7 Ekim 2009 Çarşamba

türk edebiyatında şiir türü-1

A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
1. Türk Edebiyatında Konularına Göre Şiir Türleri
Türklerin en eski edebiyat ürünleri arasında şiirin, o zamanki terim ile "koşug "
un ayrı bir yeri vardır. Türklerde o zaman şiir için türüne göre; koşug, kojan, koşma,
takşut, takmak, küg, şlok, padak, kavi, baş, başik, sagu; Osmanlı döneminde nazım
denmiştir. Günümüzde ise şiir ya da ozan demektedir. Bir önceki ünitede incelendiği
gibi şiirin konularına göre; lirik, epik, didaktik, pastoral, satirik, dramatik
şiir olmak üzere altı türü vardır. Türk şiirinde bu türlerin hepsi de bulunmaktadır.
1.1. Duygusal (Lirik) Şiir
Duygusal (lirik) şiirin Eski Yunan'da lyr denilen dört telli saz eşliğinde söylendiğini,
lirik şiir teriminin de bundan türediğini biliyoruz. Eski Türklerde şairler, şiirlerini
"kopuz" denilen saz eşliğinde söylerler; dinleyenlerdeki duyguyu daha
coşturmak için dans da ederlerdi. Halk edebiyatında Karacaoğlan'dan Aşık Veysel'e
saz eşliğinde şiir söyleme geleneği bugün de sürer. Tasavvuf edebiyatında
Yunus Emre; Divan edebiyatında Fuzulî, Nedim; günümüzde Cahit Sıtkı, Orhan
Veli, Fazıl Hüsnü Dağlarca lirik şiirde akla ilk geliveren şairlerimizdir.
ŞARKI
Sevdiğim cânım yolunda hâke yek-sân olduğum
Îddir çık nâz ile seyrana kurbân olduğum
Ey benim 'aşkında bülbül gibi nâlân olduğum
İddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum.
. . . . .
Nedim
1.2. Destansal (Epik) Şiir
Konusu, kahramanlık, yurt sevgisi olan şiirlerdir. Bir ulusun başından geçen tarih
olaylarını, toplum ile ilgili sorunları, doğal afetleri ve bu olaylarda
kahramanlık gösterenleri anlatır. Olağanüstülüklerle efsaneleşmiş, masallaşmış
bu türe Türk edebiyatında destan denir. Aşağıda bir yapay destan örneği verilmiştir.
Sultan Mehmet'in Gemileri
Bir sabah ferman ile uyandık İstanbul kıyılarında, Kızaklarla yarıldı yer, ufuklarca,
Bir sabah duyuldu Sultan Mehmet: Saçıldı zümrüt göklere, gümüş böceklere merhamet.
- Gemilerim karadan yüzdürülsün! Acayip pınarlardan, meçhul koruluklardan geçtik,
Dağlar taşlar inledi: Zamanımızla durdu iki yanda, etraftan,
- Emret! Geçmiş devirler set set.
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 111
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Çektik süslü kadırgaları binlerce kişi, O fecir vakti nasıl doluydu içimiz,
Morarmış omuzlarımızda sanki bir demet. Akıyordu güneşten nesil nesil akibet.
Sanki bahçeler genişliyordu kopardıklarımızla, Bir yeni imanla büyüyorduk, eskiler üstüne,
Sanki bizimle yürüyordu, Ne kadar canlıydık,
Kısmet. Bütün insanlara nisbet.
Balta gürültüleri değil, kazma sesleri değil, İlk defa, bu koca dünyada ilk defa,
Masallarca bir cümbüş yapıyordu arzu ve kuvvet. Bir şey âşikâr oluyordu bütün milletlere ibret.
Tarihin bir musiki gibi aktığı yerde, Tabiat önünde açan kuvvet gülü;
Sustu bütün ormanlar, bütün kuşlar; Allahın toprağı geçit veriyordu,
Civarda bir dehşet. Türkün koluna hürmet.
Rüzgâr esmeden, karanlık ilerlemeden, İniverdik Haliç'in kıyısına, bir seher,
Vardı yelkenlerimizde simsiyah bir hareket. Yarattı altın mucizesini geceler süren gayret.
Uzaklıklar uçuşuyordu bismillâhlarla, Bir zaferin yeni br devir açan parıltısında,
Yere büyük bir güç ekiliyordu; Altın yazısını yazıyordu,
Vardı ellerimizde bereket Sultan ve devlet.
Gıcırdıyordu filikalar, azametten yağlı yollarda, İniverdik uyumuşların önüne, karadan gemilerle,
Asırlardan asırlara davet. Kesildiler serapa nur, serapa hayret.
Biz insan kardeşlerinin denizler aşan oyunu önünde, Açıldı onlara Doğudan,
Cümle hayvanlar çığrışıyorlardı, Bize Batıdan,
Saadet saadet. Ebediyet.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
1.3. Öğretici (Didaktik) Şiir
Bilgilendirmek, öğretmek, eğitmek amacıyla yazılmış şiire öğretici (didaktik) şiir
denir. Türk Edebiyatında bol bol örneği vardır. Bunlar önceleri dinî ve ahlâkî
eserlerdir. Sonraları efsane, fıkra, masal ve yergi şiirleri de yazılmıştır. Yusuf
Has Hacib'in Kutadgu Bilig'i (11. yüzyıl), Ahmet Yesevî'nin Atabet'ül Hakayık'ı
(11. yüz yıl), Aşık Paşa'nın Garipnâme'si, Nâbî'nin oğlu Ebülhayr'e öğütler verdiği
Hayriyye'si (17. yüzyıl), Sümbülzade Vehbî'nin ona nazire olarak oğlu
Lûtfullah için yazdığı Lütfiyye'si (18. yüzyıl) dönemlerinin didaktik eserleridirler.
Daha 13. yüzyılda didaktik şiir çevirileri vardır. Hoca Mesut Gülşehrî Kelile Ve
Dimne'yi çevirir. 1908'den sonra vatan, aile, ödev, ahlâk konularında Ziya Paşa
yazar; Ziya Gökalp onu izler; toplumsal içerikli şiirlerini Kızılelma, Yeni Hayat ve
Altın Işık kitaplarında toplar. Mehmet Akif daha çok ahlâk ve din gibi sosyal
konuları Safahat'ta işler. Şinasi, Recaizade; La Fontain'den fabl çevirileri yaparlar.
Yine Yunus Emre, Tevfik Fikret, Faruk Nafiz, Aşık Veysel didaktik Türk şiirinde
anılması gereken adlardır.
112 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Balıla yağ ede bir söz
. . . . .
Kişi bile söz demini
Demeye sözün kemini
Şu cihan cehennemini
Sekiz uçmağ ede bir söz
Yunus Emre
1.4. Doğa Şiiri (Pastoral Şiir)
Kırları; çobanların yaşamını, aşklarını, üzüntülerini, sevinçlerini anlatan şiirlere
doğa şiiri (pastoral şiir) denir. Türk Edebiyatında ilk doğa şiiri örneklerini Divan-ı
Lugat'it Türk'te buluyoruz. Halk ozanları şiirlerinde sık sık doğa betimlemesi yaparlar.
