19 Ekim 2012 Cuma

ekoyay 12. sınıf edebiyat kitabı soru ve etkinlikleri ( sayfa 50-51 )


SAYFA 50:
ÖZ ŞİİR (SAF ŞİİR) ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR (1920-1940)
HAZIRLIK:
CUMHURİYET DÖNEMİ ÖZ ŞİİR( SAF ŞİİR) ANLAYIŞI
Ahmet Hamdi Tanpınar, Türkçeye Paul Valery'nin şiir görüşünü uygulayarak, yoğun kapalı, derin şiirler yazdı. 
Valery şiir için der ki; 
ses ve anlam şiirin temel öğeleridir. Onlar yoksa şiirde yoktur. Bu durumda ortada anlamsız kalıplarda sıkıştırılmış, şiir hazzı vermeyen sözlük şiirleri vardır ortada.
Ancak Ahmet Hamdi TANPINAR Valery'den şuifadesiyle ayrılır; "Şiir bir biçim sorunudur. Biçim her şeyden önce dilin ölçü ve uyakla yoğrulmasıdır." tanımı yapar. Ama bu tanımın bir yanı çürüktür. "Şiir dil içinde bir dildir." Diyen Paul VALERY, en önemli gerçeği dile getirmektedir.
Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde eserler vermiştir. Ama en önemli 
özelliği şairliğidir. 
Şiirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir. En çok işlediği konu zamandır. Şuuraltı da önemlidir. 
Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır. 
Sade bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır. 
Hikâye ve romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur. Psikolojik yön de önemlidir. 
Dili başarıyla kullanmıştır. 
Ahmet Muhip Dıranas, 1909 yılında Sinop'un Salı köyünde dünyaya geldi. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdi. Lisedeki edebiyat öğretmenleriFaruk Nafiz Çamlıbel ve AhmetHamdiTanpınarşiirsevgisinin gelişmesinde etkili oldular. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı(1930-1935). Ankara Hukuk Fakültesi'ne iki yıl devam ettikten sonra İstanbul'a gitti, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi ve burayı bitirdi. Güzel Sanatlar Akademisi Kütüphane müdürlüğü yaptı. Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi resim yardımcılığında bulundu.
1938'de Ankara'ya döndü ve CHP Genel Merkezi'nde Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları'nı yönetti. Ağrı dolaylarında askerlik görevini yaptıktan sonra, Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu Yayın Müdürü, Kurum Başkanı (1957-1960), daha sonra İş Bankası Yönetim Kurulu üyesi oldu. Devlet Tiyatrosu Edebî Kurul Başkanlığı, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Politikaya atılarak Zafer gazetesinde yazılar yazdı. Birkaç kez DP'den milletvekili adayı olduysa da seçilemedi. Yayımlanan ilk şiiri, Ankara Lisesi'nden Muhip Atalay imzasıyla Milli Mecmua'da çıkan "Bir Kadına" adlı şiirdir 15 Eylül 1926. Sonra kendi imzası ile çeşitli dergilerde şiirler yayımladı.
Çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri, 1974 yılında İş Bankası Kültür Yayınları arasında, "Şiirler" adı ile çıktı. Ayrıca "Kırık Saz" adlı eseri de çıkmıştır.
21 Haziran 1980'de Ankara'da öldü. Vasiyeti üzerine Sinop'un Salı köyünde toprağa verildi.
Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı Tarancı ile şiirde ahenge ve sese önem vermişlerdir. Örneğin Kar şiirinde Ahmet Muhip sesi ön plana çıkarırken Olvido adlı şiirinde ne sesi anlama ne de anlamı sese baskın kılmıştır.
Hece şiirinin son kuşağı denilebilecek şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas, çağcıl Batı şiirine (Baudelaire, Verlaine) en yakın, kendinden bir iki kuşak sonrası şairler üzerinde, az sayıda şiirle bile olsa, uzun süre etkili olan bir şairdir. O da hocası Tanpınar gibi az yazmış, seyrek yayımlamış, şiirlerini şiire başladıktan nerdeyse elli yıl sonra (1974) kitaplaştırmıştır. GerekFransız şiiri, gerekse kendinden önceki kuşaktan ustaları Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar'dan aldığı etkileri sanatına yedirerek özgün bir şiire ulaşmıştır. Hece ölçüsü sınırlarında kalarak ama durak ve vurgu yerlerini değiştirerek gelenekselde çağdaşlığı yakalayan, çağrışım gücü yüksek, yurdu, insanı ve doğası ile barışık, alışılmadık deyiş örgüsüyle unutulmaz şiirler yazmıştır. Şiirlerinde aşk, tabiat, ölüm, hatıralar, sığ olmayan bir anlatımla ve düşündürücü boyutlar içinde verilmiştir.
Yayımlanmış kitaplarıYazılar. Adam Yayınları, Haziran 1994. Oyunlar Gölgeler, Çıkmaz, Finten. Adam Yayınları 1995, İstanbul Yazılar, Toplu Yazıları. YKY 2000, İstanbul Şiirler. YKY Kasım 2006.                                    Eserleri:
ŞiirŞiirler (1974) Kırık Saz (1975 T. Fikret'ten).OyunGölgeler (1947) O Böyle İstemezdi(1948 - Bu iki oyun Devlet Tiyatrosu ile İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oynanmıştır).Çeviri OyunAptal (1940 - Dostoyevski'den uyarlayanlar F. Neziere / S.W. Bienstock).İncelemeFransa'da Müstakil Resim (1937 - İki Cilt C. Sıtkı ile birlikte). Şiir çevirileri Çalar Saat - Charles BAUDELAIRE 1
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Necip Fazıl Kısakürek, Modern Türk şiirinin mistik şairidir. Düz yazı türünde yapıtları da olmasına rağmen asıl güçlü yanı şiirlerindedir. Halk şiirimizin öz ve biçim yapısından yararlanmış, bunlara Batılı, modern bir özellik kazandırmış, sonraları dinsel duyuşlarda karar kılmıştır.
Sağlam bir teknikle, esrarlı iç âlemini, felsefi görüşlerini, etkileyici bir anlatımla dile getirmiştir. Şiirin yanı sıra makale, tarih, eleştiri, biyografi, öykü türlerinde de yapıtlar yazmıştır. Divan, halk, Tanzimat ve Batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir sanatçıdır. Serbest şiire karşı çıkmıştır. Kafiyeye sığınmayı sahtekârlık sayar. Ona göre, duygu ve düşünce harmanlanıp şiir kalıbında, sanat kaygısıyla dillendirilmelidir.
Şiirin içyapısıyla dış yapısı arasında bir uyum bulunması gerektiği düşüncesinden hareket eden Necip Fazıl Kısakürek, 1930'lu yılların başlarına değin süren yoğun şairlik yaşamında, lirizmin ağır bastığı şiirler yayımlamıştır. Duygularını değişik biçimde yansıtışı, değişik benzetmeler kullanarak şiirlerini renklendirişiyle bu yılların şairleri arasında ayrı bir yeri olmuştur. Her şiirinde, sanatından, ruhundan, hissiyatından ve düşüncelerinden ipuçları vardır.
1934'de kadar ruh çalkantılarını, korkularını, iç hesaplaşmalarını, çocukluk yıllarına has hatıralarını, dış dünyadaki varlığı ve kendisiyle didişmelerini, arayışlarını anlatmıştır.
Şiirlerinde anlaşılmayan ayak sesleri, periler, cinler, hayaletler, kâbuslar, siyah kediler, geceleri insanın etrafında fıldır fıldır dönen kambur cüceler gibi ürpertici motiflerle, birtakım gerçeküstü varlıklara yer vermiştir.
Bütün şiirlerini içeren Çile'de, şiirlerini şu adlar altında toplanmıştır: Ölüm, Korku, Ukde, Tecrit. Bunlar aynı zamanda yeni, orijinal, sanatkârane ve insana tat veren ifadelerdir.
1934 sonrası şiirlerinde toplumu da sanatına yansıtmıştır. Şiirlerinde toplumun kandırıldığını, gençliğin kokuşturulduğunu iddia etmiştir.
Ona göre, toplum uyarılmalıdır. Türk milleti aslına dönmelidir. "Şiir toplumun his ve fikir hayatını yansıtmalıdır." derken saf şiirden de vazgeçmemiştir.
Tiyatro eserlerinde üstün bir ahlak felsefesini savunmuştur. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anılarına yer vermiştir.

