DER MEDH-İ SULTÂN AHMED HÂN
(aleyhirrahmetüvelgufrân)
Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i mevâ mıdır
Anda kasr-ı pâdişâhî cennet-i alâ mıdır
Edirne şehri mi yoksa Meva cennetinin gül bahçesi midir burası?
Orada padişahın köşkü Ala cenneti midir?
Meva : şehitlerin sığınacağı cennet
Cennet-i Ala : sekiz cennetten birisi.
Beyt-i mamûr-ı felek mi ol fezâda ol sarây
Yâ zemîni cennet olmuş Kabe-i ulyâ mıdır
O uzayda , o saray feleğin Beyt-i Mamuru mu? Yoksa zemini cennet
olmuş yüce Kabe midir?
Beyt-i Mamuru : Kabe
Cûylar mı devr eden tarf-ı çemenzârın yahud
Mâî pervâz ile nat olmuş yeşil hârâ mıdır
Çemenliğin etrafında dönüp dolaşan ırmaklar mıdır? Yoksa mavi
pervaz ile kat olunmuş yeşil dalgalı kuma mıdır?
Sebz ü hurrem bir fezâ mı her kenâr-ı cûybâr
Yâ miyân-ı cûda aks-i künbed-i hadrâ mıdır
Her ırmak kıyısı yeşil ve sulak bir uzay
mıdır? Yoksa ırmağın ortasında aksi görülen yeşil bir gök müdür?
Hıfz için yâhut vücûd-ı pâdişâhı cûylar
Pâsbân-ı genc-i devlet olmuş ejderhâ mıdır
Yahut da bu ırmaklar, Padişahın vücudunu korumak için , devlet hazinesine bekçi olmuş, ejderha
mıdır?
Cenneti görmüş bir âdem var ise gelsin desin
Tarhı anın dahi böyle dilkeş ü ranâ mıdır
Cenneti görmüş bir adam varsa gelsin, söylesin: Onun da çiçek dikilmeye
ayrılmış yerleri, bahçe düzeni böyle gönül çekici ve güzel midir?
Güllerinde var mı böyle reng ü bûy-ı dilfirîb
Yâ nesîm-i subhu böyle bostânpîrâ mıdır
Cennetin güllerinde böyle
gönül aldatıcı renk ve koku var mıdır? Ya da onun sabah rüzgarı böyle bahçe
süsleyici midir?
Tecahül-i arif
Bir dıraht-ı serfirâzı var mı bâğ-ı cennetin
Yoksa ancak vâizin medh ettiği Tûbâ mıdır
Cennet bahçesinin boylu boslu bir ağacı var mıdır? Yoksa sadece
vaizin övdüğü Tuba mı vardır?
Tuba: Kökü yukarıda dalları yere meyilli bir ağaç.Mübalağa
Bunda Tûbâ’dan kalır mı müşk-i bîd-i sernigûn
Yâ gubâr-ı berk-i Tûbâ anda müşkâsâ mıdır
Buradaki başı aşağı eğilen salkım söğüt Tubadan geri kalır mı? Ya
da cennetteki Tuba yaprağının tozu mis kokulu mudur?
Habbezâ cây-ı neşâtefzâ ki Rıdvân görse ger
Hayretinden derdi bu cennet midir dünya mıdır
Bu ne güzel zevk ve sefa artıran yerdir ki: Eğer bunu cennet
kapıcısı Rıdvan görse, hayretinden , “Bu cennet midir? Yaksa dünya mı?” derdi.
Telmih, mübalağa
Sun-ı Hakk yâ gülşen-i cennetden ifrâz eylemiş
Başka bir cây-ı tarabengîz ü gamfersâ mıdır
Ya da ilahi kudretin, cennet bahçesinden
ayırıp çıkardığı zevk ve safa verici, üzüntü giderici başkka bir yer midir?
Dâimâ böyle müferrih mi bu cây-ı dilgüşâ
Her zaman âb u hevâsı böyle rûhefzâ mıdır
Bu gönül alıcı yer, daima böyle ferahlık verici midir? Onun suyu
ve havası, her zaman, böyle cana can katıcı mıdır?
Yoksa şimdi eyleyen âb u hevâsın terbiyet
Âfitâb-ı devlet-i şâh-ı cihânârâ mıdır
Yoksa şimdi suyunu ve havasını besleyip geliştiren, cihanı
süsleyen padişahın devletinin güneşi midir?
Yani Sultân Ahmed-i âdil ki ferş-i dergehi
Arşdan alâ değilse çarhdan ednâ mıdır
Sözün doğrusu: Adaletli padişah Sultan Ahmet ki: Onun dergahının
döşemesi, Arştan daha yüce değilse de, çarhtan da aşağı mıdır?
