|
.::.
KAHRAMAN BAKKAL SÜPER MARKETE KARŞI .::.
|
|
|
Ferhan
Şensoy’un aynı adlı oyunundan alınmıştır.
|
|
|
İKİ
PERDELİK KOMEDİ
ESER: Ferhan ŞENSOY
YÖNETEN: Mehmet Ali
SÜNGER
BAKKAL ABLA: Küçük Seda
AKBAŞ
EKREM: Fevzi YEREBASAN
TERBİYESİZ
ŞEREF: Kemal ÜNLÜ
EKONOMİK
NEJAT: Mustafa DOĞAN
ŞÜKRAN:
Nilay ALDEMİR
MANAV
ŞEF İHSAN: Mehmet YAZGAÇ
CEVDET: M.
Süleyman ATASEVER
MEZELER
ŞEFİ ÖNDER: Emre DEMİR
KAPICI İRFAN: Bedri SAPMAZ
KONTROL MUSTAFA: Murat SUNKUR
ÇÖPÇÜ : Fevzi
YEREBASAN
SÜT
ŞEF BÜNYAMİN: Mevlüt KOÇAK
KİBAR
NECDET: Emre
DEMİR KASİYER
NECLA: Meral TUZ
OSMAN ABİ :
Mevlüt KOÇAK
ET-BALIK
CANAN: Fatma KÜTÜK
ÜNV. ÖĞR. :
Büyük Seda AKBAŞ
KOMSER:
Can
ATİK
ECVET BEY:
Semih KÖKLÜCAN
BEKÇİ
: Mehmet YAZGAÇ
KLİNİK
NUR: Sinem BAKILAN
KASAP
FERİT: Murat SUNKUR
PATRON: Can
ATİK
MÜŞTERİ:
Fevzi YEREBASAN
Makyöz:Hacı
TERZİ Müzik: Semih KÖKLÜCAN
Dekor Sorumlusu:Bahadır ÜNSAL
KAHRAMAN
BAKKAL SÜPER MARKETE KARŞI
I . BÖLÜM
SUNUCU
- İyi akşamlar
değerli konuklar.Hepiniz hoş geldiniz.Bu akşam bir kahraman bakkalın
süpermarketle olan mücadelesini izleyeceğiz.Oyunumuz 1929'da Amerika'da
başlar .Amerikayla ne ilgisi var demeyin;Süper marketler önce orada kurulmaya
başlandı. Sonra bu günlerde bir şehirde yaşananlarla devam eder. Kim bilir
belki de bu şehir burasıdır ? İyi seyirler efendim.
(müzik
çalarken Dalyork ve Kullen girerler.sunucu çıkmadan Dalyork seslenir.)
DALYORK
Hişşt !
SUNUCU (geri döner) Ne var ?
DALYORK
İyi sahneden
çıkışlar ! Bizi takdim etmeden nereye böyle ?
(sunucu
geri döner)
SUNUCU Evet yıl 1929.Amerika'nın mobilya
kralı Maykıl King Kullen ve adamı Tom Dalyork,
Kullen'in
bürosunda.Saat bişeyi bişey geçiyor.
DALYORK
Tenk yu
SUNUCU Rica ederim vazifemiz.(sahneden
çıkar)
II.
DALLYORK'UN ANLAMADIĞI ŞEY:SÜPERMARKET!
KULLEN Dallyork!Bu haftanın geliri geçen
haftadanda düşük.
DALYORK
Ay em verry
özür.Çok müteessirim efendim.
KULLEN Senin teessürünün bir şeye yararı yok
Dallyork!Tüm mobilya mağzalarımızda satışlar aşırı düşüyor, iflasa gidiyoruz.
Sen teessürden söz ediyorsun.
DALYORK
Üzgünüm Mister
Kullen.New York'taki bütün mağzaların satış durumunu sordurdum. Hiç kimse hiç
bişey satamıyor. Satılamayan yalnız mobilya değil. Amerikan halkının alım gücü
kalmadı. The stop of the alış-veriş. Alış-veriş durdu efendim. Marş basmıyo.
KULLEN Alış-veriş stop etmişmiş.Alış-veriş
durur mu hıyar?
DALYORK
Hıyar olduğum
konusunda hemfikrim.Fakat alış-verişin durmasının benimle ilgisi ne. Marş
basmıyor. Borsa allak bullak oldu.Perşembe günü birdenbire tahviller tuvalet
kağıdına döndü. Tuvalet kağıdına zam geldi. Tuvalet kağıdı satışları durdu.
KULLEN Tuvalet kağıdının bizim mobilya
satışlarıyla ne ilgisi var Dallyork?
DALYORK
İlgisi yok!
KULLEN Defol Dallyork!
DALYORK
Tamam efendim!
KULLEN Hayır! çıkma. Burda kal.Sen çıkarsan
kime bağıracağım ben hıyar?
DALYORK
Yes ay em veri
veri hıyar.Ay em very very sori!
KULLEN Kabahat sende değil.Kabahat seni denel
satış müdürü yapanda.
DALYORK
Üzgünüm
kabahat benim.Sabahat sizin efendim.
KULLEN Sabahat kim?
DALYORK
Bilmiyorum
efendim.
KULLEN Şadap Dallyork!Bir hafta içinde
mobilya mağzalarımızda satışlar artmazsa senin genel satış müdürlüğüne son
vermekle kalmayıp, seni öldürebilirim.
DALYORK
Ay em veri
veri sori.(korkar) Oh may gat sen büyüksün.
(Brayner
başını uzatır)
BRAYNER
Gudaftırnuun
misters!
KULLEN Gudaftırnuun bir kenara,siz kimsiniz?
BRAYNER
Yes it iz...
Gudaftırnuun misters...Nasılsınız?
DALYORK
Nasılsınız?Bir
kenara siz kimsiniz?
BRAYNER
My name is Economist
Brayner!
KULLEN Gözlüğünüz ne kadar interesting!
BRAYNER
İnteresting
değil ekonomik!
KULLEN Vat iz di sebep of yoğur ziyaret?
BRAYNER
Nathing
canım,ay em geçiyordum,five dakika uğrayayım dedim. İşler nasıl?
KULLEN Size ne?
BRAYNER
Ekonomik durumunuz
nasıl diyorum hafif ekonomistim ya?
DALYORK
Bize ne?
KULLEN Şadap Dallyork!Belli ki adamda
satılacak fikir var.Öt ekonomist.
BRAYNER
Siz çok
cinsiniz Mister Kullen,zaten bu yüzden önce size geldim. Sanırım, Amerika'nın
mobilya kralı Micheal King Kullen'in kingliği falan kalmadı
DALYORK
Micheal King
Kullen daima kraldır.
KULLEN Kapa çeneni Dallyork!Kraldan fazla
kralcılık istemez.
BRAYNER
Bay Dall...
Dall... Neydi?
DALYORK
York.
BRAYNER
New-york gibi
yani?
DALYORK
Yes it iz...
BRAYNER
Yalnız sizinki
Niw değil Dal.
DALYORK
Yes.
BRAYNER
İt
iz.(Kullen'e)Bu bay çenesini kapatmakla yetinmeyip defolsa.
KULLEN No no Dallyork kalsın sakıncasızdır.
Sinirlendiğim zaman yanımda birinin olmasında yarar var. Sinirsel açıdan.
(
şükran ve kocası cevdet içeri girerler)
ŞÜKRAN Yer gösterici yok mu ? 6-7 nolu
koltuklar nerde ? Aaa başladı mı ?
KULLEN Başlamış bulunduk.10 geçiyor.
CEVDET İnsan 10-15 dakika bekler
efendim.Tiyatro dakikası dakikasına başlayacak diye bir şey yok. Uçak bile
saatinde kalkmıyor.
ŞÜKRAN 10 milyon bayıldık buraya.Niye biz
gelmeden başlanıyor ?
CEVDET Tamam Şükran sus.Rolünü abartma.
ŞÜKRAN Bir dakika kardeşim oynamayın.Zaten
başını kaçırdık. Nerde 6-7 numaralı koltuk ?
DALYORK
Hemen şurası
efendim. Şu beyefendinin yanı.
(yerlerine
oturmalarını beklerler.kullen kahveden tekrar çeker.)
CEVDET Devam devam.
BRAYNER
Benim vaktim
değerli iyi dinleyin.Kapıyı kapatın kulağınızı açın. Mobilya işinden iflas
edeceğiniz gün gibi açık. Eveet, mobilya yerine ekmek satsanız?
DALYORK
Ay em
sori,fırın açacak değiliz ya?
BRAYNER
İnsanlar,
hatta Dallyork bile mobilya almayabilirler ama ekmek almak zorundadırlar.
Öyle değilmi Dallyork? Böyle sıkıntılı günlerde insanların almak zorunda
oldukları şeyleri satmak daha kazançlıdır. Sadece ekmek değil gıda maddesi
satsanız örneğin...
KULLEN Gıda maddesinin nakliyesi zor.Gıda
maddesinde fire çok.. .Üstelik satış perakende.
DALYORK
Ay em sori
Mister Kullen cümlem bitince şadapmak kaydıyla söze giriyorum; gıda maddesi
satan toptancılar kan ağlıyorlar,halk ancak ucuz gıda maddeleriyle yüz göz
olabiliyor, hatta kimisiyle yüz oluyor göz olamıyor.Şunu demek istiyorum ki
halkın elini sürebileceği ucuz gıda maddelerinin kazancı yok gibidir.Pardon
yani biz bu işlerden anlarız. Ekonomi, ekonomik gözlük takmaya benzemez.
BRAYNER
For
egzempıl,her şeyi piyasadan daha ucuza satıyorsunuz.
DALYORK
Daha çok zarar
edebilmek içinmi for egzempıl?
BRAYNER
Ay em sori
Mister Kullen Dallyork'a bende bağırabilirmiyim?
KULLEN Tabi ki o bu iş için aramızda
bulunuyor.
BRAYNER
Şadap
Dallyork!Kısaca özetliyeyim Mister Kullen kocaman bir mağaza düşünün. Yalnız
gıda maddesi değil,bir evin mutfağına gerekli herşey satılıyor.
Örneğin;tava,tencere,çatal,bıçak, gazoz açacağı.... Tüketici ogün
mutfakuğruna kaç para harcayacaksa,o miktarı denkleştirip mağzanıza
bırakıyor.
KULLEN O kadar büyük bir mağaza binlerce
tezgahtarla döner.O kadar tezgahtara maaş verildiğinde ucuz satış düşünceniz
ayvayı yiyor.
DALYORK
Veri veri
haklısınız Mister Kullen!
BRAYNER
Tezgahtar
kullanmıyoruz baylars!
DALYORK
Mağazayı
açmıyalım,satışa gerek kalmaz!
BRAYNER
Her şey cicili
and bicili ambalajlar içinde değişik raflara dizaynlanıyor.
DALYORK
Ay em
sori,ambalaj masrafından oyuluyoruz!
KULLEN Dallyork'cuğum kapıyı dışarıdan kapat!
DALYORK
Başüstüne Mister
Kullen.(kapıya yönelir).Fakat kapıyı dışardan kapatınca ben de
dışarıda kalmış olurum.
KULLEN Bravo Dallyork anlama katsayın giderek
artıyor... Dışarıda bekle çok sinirlenirsem zile basarım gelirsin.
DALYORK
Ay em sori,
başüstüne Mister Kullen Fakat, bu Ekonomik gözlükçü zırvalıyor. Birazdan
kendisini de kovun. Ben onu dışarıda bekliyorum. (Brayner'a)Sonra
görüşürüz.
(Dallyork
çıkar.Kapının dibinde kapı dinleme konumunu alır)
BRAYNER
Bu Dallyork
Nebraska'lı mı?
KULLEN Yes,it iz.Nerden bildiniz?
BRAYNER
Hayır
Nebraska'dan adam çıkmaz derlerde!
KULLEN Oooo,yes!
BRAYNER
Bu kocaman
mağzayı, büyük bir kafes gibi düşünün, tüketici ise kafese giren kuş..
Kafesin kapısında bir kasa var.Kuşun eline bir sepet verip salıyorsunuz
kafesin içine. Kuş canının istediklerini sepete dolduruyor; geliyor kasaya.
Sepetinde ne varsa tutarı hesaplanıp, kendisinden rica ediliyor. Tezgahtar
yerine tüketiciyi tezgahtar olarak çalıştırıyorsunuz.Bir kasiyerle tüm
mağzayı yönetiyorsunuz!
KULLEN İlginç ve olağanüstü!
BRAYNER
İlginç tabii!
Biz bişey biliyoruz da söylüyoruz.
KULLEN Ancak bizim millet alışkanlıklarına
bağlı bir millettir. Herkesin sürekli alış-veriş ettiği bir köşe bakkalı,
akşam eve giderken uğradığı bir manavı vardır. Manav ona armudun iyisini
verir. Falan filan. İnsanları bu alışkanlıklarından vazgeçirip o mağzaya
nasıl çekeceksiniz?
BRAYNER
Şehir
dışındaki mobilya depolarınızı gıda maddesi deposu olarak düşünün. Malı
doğrudan doğruya üreticiden,büyük miktarda yani oldukça ucuza satın alıp, bu
depolarınızda istif edebilirsiniz. Sürekli gelen zamlarla mal kendini kısa
sürede amorti eder. Piyasada 1 dolara satılan makarnayı siz stokçuluk sonucu
0.75 dolara satabilirsiniz. Tüketici 3 dolara bakkaldan 3 paket makarna
alabilirken, aynı paraya sizden 4 paket makarna alabilecektir. Nivyork
taymsta bir reklam kampanyası: BAKKALINIZ SİZE BİR PAKET EKSİK VERİYOR! gibi
bir slogan. Makarna işi tamam. Makarna uğruna kuş kafese çekilmiştir. Artık
siz ona sakız bile satabilirsiniz.
KULLEN Çok hoş!
BRAYNER
Hoş tabii! Biz
bişey biliyoruz da söylüyoruz.
DALYORK
(başını
uzatır)Sakız soslu makarna hiç duymadım.
KULLEN Bizi rahat bırak
Dallyork.Anlayışsızlığının zirvesindesin.
DALYORK
Sori Mister
Kullen!(çekilir)
KULLEN Peki Mister Brayner,bakkallar mahalle
tüketicilerine veresiye satış yapabilmektedirler. Bu da halkın işine
gelmektedir.
BRAYNER
Halkın en
işine gelen şey ucuzluktur Mister Kullen! Bizim mağzamızda slogan ucuzluk ve
tek duraklı alış-veriş.
DALYORK
(dayanamıyarak
içeri girer)Ay em sori Mister Kullen, bakkaldan tüm ay veresiye satın
alarak ay başında ödeme ya da ödememede bulunan dar gelirli vatandaş
bakkalından vazgeçemez; bu durumda bakkal var yırtmak biz ise var avuç
yalamak. Defolup gideyim mi?
KULLEN No no, kapı arkasından herşeyi
dinlediğine göre, burda kal bari kapı üzülmesin.
DALYORK
Tenk yu Mister
Kullen...Bu Mister Ekonomiğe soru sorabilirmiyim?
BRAYNER
İzin verin
sorsun pliiiz!
KULLEN Sor!
DALYORK
Mister
Ekonomik, heyecanla sözünü ettiğiniz cicili, bicili ambalajlar, ortadan
kaldırdığınız tezgahtar masrafını geçmiyecek mi?
BRAYNER
Ambalaj
masrafının parça başına düşen yansıması çok düşük olacak. Üstelik böyle bir
mağaza kendi kuracağı bir atölyede ambalaj üretebilir. Ayrıca ambalaj
üretiminin geleceği parlaktır. Işık tutulup aydınlatılmıştır.
KULLEN İlginç!
BRAYNER
İlginç tabii!
KULLEN Böyle bir mağazayı nerede açmayı
düşünürsünüz?
BRAYNER
Mağazanın,insanların
evlerine giderken önünden geçtikleri bir yerde olması şart.
KULLEN Peki böyle bir işe paranızın hav
maçını yatırırdınız?
BRAYNER
Böyle bir işe
varımı yoğumu yatırırdım.
DALYORK
Ay em
sori.Varınız yoğunuz ne kadar?
BRAYNER
Varım
yok,yoğum çok.
DALYORK
Başkasının
dolarıyla gerdeğe girmek kolaydır Mister Ekonomik Gözlük.
BRAYNER
Doların yeşil
olması yetmez.Dolar kullanılmayı bilmek ister.Param olsa size akıl vermez
hemen bir Brayner Süper-Market'i açardım.Size de açılış davetiyesini
gönderirdim.
KULLEN Süper-Market güzel isim.
BRAYNER
Kullen
Süper-Market daha güzel. Kısaca K pazarı! Haftaya size bitmiş bir süpermarket
projesiyle geliyorum Mister Kullen.Gudaftırnuun.
KULLEN Gudaftırnuun Mister Brayner!
(Brayner
Dallyork'la selamlaşmak üzeredir,Kullen engel olur)
KULLEN Kendisiyle selamlaşmaya gerek
yok.Kendisi Nebreskalıdır
BRAYNER
Görüşürüz
Mister Kullen.
KULLEN Bu Brayner bir dahi.
DALYORK
Yok
canım,düşüncesi aptalca.
KULLEN Sen bir hıyarsın Dallyork! Adamın
düşüncesi on numara. Bu işi ucuza kapatmalıyız.
BRAYNER
(başını
uzatır)Ay em sori ben bu projeyi ucuza satmayı düşünmüyorum Mister
Kullen.
KULLEN Bak ayrıca bizden de uyanık.
DALYORK
Yok canım,kapı
dinlemeyi benden öğrendi.
KULLEN Dallyork şadap. (düşe dalar)Her
şeyi satan dükkan, herşeyci! Kuş kafese girince birini almazsa öbürünü
mutlaka alacaktır.Bakkallara karşı bir kampanya açıyoruz.Tanıdık Sosyal
Demokrat Parti'lileri dolduruşa getirerek bakkalların fiyatı artıran aracılar
olduğu kampanyasını başlatıyoruz. Bakkal da neymiş? Aracı, tefeci. Hükümete
baskıyapıp bindirtiyoruz vergiyi bakkalların sırtlarına .Bak bakalım bizimle
boy ölçüşebiliyorlar mı? Bakkalların insan sağlığı açısından da tehlikeli
olduğunu ileri sürerek,ambalaj yasası konusunda Sağlık Bakanlığı aracılığıyla
bir yasa tasarısı verdirelim.Yarın sabah bana Sağlık Bakanlığından randevu
al.Öğlene kadar görüşmem gerek. Anladın mı?
DALYORK
Sayın Bakandan
hemen yarın için randevu alamayabilirim Mister Kullen.
