SAYFA 50:
ÖZ ŞİİR (SAF
ŞİİR) ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR (1920-1940)
HAZIRLIK:
CUMHURİYET
DÖNEMİ ÖZ ŞİİR( SAF ŞİİR) ANLAYIŞI
Ahmet Hamdi Tanpınar, Türkçeye Paul Valery'nin şiir
görüşünü uygulayarak, yoğun kapalı, derin şiirler yazdı.
Valery şiir için der ki; ses ve anlam şiirin temel öğeleridir. Onlar yoksa şiirde yoktur. Bu durumda ortada anlamsız kalıplarda sıkıştırılmış, şiir hazzı vermeyen sözlük şiirleri vardır ortada.
Ancak Ahmet Hamdi TANPINAR Valery'den şuifadesiyle ayrılır; "Şiir bir biçim sorunudur. Biçim her şeyden önce dilin ölçü ve uyakla yoğrulmasıdır." tanımı yapar. Ama bu tanımın bir yanı çürüktür. "Şiir dil içinde bir dildir." Diyen Paul VALERY, en önemli gerçeği dile getirmektedir.
Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde eserler vermiştir. Ama en önemli özelliği şairliğidir.
Şiirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir. En çok işlediği konu zamandır. Şuuraltı da önemlidir.
Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır.
Sade bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır.
Hikâye ve romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur. Psikolojik yön de önemlidir.
Dili başarıyla kullanmıştır.
Valery şiir için der ki; ses ve anlam şiirin temel öğeleridir. Onlar yoksa şiirde yoktur. Bu durumda ortada anlamsız kalıplarda sıkıştırılmış, şiir hazzı vermeyen sözlük şiirleri vardır ortada.
Ancak Ahmet Hamdi TANPINAR Valery'den şuifadesiyle ayrılır; "Şiir bir biçim sorunudur. Biçim her şeyden önce dilin ölçü ve uyakla yoğrulmasıdır." tanımı yapar. Ama bu tanımın bir yanı çürüktür. "Şiir dil içinde bir dildir." Diyen Paul VALERY, en önemli gerçeği dile getirmektedir.
Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde eserler vermiştir. Ama en önemli özelliği şairliğidir.
Şiirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir. En çok işlediği konu zamandır. Şuuraltı da önemlidir.
Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır.
Sade bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır.
Hikâye ve romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur. Psikolojik yön de önemlidir.
Dili başarıyla kullanmıştır.
Ahmet Muhip Dıranas, 1909 yılında Sinop'un Salı köyünde
dünyaya geldi. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdi. Lisedeki edebiyat öğretmenleriFaruk Nafiz
Çamlıbel ve AhmetHamdiTanpınar, şiirsevgisinin gelişmesinde etkili oldular. Ankara Erkek
Lisesi'ni bitirdikten sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı(1930-1935).
Ankara Hukuk Fakültesi'ne iki yıl devam ettikten sonra İstanbul'a gitti,
Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi ve burayı bitirdi. Güzel Sanatlar
Akademisi Kütüphane müdürlüğü yaptı. Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi resim
yardımcılığında bulundu.
1938'de Ankara'ya döndü ve CHP Genel Merkezi'nde
Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları'nı yönetti. Ağrı dolaylarında askerlik görevini
yaptıktan sonra, Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu Yayın Müdürü, Kurum Başkanı
(1957-1960), daha sonra İş Bankası Yönetim Kurulu üyesi oldu. Devlet Tiyatrosu Edebî Kurul
Başkanlığı, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Politikaya atılarak
Zafer gazetesinde yazılar
yazdı. Birkaç kez DP'den milletvekili adayı olduysa da seçilemedi. Yayımlanan
ilk şiiri, Ankara Lisesi'nden Muhip Atalay imzasıyla Milli Mecmua'da çıkan
"Bir Kadına" adlı şiirdir 15 Eylül 1926. Sonra kendi imzası ile
çeşitli dergilerde şiirler
yayımladı.
Çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri, 1974 yılında
İş Bankası Kültür Yayınları arasında, "Şiirler" adı ile çıktı. Ayrıca
"Kırık Saz" adlı eseri de çıkmıştır.
21 Haziran 1980'de Ankara'da öldü. Vasiyeti üzerine
Sinop'un Salı köyünde toprağa verildi.
Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı
Tarancı ile şiirde ahenge ve sese önem vermişlerdir.
Örneğin Kar şiirinde Ahmet Muhip sesi ön plana çıkarırken Olvido adlı şiirinde
ne sesi anlama ne de anlamı sese baskın kılmıştır.
Hece şiirinin son kuşağı
denilebilecek şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas, çağcıl Batı şiirine
(Baudelaire, Verlaine) en yakın, kendinden bir iki kuşak sonrası şairler
üzerinde, az sayıda şiirle bile olsa, uzun süre etkili olan bir şairdir. O da
hocası Tanpınar gibi az yazmış, seyrek yayımlamış, şiirlerini şiire başladıktan
nerdeyse elli yıl sonra (1974) kitaplaştırmıştır. GerekFransız şiiri,
gerekse kendinden önceki kuşaktan ustaları Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar'dan aldığı etkileri
sanatına yedirerek özgün bir şiire ulaşmıştır. Hece ölçüsü sınırlarında kalarak
ama durak ve vurgu yerlerini değiştirerek gelenekselde çağdaşlığı yakalayan,
çağrışım gücü yüksek, yurdu, insanı ve doğası ile barışık, alışılmadık deyiş örgüsüyle unutulmaz şiirler yazmıştır. Şiirlerinde
aşk, tabiat, ölüm, hatıralar, sığ olmayan bir anlatımla ve düşündürücü boyutlar
içinde verilmiştir.
Yayımlanmış kitaplarıYazılar. Adam Yayınları, Haziran 1994. Oyunlar Gölgeler, Çıkmaz,
Finten. Adam Yayınları 1995, İstanbul Yazılar, Toplu Yazıları. YKY 2000,
İstanbul Şiirler. YKY Kasım 2006. Eserleri:
ŞiirŞiirler (1974) Kırık
Saz (1975 T. Fikret'ten).OyunGölgeler (1947) O Böyle İstemezdi(1948
- Bu iki oyun Devlet Tiyatrosu ile İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oynanmıştır).Çeviri
OyunAptal (1940 - Dostoyevski'den uyarlayanlar F. Neziere / S.W.
Bienstock).İncelemeFransa'da Müstakil Resim (1937 - İki Cilt C. Sıtkı
ile birlikte). Şiir çevirileri Çalar Saat - Charles BAUDELAIRE
1
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Necip Fazıl Kısakürek,
Modern Türk şiirinin mistik şairidir. Düz yazı türünde yapıtları da olmasına
rağmen asıl güçlü yanı şiirlerindedir. Halk şiirimizin öz ve biçim yapısından
yararlanmış, bunlara Batılı, modern bir özellik kazandırmış, sonraları dinsel
duyuşlarda karar kılmıştır.
Sağlam bir teknikle, esrarlı iç âlemini, felsefi görüşlerini, etkileyici bir anlatımla dile getirmiştir. Şiirin yanı sıra makale, tarih, eleştiri, biyografi, öykü türlerinde de yapıtlar yazmıştır. Divan, halk, Tanzimat ve Batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir sanatçıdır. Serbest şiire karşı çıkmıştır. Kafiyeye sığınmayı sahtekârlık sayar. Ona göre, duygu ve düşünce harmanlanıp şiir kalıbında, sanat kaygısıyla dillendirilmelidir.
Şiirin içyapısıyla dış yapısı arasında bir uyum bulunması gerektiği düşüncesinden hareket eden Necip Fazıl Kısakürek, 1930'lu yılların başlarına değin süren yoğun şairlik yaşamında, lirizmin ağır bastığı şiirler yayımlamıştır. Duygularını değişik biçimde yansıtışı, değişik benzetmeler kullanarak şiirlerini renklendirişiyle bu yılların şairleri arasında ayrı bir yeri olmuştur. Her şiirinde, sanatından, ruhundan, hissiyatından ve düşüncelerinden ipuçları vardır.
