizisi, ikincisinde ise insan, hayvan, bitki ve cansız
nesneler taklit edilir. Bir başka özellik ise sözlü oyunların belli bir metne bağlı olmadan
doğaçtan oluşturulmasıdır. Seyirlik oyunlarda dans, müzik, şiir ve soytarılığın
birbirinin içine girdiği görülür. Seyirlik oyunlar her yönüyle "göstermeci tiyatro"
özelliği taşır.
3. Kukla
Geleneksel Türk tiyatrosunun en az bilinen dallarından biri kukladır. Geçmişi çok
eskilere dayanmakla birlikte 16. yy.'de Türkler tarafından kullanıldığı öne sürülmektedir.
Başka bir deyişle Karagöz'den eski olduğu varsayımı güçlüdür.
Türk kukla oynatıcılığı 18. yy.'den başlayarak Batı kuklasının etkisinde kalmış ve giderek
unutulmuştur.
Sözlü seyirlik oyunlarından olan kukla türlerinden en yaygın olanları ipli kukla, resim
kukla, el kuklası, araba kuklası ve iskemle kuklası'dır. Araştırmalarda daha çok el
kuklasına ilişkin bilgilere ulaşılmıştır.
Türk kuklasındaki kişiler Karagöz veya Ortaoyunundakiler gibi belirgin özelliklere
sahip değildirler. Daha çok doğaçtan konuşmaların (tuluat) yapıldığı kukla
oyunlarında, olaylar genellikle birincil kişilerle (İbiş ve İhtiyar), ikincil kişiler (Genç
Aşık, Sevgili Kız, Kahya vb.) arasında geçer.
Kukla oyunlarında ya Karagözle Ortaoyunundan alınmış konular ya da halk efsaneleri,
aşk hikayeleri vb. işlenir. Tuluat tiyatrosundan etkilenmiş olan bu seyirliklere
Sahte Esirci, Cinli Yazıcı, Gül ile Fidan, Üvey Anne, İncili Çavuş vb. oyunlar örnek
olarak sayılabilir.
196 G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I
Göstermeci Tiyatro: Oyunun
oyun olduğunu vurgulayan
gerçek yaşantı izlenimi
vermeyen tiyatro
türü.
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Kukla Oyununa Bir Örnek:
REFİK B. - (Ses) Evlâdım neredesin. İbiişş?.. (Girip dolaşarak) Perdeler açılıp
gösterimiz başlayacak halâ görünürde yok? «Bir yere gitme!» diye de tembih
ettim. Biz başlasak bile İbişsiz tadı tuzu olmaz ki... Aaaa, aman, perdeler
açıkmış!... (Seyircilere) Merhaba efendim, hoş geldiniz, safalar getirdiniz!
Şey, siz de İbiş'i bekliyorsunuz değil mi? Hemen gidip bir daha arayayım!
(Çıkar) İbiişşş!...
YAŞAR B. - (Girip seyircileri selamlar. Mahçuptur. Önce saatine bakınır.
Sonra kukla sahnesine giderek içine bakınır. Seyircilere) Efendim,
ben bu kukla tiyatrosunun sahibiyim de... Şey... Şimdi başlayacak!.. Allah
Allah sanki sözleşmiş gibi evin beyi de, uşak İbiş de yok oldular? (İbiş
görünüp yanaşır) Çok ayıp ettiler! (İbiş başını sallar) Herhalde oyunları
olduğunu unuttular? (İbiş başını salladıktan sonra nişanlayıp
şakşağı ile onun kafasına birden vurunca) Aaaahh, bu da nesi?.. (O
tarafa) İbiş sen misin?.. (İbiş diğer yandan vurur) Ooofff!..
İBİŞ - İbiş ben miyim? (Seyircilere) Hani alkış?.. (Yaşar Beye) gördün mü
İbiş benmişim!..
YAŞAR B. - Utanmadan vuracağına hesap ver?
İBİŞ - İki kere iki, eder üç tane tilki... Al sana hesap!.. (Şakşakla vurur)
YAŞAR B. - Yine yüzüne gözüne bulaştırdın, öyle hesap değil! Neredeydin?