Arş: Göğün dokuzuncu , Tanrı katı.
Şâh-ı dînperver ki teşrîf-i kudûmuyla zemîn
Arşa nâz eylerse istiğnâsı istiğnâ mıdır
Din gözeten padişah ki : Edirne’ye gelip şereflendirmesi ile yer,
Arşa nazlansa, bu istiğnası-nazlanması nazlanma mı olur?
Mâh-ı mülkârâ-yı devlet ki fürûğundan felek
Mihrini fark eylemez pinhân mıdır peydâ mıdır
Devlet mülkünü süsleyen ay ki : Parlaklığından felek, güneşin
gizli mi belli mi( görünüyor mu?) olduğunun farkında olmaz.
Çarh ana tazîm edip İskender-i sânî demek
Şânına nisbet meger bir medh-i müstesnâ mıdır
Felek ona (padişaha) sayhı gösterip ikinci İskender demek onun
şanına oranla farklı bir övgü mü olur?
Belki dârât-ı Skenderle felek bir bendesin
Görse fark etmezdi İskender midir
Belki İskenderin gösterişiyle ( debdebe) felek bir kölesini görse
İskender mi değil mi ayırt edemezdi.
Dârâ mıdır Atlas-ı gerdûn mu peyveste nihâl-i sidreye
Yâ firâz-ı râyetinde şukka-i vâlâ mıdır
Dokuzuncu İran hükümdarı Keykubat mıdır? Yoksa yedinci kat gökte
ağaca benzetilen bir makama feleğin atlası mı, yoksa yükseltilmiş sancak mı ya
da yükselmiş bir kumaş parçası mıdır?
Subh-ı rûşen mi şuâ-ı mihr-i âlemtâb ile
Yâ sarây-ı devletinde perde-i dîbâ mıdır
Dünyayı aydınlatan ışınları ile sabahı parlatan mı yoksa
devletinin sarayındaki ipek kumaştan perde midir?
Kehkeşân mıdır felekde nesr-i tâirle yahud
Tak-ı eyvânında resm-i ejder ü anka mıdır
Samanyolu mudur gökte uçuşarak dağılan ya da eyvan (üç tarafı
kapalı bina)ının kemerindeki ejderha ve anka kuşu resimleri midir?
Dest ü tabın ebr ü deryâdır diyen gâfillerin
Dâimâ mazmûn-ı fikri böyle bîmanâ mıdır
Elin Ayağın bulut ve denizdir diyen gafillerin düşünceleri her
zaman böyle anlamsız mıdır?
Bahr eder mi kâinâtı gark-ı emvâc-ı kerem
Ebr ise dâim cevâhirpâş u gevherzâ mıdır
İyilik dalgalarına boğulması evreni denize çevirir mi bulut ise
her seferinde cevahirparçası ve yiğit midir?
Hem güher hem sîm ü zerdir âleme bezl ettiği
Kimse bilmez keff-i desti kân mıdır deryâ mıdır
Aleme bol bol saçtığı hem gümüş ve altın hem inci, kimse bilmez
avucunun içi kaynak (maden ocağı ) mıdır
deniz midir.
Tîga minnet çekmese rey-i cihangîri nola
Mihri gör dünyâyı tutmuş tîgı hûnpâlâ mıdır
Kılıca iyilik borçlu olmasa dünyayı ele geçirenin görüşü ne çıkar,
güneşe bak dünyayı tutmuş kılıcı , kanlı pala mıdır.
Midhat-i rey-i münîrin sebt eden fark eylemez
Kendi keff-i desti mi yoksa yed-i beyzâ mıdır
Aydınlatan görüşünün övgüsünü kayıt eden fark etmez, kendi el
ayası mıdır yoksa beyaz el ( Hz. Musa’nın Firavuna karşı mucize olarak görünen
parlak el) midir?
Telmih
Vasf-ı bûy-ı hulkı mı satr-ı hat-ı şâirde yâ
Mevc-i deryâ-yı sühende anber-i sârâ mıdır
Huyunun kokusunu tanımlama mı şairin yazısının satırı, söz
denizinin dalgasında hilesiz anber midir.
Tenasüp
Mülk-i pür adlinde hod etmez takayyüd kârbân
Hâris-i kâlâ mıdır yâ düzd-i bîpervâ mıdır
Adaletin saf ülkesinde kendini kandırmaz kervan ; kale bekçisi midir yoksa pervasız
hırsız mıdır?