1934'de kadar ruh çalkantılarını, korkularını, iç hesaplaşmalarını, çocukluk yıllarına has hatıralarını, dış dünyadaki varlığı ve kendisiyle didişmelerini, arayışlarını anlatmıştır.
Şiirlerinde anlaşılmayan ayak sesleri, periler, cinler, hayaletler, kâbuslar, siyah kediler, geceleri insanın etrafında fıldır fıldır dönen kambur cüceler gibi ürpertici motiflerle, birtakım gerçeküstü varlıklara yer vermiştir.
Bütün şiirlerini içeren Çile'de, şiirlerini şu adlar altında toplanmıştır: Ölüm, Korku, Ukde, Tecrit. Bunlar aynı zamanda yeni, orijinal, sanatkârane ve insana tat veren ifadelerdir.
1934 sonrası şiirlerinde toplumu da sanatına yansıtmıştır. Şiirlerinde toplumun kandırıldığını, gençliğin kokuşturulduğunu iddia etmiştir.
Ona göre, toplum uyarılmalıdır. Türk milleti aslına dönmelidir. "Şiir toplumun his ve fikir hayatını yansıtmalıdır." derken saf şiirden de vazgeçmemiştir.
Tiyatro eserlerinde üstün bir ahlak felsefesini savunmuştur. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anılarına yer vermiştir.
Necip Fazıl'ın EserleriÖRÜMCEK AĞI: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı; sanatçının ilk şiir kitabıdır...
BEN VE ÖTESİ: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
SONSUZLUK KERVANI: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
ÇİLE: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
KALDIRIMLAR: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı; şairin en ünlü şiiridir...
BİRKAÇ HİKÂYE: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
BİRKAÇ TAHLİL: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
RUH BURKUNTULARINDAN HİKÂYELER: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
TOHUM: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçının ilk tiyatro eseridir; 1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenmiştir; oyunda " tohum ", millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterilmiştir...
BİR ADAM YARATMAK: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; " incir ağacı " üzerinde dolaşan oyun, yıkılan Osmanlı ile yeni kurulan Cumhuriyet arasında bir çatlaktan incir ağacının çıktığını, ağacın köklerinin geleneği, dallarının ise geleceği temsil ettiğini öne sürer...
REİS BEY: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçı bu eserinde bir hâkimin verdiği idam kararı öncesi ve sonrasında yaşadığı gelişmeleri dile getirdiği bir oyundur...
KÜNYE: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçı, bu eserinde Birinci Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye koşmuş, Harbiye mektebinde hacalık yapmış, Balkan savaşına katılmış, divanı harpte yargılanmış, şahsi hayati olmayan bir dava adamının trajik hikâyesini anlatır...
PARA: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro...
AYNADAKİ YALAN: Necip Fazıl Kısakürek; roman; sanatçının roman kalıpları içinde kaleme aldığı tek eseridir; eserde felsefe fakültesinde asistan ve doçentlik tezini hazırlamakta olan Naci'nin hayat hikâyesini anlatır.
Sağlam bir teknikle, esrarlı iç âlemini, felsefi görüşlerini, etkileyici bir anlatımla dile getirmiştir. Şiirin yanı sıra makale, tarih, eleştiri, biyografi, öykü türlerinde de yapıtlar yazmıştır. Divan, halk, Tanzimat ve Batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir sanatçıdır. Serbest şiire karşı çıkmıştır. Kafiyeye sığınmayı sahtekârlık sayar. Ona göre, duygu ve düşünce harmanlanıp şiir kalıbında, sanat kaygısıyla dillendirilmelidir.
