2 Aralık 2018 Pazar

epik şiirler


Onlar ki toprakta karınca, 
                                   suda balık, 
                                                havada kuş kadar 
                                                             çokturlar; 
korkak, 
            cesur, 
                     câhil, 
                             hakîm 
                                      ve çocukturlar 
ve kahreden 
                 yaratan ki onlardır, 
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

….
Ateşi ve ihaneti gördük. 
Ve kanlı bankerler pazarında 
                            memleketi Alaman'a satanlar, 
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar 
düştüler can kaygusuna 
ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından 
karanlığa karışarak basıp gittiler. 
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet, 
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, 
                  dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, 
                                        iki kat soyulmamak için.

…..
Topraktan öğrenip 
                      kitapsız bilendir. 
Hoca Nasreddin gibi ağlayan 
                       Bayburtlu Zihni gibi gülendir. 
Ferhad'dır 
               Kerem'dir 
                               ve Keloğlan'dır. 
Yol görünür onun garip serine, 
analar, babalar umudu keser, 
kahbe felek ona eder oyunu. 
Çarşambayı sel alır, 
bir yâr sever 
                   el alır, 
kanadı kırılır 
                   çöllerde kalır, 
ölmeden mezara koyarlar onu. 
O, «Yûnusû biçâredir 
       Baştan ayağa yâredir», 
ağu içer su yerine. 
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün önlerine 
ve bir kerre vakterişip 
                                «-Gayrık yeter!...» 
                                                    demesinler. 
Bunu bir dediler mi, 
«İsrâfil sûrunu urur, 
           mahlûkat yerinden durur», 
toprağın nabzı başlar 
                          onun nabızlarında atmağa. 
Ne kendi nefsini korur, 
                          ne düşmanı kayırır, 
«Dağları yırtıp ayırır, 
  kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...» 
 

…………………….

Söyle Arkadaşım' dedi Anadolulu Mehmet
yanıbaşındaki Anzak erine
'nereden kopup gelmişsin,
neden çökmüş bu mahsunluk üzerine? '

'DUNYANIN ÖBÜR UCUNDAN' dedi gencecik Anzak
'Öyle yazmışlar mezar taşıma.
doğduğum yerler öylesine uzak,
örtündüğüm topraksa gurbet bana.'
'Dert edinme arkadaşım'dedi Mehmet
'değil mi ki bizlerle birleşti kaderin,
değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet,
sende artık bizdensin,
sende bencileyin bir Mehmet'

Çanakkale'de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

'ya sen dedi Mehmet
oyun çağındaki İngiliz erine,
'yaşın ne senin kardeş
böylesine erken buralarda işin ne? '
'yaşım sonsuza dek onbeş'
dedi ufak tefek İngiliz eri.
'köyümde askercilik oynar
coştururdum trampetimle bizimkileri
derken kendimi cephede buldum
oyun muydu, gerçek miydi anlamadan,
bir sahici kurşunla vuruldum.
Sustu boynumdaki trampet,
son verildi böylece oyundan bozma işime
Gelibolu'da bana da bir mezar kazıldı
mezar taşıma ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ' yazıldı.
Öyküm de künyem de bundan ibaret.'

Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
gozyaşları düşerek üstüne sanki
damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
sahibini yitiren bir trampet.

'ya sizler' dedi Mehmet
dünyanın dört kıtasından
mezarlar dolusu erlere,
'hangi rüzgar savurdu sizleri
bu bilmediğiniz yerlere'

kimi İngilizdi, kimi İskoç
kimi Fransızdı, kimi Senegalli
kimi Hintli kimi Nepalli
kimi Avustralya'dan kimi yeni Zelanda'dan Anzak
gemiler dolusu asker
her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu'nun oya gibi koylarından şizarak
tırmanmışlardı dağa bayıra
siper siper yara gibi yarılan toprak
mezar olmuştu savaş ardından onlara.
Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR
Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ
kiminin de mezar taşında
on altı on yedi on sekiz yaşında
EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı.
Çanakkale topraklarında,
her birinin erken biten yaşam öyküsü
eski yazıtlar gibi taşlara böyle kazılı.
'Anlamaz mıyım' dedi 'halinizden kardeşler'
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet
'ben de yuzyıllarca yaban ellerde
neyin uğruna bilmeden can vermişim
kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
ilk kez Çanakkale'de ermişim.
Uğrunda can verdikce vatandı ancak
ekip biçtiğim padişah mülkü toprak
değil mi ki sizler alamasanız bile
bu topraklar almış sizi sizleri basmış bağrina
sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale.

Çanakkale'de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

Bir garip savaştı Çanakkale savaşı
kızıştıkça kızginlığı dindiren
ara verildikçe ateşe
düşmanı kardeşe
döndüren bir savaştı.
Kıyasıya bir savaştı
ama saygı üreten bir savaş
yaklaştıkça birbirine
karşılıklı siperler
gönüller de yakınlaştı
düştükçe vurusanlar toprağa
dostlar gibi kaynaştı.