Tezat
Âsumân mı âfitâb ile şitâb etmekde yâ
Zîr-i rânında semend-i cüst ü çâpükpâ mıdır
Gökyüzümü güneşle yarışmakta ( acele etmekte) yoksa çabuk ayaklı
bir atın ayağının altı mıdır?
Ol cihângerd-i sebükrev ki tefâvüt eylemez
Zîr-i pâyında zemîn deryâ mıdır sahrâ mıdır
O çabucak cihanı gezen ki birbirinden yararlanmaz ayağının
altındaki zemin deniz midir kara mıdır?
Berk-ı mahz iken direng etse bilinmez peykeri
Rahş-ı çâpükpâ mıdır yâ kûh-ı pâbercâ mıdır
Saf bir yıldırımken yavaşlasa ( gecikse) yüzü bilinmez, gösterişli
çabuk ayaklı bir at mıdır yoksa yerinde duran bir dağ mıdır?
Husrevâ bu fende ger garrâlanırsam gör sözüm
Lâf-ı bîmanâ mıdır yâ bir kavi davâ mıdır
Ey padişah, bu şiir sanatında aldanırsam, kibirlenirsem, sözüme
bak, şiirlerim manasız sözler midir? Ya da ben bir kuru dava peşinde miyim?
Bunca demdir dava-yı sâhibkırânî eylerim
Bir mübârız yok mu meydân-ı sühen tenhâ mıdır
Bu kadar zamandır sahibkıranlık ( şiirde en güçlü ve mutlu olmak)
iddiası gütmekteyim; ileri atılacak bir yiğit yo mu? Söz meydanı boş mudur?
Dürr-i nazmım çarha mengûş olsa bilmez rûzgâr
Şiir-i Nefî midir ol yâ kevkeb-i Şirâ mıdır
Şiir incim feleğe küpe olsa , yine zaman onun ( Nefi’nin) şiiri
mi? Ya da Şira yıldızı mı olduğunu bilmez.
Nûr-ı mevvâc-ı maânî mi sözümde berk uran
Yâ libâs-ı nazmımın bir âteşî hârâ mıdır
Sözümde parıldayan anlamlar dalgalanışının nuru mu? Ya da şiirimin
giysisi, ateş renkli dalgalı kumaştan mıdır?
Manî-i rengîn mi lafz-ı âbdârımda yahud
Sâgar-ı mînâya konmuş lâlegûn sahbâ mıdır
Latif, gökçe sözümdeki renkli anlamlar mıdır? Yahut sırça kadehe
konmuş lale renkli şarap mıdır?
Bikr-i manâ mı dilimde pertev-i ilhâm ile
Yâ felekde âfitâb u Zühre-i zehrâ mıdır
Dilimde, gönlümde olan ilham ışığı ile anlam yeniliği midir? Yoksa gökte güneş ve ve parlak Zühre yıldızı mıdır?
Zühre:Venüs, üçüncü kat gökte asılı kalan , Harut ile Marutu
baştan çıkaran kadın.
Fikr-i pür mazmûn mudur âyîne-i tabımda yâ
Aks-ı nakş-ı kârgâh-ı âlem-i bâlâ mıdır
Şiirlerimin aynasındaki : Mazmun dolu sanatlı fikir midir? Ya da
yüce alemin iş yerinin türlü süslemelerinin bir aksi mi?
Söz tükendi nice bir davâ-yı şiir ü şâirî
Lâf-ı davâ bertaraf şimdi duâ hengâmıdır
Söz tükendi. Şiir ve şairlik iddiası ne zamana kadar sürecek? Boş
lakırdı ve iddiaları bir tarafa bırakalım, şimdi dua etme sırasıdır artık.
Tâ felek kadr ü merâtib anlaya hem bildire
Herkesin mikdârını ednâ mıdır alâ mıdır
Ta felek derecesini ve değerini hem anlayıp hem bilip , herkesin ne
kadar aşağı mı yüce mi olduğu belli
olur.
Ol kadar kadri bülend olsun ki gerdûn bilmeye
Arş-ı alâ mı yeri yâ kurb-i ev ednâ mıdır
O kadar yüksek değerde
olsun ki dünya bilmesin , onun yeri Arş mıdır yoksa Peygamberin Miracta çıktığı
kat mıdır?
1-13 arası nesip bölümü , 14. beyit grizgah, 15-26 arası medhiye bölümü, 27-38 arası fahriye bölümü, 39-41 arası dua bölümü
1-13 arası nesip bölümü , 14. beyit grizgah, 15-26 arası medhiye bölümü, 27-38 arası fahriye bölümü, 39-41 arası dua bölümü
Düzenleyen : Bülent Demiryapan
Lüleburgaz
Lisesi Uzm. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni