1
T.C.
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI
ANKARA
TÜRKÇENİN DOĞRU KULLANIMI
(İLETİŞİM, ETKİLİ KONUŞMA, YAZMA VE OKUMA KILAVUZU)
Yayıma Hazırlayanlar
Dr. Dz. Öğ. Kd. Alb. S. Ömer ERENOĞLU
Düzeltmen Selma OTÇU
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları
ANKARA
GENELKURMAY BASIMEVİ
2007
2
ISBN: 975-409-384-9
NSN: 7610270336066
YAYIN KURULU BAŞKANI
Korg. Eyüp KAPTAN
YAYIN KURULU
Dr. Dz. Öğ. Kd. Alb. S. Ömer ERENOĞLU
Dr. Öğ. Kd. Alb. Mehmet ÖZDEMİR
Uzm. İlkay SARIKAYA
Uzm. Selma OTÇU
DÜZELTİ
Uzm. Yasemin TAŞCI
Uzm. Melek ALKA
SAYFA DÜZENİ
Leyla KUZUCU
KAPAK TASARIMI
Ceyhan KURHAN
3
SUNUŞ
Dil, insanlık tarihiyle beraber ortaya çıkmış ve süregelmiş bir
olgudur. Bu süreçte insan ve iletişim birbirine koşut olarak gelişim
göstermiştir. Dil, kültürün en temel ögesi olarak insanlar arası
iletişimde en etkin araç olarak kabul edilmektedir. Dilin düşünceyi
etkilemesi, kültürel değerleri nesilden nesile aktarması ve millete yön
vermesi yaşamsal önem arz etmektedir.
Dilin düşünce ile etkileşimi göz önüne alındığında, dilde
oluşabilecek kirlenme zaman içinde millî kültür yapısını da
bozabilecektir. Dilde meydana gelen kirlenmeye yabancı dillerden
dilimize giren çok sayıda sözcük ve dilimizin yanlış kullanımı neden
olmaktadır. Yabancı sözcükler dilbilimin öngördüğü incelemeden
geçirilmeden kullanılmamalıdır. Bu sözcüklerin yerine Türkçe karşılığı
olanların kullanılmasına özen gösterilmelidir.
ATATÜRK, Türk kimliği ve kültürünün en önemli unsuru olarak
Türkçeyi görmüştür. Ulu önder, “Millî his ve dil arasındaki bağ çok
kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişafında başlıca
müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla
işlensin. Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini
de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” diyerek dilimizin
önemini ve yabancı dillerden korunması gerektiğini ortaya koymuştur.
Ancak sonraki dönemlerde dilimizde kirlenme başlamış, son yıllarda
ise bu kirlenme daha da artmıştır.
Bu kirliliğin önlenebilmesi için Türkçemiz doğru kullanılmalı,
yabancı sözcüklerden arındırılmalı, yazım kurallarına uyulmalı, yazılı
anlatımlarda, Türk Dil Kurumunun en son hazırladığı “Türkçe Sözlük”
ve “Yazım Kılavuzu” esas alınmalı, bilişim ve iletişim teknolojisi takip
edilmelidir.
Günümüzde gelişen teknoloji ile uzaklar yakın olmakta, pek çok
eylem iletişim araçlarıyla gerçekleştirilebilmektedir. Bu araçları
kullanırken gereksinim duyacağımız en önemli araç dildir. Dili doğru
kullanmak, insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştıracak, aynı zamanda
millî kimlik ve kültürümüzün korunmasına katkı sağlayacaktır.
4
Bu kitap, iletişimi, etkili konuşma, yazma ve okuma becerisini
geliştirerek personelin kendisini daha iyi ifade etmesi, sağlıklı iletişim
kurması, okuma alışkanlığı kazanması ve sonuç olarak Türkçeyi
doğru kullanması amaçlanarak hazırlanmıştır. Yararlı olacağını
umuyoruz.
Eyüp KAPTAN
Korgeneral
Gnkur. ATASE Başkanı
III
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ................................................................................
İÇİNDEKİLER...................................................................... III
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKÇENİN DOĞRU KULLANIMI
A. Dilimizi Niçin Doğru Kullanmalıyız?................................ 1
B. Seçme ve Sıralama Eksenleri......................................... 3
C. Sözcük Bilgisine Sahip Olmak........................................ 6
Ç. Cümle Bilgisine Sahip Olmak......................................... 7
D. Doğru ve Güzel Bir Türkçeye Ulaşmanın Yolları............ 21
İKİNCİ BÖLÜM
İLETİŞİM
A. İletişimin Tanımı ve İnsan Hayatındaki Önemi............... 25
B. İletişimde Dil Unsuru....................................................... 26
C. Etkili İletişimin İlkeleri...................................................... 26
Ç. TSK’de İletişim ve İletişimin Önemi................................ 29
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İLETİŞİMİN TEMEL BECERİ UNSURLARI
A. Konuşma......................................................................... 31
1. Konuşmanın Tanımı ve Genel Özellikleri..................... 31
a. Konuşmanın Tanımı.................................................. 31
b. Konuşmanın Yaşamımızdaki Yeri............................. 31
c. Konuşma Güçlüğü Çekiyor muyuz?.......................... 34
ç. Konuşma Gücümüzü Geliştirebilir miyiz?.................. 36
2. Güzel ve Etkili Konuşmanın Nitelikleri.......................... 37
a. Güzel ve Etkili Konuşabiliyor muyuz?....................... 37
b. Güzel ve Etkili Konuşmanın İlkeleri Nelerdir?........... 37
c. İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?..... 40
3. Etkili Konuşmada Dikkat Edilmesi Gereken Konular.... 43
a. Yüz Yüze Konuşma................................................... 43
b. Her Şey Konuşma Tarzında Başlar........................... 44
1) Sözlü İletişim.......................................................... 44
2) Sözsüz İletişim....................................................... 45
IV
4. Konuşma Biçimi: Doğaçlama, Hazırlıklı ve Yazılı
Metin.................................................................................... 49
5. Konuşma Türleri........................................................... 51
a. Günlük Konuşmalar................................................... 51
b. Özel Durumlar İçin Özel Konuşmalar........................ 58
B. Yazma............................................................................. 59
1. Yazının Önemi.............................................................. 59
2. Doğru ve Güzel Yazmanın Önemi................................ 60
3. Güzel Yazı Yazmanın Altın Kuralları............................ 61
4. Güzel Yazı Yazmayı Öğrenmek................................... 62
5. Yazıya Nasıl Başlanmalı?............................................ 63
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İLETİŞİMİN DESTEK UNSURLARI
A. Okuma............................................................................ 65
1. Okumanın Tanımı......................................................... 65
2. Niçin Okuyoruz?........................................................... 66
3. Okumaya Güdüleme.................................................... 67
4. Okuyucu Türleri............................................................ 67
5. Güdünün Göstergesi Olarak Başlıca Okuma Tipleri.... 68
6. Okuma Zevki ve Kişilik................................................. 68
7. Okumanın Kuralları ve Okuma İle İlgili Öğütler............ 69
8. Okuma Yanlışları.......................................................... 71
9. İyi Okuma Konusunda Bazı Öneriler............................ 72
10. Hızlı Okuma................................................................ 73
11. Hızlı Okuma Tekniği İle İlgili Kavramlar...................... 74
12. Hızlı Okuma Yöntemleri............................................. 75
B. Dinleme........................................................................... 79
1. Etkili Dinleme Stratejileri............................................... 79
a. Duymayı ve Dinlemeyi Anlama................................. 79
b. Dinlemenin Önemi..................................................... 80
c. İyi Dinlemenin Önündeki Engeller............................. 80
ç. Dinleme Çeşitleri....................................................... 82
2. Dinlemeyle İlgili Son Düşünceler: Güdülenme............. 86
V
a. Dinlemenin Neden Önemli Olduğunu Hatırlamaya
Çalışın................................................................................. 87
b. Dinleme Güdülenmesi İçin Engelleri Belirleyin ve
Kaldırın................................................................................ 87
c. Ortak Bir Zemin Araştırın........................................... 88
ç. Dinlemeyi Bir Öğrenme Fırsatı ve Entelektüel Fırsat
Olarak Görün....................................................................... 88
BEŞİNCİ BÖLÜM
ETKİLİ İLETİŞİMİN BASAMAKLARI
A. Yazma ve Konuşmaya Hazırlanmak: İlk Dört Basamak... 91
1. Amaç ve Dinleyici / Hedef Kitlenin İrdelenmesi............ 91
2. Konunun Araştırılması.................................................. 92
3. Düşüncelerinizin Desteklenmesi.................................. 92
4. Düzenleme, Planlama ve Ana Başlıkları Ortaya
Koyma................................................................................. 92
B. Taslak Oluşturma ve Yazma: Diğer Üç Basamak........... 93
1. Taslak Oluşturma......................................................... 93
2. Yazıya Dökme.............................................................. 94
3. Geri Besleme ve Onay................................................. 94
C. Etkili İletişimin Ayrıntıları................................................. 95
1. Amaç ve Hedef Kitlenin İrdelenmesi............................ 95
a. Anahtar Sorular......................................................... 95
b. Amacım Ne?.............................................................. 96
c. Ana Düşünceniz Konusunda Açık Olun: Amaç
Cümlesinin Yazılması.......................................................... 97
ç. Diğer Konular............................................................. 98
d. Hedef Kitlenin İrdelenmesi........................................ 99
2. Konunun Araştırılması.................................................. 103
a. Araştırma Planının Yapılması.................................... 103
b. Bilgi Toplama Kaynaklarının Belirlenmesi................. 104
3. Düşüncelerin Genel Hatlarıyla Ortaya Konulması ve
Düzenlenmesi...................................................................... 106
a. Amaç Cümlesinin ve Ana Düşüncenin Sonlandırılması.. 106
b. Ana Düşüncenin Başlangıçta Ortaya Konulması...... 106
VI
c. Genel Hat: Neden İhtiyacım Var?.............................. 107
ç. Genel Hat: Üç Parçalı Yapı....................................... 107
d. Genel Hat Biçimleri: Resmî Genel Hatlarda Kullanılan
Yapı ve Başlıklar................................................................. 108
e. Gelişmenin Genel Hattı: Bir Yöntem Seçin............... 108
4. Yazma.......................................................................... 119
a. Başkasından Yardım Almaktansa Kendin Düzenle... 120
b. Hızlı ve Etkili Düzenleme - Üç Adım Yaklaşımı......... 121
c. Geri Besleme ve Onay.............................................. 124
ALTINCI BÖLÜM
YAZIŞMALARDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KONULAR
A. Genel Esaslar................................................................. 131
B. Askerî Yazışma Esasları................................................. 131
C. İfade Usulü...................................................................... 132
Ç. Yazım Kuralları............................................................... 132
D. Askerî Kısaltmaların Türetilme ve Kullanılma Esasları... 133
E. Sözcük Kısaltmalarını Türetme ve Kullanma Esasları.... 135
F. Terim ve Sözcüklerden Oluşan Bir İbarenin Kısaltması... 135
G. Diğer Konular.................................................................. 137
KAYNAKLAR....................................................................... 139
1
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKÇENİN DOĞRU KULLANIMI
A. Dilimizi Niçin Doğru Kullanmalıyız?
Dil ekmek gibi, su gibi günlük yaşamımızın içindedir ve
soluduğumuz hava gibi bizi sarar; bundan dolayı onun varlığını
hemen hemen hissetmeyiz. Gerçekten dil, üzerinde yaşadığımız
toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz
bahçenin meyvelerini sadece toplarız. Aslında dile, insanlığın en
büyük buluşu olduğu için daha fazla ilgi göstermemiz gerektiği
kanısındayız. Çünkü insanlarla, düşüncelerle, nesnelerle aramızdaki
en önemli iletken dildir.
İnsanları, düşünceleri, nesneleri, dilin aracılığıyla kavrarız. Dil
aracılığıyla kendimizi ifade ederiz. İşte dilin önemi burada ortaya
çıkıyor. Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız, sorusunun cevabı da
buradadır. Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir; yanlış
kullandığımızda ise kötü bir iletkendir.
Biz dili ne kadar iyi tanıyor, dili ne kadar iyi kullanıyorsak
iletişimimiz o kadar iyi olacaktır. Dil bizi başkalarına, başkalarını ve
başka nesneleri bize yansıtan bir aynadır. Dili doğru kullanmak, doğru
anlamak bu aynayı mükemmelleştirmek demektir. Kullandığımız
çağdaş araçlardaki göstergelerin, ekranların, ibrelerin bir an için
bozuk olduğunu düşünün. Bu bir felakettir. Fakat bir toplum için
ondan daha büyük bir felaket vardır ki o da insanlar arasında, bir iş
bölümü içinde görev alan kişiler arasında, fikir ve görüş alışverişinde
bulunanlar arasında dil aynasının görevini tam yapamamasıdır.
Düşüncelerimizin anlaşılmasını istiyorsak, bunun en kestirme yolu
dile hâkim olmaktır.
Dil üzerinde düşünür ve dili bir düşünce odağı gibi kabul
ederseniz dilin düşünce yaşamımızı zenginleştireceğini göreceksiniz.
Dil düşüncenin evidir; binlerce yıllık insan zekâsı sözcüklerde,
deyimlerde, ifade kalıplarında gizlidir. İnsanlık tarafından bilgilerimizi
depolamak için kullanılan ilk araç dil olmuştur. Bugün aynı işi daha
sistemli yapması için bilgisayarı yarattık. Buna rağmen günümüz için
şunu söyleyebiliriz: Dile yüklenmiş bilgi, bilgisayarlarımıza yüklenmiş
bilgiden fazladır. Dil, bilgisayarlardan fazla olarak bilgilerin sadece
yüklendiği yer değildir, aynı zamanda bilginin üretim alanıdır. Kısaca
üzerinde durulması gereken konu, dilin düşüncelerimizi yansıtan bir
araç olduğu gibi düşüncelerimizi geliştiren bir alan olduğudur. Basit
bir örnek verelim: Bir insanın bildiği sözcük sayısıyla, düşünce
zenginliği doğru orantılıdır. Bildiğimiz sözcük sayısı ne kadar fazlaysa
2
düşünce alanımız da o kadar geniştir. İlk bakışta bu düşünce pek
doğru görünmese de olgular incelendiğinde doğruluğu ortaya
çıkmaktadır. Rönesans dönemi bilgin ve ressamları bakış açısı
(perspektif) kavramını yaratmasalardı, gözümüzle görmemize rağmen
önümüzde uzayan ağaçlı yolun bir bakış açısı yarattığını
göremeyecek ve ilk çağların insanları gibi ağaçları resmimizde aynı
boyda çizecektik. Rönesans bilgin ve ressamlarının gözlemini bize
ulaştıran şey “bakış açısı” sözüdür.
Dil üzerinde derin bir düşünce geliştirmeden doğru düşünmemiz
olanaklı değildir. İnsanlar, nesneler vasıtasıyla değil sözcükler
aracılığıyla düşünür. Bundan dolayı düşüncenin iki aracının olduğunu
söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi dil, diğeri mantıktır. Bilimlerin
sunduğu bütün bilgiler bize sadece iki kaynaktan gelir. Dil üzerinde
düşünmek ve doğayı incelemekten. İşin ilgi çekici yanı doğadan gelen
bilgilerin de dil kalıbına döküldükten sonra bize ulaşıyor olmasıdır.
Anlaşılmak, mesleğimizde başarı elde etmek, yaratıcı olmak,
yaradılışımızdan getirdiğimiz ve sadece kendimize ait olan
yeteneklerimizi yurdumuzun ve insanlığın hizmetine sunmak
istiyorsak işe dilimize ilgi göstermekle başlayabiliriz.
Önce, dilin oluşturduğu sistemden, daha sonra da söz ve
yazıdan bahsedelim.
Dil, soyut bir sistemdir; buna karşılık onun kişisel kullanımı olan
söz ve yazı somuttur. Çağdaş dil bilimi, sözün altında yatan soyut bir
dil sistemi olduğunu ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Batılılar, dil
biliminin bu keşfinden sonra okullarında dil bilgisinin yanında
öğrencilerin dillerini daha yetkinlikle kullanabilmelerini sağlamak
amacıyla, çağdaş dil bilimiyle birlikte dil sistemine yönelik bilgiler de
vermeye başladılar. Dilin oluşturduğu bu sistemi tanımak, bizlere dili
daha derinden kavrama ve daha başarılı kullanma olanakları
kazandırmaktadır. Dilin nasıl bir sistem oluşturduğunu birkaç örnekle
açıklamaya çalışacağız. Ayrıca Türkçemizin sistematik yapısını bir iki
küçük örnekle anlatacağız.
Her dil, farklı bir dünya görüşünü yansıtır. İngilizce, Türkçe,
Fransızca dünyayı farklı biçimde algılar. Bu algılama farkı aynı
nesneleri adlandıran sözcüklerin farklı anlamlar taşıması sonucunu
doğurur. Türkçe yürek, Arapça kâlp, Fransızca “coeur”, sözcüklerinin
anlamları aynıdır, ancak kapladıkları anlam alanı yönünden dilsel
değerleri farklıdır. Bu olguya somut bir örnek verelim:
3
Gökkuşağı, somut bir gerçeklik alanıdır. Bize değişmeyen bir
ışık tayfı sunar. Bu tayfta yer alan renkler örneğin Türk dili tarafından
yediye bölünerek, bir Bantu dili tarafından üçe bölünerek
adlandırılmaktadır. Bu durumda bir rengin değeri, yani gerçeklik alanı
Türk dilinde 1 / 7, Bantu dilinde 1 / 3’tür. Yani gökkuşağındaki renkleri
yedi sözcükle karşılayan Türkçede bir sözcüğün payına düşen
gerçeklik alanı daha küçük, gök kuşağındaki renkleri üç sözcükle
karşılayan Bantu dilinde bir sözcüğün payına düşen gerçeklik alanı
daha büyüktür. Bunun anlamı şudur: Bir sözcüğün geniş bir anlama
gelmesini bir dilin zenginliği olarak düşünüyorsanız, Bantu dilindeki
renk adları anlam yönünden daha zengindir. Ancak,
düşündüğümüzün aksine bir dilde bir sözcük, anlam yönünden ne
kadar dar bir gerçeklik alanını dile getiriyorsa o dilin anlatma yeteneği
o kadar gelişmiştir.
Her dilde sözcüklerin farklı değerlerde olması tercüme konusunu
yakından ilgilendirmektedir. Sözcüklerin değer farklılığı hiçbir dilden
hiçbir dile tam tercüme yapılamaması sonucunu doğurmaktadır. En iyi
yapılmış tercümelerde bile konusuna göre az veya çok mutlaka bir
kayıp söz konusudur. Yurdumuz göz önünde bulundurulduğunda çağın
bilgilerini edinmek için tercüme çalışmaları çok büyük bir öneme
sahiptir. Ancak bu tercümeler, biraz önce sözünü ettiğimiz sözcüklerin
değer farklılıkları göz önüne alınmayarak yapıldığından, yani Batı
dillerindeki bilgiler Türk dil sistemi içinde anlatılamadığından,
edindiğimiz bilgiler eksik kalmakta, yurdumuzda gerçek bir bilim yaşamı
kurulamamaktadır. Daha önce dilin düşüncenin evi olduğunu söyledik.
Şimdi şunu ekleyelim: Düşünce ancak ve ancak ana dilin bahçesinde
çiçek açar. Bilimi Türkçede kuramıyorsak, ona sahip değiliz demektir.
Her dilin sözcükleri farklı bir dünya algılaması yansıtır. Bu algılama
tarzı dil sisteminin bir parçasıdır.
B. Seçme ve Sıralama Eksenleri
Dil sistemi, karşıtlık ilkesine dayanır. Ünlüler ünsüzlerle, eş
anlamlılar zıt anlamlılarla bir karşıtlıklar düzeni kurar. Bu
karşıtlıklardan birisi, seçme ve sıralama eksenidir:
4
Bir dili kullanırken sözcükleri, dil bilgisinden bildiğimiz bir
düzende “Özne, tümleç, nesne, yüklem” düzeninde sıralarız. Buna
sıralama ekseni adını veriyoruz. Sıralama ekseninde sözcükler,
cümle içindeki görevlerine göre yeni bir anlam kazanırlar. “Ahmet
kediyi yakaladı.” cümlesinde Ahmet eylemi yapan öznedir, kedi bu
eylemden etkilenen varlıktır. “Kedi fareyi yakaladı.” cümlesinde eylemi
yapan kedidir. Bu, şu anlama gelmektedir: Sözcüğün cümle içindeki
konumu ona yeni bir anlam kazandırır. Buna, sözcüğün dil bilgisi
anlamı adını veriyoruz. Sıralama ekseninde yapılan değişiklikler, çok
ciddi anlam değişmelerine yol açar. Türkçe, söz dizimi açısından
kurallı bir dil olduğundan onu doğru kullanmanın temel şartlarından
birisi, sıralama ekseninde hata yapmamaktır.
Sıralama ekseninde yer alan sözcükler bulundukları konuma
bağlı olarak dil bilgisel (gramatikal) bir anlam kazandıkları gibi,
önünde veya ardında bulunan sözcüklere göre ve birbirlerine bağlanış
biçimlerine göre yeni anlamlar kazanır. Bu anlama, sözcüğün söz
dizimi anlamı diyoruz. “Göz” sözcüğü bir cümle içinde kendisinden
sonra gelen sözcüğe göre yeni anlamlar kazanır: “Göz alıcı, göz
hekimi, göz hakkı, göz hapsi, göz kararı, göz koymak, göz önü, göz
yaşı, göz yummak, gözden düşmek, göze gelmek, gözden kaçmak,
gözden kaybolmak, göze girmek, gözü tok” gibi kullanımlarda “göz”
sözcüğü çok farklı anlamlarda kullanılmıştır.
Sıralama ekseninden başka, dilde bir de seçme ekseni vardır.
Seçme ekseni, sıralama ekseninde yer alan sözcüklerin yerini
alabilecek sözcüklerin oluşturduğu listedir. Bir cümlenin öznesinin
“Mehmet” olduğunu düşünelim. Bu cümlede “Mehmet” yerine “o,
arkadaşım, kardeşim, bizim yaramaz” sözcüklerini kullanabiliriz.
Dilimiz bize, cümlede bulunan bir sözcüğün yerini alabilecek bir
sözcük listesi sunar. Bu listeye seçme ekseni adını veriyoruz. Dili
doğru kullananlar bu listeden en uygun sözcüğü seçenlerdir. Bu
sözcüğü seçerken cümleye en uygun olanını bulmamız önemlidir. Bu
sözcüğün seçiminde kiminle, nerede, hangi şartlarda
konuştuğumuzun veya yazıda kime ve hangi şartlarda yazdığımızın
da göz önünde bulundurulması gerekir. Bu konu doğru anlatımın
temelini oluşturur.
Dikkat edilecek olursa seçme ekseninde yer alan sözcükler iki
zıt özelliği kendilerinde toplarlar: Onlar bir bakıma eş anlamlı
sözcüklerdir. Özne olarak bir cümlede “Ahmet” sözcüğünü
kullanabileceğim gibi “o” zamirini de kullanabilirim. Bu durumda
“Ahmet” ve “o” aynı varlığı dile getirir ve eş anlamlıdır. Diğer yönden
Ahmet’ten “Ahmet” veya “o” diye söz etmemiz arasında ince bir anlam
farkı vardır. “Ahmet” sözcüğü ile “o” sözcüğü bir “karşıtlık” hâli
5
içindedir. Seçme ekseninde yer alan sözcükler bir yönden aynı, bir
yönden farklıdırlar. Anlatım dediğimiz şey bu listeden en uygun
olanını seçmektir. Kişisel olarak sözcüklere bağlı seçme
eksenlerimizin genişliği dile hâkimiyetimizin bir göstergesidir.
Seçme Ekseni
Sıralama Ekseni
İkinci Örnek:
O bayramda burada kalacak.
Ahmet 29 Ekimde Ankara’da oturacak.
Bizimki tatilde evde olacak.
Arkadaşım o gün evden çıkmayacak.
Dilimizin sözcükleri, sadece söz dizimi ilişkileri içinde değil,
anlam bilimi ilişkileri içinde de bir karşıtlık sistemi yaratır:
Karşıt Sözcükler Sistemi
Fiyat
Merdiven At
Lastik Kartal
Kardeşim
Bizimki
O
Ahmet çarşıya
pazara
doğru
hareket etti.
yürüdü.
gidiyor.
Yükselmek
Çıkmak İnmek Binmek
Şişmek Kalkmak
6
Bu tablo bize, sözcükleri tek başına öğrenmenin pek de yararlı
olmadığını göstermektedir. Sözlüklerimiz bize sözcüklerin anlamını
verirken sözcüğün sadece eş anlamlılarını sayar. Bu yararlıdır; fakat
yeterli değildir. “İnmek” sözcüğünün Türkçede nasıl kullanıldığını
bilmek için onu bütün karşıtlık sistemi içinde algılamak gerekmektedir.
Dil sistemlerinin incelenmesinden şu sonuç çıkmıştır:
Sözcüklerin anlamlarını doğru öğrenmenin dört yolu vardır:
Tanımlarını öğreniniz, eş anlamlarını öğreniniz, zıt anlamlarını
öğreniniz, karşıtlarını öğreniniz. Birçok soyut sözcüğün anlaşılması
ancak zıt ve karşıt anlamlarının bilinmesiyle mümkündür.
Türkçenin söz dizimi yapısına bir örnek:
Yardımcı Fiiller Seçme Ekseni
Buradaki yardımcı fiil listeleri birer “seçme ekseni”
oluşturmaktadır. Bu listeleri biliyor ve amacınıza en uygun olanı
seçebiliyorsanız, dili doğru kullandığınızdan emin olabilirsiniz:
C. Sözcük Bilgisine Sahip Olmak
Bizler günlük yaşamımızda sözcükleri, nesneleri adlandırmak
için onların üzerine yapıştırılmış birer etiket gibi düşünürüz: “Şu nesne
kapıdır, şu nesne kitaptır.” deriz, geçeriz. Sözcükler bize hep aynı işi,
adlandırma işini yapıyormuş gibi görünürler. Aslında olgu hiç de basit
değildir. Önce bilimin kullandığı sözcüklerden, kavramlardan söz
edelim: Örneğin “İnsan” sözcüğünü hem insanın niteliklerini ifade
etmek için kullanabiliriz hem insan kümesini, insan sınıfını anlatmak
için kullanabiliriz. Ayrıca tek ve somut bir insanı adlandırmak için
yardım
yardım- da
yardım- la
yardım- a
yardım- ı
yardım- dan
et- , yap- , gör- , al- , iste
bulun- , kusur etme- ,
yap- , sağla- , kabul et- , reddet- , bekle- ,
hoşlan- , yararlan- , kaç- , çekin- , bıkkalkış-
, gel- , bağlı ol- , katkıda bulun- ,
yaşa- , ilgilen- ayakta dur, görevlendiril- ,
7
kullanırız. Bu kullanışların hiçbiri sözcüğün mecaz anlamı değildir, üç
hâlde de sözcük gerçek anlamında kullanılmıştır. Birinci durumda
insan sözcüğü “içlem” (tazammun) hâlinde insanı ifade eder. Bir
kavram içine aldığı bireylerin ortak özelliklerini gösterirse o nitelikler
kavramın içlemini oluşturur. Akıllılık, hareketlilik, duyarlılık gibi
nitelikler insan kavramının içlemini oluşturur. Bu durumda insan
sözcüğünün tanımı şöyle olacaktır: “İnsan: Akıllı, hareketli, duyarlıklı
canlı varlık.” İkinci durumda insan sözcüğü kaplam hâlinde insanı
ifade eder. Bir kavramın kaplamı, içine aldığı fertler kümesidir, bir
sözcük tarafından belirlenmiş bir nesne sınıfıdır. Bu ikinci durumda
insan sözcüğünün tanımı şöyle olacaktır: “İnsan: Ahmet, Mehmet,
Ayşe, Descartes, Aristoteles.” Örnek olarak ele aldığımız sözcük ağaç
olsaydı bu durumda tanımı şöyle olacaktı: “Çam, gürgen, meşe, ardıç
ağaç adını alır.” Üçüncü durumda insan kavramı nesne sınıfının bir
tek üyesini belirtmek üzere kullanılabilir: “İleride bir insan görüyorum.”
cümlesinde bu kavram tek ve belirli bir kişiyi ifade eder ve ilk iki
anlamından tamamen farklı bir anlamda kullanılmıştır.
Bu örnek bize şunu göstermektedir: Tek bir sözcük olarak
gördüğümüz kavramlar gerçek anlamlarında olmak şartıyla en
azından üç ayrı şekilde kullanılabilmektedir. Sözcüklerin doğru
kullanılabilmesi için bu üç ayrı anlamını bilinçli olarak birbirinden
ayırmamız gerekir.
Bilindiği gibi sözcüklerin bir sözlük anlamları, bir de kullanım
anlamları vardır. Sözcüklerin sözlük anlamları onların genel
anlamlarıdır, sözlüklerde sözcükler çoğu zaman içlemleriyle
tanımlanır. Bir sözlüğe bakıldığında aynı sözcüğün birçok gerçek ve
mecaz anlamının olduğu görülür. Buna karşılık bir cümle içinde çok
anlamlı bir sözcüğün sadece tek bir anlamı vardır. Ancak edebî
eserlerde sözcükler çok anlamlı olarak kullanılabilir. Bilim eserlerinde
ve iş başında sözcükler asıl anlamlarında kullanılmalıdır.
Ç. Cümle Bilgisine Sahip Olmak
Anlatımın temel birimi cümledir. Ses, hece, sözcük gibi birimler,
bir başlarına bildirişim ya da anlatım aracı olamazlar. Bunların
anlatımdaki işlevlerini yerine getirmeleri cümleyi yapılandırmalarına
bağlıdır.
Cümle, anlatımın temel birimi olması yönünden bildirişim aracı
olarak dilin en üst basamağında yer alır. Çünkü, dilin yargı bildiren
anlamlı tek birimidir cümle. Böyle olunca sözlü ve yazılı anlatımda
başarılı olma, büyük ölçüde cümlelerimizin sağlamlığına,
doğruluğuna, güzel ve etkili oluşuna bağlıdır.
8
Cümlenin Oluşumu ve Ögeleri
Bir düşünceyi, bir dilek ya da duyguyu sözle ve yazıyla
anlatabilmemiz için en az iki öge gereklidir. Bunlardan biri,
kendisinden söz ettiğimiz, anlatmak istediğimiz şey, öteki de
kendisinden söz ettiğimiz şeyin ne olduğu ya da ne yaptığıdır. Sözünü
ettiğimiz kişi, varlık ya da kavrama özne diyoruz. Öznenin ne
olduğunu ya da ne yaptığını belirtip açıklayan ögeye de yüklem adını
veriyoruz. İşte bir cümlenin oluşması için en az bu iki ögeye
gereksinim vardır. Bunlar olmadan cümle kurulamaz, daha doğrusu
yargı oluşamaz. İster istemez duygu, dilek ve düşüncelerimizi de dile
getiremeyiz.
Şu tümcelere bakalım:
“Yolcular bindi. Tren kalktı. Annen geldi. Sen gelmedin.”
Bu cümlelerin hepsi de birer yargı birimidir. Hepsinde de
yargının oluşması, cümlenin kurulması için zorunlu öge olan özne ve
yüklem vardır. Bu zorunlu ögelere cümlenin temel ögeleri denir.
Yüklem: Cümlenin temeli yüklemdir. Yüklemsiz cümle
kurulamaz. Cümleye giren sözcükleri, sözcük öbeklerini genellikle
yüklemin durumu belirler. Şöyle ki dilimizde sözcükler anlatımı
oluşturmak için tek tek kullanım alanına çıktığı gibi, kavramları
açıklamak ya da belirtmek amacıyla belirli kurallara göre öbekleşerek
de çıkarlar. Sözgelimi “yolcular” dediğimiz gibi, “İstanbul’a gidecek
yolcular” da diyebiliyoruz. Böylece sözcükten büyük belirtme öbekleri
oluşturuyoruz. Bir bakıma cümle de böyle bir öbekleşmenin ürünüdür.
Sözcüklerin birbirine bağlanış ya da öbekleniş biçimi belli bir
kurala göre gerçekleşir. Şöyle ki Türkçe anlatımda yardımcı ögeler
önce, temel ögeler sonra gelir. Cümlenin temel ögesi de yüklem
olduğu için genellikle yüklem sonda bulunur. Cümleye giren ya da
girecek olan bütün sözcükleri, sözcük öbeklerini yüklem yönlendirir.
Yüklemler tek sözcükten oluşabileceği gibi, sözcük öbeği
durumunda da olabilir. Şu örnekte olduğu gibi:
“Yatağa girerken, bir dergide okuduğum rakam sayma usulünü
denemeye karar vermiş bulunuyordum.”
Özne: Belirttiğimiz gibi yüklemin bildirdiği işi, oluş ve kılışı
yapan ya da kendisiyle ilgili bir durumu üzerine alıp gösteren ögeye
özne diyoruz. Özneler kimi durumlarda ayrı bir sözcükle belirtilmezler.
Cümlenin yüklemi çekimli bir eylem, şahıs (kişi) takıları almış
ekeylemse bu takılardan özne anlaşılabilir.
Özneler ad soylu sözcüklerden oluşurlar. Tek sözcük
9
olabilecekleri gibi, sözcük öbekleri biçiminde de bulunabilirler: “En
candan dostum öldü.” “Amerikalı, ünlü romancı, bir basın toplantısı
yaptı.”
Tümleçler: Cümlenin oluşması için mutlaka gerekli olan
ögelere temel ögeler demiştik. Ne ki düşündüklerimizi, isteklerimizi,
duygu ve tasarılarımızı her zaman bu iki ögeyle (yüklem - özne)
anlatamayız. Cümlelerimize başka ögeler de katarız, böylece anlatımı
genişletiriz. Ne ki cümleye kattığımız bu ögeler, cümlenin oluşması
için zorunlu olmayan ögelerdir, salt anlatımı boyutlandırmak için
gerekir. Böyle ögelere yardımcı ögeler, bir başka terimle tümleçler
diyoruz.
Anlatımı, cümle düzeyinde boyutlandırıp genişletmek için üç
türlü tümlece zaman zaman cümlelerimizde yer veririz. Bunlardan biri
düz tümleç (nesne)’dir. Düz tümleç, öznenin yaptığı işten etkilenen ya
da etkilenen varlıkIa ilgili niteliği karşılayan ögedir: “Önce kurumuş
dalları kestik.” Bu cümlede “kurumuş dalları” düz tümleçtir. Öznenin
yaptığı, yüklemin belirttiği işten etkileniyor. Yüklemin anlamını bu
yönelen tümlüyor.
Düz tümleçler de (nesneler) sonlarına durum takısı alıp
almadığına göre belirtili ve belirtisiz olmak üzere ikiye ayrılır: “İIkin
ağacı budadım.” cümlesinde ağacı belirtili düz tümleçtir. Çünkü,
bilinen, belirli bir ağaçtan söz ediliyor. Oysa aynı cümle şöyle olsaydı:
“İlkin ağaç budadım.” Bu kez ağaç sözcüğü belirtisiz düz tümleç
olacaktı. Çünkü sözü edilen ağaç belirsiz bir varlığa göndermektedir
bizi.
İster belirtili ister belirtisiz olsun düz tümleçlerin cümlede
bulunması yüklem olan eylemin özelliğine bağlıdır. Yüklem geçişli bir
eylemse cümleye düz tümleç girer, geçişsizse girmez.
Yüklemin anlamını yönelme, bulunma, ayrılma ve çıkma
yönünden tümleyen, -e, -de, -den durum ekleriyle yükleme bağlanan
sözcük ve sözcük öbeklerine de dolaylı tümleç diyoruz. Şu cümlede
olduğu gibi:
“Hastayı, eski bir jip içinde, köydeki evinden sağlık ocağına
götürüyorduk.”
Bu örnekte olduğu gibi, her yüklem -e’li, -de’li, -den’li tümleçleri
tümüyle istemeyebilir. Bunların tümceye girmesi, yüklemi oluşturan
eylemin durumuna bağlıdır. Kimi eylemler -e’li ve -den’li dolaylı tümleç
istemezken, kimileri -e’li, kimileri de hem -e’li hem de -den’li tümleç
isterler.
Tümleçlerin bir bölümü de yüklemin anlamını zaman, nitelik,
10
nicelik ya da durum yönünden tamamlar. Bu türden tümleçlere
belirteç (zarf) tümleçleri diyoruz: “Akşam inerken, türkü söyleye
söyleye köye vardık.”
Ögeler Arasındaki İlişkiler
Cümleyi oluşturan ögeleri ve bunların işlevini tanıma, doğru,
sağlıklı cümle kurabilmemiz için gereklidir. Çünkü cümlelerimizdeki
yanlışlıkların bir bölümü ögelerIe ilgilidir. Daha doğrusu bu ögeleri
yerli yerinde kullanmama ya da bunlar arasında uyum sağlamama,
ögeleri birbirine yanlış bağlama cümlelerimizin yanlış kurulmasına yol
açar. Bu tür yanlışlıklardan kurtulmak için cümlelerimizi oluşturan
ögelerin arasındaki uyuma, birbirlerine bağlanışına özen
göstermeliyiz.
Özne - Yüklem Uygunluğu: Bir cümlede özne ile yüklemin kişi,
tekillik ve çoğulluk yönlerinden tutarlı oluşuna uygunluk diyoruz.
Sözgelimi, “Ben bütün gün kitap okudum.” cümlesinde özne birinci
tekil kişi (ben)’dir; buna bağlı olarak yüklem de (okudum) birinci tekil
kişidir. Bu uyum, genel ve değişmez kuraldır. Ancak bunun dışında
kimi durumlar vardır ki özne ile yüklem arasındaki tekillik, çoğulluk,
kişi uygunluğu değişir. Bu değişiklikler nerelerde, ne zaman ortaya
çıkar? Bunları tanımazsak ister istemez yanlışlıklara düşeriz.
Başlıcalarını tanıyalım:
1. Bir cümlede özne bir topluluk adına konuşuyorsa yüklem
birinci çoğul kişili olabilir: “Derslerimizde görsel araçlardan
yararlanmaIıyız.” (Bu cümlede konuşan kişi öğretmenler adına
konuşuyor.)
2. Özne bir kişi de olsa, övünme, böbürlenme, karşısındakini
küçümseme amacıyla birinci çoğul kişi biçiminde düşünülmüşse
yüklem de birinci çoğul kişili olur. Şu örnekte ki gibi: “Bizim böylesi
sözlere karnımız tok, başka kapıya!” (Böbürlenme, karşısındakini
küçümseme amacıyla oluşturulmuş cümle.)
3. Özne tek kişi de olsa alçakgönüllülük gösterme amacıyla
“ben” yerine “biz” ya da “bizler” kullanıldı mı yüklem de birinci çoğul
kişiye dönüşür: “Biz bu konuşmamızda ayrıntılara inmeden dilimizin
söz dağarcığındaki değişmeleri ele alacağız.” (Konuşmacı ben
demekten kaçınıyor.)
4. Konuşmada ve yazmada söze saygı, incelik anlamı katmak
için sen yerine siz zamirini·kullanırız ya da böyle düşünürüz. Bu
durumda yüklem de ikinci çoğul kişiye dönüşür: “Bu gece de bizde
kalınız.” (Cümlede sen, siz biçiminde düşünülmüş.)
5. Üçüncü tekil kişilerde aşırı saygı gösterilmek amacıyla bir kişi
11
de olsa, yüklem çoğul üçüncü kişiye dönüşebilir: “Büyük hala geldiler.
Kapıyı açıyorlar.” (Cümlede sözü edilen tek kişidir. Ama aşırı saygı
gösterme amacıyla yüklem çoğullaştırılmıştır.)
6. Özne bir organın ya da organdan çıkan bir nesnenin adıysa
bu ad çoğul durumunda olsa bile yüklem tekil olur. Şu örneklerde
olduğu gibi: “Yukarı kattan sesler, çağrışmalar geliyordu.”
“Gözlerinden boşalan yaşlar, yanaklarından yuvarlanıyordu.”
7. Özne çoğul eylem adlarından oluşuyorsa. yüklem tekil olur.
Şu örnekte olduğu gibi: “Sokakta gülüşmeler, bağrışmalar birbirine
karışıyordu.”
8. Hayvan ve bitkiler özne görevinde ve çoğul durumda cümleye
giriyorsa, yüklem tekil olur: “İki yabancının, yaklaştığını görünce
köpekler havlamaya başladı.”, “Tepede ağaçlar biraz daha seyrek
duruyor.”
9. Özne cansız varlıklardan oluşuyorsa, çoğul durumunda
bulunuyorsa yüklem tekil olur: “Yamaçtan aşağı seller akıyordu.”
Ancak cansız varlıklardan oluşan çoğul özneye kişilik kazandırmaya
yönelik bir kullanım verilirse, yüklem de çoğullaşır: “Ağaçlar, caddeler
sisin örtüsüne sarınarak gözden kayboldular.”
10. Çoğullaştırılmış zaman adları özne göreviyle kullanılırsa
yüklem tekilleşir: “Günler, haftalar, aylar böyle geçti.”, “Dakikalar,
saatler birbirini izledi.” Ancak özneye kişilik kazandırmaya yönelik
kullanımlarda yüklem çoğullaşır: “Günler ne çabuk geçiyorlar.”
11. Tekil durumda bulunan ve özne göreviyle kullanılan topluluk
adlarının yüklemleri de tekil olur: “Sürü dağıldı.”, “Kalabalık uzun süre
bekledi.”
12. Cümlede birden çok özne varsa, öznelerden biri tekil ya da
çoğul birinci kişi zamiri (ben, biz) ise, yüklem birinci çoğul kişi olur:
“Uşak önde, ben arkada çıktık.”
13. Cümlede birden çok özne bulunursa, öznelerden biri tekil ya
da çoğul ikinci kişi zamiriyse (sen, siz), yüklem çoğul ikinci kişi olur:
“Ahmet, kardeşin Salih ve sen yarın bağa gideceksiniz.”
14. Cümlede birden çok özne bulunuyorsa, öznelerden biri tekil
ya da çoğul üçüncü kişi zamiriyse (o, onlar) yüklem çoğul üçüncü kişi
olur: “Babası, dayısı, o ve küçük hala bize geldiler.”
15. Cümlede birden çok özne bulunuyorsa, öznelerden her ikisi
ya da üçü tekil ya da çoğul birinci, ikinci, üçüncü kişi zamiriyse (ben,
biz, sen, siz, o, onlar), yüklem çoğul birinci kişi olur: “Siz de, o da ben
de rahat ederiz.”
12
Özne-yüklem ilişkisi ya da uyumu doğru, sağlıklı cümle
kurmanın temel koşullarından biridir. Aynı durum, tümleçler için de
söz konusudur.
Tümleç-Yüklem Uygunluğu: Önce de belirttiğimiz gibi
tümleçlerin türü ve niteliği, cümleye girişleri ya da girmeyişleri
yüklemin niteliğine bağlıdır, Öyle ki sıra ya da bileşik yapılı
cümlelerde başka başka tümleçler alması gereken birden çok yüklem
birbirine bağ!anıyor. Bunlardan yalnız birinin tümleci yazılıyor. Bu
tümleç öteki yüklemlerle de uyum sağlıyor mu, aralarında bir
uygunluk var mı? diye düşünülmüyor. Bu da cümlelerde tümleç
eksikliği diyeceğimiz bir anlatım pürüzüne yol açıyor. Sözgelimi şu
tümceye bakalım:
“Buna ancak okurlar karar verir, uygular.”
“Buna” tümleci “karar verir” yüklemi için doğrudur, ama “uygular”
yükIemi için doğru değil. Yani, “buna uygular” denilemez. Bundan
dolayı her iki yüklemin de “buna” tümlecine bağlanmış olması
yanlıştır. Çünkü “karar verir” eylemi geçişsiz, “uygular” ise geçişlidir.
Bu yüzden cümlede tümleç-yüklem uygunluğu sağlanamamıştır.
Uygunluk sağlansaydı cümleyi şöyle kurmak gerekirdi: “Bunu ancak
okurlar kararlaştırır, uygular.”
Cümle Türleri
Anlatımımızın tek düzelikten kurtulmasında değişik cümle
türlerini kullanmanın önemli bir payı vardır. Bu değişikliği yüklem yapı,
anlam ve söz dizimi yönlerinden yaparız, daha doğrusu cümleleri bu
açılardan türlendiririz.
Ad Cümlesi: Yüklemi ad, ad soylu sözcük ya da sözcük öbeği
olan bağımsız bir yargı bildiren sözcük dizisine ad cümlesi diyoruz:
“Anlatımın gücü, sözcüklerde gizlidir.”
Ad cümlelerinin yargı bildirişi ekeylemle gerçekleşir. Yüklemi
oluşturan ad ve soylu sözcükler ekeylemle çekimlenerek yüklem
niteliğini kazanırlar: “Çok çok hastaydı.” Kimileyin de ek eylemin -dir
biçimi gelir: “Tiyatro, söz ve eylem sanatıdır.” Örneklerden de
anlaşıldığı gibi ad cümleleri, öznenin ne olduğunu ya da bir durumu
bildirirler.
Eylem (Fiil) Cümlesi: Yüklemi çekimli bir eylemden oluşan,
bağımsız bir yargı bildiren sözcük dizisine eylem cümlesi denir. Eylem
cümlelerinde öznenin ne yaptığı açıklanır: “Romanlarında daha çok
Çukurova yöresini anlatıyor.”
13
Basit Cümle: Cümleyi bir yargı birimi olarak tanımlamıştık.
Yalnızca tek bir yargı bildiren cümle türüne yalın cümle ya da eski
terimiyle basit cümle diyoruz: “Tevfik Efendi, banka önünde vezne
arabasından indi.”, “Öğrenciyim.”, “Dün bizde toplandık:”
Basit cümle tek sözcükten oluşabileceği gibi birden çok
sözcükten de oluşur. Cümlenin basitliğini belirleyen sözcük sayısı
değil, bildirdiği yargıdır.
Birleşik Cümle: Düşünce ve duygular, bağımsız birer yargı
biçiminde oluşacağı gibi, birbirine bağımlı, neden-sonuç yönünden
ilişkili yargılar biçiminde de ortaya çıkarlar. Yargıların bu bağlanışı,
neden-sonuç yönünden birbirine zincirlenişi bileşik yapılı cümlelerin
doğmasına yol açar. İçinde birden çok yargı barındıran cümleye
bileşik cümle denir: “Klasikleri okurken her okuyucu, bilerek ya da
kendiliğinden okuduklarını kolayca kendi dünyasına aktarır.”
Örnek cümleden anlaşılacağı gibi, bileşik cümlede çekimli bir
eylemle yüklemlenen bir temel cümlecik vardır: “Okuyucu... aktarır.”
Bunun gibi bir ya da birden çok yan cümlecik bulunur: “Klasikleri
okurken / bilerek / ...” gibi. Yan cümlecikler tamamlanmamış yargılardır,
bunlar değişik ilişkiler içinde temel cümleciği tümler, onun ögelerinden
biri olurlar.
Sıralı Cümle: Tek yargılı basit ya da bileşik yapılı bağımsız
cümlelerin anlam ya da öge ilişkisiyle art arda gelmesi, (,) ya da (;) ile
birbirine bağlanmasından oluşan cümleler zincirine sıra cümle
diyoruz: “Islak bir sabah, yağmur yok, rüzgar yok, havada bir
kıpırdanma yok.” “Anne güldü, adımı söyledi, beni tanımış.”
“Uzattığım parayı geri itiyor, gazeteleri zorla elime vererek beni
dükkandan çıkarıyor.”
Bağlı Cümle: En az iki bağımsız cümleden oluşan ve
aralarındaki anlam ilgisine göre bir bağlaçla birbirine bağlanan
cümlelere bağlı cümle adını veriyoruz: “Geldi ve gitti.”, “Çok çalıştı,
ama başaramadı.” gibi.
Olumlu Cümle: Eylemin ya da yargının olduğunu,
gerçekleştiğini bildiren cümlelere olumlu cümle denir. Bu tür
cümlelerde yüklem ya olumlu çekimli bir eylemdir ya da ekeylem
almış ad, ad soylu bir sözcük ve sözcük öbeğidir: “Roman okumayı
çok seviyordu.”, “Kenan, derinliği olmayan bir roman kişisidir.”
Olumsuz Cümle: Eylemin ya da yargının gerçekleşmediğini,
olmadığını bildiren cümleIere olumsuz cümle adını veriyoruz: “İlk
romanı beklediği kadar çok satmadı.”, “Büyük halası sandığı kadar
varsıl değildi.”
14
Örneklerden anlaşılacağı gibi, eylem cümlelerinde olumsuzluk
-me olumsuzluk ekiyle, ad cümlelerinde ise değil edatıyla yapılıyor.
Soru Cümlesi: Öğrenme, bir soru ya da kuşkuyu giderme
amacıyla kurulan ya da yargıyı soru yoluyla belirten cümlelere soru
cümlesi diyoruz. Bu tür cümlelerin anlatımına değişik anlam özellikleri
katacak kullanım biçimleri vardır. Bunların bir bölümü mi soru
takısıyla oluşturulur: “Batılılaşmanın gerekçesi bu mu?”, “Anlattıkları
doğru değil mi?”
Soru cümlelerinin bir dilimi de soru sıfatlarıyla, soru zamirleriyle
ve soru belirteçleriyle (zarflarla) kurulur: “Ziyafete kaç kişi gittiniz?”,
“Bu zavallı kime derdini anlatacak?”, “Ne kadar cansız konuşuyor?”