KULLEN Benim adımı ver. Sağlık Bakanı
sandığın kadar sayın değil. Kendisi karımın kuzeni olan bir hıyardır.
DALYORK
Oh, veri nays
Mister Kullen.Bundan sonra ülkemizde her şey temiz ambalajlar içinde satılmalı.
KULLEN Bizim mobilya fabrikalarından birini
de ambalaj fabrikasına dönüştürmek üzere girişimlerde bulun. Bu ambalaj
işinin kaymağını kimseye yedirtirmem. Bu durumda bakkallar bizimle boy
ölçüşemez hale gelecek. Sabun köpüğü gibi eriyip gidecekler.
DALYORK
Birgün Amerika
da hiç bakkal kalmayacak.
KULLEN Hayret Dallyork kafan çalışmaya
başladı...mobilya kralı Micheal King Kullen, yani ben, Amerika"nın süper
market kralı olacak.
DALYORK
Diyorum size
her zaman kralsınız.Bana hıyarsın diyorsunuz.
KULLEN Benim krallığım senin hıyarlığına
engel değil. Yaşasın süpermarket! Bravo ben! Mobilyasız yaşanabilir, ama
yemeden yaşanmıyor...
(Işık
söner)
III.YEMEDEN
YAŞANMIYOR ŞARKISI
(Tüm
oyuncular birlikte söyler şarkıyı)
A Yemeden
yaşanmıyor
Yemeden
yaşanmıyor
B
Günümüzün yarısı
Aşır,pişir,
yut!
Ye! Öğüt
öğüt!
Çek,sifon
çek!
Günler
aylar geçiyor
Yemek
yiyerek
Sifon
çekerek
A Yemeden
yaşanmıyor
Yemeden
yaşanmıyor
B Bu,
doğanın yasası
Küçük
beyin maması
Tıka basa
doludur
Büyük
beyin kasası
A Zengin
olan şişman olur
Şişman
gamlı olmaz imiş
B Açlık
nedir bilinmeden
İnsan arif
olmaz imiş
A Kimi
sofrada protein çok
B Kiminin
sofası bile yok
A Açın
halinden anlamıyor tok
B Can
boğazdan gelir, haybeden gider!
A-B
Yemeden yaşanmıyor
Yemeden
yaşanmıyor
Bu doğanın
yasası
Yaşamanın
yarısı
Bizzat
ekmek kavgası
(Işık
söner)
IV.
BAKKALDA BİRİNCİ SEKANS
Zamanlardan
akşamüstü, Vivaldi’ de Sonbahar
SLAYT: TARİH,
DEVRİLEN VE KALAN İKTİDARLARIN ÇOĞU-
NUN
ARKASINDA KASAP, MANAV VE BAKKAL DÜK-
KÂNLARINI
GÖSTERİR.
DR:
İZZET GÜR
-
Bakkal Abla göz içi kadar dükkânında yeri-
ni alır
almaz ışık yanar, beklenmedik bir o-
lay
gibi. Sanki ışığın yanması muhalif bir
repliktir.
Bakkal Abla o repliğe, yani ışığa
yanıt
verir.-
BAKKAL
ABLA- Diyorlar ki herkesler, bakkallık zor bir olay!Bakkallık mor bir
önlük, bakkallık gayet kolay, aritmetik zor olay! Peynirin kilosunun fiyatı
belli, ama kiloyla peynir almak kimin haddi? Tart bana şu parçayı Bakkal
Abla! Parçayı tartmak kolay, koyuyorsun peyniri terazinin kefesine,gramaj
mülkün temeli! Bir yüz gram, bir elli gram, üç tane de on gram, etti sana yüz
seksen... Bul bakalım Bakkal Abla yüz seksen gramın ne ettiğini! İki sekiz on
altı... Bir de elde on yedi... Bakkallık gayet kolay, aritmetik zor olay.
-
Sofitadan, naylon ipli, güzel ve iri bir sepet
sarkar.
Bakkal Abla sepete yanaşır, içinden
uzun
bir liste çıkarır, yüzü güler.-
Önemli
birinin sepeti sarkınca, birden bakkalca bir heyecan duyuyor in-
san.(listeyi
gösterir) Bu bir alış-veriş demek... Bu sepet bakkalın yüzünü
güldüren
sepet!
-Sofitadan
düğümlü ipiyle züğürt sepeti iner.-
Buna
derler kıçıkırık züğürt sepeti züğürt sepet, ilgilenmek istemez. İçine
bakmaya
gerek yok, içeriği belirli: liste, miste yok, iki boş bira şişesi...
Para, hak
getire... Boşları al, doluları koy, yaz deftere! Beyin ismi sarı
Adidas’lı
Mehmet Bey! Bu ve benzeri sepetler, ilgi şefkat istemez, bıra-
kırsın
dingildeyedurur, an gelir usanır, dingildeme durur.
-
Sofitadan plaj çantasını andıran özgün bir
sepet
iner.-
BAAKAL
ABLA - Bu, Artist Nermin hanımın sepeti... Sepetten de anlaşılacağı üzere
Ner-
min hanım
artisttir... Yalnız malbora ve orkid alır, ama parayı peşin verir.
-Nermin
hanımın sepetinden para çıkarır,iz-
leyiciye
gösterir. Sepete malbora ve orkid
koyar.
O sepet yükselirken, titreyerek bir
başka
sepet iner, titremesi kesilmez.-
Bu,Titrek
Necati Bey’in sepeti... Sepetten de anlaşılacağı gibi Necati Bey
titrektir...
İşi derdi cigara!(yukarı seslenir) Yok cigara Necati Bey! Ciga-
ra yok,
diyorum... Gelince ben sana ayırırım.
- Necat
Bey’in sepeti titreyerek yükselirken,
Bakkal
Abla elindeki listeden zengin sepe- doldurmaya koyulur. Bakkal çırağı Terbi-
yesiz
Şeref girer.Bakkal Abla onunla konu-
şurken
bir yandan da liste üzerinde hesap
yapar.-
ŞEREF-
Abla ya... Abla ya... Etçem bu Şaban Bey’in şarap çanağına.
BAKKAL
ABLA- Niye tuvalete yapmıyorsun?
ŞEREF-
Delirtti beni bu Şaban Bey, bir sepet, altı metre ip alıp hediye edicem inek
herife!
BAKKAL
ABLA- Niye? Şaban Bey’in yaş günü müymüş?
ŞEREF-
Hayır, Şaban Bey’in boş günüymüş!Bu gün evde oturup bana emir yağdır-
maya karar
vermiş...(Şaban Bey’i taklit eder) Şeref! Bir ekmek!.. Ekmeği
götürüp
dükkâna dönmemle birlikte, Şeref! Kibrit! Bir kutu! Ulan inek
Şaban Bey,
madem ekmeği yakıcaksın, niye kibriti ekmekle birlikte iste-
miyorsun ulan
hıyar.
BAKKAL
ABLA- Şeref, yeter! Bugünkü küfür hakkını doldurdun. Müşteriden şikayet iste-
miyorum.
ŞEREF-
Müşteri de müşteriliğini bilsin Abla ya... Bir ekmek için elli iki basa-
mak
çıkıyorum, elli iki basamak iniyorum, daha kalbimin çarpıntısı
geçmeden,
(Şaban Bey’i taklit eder)Şeref! Kibrit, bir kutu! Sepet alsınlar!
Herkesin
sepeti var, Şaban Bey’in Şeref’i var! Şerefsiz herif!
- Bakkal
Abla,naylon ipli zengin sepetine lis-
listeyi
atar, sepetle bir iki oynar, sepet yük-
selir.
Züğürt sepeti dingilder, Bakkal Abla
görür
ve fakat ilgilenmez.-
BAKKAL
ABLA- Sana da müşteri beğendiremiyoruz. Sana kalsa, sınavla müşteri alacaksın
dükkâna.
ŞEREF- En
doğrusu!
BAKKAL
ABLA- Allah’tan sana kalmıyor!
ŞEREF-
Abla, ben bu Şaban Bey’in asansörü müyüm?
BAKKAL
ABLA- Asansörüsün. Senin işin bu. Çağıracaklar yıldırım gibi gideceksin,
yıldı-
rım gibi
geleceksin...
ŞEREF- Sen
beni süpermenle karıştırıyorsun Abla...
BAKKAL
ABLA- Boş konuşma Şeref, herkesin sepeti olsa sana ne gerek var.
-
Telefon çalar, Şeref açar.-
ŞEREF-
Şeref Turizm, buyrun!
-
Bakkal Abla gelir, hırsla alır elinden tele-
fonu.-
BAKKAL
ABLA- Alo? Nereyi aradınız! Şeref Turizm diye bir yer yok. Yanlış numara!
-
Bakkal Abla telefonu kapatır.-
ŞEREF-
Nereyi arıyorlarmış abla?
BAKKAL
ABLA- Sana ne?
ŞEREF-
Belki beni arıyorlar...
BAKKAL
ABLA- Kim arayacak seni?
ŞEREF- Ne
demek kim arayacak? Her an değişik kadınlar arayabilir beni. Ben kimi
bayanlara
buranın numarasını veriyorum.; yazıhanem diye...
BAKKAL
ABLA- Deli misin, niye veriyorsun?
ŞEREF- Nereyi
vereyim?
BAKKAL
ABLA- Verme! Telefon sadece sipariş için. Tetikte müşteri bekliyoruz burada.
ŞEREF-
Abla, Divan apartmanının orta katındakiler A Pazarı’na yazılmaya başla-
dılar.
Yıldız apartmanının en üst katından da şüpheleniyorum. Üç gündür
hiçbir şey
almadılar.
BAKKAL
ABLA- Onlar burada yoklar.
ŞEREF-
Nasıl yoklar? Bu sabah çamaşır asmışlar, çamaşırın suyu damlıyordu...
BAKKAL
ABLA- Belki dün gece gelmişlerdir.
ŞEREF-
Valla bilmiyorum Abla, onların kapısının önünde A pazarı naylon torbası
İçinde çöp
görüyorum. A Pazarı’ndan çöp almıyorlarya.
BAKKAL
ABLA- Gözün üzerilerinde olsun.Eğer A Pazarı’ndan alış-veriş
yapıyorlarsa,onla-
ra bundan
sonra ne cigara,ne kahve, ne de gaste. Cigarayı Tekel’den, kah-
veyi
Yemen’den, gasteyi de iki zahmet çarşıdan alsınlar!
-
Züğürt sepeti ısrarla dingilder. Bakkal Ab-
la
ilgilenmez. Şeref çay alır. Kapıcı İr-
fan
girer.-
İRFAN-
Bakkal Abla, yarım ekmek, dört yumurta, iki yüz elli gram beyaz peynir...
Şeref,
Şaban Bey sana sesleniyor.!
ŞEREF-
(Bakar, Şaban Bey’i görür, hızla başını çevirir) Ben Şaban Bey diye birini
tanımıyorum.
İRFAN- Ben
karışmam, pencerede yırtınıyor.
ŞEREF-
Dama çıkıp yırtınsa faydası yok, çay molasındayım.
BAKKAL
ABLA- (elinde yarım ekmek, kapıcının siparişlerini hazırlamaktadır) Git bak,
ne
istiyor!
ŞEREF- Ne
isteyecek Abla, dayak istiyor ... Bizde dayak satmadığımıza göre...
İRFAN- Git
baksana canım, adam bir şey istiyor.
ŞEREF-
Sana ne be, sana ne? İster gitmem, ister gitmem. Sen her, kapıcı, diye ses-
lenenle
ilgileniyor musun?
İRFAN-
Kapıcılık başka, biz bir şey satmıyoruz ki!
ŞEREF- Bu
şehrin anasını satıyorsunuz, daha ne satacaksınız?
BAKKAL
ABLA- Şeref uzattın, git bak bakalım ne istiyor şu adam!
ŞEREF-
Sıkar bu Şaban Bey de artık... Çayımı zehir ediyor... Şimdi oradan geliyo-
rum Abla ya...
Ne lazımsa bir çırpıda düşünsün kuş beyinli herif! (Şaban
Bey’e
seslenir) Ne var lan Şaban Bey, ne var? Yahu niye gelicem, ne isti-
yorsun
söyle getirelim. Niye oradan söylemiyorsun istediğini? Ayıp bir
şey mi
istiyorsun hıyar.
-Şeref
sinirle çıkar. Züğürt sepeti dingilder.-
İRFAN-
Sepet dingildiyor.
BAKKAL
ABLA-Dingildesin. O sepete dingildemek yaraşır. Beyaz peynir 260 gram olabi-
lir mi?
İRFAN-
Benimle evlenirsen, olabilir!
BAKKAL
ABLA- Bana bak İrfan, aptal aptal konuşma, geçiririm teraziyi kafana!
İRFAN-
Zaten benim burcum terazi... Bugün gasteden durumumu okudum; sevdi-
ğiniz
insan size kötü davranacak, aldırmayın, bunlar da geçer, diyordu...
Senin
burcun ney?
BAKKAL
ABLA- Sana ne?
İRFAN-
Sana ne burcu, teraziynen en annaşan burç... Biz birbirimiz için biçilmiş
kaftanız
diyorum, sana bir türlü anlatamıyorum.
BAKKAL
ABLA- Defol git İrfan, peynir meynir yok!
İRFAN-
Sinirlenme Bakkal Abla, şaka ediyorum yahu...
BAKKAL
ABLA- Sana böyle şaka sevmediğimi söyledim, beyaz peynir 260 gram olabilir
mi?
İRFAN-
Olsun olsun,kendime almıyorum ya,4 numaraya, Remzi Bey’e alıyorum...
10 gram
Remzi Bey’e koymaz. Onun belediyede aldığı rüşvet yanında,de-
vede,
kulak tüyü!
BAKKAL
ABLA- Sus! Yarım ekmek 175... Dört yumurta 2400... 260 gram peynir ne yapar?
İRFAN- Ne
yapacak, adamın dişinin kovuğuna bile gitmez.
BAKKAL
ABLA- Kapatıyor musun sen şu çeneni?
İRFAN-
Kapatmak ne kelime, sen emret gidip çeneyi tamamen aldırayım.
BAKKAL
ABLA- (elindeki beyaz peyniri hırsla tenekeye geri atar) Defol git başımdan
İr-
fan...
Remzi Bey’e, Bakkal Abla bana vermiyor, de! Gelsin kendisi alsın!
İRFAN-
Bana bak, benim ilen iyi geçin, gider laz bakkaldan alış-verişe başlarsam,
tüm
apartmandan olursun!
BAKKAL
ABLA- Ben sizin apartmandan olacağımı olmuşum zaten. 5 numara A Pazarı’na
dadandı; 3
numara A Pazarı’nın devamlı müşterisi... Zemin kat zaten hiç
bir şey
almaz. Bir Remzi Bey’in veresiyesi için senin ağız kokunu çekece-
ğime,
Remzi Bey’de olurum daha iyi! Defol git, haydi!
İRFAN- Sen
beni yannış anlıyorsun Bakkal Abla... Ben seni seviyorum, ondan ta-
kılıyorum
sana... Gel evlenelim diyorum, yan çiziyorsun... Bak, benim i-
len evlen,
sen evde otur televizyon seyret, bakkallığı bana bırak, bakkallık
kadın işi
değil.
BAKKAL
ABLA- Çek arabanı İrfan!Bundan sonra bu dükkâna adımını atarsan ayaklarını
kı-
rarım
senin... Git lazlardan alış-veriş et! Remzi Bey’e de selam söyle, bor-
cunu
getirsin.
İRFAN- Ne
inatsın lan Bakkal Abla! İyi, tamam, evlenme mevlenme yok, sar şu
peyniri.
BAKKAL
ABLA- Peynir meynir yok, attık tenekeye, git başımdan.
İRFAN-
Tamam be Bakkal Abla, evlenme mevlenme şaka işte... Sana takılıyo-
rum... Ver
şu peyniri de Remzi Bey’den azar işitmeyelim.
-
Bakkal Abla bir an duralar. Yeniden alır
peyniri
tenekeden, kâğıda koyar, baştan
başlar
hesaba.-
BAKKAL
ABLA- Kilosu 13500, yarım kilosu 6750... 6750’nin yarısı...
İRFAN-
3625!
BAKKAL
ABLA- Kafamı karıştırma peynirden olma! 7000’in yarısı 3500...
- Şeref
burnundan soluyarak girer.-
ŞEREF-
Abla, yarınki küfür haklarımdan bir tane kullanıyorum; bu hıyarağası Şa-
ban Bey’ine
budan sonra bu dükkândan bir şey verilmeyecek...
BAKKAL
ABLA- (hesabı sürdürür)3760 artı 175 artı 3200...5...0...5...7...13, elde var
bir(par-
mağıyla
elde biri tutar)
ŞEREF-
Elde var eşşoleşşek!
BAKKAL
ABLA- N’oldu gene?
ŞEREF-
Hıyar oğlu hıyar! Bana beş bin lira uzatmış, gidip beyefendiye A Pazarı’
ndan dil
peyniri alacakmışım, paranın üstü benim olacakmış.
BAKKAL
ABLA- A Pazarı’ndan mı?
ŞEREF-
Evet Abla ya!
BAKKAL
ABLA- Utanmadan senden istiyor ha? Peki sen ne dedin?
ŞEREF-
Hiçbir şey demedim ben. Efendilik bende kalsın, diye düşündüm . Hiç se-
simi
çıkarmadım.
BAKKAL
ABLA- Aferin!
ŞEREF-
Sadece başparmağımı, işaret parmağımla orta parmağımın arasına dibine
kadar
sokarak, bileğimi Şaban Bey’in suratına doğru efendice salladım.
BAKKAL
ABLA- Terbiyesiz!
ŞEREF-
Beni bu mahalle terbiyesiz etti Abla! Eskiden böyle miydim ben?
İRFAN-
Şaban Bey’e ayıp etmişsin.
ŞEREF-
Sana ne lan sana ne? Bundan sonra böyle bu mahalleye! Bu mahalle böy-
lesinden
anlıyor... Akşam A Pazarı kapanınca, yoğurt almayı unutanları
görürüm
ben... Yoğurt yerine mintaks vericem onlara, geceyi ilkyardımda
geçirecekler...
Abla, sinirim boyumu aştı, ben beş dakika çay molası veri-
yorum.
(çıkar)
İRFAN- (
peşinden seslenir) Kulağın tetikte olsun, Şaban Bey seslenebilir!
ŞEREF-
(girer) Şaban Bey şükretsin ki elimi Şaban’a bulamadım!
- Şeref
sinirle çıkar.Bakkal Abla yeniden he-
saba
dalmıştır.-
BAKKAL
ABLA- 5 sıfır daha 5...6...7 daha ... 2 kere altı 12. Tamam oldu. 7135 lira!
