9 Kasım 2013 Cumartesi
13 Ekim 2013 Pazar
bayram
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp “Çok şükür bugünü de gördük” diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram......
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.“İyi ki yanımdasın” bayram, “Her şeyi sana borçluyum” bayram...
“Hiç pişman değilim” bayram...
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun..!
Can Yücel
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp “Çok şükür bugünü de gördük” diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram......
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.“İyi ki yanımdasın” bayram, “Her şeyi sana borçluyum” bayram...
“Hiç pişman değilim” bayram...
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun..!
Can Yücel
2 Ekim 2013 Çarşamba
12 edebiyat lider etkinlik çözümleri
57. sayfa
1 ) D - Y - D
2) ... öz şiir .....
...Fecr-i Ati.....
...........bireysel .......
3) E F.N. Çamlıbel "memleketçi edebiyat" anlayışı
4) E
5) E
6) E Değişen İstanbul, Ziya Osman Saba'nın eseridir.
1 ) D - Y - D
2) ... öz şiir .....
...Fecr-i Ati.....
...........bireysel .......
3) E F.N. Çamlıbel "memleketçi edebiyat" anlayışı
4) E
5) E
6) E Değişen İstanbul, Ziya Osman Saba'nın eseridir.
28 Eylül 2013 Cumartesi
turgut özakman kimdir?
Turgut Özakman (1 Eylül 1930, Ankara -. 28 Eylül 2013), Türk bürokrat, yazar ve avukat.
1 Eylül 1930 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 - 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 yılları arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde (DTCF Tiyatro) kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Dramatik Yazarlık dersleri verdi.[1]
28 Eylül 1998'de, üstün hizmetleri nedeniyle Anadolu Üniversitesi'nce,[2] 2006 yılında Ege Üniversitesi'nce[3] ve 2007 yılında, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi'nce 'fahri doktor' unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı.[4]
Nisan 2002'de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman Sahnesi' adını verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özakman'a Üstün Hizmet Ödülü verdi. 2005 yılında piyasaya sürülen , 50 yıla yakın bir sürenin emeği olan ve Kurtuluş Savaşı'nı romansı bir dille anlatan Şu Çılgın Türkler (Bilgi Yayınevi) adlı belgesel-romanı, Uğur Dündar'a göre cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu[5] Haftalarca çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı.
Turgut Özakman'ın üç çocuğu ve dört torunu vardır. 28 Eylül 2013 tarihinde tedavisi devam etmekte olduğu Özel Güven Hastanesinde vefat etmiştir.
1 Eylül 1930 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 - 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 yılları arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde (DTCF Tiyatro) kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Dramatik Yazarlık dersleri verdi.[1]
28 Eylül 1998'de, üstün hizmetleri nedeniyle Anadolu Üniversitesi'nce,[2] 2006 yılında Ege Üniversitesi'nce[3] ve 2007 yılında, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi'nce 'fahri doktor' unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı.[4]
Nisan 2002'de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman Sahnesi' adını verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özakman'a Üstün Hizmet Ödülü verdi. 2005 yılında piyasaya sürülen , 50 yıla yakın bir sürenin emeği olan ve Kurtuluş Savaşı'nı romansı bir dille anlatan Şu Çılgın Türkler (Bilgi Yayınevi) adlı belgesel-romanı, Uğur Dündar'a göre cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu[5] Haftalarca çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı.
Turgut Özakman'ın üç çocuğu ve dört torunu vardır. 28 Eylül 2013 tarihinde tedavisi devam etmekte olduğu Özel Güven Hastanesinde vefat etmiştir.
Konu başlıkları
Eserleri
Romanlar
- Korkma İnsancık Korkma, Bilgi Yayınevi, 1994.
- Romantika, Bilgi Yayınevi, 2000.
- 19 Mayıs 1919 Atatürk Yeniden Samsun'da, Bilgi Yayınevi, 2002.
- Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 2005.
- Diriliş - Çanakkale 1915, Bilgi Yayınevi, 2008.
- Cumhuriyet - Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi, 2009.
- Cumhuriyet - Türk Mucizesi 2, Bilgi Yayınevi, 2010.
- Çılgın Türkler - Kıbrıs, Bilgi Yayınevi, 2012.
Araştırma İnceleme Kitapları
- Dr. Rıza Nur Dosyası, Bilgi Yayınevi, 1995.
- Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi, Bilgi Yayınevi, 1995.
- Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, Bilgi Yayınevi,1997.
- "Mustafa" Filmi Hakkında, Bilgi Yayınevi, Aralık 1998.
Meslek Kitapları
- Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği, Bilgi Yayınevi, 1983
- Radyo Notları, 1969.
Yayınlanan Oyunları
- Bütün Oyunları 1 - Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 2006.
- Bütün Oyunları 2 - Üç Destan, Delioğlan, Bilgi Yayınevi, 2008.
- Bütün Oyunları 3 - Ah Şu Gençler, Hastane, Karagöz'ün Dönüşü, Kardeş Payı, Darılmaca Yok, Berberde, Ben Mimar Sinan, Ak Masal Kara Masal, Bilgi Yayınevi, 2008.
- Bütün Oyunları 4 - Pembe Evin Kaderi, Ocak (oyun), Kanaviçe (oyun), Paramparça (oyun), Bilgi Yayınevi, 2008.
- Bütün Oyunları 5 - Sarıpınar 1914, Fehim Paşa Konağı, Resimli Osmanlı Tarihi, Bir Şehnaz Oyun, Bilgi Yayınevi, 2009.
- Bütün Oyunları 6 - Güneşte On Kişi, Duvarların Ötesi, Töre (oyun), Bilgi Yayınevi, 2010.
- Bütün Oyunları 7 - Deli Bayramı, Komşularımız, Bilgi Yayınevi, 2011.
Senaryoları
- Keloğlan Aramızda, 1972.
- Tuzsuz Deli Bekir, 1972.
- Keloğlan'la Cankız, 1973
- Mevlana, 1973. (Ergin Orbey'le birlikte)
- Yatık Emine, 1974. (Ömer Kavur'la birlikte, Refik Halit Karay'ın aynı adlı romanından)
- Keloğlan İz Peşinde, 1975.
- Turhanoğlu, 1975.
- Kanije Kalesi, 1982.
- Son Akın, 1982.
- Kurtuluş, 1989.
- Rıza Beyler, 1993.
- Cumhuriyet, 1998.
- Dersimiz: Atatürk, Bilgi Yayınevi, 2009.
Mustafa Kemal’in askerleriyiz.
Hiç düşündünüz mü...
Nereden çıktı bu slogan?
İlk kim söyledi?
*
Sene 2006.
Aylardan haziran.
Yer, Danıştay.
Mustafa Kemal’in doğumunun 125’inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: “Atatürk Türkiyesi’nden rahatsız olanların yapması gereken, Atatürk’ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar. Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948’den beri Mustafa Kemal’in askeriyim, terhis olmak istemiyorum.”
*
Turgut Özakman’dı o.
*
Mucidi odur.
Haziran 2006’dan önce bu slogana ait tek örnek bulamazsınız. Çünkü, yoktur.
*
Peki, 1948’den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut Özakman, 1948’de yedek subay filan mıdır? İçinde “asker” kelimesi geçiyor ya... Dincileri-liboşları boşverdim, bazı CHP yöneticileri bile bu sloganı “militarist” zannediyor. Halbuki, tam tersine, sivil’dir, hukuki’dir.
*
Turgut Özakman, 1948’de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli mücadelenin izini sürebilmek için Ankara’dan Afyon’a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet, yürür. Güzergâh üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı’na şahit olmuş ve 1948’de hâlâ hayatta olanları bulur. Hatıraları dinler, defterler dolusu notlar alır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçekleştirdiği tarihi seyahat, 10 gün sürer... Ve, bu attığı adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır.
*
1948’den beri askeriyim dediği, işte budur. Bireysel şuurdur. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal’in askerleriyiz... Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler’in özetidir. Terhis olmak istemiyorum’dan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir.
*
Hakikate ihanet etmeyelim derdi.
Buna didindi, son nefesine kadar.
Huzur içinde yat hocam...
Vatan sana minnettar.
Nereden çıktı bu slogan?
İlk kim söyledi?
*
Sene 2006.
Aylardan haziran.
Yer, Danıştay.
Mustafa Kemal’in doğumunun 125’inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: “Atatürk Türkiyesi’nden rahatsız olanların yapması gereken, Atatürk’ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar. Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948’den beri Mustafa Kemal’in askeriyim, terhis olmak istemiyorum.”
*
Turgut Özakman’dı o.
*
Mucidi odur.
Haziran 2006’dan önce bu slogana ait tek örnek bulamazsınız. Çünkü, yoktur.
*
Peki, 1948’den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut Özakman, 1948’de yedek subay filan mıdır? İçinde “asker” kelimesi geçiyor ya... Dincileri-liboşları boşverdim, bazı CHP yöneticileri bile bu sloganı “militarist” zannediyor. Halbuki, tam tersine, sivil’dir, hukuki’dir.
*
Turgut Özakman, 1948’de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli mücadelenin izini sürebilmek için Ankara’dan Afyon’a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet, yürür. Güzergâh üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı’na şahit olmuş ve 1948’de hâlâ hayatta olanları bulur. Hatıraları dinler, defterler dolusu notlar alır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçekleştirdiği tarihi seyahat, 10 gün sürer... Ve, bu attığı adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır.
*
1948’den beri askeriyim dediği, işte budur. Bireysel şuurdur. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal’in askerleriyiz... Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler’in özetidir. Terhis olmak istemiyorum’dan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir.
*
Hakikate ihanet etmeyelim derdi.
Buna didindi, son nefesine kadar.
Huzur içinde yat hocam...
Vatan sana minnettar.
25 Eylül 2013 Çarşamba
12 edebiyat Lider etkinlik çözümleri
41. sayfa ölçme ve değerlendirme
1) Y - D - D
2) BİLGİ vermektir.
ANA DÜŞÜNCE etrafında birleşir.
NESNEL ve DÜZ ANLATIMLI olmasıdır.
3) D Röportaj
4) E dogmalara bağlılık
42. sayfa ünite ölçme ve değerlendirme
1) BİYOGRAFİ
MAKALEDE
TARİHİ
2) D - D- Y - D - D - D
3) E
4) B
5) A
6) B
7) C
8) B
9) E
10) E
11) C
12) E
13) A
14) A
15) E
1) Y - D - D
2) BİLGİ vermektir.
ANA DÜŞÜNCE etrafında birleşir.
NESNEL ve DÜZ ANLATIMLI olmasıdır.
3) D Röportaj
4) E dogmalara bağlılık
42. sayfa ünite ölçme ve değerlendirme
1) BİYOGRAFİ
MAKALEDE
TARİHİ
2) D - D- Y - D - D - D
3) E
4) B
5) A
6) B
7) C
8) B
9) E
10) E
11) C
12) E
13) A
14) A
15) E
26 eylül dil bayramınız kutlu olsun.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Dil Bayramı’nın 81’inci Yıldönümünü Kutladı
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun Dil Bayramı’nın 81′inci yıldönümü için yayınladığı kutlama mesajı aşağıdaki gibidir.
Türkçe mükemmel bir dil. Hatta mükemmel bir dil demek yetmez. Çünkü matematik gibi yapısı olan dil bugün dünyada yok. Türk dillerinden başka böyle bir dil yok. Latincede biraz vardı. Ama Latince ölü dildir. İngilizcede terim türetme yeteneği yok. Yeni kuramlar ortaya attığınız zaman, bir şeyler bulduğunuz zaman İngilizce terimlerini işi yapan koyar. İngilizcede terim türetmek çok zor. Usulü, kaidesi yok. Cümlede her kelimenin baş harflerini alıyorlar. Halbuki Türkçede çok rahat kelime türetebiliyorsun ve herkes anlayabiliyor.
Hatta bilim yaparken senelerdir Türkçenin üstünlüğünü kullanıyorduk. Şimdi birçok yabancı bilim adamları da Türkçenin üstünlüğünün farkına varıyor. Ve hem bilim dili olarak hem de bilgisayar dili olarak Türkçenin en uygun dil olduğunu onlar da söylüyor. Biz 40 senedir söylüyoruz. Kazakistan’da bir yaşlı hocayla tanışmıştık. 80 yaşında adam matematikçi, istatistikçi, bilgisayarda oturmuş Kazak Türkçesi’nin sözlüğünü hazırlıyor. Adam daha işin yarısına bile gelmemiş. Bir miktar çalışmış, gösterdi. 80.000 kelime, Kazak Türkçesinde var sadece. Yani şimdi Türkçe’den milyonlarca kelime çıkar. Osmanlıca’yı da katarsak, o zaman dünyanın en büyük dili Türkçe İngilizce ile kıyaslanamaz bile.
Türkçeye Türkiye’de bir kötülük yapılmıştır. Bu da dış kaynaklıdır. Türkçeye meraklı olanlarla, Türkçeyi sevenleri de ikiye bölmüşlerdir. Öztürkçeciler ve Osmanlıcacılar… Hatta bunların biri sağ, biri sol oldu. Bakın bu da oyundur. Halbuki bunların hepsi Türkçedir.
Kurtuluşumuz Türkçe ile olacak. Biz bunu tarihe bakarak söylüyoruz. Türk tarihi bilime yön vermiş bilim adamlarıyla dolu. Harezmi, Gazali, İbni Sina, Biruni, Farabi, İbni Heysem, Nasuriddin Tusi, Gıyasüddin Cemşid, Takiyüddin, İbni Rüşd, İbni Haldun, Piri Reis, Ömer Hayyam, Ebül Vefa, Hocaendi, Bağdatlı El Kerhi, Horsanlı El Nesevi, Kûşyar Bin Lebban, El Sufi, Sabir bin Kurre, El Cezeri, Battani, Razi, Ali Kuşçu, İbrahim Hakkı, Mimar Sinan, Uluğbey ve daha binlercesi… saymakla bitmez.
Şanlı atalarımızı tanıdıkça ve Türkçe diline sahip çıktıkça genç nesil daha büyük işler yapmak için kendinde özgüven bulacaktır. Ve siz öğretmenlere, velilere çocuklara dilini ve kimliğini anlatmakta çok büyük görevler düşüyor. Hepinizin Türk Dil Bayramını canı gönülden kutluyorum.
Türkçe mükemmel bir dil. Hatta mükemmel bir dil demek yetmez. Çünkü matematik gibi yapısı olan dil bugün dünyada yok. Türk dillerinden başka böyle bir dil yok. Latincede biraz vardı. Ama Latince ölü dildir. İngilizcede terim türetme yeteneği yok. Yeni kuramlar ortaya attığınız zaman, bir şeyler bulduğunuz zaman İngilizce terimlerini işi yapan koyar. İngilizcede terim türetmek çok zor. Usulü, kaidesi yok. Cümlede her kelimenin baş harflerini alıyorlar. Halbuki Türkçede çok rahat kelime türetebiliyorsun ve herkes anlayabiliyor.
Hatta bilim yaparken senelerdir Türkçenin üstünlüğünü kullanıyorduk. Şimdi birçok yabancı bilim adamları da Türkçenin üstünlüğünün farkına varıyor. Ve hem bilim dili olarak hem de bilgisayar dili olarak Türkçenin en uygun dil olduğunu onlar da söylüyor. Biz 40 senedir söylüyoruz. Kazakistan’da bir yaşlı hocayla tanışmıştık. 80 yaşında adam matematikçi, istatistikçi, bilgisayarda oturmuş Kazak Türkçesi’nin sözlüğünü hazırlıyor. Adam daha işin yarısına bile gelmemiş. Bir miktar çalışmış, gösterdi. 80.000 kelime, Kazak Türkçesinde var sadece. Yani şimdi Türkçe’den milyonlarca kelime çıkar. Osmanlıca’yı da katarsak, o zaman dünyanın en büyük dili Türkçe İngilizce ile kıyaslanamaz bile.
Türkçeye Türkiye’de bir kötülük yapılmıştır. Bu da dış kaynaklıdır. Türkçeye meraklı olanlarla, Türkçeyi sevenleri de ikiye bölmüşlerdir. Öztürkçeciler ve Osmanlıcacılar… Hatta bunların biri sağ, biri sol oldu. Bakın bu da oyundur. Halbuki bunların hepsi Türkçedir.
Kurtuluşumuz Türkçe ile olacak. Biz bunu tarihe bakarak söylüyoruz. Türk tarihi bilime yön vermiş bilim adamlarıyla dolu. Harezmi, Gazali, İbni Sina, Biruni, Farabi, İbni Heysem, Nasuriddin Tusi, Gıyasüddin Cemşid, Takiyüddin, İbni Rüşd, İbni Haldun, Piri Reis, Ömer Hayyam, Ebül Vefa, Hocaendi, Bağdatlı El Kerhi, Horsanlı El Nesevi, Kûşyar Bin Lebban, El Sufi, Sabir bin Kurre, El Cezeri, Battani, Razi, Ali Kuşçu, İbrahim Hakkı, Mimar Sinan, Uluğbey ve daha binlercesi… saymakla bitmez.
Şanlı atalarımızı tanıdıkça ve Türkçe diline sahip çıktıkça genç nesil daha büyük işler yapmak için kendinde özgüven bulacaktır. Ve siz öğretmenlere, velilere çocuklara dilini ve kimliğini anlatmakta çok büyük görevler düşüyor. Hepinizin Türk Dil Bayramını canı gönülden kutluyorum.
23 Eylül 2013 Pazartesi
12 edebiyat - lider yayınları - etkinlik çözümleri ( edebiyat fatihi blogundan alınmıştır)
2013-2014 Lider
Yayınları 12. Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının oluşumu
Etkinlik: a) 1918-2000 yılları arasında toplumu derinden etkileyen sosyal ve siyasal olaylar nelerdir? Bu olaylarla edebî hareketler arasında bir bağlantı var mıdır? Araştırınız.
C. 1918-2000 yılları arasında toplumu derinden etkileyen birçok sosyal ve siyasal olay meydana gelmiştir. Bunlar :
Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)
Atatürk'ün Samsun'a çıkması (19 Mayıs 1919)
Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919)
Erzurum Kongresi (23 Temmuz - 5 Ağustos 1919)
Sivas Kongresi (4 -11 Eylül 1919)
Mustafa Kemal, ulusal mücadeleyi yönetmek için merkez olarak seçtiği Ankara'ya geldi (27 Aralık 1919).
“Osmanh Meclis-i Mebusan”ı İstanbul'da açıldı (12 Ocak 1920)
Burada Mustafa Kemal’e bağlı temsilciler “Misak-ı Milli kararların,n kabul edilmesini sağladılar (28 Ocak 1920)
İstanbul'un işgali 15 Mart 1920
23 Nisan 1920 TBMM açıldı.
Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) - Ankara'daki TBMM antlaşmayı reddetti.
1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı.
Başkumandan Meydan Muharebesi'yle düşman denize döküldü. (30 Ağustos 1922) Kurtuluş Savaşı kazanıldı.
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923
2 Ekim 1923'te işgal kuvvetleri İstanbul'dan ayrıldı.
6 Ekim 1923'te Türk ordusu coşkun gösteriler ve sevinç gözyaşları içinde İstanbul'a girdi.
29 Haziran 1939’da Hatay Millet Meclisi Türkiye’ye katılma kararı aldı.
13 Ekim 1923'te Ankara’nın başkent olması kabul edildi. 29 Ekim 1923’te rejimin adı konularak cumhuriyet ilan edildi. Oy birliği ile Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı, ilk Cumhuriyet hükümetini kurma görevini İsmet Paşa'ya verdi.
3 Mart 1924 Halifelik kaldırıldı.
Tevhid-i Tedrisat kanunu çıkarıldı (1924)
Latin alfabesi kabul edildi. 1928
Tekke ve zaviyeler kapatıldı. 1925
Soyadı kanunu 1934
10 Kasım 1938 - Atatürk'ün vefatı
1939-1945 2. Dünya Savaşı
ABD, Rusya ve İngiltere, Birleşmiş Milletleri kurdu.
1949'da NATO kuruldu.
Türkiye 1952'de NATO'ya kabul edildi.
1946'da Demokrat Parti kuruldu, 1950'de iktidara geldi.
27 Mayıs 1960 Askeri darbe yapıldı.
1974 - Kıbrıs Barış Harekatı
1983 KKTC kuruldu.
12 Eylül 1980 askeri darbe yapıldı.
b) Atatürk ilke ve inkılaplarının edebî eserlere nasıl yansıdığını araştırınız (Hazırlık Çalışması’ndaki 1. etkinlik içindir.)
Etkinlik: “Cumhuriyetçilik” ve “Laiklik” ilkeleri hakkında bilgi edininiz.
Cumhuriyetçilik:
Batı dillerinde cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendisini yönelmesidir. Cumhuriyete hayat veren damarların başında ise demokrasi geliyor. Gerçek cumhuriyet rejimlerinde sistemin demokrasi ile olan ilişkisi çok önemlidir. Çünkü iç ve dış tehlikelere karşı cumhuriyet kendisini, demokrasinin gerekleri içinde koruyacaktır. Bunun dışına çıkılırsa; demokrasi ile cumhuriyet arasında kopukluk başlar. Eğer böyle olursa en büyük zararı cumhuriyetin yine kendisi görecektir. Demokrasiyi benimsemiş siyasî rejimlerde, özgürlüklerin kullanılma alanları demokrasinin kuralları ile sınırlandırılmıştır. Cumhuriyet rejiminde kimsenin sınırsız hak ve hukuku yoktur. Çünkü demokrasilerde; kişilerin, dolayısıyla, toplumların özgürlükleri, hukuk yolu ile güvence altına alınmıştır. Bunların sınırları da adaletin kalemi ile çizilmiştir.
29 Ekim 1923'te ilân edilen cumhuriyetin alt yapısını Atatürk aşama aşama nasıl hazırlamıştı? Cumhuriyet, lâik bir sistem üzerinde kurulacaktı. Yani cumhuriyet idaresinde ne halifeye ne de onun kalıntılarına yer vardı.
Cumhuriyeti adaletli bir hukuk sistemi koruyacaktı. Cumhuriyetin genç kuşakları çağ dışı kişiler tarafından değil, bağımsızlık ve hürriyetin değerini bilen öğretmenler tarafından yetiştirilecekti. İmparatorluktan kalan mantık dışı ne varsa hepsi kaldırılacak, cumhuriyetin temelini ilim oluşturacaktı.
Bilgisiz ve bilinçsiz bir halk topluluğunun ulus olma hakkına sahip olamayacağını vurgulayan Atatürk, ulusun bilinçlendiği oranda hak ve hukukuna sahip çıkacağını biliyordu. Bu nedenle eğitim ve kültüre çok önem vermiştir. O'nun, bir bakıma kültürü, cumhuriyetin temellerinden biri olarak görmesindeki neden budur.