Soru cümleleri her zaman bir şeyi öğrenme, bir merakı giderme
amacıyla kurulmaz. Soru yoluyla cümleye değişik anlam ve anlatım
özellikleri kazandırır. Anlatıma renk ve canlılık katılır. Söz gelimi kimi
soru cümleleri bir duyguyu, bir düşünceyi karşımızdakine onaylatmayı
amaçlar. Bu tür soru cümlelerinin yanıtı evet, hayır, var, yok türünden
tek sözcüklüdür: “Eleştirinin ılımlısı mı olurmuş?”
Soru cümlelerinin kimileri de yalanlama ya da benimsememe
anlamı taşır: “Ben böyle bir kabalık yapar mıyım?” Bunun gibi olasılık
ve kuşku, beğenme, övme ve yüceltme, şaşma, beklenmezlik,
bilmezlikten gelme, bilinmezlik, yakınma, acınma, özlem... gibi
anlamlar katar cümleye.
Ünlem Cümlesi: Korkma, acıma, üzüntü, hayıflanma,
yakınma... gibi durum ve duyguları anlatan cümlelere ünlem cümlesi
adını veriyoruz: “Gördün mü yaptığın işi!”, “Ah, nasıl geri dönmek,
yine yaşamak isterdi o günleri!”
Şart (Koşul) Cümlesi: Bir eylemin yapılıp yapılamayacağını bir
başka eylemin oluşumuna bağlayan cümleye koşul cümlesi denir: “Bir
arabam olsaydı, basıp gaza kentin dışına giderdim.”
Kurallı ya da Düz Cümle: Önce de belirttiğimiz gibi, dilimizin
temel kurallarından biri yardımcı ögelerin önce, temel ögelerin sonra
gelmesidir. Dilin işleyişini yönlendiren bu temel kuraldır. Bütün sözcük
öbekleri, tümcede sözcüklerin dizilişi bu kurala göre olur. Yüklem de
cümlenin temel ögesi olduğu için genellikle sonda bulunur. Yüklemi
sonda bulunan cümleye, kurallı ya da düz cümle adını veriyoruz.
Yüklem, cümlenin zembereği durumundadır. Cümlede
önemsenip vurgulanmak istenen sözcük ya da sözcük öbeği yükleme
yaklaştırır. Bu da cümledeki sözcüklerin kesin, demirbaş bir yeri
olmadığını gösterir. Söz gelimi, “Köyün erkekleri kışa doğru büyük
kentlere gider.” cümlesinde vurgulanmak istenen “büyük kentlere”
15
sözcükleridir. Bu cümleyi, “Kışa doğru büyük kentlere köyün erkekleri
gider.” biçiminde oluşturursak, “köyün erkekleri” ögesini önemseyip
belirtmiş oluruz.
Devrik Cümle: Yüklemi sonda bulunmayan cümlelere devrik
cümle denir: “Fikir adamıyım, bilim adamıyım ben.”, “Bir şiir
antolojisini karıştırdım dün gece.”
Türkçenin temel kuralına, yardımcı ögelerin başta, temel ögenin
sonda bulunması kuralına aykırı bir görünümü var diye, devrik
cümleyi bozuk ya da yanlış saymamalıyız. Devrik cümlenin de
kendine özgü belli bir düzeni, belli bir öyküsü vardır. Genellikle günlük
konuşmalarda, şiirlerde, roman, öykü, oyun gibi yazınsal yaratılarda
kullanılır. Anlatımı bir örneklikten kurtarır. Anlatıma konuşmanın tadını
katar. Şaşma, acıma, öfke gibi ruhsal duyguları açığa vurmaya, söze
duygusallık değeri katmaya yarar.
Devrik cümleyi üst üste yığmadan kaçınmak gerekir. Bir anlatım
nasıl salt düz cümlelerden oluşunca tekdüzeleşirse, aynı durum.
devrik cümleler için de düşünülebilir.
Cümle Vurgusu
Sözcük vurgusunda belirttiğimiz gibi, cümle içinde ya·da sözcük
öbeğinde bir sözcüğün ötekilere oranla daha baskılı bir biçimde
söyleme ve seslendirme işine vurgu diyoruz. Cümle içinde bir
sözcüğü ya da öbeği ötekilere göre farklı söyleme, onu önemsemenin
sonucudur. Önemsediğimiz ögeyi, vurgulamanın ya da belirtmenin bir
yolu, onu yükleme yaklaştırmaktır. Bunun dışında ögeleri yerli yerine
tam oturmuş, düz bir cümlede vurguyu genellikle yüklemin kendisi,
kimileyin de zaman bildiren zarf tümleci üzerine çeker.
Cümlede sözcüklerin dizilişini bozmadan, değiştirmeden de
cümleye değişik anlam katarız. Buna duyuş vurgusu adını verenler de
var. Diyelim ki şöyle bir cümlemiz var: “Ben size orada gerçeği
açıklayacağım.” Bu cümleyi olduğu gibi, dümdüz söylersek,
sözcüklerin anlamı dışında karşınızdakine bir şey düşündürüp
sezdirmeyiz. Oysa cümleyi oluşturan kimi sözcükleri ve bunların kimi
hecelerini vurgulayarak söylersek cümlenin anlamında ve duygusal
tonunda birtakım değişmeler yaparız. “Ben size orada gerçeği
açıklayacağım.” (Başkası değil, açıklama işini ben yapacağım.) “Ben
size orada gerçeği açıklayacağım.” (Başka birisine değil, size
açıklayacağım.) “Ben size orada gerçeği açıklayacağım.” (Başka bir
yerde değil, orada açıklayacağım. “Ben size orada gerçeği
açıklayacağım.” (Başka bir şeyi değil, gerçeği açıklayacağım..) “Ben
size orada gerçeği açıklayacağım.” (Açıklama işini mutlaka
yapacağım...)
16
Kestirmeden söylemek gerekirse vurgu, söze duygu değeri
katar. Konuşmalarda olduğu gibi, vurgusuz okumalarda anlamlar
yeterince belirginlik kazanmaz. Ayrıca dinleyicilerin dikkati uyanık
tutulmaz.
İyi ve Doğru Bir Cümlenin Nitelikleri
İyi ve doğru bir cümlenin ilk belirleyici niteliği dilbilgisi kurallarına
uygunluktur. Bu uygunluk, cümlenin ögeler arasında tam bir uyumun
bulunmasıyla, sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasıyla sağlanır.
Bunun için nelere özen göstermemiz gerektiğini yukarıda belirtmiştik.
Bunların dışında iyi ve doğru bir cümleye ulaşabilmek için şu nitelikleri
tanımalı, onları bozan etkenleri gidermeliyiz:
Dilbilgisi Kurallarına Uygunluk ve Bu Uygunluğu Önleyen
Etkenler: Düşünce, duygu ve isteklerimizi yargıya dönüştürüp
cümleleştirme gelişigüzel olmaz. Belirli bir düzen içinde gerçekleşir.
Bu düzeni biçimlendiren dil kurallarıdır. Dil kurallarını öğrenmek
yetmez. Bu kurallara, uygulamalara işlerlik, canlılık kazandırmalıyız.
Bunun için de şunlara dikkat etmeliyiz:
1. Çok uzun cümleler kurmaktan kaçınmalıyız. Uzunluk hem
anlaşılırlığı engeller hem de dilbilgisi kuralları yönünden birtakım
yanlışlıklar yapmamıza yol açar. Şu cümleye bakalım:
“Devrimlerle asırlardır özlemini çektiğimiz bir hukuk devletinin
kurulacağına, bütün sosyal ve ekonomik kurumların da demokratik
esaslara göre düzenleneceğine, bu topraklar üzerinde yaşayan insan
olan hepimizin her şeyden önce hak ve onurumuzun demokratik
yasalarla korunacağına inanıyor ve bekliyoruz.”
Cümle oldukça uzun sayılır. İlk okuyuşta yazarının ne demek
istediğini anlayamıyoruz. İkinci, üçüncü bir kez okumamız gerekir
cümleyi. Ayrıca, dilbilgisi kurallarına da uygun değil bu cümle. Şöyle
ki “... kurulacağına, düzenleneceğine, korunacağına inanıyoruz”
diyebiliriz; ama “kurulacağına, düzenleneceğine, korunacağına
bekliyoruz” diyemeyiz. Çünkü “bekliyoruz” geçişli bir eylemdir, -i’li
nesne ister. Oysa burada -e’li tümlece bağlanıyor. Bu da dilbilgisi
bakımından yanlıştır. Bu yanlışlıklara düşmemek için cümlelerimizin
kısa olmasına özen göstermeliyiz.
2. Türkçemizde sayı ve belgisiz sıfatlardan sonra gelen adlar
çoğul eki almaz. Cümlelerimizde yaptığımız temel dilbilgisi
yanlışlıklarından biri de budur. Yani, bu tür sıfatlardan sonra gelen
adları çoğul biçimleriyle kullanırız. Şu örnekte olduğu gibi:
“Kambiyo kaydının mevcut olmadığı dünyada müstesna birkaç
memleketlerden biri de Lübnan’dır.”
17
3. Cümlenin kurulması için mutlaka gerekli olan ögelerine, temel
ögeler deriz. Bu ögelerin yüklem ve özne adını aldığını biliyoruz.
Cümlemizin tamlığı, bu ögelerin bulunmasına bağlıdır. Ancak,
anlatıma çeşni katmak, deyişte bir değişiklik sağlamak amacıyla bu
ögelerden biri bulunmayabilir. Böyle cümlelere eksiltili cümleler denir.
Ne var ki eksiltili cümlelerde düşüncenin anlaşılırlığı kaybolmamalıdır.
Şu örneğe bakalım:
- İstanbul’a gidecek misiniz?
- Hayır. (Bu cümlede hem özne hem de yüklem düşmüştür.
Ama, sözün gelişinden cümlenin anlamı tam olarak anlaşılmaktadır.
Bu cümlenin aslı: “İstanbul’a gitmeyeceğim”dir.)
Bu tür örneklerin dışında, cümlemizden özne ve yüklem
düşerse cümle bozulur, söylemek istediğimizi tam olarak anlatamayız.
Aşağıdaki cümlede bu tür bir yanlışlık vardır:
“Memlekette bulanıklık yok bugün. Tersine, alacakaranlıktan
sıyrılmış durumda.”
İkinci cümlede özne belirtilmemiş. Oysa, bu cümle birincinin
devamı olduğuna göre, birinci cümlenin öznesi olan “bulanıklık”ı
alması gerekirdi. Ama almıyor. “Alacakaranlıktan sıyrılmış olan
memleket” sözüyle, “Memleket alacakaranlıktan sıyrılmış durumda”
denmek isteniyor. Bunun tam belirtilmesi için özne olan “memleket”
sözcüğünün cümlede bulunması gerekirdi.
4. Birleşik bağlı cümleleri kurarken özellikle ögeler arasındaki
uygunluğa dikkat etmeliyiz. En çok yaptığımız yanlışlıklardan biri de
aynı özneyi almayan eylemleri birbirine bağlamadır. Şu cümleye
bakalım:
“Belediye tarafından inşa ettirilmekte olan dokuz katlı
mağazanın inşaatı ekim ayında bitecek ve faaliyete geçecektir.”
Bu söz, “Mağazanın inşaatı bitecek ve faaliyete geçecektir.”
anlamına gelir. Bu yanlış anlam, iki eylemin tek eyleme
bağlanmasından doğuyor. Oysa, bitecek olan “mağazanın inşaatı”,
faaliyete geçecek olan “mağaza”dır. Bu nedenle ikinci cümlenin
başına “mağaza” öznesini eklemek, cümleyi “Belediye tarafından inşa
ettirilmekte olan dokuz katlı mağazanın inşaatı ekim ayında bitecek
ve mağaza faaliyete geçecektir.” biçimine getirmek gerekir.
5. Bir özneye bağlı birkaç yüklem aynı nesneyi almayabilir.
Cümlelerimizde genellikle nesneleri ayrı ayrı belirtmeyerek yanlışlığa
düşeriz. Şu cümledeki yanlışlık bu türdendir:
18
“Çalışmak, onların şereflerine halel getirmez, bilakis yükseltir.”
Birinci cümle için doğru olan “şerefine” tümleci ikinci cümle için
yanlıştır. Çünkü “Bilakis şerefine yükseltir.” denemez. Bu bakımdan
cümleyi doğru biçime sokmak için, “şerefine” sözcüğünü de ikinci
cümleye katmak, cümleyi: “Çalışmak, onların şereflerine halel
getirmez, bilakis şereflerini yükseltir.” biçimine sokmak gerekir.
Şu birkaç örnek de gösteriyor ki cümlemizin sağlamlığı dilbilgisi
kurallarına uyarlığı, bu yönden doğruluğu ile sağlanır. Cümlelerimiz
üzerinde çalışırken bu noktadan onları değerlendirmemiz gerekir.
Duruluk ve Duruluğu Bozan Etkenler: İyi ve sağlam bir
cümlenin niteliklerinden biri de duruluktur. Duruluk, cümlede gereksiz
sözcüklerin bulunmamasıdır. Daha kısa bir deyişle, düşüncemizi
olabildiğince az sözcükle anlatmadır. Bu niteliği sağlamak için
düşüncenin belirtilmesinde belli bir görevi olmayan sözcükleri
cümleden atmalıyız. Cümlelerimizi bu gereksiz sözcüklerden
ayıklama, hem söylemek istediklerimizi doğrudan anlatmaya hem de
anlatımımıza yalınlık ve doğallık kazandırmaya yarar.
Gereksiz sözcüklerden kurtulmanın en kestirme yolu,
düşünceleri zihnimize doğduğu gibi yazmadır. Her türlü yapmacıktan
ve özentiden kaçınmadır. Bunun ölçüsü de şu olmalıdır: Cümleden bir
sözcüğü attığımızda cümlenin anlamında bir daralma, anlatım
gücünde bir zayıflama olursa o sözcük gerekli; olmuyorsa o sözcük
gereksizdir. Cümlelerimizi bu ölçüye göre değerlendirme, iyi bir
yazıda bulunması gereken özlülük, yalınlık, duruluk ve etkililik gibi
olumlu nitelikleri de yazımıza kazandırır.
Cümlelerimizde duruluğu sağlamak için yukarıdaki noktalarla
birlikte şunlara da dikkat etmeliyiz:
1. Her türlü süs ve özentiden kaçınmalıyız. Bu bakımdan
düşünceyi belirlemekten çok, sözü uzatmaya yarayan sözcükleri
atmalıyız. Şu cümleye bakalım:
“Bu güzelim hayatın bin bir çeşit güzelliklerine veda ederek,
ezelî ve ebedî bir diyara, ölüm ülkesine göçtü.”
Bu cümlede anlatılmak isteneni tek sözcükle anlatabiliriz. Söz.
gelişi, “öldü” diyerek de cümlenin anlatmak istediğini belirtebiliriz.
Demek ki cümlede yer alan öbür bütün sözcükler gereksizdir.
2. Bağlayıcı ögeleri, bağlaçları ve ilgeçleri kullanmada titiz
davranmalı, gelişigüzel kullanmaktan kaçınmalıyız. Bağlaçlar ve
ilgeçler, yerli yerinde ve gerektiği zaman kullanılmazsa anlatıma
tutukluk, cümleye ağırlık verdiği gibi, doğallık niteliğini de engeller
cümlenin. Şu örneğe bakalım:
19
“Kum ve çakıl ve taş ve bunların hazırlanmasını bildirmiştim.”
Cümlede “ve” bağlacı gelişigüzel kullanılmaktadır. Bunun yerine “,”
işareti koyarak cümleyi doğal, etkili bir duruma getirebiliriz: “Kum,
çakıl, taş gerektiğini belirtmiş; bunların hazırlanmasını istemiştim.”
3. Birkaç sözcüğün anlamını karşılayabilecek kimi ad ve
sıfatlarla da gereksiz sözcükleri kullanmaktan kaçınır, duruluğu
sağlayabiliriz. Özellikle seçkin sözcükler, küçültme ekleriyle kurulmuş
ad ve sıfatlardan yararlanabiliriz. Sözgelimi, “Elmanın tadı birazcık
ekşi gibi.” cümlesini, “Elmanın tadı ekşimsi.” biçimine dönüştürebiliriz.
Aynı biçimde “ekşice”, “ekşimtırak” sözcüklerinden birini kullanarak da
duruluğu sağlayabiliriz.
4. Olmak, etmek, eylemek, kılmak gibi yardımcı eylemlerin
yerine, canlı eylemler kullanarak da duruluğu sağlayabiliriz. Örneğin,
“Hasta oldu.” yerine, “Hastalandı.”, “Su bulanık bir hale geldi.” yerine
“Su bulandı.” diyebiliriz.
5. Aynı anlama gelen sözcükleri yan yana getirmekten
kaçınmalıyız. Örneğin, şöyle bir cümle duru ve doğal değildir:
“Parası pulu çok, varlıklı, zengin, yoksul diyemeyeceğimiz bir
kişiydi.”
Bu cümleyi, “Zengin bir kişiydi” ya da tek sözcükle, “Zengindi”
biçiminde kurarak duruluğu sağlayabiliriz.
Açıklık ve Açıklığı Engelleyen Etkenler: Cümle bir yargı
birimidir. Yukarda da değindiğimiz gibi, bir düşünce, bir duygu ve
isteğin tam anlatılmasıdır cümle. Bu yönden iyi bir cümle, karşıladığı
yargıyı, yani hükmü tam olarak anlatır. Bu yargıyı açıkça anlatması
gerekir. Yani, cümleden bir anlam çıkarılmalıdır. Böyle olmaz da bir
cümle çeşitli anlamlara gelirse hem öyle bir anlam çıkar hem de böyle
bir anlam çıkarsa, yani birden çok yoruma yol açarsa o cümle açık
değildir. Açıklık, cümledeki anlamın. kolayca anlaşılma niteliğidir. Bu
yönden üzerinde özellikle durmamız gerekli noktalardan biridir.
Çünkü, hangi türlüsü olursa olsun, yazma, bir kimseye, bir şey
hakkında bir şeyler söyleme işidir. Bunun gerçekleşmesi de
söylediklerimizin açıklığına ve anlaşılırlığına bağlıdır.
Yazımızın açıklığını, anlaşılırlığını etkileyen türlü etmenler
vardır: Söylediklerimizin soyut ya da somutluğu, düşüncenin tam
geliştirilip geliştirilmediği, düşüncelerin iyi düzenlenip düzenlenmediği,
yani düşünsel düzenin sağlanıp sağlanmadığı önemlidir. Ama, açıklığı
doğrudan doğruya etkileyen etmenlerden biri ve en önemlisi,
cümlelerimizin açık ve anlaşılır olmayışıdır. Cümlelerimizin açıklığını
engelleyen noktalar nelerdir? Nelere dikkat etmeliyiz ki cümlelerimiz
açık ve anlaşılır olsun?
20
Bunları şöylece sıralayabiliriz:
1. Cümledeki sözcüklerin ve ögelerin yerinde kullanılmayışı,
söylenmek istenene tam karşıt bir anlamın ortaya çıkmasına ya da
anlaşılmamasına yol açar. Şu örneğe bakalım:
“Kötü bir anlayışın ve düşüncenin verimi olan dil devrimini
kökünden yıkma çabaları hızlandı.”
Bu cümleyi yazanın ereği, dil devrimini yıkma çabalarının kötü
bir anlayış ve düşüncenin ürünü oluşunu göstermektir. Oysa, bu
hâliyle cümleden bu anlam çıkmaktadır. Cümleyi okuyan, ikizli bir
durumla karşılaşmaktadır: Dil devrimi mi kötü bir anlayış ve
düşüncenin verimi, yoksa dil devrimini kökünden yıkma çabaları mı?
İkisi de anlaşılıyor cümleden. Bir cümle önce de söylediğimiz gibi,
birden çok anlaşılmaya yol açarsa o cümlede açıklık yok demektir.
Cümleyi şöyle kurarsak açıklığı sağlamış oluruz: “Dil devrimini
kökünden yıkma çabaları kötü bir anlayış ve düşüncenin verimidir. Bu
çabalar hızlanmıştır.”
2. Noktalama işaretlerinin yerli yerinde kullanılmayışı da
cümlelerin açıklığını engeller. Bu örnekteki yanlışlık bu türdendir:
“Dana ahırına doğru koştu.”
Bu cümleden anlayacağınız, filan kimsenin dana ahırına doğru
koşmuş olmasıdır. Oysa söylenmek istenen bu değildir. Virgül
işaretinin kullanılmayışı böyle bir yanlışlığa ve belirsizliğe yol açmıştır.
Söylenilmek istenen: “Dana, ahırına doğru koştu.” cümlesidir.
3. Yanlış yapılan karşılaştırmalar da cümlenin açıklığını ve
anlaşılırlığını etkiler, ikili anlaşılmaya yol açar. Örneğin:
“Ben, şiiri Ali’den daha fazla severim.”
Bu biçimiyle cümle açık değildir. Ondan çıkaracağımız anlam
şudur: “Şiiri de seviyorum, Ali’yi de. Ama, şiiri Ali’yi sevdiğimden daha
fazla seviyorum. Halbuki asıl belirtilmek ve söylenilmek istenilen bu
çıkardığımız anlama tam karşıttır: “Ben de, Ali de şiiri severiz. Ama
ben şiiri, Ali’nin sevdiğinden daha fazla severim.”
Böyle bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için cümleyi şu
biçimde kurabilirdik: “Ben, şiiri Ali’nin sevdiğinden daha fazla
severim.”
4. Zamirlerin belirli olmayışı da yanlış anlaşılmalara yol açabilir.
Şu cümleye bakalım:
21
“Nuri, matematik öğretmenini babasına şikayet etti ve onun
dersiyle ilgilenmesini istedi.”
Dersiyle ilgilenmesini istediği babası mıdır, yoksa matematik
öğretmeni mi? Belli değil. Cümleden ikisi de anlaşılabilir; çünkü
“onun” sözü hem matematik öğretmeninin yerini tutmakta hem de
babanın. Cümleyi bu ikili anlaşılmadan kurtarmak için, bir zamiri, iki
adı karşılayacak yolda kullanmamak gerekir.
Buraya değin söylediklerimiz, genellikle yazılarımızda cümle
örgüsü yönünden sık sık yaptığımız yanlışlıkları somutlaştırmaktadır.
Gerçekte, cümle bir yargı birimidir. Bu yüzden de bu yargıyı
değişik biçimde anlatma olanağı vardır. Bu, sözcükleri seçme işidir.
Diyelim ki şöyle bir cümle kurduk: “Hava güzel değildir.” Bunu gene,
“Hava kapalıdır.”, “Hava sıkıntılıdır.” biçimlerinde de söyleyebiliriz.
Önemli olan, cümlelerimizin söylemek istediğimizi tam karşılayıp
karşılamadığını bir tartıdan geçirmektir.
D. Doğru ve Güzel Bir Türkçeye Ulaşmanın Yolları
Türkçenin kuralları hiçbir dilde görülmeyecek kadar yalın ve
basittir. Dil öğrenimi, ana dilimiz bile olsa dünyanın en zor bilgi
alanlarından birisidir. Çünkü öğrenilecek unsurlar sonsuzdur. Türkçe
diğer dillere göre büyük bir kurallılık sergilediğinden göreceli olarak
bize büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Ancak Türkçenin bize sağladığı
bu kolaylık, dilimizin aleyhine bir durum yaratmaktadır. Dilimizi doğru
kullanmak için bir çaba göstermemiz gerekmediği duygusuna
kapılıyoruz.
Sizlere Türkçeyi daha doğru kullanabilmeniz için onun hangi
alanlarına eğilmeniz gerektiğini kısaca hatırlatmak yararlı olacaktır.
Türkçe, eklemeli bir dil olduğundan ek sistemini çok iyi tanımak
gerekmektedir. Çünkü bu eklerin çok ince görevleri vardır. Etkili bir
anlatıma ulaşmak için bu ek sistemini mükemmel olarak öğrenmeniz
gerekmektedir. Örneğin “Bul-u-n-du” veya “gül-ü-n-dü” sözcüklerindeki
“n” ekinin veya “Görüldü” veya “tutuldu” sözcüklerindeki “l” ekinin
görevini doğru tespit edemememiz olasıdır. Güzel ve doğru Türkçeye
ulaşmanın ilk şartı bu ek sistemini eksiksiz olarak bilmektir.
Güzel ve doğru Türkçeye ulaşmak isteyenlerin üzerinde
çalışacağı ikinci konu, Türkçenin eylem sistemidir. Türkler, hareketli
bir millet olduğundan dilimiz eylem yönünden çok zengindir ve
olağanüstü kolay ve kurallı bir çekim sistemine sahiptir. Buna karşılık
ad soylu sözcüklerimiz azdır. Bu da dilimizin zayıf yönünü oluşturur.
22
Ancak Türkçe, fiillerden ad yaparak, yardımcı fiillerden ve yineleme
öbeklerinden yararlanarak bu zayıflıktan bir zenginlik alanı
yaratmıştır. Bundan dolayı fiillerin, Türkçenin temelini oluşturduğunu
söyleyebiliriz. Fiilleri, fiil yapım eklerini, fiil çekim sistemini, yardımcı
fiilleri, fiilimsileri yani bağ fiilleri ve sıfat fiilleri gereğince tanımadan
Türkçeyi doğru kullanmak mümkün değildir.
Nihayet Türkçenin en önemli fiili olan “cevher fiili”nden,
günümüzdeki adlarıyla “ek fiil”den yani şu minicik “i-mek” fiilinden söz
açmalıyız. İsim cümlelerinde ve birleşik zaman çekiminde ortaya
çıkan bu fiil, Türkçenin sırlarından birisini oluşturur.
İsim tamlaması, Türkçeyi doğru kullanmak isteyenlerin üzerinde
en fazla duracakları konulardan biridir. Bu, herkesin bildiği basit bir
konudur; bununla birlikte tamlamalar bizi en sık yanıltan alanların
başında yer alır. İsim tamlaması uzadıkça ve diğer söz gruplarını
içine aldıkça bize konuşmacı hatta dinleyici olarak çetin sorunlar
çıkarır. Sizlere isim tamlamalarına hâkim olmanızı öneririz.
Tamlamalara hâkim olan, Türkçede kolay kolay yanlışlık yapmaz.
Türkçe çok renkli bir dildir; yabancı uzmanlar, Tükçenin bu
özelliğini sık sık vurgulamışlardır. Türkçeye bu özelliğini veren
deyimler ve atasözleridir. “Eli ermemek, gözü arkada kalmak, daldan
dala konmak, dört elle sarılmak” deyimleri gerçekten gözlerimizin
önüne canlı tablolar serer.
Türkçenin inceliklerini öğrenmek ve onu doğru kullanmak
isteyenlerin Türkçe deyimleri, atasözlerini, türküleri, manileri,
bilmeceleri incelemeleri gerekir. Türkçenin henüz dil bilgisi kitaplarına
geçmemiş bütün güzelliklerini, bütün kurallarını onlarda bulabilirsiniz.
Türkçenin inceliklerini öğrenmenin diğer bir yolu klasik eserlerimizi
okumaktır. Bilim alanında en yeni kitapları okuyunuz, sanat alanında
ise başyapıtları tercih ediniz.
Dili doğru kullanmak ve doğru anlatmak amacına ulaşmak için
birkaç alanda bilgi sahibi olmamız ve bu sahalardaki bilgilerimizden
yararlanmamız gerekmektedir. Bütün büyük başarılar gibi dili doğru
kullanma başarısına ulaşmamız da bazı bilgi dallarına ilgi duymamıza
bağlıdır. Doğru bir anlatıma ulaşmak isteyenler, düşünme sanatından,
dil bilimi ve dil bilgisiden, kompozisyon sanatından yararlanmak
zorundadır. Günümüzde dili doğru kullanma anlayışı bunların da
ötesine geçmiştir. Çağdaş anlayış, artık bizden dilimizin oluşturduğu
soyut sistemi tanımamızı, dilde ölçü fikrini göz önünde
bulundurmamızı ve dil ile dilin kullanıldığı ortam arasındaki ilişkiyi
söze yansıtmamızı istemektedir.
23
Düşünme sanatı; fark etme, seçme, sınıflandırma,
karşılaştırma, çözümleme ve sentez yapma sanatıdır. Bu sanatı
öğrenmek isteyenler dilin büyülü dünyasından işe başlayabilirler.
25
İKİNCİ BÖLÜM
İLETİŞİM
A. İletişimin Tanımı ve İnsan Hayatındaki Önemi
İletişim, terim anlamıyla “zihinler ya da insanlar arasında
kurulan, düşünce, niyet ve anlamların bir zihinden diğerine
aktarılmasını sağlayan etkileşim, belirli bir düşünce ya da söylenimler
türünden fiziki araçlarla, bir insandan kişi ya da zihinden bir
başkasına aktarılması süreci” demektir. Bir diğer deyişle “Belli bir şeyi
anlatmak isteme, önermesel bir tavrı (yani bir inanç, arzu, üzüntü vs.)
bir dinleyici ya da dinleyiciler topluluğuna dilsel veya başkaca yollarla
aktarma eylemi”dir.
İnsan, yapı itibarı ile sosyal bir varlıktır. Kendini ifade etmek ve
diğer insanları anlamak ihtiyacı içindedir. İnsan; arkadaş edinme, aile
kurma gibi en temel amaçları gerçekleştirebilmek için iletişime
gereksinim duyar. Kısacası sosyal varlığının gelişmesi iletişime
bağlıdır. Bu da iletişimi insan yaşamı için çok önemli bir konuma
getirir. Çünkü insanoğlu; acı, sevinç, öfke, mutluluk gibi duygularını
paylaşamadığı sürece yaşayamaz. Yaşamasının bir anlamı kalmaz.
İletişimin temel görevi sadece duyguların ifade edilmesi ile
sınırlı kalmaz. Aynı zamanda düşünce ve bilginin aktarılması
anlamına geldiği için de eğitim ve öğretimin en temel unsurudur. Bir
toplumun eğitim ve öğretim olmadan ilerlemesi kesinlikle mümkün
değildir. İletişim olmadan bunlar gerçekleşemeyeceğine göre sadece
insanın değil toplumların da var olması ve varlığını devam
ettirebilmesi yine iletişime bağlıdır.
İletişim, üç temel unsur üzerinden gerçekleşir. Bunlar:
Konuşma, yazma ve dinlemedir. Bu üç unsur üzerinden insanlar
kendilerini ifade eder, birbirlerini anlar ve bildiklerini başkalarına
aktarabilirler. Kısacası bir insan kalabalığından topluma dönüşürler.
İletişimin üç ana ögesi vardır: Kaynak / gönderici, ileti ve dinleyici /
alıcı. Başarılı bir iletişimin gerçekleşebilmesi için alıcının sadece iletiyi
alması değil, iletiye kaynak tarafından yüklenen anlamı da algılaması
gerekmektedir.
İnsan yaşamı için bu kadar önemli olan iletişim, özen
gösterilmesi gereken bir konudur. Söz konusu “insan” olduğu için
iletişimde hataya yer yoktur. Çünkü bu yanlışlar zaman zaman tahmin
bile edilemeyecek kadar kötü sonuçlar doğurabilir. Buna izin
vermemek amacıyla, iletişimin temel unsurlarının nasıl doğru ve etkili
kullanılacağını bilmek gerekir. Elinizde tuttuğunuz kitap bu amaca
hizmet etmek için hazırlanmıştır.
26
B. İletişimde Dil Unsuru
Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan en kısa ve etkili yoldur.
İnsanın kendini ifade edebilmesi ve karşısındakini anlayabilmesi en
kolay dil ile gerçekleşir.
Dil, iletişimde tek yol olmamakla beraber, diğer yöntemlerden
çok daha kısa ve etkilidir. Dilin bu özelliği insanlara verilmiş doğal bir
yetenek olmasından kaynaklanır. Örneğin, bir olguyu konuşarak veya
yazarak başkalarına çok rahat aktarabiliriz. Ancak aynı olguyu
resimlerle veya hareketlerle anlatmaya çalışmanın zorluğu, dilin insan
yaşamı ve iletişimi için ne kadar önemli olduğunu çok iyi gösterir.
İletişim, bugün tüm dünyada en çok dil aracılığıyla kurulur.
Bundan dolayı dili doğru kullanmak çok önemlidir. Etkili ve doğru bir
iletişimin ilk gereği, kurallarına uygun olarak kullanılan bir dildir.
Örneğin, anlam karmaşaları ile dolu bir konuşmanın sağlıklı bir
iletişim aracı olması mümkün değildir. Dili doğru kullanmanın ilk şartı
ise dile hâkim olabilmektir. Bu da ancak dilin kurallarını, dil bilgisini iyi
bilmekle gerçekleşir.
Etkili ve doğru iletişim kurmak isteyen bir kişi, dili mutlaka doğru
kullanabilmelidir.
C. Etkili İletişimin İlkeleri
İletişimin önemini kavradıktan sonra, başarılı ve başarısız
iletişimin nedenlerini anlamak ve ortaya koymak önemlidir. Yapılan
hataların büyük çoğunluğu, etkili iletişimin beş kuralından birisinin
unutulması sonucunda gerçekleşir. Bu bölümde bu beş ana ilkeden
bahsedilecektir.
1. Odaklanma: “Konuyu araştırın, bütün konuyu, ama sadece
konuyu!” Etkili iletişimin ilk ve en önemli aşaması konuya
odaklanılmasıdır. Kaynak / göndericinin açık ve net bir fikri olmalı, bu
amaca kilitlenmeli ve ondan ayrılmamalıdır.
Akademik veya askerî ortamlarda konuşma ve yazma işlemi
genellikle öğretmen veya komutan tarafından sorulan bir soruya yanıt
vermeyi gerektirir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında yapmanız
gereken:
“Soruya yanıt verin, tüm soruya, ama sadece soruya.”
Odaklanma sorunları genel olarak üç şekilde karşımıza
çıkmaktadır:
a. Yanlış soruya yanıt vermek: Bu genellikle, verilen görevin
veya dinleyicinin / alıcının öğrenmek istediği bilginin yanlış anlaşıldığı
27
durumlarda ortaya çıkar. Çok başarılı olduğuna inanılan bir yazının,
konu yanlış ele alınmış veya konu anlaşılamıyor şeklinde eleştiri
alması ya da sorulan bir soruya çok uzun yanıt alınması ama cevabın
soruyla hiç ilgisi olmaması gibi durumlar bu hataya örnek olarak
verilebilir.
b. Sorunun sadece bir kısmına yanıt vermek: Soru birkaç
bölümden oluşuyorsa bu durumda, bize kolay ve ilginç gelen kısmı
detaylıca inceleyip daha zor ve sıkıcı olan bölümünü yanıtlamayı
unutmak, hatanın en sık rastlanan şeklidir.
c. Soruyla ilgisi olmayan bilgi eklemek: Bu tip hatada, soru
yanıtlanmıştır; bununla birlikte yanıt ilginç, fakat konuyla ilgisiz
bilgilerle birlikte sunulmuştur. Yanıt tam olsa bile, samanlıkta iğne
arar gibi yanıtı bulup çıkarmak gerekecektir.
Konuya doğru şekilde odaklanamamak, personel arasındaki
iletişimi ciddi şekilde zedeler.
Sözcükleri dikkatli okumadığımız veya sorulan soruya yeterince
dikkat etmediğimiz için her seferinde çaba ve emeğimiz boşa
gitmektedir. Komutanın imzalamadan geri gönderdiği evrakın büyük
çoğunluğu, konuyla ilgili asıl soruya yanıt verilmemesi nedeniyle geri
dönmektedir.
2. Düzenli Olma: “Bilgi ve düşüncelerinizi düzenli olarak
sunun.” Düzenli olmak, konunun mantığa dayalı bir sıra ile sistematik
olarak sunulmasıdır. Bu düzen, okuyucunun yazıyı sözcüklerin
üzerinden tekrar tekrar geçerek okumadan, yazarın ne demek
istediğini tahmin etmek zorunda kalmadan konuşmacıyı anlamasını
sağlar.
Düzenli hazırlanmamış bir yazı veya konuşma, karşıdaki insanın
kolaylıkla aklının karışmasına, sabırsızlanmasına ve okumayı / dinlemeyi
bırakmasına sebep olabilir. Belirli bir düzene bağlı olmadan verilen
bilgiler ne kadar önemli olursa olsun alıcı / dinleyici bunun farkına
varamayabilir ve hem verilen bilginin hem de yazıyı / konuşmayı
hazırlayanın değeri düşebilir.
Düzenleme ile ilgili sorunların çözümü ise nispeten daha
kolaydır ve bu çözümlerin kısa zamanda çok faydası görülür.
3. Açık ve Sade Olma: “Her sözcüğün hakkını vererek açık bir
iletişim kurun.”
Bu ilke birbiriyle ilgili iki konuyu kapsar. Bunlardan ilki, açık ve
anlaşılır bir iletişim için dilin kurallarının, sözcüklerin yazılışının ve
okunuşunun tam olarak bilinmesi zorunluluğudur. İkincisi ise
28
aktarılmak istenen düşüncenin sözcük yığınlarının arasında
saklanmadan doğrudan verilmesidir.
İnsanlar, yazıyı hazırlayanın veya konuşmacının dili yanlış
kullanmasını eleştirmek noktasında çok aceleci davranırlar. Böyle bir
durum sizin inandırıcılığınızı ve anlatmak istediğiniz düşüncelerin
kabul edilebilirliğini kısıtlar. Yanlış kullanılan sözcükler, etkili iletişimin
en önemli engellerindendir. Bu sebeple, Türkçenin doğru kullanılması
bir zorunluluktur ve bu konuda bir eksiklik varsa mutlaka
giderilmelidir. İyi bir dil bilgisine sahip olmak için çalışmak, kuvvetli
kaslara sahip olmak için ağırlık çalışmaya benzer; ancak kararlı bir
çalışma ile gelişim sağlanır. Unutmayın ki “Amacımız gelişmek olmalı,
mükemmel olmak değil.”
Dili düzgün kullanmak, başarmanın sadece yarısıdır. Dili doğru
kullanmalarına karşın konuşma yapan ve yazı yazan pek çok insan
meslek argosu kullanarak büyük, uzun ve edilgen cümlelerle
kendilerini başarısızlığa mahkûm ederler. Bu kötü alışkanlıklar
mesajın anlaşılmasını zorlaştırır.
4. Anlama (Farkındalık): “Dinleyicinizi ve onların beklentilerini
çözümleyin.”
Düşüncelerinizi başkaları ile paylaşmak istiyorsanız onların
konu hakkındaki genel bilgi düzeyini, yaklaşımlarını ve ilgi seviyelerini
bilmek yararlı olacaktır. Bir rapor yazmanız istendiğinde ise raporun
biçimini, istenen detay derecesini, raporu ne zaman teslim etmeniz
gerektiğini ve komutanın bu konudaki emrini bilmeniz yararlı olacaktır.
Dinleyici / alıcı kitlesinin yanlış değerlendirilmesinin iletişim
sorunlarına yol açabileceğini görmek çok da zor değildir. Şu ana
kadar katılmış olduğunuz konferanslarda bu hatanın yapıldığını birçok
kez görmüşsünüzdür.
5. Katkı (Destekleme): “Ana düşünceyi vermek için mantık ve
destek unsurları kullanın.”
Yazılar ve konuşmalar genellikle karşı kitleyi bilgilendirmek veya
ikna etmek amacıyla hazırlanır. Burada karşılaşılan zorlukların büyük
bir kısmı iddiaları destekleyecek bilgiyi toplarken ve düzenlerken
yaşanır. Verilmek istenen mesajın desteklenmesi ve bir mantık
örgüsü içinde sunulması hedef kitle üzerinde güven ve inandırıcılık
tesis eder.
Yazım kurallarına uygun, açık ve sade olarak yazılmış bir yazıyı
ancak ve ancak saptırılmış veya yanlış bilgi bozabilir. Bu bataklıktan
kaçınmak deneyimli yazar ve konuşmacılar için bile oldukça zordur.
Bunun en önemli nedeni ise insanın soyut düşünme yeteneğini
29
zorlamasını gerektiren mantık olgusunun, öğrenilmesi ve
öğretilmesinin zor olmasıdır. Küçük yaşlarda edinilmiş olan kötü
alışkanlıkların kırılması için özel çaba harcanması gerekmektedir.
Genellikle yapılan yanlışlıklardan kurtulmak ve mantık desteğini
kullanarak yazı veya konuşmanızı daha da güzelleştirmek için
yapılabilecek bazı pratik teknikler doküman içerisinde verilmiştir.
Ç. TSK’de İletişim ve İletişimin Önemi
İçinde yaşadığımız bilişim ve iletişim çağı ile birlikte gerçek
bilgiyi arayan herkes gibi TSK personeli de büyük bir bilgi denizinde
boğulmaktadır. Basın kuruluşlarınca sürekli olarak çelişkili haberler
verilmekte, uluslararası elektronik posta, İnternet ve diğer iletişim
araçları hızla yayılmakta, bu durumda ortaya çıkan bilgi denizinden,
gereksinim duyulan doğru ve gerçek bilgiye ulaşılması her geçen gün
daha da zorlaşmaktadır. Bu nedenle günümüzde, iletişimin daha net
ve odaklanmış olmasına her zamankinden daha çok gereksinim
duyulmaktadır.
İletişim, XXI. yüzyılın bilgi toplumunda TSK için vazgeçilmez bir
araçtır. Görevi arayan, bulan, üstlenen, araştıran, görevin
başarılmasına kendini adayan, çözümleyici düşünme becerisine
sahip, katılımcı ve paylaşımcı, istekli; her bakımdan güçlü ve
sorumluluk duygusuna sahip TSK personeli bu aracı en iyi şekilde
kullanmalıdır.
Kader arkadaşlığı, dayanışma, saygı ve sevginin çok özel bir
anlam ifade ettiği TSK’deki her türlü görevin başarıyla yerine
getirilmesinde etkili iletişim kurma becerisi çok önemli bir yere
sahiptir. Başarımız, bu konuda sahip olduğumuz bilgi, deneyim ve
yeteneklerimizi ne kadar etkili ve doğru kullanmamız ile yakından
ilgilidir. Kendimizi ifade edebilmek, dinletebilmek, ikna edebilmek,
kabul görmek, önemsenmek, tercih edilmek ve başarmak için doğru
ve etkili iletişim kurabilme yeteneği ilk adımdır.
Personel arasındaki sağlıklı ilişkinin varlığı ve devamı bütünüyle
iletişime bağlıdır. Bundan dolayı iletişim yaşamın her alanına yön
vermektedir. Meslek yaşamının da vazgeçilmezlerindendir. Çünkü
mesleki başarı, ekip olabilmekten geçer. Ekip ruhu da ancak sağlıklı
ve doğru bir iletişimle kazanılabilir. Ekip ruhunu ise doğru ve hızlı bir
iletişim olanaklı kılar. İletişim, daha önce de belirtildiği gibi yaşamın
her alanında çok önemli bir yere sahiptir. Ancak bu önem, birlik
görevlerinde çok daha farklı bir boyut kazanmaktadır. Çünkü doğru
iletişim, sistemin işleyişini en üst düzeye çıkarırken yanlış veya eksik
iletişimin çok ciddi ve tehlikeli sonuçlar doğurabileceği gözden uzak
tutulmamalıdır.
30
TSK’nin yapısı, farklı coğrafyalardan gelen, farklı eğitimlerden
geçen, değişik kademelerdeki personelden oluşmaktadır. Bu
farklılıklara sahip personelin ekip olabilmesi ve görevini en iyi şekilde
yerine getirebilmesi için iletişimin doğru ve hızlı şekilde kurulması
esas alınmalıdır. Personelin kendini ifade edebilmesi, birbirini
anlayabilmesi ve bunun sonucunda bir ekip ruhu oluşturabilmesini
sağlayan, sağlıklı iletişimdir. Bu nedenle personelin doğru iletişimi
nasıl kuracağını öğrenmesi gerekmektedir.
31
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İLETİŞİMİN TEMEL BECERİ UNSURLARI
A. Konuşma
1. Konuşmanın Tanımı ve Genel Özellikleri
a. Konuşmanın Tanımı
Düşünce ve duyguların, başkalarına sözlü olarak bildirilmesine
konuşma ya da sözlü anlatım denir. Konuşma, insanın çevresiyle
doğrudan iletişim kurmasının en etkili yoludur. Konuşmaya, sesli
düşünme de denir. Buna göre insanlar düşüncelerini başkalarına
seslerle iletirler. Ancak bunu yaparken de sözlerini etkili kılmak için
jest, mimik, tonlama, vurgulama gibi konuşmayı tamamlayıcı ögelere
başvururlar. Konuşma olgusu; dil, düşünce, duygu, ses ve konuşma
organları gibi ögelerle doğrudan ilgilidir. Bunlardan birinin eksikliği ya
da yetersizliği, çeşitli konuşma kusurlarına yol açar.
b. Konuşmanın Yaşamımızdaki Yeri
Konuşmak, düz bir iletişim aracı değildir. Kişinin tüm
duygularının yanı sıra düşüncelerini de çevresine ulaştırabildiği en
etkin yoldur.
Yalın bir tanımla konuşma, duygu ve düşüncelerimizi, görüp
yaşadıklarımızı karşımızdakilere sözle iletme işidir. Bu bağlamda
günlük yaşamımızın bir parçası gibidir. Tıpkı solumak, yemek yemek,
su içmek, yürümek gibi... Sabahın ilk saatlerinden yatma zamanına
değin sıradan bir günümüzü düşünelim; bu süre içinde konuşmanın
büyük bir yer tuttuğunu görürüz. Yakınlarımız ile, çevremizdekilerle,
dost ve arkadaşlarımız ile günün olayları üzerinde konuşmuşuzdur.
Karşılıklı olarak gazetelerde okuduklarımızdan, duyduklarımızdan,
kişisel ve toplumsal sorunlarımızdan söz etmişizdir. Bu sorunlar
üzerindeki düşüncelerimizi, görüşlerimizi açıklamışızdır. Böylece
düşünce alışverişi yapmış, yaşantılarımızı paylaşmışızdır. Bu, toplum
içinde yaşayışımızın doğal bir sonucudur. Günlük bir gereksinimdir.
Konuşma, günlük bir gereksinim olduğu gibi işimiz ve uğraşımız
yönünden de bir gereksinimdir. Kimimiz öğrenciyizdir; konuları
arkadaşlarımız ile birlikte tartışırız. Hazırladığımız bir konuyu sınıfa ve
öğretmenlerimize sunarız. Konumuz ile ilgili bize yöneltilen soruları,
eleştirileri yanıtlarız. Kimimiz öğretmenizdir; ders anlatırız,
öğrencilerin sorularını karşılarız. Kimimiz iş adamıyızdır; bir iş
toplantısına katılır, bu toplantıda değişik projeler üzerine görüşlerimizi
açıklarız. Kimimiz satıcıyızdır; satacağımız malın niteliklerini alıcıya
anlatır, onu iyi bir mal alacağına inandırmaya çalışırız. Kimimiz
32
avukattır; üstlendiğimiz davanın savunmasını yaparız. Kimimiz
doktordur; hastalarımıza hastalığının özelliklerini açıklar, iyileşmesi
için izleyeceği yolu gösteririz. Kısaca, her birimizin bir işi, bir uğraşı
vardır. Bu iş ve uğraşının gerektirdiği konuşmalar yaparız. Bunlar,
günlük iş ve uğraşı konuşmalarıdır. Her iş ve uğraşıda başarıyı
etkileyen etkenlerden biri de konuşma becerimizin o alandaki
gelişkinliğine, yetkinIiğine bağlıdır. Hele kimi iş dalları özellikle
konuşma sanatında ustalık gerektirir. Avukatlık, öğretmenlik,
politikacılık, tanıtıcılık ve satıcılık gibi... Öte yandan kimi iş ve
çalışmalar da takım hâlinde çalışmayı gerektirir. Söz gelişi tıp
alanındaki uygulama ve çalışmalar bu türdendir. Bilim ve uygulayım
(teknik) alanlarındaki yeni buluşlar, gelişmeler de bu alanlarla ilgili
kişilerin sık sık bir araya gelmesini zorunlu kılar. Konuşmalar,
konferanslar, açık oturumlar, masa başı tartışmaları (paneller), toplu
tartışılar (forumlar) düzenlenir. Kısaca, seçtiğimiz işte başarı yolu
üzerindeysek bu tür etkinlikIere katılmamız gerekecektir. Katıldığımız
bu etkinliklerde varlığımızı kanıtlamak, kendimizi kabul ettirmek de
konuşmamızın, düşüncelerimizi açıklamadaki ustalığımızın gücüne
bağlıdır.
Değindiğimiz gibi konuşma, bir düşünce alışverişi; başka türlü
söylemek gerekirse, yaşantılarımızı başkalarıyla paylaşma işidir.
Demokratik bir toplumda toplumsal yaşama bu yolla katılabiliriz.
Düşüncelerimizi, duygularımızı, olaylar ve sorunlarla ilgili
görüşlerimizi açıklarız. Şurası açık bir gerçektir ki susan bireylerden
oluşan toplumlarda sağlıklı bir demokratik yaşamdan söz edilemez.
Çünkü demokratik yaşam, düşüncelerin, görüşlerin özgürce
söylenebildiği, özgürce tartışılabildiği bir ortam gerektirir. Bu ortamı da
düşüncelerimizi, görüşlerimizi kendi içimizde saklayarak değil, bunları
her olanaktan yararlanarak ortaya koymakla sağlayabiliriz. Bu da
bizden konuşma gücü ister. Susan, dinleyen, sadece onaylayan
bireyler olarak değil konuşarak demokratik yaşama hizmet edebiliriz.
Görülüyor ki konuşma, günlük yaşamımızın bir gereksinmesi
olmaktan öte bir yer tutuyor yaşamamızda. Demokratik yaşamı
oluşturmada bir etken, bu yaşama katılmamız için de hem bir olanak
hem de bir sorumluluk oluyor.