Şiirin içyapısıyla dış yapısı arasında bir uyum bulunması gerektiği düşüncesinden hareket eden Necip Fazıl Kısakürek, 1930'lu yılların başlarına değin süren yoğun şairlik yaşamında, lirizmin ağır bastığı şiirler yayımlamıştır. Duygularını değişik biçimde yansıtışı, değişik benzetmeler kullanarak şiirlerini renklendirişiyle bu yılların şairleri arasında ayrı bir yeri olmuştur. Her şiirinde, sanatından, ruhundan, hissiyatından ve düşüncelerinden ipuçları vardır.
1934'de kadar ruh çalkantılarını, korkularını, iç hesaplaşmalarını, çocukluk yıllarına has hatıralarını, dış dünyadaki varlığı ve kendisiyle didişmelerini, arayışlarını anlatmıştır.
Şiirlerinde anlaşılmayan ayak sesleri, periler, cinler, hayaletler, kâbuslar, siyah kediler, geceleri insanın etrafında fıldır fıldır dönen kambur cüceler gibi ürpertici motiflerle, birtakım gerçeküstü varlıklara yer vermiştir.
Bütün şiirlerini içeren Çile'de, şiirlerini şu adlar altında toplanmıştır: Ölüm, Korku, Ukde, Tecrit. Bunlar aynı zamanda yeni, orijinal, sanatkârane ve insana tat veren ifadelerdir.
1934 sonrası şiirlerinde toplumu da sanatına yansıtmıştır. Şiirlerinde toplumun kandırıldığını, gençliğin kokuşturulduğunu iddia etmiştir.
Ona göre, toplum uyarılmalıdır. Türk milleti aslına dönmelidir. "Şiir toplumun his ve fikir hayatını yansıtmalıdır." derken saf şiirden de vazgeçmemiştir.
Tiyatro eserlerinde üstün bir ahlak felsefesini savunmuştur. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anılarına yer vermiştir.
Necip Fazıl'ın EserleriÖRÜMCEK AĞI: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı; sanatçının ilk şiir kitabıdır...
BEN VE ÖTESİ: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
SONSUZLUK KERVANI: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
ÇİLE: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
KALDIRIMLAR: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı; şairin en ünlü şiiridir...
BİRKAÇ HİKÂYE: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
BİRKAÇ TAHLİL: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
RUH BURKUNTULARINDAN HİKÂYELER: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
TOHUM: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçının ilk tiyatro eseridir; 1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenmiştir; oyunda " tohum ", millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterilmiştir...
BİR ADAM YARATMAK: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; " incir ağacı " üzerinde dolaşan oyun, yıkılan Osmanlı ile yeni kurulan Cumhuriyet arasında bir çatlaktan incir ağacının çıktığını, ağacın köklerinin geleneği, dallarının ise geleceği temsil ettiğini öne sürer...
REİS BEY: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçı bu eserinde bir hâkimin verdiği idam kararı öncesi ve sonrasında yaşadığı gelişmeleri dile getirdiği bir oyundur...
KÜNYE: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçı, bu eserinde Birinci Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye koşmuş, Harbiye mektebinde hacalık yapmış, Balkan savaşına katılmış, divanı harpte yargılanmış, şahsi hayati olmayan bir dava adamının trajik hikâyesini anlatır...
PARA: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro...
AYNADAKİ YALAN: Necip Fazıl Kısakürek; roman; sanatçının roman kalıpları içinde kaleme aldığı tek eseridir; eserde felsefe fakültesinde asistan ve doçentlik tezini hazırlamakta olan Naci'nin hayat hikâyesini anlatır.
Ziya
Osman Saba,
30 Mart 1910’da İstanbul’da doğan Cumhuriyet dönemi şairlerimizden Ziya Osman
Saba, Mütareke yıllarında yatılı olarak başladığı Galatasaray Lisesi'nden 1931
yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1936 yılında mezun oldu.
Saba, Hukuk Fakültesi'nde iken Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde,
mezuniyetinden sonra Emlak Kredi Bankası'nda çalıştı. Daha sonra Milli Eğitim
Basımevi'nde tashih bürosu şefliği yaptı. Kalp hastalığı üzerine evine
çekilerek Varlık Yayınevi'nin yayın işleriyle meşgul oldu.