Atatürk, cumhuriyetçilik ilkesiyle ilgili görüşlerini birçok kez dile getirmiştir:
"Türk Milleti, halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur." (Afet İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan sh. 352)
"Türk Milleti'nin yaradılışına ve karakterine uygun idare, cumhuriyet idaresidir. Bu günkü Hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Yönetim halk, halk yönetim demektir." (Söylev ve Demeçler C.III. sh. 75, C. II sh. 230)
"Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak milletin egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır. Onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasal özgürlük sağlamaktır." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, sh. 71,73)
Laiklik:
"Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" şeklinde özetlediğimiz lâiklik ilkesi, Türk Devriminin vazgeçilmez bir unsurudur. Demokratik olmanın da gereği...
Atatürk'e göre din, insanların vicdanlarında yer alması gereken kutsal bir kavramdır. Bu düşünceden yola çıkan Gazi 31 Ocak 1923'de şu sözleri söylüyordu:
"Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur."
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlam temeller üzerine oturtulabilmesi için, ilk önce devletin kurum ve kuruluşlarının laikleştirilmesi gerekiyordu.
DEVLETİN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
1.)Samsun’a çıkış. Amasya kararları, Erzurum, Sivas Kongreleri ile ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi ilkesinin vurgulanması.
2.)23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin açılması. "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesinin kurtuluşun ve kuruluşun simgesi olması.
3.)20 Ocak 1921 Anayasasının kabulü.
4.)1 Kasım 1921 Saltanatın kaldırılması.
5.)29 Ekim 1 923 Cumhuriyetin ilânı.
6.)3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılması.
7.)20 Nisan 1924 Anayasasının kabulü.
8.)10 Nisan 1928 Anayasadan Türkiye Devletinin "Dinî islâmdır" hükmünün çıkarılması.
9.) 5 Şubat 1937 Anayasada değişiklik yapılarak Türkiye Devletinin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı olduğu hükmünün Anayasaya konması.
HUKUKUN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
1.)8 Nisan 1924 Şer'î mahkemelerinin kaldırılması.
2.)30 Kasım 1925 Tekke ve Zaviyelerin kapatılması
3.)17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanununun kabulü.
4.)22 Nisan 1926 Borçlar Kanununun hazırlanması.
5.)24 Kasım 1929 İcra, İflas Kanunlarının kabulü.
6.)15 Mayıs 1929 Deniz Ticaret Kanununun kabulü.
7.)5 Aralık 1934 Kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının verilmesi.
EĞİTİMİN LAİKLEŞTİRİLMESİ
1.)3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat (Öğrenimin Birleştirilmesi) Kanunu
2.)5 Kasım 1925 Ankara Hukuk Fakültesinin açılması.
3.)26 Aralık 1925 Uluslararası Takvim ve Saatin kabul edilmesi.
4.)24 Mayıs 1928 Lâtin rakamlarının kabulü.
5.)1 Kasım 1928 Lâtin alfabesinin kabulü.
6.)10 Haziran 1933 Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun’un kabulü.
7. )1 Ağustos 1933 Üniversiteler Kanununun çıkarılması, Darülfûnun'un kaldırılması. İstanbul Üniversitesinin kurulması.
KÜLTÜRÜN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
Kültürde lâikleşmenin yollan aranırken elbette örf ve âdetlere bağlı kalınacaktı. Tarihten gelen hiçbir şey yok edilmeyecekti.
İşte bu düşünceden yola çıkılarak;
1.)30 Kasım 1925 tarihinde 677 sayılı Kanun ile Meclis tarikatları yasaklıyor, tekke, türbe ve zaviyeler kapatılıyordu.
2.)25 Aralık 1925 tarihinde de Meclis tarafından şeyhlik, seyyitlik, üfürükçülük, dervişlik, emirlik, falcılık, büyücülük, muskacılık gibi san ve sıfatların kullanılması ve bunlara ait özel kıyafetlerin giyilmesi yasaklanıyordu.
Atatürk'ün laiklikle ilgili görüşlerini Söylev ve Demeçlerinden aktarıyoruz.
“Mensubu olmakla mütmain (tatmin) ve mesut bulunduğumuz İslâmiyet dinini yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yüceltmenin kesin elzem olduğu gerçeğini gözlüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdâni kanaatlanmızı, karışık ve dönek olan her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan politikacılardan ve politikanın bütün organlarından bir an evvel ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünyevî ve uhrevî (ahretle ilgili) saadetinin emrettiği bir zorunluktur." (Söylev ve Demeçler C. I. sh. 330)
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz biri milletin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz." (Kılıç Ali-Alatürk'ün Hususiyetleri, sh. 116)
"Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar." (Söylev ve Demeçler C. III. sh. 76)
Etkinlik: “Toplumun uluslaşmasında bireysel bilincin rolü” hakkında araştırma yapınız .
Modern toplumlarda, yetiştirilen bireylerin farklı kültürel gruplarla etkileşim içerisinde olmaları ve etkileşimlerinde olumlu tutumlar geliştirmeleri beklenmektedir. Bu nedenle, gelişmiş ülkeler eğitimle ilgili sorunlarına çözümler üretirken, çok kültürlü eğitim çalışmalarına da yer vermektedirler. Çok kültürlü eğitim, öğrencilerin farklı kültürleri hoş karşılamalarının sağlanması için, öğrenme ortamlarının farklılaştırılması üzerine odaklanmaktadır. Bunun için de öğretmenler, öğrencilerinin, kendi kültürleri dışındaki bireylerin değerlerine saygı duymalarını, farklı kültürlerle ilgili ön yargılarını ortadan kaldırmalarını ve farklılıkların insanlar için bir zenginlik olduğunu benimsemelerini sağlayacak öğrenme ortamları yaratmalıdırlar. Bu nedenle, bu çalışmada, çok kültürlü eğitimin gelişim süreci ve öğrenme ortamlarına yansımalarıirdelenmeye çalışılmıştır. Anahtar sözcükler: çok kültürlü eğitim, öğrenme, eğitim programı
Etkinlik: “Sezgicilik (Bergsonculuk)” konusuyla ilgili bilgi edininiz.
Sezgicilik ya da Entüisyonizm, felsefi bir kavram olarak sezgiye akıl, zihin ve soyut düşünme karşısında hem öncelik, hem de üstünlük tanıyan felsefe akımıdır. Henri Bergson akımın kurucusudur, bu nedenle kimi zaman felsefe tarihinde Bergsonculuk olarak adlandırılması da söz konusudur.
Sezgiciliğe göre bilginin, özellikle de felsefe bilgisinin kaynağı ve temeli sezgidir. Burada önemli olan sezgi kavramının içeriğidir. Felsefi anlamda sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğruya keşfedilme ve dolaysız, aracısız birden bire kavranılma anlamında kullanılmaktadır. Buna göre, varlıkları bize oldukları gibi veren bilgi, sezgidir. Bergson'da bu kavram daha da özel bir anlamda gerçeği dolaysızca kavrama yetisi olarak belirtilmiş, algıların ve zihnin bir tür bireşiminden müteşekkil sayılmıştır. Bergson'da, kendi bilincine varmış içgüdüler sezgi olarak değerlendirilir ve bu kavram felsefenin merkezine oturtulur.[1]
Ortaçağ felsefesinde önemli isimlerden biri olan İmam Gazali'de, 19. yüzyıl felsefesinde ise hegelci aşırı sistematik ve soyut felsefelere karşı bir tepki olarak Henri bergson'un felsefesinde görülür. Gerçeklik sezgi ile bir kerede ve tam olarak kavranır, akla dayanan bilgi ise asla tam ve kesin olamaz düşüncesi bu felsefelerin ana tezidir. Böylece hem rasyonalizme hem de materyalizme bir karşı çıkış sözkonusu edilmektedir.
Matematik felsefesinde ve etikte sezgicilik
Felsefede hem matematik felsefesi hem de etikte kullanılan bir kavramdır.
Etikte sezgiye dayanarak etik önermelerinin doğrulanmasını, kabulunu veya reddedilmesini tanımlar. Buna göre sezgiye uyumlu etik önermesi kabul edilebilir, sezgiye dayanmayan veya sezgiyle uyumsuzluk gösteren etik önermesi kabul edilemezdir. Eylemlerin doğru ya da yanlış oluşları, onlar üzerine düşünmeyle ulaşılacak bir sonuç değil, aksine doğrudan sezgiyle varılacak bir bilgidir. Sezgicilik dışında da belirli etik sorunlarına dair genel sezgilerin sorunun çözümüyle uyumlu olmasına çoğu etikçi dikkat etse de sezgicilikte, düşünme ve deneyimin ötesinde bilgiye ve dolayısıyla sonuca sadece sezgiyle varılması gerektiğinden, etik sorunlarının genel sezgiyle tamamen uyumlu bir şekilde çözülmesine önem verilir.
Matematikte ise sezgicilik kavramı Luitzen Egburtus Jan Brouwer isimli Hollandalı matematikçi tarafından ileri sürülmüştür. Matematik sezgicilik olarak adlandırılmaktadır. Bununla birlikte köken olarak Henri Poincaré ve Leopold Krönecker'de bulunabilir.[2] Buna göre, matematiksel belitler (aksiyom) doğrudan doğruya sezgi yoluyla kavranabilirler. Matematiksel önsellikler sezgi yoluyla kavranırlar ve bu nedenlede bu durum, matematiğin üstünlüğünü gösterir.
Edebiyatta Sezgicilik
Bir maddeyi kavramak için iki göze ihtiyaç olduğunu savunan edebi görüştür. Buna göre gözlerden biri maddenin görünen kısmını diğeri ise görünmeyen kısmını görmeli algılamalı eğer maddeye kalp gözüyle manevi bir bakışla bakılmazsa onu eksik kavramış sayılırız düşüncesini savunur.
Etkinlik: “Gerçeküstücülük (sürrealizm)” ve “varoluşçuluk (egzistansiyalizm)” akımlarıyla ilgili araştırma yapınız..
SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)
20.yüzyılın başlarında Andre Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır.
Gerçeküstücülüğün bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar.
Sürrealistler, Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlari bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır. Dolayısıyla içinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir. Akılcılığın karşısındadırlar, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.
“Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır”.
Andre Breton
Bu akımın Batı’daki en önemli iki temsilcisi Andre Breton ve Paul Eluard’dır.
Bizim edebiyatımızda Oran Veli Kanık’ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri açıkça görülmektedir.
varoluşçuluk (egzistansiyalizm
Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, genel olarak psikolojik ve kültürel devinimlerin; bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan felsefe akımı. Erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını ve bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir ulam (felsefi kategori) olduğu düşünülmüştür. İnsan yaradılışını anlamlandırma kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür
Varoluşçuluk, 19. yüzyılın ortalarında, baskın sistematik felsefeye karşı bir tepki olarak doğmuştur. Søren Kierkegaard'ın genel olarak ilk varoluşçu filozof olduğu görüşü hâkimdir. Hegelcilik ve Kantçılığa karşı olarak, Kierkegaard bireysel bir bakış açısına sahiptir. Onun oluşturduğu sorumluluk temelindeki görüş; yaşamın anlamına, tutku ve samimiyet ikilisinin gerçekçi çözümlemelerine dayanmaktadır. Varoluşçuluk II. Dünya Savaşı'nı izleyen günlerden sonra bilinirlik kazanmıştır. Akım, felsefenin yanında, teoloji, drama, resim, edebiyat ve psikoloji dallarını da etkilemiştir.
Varoluşçu felsefeciler tarz ve içerik olarak, geleneksel sistematikçilere veya akademik felsefecilere benzemektedir. Bu iki tarz ve içerik de, soyuttur ve insanın somut varlığından oldukça uzaktır. Scholars generally consider the views of existentialist philosophers to be profoundly different from one another relative to those of other philosophies.Varoluşçu felsefecilerin en çok eleştirildikleri konulardan biri, kullandıkları terimler olmuştur. Bu terimlerin karışıklık doğurduğu ve akım içinde terim tutarlılığının sağlanamadı iddia edilmiştir
SAYFA 11:
1. Metin Beş Şehir
1. Mustafa Kemal ile İsmet Paşa'nın yeni bir devlet kurma çabalarının tarihsel kökeni 1071 Malazgirt Meydan Muharebesine dayanır.
2. Yazara göre eski hayat ağacını yeni meyvelerle donatan mucizenin temelinde Türk milletinin geçmiş devirlerde yaptığı büyük atılımlar yapması, büyük devletler kurması oluşturduğu medeniyetler vardır.
3. Gelecek çağların şerefini yapacak olan isim ve eserleri, İnönü'de sakarya' ve Dumlupınar' da harita başında geçen uykusuz gecelere, ve bu gecelerin ağır yükünü kemik ve kan pahasına taşıyan isimsiz şehit ve gazilere borçluyuz.
4. Metinde millet olmanın dini, sosyal, kültürel ve askeri yönü üzerinde durulmuştur.
5. Etkinlik:
Evet, bu eserlerin teması yazıldığı dönem hakkında bilgi vermektedir. Cumhuriyet devri Türk edebiyatında anadoluculuk kavramı cumhuriyet rejimi ile aparalel olarak gelişmiş, siyasi yapının gerçekleştirmek istediği atılımlar edebi eserlere yansımıştır.
SAYFA 17
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. Aşağıdaki cümlelerde geçen yargıalr doğru ise D , yanlış ise Y yazınız.
D,
D,
D,
2. E
3. FUTURİZM - SÜRREALİZM AKIMI
Etkinlik: a) 1918-2000 yılları arasında toplumu derinden etkileyen sosyal ve siyasal olaylar nelerdir? Bu olaylarla edebî hareketler arasında bir bağlantı var mıdır? Araştırınız.
C. 1918-2000 yılları arasında toplumu derinden etkileyen birçok sosyal ve siyasal olay meydana gelmiştir. Bunlar :
Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)
Atatürk'ün Samsun'a çıkması (19 Mayıs 1919)
Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919)
Erzurum Kongresi (23 Temmuz - 5 Ağustos 1919)
Sivas Kongresi (4 -11 Eylül 1919)
Mustafa Kemal, ulusal mücadeleyi yönetmek için merkez olarak seçtiği Ankara'ya geldi (27 Aralık 1919).
“Osmanh Meclis-i Mebusan”ı İstanbul'da açıldı (12 Ocak 1920)
Burada Mustafa Kemal’e bağlı temsilciler “Misak-ı Milli kararların,n kabul edilmesini sağladılar (28 Ocak 1920)
İstanbul'un işgali 15 Mart 1920
23 Nisan 1920 TBMM açıldı.
Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) - Ankara'daki TBMM antlaşmayı reddetti.
1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı.
Başkumandan Meydan Muharebesi'yle düşman denize döküldü. (30 Ağustos 1922) Kurtuluş Savaşı kazanıldı.
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923
2 Ekim 1923'te işgal kuvvetleri İstanbul'dan ayrıldı.
6 Ekim 1923'te Türk ordusu coşkun gösteriler ve sevinç gözyaşları içinde İstanbul'a girdi.
29 Haziran 1939’da Hatay Millet Meclisi Türkiye’ye katılma kararı aldı.
13 Ekim 1923'te Ankara’nın başkent olması kabul edildi. 29 Ekim 1923’te rejimin adı konularak cumhuriyet ilan edildi. Oy birliği ile Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı, ilk Cumhuriyet hükümetini kurma görevini İsmet Paşa'ya verdi.
3 Mart 1924 Halifelik kaldırıldı.
Tevhid-i Tedrisat kanunu çıkarıldı (1924)
Latin alfabesi kabul edildi. 1928
Tekke ve zaviyeler kapatıldı. 1925
Soyadı kanunu 1934
10 Kasım 1938 - Atatürk'ün vefatı
1939-1945 2. Dünya Savaşı
ABD, Rusya ve İngiltere, Birleşmiş Milletleri kurdu.
1949'da NATO kuruldu.
Türkiye 1952'de NATO'ya kabul edildi.
1946'da Demokrat Parti kuruldu, 1950'de iktidara geldi.
27 Mayıs 1960 Askeri darbe yapıldı.
1974 - Kıbrıs Barış Harekatı
1983 KKTC kuruldu.
12 Eylül 1980 askeri darbe yapıldı.
b) Atatürk ilke ve inkılaplarının edebî eserlere nasıl yansıdığını araştırınız (Hazırlık Çalışması’ndaki 1. etkinlik içindir.)
Etkinlik: “Cumhuriyetçilik” ve “Laiklik” ilkeleri hakkında bilgi edininiz.
Cumhuriyetçilik:
Batı dillerinde cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendisini yönelmesidir. Cumhuriyete hayat veren damarların başında ise demokrasi geliyor. Gerçek cumhuriyet rejimlerinde sistemin demokrasi ile olan ilişkisi çok önemlidir. Çünkü iç ve dış tehlikelere karşı cumhuriyet kendisini, demokrasinin gerekleri içinde koruyacaktır. Bunun dışına çıkılırsa; demokrasi ile cumhuriyet arasında kopukluk başlar. Eğer böyle olursa en büyük zararı cumhuriyetin yine kendisi görecektir. Demokrasiyi benimsemiş siyasî rejimlerde, özgürlüklerin kullanılma alanları demokrasinin kuralları ile sınırlandırılmıştır. Cumhuriyet rejiminde kimsenin sınırsız hak ve hukuku yoktur. Çünkü demokrasilerde; kişilerin, dolayısıyla, toplumların özgürlükleri, hukuk yolu ile güvence altına alınmıştır. Bunların sınırları da adaletin kalemi ile çizilmiştir.
29 Ekim 1923'te ilân edilen cumhuriyetin alt yapısını Atatürk aşama aşama nasıl hazırlamıştı? Cumhuriyet, lâik bir sistem üzerinde kurulacaktı. Yani cumhuriyet idaresinde ne halifeye ne de onun kalıntılarına yer vardı.
Cumhuriyeti adaletli bir hukuk sistemi koruyacaktı. Cumhuriyetin genç kuşakları çağ dışı kişiler tarafından değil, bağımsızlık ve hürriyetin değerini bilen öğretmenler tarafından yetiştirilecekti. İmparatorluktan kalan mantık dışı ne varsa hepsi kaldırılacak, cumhuriyetin temelini ilim oluşturacaktı.
Bilgisiz ve bilinçsiz bir halk topluluğunun ulus olma hakkına sahip olamayacağını vurgulayan Atatürk, ulusun bilinçlendiği oranda hak ve hukukuna sahip çıkacağını biliyordu. Bu nedenle eğitim ve kültüre çok önem vermiştir. O'nun, bir bakıma kültürü, cumhuriyetin temellerinden biri olarak görmesindeki neden budur.
Atatürk, cumhuriyetçilik ilkesiyle ilgili görüşlerini birçok kez dile getirmiştir:
"Türk Milleti, halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur." (Afet İnan-Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan sh. 352)
"Türk Milleti'nin yaradılışına ve karakterine uygun idare, cumhuriyet idaresidir. Bu günkü Hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Yönetim halk, halk yönetim demektir." (Söylev ve Demeçler C.III. sh. 75, C. II sh. 230)
"Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak milletin egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır. Onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasal özgürlük sağlamaktır." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, sh. 71,73)
Laiklik:
"Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" şeklinde özetlediğimiz lâiklik ilkesi, Türk Devriminin vazgeçilmez bir unsurudur. Demokratik olmanın da gereği...
Atatürk'e göre din, insanların vicdanlarında yer alması gereken kutsal bir kavramdır. Bu düşünceden yola çıkan Gazi 31 Ocak 1923'de şu sözleri söylüyordu:
"Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması gereklidir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur."
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sağlam temeller üzerine oturtulabilmesi için, ilk önce devletin kurum ve kuruluşlarının laikleştirilmesi gerekiyordu.
DEVLETİN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
1.)Samsun’a çıkış. Amasya kararları, Erzurum, Sivas Kongreleri ile ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi ilkesinin vurgulanması.
2.)23 Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin açılması. "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesinin kurtuluşun ve kuruluşun simgesi olması.
3.)20 Ocak 1921 Anayasasının kabulü.
4.)1 Kasım 1921 Saltanatın kaldırılması.
5.)29 Ekim 1 923 Cumhuriyetin ilânı.
6.)3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılması.
7.)20 Nisan 1924 Anayasasının kabulü.
8.)10 Nisan 1928 Anayasadan Türkiye Devletinin "Dinî islâmdır" hükmünün çıkarılması.
9.) 5 Şubat 1937 Anayasada değişiklik yapılarak Türkiye Devletinin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı olduğu hükmünün Anayasaya konması.
HUKUKUN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
1.)8 Nisan 1924 Şer'î mahkemelerinin kaldırılması.
2.)30 Kasım 1925 Tekke ve Zaviyelerin kapatılması
3.)17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanununun kabulü.
4.)22 Nisan 1926 Borçlar Kanununun hazırlanması.
5.)24 Kasım 1929 İcra, İflas Kanunlarının kabulü.
6.)15 Mayıs 1929 Deniz Ticaret Kanununun kabulü.
7.)5 Aralık 1934 Kadınlara Seçme ve Seçilme hakkının verilmesi.
EĞİTİMİN LAİKLEŞTİRİLMESİ
1.)3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat (Öğrenimin Birleştirilmesi) Kanunu
2.)5 Kasım 1925 Ankara Hukuk Fakültesinin açılması.
3.)26 Aralık 1925 Uluslararası Takvim ve Saatin kabul edilmesi.
4.)24 Mayıs 1928 Lâtin rakamlarının kabulü.
5.)1 Kasım 1928 Lâtin alfabesinin kabulü.
6.)10 Haziran 1933 Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun’un kabulü.
7. )1 Ağustos 1933 Üniversiteler Kanununun çıkarılması, Darülfûnun'un kaldırılması. İstanbul Üniversitesinin kurulması.
KÜLTÜRÜN LÂİKLEŞTİRİLMESİ
Kültürde lâikleşmenin yollan aranırken elbette örf ve âdetlere bağlı kalınacaktı. Tarihten gelen hiçbir şey yok edilmeyecekti.
İşte bu düşünceden yola çıkılarak;
1.)30 Kasım 1925 tarihinde 677 sayılı Kanun ile Meclis tarikatları yasaklıyor, tekke, türbe ve zaviyeler kapatılıyordu.
2.)25 Aralık 1925 tarihinde de Meclis tarafından şeyhlik, seyyitlik, üfürükçülük, dervişlik, emirlik, falcılık, büyücülük, muskacılık gibi san ve sıfatların kullanılması ve bunlara ait özel kıyafetlerin giyilmesi yasaklanıyordu.
Atatürk'ün laiklikle ilgili görüşlerini Söylev ve Demeçlerinden aktarıyoruz.
“Mensubu olmakla mütmain (tatmin) ve mesut bulunduğumuz İslâmiyet dinini yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yüceltmenin kesin elzem olduğu gerçeğini gözlüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdâni kanaatlanmızı, karışık ve dönek olan her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan politikacılardan ve politikanın bütün organlarından bir an evvel ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünyevî ve uhrevî (ahretle ilgili) saadetinin emrettiği bir zorunluktur." (Söylev ve Demeçler C. I. sh. 330)
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz biri milletin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz." (Kılıç Ali-Alatürk'ün Hususiyetleri, sh. 116)
"Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar." (Söylev ve Demeçler C. III. sh. 76)
Etkinlik: “Toplumun uluslaşmasında bireysel bilincin rolü” hakkında araştırma yapınız .