İBİŞ - Ben sahnenin altındaydım, sen neredeydin. (Vurur)
YAŞAR B. - Seyircilerin önünde şımararak vurup durma, kuklasın demem... (Seyircileri
hatırlayarak) şey, neyse, geç kaldım diye zâten nefesim kesildi.
............
YAŞAR B. - (Saate bakarak) Neyse, vakit geçiyor. Bey nerede, oyunu başlatalım?
İBİŞ - Sen işine git, biz hem haşlarız hem başlarız! Kızdırma yoksa senden başlarız!
(Vurur ve gider)
YAŞAR B. - Tamam gidiyorum! Haydi Beyefendini bul da hemen başlayın! (Seyircileri
selamlayarak, kuklaların alkışlanmasını işaret ederek çekilir)
İBİŞ - (Sallanarak dolaşır. Sonra sahne gazelini okur)
Of aman aman!
Merhaba pek sevgili, kıymetli büyüklerim!
Merhaba hem kıymetli, sevgili küçüklerim!
Adıma İbiş derler, her işime gülerler,
Her yerde dost bilirler, sevgi ne güzel derim.
Boyalı, tahta başım; kapkara gözüm kaşım,
Ağlasam akmaz yaşım, böyle ömür sürerim.
Bakmayın hiç boyuma, gülüp geçin huyuma,
Kuklalar gitsin suyuma şaka deyip döverim.
Okuma yazma bilmem ama yalancı olmam,
Kötü söze de gelmem, neşeyi çok severim.
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 197
XIX. Yüzyıl
El ve İpli Kuklaları
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Sıra sıra oldunuz karşıma oturdunuz,
Bir güzel kuruldunuz! Görün neler eylerim!
Yaaa, işte böyle! Ben bu evin uşağıyım. Oooo, gençliğimden beri... Neyse
gidip Beyefendiyi arayayım (Çıkar)
REFİK B. - (Girer) İbiişşş!.. (Çıkar)
İBİŞ - (Girer) Bulamıyorum... Beyefendi kaybolursa ne yaparım? Birbirimizi
çok severiz. Aramaktan başka çâre yok.. (Çıkar) Beyefendiii!..
ÇİÇEK - (Girer, aranır) Bugün bu evde bir tuhaflık var? Beni bulup soruyorlar
da birbirlerini bulamıyorlar. (Seslenerek çıkar) Beyefendiiii, İbiişş, neredesiniz?..
REFİK B. - (Girer) Misafirler gelecek, İbiş halâ yok?.. Sağ bulursam mahallenin fakirlerine
ziyâfet vereceğim (Seslenerek çıkar) İbiişş!..
İBİŞ - (Girer) Herhalde Beyefendi benimle saklambaç oynuyor? Bir de şuralara
bakayım. (İki yandaki sahne perdelerine bakar) Yokk!.. Onu sağ bulursam
bizim Aşçı Tosun'un kepçe kulaklarını mahallenin kedilerine atacağım.
(Çıkar)
REFİK B. - (Girer) Acaba sahneden aşağı falan mı düştü? (Eğilip sahnenin diplerine
bakınır) Yokkk!..
İBİŞ - (Ses) Kekik Beeyyy!..
REFİK B. - Aman İbiş, neredesin?.. (Çıkar)
İBİŞ - (Girer) Buradayııım Kekik Bey! (Çıkar)
REFİK B. - (Ses) İbişş, salona gel evlâdım!
İBİŞ - (Ses) Balonla mı geleyim?
REFİK B. - (Ses) Çabuk salona gel!
İBİŞ - (Ses) Çabuk salona gel de birbirimizi yine kaybetmeyelim!
REFİK B. - (Hızla girer) İbiişş!..
İBİŞ - (Hızla girer) Kekik Beey!..
REFİK B. - (Çarpışırlar, ses) Aaahh, belim belim!..
İBİŞ - (Ses) Oy anaamm, yüzüm yüzüm!..
(Kalkarlar)
REFİK B. - İbiş, sen misin, aç yüzünü!