Savaş bitti.
Ölenler kaldı sağlar gitti
köylü köyune döndü evli evine
kır çiçekleri geldiler akın akın
çekilen askerlerin yerine
yaban gülleri, dağ laleleri, papatyalar,
kilim kilim yayıldılar toprağa.
Siper siper
toprağın savaş yaralarını örttüler
koyunlar koruganları yuva yaptı kendine
kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine.
Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle
silah yerine saban tutan elleriyle
geri aldi savaş alanlarını doğa
can geldi toprağa silindikçe kan izleri.
Yeryüzünde cennet oldu öylece
o cehennem savaş yeri
şimdi Çanakkale Gelibolu
bahçe bahce, ülke ülke
mezar dolu.

Üstü cennet altı mezar
Çanakkale toprağının
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

Huzur içinde uyusun
vuruştukları toprakta
kavgadan kinden uzakta
yanyan dostça yatanlar.

Bülent Ecevit


18  MART  ORATORYOSU
Ateş çevresinde uçuşan pervaneler gibiydiler,
Uğradılar ceylanlar gibi yağlı kurşunlara.
Sivaslı, Malatyalı anaların çocuklarıydılar.
Onlar ki bütün Anadolu’ydular.
Çanakkale,
Asırlara uzanır yolculuğun.
Giriş kapısı Anadolu’mun,
Geçiş kapısı Avrupa’nın.
Sensin tapusu yurdumun.
Giriş kapısı sensin Marmara’nın.
Sen Anadolu’sun, Rumeli’sin.
Sana evlat bağışlayan her ilisin.
Kastamonu, Van Kırıkkale’sin.
Kısacası sen Türkeli’sin.
Yıl 1914.
Kaynamada bütün Avrupa.
Barut kokusu gelmede dört yandan.
Yeryüzü kaynamada.
Yedi düvel, bizim için geldiler.
Yanaştı gemiler, yağdı mermiler.
Can verdi yılmadan kırklar, yirmiler.
Genç yaşta gitti, dönmez Mehmedim.
Şu boğaz harbi nedir?Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Boşalmış beş kıtanın bütün denizleri.
Çanakkale  olmuş sanki geçit yeri.
Karadağlısı, Fransızı, İngilizi.
Kendi geldiği yetmiyormuş gibi
Yanında bir de Hintlisi, Zelandalısı.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer.
Yurda olurken göğsümüz siper,
Sırtlan gibi bağırıyor gemiler.
Sanki boşaltmada içindeki ateşi.
Bunlar mı Avrupalı, bunlar mı medeni?
Cepheye gönderdim gençlik çağında,
Çanakkale sırtlarında, dağında.
Patladı bombalar onun bağrında,
Düşmana vermedi fırsat Mehmedim.
Yaralı bir asker gibi saldırıyor Mehmetçik,
Bakmıyor düşmanın sayısına.
Onu siperden sipere uçuran iman var.
Topları susturuyor  ‘’Allah Allah’’ nidası.
Kandan başı dönüyor çarpışanların.
Durmazsa bu akın, duracak hayat yarın.
Toz yerine uçuyor kollar, başlar, bacaklar.
Son ümitle son defa saldırıyor Anzaklar.
Uğrattık Anzakları süngümüzle bozguna.
İlk günde mıhlandı düşman Arıburnu’na.
Kilitbayır  kilitlendi, açılmaz.
Hiç deneme, Türk’e kefen biçilmez.
Yedi değil, yetmiş düvel gelseler,
Çok zorludur, Çanakkale Geçilmez.
Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum.
Böyle emrediyordu Mustafa Kemal, erlerine.
Hepsi gülerek koştu, ölüm siperlerine.
Bugün kandan dumandan, seçilmez Çanakkale.
Yer yerinden oynasa geçilmez Çanakkale.
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor.
Bir hilâl uğruna ya Râb , ne güneşler batıyor.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.
Şehitler tepesi boş değil, biri var bekliyor.
Türbesi yakışmış  bu kutlu tepeye.
Yattığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli.
Kim demiş meçhul asker diye?
Dalgalan den de şafaklar gibi ey nazlı hilâl.
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl.
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.



Çanakkale Geçilmez
KORO:
"Bayrakları bayrak yapan
Üzerindeki kandır.
Toprak eğer uğrunda 
Ölen varsa vatandır."

I.KIZ ÖĞRENCİ:
Çok kan döküldü çok...
Analar oğulsuz,
Bacılar kardeşsiz,
Gelinle gözü yaşlı kaldı,
Mehmedim Çanakkale'de.

(Arkadan Eledim eledim türküsü gelir.)

II. KIZ ÖĞRENCİ
Daha dün sallarken
Analar beşiğini,
Yüreği yanarak gönderdi
Cepheye Mehmedini...

I.ERKEK ÖĞRENCİ
Çanakkale dedik ya 
Çanakkale...
Yanlış aslında
Can kale,Siper Kale,
Şehit Kale demeliydik
O vatan toprağına.

KIZ YA DA ERKEK ÖĞRENCİ:
Nasıl can kale olmasın
Şehit kale olmasın!
Binlerce kafa,kol,yürek var
Her karışında,her adımında.

