7 Mayıs 2010 Cuma
6 Mayıs 2010 Perşembe
mizah-ironi-humor-kara mizah- hiciv
--> Kara mizah, veya kara komedi, komedi ve hiciv'in alt türlerinden biridir. Genellikle ciddiyetle anılan cinayet, ölüm, hastalık, savaş, akıl hastalığı gibi konuları mizahi bir anlayışla ele alır.
Kara mizah açık seçik olana karşıtlık göstermesine rağmen bu anlayışla ilişkilidir. Dolaysız gülmecede mizahi durumların çoğu şoka ve ani değişimlere dayanırken kara mizah genellikle ironi ve hatta bazen yazgıcılığı (fatalizm) kullanır.
Bu özel mizah türüne çarpıcı örnek olarak Beckett'in Godot'yu Beklerken adlı oyunundan bir sahne verilebilir; karakterlerden biri kendini asmak için kemerini çıkarır, ancak pantolonu düşer. "Grandma's in the Wedding Cake" adlı oyunda ise evin yakın zamanda ölen büyükannesinin külleri oyun boyunca döner dolaşır ve son olarak düğün pastasının içinde yerini alır.
Stanley Kubrick'in yönettiği "Dr. Strangelove" filmi, sinema alanında bu mizah türünün öncüsü olarak gösterilir.
Kara mizah içinde aynı zaman parodi, yani biçimle öz arasındaki ayrılıktan gülünç etki yaratma yer alır. Yaygın olarak, ciddi olması gereken ancak açıkça bunu başaramayan bir duruma karşı gösterilen tepki kullanılır.
Hiciv, edebiyatta bir yazı türü. Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle manzum yolla eleştirilmesine hiciv ya da, yergi adı verilir. Eski Yunan ve Lâtin edebiyatında ilk örneklerine rastlanan tarz, Batı edebiyatında bir şiir türü olarak gelişmiştir. Eleştirici bir anlatımı olan şiirler Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi olarak anılmaktadır. Bu tür şiirlerde didaktik özellikler içerdiğinden didaktik şiir içinde değerlendirilmesi mümkündür. Ancak açık bir eleştiri sözkonusu olduğundan ayrı bir sınıfında ele alınması tercih edilir.
Divan edebiyatında Bağdatlı Ruhi ve Nef'î, Tanzimat edebiyatında Ziya Paşa, Abdülhamit devrinde Eşref, Milli Edebiyat döneminde ise Neyzen Tevfik Kolaylı, Halit Nihat Boztepe, İhsan Hamami hiciv dalında önemli eserler vermişlerdir.
Nesnelerin birbirine karşıt adlarla adlandırılmasına dayanan ve Aristoteles’in karşıtlama ile eş tuttuğu retorik sanatına ironi denir.
Kökeni sokratesçi ironiye dayanan bir retorik sanatı olarak ironi, okuyucuda gülünç ya da eleştirici bir etki yaratmayı ve iki öğe arasındaki karşıtlığın tam olarak anlaşılmasını amaçlar. XVIII.yy yazarları, XIX. yy yergi yazarları, Antole France, Renan, Alain ironiden yararlandılar ve bu sanat onlarda genellikle titiz bir kuşkuculuğun ifadesiydi. Daha genel olarak ironi, her yapıtın oluşumunda yer alan karşıtlıktır. Örneğin, Sophokles’in Oidipus’ta örneğini verdiği trajik bir ironiden ve Friedrich von Schlegel’e göre öznel olmakla birlikte nesnelliğe bağlı bir yapıtın ikiliğini göstermek üzere, romantik ironiden söz edilebilir. New Criticism akımı da her türlü dilsel yaratmanın taşıdığı gerili ve iki yanlığı belirtmek için bu kavramın kullanımını genelleştirmiştir.Türk Dil Kurumu ise 2005 basımı sözlükte madde başı olarak yer verdiği “İroni” kelimesine; “1.Gülmece. 2.Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. “ anlamlarını vermiştir. Fransızca “ironie” kelimesinden geldiği de sözlükte bildirilmiştir. Wikipedia ise aynı sözcüğün eski yunanca” eironeía” sözcüğünden geldiğini belirtmiştir. |
İronide söylenen şeyin ya tam tersi ya da tersi olmasa da uzak anlamlısı kastedilir. Ciddi söylem gibi görünen ifadelerde aslında çelişen noktalara vurgu yapılır..Mizahdan farkı olarak ironi daha eleştirel bir tavra sahiptir.