İBİŞ - (Yüzü kapalı) Beyefendi burnun gözüme girdi. Kendimi göremiyorum
ki, ben miyim?
REFİK B. - Hemen saçmalama da aç gözünü! Burnum gözünün içinde kalmadı ya...
İBİŞ - (Yüzünü açar, bakınır) Aman, benmişim. Şükür buluştuğumuza Beyefendi!
(Sarılıp sırtına vurur)
REFİK B. - Şükür ama neredeydin bakayım?..
İBİŞ - Vallahi çok şükür görüştüğümüze Beyefendi! (Sarılıp vurur)
REFİK B. - Aaaa, yeter canım, ne vuruyorsun?
İBİŞ - Sevincimden ne yaptığımı biliyor muyum?
REFİK B. - Sağ sâlim buluştuk diye bu sefer de vura vura öldüreceksin! (Çıkar)
İBİŞ - Nasıl istiyorsan öyle öldüreyim?
............
(Oral, 1996)
198 G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
4. Meddah
Arapça'da övücü anlamındaki "methetmek" kökünden gelmiştir. Meddah veya
dramatik öykü anlatıcılığı İslam ülkelerinde yaygın görülen bir türdür. Meddah bir
anlatı türü olmakla ötekilerden ayrılırsa da anlatı bölümünün aralarına söyleşmeli,
taklitli, ses değiştirerek kişileştirmeli kesimler yerleştirildiği için kolaylıkla dramatik
türden sayılır. Meddahların dağarcıkları çok zengindir. Yanlız güldürü türünü
değil, dinsel konuları da işlerler.
Amaç, Karagöz ve Ortaoyunundan ayrı olarak hep güldürmek değildir, izleyicide
merak, acıma, korku gibi duygular da uyandırılır. Meddahlar izleyiciyi meraklandırmayı,
ilgilerini ayakta tutmayı çok iyi bilirler.
Sözlü halk yazınının en önemli yanlarından biri de öykü anlatmadır. Özellikle doğu
ülkelerinde görülmekle birlikte bütün dünyada rastlanabilir. Geçmişi yazının bulunmasından
öncelere dayanır. Olup bitenlerin özellikle yetişmiş ya da yetiştirilmiş
kişilerce anlatılması söz konusudur.
Meddahlık zengin kaynaklara dayanır. Öykü dağarının çeşitliliği güldürmenin yanı
sıra düşündürücü, merak uyandırıcı özelliğe sahip olması Ortaoyunu ve Karagözden
farkıdır. Yanlızca gösterimci dramatik bir tür değil aynı zamanda birbirinden
farklı olayları ve durumları da aktaran bir anlatı yöntemidir. Seçilen konulara
göre göstermeci ve benzetmeci tiyatro türleri gibi yansır.
Günümüz tiyatrosunun da bazen başvurduğu bir yöntem olan anlatı, bir bakıma
çağdaş meddahlıktır. Zaman zaman geleneksel biçimiyle sunularak yeni öyküler
anlatılmakta ve güncel bir boyut kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Meddah, gösteri/anlatı sırasında elinde bir baston veya âsa, omuzunda bir büyük
mendil (yağlık) bulundurur. Kullandığı mendil, başörtüsü, göz bağı, ter bezi vb. işlevler
üslenir.
Meddah öyküleri ile meddah öykünmeleri (taklitleri) ayrıdır. Öyküler daha çok bir
olay örgüsü içinde işlenir ve uzundur. Öykünmeler ise daha kısa ve güldürmeye yöneliktir,
güncel olayları işler.
Meddah, öykülerine tekerlemeler, şiirler veya kalıplaşmış sözlerle başlar. Meddahın
dili yalın, kullanılan halk dilidir. Meddah sadece Acem, Anadolu, Yahudi gibi
çeşitli ağızların değil ayrıca çeşitli hayvanların ve cansız nesnelerin seslerini de taklit
eder.
Genellikle "Hay hak" ya da "Hak dostum hak" diye söze başlayan meddah "Sürç- ü
lisan ettikse affola" diye de sözünü bitirir. Oyundan çıkarılması gereken dersi belirler.
Bir sonraki öykünün adını ve nerede söyleyeceğini bildirir.
