16 Kasım 2015 Pazartesi

can yücel - sevgi duvarı

SEVGİ DUVARI

                  sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
                 kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
                  dilimizde akşamdan kalma bir küfür
                    salonlar piyasalar sanat sevicileri
               derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
                      yakanda bir amonyak çiçeği
                   yalnızlığım benim sidikli kontesim
                    ne kadar rezil olursak o kadar iyi

                   kumkapı meyhanelerine dadandık
              önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
                aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
                  sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
                     öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
                    çöpçülerin elleriyle okşardın beni
                    yalnızlığım benim süpürge saçlım
                   ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

                    baktım gökte bir kırmızı bir uçak
                      bol çelik bol yıldız bol insan
                      bir gece sevgi duvarını aştık
                     düştüğüm yer öyle açık seçik ki
                 başucumda bir sen varsın bir de evren
                  saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
                   yalnızlığım benim çoğul türkülerim
                 ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

                                            
Can YÜCEL

attila ilhan - an gelir

AN GELİR
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
 gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
  o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
 çalgılar susar heves kalmaz
  şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
 çünkü fena kırmızıdır
  kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
 karakollar taranır
  yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
 her ölen pişman ölür
  hep yanlış anlaşılmıştır
   hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
 direkler çatırdar yalnızlıktan
  sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
 kaf dağı'nın ardındaki
  ne selam artık ne sabah
   kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
 kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
 çeşmelerden akar sinan
  an gelir
   -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
 şairler dolaşır saf saf
  tenhalarında şiir söyleyerek
   kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
 saatli bir bombadır patlar
  an gelir
   Attila ölür





Attila İLHAN

ahmed arif- otuz üç kurşun

OTUZ ÜÇ KURŞUN  
   1.
   Bu dağ Mengene dağıdır
   Tanyeri atanda Van'da
   Bu dağ Nemrut yavrusudur
   Tanyeri atanda Nemruda karşı
   Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur    
   Bir yanın seccade Acem mülküdür
   Doruklarda buzulların salkımı
   Firari guvercinler su başlarında
   Ve karaca sürüsü,
   Keklik takımı...
  
   Yiğitlik inkar gelinmez
   Tek'e - tek döğüşte yenilmediler
   Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
   Gel haberi nerden verek
   Turna sürüsü değil bu
   Gökte yıldız burcu değil
   Otuzüç kurşunlu yürek
   Otuzuç kan pınarı
   Akmaz,
   Göl olmuş bu dağda...

   2.
   Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
   Sırtı alaçakır
   Karnı sütbeyaz
   Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
   Yüreği ağzında öyle zavallı
   Tövbeye getirir insanı
   Tenhaydı, tenhaydı vakitler
   Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
  
   Baktı otuzüçten biri
   Karnında açlığın ağır boşluğu
   Saç, sakal bir karış
   Yakasında bit,
   Baktı kolları vurulu,
   Cehennem yürekli bir yiğit,
   Bir garip tavşana,
   Bir gerilere.

   Düştü nazlı filintası aklına,
   Yastığı altında küsmüş,
   Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
   Perçemi mavi boncuklu,
   Alnında akıtma
   Üç topuğu ak,
   Eşkini hovarda, kıvrak,
   Doru, seglavi kısrağı.
   Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

   Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
   Böyle arkasında bir soğuk namlu
   Bulunmayaydı,
   Sığınabilirdi yüceltilere...
   Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,     
   Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
   Yanan cıgaranın külünü,
   Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
   Engereğin dilini,
   İlk atımda uçuran
   Usta elleri...

   Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
   Çığ bekleyen boğazların kıyametini
   Karlı, yumuşacık hıyanetini
   Uçurumların,
   Önceden bilen gözleri...
   Çaresiz
   Vurulacaktı,
   Buyruk kesindi,
   Gayrı gözlerini kör sürüngenler
   Yüreğini leş kuşları yesindi...

   3.
   Vurulmuşum
   Dağların kuytuluk bir boğazında
   Vakitlerden bir sabah namazında
   Yatarım        
   Kanlı, upuzun...

   Vurulmuşum
   Düşüm, gecelerden kara
   Bir hayra yoranım çıkmaz
   Canım alırlar ecelsiz
   Sığdıramam kitaplara
   Şifre buyurmuş bir paşa
   Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

   Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki...


   4.
   Ölüm buyruğunu uyguladılar,
   Mavi dağ dumanını
   ve uyur-uyanık seher yelini
   Kanlara buladılar.
   Sonra oracıkta tüfek çattılar
   Koynumuzu usul-usul yoklayıp
   Aradılar.
   Didik-didik ettiler
   Kirmanşah dokuması al kuşağımı
   Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
   Hepsi de armağandı Acemelinden...

   Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
   Karşıyaka köyleri, obalarıyla
   Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
   Komşuyuz yaka yakaya
   Birbirine karışır tavuklarımız
   Bilmezlikten değil,
   Fıkaralıktan
   Pasaporta ısınmamış içimiz
   Budur katlimize sebep suçumuz,
   Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
   Kaçakçıya
   Soyguncuya
   Hayına...

   Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki...

 
   5.
   Vurun ulan,
   Vurun,
   Ben kolay ölmem.
   Ocakta küllenmiş közüm,
   Karnımda sözüm var
   Haldan bilene.
   Babam gözlerini verdi Urfa önünde
   Üç de kardaşını
   Üç nazlı selvi,
   Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
   Burçlardan, tepelerden, minarelerden
   Kirve, hısım, dağların çocukları
   Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

   Bıyıkları yeni terlemiş daha
   Benim küçük dayım Nazif
   Yakışıklı,
   Hafif,   
   İyi süvari
   Vurun kardaş demiş
   Namus günüdür
   Ve şaha kaldırmış atını.

   Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki... 


                                                         Ahmed ARİF



                             Seni,  anlatabilmek seni
                                                Fotoğraf: Çerkes Karadağ  

karacaoğlan - koşma

BAĞLANDI YOLLARIM, KALDIM ÇARESİZ

Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz
Gayrı dünya bana aralandı, gel
Derildi dertlerim, artsız arasız
Üst üste dizildi, sıralandı gel

Yârı görse idim haftada, ayda
Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda
Azrail göğsümde, canım hay hayda
Ciğerimin başı yaralandı, gel

Karac'oğlan der ki, başa yazıldı
Gözüm yaşı Ceyhun oldu, süzüldü
Kefenim biçildi, kabrim kazıldı
Mezarım üstü kar'alandı, gel





KARACAOĞLAN

ceyhun atuf kansu - bağımsızlık gülü

BAĞIMSIZLIK GÜLÜ

Yerden alıp o gülü
Hangi gülü?
Bir topçu neferinin
Sakaryalı yaz toprağında
Sıcak kan gülü.

Alıp koklamak o gülü
Hangi baharda?
Türkçenin özgür kırlarında
Türkülerde burcu burcu,
Bilgeliğin ana gülü!

Bir basmadan alıp o gülü,
Hangi basmadan?
Nazilli fabrikasından
Pamuğumuzdan, emeğimizden,
Dokuduğumuz halk gülü.

Hoyrat ellerinden alıp o gülü
Hangi ellerden?
Uzak Teksaslı çobanların

Bilmediği, uğruna can vermediği
Türkiyeli o çileler gülü.

Yerine koymak, kutsamak o gülü,
Hangi yerine?
Mustafa Kemal'in bahçesine
Bir ulusun suladığı beslediği
Yediveren bağımsızlık gülü!

Ceyhun Atuf KANSU