Modern toplumlarda, yetiştirilen bireylerin farklı kültürel gruplarla etkileşim içerisinde olmaları ve etkileşimlerinde olumlu tutumlar geliştirmeleri beklenmektedir. Bu nedenle, gelişmiş ülkeler eğitimle ilgili sorunlarına çözümler üretirken, çok kültürlü eğitim çalışmalarına da yer vermektedirler. Çok kültürlü eğitim, öğrencilerin farklı kültürleri hoş karşılamalarının sağlanması için, öğrenme ortamlarının farklılaştırılması üzerine odaklanmaktadır. Bunun için de öğretmenler, öğrencilerinin, kendi kültürleri dışındaki bireylerin değerlerine saygı duymalarını, farklı kültürlerle ilgili ön yargılarını ortadan kaldırmalarını ve farklılıkların insanlar için bir zenginlik olduğunu benimsemelerini sağlayacak öğrenme ortamları yaratmalıdırlar. Bu nedenle, bu çalışmada, çok kültürlü eğitimin gelişim süreci ve öğrenme ortamlarına yansımalarıirdelenmeye çalışılmıştır. Anahtar sözcükler: çok kültürlü eğitim, öğrenme, eğitim programı
Etkinlik: “Sezgicilik (Bergsonculuk)” konusuyla ilgili bilgi edininiz.
Sezgicilik ya da Entüisyonizm, felsefi bir kavram olarak sezgiye akıl, zihin ve soyut düşünme karşısında hem öncelik, hem de üstünlük tanıyan felsefe akımıdır. Henri Bergson akımın kurucusudur, bu nedenle kimi zaman felsefe tarihinde Bergsonculuk olarak adlandırılması da söz konusudur.
Sezgiciliğe göre bilginin, özellikle de felsefe bilgisinin kaynağı ve temeli sezgidir. Burada önemli olan sezgi kavramının içeriğidir. Felsefi anlamda sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğruya keşfedilme ve dolaysız, aracısız birden bire kavranılma anlamında kullanılmaktadır. Buna göre, varlıkları bize oldukları gibi veren bilgi, sezgidir. Bergson'da bu kavram daha da özel bir anlamda gerçeği dolaysızca kavrama yetisi olarak belirtilmiş, algıların ve zihnin bir tür bireşiminden müteşekkil sayılmıştır. Bergson'da, kendi bilincine varmış içgüdüler sezgi olarak değerlendirilir ve bu kavram felsefenin merkezine oturtulur.[1]
Ortaçağ felsefesinde önemli isimlerden biri olan İmam Gazali'de, 19. yüzyıl felsefesinde ise hegelci aşırı sistematik ve soyut felsefelere karşı bir tepki olarak Henri bergson'un felsefesinde görülür. Gerçeklik sezgi ile bir kerede ve tam olarak kavranır, akla dayanan bilgi ise asla tam ve kesin olamaz düşüncesi bu felsefelerin ana tezidir. Böylece hem rasyonalizme hem de materyalizme bir karşı çıkış sözkonusu edilmektedir.
Matematik felsefesinde ve etikte sezgicilik
Felsefede hem matematik felsefesi hem de etikte kullanılan bir kavramdır.
Etikte sezgiye dayanarak etik önermelerinin doğrulanmasını, kabulunu veya reddedilmesini tanımlar. Buna göre sezgiye uyumlu etik önermesi kabul edilebilir, sezgiye dayanmayan veya sezgiyle uyumsuzluk gösteren etik önermesi kabul edilemezdir. Eylemlerin doğru ya da yanlış oluşları, onlar üzerine düşünmeyle ulaşılacak bir sonuç değil, aksine doğrudan sezgiyle varılacak bir bilgidir. Sezgicilik dışında da belirli etik sorunlarına dair genel sezgilerin sorunun çözümüyle uyumlu olmasına çoğu etikçi dikkat etse de sezgicilikte, düşünme ve deneyimin ötesinde bilgiye ve dolayısıyla sonuca sadece sezgiyle varılması gerektiğinden, etik sorunlarının genel sezgiyle tamamen uyumlu bir şekilde çözülmesine önem verilir.
Matematikte ise sezgicilik kavramı Luitzen Egburtus Jan Brouwer isimli Hollandalı matematikçi tarafından ileri sürülmüştür. Matematik sezgicilik olarak adlandırılmaktadır. Bununla birlikte köken olarak Henri Poincaré ve Leopold Krönecker'de bulunabilir.[2] Buna göre, matematiksel belitler (aksiyom) doğrudan doğruya sezgi yoluyla kavranabilirler. Matematiksel önsellikler sezgi yoluyla kavranırlar ve bu nedenlede bu durum, matematiğin üstünlüğünü gösterir.
Edebiyatta Sezgicilik
Bir maddeyi kavramak için iki göze ihtiyaç olduğunu savunan edebi görüştür. Buna göre gözlerden biri maddenin görünen kısmını diğeri ise görünmeyen kısmını görmeli algılamalı eğer maddeye kalp gözüyle manevi bir bakışla bakılmazsa onu eksik kavramış sayılırız düşüncesini savunur.
Etkinlik: “Gerçeküstücülük (sürrealizm)” ve “varoluşçuluk (egzistansiyalizm)” akımlarıyla ilgili araştırma yapınız..
SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)
20.yüzyılın başlarında Andre Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır.
Gerçeküstücülüğün bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar.
Sürrealistler, Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlari bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır. Dolayısıyla içinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir. Akılcılığın karşısındadırlar, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.
“Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır”.
Andre Breton
Bu akımın Batı’daki en önemli iki temsilcisi Andre Breton ve Paul Eluard’dır.
Bizim edebiyatımızda Oran Veli Kanık’ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri açıkça görülmektedir.
varoluşçuluk (egzistansiyalizm
Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, genel olarak psikolojik ve kültürel devinimlerin; bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan felsefe akımı. Erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını ve bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir ulam (felsefi kategori) olduğu düşünülmüştür. İnsan yaradılışını anlamlandırma kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür
Varoluşçuluk, 19. yüzyılın ortalarında, baskın sistematik felsefeye karşı bir tepki olarak doğmuştur. Søren Kierkegaard'ın genel olarak ilk varoluşçu filozof olduğu görüşü hâkimdir. Hegelcilik ve Kantçılığa karşı olarak, Kierkegaard bireysel bir bakış açısına sahiptir. Onun oluşturduğu sorumluluk temelindeki görüş; yaşamın anlamına, tutku ve samimiyet ikilisinin gerçekçi çözümlemelerine dayanmaktadır. Varoluşçuluk II. Dünya Savaşı'nı izleyen günlerden sonra bilinirlik kazanmıştır. Akım, felsefenin yanında, teoloji, drama, resim, edebiyat ve psikoloji dallarını da etkilemiştir.
Varoluşçu felsefeciler tarz ve içerik olarak, geleneksel sistematikçilere veya akademik felsefecilere benzemektedir. Bu iki tarz ve içerik de, soyuttur ve insanın somut varlığından oldukça uzaktır. Scholars generally consider the views of existentialist philosophers to be profoundly different from one another relative to those of other philosophies.Varoluşçu felsefecilerin en çok eleştirildikleri konulardan biri, kullandıkları terimler olmuştur. Bu terimlerin karışıklık doğurduğu ve akım içinde terim tutarlılığının sağlanamadı iddia edilmiştir
SAYFA 11:
1. Metin Beş Şehir
1. Mustafa Kemal ile İsmet Paşa'nın yeni bir devlet kurma çabalarının tarihsel kökeni 1071 Malazgirt Meydan Muharebesine dayanır.
2. Yazara göre eski hayat ağacını yeni meyvelerle donatan mucizenin temelinde Türk milletinin geçmiş devirlerde yaptığı büyük atılımlar yapması, büyük devletler kurması oluşturduğu medeniyetler vardır.
3. Gelecek çağların şerefini yapacak olan isim ve eserleri, İnönü'de sakarya' ve Dumlupınar' da harita başında geçen uykusuz gecelere, ve bu gecelerin ağır yükünü kemik ve kan pahasına taşıyan isimsiz şehit ve gazilere borçluyuz.
4. Metinde millet olmanın dini, sosyal, kültürel ve askeri yönü üzerinde durulmuştur.
5. Etkinlik:
Evet, bu eserlerin teması yazıldığı dönem hakkında bilgi vermektedir. Cumhuriyet devri Türk edebiyatında anadoluculuk kavramı cumhuriyet rejimi ile aparalel olarak gelişmiş, siyasi yapının gerçekleştirmek istediği atılımlar edebi eserlere yansımıştır.
SAYFA 17
ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. Aşağıdaki cümlelerde geçen yargıalr doğru ise D , yanlış ise Y yazınız.
D,
D,
D,
2. E
3. FUTURİZM - SÜRREALİZM AKIMI
1.ÜNİTE ÖLÇME DEĞERLENDİRME CEVAPLARI:
1) A
2.D,Y,D
3)Cumhuriyet Dönemi şiirinde üç ana eğilim vardır: Memleketçiliği farklı boyutlarda algılayıp uygulayanlar, öz şiirciler ve toplumcu gerçekçiler
Milli edebiyat ile başlayan Anadolu'ya açılma ve sanatçıların HALKA kaynaşması.......
HALK şiirinden yararlanılmış, genellikle HECE ölçüsü kullanılmıştır.
4) B (varoluşçuluk)
5) cumhuriyetçilik....
19 Eylül 2013 Perşembe
17 Eylül 2013 Salı
shakespeare - bir yaz gecesi rüyası
BİR YAZ GECESİ RÜYASI
KİŞİLER
THESEUS Atina
Dükü
HIPPOLYTA Amazon
Kraliçesi, Theseus'un Nişanlısı
EGEUS Hermia'nın
babası
HERMIA Egeus'un
Kızı,
LYSANDER Hermia'ya
aşık bir delikanlı
DEMETRIUS Hermia'yla
evlenmek isteyen bir delikanlı
HELENA Egeus'un
kızı,
PHILOSTRATE THESEUS'un
eğlence işlerinden sorumlu
OBERON Periler
Kralı
TITANIA Periler
Kraliçesi
PUCK Peri
BEZELYE ÇİÇEĞİ Peri
ÖRÜMCEK AĞI Peri
PERVANE peri
HARDAL TOHUMU Peri
PETER QUINCE Marangoz
- Önsöz
NICK BOTTOM Dokumacı
- Pyramus
FRANCIS FLUTE Körükçü
- Thisbe
TOM SNOUT Lehimci
- Duvar
SNUG Doğramacı
- Arslan
R. STARVELLING Terzi
- Ay Işığı
Periler ve Diğer Maiyet
PERDE I - SAHNE I
(Atina. Theseus'un Sarayı. Theseus, Hippolyta,
Philostrate ve hizmetkârlar girer.)
THESEUS
Eee, canım Hippolyta, hepi topu dört gün sonra
evleniyoruz. Bu dört gün bize yepyeni bir ay getirecek. Ama şu eski ay da
babanın mirasıyla oğlun arasına giren dul kadın gibi oyalanıp duruyor. Bir
türlü gitmek bilmiyor.
HIPPOLYTA
Dört gün dediğin rüyalarla dolu dört gecenin
içinde kaybolup gider. Ondan sonra da ay gümüş bir yay gibi düğün gecemize ışık
tutar.
THESEUS
Hadi Philostrate, Atina'nın bütün gençlerini
uyandır. Eğlence başlasın. Neşenin şımarık ruhu uyansın. Kasvetliler doğru
cenazelerine gitsinler, beti benzi atmışları şölenimizde görmeyelim.
(Philostrate çıkar.) Sana kılıcımla kur yapmıştım Hippolyta, seni bazan
incitsem de yüreğini kazanmayı becerdim. Ama şimdi kılıcımı bir yana bırakıp
zafer şenlikleriyle gireceğim yatağına.
(Egeus, Hermia, Lysander ve Demetrius girer.)
EGEUS
Şanlı dükümüze mutluluklar dilerim.
THESEUS
Teşekkürler sevgili Egeus, ne haberler getirdin
bakalım?
EGEUS
Sinirlerim çok bozuk efendim. Kızım Hermia'yı size
şikayet etmeye geldim. Gel bakalım Demetrius. Soylu efendim, bu adam benim kızımla
evlenmek için benim rızamı aldı. Sen de gel bakalım Lysander! Nazik efendim, bu
adam kızımı büyülemiş. Sen Lysander, sen, kızıma kafiyeli mafiyeli şiirler
yazdın, ona hediyeler verip ondan hediyeler aldın, ayışığında penceresinin
önünde serenadlar döktürdün. Yalan aşkını yalan sözlerle anlatıp, hayallerini
süsledin. Yüzükler, bilezikler, çiçekler, şekerler, değersiz ıvır zıvırla,
türlü kurnazlıklar edip kızımın aklını çeldin, kalbini çaldın. Hiç sözümden
çıkmayan kızımı isyankar ettin, bana olan namus borcunu unutturdun! Saygıdeğer
efendim, eğer kızım sizin huzurunuzda Demetrius'la evlenmeye rıza göstermezse,
ben de yasaların bana verdiği hakka dayanarak ölene kadar evlenmesine izin
vermeyeceğimi bildirmek istiyorum.
THESEUS
Ne diyorsun Hermia? Unutma ki babalar yarı
tanrıdır. Sahip olduğun bütün güzellikleri bir balmumu ustası gibi o
yoğurmuştur tezgahında. Şimdi o balmumunu iyi ya da kötü yoğurmak onun
elindedir. İyi düşün, hem Demetrius da iyi bir çocuk.
HERMIA
Lysander de öyle efendim.
THESEUS
Orası öyledir tabii ki. Ama şu anda babanın sözünü
dinlemek zorundasın.Baban Lysander'la evlenmeni uygun görmüyor.
HERMIA
Görmez tabi, benim gözümle bakmıyor ki...
THESEUS
Kararı verecek olan onun gözleri ama.
HERMIA
Israr ettiğim için cüretimi mazur görün soylu
efendim. Böyle kaba konuşmayı ben de istemiyorum ama yine de öğrenmek
istiyorum, eğer Demetrius'la evlenmeyi reddedersem başıma en kötü ne gelir?
THESEUS
Ya hemen ölüp gidersin, ya da bir daha erkeklerin
olduğu bir yerde bulunamazsın. Onun için sevgili Hermia, duygularını iyice bir
tart, damarlarında akan deli kana bir sor bakalım, babanın seçtiği gençle
evlenmeye razı olmazsan hayatın boyunca bir manastırın gölgesinde rahibe
elbiselerinin içinde yaşayacaksın. Gülün daha mutlu olması için kokusunu
damıtmak gerekir. Ancak böylelikle dikenin üzerinde solmaktan kurtulur,
gelişir, yaşar ve tek başına yok olur gider.
HERMIA
Böyle büyüyeceksem, böyle yaşayacaksam ve böyle
öleceksem bekaret haklarımı kendime saklarım daha iyi. Ruhum bedenimin hükümdarlığını
kimsenin boyunduruğuna sokmama izin vermiyor.
THESEUS
Yeni ay doğana kadar bekle. Sevgilimle benim
sonsuza kadar sürecek ölümsüz aşkımızı mühürleyeceğimiz güne kadar... O güne
kadar ya ölüme hazır olursun ya da babana itaat edip Demetrius'un koynuna
girersin. İsyankarlığın devam edecek olursa Diana'ın mihrabının yüz sürüp
yalnız yaşamaya mahkum olursun.
DEMETRIUS
Bana acımıyorsan kendine acı sevgili Hermia. Sen
de Lysander, vaz geç bu çılgın inadından, benim olanı bana ver.
LYSANDER
Seni kızın babası seviyor Demetrius. En iyisi sen
Hermiya'yı bana bırak, babasıyla evlen.
EGEUS
Aman ne komik Lysander! Demetrius'u sevdiğim doğru
ve benim olan bir şeyi ona vereceğim de. Madem ki bu kızın bütün hakları bana
ait, bütün haklarımı Demetrius'a devrediyorum.
LYSANDER
Ben efendim, hiç de ondan aşağı kalmam. Onun kadar
varlıklıyım, aşkım da ondan büyüktür. Beni de parlak bir gelecek bekliyor.
Bütün bunları bir yana bırakın güzeller güzeli Hermia'nın gönlü de bende. Bu
durumda onun üzerinde hak iddia etmeyi haketmiyor muyum? Şimdi herkesin önünde
açıklamak istiyorum. Bu Demetrius Nedar'ın kızı Helena'yla sevişmiştir. Ve
kızcağızın ruhunu ele geçirmiştir. O güzel, o inançlı kız bu lekeli ve vefasız
adama bir puta tapar gibi tapmaktadır.
THESEUS
İtiraf etmeliyim ki bunu ben de duymuştum. Bu konu
hakkında Demetrius'la konuşmayı da düşündüm. Ama işim başımdan o kadar aşkın ki
aklımdan uçup gitmiş işte... Demetrius, gel benimle, sen de Egeus, sizinle
konuşmak istiyorum. Sana gelince Hermia, hayal gücün babanın buyruklarına
uydursan iyi edersin. Aksi takdirde hiç kimsenin yumuşatmaya gücünün
yetmeyeceği Atina yasalarına boyun eğmen gerekecek. Ya öleceksin ya da yalnız
yaşamaya yemin edeceksin... Haydi Hippolyta'm, sen de neş'elen biraz. Demetrius
ve Egeus, haydi gidelim, hem bizim düğün hazırlıklarımızla ilgilenelim. Ayrıca
sizinle ilgili söyleyeceklerim var.
EGEUS
Size eşlik etmek hem görevim hem de en büyük
mutluluğumdur.
(Lysander ile Hermia'nın dışındakiler çıkar.)
LYSANDER
Aşkım, nasıl da betin benzin atmış öyle... Nasıl
da solmuş yüzündeki o güzelim güller...
HERMIA
Yağmura hasret kaldılar, ondandır. Ama
gözlerimdeki fırtına birazdan sağanağa dönecek.
LYSANDER
Ne acı! Tarihte de, hikayelerde de gerçek
aşkıkların işi rast gitmiyor. Aşıkların ya kanları uymuyor...
HERMIA
Ne korkunç! Yüksekteki alçaktakinin hükmü altına
alıyor.
LYSANDER
...ya da yaşları...
HERMIA
Allah kahretsin! Çok yaşlı birine genç biri
yakışır mı!
LYSANDER
Ya da çevreleri uymaz...
HERMIA
Aman Allahım, başkalarının gözlerine göre mi
seçecek seven sevdiğini...
LYSANDER
Tam denk düşse de sevenle sevilen, savaşlar,
ölümler ve hastalıklar kuşatır etraflarını... Bir ses gibi belli belirsiz, bir
gölge gibi hızlı, bir düş gibi kısa, gece çakıveren bir şimşek gibi aniden
yaşanıp bitiverir. İnsan daha aklını başına toplayıp "dikkat et"
diyemeden gecenin dişleri ışıltılı olan herşeyi bir anda silip süpürür.
HERMIA
Herkes aşık olunca acı çekiyor, iç geçiriyor,
gözyaşı döküyor ve zavallı hayallerin peşine düşüyor madem, bizim elimizden de
bir şey gelmez. Gerçek aşıklar bu acıları çekmeye mahkumlar madem, o zaman biz
de birbirimize sabırlı olmayı öğretelim.
LYSANDER
Ne güzel söyledin Hermia... Öyleyse dinle beni.
Benim şehrin yedi fersah uzağında yaşayan dul bir teyzem var. Çok zengin ve hiç
çocuğu yok. Beni de oğlu gibi sever. Gel onun yanına gidelim, orada
evlenebiliriz, Orada bu şehrin yasaları geçmez. Eğer beni seviyorsan yarın gece
sessizce sıvış babanın evinden. Şehrin dışındaki ormanda buluşalım. Hani sen,
ben ve Helena, baharın gelişini kutlamak için buluşmuştuk ya, tam orada seni
bekleyeceğim.
HERMIA
Sevgili Lysander, bak sana yemin, hem de yemin
üstüne yemin, yarın gece orada olacağım.
LYSANDER
Sözünü unutma aşkım... Aaa, Helena geliyor.
(Helena girer)
HERMIA
Acelen ne güzel kardeşim! Hızlı hızlı nereye
böyle?
HELENA
Güzel mi dedin! Ben bunu duymamış olayım.
Demetrius'un gönlündeki güzel sensin! Ne mutlu sana! Onu gözünde senin
gözlerin, çoban yıldızından daha parlak, sesin bülbüllerin sesinden daha güzel.
Keşke hastalık gibi güzellik de bulaşıcı olsaydı da biraz da bana bulaşsaydı
Hermia.
Sesime sesinin, gözlerime gözlerinin güzelliği
bulaşsaydı, Demetrius'u alıp dünyanın geri kalanını sana verirdim... N'olur
kardeşim, bu Demetrius'un kalbini fethetmenin sırrını öğret bana,
HERMIA
Ben yüz vermedikçe daha da sokuluyor yanıma.
HELENA
Bense hem yüz veriyorum hem astarını, ama boşuna!
HERMIA
Ben ona lanetler yağdırıyorum, o bana aşk
sözcükleri.
HELENA
Ben hayır duaları ediyorum diye mi sevmiyor acaba
beni!
HERMIA
Ben nefret ettikçe o bana daha da tutuluyor..
HELENA
Ben ona tutuldukça o benden nefret ediyor.
HERMIA
Delirmiş. Benim hiç suçum yok.
HELENA
Senin suçun güzelliğin, keşke senin suç ortağın
olsam.
HERMIA
Sen hiç kafana takma kardeşim, bir daha asla benim
yüzümü göremeyecek. Lysander'la birlikte buradan gidiyoruz. Lysander'ı görmeden
önce bu Atina bana cennet gibi görünürdü. Ama aşkın büyüsüyle cenneti cehennem
gibi görüyorum artık...
LYSANDER
Helen, senden saklımız gizlimiz yok. Yarın gece
ayın gümüşten ışığı sulara yansıyıp da otların ucunda inci damlaları belirince
aşıkların kaçma zamanı gelmiş olacak. Bu şehri terkedip gideceğiz.
HERMIA
O koruluğu bilirsin, seninle sık sık giderdik.
Sarı çuha çiçeklerinin üzerine uzanır, dertleşirdik. İşte Lysander'imle orada
buluşacağız. Oradan da gözlerimizi Atina'nın dışına çevireceğiz. Tanışmadığımız
insanlarla tanışıp yeni dostlar edineceğiz. Elveda oyun arkadaşım, duanı eksik
etme. Senin de talihin açık olsun... Lysander, sen de sözünü unutma, yarın gece
yarısına kadar birbirimizi görmemiz yasak...
LYSANDER
Sözüm Söz Hermia...
(Hermia çıkar.)
Elveda Helena, umarım Demetrius da senin onu
sevdiğin kadar sever seni.
(Çıkar.)