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 199
Benzetmeci Tiyatro: Seyirciyi
duygusal açıdan
sahnede olup bitenlerle
özdeşleştiren tiyatro türü.
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Meddah Öykünmesine Bir Örnek:
BİR SARHOŞUN RAKIYA TÖVBESİ
(Mazlum Bey'den Bir Taklit)
Sarhoş
- Hoca efendi, mutlaka bana tövbe ettireceksin bu akşam. Çünkü karıynan boyuna çıngar
ediyoruz. Hadi, Hocacım, bana mutlaka rakıya tövbe ettireceksin!
Hoca Efendi
- Evladım, nasıl tövbe ettireyim. (Yüzünü buruşturarak) Hem bak, daha ağzın rakı kokuyor.
İçmişsin gene...
- Yahu, çok içmedik. Allahaşkına bugün tövbe ettir, boyuna kavga ediyoruz karıynan.
- Peki, tövbe ettireyim, ama bu akşam değil. Bu akşam birinci tövbe olsun. Yarın akşam
esas tövbeni yaptırırım. Şimdi sen doğrudan yatsı namazına, camiye, bana yetiş.
- Hoca efendi, ben namaz kılmasını çakmam.
- Aaa! Estağfurullah, estağfurullah! Hiç camiye gitmedin mi?
- Bir defa bayram namazına gittim; ayakkapları çaldırdık, ondan sonra bir daha gitmedim.
- Oğlum, evlâdım, bazen öyle zuhur eder. Neyse, şimdi sen doğrudan doğruya yatsı
namazına gel, namazı kılarsın.
- Ee, çakmam dedim.
- Benim yaptığım gibi yaparsın. Sonra aptes almak için... Onu da bilmiyorsun galiba?
- Onu da çakmam.
- Öyleyse, evvela, şadırvanın başına git, herkes nasıl aptes alıyorsa, elini, yüzünü yıkıyorsa,
öyle yıkarsın. Sonra camiye yetiş! yalnız benim yaptığımı yap, yoksa namazı bozarım.
Hadi oğlum, şimdi yatsı namazına gel, yetiş. Ben de gidiyorum.
- Peki Hoca Efendi.
(Yolda giderken)
Külhanbeyi
- Vaaay! Alicim, anam! Aslan abi! (Arkada saz başlar) Dalga geçmiyelim, gel, bakiim
anam! Bir tane içmiyecek misin? Biz seni bekliyoruz yahu! Nereye savuştun gittin?
- Valla sultanlar, Hocaya yapıştım. Evde karıynan boyuna kavga ediyoruz, onun için,
rakıya tövbe ettirsin, diye. O da bana birinci tövbeyi yaptırdı. Şimdi camiye yetişeceğim.
Anlıyor musun, onun için gidiyorum.
- Öyleyse, bir tane bizden içeceksin. Tövbe sağlam olsun. Hem vekarına yapar.
- Pekalâ, öyleyse bir tane içelim. Sakatlanmaz ya!
- Yok usta!
Yahudi
- Aşkolsun be, bir tane de benden iç, Avram'dan be!
Külhanbey
- Bak abi, gel bakiim Nazım Abinden de bir tane iç!
- Eyvallah sultan, bir tane de senden içelim, ama camiye yetişeceğiz.
Kürt
- Aha, hamşari, benden de bir tane içmezsen, tövbeler olsun, hani tövben sakatlanır.
- Peki, bir tane de senden içelim.
200 G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Ermeni
- E ahbar, bir tane de benden iç bakalım.
(Dili dolaşarak)
- Pekalâ, öyleyse ben camiye yetişeyim... yetişip... camiye geç kaldık!
(Sallanarak gider)
- Vay, Hoca Efendi, aman yetişelim, yoksa manzaramız bozulur ha! Hoca efendi, şöyle
gel bakiyim. Yalnız elimde bir emanet var, istakoz aldım: hem de diri diri. Ayağının yanına
koyuyorum. Hoca Efendi, dalga geçmiyelim. Bak senin yaptığın gibi yapıyorum: hem
yatıp hem kalkıyorum. Hoca Efendi, dalga geçmiyelim, ben geldim. Baksana hoca ben arkadayım:
yatıp kalkıyorum valla! Aman emanet kaçmasın!
