“KEL ŞARKICI”
(Değiştirilmiş metin)
eugene ionesco
EÜTT 2002
EÜTT
2002 Kadrosu
Buket
Yılmaz
Esin Aslan
Nezihe
Özcan
Mustafa Sırkıntı
Neslihan Köroğlu
Kerem Demirtaş
Onur Arabacı
Özgür Papila
Pınar Yılmaz
Tanıl Levent
Destek verenler:
Sabriye Karataş
Günseli
BAYAN
SMITH. İşte, saat dokuz. Çorbayı içtik balığı, yağda kızarmış patatesi, biber
salatasını yedik. Çocuklar su içtiler. Bu akşam iyi doyduk.
BAY
SMITH . (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN
SMITH. Patatesler iyi kızarmıştı; salatanın yağı da kokmuyordu. Köşedeki
bakkala yağı, sokağın başındaki bakkalın yağından daha iyi. Yokuşun altındaki
bakkalın yağından bile daha iyi. Ama onlara yağlarının kötü olduğunu bir türlü
söyleyemiyorum.
BAY
SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN
SMITH. Ama köşedeki bakkalın yağı her zaman iyi.
BAY
SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN
SMITH .Mary bu sefer iyi kızartmış patatesleri. Geçen sefer iyi kızartmamıştı.
İyi kızartmadığı zaman hiç de sevmem
onları.
BAY
SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN
SMITH. Balık tazeydi. Ağzını sulandırdı. İki tabak yedim. Yoo, üç tabak yedim.
Sonra dışarı çıkmak zorunda kaldım. Sen de üç tabak yedin. Ama üçüncü seferinde ilk iki seferden daha az
aldın`, ben çok daha fazla aldım. Bu
akşam senden daha iyi yedim ben.
Nasıl
oluyor? Başka zaman, hep sen daha iyi yerdin. İştahına diyecek yoktur.
BAY
SMITH (Dilini şaplatır.)
BAYAN
SMITH. Ama biraz tuzluydu çorba. Senden de tuzluydu. Ha, ha,ha. Pırasası
fazlaydı, soğanı da az konulmuştu. Mary’e
turp tohumu katmasını söylemediğime pişmanım. Bir dahaki sefere artık.
BAY
SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN
SMITH. Küçük oğlumuz bira içmek istedi;içmeye bayılıyor. Sana çekmiş.
Büyüdüğünde çatlayıncaya kadar içecek.
Masada, dikkat ettinmi, şişeye nasıl bakıyordu?
Ama bardağına sürahiden su doldurdum. Susamıştı, içti. Helen bana çekmiş, idare etmeyi biliyor. Sonra tutumlu;
piyanoda çalıyor.O hiç donimik kokteyli içmeyi sevmez. Sadece lapa yiyip süt
içen küçük kızımıza benziyor.
İki
yaşında olduğu besbelli. Adı Peggy. Fasulye pastası fevkaladeydi. Tatlıyla
beraber ufak birer kadeh
Avusturya şarabı içmek pek güzel olacaktı ama çocukları
oburluğa alıştırmak istemediğimden
şişeyi masaya getirmedim. Kendilerini tutmayı bilmeleri gerek.
BAY
SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatir.)
BAYAN
SMITH. Bayan Parker, İstanbul’dan yeni gelen
Popesco Rosenfeld adında Romanyalı bir bakkal biliyormuş. Yoğurt
uzmanıymış. Edirne’deki yoğurtçuluk okulundan diploma almış. Yarin gidip ondan
koca kase yerli Romanya yoğurdu
alacağım. Böyle şeyler kolay bulunmuyor buralarda.
BAY
SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH. Yoğurt, mideyle böbrekler için çok iyiymiş. Apandisit ve
kutsama içinde de... Bunu bana Doktor Mackenzie-King söyledi-hani şu komşumuz
Jonlarin çocuklarının doktoru. Çok iyi bir doktor. İnsan güvenebiliyor. Önce
kendi üzerinde denemediği hiçbir ilacı hastalarına vermez. Parker'ı ameliyat etmeden önce kendini ameliyat etti,
halbuki hiçbir şeyciği yoktu.
BAY
SMITH. Peki öyleyse Parker öldüğü halde Doktor niye hala yaşıyor?
Bayan
SMITH. Neden olacak canım ameliyat doktorda başarılı geçti de Parker da
başarılı geçmedi,ondan.
BAY
SMITH. Öyleyse Mackenzie iyi bir doktor
değil. Ameliyat ya ikisinde de başarılı geçmeliydi, ya da ikisi birden
ölmeliydi.
BAYAN
SMITH. Neden?
BAY
SMITH. İyi doktor hastasını iyileştiremezse onunla beraber ölmeli. Bir geminin
kaptanı gemisiyle beraber batmalı. Yalnız yaşaması hiç de doğru değil.
BAYAN
SMITH. Hasta bir insanı gemiyle karşılaştıramazsın ya!
BAY
SMITH. Neden? Bir geminin de hastalıkları vardır, üstelik senin doktor bir
gemi kadar sağlam. İşte bunun için
gemisiyle batan kaptan gibi, o da
hastasıyla beraber yok olmalı.
BAYAN
SMITH. Hiç böyle düşünmemiştim... Belki de
doğrudur... Öyleyse bile bundan
ne sonuç çıkarırsın?
BAY
SMITH. Bütün doktorlar şarlatandır. Bütün hastalar da.
BAY
SMITH .(Sessizlik)
BAY
SMITH.(Gazetesini okuyarak.) İşte buna aklım ermiyor bir türlü. Gazetede hep
ölenlerin yaşlarını yazıyorlar. Gülünç doğrusu.
BAYAN
SMITH. Bak bunu hiç düşünmemiştim. (Yine
kısa bir sessizlik. Saat yedi kere çalar. Sessizlik. Saat çalmaz.)
BAY
SMITH.(Gazetesini okuyarak.) CIK,cık, cık. Burada Bobby Watson’ ın öldüğü
yazılı.
BAYAN
SMITH. Nasıl zavallı adam ölmüş mü?
BAY SMITH. Niye öyle şaşırmış gibi
yapıyorsun?İki yıldır ölü olduğunu pekala biliyorsun. Bir buçuk yıl önce
cenazesine gittiğimizi unutmana imkan yok.
BAYAN
SMİTH .Sahi ya,tabii...Tabii hatırladım .Hemen hatırladım Ama bunu duyunca sen
neden şaşırdın onu anlayamıyorum;gazetedeki ilanı-
BAY
SMİTH.. Ben bunu gazetede okumadım ki .Bunu gazete yazalı üç yıl oluyor.
Düşünürken birden aklıma geliverdi.
BAYAN
SMİTH. Zavallı adam kendine ne kadar da iyi bakardı.
BAY
SMITH. .İngiltere’nin en yakışıklı cesediydi onunki. yaşını da hiç göstermezdi
üstelik. Zavallı Bobby dört yıldır ölüydü de cesedi hala soğumamıştı. Yaşayan
bir ceset gibi . Ne de neşeliydi.
BAYN
SMITH.. Zavallı Bobby
BAY
SMITH .Hangi zavallı Bobby’ den bahsediyorsun kuzum?
BAYAN
SMITH .Karısından canım onun adı da Bobby ya, Bobby Watson. İkisinin de adı
aynı;bu yüzden, beraber oldukları zaman kimse ayırt edemezdi Onları ancak biri öldükten sonra karısının
hangisi olduğunu anlayabildik. Onları daha hala birbirinden ayıramayanlar
var;kadının yerine adama gidip "başınız sağ olsun" diyorlar. Biliyor
muydun sen bunu ?
BAY
SMITH. Kadını ben yalnız bir kere gördüm. Bobby’ nin cenazesinde.
BAYN
SMITH. Ben hiç görmedim . Güzel mi bari?
BAY SMITH. Ayrı ayrı incelersen kaşı gözü düzgün,ama güzel denemez
doğrusu. Oldukça uzun boylu,üstelik şişman da. Ayrı ayrı incelersen pek matah
değil,ama yine de çok güzel. Boyu biraz kısa;biraz da zayıf. Şan dersi
veriyormuş.
