28 Eylül 2013 Cumartesi

turgut özakman kimdir?

Turgut Özakman (1 Eylül 1930, Ankara -. 28 Eylül 2013), Türk bürokrat, yazar ve avukat.
1 Eylül 1930 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 - 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 yılları arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde (DTCF Tiyatro) kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Dramatik Yazarlık dersleri verdi.[1]
28 Eylül 1998'de, üstün hizmetleri nedeniyle Anadolu Üniversitesi'nce,[2] 2006 yılında Ege Üniversitesi'nce[3] ve 2007 yılında, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi'nce 'fahri doktor' unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı.[4]
Nisan 2002'de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman Sahnesi' adını verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özakman'a Üstün Hizmet Ödülü verdi. 2005 yılında piyasaya sürülen , 50 yıla yakın bir sürenin emeği olan ve Kurtuluş Savaşı'nı romansı bir dille anlatan Şu Çılgın Türkler (Bilgi Yayınevi) adlı belgesel-romanı, Uğur Dündar'a göre cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu[5] Haftalarca çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı.
Turgut Özakman'ın üç çocuğu ve dört torunu vardır. 28 Eylül 2013 tarihinde tedavisi devam etmekte olduğu Özel Güven Hastanesinde vefat etmiştir.

Eserleri

Romanlar

Araştırma İnceleme Kitapları

  • Dr. Rıza Nur Dosyası, Bilgi Yayınevi, 1995.
  • Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi, Bilgi Yayınevi, 1995.
  • Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, Bilgi Yayınevi,1997.
  • "Mustafa" Filmi Hakkında, Bilgi Yayınevi, Aralık 1998.

Meslek Kitapları

  • Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği, Bilgi Yayınevi, 1983
  • Radyo Notları, 1969.

Yayınlanan Oyunları

Senaryoları

  • Keloğlan Aramızda, 1972.
  • Tuzsuz Deli Bekir, 1972.
  • Keloğlan'la Cankız, 1973
  • Mevlana, 1973. (Ergin Orbey'le birlikte)
  • Yatık Emine, 1974. (Ömer Kavur'la birlikte, Refik Halit Karay'ın aynı adlı romanından)
  • Keloğlan İz Peşinde, 1975.
  • Turhanoğlu, 1975.
  • Kanije Kalesi, 1982.
  • Son Akın, 1982.
  • Kurtuluş, 1989.
  • Rıza Beyler, 1993.
  • Cumhuriyet, 1998.
  • Dersimiz: Atatürk, Bilgi Yayınevi, 2009.


Mustafa Kemal’in askerleriyiz

Yılmaz ÖZDİL
01.10.2013

Mustafa Kemal’in askerleriyiz.

Hiç düşündünüz mü...
Nereden çıktı bu slogan?
İlk kim söyledi?
*
Sene 2006.
Aylardan haziran.
Yer, Danıştay.
Mustafa Kemal’in doğumunun 125’inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: “Atatürk Türkiyesi’nden rahatsız olanların yapması gereken, Atatürk’ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar. Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948’den beri Mustafa Kemal’in askeriyim, terhis olmak istemiyorum.”
*
Turgut Özakman’dı o.
*
Mucidi odur.
Haziran 2006’dan önce bu slogana ait tek örnek bulamazsınız. Çünkü, yoktur.
*
Peki, 1948’den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut Özakman, 1948’de yedek subay filan mıdır? İçinde “asker” kelimesi geçiyor ya... Dincileri-liboşları boşverdim, bazı CHP yöneticileri bile bu sloganı “militarist” zannediyor. Halbuki, tam tersine, sivil’dir, hukuki’dir.
*
Turgut Özakman, 1948’de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli mücadelenin izini sürebilmek için Ankara’dan Afyon’a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet, yürür. Güzergâh üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı’na şahit olmuş ve 1948’de hâlâ hayatta olanları bulur. Hatıraları dinler, defterler dolusu notlar alır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçekleştirdiği tarihi seyahat, 10 gün sürer... Ve, bu attığı adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır.
*
1948’den beri askeriyim dediği, işte budur. Bireysel şuurdur. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal’in askerleriyiz... Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler’in özetidir. Terhis olmak istemiyorum’dan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir.
*
Hakikate ihanet etmeyelim derdi.
Buna didindi, son nefesine kadar.
Huzur içinde yat hocam...
Vatan sana minnettar.