Hoca
- Eyvaah, ayağımın parmağını bir şey ısırdı! Ne oldu? Acaba bu adam mı vuruyor?
Dur bakıyim, şu selâmı vereyim, bir tokat atayım.
- Vaay, bana tokat ha! Ben de ötekine ha? Yoksa namaz bozulur.
- Ulan bana mı atıyorsun?
- Ne yapiyim? Hoca bana, ben de sana!
- Demek böyle?
- Bilmem, namazı bozacaksın. Sen de ötekine atacaksın... Tamam!
(Nutku, 1976)
5. Ortaoyunu
Ortada oynanan oyun anlamına gelir. Ortaoyunu yuvarlak, çevresi seyircilerle dolu
bir alanda oynanır. Bu biçimdeki oynanışa değişik ülkelerde de raslanır. Oyun alanları
genellikle açık havada oluşturulur. Ortaoyununda dekordan çok giysiye önem
verilir. Baş kişileri aynı zamada oyunun düzenleyicisi olan Pişekar ile oyunun baş
güldürücü tipi Kavuklu'dur. Dekor olarak bir paravan ve onun önünde alçak bir
hasır iskemle (peyke) kullanılır. Paravana Yeni Dünya da denilir. Gerek oyunun başında
ve içinde, gerekse bölüm geçişlerinde müzik kullanılır. Ortaoyununun sahnelenişinde
dört bölüm vardır. Bunlar öndeyiş, ortaoyunu (söyleyiş), oyun (fasıl) ve bitiriştir.
Ortaoyununda genellikle zurna ve çifte-nâra gibi nefesli ve vurmalı sazlarla
insan sesi kullanılır.
Oyun kişilerinin giysileri onların özelliklerini yansıtır. Ayrıca Pişekar'ın elinde iki
dilimli tahtadan yapılmış şakşak bulunur. Bu aynı zamanda Pişekar'ın yönlendirici
özelliğini yansıtır.
Yuvarlak bir alandan oluşan oyun yeri oyuncuların sürekli yer ve yön değiştirmelerine
neden olur. Bu durum izleyicilerin oyunu daha rahat izlemelerini sağlar. Oyuncular
belli rollerde ustalaşmışlardır. İzleyici de özellikle o oyuncuları ustalaştığı rol
ya da rollerde izlemek ister.
Öndeyişte, zurnanın çaldığı Pişekar Havasıyla Pişekar gelir, halkı selamlayıp zurnacıyla
konuşur ve oyunun adını bildirir. Bundan sonra zurna Kavuklu Havasını çalar,
Kavuklu ile Cüce veya Kambur (kavuklu arkası) gelir. Bundan sonra ortaoyunu
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 201
Kavuklu Hamdi Efendi
(1841-1911)
(Ressam: Muazzez)
Ortaoyununun Son
Büyük Ustaları
Pişekâr İsmail Efendi
(1854-1931)
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
(söyleyiş) bölümü başlar. Karagöz oyunundaki söyleyiş (muhavere) bölümünü andırır.
Bu bölümde tanıdık çıkmalar, ters anlamalar, çene yarışı, tekerlemeler gibi
güldürücü ögeler bulunur. Her şeyin düş olduğu anlaşıldığında oyun (fasıl) bölümüne
geçilir. Bu bölümde belli bir olay temsil edilir. İşsiz olan Kavuklu'ya Pişekar'ın
bir dükkan ya da ev kiralamasıyla başlar. Karagöz oyunlarına çok benzeyen oyun
(fasıl) bölümü esas oyun bölümüdür. Genellikle dükkan dekorundan ve "Yeni Dünya"
denilen ev dekorunda gelişip sonuçlanır. Bitirişte oyunu yine Pişekar bitirir. Seyirciden
kusurları için özür dileyip bir sonraki oyunun adını ve yerini duyurur.