HELENA
Ne kadar da mutlular... Benim de onun kadar güzel
olduğumu bütün Atina biliyor. Ama neye yarar, Demetrius onu beğeniyor. Herkes
gibi düşünmüyor. O Hermia'nın gözlerine hayran olurken ne kadar hatalıysa ben
de onun her şeyine hayran olurken o kadar hatalıyım. Aşk bütün kötü
özellikleri, çirkinlikleri, rezillikleri biçimlendiriyor, erdeme çeviriyor.
Boşuna dememişler aşkın gözü kördür diye! Bir aşık, olup biteni değil, görmek
istediğini görür... Aşığın kanatları vardır ama gözleri kördür... Yoluna
çıkanlara aldırış etmeden aceleyle kafasına estiği yere kanat açar... İşte bu
yüzden aşkı çocuğa benzetirler. Aşkın tercihleri de çoğu zaman çocuklarınki
gibi doğru değildir, yemin etmek de bozmak da çocuk oyuncağıdır, onun için de
habire yemin edip dururlar... Demetrius
da "seninim" diye ne yeminler etmişti bana. Ama Hermia'dan biraz
sıcaklık görünce bütün yeminler bozulup gitti... Şimdi gidip ona Hermia'nın
kaçacağını haber vereyim. O da yarın gece Hermia'nın peşine düşüp ormana gider.
Bu değerli bilgiye karşılık bir teşekkür alsam dünyalara değer... Bu yaptığım
çok ayıp ama hiç değilse Demetrius'u orada bir kere daha olsun görmeye değer.
(Çıkar.)
PERDE I - SAHNE 2.
Atina Quince'in evi.
(Quince, Snug, Bottom, Flute, Snout ve Starveling
girer.)
QUINCE
Bütün takım burada mı?
BOTTOM
Sen en iyisi elindeki rol çetelesinden tek tek
yoklama yap.
QUINCE
Şu anda elimde bulunan bu tomarda, Dükle Düşesin
düğününden önce gerçekleştirilecek müsamerede rol alacak kişilerin isimleri
yazılıdır ve bu isimler bütün şehir halkı tarafından onaylanmıştır.
BOTTOM
Önce oyunun mevzuunu söyle, oyuncuların adını
madını sonra söylersin.
QUINCE
Pekala! Oyunumuz Acıklı bir komedi! Pyramus'la
Thisbe'nin zalim ölümü!
BOTTOM
Desene, güzel bir oyun... Hem de çok eğlenceli...
Evet Sevgili Peter Quince, şimdi rol dağılımını oku da işimize bakalım.
QUINCE
Adını söylediğim "burada" desin.
Dokumacı Nick Bottom...
BOTTOM
Burada. Benim rolümü söyle ve devam et .
QUINCE
Sen, Nick Bottom, sen Pyramus'a çıkıyorsun.
BOTTOM
Kim bu Pyramus?
Bir aşık mı yoksa zorba bir hükümdar mı?
QUINCE
Bir Aşık, aşkı uğruna canına kıyacak kadar yiğit
bir aşık.
BOTTOM
Desene bu hayli gözyaşına malolacak. Bu rolü ben
oynayacağıma göre seyirci gözlerine dikkat etsin. Fırtınalar koparacağım. Ama
ölçüyü de elden kaçırmamak lazım... Hem aslında zalime çıksam daha iyi olur
gibime geliyor. Mesela arada bir Herkül oynarım ama, ortalığı da kırıp
geçiririm yani...
Kayaların öfkesi
Parçalar, kırıp geçer
Mahpusane kapısını
Apollo'nun arabası
Uzaktan parlar
Aptalların talihini
Hem yapar hem bozar
Mühtişti yahu! Şimdi öteki oyuncuların rollerini
söyle.
İşte Herkül bu!, İşte zalim bu! Bir aşık daha
acılıdır.
QUINCE
Körük tamircisi Francis Flute.
FLUTE
Buradayım, Peter Quince.
QUINCE
Flute, sen Thisbe'ye çıkıyorsun.
FLUTE
Nedir bu Thisbe? Sergüzeşt bir şövalye mi?
QUINCE
Bu Pyramus'un aşkıyla tutuşan bir hanımefendi.
FLUTE
Olmaz, yapmayın, bana kadın oynatmayın; Bakın,
sakallarım çıkıyor artık.
QUINCE
Ne önemi var: Bir maske takarsın olur biter. Bir
de sesini tizden aldın mı tamamdır.
BOTTOM
Yüz göstermeden oluyorsa, Thisbe'yi de ben
oynarım. Sesimi acayip tiz yaparım. "Thisbe, Thisbe" "Ah biricik
sevgilim Pryamus! İşte sevgilin geldi!"
QUINCE
Olmaz, olmaz; Senin Pyramus'u oynaman lazım:
Flute, senin de Thisbe'yi.
BOTTOM
Peki, devam edelim.
QUINCE
Terzi, Robin Starveling.
STARVELING
Buradayım, Peter Quince.
QUINCE
Robin Starveling, Sen de Thisbe'nin annesine
çıkıyorsun.
Tenekeci Tom Snout.
SNOUT
Buradayım, Peter Quince.
QUINCE
Sen, Pyramus'un babası oluyorsun, Ben de
Thisbe'nin babası.
Dogramacı, Snug; sen arslana çıkıyorsun: Galiba
bütün roller de bu kadar.
SNUG
Arslanın rolünü yazdın mı? Çok rica ediyorum
yazdınsa ver, biliyorsun, ezberim zayıftır.
QUINCE
Doğaçlama da takılabılırsın, Arada bir kükre yeter
zaten.
BOTTOM
Bırakın arslanı da ben oynayayım. Öyle bir
kükrerim ki insanlar beni yüreklerinin derinlerinde duyarlar. Öyle bir kükrerim
ki Dük ayağa kalkıp "Bir daha! Bir daha!" diye bağırır.
QUINCE
Tabii, sen öyle korkunç bir şekilde kükre, oradaki
bütün kadınlarla Düşes de bassın feryadı ondan sonra da hepimiz dosdoğru
darağacına...
HEPSİ
Evet, dosdoğru darağacına!
BOTTOM
Haklısınız arkadaşlar, eğer hanımları korkutup
akıllarını başlarından alırsanız, akılları kalmadığı için sizi darağacına göndermekten
çekinmezler... Ama meraklanmayın, ben sesimi ayarlayacağım, nazik nazik
kükreyeceğim. Öyle bir kükreyeceğim ki bülbül ötüyor zannedecekler...
QUINCE
Boşuna dil dökme, sen Pyramus oynayacaksın. Bu
Pryamus güler yüzlü, yakışıklı bir adam. Hatta en yakışıklı adam. Onun için de
Prymus'u ancak sen oynayabililirsin.
BOTTOM
Pekala, Pryamus mes'elesini olmuş bil... Yalnız
nasıl bir sakal takacağıma karar veremedim.?
QUINCE
Farketmez, canın nasıl isterse.
BOTTOM
Acaba saman rengi bir sakal mı taksam, yahut
kavuniçi kahverengi, o da olmadı mor ve buğday rengi, en kötü ihtimalle de
sapsarı bir sakal olabilir.
QUINCE
Evet beyler, herkesin rolü belli oldu. Hepinize
yalvarıyorum, rica ediyorum ve emrediyorum: Yarın geceye kadar rollerinizi bir
güzel ezber edin. Yarın ay çıkınca şehrin bir mil dışındaki ormanda
buluşacağız. Provayı orada yaparız. Şehirde buluşursak millet başımıza üşüşür
ve bütün numaramızı öğrenirler. Yarına kadar ben de aksesuar listesini
hazırlarım... Beyler, rica ederim, ricalarımı kulak arkası etmeyin.
BOTTOM
Buluşacağız ve en açık saçık, en cesur şekilde
provamızı yapacağız. Acı çekin ve mükemmelleşin. Eyvallah.
QUINCE
Dük'ün meşesinin orada buluşuyoruz.
BOTTOM
Anlaşıldı... Sözünü tutan tutar, tutmayan kendi
kaybeder..
(Çıkar)
PERDE I - SAHNE 2
(Atina dışında bir ormanlık.)
(Puck ile Peri birbirlerinin aksi taraflardan
girerler.)
PUCK
Güzel pericik, yolculuk ne tarafa?
PERİ
Az giderim uz giderim,
Dere tepe düz giderim,
Yangında uçar, selde kaçarım
Orda burda ben her yerde yaşarım
Hızlılıkta ay küreyi aşarım
Kraliçem çağırdı mı koşarım,
En iyisi ben gideyim periler maskarası, Kraliçem
birazdan damlar.
PUCK
Kral da bu gece burada alem yapacak. Kraliçe
ortalıkta görünmese iyi olur. Oberon'a gelmişler, burnundan soluyor. Çünkü,
Kraliçe Hint Mihracesi'nin sarayından kaçırılan bir hizmetçi oğlanı maiyetine
almış. Ve kıskanç Oberon vahşi ormanlarda yanında gezdirmek için oğlanı
istemiş. Ama kraliçe vermem diye tutturmuş. Oğlana çiçeklerden taçlar yapmış.
Sözün özü Kraliçeyle kral ne çayırda görüşüyorlar ne bayırda. Lakin yine de
hizmetindekiler kazara karşılaşırlar diye meşelerin palamutlarında
saklanıyorlar.
PERİ
Bak eğer ben senin şekline bakıp da yanılmıyorsam,
sen şu sahtekar, düzenbaz, açıkgöz peri Robin Goodfellow'sun... Şu köylü
kızların yüreğini ağzına getiren sen değil misin? Hani sütün kaymağını, biranın
köpüğünü çalıp götüren, yayıkları başında kadınları çılgına çeviren başı boş
serseri sensin... Ama biri sana "Aman ne şirin şey, pek de şakacı" demeye
kalktı mı, ona da bol şans getirip bütün işlerinin rast gitmesini sağlarsın...
O sensin değil mi?
PUCK
İyi bildin. Ben gecelerin adamıyım. Oberon'un bir
gülümsemesi için yapmayacağım yoktur. Fasulyeleri lüpletmiş bir aygır görsem
dayanamam, fingirdek bir kısrak olur alırım aklını başından. Kimi zaman da
kızarmış bir yengeç kılığında dedikoducu bir cadalozun kasesine gizlenirim.
Cadaloz kaseyi ağzına götürdü mü zıplarım dudaklarına. Sonrası çığlık
kıyamet... Kimi zaman üç ayaklı bir tabure olurum ve berbat hikayenin en
heyecanlı yerinde altından çekiliveririm. Kıçüstü oturdu mu başlar ağlamaya
zırlamaya. Çanak kırıldı ya etraftakiler patlatır kahkahayı. Ve gülüp
eğlenirler o güne kadar gülüp eğlenmedikleri kadar... Ama bak, Oberon geliyor.
PERİ
Bu taraftan da benimki geliyor. İkisinden biri
gelmeseydi keşke.
(Bir taraftan maiyetiyle Oberon girer, öte
taraftan Titania ve Perileri)
OBERON
Ayışığında seni görmek ne büyük zevk, mağrur
kraliçe.
TITANIA
Kıskanç Oberonmuş yolumuza çıkan. Periler sıvışın.
OBERON
Azgın karı, ben senin kocan değil miyim??
TITANIA
Sen benim kocamsın da ben senin karın değil miyim!
Hem Periler Ülkesi'nden tüyüp bütün gün sevgilin Phillida'ya kaval çalıp aşk
şiirleri düzdüğünü de bilmiyorum sanma... Şimdi burada ne arıyorsun? Tabii,
fingirdek sevgilin Hippolyta Theseus'la evleniyor diye değil mi! Aklın sıra
gerdek yatağına mutluluk, bolluk getireceksin.
OBERON
Sende hiç utanma arlanma kalmamış Titania! Hem
kendin Theseus'a abayı yak hem de Hippolyta yüzünden bana laf et! Sen değil
misin herifçi oğlunu sevgililerinin koynundan çekip çıkarıp yıldızların altında
önüne katıp götüren!
TITANIA
Kıskançlıktan uyduruyorsun! Hıdrellezden beri hiç
görüşmedik. Ne derede ne tepede, ne çayırda ne bayırda. Ahenkle uğuldayan
rüzgara karşı dansedemez olduk. Olmadık patırtılar çıkarıp neş'emezi kaçırdın!
Rüzgar da boşa gidiyor diye uğuldamaz oldu. Ondan sonra da denizdeki bütün
illetleri emip karaya üfürdü. Cılız dereler taşıp sel oldu, Öküze boşuna
boyunduruk takıldı, boyunduruğu takanın teri de boşa aktı. Süt mısırı sakalı
uzamadan çürüyüp gitti... Tarlalar boş kaldı, sürüler leş kargalarına yem oldu.
Ölümlü insanoğlunun ayak bastığı her yerde yabani otlar azdı kudurdu...
Geceleri ilahi ezgiler duyulmaz oldu. Ay da kızgınlıktan sellere dadılık etmeyi
bırakınca başıboş kalan seller hastalığa boğdu dünyayı. Hal böyle olunca
mevsimler de uygu kargaşaya, yağmurdan kaçan kırmızı goncalar doluya tutuldu...
İlkbahar, yaz, doğurgan sonbahar, öfkeli kış birbirlerinin elbiseleriyle
şaşkına çevirdiler dünyayı. Hangisi hangisidir anlayan kalmadı... Ve biz
didiştikçe şeytanın bu oyunları da bitip tükenmek bilmeyecek. Bütün belaların
anası da babası da biziz!
OBERON
Bütün bunların düzelmesini istemez misin? Hem ne
diye Titania Oberon'la didişsin ki... Bir çocuğu esirgeme benden.
TITANIA
Değil sen, bütün peri alemi gelseler o oğlanı
benden alamazlar. Annesi öl desem ölecek sadık bir hizmetkarımdı. Onunla
Hindistan'ın baharat kokulu gecelerinde sarı kumsallarda oturup dedikodu eder,
geçen gemileri seyrederdik...
Yelkenlilere bakar gülerdik. Yelkenler edepsiz bir rüzgarla şişince
uçarcasına peşine düşerdi. Karnında da benim güzeller güzeli kavalyem...
Döndüğünde eli kolu dolu hediyeler getirirdi bana... Ama o da ölüp gitti, tam
karnındaki doğarken... Oğlu onun yadigarıdır, beslenmesi büyütülmesi benim
boynumun borcudur ve onu kimselere bırakmam.
OBERON
Peki bu ormanda ne kadar kalacaksın
TITANIA
Theseus'un düğün gününe kadar kalacağım zaar...
Sen de adam gibi dansımıza katılacaksan bizimle gel... Bunu beceremeyeceksen
ben de senin mekanına uğramam.
OBERON
Çocuğu ver bana, ben de takılayım sana.
TITANIA
Periler Krallığını da versen olmaz böyle şey...
Biraz daha kalırsam kapışacağız anlaşılan.
(Titania ve maiyeti çıkar)
OBERON
Hayırlı yolculuklar. Bana çektirdiklerini çekmeden
bu ormandan gidemezsin.. Sevgili Puck, gel bakalım buraya... Hatırlıyor musun,
seninle tepeden denizi seyrederken bir yunusun sırtında gezen denizkızının
sesini duymuştuk. Hani şu soluğu ahenkli bir melodiyi andırıyordu. Azgın dalgalar
bile onun sesini duyunca çarşaf gibi olmuş, yıldızlar onu dinlemeye yeryüzüne
inmişti.
PUCK
Hatırlamaz olur muyum.
OBERON
Ben görmüştüm, ama sen görememiştin. Soğuk ayla
dünya arasında uçuşup duruyordu... Cupid yüzbin kalbi delip geçecek ateşli aşk
okunu yayında gerdi ve batı tarafındaki tahtına kurulmuş bakireye doğru nişan
alıp hedefe gönderdi... Ama kendi gözlerimle gördüm... Cupid'in ateşli oku ayın
tertemiz sularında sönüp gitti... Cupid'in oku nereye atmak istediğini
anlamıştım. Ama ok batıda boy veren bir çiçeğin üstüne düştü... Önceleri süt
beyazı olan çiçek gönül yarası alınca morardı. El değmemiş bakireler o çiçeğe
hercai menekşe derler... Git bana o çiçeği getir. Bu çiçeğin suyunu uyuyan
birinin gözkapağına sürdün mü, kadın erkek farketmez, uyandığında ilk gördüğü
canlıya aşık olur... Git bana o çiçeği bul ve su canavarının bir fersahlık
yüzme süresi içinde burada ol..
PUCK
Kırk dakikada devr-i alem eder burada olurum.
(Çıkar.)
OBERON
Önce şu çiçiğin suyunu bir ele geçirelim, sonra da
Titania'nın uyumasını bekleyelim. Ondan sonra da gözüne damlatıveririz... Ondan
sonra uyanır uyanmaz bir arı mı olur yoksa arslan mı, ayı, kurt ya da her şeye
burnunu sokan bir maymun... Titania bütün ruhuyla ona tutulacak... Onu
kurtaracak iksir elimde, ama önce bana o oğlanı versin hele... Birileri
geliyor, görünmez olalım, ne diyorlar bakalım.
(Demetrius ile Helena girer.)
DEMETRIUS
Seni sevmiyorum, bırak peşimi! Lysander'la güzel
Hermia nerede? Birini ben öldürmek istiyorum, öteki de beni öldürmek istiyor.
Bana bu korulukta buluşacaklar demiştin. Geldim işte. Ama Hermia'ma kavuşamadım... hadi sen de
çekil git, peşimi de bırak.
HELENA
Kaskatı kalbinle beni sen çekiyorsun... Ama
çektiğin demir değil. Benim kalbim çifte su verilmiş bir çeliktir. Senin çekim
gücün biterse ben de ancak o zaman seni takip edecek gücü kendimde bulamam.
DEMETRIUS
Seni ayartacak bir şey mi yapıyorum? Kulağına
tatlı sözler mi fısıldıyorum? Hem sana açık açık söylemedim mi: Seni
sevmiyorum! Seni sevemem!
HELENA
Sen bunları söyledikçe ben seni daha çok
seviyorum. Ben senin sadık köpeğinim. Bani ne kadar çok pataklarsan ben sana o
kadar yaltaklanırım... Beni köpeğin farzet, isteklerimi reddet, vur, ihmal et,
aç bırak ama sana layık değilsem de bırak yanında olayım.
DEMETRIUS
Sabrımın ve nefretimin sınırlarını zorluyorsun!
Seni görmek beni hasta ediyor!
HELENA
Beni de seni görmemek hasta ediyor!
DEMETRIUS
Alçak gönüllülüğü de abarttın yani... Hem senin
gibi bir kız nasıl olur da gecenin bir vakti şehrin dışına çıkıp ıssız bir
yerde kendini seni sevmediğini söyleyen bir adamın kollarına bırakır... Ya sana
bir fenalık edersem, ya o paha biçilmez bekaretine zarar gelirse?
HELENA
Senin dürüstlüğüne güveniyorum... Hem benim senin
yüzünü gördüğüm zamanlar gündüzdür benim için. Yani, bana göre henüz gece
olmadı... Hem benim dünyam senin olduğun yerdir. Değil mi ki sen şu anda
buradasın, benim dünyam da burası... Böyle olunca da ne ben yalnızım, ne de
burası ıssız bir yer.
DEMETRIUS
Ben en iyisi buradan gidip bir yerlere saklanayım,
sen de vahşi hayvanların insafına emanet ol.
HELENA
En vahşi hayvanın kalbi bile seninki gibi
değildir... Haydi git bakalım, efsane de ters yüz olsun. Kaçan Apollo,
kovalayan Defne olsun... Güvercin şahin avına çıksın, yumuşak başlı bir ceylan
da son sürat kaplanın peşine düşsün... Kaçan yiğit, kovalayan korkak olsun...
DEMETRIUS
Burada kalıp senin saçmalıklarını dinleyecek halim
yok. Bırak beni gideyim... Ama eğer peşimden gelirsen sana öyle kötülükler
ederim ki aklın hayalin almaz.
HELENA
Zaten tapınakta, sokakta, tarlada her yerde bana
kötülük ediyorsun. Ayıp değil mi Demetrius! Bir kadına böyle davranılır mı...
Biz kadınlar erkekler gibi aşk için savaşmayı beceremeyiz. Biz erkekler
peşimizden koşsun diye yaratılmışız, erkek peşinde koşmak için değil.
(Demetrius çıkar.) Aşkından ölürsem cehenneme bile gitsem cennete gitmişim
sayılır. (çıkar.)
OBERON
Yolun açık olsun güzeller güzeli. Seni bırakıp
giden o alçak da daha ormandan çıkamadan senin peşine düşecek, merak etme.
(Puck yine girer.) Hoş geldin aylak, söylediğim çiceği getirdin mi?
PUCK
Evet, işte burada.
OBERON
Versene o zaman. Sahilde her tarafı kekik, mor
menekşe, tatlı, güzel hanımelleri, gonca güller ve yaban gülleriyle kaplı bir
yer vardır... Geceleri bazan orada uyur Titania. Çiçeklerle dansedip sonra
dinlenir. Hani periler sarınsın diye yılanlar bile derilerini burada
sıyırırlar... İşte bu çiçeğin suyunu orada süreceğim Titania'nın
gözkapaklarına... Ondan sonra gelsin olur olmaz hayaller... Sen de biraz al
şundan korulukta dolaş bakalım... Atinalı şirin bir kız göreceksin. Yazık ki
gönlünü kendini hor gören bir gence kaptırmış... Gözlerini bu çiçekle biraz
yağla. Ama dikkat et, uyandığında ilk olarak bu genç kızı görsün... Adamı
Atinalı kıyafetinden tanırsın nasılsa... Gözüne bol bol sür ki uyandığında
kızın onu sevdiğinden daha çok sevsin kızı... İş bitince de ilk horoz ötmeden
beni bul...
PUCK
Meraklanmayınız efendim, emriniz başım üstüne.
(Çıkar.)
PERDE II - SAHNE 2
(Ormanda başka bir yer. Titania maiyetiyle girer.)
TITANIA
Gelin, dansedelim, şarkı söyleyelim. Sonra, bir
dakikanın üçte birinde, sonra bazılarınız gidip güllere musallat olan
kurtlarla, bazılarınız da yarasalarla savaşmaya gitsin ve derilerinden küçük
perilerime elbise diksin. Kalanlarınız da şu yaygaracı baykuşla ilgilensin.
Ciyak ciyak bağırıp gecemizi berbat etmesin... Hadi bakalım, güzel bir ninni
tutturun da dalayım derin bir uykuya, ondan sonra siz de doğru görev başına.
(Periler şarkıya başlar)
BİRİNCİ PERİ
Çatal dilli benekli yılan,
Dikenli kirpiler, görünmez olun
Kör solucanlar, yanlış yapmayın
Periler kraliçesi'nin yanına yanaşmayın.
Bülbül, güzel sesinle
bize güzel bir ninni söyle.
Uyusun da büyüsün ninni..
Zarar görmesin,
Dil uzamasın, göz değmesin,
Mışıl mışıl uyusun ninni.