|
'ironi' söylenen söz ile o söz ile anlatılan durum arasında bire bir zıtlık olması halidir. türkçede 'ironi'yi en iyi karşılayan kelime ise 'nükte'dir.
|
İroni, bir kelime ya da kelime grubunun birinci ve açık anlamının ötesinde bir anlamda kullanılmasıdır. Öyleki, bazen kullanılan bir kelimeyle, kelimenin anlamının tam zıddı kastedilir. Mesela, birine 'Çok zekisin.' derken 'zekisin' kelimesine tam tersi bir anlam yüklenmesi ülkemizde halk arasında en çok kullanılan ironidir.
Bir ifadenin ironik olup olmadığı yazıda, ironik olması istenen ifadenin sonuna genelde bir ünlüm işareti konulmasından, sözlü iletişimde ise ifadenin vurgulanmasından anlaşılır. İronin dramatik ironi, trajik ironi gibi teatral türleri vardır. Örneğin, dramatik ironinin en güzel örneklerinden biri Shakespeare'in Macbeth'tidir. |
İRONİ:Fr. ironie,Dolaylı ve alaylı anlatım,mizah.
Örnek olarak: konuş kızım konuş, dersi boz! (Bizim öğretmenlerimizin en çok kulandığı cümledir.)
Mizah Nedir?
Mizah, hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran sanat türüdür. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizildiği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir.
karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekillerde karşımıza çıkan bu eserlerin en önemli özelliği espri adı verilen can alıcı noktanın eserin ayrıntıları arasında büyük bir yetenekle gizlenmesi, tam sırası gelince de beklenmedik bir anda söylenmesidir.
En kaba şakadan en ince espriye kadar bütün mizah örnekleri, birbiri ile uyum içindeki olaylar arasındaki çelişkinin birdenbire ortaya çıkarılmasına dayanır. Mizah gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar. İki amacı vardır, saldırma ve savunma. İnsanın topluca yaşamaya başladığı dönemle birlikte mizah da otaya çıkmıştır. Kentleşmeyle birlikte daha soyut ve dolaylı bir özellik kazandı.
Mizahı bedensel şiddetten ayırıp keskin dilli bir sanata dönüştüren Atinalılar olmuştur. ortaçağda kilise ve kralları alaya alan masallarıyla şenliklerde Halkı eğlendiren öykü anlatıcıları jonglörler ve gezgin minstrel’le birlikte açık cinsel çağrışımları da olan yeni bir mizah türü yaygınlaştı. 20. yüzyılda yeni bir mizah türü doğdu. Komik öğelerin yanı sıra ürkütücü ve korkunç öğelere de yer veren kara mizah ortaya çıktı. Siyasal mizah da bu dönemde önem kazandı.
türk mizah ustalarından Rıfat Ilgaz mizah için şöyle der: Mizah diye bir yazı türü yoktur. Yazı türü romandır, öyküdür, köşe yazılarıdır, anılardır. mektup bile bir yazı türüdür de, mizah bir yazı türü değildir. Tür olsaydı tekniği olurdu.
Mizah bir biçemdir. Topluma bakış açısıdır. Mizah şiir, öykü, roman olabilir: Tür değil, biçimdir. Mizacımızdan gelen bir özelliktir, bir çeşnidir. Yazı Türleri beceri ister, teknik ister. Bunları sağladın mı başarı tamdır. Mizah ne ister? Mizah insanın mizacından geldiği için bilgi değildir, edinilemez. Teknik de değildir. İnsanın yaradılışında bu özellik varsa mizah başarılı olabilir.
5 Mayıs 2010 Çarşamba
19 mayıs şiir ve yazılar
ŞU SONSUZ KOŞU
Samsun'a ayak basmış Kahraman bugün,
Çayır, çimen yeşermiş zafer yolunda
Davul zurna sesinde şahlanır düğün,
Gönlüm coşup öter bir bahar dalında.
Ata'nın rüyasına gelincikler sun,
Emek bahçelerinin güzel gülünü...
Biz sonsuz bir sabahtayız... O uyusun,
Sevincimiz coşturur O'nun gönlünü.
Nasıl çıkmış bir sabah Samsun'dan yola,
Dağlardan dağlara o zafer türküsü,
Şahlanıp bayrak çekmiş her eski kola,
Taze bir bahar açmış yurdun gözünü.
Al bayrağın Ankara Kalesi'nde hür,
Dalgalanmakta altın bir çağa doğru,
Yeni kahramanlar kol kol, boy boy yürür,
Şu karlı dağlardaki bayrağa doğru.
On dokuz Mayıs'ın hür başına çelenk,
Kiraz mevsimi, gençlik ay'ı, gül ay'ı,
Bir bahar bahçesinde gönüller renk renk,
Şu sonsuz koşuya bak, sarmış yaylayı.
Ceyhun Atuf KANSU
BANDIRMA VAPURU
Ben «Bandırma Vapuru»
Esme rüzgar esme halim perişan
Mustafa Kemal'im güvertede
Ben Karadeniz'de dalgalarla boğuşan
Küçük köhne bir tekne
Baştan ayağa dek iman dolu
Bu hasretlik daha ne kadar uzar
Uçmak isterim Samsun'a doğru
Bakışlarım kararır gözlerim dolar,
Ben «Bandırma Vapuru»
Karadeniz'de küçük köhne bir tekne
Yağma yağmur esme rüzgar
Yolumu bekler Anadolu
Gümüş dere durmaz akar.
Mustafa Kemal'im güvertede
Dayamış alnım ufka bakar.
Ben «Bandırma Vapuru»
Var git başımdan Karadeniz
Bu gece efkarım var
N'oldu ey gönül n'oldu
Gümüş dere durmaz ağlar
Kan ağlar altmış üç ilimiz
Kan ağlar Anadolu
Ben «Bandırma Vapuru»
Mustafa Kemal'im güvertede
Kaputuna bürünmüş
Bakışlarında kararlılık saçlarında rüzgar
Yıldızlar geçiyor alnından
Uzak zaferlerin şavkı vurmuş yüzüne.
Ben «Bandırma Vapuru»
Duyarım sesler gelir Anadolu'dan
Samsun'a doğru
Bir şey var gecenin içinde
Rüzgarlarla karanlıklarla dağılan
Bir şey var gecenin içinde
Mustafa Kemal'in sevinciyle ağaran.
Mesut TARCAN
ATATÜRK BİR ÇIKIŞTIR VARIŞ DEĞİL
Atatürk bir çıkıştır, varış değil.
Varmak tükenmek demek, Atatürk tükenmez
Varmak ölüm demek, Atatürk ölmez.
Ben ölürüm, benimle bir eksilir Atatürk,
Sen doğarsın, o doğar, başkaları doğar,
Sizinle bin doğar, bin çoğalır, bin yücelir,
Dünya sürer, yaşam sürer, sürer Atatürk.
Atatürk bir yönün adı, özgürlüğe, uygarlığa, ileriye
Bir parlamış, bir sönmüş, işte yolun demiş.
Atatürk bir ufkun adı, dağın değil
Dağ durur, oysa ufuk yürür.
Her ufukta Atatürk büyür.
Her ufukta yenilir bir kez.
Atatürk bir ilk hızdır doğadaki,
Tohumu çatlatan ilk güç
Kozayı delen ilk vuruş..
Kuşun kanadındaki ilk günü
Koş demiş, atıl demiş sona, durulur mu?
Atatürk durmuş mu ki sen durasın?
Atatürk susmuş mu ki, sen susasın?
Atatürk ölmüş mü ki, sen ölesin?
Atatürk bir kavganın adı her gün yenilenen
Her gün değişen düşmana adı çok kez,
Geriliktir, aptallıktır, dönekliktir.