Karacaoğlan'ın "Çukurova bayramlığın giyerken" dizesiyle başlayan şiirini
hepimiz biliriz. Divan edebiyatında gazellerde doğa betimlemeleri yapılır. Kasidelerde
doğa, mevsim betimlemelerinin yapıldığı teşbîb bölümleri vardır. Abdülhak
Hamit şiirlerinde doğa betimlemelerini başarıyla uygulamıştır. Çağdaş şiirde
de doğayı, çoban ve köy yaşamını konu alan örnekler bulunur.
1.5. Yergi Şiiri (Satirik Şiir)
Edebiyatta şiirle bir kimseyi, bir düşünceyi, bir durumu açık ya da kapalı biçimde,
iğneli bir dille yerme sanatına yergi denir. Her yergide bir uyarı olduğu için
bu şiirlerde öğretici özellik de bulunur. Yergi şiirine Halk edebiyatında taşlama,
Divan edebiyatında hiciv denir.
Türk edebiyatında: "Batıl isteyü haktan ayrıldımı. Boynuz umdum kulaktan ayrıldım"
diye biten Şeyhî'nin Harnâmesi'nde yerginin yanı sıra öğreticilik de vardır. 16.
yüzyılda Fuzulî'nin Şikâyet-nâme'si güzel bir yergi örneğidir. Yergi alanında
Nef'î'nin yeri doldurulamaz. Ayrıca Sururî, Hazelî, Koca Ragıp Paşa, Galip Paşa,
Fitnat Hanım, İzzet Molla, Ziya Paşa, Eşref ve Neyzen Tevfik Türk yergi şiirinde
ilk akla gelecek adlardandır.
Pâdişahım, bir dırahta döndü kim gûyâ vatan Neler yapmadık bu vatan için?
Dâimâ bir baltadan bir şâhı hâlî kalmıyor Kimimiz öldük,
Gam değil ammâ bu mülkün böyle elden gitmesi Kimimiz nutuk söyledik.
Gitgide zulmetmeğe elde ahâli kalmıyor. Orhan Veli Kanık
Eşref
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 113
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
1.6. Dramatik Şiir
Konuyu tiyatro gibi canlandıran şiirlere dramatik şiir denir. Dramatik şiirin konusu
olaydır. Türk edebiyatında batılı tiyatro Tanzimat edebiyatında başlar. Kimi
tiyatrolar da şiir ile yazılmıştır. Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Faruk Nafiz
dramatik şiirin ilk örneklerini verirler.
Eşber'den
Aristo -Bilmem ne bu ihtiyar-ı halvet?... İskender - Ah kâşke ben ilâh olaydım!
İskender -Vay siz misiniz? Büyük mürüvvet. Hep bildiğimi hemen bulaydım.
Aristo -Eş'ar okuyordunuz, işittim. Her yerde görüp o yârı elbet,
İskender -Birkaç gecedir ki âdet ettim; Her lâhza eder idim muhabbet!
Yıldızları eyledim temaşa; Hem etmek için muhabbet ibraz,
Eş'ar ki Hâlik etmiş inşa! Her şeyden onu ederdim ifraz!
Aristo -Bir nazarda bin cihanı rüyet Aristo -Şimdi dahi nezdinizde mevcut.
Yani bu da bir muvaffakiyyet! İskender - Bir dür gibi kim denizde mevcut.
Abdülhak Hamit Tarhan
2. Türk Şiirinde Konu ile Nazım Biçimi İlişkisi
2.1. Din Dışı Halk Şiirinde Konu ile Nazım Biçimi İlişkisi
Şiirin dize birimi, dizelerindeki hece sayısı ve uyak düzeni ile belirlenen biçimine
nazım biçimi dendiğini biliyoruz. Şiir, tür olarak da incelenebilir. Bu durumda
şiirin biçimine bakılmaz, işlenen konu önemlidir. Bir şiirin konu olarak diğerlerinden
ayrılan özelliğine tür denir.
2.1.1. Mâni
Mâninin temel duygu ve düşüncesi son dizededir. Birinci ve ikinci dizeleri konuyu
çağrıştıran doldurma dizelerdir. Üçüncü dize konuya geçiş dizesidir. Şair gerçek
duygu ve düşüncesini son dizede söyler. Konusu genellikle aşk olmakla birlikte
mânilerde yergi, ağıt, öğüt vb. konular da işlenir. Konularına göre mâniler;
aşk mânileri yergi mânileri öğüt mânileri, ağıt mânileri diye ayrılır. Artık dizeli
mânilerin ortaya çıkış nedeni de işlenen konunun daha vurgulu açıklanma isteğindendir.
Sonraları Divan, Tekke, Saz şairleri ve Millî edebiyat dönemi şairleri
de mâni yazmış; mâninin konusunu zenginleştirmişlerdir.
114 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
2.1.2. Koşma
Koşma, Türk Halk edebiyatının çok kullanılan nazım biçimlerindendir. Konusu
genellikle aşk olmakla birlikte doğa, yergi, ağıt, öğüt gibi her konu koşmada işlenebilir.
Koşma konusuna göre ad alır. Sevgilinin güzelliğini anlatmak için yazılan
koşmaya güzelleme, konusu yiğitlik olan koşmaya koçaklama, toplumun aksayan
yönlerini yeren koşmaya taşlama, sevilen bir kişinin ayrılığı ya da ölümü sonucu
duyulan üzüntüyü anlatan koşmaya ağıt denir. Koşma ile bir toplumun başından
geçen savaş, deprem, sel, yangın ve toplum kahramanlarının yaşantısı da
anlatılır. Bu tür koşmaya destan denir. Konusu yergi olan destanlar da vardır.
2.1.3. Türkü
Türk Halk edebiyatında en çok kullanılan nazım biçimlerinden biri de türküdür.
Türkünün konusu genelikle aşk olmakla birlikte, doğa, yergi, ağıt, öğüt, savaş,
yiğitlik gibi insanda ya da toplumda heyecan uyandıran konular da işlenir. Konularına
göre türküler çocuk türküleri, ninniler, doğa türküleri, iş türküleri, aşk türküleri,
tören türküleri, kahramanlık türküleri, ölüm türküleri (ağıt) gibi adlar alır. Türkü
nazım biçimiyle yazılmış destanlar da vardır.
2.2. Tekke Şiirinde Konu ile Nazım Biçimi İlişkisi
Din ve Tanrı sevgisini halka yaymak, halkı dinin yasakladığı eylemlerden uzaklaştırmak,
iyi ahlâka yöneltmek için dindar ya da tekkeye bağlı şairlerin söylediği
şiirlere tekke şiiri denir.
2.2.1. İlâhi
İlâhiler Tanrıyı övmek, Tanrıya yalvarmak için söylenen ya da yazılan şiirlerdir.
Tarikattaki şair müritlerce yazılır, bu nedenle müridin bağlı olduğu tarikata göre
adı değişir. Bektaşilikte nefes, Mevlevilikte âyin denir. Yunus Emre ilâhileriyle,
Pir Sultan Abdal nefesleriyle tanınır. Nefeslerde Tanrı sevgisinin yanı sıra on iki
imamın övgüsü işlenir. Biçim olarak ilâhi, semaî nazım biçimi ile; nefes ise hem
semaî hem de koşma nazım biçimi ile yazılır.