- İrfan
on milyon lira uzatır.-
BAKKAL
ABLA- Bozuk yok, iki de kibrit koyayım, 7,5 milyon yuvarlak hesap
olsun!
(paranın
üstünü verir) Al sana 2500! Remzi Bey’e selam söyle, 103
milyon
lira borcu birikti, hemen göndersin! Yarın belediyede telâfi eder o!
İRFAN- Ben
aynen söylerim, para verirse getiririm!
BAKKAL ABLA-
Aynen söyleme. Bakkal Abla borcunu göndersin, dedi de, yeter!
İRFAN-
(Paketini alır) Seni mi kırıcam, aynen öyle söylerim, yavrum!
- İrfan
hızla kaçar, Bakkal Abla kaptığı tera-
zi
kefesiyle peşinden koşar, yetişemez.-
BAKKAL
ABLA- Eşek kafalı! Bir daha geldiğinde, gösteririm ben sana yavrumu!
-
Bakkal Abla terzinin kefesini yerine koyar-
ken,
müşteri(üniversite öğrencisi) girer.-
ÜNİV.
ÖĞR.- 50 gram peynir, 50 gram zeytin, çeyrek ekmek.
BAKKAL
ABLA- Ne yapacaksın? Dişinin kovuğunu mu dolduracaksın?
ÜNİV.
ÖĞR.- Param ancak buna yetiyor.
BAKKAL
ABLA- Peki. 50 gram peynir, 50 gram zeytin, çeyrek ekmek.
ÜNİV.
ÖĞR.- Bir de yarım gazete alabilir miyim?
BAKKAL
ABLA- İstersen çeyrek gazete verelim. Dalga mı geçiyorsun lan?
ÜNİV.
ÖĞR.- Hayır Bakkal Abla param yok.
BAKKAL
ABLA- Tamam parayı sonra verirsin al oradan bir gazete.
-
Üniversite öğrencisi çıkar.Elinde bir çubu-
ğun
ucuna bağlanmış beyaz mendille İrfan
girer.-
BAKKAL
ABLA- Defol, ayaklarını kırarım!
İRFAN-
Bakkal Abla, bir dakka, bak beyaz bayrak çektik, barış yapacağız.
BAKKAL
ABLA- Bir adım daha atarsan, o ayağını kırıp eline veririm, terbiyesiz herif!
İRFAN-
Vallahi barış yapıp anlaşmaya geldim Bakkal Abla. Evlenme mevlenme
yok. Zaten
bizim evlenmemize imkan yok. Benim evdeki karı bunu kati-
yen kabul
etmez. Şehre geldi, gözü açıldı... Biz zaten evlenmeyeceğimize
göre,
fakat benim de sana takıklığım olduğuna göre... Diyorum ki Bakkal
Abla,
hemen kızma, düşün; senin ilen...
BAKKAL
ABLA- (lafını keser) Ne diyorsun lan sen?
İRFAN-
Kızma, düşün... Birikmiş param var!
BAKKAL
ABLA- Benim de sana birikmiş hıncım var!
-
Bakkal Abla terazinin kefesini İrfan’ın ka-
fasına
geçirir. İrfan düşer bayılır. Işık sö-
ner.
Bir nokta ışığın içinde kalır. Bakkal
Abla .
Müzik. Şarkı başlar.-
V.
BAKKALLIK MOR BİR ÖNLÜK ŞARKISI
BAKKAL ABLA- Bana derler Bakkal Abla
Çünkü
bakkaldı kocam
Kocam öldü
Üç gün
üzüldüm
Üç gün
açılmadı bu dükkân
Ancak
üzülmek
Üzülmek
Karın
doyurmuyordu
Bakkal
oldum ben
Çünkü
bakkaldı kocam.
Dediler ki
herkesler
Bakkallık
zor bir olay
Bakkallık
mor bir önlük
Bakkallık
dilencilikten kolay.
- Işık
söner.-
VI.CEVDET
BEY İLE KARISININ KAVGASI
(Sahnenin
ışığı söner sönmez)
ŞÜKRAN Bana bak Cevdet, bundan sonra
bakkaldan kırık iğne alınmayacak,
anlaşıldı
mı?
CEVDET Niye kırık iğne alıcakmışız, manyak mıyız
biz Şükran,
ŞÜKRAN Bakkaldan alış-veriş edilmeyecek,
diyorum.
CEVDET Niye? Bir terbiyesizlik mi yaptı?
ŞÜKRAN Hayır.
CEVDET E, niye durup dururken bakkal
değiştiriyoruz?Manyak mıyız biz.
ŞÜKRAN Bakkaldan alış-veriş bitti Cevdet.Biz
bakkaldan alış-veriş yapabilecek
kadar
zengin değiliz.Bundan sonra herşey A Pazarı"ndan alınacak.
CEVDET Niyeymiş efendim? A Pazarı %40 faiz mi
veriyor?
ŞÜKRAN A Pazarı herşeyi daha ucuz veriyor.
CEVDET Hayır efendim, A Pazarı ucuz diye
gidiliyor...Nitekim mercimek orada daha
ucuz...
Mercimeğin ucuzluğuna aldanılarak A Pazarı"na gidiliyor,misafir odasına
tanesi beş
milyon liradan, süslü mum alınıyor. Bakkalda mum 300 bin lira, niye
gidip A
Pazarı"ndan alıyoruz?Manyak mıyız biz Şükran?
ŞÜKRAN Ben ne diyorysam o olacak Cevdet! Ne
nerede ucuzsa oradan alınacak...
Tamam, mum
almak yok, ama mercimek A Pazarı"ndan alınacak.
CEVDET Yahu bizim mercimek yediğimiz mi var
allahaşkına Şükran?Mercimek
üç kuruş
ucuz diye A Pazarı"na gidilmez,
ŞÜKRAN Bu yıl ne ucuzsa o yenilecek
Cevdet!Artık öyle, akşam eve gelirken aklına
eseni
almak yok. Maaşını bana getireceksin, ben maaşı haftaya bölücem, güne
bölücem,
ona göre harcamada bulunulacak.
CEVDET İyi tamam, madem alış-verişi sen
yapıcaksın, ister A Pazarı"ndan al,
ister
bakkaldan, bana ne Şükran?
ŞÜKRAN Alış-verişi ben yapmıyıcam ki
Cevdet.Ben alış-verişin stratejisini yapıcam,
listeyi
yapıcam...
CEVDET Alış-veriş için bir adam mı tutuyoruz?
ŞÜKRAN Hayır efendim, sen bizzat listeyi
eline alıp, A Pazarı'nın yolunu tutuyorsun!
CEVDET Ben hergün A Pazarı"na gidemem,
ŞÜKRAN Günaşırı gidersin!
CEVDET Günaşırı hiç gidemem!
ŞÜKRAN Aslında haftada iki gün de gitsen
olur, ben planı yaptım.
CEVDET Gidemem Şükran, bakkala sepet
sarkıtırız, olur biter,
ŞÜKRAN Gidiceksin Cevdet, çünkü A Pazarı
ucuz!
CEVDET Gidemiyeceğim Şükran, çünkü A Pazarı
uzak!
ŞÜKRAN Ben gideceksin diyorum, gideceksin
Cevdet, anlaşıldı mı?
CEVDET Anlaşıldı, ben de gidemeyeceğimi
belirtiyorum Şükran.
ŞÜKRAN Niye gidemiyormuşsun?
CEVDET Çünkü bakkal evin altında, A Pazarı
taa anasının şeyinde
7.
BAKKALDA İKİNCİ SEKANS
Zamanlardan
sabah, Vivaldi'de İlkbahar
(Pencereden
ve sofitadan sepetler sarkar.Kibar Necdet ile Osman Ağbi'nin pencere ışığı
yanar
Bakkal
dükkkanı kapalıdır.Bu loşluk içinde bbirisi bir küfe ekmek getirip dükkanın
önüne koyar,
çıkar.Sokağı
süpürerek çöpçü girer.Işık reostat'yla ağır ağır çoğalır. Kibar Necdet
pencereye
çıkar, bir
çift yıkanmış çorap asar.)
NECDET:
Çöpçü baba
bakkal açılmış mı?
ÇÖPÇÜ: Çöpçü baba senin baban.Ben senin ananı
tanıyom mu lan?
NECDET:
Bakkal açılmış mı diyoruz kardeşim,ne diyoruz?
ÇÖPÇÜ: Açılmamış.
NECDET:
(içeri)
Açılmamış Osman Ağbi…
OSMAN: İyi tamam açsınlar o zaman!
(Osman
Ağbi içeri çekilir.Necdet pencerede kalır.Şeref gastelerle girer. Gasteleri
dükkanın önünenüne
bırakır.Bakkal
Abla'nın evinin pencere ışığı yanar.Sahnenin ışığı çoğalmıştır.)
ÇÖPÇÜ: Ulan ne pis insanlarsınız1 Ne lan bu
dükkanın önü böyle?
ŞEREF: Doğru dürüst süpürmüyorsun ondan
oluyor.
ÇÖPÇÜ: Yok ya! Her gün sizin dükkanın önünü
süpürmekten anam ağlıyo.
ŞEREF: Anana mendil al, olsun bitsin!
ÇÖPÇÜ: Elim değmişken senin anana da don
alaiim mi?
ŞEREF: Çok fena yaparım lan seni!
ÇÖPÇÜ: (elinden süpürgeyi, küreği atar) Yok
ya! Gel lan buraya.
NECDET:
(içeri) Osman
Ağbi, kavga var!
(Şeref ve
Çöpçü kapışırlar)
ŞEREF: Parçalıycam lan seni!
ÇÖPÇÜ: Bari kuş başı yapta civcivlerde
sebeplensin!
NECDET:
(içeri) Osman Ağbi, kavga var!
OSMAN: (pencereye çıkar) Vuur! Parçala onu Şeref! (Necdet'e)
Kimle
dövüşüyor
Şeref?
NECDET:
Çöpçüyle.
OSMAN: Sen çöpçüyü parçala biz süpürürüz
Şeref! Çöpçü sen de vur…
Kemik sesi
gelsin.Muhallebici hallebici kavgası istemem… Vursana lan Şeref!
(kavga
itiş, kakış boyutunu açmamaktadır)
NECDET:
Ohoooo, böyle
kavga olmaz ki!
(Bakkal
apla pencereye çıkar)
BAKKAL
ABLA: Şeref
n'oluyor?
ŞEREF: (iterek ayrılır çöpçüde) Bir
şey olduğu yok Apla, sabah sabah
elimizi
çöpçüye buladık, elimiz kirlendi…
(Çöpçü
homurdanarak süpürme işlemine koyulur.Süpürerek çıkar sahneden.)
BAKKAL
ABLA: Sepetlere
gaste, ekmek koy.Titrek Necmi Bey'e Cumhuriyet
koyma,
Necati Bey İlhan Selçuk'a sinirlenmiş, Cumhuriyet istemiyormuş…
ŞEREF: İlhan Selçuk da Necati Bey'e
bayılıyordu…Zaten o titremeye
Necati Bey
nasıl gaste okuyor? Gasteyi başka birimi tutuyor?
BAKKAL
ABLA: Mutlaka!
İki kişi de Necati Bey'i tutuyor herhalde… Artist
Nermin'e,
Hey, Şey, Mey…Ney varsa koy, o onları seviyor!
ŞEREF: Titrek Necati Bey'e inadına iki
Cumhuriyet koyiim mi Abla?
BAKKAL
ABLA: Sana ne
diyorsam onu yap.
ŞEREF: İlhan Şelçuk hatırı için Abla ya!
BAKKAL
ABLA: Boş
konuşma.Kamil Bey'lere üç ekmek,Kamil Bey perhizdeymiş.
ŞEREF: Perhizde olur mu abla, karısı
yedirtmiyordur ona.
BAKKAL
ABLA: Yedirtmez
yedirtmez, kadın fiminist!
ŞEREF: Asıl feminist Kamil Bey, günde üç
posta karısından dayak yiyor,
ideoloji
uğruna ses çıkarmıyor.
BAKKAL
ABLA: Tamam
Şeref tamam, sabah sabah çenen düştü…İşine bak!..
Gastelerin
ekleri ni yanlış koyma… Ten ten yerine balon koyuyorsun….
Test
kitabı yerine Fenerbahçe bayrağı koyuyorsun!
(içeri
girer penceresini kapatır)
ŞEREF: (kendi kendine söylenerek sepetlere
gaste ve ekmek koyar)
Her gaste
bir düzine ek ve hediye veriyor. Hangisi neyin eki ben onunla mı
uğraşacağım?
Adamına göre dağıtıyorum ekleri…Titrek Necati Bey kimya
testi
ekini n'apıcak? Ona Fenerbahçe Bayrağı koyuyorum. Elinde tutsa
kendiliğinden
dalgalanır.Artist Nermin Hanım bilim-teknik ekini n'apsın?
O yazılı
gaste sevmiyo, resimlere bakıyo,ona en resimli ekleri koyuyom.
Bütün
mahalle koyduklarımdan memnun!
OSMAN: (pencereye çıkar) Kavganın içine ettiniz.. Ulan o eski
kavgalar
kalmadı
be!.. Şeref kanyağımız bitti!
ŞEREF: Tamam getiririz Osman Ağbi!
OSMAN: Bravo Şeref!
(Osman
Ağbi içeri girer. Şeref gaste, ekmek dağıtımını sürdürür. Çöpçü süpürerek
sahneye girer)
ŞEREF: Süpür süpür , bizim dükkanın önünü
doğru dürüst süpür!
ÇÖPÇÜ: Sizin dükkanın önünü süpürmek istemez.
Ne kadar süpürsen
bok
götürüyor.
ŞEREF: Bizmi döküyoruz lan?
ÇÖPÇÜ: Gökten mi yağıyor?
ŞEREF: Evet. Aynen gökten yağıyor, hıyar oğlu
hıyar.
ÇÖPÇÜ: Ne diyorsün lan sen ayı?
ŞEREF: Ayı senin baban! Ona ilaveten keman
yayı!
(Şerek
gaste, ekmeği bırakır, Çöpçü süpürgeyi bir yana, küreği bir yana atar,
yeniden kapışırlar.)
ŞEREF: Lan seni öldürecem, mapusta çöpçü
öldürmüş diye alay
edecekler
benimle!
ÇÖPÇÜ: Esas ben seni öldürecem lan!
NECDET:
(içeri) Osman Ağbi kavga kızıştı!
OSMAN: (pencereye çıkar) Vur gözüne gözüne vur Şeref!
BAKKAL
ABLA: (girer) N'oluyor Şeref? Git çabuk ellerini
yıka!
ŞEREF: Yıkıyacam zaten Abla! Aslında bir
hamama gitsem daha iyi.
Bir
mahellenin çöpüyle dalaştım….(çöpçüye) Ulan inek, kimse sana
deodorant
diye bir şeyin varlığından sözetmedi mi?( çıkar)
ÇÖPÇÜ: Süpürmüyorum lan, ben de burayı
süpürmüyorum işte! (çıkar)
OSMAN: Bakkal Abla bir kanyak göndersene,
acele!
BAKKAL
ABLA: (toz
almaktadır) Kanyak
yok.
OSMAN: Şeref, var, dedi.
BAKKAL
ABLA: Kanyak
yok.
NECDET:
Şeref'in
zulası vardır Osman Ağbi, şimdi getirir.
OSMAN: Bravo Şeref!
(Osman
içeri çekilir. Şeref girer.)
NECDET:
Şeref, kanyak!
ŞEREF: Tamam şimdi getiriyorum Necdet Ağbi!
BAKKAL
ABLA: Kanyak
var mı?
ŞEREF: Olmaz olurmu Abla, tursillerin arkası
kanyak dolu!
BAKKAL
ABLA: Sana
müşteriden mal saklama demiyor muyum?
ŞEREF: Müşteriden mal saklamıyoruz Abla.
Osman Ağbi istiyor lap
çıkarıp
veriyorum, biri istiyor lap çıkarıp veriyorum. Müşteriden neyi
saklayım?
Ama herifin biri geliyor akşamüstü, iki eli A Pazarı torbası, lebalep
alış-veriş
etmiş, alış-verişten omuları çökmüş eşşoleşşeğin, utanmadan bana,
kanyak var
mı, diyor. Ben ne diyeceğim o zaman ona?
BAKKAL
ABLA: Kanyak
var, ama vermiyoruz, hayırlı A Pazarı beyefendi,
diyeceksin!
ŞEREF: Ben zaten yok derken herifin elindeki
A Pazarı torbalarına öyle
pis
bakıyorum ki herif niye yok dediğimi hemen anlıyor…
(Şeref
Necdet'e kanyak iletir. Bakkal Abla gazete alır, bakar.Gazetelerden bir iki
başlık okuyabi-
lir.
Şeref elinde gaste ekmek ile çıkar. Kapıcı İrfan girer.)
İRFAN: Gut mornik, Bakkal Abla!
BAKKAL
ABLA: (küs) Ne var, ne istiyorsun?
İRFAN: Remzi Bey, mercimek sizde kaç para,
diye soruyor.
BAKKAL
ABLA: 3500
lira!
İRFAN: İyi tamam! (çıkar)
(Bakkal
Abla gastede başlıkları okur)
(Kapıcı
İrfan girer)
İRFAN: Remzi Bey, kısa Cemal istiyor, kaç
paket varsa!
BAKKAL
ABLA: Mercimek
istemiyor mu?
İRFAN: Cık!
BAKKAL
ABLA: Niye
fiyatını sorduruyor?
İRFAN: Mercimek A Pazarında daha ucuzmuş, onu
ordan alcakmış…
BAKKAL
ABLA: O zaman
cigara yerine de bizden nasihat alacak. Cigara migara
yok, haydi
bas git!
İRFAN: Bana ne bağırıyon? Gider aynen
söylerim. (çıkarayak)
Güzelim.
(çıkar)
(Şeref
girer. Bakkal Abla İrfan'ın peşinden koşar)
BAKKAL
ABLA: Ben sana
gösteririm eşşek kafalı! Kafasını deldik gene uslanmadı.
ŞEREF: Ne diyor Abla o?
BAKKAL
ABLA: Sırnaşıklık
yapıyor, bana asılıyor…
ŞEREF: E, niye sen bana söylemiyorsun,
mahellemiz birdenbire
İrfan'sızlığına
kavuşsun.
BAKKAL
ABLA: Bir daha
terbiyesizlik yaparsa, döversin.
ŞEREF: Şimdi ben gidiim, bir posta döviim,
bir daha bir bok yemesin.