Örümcekler uğramayın buraya,
Uzun bacaklı böcekler gidin gidin
Kara böcekler uzak durun
Solucanlar, sürüngenler saldırmayın
Bülbül, güzel sesinle
bize güzel bir ninni söyle.
Uyusun da büyüsün ninni..
BİR PERİ
Haydi herkes yoluna, burada asayiş berkemal,
İçinizden biri nöbet tutsun yeter.
(Periler çıkar, Titania uyur.)
(Oberon girer ve çiçeğin suyunu Titania'nın
gözlerine sıkar.)
OBERON
Uyandığında ne görürsen gör, ona gerçek aşkla
tutul. Aşkından eri, sarar, sol... Artık kedi mi olur, ayı mı yoksa sert kıllı
bir domuz mu bilmem. Uyandığın zaman canımın cananı, iğrençlerin en iğrenci,
korkunçların en korkuncu görünsün gözüne.
(Çıkar.)
(Lysander ile Hermia girer.)
LYSANDER
Canım sevgilim, ormanda dolanmaktan neredeyse
bayılacaksın. Hem doğrusunu istersen ben yolu da kaybettim. En iyisi biraz
dinlenelim.
HERMIA
Sen nasıl istersen Lysander. Hadi kendine yatacak
bir yer bul, ben de başımı şu tümseğe koyup biraz kestireyim.
LYSANDER
Bu çimenlik ikimizin yastığı olsun. İki gönül bir
olunca iki yatak da bir yatak olmaz mı?
HERMIA
Hayır sevgili Lysander, bir tanem, sevgilim, şöyle
uzağa uzan biraz, çok yakınıma gelme.
LYSANDER
Beni yanlış anlama sakın, masum aşkıma güven. Aşkı
anlatmak için aşk dili kullanılır. Yani, benim kalbim senin kalbinle birlikte
atıyor, yani birbirine sadakat yeminiyle bağlanmış bu iki kalp zaten bir kalp
sayılır. Bu durumda da yanına uzansam da uzanmayacağım daha ötesine...
HERMIA
Lysander bilmece gibi konuşmayı iyi
beceriyorsun... Sen de beni yanlış anlama. Sana yalancı demeye ne terbiyem
müsait ne de gururum. Ama aşkıma biraz saygın varsa biraz öteye uzan. Erdemli
bir gençle el değmemiş bir bakirenin arasında bu kadarcık mesafe de olur artık.
Hadi bakayım, can yoldaşım, iyi geceler. Hayatın boyunca, aşkın hiç eksilmeden,
öylece kalakalsın..
LYSANDER
Amin Amin. Dualarının gerçekleşmesi için ben de
duacı olacağım. Ve bilesin ki ömrüm sadakatimden önce bitecek... İşte şuracığa
uzanıyorum, Allah rahatlık versin.
HERMIA
Dualarının yarısı da duacına kısmet olsun!
(Uyurlar)
(Puck girer.)
PUCK
Bütün ormanı dolaştım ama hiçbir Atinalı'ya
rastlamadım. Şu aşkı coşturan çiçeğin gücünü de kimsenin gözlerinde
deneyemedim. Gece ve sessizlik.. Kim var orada... Atinalı gibi giyinen biri...
Bu o olmalı... hani şu Atinalı bakireyi hor görüp benim efendimi kızdıran...
Hah, işte kız da şuracıkta. Aşktan ve nezaketten yoksun, ruhsuz herifin yanına
sokulamamış da rutubetli, leş gibi yere kıvrılmış uyumuş zavallı... Hödük! Çiçeği gözüne sıktım mı iş tamamdır.
Uyandığında bu kıza delice aşık olacaksın ve aşk bundan sonra uyumana izin
vermeyecek. Ben şimdi gidiyorum, Oberon beni bekler... Ben gittikten sonra da
sana iyi uyanmalar.
(Çıkar.)
(Demetrius'la Helena koşarak girerler.)
HELENA
Dur! İstersen beni öldür ama dur sevgili
Demetrius.
DEMETRIUS
Bak sana söylüyorum, çekil git. Etrafımda dolaşıp
durma.
HELENA
Beni bu karanlıkta yalnız mı bırakacaksın?
DEMETRIUS
Bir adım daha atma. Ben buradan yalnız başıma
gideceğim.
(Çıkar.)
HELENA
Bu aşk takibi soluğumu kesti... Dua ettikçe
kısmetim kapanıyor... Halbuki Hermiya yattığı yerde ne kadar mutludur şimdi.
Onun gözleri hem kutsanmış hem de baştan çıkarıyor her bakanı... Nedir onun
gözlerini bu kadar pırıltılı yapan bilmem ki... Tuzlu gözyaşları her halde,
öyle olsa, benimkiler çok daha parlak olurdu... Hayır, hayır... Bir ayı gibi
çirkinim ben. Bir canavarla karşılaşsam, canavar korkudan kaçıp gider. Yani
Demetrius'un benden kaçmasında şaşılacak bir şey yok... Hangi hınzır aynaya
baktım da onun gözleriyle kıyasladım gözlerimi bilmem ki!... O da kim?
Lysander! Öldü mü, uyuyor mu acaba? Kan ya da yara görünmüyor... Lysander,
yaşıyorsan uyan lûtfen...
LYSANDER (Uyanır.)
Seni uğruna ateşlerin üstünde yürürüm. Tenin
saydam bir ayna gibi doğanın bütün sanatını yansıtıyor. Göğüs kafesinin içinde
çarpan yüreği görebiliyorum... Nerede o Demetrius? Bu iğrenç ismi ve ona sahip
olan cismi kılıcımla yok etmeyi ne kadar çok isterdim!
HELENA
Öyle konuşma Lysander, öyle konuşma. Ne yapalım o
senin Hermia'na aşıksa... Hermia hala seni seviyor, mutlu ol..
LYSANDER
Hermia'yla mutlu olmak mı! Hayır! Onunla geçen he
dakikam için pişmanım şimdi! Hermia'yı değil, seni seviyorum Helena! Kim kuğu
varken kargayı sever ki! Birazcık aklım varsa o akıl da seni üstün görüyor...
Hiçbir şey mevsimi gelmeden gelişip serpilmez... Benim aklımın mevsimi de daha
yeni geldi anlaşılan... Ne toymuşum, ama şimdi akıllandım. Bir insan ne kadar
akıllı olabilirse o kadar akıllıyım şimdi... Gözlerim sana kilitlendi ve
gözlerinde aşkın kitabından eşsiz sevda masallarını okuyorum şimdi.
HELENA
Benim yaradılışımda mutlaka bir hata var. Yoksa
sen beni bu kadar aşağılayıp bu kadar hakaret etmezdin. Yetmedi mi, yetmedi mi
beyefendi... Demetrius'un gözüne bir an olsun şirin görünmeyi beceremediğim
gibi, bir de sen benim bütün yetersizliklerimi yüzüme vuruyorsun... Gelip bana
kur yapıp ilan-ı aşk edip aklın sıra benimle alay ediyorsun... Şunu bil ki, ben
seni gerçek bir centilmen zannederdim. Yanılmışım. Yazıklar olsun. Şu halime
bak, biri durmadan aşkımı reddediyor, öteki de küfür eder gibi benimle alay
ediyor...
(Çıkar.)
LYSANDER
Şükür ki Hermia'yı görmedi. Uyu bakalım, bir daha
da benim yanıma geleyim deme... Nasıl ki insan en sevdiği şeyi biraz fazla yese
midesi ağzına gelirse, mensubu bulunduğu mezhebin yolundan saptığını anlayınca
mezhebini terkederse, en çok aldanan en çok nefret eden olursa, benim gönlüm de
senin aşkına doydu... Bütün sevgim de nefrete döndü.. Şimdi bütün gücümle
Helen'in peşine düşüyorum. Aşkı bana yol göstersin!
(Çıkar.)
HERMIA (Uyanır.)
Yardım et bana Lysander, yardım et... Kopar al şu göğsümde sürünen yılanı! N'oluyor
bana böyle! Ne korkunç bir kabustu! Lysander, bak korkudan tir tir titriyorum.
Yılan sanki göğsüme dalmış, kalbimi yiyordu. Sen de o zalim kalbimi yerken
sırıtıyordun... Lysander! Nerdesin! Lysander! Aman Tanrım! Sesin soluğun
çıkmıyor! Gittin mi yoksa! Ne bir ses ne bir söz. Beni duyuyorsan cevap ver.
Konuş. Bak korkudan bayılacağım ama. Ses yok. Yakınlarda değilsin anlaşılan.
Geliyorum ardından, seni mutlaka bulacağım...
(Çıkar.)
PERDE III SAHNE 1
Orman. Titania uyuyor. Quince, Snug, Bottom,
Flute, Snout, ve
Starveling girer]
BOTTOM
Herkes geldi mi?
QUINCE
Tamı tamına. Provamız için ne kadar uygun, ne
kadar muhteşem bir yer burası! Şu yeşillik sahnemiz olur. Şu dikenlerin arkası
da soyunma yeri. Tıpı tıpına Dük'ün karşısında nasıl oynayacaksak burada da
öyle oynayacağız.
BOTTOM
Peter Quince,--
QUINCE
Söyle bakalım delikanlı Bottom.
BOTTOM
Şu Pyramus ile Thisbe komedisinde hoş olmayan
yerler var. Mesela, Pyramus kendini kılıcıyla öldürüyor. Hanımlar buna
dayanamaz. Bu meseleyi nasıl çözeceksin?
SNOUT
Korku dolu bir sahne!
STARVELING
En iyisi ölüm sahnesini oyundan çıkartmak.
BOTTOM
Daha neler! Benim bu meseleyi halledecek bir çözüm
önerim var. Bir giriş yazalım, diyelim ki, bu kılıçlar aslında kılıç değil,
Pyramus da aslında ölmüyor. Hatta işi garantiye almak için "Ben Pyramus
değilim, ben aslında dokumacı Bottom'um." diyeyim... O zaman ortada korku
morku kalmaz.
QUINCE
Evet, bölye bir giriş yazsak iyi olur. Tabii ki
sekiz altılık ölçüyle yazalım.
BOTTOM
Hayır. İki daha ekle... En iyisi sekiz sekizlik
ölçüyle yazmak...
SNOUT
Peki bu hanımlar arslandan da korkmayacak mı?
STARVELING
Ben kesinlikle korkarım.
BOTTOM
Arkadaşlar, İyi düşünmek lazım. Allah muhafaza
hanımların karşısına arslan çıkarmak korkunç bir şey olabilir... Dünyada
arslandan daha korkunç bir hayvan daha yoktur. Bunu aklımızdan çıkarmamamız
lazım.
SNOUT
Bir giriş daha yazılsın ve "Arslan da aslında
Arslan değildir" densin.
BOTTOM
Hayır. Adını mutlaka söylemek lazım. Yüzünün
yarısının da aslanın boynundan görünmesi şart. Aşağı yukarı da şöyle laflar
etmeli... Hanımefendiler... ya da Pek muhterem Hanımefendiler... "Sizden
bir ricam var..." Ya da... "Sizden bir dileğim var..." Hatta "Size yalvarıyorum..." Sakın
korkmayın, sakın titremeyin. Bu can size feda olsun!.. Buraya arslan olarak
geldiğimi sandıysanız, vay benim halime... Ama ben arslan marslan değilim.
Bütün diğerleri gibi bir insanım ben de..." İşte tam bu noktada adını da
söyler olur biter. "Bendeniz doğramacı Snug!"
QUINCE
Aynen böyle yapalım. Ama halledilmesi gereken iki
mesele daha var. Birincisi salona ayışığını getirmek. Biliyorsunuz, Pyramus'la
Thisbe ayışığında buluşuyorlar.
SNOUT
Oynayacağımız gece dolunay olmayacak mı?
BOTTOM
Takvim! Bir takvim! Takvime bakarak dolunay var mı
yok mu anlarız.
QUINCE
Evet, o gece dolunay var.
BOTTOM
O zaman salondaki pencerelerden birini açık
bırakırız, ay ışığı da oradan odanın içine girebilir.
QUINCE
Tamam. Ya da birimiz elinde fener ve dikenle içeri
girer, "Hani, aya bakınca üzerinde elinde çalı olan bir adama benzer bir
şekil vardır ya, işte ben, ayın yüzeyinde görünen elinde dikenli adamı temsil
ediyorum bu oyunda." der... Bir de salonda büyük bir duvar olması lazım... Hikayeye göre Pyramus'la Thisbe duvarın
çatlağından konuşuyorlar.
SNOUT
Salona asla duvar muvar getiremezsin. Öyle değil
mi Bottom?
BOTTOM
Biri ya da diğeri de duvarı oynayacak demektir.
Üstüne biraz sıva, biraz boya, biraz da toz toprak sıvadık mı herkes duvar
olduğuna inanır. Pyramus'la Thisbe'nin fısıldaşacağı çatlak niyetine de
parmaklarını şöyle yapar, olur biter.
QUINCE
Tamamdır, her şeyi hallettik. Gel, otur bakalım.
Herkes rolünü prova edecek... Pryamus, sen başlıyorsun. Laflarını söyledikten
sonra şuradaki çalılığa git. Ondan sonra da sırası gelen sahneye.
(Puck arkadan girer.)
PUCK
Kafayı çeken buraya koşup artist kesiliyor
galiba... İyi de Peri Kraliçesinin beşiğinin bu kadar yakınında ne işleri var
ki... Bunlar bir oyun hazırlıyor... Bir kulak kabartalım hele, icabederse biz
de oktör olup katılırız aralarına.
QUINCE
Konuş Pryamus... Thisbe, sen de hazır ol.
BOTTOM
Thisbe! Çiçeklerin çirkin kokusu
QUINCE
Çirkin değil, zengin...
BOTTOM
Çiçeklerin zengin kokusu: senin soluğun yanında
yoksul kalır, canım Thisbe! Ama dur, bir ses duyuyorum... Sen burada beni
bekle, hemen dönerim.
(Çıkar.)
PUCK
Bu çalılık, bu çalılık olalı böyle Pryamus
görmemiştir her halde...
(Çıkar.)
FLUTE
Şimdi benim mi konuşmam gerekiyor.
QUINCE
Evet. Duyduğu bir sese bakmaya gitti, birazdan
dönecek.
FLUTE
Ey, Nilüfer beyazı rengiyle dünyaya ışık saçan
Pryamus... Delikanlıların en delikanlısı, safkan atların en safkanı, hiç
yorulmayanı. Seninle, Pirus'un mezarında buluşalım...
QUINCE
Ninus'un mezarı! Be adam... Hem daha bu lafın
sırası gelmedi ki... Bunu Pyramus'un bir sorusuna cevap olarak söyleyeceksin...
Bütün rolünü bir kerede söyleyip bitiriyorsun... Sen "hiç
yorulmayanı" deyince Pryamus girecek... Tamam mı...
FLUTE
Safkan atların en safkanı, hiç yorulmayanı...
(Puck yine girer. Bottom da eşek kafasıyla girer.)
BOTTOM
Öyleyse, bu sırf senin içindir... Yalnız seninin
Thisbem, yalnız senin!
QUINCE
Hikkat Garibesi! Ne acayip şey! Cinler çarptı
bizi... Dua edin! Kaçın! Kaçın! İmdat!
(Quince, Snug, Flute, Snout ve Starveling çıkar.)
PUCK
Bataklık, çalılık, fundalık farketmez... Yılanın
deliğine de girseniz peşinizdeyim... Kimi zaman bir bir at olurum, kimi zaman
bir tazı, domuz ya da kafası kopmuş bir ayı, ya da ateş... Kişnerim, havlarım,
hırlarım, kükrerim ve yakarım...
(Çıkar.)
BOTTOM
Bunlar niye kaçtılar ki? Bu mutlaka beni korkutmak için tezgazlanmış
bir düzenbazlık...
(Snout girer.)
SNOUT
Oh, Bottom. Sen değişmişsin, kendi gözlerimle
görüyorum.
BOTTOM
Ne görüyorsun, eşşek kafalı!
(Snout çıkar, Quince girer.)
QUINCE
Tanrı seni korusun Bottom! Tanrı seni korusun! Sen
neye dönmüşsün böyle!
(Çıkar.)
BOTTOM
Sanki anlamadım! Bana eşek muammelesi
yapıyorlar... Yemezler. Akılları sıra beni korkutup buradan kaçıracaklar...
Hiçbir yere gitmiyorum. Burada böyle bir aşağı bir yukarı yürüyüp duracağım...
Bir de şarkı patlattım mı korkmadığımı anlarlar...
(Şarkı)
Kapkara bir horoz
Gagası kirli sarı
Ardıçkuşu gerçekleri anlatır
Çit kuşunun tüyü...
TITANIA (Uyanır.)
Hangi melek beni çiçekten yatağımda uyandırıdı?
BOTTOM (Şarkı)
İspinoz, serçe, tarla kuşu bir de guguk kuşu
başladılar mı şarkı söylemeye
cesaret edemezler hayır demeye
Zaten kim inanır bir kuşbeyinliye
Kim yalan söyler ki, guguk kuşu ağlar durur.
TITANIA
Yalvarırım nazik ölümlü, bir daha söyle...
Kulaklarım aşık oldu o notalara... Gözlerim şekli şemaline köle oldu...
Söylediğin şarkı kanımı kaynattı, aklımı başımdan aldı... İlk görüşte aşk bu
olmalı... Yemin ederim, seni seviyorum...
BOTTOM
Galiba, muhterem hanımefendi, eminim bunları
söylemenizin mutlaka bir akla uygun sebebi vardır... Gerçi doğrusunu söylemek
gerekirse, bugünlerde akılla aşkın bir araya geldiği yok ama birileri ortaya
çıkıp bu ikisini biraraya getirse iyi olacak... Arada bir iyi laf ediyorum...
TITANIA
Yakışıklı olduğun kadar zekisin de...
BOTTOM
İkisi de değilim. Şuradan kurtulacak kadar aklım
olsun başka bir şey istemem.
TITANIA
Buradan gitmeyi de nereden çıkardın şimdi...
Burada kalacaksın... İstesen de istemesen de... Beni öyle sıradan biri sanma,
benim ülkemde dört mevsim bahardır... Ve madem ki ben seni seviyorum, benimle
geleceksin demektir... Hizmetine periler vereceğim senin... Uçurumların
dibinden mücevherler çıkaracaklar senin için... Sen çiçeklerin üzerinde uyurken
en tatlı melodileri fısıldayacaklar kulaklarına... Ölümlü bedenini öyle
arındırıp temizleyeceğim ki, bir ruh gibi gökyüzüne kanat açabileceksin...
Bezelye Çiçeği! Örümcek Ağı! Pervane! Hardal Tohumu!
(Bezelye Çiçeği, Örümcek Ağı, Pervane, Hardal
Tohumu Girerler.)
PEASEBLOSSOM
Burdayım.
COBWEB
Ben de.
MOTH
Ben de.
MUSTARDSEED
Ben de.
HEPSİ
Nereye gidiyoruz?
TITANIA
Bu beyefendiye kibar ve nazik davranın... Gözüne hep şirin görünün... Onu kayısıyla
besleyin... Bol bol çilek yedirin, kara üzüm, yeşil incir, kırmızı dut getirin
ona... Arı kovanlarından bal çalın, bal mumlarından mum yapın, onları ateş
böceklerinin gözlerindeki ateşle yakın... En renkli kelebeklerin kanatlarını
yolun, yelpaze yapıp sallayın ki uykulu gözlerine girmesin ay ışığı... Ne derse
evet deyin, her isteğine boyun eğin ve ona iyi davranın...
PEASEBLOSSOM
Merhaba ölümlü!
COBWEB
Merhaba!
MOTH
Merhaba!
MUSTARDSEED
Merhaba!
BOTTOM
Bana gösterdiğiniz yakın ilgi gözlerimi
yaşarttı... Acaba ben de sizden isimlerinizi dilenebilir miyim?
COBWEB
Örümcek Ağı...
BOTTOM
Sizi çok daha yakından tanımak isterim sevgili
Örümcek ağı... Parmağımı kesersem sizi mutlaka ararım... Sizin adınız nedir?
PEASEBLOSSOM
Bezelye çiçeği.
BOTTOM
Çok rica ederim valideniz yeşil bezelyeyle
pederiniz kuru bezelyeye hürmetlerimi iletin... Sizi de daha yakından tanımayı
çok isterim sevgili Bezelye çiçeği... Peki sizin adınız neydi?
MUSTARDSEED
Hardal tohumu.
BOTTOM
Sevgili Hardal tohumu, sizin ne kadar metin
olduğunuzu çok iyi bilirim... Koskoca bir sığır bifteği ailenizden kaç kişiyi
silip süpürmüştür ve siz bana mısın dememişsinizdir... Sizin akrabalarınız bana
çok göz yaşına malolmuştur... Sizi de yakından tanımayı çok isterim Hardal
tohumu...
TITANIA
Haydi, onu alıp benim kameriyeme götürün... Bana
öyle geliyor ki ayın gözleri sulanmış... O ağladığında bütün küçük çiçekler de
ağlar... yine biri iffetini yitirdi diye sızlanmaya başlar... Sevgilimin dilini
bağlayın ve sessizce getirin onu bana...
(Çıkar.)
PERDE III - SAHNE 2
Ormanda başka bir yer
(Oberon girer.)
OBERON
Titania uyandı mı acaba? Uyandığında gözüne
görünen ilk yaratığa delice aşak olmuştur... (Puck girer.) İşte benim posta
güvercini de geldi. Gel bakalım çılgın peri... Anlat bakalım neler oluyor bu
tekin olmayan koruda?
PUCK
Kraliçe bir canavarla büyük bir aşk yaşıyor...
Kraliçe kutsanmış kameriyesinde uyurken kalın kafalı, üstübaşı yamalı, kaba
saba bir grup esnaf ortaya çıktı. Neymiş efendim, kuru ekmeğe talim edenler
takımı Theseus'un düğün gününde oynanmak üzere bir oyunun provasını yapmaya
gelmişler. Bu beyinsizlerin en beyinsizi de Pryamus oynamaya heveslenmiş... Bu,
bir ara oyun icabı sahneden çıkıp oradaki çalılığın içine gizlendi. Ben de
fırsat bu fırsat geçiriverdim eşek başlığını kafasına... Sıra bizimkinin lafına
gelince çıktı ortaya yeni imajıyla. Ötekiler avcının namlusuyla göz göze gelmiş
çil yavruları gibi kaçıştılar... Zıplayanlar mı istersin, yerde sürünenler mi,
hepsi var... Derken aralarından biri "İmdat!.." diye bağırmaz mı...
Sanki Atina'dan yardım gelecek... Adamların sinirleri iyiden iyiye zayıfladı.
Korkuları da iyiden iyiye arttı... İyiden iyiye saçmalamaya başladılar.
Fundalıklar, dikenler önlerini kesiyor, yerdeki bütün çalı çırpı elbiselerinin
kollarını koparıyor ya da şapkalarını aşırıyordu... Ben de korkudan şaşkına
dönmüş herifleri iyice bir sersemlettim... İşte tam o anda kraliçe gözlerini
açtı... Karşısında da, yepyeni imajıyla güzeller güzeli Pryamus... Kraliçemiz
bir eşekle, düzeyli bir aşk yaşıyor...