Ortaoyunun güldürme yöntemi Karagöz'e benzer. Ortaoyunu Karagöz'den ayrı
olarak canlı oyuncular tarafından sahnelenir. Eleştiri ve taşlamalara da yer verilen
Ortaoyununun en önemli özelliği göstermeci tiyatro biçiminde olmasıdır. Her şey
göstermeliktir. Seyirci oyun kahramanı ile benzetmeci tiyatrodaki gibi özdeşleşmez.
İzlediğinin bir oyun olduğunu bilir. Örneğin kapı açılırken "gacur gucur" diye
ağızla ses çıkarılır. Ya da birkaç katlı evdeki merdivenlerin yerine Yeni Dünyadaki
iskemlenin üzerine çıkılır.
Oyunda gerçeğin yanılsamasını yıkmak için oyundaki eylemler kesintiye uğratılıp
kısa bölümlere ayrılır. Oyunun öyküsü belli olmakla birlikte çok fazla doğaçlama
yapılır. Güncel olan, oyunun bir parçası gibi sunulur. Buna bağlı olarak oyunun oynanma
süresi uzatılıp kısaltılabilir. Ortaoyunu, konularını masallardan, efsanelerden,
eski halk öykülerinden, geleneklerden, görgü kurallarından, batıl inançlardan,
ev yaşamından, mahalle yaşamından alır. Toplumsal ve siyasal taşlamalara da yer
verir.
Ortaoyunu Kişileri
Ortaoyunu kişileri kalıplaşmış tiplerden oluşur. Bunlar konuşma, davranış ve giysileriyle
hemen tanınırlar. Oyun alanına girmeden çalmaya başlayan müzik de tanınmalarına
yardımcı olur.
Her tip bağlı olduğu kesimin ya da toplumun bütün karakteristik özelliklerini yansıtır.
Genelleştirilmiş kişilerdir.
Pişekar: Karagöz oyunundaki Hacivat'ın karşılığıdır. Oyun başıdır. Oyunu başlatır,
gelişmesini sağlar ve bitirir. Elindeki şakşakla hem oyuncu hem yönetmen
hem de yazar gibi davranır.
Kavuklu: Karagöz oyunundaki karşılığı Karagöz'dür. Ortaoyununun baş güldürücüsüdür.
Pişekar'la birlikte oyunu yürüten ikinci oyuncudur. Bütün oyuncular
oyun alanına girip çıksalar da Kavuklu hep sahnededir. Kavuklu her karmaşık olayın
içinde vardır. Bildiğini bilmemeyi, gördüğünü görmemeyi oynar. Herkesi uğraştırıp
ilgilerini çekip oyunun gelişmesini sağlar.
Çelebi: Mal mülk sahibi, mirasyedi, zampara bir kişiyi temsil eder.
202 G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Zenne: Sevgili, eş, hayat kadını gibi rolleri oynayan erkek oyunculardır. Kavuklu'nun
veya Pişekar'ın karısı, kızı, tanıdığı rollerinde oynadıkları gibi oyunun diğer
kişileriyle de ya sevda ya da alacak verecek ilişkileri vardır.
Cüce veya Kambur: Oyunun başında Kavuklu ile birlikte meydana çıkar. Onun ardından
yürüyen "Kavuklu arkası" diye de adlandırılan bedensel veya zihinsel engelli
kişidir.
Ortaoyununa Bir Örnek:
KÂĞITHÂNE SAFÂSI
Kaynak: Kavuklu Hamdi, Kâğıthâne Safâsı Yazma; Behzat Butak Özel Arşivi; Ankara
Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü Arşivi.
GİRİŞ
(Zurna Pişekâr havası çalar. Pişekâr gelir, iki eliyle dört tarafındaki hâzırûnu
selâmlar.)
PİŞEKÂR - Efendim, safâ geldiniz. (Zurnacı'ya hitâben) - Ammâ benim pehlivanım!
ZURNACI - Buyurun üstadım!
PİŞEKÂR - Bu da hesap değil.
ZURNACI - Nedir hesabın?
PİŞEKÂR - Oğlum, borcunu ver kasabın.
- "Kâğıthane Safâsı" oyununun taklidini aldım, çal da oyunumuz başlasın;
teşrif buyuran zevât-i kiram zevk-yâb olsunlar. (Bir kenara çekilir
oturur)
ORTAOYUNU (SÖYLEYİŞ)
(Zurna Kavuklu havası çalar. Kavuklu, arkasında bir Kambur ile meydana gelir,
zurna duruncaya kadar devir yapar. Pişekâr, Kavuklu'nun güzergâhına gelerek onların
devrini seyr eder.)
KAVUKLU - (Ardına dönerek) Haa! Almışsın.
KAMBUR - Neyi almışım?
KAVUKLU - Neyi al dediler evden sana, sersem!
KAMBUR - Haa! " - Çok yoruldunsa dur da nefes al." dediler. Onu mu soruyorsun?
KAVUKLU - Hay abdal hay! (Yürür) Onu tembih etmeğe ne hâcet, oğlum. Onu
sen kendi kendine yaparsın. Ulan, sana «- Zembili al.» demediler mi?
KAMBUR - Haa! Sahi, annem öyle dediydi. Aldım mı acaba?
KAVUKLU - (Ardına dönerek) Ulan, benimle eğleniyor musun, eşek herif? Sırtındaki
ne?
G E L E N E K S E L H A L K S E Y İ R L İ K O Y U N L A R I 203
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
KAMBUR - (Bir eliyle sırtını yoklayarak) Haa! Ulan, sahiden almışım.
PİŞEKÂR - (Birdenbire) Aman da maşallah! Hak nazardan saklasın! O ne endam,
o ne letâfet, o ne çedik pabuç... Doğrusu görenler gıptaya düşecekler.
Yakışıklı ve zarif. Peh peh peh peh!
KAVUKLU - (Birdenbire irkilerek) Ulan, İsmail, bunu sen her vakit yapıyorsun.
İnsan dalgın dalgın yürürken, birdenbire bağırarak insanı ürkütüyorsun.
Doğrusu, şu yaptığın...
PİŞEKÂR - Aman, birader, insanlar ürkmez. «Ürkme» tabiri hayvanlara kullanılır.
Sen birdenbire irkildin.
KAVUKLU - Silkindim, milkindim, her ne hal ise. Adam gibi insanı karşılasan da
adamı korkutmasan olmaz mi, be yahu?
PİŞEKÂR - Efendim senin bu lâtif lebessümün insanı hayrete bırakıyor, artık başka
şeyler de düşünemiyor. Hele o binişin insanın ağzının suyunu akıtıyor.
KAVUKLU - Tabiî. Sade senin değil ananın da ağzının suyu akardı. Birader, sen
ne söylüyorsun!
PİŞEKÂR - Canım, efendim, bir kere gözden nihân oldun mu idi, aylarca kaybolur,
hepimizi meraka düşürürdün. Yine öyle oldu da, seni görünce sevindim
ne söyleyeceğimi şaşırdım. Arkandaki mahdum mu?
KAVUKLU - İsmail, eğleniyor musun?
PİŞEKÂR - Aman, birader, neden eğlendiğime hükm ettin?
KAVUKLU - Ulan, sen beni görmeyeli haydi haydi iki ay, bilemedin üç ay olsun.
Üç ayda benim bu kadar çocuğum olur mu?
PİŞEKÂR - Canım, öyle deme, insan hali bu. Bir de bakarsın...
KAVUKLU - Bakar sensin.
PİŞEKÂR - Canım, sözümü ne kesiyorsun? Ne bileyim? Seni kaybettiğimiz müddet
zarfında bir evlât sahibi olamaz mısın?
KAVUKLU - Ulan, üç ayda bu kadar evlât olur mu?
PİŞEKÂR - Peki, o halde kim o öyle?
KAVUKLU - O, bizim komşulardan birinin evlâtlığı. Benim çarşıya çıkacağımı anlayınca,
yaşlı kadın öteberi almasını beceremiyor, yalvardı, kendine
lâzım birkaç şeyi «- Alıver.» dedi. İşte bu çocuk da onun, anladın mı?
PİŞEKÂR - Haa! Anladım: yanaşma.
...........
(Kudret, 1973