(Saat
5 kere çalar.Uzun bir sessizlik.)
BAYAN
SMITH. Ne zaman evleneceklermiş kuzum?
BAY
SMITH. Ya önümüzdeki bahara,ya da daha sonra.
BAYAN
SMITH. Düğünlerine gitmemiz gerekecek.
BAY
SMITH. Ama gitmeden önce bir nişan hediyesi yollamaliyiz. Ne yollasak acaba?
BAYAN
SMITH. Bize düğünümüzde getirdikleri o yedi tepsiden birini niye vermiyoruz
sanki?Zaten hiçbir işimize yaramadı onlar. Zavallı kadın, bu genç yaşta dul
kaldı.
BAY
SMITH. Neyse ki çocukları yoktu,
BAYAN
SMITH. Bir eksiklikleri oydu zaten. Çocuk. Zavallı kadın, nasıl başa
çıkardı onlarla?
BAY
SMITH. Daha genç canım .Yine evlenir nasıl olsa. Matem elbiseleri de pek
yakışıyor hani.
BAYAN
SMITH. Çocuklara kim bakar o zaman? Biliyorsun ki biri kız, biri oğlan iki çocukları var. Adları
neydi?
BAY
SMITH. Tabii babalarıyla anneleri
gibi Bobbyle Bobby. Bir kere Bobby
Watson’ın amcası yaşlı Bobby Watson çok zengin; üstelik oğlanı da pek seviyor.
Öğrenimiyle de herhalde ilgilenir.
BAYAN
SMITH. Gayet tabii. Eh, Bobby Watson’ın teyzesi yaşlı Bobby Watson da, Bobby
Watson’ın öğrenim parasını karşılar. Bobby Watson’ın annesi Bobby de böyıece
evlenebilir. Göz koyduğu biri var mıdır
dersin?
BAY
SMITH. Tabii. Bobby Watson’ın kuzenlerinden biri.
BAYAN
SMITH. Kim ? Bobby Watson mı?
BAY
SMITH. Hangi Bobby Watson’dan söz ediyorsun kuzum?
BAYAN
SMITH. Şey canım, şu ölen Bobby Watson’ın ölen amcasi yaşli Bobby Watson’in
oglu olan Bobby Watson
BAY SMITH. Yok yok, o değil,
bu başkası. Bu ölen Bobby Watson?.
BAYAN
SMITH. Haa, şu seyyar satıcılık yapan Bobby Watson?
BAY
SMITH. Bütün Bobby Watsonlar seyyar satıcıdır.
BAYAN
SMITH. Oldukça zor iş hani! Ama iyi para getiriyor.
BAY
SMITH. Yalnız rekabet olmadığı zamanlar...
BAYAN
SMITH .Rekabet ne zaman olmuyor?
BAY
SMITH. Salı, Perşembe, ,Salı günleri.
BAYAN
SMITH. Demek haftanın üç günü...Peki o günler Bobby Watson ne yapıyor?
BAY
SMITH. Hiiç , yatıp dinleniyor.
BAYAN
SMITH. Peki, rekabetin olmadığı bu üç gün niye çalışmıyor?
MARY .Evin hizmetçisiyim ben. Pek güzel bir gün geçirdim.
BAY
SMITH. Ben nereden bileyim canım?Bütün aptalca sorularına cevap veremem ya.
MARY.
Bir erkekle sinemaya gittim ,çok kadınlı bir film gördüm. Sinemadan çıktıktan
sonra da gidip konyakla süt içtik;gazete okuduk.
BAY
SMITH.(Gülümseyerek)Öyle olmadığını pekala biliyorsun-Umarım ki iyi bir gün
geçirmiş,bir erkekle sinemaya gitmiş,konyakla süt içmişsindir,Mary...
BAYAN
SMITH. Gazete de okumuşsundur.-bütün erkekler birbirinin ayni zaten!Sana
gelince,ya ağzında bir sigara bütün gün öyle oturursun,ya yüzünü pudralarsın,ya
ruj sürersin,ta da viski içersin.
BAY
SMITH. Ya biz de böyle yapsaydık?Kadınlar gibi bütün gün sigara
içip,pudralanıp,boyanıp,viski içseydik?
BAYAN
SMITH. Bana ne?Ama eğer bunu beni sinirlendirmek için söylüyorsan,o zaman çok
iyi bilirsin,ben böyle şakalardan hiç hoşlanmam.
Bay
Smith. Sevgilim,kuzum benim,pilicim,nasıl da kan bürümüş gözlerini. Biliyorsun
ki sadece bir şaka yaptım ben. Ne komik bir çiftiz biz!Hadi gel,lambaları
söndürelim de gidip yatalım.
MARY.
Misafirleriniz bay ve bayan Martin kapıdalar. Kendilerini içeri almamı
bekliyorlar. Bu gece size yemeğe gelmişler.
BAYAN
SMITH.A tabii. Bekliyorduk zaten. Aç olmalılar herhalde. Gelmedikleri için biz
de onları beklemeden oturup yemiştik. Bütün gün yiyecek hiçbir şeyimiz yoktu.
Dışarı çıkmamalıydın sen bugün.
MARY.
Ama bana izin veren sizdiniz.
BAY
SMITH. Pek o kadar da açık konuşmamıştık.
BAYAN
SMITH. Mary’ciğim,hadi kapıyı aç da martinleri içeri al. Biz de hemen
elbiselerimizi değiştirelim.(BAY VE BAYAN SMITH SAĞDAN ÇIKARLAR.MARY SOLDAKİ
KAPIYI AÇAR,BAY VE BAYAN MARTIN GİRERLER)
MARY
.Niye bu kadar geç kaldınız?Hiç de terbiyeli değilsiniz. Daima zamanında
gelmeli anlıyor musunuz?Hadi şimdi oturun da bekleyin bakalım.(ÇIKAR)
BAYAN
MARTİN. Acaba bana mı bakıyor?
BAY
MARTİN. Acaba bana mı bakıyor?
BAYAN
MARTİN. Acaba bana mı soruyor?
BAY
MARTIN. Bana mı soruyor?
BAYAN
MARTİN. Acaba ne söylüyor?
BAY
MARTİN. Kendi kendime konuşuyorum.
BAYAN
MARTIN. Kendi kendine konuşuyor.
BAY
MARTIN. Acaba bir derdimi var?
BAYAN
MARTIN. Oturuyorum.
BAY
MARTİN. Tek başına oturuyor.
BAYAN
MARTİN. Tek başına ayakta duruyor.
BAY
MARTIN. Acaba onu daha önce bir yerde gördüm mü?
BAYAN
MARTIN. Acaba onu tanıyor muyum ?
BAY
MARTIN. Affedersiniz,bir şeyi merak ettim,yaniniza gelebilir miyim?
BAYAN
MARTİN. Tabii,buyrun,neymiş merak ettiğiniz?
BAY
MARTİN. Eğer yanılmıyorsam sizi bir
yerde gördüm gibi geliyor bana.
BAYAN
MARTİN .Bana da beyefendi ,bana da sizi bir yerde gördüm gibi geliyor.
BAYAN
MARTİN Acaba sizi Manchester, mı gördüm,bayan?
BAY
MARTİN. Pekala olabilir. Ben Machesterlıyım. Buna rağmen beni manchesterda
görüp görmediğinizi söyleyemeyeceğim.
BAY
MARTİN. AA.. Ne tuhaf!Ben de manchesterlıyım,bayan.
BAYAN
MARTİN. Sahi pek tuhaf,değil mi ama?Yalnız,bayan,ben manchesterldan ayrılalı
aşğı yukarı 5 hafta oldu.
BAYAN
MARTIN. Pek acayip doğrusu!Hem de ne tuhaf r tesadüf!Ben de beyefendi ,ben de
manchester dan ayrılalı aşağı yukarı 5 hafta oldu.
BAY MARTİN.
Ben bayan,Londra'ya 15:15'te gelen 8:30 trenindeydim.