Çıkarcılıktır, nemegerekçilik, vurdumduymazlık,
Korkaklık ,eyyamcılık, yalancılık,
Bir bakarsın topla tüfekle yürür üstüne
Bir bakarsın güçlülüklerle okşamalarla gelmiş
Bir bakarsın, senin ta içinden kemirir bir kurtçuk
Atatürk bir aktörenin, bir buluncun adı,
Her gün bizi bir kez daha uyaran.
Her gün bizi, bir kez daha yürüten doruğa
Yiğitliğe, namusluğa, doğruluğa,
Her gün biraz daha yarışalım diye kendisiyle
O en güzel, en yüce, en doğruya
ORHAN ASENA
O GELİYOR
Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını
Yeryüzüne can veren,
Cana heyecan veren
Al yüzlü Oğan güneş.
Takanın burnu nasıl Karadeniz'i yırtar ?
Siz de bir an öyle yırtınız uykunuzu.
Uyanın Samsunlular!
Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını
Al yüzlü Oğan güneş.
Bugün Çaltıburnu'ndan gülerek doğan güneş.
Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Uyanın Samsunlular.
Uyumak ölüme eş.
Diriltir ruhunuzu,
Ufukta bir gemi var.
Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor ?
Fakat yolu mu az, yoksa yükü mü ağır ?
Bu gemi umut yüklü, insan yüklü, hız yüklü !
İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır.
Kurulacak yarını düşünen baş geliyor.
Bir baş ki, gökler bir küme yıldız yüklü.
Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor.
Yıl 1919
Mayıs'ın on dokuzu.
Ufukta duran gitgide yaklaşıyor.
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu.
Beklemek üzüntüsü her gönülde taşıyor.
Üzülmemek elde mi ?
Hız yüklü, iman yüklü, umut yüklü bu gemi.
O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak,
O hız, doldukça bütün damarlara kan gibi,
Gizli inleyen her yürek canlanacak.
Ateşler püskürecek uyuyan volkan gibi.
Gittikçe büyükleşen
Gölgene dikilmekten karardı gözlerimiz.
Koş, atıl gemi, sana engel olmasın deniz.
Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel !
Kuşlar gibi uç da gel, rüzgar gibi es de gel !
Celal Sahir EROZAN
MUSTAFA KEMAL SESLENSE
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size Ben Mustafa Kemal' im heyy...
Ben Mustafa Kemal' im
Büyük büyük denizlerim vardır benim Hürriyeti içmiş dalgalarım,
Hürriyetle kabarmış dalgalarım vardır benim
Ulusumun yanında sevincim
Ben Mustafa Kemal' im heyy...
Karanlığı deler gözlerim
Dalgalara binip gelmiş kahraman,
Gökçe gözlerine türküler yaktığımız... Hani bir güneş doğmuştu ya Samsun' dan İşte benim... Ben... Mustafa Kemal... Ölmek yaşamaktır vatan uğrunda
Deyip, öyle girdim savaşa
Komut verdim
Şahlandı cümle vatan
Boğdum kör talihi zindanında.
Bahtı gülen anaları yurdumun
Gökleri, dağları, denizleri
Yarınları, güvenipte uyuduğum
Aslan yeleni ışığı sınırlarımın Mehmetleri
Tutun ellerinizden yüreklerinizden Sevgilerinizle beni yıkayın.
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından gelir sesim
Sevdim
Bir tanem
Türkiyelim
Sen var olukça belli ki
Ben Mustafa Kemalim
Behçet Kemal ÇAĞLAR
19 Mayıs
Ey gönül üşüyorsan düşün, açıl ve ısın,
Yaşa yıl dönümünü On Dokuz Mayıs’ın…
Bugün rahat ve memnun köşesinde bir evin,
Tufandan kurtulduğun günleri an da sevin,
Ölçü tanımıyorsun o masal mazi gibi,
Gazi Anadolu’ya girmişti, “Gazi” gibi…
Güneşler doğdu yandı, yıldızlar söndü yandı,
Ne bahtımız ağardı, ne kanımız uyandı…
Tek ümit o kalmıştı vatanda kala kala,
İstanbul’dan çıktı bir gemiyle uzun yola.