BAKKAL
ABLA: Bırak,
istemez… Bak Şaban Bey seni çağırıyor…
ŞEREF: (sinrle Şaban Bey'e bakar, hızla geri
çevirir başını) Ben
Şaban
Bey'le
küsüm!
BAKKAL
ABLA: Git bak,
adam en iyi müşterimiz, her şeyini bizden alıyor.
ŞEREF: Evet ama her şeyini tek tek alıyor,
delirtecek beni!
BAKKAL
ABLA: Git bak.
ŞEREF: Öldürecem bu Şaban Bey'i, Şabansız bir
hayat düşünüyorum.
(Şeref
sinirle çıkar.) (Klinik Nur girer)
KLİNİK
NUR: Telefon
çalışıyor mu?
BAKKAL
ABLA: Çalışıyor!
Kontürü 200 bin lira.
KLİNİK
NUR: Aaaa,
manyak mısın sen ayol, telefon her yerde 100 bin lira!
BAKKAL
ABLA: Git her
yerden et!
(
Klinik Nur numaraları tuşlar )
ECVET: 1211881… telefon mu edeceksiniz
1211881?
KLİNİK
NUR: Hayır duş
alacam… Sular kesik… Su sesini bekliyorum!
ECVET: Hayır, ben de telefon edecem de,
1211881!
KLİNİK
NUR: Geç
sıraya edersin.
KLİNİK
NUR: Alooo?
Aaa,açıldı kapandı… Gitti 200 bin lira!
BAKKAL
ABLA: (Ecvet'e)
Son zamanlarda
bize uğramaz oldunuz maşallah…
Hangi
bakkaldan alış-veriş yapıyorsunuz?
ECVET: Yok canım, ne bakkalı… Hanım gidip
toptan alış-veriş ediyor.
BAKKAL
ABLA: Halden
mi alıyor?
ECVET: Yok canım, şeyden alıyor...
BAKKAL
ABLA: Biliyorum,
A Pazarı'ndan alıyor. Görüyorum her gün elinde
naylon
torbalarla geçiyor. Ekmeği bile ordan alıp kazıklanıyorsunuz. Orda
ekmek
dilimi 50 bin lira… Bizde ekmek 350 bin lira… Bizim ekmekten öyle
20 dilim
çıkar… Bir dadandınız A Pazarı'na… Tezek satsalar alacaksınız!
ECVET: Bakkal Abla,bizim bütçemiz malum.Orası
daha ucuz diyor,hanım.
BAKKAL
ABLA: Ucuzmuş!
Ney ucuz? Zeytin bizde daha ucuz. Size fasülyeyi ucuz
veriyor,
zeytinde kazıklıyor. Fasulye geliyor bizimkinde pahalı!
KLİNİK
NUR: Alooo?...
Muzo'yla görüşmek istiyorum… Muzefferi rica
ediyorum
beyefendi… Hayır çok önemli, çağırın gelsin. Nur, dersiniz…
Nur,
deyinsiz, o anlar… Çok mersi!... Bekliyorum, mersi!
BAKKAL
ABLA: Bir
tutturmuşlar, A Pazarı'nda daha ucuz! Nasıl daha ucuz olur!
O kadar
adam çalıştırıyor, dünyanın parası dükkan kirası veriyor… Depolar,
buzdolaplar…
Ambalajlar… Televizyona, gasteye reklamlar…
Bunların
parası kimden çıkıyor?
ECVET: Valla benim aklım ermez Bakkal Abla.
Hanım orası daha ucuz
diye
tutturdu bir kere, üşenmiyor, taa oraya gidip ordan alıyor…
BAKKAL
ABLA: Madem
üşenmiyor, peyniri neden gidip Edirne'den almıyor?
Orada daha
ucuz!
KLİNİK
NUR: Alo? Muzo
sen misin? Nur, ben… Haa… İyi değilim Muzo! Bak
ne
diyicem, dün gece sen gittikten sorna kötü rüyalar gördüm… Evet…
Rüyamda
bir divanda oturuyorum… Annem pencereye kırmızı bir yorgan
asmış… Cam
vuruluyor… Pencereyi açıyorum, kimse yok!.. Bir bakıyorum,
divanda
kocaman bir köpek oturuyor… Köpek üstüme atlıyor.. Korkuyorum,
evden
kaçıyorum. Bir hapishaneye giriyorum. Orda tanımadığım biriyle
konuşuyorum,
ağlıyorum. Gardiyan bana hapihanenin anahtarının veriyor.
Koşarak
bir eve giriyorum. Yengem orda. Evin ortasında bir ağaç var.
Ağacın
musluğu var. Musluğu açıyorum, su akıyor… Ev su doluyor…
Ne yengem,
ne ben yüzme bilmiyoruz. Yengem, uçalım diyor. Pencereden
uçuyoruz,
bir tarlaya konuyoruz. Yengem, papatya topluyor. Ben de
topluyayım
diyorum, tam ben toplarken, üstümden traktör geçiyor, her
tarafım
kan içinde kalıyor,bana bir şey olmuyor.Karşımda demir parmaklıklı
bir kapı
açılıyor. Sen kapının öbür tarafındasın Muzo. Bana 3 tane anahtar
veriyorsun.3
anahtarı da kapıya sokuyorum, hiç biri kapıyı açmıyor… Muzo
niçin bana
rüyamda yanlış anahtar veriyorsun? Yoksa beni aldatıyor musun
Muzo?
Alo?.. Alooo?..Muzo?.. Muzaffer! Aaaa, kapatmış eşşoleşşek!
BAKKAL
ABLA: Kapatır
tabii!
KLİNİK
NUR: Ben o
Muzaffere gösteririm… Eşşoleşşek, rüyamı dinlemiyor!
(Klinik
Nur 500 bin lira atar, sinirle dışarı çıkar)
BAKKAL
ABLA: Salak
karı, saçma sapan rüya antatıyor, Muzaffer'e bozuluyor.
ECVET: Bakkal Abla bir telefon edebilir
miyim?
BAKKAL
ABLA: Bizde
telefon pahalı, git PTT'den et.
ECVET: Yahu Bakkal Abla, Buraya telefon
koymussun.200 bin lira diye
karar
almıssın.200 bin lirayı basar istediğim gibi konuşurum ben, tamam mı?
BAKKAL
ABLA: Ettirmiyoruz
anam babam. Telofon işi bitti.
(Bakkal
Abla, makasla sanki bir yerin açılışını yapar gibi telefon kablosunu keser)
BAKKAL
ABLA: Mahellemiz
için hayırlı uğurlu olsun!.. Tamam. Telefon gitti,
kavga
bitti!
ECVET: Telefon tellerini bağlayabiliriz
aslında Bakkal Abla!
BAKKAL
ABLA: Telefon
melofon yok, Ecvet Bey!
ECVET: Ne bağırıyorsun Bakkal Abla?
BAKKAL
ABLA: A Pazarı
icad oldu, sinir bozuldu! Telefon sipariş için… Burada
kırk saat
aptal rüyalar anlatmak için değil!
ECVET: Ben rüya anlatmayacam ki efendim,
telefon başmüdürlüğü
arayacam!
BAKKAL
ABLA: Sen en
iyisi bin şurdan bir dolmuşa, doğru telefon baş
müdürlüğüne….
Git bizzat müdürnen görüş.
(Şeref
sinirle içeri girer)
ŞEREF: Abla, bu şaaptığımın Şaban Bey'i, bu
mahelleye çok mu lazım?
BAKKAL
ABLA: N'olucak?
ŞEREF: Sen vereceksin bana ordan kaşar
bıçağı, ben Şaban Bey'i iptal
edecem,mahelle
bana teşekkür edecek.
BAKKAL
ABLA: Gene ne
istiyor?
ŞEREF: Şeref, gel beni dilim dilim kes,
diyor!
BAKKAL
ABLA: Ne
istiyor, dedim!
ŞEREF: Dün akşam eve gelirken bu günün
Milliyet'ini almış,sabaha kadar
okumuş,
eskitmiş… Bana o eski Milliyet'i uzatıp, sen bunu al, bunun yerine
bana bir
Hürriyet getir, sen bu Milliyet'i birine kakalarsın, diyor…
Bunun için
çağırmış beni yukarı!
BAKKAL
ABLA: Sen ne
dedin peki?
ŞEREF: Hiçbir şey demedim,ben…Efendilik bende
kalsın, diye düşündüm,
hiç sesimi
çıkarmadım.
BAKKAL
ABLA: Ne
yaptın peki?
ŞEREF: Şaban Bey'in elinden gasteyi aldım,
efendice, dürdüm büktüm,
şık bir
rulo yaptım efendice… Şaban Bey'e doğru uzattım, efendice…
BAKKAL
ABLA: Terbiyesiz!
ECVET: Şaban Bey ne yaptı peki?
ŞEREF: Bana küfür etti!
ECVET: Eh, ödeşmişsiniz!
ŞEREF: Evet, ödeştik sayılır… Çünkü bende
Şaban Bet'e bir koydum,
efendice..Şaban
Bey dümdüz…
BAKKAL
ABLA: Sana
müşteriye el şakası yapma demiyor muyum Şeref?
ECVET: Ne şakası, adamı düm düz
etmiş…Efendice!
ŞEREF: Adam beni elli iki basamak
çıkartmaktan zevk alıyor…
Basamakomanyak!
Ya bundan sonra Şaban Bey seslenince ilgilenmiyoruz,
ya da
Şaban Bey işleri için, küçük bir Şaban alıyoruz!
BAKKAL
ABLA: İstersen
her müşteri için küçük bir Şaban alalım!
ŞEREF: Her müşteriye ben bakarım, Şaban
Bey'in Şaban'ını tayin edelim,
olsun
bitsin…
ECVET: Afedersin, şu Şaban Bey konusunu şey
edelimde ben bir
telefon
edeyim...
BAKKAL
ABLA: Telefon
melofon yok, çek arabanı, telefon yaralı!
ECVET: Alacağın olsun Bakkal Abla! (sinirle
çıkar)
BAKKAL
ABLA: (peşinden) Bizim sizden alacağımız olmaz, sizin
borcunuz
A
Pazarı'nda beyim!
ŞEREF: Bunlarda mı A Pazarı'na ön kayıt
yaptırmışlar?
BAKKAL
ABLA: Ne
sandın ya!
ŞEREF: nerden anladın Abla?
BAKKAL
ABLA: Kendisi
söyledi.
ŞEREF: Hem A Pazarı'ndan alış-veriş, hem
bizim telefon, öyle mi?
BAKKAL
ABLA: Olurmu
canım? A Pazarı'ndan alış-veriş, bizden nasihat!
Kestim
attım telefonun telini!
ŞEREF: (kesik kabloyu görür) Telofonu niye kesiyorsun Abla ya?
Sen de
kime sinirlensen telefonu kesiyorsun… Belki beni bir arayan olabilir…
BAKKAL
ABLA: Kim
arayacak seni?
ŞEREF: Ne demek kim arayacak! Hülya Avşar
bana kafayı bir takıcak
zırr
telefon… Dünya güzeli D.C.Şeref orda mı?
BAKKAL
ABLA: Hülya
Avşar'ın işi gücü yok seni arayacak!
ŞEREF: Kaya Çilingiroğlu'na çok fena
bozulduğu bir gün mutlaka
arayacak!
O aramassa Jenefer Loperz arayacak… Ben şu telefonun
pansumanını
yapayım Abla n'olur n'olmaz!
(Şeref
telefonu onarmaya koyulur. Bakkal Abla gaste incelemektedir)
BAKKAL
ABLA: A Pazarı
gastelere ilan vermiş,mercimek 2480 lira diye…Nasıl
satıyorlar
1 milyon 480'den kaçtan alıyorlar mercimeği?
ŞEREF: Almıyorlar abla.Biri onlara mercimek
hediye ediyor,onlar da
1 milyon
480'den satıp kilo başına 1 milyon 480 kazanıyor,bizim
mercimekler
burda ikiseksen yatıyor…
BAKKAL
ABLA: Demek ki
bundan sonra mercimek satmıyıcaz Şeref!
ŞEREF: Bu kadar mercimegi neremize sokucaz
Abla?
BAKKAL
ABLA: Mercimek
corbası yapıcaz.Bu kış mercimekli geçecek Şeref!
ŞEREF: İyi tamam…Şaban'sız geçsinde mercimeğe
razıyız.
BAKKAL
ABLA: Doğru A
Pazarı'na gidiyorsun…Elinde kağıt kalem,herşeyin
fiyatını
bir bir yazıp geliyorsun …Ben sorarım o A Pazarı'na!
ŞEREF: Dört bir yana afiş asmışlar Abla,''BÜYÜK
UCUZLUK'' diye!
BAKKAL
ABLA: O kadar
afişi bastırmak,astırmak,dünyanın parası…
ŞEREF: Sen nediyorsun Abla ya,kağıt acayip
pahalandı,kağıt helva
700 bin
lira olmuş!...Bana sorarsan,kapatalım dükkanı kurtulalım Abla!
BAKKAL
ABLA: Allah'tan
sana sormuyoruz!Bu dükkan benim hayatım.Kocam
öldü,bu
dükkanla evlendim ben…Dükkanı kapatırsam ben n'olucam Şeref?
Ne
yapacağım?
ŞEREF: Senin bir şey yapmana gerek yok.Ben
bir işe girer sana bakarım
Abla…Ayrıca
İstanbul'da bir arsam var, satabilirim… Sen evde oturursun…
şey
yaparsın…bana mercimek çorbası yaparsın…
BAKKAL
ABLA: (alaylı)Ben niye seninle ayni evde oturuyorum
Şeref?
ŞEREF: (utanır)Hiiç! İki ayrı ev masrafı olmasın diye
işte…İki evin
nesi var,
bir evin sesi gür… Yanlış anlama,bir kötü niyetten değil yani…
BAKKAL
ABLA: (bıyık
altından gülerek gazeteye döner)Zeytin'de büyük ucuzluk
yazmışlar…Bizim
zeytin daha ucuz…Bizim zeytin daha güzel!
ŞEREF: O zaman Abla, ben bu gece,bir kutu
kırmızı boya,bir fırça alıp,
A Pazarı
afişlerinin üstüne aynen ''BAKKAL ABLA'DA ZEYTİN DAHA
UCUZ'',
''A PAZARI SİZİ KAZIKLIYOR!''gibi sosyal içerikli yazılar
yazarım…Tamam,sabaha
karşı tutuklanırım ama reklamın da alasını yapmış
oluruz…Ertesi
gün bilumum gastelerde renkli posterim:ARANAN ŞEREF
BULUNDU!
BAKKAL
ABLA: Peki bu
A Pazarı'nın bu kadar reklamının parası nerden çıkıyor?
Hem
bukadar masraf, hem bu kadar ucuz, nasıl oluyor? Bu A Pazarı işinin
içinde bir
bit yeniği var… Zararına ticaret olmaz ya aritmetik denen
bir şey
var!
(Işık
söner.Şeref çıkar.Yalnız Bakkal Abla'yı aydınlatan bir ışık kalır.Müzik.Şarkı
başlar.)
VIII
ARİTMETİK
DENEN Bİ ŞEY VAR
BAKKAL
ABLA:
ARİTMETİK
DENEN Bİ ŞEY VAR
BAKKAL
ÜÇTEN ALIYOR
BEŞE
SATMAK ZORUNDA
MASRAF
BELLİ, FİRE BELLİ
KİRA
BELLİ, KASA BELLİ
MARKET
BAKKALIN KOCAMANI
BAKKAL
ÜÇTEN ALIYOR
DÖRDE
SATAMIYORKEN
MARKET
KAÇTAN ALIYOR Kİ
BİRBUÇUKTAN
SATIYOR
İŞİN
İÇİNDE BİR İŞ VAR BESBELLİ
ARİTMETİK
DENEN Bİ ŞEY VAR
İKİ KERE
İKİ BEŞ EDEMİYOR
BENİM BU
BAKKAL BEYNİM
A
PAZARI'YNAN BAŞ EDEMİYOR
-ışık
söner-
IX.
AMERİKADAN GELEN EKONOMİK NEJAT BEY
-patron
bürosunda sinirle puro içmekteyken, Ekrem telaşla girer.
EKREM :
Beni emretmişiniz patron.
PATRON :
Emrederim tabii hıyar. Sabahleyin gelirken gördüm, tüm afişlerimiz
yırtılmış.
EKREM :
Ben de durumu, sizin gibi,bu sabah gözlemledim efem.
PATRON :
Senin gözlemlemenin bir işe yaramaz ki Ekrem
EKREM :
Bunun bilincindeyim efem.
PATRON :
Senin bilincinin neye yararı var. Ekrem.
EKREM :
Hiç bi işe , efem.
PATRON :
Bravo Ekrem.
EKREM :
Asıl bravo size efem, sanki biri bizim afişlerimizi yırtmayı iş edinmiş...
PATRON :
Afiş dünyanın parası yapıyorsun cart ertesi gün yırtılıyor... bundan sonra
Hıyarca
harcamak yok. Zararına mercimek satıyoruz, mercimek açığını
bir türlü
kapatamıyoruz.
EKREM :
Afadersiniz efem ayıptır sorması niçin mercimeği zararına satıyoruz.
PATRON :
Kuşu kafese çekmek için.
EKREM :
Anlayamadım efem.
PATRON :
Anlayamazsın Ekrem.
EKREM :
Anladım efem.
Ekonomist
Nejat Bey girer
NEJAT :
Selamın hello.
PATRON :
Selamın hello Bir kenara siz kimsiniz
NEJAT :
Hıh hıh havduyusunuz efem.
EKREM : Ne
havduyudusu be. Sana kimsin denildi.
NEJAT :
İsmim Nejat. Kartım yok. Ekonomik Nejat.
PATRON :
Gözlüğünüz ne kadar sinir.
NEJAT :
Sinir değil ekonomik.
PATRON :
Ne istiyorsun kardeşim.
NEJAT :
Nothing ay geçiyordum. Fayf dakika uğriim. Dedim. İşler nasıl.
PATRON :
Size ne.
NEJAT :
Satışlarınız nasıl diyorum.
EKREM :
Bizde size ne diyoruz.
NEJAT :
Belki size yardımcı olabilirim. İngiltere’de pazarlama okudum,
Amerika’da
super-market konusunda doktora verdim.
EKREM : Topmusunuz.
NEJAT :
Yoo.
EKREM :
Hayır, doktora verdim dediniz de.
NEJAT :
İsminiz neydi.
EKREM :
Ekrem.
NEJAT :
Konyalı mısınız..
EKREM :
Evet, nereden bildiniz
NEJAT :
Hayır, Konya’dan adam çıkmaz derler de...
PATRON :
İş ve işci bulma kurumu, iki sokak yukarda kardeşim.
EKREM :
Üstelik bugün Pazar, güle, güle.