BAYAN
MARTİN. Cidden pek tuhaf ! o halde,bayan,belki de ben sizi o trende gördüm.
BAYAN
MARTİN. Mümkündür tabii,yani olmayacak şey değil;pekala olabilir.Hem niye
olmasın?Ama ben hatırlayamıyorum,sayın beyefendi.
BAY
MARTİN. Ben ikincide yolculuk ettim. bayan, ingiltere' de ikinci sınıf yoktur
ama ben hep ikinci sınıfta yolculuk ederim.
BAYAN
MARTİN. Cidden pek tuhaf !Pek pek acayip!Hem de ne tesadüf!Ben de,beyefendi,ben
de ikincide yolculuk ederim.
BAY
MARTİN. Aaaaa.,ne tuhaf!Belki de biz ikincide tanıştık,sayın bayan.
BAYAN
MARTİN. Mümkündür,olmayacak şey değil. Ama ...pek iyi hatırlayamıyorum ,sayın
beyefendi.
BAY
MARTIN. Ben im yerim sekizinci vagonun 16 numaralı kompartımanındaydım,sayın
beyefendi.
BAY
MARTIN. Pek acayip doğrusu,hem de ne tuhaf bir tesadüf!Belki de 16.
Kompartımanda tanıştık ,sayın bayan.
BAYAN
MARTİN. Belki de öyledir ,olabilir! Ama
hiç hatırlayamıyorum,sayın beyefendi.
BAY
MARTIN. Doğrusunu söylemek gerekirse,sayın bayan ,şimdi artık ben de
hatırlamıyorum ama ,birbirimizi orada görmüş olabiliriz. Hem şimdi düşünüyorum
da pekala mümkün görünüyor.
BAYAN
MARTIN. Aa-tabii,evet tabii,beyefendi.
BAY
MARTIN. Pek acayip doğrusu!Ben pencerenin yanında 3 numaralı koltukta
oturuyordum.
BAYAN
MARTIN. Aman tanrım,ne tuhaf,ne tesadüf;benim yerim de pencerenin yanında,sizin
karşınızdaki 6 numaraydı ,beyefendi.
BAY
MARTIN. Tanrım ne acayip şey,hem de ne tesadüf! o halde, karşı karşıya
oturduk,sayın bayan!Sizi orada görmüş olacağım öyleyse!
BAYAN
MARTIN. Ay ,ne tuhaf!Olmaz şey değil;ama hatırlayamıyorum,beyefendi.
BAY
MARTIN. Doğrusunu söylemek gerekirse,sayın bayan,ben de pek hatırlamıyorum.
Buna rağmen birbirimizi orada görmüş olmamız mümkündür.
BAYAN
MARTIN. Sayın bayan,siz bana bavulunu kaldırmamı söyleyip sonra teşekkür
eden.,sonra da sigara içmem için izin veren hanımefendi değil misiniz?
BAYAN
MARTIN.A tabii,muhakkak ben olmalıyım!
Aman ne tuhaf,aman ne tuhaf,hem de ne tesadüf!
BAY
MARTIN. Pek acayip doğrusu,çok tuhaf,ne tesadüf!ÖYLEYSE...öyleyse belki tam o
anda tanıştık ,bayan!
BAYAN
MARTIN. Pek acayip doğrusu,hem de ne tesadüf!Gerçekten mümkün,ama hatırladığımı
hiç sanmıyorum sayın beyefendi.
BAY
MARTIN. Ben de bayan.(Bir an sessizlik. Saat 2 kere ,sonra da 1 kere çalar)Ben
Londra’ya geldiğimden beri Bromfield sokağında oturuyorum,sayın beyefendi.
BAY
MARTIN. Ne tuhaf,ama öyleyse,öyleyse belki de Bromfield sokağında tanıştık
,sayın bayan.
BAYAN
MARTIN. Aman ne acayip ,ne tuhaf!Olmayacak şey değil. Ama hatırlayamıyorum
,sayın beyefendi.
BAY
MARTIN. Ben 19 numarada oturuyorum ,sayın bayan!
BAYAN
MARTIN. Tanrım ne acayip. Ben de 19 numarada oturuyorum,sayın beyefendi.
BAY
MARTIN Ama öyleyse,ama öyleyse, ama öyleyse,ama öyleyse, ama öyleyse,belki de
birbirimizi o evde gördük sayın bayan.
BAYAN
MARTIN. Niye olmasın?Ama ben hatırlayamıyorum,sayın beyefendi.
BAY
MARTIN. Benim dairem 6. Katta 8 numara sayın bayan!
BAYAN
MARTIN. Pek acayip,aman tanrım ne tuhaf şey!Hem de ne tesadüf!Ben 6. Katta ,8
numaralı dairede oturuyorum,sayın beyefendi.
BAY
MARTIN. Aman ne acayip,aman ne acayip hem de ne tesadüf!Biliyor musunuz,benim
yatak odamda bir yatak var;üzeri yeşil pikeyle örtülü. Bu yataklı,yeşil pikeli
oda koridorun sonunda,banyoyla kütüphanenin arasındadır,sayın bayan.
BAYAN
MARTIN. Ne tesadüf,tanrım ne tesadüf!Benim yatak odamda da yeşil pikeli bir
yatak var;hem bu oda koridorun sonunda,banyoyla kütüphanenin arasındadır,sayın
beyefendi.
BAY
MARTIN. Ne acayip ,ne tuhaf!Öyleyse,bayan,biz aynı odada oturuyor,,aynı yatakta
yatıyoruz. Belki de orada karşılaştık.
BAYAN
MARTIN. Aman ne acayip,hem de ne tesadüf!Orada tanışmış olmamız pekala
mümkündür;hem de belki de dün gece. Ama hatırlayamıyorum ,sayın beyefendi.
BAY
MARTIN. Benim küçük bir kızım var,sayın bayan. Benimle oturur. İki yaşında
,sarışın,pek güzel. Bir gözü kırmızı,bir gözü de beyaz. Adı da sayın bayan, adı
da Alice.
BAYAN
MARTIN. Ne acayip tesadüf!Benim de küçük bir kızım var. İki yaşında,bir gözü
beyaz,bir gözü kırmızı;çok da güzel. Onun da adı Alice ,sayın beyefendi!
BAY
MARTIN. Pek acayip doğrusu,hem de ne tesadüf!Pek tuhaf!Belki ikisi de aynı
Alice' tir ,sayın bayan!
BAYAN
MARTIN. Aman ne tuhaf!Pekala mümkün,sayın beyefendi.(uzunca bir sessizlik. saat
19 kere çalar)
BAY
MARTIN. Öyleyse sayın bayan,daha önce görüştüğümüze,sizin de benim karım olduğunuza
hiç şüphe yok...Elizabeth,yine buldum seni.
BAYAN
MARTIN. Donald ,demek sensin sevgilim!
MARY.
Elizabeth ve Donald. Elizabethle Donald beni duyamayacak kadar mutlular. Onun
için ,ben size bir sırrı rahat rahat söyleyebilirim. Burada ne Elizabeth Elizabeth,ne
de Donald Donald.İşte isbatı:Donald'ın bahsettiği çocuk ,Elizabeth'in çocuğu
değil. İkisi aynı çcuk değil de ondan.Donald'ın kızının bir gözü kırmızı bir
gözü de beyaz. Tıpkı Elizabeth' in kızınınki gibi. Ama Donald' ın çocuğunun sağ
gözü beyaz ,sol gözü kırmızıyken,Elizabeth'in çocuğunun sağ gözü kırmızı sol
gözü beyaz!Böylece bu son engelle Donald'ın bütün sistemi çöküyor.Su götürmez
birer isbat gibi gelen bütün o inanılmaz tesadüflere rağmen,Donaldla elizabeth
aynı çocuğun anne ve babaları olmadıklarına göre Donaldla Elizabeth değiller.O
kendisinin Donald öteki de kendisinin Elizabeth olduğundan yüzde yüz emin. Adam
kadının Elizabeth ,kadın da admın Donald olduğuna bütün gücüyle inanıyor...ama
kocaman birer yanlış yaparak.Ama gerçek Donald kim?Gerçek elizabeth kim?Kim
istiyor bu karışıklığı uzatmayı?Bilmiyorum.Siz de bilmeye çalışmayın.Her şeyi
oluruna bırakın.