OBERON
Zarlar benim düşündüğümden de iyi gelmiş yani...
Peki çiçekteki aşk zehrini, o delikanlının gözüne sürdün mü?
PUCK
İşlem tamam. Delikanlıyı uyurken buldum. Kızcağız
da yanında uyuyordu. Yani uyandığı zaman mecburen ilk o kızı görecek.
(Mermia ve Demetrius girer.)
OBERON
Saklanalım, işte o delikanlı bu.
PUCK
Kız bu kız da oğlan bu oğlan değil.
DEMETRIUS
Seni bu kadar seven birini nasıl böyle azarlarsın?
Kötü sözler düşmanlar içindir.
HERMIA
Şimdilik yalnızca azarlıyorum, ama daha beterini
de yapabilirim. Sana lanet etmediğime şükret. Eğer Lysander'i uyurken
öldürdüysen, ellerine onun kanı bulaştıysa eğer, durma, beni de öldür. Güneş
olmadan gündüz olabilir, ama o olmadan ben olamam. O beni uyurken bırakıp
gidecek ha, olur şey değil. Buna inanacağıma dünyanın delineceğine ve
ayışığının o delikten süzülüp öğle vakti dünyayı aydınlatacağına inanırım daha
iyi... Sen onu öldürmesen o benim yanımdan asla ayrılmazdı... Zaten gözlerin
cani gibi bakıyor... Acımazsız ve cansız!
DEMETRIUS
Cansız olmasam, cansız gibi bakabilir miyim...
Acımasızlığınla, zalimce kalbimi delip geçtin... Beni öldürdün ama sen hala
pırıl pırılsın, küresinde ışıldayan Venüs'sün...
HERMIA
Lysander'ime ne yaptın söyle! Nerede o? Sevgili
Demetrius, ne olur onu bana ver.
DEMETRIUS
Leşini köpeklerime veririm daha iyi!
HERMIA
Hoşt köpek! Git! İtoğlu it! Sen bana nazik bir
genç kız olduğumu unutturuyorsun! Onu öldürdün mü! Eğer öldürdüysen bundan
böyle ortalıkta adam diye dolaşma artık. Tanrı aşkına bir kere olsun doğruyu
söyle. Onu uyurken öldürdün, değil mi? Tabii, uyanıkken gözlerine bakmaya bile
cesaret edemezdin. Aman ne marifet! Bir solucan, bir yılan da yapabilirdi
bunu... Zaten bir yılan yaptı bu işi... Çatal dilli bir yılan! Dünyanın en
aşağılık yılanı bile senin yanında masum kalır...
DEMETRIUS
Boşuna sinirleniyorsun... Lysander'in kanı elime
bulaşmış değil, hem ölmüş de değil..
HERMIA
Yalvarırım söyle, iyi mi bari...
DEMETRIUS
Söyledim diyelim, bundan benim menfaatim ne
olacak?
HERMIA
Bir daha beni görmeme imtiyazı! Bir daha benim
olduğum yerlere geleyim deme! Lysander yaşıyorsa da ölmüşse de sen bir daha
benim karşıma çıkmayacaksın!
(Çıkar.)
DEMETRIUS
Damarı tuttu, peşinden gitmenin anlamı yok. En
iyisi burada biraz soluklanayım. Hem biraz uyursam içimdeki derin keder de
biraz hafifler belki.
(Uzanır ve uyur)
OBERON
Sen ne yaptın yahu! Büyük hata ettin. Gidip iksiri
öyle birinin gözüne sürdün ki, hem aşık olması gereken aşık olmadı, hem de
zaten aşık olanların pişmiş aşına su kattın...
PUCK
İşler kadere kalınca böyle oluyor işte... Boşuna
değil demek ki, bir tek dürüst adama karşılık, milyon tane yemin üstüne yemin
bozan muhteris düşüyor...
OBERON
Rüzgara nal toplatıp koruya koş da bir bak. Şu
Atinalı Helena'yı bul. Aşkına yanmaktan, rengi ruhsarı soldu, hasta oldu. İçi
kan ağlıyor kızcağızın... Onu buraya getir... Bu arada ben de bir iki numarayla
bunun gözünü boyayayım da kız geldiğinde aşktan başı dönsün.
PUCK
Gidiyorum. Gidiyorum. Gittim işte... Dünyanın en
hızlı oku yanımda çırak bile olamaz.
(Çıkar.)
OBERON
Cupid'in okuyla vurulmuş şu mor çiçek ağır ağır
gözbebeklerine çöküyor... Sevdiğini
gördüğün zaman tıpkı gökyüzünde ışıldayan Venüs gibi, bütün pırıltısıyla
gözlerini kamaştıracak... Uyandığında yanında bulacaksın onu, derdinin
dermanını da ondan dilenirsin artık.
(Puck girer.)
PUCK
Periler takımının kaptanı, Helena da geliyor,
yanında da benim hatam olan genç. Aşkın bedelini ödüyor zaar. Sonuçta büyük
gösteri başlıyor. Bu insanlar da amma budala oluyor...
OBERON
Gel şöyle... Gürültüleri Demetrius'u uyandıracak.
PUCK
İkisi bir kişiye ilan-ı aşk edecek... Ve bunların
yaptığı akla hayale gelmez saçmalıklardan bize iyi eğlence çıkacak.
(Lysander ile Helena girer.)
LYSANDER
Seni aşağılamak için ilan-ı aşk ettiğimi de
nereden çıkarıyorsun. Aşağılayan biri ağlar mı hiç! Hem yeminler ediyorum hem
de ağlıyorum baksana. Gözyaşları yalan söylemez. Her yaptığım, bir aşk
madalyası gibi göğsümde taşıdığım bunca yemine rağmen, nasıl olur da yalan
söylediğimi düşünebilirsin.
HELENA
Kurnazlıkta iyice ustalaştın. Gerçekler gerçeklere
yenik düşüyor. Şeytan işi bunlar. Hermia'ya yeminler ediyordun, ne oldu o
yeminlere? Ona ettiğin yeminlerle bana ettiğin yeminleri hangi ölçüye vurursan
vur elde var sıfır. Hepsi yalan hepsi dolan.
LYSANDER
Ona nasıl yeminler ettiğimi anlayamıyorum.
HELENA
Onca yeminden sonra Hermia'dan vazgeçmeni de ben
anlamıyorum.
LYSANDER
Demetrius onu seviyor, seni de hiç sevmiyor.
DEMETRIUS (Uyanır)
Oh, Helena, tanrıçam, güzellerin en güzeli, peri
kızı! Bu gözleri hangi kelimelerle anlatsam bilmem ki... Kristal yanında çamur
kalır. Kiraz dudakların insanı kışkırtıyor... Doğu rüzgarı, senin bir
hareketinle donmuş karlarla bembeyaz olan Torosların dorukları, bir hareketinde
kara kargaya dönüştürür. Pamuk Prenses, izin ver bir öpücükle mühürleyeyim
aşkımı..
HELENA
Canınız cehenneme! Gördüğüm kadarıyla beni
eğlencenizin maskarası ediyorsunuz. Birazcık adam olsaydınız nezaket nedir
bilirdiniz. Böyle incitmezdiniz beni. Benden nefret etmiyor musunuz?
Ediyorsunuz tabii... Ama beni oyunlarınızın maskarası etmeseniz olmaz mı!
Birazcık erkekliğiniz varsa -ki görünüşünüz öyle- nazik bir hanımefendiye böyle
davranmazdınız. Yüreğiniz nefret doluyken ilan-ı aşk etmez, yeminler, abartılı
övgüler düzmezdiniz... Hermia'nın aşkı için yarışırken, şimdi de Helena'yla
alay etme yarışına düştünüz. Bir kızı ağlatıp inletmek ne kahramanlık, ne
erkeklik! Genç bir kızın kalbini kırmak, üstüne üstüne gitmek, sabrını tüketmek
de ne soylu bir davranış!
LYSANDER
Ne kadar kabasın Demetrius! Hermia'yı sevdiğini
herkes biliyor. Sen de biliyorsun, ben de biliyorum. Bak şimdi, burada, bütün
samimiyetimle, bütün kalbimle Hermiya'ya olan aşkımdan vazgeçtiğimi ilan
ediyorum. Sen de Helena'dan vazgeç. Onu ölene dek seveceğim.
HELENA
Şaka olsun diye bu kadar nefes tüketilmez!
DEMETRIUS
Lysander, al Hermia'nı git. Onu bir zamanlar
sevdiğimi sandımsa da vazgeçtim, bitti!.. Kalbim, bir süre onun konuğu olmuş o
kadar. Şimdi ait olduğu yere, Helena'ya döndü ve sonsuza kadar da orada
kalacak.
LYSANDER
Helen, bu saçmalıyor.
DEMETRIUS
Asıl saçmalayan sensin. Benim aşkımın yalan
olduğunu sen nereden bileceksin ki! Ağzından çıkanı kulağın duysun yoksa
karışmam... Bak, işte geliyor seninki.
(Hermia girer.)
HERMIA
Karanlık bastırınca gözlerin görevini de kulaklar
yapmaya başlıyor... İnsan ancak kulaklarıyla yolunu bulabiliyor. Seni
gözlerimle değil, kulaklarımla buldum Lysander. Senini duymamı sağladığı için
kulaklarıma ne kadar teşekkür etsem azdır... Yalnız anlayamadım, neden beni
bırakıp gittin?
LYSANDER
Aşk git git derken insan nasıl durur ki olduğu
yerde?
HERMIA
Hangi aşk seni benim yanımdan alıp götürebilir ki?
LYSANDER
Helena'nın aşkı! Durduğum yerde duramıyordum.
Helena'nın geceyi aydınlatan yıldızlardan daha parlak gözleri bana yol
gösterdi... Niye peşimden geldin? Anlamıyor musun, senden öylesine nefret
ediyorum ki bir dakika bile yanında duramazdım.
HERMIA
Ağzından çıkanlar aklından geçenler değil tabii
ki... Olamaz da...
HELENA
Harika... Bu da onlardan! Biri ikisi yetmedi, şimdi üçü birden alay
ediyor... Günün modası benimle alay etmek anlaşılan... Yazıklar olsun Hermia...
Kadir bilmez kız! Sende bu çetenin bir parçasısın demek... Sen de bunların
oltasına yem oluyorsun... Seninle herşeyimizi paylaşırdık oysa... Saatlerce
oturur dertleşirdik. Biz kardeşten ileriydik... Bir elmanın iki yarısıydık...
Çocuk masumiyeti, okul arkadaşlığı unutuldu mu! Bütün bunlar unutuldu mu? Biz
Hermia, seninle iki sanatçı olup bir dantel üzerine dünyada varolmayan bir
çiçeği nakşetmiştik. Şarkıları aynı makamdan söylemiştik... Ellerimiz, seslerimiz, aklımız birdi bizim. Biz bir
daldaki iki kiraz gibi birlikte büyüdük. Ayrı görünsek de kalbimiz bir
atardı... Biz seninle bir kralın tacında iki tarafı da aynı olan figürdük... Ve
şimdi sen bu ikisiyle bir olup eski arkadaşını hor görüp alaya mı alacaksın...
Bu dostluğa yakışmaz, hele genç kızlığa hiç yakışmaz... Bu acıyı yalnız ben
yaşasam da, bütün kadınlar adına seni kınıyorum.
HERMIA
Senin bu kışkırtıcı sözlerin beni şaşkına çevirdi... Benim seni
aşağıladığım falan yok... Asıl sen beni aşağılıyorsun.
HELENA
Yüzümü gözümü övüyormuş gibi yapıp benimle alay etsin diye
Lysander'i peşime takan sen değil misin! Öteki aşığın Demetrius'a ne demeli...
Beni durmadan itip kakan Demetrius gitmiş yerine bana "tanrıça, peri kızı,
ilah, nadide, kıymetli, kutsal" diyen Demetrius gelmiş... İnsan nefret
ettiği kişiye bu lafları niye söylesin ki! Tabii ki senin kışkırtmanla... Niye,
çünkü bütün ruhu senin aşkınla dolu, senin bir dediğini iki etmez... Ne
yapayım, senin kadar cezibeli değilim işte... Ne talihim var ne de bir sürü
aşığım... Kimse beni sevmiyor, herkes alay ediyor... Sen de acıyacağına hor
görüyorsun.
HERMIA
Ne demek istediğini anlayamıyorum.
HELENA
Ah! Devam edin bakalım, yalancıktan üzüntülü görünün. Arkamı
döndüğümde nanik yapın. Birbirinize kaş göz edin. Sonsuza kadar eğlenin
benimle. Sizde biraz görgü, biraz merhamet, biraz nezaket olsaydı, bana böyle
davranmazdınız... Ama tabii ki kabahat bende, ölseydim, ya da kaybolup
gitseydim benimle böyle alay edemezdiniz.
LYSANDER
Dur sevgili Helena. Beni bağışlaman için yalvarıyorum. Aşkım, ruhum,
canım Helena.
HELENA
Oh, harika!
HERMIA
Bir tanem, lûtfen onunla alay etmekten vazgeç.
DEMETRIUS
Lysander! Onun yalvarmaları işe yaramazsa ben bu işi zorla yaparım.
LYSANDER
Sen istediğin kadar tehdit et, o istediği kadar yalvarsın, benim
için farketmez! Helena! Seni seviyorum. Seni kaybedersem kaybedeceğim şey
üzerine, hayatım üzerne yemin ederim ki seni seviyorum!
DEMETRIUS
Ben seni onun hiçbir zaman sevemeyeceği kadar çok seviyorum!
LYSANDER
Ya sözünü geri al ya da kanıtla!
DEMETRIUS
Gel öyleyse, hadi!
HERMIA
Lysander, söyler misin, nereden çıktı bütün bunlar?
LYSANDER
Çekil başımdan, pis sürtük!
DEMETRIUS
Sözüm ona senden kurtulup benimle döğüşecek! Hadisene, muhallebi çocuğu, gel de dövüşelim!
LYSANDER
Çek ellerini üstümden, nankör kedi! İğrenç yaratık! Bırak beni yoksa
bir yılan gibi savurur yere çalarım seni!
HERMIA
Sen nasıl oldu da böyle kabalaştın anlayamıyorum? Nasıl bu kadar
değişebilirsin ki! Sevgilim...
LYSANDER
Sevgilim deme bana! Aşağılık sürtük! Haşarat zehiri! Pislik! Defol!
HERMIA
Bu bir oyun falan mı yani?
HELENA
İyi bildin, tıpkı seninki gibi bir oyun!
LYSANDER
Demetrius, sözümü tutacağım haberin olsun!
DEMETRIUS
Keşke benim de senin gibi bir ayakbağım olsaydı... Ama bu kadar
zayıf bir bağdan kurtulamadığına göre senin sözünü tutacağına inanmıyorum!
LYSANDER
Ne yapayım peki? Kemiklerini mi kırayım yani? Ya da onu öldüreyim
mi? Ondan ne kadar nefret edersem edeyim, içimden canını acıtmak geçmiyor..
HERMIA
Daha ne kadar canımı acıtabilirsin ki! Benden nefret ediyorsun demek!
Ama neden? Sana ne oldu sevgilim? Ben Hermia değil miyim? Sen de Lysander?
Şimdi de senin beni sevdiğin zamanki kadar güzelim. Bir gece içinde beni hem
seviyorsun, hem de terkediyorsun. Tanrı korusun, beni hepten mi terkettin
yoksa?
LYSANDER
Nihayet anlayabildin! Artık seni görmek bile istemiyorum. Benden
ümidini tamamen kes artık! Sana son defa söylüyorum. Senden nefret ediyorum!
Ben Helena'yı seviyorum!
HERMIA
Demek öyle! Seni aşşağılık sahtekar! Seni tohumu bozuk! Seni aşk
hırsızı! Demek gecenin bir vakti aklına girip benim sevgilimi baştan çıkarırsın
demek ha!
HELENA
Harika! Sende hiç utanma arlanma kalmamış, Nazik ve mahçup bir kız
olmasam sana senin dilinde cevap verirdim... Seni kalpazan, seni alçak kukla!
HERMIA
Alçak mı? Alçak kukla ha! En sonunda bunu da söyledin! Anlaşılan
şimdi de birbirimizin boyunu posunu konuşacağız! Hanımefendi boyuyla kişiliği
arasında bağ kuruyor demek ki... Boyu uzun diye kişiliğini de yüksekte
görüyor... Ben aşağılarda olduğum için bu beyefendinin gözünde yüceldiniz
anlaşılan. Alçakmışım, söyler misin ne kadar alçağım ha!.. Bak boyum kısa
olabilir ama tırnaklarım gözlerini oyacak kadar yükseğe çıkabilir haberin
olsun.
HELENA
Yalvarırım beyler, benimle alay etseniz de onun beni hırpalamasına
izin vermeyin. Ben küfür etmesini bilmem. Şirretlikten de hiç nasibim
olmamıştır... Rica ederim bana zarar vermesine engel olun. Boyuna posuna
bakmayın, benim ona gücüm yetmez,
HERMIA
Bak hala boy pos diyor!
HELENA
Canım Hermia, yalvarırım kızma bana. Ben seni her zaman çok
sevmişimdir. Sana hiç ihanet etmedim. Yalnızca bir kere, o da Demetrius'a olan
aşkımdan sizin bu ormana kaçacağınızı söyledim o kadar. O senin peşinden geldi,
ben de onun... Demetrius da beni azarlayıp, tehdit edip duruyor. İtip kakıyor,
hakeret ediyor ve öldürmekle tehdit ediyor... Eğer şimdi gitmeme izin verirsen
bütün ahmaklıklarımı da yüklenip Atina'nın yolunu tutarım ve senin peşini de
bırakırım... Lûtfen bırak gideyim, ne kadar aptal bir durumda olduğumu görmüyor
musun?
HERMIA
Çek git, sana kim engel oluyor ki?
HELENA
Gidiyorum, ardımda yalnızca aptal kalbimi bırakıyorum.
HERMIA
O aptal kalbini Lysander'a mı bırakıyorsun?
HELENA
Demetrius'a tabii ki.
LYSANDER
Korkma Helena, sana hiçbir şey yapamaz...
DEMETRIUS
Tabii ki yapamaz, hatta sen ona yardım etsen bile..
HELENA
Öfkelendiği zaman tırnakları ne kadar sivri olur bilemezsiniz.
Okuldayken herkesin korkulu rûyasıydı o. Ufak tefektir ama çok azgındır.
HERMIA
Şimdi de ufak tefek diyor! Alçak ya da kısa demiyor ama ufak tefek
diyor! Ben bu hakaretlere tahammül etmez zorunda mıyım! Bırakın beni, şunun
işini bitireyim.
LYSANDER
Ufaklık, çekil artık ayak altından. Boyundan posundan utan. Şu
kadarcık boyun var, türlü türlü huyun var!
DEMETRIUS
Seni hor gören birine yardımcı olmaya ne kadar heveslisin! Helena'yı
rahat bırak, adını bile anma. Onu savunmaya falan da kalkma. Öyle şefkatli gibi
görünmeye de kalkma, yoksa seni fena yaparım.
LYSANDER
Demetrius, bak, artık beni tutan falan da kalmadı. Görelim bakalım
Helena'yı kim daha fazla seviyormuş... Artık hesaplaşabiliriz. Yüreğin
yetiyorsa peşimden gel...
DEMETRIUS
Peşinden gelmek mi? Hadi oradan, yan yana gidelim... Yürü...
(Lysander ile Demetrius çıkar.)
HERMIA
Bu iş senin yüzünden uzadı... Artık kısa kessek iyi olur... Dur, kaçma!
HELENA
Sana hiç güvenim kalmadı. Artık senin yanında kalamam. İş dalaşmaya
geldi mi ellerin benim ellerimden daha uzundur. Ama iş kaçmaya geldi mi de
benim bacaklarım seninkilerden uzundur. (Çıkar.)
HERMIA
Çok şaşkınım, ne söyleyeceğimi de bilemiyorum. (Çıkar.)
(Oberon ile Puck girer.)
OBERON
Bütün bunlar senin yüzünden. Ya aklın bir karış havada ya da mahsus
yapıyorsun...
PUCK
İnan bana gölgelerin kralı, karıştırdım... Sen bana Atinalı gibi
giyinmiş kuşanmış bir genç var, onu bul ve çiçeği gözüne sür dedin, ben de öyle
yaptım... Benim kabahatim ne? Hem fena
mı oldu, iki genç kapışacak, bize de eğlence çıkacak işte...
OBERON
Şimdi bu aşık iki genç kapışacak yer arıyor. Hadi bakalım hoppa cin,
geceyi iyice bir koyulaştır bakalım, ortalığı öyle bir sis bürüsün ki yıldızlar
falan görünmez olsun. Herkes yolunu kaybetsin, kimse kimsenin yoluna
çıkmasın... Önce Lysander'ın sesini taklit edip Demetrius'u şu tarafa çek,
sonra da Demetrius'un sesini taklit edip Lysander'i bu tarafa... İkisi de
birbirini takip ediyorum sanıp başka başka yollara sapsınlar... Ta ki ikisinin
de gözlerini uyku bürüyene kadar... İkisi de uyuduktan sonra çiçeği Lysander'ın
gözüne sıkarsın... Bu çiçeğin sihri bütün yanlışları düzeltir... Uyandıklarında
bütün bu maskaralığın bir rûya olduğunu düşünsünler... Ondan sonra birbirlerine
sonsuza kadar aşk yeminleri edip hiçbir şey olmamış gibi şehre dönsünler... Sen
bu işle uğraşırken ben de gidip kraliçeyi bulup şu hintli oğlanı bir almaya
çalışayım... Oğlanı elinden aldıktan sonra da çiçeği gözüne sürüp onu o eşşek
kafalıdan kurtaralım...
PUCK
Peri efendim, elimizi çabuk tutsak iyi olacak. Gecenin hızlı
ejderleri bulutları aralamaya başladı bile. Sabah Tanrıçası'nın habercisi
parıldadı parıldayacak. Etrafta dolaşan hortlaklar bu parıltıyla birlikte
çoktan kurtlu mezarlarına geri dönmüşlerdir. Çünkü onlar, utançları aydınlıkta
görünür diye hep gecenin karakaşlarının altına saklanırlar.
OBERON
Ama biz o hortlaklara benzemeyiz... Ben sabahları da boy
göstermişimdir dünyada. Bir ormancı gibi doğu kapısı alevden kıpkızıl olana dek
korulukta gezinebilirim. Ya da tuzlu yeşil buhurların Neptün'ün kutsanmış
ışıklarıyla sarıya dönüşüne kadar... Ama bu günün işini yarına bırakmayalım ve
gün doğmadan bu işi bitirelim... (Çıkar.)
PUCK
Bir aşağı bir yukarı / bir aşağı bir yukarı / kaldırıp indirmekten
yiyecekler kafayı / var mı kafa tutacak bana / ne şehirde ne kırda / bir aşağı
bir yukarı / kaldırıp indirmekten yiyecekler kafayı... Hah, işte biri
geliyor... (Lysander girer.)