NEJAT :
Örneğin, personeliniz, kasiyerleriniz, seminer gördüler mi.
PATRON :
Görmediler.
NEJAT :
Gördünüz mü.
EKREM :
Görünen kasa kılavuzu istemez kardeşim
NEJAT :
Ekrem’di değil mi?
EKREM :
Yes itiz
NEJAT:
Lütfen çenenizi kapatın...Mağzalarınızda dolaştım,büyük eksikler var.
Geçen gün
mağzalarınızdan birine girdim,üç kilo şeker,bir kilo çay aldım,
ödedim
çıktım. Çayı ve şekeri arabamın bagajına koydum. A Pazarı
naylon
poşetini dürdüm,büktüm,cebime yerleştirdim.yeniden girdim
mağazaya,yeniden
üç kilo şeker,bir kilo çay aldım.Kasiyer kız
foto-roman
okurken,çayı ve şekeri naylon torbaya indirdim,bir kutu
kibrit
alarak yanaştım kasaya;"Bakın hanımefendi az önce çay ve şeker
almıştım,kibrit
almayı unutmuşum yeniden girdim mağazaya.çay ve
şeker
ödendi,işte fişi" dedim.Kız fişe bile bakmadan;"Aa ben sizi
hatırladım
zaten" dedi.Kibriti ödedim kuş gibi çıktım kafesten. Sizde
şeker çok
ucuz.Hele çay, sudan ucuz.
PATRON :
Vay canına!
NEJAT :
Vay canına tabii.Süper-market,üstün pazar demektir.İncelikleri vardır
baylars!
Mağazanın hemen girişinde neden en gereksiz,en ucuz ve renkli
ambalajlı,
glükozümtrak,gözalıcı, en alınmayacak şeylerden yok?
PATRON :
Niye olsun?
NEJAT :
Olsa ben alacaktım.
EKREM :
Alsan n'olucak?
NEJAT :
Satışınız artacak. Sonra et reyonunuz çok ortada
EKREM: Öyle olması gerek.
NEJAT: Öyle olmaması gerek.Et en dipte en
gizli yerde satılmalı.Neredeyse
bulunamamalı
et reyonu. İnsan orayı ararken, mercimek ve tursil
koridarlarından,
konserve ve bulaşık tellerinin arasından geçmeli,
yoğurtların,
sütlerin çevresinde dolanmalı. Birine gözü takılabilir.
Hiç gereği
yokken hıyar gibi bılaşık teli alınabilir. Satışınız artar!
EKREM: Hiç sanmıyorum.
PATRON:
Ekrem sus!
Hiçbir şey senin sandığın gibi olmadı…
NEJAT: Örneğin niçin makarnalar yoğurtların
yanında değil,Konyalı?
EKREM: Makarna süt mamülü değildir de ondan!
NEJAT: Makarnaları yoğurtların yanına
koyarsanız, makarna almaya gelen
her üç
kişiden biri, makarnaya yoğurt yakışacağı sapkınlığına kapılarak
yoğurt da
alacaktır. Bunlar denenmiş ve istatistik olarak kanıtlanmış
şeylerdir.
Yanyana dizildiğinde birbirinin satışını dürtüklüyen
mallar
vardır.
PATRON:
İlginç!
NEJAT: İlginç tabii! Ayrıca Konyalı hani müzik
yayını! Günün tutmuş
parçalarını,sesini
Türkler kadar açmadan, çalmak gerek. Müzik insanın
alış-veriş
duygusunu kamçılar… Bomboley yo.. Derken insan bir de bakar
iki kalıp
sabun almış! Ayrıca naylon torbaları parasız vermeniz
çok
saçma….
EKREM: Naylon torbaları da parayla satıcak
değiliz ya!
NEJAT: Naylon torba Super-marketin en önemli
gelir kaynaklarından biridir.
Tanesi
kaça mal oluyor size?
EKREM: 44 bin lira!
NEJAT: Tanesini 100 bin liradan
satabilirsiniz.
EKREM: Naylon torbaya kimse para vermez.
NEJAT: Naylon torbaya verilecek 100 bin
lira,hesabın içinde devede kulaktır.
Alıcının
paketlerini naylo torbasız taşıyacak durumu olmadığından
naylon
torba satışı kesindir.Böyllece naylon torba başına kazanacığınız
56 bin
lira, mercimekten ettiğiniz zararı kapatacaktır.
PATRON:
Doğru. Hatta o
zaman, mercimeği 30 bin lira daha ucuz bile satabiliriz!
NEJAT: Bravo! Mercimeği 40 bin lira zararına
satın, naylon torbadan 56 bin lira
geçirin!
İşte Süper-market budur baylars!
EKREM: Kimse naylon torbaya para vermez.
PATRON:
Ekrem şu
kapıyı dışardan kapatsana!
EKREM: Başüstüne efem. (kapıya yönelir)
Yalnız kapıyı dışardan kapatınca,
ben de
galiba dışarda kalıyorum…
PATRON:
Evet ama,
nasıl olsa kapıyı dinleyeceksin, konudan fazla uzaklaşmış
olmuyorsun.Sadece
söze karışamıyacak, beyfendiyle daha çabuk
anlaşmamızı
egellememiş olacaksın.
EKREM: Pek bir şey anlamadım ama çok
haklısınız efem!
(Ekrem
çıkar kapıcı dinlemeye koyulur.)
PATRON:
Devam ediniz
beyefendi, sizi dinliyorum…
NEJAT: Bende anlatılacak şey çok… Fakat
biliyorsunuz çağımızda anlatmak da
parayla.
PATRON:
Kaç para
istiyorsunuz?
NEJAT: Ayda üç milyar net maaş istiyorum.
EKREM: (girer) Çüşünüz efem!
PATRON:
Ekrem o sözü
sana aynen iade ediyorum. Çık dışarı!
EKREM: Teveccühünüz efem. (çıkar)
PATRON:
Ayda üç milyar
kimseye vermeyiz.
NEJAT: Ben kimse değilim. My name is Ekonomik
Nejat.Benim maaşımı şu an
parasız
dağıttığınız naylon torbadan haydi haydi çıkacaktır. Siz verin
bana üç
milyar, ben şu A Pazarına bir çeki düzen vereyim….
PATRON:
Denemeye
değer, kabul ediyorum.
EKREM: (Başını uzatır) Siz sapıtmışsınız efem!
NEJAT: Seni kovuyorum Ekrem, böylece ayda
beşyüz milyon kara geçiyoruz!
(Işık
söner)
X.
ÇALICAKSIN CEVDET!HERKES ÇALIYORMUŞ.
*Cevdet
bey ve karısı Şükran'ın bulunduğu locanın ışığı yanar.
ŞÜKRAN
: Bundan sonra
ben Cuma akşamından listeyi yapıyorum,sen Cumartesi
sabah
erkenden A Pazarı'na gidiyorsun,haftalık alış-verişi yapıyorsun Cevdet!
CEVDET
: La havle
vela guvvete illa billahil aliyyül azim! Allahallah,yahu nerden
geldik şu
tiyatroya..Bari anlatılanı can kulağıyla dinle!A Pazarı daha ucuz değil,
bir
saattir onu anlatıyorlar.Mercimeği ucuz veriyor, poşetten geçiriyor. Sonunda
bakkalla
aynı hesaba geliyor.O kadar yolu tepmeye değer mi?
ŞÜKRAN
: Değer!
CEVDET
: Değerse sen
tep Şükran!Ben A Pazarı'na falan gidemem!
ŞÜKRAN
: Gidiceksin
Cevdet!Planım çok güzel.Listenin yarısı mavi tükenmezle,
yarısı da
kırmızı tükenmezle yazılı olacak. Mavi yazılıları aynen alıyorsun.
Kırmızı
yazılı olanlar,küçük parçalar,onları çaktirmadan cebine atıyorsun,onlara
para
vermiyoruz,acayip karlıyız!
CEVDET
: Bu yaştan
sonra hırsızlık mı yapıcam ?Manyak mıyım ben Şükran ?
ŞÜKRAN
: Bu hırsızlık
değil ki Cevdet!Ufak tefek ıvır zıvır,mini minicik masrafları
ortadan
kaldırıyoruz.
CEVDET
: Haklısın
Şükran.ıvır zıvır masrafları ortadan kalkıyor.Amaaa Cevdet de
tutuklanarak,tedavülden
kalkıyor.Ben hapise düşünce de evimizin amsrafları
yarı
yarıya azalıyor. Planın güzel. Fakaat,benim durup dururken mapus yatmama
ne gerek
var Manyak mıyım ben Şükran?
ŞÜKRAN
: Niye
herşeyin kötüsünü düşünüyorsun ?Ya yakalanmazsan?
CEVDET
: Yakalanmazsam
güzel.Ya yakalanırsam,ki ben mutlaka yakalanırım.
ŞÜKRAN
: Niye
yakalanıyorsun Cevdet ?Gerizekalı mısın sen ?
CEVDET
: Evet
Şükran.Ben gerizekalıyım yakalanırım.
ŞÜKRAN
: Çalıcaksın
Cevdet başka türlü geçinemiyoruz. Bir bölümünü parayla
alıcaz,bir
bölümünü de çalıcaksın.Ayıp değil ki, herkes çalıyormuş!
CEVDET
: Biz herkes
miyiz Şükran ?
ŞÜKRAN
: Sus itraz
istemem Cevdet.Çalıcaksın diyorum çalıcaksın.
CEVDET
: Niçin gidip
sen çalmıyorsun ?
ŞÜKRAN
: Ben kadınım
hırsızlık erkek işi.
CEVDET
: Olur mu
efendim ?Hırsızlık tamamen kadın işi Sen benim kalbi mi
nasıl
çalmıştın ?
ŞÜKRAN
: Çok
konuşma!. A Pazarı'nın en kalabalık saati iş çıkışı saati...
O kalabalıkta
kimse farketmez. Zaten kasiyer kızların başı dolu oluyor.Kimi
zaman
eksik yazdıkları bile oluyormuş.
CEVDET
: Benim kalbim
o heyecana dayanamaz Şükran...
ŞÜKRAN
: Dayanır
Cevdet...Giderken eczaneden kalp ilacı alırsın, yutarsın iki tane,
sakin sakin
gidersin A Pazarı'na.
CEVDET
: O zaman
beraber gidelim. Ben alınacakları alırım, sen çalınacakları .
çalarsın..
ŞÜKRAN
: Hayır
efendim benim evde kırk türlü işim var.Sana ne diyorsam onu
yapacaksın.
CEVDET
: Yapamıyacağım
Şükran!Senin bu aptal planlarından usandım.Ne zaman
bir plan
yapsan sonunda rezil oluyoruz. Koyarsın listeyi sepete, sarkıtırsın
bakkala bu
iş biter. Bakkalın para istediği yok zaten, yazıyor deftere.
Ay başında
Allah Kerim...
ŞÜKRAN
: Kerim olan
Allah değil, Şükran'ın anası...Annenden elli milyon rica
edemez
miyiz Şükran. Her ay sonu aynı hikaye.Bundan sonra annemden beş
kuruş
isteyemeyiz Cevdet.
CEVDET
: İyi.. Bundan
sonra kendi paramızla geçiniriz
ŞÜKRAN
: Geçinemiyoruz
Cevdet!
CEVDET
: Tamam tamam
sus.Evde konuşuruz.Herkes bize bakıyor.
ŞÜKRAN
: O zaman
hemen kalk eve gidiyoruz konuşacağız Cevdet!
CEVDET
: Ya daha
birinci perde bitmedi.Niye gidiyoruz manyak mıyız biz Şükran ?
ŞÜKRAN
: Evet
manyağız Cevdet!Hemen kalk eve gidiyoruz.
CEVDET
: Allah cezanı
versin senin.Bütün tiyatro bize rezil oldu.
ŞÜKRAN
: Ben sana
evde sorucam bu küstahlığın hesabını.
CEVDET
: Tiyatroya
gidelim diye tutturan sensin. Bizim tiyatroya ne ihtiyacımız
var. Bizim
hayatımız tiyatro!!!
*Kalkarlar
ve çıkarlar locadan.Locanın ışığı söner.Koridorda uzaklaşan
sesleri
duyulur.
XI. BAKKAL
İNSAN MARKET MAKİNA ŞARKISI
-
Kahramanlarımız, tekerlekli süper-market
arabalarıyla
girer sahneye, başlar şarkı.-
ECVET-
Bakkalın deposu yok
Marketin
kendisi depo
Market
cadde üstünde
Bakkalın
yolu sapa
Naylon olur
marketlerin paketi.
KLİNİK
NUR- Uzun olur gemilerin direği!
İRFAN-
Bakkalın paketi gaste
Markette
ekmek pasta.
Gaz
kokuyor bakkalın ekmeği
Market
icat oldu ,
Mertlik
bozuldu!
KLİNİK
NUR- Her köşede bir bayram
Her duvarı
bir dükkân
Her bir
şeyi bulursun
Bin bir
çeşittir market.
ECVET-
Arabanı sürersin
Makarnalar
mercimekler arasından
Son
süratle geçersin
Keskin
viraj alırsın
Ani fren
yaparsın
Sanki luna
parktasın
Eğlencelidir
market.
İRFAN-
Hele elin çabuksa
Hem de
paket küçükse
Atarsın
cebe
Heyecanlıdır
market
Yakalanmadın
farzet
O zaman
ucuzdur market!
BAKKAL
ABLA- (girer) Ve fakat,
Markette
sepet sarkıtılmıyor
Marketten
telefon edilmiyor
Markette
içilmiyor bira
Ve hatta
Markette
veresiye olmuyor...
Bakkal
yazıyor deftere,
Gün aşırı
soruyor.
Bozulmuyor
vermeyene
Gelmeyene
üzülmüyor,
İcabında
bir bakkal
Borç bile
veriyor insana!
Çünkü
bakkal insan,
Market
makina!
BAKKAL
ABLA
ve HERKES-
Markette veresiye olmuyor
Bakkal
yazıyor deftere, günaşırı soruyor.
Bozulmuyor
vermeyene, gelmeyene üzülmüyor.
İcabında bir
bakkal, borç bile veriyor insana!
Çünkü
bakkal insan, market makina!
- Işık
söner.-
ON
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
VI.
MARKETTEN ÇALINMIŞ ET-SU DAVASI
Orkestra
birinci bölümün sonundaki müziği enstrümantal olarak
çalarken
açılır perde,bir mahalle karakolu!Birinci bölümde 2 nolu locada
oturan
Cevdet Bey sanık olarak oturmuş bir komserin karşısına,
daktiloda
bir bekçi. Durum ciddi!
Ben
et-suyu çalaçak adam mıyım?Manyak mıyım ben Komser Bey!
(et-suyunu
gösterir)Bu ne peki?
Et-suyu!
Sen bizlen
dalga mı geçiyorsun ulan?
Esteöuzubillah,tesdur,estafurullah
komser bey,bir vatandaş karakolda
Yaz
Mahmut!(bekçi yazar)Sanık suçunu kabul etmiş,A pazarından gıda
Afedersiniz
Komser Bey,et-suyu diye belirtsek...Okuyan da bir şey
Çok
konuşma!Ne dedik Mahmut oku baştan!
(birden
daktiloya kağıt takmadığını farkeder)Anaa,afedersiniz komserim,
Hiç
takmayın daha iyi,bakın daktiloda beni destekliyor.
Çok
konuşma!Takıyorum kağıdı komserim!(takar)Taktım!Kağıt emir
Komser Bey
izin verin ben olayı baştan anlatayım,siz de bana hak
Ben
yorulmayacaksam,parmaklarım aşınmayacaksa anlatsın o zaman!
Devletimizin
değerli komseri gereksiz et-su davasıyla yıpratılmayacak.
Bu işin
başı kıçı yok.Sen et-suyu çaldın mııı,çalmadın mı?
Çalmadım,çalmış
bulundum.Beni çalmaya mecbur ettiler.Çalmak
Kim?Bir
örgüt mü?
Örgütten
de beter!
Yok ya!
Evet!Siz
Şükran'ı bilmessiniz...Şükran başlı başına bir örgüttür.Planı
Anlaşıldı...Yaz
Mahmut...Sanık Hüseyin oğlu Cevdet...Neydi soyadın?
Fırat...
Cevdet
Dicle...
Fırat!
Sus!
Fırat! Fırat! Beynimin içinde... Salak... Bakalım bizim daktiloda
Saçmalamayın
Komser Bey!
(kükrer)Devletin
komseri saçmalar mı ulan?
Saçmalamaması
gerek tabi.Afedersiniz ben saçmaladım yani Komser Bey.
Güzel yaz
Mahmut.Okuyabiliyim o yazını.Geçen seferki gibi üst üste
(yazmayı
sürdürerek) Şükran'ın manyak olduğunu belirtmiştir...
Afferim
Mahmut!
Yahu
saçmalamayın bekçi bey!
(kükrer)
Devletin bekçisi saçmalar mı lan? (yazar) Ayrıca, devletin
Bokunu
çıkarma Mahmut!
(yazmayı
sürdürerek) Bokunu çıkarma Mahmut!
Bakın komser
bey... Sayın komser bey... Sayın bekçi bey hazretleri...
Niye
gidiyorsunuz?
Gitmiş
bulunduk... Şükran ısrar etti... Bana kalsa gitmem...Kapıcıyı
Evli
barklı adam, hırsızlık yapmaya utanmıyor musunuz?
Bu
hırsızlık sayılmaz ki komser bey?
Yok ya!
Elbette
komser bey,değil et-su, süpermarketi çalsanız gene suç sayılmaz.
ışık
söner
XIII.
BAKKALDA ÜÇÜNCÜ SEKANS
Zamanlardan
öğlen, Vivaldi’de kış
SLAYT:
BAKKALLAR KOOPERATİFİNİN RESMİ KÜŞADI, DÜN
BALIKPAZARI
’ NDA Kİ CEMİYET MERKEZİNDE BİR-
ÇOK
ZEVATIN HUZURU İLE KÜŞAT EDİLMİŞTİR.
Cumhuriyet,28
Kasım 1929
-
Bakkal Abla, elinde sineklik, sinek avla-
maktadır.
Kapıcı İrfan, odun ağızlığına
takdığı
malborasını tüttürerek girer. –
İRFAN -
Öğlen şerifler hayrolsun!
-
Bakkal Abla ona hınçla bakar, yanıt ver-
mez.
Defterini açar, derin bir hesaba dalar.
İrfan
sigarasından bir duman çeker, keyifle
üfler.
–
İRFAN -
Yandaki manavı devraldım!
BAKKAL
ABLA- Biliyoruz, bir gasteye ilan vermediğin kaldı...