BAY
MARTIN. Sevgilim ,birbirimizi tekrar bulduk artık. Şimdiye kadr aramızda
geçmeyenleri unutalım;bundan sonra da kaybolmadan eskisi gibi yaşayalım
BAYAN
MARTIN. Olur sevgilim.
BAYAN
SMITH. Hoş geldiniz;sizi bu kadar beklettiğimiz için özür dileriz. Her ne kadar
habersiz olsa da ziyaretlerinizle bizi şereflendirdiniz;onun için gidip
elbiselerimizi değiştirmek gerekti.
BAY
SMITH.(ÇOK ÖFKELİ)Bütün gün hiçbir şey yemedik.4 saattir sizi bekliyoruz. Niye
bu kadar geç geldiniz?
BAY
SMITH. Hm(sessizlik).
BAYAN
SMITH. Hm,hm.(sessizlik)
BAYAN
MARTIN. Hm,hm,hm.(sessizlik)
BAY
MARTIN. Hm,hm,hm,hm.(sessizlik)
BAYAN
MARTIN. Tamamen(sessizlik)
BAY
MARTIN. Hepimiz de soğuk almışız.(sessizlik)
BAY
SMITH. Ama hava pek soğuk değil.(sessizlik)
BAYAN
SMITH. Pek havasız kaldık.
BAY
MARTIN :Ya iyi ki öyle. (sessizlik)
BAY
SMITH. Ah,la,la,la,la... (sessizlik)
BAY
MARTIN Bir şeyiniz mi var? (sessizlik)
BAYAN
SMITH. Hayır donuna kaçırdı. (sessizlik)
BAYAN
MARTIN. Ah beyefendi bu yaşta bunu yapmamalıydınız. (sessizlik)
BAYAN
SMITH. Kalbin yaşı yoktur. (sessizlik)
BAY
MARTIN Doğru söylediniz. (sessizlik)
BAYAN
SMITH. Öyle derler. (sessizlik)
BAYAN
MARTIN. Aksini söyleyenler de var. (sessizlik)
BAY
SMITH. Gerçek bu ikisinin arasında bir yerlerde olmalı muhakkak. (sessizlik)
BAY
MARTIN Doğru söylediniz. (sessizlik)
BAYAN
SMITH. Siz ki hep yolculuk edersiniz ,bize anlatacak çok şeyiniz olmalı.
BAY
MARTIN Şekerim bugün gördüğünü anlatsana bize.
BAYAN
MARTIN. Anlatmaya değmez, nasıl olsa kimse inanmayacak.
BAY
SMITH. Samimiyetinizden şüphe etmiyoruz.
BAYAN
SMITH. Eğer böyle düşünürseniz bizi kırmış olursunuz.
BAY
MARTIN Onları çok kırmış olacaksın,hayatım. Böyle düşünürsen.
BAYAN
MARTIN. Bugün başımdan pek acayip bir şey geçti. İnanılmaz bir şey...
BAY
MARTIN. Çabuk anlat hayatım.
BAY
SMITH. Aman ne eğleneceğiz.
BAYAN
SMITH. Eninde sonunda.
BAYAN
MARTIN. Bugün çarşıya fasulye almaya gittiğimde...Biliyorsunuz,fasulye günden güne
pahalılaşıyor.
BAYAN
SMITH. Yaa,halimiz ne olacak acaba?
BAY
SMITH. Sözünü kesme canım pek kabasın.
Bayan
martın .Sokakta ,bir kahvenin önünde bir beyefendi gördüm;iyi giyinmişti.ŞÖYLE
AŞĞI YUKARI 50 YAŞINDA FİLAN-
Bay
smıth. Eee,sonra?
BAYAN
SMITH. Eee,sonra?
BAY
SMITH(KARISINA)Sözünü kesme canım,ne iğrençsin.
BAYAN
SMITH. Canım ,sözü ilk önce kesen sensin. Sersem.
BAY
SMITH.(KARISINA)ŞŞŞ.(BAYAN MARTINE) Eee, o beyefendi ne yapıyordu?
BAYAN
MARTIN.M UHAKKAK UYDURDUĞUMU SANACAKSINIZ AMA ...Bir dizinin üstüne
çökmüştü;üstelik eğilmişti de.
BAY(MARTIN,SMITH)&BAYAN
SMITH. Oh!
BAYAN
MARTIN. Evet eğilmişti .
BAY
SMITH. İmkanı yok.
BAYAN
MARTIN. Evet eğilmişti. Ne yaptığına bakmak için yanına gittim...
BAY
SMITH. Eee..?ne yapıyordu?
BAYAN
MARTIN. Ayakkabılarının çözülen bağcığını bağlıyordu.
BAY(MARTIN,SMITH)BAYAN
SMITH. Hi-aa!
BAY
SMITH. Eğer bunu bana başkası söylemiş olsaydı dünyada inanmazdım.
BAY MARTIN, Neden? İnsan
bundan da tuhaf olaylarla her gün karşılaşıyor. Mesela ben bugün otobüste
oturup sessizce gazetesini okuyan adam gördüm.
BAYAN SMITH. Ne tuhaf.
BAY SMITH. Belki de aynı
adamdır.(Kapının zili çalar.) Kapı çalınıyor.
BAYAN SMITH. Kapıda biri
olmalı gidip bakayım. (Bakmaya gider, sonra döner.) Kimse yok. (Oturur)
BAY MARTIN, Başka bir
örnek vereyim. (zil çalar)
BAY SMITH. Kapı
çalınıyor. Kapıda biri olmalı. (gidip bakayım.) (bakmaya gider, sonra döner.)
Kimse yok
bir biraz önce az önce,
Nerede kaldığını unutmuştur.
BAYAN MARTIN Başka bir örnek vereceğini söylüyordun.
BAY MARTIN, Evet, Tamam.
(Zil çalar.)
BAY SMITH. Kapı
çalınıyor.
BAYAN SMITH. Bu kez
açmayacağım.
BAY SMITH. Ama kapıda
biri var
BAYAN SMITH. İlk
seferinde kimse yoktu. İkinci seferinde kimse yoktu. Şimdi nereden biliyorsun
bir gelen olduğunu
BAY MARTİN Çünkü biri
kapıyı çalıyor da ondan
BAYAN SMITH. Bu bir şey
kanıtlamaz.
BAY MARTN .Ne? Bir kimse
kapının çalındığını duyarsa
,kapıda,kapıyı çaldıktan sonra kapının açılmasının açılmasını bekliyen biri var demektir.
BAYAN MARTIN Her zaman,
değil Biraz önce aksini gördük.
BAY
MARTIN: Çoğu zaman öyledir.
BAY
SMITH: Mesela ben.Bir yere ziyarete gittiğim zaman içeri kabul edilmek için
kapıyı çalarım.Benim gibi herkes de bunu böyle yapar; onun için her kapı
çalındığında orada biri var demektir.
BAYAN
SMITH: Teori olarak doğru.Ama hayatta aksi de oluyor.Biraz önce gördüğümüz
gibi.
BAYAN MARTIN: Karınız haklı.
BAY MARTIN: Ah siz kadınlar! Hep birbirinizi korursunuz.
BAYAN SMITH: Peki gidip bakacağım. Dik kafalı olduğumu söyleyemezsin
ya. Ama göreceksin kimse yok! (Bakmaya gider, kapıyı açar, kapar.) İşte
görüyorsun ya kimse yok!(döner)
BAYAN MARTIN: Ah şu erkekler. Hep haklı çıkmaya
çalışırlar,ama nedense hep haksız çıkarlar.
BAY SMITH:Biri kapıyı çalıyor. Kesin biri var orda.
BAYAN SMITH: (Deli gibi kızgın) Kuzum, beni bir daha kapıyı açmaya yollama.Gördün
bunun boşuna olduğunu.Deneylerimiz bize kapı çalınınca orada kimsenin
olmadığını gösterdi.