İlk şiirleri Servet-i Fünun (Uyanış) dergisinde çıkan Ziya Osman Saba, Yedi Meşale şairleri arasındadır. Bu topluluğun şiir anlayışını, yaşamının sonuna dek sürdüren tek şairdir. İçe dönük bir şair olan Ziya Osman Saba, bu özelliğini şiirlerinde de göstermektedir. Kendine özgü üslubuyla hikayeler de yazan Saba, bir İstanbul yazarı olarak çevresindeki değişimin içinde hep incelikleri, güzellikleriaradı.
Şiirlerinde çocukluk ve ilk gençlik anılarına bağlılık, yaşamın küçük mutluluklarından duyulan sevinç, acıma duygusu, iyilik düşüncesi, İstanbul sevgisi, Tanrı'ya şükran, ölüm gerçeğini kabulleniş gibi konuları, gözlemci ve dışavurumcu bir tarzla genellikle hece ölçüsüyle, ama kimi zaman serbest ölçüyü de kullanarak işlemiştir.
Şiirlerini Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak kitaplarında toplayan şair, hikayelerini de “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” ile “Değişen İstanbul” kitaplarında bir araya getirdi. Yazar Ziya Osman Saba, 29 Ocak 1957’de İstanbul'da öldü.
İlk şiirleri Servet-i Fünun (Uyanış) dergisinde çıkan Ziya Osman Saba, Yedi Meşale şairleri arasındadır. Bu topluluğun şiir anlayışını, yaşamının sonuna dek sürdüren tek şairdir. İçe dönük bir şair olan Ziya Osman Saba, bu özelliğini şiirlerinde de göstermektedir. Kendine özgü üslubuyla hikayeler de yazan Saba, bir İstanbul yazarı olarak çevresindeki değişimin içinde hep incelikleri, güzellikleriaradı.
Şiirlerinde çocukluk ve ilk gençlik anılarına bağlılık, yaşamın küçük mutluluklarından duyulan sevinç, acıma duygusu, iyilik düşüncesi, İstanbul sevgisi, Tanrı'ya şükran, ölüm gerçeğini kabulleniş gibi konuları, gözlemci ve dışavurumcu bir tarzla genellikle hece ölçüsüyle, ama kimi zaman serbest ölçüyü de kullanarak işlemiştir.
Şiirlerini Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak kitaplarında toplayan şair, hikayelerini de “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” ile “Değişen İstanbul” kitaplarında bir araya getirdi. Yazar Ziya Osman Saba, 29 Ocak 1957’de İstanbul'da öldü.
Cahit Sıtkı Tarancı
'Otuz
Beş Yaş' şiiriyle özdeşleşen Cahit Sıtkı Tarancı 13 Ekim 1956'da aramızdan
ayrılmıştı. Şairin acısı yalnızlık...Cahit Sıtkı Tarancı şiirinde
bireysellikteki evrenselliği yakalayabilmiş olmasıyla, şiiri yararcı mecrasına
çekmeden, devinim, ses, biçim birlikteliğiyle yoğurarak kitlelere ulaştırmayı
başarabildi. Bu politize olmamış dünyasal bir şiirdi.
Asıl önemlisi,
doğayı, tüm yaşamı emerek usa indirir, gönle düşürür. Hele de söz, sanatlarla
şerbetlendirilirse, dünyanın en varsıl açılımını o rtaya çıkartarak cevher
olur, yüreğe akar gider. İlkokulu
Diyarbakır'da bitirdikten sonra, Galatasaray Lisesi'nde okumaya başlaması, çok
bilgili, görgülü, irfan sahibi laik öğretmenler elinde yetişmesi bir şanstır.
Fransızcayı öğrendiğinden Baudelaire, Rimbaud, Mallarmê 'yi tanıdı, çözümledi.