Necip Fazıl'ın EserleriÖRÜMCEK AĞI: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı; sanatçının ilk şiir kitabıdır...
BEN VE ÖTESİ: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
SONSUZLUK KERVANI: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
ÇİLE: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
KALDIRIMLAR: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı; şairin en ünlü şiiridir...
BİRKAÇ HİKÂYE: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
BİRKAÇ TAHLİL: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
RUH BURKUNTULARINDAN HİKÂYELER: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
TOHUM: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçının ilk tiyatro eseridir; 1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenmiştir; oyunda " tohum ", millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterilmiştir...
BİR ADAM YARATMAK: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; " incir ağacı " üzerinde dolaşan oyun, yıkılan Osmanlı ile yeni kurulan Cumhuriyet arasında bir çatlaktan incir ağacının çıktığını, ağacın köklerinin geleneği, dallarının ise geleceği temsil ettiğini öne sürer...
REİS BEY: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçı bu eserinde bir hâkimin verdiği idam kararı öncesi ve sonrasında yaşadığı gelişmeleri dile getirdiği bir oyundur...
KÜNYE: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçı, bu eserinde Birinci Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye koşmuş, Harbiye mektebinde hacalık yapmış, Balkan savaşına katılmış, divanı harpte yargılanmış, şahsi hayati olmayan bir dava adamının trajik hikâyesini anlatır...
PARA: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro...
AYNADAKİ YALAN: Necip Fazıl Kısakürek; roman; sanatçının roman kalıpları içinde kaleme aldığı tek eseridir; eserde felsefe fakültesinde asistan ve doçentlik tezini hazırlamakta olan Naci'nin hayat hikâyesini anlatır.
Ziya Osman Saba, 30 Mart 1910’da İstanbul’da doğan Cumhuriyet dönemi şairlerimizden Ziya Osman Saba, Mütareke yıllarında yatılı olarak başladığı Galatasaray Lisesi'nden 1931 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1936 yılında mezun oldu. Saba, Hukuk Fakültesi'nde iken Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde, mezuniyetinden sonra Emlak Kredi Bankası'nda çalıştı. Daha sonra Milli Eğitim Basımevi'nde tashih bürosu şefliği yaptı. Kalp hastalığı üzerine evine çekilerek Varlık Yayınevi'nin yayın işleriyle meşgul oldu.
İlk şiirleri Servet-i Fünun (Uyanış) dergisinde çıkan Ziya Osman Saba, Yedi Meşale şairleri arasındadır. Bu topluluğun şiir anlayışını, yaşamının sonuna dek sürdüren tek şairdir. İçe dönük bir şair olan Ziya Osman Saba, bu özelliğini şiirlerinde de göstermektedir. Kendine özgü üslubuyla hikayeler de yazan Saba, bir İstanbul yazarı olarak çevresindeki değişimin içinde hep incelikleri, güzellikleriaradı.
Şiirlerinde çocukluk ve ilk gençlik anılarına bağlılık, yaşamın küçük mutluluklarından duyulan sevinç, acıma duygusu, iyilik düşüncesi, İstanbul sevgisi, Tanrı'ya şükran, ölüm gerçeğini kabulleniş gibi konuları, gözlemci ve dışavurumcu bir tarzla genellikle hece ölçüsüyle, ama kimi zaman serbest ölçüyü de kullanarak işlemiştir.
Şiirlerini Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak kitaplarında toplayan şair, hikayelerini de “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” ile “Değişen İstanbul” kitaplarında bir araya getirdi. Yazar Ziya Osman Saba, 29 Ocak 1957’de İstanbul'da öldü.
Cahit Sıtkı Tarancı  'Otuz Beş Yaş' şiiriyle özdeşleşen Cahit Sıtkı Tarancı 13 Ekim 1956'da aramızdan ayrılmıştı. Şairin acısı yalnızlık...Cahit Sıtkı Tarancı şiirinde bireysellikteki evrenselliği yakalayabilmiş olmasıyla, şiiri yararcı mecrasına çekmeden, devinim, ses, biçim birlikteliğiyle yoğurarak kitlelere ulaştırmayı başarabildi. Bu politize olmamış dünyasal bir şiirdi.
Asıl önemlisi, doğayı, tüm yaşamı emerek usa indirir, gönle düşürür. Hele de söz, sanatlarla şerbetlendirilirse, dünyanın en varsıl açılımını o rtaya çıkartarak cevher olur, yüreğe akar gider. İlkokulu Diyarbakır'da bitirdikten sonra, Galatasaray Lisesi'nde okumaya başlaması, çok bilgili, görgülü, irfan sahibi laik öğretmenler elinde yetişmesi bir şanstır. Fransızcayı öğrendiğinden Baudelaire, Rimbaud, Mallarmê 'yi tanıdı, çözümledi. Mülkiye öğrenimini Türkiye ve Paris'te yaptı. 1946'da CHP Şiir Ödülü'nde birincilik aldı. Dağlarca ve A. İlhan , ilk üçe giren diğer şairlerdi.