2.2.2. Nutuk
Nutuklar, tarikat büyüklerinin, tarikata yeni giren dervişlere, tarikat kurallarını
öğretmek amacıyla söyledikleri şiirlerdir. Belli usullerde ezgili söylenir. Biçim
olarak koşma ve semaî nazım biçimiyle yazılır.
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 115
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
2.2.3. Devriye
Tasavvuf felsefesindeki inanca göre insanlar Tanrı katında yeryüzüne görüntülerle
inerler. Önce taş toprak, sonra bitki, sonra hayvan, en son olarak da insan olarak
görünür ve yine son durak olan Tanrıya dönerler. Konu olarak bu inancı işleyen
şiirlere devriye denir. Devriyeler koşma nazım biçimiyle yazılır uzun olur.
Ezgili söylenir. Öğretici şiirlerdir.
2.2.4. Şathiye
Şathiye (şathiyat-ı sofiyâne), tasavvufla ilgili kavramları Tanrı ile şakalaşır gibi işleyen
şiir türüdür. Biçim olarak koşma ve semaî nazım biçimi ile yazılır.
Yerî göğü ins ü cinni yarattın Yüz bin cehennemin korkmam birinden,
Sen ey mimar başı eyvancı mısın? Rahman ismi nazil değil mi senden?
Ayı, günü, çarhı, burcu var ettin. "Gaffar-üz-zünub"um demedin mi sen?
Ey mekân sahibi rahşancı mısın? Affet günahımı yalancı mısın?
. . . . . Beni delil eyler kendin söylersin,
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın, İçerden Azmi'yi pazar eylersin,
Evvel bahara karşı güzü yaptın, Yücelerden yüce seyran eylersin.
Mizanı iki göz terazi yaptın, İşin seyran kendin seyrancı mısın?
Bakkal mısın yoksa dükkâncı mısın? Azmi Baba
2.3. Divan Şiirinde Konu ile Nazım Biçimi İlişkisi
Divan şiirinde konu ile nazım biçimi arasında sıkı ilişki vardır. Sözgelimi, gazellerde
genellikle aşk, kasidelerde övgü konusu işlenir. Şimdi bu ilişkiyi başlıca
türlere göre inceleyelim.
2.3.1. Tevhit
Divan edebiyatında Tanrının birliğini, ululuğunu anlatan şiirlere tevhit denir.
Genellikle kaside nazım biçimiyle yazılır ve divanların en başında yer alır.
2.3.2. Münacat
Divan edebiyatında Tanrıya yakarmak için yazılan şiirlere münacat denir. Genellikle
kaside nazım biçimiyle yazılır ve divanlarda tevhitten sonra yer alır.
116 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
2.3.3. Naat
Divan edebiyatında Hazreti Muhammed'i övmek için yazılan şiirlere naat denir.
Hazreti Muhammed'in güzel özelliklerinin yanı sıra mucizeleri de anlatılır. Genellikle
kaside nazım biçimiyle yazılır ve ve divanlarda münacattan sonra yer
alır.
En tanınmış naat Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n Necat ile Fûzulî'nin Su Kasidesi'dir.
2.3.4. Cülûsiye
Kaside, bir padişahın tahta çıkışını kutlamak için yazıldıysa cülûsiye adını alır.
2.3.5. Mersiye
Divan edebiyatında bir kişinin ölümü üzerine duyulan üzüntüyü belirtmek için
yazılan şiirlere mersiye denir. Genellikle terkîb-i bend ya da tercî-i bend nazım biçimleriyle
yazılır. Kerbelâ Olayı için de çok mersiye yazılmıştır.
2.3.6. Methiye
Divan edebiyatında en çok yazılan türdür. Bir kişiyi övmek için yazılan şiirlere
methiye denir. Devlet büyükleri ya da dört halife için yazılır. Genellikle kaside
nazım biçimleriyle yazılır.
2.3.7. Hicviye
Divan edebiyatı nazım türüdür. Bir kişiyi yermek için yazılan şiirlere hicviye denir.
Üslubu abartılıdır. Kimi hicivler küfre vardırılır. Genellikle kaside nazım biçimleriyle
yazılır.
Nef'î bu nazım türünün en bilinen şairidir.
2.3.8. Fahriye
Fahriye Divan edebiyatında en çok yazılan türdür. Şairlerin kendilerini övmek
için yazdığı şiirdir. Fahriyeler, kasidede bir bölüm olarak bulunur. Gazelin makta'
beytinde de şair kendini övebilir.
Fahriye türünün en bilinen şairi Nef'î'dir.
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 117
!
!
!
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Ayrıca aşk konusu gazel nazım biçiminde; uzun yazılması gereken hikâye, destan,
şehrengiz gibi konular mesnevî nazım biçimiyle yazılır.
2.4. Çağdaş Türk Şiirinde Konu ile Nazım Biçimi İlişkisi
Çağdaş Türk şiirinde konu ile nazım biçimi arasında ilişki yoktur. Daha Tanzimat
şiirinde bu ilişki kopmaya başlamıştır. Servet-i Fünun döneminde serbest
müstezat ile nazım biçiminin kuralları kırılmış, günümüze dek uzanan süreç sonunda
nazım biçimi de kullanılmaz olmuştur. Artık şiirde serbest nazım uygulaması
vardır. Eski nazım biçimlerine yönelen İkinci Yenilerde bile nazım biçimi ile
konu arasında pek ilişki kurulmamıştır.
3. Türk Şiirinde Akımlar
Bütün toplumlarda, toplumsal gelişmeye paralel olarak dünya görüşünde değişiklikler
olur. Bu değişikliler sanat anlayışını da etkiler. Önce güzel sanatlarda
görülen bu toplum hareketine sanat akımları denir. Her akım, güzel sanatların bir
başka kolu olan edebiyatı da, dolayısıyla şiiri de etki altına alır.
Sanat akımlarından etkileniş ulustan ulusa değişir.
Divan edebiyatında günümüzdeki anlamda sanat akımından söz edilemez. Çok
beğenilen şairlerin çevresinde zamanla ondan etkilenen şairler toplanır; bunlar
Bâkî okulu, Nedim okulu gibi nitelemeler ile anılırlar. 16. yüzyılda Tatavlalı
Mahremî, Edirneli Nazmi'nin başlattığı, 18. yüzyılda Nedim'le süren yerelleşme
eğilimi Divan şiirinin kurallarını kıran bir akım olarak değerlendirilebilir. Yine 17.
yüzyılda Nâbî, Nef'î, Nâilî, Neşâtî' İran şairlerinin geliştirdiği bir akım olan
Sebk-i Hindî üslûbuyla yazmışlardır. Bunlar bilmece gibi çözülmesi zor benzetmeler
ve mazmunlar kullanırlar. Akla dayandırılamamasına karşın Divan
edebiyatı için; değişmeyen belli kurallara göre yazılması, gerçekle bağdaşmasa
da mazmunlarla çizilmiş bir sevgili tipi çizmesi, yine mazmunlarla dondurulmuş
bile olsa doğadan söz etmesi nedeniyle Türk klâsik edebiyatı deme geleneği vardır.
Bu durumda Divan şiirine de klâsik şiir denir.
Yunus Emre, Aşık Paşa, Pir Sultan, Hacı Bayram Veli gibi şairlerin şiirleri, Tasavvuf
felsefesi doğrultusunda yazılmış Türk Tasavvuf şiiri ayrı bir akım sayılır.