Öyle insanlar vardır ki etkili konuşmaları sayesinde bulundukları
her ortamda kısa bir sürede insanları etraflarına toplamayı başarırlar
ve çevreleri üzerinde kıskanılacak bir etki bırakırlar.
Örneğin işveren, personelini işe almadan evvel bir mülakattan
geçirir. Burada amacı, sınırlı bir sürede karşısındakini en iyi şekilde
tanımaya çalışmaktır. Bu görüşmelerin sonunda bazen bir bakarsınız
33
sizden çok daha az özelliklere sahip birisi, o çok istediğiniz işe
alınmıştır.
“Bu işin sırrı nedir?” diyecek olursanız bu sorunun yanıtı son
derece açıktır: Güzel konuşmayı becerebilmek...
Çünkü konuşmak, yalnızca düz bir iletişim aracı değildir. Kişinin
tüm duyguları yanı sıra tüm düşüncelerini de çevresine ulaştırabildiği
en etkili yoldur.
Güzel konuşmak için, Psikolog Jack Marrison Pollack diyor ki:
Önce dinlemeyi bilin: Birçoğumuz, ne söyleyeceğimizi
düşünmekten, başkalarının söylediklerini doğru dürüst dinlemeyiz. Siz
onları dikkatle dinlerseniz, onlar da sizi ilgiyle dinler.
Başkalarını ilgilendiren konulardan söz edin: Karşınızdakine
yetenekli olduğu konuda konuşma olanağı verirseniz, sıkıntılı bir
sessizliği önlersiniz ve çoğunlukla karşınızdaki, anlattıklarına o denli
dalar ki iki insanın konuşmasına en çok engel olabilecek sıkılganlığı
unutmuş olur.
Sıkıcı ayrıntıdan kaçının: Konuşurken en küçük ve gereksiz
hiçbir noktayı atlamadan anlatırsanız, siz ana konuya gelinceye kadar
karşınızdaki kişi sıkılır ve bu kişinin ilgisi dağılır.
Kesin ifadelerle konuşmaya çalışın: Konuşmaya başlamadan
durup önce aklınızda sözcükleri seçin. Bir konudan ötekine atlamayın.
Konuşurken konuştuğunuz kişinin yüzüne bakın, mırıldanmayın.
Sorularınızı yerinde sorun: Bir soruyu akıllıca sorarsanız
karşınızdaki kişinin “açılmasını” sağlarsınız. “İşler nasıl?” ya da “Ne
haber?” gibi sorular gereksizdir. Fakat “İşe nasıl başladınız?” veya
“Sizce nasıl?” gibi sorular karşınızdaki kişiyi konuşturur ve sizin de
gerekenden fazla konuşmanızı önler.
Öfkelendirmeden karşı çıkmayı öğrenin: Çoğu kez ne
konuştuğunuz değil de nasıl konuştuğunuz önemlidir. Dostça bir
tartışma konuşmayı zenginleştirir; fakat sertçe söylenen bir söz, iki
tarafın da hırsa kapılıp birbirlerinden uzaklaşmalarına sebep olur.
Kimsenin sözünü kesmeyin: Biri konuşurken konuşmaya
girmeniz gerekirse konuşmayı keserken yumuşak bir cümle
kullanmanız gerekir.
Hoşgörülü ve anlayışlı olun: Çoğu kez bizi sinirlendiren ve
rahatsız eden kişilerle konuşmak zorunda kalırız. Böyle durumlarda
konuşulan konu ile ilgilenmeye çaba harcayın.
34
Övgü, çoğu zaman işe yarar: Birini haklı olarak övmek onun
ilgisini kazanmak olur. İnsanlara iltifat etmeyi öğrendiğiniz an,
sohbetiniz de daha zenginleşir.
Kendinizi birçok konuda geliştirin: Kitap okuyun, uğraş
alanları (spor, müzik vb.) bulun, araştırıcı olun. Böylece sohbetleriniz
zenginlik kazanır.
c. Konuşma Güçlüğü Çekiyor muyuz?
Konuşma gücünü nice yıllar sonra kazanan Helen Keller,
konuşamadığı yılları “suskunun köleliği” diye adlandırmıştır. Bu
adlandırmada gerçeğin payı büyüktür. Nesneler, varlıklar, olaylar,
kısaca bizi kuşatan doğal ve toplumsal çevre karşısında
düşündüklerimizi, duyduklarımızı sese, söze dönüştüremediğimiz
zaman köleyizdir. Varlığımızı kanıtlamada, dış dünya ile bağlantımızı
kurmada konuşmanın bize sunduğu olanaklardan yararlanırız. Acaba
bu olanakları gerektiği gibi kullanabiliyor muyuz? Nasıl konuşuyoruz?
Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz? Söylemek istediklerimizi
karşımızdakilere etkili, güzel bir biçimde anlatabiliyor muyuz?
Anlatımımızı engelleyen birtakım yanlış alışkanlıklarımız var mı? Bu
konular üzerinde belki de hiç düşünmemişizdir. Şöyle bir deney
yapsaydık nasıl bir sonuçla karşılaşabilirdik? Varsayalım ki sıradan
bir günümüzün filmi yapılıyor ve yaptığımız her türlü konuşma da bir
teybe alınıyor. Böylesi bir kayıt, nasıl bir sonuç gösterecektir?
Bu kayıttan, öncelikle günün ilk saatlerinden gecenin geç
saatlerine değin türlü amaçlarla yaptığımız konuşmaları bütün
yönleriyle gözlemleyebiliriz. Konuşma güçlüğü çekip çekmediğimizi,
düşünce ve duygularımızı rahatça anlatıp anlatamadığımızı,
karşımızdakilerle doğal bir iletişim kurup kuramadığımızı anlayabiliriz.
Konuşurken hangi türden yanlışlar yapıyoruz, söylemek istediklerimizi
tam verebiliyor muyuz, bunları öğreniriz.
Konuşma sırasında yaptığımız yanlışların ayrımına varamayız.
Bunları ancak karşımızdakiler, bizi dinleyenler bilebilir. Oysa böyle bir
denemede kendi kendimizin dinleyicisi olacağımız için yanlışlarımızı
somut örnekleriyle görebiliriz. Belki tekdüze ya da çatlak, rahatsız
edici bir ses tonumuz vardır. Belki sözcükleri ağzımızın içinde
yuvarlıyoruz, gerekli vurgu ve tonlamayı yapmadan üst üste
söylüyoruz. Belki amacımızı tam karşılayacak uygun sözcükleri
seçemiyor; aşınmış, kullanımdan düşmüş sözcükler seçiyoruz. Belki
tam cümle kuramıyor, birtakım dil bilgisi yanlışları yapıyoruz. Belki
konudan sapıyor, daldan dala atlıyoruz. Belki el, kol, yüz
hareketlerimizi, bedensel davranışlarımızı konuşmanın akışına
uyduramıyoruz.
35
Bu “belkiler” daha da çoğaltılabilir. Önemli olan, kendimizi ve
konuşmamızı tanımak konuşma gücümüzü bir eleştiriden geçirmektir.
Bu da “Nasıl konuşuyorum?” sorusu üzerinde yeterince durmak,
düşünmekle olur. Öte yandan çevremizdeki kişilerin konuşmalarını bu
sorulara göre dinleyerek de böyle bir değerlendirmeyi yapabiliriz.
Hiçbirimizin konuşması tıpatıp birbirine benzemez. Çünkü
düşünsel ve dilsel yetkinleşmemiz tam bir özdeşlik göstermez. Bunda
yetişmemizin, içinde bulunduğumuz toplumsal ortamın da payı
büyüktür. Eğitimci, H. A. Overstreet bir gerçeği şöyle belirtir:
“Çocukların tümü, çevrelerindeki kişilerin diliyle konuşmaya
başlarlar, daha doğrusu konuşmayı onlardan öğrenirler. Bunlardan
ancak bir bölümü yaşamları boyunca sözlü anlatım becerilerini
geliştirebilirler. Yetişkinlik dönemlerinde konuşma sanatının
inceliklerini kullanabilen; durumlara ve konulara göre açık, etkili, güzel
bir biçimde konuşabilen bir düzeye erişirler. İyi bir konuşmanın
başarıyı hazırlayan etkenlerden biri olduğunu anlarlar. Bir bölümü ise
çevrelerinden öğrendikleri konuşma biçimini olduğu gibi sürdürürler.
Şurası açık bir gerçektir ki kişiliğimizi de düşünsel gelişimimizi de
belirleyen ana ölçüt, konuşmamızdaki yetkinliğimizdir.” Bunun
yargılardaki gerçek payını yadsıyamayız. Halk ya da bir topluluk
önünde konuşmayı bir yana bırakalım, bu gerçeği kişiler arasındaki
günlük konuşmalarda, söyleşmelerde de açıkça görebiliriz. Kimi
kişiler sıradan önemsiz bir konu üzerinde bile karşılarındakileri
ağızlarına baktırarak konuşurlar. Kendilerini büyük bir dikkatle
dinletebilirler. Çok güzel konuşan böyleleri için, “ağzından bal akmak”
deyimini kullanırız.
Konuşmalarının renkliliği, anlatışlarındaki doğallık ve içtenlik,
konuşmalarına kattıkları fıkra ve gülmece ögeleriyle büyülerler bizi.
Bunun yanı sıra, kimi kişiler de vardır, aynı konu üzerinde konuşurlar,
fakat doğru dürüst söyleyemezler söyleyeceklerini. Ağızlarından
dökülür sözcükler. Ağızlarına kira isteyen bir durumları vardır.
Mırıldanır, mızmızlanırlar sanki. Neyi, niçin anlattıklarının ayrımında
değillerdir. Ya bir sözü, bir düşünceyi yineleyip durur ya da daldan
dala atlarlar. İkide bir, “Ne diyordum? Haa! Gelelim meseleye...”
gibisinden zikzaklar çizerler. Bu da dinleyicilerini bıktırır, usandırır.
Hele kimileri de vardır ki karşısındakilere ağız açtırmaz. Sözün ucunu
bir kez ellerine geçirdiler mi konuşur da konuşurlar. Konu dışı,
gereksiz sözlerle dinleyicilerin kafalarını allak bullak ederler.
Konuşma açısından belirttiğimiz bu tipleri, şöyle alıcı bir gözle
bakarsak, kolayca bulabiliriz çevremizde. Ancak önemli olan, kendi
konuşmamızı, konuşmamızdaki eksiklikleri tanımaktır. Bu da sanıIdığı
36
gibi kolay bir iş değildir. Başkalarının eksikliklerini kolayca görebiliriz
de kendimize gelince iş çatallaşır, güçleşir. Çünkü bir tartıdan, bir
ölçüden kendimizi geçirmeye alışmamışızdır. Ne var ki güzel ve etkili
konuşma sanatını öğrenmenin ilk adımı, kendi konuşmamızı
tanımaktır. Eksikliklerimizi bilmezsek bunları gideremeyiz. Öyleyse şu
sorunun üzerinde duraIım: Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz?
Aşağıdaki sorular, bunu anlamamıza bir ölçüde yardımcı olabilir:
- Söylediklerimi karşımdakiler kolayca anlayabiliyor mu?
- Düşüncelerimi açık ve etkili bir biçimde belirtebiliyor muyum?
- SözcükIeri söylerken söyleyiş ve dil yanlışları yapıyor muyum?
- Sesimi, duygu ve düşüncelerimi besleyecek, zenginleştirecek
bir yönde kullanabiliyor muyum?
- Tekdüze mi yoksa canlı ve hareketli bir biçimde mi konuşuyorum?
- Konuşurken bakışlarımı beni dinleyenlere yöneltiyor muyum?
- El ve yüz hareketlerimi kullanırken birtakım yapmacık durumlara
düşüyor muyum?
- Beni dinleyenlerin ilgisini dağıtacak, gereksiz ayrıntılardan, laf
kalabalığından kaçınabiliyor muyum?
- Anlattıklarımın önemine, değerine inanıyor muyum?
- Sözü başka alanlara kaydırıyor, amaçtan ve konudan sapıyor
muyum?
Kuşkusuz bu sorular kendi konuşma durumumuzu kabaca
tanıma açısından birer ipucudur. Bu eksiklikler üzerinde ileride ayrı
ayrı duracağız.
ç. Konuşma Gücümüzü Geliştirebilir miyiz?
Diyelim ki konuşma güçlüğü çekiyoruz. Birtakım temel
eksiklerimiz var. Bunları da biliyoruz. Başkaları güzel ve etkili bir
biçimde konuşuyor; ama biz öyle konuşamıyoruz. Biz de bu
eksiklerimizi giderebilir, güzel ve etkili bir biçimde konuşabilir miyiz?
Birçokları bu soruya olumlu bir yanıt vermezler. Onlara göre “güzel
konuşma sanatı” çalışmakla, özel bir çaba göstermekle öğrenilemez.
Çünkü bu bir yetenek işidir. Tanrı vergisidir. Nasıl insanların kimileri
mavi gözlü, sarı saçlı, esmer tenli doğuyorsa, bunları değiştirmek
insanın elinde değilse, konuşma işinde de bu böyledir. Kimi kişiler de
üstün konuşma yeteneğini doğuştan getiriyorlar, bunu sonradan
kazanmıyorlar. Güzel ve etkili konuşan nice kişiler var ki bunların
hiçbiri belli bir konuşma eğitiminden geçmiş değildir. Öyleyse
37
konuşmada yeteneği de, yeteneksizliği de Tanrı vergisidir. Bu yanlış
bir görüş ve düşünüştür. Çünkü bundan önceki açıklamamızda da
belirttiğimiz gibi konuşmayı ilk çocukluk yıllarımızda hiçbir çaba
göstermeden, çevremizdeki kişilerden öğreniriz. Başka açıdan
bakıldığında ise konuşma doğuştan getirdiğimiz bir yetenek değildir;
sonradan kazandığımız bir alışkanlık, bir beceridir. Her beceri, her
alışkanlık gibi bunu da zamanla ilerletir, geliştiririz. Nitekim Brayn adlı
bir düşünür şöyle der: “İyi ve güzel konuşabilme yeteneği, Tanrı
vergisi değil, çalışmakla, konuşma denemeleri yapmakla elde edilen
bir beceridir.”
Etkili ve güzel konuşma da bir bakıma sanattır. Nasıl ki her
sanatın yerleşik, temel kuralları varsa konuşma sanatının da kendine
özgü birtakım kuralları vardır. Nitekim birçok ülkenin okullarında,
üniversitelerinde konuşma sanatını öğreten özel bölümler, konuşma
laboratuvarları vardır. Buralarda konuşma sanatının kuralları, ilkeleri,
yöntemleri uygulamalı bir biçimde öğretilmektedir
2. Güzel ve Etkili Konuşmanın Nitelikleri
a. Güzel ve Etkili Konuşabiliyor muyuz?
Konuşma, karşılıklı olarak gerçekleştirilen etkileşimsel bir süreç
olduğuna göre güzel ve etkili bir konuşmanın nitelikleri üzerinde duran
konuşma uzmanları da bu sürecin eksiksiz gerçekleşip
gerçekleşmediğine bakarlar. Şöyle ki konuşma karşımızdakinde ya da
karşımızdakilerde bir yankı uyandırma, onları etkileme işi olduğuna
göre onlar üzerinde bunu yapabiliyor muyuz? Konuşmacı olarak
beklentimiz gerçekleşmiş oluyor mu? Söylediklerimizin doğruluğuna
ve geçerliğine bizi dinleyenler inandılar mı? Söylemek istediklerimizi
tam olarak iletebildik mi?
Bu ve bunlara benzer sorularla konuşmamızı değerlendirmek
için öncelikle güzel ve etkili bir konuşmada bulunması gerekli
nitelikleri, bu tür konuşmaların dayandığı ilkeleri tanımamız gerekir.
b. Güzel ve Etkili Konuşmanın İlkeleri Nelerdir?
Konuşma uzmanları, güzel ve etkili konuşmanın on temel
ilkesini belirli başlıklar altında toplamışlardır. Kuşkusuz, bunlar
donmuş, değişmez ilkeler değildir. Ancak bu ilkeleri yapacağımız bir
konuşmayı kendi kendimize değerlendirme, dinlediğimiz bir
konuşmayı eleştirebilme açısından birer ölçüt olarak kullanabiliriz.
1) İyi Bir Konuşma Yıkıcı Değil, Yapıcıdır: İnsanları
etkilemede önemli araçlardan biridir konuşma. Bu etkileme onların
duygularını kamçılama, yanlış yönlere yöneltme biçiminde
olmamalıdır. İster halk ya da topluluk önünde konuşalım ister
38
arkadaş, eş dost çevrelerinde; bizi dinleyenlerin inançlarını, değer
yargılarını göz önünde bulundurmalıyız. Bunları hiçe sayan ya da
yadsıyan bir konuşma, tepkilere yol açar. Elbette ki her konuşmanın,
bir iletisi (mesajı) vardır. Dinleyicilerimizi belli bir görüşe, belli bir
davranışa eriştirmek isteriz. Bunun için de onların duygularını
sömürmekten, özellikle kaçınmalıyız. Dinleyenleri avlamaya,
gerçekleri bir yana atıp salt duygulara yönelen bir konuşma, yapıcı bir
nitelik taşımaz. Yapıcı konuşma, dinleyicilerin inançlarını, değer
yargılarını, düşüncelerini olumlu bir yönde değiştirmeyi amaçlar.
2) İyi Bir Konuşma, İlginç ve Değerli Konuları Kapsar:
Seçeceğimiz konu, hem kendimiz için hem de dinleyicilerimiz için
ilginç olmalıdır. Açık bir gerçektir ki ilgi duymadığımız bir konuda
rahatça konuşamayız. Üzerinde konuşabileceğimiz konular sayısızdır.
Söz gelimi, günlük olaylar, yurt ve dünya sorunları, hayaller, umutlar,
düşler, korkular... vb. gibi. Bunlar, herkesin ilgisini çekecek nitelikteki
konulardır. İki kişi bile bir araya geldiğinde söz dönüp dolaşıp
bunlardan birine gelir. Konuşmanın düzeyini belirlemede de seçilen
konunun büyük bir payı vardır.
3) İyi Bir Konuşma, Konuşmacının Kişiliği ile Bütünleşir:
Konuşmacının kişisel nitelikleriyle konuşma arasında sıkı bir etkileşim
vardır. Söz gelimi, yalancılığı, ikiyüzlülüğü herkesçe bilinen birinin
“yalancılığın kötülükleri” üzerinde yapacağı bir konuşma, kimseyi
inandırmaz. Bunun gibi, konuşmacının kişisel görünüşüyle sözleri
arasında da bir bağlantı kurmak ister dinleyici. Bu yönden,
konuşmanın inandırıcılığında konuşmacının kişiliği önemli
etkenlerden biridir.
4) İyi Bir Konuşma, Belli Bir Amaca Yönelir: Yalın bir tanımla
amaç, dinleyiciler üzerinde konuşmacının bırakmak istediği etkidir.
Dinleyicilerimize neyi vermek istiyoruz? Onları neye, hangi gerçeğe
yönelteceğiz? Konuşmamız süresince bu soruları göz önünde tutmak
zorundayız. Bir amaca yönelmeden yapacağımız konuşma, dağınık,
etkisiz kalacak, dinleyicilerimizde bir karşılık uyandırmayacaktır.
5) İyi Bir Konuşma, Konuşmayı Etkileyen Etkenleri
Çözümleyerek Oluşur: Konuşmayı etkileyen etkenler şunlardır:
Konu, dinleyici, ortam ve konuşmacı. İyi bir konuşma yapabilmek için
bu ögeleri ayrı ayrı, bir bütün olarak değerlendirmeli, çözümlemeliyiz.
Üzerinde konuşacağımız konunun boyutları nelerdir? Dinleyicilerimiz
yönünden önemi nedir? Kimler için konuşacağız? Konuşacağımız
kişilerin toplumsal, kültürel, ekonomik durumları, yaş, cinsiyet
özellikleri nedir? Nerede, ne kadar süreyle konuşacağız? Konuşmacı
olarak kendi durumumuz nedir? Bu soruların üzerinde durup bir bütün
39
olarak bunları değerlendirmemiz gerekir. Konuşmamızı düzenleme,
hazırlama aşamasında bu soruları göz önünde tutmazsak başarılı
konuşma yapamayız.
6) İyi Bir Konuşma, Sağlam Bir Konuşma Yöntemi Üzerine
Kurulur: Yöntemimizi, amacımıza ve konuşma ögelerini
değerlendirmemize göre seçeriz. Genellikle konuşmalarda dört ana
amaç ve bu amaçlara yönelik dört ana yöntem vardır: Tartışma,
savunma, öğretme ve duyguIandırma. Amaçla yöntem arasındaki
bağlantıyı kurmak, başarılı bir konuşmanın ön koşullarından biridir.
Konuşmanın hazırlanışı bölümünde bu amaçlar ve yöntemler
üzerinde ayrıntılı bir biçimde duracağız.
7) İyi Bir Konuşma, Dinleyicilerin İlgi ve Dikkatini Toplar:
Hangi konuda olursa olsun, ilgi ve dikkat dağıldığı zaman iletişim de
durur. İlgi ve dikkatin diri, canlı kalması da dinleyicilerimizi
bilinçlendirmeye, onların meraklarını ayakta tutmamıza bağlıdır.
Başka bir deyişle, onları bizi dinlemeye, söylediklerimizi bizimle
paylaşmalarını sağlamaya bağlıdır. Bu da öncelikle dinleyicilerimizi iyi
tanımakla, söylediklerimizle onların ilgileri arasındaki bağlantıyı
kurmakla sağlanır.
8) İyi Bir Konuşma, Sağlam Bilgilere Dayanır: Hangi konuyu
seçersek seçelim, o konu üzerinde rahatça, doğal bir biçimde
konuşabilmemiz, konunun gerektirdiği bilgileri, araç ve gereçleri
edinmemize bağlıdır. Düşüncelerin dinleyicilere etkisiz ve etkili bir
biçimde aktarılması salt sözcüklerle, sözel simgelerle olmaz. Bunları
konunun ve durumların gerektirdiği gereçlerle de somutlaştırmak
gerekir. Varsayalım ki “köylerden kentlere göç” olayı üzerinde
konuşuyoruz; kullanacağımız sayılar, resimler daha çarpıcı, daha
etkili kılar konuşmamızı. Çünkü konuşma, görsel ve işitsel simgelerle
oluşturulan bir iletişim işidir.
9) İyi Bir Konuşma, Etkili Bir Ses Tonu, El ve Yüz
Hareketleri Gerektirir: Etkili bir ses tonuna dayanmayan, el ve yüz
hareketleriyle beslenip renklenmeyen bir konuşma, ölü bir
konuşmadır. Sözcüklerin anlam ve duygu yükü, ses tonumuz, el ve
yüz hareketlerimizle zenginleşir. İnsan sesinin değişik biçimler,
boyutlar kazanması yönünden oldukça geniş olanakları vardır. Bu
olanaklardan yararlanarak iletmek istediğimiz düşünce ve duyguları
canlı kılabiliriz. Başka bir deyişle sözü, göze ve kulağa daha iyi
iletebiliriz. Bu da konuşmamızın başarısını artırır.
10) İyi Bir Konuşma, Canlı Bir Dil, Hareketli Bir Üslup
Gerektirir: Konuşma, geniş anlamda sözlü bir iletişim biçimidir. Böyle
olunca temel aracı sözcüklerdir. Canlı, diri, amacımıza uygun
40
sözcükleri seçme, bunları cümle içinde yerli yerine yerleştirme, her
birinin ses ve anlam hakkını vererek doğru söyleme, konuşmamızın
etkisini, güzelliğini artırır. Cümlelerimiz için de bu böyledir. Kısa,
yoğun, hareketli cümleler kurma, bunlar arasındaki geçişleri doğal bir
biçimde sağlama, anlatışımızı canlılaştırır.
Sıraladığımız bu on temel ilke, güzel ve etkili konuşmanın
belirleyici özellikleridir. Bir konuşmayı, bu ilkelerin doğrultusunda
değerlendirirsek, onun başarısı üzerinde bir sonuca ulaşabiliriz.
Öyleyse bu ilkeleri kendi konuşmalarımıza uygulamaya çalışmak,
bunlara ne ölçüde uyup uymadığımızı araştırmak, konuşmamızı
geliştirmenin ilk adımıdır. Ne var ki saptanan bu on temel ilke, güzel
ve etkili konuşmanın temel noktalarıdır. Bunlar, kendi içlerinde de
birtakım temel noktaları içermektedir. Söz gelimi, konuşmanın ögeleri
olan dinleyici, konuşma ortamı, konuşmacı; konuşmanın hazırlanışını
içeren amacımızı saptama, amacımıza göre konuşma türleri ve
yöntemleri, konuşmanın gerektirdiği bilgi ve verilerin toplanması,
konuşmanın düzenlenmesi (planlanması; konuşmanın sunuluşunu
kapsayan) sunma, bedensel davranışlar, sesin idaresi, konuşmada
seçilecek dil ve anlatımın özellikleri... gibi. Bunlar üzerinde de ileriki
bölümlerde ayrı ayrı duracağız.
Görülüyor ki konuşma da bir sanattır. Bu sanatın uzun
deneyimler sonunda elde edilen ilkelerini, kurallarını tanır, bunları
biIinçle uygularsak konuşmamızı geliştiririz.
Bir kez daha belirtelim ki güzel ve etkili konuşma sanatı,
doğuştan getirilen Tanrı vergisi değildir. Bu, denemelerle, çalışmalarla
sonradan kazanılan bir beceridir. Deneyerek, çalışarak, konuşma
güçlüklerinin, özürlerinin kolayca üstesinden gelebiliriz. Sesimize,
sözümüze egemen olabiliriz. Hiçbir bedensel özrü olmayanları bir
yana bırakalım, bugün nice kekemeler bile çalışarak kekemeliği
yenmekte, güzel ve etkili konuşma sanatının inceliklerini
öğrenmektedir. Yeter ki bu öğrenme isteğini duyalım...
c. İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?
Güzel ve etkili konuşabilmek için, özellikle halk önünde ya da bir
topluluk karşısında yapılan konuşmalarda, dinleyicilerimizi, konuşma
ortamımızı tanımamız, bunları iyi değerlendirip çözümlememiz
gerektiğini belirttik. Bunu ne denli iyi yaparsak yapalım, yetmez.
Çünkü konuşmayı oluşturan ana ögelerden biri de konuşmacıdır.
Acaba konuşmacı olarak güzel ve etkili bir konuşma yapabilecek
nitelikleri taşıyor muyuz? Bu nitelikler nelerdir?
41
Bundan önceki bölümde iyi bir konuşmanın ilkelerini on ana
noktada toplamıştık. Denilebilir ki iyi bir konuşmacı, bu on ana ilkeyi
tanıyan, bunların buyruklarına uyan kişidir. Bununla birlikte yer yer o
ilkeleri de kucaklayan, güzel ve etkili konuşma sanatının inceliklerini
bilen bir konuşmacıda bulunması gerekli olan kimi nitelikleri de kısaca
açıklayalım:
Sorumluluk Duygusu: Ahlaki değerlere bağlılık, iyi bir
konuşmacının başta gelen niteliklerinden biridir. Bu da bize hem
kişilere hem de topluma saygılı olmayı buyurur. Sorumluluk
duygusundan yoksun bir kişi ise bunu umursamaz. Topluma ve
bireylere nasıl bir katkıda bulunacağı, hangi değer yargılarını, hangi
duygu ve düşünceleri aşılayacağı bir sorun değildir. Bu yüzden de
sözleriyle edimleri arasında bir uyum yoktur. Oysa, dinleyicilerimizin
bize inanabilirliği, saygınlığımız ilk elde buna bağlıdır. Yaptığımız işin
önemine, sorumluluğuna inanmazsak, dinleyicilerimizle aramızdaki
iletişim kopar. Öte yandan sorumluluk duygusundan yoksun bir
konuşmacı, gerçekleri kolayca çarpıtabilir, sözcüklerin gücüne
sığınarak kimi durumlarda dinleyenleri aldatabilir. Böylelikle bir ölçüde
başarı da sağlayabilir; ancak, bunlar gelip geçicidir. Saygınlık
kazanan, dinleyicisinin yüreğinde ve belleğinde iz bırakan
konuşmacılar, işine karşı, dinleyicilerine karşı, toplumsal ve ahlaki
değerlere karşı sorumluluk duygusuyla davranabilenlerdir.
Sağlam Bir Kişilik: İyi bir konuşmacı, dinleyicilerine tepeden
bakmaz. Düşüncelerini, duygularını, başka bir deyişle, konuşmasının
iletisini onlarla dostça paylaşmak ister. Bu da sağlam bir kişiliğin
belirleyici iki yönüne, içtenlik ve dürüstlüğe sahip olmayı gerektirir.
İçtenlik, dinleyici karşısında olduğumuz gibi görünmek ya da
göründüğümüz gibi olmaktır. İnandığımızı söylemekten kaçınır,
söylediğimize kendimiz inanmazsak, dinleyicilerimizi de kendimize
inandıramayız.
İçtenlikle dürüstlük iç içe yürür. Dinleyicilerimize söyleyeceklerimizi
dolaylamalara başvurmadan, doğrudan doğruya anlatmalıyız. Dürüst
bir konuşmacı, konuşma sanatını birtakım çarpıcı söz oyunları olarak
görmez. Söz cambazlığına sırt çevirir, söyleyeceklerini en yalın
biçimde, yapaylığa, yapmacıklığa düşmeden verir. Yalınlık da sağlam
bir kişiliği oluşturan nitelikler arasında yer alır.
Dinleyicilerimizi büyüleme, kendimize bağlama; söz cambazlığı,
söz oyunlarıyla değil, kendimize ve onlara güvenmemizle gerçekleşir.
Dinleyenlerimizin iç evrenlerine girme, onların yaşantıları, söz
dağarcıklarıyla antenlerimizi birleştirme ancak kendi duyarlığımızı
yapaylığa düşmeden dışlaştırmamızla olabilir.
42
İçtenlik, dürüstlük, yalınlıkla birlikte, dinleyicilerimiz bizden
hareketli, canlı, renkli bir söyleyiş de bekler. Kuşkusuz bunlar da
sağlam bir kişiliğin belirleyici özelliklerindendir. Konuşmamız duygusal
ögelerden yoksun, dümdüz, ölü ise dinleyicilerimizle aramızdaki
iletişim kopar. Bu kopuşu yansıtan en iyi ayna da dinleyicilerimizin
yüzleridir. Etkileyen gücümüzü, söylediklerimizi dinleyicilerimizin
bizimle paylaşıp paylaşmadığını bu aynada görebiliriz.
İçtenlik, doğruluk, nesnellik, yalınlık, canlılık gibi niteliklerin yanı
sıra gülmece ya da eski deyişle, mizah duygusu da sağlam bir
kişiliğin belirleyici yönlerindendir. Konuşmamıza yumuşaklık, esneklik
kazandırma, renklilik ve tazelik vermede bu duygunun önemli bir
katkısı olabilir. Konuşmamızın akışı içinde zaman zaman bu
duygudan yararlanma, dinleyicilerimizi gerginlikten kurtarır. Onların
ilgilerini toplar. Ancak bu, ileride de değineceğimiz gibi işlevsel bir
özellik taşımalıdır.
Düşünsel Olgunluk: Etkili bir konuşmacı, öncelikle üzerinde
konuşacağı konu üzerinde düşünsel bir olgunluğa kavuşmuş
olmalıdır. Bu kitap boyunca sık sık değineceğimiz gibi belli bir bilgi
birikiminden yoksunsak, söyleyeceğimiz söz yoksa, konuşma
sanatının kurallarını, ilkelerini ne denli iyi bilirsek bilelim yine de etkili
ve güzel konuşamayız. Düşünsel olgunluğumuz da bilgi
dağarcığımızın zenginliğine bağlıdır. Konumuzu seçmeden, konunun
geliştirilmesinde kullanacağımız verileri açıklamada göstereceğimiz
başarı, düşünsel olgunluğumuz ve bilgi dağarcığımızın zenginliğiyle
orantılıdır.
Bilgi dağarcığımız, salt öğrenim yoluyla edindiklerimizden
oluşmaz. Gözlemlerimiz, yaşantılarımız, kısaca edintilerimizin
tümüdür bu dağarcık. Ancak her konu, özel bilgiler gerektirir. Bu da
bizi, araştırmaya, okumaya yöneltir. Bu nokta üzerinde bundan
sonraki bölümde ayrıntılı bir biçimde duracağız.
Konuşma Yönteminde Ustalık: Etkili ve güzel konuşma,
konuşma sanatının ilkelerini tanımayı, bunları konuşma süresi içinde
uygulamayı gerektirir. Konuşmacı olarak bu ilkeleri tanıyacak,
konuşmamızı bunların kılavuzluğunda hazırlayacağız. Her konuşma,
özellikle halk ya da belli bir topluluk önünde yapılan konuşmalar,
belirli aşamalardan geçerek hazırlanır. Her aşamada yapmamız,
uymamız gereken işler, kurallar vardır. Örneğin, konumuzu seçme,
amacımızı belirleme, amacımız doğrultusunda bilgi toplama, bilgileri
düzenleme, konuşmamızı sunma gibi... Bundan sonraki bölümde
bunları ayrı ayrı ele alacağız. İyi bir konuşmacı, bu noktalarda belirli
becerileri kazanmış olan kişidir.
43
Buraya değin söylediklerimiz, konuşmayı etkileyen etkenler
üzerinde birtakım kuramsal öğütler ve saptamalardır. Önemli olan,
bunları işe, uygulamaya dönüştürmektir. Daha doğrusu, alışkanlık
durumuna getirmektir. Bu da güzel ve etkili konuşmanın ilkelerini,
kurallarını tanımayı aşan bir iştir. Tek başına tanımak yeterli
değildir. Tanıdığımız bu kuralları, ilkeleri uygulayamazsak bunlar,
birer süs bilgi olmaktan öteye geçemez.
Konuşmayı etkileyen etkenlerle ilgili olarak söylediklerimiz,
güzel ve etkili bir konuşmanın ilkeleri diye gösterdiklerimiz
gerçekte bugüne değin yapılmış birtakım denemelerin ürünüdür.
Yine, bunlar, başarılı ve başarısız konuşmaların
değerlendirilmelerinden, eleştirilerinden çıkarılmış sonuçlardır.
Bize geçmişin bir mirasıdır. Bu mirastan yararlanmamız, bizi
başarısızlığa düşmekten kurtarır.
3. Etkili Konuşmada Dikkat Edilmesi Gereken Konular
a. Yüz Yüze Konuşma
“İnsan beyni doğduğunuz andan itibaren çalışmaya başlar ve
toplum karşısında konuşmaya kalktığınız ana kadar durmaz.”
George Jessel
Er ya da geç bir topluluk karşısında konuşmak zorunda
kalacaksınız. Hele ordudaysanız bu kaçınılmazdır, engel olma
olasılığınız düşüktür ve konumunuz yükseldikçe de kaçınılmaz
olacaktır. Bu durum sizi düşündürüyor ve sıkıntıya sokuyorsa yalnız
değilsiniz. Araştırmalara göre çoğu insan, topluluk karşısında
konuşmayı ölüm korkusundan sonra ikinci sıraya koyar.
Deneyimsizseniz; bu bölümdeki konuşma ipuçları ve esasları, size bu
konuda yardımcı olacaktır. Başarılı bir konuşmacıysanız, bu bölümü
tekrarlama açısından gözden geçirin ya da atlayın.
Hedeflerinizden biri, konuşma düşüncenizi geliştirmek olmalıdır.
Olumlu düşünün ve mükemmel olmak üzerine değil gelişmek üzerine
odaklanın. Konuşma da dinleme gibi bir beceridir; bir kere temelini
kaptığınız zaman geri kalanı; uygulama güzelleştirme ve tarzdır. İlk
hatalarınızdan utanabilirsiniz; fakat yaşamaya devam edersiniz.
Çoğumuz konuşmacı olmayabiliriz; fakat temel ölçütleri öğrenirsek
hepimiz daha etkili konuşabiliriz. Mümkünse çevrenizdeki başarılı
insanlardan konuşma ipuçlarını öğreniniz. Zaten başarılı bir
konuşmacıysanız bildiklerinizi diğerleriyle paylaşın. Herkes nesnel ve
zamanında geri besleme alırsa konuşmasını geliştirebilir.
44
b. Her Şey Konuşma Tarzında Başlar
1) Sözlü İletişim
Bilginizi ve düşüncelerinizi iletmek için sesinizi nasıl etkili
kullanırsınız? Konuşma hızında, ses tonunda, vurgulamada, durmada
ve sesinizin diğer etkenlerinde kontrolünüz vardır. O zaman
sunumunuzun ilginç olması için sesinizi kullanın. Ne demek
istediğimizi anlamak için bu bölümü dikkatli okuyun.
Konuşma Hızı (Oran / Ritim)
Her konuşmaya uyan bir konuşma hızı yoktur. Yine de
unutmayın, insanlar bir dakikada konuşulan 120 sözcüğün 4 - 5 katı
daha hızlı dinleyebilir. Bu yüzden çok yavaş konuşursanız, sizin
konuşmanızdan daha hızlı bilgi alan birinin dikkatini ve ilgisini
kaybedebilirsiniz. Diğer taraftan, her zaman aynı konuşma hızını
kullanmak istemeyebilirsiniz. Sunumunuz esnasında neye vurgu
yapmak istiyorsanız orada ses seviyenizi yükseltin.
Ses Seviyesi / Gürültü
Ses seviyesi konuşmanıza vurgu yapabileceğiniz başka bir
sözlü tekniktir. Mümkünse odayı hangi ses seviyesi kullanacağınıza
dair kontrol edin ve unutmayın ki kalabalık ortamlar sesi yutar. Seyyar
mikrofon, özellikle büyük salonlarda, alçak sesli konuşmacılar için iyi
bir çözümdür. Bir noktaya vurgu yapmak için sesinizi alçaltın veya
yükseltin. Sesinizi alçaltmanız ve yumuşatmanız, vurgu yapmak için
daha etkili bir yoldur.
Vurgu / Ayar
Vurguyu etkili kullanmak için bir müzisyenin yeteneklerini pratik
yapmanız gerekir. Vurgu, ses perdesindeki notaların kullanımıdır.
Sizin için uygun bir ses seviyesinden başlayın ve daha sonra vurgu
için sesinizi alçaltın veya yükseltin, bunu da sesli - sessiz harflerdeki,
sözcüklerdeki ve cümlelerdeki vurgulara dikkat ederek yapınız.
Konuşmanızdaki “kesinlik” ifadelerinde yüksekten alçağa, şüphe
ifadelerinde ise “alçaktan yükseğe” tonlama kullanın. Tonlamadaki bu
değişiklikler konuşmanızı tekdüzelikten kurtarır ve dinleyicinin ilgisini
toplar.
Durak / Nefes Kontrolü
Duraklar size nefes alma, dinleyicilere de sizin düşüncelerinizi
anlama fırsatı verir. Asla acele etmeyin. Ara sıra durun ki izleyici ne
demek istediğinizi anlasın. Burada önemli soru, nerede duracağınızdır.
45
Konuşmadaki duruşlar, yazıdaki noktalamalar gibidir. Kısa
duruşlar cümledeki iki ayrı noktayı, uzun duruşlar da cümlenin bittiğini
anlatır. Aynı zamanda uzun duruşlar da bir düşünceden diğer
düşünceye geçerken kullanılabilir. Bu duruşlar size uzun gelebilir;
fakat genelde sizin düşündüğünüzden çok daha kısadır.
Dinleyicileriniz de bundan memnun olacaktır. Fakat konuşmanızı
gereğinden çok duraklamalarla da bölük pörçük bir hâle getirmeyin!
Telaffuz ve Türkçe
Telaffuzunuz Türkçeye olan hâkimiyetinizi gösterir. Söyleyiş,
sözcükleri anlaşılır bir şekilde ifade etme sanatıdır. Telaffuz ise
sözcükleri doğru söyleme sanatıdır. Düşüncelerinizi iyi ifade
edebilirsiniz; fakat yine de sözcükleri yanlış telaffuz edebilirsiniz. Ne
yazık ki çoğu insan sözcük telaffuzunu veya yanlış telaffuzu zekânızla
doğru orantılı düşünecektir. Kendinizi dinleyin, sözcüklerinizi
netleştirin ve dilinizi anlaşılabilir ve izleyicilere uygun hâle getirin.
Telaffuzdan emin değilseniz, işinize başlamadan önce sözlüğe
bakınız. Ayrıca İnternetteki bazı sözlüklerden de sözcüğü telaffuzuyla
dinleyebilirsiniz.
Uzunluk / Zamanlama
Sunuculuk öğretmenlerinin “zamanlama” konusu üzerinde
neden çok durduğunu hiç merak ettiniz mi? Çünkü sunumun
uzunluğu çok önemlidir. Askerî ortamda düşüncelerinizi kısa ve etkili
ifade etmelisiniz. Sözlü iletişimde ana kural konuşmayı kısa ve hoş
tutmaktır. Gereksiz yere vaktini alan birini hoş görecek çok az kişi
vardır. Konuşmadan önce elinizdeki malzemeyi toplayın. Ne
söylemek istediğinizi bilin. Aklınızın bir köşesinde her zaman
amacınızı ve izleyicinizi tutarak konuşun. Konuşma yaparken sesinizi
kontrol etme ve yönetmek için gerekli noktalara değindik. Bu
tavsiyelerimize uyarsanız herkesin imreneceği bir “radyo sunucusu”
sesine sahip olursunuz. Fakat hepsi bu kadar değil. Toplum içinde
konuşmak için sesinizi yönetmekten daha fazlasını yapmalısınız.
Jestlerinizi, mimiklerinizi, hareketlerinizi heyecanınızı kontrol altına
almalısınız.
2) Sözsüz İletişim
“İlk izlenimi vermek için ikinci bir şansın yoktur.”
Birçok çalışma göstermiştir ki insanlar sözlü olarak anlatılanların
%10’unu hatırlarlar. İlk izlenim ise daha çok sözsüz iletişime bağlıdır.
Sözsüz iletişimin unsurları kıyafetiniz, kendinizi nasıl taşıdığınız,
mimikleriniz ve diğer beden dilleridir. Karşılaşacağınız en büyük sorun
endişeleriniz olacaktır. Bu yüzden sahne korkusunu üzerinizden
46
atmaya hazır olun. Sahne korkusu, yanlış yönlendirilmiş enerjimizden
başka bir şey değildir; hissettiğimiz endişe veya heyecan başkalarının
göreceği bir şekilde ortaya çıkar. Çoğunuz çok güzel bir sunumun
sadece heyecanı kontrol edememekten dolayı kötü bir sunuma
dönüşmesine şahit olmuşsunuzdur. Aşağıda, sahne korkusunu
yenebilmeniz ve en iyi adımı atabilmeniz için size bir kontrol listesi
verilmiştir. En azından bu ipuçları ile izleyicilerinizi aldatabilirsiniz.
Unutmayın; heyecandan tamamen kurtulmak imkânsızdır. Fakat
heyecanınızın mesajınızı etkilemesini engelleyebilirsiniz.
Terli Eller Korkusunu Yenmek
- İzleyicilerinizi çözümleyin: Dinleme özellikleri, gereksinimleri,
davranışları ve eğitim geçmişleri... Bu sizin bilinmeyen sebepsiz
korkunuzu yenmenizi sağlayacaktır.
- Konuşma yaptığınız yeri kontrol edin. Gelecek izleyiciyi alacak
kapasitede mi?
- Tahtası var mı? Görsel yardımcılarınızı kullanabileceğiniz yer
var mı? Masalar, sandalyeler, havalandırma, ışık, kalemler, kâğıt,
telefonlar, fazladan projeksiyon lambası, vb... Bu yardımcılar düzgün
çalışıyor mu?
- Uygulama! Uygulama! Uygulama! Teyp, kamera, uzun ayna,
hatta arkadaşlarınızı kullanarak uygulama yapın. Ofiste veya başka
bir yerde “kuru geçiş” yapmayı deneyin. Uygulama her şeydir.
- Konuya girişinizi ve ana meseleye geçişinizi unutmayın. Bu
size her zaman ilk ve en zor anlarda yardımcı olacaktır.
- Her zaman güler yüzlü ve olumlu olun. İzleyicileriniz sizden
başarmanızı bekliyor.
- Endişelerinizi ve heyecanınızı içinizde saklayın. Hataları siz
söylemedikten sonra dinleyiciler anlamayacaktır.
- Sahneye çıkmadan hemen önce kısa bir yürüyüş yapın ki bir
miktar enerjinizi alsın.
- Mesajı verin. Dikkatleri mesajın üstüne çekin, kendi üzerinize
değil.
- Göz temasında bulunun ve geri besleme alın. İzleyicinizle
oynayın. İzleyicileriniz onlara konuştuğunuzu ve baktığınızı bilsinler.
Bu onların dikkatini çekecektir. Sadece notlarınıza bakarsanız
izleyicilerin ilgisini kaybedersiniz. Onların uyuduklarını bilmezseniz,
onları uyandıramazsınız!
47
- Konuşmacıların seviyesine uygun dil kullanın. Kısaltmalar
kullanın ve cümleleri kısa tutun. Soyut ve karmaşık meseleleri
anlatıyorsanız anahtar sözcükler üzerinde durun ve ayrıntılı, özel
örneklerle açıklayın.
- Sunumunuzu gazete kupürü, karikatür, müzik, uygun ve ilgili
sözler kullanarak zenginleştirin.
- Enerji fazlalığınızı doğal yollarla harcayın. Yüz ifadeleriyle,
jestlerle, yürüyerek ve parmaklarınızı kürsüye veya sandalyeye
bastırarak yüz ifadenizi, ellerinizi ve kollarınızı konuşmanızı etkili
kılmak amacıyla kullanın; ama kesinlikle aşırıya kaçmayın. Geri
yaslanmak, vücudu ileri itmek veya sağa sola yatmak ya da ayakları
bükmek enerjiyi atmak için geçerli bir davranış tarzı değildir. Bu
endişe verici durumlarla ilgili daha fazla bilgiyi yeri geldiğinde
vereceğiz.
- İyi görünmek, özgüven oluşturur ve izleyicilere karşı kredinizi
artırır. Saç tıraşına ihtiyacınız var mı? Üniformanız ütülü mü?
Rütbeleriniz ve isimliğiniz düzgün olarak takılmış mı? Düğmeler takılı
mı? Ayakkabılar boyalı mı? Dik, uyanık ve sakin misiniz? Unutmayın,
dağınık bir üniforma ve şaşkın davranışlar, dağınık ve şaşkın bir
konuşmacı demektir. Adil veya değil; ama izleyicinin beyni böyle
çalışır. Hepimiz doğal birer eleştirmeniz!
Garip Davranışlar
Endişeyle ilgili son birkaç söz daha. Göz önünde olduğumuzda
çoğumuzun yaygın olarak kullandığı garip davranışları olur. Burada
önemli olan kendi garip davranışlarımızı bilmek ve bunlarda aşırıya
kaçmamaktır. Her zaman kendinizi kontrol ediniz ve geri besleme
alınız. Zaman içinde bunu sanata çevireceksiniz. Biz aşağıya birkaç
tanesini çıkardık. Bunlardan hangisi size uyuyor?
- Filika: Bu tür konuşmacı kendisini, canını kurtaracakmış gibi
sahneye veya kürsüye bağlayan kişidir. En büyük korkusu, önünde
kendisini güven ve huzur içinde hissettiği tahtayı terk etmektir; bu
yüzden de ümitsizce iki eliyle kürsüye sarılır. Bu konuşmacı için
sahnede yürümek düşünülemez bile.
- İncir yaprağı: Bu konuşmacı yukarıdaki durumdan biraz
kurtulup ara sıra izleyici önünde tur atan kişidir, fakat ellerini ne
yapması gerektiğini hâlâ bilmez. Bu konuşmacı hızla, filika olan
kürsüye dönmek ister; ama onun yerine sabit duran kollarında incir
yaprağı gibi bir el diğerinin üzerindedir ve eller dinlenmededir. Bu
resmi canlandırabildiniz mi?
48
- EI yıkayanlar: Bunlar, tüm heyecanını elinde tutan
konuşmacılardır. Bunlar konuşurken ellerini yıkarlar da yıkarlar. Tüm
bu sürtünme sonunda ellerinde ısıdan dolayı yara olacağını
sanırsınız; fakat onlara bir şey olmaz! Onların bu davranışına
odaklanır, asıl konuşmayı kaçırırsınız.
- Kafesteki kaplan: Bu konuşmacıları dinlemek tenis maçı
izlemek gibidir. Bu konuşmacılar sahnenin bir tarafından diğer
tarafına volta atarlar, nabızlarını ölçmek için bile durmazlar. O kadar
çok enerji harcarlar ki sunumları bedensel bir çalışma olarak
adlandırılabilir. Bu tekniği el yıkamayla birleştirirlerse kalori
harcamaları çok daha fazla olur.
- Sallananlar: Sallananlar, özgürlüklerine kavuşmak isteyen
kaplanlar gibidir. Sahne korkusunun en yüksek basamaklarını
yaşamışlardır ve onlarda artık terleme ve ağız kuruluğu yoktur. Onlar
sadece sahnede konuşamama ve ayakta sabit duramama sorunu
yaşarlar. Konuşma deneyimleri onları eğitmiştir; fakat bu sanatı
istenilen rahat konuşma noktasına kadar getirmemiştir. İki türü vardır:
İleri - geri ve sağa - sola.