BAYAN MARTIN: Hiçbir zaman kimse yoktur.
BAY MARTIN: Orası daha belli değil.
BAY SMITH: Tamamen yanlış.Genel olarak kapı
çalınınca orada biri var demektir.
BAYAN SMITH: Haksız olduğunu bir türlü kabul etmez
işte.
BAYAN MARTIN: Benim kocam da çok inatçıdır.
BAY SMITH: Orada biri var.
BAY MARTIN: Olanaksız değil.
BAYAN SMITH: Yok.
BAY SMITH: Var.
BAYAN SMITH: Yok diyorum sana. Ne olursa olsun,beni bir daha boşu
boşuna rahatsız edemeyeceksin. Eğer öğrenmek istiyorsan git de kendin bak.
BAY SMITH: Gidiyorum. ( Bayan Smith omuz silker,Bayan Martin başını
sallar.) Ooo merhaba.
İtfaiye Şefiymiş.
İTFAİYE ŞEFİ: Merhaba bayanlar baylar!..(Bayan Smith öfkelidir,yüzünü
çevirir.)
Merhaba Bayan Smith, bir şey mi oldu?
BAYAN SMITH: Ne demezsiniz.
BAY SMITH: Gördüğünüz gibi karım haksız çıktığı için üzgün biraz.
BAY MARTIN: Bay ve Bayan Smith’in arasında bir tartışma oldu, Bay
İtfaiye Şefi.
BAYAN SMITH: (Martin’e) Bu sizi ilgilendirmez. Bay Smith’e) Rica ederim
aile işlerimize yabancıları karıştırma.
BAY SMITH: Ama şekerim, bu kadar ciddi bir şey değil ki. İtfaiye Şefi
bizim ailenin eski dostlarındandır. Vaktiyle annesi bana kur yapardı. Babası
da iyi dostumdu. Bir kızım olursa muhakkak onunla evleneceğini söylerdi.
Beklerken ölüverdi zavallıcık.
BAY MARTIN: Bu ne onun suçu,ne de sizin.
İTFAİYE ŞEFİ: Tartışma konusu neydi?
BAYAN SMITH: Kocam dedi ki-
BAY SMITH: Söyleyen sendin bir kere.
BAY MARTIN: Tabii, Bayan Smith’di.
BAYAN MARTIN: Hayır, Bay Smith’di.
İTFAİYE ŞEFİ: Durun canım,telaşlanmayın. Siz söyleyin Bayan Smith.
BAYAN SMITH: Oh,sizinle açık açık konuşmak rahatsız ediyor beni.Ama bir
İtfaiye Şefi aynı zamanda günah çıkarıcıdır.
İTFAİYE ŞEFİ: Öyleyse?
BAYAN SMITH: Tartışıyorduk, çünkü kocam kapı çalındığı zaman daima
birinin orada olduğunu söylüyordu.
BAY MARTIN: Doğru olabilir.
BAYAN SMITH: Bana gelince…ben kapı çalındığı zaman kimsenin orada
olmadığını ileri sürdüm.
BAYAN MARTIN: Biraz acayip görünüyor.
BAYAN SMITH: Ama ispat edildi işte, hem de boş sözlerle değil,
olayların ta kendisiyle.
BAY SMITH: Yanlış bu, çünkü İtfaiye Şefi işte burada. Kapıyı çaldı,
açtım, oradaydı.
BAYAN MARTIN: Ne zaman?
BAY MARTIN: Demin.
BAYAN SMITH: Evet ama 4. kereler sayılmaz.
BAYAN MARTIN: Hiç sayılmaz, hep ilk 3 kez sayılır.
BAY SMITH: Bay İtfaiye Şefi, birkaç soru sorabilir miyim size?
İTFAİYE ŞEFİ: Buyurun.
BAY SMITH: Ben kapıyı çaldığımda, zili siz çalmıştınız değil mi?
İTFAİYE ŞEFİ: Evet, ben çalmıştım.
BAY MARTIN: Demek kapıdaydınız? Zili de siz çalmıştınız?
İTFAİYE ŞEFİ: İnkar etmiyorum.
BAY SMITH: (Byn Smith’e) Gördün mü? Ben haklıymışım.Zil çaldığında
kapıda biri vardır muhakkak.İtfaiye Şefi’nin de biri olmadığını söyleyemezsin.
BAYAN SMITH: Tabii, söyleyemem.Bak tekrar ediyorum. İlk
3 kere önemlidir, 4. kereler sayılmaz.
BAYAN MARTIN: Zil iki kere çalındığında da kapıda
siz mi vardınız?
İTFAİYE ŞEFİ: Hayır.
BAYAN MARTIN: Gördünüz mü? Zil çalındığına kimse
yokmuş kapıda.
BAY MARTIN: Belki de başka biri çalmıştır.
BAY SMITH: Uzun zaman beklediniz mi kapıda?
İTFAİYE ŞEFİ: 45 dakika.
BAY SMITH: Hiç kimseyi de görmediniz?
İTFAİYE ŞEFİ: Hiç kimseyi, buna eminim.
BAYAN MARTIN: 2. kere çalındığında zili duydunuz
mu?
İTFAİYE ŞEFİ: Duydum ama ben değildim. Kapıda da
kimse yoktu.
BAYAN SMITH: Gördün mü? Ben haklıymışım.
BAY SMITH: Dur bakalım. (İ.Ş.’ne) Peki, ne
yapıyordunuz kapıda?
İTFAİYE ŞEFİ: Hiçbir şey.Dinleniyordum.Bir çok şey
düşünüyordum.
BAY MARTIN: Ama 3.kere de zili siz çalmadınız mı?
İTFAİYE ŞEFİ: Ben çaldım.
BAY SMITH: Ama kapı açıldığı sırada görünürde kimse
yoktu.
İTFAİYE ŞEFİ: Saklanmıştım, şaka olsun diye.
BAYAN SMITH: Gülmeyin Bay İ.Ş. Mesele acıklı.
BAY MARTIN: Sonuçta, bir kapının zili çalındığı
zaman kapıda birini olup olmadığını bilemiyoruz.
BAYAN SMITH: Hiçbir zaman kimse yoktur.
BAY SMITH: Her zaman biri vardır.
İTFAİYE ŞEFİ: Sizi barıştıracağım. İkinizde zaman zaman haklısınız.Zil
çalındığı zaman bazen biri vardır, bazen de yoktur.
BAY MARTIN: Bana mantıklı geldi.
BAYAN MARTIN: Bana da.
İTFAİYE ŞEFİ: Hayat çok basittir aslında. Kucaklaşın.
BAYAN SMITH: Biraz önce kucaklaştık.
BAY MARTIN: Yarın kucaklaşırlar. Çok vakitleri var daha.
BAYAN SMITH: Bay İ.Ş. Bu meselede bize yardımcı oldunuz, bu karışıklığı
düzelttiniz.Miğferinizi çıkarıp biraz oturmaz mısınız?
İTFAİYE ŞEFİ: Özür dilerim, fazla kalamayacağım. Miğferimi çıkarmak
isterdim, ama o zaman az oturmak zorunda kalırdım.(Çıkarmadan oturur.) Sizi
görmeye gelişim başka bir sebep yüzünden. Görevim
nedeniyle geldim.
BAYAN SMITH: Nedir göreviniz Bay İ.Ş.?
İTFAİYE ŞEFİ: Bay ve Bayan’ın yanında bilmem nasıl
söylerim?...
BAYAN MARTIN: Lütfen,rica ederiz.
BAY MARTIN: Biz eski dostlarız. Bize her şeylerini
söylerler.
BAYAN MARTIN: Hadi söyleyin.
İTFAİYE ŞEFİ: Eee,şey…Burada... Yangın var mı?
BAYAN SMITH: (Kızgın) Bunu niçin bize soruyorsunuz?
İTFAİYE ŞEFİ: Şehirde yanmakta olan her şeyin
yanında olmam gerekiyor. Bana huzuru veren bu.