KORO
Adım başı bir Mehmet
Yaşı onbeş-onaltı
Kalpte vatan sevdası,
Kimi Karadenizli,kimi de Trakyalı.

KIZ YA DA ERKEK ÖĞRENCİ:
İnanmazsan eğil de bir kulak ver;
Candan dinle şu yeri!
Duyacaksın eminim
Korkusuz şehitleri.

HER SATIRA BİR ERKEK ÖĞRENCİ:
Ben Ardahan'dan,
Ben Yozgat'tanım
Ben Adana'dan
Trabzon'danım!

ERKEKLER(toplu)
Ayırmadık vatanı
Senin,benim demedik
Bir tek canımız kaldı
Onu vermeye geldik.

ERKEK ÖĞRENCİ:
Gülümserken Seyit Onbaşı
Bir ağacın dibinden,
Ses gelecek kucağında
Taşıdığı mermiden.

KIZ ÖĞRENCİ:
Biraz ilerle
Yüreğin burkulmadan,
Mechul asker nöbette
Durmadan,yorulmadan!

KIZ ÖĞRENCİ:
Sargı Yeri;
Şehit yeri,yaş yeri,
Saygıyla kucaklamış,
Binlerce cesur eri.
(Arka fondan,Mızıka çalınır,düğün mü sandın Türküsü verilebilir.)

KIZ ÖĞRENCİ:
"Bir İngiliz kurşunu
Devirdi Mehmedimi.
Ben anayım hissettim
yaktılar yüreğimi...

(Mümkünse sözü söyleyen öğrenci eledim türküsünü söyler,aksi taktirde arka fondan çalınabilir.Kısa bir sessizliğin ardından devam edilir.)

KIZ ÖĞRENCİLER:
Kanlısırt'ta şehit düştü bir Mehmet,
Daha bitmemişti ki aldığı nöbet!
Yıllarca beklediği emir sonunda geldi:
TOK SESLİ BİR ERKEK ÖĞRENCİ:
"Asker nöbetin bitti,silahını teslim et!"

KIZ ÖĞRENCİ:
Kınalı Ali'nin sesi,işte kulaklarındaÇ
ERKEK ÖĞRENCİ
"Ana kardeşlerimin saçını kınalama" (Araya en sona eklenecek olan mektup okutulabilir,arkadan gelen bir ses olursa daha iyi olur.)

Kız ÖĞRENCİ:
Bilmedi Alim kınanın anlamını,
Bilmedi anası O'nu kurban diye yolladı.

ERKEK YA DA KIZ ÖĞRENCİ:
Mustafa Kemal derler 
Komut verir orduya.
Düşman önündedir de
Vatan omuzlarında.

TOK SESLİ BİR ERKEK ÖĞRENCİ:
"Ben size savaşmayı emretmiyorum
Ölmeyi emrediyorum"

KORO:
Öldüler...
Şartsız,tartışmasız öldüler.
Bu vatan uğruna
Genç yaşta gömüldüler...

KIZ ÖĞRENCİ:
Geçeceksin Kanlısırt'ta
O gizli yoldan
Şehitler rehberlik edecek
Sana dört koldan.

KORO:
"Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni"

KIZ ÖĞRENCİ:
Bir hıçkırık duyarsın
Ta toprağın altından

ERKEK ÖĞRENCİ:
Beni bekleme anam
Dönemem ben buradan!

(Fondan Yemen Türküsü duyulur.)

KIZ ÖĞRENCİ:
Deden gitti,baban gitti,
Sen de git!
Vatan sağolsun yavrum
Ya gazi ol,ya şehit!

ERKEKLER KOROSU:
Geride bıraktıklarımıza
Tek bir an üzülmedik
Vatan sağolsun dedik
Dönmeyi düşünmedik.
Ümitlerimizi,gençliği,
Toğrağa verdik
İki yüzlü düşmana 
Aman bile vermedik!

ERKEKLER (Bu dörtlük bir şiirden alıntıdır)
Bayır kıyı denizler hep cesetlerle doldu
Çanakkale bizlere şeref anıtı oldu
Alnımız pırıl pırıl,zafere imza attık
Gökyüzüne süngüyle çanakkale yazdırdık.

ERKEK ÖĞRENCİ:
Sevdik biz bu vatanı
Dalgalanan bayrağı
Biliriz
Değerimiz biçilmez.
Tarihe kanla yazdık
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!!!

*Arada okunabilecek ananın oğluna cevaben yazdığı mektup:
Gözümün nuru oğul,Alim
Cepheden hasret dolu mektubunu aldım
Mektubunda,"komutan saçımın neden kınalı olduğunu soruyor.Arkadaşlar dalga geçiyor" demişsin.
Deyiver komutanına;
Bizde üç şeye kına yakılır
Biri gelinlik kıza;Koca evine kurban olsun diye,
Diğeri;kurbanlık kuyuna; Allah'a kurban olsun diye.
Öbürü de askere giden oğula; VATANA KURBAN OLSUN DİYE...