Dediler ki “Gemini yolda batıracaklar.”
“İrkilmedi ve dedi: Belki evet, ne çıkar.”
“Vatanımın önünde bir uçurum,”
“Ben onu oradan çekmek, kurtarmak istiyorum.”
Birlikte kurtuldular, birlikte yükseldiler,
Atatürk ve Anayurt… Bir hizaya geldiler.
Kalbimizi doldurup tarihlere kaldılar,
Ayrılmaz bir çift olup dünyaya ün saldılar.
Behçet Kemal ÇALAR
ATATÜRK KURTULUŞ SAVAŞI'NDA
Bir gemi yanaştı Samsun'a sabaha karşı
Selam durdu kayığı, çaparası, takası,
Selam durdu tayfası.
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından bir duman
Duman değildi bu
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil
Sarılan anayurda
Kemâl Paşa'nın kollarıydı.
Selam vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz'in hâlini görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardısıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemâl Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum'a kadar.
Cahit KÜLEBİ
GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI
Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.
Ey Türk'ün büyük Ata'sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.
Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.
Türk Gençliği
Keşke sen olsaydın ve daha güçlü, daha aydın günlere beraber yürüseydik seninle!
Bak, Türkiye'n nasıl büyüdü, nasıl yüceldi senin aydın yolunda. Cumhuriyeti armağan ettiğin halkın nasıl senin izinde gidiyor.
Bizler, çocukların ise yaktığın meş'aleyi söndürmemek için, aydınlık bir gelecek için, ülkemiz için hep en iyisini yapma gayret ve çabasındayız. Devamlı ileriye bakıyoruz sabır ve inançla.
Bizim olan bu vatan için ant içtik çıkar gütmemeye; cehaletle savaşmaya; ilimde, fende hep birinci sırada olmaya; dürüst, güvenilir ve çalışkan olmaya; mutluluğa, aydınlığa ve güzel geleceğe...
Belki zaman zaman ülkenin manzaraları karşısında, hiç görmediğim mavi gözlerin hüzünleniyor. Oysa ki Türk gençliği hüzünlü gözlerinden değil, insanı delip geçercesine keskin ve kararlı bakışlarından güç alıyor. Sen sakın üzülme!Üzülme ki bizler de seni hayal kırıklığına uğratmanın ümitsizliğini ve çaresizliğini yaşamayalım.
Sen bil ki; gelecek bizim, yarınlar bizim ve en önemlisi bu vatan bizim! Dünya döndükçe de öyle kalacak ve dalgalanan ay yıldızlı bayrağımız hiçbir zaman yere inmeyecek ve boynunu bükmeyecek.
"Gençler, Cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve kültür ile, insanlık değerinin, vatan sevgisinin en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz... benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
"Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri (Türkiye Cumhuriyetini) ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacak."
"Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir."
"Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol..."
Milletimizin tüm onur ve asaletiyle Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün rehberliğinde tarih sahnesinde bir defa daha şaha kalkışının başlangıcı 19 Mayıs 1919 tarihidir.
Bütün umutların tükenmeye başladığı bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Türk Milleti için bağımlı yaşamaktansa ölmek daha iyidir’ diyerek Samsun’a çıkması, bağımsızlık ve özgürlük mücadelemizin de başlangıcı olmuştur.
Bu tarih ile birlikte Türk Milleti, kendi makus talihini tersine döndürmeye başlayarak, esaret altında var olunamayacağını ve kutsal vatan topraklarımızın ilelebet işgal edilemeyeceğini tüm dünyaya haykırmıştır.
Kurtuluş Savaşı bu destanın adı, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu destanı yaşatan milletin kalbidir.
19 Mayıs 1919′da Samsun’dan yakılan özgürlük ateşi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla birlikte kısa sürede dalga dalga tüm yurda yayılmıştır. Bugünkü mevcudiyetimizi ve özgürlüğümüzü o günlere borçluyuz.
Temelleri yine o günlerde Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılan “milli egemenlik” ilkesi ile birliğimiz ve bütünlüğümüz sağlanarak, çarenin ancak millette olduğu tescillenmiştir.