İçe dönük bir Şair

Masmavi gölgeler bile ses vermiyordu çığlığına. Kendini Haşim gibi çirkin bulması, kız arkadaş edinememesi, yalnızlığını katlıyordu. Kırılgan, ürpertili ve tedirgin oluşu, doğal ki, şiirini derinleştiriyordu.
Bu yöne, tarih açısından bakıldığında, yaratı ve donatmak sanatının, yansıtma yoluyla yaşamın boşluklarını giderme konusunda, sanatın özüyle işlevine ters düşmeyen, birbirini tümleyen bir dolayım oluşturmak istediği görülebilir. Fakat, Tarancı şiirlerinde, olanı, sorularıyla tırtıklarken, olabilir olan şeyi pek de görüp söylememiştir. Çağa özgü az güvenilirliği, bozulmayı içerikle beslerken, doğuş koşullarını, temel kavramlar üzerinden sanat gerçeğinin yansısıyla duymuş olması gerekirken; aynalarda kendini daha çok görmek istememesi uğruna, bu korkuyla olsa gerek, öznelliğin iç dünyasından gene bu ikircikliğiyle vazgeçmektedir. Tarancı, esrarlı yollara kolayca sapmaz gözükse de, sürekli içe gider. Şiir içte gezdirilen bir aynadır da ona göre.

Ölüm korkusu

Yaşam zaman zaman insanla dalga geçer. Buysa kişiyi çok üzer. Bir yanı düşten güzel bu yaşamın, bir yanı da biçim ve içerik yetingenliği ve yetkinliğinin kanıtıdır. Sürer gider.
Gizli, açık, kapalı havasının insanlarını yansıttı. Şiirinde bireysellikteki evrenselliği yakalayabilmiş olmasıyla, şiiri yararcı mecrasına çekmeden, devinim, ses, biçim birlikteliğiyle yoğurarak kitlelere ulaştırmayı başarabildi. Bu politize olmamış dünyasal bir şiirdi. Söyleminde stepe denk gelen, sarkan yanları var mıydı, ölüm korkusunun?
                 Gün Eksilmesin Penceremden
Ne doğan güne hükmüm geçer,                                         Ne halden anlayan bulunur                                            Ah aklımdan ölümüm geçer;                                          Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.                        Ve gönül Tanrısına der ki:                                          Pervam yok verdiğin elemden                                          Her mihnet kabulüm, yeter ki                                         Gün eksilmesin penceremden!
 Yedi Meşaleciler, 1928’de ortaya çıkan bu topluluk, şiir ve yazılarını“Yedi Meşale” adlı kitapta toplamışlardır.Türkiye’de Cumhuriyet döneminde “sanat sanat içindir” deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi Meşaleciler’dir.                                                     Sanat, sanat için olmalıdır.Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik, canlılık aranmalıdır.Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel temalar yerine yeni temalar bulunmalıdır.Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden yararlanılmalıdır.Şiirde hece ölçüsünü kullanmışlardır.Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.Fransız sembolistlerin etkisinde kalmışlardır.
Derleyen:Bülent Demiryapan
Lüleburgaz Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Uzm. Öğrt.

SAYFA 51 :
1)
NE İCİNDEYİM ZAMANIN
Ahmet Hamdi TANPINAR
Ahenk Unsurları
Olcu  : 8Lİ HECE ÖLÇÜSÜ
Uyak  : Çapraz uyak (abab   cdcd )
Redif : -ın ve –ında ekleri redif
Sese dayalı edebi sanatlar : Aliterasyon ve asonans yapılmış
Yapı Unsurları
Nazım birimi             : dörtlük
Nazım birimi sayısı       : dört dörtlük
Uyak şeması              : abab cdcd
Tema        : Modern insanın bunalımları, sonsuzlukta kaybolmak.
Nazım Turu  : Manzume

18 Ekim 2012 Perşembe

ekoyay 12. sınıf edebiyat kitabı soru ve etkinlikleri ( sayfa 38-46 )


SAYFA 38
1)       Atatürk gibi önemli bir kişilikle ilgili anısının unutulmasını istemediği için yazılmıştır.
3)Bir Hatıra metninin planı:
§  Atatürk’ün Türk tarihine verdiği önem,
§  Yazar, bir arkadaşının önerisiyle, tarihle ilgili kitabını Atatürk’e de yollar; Atatürk’ten beklemediği ölçüde yakın ilgi görür.Gazi’den kendi el yazısıyla yazılmış bir mektup alır. Bununla gururlanır.
§  Atatürk’ün gösterdiği bu ilgi, yazarı çalışmalarında teşvik etmiştir.
                    4)   Yazar , Atatürk’ün önemli devlet işlerinden dolayı kendi yaptığı çalışmayla ilgilenmeyeceğini düşünüyor.
                     5)   terim: tetkik, nüsha, takdirname, intişar, tezkere,
Kavram: milli tarih, Türk Tarih Kurumu,
Gündelik hayatla ilgili söyleyiş: karıncanın Süleyman Peygambere hediye götürmesi….

SAYFA 39:

MEHMET FUAT KÖPRÜLÜ

1890’da İstanbul’da doğdu. 28 Haziran 1966’da İstanbul’da yaşamını yitirdi. Köprülü Mehmet Paşa’nın ailesindendir. Ayasofya Rüştiyesi ve Mercan İdadisi’nden sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ne devam etti. 1909’da fakülteyi bırakarak edebiyat, felsefe ve tarih alanlarında özel olarak çalışmaya başladı. İstanbul’da çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. 1924’te Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı’na atandı. Aynı yıl İstanbul Darülfünun’daki görevine döndü. Türkiyat Enstitüsü’nü kurdu. Türk Tarih Encümeni başkanlığına seçildi. 1929’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı oldu. 1934’de politikaya girdi. Kars milletvekili seçildi. Çok partili döneme geçiş sırasında CHP’den ayrılıp Demokrat Parti’nin (DP) kurucuları arasında yer aldı. 14 Mayıs 1950’de birinci Adnan Menderes hükümetinde Dışişleri Bakanı oldu. 1956’da Devlet Bakanlığı görevine atandı. Bir yıl sonra DP’den istifa etti. Milletvekilliği düştü. 27 Mayıs 1960’tan sonra Yeni Demokrat Partiyi kurdu. Ancak parti pek ilgi görmedi. Amblem olarak seçtiği "Kıratı" Adalet Partisi’ne bırakarak siyasi yaşamdan ayrıldı. Asıl yararlı çalışmalarını Türk Edebiyatı ve Türk Halk Edebiyatı araştırmaları oluşturur. 