İRFAN-
Gasteye ilan da verecem, zamanı var... Orayı bakkaliyeye çeviriyorum...
BAKKAL
ABLA- Niye çeviriyorsun? Hazır manav dükkânı işte! Bakkaliyeyse var burada...
Sen de
manav ol! Bakkallık okulu okumadın ya!
İRFAN-
Benim kararım kesin. Ben orayı bakkaliyeye çeviriyorum , sen istersen
manava
çevir...
BAKKAL
ABLA- İyi tamam İrfan, ne bok yersen ye!
İRFAN-
Bence sen manava çevirsen daha hayırlı olur, Manav Abla!
BAKKAL
ABLA- İstersen hamama çevirelim!
İRFAN-
Valla sen bilirsin Natır Abla!
BAKKAL
ABLA- Bas git buradan İrfan! Bakkallık uzaktan bir şeymiş gibi görünür...
Allah
seni
bakkal etsin, inşallah!
İRFAN-
Allah’ın etmesine gerek yok , ben kendim bakkal oldum artık... Ruhen
bakkalım.
Dükkânım hazır. Adını İrfan Market Gıda Pazarı koyucam...
Bir nevi A
Pazarı’nın küçüğü. Gısacası Berber Abla, ben yan tarafa bak-
kal
açıyom, yanımda bakkaliye istemem!
BAKKAL
ABLA- Ne diyorsun sen be? Benim adım çıkmış Bakkal Abla’ya, burası sittin se-
nedir
bakkaliye, esas ben yanımda bakkaliye istemem. Sen orayı bakkal
yap, ben
de seni Şeref’e dilim dilim kestirtmezsem, bana da Bakkal Abla,
demesinler...
İRFAN-
(tedirgin) Canım, Şeref ne karışıyor?
BAKKAL
ABLA- Müessesemizde bu gibi işlere Şeref bakar!
- Şeref
girer. -
BAKKAL
ABLA- Hah işte, iyi Şeref, lafının üstüne gelir... Nerdesin sen iki gündür
Şeref!
ŞEREF-
Sorma Abla ya... Başımıza gelmeyen kalmadı, iki gündür karakoldayım.
BAKKAL
ABLA- Aaa, ne karakolu!
ŞEREF-
Muhitimizin aynalı karakolu! Haybeden tutuklandık işte...
BAKKAL
ABLA- Niye tutuklanıyorsun? N’aptın?
ŞEREF-
Hani inek Şaban Bey beni çağırmıştı ya geçen gün...
BAKKAL
ABLA- Öyle ya, sen Şaban Bey’e gittin, bir daha gelmedin.
ŞEREF-
Gelemedik işte, Şaban Bey’le aynen kolkola, karakola!
İRFAN-
Niye Şaban Bey’i bıçakladın mı?
ŞEREF-
Niye bıçaklıyıcam be? Sapık mıyım ben? Şaban Bey’i bıçaklasam kolkola
karakola
nasıl gidiyoruz? Salak, Şaban Bey ebabil kuşu mu?... Bana küf-
retti, ben
de bastım tokadı... Ağız dalaşı, itiş kakış derken, aynen karakol-
da aldık
soluğu. Derdimizi anlatana kadar iki gün geçti, neyse ben bu sabah
yırttım...(güler)
Şaban Bey hala içerde!
İRFAN- Vay
canına!
ŞEREF- Vay
canına tabi... Kolay kolay da çıkamaz artık o...
BAKKAL
ABLA- Niye!
ŞEREF-
Çıkarken beni salan bekçiye, Bekçi Baba, bu Şaban Bey var ya, Tikko-
cunun
Allah’ı, dedim.
BAKKAL
ABLA- Şaban Bey Tikkocu muymuş?
ŞEREF- Ne
alakası var Abla? Şaban Bey’in dünya görüşü bile yok, ordan yalnız
beni
görüyor, eşşoğlueşşek!
BAKKAL
ABLA- E, niye yalan söylüyorsun? Yazık değil mi adama?
ŞEREF-
Adam olsa yazık. Allah’tan Şaban Bey adam değil. Bana yazık değil mi?
Ömrümün
baharının en önemli iki gecesini karakolda geçiriyorum... Hül-
ya
Avşar’la Jennifer Lopez’in gözleri yaşlı.
BAKKAL
ABLA- Şeref, bu İrfan salağı var ya...
ŞEREF-
Var. Ve maalesef var olmayı sürdürüyor... Varoluşu pezevenk! Ben o
bekçiye
seni bir söyleyeyim, bu İrfan Varoluşçulardandır diye, iki üç ay
İrfansız
bir muhit!
BAKKAL
ABLA- Yandaki manavı devralmış, bakkaliyeye çevirecekmiş!
ŞEREF-
Niye?
BAKKAL
ABLA- Sen onu dilim dilim kesesin diye!
ŞEREF-
(güler) Haa!
İRFAN-
Yahu, bakkallık sizin tekelinize değil ya, istediğim yere açarım.
ŞEREF-
Açamazsın. Bakkallık bizim tekelimizde... Tekel’e en yakın biziz. Bizim
çevremizde
bakkal makkal açamazsın... Ya da açarsın... Niye açamıya-
caksın,
açarsın... İlk günün hasılatı senin cenaze masrafın olur.
İRFAN-
Anlamadım!
ŞEREF-
Anlatayım, dükkânı açtığın günün akşamı, dükkânın önünde şişlerim seni,
ölüm
ilanın bir gün geç çıkar!
İRFAN-
Yahu insana zorluk çıkarmayın, ben orayı devraldım, dünyanın parasını
verdim!
ŞEREF-
Devraldınsa manav olarak devam et! Tepemi attırma benim! Zaten kara-
kol
deneyimim var, seni birdenbire tedavülden kaldırırım İrfan!
İRFAN-
Yahu kardeşim, biraz anlayışlı olun, biz de bu dükkâna para bağladık, ma-
navcılık
öldü!
ŞEREF-
Kırtasiye yap! Zücaciye yap!... Orası genişçedir, icabında kabare yap!
Çok moda
lan! Maganda kabare!
BAKKAL
ABLA- Bana bak, sen bana orayı kaça devredersin?
ŞEREF-
Orayı n’apıcaz abla?
BAKKAL
ABLA- Bir dakika Şeref? Kaça devredersin sen bana orayı?
İRFAN- Sen
orayı n’apıcaksın?
BAKKAL
ABLA- Sana ne?
İRFAN-
Orayı devredersem, ben ne yapıcam?
BAKKAL
ABLA- Bana ne?
İRFAN- Kaç
para verirsin?
BAKKAL
ABLA- Orası pek para etmez... Para etse, manav Recai hayrını görürdü, kırk
yıl-
lık manav
iflas etti... Manav yapamıyacan... Bakkal yapamıyacan...
İRFAN-
Niye bakkal yapamıyorum?
BAKKAL
ABLA- E, Şeref sinirlenir... Orası battal olmuş bir kere... Her şeyi içinde
beş mil-
yar
veririm.
ŞEREF- O
hamşo dükkâna niye beş milyar veriyoruz Abla ya?Ne gereği var?
İRFAN-
Zaten beş milyara veren kim?
ŞEREF- Biz
beş milyarı versek sen vermek zorundasın da, biz niye enayi gibi o-
raya beş
milyar verelim? Değil mi Abla?
İRFAN-
Yirmi milyara devrederim!
BAKKAL
ABLA- Bana bak İrfan, Recai’den dört milyara aldığını biliyorum, sana bir
mil-
yar fazla
veriyorum, oturduğun yerde milyar kazanıyorsun!
İRFAN- On
beş milyar verin, olsun bitsin!
ŞEREF-
Abla, elli bin lira verelim, olsun bitsin!
İRFAN- On
beş milyardan beş kuruş aşağı olmaz.
BAKKAL
ABLA- Beş milyar!
İRFAN- On
üç milyar!
BAKKAL
ABLA- Beş milyar!
İRFAN- On
milyar... Peki hadi, on milyar.
ŞEREF-
Elli altı bin verelim!
İRFAN-
Sekiz milyar, son fiyat!
BAKKAL
ABLA- Beş milyardan yüz lira fazla vermem!
ŞEREF- Beş
milyarı niye veriyoruz Abla ya! Ben bunu bir döverim yüz bin liraya
alırız
orayı! Niye yüz binin ötesinde yüz veriyoruz biz bu İrfan’a?
İRFAN-
Eşkiyalık istemez.
ŞEREF-
Niye lan? Eşkiyalık çağımızın sporu.
İRFAN-
Peki lan. Yedi milyar verin benim de üç kuruş kazancım olsun, o kadar
para
bağladım oraya!
ŞEREF-
Abla, sen sahiden istiyor musun orayı?
BAKKAL
ABLA- Evet.
ŞEREF-
Peki, bizim beş milyarımız var mı?
BAKKAL
ABLA- Bileziklerimi bozduracağım. Peşin para vericem İrfan...
İRFAN-
Bilezik olarak da verebilirsin, ben zaten altına yatırıcam!
BAKKAL
ABLA- Tamam anlaştık, yarın sabah dükkânı devralıyorum...
İRFAN-
Kaça ağnaştık?
ŞEREF- Beş
milyara anlaştık ya lan!
İRFAN- Beş
milyara, kurtarmaz... Benim yedi milyar almam şart! Siz yarına ka-
dar, bir
iyi düşünün!(çıkar)
ŞEREF-
Abla, o hamşo dükkâna niye beş milyar veriyoruz?
BAKKAL
ABLA- Depo yapacağız Şeref! Deposuz olmuyor. Her şeyin fiyatı her gün artı-
yor. Bir depomuz
olsa, paramız olduğunda bir maldan bir kamyon alsak,
depolasak
haftasına kârdayız!
ŞEREF- Vay
canına! Haklısın Abla ya! Bu A Pazarı’nın bütün dümeni depo za-
ten...
Alıyor zulalıyor... Memlekette Allah’a şükür haftada bir zam var.
Depolayan
yırtıyor... Abla Divan Apartmanı’nın zemin katını 600 milyo-
na
bırakıyorlarmış. Orayı da tutalım mı?
- Işık
söner. -
XIV. MAL
PARADAN DEĞERLİ ŞARKISI
BAKKAL
ABLA- Üç yüz liraydı dolar
Ben kocama
vardığımda
Dolar beş
yüz lira oldu
Bu dükkân
açıldığında
Rahmetli
Rahmetli
olduğunda
Bin beş
yüz liraydı
On beş bin
oldu dolar
On beş bin
lira rahmetli oldu!
Mal
paradan değerli
İstif
etmek gerekli
Bugün üçe
alıyorsun
Yarın
bulunmuyor
Mal
paradan değerli
İstif
etmek gerekli.
Elli bin
liraydı dolar
Ben bakkal
olduğumda
Dolar iki
yüz bin lira oldu
Yazar-kasa
geldiğinde.
Mal
paradan değerli
İstif
etmek gerekli
Bugün bine
alıyorsun
Yarın
satan bulunmuyor
Mal
paradan değerli
İstif
etmek gerekli.
- Işık
söner.-
15. A
PAZARINDA EĞİTİM SEMİNERİ
(Bir
sınıf düzeni, personel sıralara oturmuş, sıkıntıyla dinlemekte; Nejat
kaptırmış anlatmakta)
NEJAT: Baylar ve bayanlar ladies and
gentlemens, Süper-market, üstün Pazar demektir. Bu pazarı üstün
kılan,
doğru malı, doğru yerde, doğru fiyata satmasıdır.
İHSAN: Çok doğru!
NEJAT: Sözümü kesmeyin, not tutun!
İHSAN: Sözünü kesmeyin, not tutun!
NEJAT: Sussana sen!
İHSAN: Sana söylüyor Mustafa, sussana…
NEJAT: Sana söylüyorum, sana!
İHSAN: Bünyamin sana söylüyor galiba…
NEJAT: Sürekli konuşan, sana söylüyorum.
İHSAN: Bana mı?
NEJAT: Evet. Sus ve not tut!
İHSAN: Bunda not tutulacak bir şey yok,
tutulacak başka bir şey varsa tutalım hani….
(Genel
gülme)
NEJAT: Susun! Adın ne senin?
İHSAN: Sana adını soruyor Mustafa…
NEJAT: Sana soruyorum be, sana!
İHSAN: Bünyamin, sana adını soruyor galiba!
Onun adı Bünyamin.
NEJAT: Sana soruyorum yahu!
İHSAN: Bana mı?
NEJAT: Yes!
İHSAN: My name is İhsan!
ÖNDER: Kısaca Hamşo İhsan!
(Gülmeler)
İHSAN: Sensin hamşo!
NEJAT: Sizin isminiz nedir?
ÖNDER: Önder!
NEJAT: Kısaca Hamşo Önder mi?
ÖNDER: Hayır efendim, bendeniz Mezeler Şefi
Hıyar Önder!
CANAN: Aaaa, çok terbiyesizsin Önder!
ÖNDER: Ne yapıyım kızım, siz öyle
söylüyorsunuz.
NECLA: Hiç de bile, biz her zaman kibarca
salatalık demişizdir.
(gülmeler)
NEJAT: Okey-okey anlaşıldı…. Siz, İhsan Bey
hangi bölüm?
İHSAN: Ben manav-şefim efendim.
NEJAT: Evet. Siz?
BÜNYAMİN:
Süt ve süt
mamülleri şefi Bünyamin!
NEJAT: Güzel, siz?
CANAN: Canan!
NEJAT: Hangi bölm?
CANAN: Hangi bölüm olabilir?
NEJAT: Kasiyer misiniz?
NECLA: Burnunuzun direğini kıracak bir et ve
balık kokusu geliyor mu?
NEJAT: Geliyor.
NECLA: Ondan geliyor işte! Kendileri et ve
balık Canan'dır…
CANAN: Balık etinden olduğum için!
(gülmeler)
NEJAT: Tamam tamam, anlaşıldı. Siz
hanımefendi?
NECLA: Tüm bölümler bana bağlı! Ana şartel
gibiyim: Kasa tek sorumlusu Necla!
NEJAT: Güzel! Kasiyersiniz yani… Siz hangi
bölüm?
MUSTAFA:
Bölüm yok. Ben
genel.
ÖNDER: Genel müdürümüz Mustafa Bey!
NEJAT: Hiç bir bölüme bağlı değil misiniz?
MUSTAFA:
Hayır. Ben
mağza içinde serbest çalışırım.
NEJAT: Nasıl yani?
MUSTAFA:
Ben sürekli
mağza içinde dolaşırım.Elimi sallarım, kolumu sallarım, sağa bakarım, sola
bakarım,
ay başında
şak maaşımı alırım.
NEJAT: Hiçbir iş yapmıyor musunuz?
MUSTAFA:
Yapmaz olur
muyuz? Deli dana gibi dolaşıyoruz mağzanın içinde!
NEJAT: Niye dolaşıyorsunuz?
MUSTAFA:
Biri bir şey
çalmasın, diye!
NEJAT: Kamera kontrol sistemi yok mu?
MUSTAFA:
Ne kamerası
canım, benden iyi kamera mı olur? Kimden şüpheleniyorsam takılıyorum peşine…
Adamın
ensesine zum yapıyorum soluk aldırmıyorum.
NEJAT: Hiç hırsız yakaladığınız oldu mu?
MUSTAFA:
Hayır. Bizim
müessesede hırsızlık olmaz!
BÜNYAMİN:
Anlatsana lan
Mustafa, bir keresinde fare yakalamıştın ya!
*Gülmeler*
MUSTAFA:
Fareleri
saymıyorum canım,fare her gün yakalıyorum.
NEJAT: Mağazada fare mi var?
MUSTAFA:
Olucak tabii!
Erkek adamın faresi olmaz olur mu? Mağaza gemi ambarı gibi, faresiz market
olur mu?
NEJAT: Nasıl olur?
ÖNDER: Valla şu boyları olur,daha büyükleri
olur,mini minileride olur.Şey değil ki fare bu canım.
CANAN: Bu Mustafa en çok fare yakalar.Geçen
gün hırsızı görmemiş Necla yakaladı.Farelerden
hırsızlara
sıra gelmiyor da!
MUSTAFA:
Geçen gün
hırsızlık falan olmadı.
NECLA: Ne olmadı?Adamı et-suyuyla yakalmadım
mı?Et-suyunu cebine attığını gördüm uzaktan,
kasaya
gelince,''Cebinizdeki et-suyunu çıkarın beyefendi''dedim.Adam kıpkırmızı oldu
et-suyunu çıkardı.
MUSTAFA:
Hayır
efendim,o adam bizden çalmadı.Bizden çalsaydı ben görürdüm.
NECLA: Adamın cebinden et-suyu çıkmadı mı?
MUSTAFA:
Çıktıı.Başka
bir yerden parayla et-suyu satın almış,cebine koymuş,sana bizden çaldı
numarası
yaptı.Sen
de yuttun.(yüz ifadesi hemen değişir)Öksür,öksür boğazına kaçar,koca numarayı
yuttun ya!
CANAN: Niye adam manyak mı?
MUSTAFA:
Manyak
tabii.Heyecan manyağı.Bizden çalamıyor,başka yerden alıyor,bizden çalmış gibi
yapıyor.
NEJAT: Okey,okey.Siz özellikle susun Mustafa
Bey!Evet şimdi konuya derinlemesine girelim.
ÖNDER: Lütfen derinlemesine girmeyelim.Kısaca
özetliyelim olsun bitsin.Hepimizin çoluğu çocuğu var.
Daha ben
taaa Ev-Ka'ya gidecem.
CANAN: Ay ben bu saatten sonra nasıl
gidecem,bilmiyorum vallahi...Kötü yola düşmessem iyi!
NECLA: Kalmasaydın.Seminer mecburi değil ya!
CANAN: E adam,hoş adam.
NEJAT: Kendi aramızda konuşmayalım
hanımlar.Super-market'de satın alma sıklığı yüksek olan
ürünlerin,
örneğin; etin ve balığın fiyatları, fiyatları düşük tutulur. Buna fiyat
liderliği denir. Zararına
fiyat
liderliği de yapıldığı tarih boyunca görülmüştür.
MUSTAFA:
Bunları
bilmenin bize ne yararı var?Mağazayı biz yönetmiyoruz ya.
BÜNYAMİN:
Valla ya,bize
ne bunlardan karrrdeşim?Sen bize ne öğreteceksen öğrette bir an evvel evimize
gidelim.Bir
de seminer çıktı başımıza!
NEJAT: Sizi zorlayan yok,gelmeyin!
BÜNYAMİN:
Gelmeyelim
bizim maaşımız olduğu yerde sayıklasın değil mi?Seminere katılanlara kesin
zam
gelecek.
Biz o yüzden takılıyoruz. Yoksa ne seminer ne siz, beni hiç
ilgilendirmiyorsunuz?