25 Eylül 2013 Çarşamba

12 edebiyat Lider etkinlik çözümleri

41. sayfa ölçme ve değerlendirme
1)  Y - D - D
2) BİLGİ vermektir.
    ANA DÜŞÜNCE etrafında birleşir.
    NESNEL ve DÜZ ANLATIMLI olmasıdır.
3) D Röportaj
4) E dogmalara bağlılık


42. sayfa ünite ölçme ve değerlendirme
1)   BİYOGRAFİ
      MAKALEDE
      TARİHİ

2) D - D- Y - D - D - D

3) E

4) B

5) A

6) B

7) C

8) B

9) E

10) E

11) C

12) E

13) A

14) A

15) E



26 eylül dil bayramınız kutlu olsun.

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Dil Bayramı’nın 81’inci Yıldönümünü Kutladı

turgay | 25 Eylül 2013 | Dil Bayramı 26 Eylül

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun Dil Bayramı’nın 81′inci yıldönümü için yayınladığı kutlama mesajı aşağıdaki gibidir. 

Türkçe mükemmel bir dil. Hatta mükemmel bir dil demek yetmez. Çünkü matema­tik gibi yapısı olan dil bugün dünyada yok. Türk dillerinden baş­ka böyle bir dil yok. Latincede biraz vardı. Ama Latince ölü dildir. İngilizcede terim türetme yeteneği yok. Yeni kuram­lar ortaya attığınız zaman, bir şeyler bulduğunuz za­man İngilizce terimlerini işi ya­pan koyar. İngilizcede terim türetmek çok zor.  Usulü, kaidesi yok. Cümlede her kelimenin baş harflerini alıyorlar. Halbuki Türkçede çok rahat kelime türetebiliyorsun ve herkes anlayabiliyor.

Hatta bilim yaparken seneler­dir Türkçenin üstünlüğünü kullanıyorduk.  Şimdi birçok yabancı bilim adamları da Türkçenin üstünlüğünün farkına varı­yor. Ve hem bilim dili olarak hem de bilgisayar dili ola­rak Türkçenin en uygun dil olduğunu onlar da söy­lüyor. Biz 40 senedir söylüyoruz. Kazakistan’da bir yaşlı hocay­la tanışmıştık. 80 yaşında adam matematikçi, istatistikçi, bilgisayarda oturmuş Kazak Türkçesi’nin sözlüğünü hazırlıyor. Adam daha işin yarısına bile gelmemiş. Bir miktar çalışmış, gösterdi. 80.000 kelime, Kazak Türkçesinde var sadece. Yani şimdi Türkçe’den milyonlarca kelime çı­kar. Osmanlıca’yı da katarsak, o zaman dünyanın en büyük dili Türkçe İngilizce ile kıyaslanamaz bile.

Türkçeye Türkiye’de bir kötülük yapılmıştır. Bu da dış kaynaklıdır. Türkçeye meraklı olanlarla, Türkçeyi sevenleri de ikiye bölmüşlerdir. Öztürkçeci­ler ve Osmanlıcacılar… Hatta bunların biri sağ, biri sol oldu. Bakın bu da oyundur. Halbuki bunların hepsi Türkçedir.

Kurtuluşumuz Türkçe ile olacak. Biz bunu tarihe bakarak söylüyoruz. Türk tarihi bilime yön vermiş bilim adamlarıyla dolu. Harezmi, Gazali, İbni Sina, Biruni, Farabi, İbni Heysem, Nasuriddin Tusi, Gıyasüddin Cemşid, Takiyüddin, İbni Rüşd, İbni Haldun, Piri Reis, Ömer Hayyam, Ebül Vefa, Hocaendi, Bağdatlı El Kerhi, Horsanlı El Nesevi, Kûşyar Bin Lebban, El Sufi, Sabir bin Kurre, El Cezeri, Battani, Razi, Ali Kuşçu, İbrahim Hakkı, Mimar Sinan, Uluğbey ve daha binlercesi… saymakla bitmez.
Şanlı atalarımızı tanıdıkça ve Türkçe diline sahip çıktıkça genç nesil daha büyük işler yapmak için kendinde özgüven bulacaktır. Ve siz öğretmenlere, velilere çocuklara dilini ve kimliğini anlatmakta çok büyük görevler düşüyor. Hepinizin Türk Dil Bayramını canı gönülden kutluyorum.