ESERLERİ 

Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı (1916) 
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1919-1966) 
Nasrettin Hoca (1918-1981) 
Türk Edebiyatı Tarihi (1920) 
Türkiye Tarihi (1923) 
Bugünkü Edebiyat (1924) 
Azeri Edebiyatına Ait Tetkikler (1926) 
Milli Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Divan-ı Türk-i Basit (1928) 
Türk Saz Şairleri Antolojisi (1930-1940, üç cilt) 
Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar (1934) 
Anadolu’da Türk Dili ve Edebiyatı’nın Tekamülüne Bir Bakış (1934) 
Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu (1959) 
Edebiyat Araştırmaları Külliyatı (1966) 
İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi (1983, ölümünden sonra)
SAYFA 41:

1)       Her insanın  “Ben ne biçim adamım?” sorusunu kendine sorduğundan emin olduğu için böyle bir yazı yazmıştır.Gazete yazısı olarak genel okuyucuya yönelik yazılmıştır.
1.ETKİNLİK:
b) GİRİŞ: “Ben ne biçim adamım?” , peşin fikir, dost övgüsü, düşman hükümler…
GELİŞME:”Ey insan kendini bil!”  , insan muamması( bilmecesi) , en çapraşık yaratık,
SONUÇ: ahlakın kazancı, kimse kimseyi anlamıyor, Sokrat’ın sözü….

2)       Genel herkesi ilgilendiren güncel bir konu işlenmiş.
                     5)          PEYAMİ SAFA


1899’da İstanbul’da doğdu, 15 Haziran 1961’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Psikolojik romanlarıyla tanınan yazar. Şair İsmail Safa’nın oğlu. Babası Sivas'ta sürgünde yaşamını yitirdi. Yoksulluk ve 9 yaşında yakalandığı kemik veremi nedeniyle düzenli bir eğitim almadı. Bir yandan çalışırken bir yandan da kendi kendini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezareti'nde memur olarak çalıştı. 1914-1918 arasında öğretmenlik, 1918-1916 arasındagazetecilik yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. Babası gibi şair olan amcaları Ahmed Vefa ve Ali Kâmi'nin yönlendirmesiyle edebiyata başladı. Kardeşi İlhami ile çıkardığı "Yirminci Asır" adlı akşamgazetesinde "Asrın hikâyeleri" başlığıyla yazdığı magazin hikayeleriyle dikkat çekti. Para kaygısıyla yazdığı sıradan yazılarda annesi Server Bedia'nın adından esinlenerek yarattığı "Server Bedii" takma adını kullandı. Bu isimle kaleme aldığı "Cingöz Recai" isimli polisiye dizi romanları büyük ilgi gördü. Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Çok sevdiği oğlu Merve’yi askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsıldı. Bu olaydan birkaç ay sonra İstanbul’da beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdi. Edirnekapı'da toprağa verildi. Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda yazdığı yazılarla çok yönlü bir yazar oldu. 43 yıl hiç durmadan yazdı. İlk döneminde değişik ilgi alanları içinde sol eğilimli siyasal akımlara ilgi gösterdi. 1930'da basılan ve genç bir hastanın psikolojisini yansıtan otobiyografik romanı "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu"nun ilk baskısını "Nâzım Hikmet"e ithaf etmişti. Ama 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Nazileri savundu. Ölümünden bir süre önce metapsişik konulara yöneldi. 1949'da yayınlanan son eserlerinden "Matmazel Noraliya'nın Koltuğunda"da tıp öğrenimi yaparken bunalıma girerek felsefeye yönelen ve sonuçta mistik dünya görüşünde karar kılan bir gencin öyküsünü anlattı. Edebiyat ve siyaset tartışmalarının hep içinde bulundu. Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin’le polemiklere girdi. Ayrıca ders kitapları da yazdı.



ESERLERİ 

ROMAN: 
Gençliğimiz (1922) 
Şimşek (1923) 
Sözde Kızlar (1923) 
Mahşer (1924) 
Bir Akşamdı (1924) 
Süngülerin Gölgesinde (1924) 
Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925) 
Canan (1925) 
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930) 
Fatih-Harbiye (1931) 
Atilla (1931) 
Bir Tereddüdün Romanı (1933) 
Matmazel Noralya’nın Koltuğu (1949) 
Yalnızız (1951) 
Biz İnsanlar (1959) 

ÖYKÜ: 
Hikayeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980) 

OYUN: 
Gün Doğuyor (1932) 

İNCELEME-DENEME: 
Türk İnkılâbına Bakışlar (1938) 
Büyük Avrupa Anketi (1938) 
Felsefî Buhran (1939) 
Millet ve İnsan (1943) 
Mahutlar (1959) 
Mistisizm (1961) 
Nasyonalizm (1961) 
Sosyalizm (1961) 
Doğu-Batı Sentezi (1963) 
Sanat- Edebiyat-Tenkid (1970) 
Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca (1970) 
Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971) 
Din-İnkılâp-İrtica (1971) 
Kadın-Aşk-Aile (1973) 
Yazarlar-Sanatçılar- Meşhurlar (1976) 
Eğitim-Gençlik-Üniversite (1976) 
20. Asır- Avrupa ve Biz (1976) 

SAYFA 42:
6) Peyami Safa’nın psikolojiye ve sinir hastalıklarına ilgi duyduğu görülüyor.
2 ETKİNLİK:
a)
 Dil ve Kultur  : Dilin kültürün taşıyıcısı olduğu.
Uskup’te Turk Evleri
Bir Hatıra      : atatürk2ün bilime verdiği önem.
Ben Ne Bicim Adamım? : İnsanın kendi varoluş sorusunu yanıtlamak isteği.
           ç)  Cumhuriyet’in ilk yıllarında üniter devlet oluşturma çabalarını destekleyen, yeni kurulan Cumhuriyette yapılan devrimleri destekleyen bir yaklaşımla yazılmış eserlerdir.