NEJAT: Bu seminer çok önemlidir arkadaşlar.
BÜNYAMİN:
Bize ne fiyat
liderliğinden kardeşim.Bizim için lider Galatasaray'dır.
NEJAT: Personelin Süpermarket sistemini
bilmesi satışları %20 artırdığı istatistik olarak kanıtlanmıştır.
BÜNYAMİN:
Siz bize satış
yaparken nelere dikkat etmek gerekli,bunu anlatın olsun bitsin.Burada sabah-
lıyacak
değiliz ya! İşimiz gücümüz var karrrdeşim.
İHSAN: Bünyamin haklı!Biz boş yere bunlarla
kafa ütületmeyelim...Ben manav şefiyim,bana ne lazım:
Manavlıkla
ilgili bilgiler...Önder meze şefi,ona meze satışlarıyla ilgili bilgiler
lazım,değil mi hıyar?
ÖNDER: Çok haklısın Hemşo'cuğum. Burda boş
yere vakit kaybetmiyelim. Öğrenci değiliz. Çoluğumuz,
çocuğumuz
var,evimiz var ev şuan bizi özlemekte.Mesaiden sonra iki saat burda oturup
laba luba
dinleyemeyiz...
NEJAT: Neydi adınız?
İHSAN: Hıyar Önder!
NEJAT: Hııı evet...Bakın Salatalık Önder bey
haksız sayılmazsınız.Ancak anlatacağım şeyler,genelde
hepinizi
ilgilendiren şeyler,daha sonra detaylara inecek,her bölümün özel sorunlarına
bir bir değineceğiz.
MUSTAFA:
Öyle mi?
NEJAT: Tabi ki!
MUSTAFA:
Afedersiniz
Nejat Bey,ben anlattıklarınız tam anlayamadığım için bizi ilgilendirip
ilgilendir-
mediğini
de tam anlayamıyorum.
NEJAT: Anlıyorum...Evet arkadaşlar fiyat
liderliği çok önemlidir. Süpermarket bir malı zararına sata-
bilir.Ancak
o malın ucuzluğuyla dükkana çektiği alıcıya başka mallar da satarak zararını
kapatıp
kâra
geçer.
MUSTAFA:
Yani etten
zarar ediyor zeytinden sokuyor.
NEJAT: Ne sokuyor?
*Gülüşmeler*
MUSTAFA:
Yani alıcıya
eninde sonunda giriyor.
NEJAT: Ne giriyor?
*Genel
gülme,kadınlarda çığlıklar*
BÜNYAMİN:
Kazık kazık!
NEJAT: Ne ilgisi var efendim?Bu bir fiyatlar
dengesidir.Süper-market çok miktarda mal stok eden bir
kuruluştur.
Stokçulukta göz önünde bulundurulacak şeyler; tüketici talepleri, stok devir
hızı, gayri safi
kar maji,
satış masrafı, fare bulundurmamak. Ancak kalitenin saptanmasında, tüketici
taleplerinden çok
maliyet
hesapları ön plana çıkar. Bu olay manav arkadaşları yakından ilgilendiriyor.
ÖNDER: Seni ilgilendiriyormuş İhsoş, iyi
dinle!
NEJAT: Örneğin tüketici şeftaliyi olgunlaşmış
olarak satın almak.Oysa Süper-market,uzun süre saklama,
bozulmayı
önleme ve mevsim başı ucuzluğunu değerlendirmek için, olgunlaşmamış şeftaliyi
satın almayı
uygun
görür. Süper-market fire sevmez.
İHSAN: Müşteri de ham meyva sevmez.Bu sorun
tamamen problem oluyor Nejat Bey.Ham şeftaliyi
kimse
satın almak istemiyor.Sonra bana şeftali satamıyorsun diye bozuk
atıyorlar.Rica edicem ham
meyvayı
koparmayın dalından.
NEJAT: Süper-marketin amacı ham meyvayı
dalından koparmaktır.Siz her durumda daha fazla satmaya
çaba
göstermelisiniz.
İHSAN: Döve döve şeftali satacak halimiz yok
ya...İyi şeftali alsınlar efendim.
BÜNYAMİN:
Hiçbir şey
anlamıyorsun lan İhsan!
ÖNDER: Hemşo'dur o anlamaz.
İHSAN: Susun be susun.Tam bizi ilgilendiren
bir konu bulduk
CANAN: Nejat Bey bu İhsan hafif ugaktır.
NEJAT: O da ne?
CANAN: Ugaktır,ugak!
NEJAT: O ne ya söylesenize?
CANAN: (gülerek)Bir şey demek değil
öyle bir laf yok!
*Gülüşmeler*
NEJAT: Öyle bir şey yoksa niye söylüyorsunuz?
CANAN: Hiiç.Laf olsun diye.
*Genel
gülme*
NEJAT: (bağırır) Bayanlar baylar bu iş
böyle süremez.
ÖNDER: Sürmesin!
NEJAT: Seminer görmeniz şart!
BÜNYAMİN:
Niye
şartmış?Sen bu semineri vermek için kaç para alıyorsun karrrdeşim?
NEJAT: Ne parası canım?Ben burada bi katkıda
bulunma durumundayım.
BÜNYAMİN:
Tamam işte!Bu
katkıda bulunma için sana A Pazarı senin bütçene ne gibi bir katkıda
bulunuyor?
NEJAT: O sizi ilgilendirmez!
BÜNYAMİN:
İlgilendirmez
olur mu?Size heybeye para vereceklerine, bize üç kuruş zam yapsınlar, biz de
geçinir
gibi olalım. A Pazarı'ndan hiçbir şey çalmayalım A Pazarı da kar etsin.
NEJAT: Siz mağzadan bir şeyler mi
çalıyorsunuz?
CANAN: Artık bu çalma sayılmaz ki,burası
bizim mağzamız,evimize ne gerekiyorsa akşamları bir küçük
paket
yapıp götürüyoruz.
NEJAT: Nasıl götürüyorsunuz?Kasiyer ne diyor?
CANAN: İyi akşamlar kardeş, benim paket
nerde''diyor.
NEJAT: Ama bu resmen hırsızlık!
MUSTAFA:
Niye hırsızlık
olsunmuş,evimizin ihtiyacı,onu da parayla alacak değiliz ya?
ÖNDER: Valla Nejat Bey,A Pazarında çalışmanın
bize tek yararı,mutfak masrafımız yok!
*Işık
Söner*
XVII.
KAPICI IRFAN'IN LİBERAL ÜTOPYASI
.-Kasap
Ferit dükkanında, bir gastenin spor sayfasını incelemekteyken, kapıcı İrfan
ıslık öttürerek girer.-
İRFAN -
Selamün aleyküm!
FERİT -
Kaç kilo ne istiyorsun?
İRFAN - Bi
şey istemiyorum, alış-verişe gelmedim. Yandaki manavı devraldım, ben orayı
kasap yapıcam!
FERİT -
Yap yap, hayırlı olur, sen orayı kasap yap.
İRFAN -
Sence bir sakıncası yok mu?
FERİT -
Hayır. Aksine, sevindirici bir haber... Herkes kasap dükkanı açsa, ben tatmin
olurum.
İRFAN - Sana
zararı olmaz mı?
FERİT -
Hayır !
İRFAN -
Ben yan tarafı kasap yapınca, iki kasap yanyana haylıyabilir miyiz?
FERİT -
Haylarız haylarız... Daha doğrusu, sen kendi kendine haylarsın artık. Ben
burayı devredicem, istersen sana devredeyim...
İRFAN -
Niye devrediyorsun?
FERİT -
Para kazanamıyorum.
İRFAN Hıh!
Hesap bilmiyorsun, ondan kazanamıyorsun. Et çok pahalı, en çok etten
kazanılır.
FERİT -
Sana öyle geliyor... Et pahalıysa, alışı çok pahalı da ondan... Dükkan
kirası, elektrik parası, su parası, buzdolabının taksidi.. Sapıtacak hale
geldirn… Devredicem, kurtulucam... Başlarım böyle aşkın ıstırabına!
İRFAN Kaça
devrediyorsun?
FERİT -
Alıcı mısın?
İRFAN -
Elbette
FERİT -
Yirmi milyara devrederim.
İRFAN -
Yok devenin nalı!
FERİT -
Arkadaki buzdolabı kaç para biliyor musun sen?
İRFAN-
Buzdolabını başkasına sat, ben buzdolapsız istiyorum.
FERİT-
Etleri nerene sokucan?
İRFAN-
Benim evdeki dolabı getirecem.
FERİT-
Oğlum, sen koyun mu satıcaksın bıldırcın mı?
İRFAN- Her
şey satıcam... insana en lazımlı şeyleri satıcam!
FERİT-
Lazımlık filan mı?
İRFAN-
Lazımlık da satıcam... Satmak lazım! Çatal, bıçak, tava, tencere, makarna,
ekmek, gasle, süt, patates, tuvalet kağıdı, jöton, sigara, her şey satıcam.
.. Bir nevi A Pazarı’nın güççüğü! İstersen se-ninlen ortak yapalım. Gittim A
Pazarı'nı uzun uzun uzun inceledim.. Hesap kitap yaptım.
FERİT - A
Pazarı büyük olduğu için para kazanıyor, onun küçüğü bir işe yaramaz. Sen ver
bana yirmi milyar, yık duvarı ne istersen sat.
İRFAN
-Yirmi milyarı sana vereceğime Yirmi milyarlık mal alırız...
FERİT -
Yirmi milyarın var mı?
İRFAN -
Buluruz... Sen hesap bilmiyorsun, ondan böyle oluyor, gel ortak olalım, bak
nasıl kazanıyoruz!
FERİT -
Bizim işimizi bize öğretme! Eti kaçtan alıyoruz, haberin var mı?
İRFAN -
Ucuz satandan alıcaksın!
FERİT -
Eti ucuz almak için, gidip köyden çobandan almak gerek... Ucuza getirmek için
bir ton et almak gerek, Biz yedinci elden et alıyoruz, koyunun postu geliyor,
etinden pahalıya... Eti ucuz atmak için A Pazarı olmak gerek, kasaplık öldü!
-Elinde
Ekonomik Nejat'ın gözlüğü. Şeref, girer.-
ŞEREF -
Selam Ferit Ağbi (İrfan'ı görür) Aaa, ben de bunu dışardan koyun
sandım, meğer bu inekmiş! Nerdesin lan İrfan? İki gündür seni arıyoruz...
Niye getirmiyorsun manav dükkanının anahtarlarını?
FERİT -
Otur Şeref, bir çay iç!
ŞEREF - (oturur.)
İçelim abi.
ŞEREF -(İrfana)
Hişşşt... Kapıcılık anıtı... Sana söylüyorum... Niye getirmiyorsun lan manav
dükkanının anahtarlarını?
IRFAN -Ben
orayı devretmekten vazgeçtim... Burayı da devralıyorum... Buzdolap hariç, gaç
para lan Ferit?
FERİT
-Buzdolaplı yirmi milyar!
ŞEREF
-Burayı da mı devralıyorsun?
İRFAN -Ne
sandın ya? İşi büyütüyorum!
ŞEREF -Ne
işi lan? Senin işin kapıcılık... Sen büyütsen büyütsen kapıyı büyütebilirsin!
Ferit Ağbi,sen versene ordan bana, senin kallavi satırı!
İRFAN
-Satır n'olacak lan?
ŞEREF -Bir
şey olduğu yok lan, sana yardımcı oluyoruz... Sen bu dükkanı devralmak
istemiyor musun?
İRFAN
-Hee!
ŞEREF
-Tamam işte... Ben seni kapının eşiğinde bu dükkana kurban ediyorum, bu
dükkan sana mezar oluyor, bir şekilde mülkiyetine geçmiş oluyor, yani bir tür
devralmış oluyorsun işte!
FERİT-(güler)
Alemsin lan Şeref!
ŞEREF
-Tabii ağbicim, asıcaksın kesiceksin bunları, memlekette İrfan çok!
IRFAN
-Asma kesme yok... İnsanlar, konuşa konuşa...
ŞEREF
-...da İrfanlar koklaşa koklaşa!
FERİT -(çok
güler) Afferim lan Şeref! Bir çayı hak ettin!
ŞEREF
-Eyvallah! (dışarı seslenir) Nuri, iki çay, İrfan Ağbi'ne demli bir
arsenik!
.-Şeref
ve Ferit gülerler.-
İRFAN -Bu
Şerefin olduğu yerde iş konuşulmaz, ben dışarda bekliyorum, bu gidince
konuşuruz Ferit! (çıkar)
ŞEREF -(İrfan
'ın peşinden) İyi bekle, dükkanın kapısı bir yere kaçmasın! (Ferit'e)
Burayı devralmak istiyor ha, bu inek?
FERİT-Güya!
- -
ŞEREF
-N'apıcakmış?
FERİT
-Yandaki manavı da devralmış, aradaki duvarı yıkıp, burayı A Pazarı'nın
güççüğü yapıcakmış!
ŞEREF -
Haaa!
FERİT-Salak,
et fiyatlarından haberi yok, etten para kazanılır sanıyor.
İRFAN -(kapıdan
başım uzatır) Hesap bilmiyorsun ondan oyuluyorsun, et işi en karlı iş!
FERİT -Gel
lan buraya, gel!
ŞEREF-Gel,
bir şey yapmıycam, geç şöyle korner noktasına!
.-İrfan
ürkerek girer, köşeye geçer.- .
FERİT -
Sen zavallı koyunun köyünden buraya gelene kadar geçirdiği macerayı biliyor
musun? Köyden toplayan canbaz var, çoban canbaza satıyor, canbaz celebe
satıyor, celep komisyoncuya satıyor, komisyoncu perakendeci kasaba satıyor,
perakendeci bize satıyor, biz kimseye satamıyoruz tabii!
İRFAN - A
Pazarı eti sudan ucuz satıyor, A Pazarı'nın koyun tarlası mı var?
ŞEREF -
Var! A Pazarı'nın koyun tarlası var... Ko ekiyorlar yunlaşıyor, koyun oluyor!
Salak, A Pazarı iki kamyon koyun alıyor, şak dolaba... Donduruyor yazın
dondurma olarak satıyor... İcabında A Pazarı eti zararına satıyor, zeytinden
geçiriyor. A Pazarı başka bir dümen!
FERİT- Hay
ağzını öpeyim be Şeref !
ŞEREF-'Tabii
ağbicim her şeyi öğrendim, A Pazarı'nda çalışan bizim Önder Ağbi var, sizden
iyi olmasın, size çok benziyor, A Pazarı onlara kurs açmış, işin bütün
dümenini öğretiyormuş!
İRFAN-
Peki lan Ferit, burayı devredince, sen mesleğini bırakıp n’apcaan?
FERİT-
Mesleği bırakmıyorum ki oğlum, dükkanı devrediyorum.
İRFAN-
Başka bir yerde mi açıcan?
FERİT-
Hayır, yirmi milyarı senden alıcam, bankaya vadeli yatırıcam, kasap-şef
olarak A Pazarı'na giricem!
.-Işık
söner.-
ÜÇ
ZAVALLI KOYUN MASALI
BİRİNCİ
KİŞİ:
Bir
varmış, bir yokmuş
Üç
zavallı, üç zavallı koyun varmış.
Üçü
kardeşmiş,
Üçünün de
sergüzeşti kanlı bitmiş;
Üçünün de
karnını bir bıçak deşmiş.
İKİNCİ
KİŞİ:
Bir çoban
kavalla çalıyor hüznü
Akkoyun
hüzünlü çiğniyor otu
Bir gün
şişman celep geliyor
El
sıkışıyorlar çobanla
Akkoyunun
yolculuğu başlıyor.
BİRİNCİ
KİŞİ:
Şişman
celep koyunları zayıf celebe satıyor
Koyunlar
koyun gibi biniyorlar traktöre
Traktör
bir dağı aşıyor, bir ovada duruyor.
Traktörden
koyun gibi iniyor koyunlar,
En önde
akkoyun....
Zayıf
celep, kel celebe ciro ediyor koyunları
Biletsiz
biniyor kamyona akkoyun
İKİNCİ
KİŞİ:
Kamyon
dağları aşıyor, bir tepede duruyor.
Akkoyun
fiyatı artarak kamyon değiştiriyor
Koyunlar
indikçe, bindikçe artıyor fiyatları
Akkoyunun
kasabaya gelişi günler sürüyor.
Bir
kasabın vitrinine,
Bir
çengelle,
Asılıyor
akkoyun,
Kendi
bacağından.
BİRİNCİ
KİŞİ:
Akkoyunun
kardeşi var, karakoyun
Kara kara
gözleri var.
Karakoyun
çobanından, çoban karakoyunundan memnun
İKİNCİ
KİŞİ:
Derken
efendim,
Çoban
başlamıyor mu, o kavalı Türk filmlerinin
başındaki
gibi çalmaya
Hemen
anlıyorsunuz bişeyler olacak!
Dememize
kalmadan lap geliyor şişman celep çobana
Aleyküm
çoban!
Hatta
sıkıyor çobanın elini
BİRİNCİ
KİŞİ:
Bir çoban
kavalla çalıyor hüznü
Biniyor
kamyona karakoyun
Karakoyun
çobandan,
Çoban
karakoyundan uzaklaşıyor.
İKİNCİ
KİŞİ:
Dağları
tepeleri aşıyor kamyon
Mezbahanın
önünde duruyor
Ne bilecek
mezbahayı karakoyun
Okuma –
yazma bilmiyor
Önde hain
bir koyun var
O gidiyor
Peşinden
gidiyor tüm koyunlar
BİRİNCİ
KİŞİ:
Karakoyunun
başı kel mi?
Düşüyor
sürünün peşine!
Hain koyun
geçiyor bıçakların altından
Ondan
sonra şakırdıyor makineli bıçaklar
İKİNCİ
KİŞİ:
Karakoyun
bin parçaya bölünüyor
Süpermarket
vitrininde
Balıkların
yanında
But olarak
alıyor yerini karakoyun
Karakoyun
kardeşinden çok ucuza satılıyor.
BİRİNCİ
KİŞİ:
Baştan
söylemiştik ya,
Bu
koyunlar üç kardeş...
Üçüncüsü
safkoyun
Durumu
safkeriz bir durum.
İKİNCİ
KİŞİ:
Bir çoban
kavalla çalarken hüznü
Safkoyun
hüzünsüz çiğnerken otu
Et yemek
istiyor çobanın canı
Ama çoban
seviyor ki safkoyunu
Onu kesmek
istemiyor
Gidiyor
kasabada bir kasaba
BİRİNCİ
KİŞİ:
Bir de ne
görsün
Koyunun
butu ateş pahası
Dönüyor
dağına hüzünle çoban
Kesiyor
safkoyunu kaval çalmadan
Etini
yiyor, postunu giyiyor,
Cinayeti
unutup kaval çalıyor
İKİNCİ
KİŞİ:
Üç zavallı
koyun varmış.