23 Eylül 2013 Pazartesi

12 edebiyat - lider yayınları - etkinlik çözümleri ( edebiyat fatihi blogundan alınmıştır)



2013-2014  Lider Yayınları 12. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları
  Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının oluşumu

Etkinlik: a) 1918-2000 yılları arasında toplumu derinden etkileyen sosyal ve siyasal olaylar nelerdir? Bu olaylarla edebî hareketler arasında bir bağlantı var mıdır? Araştırınız.
C. 1918-2000 yılları arasında toplumu derinden etkileyen birçok sosyal ve siyasal olay meydana gelmiştir. Bunlar :
Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)
Atatürk'ün Samsun'a çıkması (19 Mayıs 1919)
Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919)
Erzurum Kongresi (23 Temmuz - 5 Ağustos 1919)
Sivas Kongresi (4 -11 Eylül 1919)
Mustafa Kemal, ulusal mücadeleyi yönetmek için merkez olarak seçtiği Ankara'ya geldi (27 Aralık 1919).
“Osmanh Meclis-i Mebusan”ı İstanbul'da açıldı (12 Ocak 1920)
Burada Mustafa Kemal’e bağlı temsilciler “Misak-ı Milli kararların,n kabul edilmesini sağladılar (28 Ocak 1920)
İstanbul'un işgali 15 Mart 1920
23 Nisan 1920 TBMM açıldı.

Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) - Ankara'daki TBMM antlaşmayı reddetti.

1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı.
Başkumandan Meydan Muharebesi'yle düşman denize döküldü. (30 Ağustos 1922) Kurtuluş Savaşı kazanıldı.
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923
2 Ekim 1923'te işgal kuvvetleri İstanbul'dan ayrıldı.
6 Ekim 1923'te Türk ordusu coşkun gösteriler ve sevinç gözyaşları içinde İstanbul'a girdi.
29 Haziran 1939’da Hatay Millet Meclisi Türkiye’ye katılma kararı aldı.
13 Ekim 1923'te Ankara’nın başkent olması kabul edildi. 29 Ekim 1923’te rejimin adı konularak cumhuriyet ilan edildi. Oy birliği ile Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı, ilk Cumhuriyet hükümetini kurma görevini İsmet Paşa'ya verdi.
3 Mart 1924 Halifelik kaldırıldı.
Tevhid-i Tedrisat kanunu çıkarıldı (1924)
Latin alfabesi kabul edildi. 1928
Tekke ve zaviyeler kapatıldı. 1925
Soyadı kanunu 1934
10 Kasım 1938 - Atatürk'ün vefatı
1939-1945 2. Dünya Savaşı
ABD, Rusya ve İngiltere, Birleşmiş Milletleri kurdu.
1949'da NATO kuruldu.
Türkiye 1952'de NATO'ya kabul edildi.
1946'da Demokrat Parti kuruldu, 1950'de iktidara geldi.
27 Mayıs 1960 Askeri darbe yapıldı.
1974 - Kıbrıs Barış Harekatı
1983 KKTC kuruldu.
12 Eylül 1980 askeri darbe yapıldı.


b) Atatürk ilke ve inkılaplarının edebî eserlere nasıl yansıdığını araştırınız (Hazırlık Çalışması’ndaki 1. etkinlik içindir.)



Etkinlik: “Cumhuriyetçilik” ve “Laiklik” ilkeleri hakkında bilgi edininiz.