SAYFA 45:
1)
De ne me : Yorumun okuyucuya bırakıldığı kişisel düşüncelerin alatıldığı öğretici metin
Ma ka le : Gazetelerde köşe yazısı olarak yazılan yada dergilerde bilimsel amaçlarla yazılmış düşünce yazıları.Kanıtlama çabası vardır.
Ge zi ya z› s›: Gezip görülen yerleri tanıtmak amaçlı yazılardır.
Ha t› ra : Kişilerin gelecek kuşaklara gerçekleri aktarmak, unutulmamak, tarihsel belge özelliği kazandırmak amaçlı yazdıkları öğretici metinlerdir
F›k ra  : Gazetelerde günlük konularda yazılan düşünce yazılarıdır.
SAYFA 46:
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
A
1.        Öğretici metinler, bilgi vermek amaçlı düşünce yazılarıdır.
2.        Halkın okur yazarlığı arttığı için halkın anlayacağı bir dil kullanmak, Atatürk’ün dilin özleşmesi konusundaki çalışmalarının desteklenmesi.
B
1.        Geziyazısı
2.        Makale
C
1.        E               2. E
SAYFA 47:
ÜNİTE DEĞERLENDİRMESİ
1)       Cumhuriyet döneminde sade bir Türkçe kullanılmıştır.
2)       Dilinin daha anlaşılır olmasıdır.
B
1.        Anadüşünce
2.        Fıkra
C
1.        D            2. D            3. D
Ç
1.C     2.A     3.E     4.C      5.C    6.D     

15 Ekim 2012 Pazartesi

ekoyay 12. sınıf edebiyat kitabı soru ve etkinlikleri ( sayfa 12-33 )


SAYFA 12 :
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının Oluşumu
HAZIRLIK:
ATATÜRK DEVRİMLERİ
Siyasî alandaki devrimler [değiştir]
§  Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)
§  Ankara'nın başkent olması (13 Ekim 1923)
§  Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)
§  Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924)
§  Kadınların seçme ve seçilme hakkının tanınması (1930 belediye, 1933 muhtarlık, 1934 meclis)
Toplumsal alanda yapılan devrimler [değiştir]
§  Şapka ve Kıyafet İnkılâbı (25 Kasım 1925)
§  Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
§  Laiklik (1928)
§  Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik (26 Aralık 1925 - 26 Mart 1931)
Eğitim alanındaki devrimler [değiştir]
§  Medreselerin kapatılması (1924)
§  Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
§  Millet mekteplerinin açılması (1928)
§  Harf Devrimi (1 Kasım 1928)
§  Güzel sanatlarda yenilikler (1928)
§  Türk Tarih ve Dil Kurumlarının kurulması (12 Nisan 1931, 12 Temmuz 1932)
§  Dil Devrimi (1932)
§  Üniversite reformu (1933)
Ekonomi alanındaki devrimler [değiştir]
§  Aşar vergisinin kaldırılması (17 Şubat 1925)
§  Çiftçinin özendirilmesi (1925)
§  Tarım Kredi Kooperatifleri'nin kurulması (1925)
§  Kabotaj Kanunu (1 Temmuz 1926)
§  Sanayi Teşvik Kanunu (28 Mayıs 1927)
§  Toprak Reformu (1929)
§  I. ve II. Kalkınma Planları (1933, 1937)
§  Yüksek Ziraat Enstitüsü'nün kurulması (1933)
§  Ticaret ve Sanayi Odalarının kurulması (1935)
Hukuk alanındaki devrimler [değiştir]
§  Anayasanın kabulü (1924)
§  Şer'iyye mahkemelerinin kapatılması (1924)
§  Türk Kanunu Medenisi (1926)
§  Türk Ceza Kanunu (1926)

CUMHURİYETÇİLİK VE LAİKLİK

Cumhuriyetçilik [değiştir]


Cumhuriyet; egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimi demektir. Cumhuriyet, demokrasinin bir uygulama şekli olup halkın kendi kendini yöneterek, yönetimde söz sahibi olduğu rejim demektir. Cumhuriyetçilik ise devlet yönetiminde cumhuriyetin bulunması demektir.Arapçada halk demek olan "cumhur" kelimesinden gelir. Bu bakımdan, halk ve yönetim kelimelerinin bir araya geldiği "demos" ve "kratos", yani demokrasi sözcüğünün eş anlamlısı kabul edilebilir.
Atatürk, Cumhuriyet için; “Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare” ifadesini kullanmıştır.
Cumhuriyet yönetimi 1923 yılından itibaren anayasaya eklenmiştir ve anayasanın birinci maddesidir. Anayasanın ikinci maddesinde de cumhuriyetin nitelikleri belirtilmiştir. Buna göre, Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik,laik, sosyal bir hukuk devletidir.
Atatürk demokratik cumhuriyeti benimsemiştir. Bununla ilgili olarak “Demokrasinin tam ve en belirgin şekli cumhuriyettir” demiştir. Aynı zamanda Atatürk, cumhuriyeti Türk gençliğine emanet ederek ülkenin sürekli yenileşme ve çağdaşlaşma içinde olmasına çalışmıştır.

Kavramın gelişimi [değiştir]