Tanzimat edebiyatı şairlerinden Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal doğulu mistik
insan yerine batılı bilgili, aktif insanı örnek almaları, toplumu da bu yolda eğitme
coşkusuyla yazmaları nedeniyle romantik sayılırlar. Realizm bu dönem Türk
şiirinde bir iki sorgulamada görülür. Romantizmin aşırı duygusallığını
Recaizâde Mahmut'ta buluruz. Abdülhak Hamit realist şiiri başlatır.
Realizmin asıl uygulayıcısı Tevfik Fikret'tir.
118 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
!
!
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Servet-i Fünun şairleri parnasizmin de etkisindedirler. Fecr-i Âtî sanatçısı Ahmet
Haşim sembolizmin etkisindedir. Yahya Kemal'de neoklâsizmin, Cenap Şehabettin'de
parnasizmin etkisi görülür.
Bir başka bakış açısıyla 19. yüzyılın sonlarında genel olarak Batıyı örnek alanlar
ile Batıyı örnek almayanlar olmak üzere iki grup şairle karşılaşılır. İkinci gruba
Mâlûmat dergisinde yazmalarından ötürü mâlûmatçılar da denir. Bir diğer bakışla
üç akım görülür; Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük.
Bunlardan Türkçülük, şiirdeki ilk çıkışını 1911 yılında Mehmet Emin ile yapar.
Ziya Gökalp ile kuralları belirlenir, Beş Hececiler ile sürdürülür.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında memleket şiirleri ağırlıktadır. Ali Mümtaz Arolat,
Necmettin Halil Onan ile Ömer Bedrettin Uşaklı, Kemalettin Kamu bu çizgide
yazan şairlerdir.
Necip Fazıl sembolist, Yahya Kemal ile Ahmet Hamdi Tanpınar neoklâsik, Ahmet
Muhip Dıranas ile Cahit Sıtkı Tarancı sembolist sayılırlar.
1928'lerde Yedi Meşalecileri buluruz. Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba,
Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret ve
Kenan Hulusi Koray çıkardıkları Yedi Meşale adlı ortak çalışmaları ile şiire yeni
olanaklar sağlamaya çalışırlar.
Nazım Hikmet şiirini öz olarak toplumsal gerçekçiliğe dayandırırken, biçim olarak
şiirin dizeci anlayışını yıkar. 1930 sonrası Türk şiirinde etkili olur. Şiiri ölçü
bağından kurtarır. Ercüment Behzat Lav ise doğrudan ölçüsüz, dizesiz şiirle başlar.
Aynı yıllarda doğal, gündelik yaşamı ele alan, söz oyunlarına ve şiir tekniği
uygulamalarına karşı olan garip akımı, Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet
Anday tarafından ortaya atılır. Bu akıma Birinci Yeni hareketi de denir.
1954'te Birinci Yenicilere tepki olarak İkinci Yeni hareketi başlar. Muzaffer Erdost,
Cemal Süreya, İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sezai Karakoç,
Ece Ayhan, Tevfik Akdağ ile Ülkü Tamer'i bu kümede inceleriz. Yeditepe (1954-
55) ile Pazar Postası (1956)nda yayınladıkları şiirlerinde yeniden biçim arayışına
girerler. Şiirleri öz olarak Sürrealizm ile Letrizmin etkisindedir.
1960'tan sonra Yön dergisinde Nazım Hikmet'in şiirlerinin yayınlanışı,
kitaplarının satılmaya başlaması ile Türk şiiri yeniden toplumcu bir kimlik kazanmıştır.
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 119
!
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
4. Türk Edebiyatında Teknik Özelliklerine Göre Şiir
Millî edebiyat akımından önce, halkın ürettiği edebiyat ile aydınların ürettiği
edebiyatın birbirinden çok ayrı olduğunu bir önceki konuda belirtmiştik. Yine
aynı nedenle şirin teknik bilgileri verilirken, Halk edebiyatı ile Divan edebiyatı
ayrı ayrı gözden geçirilerek alınmalıdır.
4.1. Şiirde Ölçü
Şiirin dizelerindeki hecelerin sayısına, yapısına ve durağına bağlı denklikle sağlanan
ahenk ile ritme ölçü denir. Türk şiirinin ulusal ölçüsü hece, divan şiirinin ölçüsü
ise aruz'dur.
4.1.1. Halk Şiirinin Ölçüsü
Türk şiirinin ulusal ölçüsü hece ölçüsüdür. Halk ozanları, geniş halk kitlelerinin
duygu ve dileklerini, 17. ve 18. yüzyıllardaki birkaç deneme dışta tutulursa, hep
hece ölçüsü ile dile getirmişlerdir.
Dedim dilber yanakların kızarmış Noldu bu gönlüm noldu bu gönlüm
Dedi çiçek taktım gül yarasıdır. Derd-ü gam ile doldu bu gönlüm
Dedim tane tane olmuş benlerin Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm
Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır Yanmada dermen buldu bu gönlüm
.....
Dedim dilber sana yazılı kanım Gerçi ki yandı gerçeğe yandı
Dedi niçün dersin benim sultanım Rengine ağkın cümle boyandı
Dedim kimler sarmış ince miyânın Kendinde buldu kendinde buldu
Dedi kendim sardım kol yarasıdır Matlabını hoş buldu bu gönlüm
.....
Dedim bu Ömer'in aklını aldın Bayramî imdi Bayramî imdi
Dedi sevdiğine pişman mı oldun Bayram edersin yâr ile şimdi
Dedim dilber niçün sararıp soldun Hamd-ü senâlar hamd-ü senâlar
Dedi hep çektiğim dil yarasıdır Aşık Ömer Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm Hacı Bayram
18. yüzyılda Halk şiirinden etkilenen Divan şairi Nedim, hece ölçüsü ile bir koşma
yazmıştır. Bizim gerçek şiirimizin halk şiiri olduğunu açıklayan Ziya Paşa
hece ile çok az şiir yazmıştır. Namık Kemal, Recaizâde Mahmut Ekrem ve Muallim
Naci'nin hece ölçüsü ile şiir denemeleri de birkaç taneyi geçmez. Servet-i
Fünunculardan yalnız Tevfik Fikret, Şermin' i hece ölçüsüyle yazmıştır.
120 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Marangoz
Marangozum ben beş gündür... Bir bıçkım bir testerem var;
Çalışan her işi görür; Birkaç rendem güsterem var;
İnsan için sanat çoktur, Ölçülerim, pergellerim,
Yapılmayacak iş yoktur. Gönyelerim, cetvellerim,
Elim işler, işim ürer; Kıskaçlarım, kerpetenim,
Aletlerim birer birer Hepsi çok güzeldir benim.
Geçerler her gün elimden; Çekiç, törpü, kalem, keski,
Onları pek severim ben. Torna, burgu... Hep gerekli
Ooh, sevgili aletlerim! Avadanlıklardır. -Haydi,
Ben sizi her gün bilerim. İş başına şimdi!