Cumhuriyetçilik:
Batı dillerinde cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendisini yönelmesidir. Cumhuriyete hayat veren damarların başında ise demokrasi geliyor. Gerçek cumhuriyet rejimlerinde sistemin demokrasi ile olan ilişkisi çok önemlidir. Çünkü iç ve dış tehlikelere karşı cumhuriyet kendisini, demokrasinin gerekleri içinde koruyacaktır. Bunun dışına çıkılırsa; demokrasi ile cumhuriyet arasında kopukluk başlar. Eğer böyle olursa en büyük zararı cumhuriyetin yine kendisi görecektir. Demokrasiyi benimsemiş siyasî rejimlerde, özgürlüklerin kullanılma alanları demokrasinin kuralları ile sınırlandırılmıştır. Cumhuriyet rejiminde kimsenin sınırsız hak ve hukuku yoktur. Çünkü demokrasilerde; kişilerin, dolayısıyla, toplumların özgürlükleri, hukuk yolu ile güvence altına alınmıştır. Bunların sınırları da adaletin kalemi ile çizilmiştir.
29 Ekim 1923'te ilân edilen cumhuriyetin alt yapısını Atatürk aşama aşama nasıl hazırlamıştı? Cumhuriyet, lâik bir sistem üzerinde kurulacaktı. Yani cumhuriyet idaresinde ne halifeye ne de onun kalıntılarına yer vardı.

Cumhuriyeti adaletli bir hukuk sistemi koruyacaktı. Cumhuriyetin genç kuşakları çağ dışı kişiler tarafından değil, bağımsızlık ve hürriyetin değerini bilen öğretmenler tarafından yetiştirilecekti. İmparatorluktan kalan mantık dışı ne varsa hepsi kaldırılacak, cumhuriyetin temelini ilim oluşturacaktı.

Bilgisiz ve bilinçsiz bir halk topluluğunun ulus olma hakkına sahip olamayacağını vurgulayan Atatürk, ulusun bilinçlendiği oranda hak ve hukukuna sahip çıkacağını biliyordu. Bu nedenle eğitim ve kültüre çok önem vermiştir. O'nun, bir bakıma kültürü, cumhuriyetin temellerinden biri olarak görmesindeki neden budur.
Atatürk, cumhuriyetçilik ilkesiyle ilgili görüşlerini birçok kez dile getirmiştir:
"Türk Milleti, halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur." (Afet İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan sh. 352)
"Türk Milleti'nin yaradılışına ve karakterine uygun idare, cumhuriyet idaresidir. Bu günkü Hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Yönetim halk, halk yönetim demektir." (Söylev ve Demeçler C.III. sh. 75, C. II sh. 230)
"Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak milletin egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır. Onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasal özgürlük sağlamaktır." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, sh. 71,73)
Laiklik:
"Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" şeklinde özetlediğimiz lâiklik ilkesi, Türk Devriminin vazgeçilmez bir unsurudur. Demokratik olmanın da gereği...
Atatürk'e göre din, insanların vicdanlarında yer alması gereken kutsal bir kavramdır. Bu düşünceden yola çıkan Gazi 31 Ocak 1923'de şu sözleri söylüyordu:
"Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur."
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlam temeller üzerine oturtulabilmesi için, ilk önce devletin kurum ve kuruluşlarının laikleştirilmesi gerekiyordu.

DEVLETİN LÂİKLEŞTİRİLMESİ

1.)Samsun’a çıkış. Amasya kararları, Erzurum, Sivas Kongreleri ile ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi ilkesinin vurgulanması.
2.)23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin açılması. "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesinin kurtuluşun ve kuruluşun simgesi olması.
3.)20 Ocak 1921 Anayasasının kabulü.
4.)1 Kasım 1921 Saltanatın kaldırılması.
5.)29 Ekim 1 923 Cumhuriyetin ilânı.
6.)3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılması.
7.)20 Nisan 1924 Anayasasının kabulü.
8.)10 Nisan 1928 Anayasadan Türkiye Devletinin "Dinî islâmdır" hükmünün çıkarılması.
9.) 5 Şubat 1937 Anayasada değişiklik yapılarak Türkiye Devletinin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı olduğu hükmünün Anayasaya konması.