BAYAN SMITH: Bilmem… Sanmam… Gidip bakmak ister
miydiniz?
BAY SMITH: (koklar) Burada bir şey yoktur canım, yanık kokusu falan yok
ki.
İTFAİYE ŞEFİ: Hiç mi yok?Şöyle ufak bir baca tutuşması, tavan arasında
ya da kilerde yanan bir şeyler falan? Hiç olmazsa yeni başlayan küçük bir ateş?
BAYAN SMITH: Sizi üzmek istemezdim ama burada yapabileceğimiz bir şey
olduğunu sanmıyorum.Eğer bir şey olursa size hemen bildiririm,söz.
İTFAİYE ŞEFİ: Lütfen, unutmayın.
BAYAN SMITH: Peki.
İTFAİYE ŞEFİ: Ya sizin ev de? Yana bir şey yok mu acaba?
BAYAN MARTIN: Hayır,maalesef.
BAYAN SMITH: Kibritçinin de evine gidecek misiniz?
İTFAİYE ŞEFİ: orada da iş yok. Yangına karşı sigortalı.
BAY MARTIN: Niye Wakefield Papazına gitmiyorsunuz?
İTFAİYE ŞEFİ: Din adamlarının evlerindeki yangınları izleme hakkım
yok.Onlar yangınlarını ya kendileri söndürüyorlar, ya da çabucak kullarına
söndürtüyorlar.
BAY SMITH: İşiniz zor anlaşılan!İnsan yangınsız da yaşayabilmeli,Bay
İ.Ş.
BAYAN MARTIN: Katılmamak elde değil.
BAY MARTIN: Doğru söylediniz.
İTFAİYE ŞEFİ: İşte burada yanılıyorsunuz bayım!
Gerçek hayatı, yalnızca yangını olanlar yaşar…
BAYAN SMITH: Oh, Bay İ.Ş., çok işiniz olmadığına
göre biraz daha kalın…Misafirliğiniz çok heyecan verici.
İTFAİYE ŞEFİ: size bir hikaye anlatayım mı?
BAY SMITH,BAYAN MARTIN,BAYAN SMITH,BAY MARTIN : Tabii,tabii hikaye, çok
hoşsunuz.
BAY SMITH: İşin en ilgi çekici tarafı şu ki,İtfaiye Şefi’nin tüm
hikayeleri hayattan alınmıştır. Hepsi gerçektir.
İTFAİYE ŞEFİ: tam üstüne bastınız bayım! Evet,tüm
hikayelerim gerçektir. Onlara asla masal katmam.
BAY MARTIN: Haklısınız. Gerçeğe ancak hayatta
rastlayabiliriz,kitaplarda değil.
BAYAN SMITH:Başlayın.
BAY MARTIN: Hadi başlayın.
BAYAN SMITH: Susun, başlıyor.
İTFAİYE ŞEFİ: Yalnız… dinlemeyeceğinize dair söz verin önce.
BAYAN MARTIN: Ama dinlemezsek duyamayız ki.
İTFAİYE ŞEFİ: Hımmm, bunu hiç düşünmemiştim. Peki öyleyse!
Başlıyorum…Hikayemin adı :’Köpek ve Öküz’ bir gün öküzün biri köpeğe
sormuş;’Hortumunu neden yutmadın?’diye.’Bağışlayın’,demiş köpek, ‘kendimi fil
sanmıştım da ondan’.
BAYAN MARTIN: Bundan alınacak ders ne peki?
İTFAİYE ŞEFİ: İşte onu siz bulacaksınız.
BAY SMITH: Haklı.
BAYAN SMITH: (öfkeli)Başka bir tane anlatın.
İTFAİYE ŞEFİ: Genç bir buzağı fazla cam yemişti,
bunu sonucu olarak bir inek getirdi dünyaya. Ama buzağı dişi olmadığından inek
ona ‘anne’ diyemiyordu, baba da diyemiyordu, çünkü buzağı çok küçüktü. Ne
yapsın? Tutup biriyle evlenmek zorunda kaldı;nikahı da gerektiği gibi kıyıldı.
BAYAN MARTIN:Bizim evin yakınlarında olmuştu bu.
İTFAİYE ŞEFİ: Onu tanıyor muydunuz yani?
BAYAN SMITH: Bütün gazeteler yazdı bunu.
İTFAİYE ŞEFİ: Başka bir tane anlatayım:’Horoz’ Bir
gün horozun biri köpek kılığına girmek istedi, ama başaramadı; hemen tanındı da
onun için.
BAYAN SMITH: Halbuki horoz kılığına giren köpek hiç
tanınmadı.
BAYAN MARTIN: Devam edin, bir tane daha...
İTFAİYE ŞEFİ: Peki, ıııı, evet! ‘Yılan ile Tilki’
Bir gün yılanın biri, bir tilkiye gelip dedi ki:^^bana öyle geliyor ki seni
tanıyorum^^Tilki cevap verdi: ^^Ben de^^, ^^Öyleyse^^ dedi yılan,^^biraz para
ver bana^^ ^^Bir tilki hiç para vermez^^ dedi kurnaz hayvan; sonra kaçmak için
çilekle,balla,piliçle dolu bir çukurun içine atladı. Ama yılan onu orada
şeytani bir gülüşle bekliyordu. Tilki, bağırarak bıçağını çekti; ^^Nasıl
yaşanılır öğreteceğim sana^^ Sonra arkasını dönerek kaçmak istedi. Ama fırsat
vermedi yılan, çabuk davrandı. Bir yumruk yapıştırdı tilkinin alnına. Tilki,
alnı bin parçaya ayrılırken, bağırdı: ^^Hayır! Hayır!Dört kere hayır! Ben senin
kızın değilim!...^^
BAYAN MARTIN: İlgi çekici.
BAYAN SMITH: Fena değil.
BAY MARTIN: Tebrikler.
BAY SMITH: O kadar da iyi değil,
hem daha önce duymuştum bunu. Çok kötüydü.
BAYAN SMITH: Hem gerçek olamaz bu.
BAYAN MARTIN: Ne yazık ki bu da gerçek…
BAY MARTIN:Sıra sizin bayan.(Smith’e)
BAYAN SMITH: Ben yalnızca bir tane biliyorum zaten. Anlatayım bari.
Adı: ‘Demet’
BAY SMITH: Karım eskiden beri hep romantiktir.
BAY MARTIN: Tam bir İngiliz kadını.
BAYAN SMITH: Anlatıyorum. Bir gün, gencin biri nişanlısına bir demet
çiçek verir. Kız da ^^Teşekkür ederim^^
der; ama daha ^^Teşekkür ederim^^ diyemeden, oğlan ona iyi bir ders vermiş
olmak için çiçekleri geri alır; ^^Bunları geri alıyorum^^ der. Sonra ^^Hoşça
kal^^ der,çiçekleri yine geri alır ve hemen çekip gider.
BAY MARTIN: Fevkalade.
BAYAN MARTIN: Bay Smith, bütün dünyanın kıskandığı bir karınız var.
BAY SMITH: Haklısınız. Karım sahiden çok zekidir. Hatta benden bile
zekidir. Ne olursa olsun, benden daha dişi olduğu muhakkak.
BAYAN SMITH: Bay İ.Ş., hadi bir tane daha anlatın.
İTFAİYE ŞEFİ: Aa hayır, çok geç oldu.
BAY MARTIN: Zararı yok bir tanecik anlatıverin.
İTFAİYE ŞEFİ: Çok yorgunum.
BAY SMITH: Ne olursunuz.
BAY MARTIN: Rica ederim.
İTFAİYE ŞEFİ: Hayır.
BAYAN MARTIN: Buz gibi bir kalbiniz var.Biz burada kızgın tuğla
üzerinde oturuyoruz.
BAYAN SMITH: (Ağlar-ağlamaz) Yalvarırım size.
İTFAİYE ŞEFİ: Pekala…
BAY SMITH: (sessizce) Kabul ediyor, biraz daha sıkacak bizi.
BAYAN MARTIN: Şşşşş.