Üçü
kardeşmiş
Üçünün de
sergüzeşti kanlı bitmiş.
Gökten hiç
elma düşmüş...
Işık
söner
17.
KARAKOL DENEYİMLİ CEVDET BEY'İN BAŞKALDIRISI
.-Cevdet
Bey karisi Şükran'a karakolda kendisine yapılan soruşturmayı uygulamaktadır.-
CEVDET -
Bundan sonra A Pazarı'ndan kırık iğne alınmıyacak Şükran!
ŞÜKRAN -
Niye kırık iğne alıcakmışız, manyak mıyız biz Cevdet.
CEVDET - A
Pazarı'ndan alış-veriş edilmeyecek diyorum.
ŞÜKRAN -
Niye? Bir terbiyesizlik mi yaptılar?
CEVDET -
Hayır.
ŞÜKRAN -
E, niye durup dururken market değiştiriyoruz,manyak mıyız biz Cevdet?
CEVDET -
Marketten alış-veriş bitti Şükran.. Biz marketten alış-veriş yapabilecek
kadar zengin değiliz.Anlaşıldı mı? Bundan sonra her şey bakkaldan alınacak. .
. Yaz Mahmut. . . Her şey bakkaldan alınacak. .
ŞÜKRAN -
Mahmut kim? Neler saçmalıyorsun?
CEVDET -
Ne Mahmut'u? Nerden çıkarıyorsun Mahmut'u?Herşey bakkaldan
alınacak,diyorum...
ŞÜKRAN -
Niyeymiş efendim? Bakkal yüzde kırk faiz mi veriyor.
CEVDET
-Bakkal her şeyi veresiye veriyor, faizi banka veriyor.
ŞÜKRAN -
Bankanın bakkalla ne akrabalığı var Cevdet?
CEVDET -
Bir akrabalığı yok, bizim bankayla parasal akrabalığımız olucak. Ben maaşı
alıp bankaya yatırıyorum, bakkala veresiye yazdırıyoruz, aybaşında bankadan
faiz, işyerimden maaş alıp, efendi gibi bakkalı ödüyoruz, cebimizde sinemaya
gidecek para kalıyor.
ŞÜKRAN -
Bizim sinemaya gittiğimiz mi var allahaşkına Cevdet?
CEVDET -
Ben ne diyorsam o olucak Şükran, bakkal A Pazarı' ndan kat kat ucuz. Çünkü
bakkal parayı bir ay sonra istiyor. Her ay doların fiyatı artıyor, peynirin
fıyatı artıyor, biz karlıyız... Biz her ay zamsız fiyattan ödüyoruz, bakkal
bize damping yapmış oluyor. . .
ŞÜKRAN -
Hayır efendim, bakkal marketten pahalı... A Pazarı olmazsa B pazarına
gidilir.. O da olmazsa Yumuşak G Pazarına gidilir... Her markette ucuz olan
bir şey var. .. Örneğin A Pazarı'nda mercimek ucuz, ordan mercimek alınacak.
. . B Pazari'nda pirinç daha ucuz, ordan pirinç alınacak…
CEVDET -
Tabii... Pirinç Çin'de daha ucuz, gidip Çin'den pirinç alınacak...
ŞÜKRAN -
Sözümü kesme Cevdet...
CEVDET -
Asıl sen benim sözümü kesme... Bokunu çıkarma Mahmut!...
ŞÜKRAN -
Mahmut kim ayol!
CEVDET -
Sana ne? Olayın Mahmut'la ne ilgisi var? Taktın sen bu Mahmut'a!
ŞÜKRAN -
Saçmalama Cevdet!
CEVDET - (kükrer)
Devletin Cevdet'i saçmalar mı Şükran!
. -Işık
söner.-
XVIII.
BAKKALDA DÖRDÜNCÜ SEKANS
Zamanlardan
enflasyon zamanı, Vivaldi'de Ekim'in son perşembesi!
.-Şeref
dükkanda yalnız, gaste okumakta, kimi güncel başlıklara yorum getirmekte,
elinde sineklik, sinek avlamaktadır. Osman Ağbi pencerede belirir,sarhoştur"
OSMAN-
Şerefi
ŞEREF -
Buyur Osman Ağbi!
OSMAN-
Kanyak kanyak!
ŞEREF -
Kanyak yok Osman Ağbi!
OSMAN-
Nasıl yok? Niye yok? Kime yok?
ŞEREF -
Genelde yok Osman Ağbi. Bakkal Abla, Ankara'ya gitti, bu hafta mal alamadık.
OSMAN- Olmaz
ki kardeşim, benim canım kanyak isteyince olmazsa olmaz ki!
ŞEREF -
Bakkal Abla senin canının şiddetli kanyak isteyeceğini bilse, gitmezdi
Ankara’ya.
OSMAN
-Niye gidiyor lan, bizim en kanyak içeceğimiz hafta niye Bakkal Abla
Ankara'ya gidiyor?
ŞEREF -Bakkallar
Federasyonu toplantısına gitti. Konuşma yapacak. Konuşmasını hazırladı da
gitti...
OSMAN
-Bakkalların federasyonu da mı var?
ŞEREF
-Gayet tabii... Önümüzdeki yıl Avrupa kupasına katılıyor bakkallar.
OSMAN
-Federasyon var, kanyak yok... Öyle federasyonun içine ediyim.
. -Kibar
Necdet belirir pencerede.-
K.NECDET
-Şimdi buldururuz kanyak Osman Ağbi, sen sinirlenme...
OSMAN -İyi
tamam, buldurulsun o zaman! (içeri düşer)
K.NECDET
-Şeref, kanyak sahiden mi yok?
ŞEREF
-Valla yok, Necdet Ağbi, olsa sizden saklayacak değilim ya!
K.NECDET
-Lazlardan aldır.
ŞEREF -Biz
lazlarla küsüz, istersen Tacikistan'dan aldırayım...
K.NECDET
-İstersen Kanyakistan'dan aldır, yalnız uçakla aldır, Osman Ağbi ihtiyaç
molasında . (içeri girer),
Telefon
çalar, -Şeref açar.-
ŞEREF -
Şeref Turizm, buyrun! Kim? Bir dakika!Necdet Ağbi... Necdet Ağbi!
K.NECDET -
(pencereye çıkar) Ne var?
ŞEREF -
Telefon! Osman Ağbi'yi istiyorlar.
K.NECDET -
Gelemez... Enkaz!
ŞEREF - Bi
söyle istersen! Karşı taraftan jeton ziyanlığı olmuş artık!
K.NECDET -
(içeri seslenir) Osman Ağbi, seni telefondan istiyorlarmış!
OSMAN - (pencereye
tırmanır) Kadın mı herif mi?
ŞEREF -
Bir bey! (telefona) Alo! Kim arıyor diyelim?... Ercüment Bey! (pencereye)
Ercüment Bey'miş Osman Ağbi!
OSMAN
-.Tanımıyorum.
ŞEREF - (telefona)
Alo? Evde, ama sizi tanımıyormuş... Öyle diyor... (pencereye) Nasıl
tanımaz kan kardeşiyiz diyor!
OSMAN - Ne
zaman nerde kan kardeşi olmuşuz biz onla!
ŞEREF - (telefona)
Ne-zaman kan kardeşi olmuşuz diyor... Ha.. Öyle mi? Hıı... (pencereye)
Dün gece birlikte içmişsiniz, sonra sen şişeleri kırmışsın bu arada elden
yara almışsın, bu münasebetle o da elini kesmiş, kan kardeşi olmuşsunuz...
OSMAN
-Haa, anladım, dün gece hesabı ödeyen herif, defet gitsin.
(titrek
Necati Bey’in sepeti iner)
ŞEREF - (telefona)
Alo! Evet. Tanıdı sizi... Dün gece hesabı ödemişsiniz galiba.. Evet,
ordan hatırladı zaten... Defet dedi.. Efendim?... Bana niye küfür
ediyorsun ulan, o öyle söyledi, ben aktardım... Ne borcu?... Osman Ağbi'nin
mi sana borcu var?... Bana ne?.... Osman Ağbi, mosman ağbi yok, yanlış
numara! (telefonu kapatır)
OSMAN -
Bravo Şeref (içeri düşer)
.-Titrek
Necati Bey'in sepetindeki titreme şiddetli bir çalkantıya dönüşür. Şeref
durumu fark edip, sofitaya Necati Bey'e bakar.-
ŞEREF -Ne
var?. Yok cigara Necati Bey amca.Yok yok... Kalmadı.. İstersen Cumhuriyet
vereyim; İlhan Selçuk sizi yazmış... Titreklik çağımızın yüz karasıdır,
diyor. .
-Titrek
Necati Bey'in sepeti hızla geri çekilirken sofitaya, müşteri girer.-
MÜŞTERİ
-Ordan 5 kilo zeytin, 3 kilo peynir, 5 kilo şeker, 1 kilo da çay alabilir
miyim?
ŞEREF
-Hayrola mevlüt mü okutacan?
MÜŞTERİ
-Hayır zam gelmeden kileri dolduralım dedik.
ŞEREF
-Tabii, çık 50 milyon verelim.
MÜŞTERİ
-Yalnız aybaşında verecem, şimdi veremem.
ŞEREF
-Teklif etme veresiye dost kalalım ölesiye
MÜŞTERİ
-Yazmıyor musunuz?
ŞEREF
-Yazamıyoruz kusura bakma.
MÜŞTERİ
-Ay başında veririm.
ŞEREF
-Kapalıyız kardeşim, namazdayım, geleceğim.
MÜŞTERİ
-İyi öyle olsun
(-müşteri
çıkar, İrfan içeri girer-)
İRFAN -O
adam, bir şey almadı değil mi?
ŞEREF
-Sana ne ulan?
İRFAN
-İstatistik yapıyorum oğlum... Kaç kişi geldi, kim ne aldı bir bir yazıyorum.
Dün üç kişi geldi, biri telefon etti, biri ekmek aldı, öbür adamı sen dövdün,
adam bir şey almadı... Sonuç: Bir ekmek, bir telefon!... Bugün ne ekmek, ne
telefon?
ŞEREF - Az
önce gelen beyefendi, iki yüz bin liralık alış-veriş etti.
İRFAN -
Ney aldı?
ŞEREF -
Adam filim rejisörüymüş, filimde oynayacak keriz bir tip arıyormuş. Ben seni
tarif ettim, adam, ideal, tam aradığım tip, dedi. Parayı peşin verdi, yarın
sabah yedide gri bir minibüs seni evden. alıcak!
.-İrfan
bozulur, hiçbir şey söylemeden içeri girer. Nermin hanımın sepeti iner.-
ŞEREF -
Oooo, gut aftırnuuun, Nermin hanım... Yeni uyandınız galiba... Biz de
birazdan kapatıyoruz... Maalesef pamuk kalmadı... Bîtti alamadık... Evet...
İsterseniz Çukurova’ya kadar gidip, tarladan alıp gelim.
-Nermin
hanımın sepeti hızla yukarı çıkarken, aynı hızla Klinik Nur girer-
KLİNİK NUR
- Telefon çalışıyor mu?
ŞEREF -
Elinden geleni yapıyor.
KLİNİK NUR
- Telefon çalışıyor mu, dedim!
ŞEREF -
Çalışmaya çalışıyor!
KLİNİK NUR
- Nasıl yani?
ŞEREF -
Kontörü 250 bin lira. parayı bayılınca çalışıyor.
KLİNİK NUR
- Telefon 250 bin lira mı oldu?
ŞEREF-Yes!
KLİNİK NUR
- Olur mu ayol? Daha birinci perde 200 bin liraydı...
ŞEREF - O
birinci perdeydi, perde arasında zam geldi
KLİNİK NUR
-250 bin liraya telefon hiç işitmedim. Neyse konuşalım bari.
ŞEREF
-Buyrun (Gazete okumaya devam eder)
KLİNİK NUR
-Alo? Nazmi'yle görüşmek istiyorum... Nazmi Bey'le görüşmek istiyorum beyefendi...
Siz Nur, deyin, o anlamak zorunda.
.-Klinik
Nur, sinirle bekler telefonda. Şeref gaste okumaktadır.-
KLİNİK NUR
- Nasıl orda yok! Yok mu dedirtiyor yoksa? Nazo'yu istiyorum yahu!... Orası
Mertcan’ın Yeri Değil mi? 149 68 79 değil mi? Değilse niye baştan
söylemiyorsun?. . . Madem orası Mertcan'ın yeri değil, ben Mertcan'ın
numarasını çevirince niye sen açıyorsun hıyar?
.{Telefonu
sinirle kapatır.-}
ŞEREF -4
kontür bir milyon rica edeyim.
KLİNİK NUR
-Al, amma kazıkçısınız. Şimdi gidip o Mertcan’ın yerini dağıtmaz mıyım ben.
Eşşoğlu eşşek Nazo, bana Muzo’yu hatırlatıyor.
.-Klinik
Nur, 1 milyon verip, sinirle çıkarken, İrfan içeri girer-
İRFAN -
Telefon bir mi iki mi?
ŞEREF -
İrfan, akşam akşam maydanoz olma, elimizi İrfan'a bulamıyalım.
İRFAN -
Bakkal Abla, Angara'dan ne zaman dönecek?
ŞEREF -
Sana ne?
İRFAN - O
dönene kadar iflas etmezseniz iyi... Dükkanda mal kalmadı lan, yok
satıyorsunuz...
ŞEREF-
Sana ne ulan, yok satarız, icabında tezek satarız!
İRFAN -
Orayı bana devredeceğiniz günü sabırla bekliyorum.
ŞEREF -
Biz burayı devretmiyicez oğlum, boşuna heveslenme. Bakkal Abla Ankara'ya
Bakkallar Federasyonu toplantısına gitti. Konuşmasını hazırladı da gitti.
Çıkıp bir konuşacak orda, hepsinin ağzına edecek.. O keriz bakkallara her
şeyi anlatıcak... Bakkallar birleşecek, İrfan'lar bakkal olamıyacak...
İRFAN -
Bakkallar birleşemez... Fener'li bakkal var,Cimbomlu bakkal var... Laz
bakkalların hepsi Trabzonspor'lu... Bakkallar dünyada birleşemez...
ŞEREF -
Tamam İrfan tamam, gir deliğine, akşam stresi yapma bana...
İRFAN -
Senin nefes alman sitres, tipin öyle, sen bir doktora görün...
ŞEREF -
Evet, haklısın, bir izin günümde gidicem istersen o gün seni de gösterelim,
bizim doktorun arkadaşı bir veterinere!
İRFAN - (bozulur,
içeri girerken) Şaban Bey sesleniyor!
ŞEREF - (sinirle
Şaban Bey'e bakar) Ne var?.... Yok ya? Sen gelsene az biraz... Gelemem
ben... Dükkanda yalnızım...Evlere servisi kaldırdık... Sen in ordan, gel
buraya, ne istiyorsan söyle, ben sana kalmadı, diyeyim, ayni hızla çık 52
basamağını.
(Şeref,
Şaban Bey’le ilgilenmeyi keser. Bakkal Abla yorgun, umutsuz, elinde küçük bir
bavulla girer.)
ŞEREF -Hoş
geldin Abla ya! Nerde kaldın? Acayip merak ettim.. Eee? N’ oldu? Ettin mi
hepsinin ağzına! Sen bir konuştun, mahvoldular değil mi? Uyandılar değil mi
inekler?
BAKKAL
ABLA -Cahil olan bakkal olur, doktor bakkal olmaz ya! Cahillerin toplantısı
cahilcene oluyor. Bağrılıyor, çığrılıyor, toplanılmış oluyor.
ŞEREF-
Marketlere karşı önlemler alınmadı mı?
BAKKAL
ABLA - Ona sıra gelmedi.
ŞEREF - Ne
görüşüldü peki?
BAKKAL
ABLA -Yönetim kurulu seçildi... Seçimde kavga çıktı... Meğer.iki grup
varmış..
ŞEREF -Sen
konuşma yapmadın mı?
BAKKAL
ABLA - Hiç ağzımı açmadım ben. Meğer yönetim kurulundakilerin hepsinin birer
marketi yarmış Şeref... Yedi cızgı Eleven gibi, hatta ondan daha büyük
hipermarketler açılacakmış... Süpermarketten de ucuz olacakmış.. Doğrudan
üreticiden alıp, satacaklarmış... Süpermarketler onlarla baş edemeyip
batacaklarmış..
ŞEREF-Biz
n'oluyoruz peki Abla?
BAKKAL
ABLA -Meğer biz çoktan batmışız da bizim haberimiz yokmuş.
ŞEREF
-Kapatıyor muyuz yani dükkanı?
BAKKAL
ABLA -Elbette.
ŞEREF
-Ankara'da zengin bir adam fâlan mı buldun?
BAKKAL
ABLA - Hayır... Burayı İrfan salağına devrederiz. Aldığımız parayı
bölüşürüz... Bir iş bulana kadar o para seni idare eder...
ŞEREF -
Benim paraya ihtiyacım yok... Çatalca'da arsam var, her an satabilirim... On
üç-buçuk metrekare, uzun, koridor gibi... İki arsanın arasında kalmış. Şimdi
o iki inek yol diye kullanıyorlar, verdim mahkemeye, ettim ağızlarına... Sen
n'apıcaksın?
BAKKAL
ABLA - Ben köye kesin dönüş yapıcam Şeref. Ne işim var benim bu koca kentte.
Ben olmazsam buranın neyi eksilir? Benim köyüm burdan güzel... Otobüs, dolmuş
derdi yok. İçtiğin süt süte benzer, suyu , kuyudan çekersin, su kesildi derdi
yok...Kira yok... Mal sahibi yok...
ŞEREF -
İrfan yok... Şaban Bey yok... Abla, ben de seninle köye gelsem çok acayip
karşılanır mı, köyün ihtiyar heyeti tarafından?
.-Bakkal
Abla ve Şeref sevgiyle bakarlar birbirlerine... -
BAKKAL
ABLA - Senin ne işin var bizim köyde?
ŞEREF –
Hava deyişimi olarak diyorum yani… (10 saniye sessizlik) Önemli
insanların kavgalarının arasında ezilen önemsiz insanlarıyız bu kentin…(10
saniye sessizlik Abla, oyunun başından beri sana bir şey söylemek
istiyorum, gelen gidenden fırsat olmuyor… Benimle evlenelim mi?
(Şeref
çok utanır önüne bakar.)
(ışık söner)
|
|