HUKUKUN LÂİKLEŞTİRİLMESİ

1.)8 Nisan 1924 Şer'î mahkemelerinin kaldırılması.
2.)30 Kasım 1925 Tekke ve Zaviyelerin kapatılması
3.)17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanununun kabulü.
4.)22 Nisan 1926 Borçlar Kanununun hazırlanması.
5.)24 Kasım 1929 İcra, İflas Kanunlarının kabulü.
6.)15 Mayıs 1929 Deniz Ticaret Kanununun kabulü.
7.)5 Aralık 1934 Kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının verilmesi.
EĞİTİMİN LAİKLEŞTİRİLMESİ
1.)3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat (Öğrenimin Birleştirilmesi) Kanunu
2.)5 Kasım 1925 Ankara Hukuk Fakültesinin açılması.
3.)26 Aralık 1925 Uluslararası Takvim ve Saatin kabul edilmesi.
4.)24 Mayıs 1928 Lâtin rakamlarının kabulü.
5.)1 Kasım 1928 Lâtin alfabesinin kabulü.
6.)10 Haziran 1933 Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun’un kabulü.
7. )1 Ağustos 1933 Üniversiteler Kanununun çıkarılması, Darülfûnun'un kaldırılması. İstanbul Üniversitesinin kurulması.
KÜLTÜRÜN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
Kültürde lâikleşmenin yollan aranırken elbette örf ve âdetlere bağlı kalınacaktı. Tarihten gelen hiçbir şey yok edilmeyecekti.
İşte bu düşünceden yola çıkılarak;
1.)30 Kasım 1925 tarihinde 677 sayılı Kanun ile Meclis tarikatları yasaklıyor, tekke, türbe ve zaviyeler kapatılıyordu.
2.)25 Aralık 1925 tarihinde de Meclis tarafından şeyhlik, seyyitlik, üfürükçülük, dervişlik, emirlik, falcılık, büyücülük, muskacılık gibi san ve sıfatların kullanılması ve bunlara ait özel kıyafetlerin giyilmesi yasaklanıyordu.
Atatürk'ün laiklikle ilgili görüşlerini Söylev ve Demeçlerinden aktarıyoruz.
“Mensubu olmakla mütmain (tatmin) ve mesut bulunduğumuz İslâmiyet dinini yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yüceltmenin kesin elzem olduğu gerçeğini gözlüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdâni kanaatlanmızı, karışık ve dönek olan her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan politikacılardan ve politikanın bütün organlarından bir an evvel ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünyevî ve uhrevî (ahretle ilgili) saadetinin emrettiği bir zorunluktur." (Söylev ve Demeçler C. I. sh. 330)
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz biri milletin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz." (Kılıç Ali-Alatürk'ün Hususiyetleri, sh. 116)
"Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar." (Söylev ve Demeçler C. III. sh. 76)

Etkinlik: “Toplumun uluslaşmasında bireysel bilincin rolü” hakkında araştırma yapınız .

Modern toplumlarda, yetiştirilen bireylerin farklı kültürel gruplarla etkileşim içerisinde olmaları ve etkileşimlerinde olumlu tutumlar geliştirmeleri beklenmektedir. Bu nedenle, gelişmiş ülkeler eğitimle ilgili sorunlarına çözümler üretirken, çok kültürlü eğitim çalışmalarına da yer vermektedirler. Çok kültürlü eğitim, öğrencilerin farklı kültürleri hoş karşılamalarının sağlanması için, öğrenme ortamlarının farklılaştırılması üzerine odaklanmaktadır. Bunun için de öğretmenler, öğrencilerinin, kendi kültürleri dışındaki bireylerin değerlerine saygı duymalarını, farklı kültürlerle ilgili ön yargılarını ortadan kaldırmalarını ve farklılıkların insanlar için bir zenginlik olduğunu benimsemelerini sağlayacak öğrenme ortamları yaratmalıdırlar. Bu nedenle, bu çalışmada, çok kültürlü eğitimin gelişim süreci ve öğrenme ortamlarına yansımalarıirdelenmeye çalışılmıştır. Anahtar sözcükler: çok kültürlü eğitim, öğrenme, eğitim programı


Etkinlik: “Sezgicilik (Bergsonculuk)” konusuyla ilgili bilgi edininiz.