İTFAİYE ŞEFİ: ‘Nezle’ Kayınbiraderimin baba tarafından dedesinin yolda
görüp beğenerek ikinci karısı olarak aldığı kadıncağızın erkek kardeşinin
üçüncü göbekten esaslı İspanyolca konuşan halasının küçük rütbeli bir deniz
subayının annesiyle evlenen oğlunun genç yaşta ölen mühendis torununun evde
kalmış ortanca kuzeninin baldızının para kırmanın yolunu yordamını bilen çavuş
kocasının sonradan evlendiği kadınlardan üçüncüsünden doğan Portekizli
değirmencinin bir köy doktoru olan ağabeyinin karısının yine köy doktoru olan
dedesinin küçük torununun karısının…
BAYAN MARTIN: Ben o kadarını biliyorum, yanılmıyorsam. Hep bir
eşekarısı kovanının üstüne oturup durmadan piliç yerdi.
İTFAİYE ŞEFİ: Yok, bu o değil.
BAYAN SMITH: Şşşş.
İTFAİYE ŞEFİ: Ne diyordum…Küçük torununun karısının ebe olan, üstelik genç
yaşta dul kalan…
BAY SMITH: Tıpkı karım gibi.
İTFAİYE ŞEFİ: dul kalan kardeşinin hayat dolu bir camcıyla evlenen
ablasının yaşayış yolunu iyi çizen bir istasyon şefi…
BAYAN SMITH: Demiryolu muydu?
BAY MARTIN: Fal öyle gösteriyordu.
İTFAİYE ŞEFİ: İstasyon şefi olan amcasının küçük bir şehrin valisi olan
dökmeciyle evlenen teyzesinin sarışın bir kadın öğretmene abayı yakan…
BAY MARTIN: Kimin ablasını?
İTFAİYE ŞEFİ: Eniştesinin Marie adlı sarışın öğretmenle evlenen balıkçı
yeğeninin yine Marie adlı sarışın bir öğretmenle…
BAY SMITH: Sarışınsa onun da adı Marie’dir. Öyle olmalıdır.
İTFAİYE ŞEFİ: Sevişen kardeşinin papaz olan dayısının birlikte
Kanada’ya kaçtığı yaşlı kadının yengesinin babası bir kış günü herkes gibi
NEZLE olmuştu.
BAYAN SMITH: Ne tuhaf bir tarihçeleri varmış. Başkası söylese
inanmazdım.
BAY MARTIN: Bir insan nezle olduğu zaman burnunun
akmasına izin vermeli.
BAY SMITH: Kesinlikle işe yaramaz,ama gerekli.
BAYAN MARTIN: Özür dilerim Bay İ.Ş., iyi takip
edemedim hikayenizi. Sonunda Papaz, yaşlı bir kadınla Kanada’ya çekildikten
sonra her şeyi karıştırdım.
BAY SMITH: İşin içine papaz girdi mi her şey
karışır zaten.
BAYAN SMITH: Ah,Bay İ.Ş.,yeniden başlayın. Herkes
bir daha dinlemek istiyor.
İTFAİYE ŞEFİ: Bilmem ki bir daha becerebilir
miyim?Herhalde beceririm, ama görevim dolayısıyla buradayım. Zamanın geçip geçmediğine bağlı.
BAYAN SMITH: Burada zaman yoktur.
İTFAİYE ŞEFİ: Ama saat?
BAY SMITH: Hep çelişmeye düşer, gösterdiğinin
aksidir.
(Mary girer)
MARY: Bayan, Beyefendi…
BAYAN SMITH: Ne istiyorsun?
BAY SMITH: Niye geldin buraya?
MARY: Özür dilerim ama… Ben… Ben de bir hikaye anlatmak istiyorum.
BAYAN MARTIN: Ne dedi?
BAY MARTIN: Dostlarımızın hizmetçisi aklını
kaçırmış… Bize hikaye anlatmak istiyormuş!
İTFAİYE ŞEFİ: Aman tanrım!
BAYAN SMITH: Nerden çıkıverdin öyle?
BAY SMITH: Senden hikaye falan istemedik biz.
İTFAİYE ŞEFİ: Siz…Burada!..
BAY SMITH: Siz de mi?
MARY: İnanılmaz bir şey!
(Mary,İ.Ş.’nin boynuna atılır)
BAYAN SMITH: Ne demek oluyor bütün bunlar?
MARY: Sizi yine gördüğüme öylesine sevindim ki,sonunda rastladım size.
BAY SMITH:Ama bu çok fazla, burada, evimizde, Londra dolaylarında.
BAYAN SMITH: Doğru değil bu.
MARY: Benim ilk yangınlarımda yanımda o vardı
BAY MARTIN: Eğer mesele buysa… Sevgili dostlarım…Bu duygular
insancıl,kabul edilebilir, değerli…
BAYAN MARTIN: Bütün insancıl duygular değerlidir.
BAYAN SMITH: Öyle olsa bile, burada görmek istemem..Burada, aramızda…
BAY SMITH: Hiç de iyi yetiştirilmemiş.
İTFAİYE ŞEFİ: Çok fazla kaprisleriniz var sizin.
BAYAN MARTIN: Kısacası bu bir hizmetçi, bana bakmadığı müddetçe- bir
hizmetçi parçası,başka bir şey değil.
BAY MARTIN: Başka bir şey olsa olsa ancak dedektif olur.
İTFAİYE ŞEFİ: Bırakın beni.
MARY: Aldırma onlara!Dayanılmaz insanlar hepsi…
BAY MARTIN:Bunlara cüret ettiğim için özür dilerim, ama düşüncemi tam
olarak anlatabilmek için yabancılara- hatta bu işin uzmanlarınca bile
anlaşılmamış geleneksel ahlak kurallarımız vardır. Neyse , şunu demek istiyorum
ki… sonunda sizin hakkınızda bunu söylemek istemem…
MARY: Size söylemek istediğim bir şey…
BAY SMITH: Bir şey söyleme bize…
MARY:Söyleyeceğim!
BAYAN SMITH:Hadi git Mary’ciğim, hadi sessizce mutfağa git de aynanın
karşısında oku şiirlerini.
MARY: Bir şiir okuyayım size.
BAYAN SMITH: Mary’ciğim çok inatçısın.
MARY: Bir şiir okuyayım öyleyse, anlaşıldı mı?
Adı:’Yangın Var’ İ.Ş.’nin şerefine:
YANGIN VAR
Şamdanlar yanıyor koruda
Bir taş ateş alıyor
Şato ateş alıyor
Orman ateş alıyor
Kırlangıçlar ateş alıyor
Balıklar ateş alıyor
Su ateş alıyor
Gök ateş alıyor
Küller ateş alıyor
Duman ateş alıyor
Ateş ateş alıyor
Her şey ateş alıyor
İNSANLAR ateş alıyor…
(Şiirin son mısralarını kapıya doğru yürürken söyler. Ve çıkar.)
BAYAN MARTIN: Ayy, tüylerim ürperdi.
İTFAİYE ŞEFİ: Şaheserdi…
BAYAN SMITH: Her neyse…
BAY SMITH: O kadar da değil.
İTFAİYE ŞEFİ: Bir dakika- Doğru… Bütün bunlar çok
dokunaklı, ama benim dünya görüşüm bunlar. Benim rüyam, benim amacım. Şimdi de
bunlar bana gitmem gerektiğini hatırlatıyor. Siz zamanı bilmiyorsunuz; üç
çeyrek, altı dakika sonra şehrin öteki ucunda yangın olacak. Onun için acele
etmeliyim. Hem de küçük, önemsiz bir yangın olduğu halde.
BAY SMITH: Gidişinize üzülüyoruz.
BAYAN SMITH: Epeyce eğlendirdiniz üstelik.
BAYAN MARTIN: Hem de o kadar düşündürdünüz üstelik.
Sayenizde Descartes mantığıyla yoğrulmuş bir 15 Dakika geçirdik.
İTFAİYE ŞEFİ: Haa, sırası gelmişken, KEL ŞARKICI’
dan ne haber??