Mülkiye öğrenimini Türkiye ve Paris'te yaptı. 1946'da CHP Şiir Ödülü'nde
birincilik aldı. Dağlarca ve A. İlhan , ilk üçe giren diğer şairlerdi.
İçe dönük
bir Şair
Masmavi gölgeler
bile ses vermiyordu çığlığına. Kendini Haşim gibi çirkin bulması, kız arkadaş
edinememesi, yalnızlığını katlıyordu. Kırılgan, ürpertili ve tedirgin oluşu,
doğal ki, şiirini derinleştiriyordu.
Bu yöne, tarih
açısından bakıldığında, yaratı ve donatmak sanatının, yansıtma yoluyla yaşamın
boşluklarını giderme konusunda, sanatın özüyle işlevine ters düşmeyen,
birbirini tümleyen bir dolayım oluşturmak istediği görülebilir. Fakat, Tarancı
şiirlerinde, olanı, sorularıyla tırtıklarken, olabilir olan şeyi pek de görüp
söylememiştir. Çağa özgü az güvenilirliği, bozulmayı içerikle beslerken, doğuş
koşullarını, temel kavramlar üzerinden sanat gerçeğinin yansısıyla duymuş
olması gerekirken; aynalarda kendini daha çok görmek istememesi uğruna, bu
korkuyla olsa gerek, öznelliğin iç dünyasından gene bu ikircikliğiyle
vazgeçmektedir. Tarancı, esrarlı yollara kolayca sapmaz gözükse de, sürekli içe
gider. Şiir içte gezdirilen bir aynadır da ona göre.
Ölüm
korkusu
Yaşam zaman zaman
insanla dalga geçer. Buysa kişiyi çok üzer. Bir yanı düşten güzel bu yaşamın,
bir yanı da biçim ve içerik yetingenliği ve yetkinliğinin kanıtıdır. Sürer
gider.
Gizli, açık, kapalı
havasının insanlarını yansıttı. Şiirinde bireysellikteki evrenselliği
yakalayabilmiş olmasıyla, şiiri yararcı mecrasına çekmeden, devinim, ses, biçim
birlikteliğiyle yoğurarak kitlelere ulaştırmayı başarabildi. Bu politize
olmamış dünyasal bir şiirdi. Söyleminde stepe denk gelen, sarkan yanları var
mıydı, ölüm korkusunun?
Gün Eksilmesin Penceremden
Ne doğan
güne hükmüm geçer, Ne
halden anlayan bulunur Ah
aklımdan ölümüm geçer; Sonra
bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki: Pervam
yok verdiğin elemden Her
mihnet kabulüm, yeter ki Gün
eksilmesin penceremden!
Yedi
Meşaleciler, 1928’de ortaya çıkan bu topluluk, şiir ve yazılarını“Yedi
Meşale” adlı kitapta toplamışlardır.Türkiye’de Cumhuriyet döneminde “sanat
sanat içindir” deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi
Meşaleciler’dir. Sanat, sanat için
olmalıdır.Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik, canlılık
aranmalıdır.Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel temalar yerine yeni
temalar bulunmalıdır.Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden yararlanılmalıdır.Şiirde
hece ölçüsünü kullanmışlardır.Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri
şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.Fransız sembolistlerin
etkisinde kalmışlardır.
Derleyen:Bülent Demiryapan
Lüleburgaz Lisesi Türk
Dili ve Edebiyatı Uzm. Öğrt.
SAYFA 51 :
1)
NE İCİNDEYİM ZAMANIN
Ahmet
Hamdi TANPINAR
Ahenk
Unsurları
Olcu : 8’Lİ HECE ÖLÇÜSÜ
Uyak : Çapraz uyak (abab cdcd )
Redif : -ın ve –ında ekleri redif
Sese dayalı edebi sanatlar :
Aliterasyon ve asonans yapılmış
Yapı Unsurları
Nazım birimi : dörtlük
Nazım birimi sayısı : dört dörtlük
Uyak şeması : abab cdcd
Tema : Modern insanın bunalımları,
sonsuzlukta kaybolmak.
Nazım
Turu : Manzume