LYSANDER
Nereye sıvıştın "şerefli" Demetrius... Hadi cevap
versene...
PUCK (Demetrius taklidiyle)
Buradayım, yalancı pehlivan! Asıl sen neredesin?
LYSANDER
Dürüstçe dövüşelim...
PUCK
Gel öyleyse peşimden. Açıklık bir yere gidelim... (Lysander sesi
takip ederek çıkar.)
DEMETRIUS (Girer.)
Lysander, konuşsana... Yine mi kaçtın korkak! Konuşsana! Çalılara mı
gizlendin? Hangi deliğe girdin?
PUCK
Seni korkak, yıldızlara mı bağırıp çağırıyorsun? Çalı çırpıyla mı
savaşacaksın yoksa? Ortaya çıkmayacak mısın? Gel bakalım ödlek herif, çık
ortaya bacaksız... Çık da sopayı ye... Sana kılıç çekecek değilim, değmez...
DEMETRIUS
Orda mısın?
PUCK
Sesime gel... Gel de hangimiz erkeğiz çıksın ortaya... (Çıkar.)
LYSANDER (Girer.)
Yahu, hem kaçıyor, hem de orada mısı diyor... Sesi var kendi yok
ortada... Biraz ışık olsa enseleyeceğim zibidiyi... Ben ne kadar hızlı
kovalasam, o alçak kanatlanmış, benden hızlı uçuyor... Nefesim tükendi... Bu
karanlıkta kovalamacanın alemi yok... Biraz oturup soluklanayım... (Uzanır.)
Gel nazik gündüz gel... Birazcık ışık olsun yeter bana... O Demetrius alçağını
bulup intikamımı alacağım... (Uyur.)
PUCK (Puck ve Demetrius girer.)
Hey, hey, korkak... gelsene...
DEMETRIUS
Birazcık yüreğin varsa bekle beni.. Hileyle hurdayla kaçıp
duruyorsun... Çünkü karşıma çıkmaya cesaretin yok senin... Hadi, çık ortaya...
Nerdesin!
PUCK
Burdayım ya... Burdayım...
DEMETRIUS
Karanlıktan istifade benimle alay ediyorsun... Gün ışısın o suratını
bir göreyim, bütün bunların hesabını vereceksin bana... Şimdi git, seni kovalayacak halim kalmadı... şuraya
uzanıp dinleneyim biraz. Gecenin hayrı gündüzün şerrinden iyidir... Sabah olsun
sen görürsün... (Uzanır, uyur.)
HELENA (Girer.)
Ah bitkin gece, uzun ve bezgin gece... Bitir şu bitmez saatleri,
doğudan doğru huzurla parla. Yolumu aydınlat ki evime döneyim ve kurtulayım şu
şer çetesinden. Uyku sen de gel ve kapa gözlerimi ki kendimden bile
kurtulabileyim. (Uzanır, uyur.)
PUCK
Hala üç kişi... Bir kişi daha lazım... İki kız iki oğlan toplam dört
kişi olacak... İşte geliyor, bezgin ve üzgün. Aşk böyledir işte, kızları deli
divane eder... (Hermia girer.)
HERMIA
Hiç bu kadar yorulup hiç bu kadar kahrolmamıştım. Her tarafımı
dikenler çizdi, çiğ yüzünden sudan çıkmış balığa döndüm. Artık ne yürüyecek
halim kaldı, ne de sürünecek. Ayaklarım artık beni dinlemez oldu... En iyisi
sabah oluncaya kadar şurada dinleneyim. Kavga döğüş olursa da Tanrı Lysander'in
kalkanı olsun. (Uzanır, uyur.)
PUCK
İyi uykular sana güzel kız. / Gözüne boca edince sihirli iksiri /
her şey yoluna girecek. /(İlacı Lysander'in gözüne sürer.) Uyandığın zaman /
her şey eskisi gibi olacak / eski sevgilinin tadı eskisi gibi olacak / Ve
doğrulanacak o meşhur atasözü : davul çalar dengi dengine... Onlar erecek
muradına, biz çıkacağız kerevetine. (Çıkar.)
PERDE I - SAHNE I
Aynı yer. Lysander, Demetrius, Helena ve Hermiya uyumaktadır.
Titania ile Bottom girer. Yanlarında Peaseblossom, Cobweb, Moth,
Mustardseed ve diğer periler girer... Öteki taraftan da görnmeden Oberon...
TITANIA
Gel, şu çiçeklerden yapılmış yatağa otur. Güzel yanaklarından makas
alayım, muhteşem kafana güllerden taç takayım. Sonra da bir öpücük kondurayım o
görkemli kulacıklarına, benim biricik komik aşkım.
BOTTOM
Bezelye çiçeği nerede?
PEASEBLOSSOM
Burdayım.
BOTTOM
Kafamı kaşı... Örümcek Ağı Beyefendi neredeler?
COBWEB
Buradayım...
BOTTOM
Örümcek Ağı Beyefendi... Hemen silahınızı alın ve gidip benim için
bir bal arısı öldürün. Ondan sonra da bal peteğini bana getirin... Aman
dikkatli olun da balları üstünüze başınıza dökmeyin... Sayın Bay Hardal Tohumu neredeler acaba?
MUSTARDSEED
Buradayım.
BOTTOM
Elden gel Hardal Tohumu beyefendi, sizin nezaketiniz de beni
bıktırdı yani...
MUSTARDSEED
Emrinize amadeyim efendim. Buyrun...
BOTTOM
Şu örümcek ağının kafamı kaşımasına yardım edin... Bu aralar bir
berbere gitsem iyi olacak galiba. Yüzümü kıllar bastı... Cildim çok hassas
tabii, kaşındırıyor...
TITANIA
Bir şarkı dinlemek ister misin canımın cananı?
BOTTOM
Müziğin güzelinden çok anlarım. Hadi bakalım, çalınsın, tencere tava
ne varsa...
TITANIA
Peki aşkım, bir şeyler de yemek ister misin?
BOTTOM
Şöyle bir demet dört yapraklı yonca olsa da hatur hutur yesem... Ama
tabii hiç bir şey kuru samanın yerini tutmaz. Canım saman, güzel saman, seni
yerim her zaman...
TITANIA
Benim gözüpek bir perim var, şimdi hemen gider sana sincapların
istiflediği taze cevizlerin hepsini alıp gelir.
BOTTOM
Şöyle bir avuç bezelye olsa daha iyiydi ama neyse boşver. Söyle de
şunlara beni rahat bıraksınlar. Üstüme fena halde uyku çöktü.
TITANIA
Uyu o zaman, ayaklarımı beşik yapar seni sallarım. Periler,
kaybolun... (Periler çıkar.) Sarmaşıkla hanimeli kavuşsun böylece. Ah bilsen
seni ne çok sevdiğimi, aşkından nasıl deliye döndüğümü... (Uyurlar, Puck girer.)
OBERON (Öne gelir.)
Hoşgeldin sevgili Robin. Şu güzelliği görüyor musun? Dangalak
mangalak ama çok şirin görünüyor. Biraz önce ağaçların arkasında yanındaki
iğrenç gerzek için rengarenk çiçekler topluyordu. Bastım fırçayı ve bozuştuk.
Herifin kıllı alnına güzel kokulu taze çiçeklerden yapılma bir taç taktı.
Doğunun incilerine benzer çiğ damlaları kendi utancına ağlayıp sızlamaya
koyuldu... Olup biteni kraliçenin başına kaktığım zaman da yumuşak başlı bir
ifadeyle benden şefkat dilenmeye kalktı. Ben de hemen o oğlanı istedim... Hemen kabul etti ve perilerinden birini
oğlanı benim Periler Ülkesindeki kameriyeme götürmekle görevlendirdi. Ee, artık
madem çocuk benim yanımda, kraliçenin gözündeki perdeyi kaldırmanın zamanı
gelmiş demektir. Sevgili Puck artık şu aptal aşığın kafasındaki zımbırtıyı çıkar.
Uyandığı zaman da ötekilerle birlikte şehre dönebilsin. Buradaki herkes
Atina'ya dönsün. Ve döndüklerinde bütün olup bitenlerin kazara görülmüş can
sıkıcı bir rüya olduğunu düşünsünler. Ama en önce kraliçeyi azat edelim...
Eskiden neysen o ol / eskiden ne gördüysen onu gör / bakireleri esirgeyen
sihirli çiçekler esirgesin seni de / Hadi bakalım, uyan Titania, uyan güzel
kraliçem....
TITANIA
Oberon'um! Neler gördüm bilemezsin! Sözüm ona ben bir eşeğin
gözlerine meftun olmuşum.
OBERON
Senin meftun orada yatıyor işte..
TITANIA
Bütün bunlar nasıl geldi başıma? Ne kadar iğrenç görünüyor...
OBERON
Şimdi susalım... Robin, hadi, çıkar şunun kafasındakini... Titanya,
hadi sen de müzik çal da bunların uykuları iyice ağırlaşsın, beş duyuları da
körelsin bir süre....
TITANIA
Müzik mi dedin? Müzik! Uyusun da büyüsün ninni... (Müzik)
PUCK
Ee, artık uyandığında dünyaya kendi sersem gözlerinle bakarsın...
OBERON
Müzik! Gel kraliçem / El ele tutuşalım / şu uyuyanların olduğu yeri
bir güzel sallayalım.
Yeniden dost olduk artık. Yarın geceki Theseus'un düğününde danseder
onlara refah ve mutluluk dileriz. Bu aşık çiftler de orada olacak. Neş'e içinde
eğlenip coşacaklar.
PUCK
Periler Kralı, duyuyor musun, sabahın habercisi tarla kuşu ötüyor...
OBERON
Öyleyse kraliçem, sessiz bir hüzünle gecenin gölgesinin peşine
takılalım. Başıboş dolanan aydan hızlı dönüp devri alem yapalım.
TITANIA
Hadi o zaman, havalanalım. Uçarken de anlat bana bu gece olup
biteni. Anlat bakalım ben nasıl uyuyakaldım bu ölümlülerin yanında...
(Çıkarlar. Boru sesleri duyulur. Theseus, Hippolyta ve Egeus maiyetleriyle
girerler.)
THESEUS
Hadi, biriniz gidin de ormancıyı bulun. Hazırlıklar tamamlandığına
göre aşkım, tazılarımın şarkısını dinleyebilir. Bağlarını çözün de batı
vadisine yollansınlar... Hadi... Şu ormancıyı da bulun artık! (Maiyetten biri
çıkar.) Hadi sevgili kraliçem, biz de tepeye tırmanalım ve tazıların vadiden
yankılanıp gelen seslerinin keyfini sürelim.
HIPPOLYTA
Bir keresinde Herkül ve Cadmus'la ayı avına katılmıştım. Yanımızda
da muhteşem av köpekleri vardı. Öylesine büyük bir gürültüyle uluyorlardı ki,
sanırsın gökler, pınarlar, etraftaki taş toprak bile onlara eşlik ediyor...
Hayatımda bunca uyumlu bir kargaşa, bunca güzel bir gökgürültüsü duymadım.
THESEUS
Benim tazılarım da onlardan aşağı kalmaz... Koca kulakları
yerlerdeki çiği süpürüp götürür. Sarkık gerdanlarıyla azgın boğalara
benzerler... Avlanırken işi ağırdan alırlar ama iş ahenkli ses çıkarmaya
geldiğinde sırasıyla dizilmiş çanlardan aşağı kalmazlar... Biraz yavaş olun,
burada uyuyanlar da kim böyle?
EGEUS
Efendim, şurada uyuyan benim kızım... Bu Lysander, şu Demetrius, şu
da Helena... Yalnız neden bir aradalar anlayamadım...
THESEUS
Neden olacak, Mayıs ayini için erken kalkmışlardır... Ya da bizim düğün
törenimiz içindir... Söylesene Egeus, Hermia kimi seçtiğini bugün söyleyecekti,
değil mi...
EGEUS
Evet efendim.
THESEUS
Gidin şu avcılardan birini bulup getirin de bir boru çalıp bunları
uyandırsın... (Borular çalar. Lysander, Demetrius, Helena ve Hermia uyanıp
ayağa kalkarlar.) Günaydın dostlarım, Aşıklar günü geldi geçti, Orman kuşları
hala eş seçemedi herhalde...
LYSANDER
Bağışlayın efendim...
THESEUS
Hepiniz ayağa kalkın... İkinizin birbirinize düşman olduğunu
sanıyordum, nasıl oldu da böyle can ciğer oldunuz? Kıskançlıktan kavgadan eser
kalmamış, neredeyse sarılıp uyumuşsunuz.
LYSANDER
Efendim, Hala uyku sersemiyim, şaşkınlıktan kurtulabilmiş değilim...
Buraya nasıl geldiğimi de bilmiyorum... Ama galiba buraya Hermia'yla birlikte
geldim. Evet, evet, bütün amacımız şehirden ve şehir yasalarından
uzaklaşmaktı...
EGEUS
Yeter! Yeter! Efendim, bu kadarı yeter! Ben yasaların Lysander'ın
kafasına inmesini istiyorum... Göz göre göre kaçtılar... Sevgili Demetrius,
bunlar ikimizi de kazıklayacaklardı. Az kalsın senin müstakbel karın, benim de
sana verdiğim söz elimizden uçup gidecekti.
DEMETRIUS
Efendim, Helena ikisinin bu ormana kaçmalarıyla ilgili bütün sırları
anlattı. Ben de öfkeyle peşlerine düştüm. Helena da aşkımdan benim peşime
düştü... Ama sevgili efendim, ne olduğunu kavrayamadığım bir güç beni etkisi
altına aldı ve Hermiya'ya duyduğum aşk bir kar güneşin altındaki bir kar tanesi
gibi eriyip kayboldu... Şimdilerde çocukluğumda çok severek oynadığım süslü bir
oyuncak benim için ne ifade ediyorsa onu ifade ediyor. Şimdi bütün bağlılığımla
ve bütün kalbimle Helena'yı seviyorum. Gözüm ondan başkasını görmüyor. Varsa
yoksa Helena... Bunu farketmeden önce hastaydım anlaşılan... Helena'yı Bütün
tadım tuzum kaçıyordu... Ama artık iyileştim, ağzımın tadı da yerine geldi...
Helena'yı seviyorum, arzuluyorum ve sonsuza kadar onun yanında olmak istiyorum.
THESEUS
Sevgili sevdalılar, şans yüzünüze gülmüş anlaşılan. Birazdan bunları
ayrıntısıyla konuşuruz. Egeus, sen de artık inadından vazgeç... Bu çiftler de
bizimle birlikte tapınağa gelecekler. Ve orada sonsuza kadar birleşecekler...
Çoktan sabah oldu, bizim av işi de suya düştü artık. En iyisi artık hepberaber
şehre dönelim de büyük şenliğimizde bol bol yiyip içelim... Hadi Hippolyta...
(Hippolyta, Theseus, Egeus ve maiyeti çıkar.)
DEMETRIUS
Herşey gözüme ne kadar küçük, ne kadar silik görünüyor şimdi...
Tıpkı başı dumanlı dağların doruklarındaki karlar gibi...
HERMIA
Herşey gözüme ikişer ikişer görünmeye başladı.
HELENA
Al benden de o kadar... Bir hazine gibi Demetrius'u buldum ama hâlâ
benim mi değil mi bilemiyorum.
DEMETRIUS
Uyandığımıza emin misiniz? Sanki hala uykudayız ve bir rûya
görüyoruz gibime geliyor. Dük biraz evvel buradaydı ve bize peşinden gitmemizi
söyledi, öyle değil mi?
HERMIA
Evet, evet, babam da yanındaydı.
HELENA
Hippolyta da.
LYSANDER
Bize tapınağa gelin dedi...
DEMETRIUS
Öyleyse, öyleyse uyandık. Hadi gidelim. Rûyalarımızı anlatmaya yolda
devam ederiz. (Çıkarlar.)
BOTTOM (uyanır.)
Repliğim gelince bana haber verin ki sahneye gireyim. Thisbe "Delikanlıların en
delikanlısı..." deyince gireceğim. He ha hey be! Peter Quince! Flute!
Körük tamircisi! Snout! Tenekeci! Starveling! Hay Allah, bir uyuduk hepsi toz
olmuş. Acayip bir rûya gördüm... Ama bunu size anlatacak kadar eşek değilim
tabii... Zaten anlatsam da kafanız basmaz... Şimdi ben sözüm ona şeymişim...
Şeyle de şeşi şey etmişim... Dedim ya anlatsam da kafanız basmaz... Ama
böylesini ne insan kulağı duymuştur, ne gözü görmüştür, ne eli tutmuştur, ne de
dili tadına bakmıştır. Öyle bir rûyaydı ki bu, hiç bir yürek, hiç bir lisan bu
olup biteni anlatmaya yetmez... En iyisi Peter Quince'i bulup bu rüyanın bir
şarkısını yazdırmak... Adı da "Bottom'un dibi nasıl düştü" olacak,
çünkü tam anlamıyla dibim düştü... Hatta bu şarkıyı Dük'e oynayacağımız oyuna
ekledim mi köşeyi döndük demektir, hem de tam esas kızın öldüğü sahnede... (Çıkar.)
PERDE 4 - SAHNE 2
Atina. QUINCE'in Evi.
(Quince, Flute, Snout ve Starveling girer.)
QUINCE
Bottom'un evine birini gönderdiniz mi? Hala ortada yok mu?
STARVELING
Ne duyan var ne gören. Belki de hapse atmışlardır.
FLUTE
Gelmezse bu iş yatar. O olmadan kesinlikle beceremeyiz.
QUINCE
Mümkün değil. Bütün şehri didik didik edip arasan Prymus'u onun gibi
oynayacak bir tek kişi bile bulamazsın.
FLUTE
Bu şehirde ondan yeteneklisini bulamazsın.
QUINCE
Evet, hem de çok iyi bir insandı, tam bir dönekti...
FLUTE
Dönek değil, örnek... Allah bizi bu boşboğazlılardan korusun.
SNUG (Girer.)
Beyler, Dük tapınaktan dönüyor. Onunla beraber iki üç çift daha
evlenmiş. Şu oyunu oynayabilirsek yırtarız.
FLUTE
Ah sevgili yiğit Bottom! Yevmiyeyi kaçırdın işte. Ömür boyu maaşı
kaçırdın işte. Sen Prymus'u öyle bir oynardın ki Dük sana ömür boyu kıyak maaş
bağlardı... Şimdi asgari ücrete talim... (Bottom girer.)
BOTTOM
Neredesiniz delikanlılar, neredesiniz kanı deli akanlar?
QUINCE
Bottom! Şükürler olsun! Hiç gelmeyeceksin sandım...
BOTTOM
Beyler, size neler neler anlatacağım... Ama sakın nedir diye
sormayın. Gerçi anlatırsam delikanlılık elden gider... Yine de size herşeyi
aynen olduğu gbi anlatacağım...
QUINCE
Hadi, anlat, dinliyoruz Bottom.
BOTTOM
Bir tek kelime bile söylemem... Ama şu kadarını söyleyeyim ki, Dük
yemeğini yedi... Hadi bakalım, hazırlanın. Sakalları sağlam iplikle bağlayın,
ayakkabı bağlarınızı sıkı bağlayın. Birazdan sarayda buluşuruz. Herkes ezberini
kontrol etmeyi unutmasın. Uzun lafın kısası oyunu oynuyoruz... Ne olursa olsun
Thisbe'nin iç çamaşırları tertemiz olmalı. Aslan'ın tırnakları da upuzun
olmalı, yoksa aslan çok şey kaybeder aslanlığından... Ve sevgili oyuncu
arkadaşlarım, lûtfen soğan sarımsak yemeyin. Tatlı bir komedi oynayanın nefesi
de hoş kokmalı... Evet beyler az laf çok iş, hadi iş başına... (Çıkar.)
PERDE 5 - SAHNE 1
Atina. Theseus'un Sarayı...
(Theseus, Hippolyta, Philostrate, Lordlar ve maiyet girer.)
HIPPOLYTA
Theseus, bu aşıkların anlattıkları ne kadar tuhaf, değil mi?
THESEUS
İnanılmayacak kadar tuhaf. Ben böyle masallara, peri hikayelerine
hiç inanmam zaten. Böyle saçmalıkları ancak aşıklarla üşütüklerin beyni üretir.
Aklı başında olanların karnı böyle şeylere toktur... Deliler, aşıklar bir de
şairlerin hayal gücüne akıl sır ermez. Bir delinin kuyuya attığı taşı kırk
akıllı çıkaramaz... Aşktan başı dönmüş bir çılgın da bir dudağı yerde bir
dudağı gökte cadıyı güzeller güzeli Helen'e benzetir... Hele şairlerin gözleri,
onlar fıldır fıldır döner yuvalarında. Akıllara durgunluk veren hayal
güçleriyle ellerine kalem alıp, havadan sudan şeyleri bile kağıt üzerinde
biçimlendirip hem isim hem de cisim verirler. Bu öyle güclü bir hayal gücüdür
ki, küçücük bir keyif ya da neş'e buldu mu, bunu hemen akla uydurur. Tıpkı
gecenin bir vakti bir çalı görürsün de, ayı zannedersin ya, aynen öyle işte.
HIPPOLYTA
Ama onların öyküsünü bütün gece boyunca dinledikten sonra
anlattıklarının büsbütün hayal mahsülü olduğunu düşünmek mümkün değil. Her ne
kadar inanılmaz, tuhaf da olsa anlattıklarında ilginç bir içtenlik var.
(Lysander, Demetrius, Hermia ve Helena girer.)
THESEUS
İşte aşıklar geldi... Hepsi de neş'e ve sevinç içinde... Hep böyle
neş'eli olun genç dostlarım, yürekleriniz hep böyle mutlulukla dolu olsun.
LYSANDER
Bunu bizden çok siz hakediyorsunuz efendim. Tanrı yolunuzu
aydınlatsın, evinizden, yatağınızdan mutluluk eksik olmasın.
THESEUS
Ee, ne diyorsunuz, yemekten
sonra yatana kadar üç uzun saatimiz var. Nasıl oyalanacağız bu sürede? Nerede
bizim şenlikçibaşımız? Bizi eğlendirecek bir oyun, dans falan hazırlanmadı mı
yoksa? Nasıl geçecek bu üç saat söyler misiniz? Philostrate nerede?
PHILOSTRATE
Buradayım efendim...
THESEUS
Söyle bakalım, bu akşam için elinde şöyle matrak bir şeyler yok mu?
Bir oyun, bir müzik falan... Eğlencelik bir şeyler olmazsa bu tembel zaman
geçmek bilmez...
PHILOSTRATE
İşte efendim, bu akşam için hazırlanan gösterilerin listesi...
Okuyun ve hangisini isterseniz hemen o gelsin huzurunuza... (Bir kağıt verir.)
THESEUS
(Okur.) Harp eşliğinde Atinalı bir hadımın seslendireceği,
"Centaurlarla Savaş". İşe yaramaz. Çünkü ben bu hikayeyi akrabam
Herkül'ün zaferlerinden bahsederken anlatmıştım canım sevgilime...