Bugün de vazgeçilmez güç kaynağımız millet iradesidir. Bunun yaşatılması için hepimize ve özellikle de Atatürk’ün 19 Mayıs’ı armağan ettiği gençlere büyük görevler düşmektedir.
Sevgili gençler,
Binlerce şehit vererek, sıkıntı ve yokluklar içinde, büyük özverilerle kurulan Türkiye Cumhuriyeti sizlere emanettir. Bu değerli emaneti yaşatmak ve sonsuza kadar korumak, gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarmak, en başta gelen görev ve sorumluluğunuzdur.
Yakın bir gelecekte ülke yönetiminde söz sahibi olacak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni omuzlarınızda yükselteceksiniz. Ülkemizi, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesine sizler taşıyacaksınız.
Sevgi, saygı, hoşgörü ve uzlaşma ortamı içinde üstesinden gelinemeyecek bir sorunun bulunmadığını unutmamamız gerekir. Birlik ve bütünlüğümüze yönelik her türlü saldırı veya tehdit karşısında daha fazla kenetlenerek hiç bir kimsenin, hangi amaçla ve ne şekilde olursa olsun, huzur ve güvenliğimizi bozmasına fırsat vermemeliyiz.
Ay yıldızlı bayrağımızın altında hepimizin bir ve bütün olarak yaşamasına imkan sağlayan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetidir. Tüm kurumlarıyla dimdik ayakta olan devletimiz, gelen saldırılara karşı Cumhuriyetin temel değerlerini korumaya sonuna kadar kararlıdır. Bu durumun sonsuza kadar devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Bu duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyetin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve bu vatan için canlarını feda eden aziz şehitleri rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Gençlerimizin bayramını tebrik ediyor ve tüm vatandaşlarımıza selam ve sevgilerimi iletiyorum.
Milletimizin tüm onur ve asaletiyle Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün rehberliğinde tarih sahnesinde bir defa daha şaha kalkışının başlangıcı 19 Mayıs 1919 tarihidir.
Bütün umutların tükenmeye başladığı bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Türk Milleti için bağımlı yaşamaktansa ölmek daha iyidir’ diyerek Samsun’a çıkması, bağımsızlık ve özgürlük mücadelemizin de başlangıcı olmuştur.
Bu tarih ile birlikte Türk Milleti, kendi makus talihini tersine döndürmeye başlayarak, esaret altında var olunamayacağını ve kutsal vatan topraklarımızın ilelebet işgal edilemeyeceğini tüm dünyaya haykırmıştır.
Kurtuluş Savaşı bu destanın adı, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu destanı yaşatan milletin kalbidir.
19 Mayıs 1919′da Samsun’dan yakılan özgürlük ateşi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla birlikte kısa sürede dalga dalga tüm yurda yayılmıştır. Bugünkü mevcudiyetimizi ve özgürlüğümüzü o günlere borçluyuz.
Temelleri yine o günlerde Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılan “milli egemenlik” ilkesi ile birliğimiz ve bütünlüğümüz sağlanarak, çarenin ancak millette olduğu tescillenmiştir.
Bugün de vazgeçilmez güç kaynağımız millet iradesidir. Bunun yaşatılması için hepimize ve özellikle de Atatürk’ün 19 Mayıs’ı armağan ettiği gençlere büyük görevler düşmektedir.
İstiklâl Harbi kazanılıp cumhuriyet ilân edildikten sonra Atatürk, 19 Mayısı Türk gençliğine hediye etmiş ve bu günün bayram olarak kutlanmasını sağlamıştır. Bu günlere kolay gelinmemiştir. Dedelerimiz, bizleri hür yaşatabilmek ve bir vatan sahibi yapabilmek için ölüm kalım mücadelesi vermişlerdir. Bizler bu günleri o fedakâr insanlara borçluyuz. Bize emanet edilen bu vatanı, bizler de bizden sonra gelecek nesillere emanet olarak bırakmamız gerekiyor. O halde bizler Türk gençleri olarak bize emanet edilen cumhuriyeti korumak ve yaşatmak, aynı zamanda milletimizin İstiklâl harbinden önceki o kâbus dolu günleri yeniden yaşamaması için milletimizin yarınlarını düşünerek çok çalışmalıyız. Ancak kültürlü ve bilgili fertler olursak milletimizi muasır milletler seviyesine yükseltebiliriz. Bunun için bu günleri ve yaşadığımız zamanda elimize geçen fırsatları en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekir.