- Cep düşkünleri: Evet, kurallara uymuyor belki; ama bu türler
kesinlikle ceplerini diktirmelidirler. Çünkü ne zaman konuşmaya
başlarlarsa, akşam yediklerinden çocukluklarına kadar her şeyi
anlatırlar. Bu türler ümitsizce, el yıkayanlar veya incir yaprağı grubuna
dâhil olmak istemediklerinden ellerini ceplerine hapsederler. Bu
hareketin seyirciyi kızdırıp dikkatlerini dağıtacağını unuturlar. Bu
konuşmacılar ellerinde bir şey tutmanın onları “el yıkayanlar” grubuna
dâhil etmeyeceğine inanırlar.
- Kalemle oynayanlar: Bu konuşmacılar cep düşkünlerine
benzerler. Elleriyle bir şey yapıyor olmak zorundadırlar. Bütün
kalemler ve benzer nesneler bu konuşmacı sunumunu yapmak için
ayağa kalkmadan önce kürsüden kaldırılmalıdır. Kendilerini
ellerindeki bir kalemle oynamak zorunda hissederler ve bu da
genellikle izleyiciden iyi puan almaz.
Bu hareketler kendi başlarına bir konuşmacının başarısızlığına
sebep olmaz; fakat aşırıya kaçarsa sorun oluşturabilirler. İzleyiciler
konuşmacıyı dinlemek yerine onun hareketlerine takılabilir. Bir kez
daha belirtelim, bu tarz hareketleri herkes bir veya birkaç kez yapar.
Davranışlarınızdan haberdar olun, onları kontrol edin ve onların
sürekli davranışlarınız olmasına ve mesajınızın etkisini azaltmasına
izin vermeyin.
49
4. Konuşma Biçimi: Doğaçlama, Hazırlıklı ve Yazılı Metin
Sözlü iletinizi ulaştırma biçimi, hazırlanmanız gereken
zamandan, iletinin doğasına kadar birçok etkenden etkilenebilir.
Genel olarak kullanılan yapılar aşağıda ifade edilmiştir:
Doğaçlama: Doğaçlama, bir soruyu yanıtlanırken veya
sahneye çıkmak zorunda olduğumuz zamanki konuşmadır. Haberimiz
olmadan birkaç dakikalığına yaptığımız konuşma şeklidir. Bu işi çok
iyi başarabilmeniz için öz güveninizin çok yüksek, konuya
hâkimiyetimizin çok iyi ve ayaklarınız üzerinde düşünebilme
yeteneğinizin olması gerekir. Mükemmel bir konuşmacı, sözlü
iletişimde en yüksek noktaya ulaşmış kişidir.
Hazırlıklı Konuşma: Bu tür konuşmalar hazırlanmaya fırsat
bulduğumuz zaman yaptığımız konuşma tarzlarıdır. Çoğu askerî
konuşma bu şekilde yapılır. Bu, bir şeyler yazıp ezberlememiz
anlamına gelmez; fakat genellikle iyi bir planlama ve ön hazırlık
gerektirir. Anlık ve doğal olarak, konuşma esnasında özel sözcük ve
kalıplar kullanılır.
Yazılı Metinden Konuşma: Bu tür konuşmalar kesinlikle her
sözcüğün mükemmel olması gerektiği yerlerde kullanılır. Bu tür bir
konuşmayı yapabilmek için söylenecek her şeyin çok iyi belirlenmesi
ve kelimesi kelimesine bir hazırlık yapılması gerekir. Daha çok üst
düzey toplantılarda, çok karmaşık ve tartışmacı bir dil kullanılacağı
zaman kullanılır. Aynı zamanda senede birkaç kere yapılması
gereken rutin brifingler için ya da çok resmî kutlamalarda (emeklilik
veya madalya törenleri gibi) yapılır. Yazılı metin ile konuşma
yapmanın avantajları şöyledir:
- Temel konunun atlanmayacağını garanti eder.
- Hazırlıksız bir konuşmada olabilecek hatalar bu konuşma
türünde olmaz.
- Gerekliyse kesin tanımı ve tam cümleyi verir.
- Fazla yoğun hazırlanmadan ve prova yapmadan, konuya hâkim
olmayan bir personelin de böyle “konser ve brifing” verebilmesini sağlar.
UYARI: Yazılı bir metinden konuşma brifinge tat katar mı?
Kesinlikle hayır. Yetenekli bir konuşmacı değilseniz ve sözcükleri
olduğu gibi okuyorsanız bu kesinlikle çok sıkıcı olur. Konuşmacılar
genellikle uyaranlardan yoksun, göz kontağı kurmadan ellerindeki
metni alıp kürsünün arkasına geçerler. İzleyiciler sizin konuşma
metninin arkasına saklandığınızı ve kesinlikle hiçbir şey bilmediğiniz
bir konu hakkında konuştuğunuzu düşünürler. Ayrıca dinleyicilerinizi
50
bilirsiniz. Sizin okuduğunuz bu metni kendilerinin de okuyabileceğini
düşünürler. Bir konuşma metnini düzgün okuyabilmiş ve bittiğinde
hâlâ izleyicilerinizle doğrudan gözle iletişim kurabiliyorsanız başarılı
bir konuşmacısınız demektir.
İyi bir konuşma ve güzel bir hazırlık için bazı temel esaslar
şöyledir:
- Brifingi hazırlamak:
Okunması kolay, en az 12 puntodan oluşan bir metni sanki
konuşuyormuş gibi yazınız.
Hazırladığınız sayfanın sadece üstten 2 / 3’üne yazınız ki
gözleriniz aşağıya düşüp de izleyicilerinizle göz kontağınız kopmasın.
Boşlukları iki veya üç yapınız ve kesinlikle satır sonunda bir sözcüğü
veya sayfa sonunda bir tümceyi bölmeyiniz.
Sayfayı kalın harflerle numaralandırınız.
Vurgu yapmak istediğiniz sözcüğün altını çiziniz ve uzun bir
duruş yapmak istediğiniz yeri işaretleyiniz.
Görsel yardımcıları kullanacağınız yerleri belirleyiniz ve
işaretleyiniz.
- Uygulama yapınız.
- Yazıyı tekrar tekrar neredeyse ezberleyinceye kadar okuyunuz.
- Ses, göz teması ve vurguları kullanınız.
- Söylenmesi zor sözcüklerden ve uzun cümlelerden kaçınınız.
- Cümlelerinizi bitirirken ve duygusal bir şeyler söylerken
izleyicilerinize bakınız.
- EI hareketlerini kullanmayınız ve heyecanınızı yenmek için
uğraşta bulununuz.
- Görsel yardımcıları kullanınız.
- Öz güvenle bitiriniz.
- Neden okumayı tercih ettiğinizi kesinlikle belirtmeyiniz. Güzel
hazırlanmışsanız fark edilmeyecektir.
- Esnek olunuz. Gerektiğinde bazı yerleri de konuşma esnasında
kaldırabilirsiniz.
“Sonuç olarak” cümlesinden sonra konuşmanızı kesinlikle
uzatmayınız.
51
Sonuç bölümünde konuşmanıza yeni bilgiler eklemeyiniz.
Üç sunum şeklini de (doğaçlama, hazırlıklı ve yazılı metinden)
iyi kullanan birisi her zaman çok kıskanılır. Konuşmacı olarak bilgili,
güvenli olarak görülürler; çünkü ev ödevlerini çok iyi yapmışlardır.
Konularında uzman olabilirler ve düşüncelerini açık ve net bir şekilde
dinleyicilerine aktarabilirler. Sunumlarını iyi araştırmış, iyi
hazırlanmışlardır. Konuşmadan önce kesinlikle çok dikkatli düşünürler
ve her zaman ana düşüncelerini ortaya koyar, ne söylenmesi
gerekiyorsa onu söylerler. En önemlisi susacakları zamanı bilirler.
Hazırlanmanın, pratik yapmanın ve çalışmanın yerini tutacak başka
bir şey yoktur. Hazırlanmaya vaktiniz varsa kesinlikle hazırlanınız.
5. Konuşma Türleri
Yapılışlarına ve yapılarına göre konuşmaları iki ana türde
toplayabiliriz: Hazırlıklı konuşmalar, hazırlıksız konuşmalar. Hazırlıklı
konuşmada bildiğimiz gibi, konumuzu önceden seçiyor, amacımızı
belirliyor, bilgi topluyor, topladığımız bilgileri düzenliyor, sonra da
bunları konuşma metnine dönüştürüyoruz. Başka bir deyişle, ne
söyleyeceğimizi, nerede söyleyeceğimizi, kimlere söyleyeceğimizi
biliyoruz önceden. Oysa, kimi durumlarda böyle bir ön hazırlık
yapmadan konuşmak zorunda kalabiliriz. Diyelim ki bir anma ya da bir
okulun bitirme törenine katılmış olabiliriz. Bizden de o anda bir
konuşma yapmamızı isteyebilirler. Yapacağımız konuşma içimizden
geldiği gibi olacaktır. Bir de günlük, yani karşılıklı konuşmalarımız
vardır. Bunların tümünü burada ele alacak değiliz. Başlıcalarını genel
çizgileriyle belirtmekle yetineceğiz.
Konuşmaları belirli türler içinde toplarken onların amacını,
yapılış biçimlerini, oluşumunu göz önünde bulunduruyoruz. Yoksa
bunlar kesin çizgilerle birbirinden ayrılmaz. Dahası yer yer birbirleriyle
de kesişirler. Bu ayırmada konuşmanın işlevini de bir ölçüt olarak
alabiliriz. Amaç, işlev, yapılış yönünden başlıca konuşma biçimlerini
belirli adlar altında toplayabiliriz:
a. Günlük Konuşmalar
Evde, yolda, sokakta, okulda, iş yerinde, kahvede veya parkta
kısaca günlük yaşamın her kesiminde arkadaşlarımızla ve
çevremizdeki diğer insanlarla karşılaşır, merhabalaşır, selamlaşıp
esenleşerek şuradan buradan konuşuruz. Bu konuşma, öteki
konuşma biçimlerine göre yaşamımızda daha çok yer tutar. Belli bir
amaca yönelik olanları da vardır olmayanları da vardır.
1) Gelişigüzel Konuşma ve Söyleşmeler: Bu, tanıdıklarımız,
eş ve dostlarımızla olduğu gibi herhangi bir ortamda yeni tanıştığımız
52
kişilerle de dereden tepeden, şuradan buradan, daldan dala atlayarak
yaptığımız konuşma biçimidir. Adlandırmamızdan da anlaşılacağı gibi
öyle önceden amacı belirlenmez, özel bir hazırlık gerektirmez.
Kuşkusuz özel bir hazırlık gerektirmez ama yine de uymak ya da
izlemek zorunda olduğumuz kimi ilkeleri vardır. Şöyle ki bu tür
konuşmalar gelişigüzel biçimde başlar; ama daldan dala atlanarak
değişik konuların kapısını çalarız. Sanattan siyasete değin bin bir
türlü konuyu gelişigüzel konuşuruz. Söyleşi havası içinde şurasından
burasından irdelenir.
Gelişigüzel konuşma ya da söyleşmelerde kendimizi
dinletebilmek için dinlemeyi bilmeliyiz. Karşımızdakine saygı ile
davranmalı, içten olmalıyız. Bu tür konuşmaları ballandıran bu
içtenliktir. İçtenliğin yanı sıra şu noktaları da aklımızda tutmalıyız:
- Konuşurken kendimizden çok söz etmemeli, “ben şöyleyim,
ben böyleyim” cümlelerinden sakınmalıyız.
- Hep kendimiz konuşmamalı, karşımızdakine de konuşma
olanağı vermeliyiz.
- Karşımızdakinin sözünü ağzından almamalı, konuşmasını
kesmemeliyiz.
- Çevremizdekileri ya da karşımızdakini incitici, kaba, argo
sözcük ve deyimleri kullanmaktan kaçınmalıyız.
- Sesimizi, ses tonumuzu iyi ayarlamalı bağırarak konuşmaktan
çekinmeliyiz. Bunun gibi duygu, düşünce ve yaşantılarımızı anlatırken
her türlü abartıdan özellikle kaçınmalıyız .
- İki kişi konuşuyorsa konuşmaya katılmanın uygun zamanını
beklemeliyiz. Bu da karşımızdakilerin konuştukları konuda
düşüncelerimizi, görüşlerimizi sormalarıyla ortaya çıkar.
2) Görüşmeler (Mülakatlar): Görüşme, günlük konuşmaların
bir amaca yönelik özel bir türüdür. Görüşmelerin hangi amaçla
yapılacağını, görüşmeden önce ne gibi bir ön hazırlık yapmamız
gerektiğini daha önceki bölümlerde kısaca belirtmiştik. Yapacağımız
görüşmenin verimli ve başarılı olması, kimi noktalara uymamızla
gerçekleşir. Önce kiminle görüşeceğimizi kararlaştırmalı,
görüşeceğimiz kimseyle nerede ve ne zaman, hangi konuda
görüşeceğimizi belirtmeli, gerekli hazırlıkları yapmalıyız. Bu konudaki
yayınları olanaklar ölçüsünde gözden geçirmeliyiz. Ne soracağımızı
saptamalı, her soruyla neyi öğrenmek istediğimizi açık seçik
saptamalıyız. Soruları sorarken aldığımız yanıtlara göre gerekirse
yeni sorular sorabilmeliyiz.
53
3) Öğretici ve Tartışmacı Boyutlu Konuşmalar: Dinleyici ya
da konuşmacı olarak katıldığımız konuşmaların büyük bir bölümü de
öğretici ve tartışmacı boyutlar taşır. Bir gerçeği öğretme, bir düşünce
ya da bilgiyi yayma doğrultusunda olabileceği gibi kimi gerçekleri
ortaya çıkarma, yerleşik kanı ve düşünceleri değiştirme yönünde de
olabilir. Bunların başlıcalarını ana noktalarıyla tanıyalım:
a) Rapor ve Konferanslar: Bizi konuşmaya iten temel
amaçlardan biri de öğretme, bir düşünceyi, bir duygu ya da yaşam
gerçeğini karşımızdakilerle paylaşma isteğiydi. İşte bir düşünceyi, bir
duyguyu, bir insan ya da toplum gerçeğini dinleyicilere açıklama,
onları bilgiyle donatma ereğiyle yaptığımız konuşmalar, rapor ve
konferans adıyla adlandırılır.
Bu tür konuşmalarda başarı sağlama ne için, kimin için
konuşacağımızı bilmeye bağlıdır. Dinleyicilerimizin düzeyini, onların
hangi türden bilgiye gereksinim duyup duymadığını bilmeyi gerektirir.
Bu bağlamda değişik rapor türlerinden söz edebiliriz. Söz gelişi bir
öğretmenin sınıfında verdiği ders, bir tür sözlü rapordur. Amaç,
öğrencilerin bilgi dağarcığını zenginleştirme, bilgi düzeyini
yükseltmedir. Bunun gibi, bir şirket ya da derneğin sorumlu yöneticisi,
dernek ya da şirketin siyasetini belirleyecek yönetim kuruluna rapor
verir. Bu durumda onları kolayca karar alıp uygulayacak bilgiyle
donatır. Bazen de bir kurum ya da kuruluşun danışmanı değişik soru
ve sorunlar üzerine rapor düzenler, ilgililere sunar.
İyi bir rapor, bilgileri tam, açık ve aydınlık, ilgi çekici bir biçimde
yansıtmalıdır. Bunun için de daha önceki bölümlerde değindiğimiz bir
konuşma metninin hazırlanmasında uyulacak kurallara bağlı
kalınmalıdır. Sorun sınırlandırılarak ele alınmalı, açık ve anlaşılır
biçimde bölümlere ayrılmalı, öne sürülen düşünceler ve iletilecek
bilgiler genellemelerden uzak, özel ve somut biçimde yansıtılmalı,
ana ve yardımcı noktaları içeren bir cümle planı hazırlanmalı,
hazırlanan plan açıklama, betimleme ve öyküleme yollarından
yararlanılarak hazırlanmalıdır.
Raporlar gibi konferanslar da öğretici, açıklayıcı amaca
yöneliktir. Konferans; sanat, bilim, eğitim, teknoloji, uzay çalışmaları,
insan ilişkileri, uluslararası ilişkiler gibi değişik alanlardan seçilecek bir
konu üzerinde konuşmaktır. Konferansta o sorunla ilgili değişik
boyutlar, gelişmeler, sorunu çözüme götürecek öneriler, açıklamalar
bir bütünlük oluşturacak yönde ele alınır.
Konferansçı, alanında tanınmış uzman kişidir. İyi bir
konuşmacının daha önceki bölümlerde belirttiğimiz niteliklerini taşır.
54
Alanındaki gelişme ve değişmeleri yakından izleyen, bilgi düzeyine
güvenilen kimsedir.
Konferanslarda konuşmacı, dinleyicilerin yüreklerinden çok
kafalarına seslenmeyi amaçlar. Coşkulandırmayı, duyguları
devindirme yerine bilgilendirmeyi, öğrenmeye karşı güdülemeyi
düşünür. Konferansını da bu doğrultuda düzenler. Konferans
metinlerindeki dilin ağırbaşlı olması, terimsel bir doku taşıması,
duygusallıktan uzak olması da bundandır işte.
b) Söylevler: Bu tür konuşmalar da öğretici bir boyut taşır.
Ancak konferans niteliği taşımaz. Buradaki öğretmenin amacı, bilgileri
zenginleştirme değil, duyguları devindirme, dinleyenlerin duygu ve
davranışlarını belirli bir amaç doğrultusunda etkilemedir.
Konuşmacının amacı, dinleyicilerinin yüreklerinde titreşimler yaratma,
onların duygu evrenlerini kamçılamadır. Bunu yaparken ister istemez
kimi şeyleri de öğretecektir. Ancak bu, kupkuru bir öğrenme değildir.
İşte söylevin konferanstan ayrıldığı nokta burada başlar. O,
dinleyicisinin saIt kendi gibi düşünmesiyle yetinmez, kendisi gibi
duymasını, davranmasını da ister. Bunun için de onların düş gücünü
devindirmeyi, bu gücü kamçılamayı amaçlar. Söylevin söz ve cümle
örgüsünü, konferansınkinden ayıran yön de buradan gelir. Bu,
vurgulamaya çalıştığımız gibi dinleyicilerin düş ve imgeleme güçlerini
devindirmeye yönelik bir söylem biçimidir.
c) Kümesel Konuşmalar: Bu tür konuşmalar büyük ölçüde
tartışmaya dayanan konuşma türleridir. Çünkü karşılıklı
konuşmalarınızda ve bir topluluk karşısında yaptığımız konuşmalarda
sık sık başvurduğumuz bir konuşma biçimi de tartışmadır.
Tartışmalara genellikle karşımızdakilerin kanılarını değiştirmek, onları
doğruluğuna ve gerçekliğine inandığımız düşüncelere ulaştırmak için
girişiriz.
Uygulamada değişik biçimleri vardır tartışmanın. Söz gelimi, bir
yargı üzerinde iki kişi tartışır. Buna özel tartışma denir. Bunun gibi bir
topluluk karşısında, bir küme içinde tartışırız. Buna da küme
tartışması adı verilir. Küme tartışmaları da bugün, değişik adlar
altında uygulanmaktadır. Örneğin, “paneI”, “forum”, “açık oturum”
gibi... Biçimi ne olursa olsun, sağlıklı bir tartışmanın oluşması için
tartışmayı oluşturan kimi noktaları çok iyi bilmemiz gerekir.
Tartışmanın ilk adımı, ortaya bir önerinin atılmasıdır. Bu,
dinleyicimizin ya da karşımızdakilerin kabul etmesi için öne
sürdüğümüz yargıdır. Bu yargı, olumlu ya da olumsuz olabilir. Ancak
ister olumlu ister olumsuz, önerimizin kimi nitelikleri taşıması gerekir.
Bir kez önerimiz tek yönlü olmalı, tartışmayı değişik yönlere
55
sürükleyecek nitelik taşımamalıdır. Belli bir düşünceyi yansıtmalı,
tartışma noktası açıkça belli olmalıdır. Hemen belirtelim ki öneri
olarak öne sürdüğümüz yargılar, çok kez karmaşık bir nitelik taşır.
Örneğin, “Bu gül kırmızıdır.” yargısını eIe alalım. Bu yalın yargının
bile iki boyutu vardır: “Bu güldür.”ve “Bu kırmızıdır.” Ancak burada
tartışılacak olan kırmızılıktır.
Tartışmanın başarılı olması için önce öne sürdüğümüz önerinin,
başka bir deyişle, tartışılacak düşüncenin açık seçik olması gerekir.
Açık bir öneri, söylemek istediklerimizi tam karşılayandır. Daha önceki
bölümlerde de zaman zaman belirttiğimiz gibi açıklık, sözcüklerin
seçimi, cümledeki yeri, onlara yüklenecek anlamla ilgili bir durumdur.
Anlamsa kolayca sınırlandırılıp belirtilemez. Nesnel kavramlarda bile
böyledir. Bu durum, kavramların ve anlamlarının kişiden kişiye
değişmesi, soyut konularda “güzel, çirkin, doğru” gibi kavramlarda
daha da belirginleşir. Bu yüzden tartışmayı olumlu biçimde
yürütmenin yolu, sözcüklere ve terimlere belirgin anlamlar yükleyerek
sözcükleri kullanmaktır.
Tartışmada öneri ortaya atıldıktan sonra ikinci adım onu
kanıtlamaktır. Bu da kanıtlarımızı iyi seçmeyi gerektirir. Genellikle iki
türlü kanıttan yararlanırız: Gerçek ve kanı. Gerçek; gözlenen,
deneylerle doğrulanabilen olgu ve düşüncelerdir. Söylediklerimizi
gerçeklere yaslama, karşımızdakilerin kanı ve düşüncelerini değiştirir.
Kanı ise kişiden kişiye değişen, değişik yorumlara açık olan yargı ve
düşüncelerdir. Salt kanılara dayanan bir tartışma, ereğine ulaşmaz.
Tartıştığımız konuda öne sürdüğümüz öneriyi inandırıcı
kılmanın bir başka yolu da tanık göstermedir. Tanık göstereceğimiz
kimse, tartıştığımız alanda tanınmış, yetke sahibi biri olmalıdır.
Yetkelik, genellikle bir kimsenin belli bir alandaki başarısına dayanır.
Söz gelimi, zengin bir tüccar, para kazanmanın yolunu, ünlü bir
ressam resim yapmanın tekniğini, tanınmış bir güreşçinin de güreşin
yolunu yordamını çok iyi bildiği varsayılır. Çünkü başarı, başarıyı
kazanmış kişiye karşı bizde güven duygusu yaratmıştır. Böylece onun
sözlerini daha inandırıcı buluruz. Bu nedenle üzerinde tartıştığımız
konuda tanınmış kimselerin adını anarak, sözlerini ve düşüncelerini
kendi söyleyeceklerimize destek olarak seçme, söylediklerimizin
inandırıcılığını artırır.
Tartışmaya dayalı kümesel konuşmalar biçimsel yönden büyük
ölçüde birbirini andırır. Bunların kimi yönleri ortaktır. Ancak amaç,
tartışmaya katılanların sayısı, dinleyicilerin durumu gibi yönlerden
aralarında küçük ayrımlar da yok değildir. İşte bu ayrımları göz
önünde bulundurarak konuşma alanında çalışan uzmanlar bunları da
türlendiriyorlar. Kümesel konuşmaların başlıcaları şunlardır:
56
(1) Panel: Bir sorunu ortaya koyma, o sorunun çözümü
konusunda değişik görüşler öne sürmeye dayanan bir küme
tartışmasıdır. Panele katılan konuşmacı sayısı dört sekiz kişi arasında
değişir. Dinleyicilerin tam karşısına düşecek yüksekçe bir yerde, bir
masa etrafında yarım ay biçiminde oturulur. Panel başkanı
(konuşmaya katılanlardan biri) konuşmayı açar; dinleyicilere panelin
konusunu, nasıl bir yol izleneceğini, panele kimlerin konuşmacı olarak
katıldığını söyler. Sonra da konuyu açmaya, sorunu belirlemeye
yönelik soruları sırayla sormaya başlar.
Her konuşmacı, soruyla ilgili görüşlerini ortaya koyar. Kuşkusuz
görüşlerin birbiriyle örtüşmesi beklenemez. Ancak konuşmacıların
değişik yaklaşımlar içinde de olsa bir düşünce alışverişi içinde
olduklarını unutmamaları gerekir. Konuşmacılar görüşlerini söyleyip
bitirdikten sonra dinleyiciler de konuşmacılara soru yöneltip kendi
düşüncelerini açıklayabilirler. Ne var ki bu soru ve açıklamaların
konuya yönelik olması, kısa ve özlü bir nitelik taşıması gerekir.
Dinleyiciler de soru ve açıklamalarını bitirdikten sonra başkan,
söylenenleri derleyip toparlar; özetleyerek paneli bağlar.
(2) Sempozyum: Sempozyum, sayısı üç beş kişi arasında
değişen bir konuşmacı kümesinin belli bir dinleyici topluluğu önünde
herhangi bir sorunla ilgili önceden hazırladıkları kısa konuşmaları
sunma işidir. Panelden ayrıldığı yön, bir küme tartışması olmaktan
çok, halk önünde yapılan birer konuşmalar toplamı olmasıdır. Amacı
da dinleyicileri coşkulandırma, duygu ve davranışlarını etkileme değil,
onları bilgilendirmedir. Bir konuda değişik konuşmacıların neler
düşündüklerini görüp öğrenmeleridir. Sempozyum, üzerinde
konuşulacak sorunun ortaya konmasıyla başlar. Konuşmacılar için en
sağlıklı yol, sorunu bir bütün olarak ele almaları, görüşlerini bir bütün
olarak yansıtmalarıdır. Sorunu değişik boyutlarıyla ele alma, bunlara
yeri geldikçe açıklama getirme, konuşmayı etkisiz kılar.
Sempozyum yöneticisi, konuşmacıları tanıtır; tartışılacak
sorunun önemini birkaç tümceyle vurgular. Konuşmacılar, konuşma
sıralarını bitirince de dinleyicilerin sorularını yanıtlar.
(3) Açık Oturum: Değişik görüşler taşıyan küçük bir konuşmacı
kümesinin (üç beş kişi) belli bir konuda ve dinleyiciler önünde
tartışmasıdır. Üzerinde tartışılacak konu; bilim, sanat, siyaset,
toplumsal sorunlarla ilgili olabilir. Kimi zaman da bu tür açık
oturumlar, radyoda ve televizyonlarda düzenlenir. Açık oturum
başkanı, önce açık oturumun konusunu dinleyicilere açıklar, açık
oturumun nasıl bir yolla gerçekleştirileceğini belirtir; sonra da açık
oturuma konuşmacı olarak katılanları tanıtır. Sırayla konuşmacılara
57
söz verir. Açık oturumu yöneten kişinin konuşmacılara eşit süreyle
söz vermesi, gerekmedikçe konuşmanın akışını kesmemesi gerekir.
Süreyi iyi ayarlaması, konuşmacılara ayrılan süreyi iyi
değerlendirmesi; açık oturumun sonunda, üzerinde tartışılan sorunun
hangi yönlerinde ortak görüşlere varıldığı, hangi yönlerinde
varılmadığını belirtmesi zorunludur.
(4) Münazara: Ortaya atılan bir savın doğru ya da yanlış
olduğunu bir dinleyici topluluğu önünde tartışmadır. Diyelim ki ortaya
şöyle bir sav atılıyor: Kadınlar çalışmalı mı çalışmamalı mı? Savın
olumlu yönünü bir küme, olumsuz yönünü de bir küme tartışıyor.
Ancak kümeyi oluşturan konuşmacıların tümünün konuşmacı olması
gerekmez. İçlerinden birini seçerler. Seçilen sözcülere sırasıyla söz
verilir. Kimi zaman da takım olarak münazara yapılır. Takımı
oluşturan üyeler kendi aralarında görev bölümü yaparlar. Sorunun
hangi yönünü tartışacaklarsa o yönü belli açılardan bölüşürler.
Bir zamanlar öğrencilerin konuşma gücünü geliştirme yönünden
okullarda sık sık münazara yapılırdı. Münazara, bir düşünme ve
konuşma sporu olarak ele alınmalıdır. Yanlışı doğru diye
benimsetme, yaşamın akışına ters düşen konuları tartıştırma
münazaranın zararlı yanları olarak söylenebilir.
(5) Forum: Kümesel tartışma ya da konuşmaların bir türü de
forumdur. Sözcük kökensel yönden eski Roma’ya değin uzanır.
Forum; halkın toplandığı, toplumsal sorunların tartışıldığı yer
anlamına gelir. Kimi sorunların irdelenerek karara bağlandığı toplantı
anlamında da kullanılmıştır. Günümüzde de bu anlamını
korumaktadır. Bir sorunun dinleyicilerin daha etkin olduğu, sorular
sorup görüş belirttiği bir toplantıda tartışılmasıdır. Foruma katılacak
konuşmacı sayısı konunun ve sorunun özelliğine göre beş yedi
arasında olabilir. Forumu yönetecek kişinin sorumluluğu büyüktür.
Konuşmanın akışını ve sözün ipini avucunda tutacak, konuşma
inceliklerini iyi bilen biri olmalıdır. Konuşmacılara soracağı soruları
ustalıkla dengelemeli, konuşmacıların konu dışına çıkmasına,
gereksiz laf kalabalığına ve konuyu boğuntuya getirmemelerine özen
göstermelidir.
Kümesel tartışmaların hemen tümü (panel, sempozyum, açık
oturum) bir dinleyici topluluğu gerektirir. Bu topluluğun salt
konuşmacılara bakan, onları izleyip onaylayan, edilgen kimseler
olması beklenemez. Beklenen, dinleyicilerin de tartışmalara
katılmasıdır. Bunun için de öteki kümesel konuşmalarda olduğu gibi,
forumdan sonra da bir sorular ve yanıtlar süresi ayrılmalıdır. Sorular
yazılı veya sözlü olarak sorulabilir. Bunu forumu yönetecek kişi,
ortama göre belirler.
58
Tartışmamızın konusu ve türü ne olursa olsun, tartışmayı
sağlıklı bir biçimde yürütmek için kimi noktalara uymalıyız. Bu
noktalar, tartışmayı başıboşluktan kurtarır, tartışmanın azarak başka
alanlara kaymasını önler. Uymamız gereken bu noktaları şöylece
toplayabiliriz:
- Sesimizi iyi ayarlamalı, bizi dinleyen ya da izleyenlerin
duyabileceği bir sesle konuşmalıyız.
- Karşı çıktığımız, benimsemediğimiz ya da değiştirilmesini
istediğimiz durum, yargı, düşünce ve önerilerin üzerinde durmalı;
bunları öne sürenlerin kişiliği ile oynamamalıyız.
- Sert ve kırıcı bir dil kullanmaktan kaçınmalı, hoşgörülü
olmalıyız. Düşünceye saygı, başarılı bir tartışmanın can damarıdır.
- İçten davranmalı, karşımızdakilere tepeden bakmamalıyız.
İçtenlik, soğukkanlılık, alçakgönüllülük başarılı bir tartışmacının en
önemli niteliklerindendir.
- Karşımızdakiler konuşurken onları dikkatle izlemeli, not almalı,
başka şeylerle uğraşmamalıyız.
- Başka tartışmacılarca öne sürülen düşünceleri ya da konuşma
sırasında daha önce belirttiğimiz düşünceleri yinelemekten
kaçınmalıyız.
- Konu dışına çıkmaktan, konuyu çarpıtıp başka alanlara
kaydırmaktan sakınmalıyız.
- Öbür tartışmacıların sözlerini kesmemeli, söylediklerimiz
eleştiriye uğramışsa, tartışma yöneticisinden söz alarak
söyleyeceklerimizi söylemeliyiz.
b. Özel Durumlar İçin Özel Konuşmalar
Bir topluluk karşısında konuşmalarımız nasıl değişik biçimler ve
özellikler taşıyorsa, kimi özel durumlarda yapacağımız konuşmalar da
o durumu içinde barındıran özel nitelikler taşır. Bu demek değildir ki
özel durumlarda yapılacak konuşmalar konuşma ediminin dışında,
genel anlamda konuşmalarımızın dokusundan ve örgüsünden farklı
bir özellik taşır. Elbette bunlar da konuşmanın dokusu ve örgüsüne
uygun olarak gerçekleşecektir. Ancak özel durumlar olduğundan,
söylemsel yönden kimi ayrılıkları vardır.
1) Tanıtmalar: Bir dinleyici topluluğuna bir konuşmacıyı tanıtma
görevi bize verilebilir ya da böyle bir görevi yerine getirme durumu ile
karşı karşıya gelebiliriz. Tanıtma böyle bir durumda yapacağımız
59
konuşmanın adıdır. Konuşmamızın doğru, ilgi çekici olabilmesi,
konuşmacıyla dinleyicisi arasında bir yakınlık oluşturmamız, kimi
bilgiler edinmemize bağlıdır. Olanağı varsa tanıtacağımız kişiyle, onu
tanıyanlarla konuşmalıyız. Yaşam öyküsüyle ilgili bilgiler toplamalıyız.
Onun nasıl biri olduğunu aydınlatacak, dinleyicilerinin kafasında
somutlaştıracak bilgilerle konuşmamızı donatmalıyız.
2) Karşılama ve Uğurlamalar: Bir kurum ya da kuruluşta kimi
konukları karşılama, bunları gezdirip uğurlama görevini üstlenebiliriz.
Bu durumda kısa da olsa konuklara “Hoş geldiniz.” ya da “Güle güle.”
anlamı içeren konuşmalar yaparız. Konuşmamızın konukları
hoşlandıracak, rahatlatacak bir havası olmalı. Onları ağırlamaktan,
aramızda görmekten duyduğumuz memnuniyeti dile getirmeliyiz.
Konuşmamız, bu tür konuşmaların beylik kalıplarını kullanma yerine,
duygularımızı içtenlikle dile getiren, karşıladığımız ya da
uğurladığımız kişilerin değerini belirten noktalar içermelidir.
3) Anmalar ve Yıl Dönümleri: Önemli kişilerin doğum ve ölüm
günlerini anma, belirli olayların yıl dönümlerini kutlama törenlerinde
yapacağımız konuşmalar bu türdendir. Örneğin, her 10 Kasımda
Atatürk’ü anarız. Bunun gibi, 19 Mayıs, 29 Ekim, 23 Nisan günlerinde
de kutlama törenleri düzenleriz. Konuşmamızın kuru olmaması
birtakım gerçekleri yineleyen bir kusur taşımaması için
dinleyicilerimizi coşkulandıracak yollara başvurmalıyız.
Yukarıdaki örnekler, daha da çoğaltılabilir. Ölümlerde bir dost
ve arkadaşımızın mezarı başında, yakınlarımızın nişan ve düğün
törenlerinde konuşmamız gerekebilir. Her durumun gerektirdiği uygun
sözleri seçebilme, basmakalıp olanlardan kaçınma, içtenlikli olma, bu
tür özel durum konuşmalarında dikkat edeceğimiz noktalardır.
B. Yazma
1. Yazının Önemi
Söz yazıdan eskidir; ancak sözün bir duyguyu, bir düşünceyi
yaymadaki gücü sınırlıdır. Duygu ve düşüncelerimizin kalıcılığını da
sağlayan yazı; duygu, düşünce ve isteklerimizin yayılmasına,
iletilmesine de yardımcı olur.
Çok eski çağlarda insanlar yasalarını, inançlarını, efsanelerini,
anılarını, kitaplarda değil, belleklerinde saklamak zorundaydı.
Anlaşmak için her toplum, birbirinden farklı sistemler geliştirmek
durumunda kalıyordu. Kültürel değerler ağızdan ağza, kulaktan
kulağa geçerken eklemeler yapılıyor, unutulanlar oluyordu. İşte
yazının bulunuşu her şeyden önce insanoğlunun unutma zayıflığına
60
karşı en kesin çare oldu. Yazının en büyük görevi; düşünceyi kalıcı
kılması, taşıması ve yaymasıdır.
Uygarlığın simgesi olan yazının bulunuşu ile:
- Bilgi, duygu, düşünce ve isteklerin tam olarak saklanması ve
aktarılması mümkün olmuştur.
- İnsanın düşüncesi gelişmiş, yeni boyutlar kazanmıştır.
- İletişim kolaylaşmış, duygu ve düşünce alışverişi hızlanmıştır.
- Düşünce ve sanat ürünlerinin hazırlanması ve yayılması
hızlanmıştır.
- Kitabın doğuşuna temel hazırlanmıştır.
- Kalem, kâğıt, mürekkep gibi yazı malzemeleri, matbaanın
bulunması gibi gelişmeler yazıyla koşut bir gelişme izlemiştir.
2. Doğru ve Güzel Yazmanın Önemi
Buraya kadar uygarlığın anahtarı kabul edilen yazının tanımı,
önemi, bulunuşu ve tarihî gelişimi üzerinde durduk. İnsanlar yazının
önemini her dönemde kabul etmişler ve ondan, doğru ve güzel
yazarak yararlanmaya çalışmışlardır. Hepimizin bir tablo olabilecek
kadar güzel yazı yazması elbette beklenemez. Ama yazı yazmanın
da bir sanat olduğunu, tablo olabilecek nitelikte güzel yazılar
yazıldığını da unutmayalım.
“Çok yazı yaza yaza yazım bozuldu.” şeklindeki savunmalar
artık inandırıcı değildir. Yazı uzmanları insanın yazısından
karakterinin okunabileceğine inanıyorlar, yazının insanın iç dünyasını
ele verdiğini ileri sürüyorlar.
Günümüzde insanlar arasında doğru ve okunaklı yazı yazan
pek az kimse vardır. Yapılan incelemeler yalnızca sıradan insanların
değil aydınların da yazılarının giderek bozulduğunu göstermektedir.
Güzel bir yazı yazma alışkanlığı kazanan kişiler, düzeni ve
disiplini alışkanlık hâline getirir, eğitim yaşamı boyunca ve yaşamın
her döneminde başarılı olur.
Öyleyse kişinin doğru ve güzel yazmayı öğrenebilmesi için
kendisinin de;
- Yazı çalışmalarının ilgi çekici ve bilinçli bir çalışma olduğunu
bilmesi,
- Eleştiriye, kontrole ve teşvike olanak sağladığı için kişilerin
ihmalini önlediğine, kötü alışkanlıklarının önüne geçtiğine inanması,
61
- Yazının, insanın iradesini kuvvetlendirdiğini, kendi kendisini
yetiştirmesine katkıda bulunduğunu kavraması,
- Yazının bireyler ve kümeler arasında faydalı bir yarışma
doğurduğunu, eleştiri ve eleştiriyi iyi karşılama alışkanlığı
kazandırdığını kabul etmesi,
- İnsanlara sanat zevki ve el becerisi kazandırdığının bilincine
varması gerekir.
3. Güzel Yazı Yazmanın Altın Kuralları
Güzel yazı nasıl yazılır? Bu sorunun cevabını vermek için
aşağıdaki kuralları öğrenmek ve bu kuralları uygulamak zorundayız.
Her insan değişik yazsa da herkes kendi çapında güzel yazı yazmak
ister.
a. Yazmaya başlamadan önce neyi, ne için, kime ve ne kadar
uzunlukta yazacağımızı düşünmeliyiz. Bazı kimseler çok konuşur,
hiçbir şey söylemez. Bazıları da çok yazar, hepsi amaçsız ve
faydasızdır.
b. Yazdığımız konuyu sevmeliyiz! Konuyu çok iyi tanımalı ve
ona sadık kalmalıyız: İlk önce “sorunu” yazmalı, sonra diğer ayrıntıya
girmeliyiz.
c. Yazmaya başlarken kendimize bir yol haritası çizmeli, konuyu
adım adım ele almalıyız. En önemlisi konunun ana hatlarını
belirlemeliyiz.
ç. Kendimiz için yazmamalı, okuyucuyu düşünerek yani basit ve
sade yazmalıyız. Her insan kendi dilini konuşur. Kimi zaman insanlar
bilimsel yazar ve kimse bir şey anlayamaz kimi zaman da basit yazar,
çok şey anlaşılır. Hepimizin çok sevdiği bir dil vardır. Kullandığımız dil
basit, anlaşılır, sade, açık ve yanlış anlaşılmayan bir dil olmalıdır. Bu
oldukça zor bir iştir. Schoppenhauer bu zorluğu şöyle
tanımlamaktadır: “Hiçbir şey anlamlı düşünceleri herkesin
anlayabileceği şekle getirmek kadar zor değildir.”
d. Sadece parmaklarımızla yazmamalı, beş duyu organımızın
beşini de kullanmalıyız. Yazarken okuyucunun beş duyusunu
canlandırmalıyız.
e. Yabancı sözcük kullanmamalı, Türkçe yazıyorsak Türkçe
yazmalı, Almanca yazıyorsak Almanca yazmalıyız. Kimseye yabancı
sözcük bilgimizi kanıtlamak zorunda değiliz.
f. Yüklem nesnenin yerine geçmemeli, isim cümleleri yerine fiil
cümleleri kullanılmalı, gereksiz açıklamalardan sakınmalıyız. Fiiller
62
her zaman cümlelerin can damarıdır. Basit, sade, keyifle
okunabilecek Türkçe ile yazmayı öğrenmeliyiz.
g. Yazdığımız metin akıcı olmalı, yazdığımız okuyucuya keyif
vermelidir. Voltaire’in söylediği gibi: “Yazı her çeşit yazılabilir, bir tek
sıkıcı yazılamaz!” Yazı okunmak için yazılıyorsa, kendi kendine
konuşur gibi yazılmamalıdır. Okuyucunun anlayabileceği biçimde
yazılmalıdır.
h. Cümlelerimiz metin içinde yerli yerine oturmalı ve aynı zamanda
birden çok düşünceyi vermemelidir. Okuyucudan iki veya daha fazla
düşünceyi anlaması beklenmemelidir.
ı. Paragrafların uzun olmamasına özen göstermeli, okuyucuya
düşünme zamanı tanımalıyız.
i. Yazılarımızda ne düşünürsek düşünelim, yazdıklarımızı herkes
anlayabilmelidir. Açık ve basit bir dille konuşulan veya yazılan hiçbir
şey kötü olamaz. Ne zaman ki güzel yazmayı öğrenirsek, o zaman
açıkça düşünmeyi ve konuşmayı da öğrenmiş oluruz.
4. Güzel Yazı Yazmayı Öğrenmek
Okula giden her insan az çok okuma ve yazma öğrenir. Ancak
güzel yazabilmek farklı bir olgudur. Yazma sanatını becerebilen
insan, ne demek istediğini açık bir dille ifade edebilir ve okuyucusunu
ikna etme kabiliyetine sahiptir. Yazmak, doğuştan gelen bir beceri
değildir. İnsanlar arasında beceri farkı bulunsa da yazma sanatının
tekniğini ve ana hatlarını öğrenmek gerekir.
Konuşma sanatı ile yazma sanatı arasındaki farka baktığımızda
yazma işinin daha zor bir sanat olduğunu görürüz. Bazı insanlar
tanırız, toplumda saatlerce konuşup, gün boyu hiç zorlanmadan
herkesi eğlendirebilirler. Bu tür insanların sohbetine doyum olmaz,
çünkü çevrelerindeki insanlara çok şey verir, onları hem güldürüp
hem de ağlatabilirler.
Ne var ki güzel konuşabilen herkesin güzel yazabilme
becerisine de doğrudan sahip olması beklenemez. Konuşurken
karşımızda bir veya birden fazla insan bulunur ve onların gösterdiği
tepkilerinden nasıl konuştuğumuzu fark ederiz. Konuşmamız sıkıcı ise
aramızdaki iletişimden bu konuşmanın ne yöne gittiğini anlarız. İlgi
çekici bir şeylerden konuşuyorsak, yine aynı şekilde karşımızdaki
insanın tepkisinden bunu hemen fark ederiz. Konuşurken sadece
sözcükler değil, bakışlarımız, ellerimiz, yüz ifademiz, hareketlerimiz
de birlikte konuşur. Konuşma hızımız, vurgulama yöntemimiz, arada
nefes almalarımız ve duraksamalarımız hep karşımızdaki insana
hitap eder.
63
Neden konuştuklarımızı yazamayız? Elimize boş bir kâğıt
aldığımız zaman veya bilgisayarımızın ekranını açtığımızda,
dakikalarca ne yazacağımız ve nasıl başlayacağımız hakkında
düşünür dururuz. Sözcükler öyle kolay akmaz, konuşur gibi
düşünceler yağmaz. Bazen beynimiz durur gibi olur, kalem tutan
elimiz ise sanki bir anda felç olmuş gibi hareket etmez. Neden acaba?
Çünkü konuşmayı kesintisiz ve uzun süre deneyerek öğreniyoruz.
Yazarken yukarıda sıraladığımız koşullar yoktur. Kendi
kendimizle baş başa olduğumuzdan, bize herhangi bir tepki gelmez.
Bu bakımdan kullandığımız dilin okuyucuya ne şekilde yansıdığını
göremeyiz, sadece kendi yazdıklarımızdan sezinleyebiliriz.
Yazma sanatını öğreneceklerin dikkat etmesi gereken en
önemli nokta Türkçeye hâkim olabilmeleri ve onu doğru
kullanabilmeleridir. Türkçe dünyanın en güzel ve en canlı dillerinden
biridir. Bu güzel dili kullanırken coşkulu ve tutkulu olmaya özen
göstermeliyiz.
Hatasız yazabilmek, etkili yazabilmek değildir. Her yazı yazanın
etkili yazabilmeyi öğrenmesi gerekir. Bunu yapabilmek demek, büyük
adımlarla yürümek, düşünceleri anlamlı bir biçimde düzene
sokabilmek ve doruk noktalara çıkabilmekle olanaklıdır.
5. Yazıya Nasıl Başlanmalı?
İlk önce yazacağımız konu hakkında fikir sahibi olmanız gerekir.
Yani sonra bu konu hakkındaki düşüncelerimizi biçimlendirmelisiniz.
Varılan sonuç ile takip eden ana konuya geçiş zemini hazırlayınız.
Eski yazarlar genellikle el yazısıyla yazmışlardır. Bu yöntemi
kullandıkları için hep yazdıklarının yan taraflarına notlar almışlar,
önemsiz yerlerin üzerini çizmişlerdir. Bir yazıya son şeklini vermeden
önce üç dört kez denetimden geçirmişlerdir. Bu nedenle yazıları
bilgisayara geçirmeden önce kâğıda yazmanın birçok fikrin
kaybolmaması açısından önem taşıdığını unutmamak gerekir.
Bilgisayar çağında alışkanlık sonucu hemen bilgisayara
düşüncelerimizi aktarmayı seçiyoruz. Ancak bazen bir yazıyı tam
bitirmek üzereyken aniden hepsini kaybettiğimiz veya bir şeyi sildikten
sonra bir daha asla geri getiremediğimiz de olabiliyor.
Önemli olan ilk adımların mükemmel olması değil önemli olan
iyi bir başlangıç yapabilmektir. Başlangıçta konu tespiti yapmadan
hiçbir şey yazılamaz ve hiçbir düşünce üretilemez. Hazırlık
yapmadan, not almadan veya herhangi bir konuda birkaç fikir
üretmeden de içerik oluşamaz. İçerik oluşturulmadan da bir yazıya
biçim verilmez. Yazarken bütün bu adımlar dikkate alınmalıdır.
64
Yazmak, anlatabilme sanatıdır. Yazı yazan kişi kendisini
okuyana öyle anlatmalı ki okuyucu yazılandan bir akıntıda sürüklenir
gibi etkilenebilsin.
Yazının amacı nedir? Ana konular nelerdir? Öncelikli olarak ana
konulardan birincisini ifade ediniz. Ana konuyu destekleyen cümleler
yazınız. Gerçekler, görüşler, sayısal değerler gibi örnekler kullanınız.
Sonuç olarak, amacı başka sözcüklerle tekrar ifade ediniz. Bunun için
ana noktaları tekrar hatırlatmaya ortam hazırlayınız. Son cümle olarak
güçlü mantığı olan bir bitiriş yapınız.
65
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İLETİŞİMİN DESTEK UNSURLARI
A. Okuma
1. Okumanın Tanımı
Okuma, dil kurallarına uyarak yazılı iletişimleri, sözlü iletişim
hâline getirmek, kavramak, kıyaslamalar yapmak, yorumlamak, fikir
yürütmek ve yargıya varmaktır. Okuma sırasında, okuyanın zihninde
okuduğu sözcükler değil sözcüklerin anlamları belirir. Okuma işlemi
sürerken hem okuduğumuzun anlamını kavramaya çalışır, doğru
okuyup okumadığımıza dikkat eder hem de okuduklarımızın ne
oranda gerçeğe uygun olduğunu araştırırız. Demek ki okurken
anlamanın yanı sıra kıyaslama, yorumlama ve yargılama da işin içine
girmektedir.
Bütün yazılı işaretler bir ileti (mesaj), bir anlam taşırlar, bunları
kavrayamadıktan sonra, iyi okuma tekniğine sahip olmanın pek yararı
yoktur.
Özetle okuma, basılı iletileri duyu organları yoluyla algılayıp
bunları yorumlama, anlamlandırma amacı ile zihnimizin duyu
organlarımızla ortaklaşa yaptığı bir etkinliktir. Okuma işleminde esas
amaç, işaretlerden düşüncelere hızla geçmeyi sağlamaktır. Şu hâlde
okuma işleminde iki aşama vardır:
a. Duyu organları ile basılı harflerin, sözcüklerin veya sayıların
tanınması, birbirinden ayırt edilmesi: Göz Etkinliği.
b. Beyin etkinliği ile bu görüntülerle konuşulan dilin duyma
uyarıları arasında çağrışım yapma: Beyin Etkinliği.
Göz etkinliği, okumanın aracı, beyin etkinliği ise amacıdır.
Diğer bir tanımla okuma, bireylerin simgesel (sembolik) bilgilerle
karşılıklı iletişim bütünü veya yazılı işaretlerden (sembollerden) anlam
çıkarma işlemidir. Okuma işlemini, yazılı işaretlerle gerçekleştirilen
iletişim yollarından birisi diye tanımlamıştık. İletişim işlemi ise bir
kişinin duygu ve düşüncelerini başkalarına çeşitli araçlarla aktarma
işlemi olduğuna göre okuma işleminin gerçekleşmesi için aşağıda
sayılan unsurların olması gereklidir:
1. Simgele (semboller) (okunan metindeki harf, sayı, sözcük,
sayı ve sözcük kümeleri),
2. Kaynak (haberleşme işleminin kitap, dergi vb. unsurları),
3. Alıcı (kaynak ve sembolleri okuyan kişi).
66
2. Niçin Okuyoruz?
Öğrenim yaşamımızda, uğraşı alanlarımızda ve zevk için
okumada, okumanın önemli bir nedeni zihnin yetenek ve gücünü,
kuvvetli düşüncelere karşı kullanmak suretiyle geliştirmektir. Sürekli
olarak bilinçli ve düzenli bir okuma uygulaması ile değişik düşünceleri
yargılamada; bunlar üzerinde kurulmuş mantık ve muhakemeyi tespit
etmede yetenek kazanılmış olacaktır. Dünyaya bakışımızı okumayla
genişletiriz, bilgilerimizi, doğadaki güzelliklerin inceliğini, düşünce
çabukluğunu okumayla artırırız. Kültürlü bir insan olmanın en etkili
yolu okumaktır. Bireyleri gerçek anlamda okuyan toplumlar ileri, uygar
toplum olurlar. “Bilgi çağı” denilen çağa uyum sağlama şansları artar.
Her meslek sahibinin, okuduğu ve işittiği düşünceleri tespit etmek ve
değerlendirmek için okumada sürekli uygulama yapması gerekir.
Çünkü bilgilerimizin % 80’ini okuyarak elde ediyoruz. İnsan zihni bir
izlenim deposudur. Bu depo eğitim, öğretim, okuma, gözlem,
düşünme ve hayal kurma ile elde ettiğimiz malzeme ile doludur. “Boş
çuval dik durmaz.” demiş atalarımız. Bilgi dağarcığı boş, düşünce ve
duygu dünyası kısır, hayal ufku dar olan bir insan, bir konu üzerine ne
kadar düşünürse düşünsün bir buluş yapamaz.
Kısaca okuma:
a. Düşünceyi besleyen, geliştiren ana kaynaklardan birisidir.
b. Bilgi dağarcığımızı zenginleştirme yollarından birisidir.
c. Anlama gücümüzü geliştirmede yararlıdır.
Her türlü yazıyı aynı amaçla okumadığımız gibi, aynı tür yazıları
da değişik zamanlarda farklı amaçlarla okuyabiliriz. Amacımıza göre,
okumanın biçimi değişir:
a. Bilgi edinmek ve öğrenmek için okumak.
b. Düşünce ufkumuzu genişletmek için okumak.
c. Genel kültürümüzü artırmak için okumak.
ç. Daha önce öğrenilen bilgileri yinelemek için okumak.
d. Boş zamanlarımızı değerlendirmek ve zevk almak için okumak.
e. İşimizle ilgili veya herhangi bir konuda araştırma, geliştirme
çalışmaları yapmak için okumak.
f. Güzel Türkçemizi daha güzel konuşmak için okumak.
Bir de daha önemli olanı, “bilgi çağı” dediğimiz çağa uyum
sağlayabilmek için okumamız şarttır. Yukarıda sayılan okuma
amaçlarını üç kümede özetlersek:
67
1) Günlük yaşantıdan kopmamak için okumak (kültürel ve
magazin türü okumalar).
2) Okuma zevkimizi karşılamak için okumak (roman, öykü, tutku
alanımıza giren okumalar).
3) Mesleğimizle veya okulumuzla ilgili okumalar (ders kitapları,
raporlar, araştırma, geliştirme türü okumalar).
3. Okumaya Güdüleme
Genç okuyucu, okumanın önemini anladığı için değil daha çok
kişiliğine ve zihinsel düzeyine uygun güdüler ve ilgiler nedeniyle okur.
Bu güdü ve ilgilerin kavranması, öğretmenlerin öğrencilere
doğru okuma materyalleri sunarak başarılı genç okuyucular yetiştirme
görevini hafifletir. Böylece de başarı yalnızca iyi okuma becerisini
değil aynı zamanda okuma ilgisini ömür boyu geliştirmeyi de kapsar.
4. Okuyucu Türleri
Okuma güdü ve ilgileri yalnızca çeşitli yaş grupları ile değil
belirli okuyucu türlerine göre de değişir. Sınıflandırma, okuma
tekniklerine ve eğilimlerine ya da belli bir malzeme türünün tercihine
göre yapılır. Bu sonuçlar, okumayı güdüleme ve bu alanda alışkanlık
oluşturma açısından önem taşıyan yeni bir araştırma alanı olarak
kabul edilebilir.
a. Romantik tip: Büyüleyiciyi tercih eder. Bu tip çoğunlukla
başka çocukların çevresi ile ilgili öykülere ve edebî olmayan eserlere
duyarlı olan 9 - 11 yaş çocukları arasında özellikle göze çarpar.
b. Gerçekçi tip: Her şeyden önce hayalî kitap adı verilen “Alis
Harikalar Ülkesinde”, “Don Kişot”, benzerlerini reddetmesi ile
tanınabilir. Peri masalları ve hayalî macera romanlarını sevmez. Bu
tür kişiler özellikle ikinci ve dördüncü okuma aşamasının istisnaları
olarak belirginleşir.
c. Entelektüel tip: Nedenleri araştırır. Her şeyin anlatılmasını
ister. Öğretici malzemeden çok hoşlanır. Bu öykünün verdiği dersi
veya uygulamadaki yararını arar. Bu nedenle edebî olmayan eserleri
tercih eder ve daha erken yaşta öğrenmek ister. Her şeyin ötesinde
dördüncü ve beşinci okuma döneminde orta düzeydeki okuyucu
arasında kendini gösterir.
ç. Estetik tip: Sözcüklerin seslerinden, ritminden ve kafiyesinden,
özellikle de şiirden hoşlanır. Şiirleri ezberlemeyi sever. Kitapların “güzel
kısımlarını” kopyalar. Çoğu zaman kitapları tekrar okur. Sıklıkla olmasa
da her yaş grubunda bulunur.
68
Bu tipler seyrek olarak “saf” biçimde ortaya çıkarlar.
Uygulamada şu veya bu eğitimin egemen olduğu “karışık” tipler yer
alır.
Bir araştırma projesi, okuma başarısı ve okuma alışkanlıklarının
geliştirilmesinde sırasıyla aşağıdaki etkenlerin rolü olduğunu ortaya
koymuştur.
1) Çocuğun gördüğü kitapların sayısı,
2) Dil gelişiminin düzeyi,
3) Zekâsı,
4) Sosyoekonomik durumu.
5. Güdünün Göstergesi Olarak Başlıca Okuma Tipleri
Okuyucu türleri okuma güdüleri ile yakından ilişkilidir. Egemen
olan güdüye veya okuma amacına göre bu tipler:
a. Bilgi verici okuma: Bu yalnızca yetişkinler için geçerlidir.
Bilgi verici okumanın başlıca güdüsü yaşama ve dünyaya uyum
sağlama ihtiyacıdır.
b. Gerçeklerden kaçış okuması: Bu okumanın esası isteklerin
gerçekleştirilmesi ihtiyacıdır. Bu tür okuma özellikle çocuklarda
yaygındır.
c. Edebî okuma: Gerçeğin ötesinde bir arayıştır. “İyi okuyucu”yu
düşündüğümüzde, okumayı estetik bir deneyim olarak nitelendiren
edebî okuyucu aklımıza gelir.
ç. Kavrayıcı okuma: Felsefe ile aynı güdüye sahiptir; bu güdü
insanın kendisi, başkaları ve dünya hakkında bilgi edinme ve onları
anlama arzusudur. “Kavrayıcı okuma, temelde, büyük ölçüde
okuyucunun zihinsel faaliyetlerini, eleştirici açık fikirliliğini ve alma
yeteneğini gerektiren soruşturucu okumadır.” Bununla birlikte,
kavrayıcı okuma yalnızca felsefe ile sınırlı değildir. Bilimsel kaynaklar,
dinî materyal ve yakın edebiyat kadar bir gazetedeki bilgi de
düşünmeye yol açabilir.
6. Okuma Zevki ve Kişilik
Çok okuyarak deneyim kazanırsak, zihindeki bilgi yapıları
çeşitlenir ve esnekleşir, elimize aldığımız kitabı kolay anlarız.
Söylenenleri ve okunanları kolayca yorumlamayı, anlamayı, daha
önce edindiğimiz bilgilere dayanarak sağlarız. Okuma ilk başlarda
insanı sıksa bile, yavaş yavaş anlamaya çalışırsak isteğimiz artar.
Anlama zevki okumanın anahtarıdır. Anladıkça, okudukça okuma
69
deneyimi artar. Sözcük dağarcığı zenginleşir, ufkumuz genişler,
dikkatimiz yoğunlaşır. Bilgiler çoğaldıkça, çeşitlendikçe ve
yapılandıkça düşünceler de esnekleşir, bildiklerimize dayanarak yeni
okunanlardan sonuç çıkarma yeteneğimiz artar. Türkçeyi güzel
konuşmak her Türk’ün görevi olmalıdır. Akıcı ve etkili konuşmanın
ana unsurlarından birisi de etkili ve iyi okuma sanatını bilmektir.
İnsanları, bilgisizliğin ve yanlış inançların pençesinden ancak okuma
gücü kurtarır. Okuma; davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi
geniş ölçüde etkiler. Kişiyi günlük yaşamın boğucu ve renksiz
havasından uzaklaştırır. Yeni ufuklara yönlendirir. Kültürlü bir insan
olmanın, öğrenmenin, en etkili yolu okumaktır. Okuma, insanlığı yüce
ülkülere ulaştırmayı sağlayan bir araçtır. Okuma işlemi ile zihinsel
eksikliklerimizi ortadan kaldırma şansımız vardır. Türlerine göre ayrım
yapacak olursak:
- Tarih, insanı bilge kılar.
- Şiir, iç zenginliğimizi artırır.
- Matematik, titizlik kazandırır.
- Doğal bilimler, derinlik kazandırır.
- Mantık, söz söyleme sanatını kavrayışı, ayırımları görme
yeteneğini geliştirir.
- Hukuk, bir konuyu aydınlatmada, başka bir konunun
delillerinden yararlanmayı öğretir.
7. Okumanın Kuralları ve Okuma ile İlgili Öğütler
Hepimizin kendine göre okuma alışkanlıkları vardır. Ancak iyi bir
okuyucu olmak için bu alışkanlıklarımızın gözden geçirilmesi
gereklidir. Çağımızda yeni eğitimin temel amaçlarından birisi,
gençlere bu sanatı öğretmektir.
André Maurois, gençler için yazılmış en güzel kitaplardan birisi
olan “Yaşama Sanatı” adlı o güzel kitabının bir bölümünü okuma
sanatına ayırmıştır. Maurois’ya göre genelde üç tip okuyucu vardır.
Birinci tip okuyucular, durmadan okuyan, ne bulursa okuyanlardır:
“Bunlar okumakta ne düşünce ne gerçekleri ararlar, ancak dünyayı ve
ruhlarını maskeleyen o sözcükler dizisinin peşindedirler. Okuduklarının
özünden, ana düşüncesinden pek azını akıllarında tutarlar; bilgi
kaynakları arasında hiçbir değerlendirme yapmazlar. Onların yaptığı
okuma, tamamen edilgendir; sadece yazılara boyun eğerler,
okuduklarını yorumlamazlar, akıllarında bunlara yer açmazlar, bunları
sindirmezler.”
70
İkinci tip okuyucular, zevk için okuyanlardır. Bu daha aktif bir
okumadır. “Bu tür okuma meraklısı romanları, güzel ifadeleri ya kendi
duygularının uyanışını ve heyecana gelmesini ya da yaşamda
bulamadığı serüvenleri aradığı için yani zevki için okur.” İnsan
dertlerinin yüzyıllardır aynı kaldığını görmek onu rahatlatır. Bu tür,
zevk için okuma, sağlıklı bir okumadır.
Üçüncü tip okuma, iş için okumadır. “Bu, bir kitapta belirli
bilgileri, ana hatlarını tasarladığı hâlde zihinde bir yapıyı
tamamlayabilmek için gereken ham maddeleri bulmak için okuyan
adamın okumasıdır.” Bu tip okumaya girişenlerin mutlaka not tutması
gerekir.
Maurois’ya göre her çalışma gibi, okumanın da kuralları vardır.
Bu kurallar, kışın soğuktan korunmak için giydiğimiz kalın kumaştan
yapılmış paltolar gibi canımızı sıkabilir; ancak yararlıdır.
Birinci kural: Birkaç yazarı ve birkaç konuyu eksiksiz bilmek,
birçok yazarı ve birçok konuyu üstünkörü bilmekten daha iyidir: “Bir
eserin güzellikleri ilk okuyuşta hiçbir zaman tam olarak anlaşılamaz.
Gençlikte, tıpkı yaşamda olduğu gibi, kitapların arasında dost aramak
için dolaşmalıdır; ama bu dostlar bulunup seçilip benimsenince
onlarla baş başa kalmak gerekir. Montaigne, “Saint - Simon’un,
Retz’in, Balzac’ın veya Proust’un yakını olmak, bir yaşamı
zenginleştirmeye yeter.” der.
İkinci kural: Yaşam, yeterince kısa olduğu ve bütün eserleri
okuma imkânı bulunmadığı için eleştiri süzgecinden geçmiş olan baş
yapıtları, şaheserleri öncelikle okumak; “Şaheserlerin sayısı zaten o
kadar çoktur ki hepsini tanımamıza asla imkân olmayacaktır. Biz de
yüzyılların yaptığı seçime güvenelim. Bir insan yanılabilir, bir kuşak
yanılabilir, insanlık yanılmaz.” Bu görüşten, sanat kitaplarının
seçiminde de bilim kitaplarının seçiminde de yararlanabiliriz.
Üçüncü kural: Size seslenen yazarları bulunuz. Sizin
yazarlarınızın kimler olduğunu tanımayı öğreniniz. Sizin yazarlarınızın
dostlarınızın yazarlarından farklı olduğunu göreceksiniz. Maurois, bu
konuda “Edebiyatta da aşkta olduğu gibi başkalarının seçimi insanı
şaşırtır.” diyor. Size uygun gelen yazarları bir defa bulduktan sonra,
onları kendinize birer düşünce merkezi yapın.
Dördüncü kural: “Fırsat buldukça okumamızı güzel bir
konserin, soylu bir törenin saygılı ve sessiz havasına büründürmeliyiz.
Bir sayfaya göz atmak, telefona yanıt vermek, sonra, aklı başka
yerdeyken kitabı tekrar eline almak, sonra ertesi güne kadar bir yere
bırakmak, okumak değildir. Gerçek okuyucu, kendisine uzun, yalnızlık
71
içinde akşamlar hazırlar; çok sevdiği şu yazara, bir kış pazarının
öğleden sonrasını ayırır…”
Beşinci kural: Kendinizi büyük kitaplara layık hâle getiriniz.
“Çünkü, diyor Maurois, onların okunması da tıpkı İspanyol hanları ve
aşk gibidir: İnsan ancak kendi getirdiğini bulabilir.” Bugün
anlamadığımız bir kitabı pekâlâ, yaşam ve okuma tecrübemiz
arttıktan sonra anlayabiliriz.
Konuyu yine Maurois’nın şu cümlesiyle bitirelim: “Okuma sanatı,
her şeyden önce, yaşamı kitaplarda bulmak ve kitaplar sayesinde onu
daha iyi anlamak sanatıdır.”
- Sözcükler için değil, düşünceler için okuyun.
- Bir amaç için ve öncelikle ana düşünceyi yakalamak için
okuyun.
- Yüksek sesle okumayı, dudak kıpırdatmayı, içten seslendirmeyi
ve mırıltıları, geri dönüşleri, ayrıntılarla uğraşmayı bırakın.
- Tüm dikkatinizi anlamak için yoğunlaştırmaya yöneltin.
- Yazının iskeletini ya da düzenlenişini tespit edin, yazarın asıl
amacını anlamaya çalışın.
- Alışılmadık ve anlamı kesinlikle bilinmeyen sözcükleri, önce
anlamaya çalışın ve sonra sözlükten bulun, sözlük anlamını yazdıktan
sonra okuyun. Bu arada yeni öğrendiğiniz sözcüğü, yüksek sesle
tekrarlayıp, bir cümlede ve konuşmalarınızda kullanın.
- Çizelge, grafik, resim, istatistik tablosu ve haritaları sakın
atlamayın.
- Yazarla uyum ve uyumsuzluğa düştüğünüz noktaları belirleyin.
- Öğrendikleriniz üzerinde düşünün, yorum yapın, konuşun ve
onları uygulamaya çalışın.
- Okurken göz sağlığınıza dikkat edin.
8. Okuma Yanlışları
- Sesli okuma (dudak kıpırdatma, ses tellerini titretme ve içimizden
her sözcüğü, hatta her heceyi seslendirme).
- Sözcükleri teker teker okuyarak ilerleme.
- Geri dönüşler yapma, ayrıntılara takılma.
- Edilgen okuma.
- “Hızlı okursam anlayamam.” diye şartlanma.
72
- Göz eğitimsizliği (aktif görme alanından yararlanamama).
- Bilgi ve kültür düzeyi eksikliği.
- Dil bilgisi ve sözcük dağarcığı yetersizliği.
- Kendini okuduğu yazıya yeterince verememe.
9. İyi Okuma Konusunda Bazı Öneriler
- Göz sağlığınıza dikkat edin. Okuyacağınız yazı ile gözleriniz
arasında 30 - 35 cm aralık olsun ve sayfayı kuş bakışı egemen
olabileceğiniz bir açı ile tutun.
- Işık gözlerinize değil, doğrudan okuduğunuz yazıya gelsin.
Parlak kâğıtlardaki yazıları loş, mat kâğıtlardaki yazıları parlak ışıkta
okuyun.
- Sırtüstü yatarak, yüzüstü uzanarak okumayın. Okuma işlemini
dinamik bir oturuşla yapın.
- Belleğinizi geliştirmek için bol bol beyin fırtınası yapın.
- Kavrama ve anlama yeteneklerinizi geliştirmek için söz
dağarcığınızı, bilgi ve kültür düzeyinizi geliştirin.
- Zihin ve beden olarak son derece uyanık ve dinamik olarak
okuyun. Bütün duygularınızla, okunan yazıya yönelin. Asla dalgın
biçimde okumayın.
- Elden geldiğince hızlı kavramanın, en iyi kavrama olduğunu
aklınızdan çıkarmayın.
- Okumalarınızda esnek olun. Her yazıyı aynı hızla okumayın,
koşullara göre okuma hızınızda, “esnek okuma, görme, görme / duyma
ağırlıklı okuma hızları” uygulayın.
- Okuma alıştırmalarınızda, önce kısa ve kolay metinler, sonra
zor ve uzun metinlerde uygulamalar yapın.
- Okuma olayının, aynı zamanda düşünmek olduğunu unutmayın.
- Öğrenme ağırlıklı okuma yaparken dinlenme gereksinimi duyar
duymaz, okuma hızınızı düşürün; çünkü, bu durumda ilgi azalacak,
aklınız işlevini yerine getiremeyecektir. Bu tür yazıları uygun
koşullarda, dingin bir kafayla okuyun.
- Ön yargılarınızı atın. Kendi düşüncelerinizi yitirmeksizin,
başkalarının düşüncelerine açık olun. Düşüncelerinize ters gelen
veya düşüncelerinizi zorlayan metinleri yılmadan, mutlaka bir şeyler
öğreneceğim diye okuyun.
73
- İyi okuyucu etkin olarak okur, ipoteksiz, ön yargısız bir beyinle
duruca düşünür.
- Okuyacağınız her türlü yazıyı, önce ön okuma ile okuyun. Ana
düşünceyi, yazım biçimini, içeriğini, yazarın yazma amacını alın ve
zihni canlı, okuma amacını net bir biçimde belirleyerek ve neyi nerede
arayacağınızı bilerek okumaya başlayın.
- Yazıyı içerik ve dil akıcılığı yönünden, size zor veya kolay
gelişine göre, esnek okumayla “göz – akıl” uyumunu sağlayarak
okuyun.
- Zaman zaman ara verin, okuduklarınızı aklınızdan özetleyin ve
tekrar okumaya devam edin. Verilen aralarda, zihninizde kıyaslar ve
yorumlar yaparak bilgileri özümlemeye çalışın.
- Önemli yerlerin altını çizin, sayfa kenarlarına notlar alın veya
kendi yönteminizle hatırlatmalar çıkarın.
- Önemli yerlerin önce, ayrıntıların sonra geldiğini unutmayın.
- Anlamını bilmediğiniz sözcüklerin, deyimlerin, güçlük çektiğiniz
sayı vb. kavramların altını, dikkat çekecek türde çizin; sözlükten,
anlamlarını yazacaklarınızı yazın ve okumaya öyle başlayın.
- Her okunanı ezberlemeye kalkmayın.
- Okuma işlemi bittiği zaman, mutlaka yazılanlarla uyum ya da
çelişkide olduğunuz yerleri net olarak belirlemeye çalışın. Kısa kısa
notlar alın.
10. Hızlı Okuma
Hızlı Okuma Nedir?
Hızlı ve etkili okuma, geleneksel okuma şeklinin yerine geçen
farklı ve çağdaş bir okuma şeklidir.
Hızlı okuma, adından da anlaşılacağı gibi normalden daha kısa
süre içinde daha çok şey okumak amacıyla yapılan bir okuma
türüdür. Bu yönüyle hızlı okumadan bahsedildiği zaman,
dinleyenlerde sürekli kuşkuya yol açmaktadır.
Hâlbuki hızlı okuma bunların tamamen aksine, dikkatin ve
anlama gücünün çok yüksek olduğu, zihnin son derece uyanık
bulunduğu, büyük disiplin isteyen bir okuma şeklidir. Örnek olarak,
okuma hızını bir katına çıkaran bir okuyucunun anlama hızında
ortalama % 12’lik bir artış görülmüştür.
2000’li yılların eşiğinde okumanın bir gereksinim olduğu
tartışılamaz. Ancak bu hız çağında dakikada 150 - 200 kelime
74
okuyarak da bir yere varmamızın zor olduğunu kabul etmemiz
gerekir. Çok kısa bir örnek ile kaybedilen zamana göz atarsak; 300
sayfalık bir kitapta yaklaşık 72.000 kelime vardır. Dakikada 150
sözcük okuyan bir kişi bu kitabı 8 saatte; 500 kelime okuyan kişi 2,5
saatte; 1000 kelime okuyan bir kişi ise 1 saat 12 dakikada okuyabilir.
Unutmamalıyız ki en üstün bilgi alma yolu okumayla
yapılmaktadır. Çünkü kişiliğimiz okuduklarımızla oluşmuştur. Bir
konferansın, bir plağın, bir radyonun dinleyicisi, bir televizyon veya
film seyircisi, konuşmacının (öğretmen, gazete, aktör) saatte ancak
9000 sözcük ritimle verebildiği bilgileri, işitme duyusu aracılığıyla
saatte 27.000 sözcük olarak alır.
Bir metni tam okuyan ortalama okuyucuda, 1’e karşı 3 olarak;
bir metni “kaymağını alma” yöntemiyle okuyan okuyucuda ise 1’e
karşı 18 ve 200 olarak kendisini gösterir.
Kültür alanında da mesleki bilgi alanında da çağımızın insanları
olmak istiyorsak, ölünceye dek öğrenci kalmaya mahkûm
olduğumuzu kavramalıyız.
Okuma öğrenmeyi yüzme öğrenmekle eş değer tutan uzmanlar
“Kötü ve zararlı okuma alışkanlığı edinmek, bir gölde kendi kendine
yüzme öğrenmekle aynı şey... Nasıl ki tekniklerini öğrenince
yorulmadan kolayca, zevkle yüzüyorsanız, zararlı okuma
alışkanlıklarından kurtulunca aynı sonuca ulaşıyorsunuz.”
demektedirler.
Hızlı okuma konusunda zihinlere takılan en önemli soru, anlama
oranının düşüp düşmeyeceğidir. Uzmanlar buna “Kesinlikle hayır!”
cevabını veriyorlar. Tam tersine hızlı okuma alışkanlığını kazananlar
anlama yeteneklerini de geliştiriyorlar. Yapılan çalışmalarda ilk anda
% 20’lere düşen anlama oranı, beynin yazıları bir fotoğraf makinesi
gibi kaydetme alışkanlığı kazanmasıyla % 100’e ulaşıyor. Doğal
olarak hızlı okuma gibi okumanın tümünü anlama yeteneği de
insanda zamanla gelişiyor.
11. Hızlı Okuma Tekniği İle İlgili Kavramlar
Hızlı Okuma: Gözümüzü tembellikten kurtarıp hızlı ve çevik
görmeye, görme alanını genişletmeye, okurken göze belli bir ritim
kazandırmaya ve bütün bunlara bağlı olarak gözle beyin arasında
çabukluk, kavrama, belleme ilişkilerindeki en verimli uyumu
sağlamaya yönelik bir dizi teorik anlatım ve uygulamalı çalışmalarla
okuma ve anlama düzeyimizi yükseltme tekniğidir.
75
Görme Alanı: Bir bakışta, bakma noktasının yukarısından,
aşağısından, sağından ve solundan görebildiğimiz alan (normal bir
insan için 150 derecelik bir açı)dır.
Aktif Görme Alanı: Görme açısının sayfa üzerindeki iz düşümü,
gözün tam olarak kavrayabildiği sözcük veya sayı kümesi (görme
alanımızın içindeki, kavrayabildiğimiz sözcük veya sayı kümesi)dir.
Görme Açısı: Göz ile gözün bir bakışta kapsadığı sözcükler ya
da sayılar arasındaki açı.
Çabukluk: Gözün daha az zamanda enine ve boyuna daha
fazla sayı ve harf karakterlerini daha hızlı görmesidir. Sık sık
yenilenen bilgilerin sınırsız değeri vardır.
Kavrama: Okuduğumuzu, işittiğimizi ve gördüklerimizi algılamak,
algıladığımız düşünceler arasında bağlantılar kurmak ve sonuçlar
çıkarmaktır.
Belleme: Kavranılan bilgilerin karşılaştırmalarla sağlıklı ve
kalıcı bir şekilde özümlenmesi, zihnimizde saklanması ve yeri
geldiğinde uygulanmasıdır.
Görünme Frekansı: Gözümüz satıra sabitleştiğinde
gözümüzün satırda görebildiği sayı veya sözcük kümesidir.
Seslendirme Uzaklığı: Gözün bir yere sabitleştiğinde
görebildiği sayı ya da sözcük kümesinin seslendirilebilen kısmıdır.
12. Hızlı Okuma Yöntemleri
Göz Devinimlerimiz: Daha hızlı okumak, etkili bir okuyucu
olabilmek için gözlerimizle aklımızı birlikte çalışmaya alıştırmamız
gerekiyor. Okuma sırasında, gözümüz satırlar üzerinde soldan sağa,
sağdan sola, yukarıdan aşağıya (bazen aşağıdan yukarıya) göz
sıçramaları ile ilerler. Okuma olayı, işte bu sıçramadaki duraklamalar
(saplama) sırasında, yakalayabileceğimiz sözcük kümesini algılayarak,
gerçekleştirilir. Bu yüzden hızlı ve usta bir okuyucu olabilmek için, göz
sıçramalarını hızlandırmak, duraklama süresini kısaltmak, duraklama
süresince çok sayıda sözcük görebilmek (dört beş sözcük) yani
görme yelpazemizi genişletmemiz gerekiyor. Bu üç özelliği
denetlemek beynin işidir. Zihnimizin denetimi dışında gerçekleşen
sıçrama ve duraklamalardan görüş alanına girenleri algılamak
olanaksızdır. Öyleyse aklımız sürekli emir veren, kontrol eden ve
gönderilenleri algılayacak biçimde hazırlıkta ve işlerlikte olmalıdır.
76
Sapmalar: Daha çok sayıda sözcük kümesini algılamak için
sözcük kümelerinde gözün önce belli bir noktaya sapması, sonra bu
saptığı noktanın sağından ve solundan mümkün olduğunca çok
sayıda sözcüğü algılaması gerekir.
Kolon Okuma: Günümüzde metinler gittikçe daha dar kolonlar
hâlinde basılmaktadır. Gazetelerde, dergilerde ve büyük magazinlerde
bu kolonlara daha sık rastlanmaktadır. Bu kolonlar, ortalama 5 - 7
cm’den meydana gelmektedir. Dar kolonlar büyük bir gidiş gelişi
zorunlu kılan geniş satırlardan daha kolay gözden geçirilmektedir.
Diğer yandan yukarıdan aşağıya doğru okuma, dikkati daha çok
uyarmaktadır. Dar kolonlar genellikle her satırda bir ya da iki sapmayı
gerektirdiğinden, ritim konusunda büyük yarar sağlamaktadır.
Göz Gezdirme: Görme yelpazeniz genişledikçe metnin
bütününü dikkatli bir şekilde görme, düşünceleri yakalama hızına da
ulaşırsınız. Etkili okuyucu, metnin özelliklerine göre hızını
ayarlayabildiği gibi, her metinle ilgili gereksinim ve amaçlarının farkı
olacağını kabul eder. Amacını belirledikten sonra metnin bütününe
yönelik yaptığı “göz gezdirme” tekniği ile dikkatli bir okuma yapabilir.
Göz gezdirme ile çok yüksek hızlar elde edersiniz. Neye ve nasıl göz
gezdireceğimizi iyi belirlersek bu hız kavrayışımızı düşürmez. Göz
gezdirme, bir metni okumaya başlamadan önce yapılan “göz atma”
dan farklıdır. Göz gezdirmede amacımız belirli olduğu için daha
dikkatli bir inceleme yaparız. Okunan metin çok kolaysa ve
okuyucunun bildiği bir konuyu içeriyorsa göz gezdirmede yeterli bilgi
edinilebilir. Etkili bir göz gezdirme davranışında kişi; metin başlığını,
alt başlıkları, giriş ve ilk paragrafı, sonraki paragrafların ilk ve son
cümlelerini, numaraları, büyük harfle ya da italik yazılmış yerleri, son
paragrafı ve varsa özeti okumalıdır.
Esnek Okuma: Okuma yöntemimizi ve hızımızı belirlemede
okuma amacımız ve metnin özellikleri önemli rol oynamaktadır. Etkili
okumada okuyucu, her durumda uygun okuma tutumunu alabilmelidir.
Uygun okuma tutumunu alabilmek, esnek okumayı gerektirir. Eğer
günlük yaşamda karşımıza çıkan yeni bilgilerden gereğince ve uygun
bir şekilde yararlanmasını bilmezsek, birçok şeyi kaçırır, önemli
bilgileri edinemeyiz. Ayrıca daha az zaman ayırarak yapacağımız
okumayı, hem daha fazla zaman harcayarak yapar hem de
okuduğumuz metinden yeterince doyum alamayız. Oysa okuma hızını
ve yöntemini, okuma amacına ve metnin özelliklerine göre
ayarlayabilen, yani “esnek okuma” yapabilen bir okuyucu en kısa
zamanda, en çok bilgiyi alabilir.
77
Her gün karşılaştığımız yeni okuma durumlarını incelediğimizde,
esnek okumayı daha iyi anlayabiliriz. Okunacak şeyler değişik türde
olduğundan, bunları okuma amacımız da değişir. Farklı teknikler
kullanırız. Örneğin güne gazete okuyarak başladığınızı düşünelim.
Ancak zamanınız sınırlı, derse yetişmek durumundasınız. O zaman
sadece başlıklara bakar, ilginizi çeken haberlere de şöyle göz
atarsınız. Okula gittiğinizde, derse girmeden önce eğer konu
anlatacaksanız, bildiğiniz şeyleri eleyebilmek için göz gezdirirsiniz.
Bildiklerinizi atlar yeni bilgileri okursunuz. Öğleden sonra arkadaşınız
size bir dergiyi verdi diyelim. İlginç bir makale var mı diye dergiyi
tararsınız. İlginizi çeken bir makale bulduğunuzda, yeni bir bilgiye
rastlamak için göz atarsınız. Akşam iyi bir film ya da program
bulabilmek için gazetelerden programları tararsınız. Yarınki dersinizi
hazırlama durumunda ise, metindeki her şeyi okumanız gerekmediği
düşüncesinden hareketle kitabınızın o bölümüne göz atar, elde etmek
istediğiniz bilgilere göre önemli başlık ve alt başlıkları belirlerseniz.
Konusunu ana fikir ve ayrıntılarını araştırır, önemli kısımlar üzerinde
daha çok zaman harcayarak, ayrıntılar üzerinde daha hızlı geçerek ya
da ayrıntıları atlayarak okumanızı sürdürürsünüz. Gördüğünüz gibi
okuduğunuz bu çeşitli türden malzemelerin her birine göre okuma
amacınız da farklı olacaktır. Yine malzemenin türüne göre yöntem ve
hızınızı da değiştirmeniz gerekecektir. Eğer bunu uygun bir şekilde
yapmayı başarırsanız esnek bir okuyucusunuz demektir.
Esnek okuyucu, nasıl okuyacağına karar verirken metnin türünü
de dikkate alarak zaman zaman teknik değiştirebilir. Metin, açık bir
dille yazıldığında ve izlenmesi kolay bir anlatımı olduğunda, hızlı bir
okuma yapılabilir. Ancak metin açık bir dille yazılmamışsa ve anlatımı
kolayca izlemeye elverişli değilse daha yavaş ve dikkatli bir okuma
yapılabilir. Eğer bu şekilde esnek davranamazsak, amacımıza
ulaşamadığımız gibi zamanımızı da boşa harcamış oluruz. Esnek
okuyucu, okuma yöntemini kararlaştırırken zamanını dikkate alır.
Örneğin bir metni ne kadar dikkatli okuması gerekirse gereksin, eğer
yeterli zamanı yoksa metnin ya bir kısmını okur, bir kısmına göz atar
ya da baştan sona dikkatle göz gezdirir. Ayrıca, eğer o anda fiziksel
bir rahatsızlığı varsa, genel düşünceyi anlamak için sadece göz atar.
Özetle esnek okuyucu, durumuna göre hızlarını bilen ve uygulayan
kişidir.
Kavrama ve Sezme: Görme, her sözcüğü anlamanız için yeterli
değildir. Görme yeteneği, anlama, görme ve zihin yeteneklerinin
birleşimi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda, yazılı bir
sözcüğü görür görmez tahmin ediyor, tamam olmadan biçimini ve
diğer özelliklerini tamamlıyor, böylece görüşünüzü kontrol etmiş
78
oluyorsunuz. Okuma sürecinde, sözcükleri sadece görmek yeterli
değildir. Aynı zamanda bir sözcüğü diğerinden ayırmak gerekir.
Yazmada ise dil bilgisi ve sözcükleri birleştirmede kullanılan bağlama
kuralları etkili olmaktadır. Sonuç olarak okumak, soyut ve göze dayalı
anlamlar üretmektir. Bu üretimi sözcüklerin doğru seçimi, sözcüklerin
anlamları, tipleri, türleri ve yaptıkları belirlemektedir.
İyi bir okuyucu olmak için sizin etkili okumanızı sağlayacak
çeşitli teknikler uygulamanız gerekmektedir.
Seçici Okuma: Bundan önceki bölümlerde etkili ve hızlı
okumayı geliştirmek, okuma verimini artırmak için birtakım yöntemler
geliştirdik. Bu aşamadan sonra hedefimiz, okumaya ayırdığımız
zamanı daha verimli kullanabilmek, kısa zamanda daha çok bilgi
edinebilmektir. Bu hedefe ulaşabilmek, hızlı ve seçici olmayı
gerektiriyor. Aslında her okuma da seçici olunmalıdır. Ancak hızlı
okurken buna daha çok ihtiyacımız var. Okumada önemli olan,
yazarın iletmek istediği mesajı, okuyucunun yazılı sözcükler
arasından bulup çıkarmasıdır. Daha önceki bölümlerde, yazarın
düşüncesini kavramada etkili olan birtakım etkili okuma tekniklerinden
bahsetmiştik. Bu tekniklerde hız, çabukluk, esneklik derecelerine nasıl
ulaşacağımız, okumamızı nasıl düzelteceğimiz konularında
yoğunlaştık. Ancak bu tür okumalarımızda gözümüz temel olan
noktayı, birçok ayrıntıyla birlikte kavrama durumunda kalabiliyordu.
“Seçici okuma” adı altında şimdi açıklayacağımız teknikte ise
ayrıntıya girmeden, daha az sözcük okuyarak, yazarın düşünce
bütünlüğünü yoklamamız hedeflenir. Burada önemli olan herhangi bir
metni mikroskopla incelemek değil genel hatlarıyla bilmektir. Bu
teknik, kolay okumamıza büyük yarar sağlamakta, bize zaman
kazandırmaktadır. Örneğin, on beş dakikada günlük gazeteyi
okuyabilmek, üç saatte beş yüz sayfalık bir yapıtta bulunan bilgileri
yakalamak gibi...
Buraya kadar yapılan açıklamaları özetlemek gerekirse:
1. Gözünüzle ve beyninizle okuyun. (Dudaklarınız ve ses
telleriniz kımıldamasın.)
2. Gözünüzle kelime öbeklerini görmeye çalışın. (birden fazla
kelime)
3. Okurken yazıya yoğunlaşmaya çalışın. (Geri dönüş yapmayı
kendinize yasaklayın.)
4. Her kelimeyi okumak yerine, asıl anlamı veren sözcükler
üzerinde yoğunlaşıp, gereksiz kelimeler üzerinde durarak bu
kelimeleri atmaya çalışın.
79
5. Kendinizi hızlı okumaya zorlayın.
6. Kendinize okurken belli bir süre vererek okuduğunuzu o
süre içinde bitirmeye çalışın.
7. Fırsat buldukça değişik tipte yazılar okuyun. (Kendinize
mutlaka okumak için zaman ayırın.)
8. Gereksiz ayrıntılar yerine ana fikir için okuyun. Ana fikri
bulmak için;
a) Birinci paragrafta yazarın üslubunu çıkarmaya çalışın.
b) Ana fikri nereye yazmış olabileceğini düşünün. Her paragrafta
bunu bulmaya çalışın.
c) Ana fikrin her paragrafta bulunabileceğine dikkat edin.
Başlangıçta bunları uygulamanız ve hatta başarmanız size çok güç
gelebilir. Ama unutmayın ki bunları başarıp bilginin özüne çok daha
pratik, çok daha kısa sürede ulaşabilen insanlar çok sayıdadır. Neden
biz de onlardan biri olmayalım? Yapılması gereken tek şey ümidimizi
yitirmemektir. İnatla uygulama yapın. Sonucun size adım adım
geldiğini göreceksiniz.
B. Dinleme
1. Etkili Dinleme Stratejileri
“Karşınızdakini dinliyor musunuz, yoksa konuşmak için sıra mı
bekliyorsunuz?”
Schiller
Dinleme, daha az saygı gören, daha az dikkat çeken ve ihmal
edilen fakat çok önemli bir iletişim aracıdır. Bazılarımız bir sunu için
saatlerce hazırlanırız; fakat, hiçbirimiz bir brifingi dinlemek için saatler
harcamayız. Çünkü genellikle dinlemeye gereken önemi vermeyiz. Bu
arada öncelikle dinlemenin önemini anlatacağız, daha sonra nasıl
dinlememiz gerektiğine dair bilgiler vereceğiz.
a. Duymayı ve Dinlemeyi Anlama
Dinleme sürecini daha iyi anlamak için öncelikle dinleme ile
duyma arasındaki farkı belirtelim. Duyuş, kulaklarımız bir sesi
algıladığında ve başka bir konuşmacı veya başka bir kaynak
tarafından ses iletildiğinde olur. Duyuş olması için sadece bir ses
kaynağı ve bunları algılayabilecek kulağa gereksinim vardır.
Duymada algılanan sesi çözmek için dikkate gerek yoktur. Her gün
yüzlerce ses duyarız, asansördeki fon müziği, bir bilgisayarın
uğultusu, dışarıdan geçen araçların sesi, hatta başkası sizi
uyarmadan algılamadığınız bir sürü ses...
80
Dinleme ise bize ne gelmişse onları algılamayı, çözmeyi ve
değerlendirmeyi içerir.
Dinleme, sadece duymayı içermez; dinleme aynı zamanda
dikkat etmeyi ve duyduğunu düşünmeyi de içerir. Dinlerken sesleri
duyar aynı zamanda bilinçli olarak da değerlendirirsiniz. Etkili dinleme
aktif bir süreçtir ve aktif dinleme de enerji harcamayı, düzgün bir
şekilde yanıt vermeyi, değerlendirmeyi ve duyduğunu hatırlama
süreçlerini içerir.
b. Dinlemenin Önemi
Genellikle eğitim süreci içinde dinleme göz önüne alınmasa da
aslında iletişimin en önemli unsurlarındandır. Uyanık durumda
olduğumuz günlük yaşamımızın % 70’i iletişimle geçmektedir. Bu
sürenin % 10’u yazarak, % 15’i okuyarak, % 30’u konuşarak ve % 45’i
de dinleyerek geçmektedir.
Konuşmacılar ve dinleyiciler, dinlemede başarısız olurlarsa
sonuçlar çok kötü olabilir.
Uçaklar düşebilir, birliğin morali bozulabilir, rutin operasyonlar
çok kötü sonuçlanabilir ve aileler yıkılabilir. Biz, her ne kadar iletişim
içinde konuşmacılara odaklansak da bir iletişimin başarılı olup
olmadığını dinleyici belirler.
Yapılan bir araştırmaya göre, iş adamlarına iş yerinde en çok
kullandıkları ve okullarda okumak istediği dersler sorulduğunda her iki
soruya verdikleri yanıt “dinleme” olmuştur. Özellikle TSK’de dinleme
çok önemlidir. Başarı, ölüm kalım meselesidir. Algılama, anlama ve
hatırlama sözlü iletişim için çok önemlidir ve herhangi bir ufak yanlış
anlama felaketle sonuçlanabilir. Etkili dinleme, bizim işimizde gerekli
olan güven ve karşılıklı sevgiyi oluşturmamızı sağlar. Askerî personel
astlarını ve durumu çok iyi anlamalıdır. Dinleme özelliği çok iyi olan
komutanlar her zaman daha doğru kararlar alırlar ve personeliyle
daha iyi ilişki kurarlar.
Özetlersek, dinleme bizim gerçekleri öğrenmemizi, takım
arkadaşlarımızı anlamamızı sağlar ve diğerleriyle aramızda güven
oluşturur. Bunların hepsi çok önemlidir; fakat neden çok az insan iyi
dinleyicidir? Neden dinlemek zordur? En önemlisi daha iyi nasıl
dinleriz?
c. İyi Dinlemenin Önündeki Engeller
Dinleme çok enerji gerektirir. Bu enerjiyi harcamadaki
istekliliğimiz yoğunlaşmamızı artırır. Yoğunlaşmamızı artırmadan
dinleme tekniklerini bilmemiz hiçbir işe yaramaz.
81
Dinlemeye yoğunlaşmanızı değerlendirmek için aşağıdaki
kriterleri gözden geçiriniz:
- Dinliyormuş gibi yapıyor muyum?
- Dikkati başka yöne çekiyor muyum?
- Konuşmacıları eleştiriyor muyum?
- Konuları ilginç bulmuyor muyum?
- Konuşmacının mesajına karşı ön yargılı mıyım?
- Zor ve karmaşık konulardan kaçınıyor muyum?
- Konuşmacının dikkat çektiği küçük ayrıntılara takılıyor muyum?
- Konuşma sırasında kendi yanıtımı hazırlarken konuşmacının
konuşmasını kaçırıyor muyum?
- Diğerlerinin sözünü kesiyor muyum? Böyle yaptığıma dair
uyarı aldım mı?
- Toplantı ve sosyal olaylarda vaktimin çoğunu konuşmaya mı
ayırıyorum?
- Karşınızdaki konuşmacının anlattığı her olay sanki sizin
başınızdan geçmiş gibi mi geliyor?
Her ne kadar yukarıdakiler en az bir kere başımıza gelse de üç
ve daha fazlasına “evet” cevabını verdiyseniz aşağıdaki bölümlerden,
kendi öz yoğunlaşmanızı geliştirmek için faydalanacaksınız.
Dinleyiciler olarak kör noktalarımız vardır ve başarımızı yanlış
tahmin ederiz. İnsanlar kendileri için dinleme puanlarına 10 üzerinden
7,5 verirken, diğer insanların bunu 4,1 olarak değerlendirdiği dikkat
çeken bir konudur. Bu bilgi de gösteriyor ki insanlar, dinleme
sorunların diğer insanlarda olduğunu, kendilerinde olmadığını
düşünmektedirler.
Burada “iş yeri ortamı” ile ilgili düşünülmesi gereken birkaç soru
sorulmuştur. Bu soruların çoğuna “evet” cevabı verirseniz, insanlarla
nasıl iletişim kurduğunuzu ve onları nasıl dinlediğinizi bir daha gözden
geçirmelisiniz:
- Konuştuğunuz insanlar işle ilgili sorunlarını başkalarıyla mı
görüşüyorlar?
- Olayları hep sonradan mı öğreniyorsunuz?
- Kendinizi her zaman düzenleme sorunları içinde mi bulursunuz?
- Çok karmaşık görevlerle nadiren mi görevlendirilirsiniz?
82
- Sözlü iletilmesi gereken bir sürü bilgiyi, yüz yüze görüşülmesi
gerekenler de dâhil, yazılı olarak mı alıyorsunuz?
Bazen dinlemek için kendimizi güdülemek gerçekten de çok zor
olabilir. Bugünün kültüründe, iyi bir iletişimci her zaman güzel
konuşan kişi olarak görülmüştür ve dinleme fazla önemli
görülmemektedir. Bugünün etkili dinleyicileri saygı ve takdir görürler;
çünkü dinleme, sorun çözme ve karar vermede yaşamsal bir öneme
sahiptir.
ç. Dinleme Çeşitleri
Dinlemenin önemli olduğu ve dinlemek için değişik sebeplerin
olduğu farklı durumlar vardır. Bu farklılıkları kabul etmek ve
belirlemek önemlidir; çünkü bir durumda doğru olan dinleme şekli
diğer bir durumda yanlış olabilir.
Dinlemede karşılaşılan sorunlardan biri de hangi durumda ve
hangi cevabın daha doğru olduğunu bilmektir. Bu soruna
yaklaşımdaki ana nedenlerden biri, niçin dinlediğimizdir.
Bilgilendirici Dinleme: Diğerlerinden bilgi almak için dinleriz.
- Güzel yazma teknikleri hakkında bir öğretmeni dinleriz.
- Atama sürecinde değişikliklerle ilgili brifing alırız.
- Bir doktordan tıbbi bilgiler alırız.
- Gemide telsizden bilgi alırız.
- Beklentilere dair bilgiler alırız.
Eleştirel Dinleme: Bir durumu değerlendirmek - yargılamak ve
karar vermek için dinleriz.
- Ölümcül bir kaza ile ilgili dinleriz.
- Üç aylık ödülün kime verileceğine dair karar vermek için
dinleriz.
- Yeni silah sistemiyle ilgili özelliklerin belirlenmesi için dinleriz.
- Yönetimle ilgili hangi disiplin işleminin uygulanacağına karar
vermek için dinleriz.
1) Bilgilendirici Dinleme: Bilgilendirici dinlemede birinci öncelik,
konuşmacının aktardığı bilgileri, aktarıldığı biçimde anlamaktır.
Başarılı bir dinleme, konuşanın anlatmaya çalıştığı meseleyi,
konuşmacının niyet ettiği gibi anlamaktır. Bu tür dinleme daha çok bir
otorite tarafından yapılan konuşmalar ve tartışmaya açık olmayan
bilgiler aktarılırken yapılır.
83
Örneğin, teknik bir meseleyi dinlerken amacımız sadece konuyu
anlamak olmalıdır.
Kuralların saçma olduğuna dair tartışmalar içine kesinlikle
girmememiz gerekir. Resmî bir eğitim alıyorsak ve sonunda sınav
olacaksa burada sadece konuyu öğrenmemiz gerekir. Bu tür bir
eğitimin bu aşamada gerekli olmayacağına dair tartışmalara
girmemize hiç gerek yoktur.
Bilgilendirici dinlemeyi geliştirmenin yolları:
- Zihniniz ve alıcılarınız açık olsun. İlk amacımız mesajı
anlamaksa, konu hakkındaki ön yargılarımızı bir kenara atıp sadece
dinlememiz gerekir.
- Öğretmek zorundaymışsınız gibi dinleyin. Birçok eğitim uzmanı
bu yöntemi önerir. Biz, bir şeyi başkalarına öğretmek zorunda
olduğumuz zaman daha çok öğrenmeye çalışırız. Bu yaklaşımı göz
önünde bulundurursak daha fazla yoğunlaşabilir, konuyu
anlamadığımızda sorular sorar ve konu hakkında daha derinden
düşünebiliriz.
- Notlar alın. Ana noktalar üzerinde odaklanmaya çalışın, her
şeyi not almaya çalışmayın. Bu klasik yöntem, tarafsız bilgiler almaya
çalıştığımız zamanlarda; örneğin sınıflarda, personel toplantılarında
kullanılır. Unutmayın; dinleyiciler ve konuşmacı resmî olmayan bir
ortamdaysalar, bu durumda not almak çok kaba bir davranış olarak
görülebilir. Bu nedenle ortamın uygun olup olmadığına dair
değerlendirmeyi çok iyi yapmak gereklidir.
- Konuşma zamanı ile düşünme zamanı arasındaki zamanı iyi
kullanın. Ortalama konuşma hızı dakikada 180 sözcüktür. Fakat çoğu
dinleyici dakikada 500 sözcük düşünebilir. Bu fazla zamanı düşünme,
tekrarlama, tahmin, özet ve konuşmacının notları olarak alabilirsiniz.
- Düzgün yanıtlar verin, sorular sorun. Güzel soru sormak sizin
konuyu daha iyi anlamanızı ve konuyu netleştirmenizi sağlar.
Unutmayın, mümkün olduğunca daha fazla bilgiyi almaya ve daha az
yargılamaya vakit ayırmalısınız. Aşağıda size uygun sorular ve
yanıtlar var:
Konuşmacıya emirlerini olduğu gibi geri okuyunuz (daha çok
telsiz konuşmaları için).
“Toner, kâğıt, dosya lazım, hemen şimdi getiriyorum” şeklinde
emir tekrarı önemlidir.
Kendi sözcüklerinizle ifade edin.
84
“Anladığım kadarıyla...”
Detay hakkında daha çok soru sorunuz.
“Bu taslağın 15 Nisana miatlı olduğunu söylüyorsunuz, pekâlâ
eş güdüm sürecinden önce mi sonra mı?”
“Başka bir ordu mensubuyla evliyseniz bu durum nasıl değişir?”
Netleştirmek amacıyla bir örnek isteyiniz.
“Güzel sorular sormak, dinleme becerisini artırıyorsa, buna bir
örnek verebilir misiniz?”
2) Eleştirel Dinleme: Eleştirel dinleme, bilgilendirici dinleme ve
eleştirel düşünmenin birleşimi olabilir. Bu durumda dinleyici aktif
olarak mesajı çözümler, değerlendirir ve dinleme başarısı mesajı
anlama ve yazıya aktarma şeklinde olur. Dinleyici, konuşmacı
tarafından sunulan yardımı değerlendirir, onun ana düşüncesine
katılır veya katılmaz.
Eleştirel dinleme bir karar vermeye çalışırken çalışan personelin
durumunu değerlendirirken ve astların kabiliyetlerini değerlendirirken
kullanılabilir. Eleştirel dinlemeyi geliştirmenin yolları:
Eleştirel dinleme, düşünce ve sonuç oluşturmada dikkatli bir
şekilde yargılama sürecidir.
Eleştirel dinleme düşünme kalitesini artırır.
Bilgilendirici dinleme için geçerli olan yöntemlerin hemen hemen
hepsi eleştirel dinleme için de gereklidir: Sadece verilmek istenen
mesajı doğru anlamak ve irdelemek gerekir.
- Notlar alın.
- Sanki not vermek zorundaymış gibi dinleyin. Öğretmek çok zor
bir iştir; fakat başka birisinin sunduğu konuya not vermek daha da
zordur. İleti açık ve net mi? Destekleyiciler konuyla ilgili ve ikna edici
mi? Etkili mi? Bu tür mantıklı sorulara yanıt vermek sizin
konuşmacıya yoğunlaşmanızı sağlar.
- Konuşma ve düşünme arasındaki zamanı kullanın. Mesajda
belirtilen zaman farkını iyi kullanın. Önce anlayın, sonra değerlendirin.
Hatta eleştirel bir dinleme yaparken bile konuşmacı konuşmasını
bitirmeden tartışmaya girmeyin.
- Uygun sorular sorun. Kritik sorular sormak da konuşmacının
konuşmasını özetleyecektir.
Doğruluk: Bunu nasıl test edebilir veya bunun doğruluğunu
nasıl kanıtlarız? Diğerleri de aynı sonucu veriyor mu?
85
Bağlantı: Bu gerçek sorunla nasıl bağlantılıdır?
Genişlik: Başka bir noktadan düşünmemiz gerekir mi?
Mantık: Sonuçlarımız delillerden mi ortaya çıkıyor? Önemlilik:
Ana düşünce bu mudur? En önemli sorun nedir?
Adalet: Burada hiç hakkını vermediğimiz konu var mı?
Rakiplerimiz bu konuyu nasıl göreceklerdir?
3) Duygusal Dinleme: Duygusal dinlemede karşımızdaki kişinin
penceresinden bakar ve o niyetle meseleyi inceleriz. Konuşma
duygusal olduğunda veya sadece arada düşünce ileten bir durum
varsa bu tarz bir konuşma geçerlidir. Genellikle dinlemenin ilk
adımında, eleştirel bir konuşmada ya da gayriresmî bir konuşma
olduğunda bu tarz bir konuşma yapılır. Bu tür bir konuşma
danışmanlık meselelerinde ve özellikle de aile içinde geçerlidir.
Duruma göre fikir alışverişinde bulunma ve takım kurma
çalışmalarında da bu tür bir dinleme geçerli olabilir. Her ne kadar
çoğu insan duygusal dinlemenin eşle veya çocukla uğraşırken
kullanışlı olduğunu düşünse de bazıları bu tür dinlemenin askerî
ortam için fazla “duyarlı” olduğunu söyler.
Unutmayın bu tür dinlemeyi aile içinde gerekli kılan sebepler
askerî ortamda da gereklidir. Duygusal dinleme güven oluşturur ve iş
birliğini destekler, küçük grup uyumunu sağlar. Takım uyumu için
önemli etken, kavga ve kriz durumları için de önemlidir. Elbette
kurşunlar havada uçarken duygusal dinleme yapamazsınız; fakat,
duygusal dinleme başarının en önemli etkendir.
“Etkili İnsanların Alışkanlıkları” adlı kitabında Dr. Stephen
Covey, dinleme için; diğer insanlarla ilgilenirken; “Tedavi etmeden
teşhis et.”, “Önce anlamak için araştır, sonra anlaşılmak için uğraş.”
demektedir. Duygusal dinleme, insanları anlamak ve onlarla iyi
ilişkiler kurmak için iyi bir araç olarak görülür. Hem içeriği anlar hem
de bunu hissederseniz ve sonra bunu geri yansıtabilirseniz bir sürü
verimli sonuç ortaya çıkacaktır:
- Dinleyici konuşmacının ne hissettiğini doğru anlar.
- Konuşmacı anlaşıldığını hisseder.
- Dinleyici daha iyi tavsiye verebilir.
- Konuşmacı dinleyiciye karşı daha açık olur.
Duygusal Dinlemeyi Geliştirmenin Yolları: Duygusal dinlemenin
86
başarılı olması için dinleyicinin konuşma içeriğini anlaması ve
konuşmacının anlaşıldığını hissetmesi gerekir. Konuşmacıya
anlaşıldığını hissettirmek ikinci basamaktır ki bu da bazı beceriler
gerektirir.
Mesajınızı bildiklerini ifade ettiklerinde veya konuşmanızı bölüp
tavsiye vermeye başladıklarında bundan nefret etmez misiniz?
Duygusal dinleme şekillerinizi geliştirmek isterseniz aşağıdaki
saldırgan yanıtlardan kaçınınız. Bu yanıtlar anlamanızı
engelleyecektir.
Yaşam Öyküleri: “Senin bu durumunun aynısı bana da
olmuştu.” diyerek yanıt vermek.
Tavsiye: İstenilse de istenilmese de kendi deneyimlerinize
dayanarak yanıt vermek.
Soruşturmak: Kendi penceremizden sorular sormak.
Değerlendirme: Hemen kabul veya reddetme.
Bu tür geri beslemeler onaylanamaz; çünkü konuşmacının
dikkatini dağıtır, başka noktalara çeker ve dinleyicinin de konu dışına
çıkmasına sebep olur. Dışa dönük kişiler içe dönük kişilerden daha
fazla otobiyografilerini anlatma eğilimindedirler. Anne ve babalar da
bu tür soruları sorarlar; fakat, burada önemli olan ne kadarın aşırı
olduğunu bilmektir. Bu tür sorular dinleyici anlaşıldığını anladığında
ve uygun bir yanıt beklediğinde uygundur. Bu noktaya kadar
beklemekte yarar vardır. Konuşma tekrar duygusal bir hâl aldığında
dinleyici tekrar duygusal dinlemeye başlamalıdır.
Duygusal dinlemede yer alan beceriler akılda çok kolay kalır;
ancak, bunların uygulaması çok zordur. İşte ipuçları:
- İçtenlikle dinleyin, konuşmanın içeriği kadar dinleyicinin
kişiliğine de önem verin.
- Konuşanın sözleri kadar duygularını da dinleyin.
- Tavsiye vermekten, yaşam öykünüzü anlatmaktan,
değerlendirme yapmaktan kaçının, konuyu asla bölmeyin ve
değiştirmeyin.
- Konuşmacı anlaşıldığını hissedinceye kadar konuyu ve
duyguları geri yansıtın.
2. Dinlemeyle İlgili Son Düşünceler: Güdülenme
Bir konuşmayı çok dikkatle dinlediğiniz anları düşünelim. Neden
bu kadar dikkatli dinlediniz? Sebeplerden birisi de büyük olasılıkla
87
güdülenmenizin yüksek olmasıdır. Aşağıda, gelecekte başımıza
gelecek bu tür sorunlarla ilgili olarak güdülenmenizi artırmanın birkaç
yolu anlatılmıştır:
a. Dinlemenin Neden Önemli Olduğunu Hatırlamaya Çalışın
Dinleyiciler bu konuşmanın neden önemli olduğunu hatırlamaya
çalışmalı, konuşmacılar dinleyicilerine dinlemenin neden önemli
olduğunu hatırlatmalıdırlar.
Bilgilendirici Dinleme
- Görevin başarıyla sona ermesini ve benim işimi daha iyi
yapmamı sağlayacak mı?
- Bu dinleme daha iyi karar almamı sağlayacak mı?
- Bu işi kötü yaparsak birileri zarar görecek mi?
- Bu işi anlamazsam takımımız kötü görünecek mi? Ben kötü
görünecek miyim?
- Bunu daha sonra tekrar tartışıyor olacak mıyız? Bunu başka
birine öğretmek zorunda kalacak mıyım?
- Bunu anlamak benim, kurumumun ve ailemin amaçları için
önemli mi?
Eleştirel Dinleme
- Hangi pozisyonu almam konusunda karar vermek zorunda
mıyım?
- Deliller güçlü mü ve mantıklı görünüyor mu?
- Bu sorun hakkında yanıtlanmamış sorular neler? Bu konuda
söylenmeyen şeyler var mı? Varsa neler?
Duygusal Durumlar
- Konuşmacı güçlü hisleri nedeniyle gerçekleri anlatabiliyor mu?
- Bu iş arkadaşımla aramı iyileştirmek zorunda mıyım?
- Bu müzakerede karşı taraf için gerçekten nelerin önemli
olduğunu biliyor muyum? Bu aile üyesi duygusal destek konusunda
bana güveniyor mu?
- Bu kişiye karşı kişisel bir sorumluluğum var mı?
b. Dinleme Güdülenmesi İçin Engelleri Belirleyin ve Kaldırın
Hem konuşmacı hem de dinleyen dinlemeye engel olan
etkenlerden yararlanabilir. Hangi etkenleri engelleyebilirsiniz? Hangi
88
etkenleri yaşamak zorundasınız? Düzeltebildiğini düzelt,
düzeltemediğini de bil!
Fiziksel engeller dinlemeyi zorlaştırabilir. Gürültülü ortam, görsel
engeller gibi... Mümkün oldukça engelleri kaldır, mümkünse öne otur!
Bu sizin ve konuşmacının arasındaki engelleri kaldırır ve görselleri
daha iyi görmenizi sağlar. Konuşmacının karşısında sessiz oturmakla
da insanlar size yardımcı olabilir.
Kişisel engeller; yorgunluk, hastalık ve rahat olmama gibi
fiziksel etkenler de psikolojik etkenler gibi (iş, aile, ekonomik sorunlar
vb.) dinlemeyi etkiler.
Kullanılan dilden kaynaklanan engeller de sorun oluşturabilir.
Birden fazla anlamı olan sözcük ve sözcük kümeleri; düşünceler,
nesneler veya birden fazla anlamdan oluşan resimler; argo, mesleki
argo veya kurum dili. Örneğin, Trakya Bölgesi’nde yaygın kullanılan
bir sözcük, Doğu Anadolu Bölgesi’nde daha farklı bir anlama gelebilir.
c. Ortak Bir Zemin Araştırın
Dinleme güdülenmemiz, konuşmacıyı veya konuyu
küçümsediğimiz zaman azalır. Konuşmacının yaşıyla, milliyetiyle,
cinsiyetiyle veya kişisel görünüşüyle ilgili ön yargınız var mı? Çoktan
konunun ilgisiz, sıkıcı veya seviyenizin altında olduğuna karar
verdiniz mi? Bu tür bir düşünce tarzı dinleme için büyük bir engel
olabilir.
Yukarıdaki örnekte verilen engelleri ortadan kaldırmak için
kendinize birkaç soru sorunuz. Kendi düşüncelerinizle konuşmacının
düşünceleri arasında ne gibi ortak noktalar ve ortak yönler var?
Konuyu kendi ilgilerinizle ilişkilendiriniz. Bazen bu küçük egzersiz,
ilginç bir köprü oluşturur ve uçurumu ortadan kaldırır.
ç. Dinlemeyi Bir Öğrenme Fırsatı ve Entelektüel Fırsat
Olarak Görün
İlk başta ilgisiz, sıkıcı ve saçma gelen bir konuya karşı nasıl
motive olabilirsiniz? Uzmanı olduğunuz bir konuda dinleme
yapıyorsanız konuyu başka birilerine öğretme kabiliyetini artırmak için
konuyu daha iyi öğrenin. Konuşmacı konuşmasını nasıl düzenledi?
Hangi kavram ve terimler tanımlandı? Konuşmacı sizin de ileride
başkasına öğretirken kullanabileceğiniz güzel bir sözcük kullandı mı?
Konuşmacı gizemini kaybetmeye başladığında kendinize onu
daha iyi nasıl yapabileceğinizi sorun. Bazı notlar alın ve daha sonra
akıllıca ve yapıcı eleştiriler getirin.
89
Sorunu başka birine anlatın. Etkili dinleme, eleştirel düşünme
de bir alıştırmadır; konuya yoğunlaşma becerinizi geliştirir. Kendinize
bir “hatırlama oyunu” ve dinleme alıştırması geliştirin.
Biz, her zaman dinleme yaparken şunu unuturuz. Her zaman
bildiğimizden daha fazlası mutlaka anlatılanın içinde vardır. Dinleme
hak ettiği ilgiyi göremeyen bir iletişim becerisidir. Yanlış anlama ve
hatalar ne yazık ki ölümcül olaylara neden olabiliyor. Bu nedenle
insanlar arasında güven duygusunu geliştiren etkin dinlemeyi mutlaka
öğrenmeliyiz.
91
BEŞİNCİ BÖLÜM
ETKİLİ İLETİŞİMİN BASAMAKLARI
Başarının yolu insanlarla nasıl iletişim kurabileceğini bilmektir.
Bu bölümde hedefe ulaşmak için yedi basamaklı bir yaklaşım
anlatılacak, büyük resim tanımlanacak, ilerleyen bölümlerde
tanımlanan bu basamakların her biri ayrıntılarıyla anlatılacaktır.
Anlatılan bu basamakları kendi kullanım şeklinize göre
değiştirebilir ve kendinize uyarlayabilirsiniz. Ancak unutmamanız
gereken konu her bir basamağın tamamlanmasının sizin konuşma ve
yazma etkinliğinizi artıracağıdır. Bu basamaklar her zaman birbirini
takip edecek şekilde kullanılmayabilir, hatta uzun ve karmaşık
görevlerde basamaklar arasında bir ileri bir geri gidip geldiğinizi
görebilirsiniz. Merak etmeyin, bu durum normaldir, yapılmış olan bir
plandan sapmanız, hiçbir planınızın olmamasından daha iyidir.
A. Yazma ve Konuşmaya Hazırlanmak: İlk Dört Basamak
Birçok alanda olduğu gibi iyi bir iletişim önceden hazırlık
gerektirir. Bu kapsamdaki ilk dört adım ise taslak hazırlama
aşamasının temellerini oluşturmaktadır. Burada anlatılanlar size doğal
bir süreç gibi görünse bile insanların büyük çoğunluğunun bu hazırlık
aşamasını atlayarak cümle ve paragrafları doğrudan yazma
aşamasına geçtiklerini gördüğünüzde sakın şaşırmayın. Ama siz asla
bunu yapmayın! İyi konuşmak ve yazmak tıpkı bir ev inşa etmek
gibidir. Sağlam bir ev yapabilmek için iyi bir plana gereksinim vardır.
1. Amaç ve Dinleyici / Hedef Kitlenin İrdelenmesi
Yazarların büyük çoğunluğu amaçlarını veya okuyucuların
beklenti ve gereksinimlerini net olarak ortaya koymadan yazmaya
başlamaktadır. Aslında bu iyi bir durum değildir. Bu aşamada
harcanacak birkaç dakikalık bir çalışma sonradan harcanacak saatler
dolusu sıkıntılı çalışmayı önleyebilecektir. Neye veya kime nişan
aldığınızı bilirseniz hedefi vurma olasılığınız o ölçüde yüksek
olacaktır.
Amacınızı dikkatli olarak irdelemeniz konuya odaklanmanız
sizin başarılı olmanıza büyük katkı sağlayacaktır. Bazı durumlarda,
amaca dikkatli ve derinlemesine baktığınız zaman resmî bir yazıya
veya herhangi bir brifinge gereksinim olmadığını görebilirsiniz.
Karargâhlarda bir gün içinde ne kadar çok resmî yazı veya brifingin
hazırlandığını bilseniz herhâlde çok şaşırırdınız. Gereksiz resmî
iletişim zaman, gayret ve kaynak israfına yol açar.
92
Biraz zaman ayırarak dinleyicileri anlarsanız ve onların bilgi
düzeyi, ilgi alanları ve güdülerini araştırırsanız, amacınızı
gerçekleştirmek için mesajınızı onların anlayabileceği şekilde
düzenleme olanağına kavuşmuş olursunuz. Karşı görüşe sahip bir
dinleyici topluluğunu eğitmek, konuya sıcak bakan ve ortak değerlere
sahip dinleyicileri eğitmekten çok daha zordur. Aynı şekilde
Genelkurmay Başkanının imzasına sunulacak bir yazıyı hazırlamak
albay rütbesindeki bir komutanın imzasını almak için hazırlanacak bir
yazıdan çok daha özenli çalışma gerektirir.
2. Konunun Araştırılması
Etkili iletişim ilkelerinden “katkı” ile konunun desteklenmesi
gerektiğini hatırlayın. Bu noktada ikinci basamak size konunuzu
oluşturmanız için gereken altyapıyı sağlar.
Birçoğumuz için “araştırma” sözcüğü, belki daha önce yaşanmış
bazı deneyimler, belki de konuya fazla hâkim olmamaktan dolayı
biraz ürkütücü gelebilir. Sakın araştırma düşüncesinin sizi
korkutmasına izin vermeyin. Yedi basamaklı yaklaşım görüşünde
araştırma; iletişim hedeflerinize ulaşmanızı sağlayan destekleyici
bilginin bulunması aşamasıdır. Bunu ev ödevi olarak da
değerlendirebilirsiniz.
3. Düşüncelerinizin Desteklenmesi
İletişimde genellikle karşı tarafı bir konuda ikna etmek
hedeflenir. Bu durumda dinleyicilere sadece bilgi vermek yeterli
olmaz. Düşüncelerimizi destekleyen unsurların bir araya getirilerek
düzenlenmesi gerekir. Araştırma aşamasında elde edilen farklı bilgiler
mantıksal bir iddia oluşturacak şekilde düzenlenebilir. Mantıksal iddia
anlaşmazlık veya tartışma değildir. Sorunları çözmek ve karar
verebilmek için bilgilerin bir araya getirilmesidir.
Biz başkalarını ikna etmek için uğraşırken başkaları da bizi ikna
etmek için uğraşmaktadırlar. Mantıksal tutarsızlık, iddianın
mantığındaki bir hata veya zayıflıktır.
Mantıksal iddiaların oluşturulması aslında günlük yaşamımızın
bir parçasıdır. Mesela yeni bir araba alacağımız zaman hangi marka
ve modeli alacağımızı, en başarılı personelin seçilmesi aşamasında
kimin bu ödülü hak ettiğini veya bütçemizi ayarlarken hep mantıksal
olarak konuyu irdeleriz.
4. Düzenleme, Planlama ve Ana Başlıkları Ortaya Koyma
Amacınızı ve dinleyici kitlesini tanıyorsunuz, bütün
hazırlıklarınızı yaptınız. Artık mesajınızı verme zamanı değil mi? O
93
kadar çabuk değil! Cümleleri ve paragrafları yazmaya başlamadan
önce (veya konuşmaya başlamadan önce), düşüncelerinizi
düzenleyerek ve sunumu nasıl yapacağınızı planlayarak işinizi
kolaylaştırmalısınız.
Başarılı iletişimciler, ellerindeki bilgileri, dinleyicileri bir noktadan
öbürüne götürecek şekilde mantıksal olarak düzenlerler. Mantıksal bir
yol izlenmediği takdirde dinleyiciler konuşmacı veya yazardan
koparlar. Yeterince düzenlenmemiş yazılar, hem sivil hem de askerî
ortamda en çok karşılaşılan hatalardandır. Kendinize ve dinleyici
kitlenize bir iyilik yapın ve bu dokümanın ilerleyen bölümlerinde
verilen düzenleme yöntemlerini okuyarak yazı veya konuşmanızı
nasıl daha iyi düzenleyebileceğinizi öğrenin.
Birinci bölümde anlatılan ikinci prensip olan “düzenli olmak”,
dinleyicinin sizin vermek istediğinizi alabilmesi için düşüncelerin ve
sunumun düzenli olmasını ifade etmektedir. Yazmaya başlamadan
önce düzenleme ve konunun nasıl hazırlanıp sunulacağına yönelik
planlama için zaman ayırarak bu prensibi başarmaya yönelik ilk
adımları atmış olacaksınız.
B. Taslak Oluşturma ve Yazma: Diğer Üç Basamak
İlk dört basamak yazma ve konuşma görevleri için aynıdır;
ancak taslak oluşturma ve yazma işlemleri bu iki farklı iletişim için
biraz farklılık gösterir. Bu bölümde konu yazı hazırlama açısından ele
alınacaktır. Diğer bölümlerde ise TSK’de konuşma yapmak için bu
adımların nasıl değiştirilmesi gerektiği üzerinde durulacaktır.
1. Taslak Oluşturma
Yazmak denilince ilk olarak cümlelerin ve paragrafların kâğıda
geçirilmesi akla gelir. Yazmak konusunda yeterli tecrübeniz yoksa
yazının taslağını hazırlamak genellikle gerilmenize neden olacaktır.
Taslak hazırlamanın daha rahat ve etkili olmasını sağlamak için ilk
dört basamağı uygulamanız yararlı olacaktır.
Ön hazırlığınızı tamamlayarak yazmaya hazır olduğunuzda,
okuyucunuza ulaşabilmek için birçok kullanışlı yöntem vardır.
- İlk olarak amacınızı verin. Bir veya daha fazla giriş paragrafı
kullanarak amacınızı en baştan belirtin. TSK’deki okuyucu kitlesinin,
romanlardakine benzer şekilde sonu sürprizlerle dolu bir yazıyı
okumak için ne zamanı ne de sabrı vardır.
- Daha sonra, paragraflarınızı okuyucunuzu yönlendirecek
şekilde düzenleyin ve paragraflar arası geçiş cümleleri kullanarak
onların konudan kopmasını engelleyin.
94
- Üçüncü adım olarak, cümlelerinizin doğru ve açık olmasına
özen gösterin. Mesleki terminoloji, olumsuz ve edilgen cümle yapısını
terk edin, anlatmak istediğiniz konu hakkında güzel sözlerle laf
kalabalığı yapmayın.
- Son olarak daha önce vermiş olduğunuz bilgileri birleştiren ve
vermek istediğiniz ana düşünceyi özetleyen bir sonuç paragrafı ile
yazınızı tamamlayın.
2. Yazıya Dökme
Deneyimli yazarlar, yazmanın taslak hazırlamaktan ayrı ve özen
gösterilmesi gereken bir işlem olduğunu bilirler. Taslak hazırlarken
yeni bir şey oluşturuyorsunuz. Yazmaya başladığınızda ise artık
hazırladığınız taslağı eleştirme aşamasına geçiyorsunuz. Bu rol
değişikliği bazen çok zor olabilir; çünkü kimse kendi bebeğinin çirkin
olduğunu kabul etmek istemez. Unutmayın ki eleştiri ve yargılama,
iletişimde kaçınılması mümkün olmayan gerçeklerdir. Kendi
taslağınızı eleştirirken ne kadar acımasız ve gerçekçi olursanız
başkalarının sizin yazınızı eleştirebileceği o kadar az nokta bırakmış
olursunuz.
Yazmanın iki önemli yönü, “neden” yazdığınız ve etkin olarak
“nasıl” yazabileceğinizdir. Ne için yazdığınız, birinci bölümde anlatılan
ilkelere göre hazırladığınız takdirde kolaydır. Nasıl yazılacağı ise
biraz daha karmaşıktır. Biz büyük resimden başlamanızı ve küçük
detaylara doğru devam etmenizi tavsiye ediyoruz. Her nedense
insanların birçoğu bunun tam tersini yapmakta ve öncelikle küçük
detaylara saplanmaktadır. Hatta bazıları yazmanın en önemli
bölümünün detaylarda gizli olduğunu düşünmektedir. Hiçbir şey,
gerçekten bu kadar sapmış olamaz; zor detaylar yazının sadece bir
parçasıdır, diğer bir ifadeyle yapboz parçalarından sadece birisidir.
3. Geri Besleme ve Onay
Yazma işlemini tamamlayarak iletişiminizi geliştirmek için
yapabileceğiniz her şeyi yaptıktan sonra, artık dışarı çıkarak geri
besleme almanın zamanı gelmiş demektir. Hepimizde kendi
yaptığımız işi eleştirme noktasında bir zayıflık söz konusudur. Bu
yüzden bazen dışarıdan birinin farklı bakış açısı, bizim kendimizi
geliştirmemiz ve iletişimimizi güçlendirmemiz için çok yararlı olabilir.
Sizin hedefiniz üretilebilen en iyiyi ortaya koymak olmalıdır. Kibir ve
gururun sizi etkilemesine ve eleştirilme korkusu nedeniyle insanların
görüşlerine kapalı kalmaya karşı beyninizi koruyun. Unutmayın ki iş
ortamında söyledikleriniz ve yazdıklarınızın makam zinciri içinde
değerlendirilmesi ve onaylanması gerekmektedir. Yani hazırladığınız
95
yazıyı birinci sicil amirinizden itibaren sıralı komutanların görmesi ve
onaylaması gerekmektedir.
C. Etkili İletişimin Ayrıntıları
“Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin, karşındakinin anladığı
kadardır.”
Mevlana
İlk bölümde iletişim kavramını ve iletişimin temel unsurlarını
incelemiştik. Bu bölümde, etkili iletişimin temel yedi basamağını
inceleyeceğiz. Bu basamaklar, konuşma ve yazmaya genel hazırlık
aşamalarıdır. Bu adımları ilkinden başlayarak detaylı olarak
inceleyeceğiz.
1. Amaç ve Hedef Kitlenin İrdelenmesi
İlk önce kendinize, yansı hazırlama, andıç hazırlama, toplantı
yapma, telefon görüşmesi, elektronik posta gönderme veya herhangi
bir başka şeyin, görevin yerine getirilmesine katkısı olup
olmayacağını sorarak işe başlayın. Günümüzün hızlı iş ortamında
başkaları için gereksiz iş çıkarmaya ihtiyacınız yoktur.
İletişim için gerekli olan gereksinimden emin olduktan sonra
birinci adım gereği amacınız ve hedef kitleyi bilmeniz gerekmektedir.
Bu kısımda göreceğiniz gibi amaç ve hedef kitle birbirinden ayrı
şeyler değildir. Hedef kitlenin özellikleri mesajınızın bütününü
etkileyecektir ve amacınız genellikle hedef kitleyi etkilemekle ilgili
olacaktır.
a. Anahtar Sorular
İletişim sanatının ustaları, belirledikleri amaca odaklanırlar ve
karşılarındaki kitlenin irdelenmesini ciddiye alırlar. Siz de karşınızdaki
kitle hakkında ne kadar çok şey biliyorsanız veya rapor sunacağınız
komutanın bu rapordan ne istediğini tam olarak anlamışsanız
konuşmanızı / yazınızı hazırlarken o kadar rahat olursunuz. Siz buna
göre neredesiniz? Aşağıda amacınızın ve hedef kitlenin irdelenmesi
sürecinde kendinize sorabileceğiniz birkaç temel soru verilmiştir.
Diğer birçok soru kısım boyunca detaylı olarak incelenecektir.
- İletişimin amacı nedir? Hedef kitlede bir davranış değişikliği
yaratmak istiyor musunuz? Yoksa sadece bilgilendirmek amacıyla mı
yazıyorsunuz?
- Amacınızı açıklamak için bir cümle yazma veya otuz saniye
konuşma hakkınız olsa ne yazar / söylerdiniz?
- Nasıl bir biçim kullanacaksınız?
96
- Hazırlanmak için ne kadar zamanınız var?
- İletişim esnasında zaman veya mekân ile ilgili alışılmadık bir
durum var mı? Mesela konuşmanızı cuma günü öğleden sonra
16.00’da mı yapacaksınız? Cuma günü öğleden sonra geç vakitte
gönderilmiş bir elektronik posta takdir edilmeyebilir hatta daha da
kötüsü okunmayabilir.
- Bu yazıyı / konuşmayı kim okuyacak / dinleyecek? Üstünüz
mü, astlarınız mı, siviller mi? Bu soruya verilecek yanıt, iletilen
mesajın resmiyet derecesini ve niteliğini doğrudan etkileyecektir.
- Okuyucuların / dinleyicilerin eğitim seviyeleri ve uzmanlık
alanları nedir?
- Öncelikle konu hakkında bir ön bilgi (kavramların anlamları vb.
bilgiler) vermenize gerek var mı? Karşınızdakiler, sunduğunuz
düşünce hakkında deneyim sahibi mi?
- Hedef kitlenin sizin hakkınızdaki görüşleri nelerdir? Onların
gözünde tanınan ve güvenilen bir kimse misiniz?
- İletinizi dinlemek / okumak için istekliler mi? Mesajınızı
koordine etmeye gereksinim var mı?
Kurumunuzun tutmasını gerektirecek sözler veriyor musunuz?
b. Amacım Ne?
Türk Silahlı Kuvvetlerinde oluşturulan çoğu yazılı ve sözlü ileti,
şu dört amaç sınıflandırmasından birinin içinde yer alır:
1) Emir vermek.
2) Bilgi vermek.
3) İkna etmek.
4) Teşvik etmek.
Size düşen görev ise ileteceğiniz ana düşünce ve amacınızın
ne olduğuna karar vermektir. Bazı iletilerin birincil ve ikincil amaçları
olabilir. Bu nedenle, mesajınızı bu sınıflardan birine uydurmak için
zorlanmayın. Amacınıza karar verdiyseniz, nerede vurgulama
yapacağınıza ve hangi nitelikleri taşıyacak bir ileti hazırlayacağınıza
karar verebilirsiniz. İletinizin amacı aşağıdakilerden birisi olabilir:
1) Emir vermek: Hedef kitleye yapmalarını istediğiniz bir
aksiyonu tanımlayan bir bilgi verirken genellikle emredici ileti
kullanılır. Emredici iletide vurgu açıktır, kısa komut içerir ve beklentiyi
ortaya koyar.
97
2) Bilgi vermek: Bilgilendirici iletinin amacı, hedef kitleye bir
bilgiyi sunmaktan ibarettir.
Bu durumda hedef kitle, ileti göndericinin yüklediği anlamı
aynen verebilirse iletişim başarılı sayılır. Bilgilendirici iletişimde hedef
kitlenin eğitim ve beceri seviyesine uygun, doğru ve tam bilgi
vermelidir. Hedef kitlenin geri beslemesi ve sürece katılımı, verilmek
istenen iletinin alınıp alınmadığını değerlendirirken faydalı olur.
3) İkna etmek: İkna edici ileti, hedef kitleye yeni bir düşünce,
yeni bir politika, yeni bir ürün veya mevcut uygulamalarda bir
değişikliği “satmak” için kullanılır. Duygular insanları ikna etmek için
bir araç olmakla birlikte; en ikna edici iletişim şekli, birtakım somut
delilleri mantıklı bir düzen içinde insanların önüne koymaktır. İleri
sürülen deliller her birey için farklı anlamlar ifade edeceğinden hedef
kitlenin irdelenmesi oldukça önemlidir. Amacınız dinleyicileri belli bir
hareket tarzına yönlendirmek olduğuna göre, ses tonunuz ve sunum
biçiminizi göz ardı edemezsiniz. Bu konuda, “düşüncelerin
desteklenmesi” ilkesi ikna yeteneklerinizin nasıl geliştirilebileceğini
anlatmaktadır.
4) Teşvik etmek: Yazılı ve sözlü anlatımın son amacı, genellikle
fazla dikkate alınmayan, ancak askerî ortamlarda sıklıkla kullanılan
“teşvik”tir. Liderlik basamaklarını tırmandıkça sorumluluğunuzda
çalışanları teşvik edici konuşma yapma sıklığınız artacaktır: Emekli
olanların vedasında, terfi törenlerinde, komutanlar toplantısında vb.
zamanlarda, teşvik amaçlı yapılan bir iletişimde, metodunuz, konunuz
ve karşınızdaki topluluk hakkındaki bilginizin tamlığı önem
kazanacaktır. Her ne kadar protokol şube bu konuşmaların bir kısmını
hazırlasa da önünüze gelen bu fırsatı kaçırmamalısınız. Duygusal
iletişimde önemli olan konuştuğunuzda, konunun ve dinleyicilerin
tanınmasıdır.
Amacınız ister emir vermek, ister bilgi vermek, ikna etmek veya
teşvik etmek olsun bunların hepsi için geçerli temel bazı kurallar
vardır. Bu bölümün sonundaki “başarı için ipuçları” kısmında özet bilgi
sunulmuştur.
c. Ana Düşünceniz Konusunda Açık Olun: Amaç
Cümlesinin Yazılması
Anlatımınızın muhtemel genel amacı hakkında bir görüşünüz
oluştu (emir, ikna, bilgi veya teşvik); ancak, hedef kitleye ileteceğiniz
ana düşünce ne olacak? Siz amacınızı tespit etmekte
zorlanıyorsanız, emin olun ki hedef kitle de amacınızı anlamakta
zorlanacaktır.
98
Amacınızı açık olarak ortaya koyabilmenin bir yolu, ne yapmak
istediğinizin özünü anlatan bir “amaç cümlesi” yazmaktır. Bu cümle
size sadece bir cümle yazmak için izin verilseydi yazacağınız o cümle
olacaktır.
Amaç cümlesi yazmak, size iki şekilde yardımcı olur. Birincisi,
iletinizi hazırlarken sadece konu üzerinde yoğunlaşmanızı sağlar;
ikincisi, iletinizi gönderirken hedef kitle sadece vermek istediğiniz ana
düşünceye yoğunlaşır.
Açık bir amaç cümlesi yazmak size iki şekilde yardımcı olur:
- Mesajınızı geliştirirken sizin odak olmanızı sağlar. Mesajınızı
verdiğinizde alıcıların odak olmasını sağlar.
- Karşınızda üst rütbeli subayların olduğu bir ortamı düşününüz.
Zaman ayırmaları ve öncelik vermeleri gereken bir yığın işin arasında,
sizin bir an evvel nereye varmak istediğinizi gösteren bir amaç
cümlesi arayacaklardır.
Örnek olarak verebileceğimiz birkaç amaç cümlesi şöyle olabilir:
Amaç Cümlesi: İstihkâm taburu personelini, tehlikeli atıkların
atılması konusunda yeni uygulamalar hakkında bilgilendirmek.
Amaç Cümlesi: Öğrencileri, çalışmak, okula gitmek ve gelecek
ile ilgili umutlu olmaları konularında teşvik etmek.
Amaç Cümlesi: Şube müdürünüzü resmî seyahatlerde
kullanmak üzere üç adet diz üstü bilgisayar alma konusunda ikna
etmek.
ç. Diğer Konular
Ana düşüncenizi bilmek, amacınızı belirlemek için yeterli
değildir. Eşitliğin her tarafına baktığınızı anlamanız için sormanız
gereken bazı sorular şunlar olabilir: Sorulara vereceğiniz yanıtlar,
amacınızı tekrar belirlemek ve projenizi yeniden şekillendirmek adına
önemlidir.
- İletişim için hangi biçimi kullanacağım? Günümüz komutanları,
birliklerinin ve kendi zamanlarının kullanımı ile ilgili olarak artan
oranda daha hassastırlar. İletişimin gerekli olduğundan ve mesajın
iletimi için doğru biçimin seçildiğinden emin olun. Konuyu
derinleştirmeden ne kadar zaman harcanacağını tespit edin. Bir saat
sonra başlayacak komutan toplantısında iki dakikalık zamanınız
olacak mı?
- Mesajımı hazırlamak için ne kadar zamanım var? Amirinizin
yarın isteyeceği bir raporun genişliği ve derinliği, mali yılın sonunda
99
istenecek bir karargâh etüdünden farklı olacaktır. Süreniz nedir?
Raporu yazmanız ne kadar sürer? Amacınızın belirgin olması ile ilgili
başka konular da vardır. Bunlardan biri insan unsurudur ki bu iletişim
oyununda hedef kitlenin irdelenmesi anlamına gelir.
d. Hedef Kitlenin İrdelenmesi
Bu bölümde belirtildiği üzere, iletişim sürecinde üç temel
ögeden bahsedilir. A kişisi bir ileti hazırlar ve B kişisine gönderir. B
mesajı alır. Böylece iletişim süreci tamamlanmış olur. Esasında, bu
noktada iletişim süreci ilginç bir hâl almaya başlar. Acaba ileti B kişisi
tarafından, A’nın gönderdiği anlamda mı alınmıştır? Aynı anlamda
alınmadıysa “Neden” alınmamıştır? İşte bu noktada hedef kitle
irdelemesinin derinliklerine doğru bir yolculuk yapmak gerekir. İletiyi
sunan kişi, hedef kitle irdelemesinde kendini, içinde bulunduğu
organizasyonu ve hedef kitleyi iyi incelemelidir.
1) Kendinizi Tanımak
Hedef kitle irdelemesine başlamadan önce, aynada kendinize
bir bakmanız gerekir. Kendi güçlü ve zayıf yönlerinizi bilmeniz,
iletişimde istediğiniz hedefleri gerçekleştirmenizde yardımcı olabilir.
Örneğin:
- Bazı iletişim biçimlerinde, diğer biçimlere göre daha başarılı
olabilirsiniz. Kuvvetli yanlarınızı biliniz. Toplum karşısında konuşmak
sizin için çok azap vericiyse ve mesajınızı yazılı olarak vermek gibi bir
seçeneğiniz varsa yazılı anlatımı tercih etmelisiniz.
- Yazılı nota gereksinim duyan deneyimsiz bir takdimciyseniz ve
dinleyicilerin arasındaki komutan dikkatli bir şekilde brifinginizi
dinleyip alnınızdan boncuk boncuk damlayan terleri seyrediyorsa
elinizde rahatlıkla okuyabileceğiniz notların olduğundan emin
olmalısınız.
- Konunuzda uzmansanız, sakın karşınızdaki kitleyi mesleki
terimlere boğmayın.
Mesleki terimleri kullanmak size hoş gelebilir; fakat herkes
sizinle aynı düşüncede olmayabilir. Diğer taraftan, konu hakkında
uzmanlık bilginiz yoksa yeterli seviyede araştırma yapmalısınız.
Unutmayın ki hedef kitlenin içinde konuyu en az sizin kadar bilen
insanlar olabilir.
- Hedef kitle ile bağınız nedir? Onları kişisel olarak tanıyor
musunuz? Öyle ise daha rahat bir sunum veya resmiyeti gereksiz
yere yükseltmeyecek bir belge hazırlayarak hedef kitleye daha içten
yaklaşabilirsiniz.
100
2) Çalıştığınız Kurumu Tanımak
Kendinizle ilgili konuları gözden geçirdikten sonra, çalıştığınız
ortamı ve kurumu değerlendirmelisiniz. TSK’nin bir personeli olarak,
yazılı ve sözlü anlatımlarınızı dış dünya ile ilişkisi kesilmiş bir ortamda
yapamazsınız. İletişim esnasında dâhil olduğunuz kurumu, birliği,
sınıfı ve uzmanlık alanınızı temsil edersiniz ve yazdıklarınızda /
söylediklerinizde bu ilgi alanlarının hâkim görüşünü, yeteneklerini ve
kaygılarını dikkate almak zorunda kalırsınız. Kurumunuzla ilgili dikkat
etmeniz gereken konuları ön plana çıkaran birkaç soru örneği
aşağıda sunulmuştur.
- Kurumunuza, amirlerinize veya personelinize yerine
getiremeyeceğiniz bir sözde mi bulunuyorsunuz?
- Vaat / teklif ettikleriniz şimdiye kadar sergilediğiniz duruşa ve
uygulamalara uygun mu? Uygun değilse, ikna edici biçimde
hazırlanmış bir anlatımla böyle bir değişikliğe niçin gerek
duyduğunuzu açıklamalısınız.
- Bu konuda kiminle eş güdümde bulunmanız gerekir. Bu konu
başka kimin ilgi ve etki alanına giriyor? Eş güdüm faaliyeti labirent
gibidir, önemli bir makamı devre dışı bırakırsanız bu konuda mutlaka
eleştiri ve geri besleme alırsınız.
3) Hedef Kitleyi Tanımak
Hedef kitle dört gruba ayrılarak incelenmelidir. İletişimin şekline
ve eş güdüm seviyesine bağlı olarak her bir grup ile ilgilenmek
zorunda kalmayabilirsiniz.
- Birincil alıcılar: Sözel ve yazılı olarak doğrudan iletişime
girdiğiniz kişilerdir.
- İkincil alıcılar: Birincil alıcılar aracılığıyla dolaylı olarak
iletişime girdiğiniz kişilerdir.
Örneğin, siz bir birlik komutanısınız ve sosyal faaliyetlere ilişkin
hazırladığınız bir yazıyı idari astsubayınıza verip gereğini yapmasını
ve personeli de bu konuda bilgilendirmesini istediniz. İdari
astsubayınız gereğini yapıp bu yazıyı belletene astı. Belleten’deki
yazınızı okuyan personel tali (ikincil) alıcıdır.
- Karar vericiler: Karar vericiler, hedef kitlenin içindeki en güçlü
üyelerdir. Bu kişilerin konuya bakış açısını ve beklentilerini bilmek,
geniş katılımlı brifinglerde ve üst makamlara gidecek dokümanlarda
dikkatinizi yoğunlaştıracağınız konu hakkında yol gösterici olabilir.
101
- İlgililer: Mesajınız, hedeflediğiniz kitleye ulaşmadan önce
iletiniz üzerinde ön inceleme yapan kişiler, ilgililerdir. Bu kişilerin
özelliklerini ve beklentilerini bilmek hedef kitle ile takiben gireceğiniz
iletişimde yaşayabileceğiniz sıkıntıları önceden gidermenize yardımcı
olabilir. Sıralı amirleriniz, üst düzey yönetim kademesinin emir
subayları ve komutanın genel sekreteri, hedef kitlenin öncelikleri ve
tercihleri konusunda sizden daha bilgili olabilirler. Onların girdilerini
dikkate almalısınız.
4) Başarılı Bir Hedef Kitle İrdelemesi İçin İpuçları
- Hedef kitlenin rütbesinden korkmayınız. Rütbe farkı zaman
zaman iletişimi olumsuz etkileyebilir. Örneğin, kimi zaman rütbece
kıdemli bir kitle karşısında diliniz tutulabilir veya rütbece kıdemsiz bir
kitle karşısında ifadeleriniz gelişigüzel veya davranışlarınız sabırsızca
olabilir. Kendinize sürekli olarak, herkesin bu iletişim faaliyetinde eşit
ağırlıkta birer öge konumunda olduğunu ve herkese karşı dürüst,
doğru ve saygılı olmanız gerektiğini hatırlatmalısınız.
- Mesleki terimleri hedef kitleye göre ayarlayınız. Onların konu
üzerindeki uzmanlıklarını veya bilgilerini abartmayınız ya da
küçümsemeyiniz. Uzmanlık alanınızla ilgili terim ve kısaltmalarla dolu
ifadelerle hedef kitlenizin ilgisini dağıtmayınız. Mesleki yaşantınızda
bunlar çok normal olabilir; ama mesleki dili bilmeyenler için aynı şey
söylenemez.
- Hedef kitle içindeki olası farklılıkları dikkate almazsanız ırk,
din, etnikçilik ve cinsiyet ayrımı gibi iletişim tuzaklarına düşerek, hedef
kitle içindeki bir kısım insanı istemeden dışlayabilirsiniz. Bu konu
görsel yardımcıların, örneklerin ve mizahın kullanılmasında da dikkate
alınmalıdır. Meslek, cinsiyet ve ırk içerikli genellemelerden uzak
durun.
- Konuşma üslubu, sadece ne söylediğinizle değil nasıl
söylediğinizle de ilgilidir.
Üslup, iletişimde güttüğünüz amaç ile hedef kitle arasındaki
bağdır. Konuşmacılar, iletişim aracı olarak ses, vücut hareketleri ve
mimik kullanırlar. Yazıda ise sadece kâğıt üzerindeki sözcükler vardır.
Kurumların yanlış anlaşılmış bir basın açıklaması yüzünden özür
dilerken şekilden şekle girdiğini görmüşsünüzdür. Bunun sebebi, yüz
yüze iletişimde kullanılan jest ve mimiklerin yazılı anlatımda
kullanılamamasıdır. Yazılı anlatımdaki bu dezavantajın farkında
olmalı ve gereken özeni göstermelisiniz. İma dolu sözler, olumsuz
ifadeler ve hoş olmayan yakıştırmalar, amacınıza ulaşma
çabalarınıza zarar verebilir.
102
- Kibar olun. Yazı yazmanın ilk kuralı kibar olmaktır.
Kızgınlıktan, eleştirmekten ve dalga geçmekten vazgeçin; mantıklı ve
ikna edici olun. Sözcüklerinizi daha özenle seçin. Kimseyi kasten zor
duruma düşürmeyin. Kabalık, zayıf bir insanın güç gösterisidir.
- Okuyucu veya dinleyici ile yakınlık kurabilmeli, onlara ilgi
göstermeli ve iletişim sürecinin içinde kalmalarını sağlamak için
zamirlerden faydalanmalısınız. Zamir kullanımı aynı zamanda iletinizi
tekdüzelikten ve soyutluktan kurtarır. En çok kullanılacak zamirler siz,
sizin, biz, bize ve bizimdir. Ben, beni ve bana gibi zamirleri çok az
kullanmalısınız.
- Olumlu bir yaklaşım sergilemelisiniz. Övgü hak ediliyorsa
övmelisiniz. Ek iyileştirmelere girişmeden önce, o ana kadar
yapılanların kabul edilebilir olduğunu açıklamalısınız. Yapılan işi
değerlendirirken yapıcı soru, öneri, istek, teklif biçiminde ya da açık
ve anlaşılır emir şeklinde ifadeler kullanınız. Kötü haber vermeniz
gerekiyorsa, ilk söz olarak bu haberi vermektense önce tarafsız
yorumlarda bulunmayı tercih ediniz. Çözüm alternatifleri sunarak
olumlu yaklaşımınızı sürdürünüz. Basmakalıp ifadelerden, tekrarlı
reddedişlerden, kötü haberi sözcüklerin arasına gizlemekten ve
uygun olmayan özür dileme şekillerinden uzak durmalısınız. Hedef
kitle, samimiyeti ve dürüstlüğü her zaman takdir edecektir.
Olumlu yaklaşım ile ilgili aşağıdaki örneklere bakalım:
Komutanlar, eğitim için sadece nitelikli personeli seçecektir.
(Yapıcı)
Komutanlar, eğitim için nitelikli olmayan personelden seçim
yapmayacaktır. (Yıkıcı)
Olumlu Olumsuz
Hoş geldiniz Bekleme odası
Yerleşmiş uygulamalar Eski uygulamalar
Program değişikliği Erteleme
Miadı teyit etme Miadı hatırlatma
Sıkı mücadele Kısıtlı imkân
İyi yazmaya başla Kötü yazmayı bırak
Uzun vinci kullan Kısa vinci kullanma
Bardağın yarısı dolu Bardağın yarısı boş
103
- Farklı iletişim ortamları farklı resmiyet derecesi gerektirebilir.
Resmî olmayan bir iletişimde, karşınızdaki kitle ile konuşuyormuş gibi
açık, doğru ve etkili bir dil bilgisi kullanılır. Resmî iletişimde ise resmî
bir dil kullanılır. Askerî yazılarda genellikle resmî karakterli ifadeler
kullanılmaktadır. Mesajınız ister resmî olsun ister olmasın Türkçe dil
kurallarına uymak zorundadır. Dolayısıyla, her durumda mesajınız
açık, öz ve basit olmalıdır.
2. Konunun Araştırılması
“Doğru yolda giden kaplumbağa, eğri yolda giden yarış atını
geçer.”
Bu bölümde;
- Kütüphanede araştırmaya başlamadan önce araştırma
planının yapılması,
- Bilgi toplama kaynaklarının belirlenmesi, İnternet araştırmaları,
- Kaynaklara ait ipuçlarının bulunması,
TSK personeli için yararlı kaynakların araştırılması
anlatılmaktadır.
Yapacağınız iletişimin amacı bilgilendirmek veya ikna etmek
olabilir. Ancak, amacınız ne olursa olsun uygun bir tarzın yanında
bazı somut verilere de ihtiyacınız olacaktır. Amacınızı ve hedef
kitlenizi belirledikten sonra, iletişim amacınızı destekleyecek konuları
araştırmak ihtiyacı duyacaksınız.
Tarih boyunca araştırma yapmak her zaman kolay olmamıştır.
Nitekim, 20 yıl öncesinde olanaksız olarak görülen birçok bilgi bugün
İnternet üzerinden elde edilebilir. Fakat, her yeni olanak, beraberinde
bazı sorunları da getirmektedir. Kaynağın güvenilirliği, İnternet
üzerindeki birçok bilgi arasından bizim ihtiyacımız olan verilerin
ayıklanması, bu sorunlardan bazılarıdır. Bu bölüm, herhangi bir
göreve ilişkin yapacağımız araştırmalar esnasında takip etmemiz
gereken yöntemler hakkında tavsiyelerde bulunmaktadır.
a. Araştırma Planının Yapılması
Bilgi toplama faaliyetine başlamadan önce basit bir toplama
planı yapmanız, araştırmanızın etkinliğini artıracaktır. Basit bir konu
için toplama planı demek, görevin özelliğine yönelik düşünsel bir ön
hazırlık demektir. Daha geniş ve detay gerektiren bir konuda ise
detaylı bir araştırma planı kaleme almanız gerekebilir. Konunun
kapsamına bakmaksızın üzerinde düşünmeniz gereken konular
şunlar olabilir:
104
- Amacınızı ve konunun kapsamını tekrar gözden geçiriniz.
Araştırmanıza başlamadan önce neye ihtiyacınız olduğunu
bilmelisiniz. Bununla birlikte, araştırmanız derinleştikçe amacınız ve
konu kapsamınız da gelişebilir. Karmaşık bir konu araştırıyorsanız; ne
kadar ayrıntıya ineceğiniz, ne yapabileceğiniz ve nerede duracağınız
hakkında bir fikriniz olmalıdır.
- Araştırmayı tamamlamak üzere bir “süre” belirleyiniz.
Araştırma sürecinin içinde kaybolmak mümkündür. Zamanınızın
büyük bir kısmında mükemmel bir bilgi toplama çalışması
gerçekleştirip, arta kalan kısa sürede sıradan bir sunum hazırlamayın.
- Amirinize farklı bir emri olup olmadığını sorunuz. Amiriniz
altından kalkabileceğinize inandığı için bu konuyu size vermiştir.
Bununla birlikte, tek başınıza cevabı nasıl ve nereden bulacağınızı
bilseniz bile, nereden başlamanız gerektiğine yönelik amirinizin emrini
almak size zaman kazandıracaktır.
- Konu hakkındaki bilginizi ve tercihlerinizi gözden geçiriniz.
Verilen görev hakkında çok değerli bilgilere sahip olabilirsiniz; ancak
sonuca yönelik ön yargılarınız ve tercihleriniz hakkında dikkatli
olmalısınız. Esasen, ön yargısız bir tutum sergilemek oldukça zordur
hatta konu hakkında hiç bilginiz yoksa hemen hemen olanaksızdır.
İşin sevindirici yanı, konu hakkında tercihleriniz olduğunun
farkındaysanız; kişisel felsefenizle uyuşmayan bir bilgiyi doğrudan
eleme olasılığınız az olacaktır.
b. Bilgi Toplama Kaynaklarının Belirlenmesi
Bilgi toplama sürecine yaklaşımınızı olasılıkla şu üç konu
etkileyecektir: Birincisi araştırma konunuz, ikincisi araştırmacılık
deneyiminiz ve bu araştırma konusundaki uzmanlık dereceniz
sonuncusu da İnternet ve elektronik veri tabanlarına yönelik
deneyiminizdir.
Herkesin erişimine açık bir konuda araştırma yapıyorsanız ve
elektronik bilgi toplama araçlarıyla aranız iyiyse, büyük olasılıkla ilk
başvuracağınız kaynak İnternet olacaktır. Bölgesel bir sorun veya
hassas bir konuda araştırma yapıyorsanız ya da araştırma süreci
veya teknolojisi ile ilgili bir rahatsızlık duyuyorsanız, olasılıkla başka
bir kişiye danışarak araştırmaya başlamayı tercih edersiniz. Konu
veya araştırmacının özelliklerine bakmaksızın dört ana bilgi kaynağı
aşağıda sırlanmıştır:
1) İş arkadaşları ve kurum personeli: Her an yüz yüze
görüşme fırsatı bulabileceğiniz iş arkadaşlarınız ve kurumunuzda
görevli diğer personel, araştırma yapacağınız konuda uzman
105
olabilirler; uzman değillerse de aradığınız bilgiye nasıl ulaşacağınız
konusunda size yardımcı olabilirler. Ek olarak, size bu araştırma
konusunu veren amiriniz de bir kaynak olabilir. Başkalarından bilgi
isterken büyük resim hakkında açık ve anlaşılır olmalısınız. Bu
şekilde herkesin zamanına saygı göstermiş olursunuz.
2) İş yerinizdeki dosya ve belgeler: Arşive kaldırılmış
doküman ve yerel ağda bulunan ortak bilgiler, araştırma yaptığınız
konuda değerli bilgiler içeriyor olabilir. Belki de o konuda yapılmış bir
çalışma veya yazışma mevcut olabilir. Bu sebeple arşivi araştırmak
yerinde olacaktır.
3) İnternet: İnternet’in günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası
olduğu şu günlerde, masamızdan kalkmadan elde edebileceğimiz
bilginin miktarı inanılmaz derecede artmıştır. Buna rağmen bilgisayar
ile içli dışlı olmayan kişiler için web, korkutucu gözükebilir; ancak bu
korkular derhâl bir kenara bırakılmalıdır. Elde edeceğiniz ganimet
göstereceğiniz çabaya değecektir.
İnternet ile gelen iki zorluktan bahsedilebilir: İhtiyaç duyduğunuz
bilgiye ulaşmak ve ulaştığınız bilgilerden hangisine inanıp hangisine
inanmayacağınız. Unutmayınız ki günümüzde herkes bir web sitesi
kurabilir ve kurulmuş bir web sitesi hiçbir iz bırakmadan ortadan
kaybolabilir. Ayrıca, bu sitede yer alan bilgilerin doğruluğunu kontrol
eden bir mekanizma da mevcut değildir.
4) Kütüphaneler: Kütüphaneler araştırmacılar için eşsiz
imkânlar sunar. İnternet bir bilgi kaynağı olarak çok uygun olsa da
ciddi bir araştırma sadece İnternet’ten gerçekleştirilemez. Gerekli bilgi
hâlâ kitaplarda ve süreli yayınlardadır. Kütüphaneler yeni çıkan
kitapları ve süreli yayınları takip eder, gerekli olanları satın alır ve
sizlerin imkânına sunar.
Halka açık kütüphaneler ile üniversite kütüphaneleri de
araştırmanızda kaynak olarak kullanabileceğiniz en önemli bilgileri
barındırabilir. Belki buralardan ödünç kitap alamazsınız ama kitap
okumak ve araştırma yapmak üzere buraları ziyaret edebilirsiniz.
Elektronik kütüphaneler diğer bir önemli bilgi kaynağıdır. Ayrıca
bu html adresi, başka kütüphanelere erişim sağlayan arama motorları
içerir. Elektronik kütüphanelere web üzerinden ulaşılmasının yanında,
sunulan bilgilerin güvenilirliği fiziksel kütüphanelerin sunduğu bilgilerin
güvenliği ile eş değer kalite standardına sahiptir.
106
3. Düşüncelerin Genel Hatlarıyla Ortaya Konulması ve
Düzenlenmesi
“Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek
tehlikelidir.”
Konfüçyus
İlk üç adımı tamamladıktan sonra yazılı veya sözlü ürününüzü
hazırlamak konusunda epey yol aldınız. Şimdi ise yazma hazırlığı
bölümünün son adımı olan “düşüncelerinizin genel hatlarını ortaya
koymak ve düzenlemek” aşamasına geldik. Düşüncelerinizin genel
hatlarını ortaya koymak; elinizdeki malzemeyi mantıksal olarak
düzenlemeye, düşünceler arasındaki ilişkileri görmenize ve taslağı
oluştururken hedeften ayrılmamanıza yardımcı olur. Bunu, iletişim
ürününüzün inşaat planı olarak düşünebilirsiniz ve yazınızı yazmaya
başladığınızda bunun faydasını göreceksiniz.
a. Amaç Cümlesinin ve Ana Düşüncenin Sonlandırılması
Neden amaç cümlesinden çok sık ve tekrar bahsediyoruz?
Bazen konunun araştırma süreci esnasında (ikinci basamakta)
elde edilen bilgiler bizi beklenmedik bir tarafa yönlendirebilir. Bu
durumda verileri orijinal amaca uyduracak mıyız? Hayır. Bu durumda
mantıklı olarak destekleyebileceğimiz şekilde amaç cümlemizi
değiştireceğiz.
Amaç cümlemizi yazıp sık sık ona başvurursak,
düşüncelerimizin genel hatlarını ortaya koyarken hedeften sapma
olasılığımız azalır. Genel hattaki her ana düşünce ve yardımcı
düşünce amaç cümlemizi desteklemelidir. İlgisiz bilgiler ve düşünceler
elenmelidir. Bu aşamadaki disiplin bizi daha sonraki birçok sıkıntıdan
kurtaracaktır.
Tez cümlesi, akademik yazıda kullanılan özel bir amaç
cümlesidir.
Tez cümlesi, tartışmalı bir konuda yazarın tezi boyunca
savunduğu bakış açısıdır. Tez cümlesi genellikle araştırma
sürecinden sonra son hâlini alır.
b. Ana Düşüncenin Başlangıçta Ortaya Konulması
Hemen hemen her iletişim durumunda ana düşüncenizi
başlangıçta ortaya koymanız gerekir.
Doğrudan yaklaşımda dinleyici, mesajınızın detaylarını
hazmetmeye daha iyi hazırlanır ve aklında mantıksal bağlantıları
kurar.
107
Ancak, düşüncenize karşı olduğunu bildiğiniz bir dinleyici
kitlesine karşı daha dolaylı bir yaklaşım izlemek gerekebilir. Bu
durumda ana düşüncenizi önceden söylerseniz dinleyicilerin daha
sonra söyleyeceklerinizi dinlememe riski de vardır. Bu durumda önce
gerekçeleri ifade eder, sonra ana düşüncenizi belirtirsiniz.
Bazen bu, dinleyicilere düşüncelerinize ısınma ve kabullenme
fırsatı sağlar.
Dolaylı yaklaşımda da bir giriş bölümüne gerek vardır. İki amaç
cümlesine örnek verecek olursak:
Doğrudan yaklaşım: Kadınlar savaşa katılabilmelidirler çünkü...
Dolaylı yaklaşım: Kadınların savaşa katılması konusu çok
tartışılan bir konudur ve bu konuyu tartışan tarafların haklı gerekçeleri
vardır.
Dolaylı yaklaşımı sakınarak kullanın. Çünkü ileri düzey bir
tekniktir ve dinleyicinin kafasını karıştırmadan bunu uygulamak
zordur. Akademik bir ortamda, ödevlerinizde bu yöntemi kullanmadan
önce danışmanınızın fikrini alınız.
c. Genel Hat: Neden İhtiyacım Var?
Bazı insanlara düşüncelerini genel hatlarıyla ortaya koymak bir
angarya gibi gelebilir.
Genel hattın ortaya konması zaman gerektirse de aslında
zaman kazandırır. Bir ana hatta, ana düşünceleriniz ve yardımcı
düşünceleriniz mantıklı bir sıra ile yer alır. Tüm cümle ve paragrafları
yazmadan önce düşüncelerinizi ve yazının genel akışını görmenizi
sağlar. Bazı düşünceler birbiriyle uyum sağlamıyorsa, fazla çaba
harcamadan onları düzenlemenizi sağlar. Bir evin planı gibi “inşaat
sürecinin” daha etkin olarak yürütülmesini sağlar.
Her yazı birçok ayrıntıya sahip detaylı bir genel hat
hazırlanmasını gerektirir mi? Hayır.
Kısa bir mektup, ileti veya rapor yazacaksınız, ana düşüncelerin
listesi yeterli olabilir. Daha uzun yazı, rapor ve etütler için detaylı bir
genel hattın vazgeçilmez bir yardımcı olduğunu göreceksiniz.
ç. Genel Hat: Üç Parçalı Yapı
Kitabın ilerleyen bölümlerinde yazı ve konuşmaların genel
olarak giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine ayrıldığı anlatılacaktır.
Çoğunlukla gelişme bölümünün genel hatlarıyla ortaya konması
yeterli olacaktır. Ancak uzun bir yazılı ürün için detaylı veya resmî
genel hat oluşturuyorsanız giriş ve sonuç bölümlerini de buna dâhil
108
etmeniz önerilir. Kısa bir ödev için gayriresmî genel hat hazırlayan
becerikli bir iletişimci, sadece gelişme bölümünün genel hatlarını
çıkarıp giriş ve sonuç bölümlerini taslak sürecinde yazabilir.
d. Genel Hat Biçimleri: Resmî Genel Hatlarda Kullanılan
Yapı ve Başlıklar
Birçok genel hattı sizden başka kimse görmese de bazı
durumlarda resmî bir genel hat oluşturmanız gerekebilir.
Örneğin;
- Amiriniz yazı planınızı görmek isteyebilir,
- Yazınızda numaralı başlık ve alt başlıklar olacaktır.
- Birlikte çalışması gereken birden fazla personelin çabalarını
düzenliyorsunuzdur.
Bu durumlarda genel hattınızın numaralandırılması veya
harflendirilmesinde tutarlı bir yaklaşıma sahip olmak gerekir.
Bir seçenek, genel hatta seviyelerini belirtmek için sayısal
yapıyı kullanmaktır. Askerî yönergeler gibi karmaşık belgelerde,
okuma kolaylığı için bu seviyeler başlıklar olarak da kullanılabilir.
Genel hattın bazı bölümleri diğerlerinden daha ayrıntılı olabilir.
Bölünen bir konu en az iki parçaya ayrılmalıdır. Hiçbir zaman ikinci
bölüm yoksa birinci bölümü oluşturmayın.
Bunlar sadece iki biçim örneğidir. Son ürününüz başlıklar veya
düzen için belirli bir biçim gerektiriyorsa (örneğin, bilimsel dergiye
yazılan makale gibi) genel hattınız için bu biçimi kullanmak size
zaman kazandıracaktır. Böyle bir durum yoksa tutarlı her yaklaşım işe
yarayacaktır.
Bazı insanlar genel hatta aşırı özen gösterirler. Unutmayın ki
genel hattın amacı düşüncelerinizi düzenlemektir. Bu yüzden rahat
olun ve sizin işinize yarayan bir biçimi kullanın.
e. Gelişmenin Genel Hattı: Bir Yöntem Seçin
Bir sonraki adım, düşüncelerinizi mantıklı ve sistematik bir sıra
içinde başlangıçtan sonuca götürmektir. En yaygın yöntemler aşağıda
listelenmiştir. Amacınız, dinleyiciler ve konunun doğası, yöntem
seçiminizi etkileyecektir.
1) Konusal Yöntem: Bu kaynağı genellikle düşünceleri,
nesneleri veya olayları sınıflar hâlinde sunmak için kullanabilirsiniz.
Bu biçim çoğunlukla genel düşüncelerden sonra alt konuların
sıralanmasında kullanılır.
109
Konusal yöntem genellikle, konunun doğasından gelen sırayı
veya amacı takip eder.
Örneğin, helikopterler hakkında bir sunum yapıyorsanız konuyu
hafif, orta ve ağır yük kapasitesine sahip olanlar şeklinde
sınıflandırabilirsiniz. Hafiften ağıra veya tam tersi bir anlatım sırası
takip edebilirsiniz.
İpucu: Okuyuculara karmaşık veya yabancı oldukları bir
konudan bahsedecekseniz. En basit veya en bilinen konudan
başlamak anlaşılmayı artıracaktır. Bu yöntemi kullanırken dinleyicilere
en uygun düzenlemeyi zaman içinde bulmaya çalışın.
2) Karşılaştırmalı Yöntem: Konular, kavramlar veya düşünceler
arasındaki benzerlik veya farklılıkları tanımlarken kullanabilirsiniz. Bu
yöntemde madde madde fark veya benzerlikleri sunmanız okuyucuya
daha fazla yardımcı olur.
3) Zaman Sıralı (Kronolojik) Yöntem: Bu kaynağı kullanırken
olay, sorun veya süreçleri olduğu veya olması gereken sıra ile
sunarsınız. Bu yöntem genellikle tarih, gelişim süreci, sorunun
tanımlaması gibi yazılarda kullanılır.
Bu yöntem basit olmakla birlikte hangi olayların dâhil edilip
hangilerinin hariç tutulacağını iyi değerlendirmek gerekir. Örneğin, bir
misafir konuşmacının öz geçmişini hazırlarken konuğun uzmanlığını
ve deneyimlerini öne çıkarıp başka önemli ancak ilgisiz bölümleri
konuya dâhil etmeyebilirsiniz. Kuşkuya düştüğünüzde amacınızı ve
dinleyici kitlesini değerlendirerek karar verin.
İpucu: Tartışmalı bir konuyu zaman sıralı yöntem kullanarak ele
almayı düşünebilirsiniz.
Birçok konuşmacı / yazar “önce konunun tarihini inceleyelim”
diyerek işe başlar. Böylece konuşmaya tarafsız bir biçimde başlanmış
olur. Bu dolaylı bir yaklaşım olup dikkatle kullanılmalıdır.
4) Sıralama Yöntemi: Sıralama veya adım adım yaklaşımı,
zaman sıralı yönteme benzer. Teknik bir usul veya süreci açıklarken
bu yöntemi kullanabilirsiniz. Genellikle adımların yapılış sırası yapılış
zamanından daha önemlidir. “Etkili İIetişimde Yedi Adım” başlığı buna
bir örnektir.
Sıralama yöntemi genellikle el veya ders kitaplarında kullanılır.
Örneğin, bir silahın muayenesi, doldurulması, ateşlenmesi, parçalara
ayrılması ve temizlenmesi bu yönteme uygundur.
İpucu: Bir usulü anlatırken dinleyicinin dikkatini sıralandırmaya
çekmeniz zihinsel olarak hazırlanmalarına yardımcı olacaktır.
110
5) Konumsal / Coğrafik Yöntem: Bu yöntemde bir yerden
başlayıp sırayla diğer yerlerden bahsedilir. Bu yöntem, dayalı bir yol
izler (kuzeyden güneye, doğudan batıya, saat doğrultusunda,
yukarıdan aşağı gibi). Pilotlara hava durumu brifingi verdiğinizi
düşünelim. Önce kendi meydanınızdan başlayıp diğer meydanlardaki
ve rotadaki hava durumundan bahsedersiniz.
İpucu: Konumsal ilişkilerde izlediğiniz sırayı belirtmeniz ve
geçişlerde bunu belirtecek bağlaçlar kullanmanız önemlidir. Yoksa
dinleyicilerin kafasının karışması veya dikkatinin kaybolması kolaydır.
6) Sorun / Çözüm Yöntemi: Bir sorunu tanımlamak ve bir /
birkaç çözüm sunmak için bu yöntemi kullanabilirsiniz.
Sorunun tüm yönlerini tartışın (yöntemi, özellikleri, sonuçları).
Önerilen çözümü sunarken okuyucuları çözümün uygulanabilir,
maliyet ve etkinlik bakımından uygun olduğuna ikna etmek için
destekleyin. Çözümünüzü sunduktan sonra çözümü uygulamak için
gerekli önlemleri sıralamanız da uygun olacaktır.
Bu yöntem çeşitli şekillerde kullanılabilir:
- Tek çözüm: Sorunu sunar, arkasından en mantıklı tek çözümü
sunarsınız.
- Çoklu çözüm: Sorunu sunar, arkasından birkaç çözümü
etkileriyle sunar ve tavsiyenizi belirtirsiniz.
- Çoklu çözüm artı / eksi: Her bir çözümün yararları / zararları
tartışılır.
7) Mantık Yöntem: Bu yöntemde düşüncenizi önce ortaya
koyar daha sonra bu düşüncenizi desteklersiniz. “mantıksal iddia”
yöntemidir. Bu yöntemi sadece sorunu tartışmak ve çözümler
sunmanın ötesinde dinleyicileri sizin bakış açınıza yaklaştırmak
istediğinizde kullanın.
İpucu: Dinleyici irdelemesini hatırlayın. Dinleyiciler düşünce
olarak size karşı tavır alıyorlarsa kabul etmeleri en kolay düşüncelerle
söze başlayın ve daha tartışmalı konulara yavaş yavaş ilerleyin.
8) Sebep / Sonuç (Nedensellik) Yöntemi: Bu yöntemde bir
düşünce, eylem veya durumun diğerlerine nasıl sebep olduğunu
ortaya koyarsınız. Bu kaynağın iki değişik biçimi vardır:
(a) Sonuçla başlayıp sebeplerini sıralayın.
(b) Sebeplerle başlayıp sonuçlarını ortaya koyun.
Hangi şekli seçeceğiniz, tartışma durumuna göre değişebilir.
111
Bazen sonuç - sebep ilişkisi, nedeni ortaya koymak için
kullanılır. Ne zaman bu yaklaşımı kullanabilirsiniz? Kaza emniyet
kurulu başkanı olduğunuzu düşünelim. Bir kazanın neden olduğunu
araştırırsınız. Raporunuzda önce kazayı tarif eder daha sonra
nedenlerini sıralarsınız.
Bazen sebep sonuç ilişkileri, şimdiki hareket ve kararların
gelecekteki sonuçları tahmin edilirken kullanılır. Örneğin bazı
sebeplerin, (personelin ayrılması, az sayıda personel yetiştirilmesi,
zorunlu hizmetin azaltılması) istenmeyen sonuçlar (personel zafiyeti)
doğurabileceğini ortaya koymak için kullanılır.
9) Taslağın Yazılması:
“Çalışmaksızın, düşünsel ve ahlaki olgunlaşma olanaksızdır.”
M. Kemal ATATÜRK
Bu bölümde şunlar incelenecektir:
- Ana felsefenin oluşturulması.
- Üç bölümlü yapının oluşturulması.
- Paragrafların oluşturulması.
- Konu cümlesinin oluşturulması.
- Paragraflar arası geçişler.
- Kanıtın özellikleri.
Gözden geçirme evresini takiben, birinci derece haberleşme
ürününü ortaya koymak için gereksinim duyduğunuz şeylere
sahipsiniz. Artık, ilk taslağı yazmak için hazırsınız. Bu bölümde, taslak
yazmak için baştan aşağı tüm konuları kapsayacak bir yaklaşım
mevcuttur. Öncelikle, büyük resim ile başlayacağız; giriş, gelişme ve
sonuç bölümlerinden oluşan üç parçalı yapıyı açıklayacağız. Bunu
takiben, bütün içindeki paragrafları nasıl yazacağımızı
tanımlayacağız. Son olarak paragraflardaki cümle ve sözcükleri
irdeleyeceğiz.
a) Ana Felsefenin Oluşturulması: Yazınızın taslağını
yazmaya başlamadan önce birkaç noktayı göz önünde
bulundurmalısınız. Yazmaya başladığınız yazı, tamamlanmış ürünün
sadece bir taslağıdır ve her bir cümle mükemmel olmak zorunda
değildir. Yoğunluğunuzu, düşüncelerinizi kâğıda aktarmaya
vermelisiniz. Dil bilgisi ve yazım kuralları ile uğraşıp, gördüğünüz her
hatayı düzeltemeye çalışarak zaman kaybetmemelisiniz. Bu işlemler,
yazının gözden geçirilmesi evresinde yapılacaktır.
112
Bununla birlikte, taslağınızı yazarken hazırladığınız taslak
planınızı sürekli göz önünde tutmalısınız. Belirli aralıklarla,
yazdıklarınızla taslak planı karşılaştırmanız, amacınızdan
uzaklaşmanıza ve ilgisiz bilgileri yazınıza eklemenize izin
vermeyecektir.
Peki yazınız nasıl bir şey olacak? Birkaç uzun paragraf yazmak
yeterli olacak mı?
Kesinlikle hayır. Yazınızı üç bölümden oluşturacaksınız: Giriş,
gelişme ve sonuç. Giriş bölümü, hedef kitlenin dikkatini konuya
toplamalı, hedef kitle ile yazının sahibi arasında sıcak bir yakınlaşma
oluşturmalı ve yazının asıl amacını ifade etmelidir. Gelişme
bölümünde düşünceler paragraflarla mantıksal bir ahenk içinde
istenen etkinliği sağlamak üzere sıralanmalıdır. Sonuç bölümünde
ise, gelişme bölümünde aktarılan ana noktalar özetlenmeli ve
yumuşak ifadelerle konu kapatılmalıdır.
b) Üç Bölümlü Yapının Oluşturulması: Hazırlayacağınız
taslağın büyüklüğü çok kapsamlı olmamalı ve taslak, giriş, gelişme ve
sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Giriş bölümü amacınızı belirtmeli ve
dinleyicilerin dikkatini çekmelidir. Gelişme bölümünde, düşünceler
mantık sırasına uygun olarak paragraflara aktarılmalıdır. Sonuç
bölümünde ise, gelişme bölümünde belirtilen konuların kısa bir özeti
ve genel sonuçlar belirtilmelidir. Sonuç bölümüne asla yeni bilgiler
eklenmemelidir.
(1) Giriş Bölümü: Giriş bölümü, sahne, ses ve ışık düzeninin
ayarlanması gibidir. Giriş bölümünün içeriği yerine getireceğiniz
göreve göre değişmekle birlikte, bu bölümde en azından nihai
amacınızı ve okuyucuları hangi hedefe ulaştıracağınızı belirtmelisiniz.
- Hazırlık, mesajın rengini gösterir; hedef kitlenin dikkatini toplar
ve yazının tamamını okumak için istek uyandırır. Bu bileşeni
kullanmak, isteğe bağlıdır. Kısa yazılarda kullanılmayabilir. Giriş
bölümüne renk katmakla birlikte; okuyucunun hazırlık cümleleriyle
amaç cümlesini birbirinden ayırt edebilmesi sağlanmalıdır. Daha
önceki yazılarınızda ana düşüncenizin anlaşılmasına yönelik olumsuz
kritik aldıysanız, giriş bölümünde hazırlık cümlelerine fazla yer
vermeden doğrudan konuya girmeyi deneyebilirsiniz.
- Amaç cümlesi, ana düşüncenizi, amacınızı veya tezinizi açık
ve anlaşılır şekilde belirten “tek bir” cümledir.
- Yol haritası, yazınızda vereceğiniz temel noktaları ve
paragraflarınızın sırasını açıkça ifade eder. Ayrıca temel noktalar ile
amacınız arasındaki bağı oluşturur.
113
Aşağıda, bu üç bileşenden oluşmuş bir giriş bölümü örneği
sunulmuştur:
“İletişim, görevin başarılmasında olmazsa olmaz şartlardan
birisidir ve tüm TSK personeli istediği etkiyi yaratabilecek nitelikte yazı
yazabilme yeteneğinde olmalıdır (Buraya kadar hazırlık kısmı). Bu
ders notunda askerî eğitim kurumlarında ve karargâhlarda
kullanılmak üzere yazılı / sözlü anlatım esasları ve belli başlı yazım
biçimleri incelenmiştir (Bu cümle de amaç cümlesidir.).” Ders notu,
askerî iletişim ortamının tanımıyla başlayarak sonrasında yazılı /
sözlü anlatım becerisini geliştirecek teknik ve usulleri belirtir. Son
bölümde de yazılı / sözlü anlatımda kullanılacak başlıca biçimler
hakkında bilgi verir.
Her ne kadar okuyucular ilk önce yazınızın giriş bölümünü
okuyacak olsalar da siz giriş bölümünü ilk iş olarak yazmak zorunda
değilsiniz. Girişi yazmakta zorluk çekiyorsanız yazınızın gelişme
bölümüne geçiniz ve daha sonra bu bölüme tekrar dönünüz. Bazıları
da tersten gider ve yazının tamamını yazıp giriş bölümünü son iş
olarak yaparlar. Giriş bölümünü ne zaman yazarsanız yazın; ancak
amacınızı ve birazdan nelerden bahsedeceğinizi bu bölümde
kapsadığınızdan emin olunuz.
(2) Gelişme Bölümü: Gelişme bölümü yazınızın kalbi gibidir.
Gelişme, temel noktaları ve her birini destekleyen detayları içerir.
Gelişme birkaç paragraftan oluşturulur. Paragraf sayısı amacınıza ve
konuya bağlı olarak değişecektir.
Genel kural olarak her bir paragrafta başka bir temel noktaya
değinmelisiniz. Bir paragrafta birkaç temel düşünceyi sunarsanız
okuyucuların kafasını karıştırabilirsiniz. Uzun yazılarda ise bir temel
konu için birden fazla paragraf yazmak durumunda da kalabilirsiniz.
(3) Sonuç Bölümü: Yazının sonuç bölümü genellikle
önemsenmeyen bölümüdür. Bu, büyük bir hatadır.
Bazıları, iletmek istedikleri temel noktaları yazmayı bitirince
yazıyı sonlandırırlar. Oysaki sonuç bölümü, mesajınızı özetlemeniz ve
hedef kitleye vermek istediğiniz ana düşünceniz için son bir şanstır.
Etkin bir sonuç yazmak için, konunun tamamı ve gelişme
bölümünün temel noktaları özetlenmelidir. Basit ve kolay anlaşılacak
bir amaç için yazıyorsanız, sonuç bölümünde amaç cümlenizi değişik
sözcüklerle tekrar ifade edebilirsiniz. Karmaşık bir amacınız varsa
temel noktaları tekrar vurgulamalı ve önerilerinizi ya da vardığınız
sonucu ifade etmelisiniz.
114
Etkin bir sonuç yazmak için, temel noktaları veya bulguları
tekrar ifade etmeli ya da gelişme bölümünün dayanaklarını tekrar
vurgulamalısınız. Hiçbir şartta, yaptığınız veya sandığınız
olumsuzluklar için özür dilemeyiniz. Yazınızı, sunmaya çalıştığınız
ana düşünceye yönelik olumlu ifadelerle sonuçlandırınız. Gelişme
bölümünde bahsetmediğiniz yeni düşünceleri asla sonuç bölümünde
ortaya atmayınız. Bu, okuyucunun kafasının karıştırılmasından başka
bir işe yaramayacaktır.
Giriş ve sonuç bölümleriniz birbirinin aynısı olmamak kaydıyla
aralarında kesinlikle bir denge olmalıdır. Yazdığınız sonucun giriş
bölümünden türeyip türemediğini ve amacınıza hizmet edip
etmediğini kontrol etmek için önce girişi okuyup hemen arkasından
sonucu okuyunuz. Etkin bir sonuç, yazının sonunda sizin haklı
olduğunuz hissini vermelidir.
Yukarıda giriş için yazılan örnekten hareketle sonuç paragrafı
şu şekilde yazılabilir:
“Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir personeli olarak, etkin bir iletişim
kuramadan görevimizi başarmamız pek mümkün değildir. Bu ders
notu sözlü ve yazılı anlatım başta olmak üzere iletişim becerilerimizi
geliştirecek bazı kullanışlı bilgiler vermektedir. Bu ders notunu her
zaman elinizin altında bulundurmanız ve yazılı / sözlü anlatım
hazırlarken sık sık ona başvurmanız başarınızı artıracaktır.”
(4) Paragrafların Oluşturulması: Paragraflar, yazınızda
düşüncelerinizi inşa edeceğiniz asıl unsurlardır. Paragraflar üç amaca
hizmet ederler:
- Birbiri ile ilgili düşünceleri tek bir düşünce grubu olarak
birleştirmek.
- Farklı düşünce gruplarını birbirinden ayırmak.
- Yazının, konu ile ilgili başka bir bölümüne geçildiğine dair
okuyucuya zihinsel uyarı sağlamak.
Etkili bir paragraf, temel bir nokta etrafında toplanmış düşünce
öbeklerinden oluşmuş, öncesi ve sonrası ile bağ kuran işlevsel
parçadır. Gelişigüzel bir araya getirilmiş cümleler değildir. Bir paragraf
tek bir temel düşünce veya noktayı ifade eder, bir olayı tanımlar ya da
bir izlenim yaratır.
Birçok askerî yazıda paragraflar üç ila yedi cümle uzunluğunda
olur. Sizin paragraflarınız da bu kurala uyarsa daha açık ve okuması
kolay paragraflar yaratmış olursunuz. Her bir paragraf, kendi
özelliğine göre farklı sayıda destekleyici detay içereceği için
uzunlukları birbirinden farklı olabilecektir.
115
(5) Konu Cümlesinin Oluşturulması: Askerî yazılarda her bir
paragrafa, paragrafın konusunu veya temel noktasını gösteren konu
cümlesi ile başlamak faydalı olacaktır. Konu cümlesi, okuyucuları
paragrafın geri kalan kısmına hazırlar ve onların sunulacak
destekleyici düşüncelere, gerçeklere, şekillere ve grafiklere
yoğunlaşmalarını sağlar.
Gelişme bölümünde oluşturduğunuz paragrafların konu
cümlesini okuyucularınıza aratmayın. Paragrafın konusunu ve temel
düşüncesini yansıttığı için konu cümlesini ön plana çıkarmak uygun
olacaktır. Bunun için de en uygun yer paragrafın ilk cümlesidir. Bu,
yazınıza açıklık kazandırır ve okuyucu için işleri kolaylaştırır. Bazı
uzun yazılarda, kitaplarda ve raporlarda sadece her bir paragrafın ilk
cümlesini yani konu cümlesini okuyarak genel bir düşünceye sahip
olmak isteyen okuyucular için de bu şekliyle idealdir. Tabi ki daha
fazla detay isteyen okuyucu paragrafın tümünü okuyacaktır.
Paragrafın konu cümlesi ile son cümlesi arasında kalan diğer
cümleler, konu cümlesini genişletecek, vurgulayacak ve
destekleyecek şekilde birbiriyle ilişkili olmalıdır. Bazı paragraflarda,
son cümle, paragrafı özetlemek, temel düşünceyi okuyucunun
kafasına kazımak veya bir sonraki paragrafa geçiş yapmak amacıyla
kullanılır. Bu fonksiyonu yerine getirmeyen cümleler atılmalıdır ya da
değiştirilmelidir.
Birçok yazar her bir paragrafı bir oturuşta yazmakla birlikte,
diğer bir strateji de her bir paragrafın konu cümlesini yazıp tüm
paragrafları oluşturmak ve sonra tekrar başa dönüp paragrafları
tamamlamaktır. Konu cümlelerini öncelikle yazmak, yazıyı
hazırlayanın sürekli olarak büyük resmi dikkate almasını gerektirir ve
güzel düzenlenmiş bir taslak ortaya çıkabilir. Bu teknik, uzun yazıların
yazılmasında ve özellikle yazısını düzenlemekte zorluk çekenler için
tavsiye edilir.
Paragraflar hakkında söylenecek sözün özü şudur: Her bir
paragraf, tercihen ilk cümleye yerleştirilmiş konu cümlesinde ifade
edilen tek bir noktayı veya düşünceyi ifade etmelidir. O paragrafta
ifade edilmek istenen ana düşünceyi destekleyici, geliştirici ve
açıklayıcı cümleler kullanmalıdır. Paragrafın oluşumunda amaç,
paragrafın cümleler topluluğu değil, belli bir kurala göre bütünleşmiş
öge olduğunu okuyucunun görmesine yardımcı olmaktır.
(6) Paragraflar Arası Geçişler: Paragrafların akışını sağlamanın
tek yolu sözcük, cümlecik veya cümlelerle yumuşak geçişler yapmaktır.
Dâhilî geçişler, paragraf içindeki cümleler arası geçişi sağlarken haricî
geçişler ise birbirinden ayrı paragraflar arasında köprü vazifesi görür.
116
(a) Dâhilî Geçişler: Dâhilî geçişler, paragraf içindeki farklı
düşünceler arasındaki ilişkiyi kuran bir veya iki sözcüktür. Yazınızda
kullanacağınız dâhilî geçişler, düşünce akışınızın okuyucular
tarafından daha rahat anlaşılmasına fırsat verir. Örneğin:
“Cumartesi günü için yaptığımız plan, hem işimize hem de
zevkimize hitap ediyor. İlk önce, herkes evde toplanacak ve öğle
yemeği yiyeceğiz. Daha sona, hep birlikte evi temizleyeceğiz. Sonra
da sinemaya gideceğiz. “
Bazı dâhilî geçişler, tek bir cümle içindeki iki unsuru birbirine
bağlar. Örneğin: “Önce eve git, sonra beni ara. “
(b) Haricî Geçişler: Haricî geçişler, okuyucuyu bir paragraftan
diğer bir paragrafa veya bir bölümden diğer bölüme taşıyan cümleler
veya paragraflardır. Geçiş paragrafları genellikle kitap, uzun rapor
veya dokümanlar gibi çoklu bölümler içeren yapılarda kullanılır. Bu tip
geçişler, bir bölümü özetleyip diğer bölüme geçişi sağlarlar veya bir
sonraki bölüme bir giriş yapıp önceki bölümle olan ilgisini açıklarlar.
Geçiş paragrafları askerî yazılarda pek görülmez.
Geçiş cümleleri genellikle ayrı iki paragrafın temel noktasını
birleştirmek için kullanılır.
Paragraf - 1 ile Paragraf - 2’yi birbirine bağlamada üç seçenek
söz konusudur: Geçiş cümlesi:
(1) Paragraf - 1’in sonunda tek bir cümle olarak kullanılabilir.
(2) Paragraf - 2’nin ilk cümlesi olarak kullanılabilir. Bu durumda
konu cümlesi ikinci cümle olur.
(3) Paragraf - 2’nin konu cümlesi ile kaynaştırılabilir.
Aşağıdaki örnekte iki paragraf verilmiş ve geçiş cümlesi
seçenekleri irdelenmiştir.
Farz edelim ki elinizde iki paragraf var: Paragraf - 1 park yeri
sorunlarını tanımlıyor; paragraf - 2 olası çözümler öneriyor. Geçiş
cümlesi ise şöyle olsun: “Bereket versin ki insanlar özel araçlarını
dönüşümlü olarak kullanmaya teşvik edilirse bu sorun kısmen
çözülebiliyor.”
Bu geçiş cümlesi paragraf - 1’in son cümlesi olarak kullanıldıysa
(seçenek - 1) paragraf - 2 için şöyle bir konu cümlesi yazılabilirdi:
Personelimizi özel araçlarını dönüşümlü olarak kullanmalarına teşvik
etmek üzere üç farklı teşvik uygulayabiliriz: İsme tahsis edilmiş park
yeri, esnek çalışma saatleri ve iş birliği yapmayanlar için uzak park
yerleri.
117
Geçiş cümlesi paragraf - 2’nin başında kullanılırsa (seçenek - 2)
paragraf - 2’nin konu cümlesi ikinci cümle olarak şu şekli alabilirdi:
“Bereket versin ki insanlar dönüşümlü olarak özel araçlarını
kullanmalarına teşvik edilirse bu sorun kısmen çözülebiliyor. Biz de
personelimize önermek üzere üç farklı teşvik uygulayabiliriz: İsme
tahsis edilmiş park yeri, esnek çalışma saatleri ve iş birliği
yapmayanlar için uzak park yerleri.”
Üçüncü seçenek olarak geçiş cümlesi paragraf - 2’nin konu
cümlesi ile kaynaştırıldığında ise şu şekli alır. “Bereket versin ki park
yeri sorununu personelimize özel araçlarını dönüşümlü olarak
kullanmalarına yönelik üç değişik öneride bulunarak çözebiliyoruz:
İsme tahsis edilmiş park yeri, esnek çalışma saatleri ve iş birliği
yapmayanlar için uzak park yerleri.”
(c) Başlıklar: Özellikle uzun yazılarda bir ana bölümden
diğerine geçmenin en etkili yolu başlık kullanmaktır. Bu durum
okuyucunun bir bakışta yazıyı takip edebilmesine yardımcı olur. Aynı
zamanda başlıklara ayırmak, konular çeşitlilik gösterdiğinde yararlı
olacaktır. Başlık kullanırken mümkün olduğu kadar açıklayıcı olun ve
sadece bir veya iki üstü kapalı sözcüğe bağlı kalmaktan kaçının.
Başlıkların bu kitapta etkili kullanıldığını göreceksiniz!
Mademki şu ana kadar öğrendiğiniz bilgiler ile giriş, gelişme ve
sonuçtan oluşturduğunuz büyük resmi nasıl çizeceğinize dair iyi bir
fikriniz oluştu; o zaman biraz daha ayrıntılara inmenin tam zamanı.
Artık paragraflarınızın içinde çarpıcı cümleler kurmaya
yoğunlaşabilirsiniz.
(ç) Çarpıcı Cümleler Kurmak: Çarpıcı cümleler kurmak için
cümlelerinizi oluştururken açık ve özlü sözcükler kullanın. Bu
bölümde, çarpıcı cümleler yazmanın en önemli konularından
bazılarına göz atacağız. Bu konular; etken cümle yapısı, paralel yapı,
yanlış kullanılan niteleyiciler, doğru sözcük kullanma ve gereksiz
sözcük ve yapılardan kaçınmadır. O zaman muhtemelen açık ve özlü
cümleler kurmakta en çok düşülen hata olan etken cümle yapısını
kullanmama ile başlayalım.
(1) Etken Cümle Yapısını Kullanın: Yüklemden Önce Özne:
Etken cümle yapısı özneyi işi yapan olarak gösterir. Örneğin: “Kız
şarkıyı söyledi.” Etken çatıyı kullanırsanız yazınız açık, özlü ve canlı
olur. Böylece okuyucuya doğrudan ulaşır ve daha az sözcükle konuyu
açıklarsınız.
(2) Edilgen Cümle Yapısının Belirtileri: Bir cümlenin edilgen
olup olmadığını nasıl tespit edersiniz? Edilgen çatıyı tanımak için dil
118
bilimci olmanıza gerek yok. Önce kendi kendinize “Bu cümlede ne
oluyor?” sonra da “İşi kim yapıyor?” sorusunu sorarak özneyi
bulabilirsiniz.
Birçok yazar, edilgen çatıyı gereğinden fazla kullansa da
aslında bazen kullanmak da yerinde olur. Açık ve zorlayıcı dil
kullanımı, diplomasi ve politik görüşmelerde uygun olmayabilir.
Edilgen çatı aynı zamanda kötü haberlerin yumuşatılmasında veya işi
yapanın (öznenin) bilinmediği, önemsiz olduğu ve isimlendirmenin
gerekli olmadığı ve yapanın zaten belli olduğu durumlarda kullanılır.
İşte birkaç örnek:
Başvurular 1 Haziranda gönderildi. (yapan önemli değil)
Cumhurbaşkanı yedi yılda bir seçilir. (yapan zaten belli)
(3) Üstü Kapalı Fiillere Dikkat Edin: Fiillerin işi sizin için
yapmasını sağlayın. Zayıf yazı, anlamlarını tamamlamak için ek bir
sözcüğe gereksinim duyan sözcüklerden oluşur. “Yapmak” fiilini
“seçim” sözcüğü ile birlikte kullanmak yerine seçmek fiilini
kullanabilirsiniz. Örneğin:
Genel Kurul basılı yayın faaliyetlerini kararlaştırmak için
toplandı.
Onaylamayı kararlaştırdılar.
(4) Koşut (Paralel) Yapıyı Kullanın: Listeleme yaparken uygun
kalıplar kullanın. Cümleniz virgüllerle ayrılmış maddeleri içeriyorsa, dil
bilgilerinin aynı olmasına dikkat edin. Örneğin; üç maddenin ikisinde
fiil varsa üçüncüsünde de mutlaka fiil olsun. Yazar, olgular ile olayları,
düz cümleyle soru cümlelerini ve etken ile edilgen cümle yapılarını
karıştırırsa, uyumsuzluk meydana gelir. İşin püf noktası uygun kalıplar
kullanmadadır.
(5) Doğru Sözcüğü Kullanın: Somut olun! “Komutan rehberlik
edecek.” veya “Aracın istenen özellikleri karşılaması gerekir.”
yazarsanız, okuyucularınız ne tür bir rehberlik olduğunu veya nasıl bir
özellik olduğunu merak edebilir. Ayrıntıyı gözetmediğinizde ne siz ne
de okuyucunuz sorunla baş edebilir. Koşulların elverdiği ölçüde somut
olun. Sadece okuyucunun gereksinim duyacağı bilgileri verin ve bu
bilgileri gereğinden fazla sözcükle ifade etmeyin.
- Komutan yerine tabur komutanı,
- Baş ağrısı yerine migren,
- Araba veya araç yerine marka adı!
- Duygu yerine sevgi,
119
- Uçak yerine F - 16, kullanın.
(a) Sözcüğe Yüklenen Anlamın Çeşitli Yönlerini Bilin: Anlamın
çeşitli yönlerini vurgulamak için farklı sözcükler kullanın. Uygun sözcüğü
kullanan bir yazar, hepsi için genel bir kokunun yerine puronun
aromasından, bir çiçeğinin güzel kokusundan, parfümün hoş
kokusundan veya gazın kötü kokusundan bahsedebilir.
(b) Meslek Dilini (Jargon) ÖlçüIü Kullanın: Tüm iletişimlerin
amacı kişisel iletişimi mümkün olan en basit biçimde gerçekleştirmek
ve bunu gerçekleştirmede en basit yol günlük tanıdık sözcükler
kullanmaktır. Ancak bu basitlik en az terminolojiyle özel durumlara
uygulanabilir olmalıdır. Terminoloji, aynı gruptan olan bireylerin ortak
anlamlar yükledikleri kısaltılmış sözcükler, sözcük öbekleri ya da
kısaltmalardan meydana gelir. KGK (Konu Gösterge Kodu), MEBS
(Muhabere Elektronik Bilgisayar Sistemleri) gibi kısaltmalar askerî
terminolojiye örnektir. Elbette ki her mesleğin kendine özgü dili vardır.
Yazarlar cümlelerinde genellikle mesleki dili, boşlukları doldurmak ve
okuyucuyu etkilemek için kullanırlar. Maalesef, meslek dilinin aşırı
kullanımı okuyucunun kafasını karıştırması bakımından geri tepebilir.
Meslek dilini kullanmadan önce okuyucuyu iyi değerlendirin.
Yazılarınızda günlük yaşamda sıkça ifade edilen sözcükleri basitçe
kullanın veya en azından kullanmanız gereken terimleri mutlaka
açıklayın. Kısaltma kullanıyorsanız ilk kullanımınızda terimin açık
anlamını mutlaka yazın ve söyleyin.
Açık ve net cümlelerin nasıl yazılacağıyla çok uğraştık (ne
yapılmalı, nelerden kaçınılmalı gibi). Bu bölümü bitirmeden önce
bakmamız gereken ve anlaşılırlığı etkileyen iki konu var; cümle
uzunluğu ve soru kullanma.
(c) Cümle Uzunluğu: Kâğıt üzerindeki sözcüklerin amacı,
düşüncelerin en sade ve en açık biçimde aktarılmasıdır. 20 sözcüğün
üzerindeki karmaşık ve uzun cümlelerden kaçınmalısınız (ortalama
17 sözcük). Uzun ve sıkıcı sözcükleri kısa cümlelere ayırarak veya
listeleme yaparak bölün. Kısa cümleler akıcılığı artırırken uzun olanlar
düşürür. Hep aynı kalıbı kullanmak monoton olacağından kalıpların
çeşitliliği artırılmalıdır.
4. Yazma
“Bir insan hangi limana ulaşmak istediğini biliyorsa, onun için
her rüzgâr uygundur.”
Seneca
Kendi yazınızdaki hataları ortaya çıkarmak kolay değildir.
120
Birçoğumuz yazdıklarımızı çok beğenir ve yazdıklarımızda hata
olabileceğini kabullenmeyiz. Kontrol edip sözcükleri, yapıyı, konu
sınırlarını veya yazılışlarını, noktalamayı veya herhangi başka bir şeyi
değiştirmek istemeyiz ve genellikle düzeltmek için zaman ayırmada
sorun yaşarız.
Fakat düzenleme önemlidir.
Okuyucuların anlayabileceği tutarlı, açık, hatasız bir ürün elde
etmek için zaman ayırın.
a. Başkasından Yardım Almaktansa Kendin Düzenle
“Etkili İletişim İçin Yedi Adım”da, başkasının yardımını
istemeden önce, kendi yazınızı yazmanızı tavsiye ederiz. Bunu
yapmak için birçok sebep vardır.
Birincisi: Bu sizin düzenleyebilme yeteneğinizi geliştirir ve ikinci
bir kişiden yardım alamayacağınız zamanlar için sizi hazırlıklı kılar.
İkincisi: Kontrol etmesini istediğiniz kişiye saygıyı ifade eder. Siz
kendiniz düzenleme yapmak için istekli değilseniz, sizin yazınızı
geliştirmek için neden başkası zaman ve çaba harcasın ki?
Sonuç olarak: En kötü hataları siz yakalayacaksınız, iş
arkadaşlarınızın önünde mahcup duruma düşmekten kurtulacaksınız.
1) Düzenlerken Amacımız Nedir?: Bu en kolay bölümdür.
Birinci bölümün ilkelerini hatırlıyor musunuz? İyi bir düzenleme
tamamıyla bu ilkelerle ilişkilidir ve size etkili bir yazım için bu adımları
ne kadar iyi takip edeceğinizi anlatır. Bu bölüm boyunca düzenleme
ile ilgili okuduklarınızın temel noktalarını aklınızda tutun. İşte tekrar
gözden geçirmeniz için ilkeler.
2) Düzenlemenin Temel Unsurları: Yazarken hatırlanması
gereken birkaç anahtar kural vardır:
a) Düzenlemeyi Dinç Gözlerle Yapın: Yazı yazdıktan sonra
düzenleme yapmak için biraz ara verin. Yazdığınız yazı küçük bir
hacme sahip ise birkaç saatliğine sümen altında bekletin. Ama
uzunca bir yazı hazırlamışsanız en az bir gün boyunca yazıyı
dinlenmeye almanızda yarar var. Bekleme süresince kafanızı
toplamanız mümkün olacak ve düzenleme için istekliliğiniz artacaktır.
b) Temel Unsurları Gözden Geçirin: Zamanınızı, temize
çekme ve cümle seçme, genel dil bilgisi hataları gibi size sorun olarak
gözüken diğer konulara ayırın. Düzenleme, sizin önceki bölümlerde
okuduğunuz temel unsurları uygulamanız için son şansınızdır.
121
Düzenlemeye başladığınızda anılan unsurlar kafanızda net bir şekilde
yer almışsa, düzenlemesini yaptığınız yazının sorunlarını fark etmeniz
daha kolay olacaktır.
c) Yavaşlayın ve Zaman Ayırın: Bir yarışta değilsiniz. Normal
hızınızda okursanız, çok büyük olasılıkla hataları göremeyeceksiniz.
Yüksek sesle okumayı ve sayfanın geri kalanını bir “kapak” ile
kapatarak tek bir satırı okumayı da kapsayan, kendinizi yavaşlatacak
yaklaşımlar geliştirmeye çalışın. Sözcüklerin yazılışlarını kontrol
ediyorsanız, cümle içindeki son sözcükten başlayın.
ç) Okuyucularınızı Unutmayın: Düzenlemeyi yaparken kendinizi
okurlarınızın yerine koymaya çalışın. Okuyucularınızın bakış açısı ve
bilgilerini dikkate alarak okursanız düzeltilmesi gereken daha başka
bölümler de bulabilirsiniz. Ayrıca, ikincil okuyucularınızı da göz önünde
bulundurun. Çünkü öncelikli okuyucu kitlenizi doğru olarak belirlemiş
olsanız bile, yazınızı okumayı bırakanlara gereksiz yere saygısızlık
yapmış olmuyor musunuz?
d) Parçanın Bütünü İle Başlayın: Sonra detaylara doğru
çalışmanızı yönlendirin. Düzenlemeye başladığınız zaman, gereksiz
şeylere odaklanıp kalmayın. İlk önce parçanın bütününe bakın. Sizin
yazınız bütünlükten yoksun, iyi düzenlenmemiş ya da açık bir amaç
ifadesi içermede başarısız ise sözcüklerin yanlış kullanılmış olması o
kadar da önemli değildir. Yine herkes yazım kontrolü yapabilir; fakat,
iyi düzenlenmiş bir kâğıt çok daha fazlasını gerektirir ve “resmin
tamamının” oluşturulması ile başlar.
b. Hızlı ve Etkili Düzenleme - Üç Adım Yaklaşımı
Etkili bir düzenleme yaptığınızdan emin olmanın ve ürününüzün
baştan savma yapılmış bir ürün olmasına sebep olabilecek sorunlu
alanlara dikkatlice bakmanızın en etkili yolu, dokümanınızı en az üç
kere okumaktır. İlk seferde, resmin tümüne bakın; ikinci seferde,
paragraf yapısına bakın ve son seferde de cümlelere, ifadelere ve
sözcüklere bakın.
1) İlk Adım Büyük Resim: İlk adımda düşüncelerin akış ve
düzenlenmesine dikkat ediyor olmanız gerekir. Üzerinde durulması
gereken bazı alanlar şunlardır:
a) Vazifeyi ve amacı kontrol edin:
“Ben kimim, benden ne isteniyor?”
b) Benim asıl vazifem neydi? Anlatım biçimini bir kez daha
kontrol edin.
122
c) Benim amaç ifadem nedir? Kısa yazılarda, altını çizin. Uzun
yazılarda, ayrı bir kâğıda yazın ve düzenleme işlemi süresince buna
başvurun.
ç) Amaç ifadesi amaca hizmet mi ediyor? Yoksa konunun
dışına mı çıkıyor?
(1) Ön sözü kontrol edin:
(a) Ön söz mevcut mu ve benim amacıma uygun mu?
(b) Ön söz uygun uzunlukta mı?
(c) Benim amaç ifadem ve ön sözüm okuyuculara ne okumak
üzere olduklarına dair iyi bir fikir veriyor mu?
(2) Ön söz ve sonucu karşılaştırın:
(a) İlk önce ön sözü daha sonra da sonucu okuyun.
(b) Tamamıyla aynı olmaksızın birbiriyle bağlantılı olarak mı
gidiyor? Ön söz amacınızı bildiriyor mu? Sonuç bölümünüz
okuyuculara amacınıza başarıyla ulaştığınızı gösteriyor mu?
(c) Okuyucularınızın yavaş yavaş ilerlemesine izin veriyor
musunuz? Yoksa ani bir hareketle veya şokla onları şaşırtıyor ve
durduruyor musunuz?
(ç) Sonuç bölümü konuyu toparlıyor mu? Bu bölümde yeni
düşünceler sunmayın; yoksa okuyucularınızı belirsizliğe, çıkmaza
sürüklersiniz.
(3) Tüm sayfa toplamını ve uzunluğunu kontrol edin:
(a) Sayfa toplamıyla ilgili olarak okuyucularınızın beklentileri
nelerdir? Doğru hedef üzerinde misiniz? Taslağı daha kısa mı yoksa
uzun mu yazsanız daha anlamlı olur?
(b) Metin içindeki paragrafların akışını ve içeriğini kontrol edin.
(c) Paragraflar ana düşünceyle bağlantılı mı?
(ç) Bazı paragraflar konu ile ilgisiz veya gereksiz mi?
(d) Bu çalışmada bazı temel noktaları atlıyor musunuz?
(e) Paragraflar uygun bir düzen içinde sıralanmışlar mı?
(f) Taslağınız planınızla ne kadar bağlantılıdır?
2) İkinci Adım Paragrafın Yapısı ve Açıklığı: İlk adımda
kâğıdın ne içerdiğini ve neyin eksik olduğunu öğrenirsiniz. İkinci
adımda paragraflardaki ana düşüncelerin ve yardımcı düşüncelerin
uygun yerlerinde kullanılıp kullanılmadığını kontrol edersiniz.
123
Gelişme bölümünüzdeki paragrafları ayrı ayrı inceleyin. Her
paragraf için aşağıdaki soruları sorun:
a) Düşünce Birliği:
(1) Paragrafın ana düşüncesi tek mi?
(2) Paragraftaki bütün bilgiler tek bir paragraf oluşturacak gibi
birbiriyle ilişkili mi?
(3) Her paragrafın ana düşüncesini açıklayabilir misiniz?
b) İlk Cümle:
(1) Paragrafın ana düşüncesini taşıyan tek bir cümle var mı?
(2) Ana düşünceyi barındıran cümle paragrafın ilk cümlesi mi?
(Ya da paragrafa geçiş cümlesiyle başladıysanız ikinci cümle mi?)
(3) Destekleyici Düşünceler:
(a) Cümleler paragraftaki ana düşünceyi açıcı, açıklayıcı ve
vurgulayıcı mı?
Amacınız okuyucunuzu ana düşünceye yumuşak biçimde, adım
adım ulaştırmaktır.
(b) Paragrafta ana düşünceyi destekleyecek yeterli ayrıntı var
mı?
(c) Ana düşünceye uymayan gereksiz ve fazla olduğunu
düşündüğünüz cümleler var mı?
(ç) Bütün bağlaçlar, sözcük öbekleri veya cümlecikler akıcılığı
destekliyor mu ve aralarında tam bir ilişki var mı?
(d) Paragrafların çoğu üç cümleyle yedi cümle arasında mı?
Bu adımda paragraflarda çok düzeltme yaptıysanız ilk adımdaki
büyük resimle ilgili düzenlemeler yapın (sadece doğru yolda
olduğunuzdan emin olmak, büyük resmi kaçırmamak ve amaçtan
uzaklaşmamak için).
3) Üçüncü Adım Cümleler ve Sözcükler: Şimdi ayrıntıya
girebilirsiniz. Genel bir öneriyle başlayalım: Yazıyı sesli okuyun. Sesli
okuma hatayı bulma şansınızı artıracaktır. Çünkü sesli okuma yavaş
olmanızı sağlayacak, görme ve işitme olmak üzere iki duyunuza hitap
edecektir. Bir duyunuzun kaçırdığını diğeri yakalayabilecektir.
Sözcükleri, öbekleri ve cümleleri dinleyin. Unutmayın ki
okuyucularınız yazınızı okur okumaz anlarsa, yazınız iyi demektir.
Cümleyi iki veya daha fazla kez okumak zorunda kalıyorsanız
124
okuyucunuzun da bunu yapması olasıdır. Yazdığınız yazıyı kendiniz
bile anlamıyorsanız, başarısız olacağınız kesindir.
c. Geri Besleme ve Onay
“Siz kendinize inanın, başkaları da size inanacaktır.”
Montaigne
Geri besleme için mücadele etme ve iletişiminiz için onay alma
TSK’deki yaşamınızın bir parçasıdır. Geri besleme için
uğraştığınızda, gönüllü olarak yazılı ve sözlü ürünleriniz için
başkalarının görüşlerinin peşine düşersiniz. Geri besleme çok
gayriresmî olabilir ve katılanların rütbeleri de çok yüksek olmayabilir.
Personelin onayını aldığınızda, iletişim projeniz bireylerin
yorumlamalarına ve gözden geçirmelerine sunulmuş olur. Geri
besleme ve eş güdüm, birbirleriyle çok yakından ilgilidir. Geri besleme
için uğraşırken işinizi iyi yaparsınız, eş güdüm sürecinin işinizi
kolaylaştırdığını göreceksiniz.
1) Geri Bildirim İçin Mücadele
a) Neden Geri Besleme İçin Mücadele Etmelisiniz?: Evet
neden geri besleme için mücadele etmelisiniz? Belki de
çalışmalarınız üzerinden başka gözlerin geçmesi (ikinci kontrol) en
faydalı şeydir. En iyi yazarlar ve konuşmacılar bile nerede daha güçlü
olabileceklerini göremeyecek kadar sistem körlüğü içinde olabilirler.
Yaşamsal bir bilgiyi çıkarabilirler. Tezlerindeki zayıflığı göremezler ya
da sadece iki bölüm arasındaki geçiş noktalarına göz atabilirler.
Çalışmalarına yakın olma ve yazarlık gururu onların görüş açılarını
köreltebilir. Nazik iletişimciler bunun farkındadırlar ve farklı gözlerden
tarafsız bir geri besleme için fırsat ararlar. Geri besleme yaparsanız
daha düzgün ve anlaşılabilir iletişim ortaya koyarsınız, bu durum
dinleyicilerin hoşuna gider.
Geri beslemenin bir diğer sonucu da süreç içinde zaman
kazanmanızı sağlayabilir. İster üç haftadır üzerinde çalıştığınız bir
proje olsun, ister iki gün sonra sunmanız gereken brifing olsun,
başkalarının bakış açısı sizin daha düzgün iş yapmanızı
sağlayacaktır. Başkalarının görüşlerini almanın etkin bir iletişimde en
önemli faydası ise şudur; insanlar, önceden bilgi alır ve görüş
bildirirlerse, ileride çalışmanızı savunmak zorunda kaldığınız zaman
sizinle aynı fikirde olacak ve sizi destekleyeceklerdir.
b) Nereden Geri Besleme Alabiliriz?: Anlamlı geri besleme
birçok kaynaktan alınabilir. Örneğin, iş arkadaşlarınız iyi bir kaynak
olabilir. Çünkü aynı meselelere hâkimsinizdir. Belki aynı meselelerle
ilgili daha önce yazı yazmışlardır ve size ipucu verebilirler. Ayrıca
125
başka insanlara da başvurabilirsiniz. Örneğin dil bilgisi konusunda
veya içerikle ilgili bilgi sahibi ve yetenekli olanlardan
faydalanabilirsiniz. Hatta mesele hakkında hiçbir bilgisi olmayan
dışarıdan birine de danışabilirsiniz. Önemli olan farklı bir gözle
bakılmasını sağlamak ve bu farkın nerede olduğunu tarafsız olarak
tespit edebilmenizdir.
c) Ne Tür Bir Geri Besleme İstemelisiniz?: Geri besleme
kaynaklarınızı belirledikten sonra, ne tür bir geri besleme alacağınıza
karar verin. Geri besleme alacağınız kişilere detaylı bilgi vermezseniz
sadece dil bilgisi ve yazım kurallarına odaklanabilirler. Bunlar da
önemlidir; ancak, daha çok büyük resimle ilgili geri besleme önem arz
etmektedir ve zor olan da budur. Aşağıda geri besleme vereceklerden
ne istememiz gerektiğine dair birkaç örnek verilmiştir.
Amacınız açık mı ve dinleyicilerinizi doğru seçmiş misiniz? Geri
besleme yapacak olanlara dinleyicilerinizin kim ve amacınızın ne
olduğuna dair bir fikir vermek gerekir. Çalışmanızı gözden geçirdikten
sonra geri besleme verenlere en etkileyici cümlenizin hangisi
olduğunu sorun. Sizin düşündüğünüzle aynı olup olmadığı en önemli
noktadır! Ayrıca “vermek istediğiniz mesajı dinleyiciler olumlu
karşılayacak mı?” sorusunun cevabını alın.
Konuyu istenen seviyede mi vermişsiniz? Aşırı detay mesajınızı
engelleyebileceği gibi kabaca yapılmış genellemeler de sorulara
sebep olabilir. Çalışmanızı inceleyene, konuyu fazla detay ve
ayrıntılara girmeden anlatıp anlatamadığınızı sorun. Ayrıca onların da
size çalışmanız hakkında soru sormalarını sağlayabilirsiniz.
Beklediğiniz sorular mı geldi? Bu soruları bile yanıtlarken
zorlanıyorsanız geri dönüp daha fazla araştırma yapmalısınız. Ayrıca
gözden geçirenlerden net olmayan ve çelişkili bölümleri özellikle
belirtmelerini isteyin.
Düşünmem gereken, gözden kaçırdığım başka bir nokta var
mı? Neticede gözden geçirme esnasında çalışmanız ile ilgili farklı bir
bakış açısı ortaya çıkabilir. Böyle bir durum oluşursa, açıklamak için
gerekirse konuyu tespit edenlerin düşüncelerini alın. Asla geri
besleme yapan kişiyle tartışmayın. Bunun yerine öne sürülen
düşüncelerin ileride karşınıza çıkıp çıkmama ihtimalini kendinize
sorun. Karşınıza çıkabilecekse o zaman bu noktaları ekleyin.
Geri besleme alabilmenin en önemli şartı ise açık fikirli ve
eleştiriye açık olmaktır. Hiçbir durumda yorumları kişisel algılamayın.
Geri besleme almaya gönüllü olun ve bunu yapıcı olarak kullanın.
Bilin ki bu faaliyet sizin kaliteli bir ürün elde etme sürecinizin en
önemli parçasıdır.
126
ç) Nasıl Geri Besleme Vermelisiniz?: Geri besleme yaparken
aklımızda tutmamız gereken önemli noktalar vardır. Öncelikle geri
besleme tutarlı, objektif ve belirtilen amaca uygun olmalıdır. Herhangi
biri sizden geri besleme istediğinde, o kişinin ne istediğini çok iyi
anlayın ve ona bağlı kalın. İkinci olarak istenen gerekli ve gereksiz
değişiklikleri ayırın. Kırmızı kalemle yapılmış düzeltmelerle dolu bir
yazıyı anlamak çok zordur. Bunun yerine yazara neleri değiştirmesi
gerektiğine dair bilgiler verin. “Cümle yapısı üzerinde daha fazla
çalışman gerek.” ifadesi, bozuk cümlenin altını çizmek kadar yararlı
değildir. Son olarak yazarın ana düşüncesine yoğunlaşmalısınız.
Yazının tarzına veya yazarın kişisel tercihine eleştiriyi, ancak yazar
sizden özellikle bu konularda istekte bulunduğu zaman yapın.
d) Geri Beslemenin Felsefesi: Geri besleme, yargılamaktan
çok, açıklayıcı olmalıdır: Yazarlar daha çok dinlemeyi severler ve geri
besleme yapıcı olursa iş birliği yaparlar. Yargılayıcı ifadelerden uzak
durun. Çünkü bu durumda insanlar savunma konumuna geçerler.
Unutmayın ki geri besleme insanların kişiliğine değil, ortaya
koydukları eserlere veya davranışlara yapılmalıdır.
Geri besleme hem olumlu hem de olumsuz olabilir: Başkalarının
çalışmalarını dengeli incelemek, o işin güçlü ve zayıf yönlerini de
ortaya koymaktır. Her ikisi de insanlara çalışmalarını düzeltmek ve
geliştirmek adına faydalıdır.
Geri besleme genel olmaktan çok özel olmalıdır: İnsanların
çalışmaları hakkında genel ifadeler kullanmak, bu insanlara
değiştirmeleri gereken verim gücünü ve örnek olabilecek unsurları
onlara göstermede yararsızdır. Yazarın dikkatini çekmek istediğiniz
bölümlerin altını çiziniz veya renkli kalemle üstünü karalayınız ve
boşluklara bununla ilgili yorumlar yazınız.
Geri besleme hem kontrol edenin hem de kontrol ettirenin
gereksinimlerini karşılamalıdır: Geri besleme genellikle kontrol edenin
düşüncelerini yansıtır, işin kalitesini değil. Başkasından geri besleme
istiyorsanız, uygun zamanını kollayın ve geri besleme için verdiğiniz
sürenin de gerçekçi olmasına dikkat edin. Aynı şekilde çalışmayı
kontrol edenlerin de geri besleme için çalışmayı incelemeden önce
kafalarının dinç olmasına dikkat etmeleri gerekir.
Geri besleme etkin bir iletişim şeklinde irdelenmelidir. Yanlış
anlamaları ortadan kaldırmak için geri beslemeleri tartışmak veya
netliğe kavuşturmak gereklidir. Gönderenin vermek istediği düşünce,
zaman alanın istediği düşünce olmayabilir.
Geri beslemeler emrivaki olarak değil, (üst - ast durumu
dışında) talep edildiği durumda yapılmalıdır. Geri besleme en fazla
127
onu alacak kişinin istemesi durumunda faydalı olacaktır. Bu durumda
geri besleme alan kişi “Üzerine vazife mi?” sorusunu sorabilir ve
girdilerinize daha duyarlı hâle gelebilir.
2) Onay Almak
Resmî eş güdüm süreci, insanlara konuşma projesi ile ilgili
katkıda bulunma fırsatı verir. Her ne kadar çoğu personel eş güdümü
yazıya dayandırsa da önemli brifingler resmî olarak gözden
geçirilmek zorunda kalabilir. Resmî eş güdüm insanlara yorum yapma
imkânı verir ve karar vericilere en iyi hareket tarzının seçildiğine dair
güvence oluşturur. Eş güdüm, aynı zamanda karar vericiye kâğıttaki
durumu kimin desteklediğini, buna kimin katılmadığını ve kendi
sorumluluk alanları ile ilgili gelecekteki olası tutumlarını ortaya koyar.
Eş güdüm genellikle çok fazla zaman ve gayret isteyen zor bir
iştir. Eş güdüm edilecek dosya, ilgili personel tarafından yakından
takip edilmeli ve ilgili herkesin gördüğünden emin olunmalıdır. Eş
güdüm esnasında sorunları azaltacak bir sürü düşünce, eş güdümde
bulunduğunuz karar vericilerle çalışırken başınızın ağrısını
hafifletecek birçok konu vardır.
a) Eş Güdümün (Koordinasyon) “Kim”i: Dosyanızı onaya
sunduğunuzda en çok dikkat edeceğiniz noktalardan biri, dosyayı
kimin görmesi gerektiğidir.
Kurumunuzun eş güdümle ilgili politikasını gözden geçiriniz.
Birçok organizasyonda rutin yazışmalar için eş güdüm gereksinimine
dair politikalar mevcuttur. Sizin çalışmanızın bu kategoriye girip
girmediğini kontrol ediniz. Amirinizde sizin hazırladığınız bu paketleri
görmesi gerekenlerin listesi mevcut olabilir. Ayrıca elektronik olarak
da ne tür bir rehberin olabileceğine bakmak gereklidir ki birçok birim
de ağ sayfalarında konuyla ilgili rehberleri yayımlamaktadır.
Yazınızı / dosyanızı kurum içindeki anahtar kişilerle gözden
geçiriniz. Kurum içindeki bağlantılar eş güdüm listesi oluşturma
sürecinde çok yararlı olabilir. Arkadaşlarınız, yöneticiler ve sekreterler
dosyanız üzerinde kimlerin bağlantısının bulunması gerektiği
konusunda öneride bulunabilirler. Bu kişiler aklınızdan geçmeyen
birini de size önerebilirler. Ayrıca bu kişiler patronunuzun neleri kabul
edeceği, neleri etmeyeceği ile ilgili de bakış açısı verebilirler. Söz
konusu kişiler ile iyi ilişkiler kurduğunuz takdirde bu durumu
avantajınız olarak kullanabilirsiniz.
Zamanla eş güdüm listesinin genişleyebileceğinin farkında olun.
Eş güdüm süreci devam ederken başka birimlerden de yazı /
dosyanıza eklemelerin / girdilerin olmasına şaşırmamak gerekir.
128
Konudan, (projeye veya ilgilendiğiniz personelin seviyesine bağlı
olarak) dosyanızı görmesi gereken personelin haberi olmayabilir.
Eş güdüm listenizde çok sayıda etkili insan mı var? Eş güdümü
hazırlarken kimin olduğunu belirleyiniz. Eş güdüm süreci içinde
planınızı kim bozabilir? Bu tür insanlara ne zaman ve nasıl
yaklaşılacağına dair birtakım tecrübeler vardır. Bazıları sürpriz
dosyaları sevmez ve ilk danışılan olmak isterler. Bu durumda bu tür
insanlara erken danışıp sorunları önlersiniz. Bazıları, bu tür kararlar
kendi masasına ulaşmadan diğer insanların ne düşündüklerini merak
ederler. Bu tür insanların kim olduklarını bulun ve kendilerine nasıl
yaklaşılmasını istediklerini öğrenin.
b) Eş Güdümün “Nasıl”ı: Dosyanızı değerlendirecek kişilere
karar vermeden önce eş güdüm için yapacağınız başka işler de
vardır.
Taslak bir kopyasını göndermek ister misiniz? Olası eş güdüm
edecek kişilere önceden bir taslak dosya gönderebilirsiniz. Bunu
özellikle karmaşık konularda veya projeniz için gereksiz katkılar
yapacak birimler için uygulayabilirsiniz. Böyle yapmak resmî (asıl) eş
güdüm için vakit kazandırır. Aynı zamanda daha az hacimli dosyalar
için de konudan haberdar insanlarla ön görüşmeler yapabilirsiniz.
Çalışmalarınızın kopyalarını başka birimlere nasıl
yönlendireceksiniz? Çalışmalarınızı nasıl göndereceğinizi düşünmeniz
gereklidir. İlgili birimlere sadece bir kopya mı gönderilecek? Bu
uygulama özellikle yüksek seviyeli birimler için daha uygun olabilir.
Listeye ne kadar çok birim eklerseniz o kadar çok vaktinizi alacaktır.
Bunun yerine belirleyeceğiniz birkaç birim, kendi altlarındaki birimlere
de iletir ve böylece zaman kazanırsınız. Bu yöntem, süreci
hızlandıracaktır. Fakat incelemeniz gereken bir sürü kopya olacak ve
farklı birimlere farklı kopyalar gönderdiğiniz için hiç kimse diğer
birimin ne yazdığını göremeyecektir. Özel durumlar için hangisinin
uygun olacağına karar vermek zorundasınız. Aynı zamanda kilit
elemanın da ne zaman karışacağını unutmamalısınız.
Amirinizi ve programlarınızı dikkate alın. Hepsi bitmedi, eş
güdümü ilerletmek için yapmanız gereken daha çok iş var. Amirinizin
sizin söylediklerinizi onaylayacağına emin olmanız gerekir.
Yetiştirilmesi gereken, büyük olasılıkla öneri niteliğinde bir program
hazırlamak istiyorsunuz. Eş güdümü tamamlamak için bir miat söz
konusu ise gözden geçirmeler, değişiklikler ve tekrar eş güdümler için
bu noktadan geriye doğru bir program hazırlamalısınız. Planınızın bir
parçası olarak, dosyanızın üzerinde çalışan herhangi bir personelin
proje subayı olup olmayacağını dikkate alın.
129
Çalışmalarınızı göndermek için e-posta kullanıyorsanız şu
konulara dikkat edin:
Kiminle eş güdüm yapacağınızı, kime bilgi ve kime gereği için
göndereceğinizi belirleyin. “EŞ GÜDÜM”, “BİLGİ” ve “ONAY” gibi
anahtar sözcükleri “Konu” bölümünde belirtin. Talimatları açık olarak
belirtin. Örneğin dokümana nasıl girdi yapılacağını ya da alan
makamın ne yapacağını açık olarak belirlemelisiniz. Son olarak
e-postanıza çalışma ile ilgili ekleri eklemeyi unutmayın.
Son bir kontrol: Gönder düğmesine basmadan önce sizin için
postayı kontrol edebilecek birine gönderin ve daha sonra gerçek
alıcılara gönderin.
c) Gönderinizi Takip Edin: Paketinizin ne zaman nerede
olduğunu takip edin. Sekreterleri, bağlantıları, otomatik izleme
sistemlerini kullanın ve mutlaka gönderinizi takip edin. Üst makamları
fazla meşgul etmek istemeyiz ancak çalışmanın gerekli yerlere
ulaşması ve durumun aktarılması için bu gereklidir. Gönderinizi geri
aldığınız zaman bütün yazışmaları saklayın ve imzaya çıkarken
kesinlikle tüm bağlantıları yanınıza alın. Yapılan yorumlardan uygun
olanları çalışmanıza dâhil edin ve girdileri üst makama çıkarken
yanınızda özet olarak bulundurun.
ç) Görüş Ayrılıkları: Görüş ayrılıklarını nasıl giderirsiniz?
Genellikle çalışmalarınızı koşut görüş bildiren birimlere göndermek
istersiniz. Farklı görüşler çok sayıda ise çalışmanızı mı değiştirirsiniz
yoksa farklı görüşleri son kopyada mı belirtirsiniz? Bu durum, karşı
görüşü kimin gördüğüne bağlı olarak değişebilir. Büyük olasılıkla
çalışmanızı kolaylıkla kabul edecek birine yönlendirirsiniz. Aksi
takdirde çalışmanız ölü demektir. Kısaca ne yapabilirsiniz? Diğerlerini
ikna etmeye çalışabilirsiniz. İkna edemezseniz küçük tavizler mi
vereceksiniz? Yoksa hiç ödün vermeyecek misiniz?
Karşı durmaya karar vermeden önce olası birkaç konuyu
gözden geçirmeniz gerekecektir. Bunlardan bir tanesi geri adım atıp
atmayacağınızdır. Şunu hatırınızdan çıkarmayın; şu an atacağınız bir
geri adım ileride sizi etkileyecektir. Savaşınızı dikkatli verin; kesin
noktaları, ödün vereceğiniz konuları ve miktarlarını iyi belirleyin. Son
olarak amirinizin desteği var mı? Sizin seviyenizde çözülemeyen bazı
sorunlar üst seviyelerde çözülebilir.
d) Baştan Başlama: Çok fazla küçük değişiklik, eş güdüm
sürecinin baştan başlatılmasını gerektirir.
Çalışmada gerekli değişiklikleri yaptıktan sonra tekrar eş güdüm
gerekip gerekmediğine siz karar vereceksiniz. Tekrar başlatmayı
130
düşünürseniz, özgün ve değişiklik yapılmış kopyayı, değişikliklerin
neden yapıldığı ile birlikte göndermelisiniz.
e) Sonlandırma: Pes etmeyin. Zincirin son halkasındaki
dinleyiciye ulaşana kadar çalışacaksınız.
Başlangıçta söylediklerimizi hatırlayın; tamamen eş güdüm
edilmiş hâle getirmek ciddi bir çalışma ve çok zaman gerektirir. Bu
sizi engellemesin. İşin süreci içinde, dosyanızın geliştirilmesi için pek
çok öneri de alsanız, ilk önce bu evrakı niçin hazırladığınızı hatırlayın:
Amirinize en iyi hâl tarzını, bu konuda kimlerin hemfikir
olduğunu ve kimin ne girdilerinin olduğunu sunmak başlıca
sorumluluklarınız arasında yer almalıdır. Sonuçta, komuta zinciri
içindeki diğer yöneticiler ve amirinizin daha önce vermiş olduğu ara
girdiler ile sizin hazırladığınız evrakın örtüştüğünü gördüğünüzde
şaşırmayın.
f) Ya Siz Eş Güdüm Yapıyorsanız: Herhangi birinin dosyasını
değerlendirmeniz istendiğinde bunu ertelemeyin. Gözden geçirin,
girdilerinizi yapın ve devam ettirin. Bu, elinizde iş kalmamasını
sağlayacağı gibi diğer kişi de sizin dosyanızı aldığında sizin
çabalarınızı hatırlayacaktır. Ayrıca evrakın miadını aşmaktan
kurtaracaktır. Gözden geçirmek için daha fazla zamana gereksinim
duyarsanız ek süre isteyin. Fakat süre istemek için miadın sonuna
kadar beklemeyin, ön alıcı olun. Sonuç olarak dosyanızla ilgili aynı
düşüncede olmadıkları noktaları sorun; farklılık varsa onları da göz
önünde bulundurun.
131
ALTINCI BÖLÜM
YAZIŞMALARDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KONULAR
A. Genel Esaslar
1. İşlemlerin planlama ve yapımı aşamasında, yazı işlerinin
azaltılması amaçtır. Çok yazı ve çok öneri, ihmal ve ilgisizlik doğurur.
Herkesin kanun, tüzük, yönerge ve idari emirlerle belirlenmiş olan
görevlerini iyi öğrenmesi ve doğru uygulaması, yazı işlerinin
azaltılmasında önemli bir etkendir.
2. Yazı işlerinin belirli (standart) yöntemlere bağlı olarak
yürütülmesi, karargâh ve kıtalar arasındaki işlemlerin aksaksız
yürütülmesini, karşılıklı anlaşma, güven ve iş birliğini kolaylaştırır.
3. Kıtayı yazı işleri ile en az meşgul eden karargâh, görevini iyi
yapmış sayılır.
B. Askerî Yazışma Esasları
a. Yabancı sözcükler bilimsel süzgeçten geçirilmeksizin Türkçe
kelimelermiş gibi kullanılmamalıdır.
b. Kullanımında kuşku duyulan sözcükler için Türk Dil Kurumu
(TDK) yayınlarından son Yazım Kılavuzu ve / veya Türkçe Sözlük’e
bakılmalıdır. Yazım Kılavuzu ve sözlük kullanımı alışkanlık hâline
getirilmelidir.
c. Askerî terim kısaltmalarında, Müşterek Askerî Kısaltmalar
Sözlüğü kullanılmalı; ancak askerî olmayan terimlerin kısaltmalarında,
birlik sağlamak amacıyla, TDK’nin en son basımı Yazım Kılavuzu
esas alınmalıdır.
ç. Türkçenin yazımının tek olduğu unutulmamalı, TDK’nin
Yazım Kılavuzu’na uyulmalı, böylelikle dil birliğimiz pekiştirilmeli,
dilimizdeki kirlenmenin önüne geçilmelidir.
d. Askerî yazışmalarda, sözcüğün okunuşunda ve anlamında
değişiklik yaratan yaygın adıyla inceltme (düzeltme) işareti TDK’nin
basımı olan Yazım Kılavuzu’nda yer aldığı biçimiyle kullanılmalıdır.
e. Ayrı yazılması gereken birleşik sözcükler (arz etmek, terk
etmek, yurt içi vb.) hata sonucu bitişik yazılarak tek bir sözcük gibi
algılanmamalı ve telaffuzunda vurgunun yeri değiştirilmemelidir.
f. Askerî yazışmalarda birleşik sözcüklerin ayrı veya bitişik
yazımına özen gösterilmeli, yazılan sözcüğün doğruluğu yazım
kılavuzundan kontrol edilmelidir.
132
g. Türkçesi bulunan sözcükler için yabancı karşılık
kullanılmamalıdır. Dilimizdeki yabancı sözcüklere, TDK’nin bulduğu
Türkçe karşılıklar verilmelidir. (e-mail yerine “eposta” veya “elmek”,
faks yerine “belgegeçer” vb.).
ğ. TSK genelinde yayımlanan dergilerde yer alacak makale ve
incelemeler, TDK’nin en son yayımladığı sözlük ve yazım kılavuzuna
uygun olarak hazırlanmalı ve uzman denetiminden geçirilmelidir.
h. Kanun, yönetmelik ve yönergeler yabancı sözcük kullanımı
ve yazım kuralları bakımından denetlenmelidir.
ı. Askerî terim ve askerî kısaltma sözlüklerinin hazırlanmasında
görev alacak uzman personel arasında Türk dili uzmanı personel de
bulunmalıdır.
C. İfade Yöntemi
1. Bütün yazılar açık bir ifade ile yazılmalı ve herkes yazılanı
kolayca anlayabilmelidir. İfade sade ve kesin olmalı, birkaç anlama
gelen sözcük ve ifadelerden kaçınılmalıdır. Yabancı sözcük ve
terimler yerine Türkçe karşılığı bulunan sözcükler kullanılmalıdır.
2. Yazılarda, karmaşık ve süslü ifadelere, uyumsuz cümlelere,
övgü ifadelerine yer verilmemeli; cümleler birbirlerini anlam ve kavram
açısından mantıklı bir sıra içinde izlemeli ve tamamlamalıdır.
3. Gereksiz açıklama, anlamsız sözcükler, askerî edebiyata
uymayan terimler kullanılmamalı, yazıları kısaltmak için kabul edilmiş
olan kısaltmalardan yararlanılmalıdır.
Ç. Yazım Kuralları
1. Bütün yazılar okunaklı yazılmalıdır. Satır araları birbirine eşit
olmalı ve çok sık veya açık yazılmamalıdır. Taslak yazılarda, satır
aralıkları, düzeltme ve ek yapılabilmesi için iki satır aralığı olmalıdır.
2. Her türlü yazışmada, Türkçe dil bilgisi, yazım ve noktalama
kurallarına uyulmalıdır.
3. Türkçenin yazımında temel kural “söylendiği / okunduğu” gibi
yazmaktır. Bu temel kurala koşut olarak aşağıda belirtilen kurallara da
dikkat edilmelidir:
a) Tarih bildirenler ve birlik numaraları dışında cümleye rakamla
başlanmamalıdır.
b) Yazının metin kısmında yukarıda belirtilen konuların dışında
kalan, bir ve iki rakamlı sayılar ile tüm saat bildiren rakamlar yazıyla;
133
üç ve daha fazla rakamlı sayılar ile zamanı saat / dakika / saniye
olarak bildirenler rakamla yazılmalıdır.
c) Metin içinde tarih bildiren ifadelerin tamamı (gün, yıl)
rakamla; aylar yazı ile veya rakamla yazılabilir. (Örnek: 22 Ocak
2007, 22.01.2007 gibi) Belli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük
harfle başlar (29 Mayıs 1453 Salı gibi)
ç) Özel adlar ve türevleri, büyük harfle başlanarak ve takıları
kesme işareti (‘) ile ayrılarak yazılmalıdır. Satır sonuna sığmayan
takılar için kesme işareti (‘) kullanılmamalıdır.
d) Madde başlıklarını oluşturan sözcüklerin ilk harfleri büyük
yazılmalıdır.
e) Başka bir yerden alınan ifadeler metinde tırnak içinde
gösterilir ve bu ifadeler kesinlikle değiştirilmemelidir. (Aslı yanlış ise
olduğu gibi alınmalı, düzeltme dipnotta gösterilmelidir.)
f) Kaynak gösterilmesi gereken hâllerde, bunlar az ise, o
sayfanın altına ve yıldızla (*) belirtilerek; çok ise, rakamla (1), (2) vb.
işaretlenerek, metnin sonunda (varsa) kitabın adı, yazarın ismi, basım
yeri, yılı, dizi adı, yararlanılan sayfa numarasıyla belirtilmelidir.
g) Metin içinde, metnin ifadesine bağlı olmayan açıklamalar
ayraç içinde yazılmalıdır.
ğ) Noktalama işaretlerinin ses, anlam, yazım değerleri dikkate
alınmalı ve bunlar titizlikle uygulanmalıdır.
h) Devlet, coğrafi bölge, yerleşim yerleri, deniz, göl, nehir, dağ,
yaklaşma istikameti gibi adlar büyük harfle başlamalıdır. (Fransa,
Arnavutluk, Akdeniz, Karadeniz, Kızılırmak, Yeşilırmak gibi).
ı) Bütün millî yazışmalarda; madde, fıkra, bent, küçük bent,
kısım, küçük kısım ve eklerin harflendirilmesinde 29 harfin tamamı
kullanılmalıdır.
6. Kısaltmalar
a. Terim Kısaltması: Birden fazla sözcükten meydana gelen ve
ortak olarak kullanılan terimlerin kısaltmasıdır.
b. Sözcük Kısaltması: Ortak olarak kullanılan sözcüklerin
kısaltmasıdır.
D. Askerî Kısaltmaların Türetilme ve Kullanılma Esasları
1. Resmî yazışmalarda ve sözlü iletişimde kolaylık, zaman
tasarrufu sağlamak amacıyla, askerî terim ve sözcüklerin kısaltmaları
kullanılır.
134
2. Anlaşılmasında güçlük çekilebileceğine inanılan terim ve
sözcük kısaltmalarının bir yazışma içinde ilk defa kullanımında,
yanına parantez içinde açık şekli de yazılır, takip eden kullanımlarda
ise sadece kısaltması yazılır.
3. Yazılışı uzun ve metinde sık sık geçecek sözcük ve terimler,
metin içinde ilk defa geçişlerinde açık şekli ve ayraç içinde kısaltması
ile beraber yazılır. Bundan sonra sadece kısaltma olarak yazılır.
Örnek: Zırhlı personel taşıyıcı (ZPT) terimi sonraki satırlarda sadece
(ZPT) olarak yazılır.
4. Bir kısaltmanın üretilmesinde, zorunlu olmadıkça terim ve
sözcük kısaltma yöntemleri birlikte uygulanmaz.
5. Özel kısaltmalar ancak zorunlu hâllerde kullanılır. Bu
durumda, kullanılan kısaltmaların açıklamalı bir listesi ilgili dokümana
eklenir. Sivil makamlarla yapılan yazışmalarda zorunlu olmadıkça
askerî kısaltmalar kullanılmaz veya açıklamalar ilgili dokümana
eklenir.
6. Terim Kısaltmalarını Türetme ve Kullanma Esasları
a. Bir terimin kısaltması yapılırken, ilk etapta terimi oluşturan
sözcüklerin baş harfleri alınarak yan yana büyük harfle yazılır, aralara
ve sona nokta konmaz. Terim kullanımlarında bağlaçlar ekler kesme
işareti ile ayrılarak yazılır. (HSHM’nin vb.)
b. Terim kısaltmalarının türetilmesinde; ikilemleri önlemek,
terimleri anlaşılır veya okunur kılmak ve kullanımı kolaylaştırmak
amacıyla terimi oluşturan sözcüklerin ilk harfini takip eden diğer
harfleri de kullanılır.
c. Terim kısaltmalarının Sözlü İletişimde Kullanılması
(Okunması)
1) Kısaltmanın Türkçe yazım kuralına göre kullanılabilir bir
sözcük oluşturması hâlinde, kısaltılmış şekliyle yazıldığı biçimde
okunması esastır. (Harekat Günlük Durum Raporu = HAGÜNDURAP
= hagündurap, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Müzakereleri =
AKKUM = akkum gibi).
2) Kısaltmanın Türkçe yazım kuralına göre okunabilir bir sözcük
oluşturması hâlinde kısaltmada kullanılan harflerin adlarına göre
okunması esastır (Taktik Harekat Merkezi = THM = te he me).
3) Sözlü takdimde, kısaltmanın herkes tarafından bilinen yaygın
bir sözcük olması durumunda, komutan izni ile zamandan tasarruf
sağlamak amacıyla; kısaltma, kullanılan harflerin Türkçe olarak
okunması ile yapılır.
135
E. Sözcük Kısaltmalarını Türetme ve Kullanma Esasları
1. Yazışmalarda sık kullanılan ve üç harften fazla sayıdaki
harften oluşan sözcüklerin kısaltmaları mümkün olduğunca az harf
kullanılarak yapılır.
2. Sözcük kısaltmalarının sonuna nokta konulur.
3. Özel isimlerin ve özel önem arz eden, özel bir tarih veya
zaman, kişi, grup, birlik, sınıf veya özel hizmetleri tanımlayan sözcük
kısaltmaları büyük harfle başlar (1 nci Amf. Tk., 1 nci Zh. Tug.,Tnk.
Ütğm. gibi.).
4. Özel birleşik adların kısaltmaları, adı oluşturan sözcüğün baş
harfleri yan yana büyük harfle yazılarak oluşturulur, araya ve sona
nokta konulmaz (SEYRÜSEFER: S / S, GÜNEYDOĞU: GD vb.).
5. Sözcük kısaltmalarının ve sözcük kısaltmaları yan yana
getirilerek yapılan kısaltmaların sözlü iletişimde kullanılması
(okunması): Bu kısaltmalar sadece yazışmalarda kullanılır. Sözlü
iletişimde kısaltma yapılmaksızın sözcük tam olarak okunur. (Atğm.:
Asteğmen, Bl.: Bölük, Öğr. Bşk.: Öğretim Başkanı gibi)
6. Bir yazının tamamının büyük harfle yazılmasının gerektiği
durumlarda (kitap cilt kapakları, yazılarının başlıkları yahut madde
isimleri gibi) sözcük kısaltmalarının tamamı büyük harfle yazılır
F. Terim ve Sözcüklerden Oluşan Bir İbarenin Kısaltması
1. Öncelikle bir terim kısaltması oluşturulur. (Muhabere
Elektronik ve Bilgi Sistemleri: MEBS, Harbe Hazırlık Şubesi: HHŞ
gibi). Bu uygun görülmediği takdirde kısaltmaları yan yana getirilerek
yapılan usul kullanılır. (Hrp. Hzl. Ş.)
2. Sözlükte yer alan millîleştirilmiş yabancı askerî kısaltmaların
kullanılması gereken durumlarda, terimin önce Türkçesi açık olarak
yazılır, daha sonra yanlarına parantez içinde İngilizce-Almancaları vb.
yazılır [Kitle İmha Silahları (KİS)’nın Yayılmasının Önlenmesi Girişimi
(Proliferation Security Initiative-PSI)].
3. Benimsenmiş ve yerleşmiş askerî kısaltmalar aynen korunur.
(NATO vb.)
a. Metin içinde geçen tarihlerde; gün ve yıl rakamla, ay ise
yazıyla veya rakamla yazılmalıdır.
b. Metin içinde geçen iki basamaklı rakamlar ile tam saat
bildiren rakamlar yazıyla; üç haneli rakamlar ile dakika / saniye
bildirenler ise rakamla yazılmalıdır.
136
c. Birlik isimlerini gösteren rakamlarla, metin içinde geçen sıra
bildiren, tekrar ifade eden ve madde numarası bildiren rakamların
sonuna “ ncı, nci, ncu, ncü “ ekleri eklenmelidir.
ç. Türkçe sözcüklerde sert ünsüzler (f, s, t, k, ç, ş, h, p)den
sonra yumuşak süreksizler (c, d, g) gelmez; bunların yerlerine sertleri
(ç, t, k) gelir. Yapım ve çekim ekleri de bu kurala uyar. Bu kural, sert
ünsüzlerin benzeşmesi olarak da tanımlanır.
d. Sayılar yazıyla yazıldıklarında her sözcük ayrı yazılır.
e. Bankacılık işlemlerinde, çeklerde, senetlerde -araya başka
sözcükler yazılamaması için- sayılar bitişik yazılır:
f. Sayılardan sonra gelen ekler kesme ile ayrılır:
g. İkilemeyi oluşturan sözcükler daima ayrı yazılır ve araya
herhangi bir işaret konulmaz.
ğ. Başında ve sonunda iki ünsüz bulunan yabancı sözcüklerin
yazımında ünsüzler arasına ünlü girmez.
Açıklama: Bağlaç olan “de” sözcükten ayrı yazılır ve cümleden
çıkarttığımızda cümlenin anlamında her ne kadar daralma olsa da
cümlenin anlamı bozulmaz. İsmin hâl eki olan ve sözcüğe bitişik
yazılan “da” cümleden atıldığında ise cümlenin anlamı bozulur. Ayrıca
bağlaç olan “de” nin “te, ta” şekli yoktur. İsmin hâl eki olan “-da, -de”
nin ise “-ta, -te” şekli vardır.
h. “ki” bağlacı bağımsız bir sözcüktür ve daima diğer
sözcüklerden ayrı yazılır. “ki” bağlacı genellikle fiillerden, yargı
bildiren ifadelerden ve özne görevli sözcüklerden sonra gelir:
Uyarı: “-ki” eki dilimizde ilgi zamiri ve sıfat türetme eki göreviyle
kullanılır. Bu eki alan sözcükler “kiminki, neyinki, neredeki, ne
zamanki” sorularına yanıt verirler.
Onunki pek güzel değil.
Bahçedeki tavuklara yem verelim.
ı. “mi” soru edatı cümleye ister soru anlamı katsın isterse
katmasın diğer sözcüklerden daima ayrı yazılır:
Uyarı: “mi” li soru cümlelerinde “mi” den sonra gelen ekler, “mi”
ye bitişik yazılır.
i. Düzeltme işaretinin (^) kullanılmaması da yanlışlıklara yol
açmaktadır: Adem (yokluk), ậdem (insan); adet (sayı), ậdet (gelenek),
alem (bayrak), ậlem (dünya, evren); aşık (ayak bileğindeki kemik),
ậşık (vurgun, tutkun); hakim (hikmet sahibi), hậkim (yargıç); hali
137
(pazar yerini), hậli (durumu, vaziyeti); hala (babanın kız kardeşi), hậlậ
(henüz)
G. Diğer Konular
1) Metin içindeki cümlecikler cümleye, cümleler ve paragraflar
da birbirine uyumlu ve akıcı olmalıdır. Örneğin bir paragrafın son
sözcüğü “yapılır”, diğer paragrafın son sözcüğü “yapılacağını”
şeklinde olmamalıdır.
2) Üst makamlara gönderilen yazılar “ilişikte sunulduğunu”, ast
makamlara gönderilen yazılar da “ilişikte gönderildiğini” şeklinde
olmalıdır.
3) Gelen evrakın ön yüzüne evrak kayıt işlemi yapılmaz, not
yazılmaz. Kayıt ve not yazma işlemi evrakın arka yüzüne yapılır.
4) Askerî birliklerde kendiliğinden oluşan (türetilen) ve Türk
dilinde yeri olmayan sözcük ve ifadeler gerek konuşmada gerekse
yazışmalarda kullanılmamalıdır. (Arazi olmak, kolluğum var vb.)
138
139
KAYNAKLAR
A. Kitaplar
ADAIR, John; Etkili İletişim, BKY, İstanbul, 2003.
BAYKIZI, Murat; Etkili ve Güzel Konuşma Teknikleri, Kar
Yayınları, İstanbul, 2003.
CARNEGIE, Dale; Etkili Konuşma Sanatı, Alkım Yayınevi,
Ankara.
FİLİZOK, Rıza; Okuma Sanatı, Ege Üniversitesi Yayınları.
FİLİZOK, Rıza; Türkçenin Doğru Kullanımı, Ege Üniversitesi
Yayınları.
Hava Harp Akademisi Komutanlığı, Etkili Konuşma ve Yazma
Rehberi.
NURAY, Lale; Güzel Yazı Yazma Sanatı.
ÖNEN, Akın; Türkçeyi Türkçe Konuşmak, İnkılap Kitabevi,
İstanbul, 2004.
ÖZDEMİR, Emin; Sözlü Yazılı Anlatım Sanatı Kompozisyon,
Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992.
ÖZDEMİR, Emin; Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı, Remzi
Kitabevi, İstanbul, 2006.
ÖZDEMİR, Emin; Yazma Öğretimi ve Yazma Sanatı, Papirüs
Yayınları, İstanbul, 2005.
PLANCI, Hülya; Yazı Yazma Teknikleri, AÖF Yayınları.
RAIN, Anthony; Anlayarak Hızlı Okuma Teknikleri, Pegasus
Yayınları, İstanbul, 2006.
RUŞEN, Mustafa; Hızlı Okuma, Alfa Yayım Dağıtım, İstanbul,
2005.
STUART, Christina; Etkili Konuşma, Alfa Basım Yayım,
İstanbul, 1999.
TUNALI, Murat; Anlayarak Hızlı Okuma ve Öğrenme, Yakamoz
Yayınları, İstanbul, 2004.
VURAL, Birol; Etkili ve Başarılı Konuşma, Hayat Yayınları,
İstanbul, 2004.
B. Sözlükler
Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2005.
Türk Dil Kurumu, Yazım Kılavuzu, Ankara, 2005.