Tezgâhımın bir yanında
Hepsi durur sıra sıra. Tevfik Fikret (Şermin)
Mehmet Emin'den sonra hece ölçüsünün değeri artmış, Rıza Tevfik hece ölçüsünü
şiirlerinde çok başarılı kullanarak, halk şiiri dışındaki aydınların şiirinde
hece ölçüsünün benimsenmesine katkıda bulunmuştur. Görülüyor ki, hece ölçüsü
de ustalık ister. Nedim'den Rıza Tevfik'e kadar aydınlar bu ölçüde ancak ustalaşabilmişlerdir.
Ziya Gökalp hece ölçüsünü denemiş; izleyen yıllarda hecenin
beş şairi; Faruk Nafiz Çamlıbel, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf
Ziya Ortaç ve Enis Behiç Koryürek yetişmiştir. Onları çağdaşları pek çok şair
izlemiştir. Yahya Kemal yalnız "Ok" şiirini hece ile yazmakla yetinmiştir. Ali
Canip, Ali Mümtaz Arolat, Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Orhan Şaik
Gökyay, Ömer Bedrettin Uşaklı, Necmettin Halil Onan, Salih Zeki Aktay, Şükufe
Nihal Başar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl
Kısakürek, Behçet Kemal Çağlar, Halide Nusret Zorlutuna, Ahmet Muhip
Dıranas, Necip Fazıl Kısakürek hece veznini kültür şiiriyle barıştırmışlardır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Ziya Osman Saba
şiire hece ile başlayıp sonra serbest ölçüye dönmüşlerdir. Günümüzde hece
ölçüsü yine genellikle halk ozanlarına kalmıştır.
4.1.2. Divan Şiirinin Ölçüsü
Hecelerin uzunluğuna, kısalığına dayanan ölçü Araplardan başka; Yunan, Lâtin,
İngiliz, Alman ve Fars dillerinde de kullanılır. Fransızlar, Türklerde olduğu gibi
yalnız hece sayısını eşitlerler. Arap aruzu çok zengindir. Farslar aruzu Araplardan
almış, Farsçanın özelliklerine uydurmuşlardır. Türkler de Farslardan
aldıkları "Acem aruzunu" işleyerek Türk aruzunu oluşturmuşlardır. Türk aruzunda
bu kalıplardan altı tanesi çok kullanılır. Şeyh Galip kalıp sayısını dokuza
çıkarmıştır.
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 121
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden rûhsâr-ı âl olmuş sana Nedim
Hevâ-yı aşka uyup kûy-i yare dek gideriz
Nesîm-i subha refîkiz bahâra dek gideriz Nâilî
Yürürdüm biraz güç, biraz bî-huzûr
Dikenlik, çetin, taşlı bir yoldan Tevfik Fikret
4.2. Şiirde Uyak (kafiye)
Şiirde çoğunlukla dizelerin sonunda, kimi zaman da dizelerin başında ya da
içinde; anlamca ayrı en az iki sözcük arasındaki ses ya da seslerin benzeşmesine
uyak denir. Yüzyıllarca uyak ile şiir öyle birlikte kullanılmıştır ki, şiir denilince
akla gelen ilk özelliklerinden biri de uyaktır. Uyağa Divan edebiyatında kafiye,
Halk edebiyatında ayak denir. Çünkü çoğu kez uyak, bir sonraki dizenin
oluşmasına yardımcı olur. Yine uyak kullanımı bakımından Divan şiiri, Halk şiiri
ile çağdaş şiir arasında büyük farklar vardır.
4.2.1. Halk Edebiyatı Şiirinde Uyak
Halk şiirinde uyak çoğunlukla dizelerin sonunda anlamca ayrı en az iki sözcük
arasındaki ses ya da seslerin benzeşmesidir. Halk şairleri uyağı daha çok dört dizeye
göre düzenler ve uyak bulma kaygısına düşmeden her tür uyağı kolaylıkla
kullanmakla birlikte en çok yarım uyağı ve cinaslı uyağı kullanırlar.
Halk şiirinde en çok yarım uyak kullanılır:
Mâni Koşma'dan
Altını ezdireyim, Güzelin derdinden eylemem şekva,
Gerdana dizdireyim. Bana yâr gerektir, gerekmez dünya.
Cep elması değilsin, Dost için ölürsem gam değil bana,
Cebimde gezdireyim. Yâr uğruna vermiş serin desinler.
Eskişehir- Koşmat köyü Mecnunî
Halk şiinde tam uyak da kullanılır:
Mâni
Üç çerağ yanar şişede, Şalvarı var bindallı,
Arslanlar gezdi meşede, Uçkuru yandan bağlı.
Yedi iklim dört köşede, Sevmiş de saramamış;
Ben dedem Ali'yi gördüm. Verem olmuş zavallı.
Kul Himmet
122 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Halk şiirinde zengin uyak kullanılır:
Atasözleri Destanı'ndan Güzelliğin On Par'etmez
Bir büyük çarşıdır aşkın pazarı, Tâbirin sığmaz kaleme,
Biaşk olan bilmez andaki kârı. Derdin dermandır yâreme.
Her kişi beğenmiş almış bir yâri, İsmin yayılmaz âleme,
Güzel odur gönül sever demişler. Aşıklarda meşk olmasa.
Şerifî Aşık Veysel
Halk şiirinde tunç uyak kullanılır:
Iraftaki siniler, Al entarim asılsın,
El vurmadan iniler. Düğmeleri basılsın.
Gurbetteki yarimin Çoktan beri görmüyom,
Kulakları çiniler. Kara gözlüm nasılsın?
Halk şiirinde cinaslı mâniler çok kullanılır:
Cinaslı Mâniler
Avluya kuyu kazdım, Senin için
İçine düşeyazdım. Bunca aşk ve sevda
Ayrılık mektubunu Çekerim senin için.
Hem ağladım hem yazdım. Ben çekerken sevdanı
Eskişehir -Taycılar Köyü El sarsın seni niçin?
4.2.2. Divan Edebiyatı Şiirinde Uyak
Divan şiirinde uyak, Türk Halk şiirinden ayrı değerlendirilir; uyağın oluşabilmesi
için hem ses hem harf birliğinin sağlanması gerekir. Arapçada t,s,h,z,s gibi sesler
birden fazla yerlerde boğumlanarak söylenir, bu nedenle de Arap alfabesinde
ayrı harflerle gösterilir. Söz gelimi "s" sesinin üç boğumlama noktası ve herbiri
için bir tane olmak üzere üç harfi vardır (se, sin, sat ). Divan şiirinde dize sonunda
uyak kurulurken, hem kulağa hem göze hitap etmesi kuralı vardır.
Yeni Türk alfabesinde, söyleyişte boğumlama yerleri ayrı olan iki benzer sesin
yazılışı aynıdır. Söz gelimi "kaç" sözcüğündeki "k" ünsüzü ile "kim" sözcüğündeki
"k" ünsüzü söylenirken aynı yerde boğumlanmaz. "kaç" ın "k" sı arka damakta,
kim" in "k" si ön damakta oluşur; fakat her ikisi de Türk alfabesindeki "k"
harfi ile yazılır.
Divan şairleri yarım uyağı hoş karşılamamışlar tam, zengin ve cinaslı uyak
kullanmışlardır.
Divan şairlerinde tam uyak kullanılır:
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 123
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Demen Mecnûn'a fenn-i aşkı tekmil etti kâmildür (Mecnun için, aşk bilimini eksiksiz öğrendi demeyin.
Benüm yanumda ol divâne bilmez nesne câhildür Benim yanımda o deli hiçbir şey bilmez kara cahildir.
Anunçün habs eder peykânunı dil ey kemân-ebrû Ey keman kaşlı sevgili! Attığın okun ucundaki, demir
Ki ol bir kâfir-i bî-dîn elinden geldi bir dildür dinsiz kâfirin elinden gelmiş bir casustur; onun için
Hayâlî gönül senin attığın okun ucundaki demiri hapsetti.)
Divan şairlerinde zengin uyak kullanılır:
Yandı dü cihân âteş-i âhumla ve lîkin (Hem dünya hem ahiret (iki cihan) ahımın
Ben senün eyâ şâh-ı cihân yandum elünden ateşiyle yandı ve lâkin, Ey cihan padişahı,
ben senin elinden yandım. Ey sâki! Bana
Şol sunduğun âteş midir ey sâkî bana kim şu sunduğun ateş midir ki, sen eline kadehi
Sen aldın ele câm hemân yandum elünden alır almaz ben yandım.)
Ahmed Paşa
Divan şairlerinde cinaslı uyak da kullanılır:
Var mı bir câriyede böyle bahâ (Cariyeler içinde böyle güzeli var mı, bu
Mümkün olmaz buna takdîr-i bahâ. güzelliğe değer biçmek mümkün değildir.)
4.2.3. Tanzimat Edebiyatı Şiirinde Uyak
Tanzimat edebiyatının sonuna kadar uyak Arap edebiyatındaki gibi yazılıştaki
denkliğe, yani "göze göre kafiye"ye bağlı kaldı. Tanzimatçılar yarım uyağı hoş
karşılamamışlar; tam, zengin ve cinaslı uyak kullanmışlardır.
Tanzimat edebiyatında tam uyak kullanılır:
Nûr-ı rahmet neye güdürmeye rû-yî siyehim (Niçin senin rahmetinin nuru benim karalar
Tanrının mağfiretinden de büyük mü günehim basmış yüzümü güldüremesin? Benim günahım
Şinasi Tanrının bağışlama gücünden de mi büyük?)
Ziya Paşa
Tanzimat edebiyatında zengin uyak kullanılır:
Gazel'den
Korkamam hâk olmadan ömrün necâtın rağmına, (Toprak olmadan önce benim hayatımdan,
Unsurumdan ihtiraz etmem memâtın rağmına., kurtuluşumdan korkum, yok, ölüme rağmen
en küçük şeyimi sakınmıyorum.
Bastığın hâk-i siyehten tutma alçak nefsini; Kendini, bastığın kara topraktan daha alçak
Sabit ol azminde dehr-i bî-sebâtın rağmına. tutma; dönek dünyaya rağmen, azmettiğin işte diren.)
Namık Kemal
124 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
4.2.4. Servet-i Fünun Edebiyatı Şiirinde Uyak
Servet-i Fünun döneminde Hasan Âsaf adında bir genç şair, dergide yayınladığı
bir şiirinde, abes ile muktabes' i kafiye yaptı:
Zerre-i nûrundan iken muktabes
Mihr ü mehe etmek işâret abes. Hasan Âsaf
Şiirdeki "abes" sözcüğündeki "s" ünsüzünün yazılışı ile "muktabes" sözcüğündeki
"s" ünsüzünün yazılışı Arap alfabesinde aynı değildir; Arap dilinde bu iki sesin
boğumlama noktaları da ayrıdır. "abes" "se" ile "muktebes" "sin" ile yazılır. Bu nedenle
de Arap şiirinde bu iki sözcükle uyak kurulamaz. Oysa; bu iki"s" ünsüzünün
Türkçede boğumlama noktaları aynı yerdedir. Bunun üzerine Servet-i Fünun
Dergisi şairleri ile Malûmat Dergisi şairleri arasında kulak kafiyesi - göz kafiyesi
tartışması başladı. Servet-i Fünuncular, Recaizade Mahmut Ekrem'in öncülüğünde
kültür şiirimizdeki uyak uygulamasını Türkçeleştirdi; uyağın, Halk şiirindeki
gibi göze göre değil, kulağa göre düzenlenmesini benimsediler. Böylece belki
de ilk olarak, Halk edebiyatı, aydınların edebiyatına örnek oldu.
Servet-i Fünuncular yarım uyağı hoş karşılamamışlar.
Servet-i Fünun edebiyatında tam uyak kullanılır:
Bir mürg-i felâket-zedeyim bâl ü perim yok
Me'lûf-gamım bâğ-ı murâd içre yerim yok Recaizade Mahmut Ekrem
Servet-i Fünun edebiyatında zengin uyak kullanılır:
Balıkçılar'dan
-Bugün açız yine, evlâtlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lâkin yarın ümid ederim
Sular biraz daha sakinleşir. Ne çâre, kader! - Tevfik Fikret
3.2.5. Çağdaş Türk Şiirinde Uyak
Günümüz şairleri serbestlikten yana oldukları için, şiirlerinde düzenli bir uyağa
bağlı kalmazlar; ses benzerliklerini ünlülerin ve ünsüzlerin dizeler arasındaki
kullanım sıklığından (asonans ve alliterasyon) yararlanarak sağlarlar.
Çağdaş Türk şiirinde de yarım uyak kullanılabilir:
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 125
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Bırak Aydınlığa Bu Gelen Gün
Asıl maviliğe, iç doya doya Bütün iş bu gelen günde
Denizin yaldızlı lâciverdini, İçim titriyor sevinçten
Sonra tamamlansın istersen rüya Biraz, biraz daha... derken
Git uzak akşamda dağıt kendini. Ortalık güneş içinde.
Ahmet Hamdi Tanpınar Melih Cevdet Anday
Çağdaş Türk şiirinde de tam uyak kullanılır:
Rubaî Koşma'dan
Dünyâda ne ikbâl, ne servet dileriz; Ağaçlar burçlanır ağ çiçekleri,
Hattâ, ne de ukbâda saâdet dileriz. Burcu burcu kokar ağ çiçekleri,
Aşkın gül açan, bülbül öten vaktinde, Efil efil eser dağ çiçekleri,
Yâranla tarab, yâr ile sohbet dileriz. Yel vurdukça mavi reyhanın, dağlar..
Yahya Kemal Ali İzzet
Çağdaş Türk şiirinde de zengin uyak kullanılır:
Mâni Tesâdüfen
Karanfilim budama, Ya gölgeyiz, bizimdir aslı, faslı olmayan şu yüz;
Sefa geldin odama Ya yıldırımdır ismimiz, patırtıyız, gürültüyüz!
Göğsün bir çift gül açmış, Yahya Kemal
Koklatmazsın adama
Çağdaş Türk şiirinde de tunç uyak kullanılır:
Çanakkale Destanı'ndan Yaz Görünüşleri'nden
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? Deniz ateş hülyalar içinde yandı, yandı.
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi Bir yelkenli geçerken ürpererek uyandı.
Mehmet Akif Ersoy Ali Cânip Yöntem
Çağdaş Türk şiirinde de cinaslı uyak kullanılır:
Rintlerin Akşamı'ndan
Dönülmez akşamın ufkundayı. Vakit çok geç:
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.
Yahya Kemal
Konuyu Necip Fazıl'ın Kaafiyeler şiirinden alıntılarla bitirelim:
Kaafiyeler
Ne diye, Hâdise, Nasıl yok? Gerçeksiz.
Bu, şuna, Kırkayak. Niçin var? Cübbeler
Şu, buna Adese, ..... Yüreksiz.
Kaafiye? Oyuncak. Bir varmış, Cezbeler
Başa taş, Gökbayrak. Bir yokmuş... Şimşeksiz.
Aşa yaş, Ölümse... Kararmış İzbeler
Hey'e ney, Gel dese, Ve kokmuş Emeksiz.
126 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Tuhaf şey! Tak, tak, tak! Dünyâmız. Heybeler
Mu-hak-kak! Rûyâmız Ekmeksiz.
Kaafiye Kapkara.
Mantığı Sorular Manzara: Gitme, kal!
O mantık! Sordular: Gebeler Nefes al!
Hediye Nasıl yok? Döşeksiz. Emir tez,
Sandığı Niçin var? Ebeler Bekletmez!
Bu sandık! İsteksiz. Ve o nûr
O mantık, ..... Bulunur!
Bu sandık- Çok ve yok, Kubbeler İşte iz!
ta sandık. Yok ve çok, Desteksiz. Geliniz!
Ve yandık. Aç ve tok, Habbeler Toprak post,
Ne yandık! Tok ve aç; Süreksiz. Allah dost...
Tut ve kaç! Türbeler
Hendese Saklambaç. Meleksiz.
Kümese Necip Fazıl
Tıkılmak. Neden çok? Tövbeler Kısakürek
Siz de arkadaşlarınızla şiir için uyağın önemi üzerindeki görüşlerinizi
tartışınız.
Özet
İslâmiyet öncesindeki şiir, türüne göre; koşug, kojan, koşma, takşut, takmak, küg, şlok,
padak, kavi, baş, başik, sagu adlarını alır. Osmanlı döneminde nazım, günümüzde ise kimileri
şair derken kimileri ozan demektedir. Türk şiiri de konularına göre; lirik, epik, didaktik,
pastoral, satirik, dramatik şiir olmak üzere altı türe ayrılır.
Güzel sanatlarda görülen sanat akımları, şiiri de etki altına alır. Sanat akımlarından etkileniş
ulustan ulusa değişir. Divan edebiyatında Baki okulu, Nedim okulu gibi topluluklar
akım sayılamazlar, ancak yapılanı taklittir. 16. yüzyılda Tatavlalı Mahremî, Edirneli
Nazmi, 18. yüzyılda Nedim'de yerelleşme eğilimi vardır. 17. yüzyılda Nâbî, Nef'î,
Nâilî, Neşâtî'nin Sebk-i Hindî üslubuyla yazar. Divan şiirine Türk klâsik şiiri de denir.
Türk Tasavvuf şiiri ayrı bir akımdır.
Tanzimat şairlerinden Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal romantik sayılırlar.
Recaizâde Mahmut, Abdülhak Hamit ile Tevfik Fikret realisttirt. Servet-i Fünun
şairleri parnasizmin de etkisindedirler. Fecr-i Âtî sanatçısı Ahmet Haşim sembolizmin
etkisindedir. Yahya Kemal neoklâsiktir; Cenap Şehabettin'de parnasizmin etkisi görülür.
19. yüzyılın sonlarında üç düşünce akımı görülür; Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük...
Türkçülük Mehmet Emin ile başlar. Ziya Gökalp ile kuralları belirlenir, Beş Hececiler
ile sürdürülür.
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 127
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Cumhuriyet'in ilk yıllarında memleket şiirleri ağırlıktadır. 1928'lerde Yedi Meşalecileri
buluruz. Nazım Hikmet şiirini öz olarak toplumsal gerçekçiliğe dayandırırken, Ercüment
Behzat Lav ölçüsüz, dizesiz şiirler yazar. Aynı yıllarda garip akımı vardır. Bu
akıma Birinci Yeni hareketi de denir. 1954'te Birinci Yenicilere tepki olarak İkinci Yeni
hareketi başlar. 1960'tan sonra Türk şiiri yeniden toplumcu bir kimlik kazanır.
Eski Türk şiirinde ve bugünkü halk şiirinde, şiirin konusu ile nazım biçimi arasında ilişki
vardır. Halk şiirinde aşk konusu koşma, türkü ya da semaî nazım biçimlerinden biriyle
söylenir. Yiğitlik konusu koçaklama, destan, varsağı, nazım biçimleriyle söylenir. Tekke
şiirinde ise Tanrı sevgisi semaî nazım biçimiyle yazılır.
Divan şiirinde kaside nazım biçimiyle genellikle tevhit, münacat, naat, cülûsiye, methiye,
mersiye, hicviye yazılır. Aşk konusu gazel ile, hikâye, destan gibi uzun yazılması gereken
konular mesnevî nazım biçimi ile yazılır. Çağdaş şiirde konu ile nazım biçimi arasında
ilişki yoktur.
Bütün toplumlarda, toplumsal gelişmeye paralel olarak dünya görüşünde değişiklikler
olur; bu değişikliler sanat anlayışını da etkiler. Bu toplum hareketine sanat akımları denir.
Her akım, güzel sanatların bir başka kolu olan edebiyatı da, dolayısıyla şiiri de etki
altına alır. Divan edebiyatında Bâkî okulu, Nedim okulu gibi etkilere akım denilemez. 16.
yüzyılda yerelleşme eğilimine, 17. yüzyılda Sebk-i Hindî tarzı şiire rastlanır. Türk Tasavvuf
şiiri ayrı bir akım sayılır.
Tanzimat edebiyatında romantizm , realizm , sembolizm, parnasizm gibi batılı akımların
yanı sıra kendi gerçeğimizden kaynaklanan akımlar görülür: Osmanlıcılık, İslâmcılık,
Türkçülük gibi.
Beş Hececiler , Yedi Meşaleciler, Garipçiler (Birinci Yeni' ler) ardından Yeditepeciler
(İkinci Yeni) görülür. Bütün bu tartışmaların üzerine 1960'tan sonra Türk şiiri toplumcu
bir kimlik kazanır.
Şiir; ölçülü, uyaklı, özel dizilişli dizelerden oluşan sanat eseri olduğuna göre, şiirin teknik
özellikleri de ölçü, uyak, dizelerin dizilişi ile ilgili özellikleridir.
Şiirin dizelerindeki hecelerin sayısına, yapısına ve durağına bağlı denklikle sağlanan
ahenk ile ritme ölçü denir. Türk şiirinin ulusal ölçüsünde dizelerdeki hece sayısının ve
duraklarının denkliği yeterli sayılmış; bu ölçüye "hece ölçüsü" denmiştir.
Halk ozanları, geniş halk kitlelerinin duygu ve dileklerini, 17. ve 18. yüzyıllardaki birkaç
deneme dışta tutulursa, hep hece ölçüsü ile dile getirmişlerdir. 18. yüzyıldan sonra hece
ölçüsü tek tük denenmeye başlanmış, Mehmet Emin hece ölçüsünü aydın şairler
arasında benimsetmiştir.
Divan şiirinde kullanılan "aruz ölçüsü"nde ise dizedeki hece sayısının ve duraklarının
denkliğinin yanı sıra hecelerin karakteri de göz önünde tutulmuştur.