Bugünlere nasıl gelindiğini asla ve asla unutmamalıyız.
İşte bu gün, Anadolu’ya millî birlik tohumlarının ekilmeye başladığı günün yıldönümüdür.
Bu gün, Türk’ün, kazandığı zaferlerle dünyayı hayrete düşürdüğü o mucizevî olayların başlangıcının yıldönümüdür.
Bugün, Türk istiklâlinin temellerinin yeniden atıldığı günün yıldönümüdür.
Bugün, Türk milletinin yeniden dirilişinin yıldönümüdür.
Bugün, Atatürk’ün, Türklüğün kararan kaderine bir güneş gibi Samsun ufuklarından doğuşunun yıldönümüdür.
Bugün, Atatürk’ü ve İstiklal Harbinde Atatürk’le kader birliği yaparak “ya istiklâl ya ölüm!” parolası ile hareket edip zafer kazanan aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi bir sefer daha minnet ve şükran duygularımızla anıyoruz. Ruhları şâd olsun.
Bugün Türk milletine kutlu olsun!
Saygılarımla…
Milletimizin tüm onur ve asaletiyle Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün rehberliğinde tarih sahnesinde bir defa daha şaha kalkışının başlangıcıdır 19 Mayıs;
19 Mayıs, sadece Türk millî kurtuluş hareketinin başlangıcı değil, yeni Türk devletinin de çağdaş değerlerle milletler ailesi içerisinde yerini almasının adıdır
19 Mayıs, gençlik; gençlik gelecek demektir Türk genci, Türk İstiklali ve Türk Cumhuriyeti’nin yılmaz bekçisi, bugün ve yarınların tek ve en büyük güvencesidir
“Sizler yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar” diyor Atatürk
Sevgili gençler,
“Siz Türk’e istiklâl aşkını veren, Kara Fatmaların, Nene Hatunların, Yalnız Efelerin; Siz “Ya istiklal ya ölüm diyen: Antepli Şahinlerin, Sütçü İmamların, Hasan Tahsinlerin, Seyit Onbaşıların; Siz tarihi tarih yapan Barborosların, Ulubatlı Hasanların, Yavuzların, Atatürklerin soyundansınız”
Binlerce şehit vererek, sıkıntı ve yokluklar içinde, büyük özverilerle kurulan Türkiye Cumhuriyeti sizlere emanettir Bu değerli emaneti yaşatmak ve sonsuza kadar korumak, gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarmak, en başta gelen görev ve sorumluluğunuz olmalıdır
Sevgili gençler,
Temeli 19 Mayıs’ta Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılan "milli egemenlik" ilkesi ile, birliğimiz ve bütünlüğümüz sağlanmış, çarenin ancak millette olduğu tescillenmiştir
Bugün de vazgeçilmez güç kaynağımız olan “Milli İrade”nin yaşatılması için hepimize ve özellikle de Atatürk'ün 19 Mayıs'ı armağan ettiği siz gençlere büyük görevler düşmektedir
Unutmayınız ki sizler: Atatürk'ün eserlerinin temel taşısınız
Unutmayınız ki: her 19 Mayıs'ta, Samsun'dan, elden ele Ankara'ya koşturulan bayrağımız, rengini, siz asil Türk evladının damarlarındaki asil kandan almaktadır
Unutmayınız ki “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır”
Sözde değil, bu özde duygularla, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını ve bu vatan için canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyor
TÜRK GENÇLİĞİNİN ANDI
Ey Büyük Atam,
Türk gençliği olarak, hürriyetin, bağımsızlığın, egemenliğin, Cumhuriyetin İnkılaplarının yılmaz bekçileriyiz.
Her zaman, her yerde her durumda, Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için; bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verir, kendimizi Büyük Türk Milletine adarız.