Ali Suavi, Namık Kemal ve başka Genç Osmanlılar özellikle Amerikan ve Fransız devrimlerinin de etkisiyle sultanın otoritesini kısıtlayacak bir rejim talep ediyorlardı. Özellikle II. Abdülhamit döneminde Fransız filozofların görüşleri Jön Türkler arasında geniş ölçüde yayıldı. Atatürk de bu oluşumun bir parçasıydı. Bununla birlikte, Atatürk'e kadar reform düşüncesi meşrutiyet fikrinin ötesine geçmemişti.
Cumhuriyet düşüncesinin gelişme fırsatı bulması özellikle Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen dönemde mümkün oldu. Savaştan sonraRusya, Almanya ve Avusturya gibi imparatorluklar yerlerini cumhuriyet rejimlerine bıraktı. 1918'de Azerbaycan ilk Müslüman cumhuriyet olarak kuruldu. Rusya'daki diğer Müslüman halklar da kendilerini cumhuriyet olarak ilan etti. Cumhuriyet fikri böylece bütün Ortadoğu veKuzey Afrika'ya yayıldı.
Atatürk'ün cumhuriyet kurma projesini ne zaman planlamaya başladığı tam olarak bilinmemektedir. Buna karşın, daha 1919'daki milliyetçi toplantıların raporlarına bakarak bağımsızlık mücadelesinin başından itibaren Atatürk'ün cumhuriyetçi fikirlerinden etkilenmiş olduğu söylenebilir.[1] Ancak sultanlığa ve halifeliğe bağlılığın kuvvetli olması nedeniyle Atatürk ve onun gibi düşünenler fikirlerini gerçekleştirmek için beklemek zorunda kaldılar. Cumhuriyet, saltanatın kaldırılmasından neredeyse bir yıl sonra ilan edildi.
Laiklik, devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Diğer bir tanımlamayla da devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir ki devlet düzeninin, eğitim kurumlarının ve hukuk kurallarının dine değil, akla vebilime dayandırılmasını amaçlar. Ayrıca, din işlerini kişinin vicdanına bırakarak bireyin din özgürlüğünü koruyabilmesini sağlar.
Laikliğe göre, insan yaşamında ibadetin dışında her türlü tasarruf, dîne (kutsal kitaba) göre değil, anayasaya, yasalara ve kurallara göre yapılır. Din, kişinin özel yaşamının bir parçasıdır. Laiklik ise din ve dünya işlerinin ayrılmasıdır.
Mustafa Kemal 1924 yılında yaptığı bir konuşmada "Dünya yüzündeki her şey için, maddî ve manevî her şey için, yaşam için ve başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir. Bilimin ve tekniğin dışında yol gösterici aramak, düşüncesizliktir, bilgisizliktir, yanlıştır."demiştir.
Laiklik, devletçilik dışındaki diğer ilkelerin hepsinin de ön koşulları içinde yer alır: Demokrasinin ön koşuludur; çünkü laiklik olmadan gerçek bir düşünce özgürlüğü de olamaz. Devrimciliğin ön koşuludur; çünkü laikliği kabul etmemiş bir toplumda, bilimin ve çağın gereklerinin gerisinde kalmış kurumları değiştirmenin tartışması bile genellikle yapılamaz. Halkçılığın ön koşuludur; çünkü bir din devletinde halkın istekleri değil, dinsel "seçkin"lerin düşünceleri önemlidir. Atatürk, laiklik anlayışını, kendi elyazısı ile kaleme aldığı "Medeni Bilgiler" kitabında, sadece din ve devlet işlerinin değil, dinin de siyasetten ayrılması ve yasaların dine göre değil, toplumun gereksinmelerine göre yapılması ilkelerine bağlamaktadır.
Türkiye'de laikleşme aşamaları şunlardır:
§  Tekke ve zaviyelerin kapatılması (1925)
§  “Devletin dini İslam’dır” ibaresinin anayasadan çıkarılması (1928)

Ulus devlet kurma çabasıyla, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini desteklemek için ulusal değerleri ortaya çıkaran “memleketçi edebiyat” anlayışı bu dönemde de devam etmiştir.

Türk edebiyatının bölümlenmesinde  dinsel, sosyal , siyasal ve kültürel ölçütler dikkate alınmıştır: Cumhuriyet edebiyatının bölümlenmesinde , Mustafa Kemal’in yaşadığı dönemle ölümünden sonraki dönemin ; II. Dünya Savaşı’nın etkileri ; çok partili sisteme geçişin etkileri belirleyici olmuştur.
SAYFA 15 :
1.       ETKİNLİK
§  Cumhuriyet Donemini Şekillendiren Siyasi, Sosyal ve Fikri Temeller
§  Siyasi temeller  : Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)
§  Ankara'nın başkent olması (13 Ekim 1923)
§  Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)
§  Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924)
§  Kadınların seçme ve seçilme hakkının tanınması (1930 belediye, 1933 muhtarlık, 1934 meclis)
§   
§  Sosyal temeller : Şapka ve Kıyafet İnkılâbı (25 Kasım 1925)
§  Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
§  Laiklik (1928)
§  Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik (26 Aralık 1925 - 26 Mart 1931)
§   
§  Fikri temeller : Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak amacıyla Türk kültürü ile Batı kültürünün bir sentezini yapmak.
SAYFA 16 :
2. ETKİNLİK:
a) İstanbul’daki aydınlar Anadolu’ya yabancı kalmışlar; taşra gözüyle bakmışlardır.
b) Kurtuluş Savaşında Türk aydını Anadolu’ya geçmiş ve gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalmıştır.(Anadolu’nun geri bırakılmışlığı ve halkın cehaleti)
c) Osmanlıda siyasi baskılar aydınların İstanbul dışına çıkmasını engellemiştir.
Ç) I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonrası Anadolu insanının çektiği acılara, yoksulluğuna yabancı kalınamamıştır.
SAYFA 17:
1.       Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.
2.       ETKİNLİK:
§  “Memleketçi edebiyat” anlayışı vardır.
§  Sanat ve Anadolu. Bu metin, şairin kendi sanat anlayışını ortaya koyan manzum bir poetikasıdır. "Sanat" şiirinde asıl olarak memleket edebiyatının temel felsefî yaklaşımı ortaya konur. Şair, kozmopolit, batıcı, kültürel anlamda millî benliğini kaybetmiş olanlara karşı Anadolu kaynaklı Türk kültürünü, sanatını ve dünya görüşünü öne çıkarır.
§  zlek: Türk sanatçısı, şairi ve yazarı, asıl beslenme kaynağı olarak yabancı kaynakları değil; millî ve yerli kaynakları, Anadolu’yu almalıdır. Sanat sadece Batıda üretilmez; Anadolu’muz da sanat ve kültür bakımından oldukça zengindir ve bakir bir alandır. Türk toplumu, kendi doğal yapısından kaynaklanan yerli ve millî sanatından zevk alır.

SAYFA 22:
ANLAMA-YORUMLAMA:
Cumhuriyet Donemi Turk Edebiyatı
Yapı: Halk edebiyatı şiirinin yapı özellikleri kullanıldı.( hece ölçüsü, dörtlük nazım birimi vb.)
Tema : Anadolu coğrafyası ve insanı işlenmiştir.
Dil ve ifade : Halkın anlayabileceği yalın bir Türkçe ile sanatsız ve süssüz bir söyleyiş.

2)  Atatürk devrimleri, 2. Dünya Savaşı, çok partili sistem denemeleri; Avrupa’daki sanat akımları…
4) Yeni cumhuriyet’in başkentinin Ankara olması.
SAYFA 23 :
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
B:
( Y ) 1. Cum hu ri yet Do ne mi Turk Ede bi ya tı nın ilk yıl la rın da ede bi eser ler de iş le nen te ma lar
co ğun luk la Ba tı kay nak lı dır.
( D ) 2. Cum hu ri yet Do ne mi Turk Ede bi ya t› bir yan dan ge le nek ten bes le nir ken di ğer yan dan
toplum hayatında ortaya cıkan yenilikleri de bunyesine katmıştır.
( Y ) 3. Cum hu ri yet Do ne mi Turk Ede bi ya t› n›n ilk y›l la r›n da ede bi eser le rin di li ar d›r.

C:
1)       A    2)    C    3)   B
SAYFA 24:
ÜNİTE DEĞERLENDİRMESİ
B:
(  Y ) 1. Cum hu ri yet Do ne minin ilk yıl la rın da Mil li Ede bi yat zevk ve an la yı şı ge cer li li ği ni yi tir miş tir.
(  D ) 2. Cum hu ri yet Do ne min de mil le ti oluş tu ran de ğer ler fark lı yon le riy le ede bi me tin ler de ele
alın mış tır.
( D  ) 3. Cum hu ri yet Do ne miyle birlikte memleket edebiyatı zevk ve anlayışı ortaya cıkmış ve gelişmiştir.

C:
1)       D             2) B           3) E         4) D             5) A            6) C



SAYFA 27:
DENEME: Yazarın herhangi bir konuda kendi kendisi ile konuşuyormuş gibi yazdığı  kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla oluşturduğu yazılara deneme denir .
Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu nedenle yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.
Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: "Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum" buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir. 
MAKALE: Makale, temeli düşünce olan yazı türüdür. Makalede konu sınırlaması yoktur. Bir düşünce, toplumsal bir olay, bilimsel bir gerçek, söz sanatları, plastik sanatlar, makalenin konusu olur. Makaleler bir tezi savunma yazılarıdır. Bu nedenle yapısı, ortaya atılan bir görüş ve bu görüşü destekleyecek düşüncelerle örülür.Makalenin ülkemizde tanınması, gazetenin yayınlanmasıyla olmuştur. Makaleler köşe yazılarındandır. Gazetelerin ilk sayfalarındaki makaleye başmakale denir. Gazetenin başmakalesi genellikle aynı yazar tarafından yazılır. Gazetenin dünya görüşünü ve olaylara bakış açısını belirler. Gazetenin okuyucu sayısı üzerinde de etkilidir. Kimi insanlar, başyazar gazete değiştirdiğinde ya da beğendikleri makale yazarı artık eskisi kadar etkili ve tutarlı yazmadığında gazetelerini değiştirirler. Bu yüzden makale yazmak çok önemlidir. Makale yazarı, okuyucu ile bağını koparmamak zorundadır.
GEZİYAZISI: Bir yazarın gezdiği, gördüğü ve incelediği yerlerden edindiği bilgi, görgü ve izlenimleri yansıtan yazıya ‘gezi yazısı’ denir.Gezi yazılarında yalnız gezilip görülen yerlerin doğal özelliklerinin belirtilmesiyle yetinilmez. O yerlerdeki insanların gelenek, görenek ve zevkleri de tanıtılmaya çalışılır. Doğru bilgi ve gözlemlere dayalı gezi yazıları tarih, coğrafya, toplumbilim gibi bilim dalları için de yararlı bir kaynak olarak değerlendirilebilir. Bu tür yazılar ayrıca okurların genel kültürlerini geliştirmede önemli bir rol oynar.
ANI: Bir kimsenin, özellikle tanınmış kişilerin yaşadıkları dönemde gördükleri ya da yaşadıkları ilginç olayları gözlemlerine ve bilgilerine dayanarak anlattıkları yazı türüdür. 
Tanınmış sanatçı, siyasetçi, ve bilim adamlarının yazdığı anılar onların yaşayışlarını, yaşadıkları dönemdeki önemli olayları anlatması bakımından önemlidir.
Özellikleri :1 – Yaşanmakta olanı değil, yaşanmış bir konuyu anlatır.2 – İnsan belleğinde iz bırakan olay ve olguları anlatır3 - Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı yaptığı için tarihçilere ışık tutar.4 – Tanınmış, bilim, sanat ve politika adamlarının yaşamlarını çalışma ve araştırmalarını anlatır. 5 – Yazarın unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar. 6 – Geçmiş birinci kişinin ağzından kişisel yargılar ve yorumlarla verilir.
FIKRA: Bir yazarın herhangi bir konu veya günlük olaylar hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılara inmeden anlattığı gazete ve dergilerde yayımlanan kısa fikir yazılarına Fıkra denir. Bu tür yazıların diğer adı da “Köşe Yazısı”dır. Fıkralar, gazete ve dergilerin belli sütun veya köşelerinde yayımlanır.  Yazılı kompozisyon türü olarak fıkra düşünsel ağırlıklı, günlük, kısa yazılardır.  Siyasi ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere, kanıtlara, aşırı ayrıntılara yer verilmez. Fıkra yazarı geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşılır olmalıdır. Her konuda fıkra yazılabilir.FIKRA’NIN ÖZELLİKLERİ 1. Günlük olaylar veya düşüncelerle ilgili konular işlenir.2. Konular tarafsız bir şekilde ele alınmalıdır.3. Düşünceyi ön plânda olmalıdır.4. Konular çok değişik açılardan ele almadan, ayrıntılara inmeden işlenir.5. Yazılanlara okuyucuyu inandırma zorunluluğu yoktur.6. Yazılanlar okuyucunun ilgisini çekmelidir.7. Nükteli fıkralardan, kıssalardan, vecize ve atasözlerinden faydalanılmalıdır.8. Açık, sade ve akıcı bir dil kullanılmalıdır.
SAYFA 29 :
1. paragraf :Yazar gece geç saatlerde şiir okuyarak başka bir aleme geçtiğini söylüyor.....................................................................................................................................
2. paragraf :.Gecenin sesliğinde şiirlerin çok daha farklı anlamlar kazandığı…...................................................................................................................................
3. paragraf :.Odadaki eşyaların gecenin geç saatinde şiirlerle farklı anlamlar kazandığı................................................................................................................................
4. paragraf :..Şairleri “fildişi kulelerinde” olmakla suçlayanların şiirin sessizlikte yaratılan bir sanat olduğunun farkında olmaması ..................................................................................................................................
5. paragraf :.Sıradan sözcükler bu sessizlikte şiirleşirler...................................................................................................................................
6. paragraf :.. Fu zu li’nin:
“Ne acar kim se ka pım bad-ı sa ba dan gay rı”dizelerini örnek veren yazar en güzel şiirlerin yalnızlıktan doğduğunu belirtir.ve bu şiirlerin sayısının az olduğunu söyler ...............................................................................................................................
7. paragraf :..gürültülü bir çağda yaşamaktan şikayet ediliyor ..................................................................................................................................
8. paragraf :.Kitaplığında yazarın ilgisini Yunus şiirleri çeker...................................................................................................................................
9. paragraf :.Yunus Emre şiirindeki hunamizminin ışığından söz ediliyor ................................................................................................................................
10. paragraf :.Gecenin sessizliğinde yunus Emre okumanın zevki...................................................................................................................................
11. paragraf :.Yazarı kendinden geçiren şiirlerle uykuya dalması ...................................................................................................................................
Metnin ana duşuncesi ...Gerçek şiirlerin sessizlikten ve yalnızlıktan doğduğu...............................................................................................................
Metnin yazılış   amacı ...Gecenin sessizliğinde şiirler gerçek anlamlarını bulur,şiirleri daha iyi anlamak için gecenin sessizliğinde okumalıyız. .................................................................................................................