(Okur.) "Kafası kıyak Bacchanalların kalkışması ve kudurup
Trakyalı şarkıcıyı telef etmeleri." Ben bunu daha önce görmüştüm. Tebai'yi
fethedip döndüğüm zaman şerefime oynamışlardı.
(Okur.) "Üç sanat güneşinin, dilenirken ölüp giden alimin
ardından yanıp yakılması." Bu sert bir hicivdir. Düğün töreninin mana ve
ehemniyetine uygun düşmez.
(Okur.) "Genç Pyramus'la sevgilisi Thisbe'nin kısa ama hazin
hikayesi." Acıklı ve matrak bir oyun... Hem acıklı hem matrak! Hem hazin
hem kısa! Anlaşılan buz kadar sıcak, kar helvası kadar tatlı bir şey... Bakalım
bu uyumsuzluk nasıl uyacak eğlencemize...
PHILOSTRATE
Efendim, topu topu on kelimelik bir oyun bu. Bildiğim en kısa oyun
yani. Ama doğrusunu isterseniz bu oyun için on kelime de fazla... Bu da çok
matrak tabi tabii... Çünkü o on kelimenin de hiç biri doğru yerde
kullanılmıyor... Oyunun sonunda Pyramus kendini öldürdüğü için de acıklı
demişler... İtiraf etmeliyim ki provalarını seyrederken gözlerim yaşardı...
Oyuncu geçinenler öyle bir haldeydiler ki, onlara gülmekten gözyaşlarımı
tutamadım.
THESEUS
Kim bu oyuncu geçinenler?
PHILOSTRATE
Şehrini esnaf takımı işte. Bugüne kadar iş yapmak için sadece
ellerini kullanmışlar... Kafalarını da ilk kez sizin düğününüzde oynayacakları
bu bu oyun için kullanmışlar. Oldukça zorlandıkları da kesin...
THESEUS
Bir görelim bakalım marifetlerini...
PHILOSTRATE
Değmez efendim... Size göre değil... Başından sonuna seyrettim. Hiç
bir şeye benzemiyor. Hem de hiç bir şeye... İyi niyetle, azimle çalışıp
didinmişler, olmayacak eziyet çekmişler ama sonuç sıfır.
THESEUS
Görelim, görelim.. Samimiyetle ve görev aşkıyla yapılan hiç bir işte
kusur aranmaz. Haydi, söyleyin gelsinler... Hanımlar, sizde yerlerinize buyrun.
(Philostrate çıkar.)
HIPPOLYTA
Görev aşkıyla bir işe girip de perişan olan insanları görmek benim
hiç hoşuma gitmez...
THESEUS
Canım sevgilim, sen meraklanma, böyle bir şey olmayacak...
HIPPOLYTA
Yaptıkları beş para etmezmiş ama...
THESEUS
Beş para etmese de onlara teşekkür edelim... Nezaket bunu
gerektirir... Onların hatalarını hoşgörerek eğleneceğiz... Görev aşkıyla
yapılan iş başarısız olursa bize düşen emeğe saygı duymaktır, mamüle değil...
Bir sürü yere gidiyorum ve beni kerli ferli adamlar karşılıyor... Hepsi de önceden
itinayla hazırlanmış ve ezberlenmiş hoşgeldin nutukları çekmeye kalkıyorlar...
Karşılarında beni görünce korkudan dizlerinin bağı çözülüyor, tir tir
titreyerek cümlenin olur olmaz yerlerinde tuhaf vurgular yapıyorlar...
Konuşmanın sonu gelmeden de sararıp soluyorlar ve sözleri boğazlarında
düğümlenip kalıyor... İnan bana şekerim, bu sessizlik bile onlardan çok daha
iyi hoşgeldin diyor bana... Bu ürkek ama mütevazı görev aşkı, benim için o
kendini beğenmiş, çok bilmişlikten daha değerli... Büyük büyük laflardansa
yalın bir kaç kelime beni çok daha fazla mutlu eder. (Philostrate girer.)
PHILOSTRATE
Yüksek müsaadelerinizle başlamaya hazırlar efendim.
THESEUS
Buyursunlar. (Borozanlar... Quince girer.)
QUINCE
Gücendirsek de sizi iyi niyetle, Gücendirmeye geldik sanılmasın
asla, çünkü niyetimiz bu değil aslında... Basit marifetimizi göstermeye
niyetlenip sonumuzu en başından belli ettik... Huzurunuza çıkmadan önce iyice
düşündük taşındık. Eğlencelik olalım diye gelmedik buraya... Oyuncular
yaptıklarıyla sizi utandıracak ve oyun bittiğinde ne öğrenmek istiyorsanız
öğrenmiş olacaksınız...
THESEUS
Bu arkadaşın noktayla virgülle pek arası yok anlaşılan...
LYSANDER
Ne dur biliyor ne durak... Bütün laflarını freni patlak araba gibi
yokuş aşağı salıverdi... Soylu efendim, anlaşılıyor ki konuşmayı bilmek yetmez,
doğru konuşmayı da öğrenmek gerek...
HIPPOLYTA
Gerçekten de bir çocuğun düdüğü üflediği gibi oynadı... Gürültü
etmeden on, ama nizam intizam sıfır...
THESEUS
Arap saçı gibi konuştu... Gerçi kimseye zararı yok ama
karmakarışık... Evet, sırada ne var? (Pyramus, Thisbe, Duvar, Ayışığı ve Aslan
girer.)
QUİNCE - PROLOG
Efendimler, nedir bu oyun diye meraktasınız... Ama meraklanmayın
oyun bittiğinde her şey açığa çıkacak... Bu adam Pyramus'dur... Şu şirin hanımefendi
de kesinlikle Thisbe olacak... Şu üstü başı kireç ve toz toprakla sıvanmış adam
karşınıza aşıkları ayıran hain ve gaddar duvar rolünde çıkacak... Bu duvarda
bir yarık var... Zavallı aşıklar bu yarıktan ancak fısıldaşabiliyor... Şurada
elinde feneri, yanında köpeği ve dikenli çalısıyla duran adam da sizin için
Ayışığını canlandıracak... Ayışığının oyunda ne işi var diye merak ediyorsanız
şu kadarını söyleyeyim, aşıklar fingirdemek için ayışığında buluşurlar Ninus'un
mezarında... Sadık Thisbe gecenin bir vakti sevgilisiyle buluşmak üzere
yürürken yolda, Aslan adı verilen bu korkunç canavar çıkar karşısına... Kükrer,
korkutur kızcağızı... Thisbe aslandan kaçarken pelerinini yere düşürür... Aslan
kanlı ve iğrenç ağzıyla ısırır pelerini... Az sonra genç ve yakışıklı Pyramus
gelir... Sadık Thisbe'sinin katledilmiş kanlı pelerinini görünce hançerini, o
hainler haini hançerini çeker ve saplayıverir kaynayan kanıyla dolu böğrüne...
Ve dut ağacının gölgesinde bekleyen Thisbe de Pyramus'un hançeriyle kıyar canına...
Geri kalanı da uzun uzadıya Aslan, Ayışığı, Duvar ve aşıklar anlatsın size...
(Quince, Flute, Snug ve Starveling çıkar.)
THESEUS
Çok merak ediyorum, bakalım aslan da konuşacak mı?
DEMETRIUS
Hiç meraklanmayın efendim, Bir eşek bunca laf ettikten sonra aslan
mutlaka konuşur...
SNOUT - DUVAR
Bendenizin adı Snout, bu oyunda duvar rolünü ben oynuyorum... Ama bu
duvar o sizin bildiğiniz duvarlardan değil. Bu duvarın bir yerinde bir çatlak
mı, delek mi ne var, Pyramus'la Thisbe, yani aşıklar, sık sık gelip gizli gizli
o aralıktan fısıldaşıp durdular. Bu kireç, bu toz toprak da benim gerçekten
duvar olduğumu gösteriyor. Çatlak da işte bu... Ürkek aşıklar işte bu uğursuz
delikten fısıldaşacak...
THESEUS
Kireç ve toztoprak yığını da ancak bu kadar konuşur işte...
DEMETRIUS
Hayatımda duyduğum en nükteli konuşma bu sevgili efendim... (Pyramus
girer.)
THESEUS
Şişt, yavaş, Pyramus duvara yaklaşıyor...
BOTTOM - PYRAMUS
Ey suratsız gece! Ey zifiri karanlık gece! Ey gündüzün yokluğunu
fırsat bilen gece! Ey gece! Ey gece! Korkarım Thisbe'm yeminini unuttu... Ve
sen ey duvar, sevgili duvar, canımın içi duvar. Thisbe'min babasının mülküyle
aramda dikiliyorsun... ama duvar, sevgili duvar, çatlağını açsan da içeri bir
göz atsam... (Duvar parmaklarını aralar.) Teşekkür ederim zarif duvar...
Tanrılar kalkanın olsun... Fakat o ne? Thisbe yok ortada... Alçak duvar, hiç
bir mutluluk yok öte yanda... Lanet olsun beni aldatan her bir taşına...
THESEUS
Bana öyle geliyor ki içinde biraz duygu varsa duvar da onu lanetleyecek...
BOTTOM - PYRAMUS
Hayır efendim, öyle bir şey yok "Aslında ben, lanet olsun beni
aldatan her bir taşına..." deyince Thisbe'nin girmesi lazım. Ben de
duvarın aralığından onu göreceğim... Bütün bunları birazdan göreceksiniz. Her
şey aynen dediğim gibi olacak... İşte Thisbe de geliyor... (Thisbe girer.)
FLUTE - THISBE
Ey duvar, beni Pyramus'umdan ayırdığın için ikide birde sızlandığımı
duymuşsundur. Kiraz dudaklarımla kimbilir kaç öpücük kondurdum senin kireçli ve
kıllı taşlarına...
BOTTOM - PYRAMUS
Bir ses görüyorum... Şu çatlaktan bakarsam belki de Thisbe'min
suratını duyabilirim... Thisbe!
FLUTE - THISBE
Sevgilimsin, değil mi? Sevgilim olduğunu düşünüyorum...
BOTTOM - PYRAMUS
Ne düşünürsen düşün, ben senin cazibene kapılmış sevgilinim. Ve
sonsuza kadar seninim.
FLUTE - THISBE
Ben de seninim, bu can bu bedende durdukça seninim.
BOTTOM - PYRAMUS
Sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar
FLUTE - THISBE
Sevdiğim sen olmasan bu dünya neye yarar...
BOTTOM - PYRAMUS
Öp beni şu alçak duvarın deliğinden...
FLUTE - THISBE
Hep duvarın deliğini öpüyorum ama hiç seni öpemiyorum...
BOTTOM - PYRAMUS
Buluşmaya Ninnu'nun mezarına gelir misin hemen...
FLUTE - THISBE
Ne hayat kesebilir yolumu ne de ölüm, hemen geliyorum... (Çıkarlar.)
SNOUT - DUVAR
Benim rolüm böylece bitmiş oluyor... Yolcu abbas bağlasan durmaz...
(Çıkar.)
THESEUS
Böylece komşular arasındaki duvar yerle bir olmuş oluyor...
DEMETRIUS
Bir duvarın böyle kafasına göre takılması hiç hayra alamet değil
aslında.
HIPPOLYTA
Hayatımda duyduğum en salakça şey bu...
THESEUS
Böyle şeylerde en iyisi bile bir gölgedir aslında... En kötüsü bile
kötü değildir... İnsan düşüncesi onları hoşgörebilir.
HIPPOLYTA
Hep biz düşünmek zorunda kalıyoruz ama, biraz da onlar düşünse ya...
THESEUS
Onları kendi gördüklerinden daha aşağıda görmezsek, adam yerine de
koyabiliriz pekala. Bakın, işte iki üstün varlık sahneye çıkıyor, biri insan,
biri aslan... (Aslan ve Ayışığı girer.)
SNUG - ASLAN
Yerde sürünen o korkunç fareyi görünce nazik yürekleri korkuyla
dolan siz muhterem hanımefendiler, Aslan bütün hiddetiyle vahşice kükrediğinde
sarsılıp titreyeceksiniz belki de... Bu durumda bilmenizde yarar var, benim
adım Snug, işim marangozluktur. Yani ne aslanım, ne de aslanın kocası. Zaten
aslanolsaydım da çıksaydım huzura, çok uzun sürmezdi uzanırdım mezara...
THESEUS
Ne kadar nazik bir canavar bu böyle, yüreği de sefkat dolu...
DEMETRIUS
Hakkını yemeyelim, bugüne kadar gördüğüm en iyi canavar bu...
LYSANDER
Bu aslan bir tilki kadar da cesur...
THESEUS
Doğru, bir kaz kadar da dikkatli....
DEMETRIUS
Pek değil efendim. Bunun cesareti dikkatini sırtlayıp götüremez ama
tilki kazı kapar götürür.
THESEUS
Kaz da tilkiyi kapıp götüremez... Neyse canım, biz onun dikkatini
dikkate almayalım da ayışığını dinleyelim...
STARVELING - AYIŞIĞI
Bu fener ayı temsilen çıktı huzurunuza...
DEMETRIUS
Boynuzları kafasına takması daha doğru olurdu...
THESEUS
Hilal olmadığı için boynuzları görünmüyor daha....
STARVELING - AYIŞIĞI
Bu fener ayı temsil ediyor... Ben de ayın üzerindeki adam gibi
görünüyorum...
THESEUS
Bu çok büyük bir hata... Hiç inandırıcı değil. Çünkü adam fenerin
üstünde olmalıydı.
DEMETRIUS
Mum yanarken buna cesaret edemez... Baksanıza kokusu buraya kadar
geliyor...
HIPPOLYTA
Bu aydan çok sıkıldım, değişse de kurtulsak.
THESEUS
Baksanıza ışığı azalıp duruyor. İyisi mi nezaket bizde kalsın da
sabırla bekleyelim, nasılsa birazdan ufalıp gider...
LYSANDER
Ay, devam et...
STARVELING - AYIŞIĞI
Bütün söylemem gereken, bu fener aydır. Ben aydaki adamım. Bu çalı
süpürgesi benim çalı süpürgem ve bu köpek de benim köpeğim...
DEMETRIUS
Bu fener ay olduğuna göre, bütün bunların fenerin içinde olması
gerekmez mi? Neyse canım, susalım. Thisbe geliyor... (Tphisbe girer.)
FLUTE - THISBE
İşte yaşlı Ninny'nin mezarı burada... Peki benim sevgilim nerede?
SNUG - ASLAN
(Kükrer.) Hırrr... (Thisbe kaçar.)
DEMETRIUS
İyi kükredin Aslan
THESEUS
İyi tüydün Thisbe...
HIPPOLYTA
İyi parladın Ay. Gerçekten de ne kadar güzel kükredi... (Aslan
Thisbe'nin pelerinini didikler ve çıkar.)
THESEUS
İyi didikledin aslan
LYSANDER
Aslan da iyi korkuttu ama...
DEMETRIUS
Pyramus geliyor. (Pyramus girer.)
BOTTOM - PYRAMUS
Sevgili Ay, Güneşimsi ışıklarını saçtığın için teşekkür ederim
sana... Pırıl pırıl parladığın için teşekkür ederim sana... Senin bu altın
pırıltısı ışınların olmasaydı Thisbe'mi asla bulamayacaktım. Ama dur, nasıl
olur! Zavallı kahraman! Bu ne büyük bir ıstırap! Gözlerim, görüyor musunuz? Bu
nasıl olur, güzeller güzeli kuğum... Pelerinin nasıl kana bulandı böyle! Gel
bakalım zalim kader! Gel! Gel! İnceldiği yerden kopsun! Vur kır parçala bu işi
bitir!
THESEUS
İnsanın bir yakını öldü mü hep böyle olur. İnsan kahrolur...
HIPPOLYTA
İçin ezildi, çok üzüldüm bu adamın haline...
BOTTOM - PYRAMUS
Tabiat, ne olurdu aslanı yaratmasan! Bu aslan içinmdeki çiçeği
koparıp attı... Hayır! Hayır! Dünyanın en güzel kadınıydın sen! Kimse senin
gibi yaşamamıştır, kimse senin gibi sevmemiştir ve kimse senin gibi
sevilmemiştir! Gözyaşlarım akın, hançerim paralayın Pyramus'un acılı göğsünü!
Paralayın ki artık, Thisbe için atmayacaksa atmasın artık... (Hançeri kendine
batırır.) İşte ölüyorum! İşte! İşte! İşte! Şimdi ölüyorum! Öldüm işte! Ruhum
göğe yükseliyor! Kelimeler yetersiz, anlamı yok artık! Kelimelerin de ışığı söndü!
Ay senin de ışığın sönsün artık! (Ayışığı çıkar.) Öl artık! Öl! Öl! Öl! Öl! Öl!
(Ölür.)
DEMETRIUS
Bu ölümü yalınzca ölüm olarak nitelemek yetmez! Bu ölümün de
ötesinde bir şey...
LYSANDER
Ötesinde mötesinde, iyi ki öldü, yoksa halimiz dumandı yani...
THESEUS
Bir hekimin yardımı olsa belki de iyileşir ve karşımıza bir eşek
olarak çıkabilir.
HIPPOLYTA
İyi de bu ayışığı neden Thisbe gelip sevgilisini bulmadan çekip
gitti?
THESEUS
Önemli değil, Thisbe yıldızların ışığında da sevdiğini bulabilir. İşte,
geliyor. Anlaşılan bu oyun Thisbe de konuşmadan bitmeyecek... (Thisbe
girer.)
HIPPOLYTA
Pyramus'un uzun uzun laf dinleyecek hali yok, umarım fazla
uzatmaz...
DEMETRIUS
İkisi de aynı haltın soyu... Aralarında tek fark birinin erkek
birinin kadın olması o kadar... Tanrı aklımıza mukayyet olsun...
LYSANDER
Güzel gözleriyle sevgilisini süzüyor...
DEMETRIUS
Hazır olun, sızlanma başlıyor!
FLUTE - THISBE
Uyuyor musun sevgilim? Ne! Öldün mü beyaz güvercinim? Ayağa kalk
Pyramus! Konuş ! Konuş! Dilini mi yuttun? Ölmüş! Ölmüş! Güzel gözlerini, kara
toprak mı örtecek? Bu dudaklar, kiraz burun, sarı papatya yanaklar gitti!
Gitti! Aşıklar o pırasa yeşili gözler diye haykırın! Gel ey zalim kader! Gel!
Gel! Kanı çekilmiş eller, gelin dondurun benim de kanımı! Yaşamak neye yarar
sevgilimi hayata bağlayan ipekten halat koptuktan sonra! Yeter sus artık dilim!
Gel ey hançer, gel de delik deşik et bağrımı! (Hançeri kendine batırır.) Elveda
dostlarım, Thisbe bir daha dönmemek üzere gidiyor! Elveda! Elveda! Elveda!
(Ölür.)
THESEUS
Cenazeleri kaldırmak Ayışığı'yla Aslan'a kaldı...
DEMETRIUS
Duvar da var...
BOTTOM
(Kalkar.) Hayır efendim, biraz evvel aşıkları ayıran duvar
yıkıldı... Şimdi son sözü mü dinlemek istersiniz, yoksa bizim takımdan iki
kişinin takdim edeceği dansı mı?
THESEUS
Sonsöz falan istemez. Sizi temin ederim oyununuzun özür dilenecek
bir yanı yok. Asla özür dilemeyin. Zaten bütün oyuncular rahmetli oldu, özür
dileyecek kimse kalmadı ki... Laf aramızda bu oyunun yazarı Pyramus'u bizzat
kendi oynamalıydı... Oyunun sonunda Thisbe'nin diz bağıyla kendini asardı ve bu
durum çok acıklı olabilirdi... Gerçi bu haliyle de çok acıklı... Hiç fena
değil. Çok ilginçti doğrusu... Neyse, sonsözü falan boşverin de şu dansı
görelim... (Dans.) Gecenin demirden dili onikiyi vuruyor... Artık aşıkların
yatağa gitme, perilerin ortaya çıkma zamanıdır... Gece bu kadar uykusuz
kalırsak, sabah da uyanamayız besbelli... Ne olursa olsun oyun bizi eğlendirdi
ve gecenin ağırlığını hissettirmedi... Hadi artık, doğru yatağa sevgili
dostlarım... Daha onbeş gün sürecek düğün şenliklerimiz cümbüşlerimiz...
(Çıkar, Puck girer.)
PUCK
Şimdi aç aslan kükrüyor, kurt aya bakıp uluyor... Çalışmaktan ölmüş
bitmiş çiftçi serilmiş yatağa horluyor. Eski çamlar bardak olurken baykuş
uğursuz çığlıklarıyla zavallı adama korkunç kefenler gördürüyor rüyasında...
Gecenin en karanlık saati. Ve mezarların kapısı ardına kadar açık. Hortlaklar
kol geziyor ortalıkta... Ay ışığında parlayan, gün ışığında kaybolan biz
periler için eğlence vakti artık... Fareler bile düğün evine girip neş'emizi
bozamaz... Ben önden süpürgeyle geldim. Kapının arkasında toz vardır diye...
(Oberon ve Titania maiyetiyle girerler.)
OBERON
Haydi, doluşun eve ve uyku mahmurluğundan sararıp solmuş ateşi
harlansın. Bütün cinler, periler kendine bir dal bulup başlasın şakımaya ve
raksetmeye...
TITANIA
Önce şarkıyı öğret bize, sonra söylemesi kolay. El ele verip
söyleyelim peri şarkımızı, dansedip kutsayalım burayı... (Şarkı söyler,
danseder.)
OBERON
Tanyeri ağırıncaya kadar, bütün başı boş periler bu eve doluşsun.
Gerdek yatağını hepbirlikte kutsayalım. O yatakta ana rahmine düşenlerin talihi
açık olsun. Üç aşık çift de sevgi yolunda yürüsünler ve mutlu olsun çoluk
çocukları. Tabiat bu çocukları horgörmesin, yarasız beresiz, kusursuz
olsunlar... Haydi periler atlayın bir çiğ tanesinin sırtına ve koyulun yola.
Kutsanmadık oda kalmasın. Karşınıza çıkan her kim olursa olsun, huzurlu ve ve
mutlu yaşasın... Gezin, dolanın ama gün doğmadan yanımda olun... (Oberon,
Titanya ve maiyet çıkar.)
PUCK
Biz gölgeler incittikse sizi, bir düşünün ve hoş görün bizi.
Hayaller arz-ı endam ederken siz de kestiriyordunuz ufaktan... Tamam, mevzuu
biraz zayıftı, ama altı üstü bir düştü işte. Hanımefendiler, beyefendiler,
sürç-i lisan ettikse izin verin düzeltelim. Pek çalışmadan, şansa da çıktıysak
ortaya, siz yine de yılan diliyle eleştirmeyin bizi... Bir şans daha verin,
düzeltiriz merak etmeyin... Yoksa bana yalancı deyin... Eğer hala dostsak
alkışlayın, Robin her şeyi halleder merak buyurmayın...__________________________________15.03.2002 / 00:10.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)