(Sessizlik-Hepsi şaşırmıştır.Tüm sahnedekiler
durumdan son derece rahatsızdır)
(CEVAP GELMEZ) Hoşça kalın Baylar Bayanlar!
(mutsuzca)
BAY MARTIN: İ….y..i şan…s..lar (zorla ve yapmacık)
(Bu söz sonrası sessizlik olur, sonra sinirlilik
artar, artar, artar…Hareketlilik de artar.Sözler soğuk ve yabani tondadır. Saat
ve ritim iyice karışır,bozulur.)
BAY SMITH: İnsan ayaklarıyla yürür, ama elektrik ya
da kömürle ısınır.
BAY MARTIN: Bugün bir öküz satanın yarın bir
yumurtası olur.
BAYAN SMITH: Ben evet dediğim zaman, muhakkak lafın
gelişidir.
BAYAN MARTIN: Herkese kendi kaderi.
BAY SMITH: Bir daire al, biraz okşa, canavar kesilir.
BAYAN SMITH: Bir öğretmen öğrencilerine gülmesini öğretir, ama kedi yavrularını
emzirir.
BAYAN MARTIN: Her şeye rağmen, bize kuyruklarımızı veren öküzdür.
BAY SMITH: Kırlara çıktığım vakit, yalnızlıkla sessizliği pek severim.
BAYAN SMITH: Haftanın 7 günü nelerdir?
BAY SMITH: Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe,
Cuma, Cumartesi, Pazar
BAY MARTIN: Eduardo bir muslukçudur, ağabeyi Takami
bir bekçi ve de kardeşleri Abdul satış görevlisidir.
BAYAN SMITH: Acayip bir aile. İspanyolcam pek küflü.
BAYAN MARTIN: Kağıt,yazmak içindir. Fare, kedi içindir. Peynir,
dişlenmek içindir.
BAY SMITH: Gün doğmadan neler doğar.
BAY MARTIN: Şehrimizin toplumsal evrimindeki rolü pekala meydandadır.
BAY SMITH: Yalamanın canı cehenneme!
(Bu söz sonrası da kısa bir sessizlik olur ve patlama yaşanır artık.)
BAY MARTIN: İnsan camları mumla parlatmamalıdır.
BAYAN SMITH: Öyle ama, parayla her şey alınır.
BAY MARTIN: Gidip yumurta emmektense, çalılıkta domuz dürtmek daha iyi.
BAYAN SMITH: Kukatuu, Kukatuu, Kukatuu, Kukatuu, Kukatuu, Kukatuu,
Kukatuu.
BAYAN SMITH: Amma hamham,Amma hamham Amma hamham Amma hamham Amma
hamham Amma hamham
Amma hamham Amma hamham
BAY MARTIN: Boşluk selleri, Boşluk selleri, Boşluk
selleri, Boşluk selleri, Boşluk selleri
BAY SMITH: İnekler sineklidir, inekler sineklidir.
BAYAN MARTIN: Kramp, krater, kravat, kraket,
kraker, kral
BAY MARTIN: Gidip yosun toplamaktansa, yumurta
yumurtlamak daha iyi.
BAYAN MARTIN: (Ağzını iyice açarak) Ah! Oh! Bırakın dişlerimi
gıcırdatayım.
BAY SMITH: Timsah!
BAY MARTIN: Git de Napolyonu döv.
BAY SMITH: Papatya ağaçları altında palmetto cabanamda yaşıycam işte.
BAYAN SMITH: Tosun yosun yokolsun, tosun yosun yokolsun.
BAYAN MARTIN: Terliğimi terletme.
BAY SMITH: Ağzımı ağızla, ağzımı ağızla.
BAYAN SMITH: Aziz Nitouche!
BAY MARTIN: Senin yatak hep batak!
BAY SMITH: Beni ağızlıyorsun.
BAYAN MARTIN: Aziz Nitouche kuşla kuşkuda!
BAY MARTIN: Servidiapote!
BAY SMITH: Kula-kumpa-bila-senta
BAYAN MARTIN: BAY SMITH: François!
BAY MARTIN: BAYAN SMITH: CoppEe.
BAYAN SMITH: Krişnamurti,krişnamurti, krişnamurti!
BAYAN MARTIN: Balzac, bacanak,bazenie!
BAY SMITH: A,ei,o,u A,ei,o,u A,ei,o,u A,ei,o,u
BAYAN MARTIN: b,c,d,f,g,l,m,n,p,r,s,ş,t,v,y,z!
BAY MARTIN: Kumdaki kumkuma keseri sezer!
BAYAN SMITH: Çuf,çuf,çuf,çuf…
BAY SMITH: Daha!
BAYAN MARTIN: Hepsi!
BAY MARTIN: Bitmedi!
BAYAN SMITH: İşte!
BAY SMITH: Hepsi!
BAYAN MARTIN: Bitti!
BAY MARTIN: Ben!
BAYAN SMITH: Evet!
(Bütün kızgınlıklarıyla birbirlerine bağırırlar, ışık söner--)
HEPSİ: Orda değil,burdadır, Orda değil, burdadır, Orda değil,
burdadır,Orda değil, burdadır, Orda değil, burdadır, Orda değil, burdadır.
(Sözler bir anda kesilir-Işık yanar, Martinler , Smithlerin yerine
geçer ve oyun yeniden aynı ritimle başlar…)
DRAMATURGİ NOTLARI – ÖZET
*Smith
ve Martinleri aşağının yansıması olarak düşündük. Çünkü, geleneklerine göre
körü körüne bağlıydılar, anlamı olmayan kaprisleri, anlamsız dertleri vardı,
kendilerinin kendileri için ne olduklarının önemi yoktu, başkaları tarafından
nasıl göründükleri daha önemliydi. Kısacası içleri boş, kişiliksizdiler.
AYNIYDILAR. Konuşuyor gözükmeleri ise bir yanılsamaydı çünkü aslında
birbirlerini duymuyor, hatta tanımıyorlardı. Yapmacık tavırları, sürekli –iç
boşluklarını gizleyen- taktıkları maskeleri onları ONLAR yapıyordu.Onlar
gerçeği görmekten her zaman kaçındılar; düzeni sorgulamak onlar için korkunç
bir şeydi ve bir bağımsız bunu yaptığında, gerçek yüzleri daha da ortaya çıktı
ve sonunda birbirlerini yediler… fakat bu çözümü getirmemişti. Çünkü OYUN devam
edecekti; çünkü onlar ilk önce kendilerini sorgulamalıydılar—Bu yolda da
yalnızlar…
*İ.
Ş. İse özgür insan -ya da BİZ’ dik-. Çünkü Bay İ.Ş., yangını, yani –insanın
uyanışını- arıyordu. İnsan uyanış yolunda yalnızdı; bu nedenle de Bay İ.Ş.’ne
hikayeler anlatmak ve ideallerini savunmaktan fazlası düşmüyordu. Çözümü İ.Ş.
vermedi, biz de bir çözüm önermedik. İ.Ş.’ nin hikayelerini duyan Martin ve
Smithler sıkıldıkça sıkılıyor, hatta acı çekiyorlardı; çünkü kendilerinin
farkına varmaya başlıyorlardı. Hikayelerde anlatılanlar kendileriydi aslında.
İ.Ş. ‘den devam etmesini istemeleri ise tamamen sahte bir kibarlık, sahte bir sanat
aşkı v s.den kaynaklanıyordu.
*Mary ise uyanmış fakat, eylemini gerçekleştirememiş kişi olarak çıkıyor
karşımıza. Bu nedenle de Mary, özgürlüğünü kazanamamıştır. Fakat Mary oyunun
sonunda fikrini ortaya koyar ve bağımsızlığını kazanır. Mary ev halkına sürekli
huzursuzluk vermektedir, çünkü potansiyel bir tehlike özelliği kazanmıştır.
Düzeni tehdit eder haldedir artık. Sonunda gider.
*Saat, aslında bu yaşananların zamansızlığını ve mekansızlığını ortaya
koyuyor. Bütün bu aynılık zaman ve mekana bağlı olmadan, evrensel olarak
yaşanıyor çünkü.