128 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Şiirde çoğunlukla dizelerin sonunda, kimi zaman da dizelerin başında ya da içinde, anlamca
ayrı en az iki sözcük arasındaki ses ya da seslerin benzeşmesine uyak denir. Uyak
dizilişleri nazım biçimlerine göre olmakla birlikte kendi içinde düz, çapraz, sarmal, örtüşük
uyak gibi türlere ayrılır. Uyak şiiride benzeşen seslerin özelliiğne göre uyak; yarım
uyak, tam uyak, zengin uyak, tunç uyak, cinaslı uyak olmak üzere ayrılır. Halk şairleri
en çok yarım uyağı ve cinaslı uyağı yeğlemişlerdir. Divan şairleri uyağın hem kulağa
hem göze hitap etmesini istemiş; daha çok tam ve zengin uyak kullanmışlardır. Serve-i
Fünun döneminde uyak göze göre değil, kulağa göre düzenlendi; tam, zengin uyak
kullanıldı. Günümüz şairlerinin çoğu düzenli bir uyağa bağlı kalmaz; ses benzerliklerini
ünlülerin ve ünsüzlerin dizeler arasındaki kullanım sıklığından (asonans ve alliterasyon)
yararlanarak sağlarlar.
Şiirde ahengi sağlamak için dize sonlarında benzeştirilen seslerin anlamları ya da görevleri
bakımından da benzeşmesine redif denir. Yinelenen seslerin özelliğine göre redif kendi
içinde "ek redif", "sözcük redifi", sözcük öbeği redifi", "nakarat" gibi türlere ayrılır.
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdaki nazım biçimlerinden hangisi İslâmiyet öncesi Türk şiiri ürünlerinden
değildir?
A. Koşug
B. Takşu,
C. Koşma
D. Padak
E. Sagu
2. Aşağıdaki şairlerden hangisi şiirlerinde yergi yoluyla öğretmek, eğitmek
amacı güder?
A. Yusuf Has Hacib
B. Nâbî
C. Sümbülzade Vehbi
D. Tevfik Fikret
E. Faruk Nafiz Çamlıbel
3. Aşağıdaki şairlerden hangisi Yedi Meşalecidir?
A. Mehmet Emin
B. Necmettin Halil Onan
C. Yahya Kemal
D. Ziya Osman Saba
E. Orhan Veli
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 129
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
4. 1954'te Birinci Yenicilere tepki olarak İkinci Yeni hareketi başlar. Aşağıdaki
şair-i hangisi ikinci yeniye bağlı değildir?
A. Muzaffer Erdost
B. Orhan Veli
C. Cemal Süreyya
D. Edip Cansever
E. Turgut Uyar
5. Methiye hangi nazım biçimiyle yazılır.
A. Kaside
B. Gazel
C. Semaî
D. Sone
E. Tercii bent
6. "Parça parça olsun paramı çalan
Kimi gerçek dedi kimisi yalan
Ömrümde görmedim ben böyle plân
Kapı kitli, cüzdan cepte, para yok."
Aşık Veysel
Yukarıdaki dörtlüğün uyak türü için aşağıdaki bilgilerden hangisi doğrudur?
A. Tam uyak
B. Zengin uyak
C. Tunç uyak
D. Düz uyak
E. Ek redifli uyak
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Akay, Sadiye, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı Antolojisi, Bateş Yayınları,
İstanbul, 1973.
Akyüz, Kenan, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, Ankara, 1970.
Ali, Sabahattin, Bütün Şiirleri, Cem Yayınevi, İstanbul, 1988.
Arat, Reşit Rahmeti, Eski Türk Şiiri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,
1991.
Buck, Eva; Prof. Süheyla Bayrav, Batı Edebiyatından Seçme Metinler, Millî Eğitim
Basımevi, İstanbul, 1975.
Cengiz, Halil, Erdoğan, Divan Şiiri Antolojisi, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1972.
Demiray, Kemal, Edebiyatta Türler, İstanbul, 1971.
130 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Dilçin, Cem, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, 517, Ankara,
1983.
Fikret, Tevfik, Şermin, Oda Çocuk Kitapları, İstanbul, 1980.
Gariboğlu, Kemal, Edebiyat Bilgileri, Batı'da ve Bizde Edebî Akımlar, Serhat
Yayınları, İstanbul, 1977.
Hürriyet Yayınları, Atatürk ve Cumhuriyet, İstanbul, 1986.
Karaalioğlu, Seyit Kemal, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi 2 Tanzimattan Cumhuriyete,
İstanbul, 1978.
Karaalioğlu, Seyit Kemal, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi 5 Çağdaş Türk
Edebiyatı, İstanbul, 1986.
Karaer, Mustafa Necati, Karacaoğlan, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1972.
Kemal, Yahya, Eski Şiirin Rüzgârıyla, İstanbul, 1962.
Kocahanoğlu, Osman S., Millî Edebiyat Hareketi ve Beş Hececiler, İstanbul,
1976.
Kocatürk, Vasfi Mahir, Saz Şiiri Antolojisi, Ankara, 1963.
Kudret, Cevdet, Türk Edebiyatından Parçalar, İstanbul, 1973.
Külebi, Cahit, Bütün Şiirleri, Adam Yayınları, İstanbul, 1982.
MÖM Yayınları, Edebiyat Bilgileri Ders Notları, Ankara, 1974.
MÖM Yayınları, Eski Türk Edebiyatı Ders Notları, Ankara, 1974.
MÖM Yayınları, Halk Edebiyatı Ders Notları, Ankara, 1974.
MÖM Yayınları, Yeni Türk Edebiyatı Ders Notları, Ankara, 1974.
Mutluay, Rauf, 100 Soruda Çağdaş Türk Edebiyatı, Gerçek Yayınevi, İstanbul,
1973.
Mutluay, Rauf, Tanzimattan Günümüze Türk Şiiri, Milliyet Yayınları, İstanbul,
1973.
Öz, M. Feyzi, Marşlar, Ankara, 1964.
T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I 131
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Püsküllüoğlu, Ali, Türk Halk Şiiri Antolojisi, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1975.
Şatıroğlu, Âşık Veysel, Dostlar Beni Hatırlasın, İstanbul, 1973.
Tatçı, Mustafa, Aşık Yunus ve Diğer Yunusların Şiirleri, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1991.
TDK, Cumhuriyetin 50. Yılında Cumhuriyet Yazınından Örnekler, Ankara,
1974.
Türk Dili, Yazın Akımları, Ankara, 1981.
Tekin, Talât, XI Yüzyıl Türk Şiiri Dîvanu Lugâti't- Türk'teki Manzum Parçalar,
Ankara, 1989.
Timurtaş, Faruk K., Yunusemre Divanı, 1001 Temel Eser, Tercüman, İstanbul,
1971.
Uludemir, Muammer, Türküler I Eskişehir Türküleri, Ankara, 1970.
Ünlü, Mahir, Dil ve Edebiyatta Temel Kavramlar, Anadolu Üniversitesi Açık
Öğretim Fakültesi Yayınları: 157, Eskişehir, 1991
Veli, Orhan, Bütün Şiirleri, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1973.
Değerlendirme Sorularının Yanıtları
1. C 2. D 3. D 4. B 4. A 4. B
132 T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R - I