SAYFA 30:
3. Anlam birimlerinin birbirleriyle ilişkisini metnin planını oluşturduğu dikkate alarak ..
. . . . . . .İlk iki paragraf “giriş” , üç ile onuncu paragraflar arası “gelişme” ve son paragraf “sonuç” olarak planlanmıştır. .

4. ….Cumhuriyet öncesi edebiyatımızda ağır bir dil kullanılırken; Cumhuriyet döneminde dildeki sadeleşme çabalarını desteklemek için yalın bir Türkçe kullanılmıştır.

SAYFA 31:

3. ETKİNLİK:

Te rim ler  : mısra,
Kav ram lar : duyuş,sessizlik, fildişi kule, yalnızlık,
Gun luk ha ya ta da ir ke li me ler : orta malı kelime,

5.
Li rik un sur lar : Fu zu li’nin:
“Ne acar kim se ka p›m bad-› sa ba dan gay r›”
Epik un sur lar : fii ir de de Rem brandt (Rem bran)’›n re -
sim le rin de ol du u gi bi ›fl› n dai ma ka ran l›k lar icin den, bir rah met gi bi do a bi le ce i ni hic du flun mu -
yo ruz.
Pas to ral un sur lar
Duy gu sal un sur lar : Yal n›z l› n ve fli i rin dos tu! Kac fla ir se nin ka dar in sa n› ve al›n ya z› s› n› oku ma ya ca l›fl m›fl, flup he
ve te red dut ka ran l› n› ya fla m›fl, ucu ru mun ke na r›n dan ay d›n l› a do ru at›l m›fl t›r? Se nin fli ir le rin de
›fl›k var sa ka ran l›k lar icin de in sa na eil di in icin dir. Se nin ›fl› n ka ran l›k tan do u yor.
Mi za hi un sur lar
O re ti ci un sur lar

Prof. Dr. Suut Kemal YETKİN (1903-1980)

Sanat tarihçisi, yazar. Urfa'da doğdu. İlk tahsilini İstanbul Numune-i Tatbikat Mektebinde, orta öğrenimini Galatasaray Lisesinde yapmıştır. 1925 yılında Fransa Sorbon Üniversitesinde Felsefe eğitimi gördü. Çeşitli liselerde ve öğretmen okullarında öğretmenlik yaptı. 1934'te Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde çalıştı.
1939'da Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel müdürlüğü görevinde bulundu. Aynı yıl Urfa Milletvekili seçildi. 1959-1963 yılları arasında İlahiyat Fakültesi İslam Sanatları Öğretim Üyeliği ve Ankara Üniversitesi Rektörlüğü yaptı. 1921 yılında "Suud Saffet" adıyla yayınladığı şiiriyle edebiyata girdi. İlk düz yazısı servet-i Fünun dergisinde çıktı (1923). Aynı yıl Şi'r-i Leyâl adlı kitabı yayınlandı.
Daha sonra sanat felsefesi, resim alanlarındaki inceleme ve araştırmalarıyla tanındı. Edebiyatla ilişkisini eleştiri ve denemeleriyle sürdürdü.



SAYFA 33:

Etkinlik:
Terim : dil, cümle, kültür
Kavram:sade Türkçe , hayal müzeleri, gazete
Gündelik dil: at, kılı kırk yarmak , kitap
4) Öğretici unsurlar ön plandadır.
Mehmet Kaplan: 05-03-1915 tarihinde Eskişehir Sivrihisar’da doğmuştur. Ortaöğrenimini Eskişehir’de tamamladı. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı asistanı, 1939′da lisans, 1942′de doktora, 1943’de doçent, 1952’de profesör oldu.
1958-1959’da Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde dekanlık ve rektör vekilliği görevlerinde bulundu. Kaplan’ın ilk yazıları 1930’ların sonunda Gençlik, İnkılapçı Gençlik dergilerinde göründü. 1943-1946 arasında İstanbul dergisinde yayınlanan inceleme ve eleştiri yazılarıyla tanındı. 1947’den sonra Hareket, Şadırvan, İstanbul, çağrı, Hisar, Türk Edebiyatı gibi dergilerde yazdı.
Önceleri incelemelerini metnin anlatım biçimine dayandırırken; daha sonraki yıllarda sanatçının kişiliği, biyografisi, psikolojisi gibi öznel etkenlerle metin arasında bağlantılar kuran bir yaklaşımla edebiyat tarihine yöneldi. Dilin yenileşmesi karşısında tavır aldı. Kaplan’ın yabancı dilleri: Fransızca, İngilizce, Almanca’dır. 23-02-1986 tarihinde aramızdan ayrılmıştır.
Kitaplar:A. İlmî Araştırmalar:
1. Tevfik Fikret ve Şiirleri, 1946, genişletilmiş bsk. 1971, 1978, son baskı 1998
2. Namık Kemal, Hayatı ve Eserleri, 1948
3
. Şiir Tahlilleri I (Akif Paşa’dan Yahya Kemal’e), 1954, son baskı 1999
4. Tanpınar’ın Şiir Dünyası, 1963, 1983.
5. Şiir Tahlilleri II (Cumhuriyet Devri Türk Şiiri), 1965, ilâvelerle 1973, 7. bsk. 1998) son baskı 1999
6. Hikâye Tahlilleri, 1979, 7.bsk.1994
7. Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar I, 1976, son baskı 1999.
8. Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar II , 1987, son baskı 1999.
9. Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar 3: Tip Tahlilleri, 1985, son baskı 1996
B. Denemeler, İncelemeler, Mektuplar
1. Nesillerin Ruhu, 1967, 4. bsk. 1978, son baskı 1999.
2. Büyük Türkiye Rüyası, 1969, 4. bsk. 1998
3. Edebiyatımızın İçinden, 1976, 1998,
4. Türk Milletinin Kültürel Değerleri, 1977
5. Oğuz Kağan Destanı, 1979
6. Kültür ve Dil, 1982, 11. bsk. 1998, son baskı 1999.