Sezgicilik ya da Entüisyonizm, felsefi bir kavram olarak sezgiye akıl, zihin ve soyut düşünme karşısında hem öncelik, hem de üstünlük tanıyan felsefe akımıdır. Henri Bergson akımın kurucusudur, bu nedenle kimi zaman felsefe tarihinde Bergsonculuk olarak adlandırılması da söz konusudur.
Sezgiciliğe göre bilginin, özellikle de felsefe bilgisinin kaynağı ve temeli sezgidir. Burada önemli olan sezgi kavramının içeriğidir. Felsefi anlamda sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğruya keşfedilme ve dolaysız, aracısız birden bire kavranılma anlamında kullanılmaktadır. Buna göre, varlıkları bize oldukları gibi veren bilgi, sezgidir. Bergson'da bu kavram daha da özel bir anlamda gerçeği dolaysızca kavrama yetisi olarak belirtilmiş, algıların ve zihnin bir tür bireşiminden müteşekkil sayılmıştır. Bergson'da, kendi bilincine varmış içgüdüler sezgi olarak değerlendirilir ve bu kavram felsefenin merkezine oturtulur.[1]
Ortaçağ felsefesinde önemli isimlerden biri olan İmam Gazali'de, 19. yüzyıl felsefesinde ise hegelci aşırı sistematik ve soyut felsefelere karşı bir tepki olarak Henri bergson'un felsefesinde görülür. Gerçeklik sezgi ile bir kerede ve tam olarak kavranır, akla dayanan bilgi ise asla tam ve kesin olamaz düşüncesi bu felsefelerin ana tezidir. Böylece hem rasyonalizme hem de materyalizme bir karşı çıkış sözkonusu edilmektedir.
Matematik felsefesinde ve etikte sezgicilik

Felsefede hem matematik felsefesi hem de etikte kullanılan bir kavramdır.

Etikte sezgiye dayanarak etik önermelerinin doğrulanmasını, kabulunu veya reddedilmesini tanımlar. Buna göre sezgiye uyumlu etik önermesi kabul edilebilir, sezgiye dayanmayan veya sezgiyle uyumsuzluk gösteren etik önermesi kabul edilemezdir. Eylemlerin doğru ya da yanlış oluşları, onlar üzerine düşünmeyle ulaşılacak bir sonuç değil, aksine doğrudan sezgiyle varılacak bir bilgidir. Sezgicilik dışında da belirli etik sorunlarına dair genel sezgilerin sorunun çözümüyle uyumlu olmasına çoğu etikçi dikkat etse de sezgicilikte, düşünme ve deneyimin ötesinde bilgiye ve dolayısıyla sonuca sadece sezgiyle varılması gerektiğinden, etik sorunlarının genel sezgiyle tamamen uyumlu bir şekilde çözülmesine önem verilir.
Matematikte ise sezgicilik kavramı Luitzen Egburtus Jan Brouwer isimli Hollandalı matematikçi tarafından ileri sürülmüştür. Matematik sezgicilik olarak adlandırılmaktadır. Bununla birlikte köken olarak Henri Poincaré ve Leopold Krönecker'de bulunabilir.[2] Buna göre, matematiksel belitler (aksiyom) doğrudan doğruya sezgi yoluyla kavranabilirler. Matematiksel önsellikler sezgi yoluyla kavranırlar ve bu nedenlede bu durum, matematiğin üstünlüğünü gösterir.

Edebiyatta Sezgicilik



Bir maddeyi kavramak için iki göze ihtiyaç olduğunu savunan edebi görüştür. Buna göre gözlerden biri maddenin görünen kısmını diğeri ise görünmeyen kısmını görmeli algılamalı eğer maddeye kalp gözüyle manevi bir bakışla bakılmazsa onu eksik kavramış sayılırız düşüncesini savunur.


Etkinlik: “Gerçeküstücülük (sürrealizm)” ve “varoluşçuluk (egzistansiyalizm)” akımlarıyla ilgili araştırma yapınız..

SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)
20.yüzyılın başlarında Andre Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır.
Gerçeküstücülüğün bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar.
Sürrealistler, Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlari bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır. Dolayısıyla içinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir. Akılcılığın karşısındadırlar, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.

“Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır”.

Andre Breton
Bu akımın Batı’daki en önemli iki temsilcisi Andre Breton ve Paul Eluard’dır.
Bizim edebiyatımızda Oran Veli Kanık’ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri açıkça görülmektedir.
varoluşçuluk (egzistansiyalizm

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, genel olarak psikolojik ve kültürel devinimlerin; bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan felsefe akımı. Erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını ve bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir ulam (felsefi kategori) olduğu düşünülmüştür. İnsan yaradılışını anlamlandırma kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür

Varoluşçuluk, 19. yüzyılın ortalarında, baskın sistematik felsefeye karşı bir tepki olarak doğmuştur. Søren Kierkegaard'ın genel olarak ilk varoluşçu filozof olduğu görüşü hâkimdir. Hegelcilik ve Kantçılığa karşı olarak, Kierkegaard bireysel bir bakış açısına sahiptir. Onun oluşturduğu sorumluluk temelindeki görüş; yaşamın anlamına, tutku ve samimiyet ikilisinin gerçekçi çözümlemelerine dayanmaktadır. Varoluşçuluk II. Dünya Savaşı'nı izleyen günlerden sonra bilinirlik kazanmıştır. Akım, felsefenin yanında, teoloji, drama, resim, edebiyat ve psikoloji dallarını da etkilemiştir.
Varoluşçu felsefeciler tarz ve içerik olarak, geleneksel sistematikçilere veya akademik felsefecilere benzemektedir. Bu iki tarz ve içerik de, soyuttur ve insanın somut varlığından oldukça uzaktır. Scholars generally consider the views of existentialist philosophers to be profoundly different from one another relative to those of other philosophies.Varoluşçu felsefecilerin en çok eleştirildikleri konulardan biri, kullandıkları terimler olmuştur. Bu terimlerin karışıklık doğurduğu ve akım içinde terim tutarlılığının sağlanamadı iddia edilmiştir
SAYFA 11:
1. Metin Beş Şehir
1. Mustafa Kemal ile İsmet Paşa'nın yeni bir devlet kurma çabalarının tarihsel kökeni 1071 Malazgirt Meydan Muharebesine dayanır.
2. Yazara göre eski  hayat ağacını yeni meyvelerle donatan mucizenin temelinde Türk milletinin geçmiş devirlerde yaptığı büyük atılımlar yapması, büyük devletler kurması oluşturduğu medeniyetler vardır.
3. Gelecek çağların şerefini yapacak olan isim ve eserleri, İnönü'de sakarya' ve Dumlupınar' da harita başında geçen uykusuz gecelere, ve bu gecelerin ağır yükünü kemik ve kan pahasına taşıyan isimsiz şehit ve gazilere borçluyuz.

4. Metinde millet olmanın dini, sosyal, kültürel ve askeri yönü üzerinde durulmuştur.

5. Etkinlik:
Evet, bu eserlerin teması yazıldığı dönem hakkında bilgi vermektedir. Cumhuriyet devri Türk edebiyatında anadoluculuk kavramı cumhuriyet rejimi ile aparalel olarak gelişmiş, siyasi yapının gerçekleştirmek istediği atılımlar edebi eserlere yansımıştır.
SAYFA 17
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. Aşağıdaki cümlelerde geçen yargıalr doğru ise D , yanlış ise Y yazınız.
D,
D,
D,
2. E
3. FUTURİZM   -   SÜRREALİZM AKIMI

1.ÜNİTE ÖLÇME DEĞERLENDİRME CEVAPLARI: 

1) A
2.D,Y,D
3)Cumhuriyet Dönemi şiirinde üç ana eğilim vardır: Memleketçiliği farklı  boyutlarda algılayıp uygulayanlar, öz şiirciler ve toplumcu gerçekçiler
Milli edebiyat ile başlayan Anadolu'ya açılma ve sanatçıların HALKA kaynaşması.......
HALK şiirinden yararlanılmış, genellikle HECE ölçüsü kullanılmıştır.
4) B (varoluşçuluk)
5) cumhuriyetçilik....