29 Aralık 2018 Cumartesi

yunan mitolojisindeki tanrıların soy kütüğü

http://cewir.com/yunan-mitolojisi-tanrilari-ve-soyagaci
  • Tanrılar Hakkında Kısa Bilgiler
Zeus: Tanrıların kralı, en büyük tanrı, Olimpos’un ve tanrılar da dahil olmak üzere her şeyin yöneticisi.

Hera:Zeus’un karısı, evliliğin tanrıçası.

Poseidon;Okyanusların, denizler aleminin tanrısı. Zeus’dan sonra gelen 2 büyük tanrıdan biri (diğeri Hades).

Athena: Zekâ, sanat, eğitim ve savaş tanrıçası.

Hades: Yer altının ve ahiretin tanrısı, ölen insanların ruhlarıyla o ilgilenir, Zeus’dan sonraki en büyük 2 tanrıdandır (diğeri Poseidon).

Dionisos:Sarhoşluğun ve şarabın tanrısı.

Demeter: Doğanın, tarımın ve bereketin tanrıçası.

Afrodit:Aşkın, cinselliğin ve fiziki güzelliğin tanrıçası

Hermes: Hırsızların ve yolcuların tanrısı

Artemis:Avcılığın ve hayvanların tanrıçası.

Apollo:Müzik, sağlık ve şifa tanrısı.

Hephaistos:Ateşin ve demirciliğin tanrısı. Tanrıların demircisidir.
Ares:Savaş ve kahramanların tanrısı.

yunan mitolojisi tanrılar

https://www.storyboardthat.com/tr/storyboards/tr-examples/olimposlularhttps://www.storyboardthat.com/tr/storyboards/tr-examples/olimposlular

18 Aralık 2018 Salı

8 Aralık 2018 Cumartesi

h.b. paksoy - türk destanları ve dede korkut

TURK DESTANLARI VE DEDE KORKUT[1]

H. B. Paksoy, D. Phil.

"Menim hikmetlerim dana (bilgin) isitsin Sozumu destan kilib maksadina yetsin."
Orta Asya'nin Yese sehrinde, bugunku Kazakistan'da yasamis ve gomulu olan Ahmet Yesevi'nin (olumu (M.S. 1167) Hikmet adli kitabinda[2] yukarda yazili oldugu gibi yer alan bu beyit, Turk destan turu'nun gucunu gostermesi bakimindan onemlidir. Buyuk unlu dusunur Yesevi'nin, oz dunya gorusunu ogrencilerine aktarmaya calisirken, destanlari kendi hikmetlerinden daha guclu ve ustun saydigini anlatir.
Destanlar Turklerin dusunce, kimlik ve yaraticiliginin en onemli temel taslarindan biridir. Bununla birlikte, destan sozcugunun tanim olarak Turkce'ye odunc alinmasi, Turklerce bu kendini dunya'ya anlatim ve gelecek kusaklara ogut turunun ilk yaratildigi yuzyillardan cok sonra yer alan bir olaydir. M. S. 732 yillarinda dikilen Kultekin anitlari bu kendini anlatim turunun ilk orneklerinden biri olup, bu anit'i diktiren Bilge Kagan, anit'in uzerindeki yazitlarda kendini tanittiktan sonra, tanik olduran ve Ortadogunun bir bolumunu icine alan) slamiyeti kabul ettikten sonra, Iranlilari hakimiyetleri altina almislardi. Bu olay, Iranlilarin kendi dil, kultur ve benliklerini buyuk ocude kaybetmeye baslamalarina sebep olmustur. Iranlilarin bir toplum olarak ortadan kalkmasi anlamina gelecek olan bu tehlike'yi zamaninda goren Fars sair'i Firdevsi, eski Iran destanlarini toplayarak (Turk Gazneli devleti icinde otuz yil sure ile calisarak) manzum Sahname'yi yazmistir. Onsozune de "Sahname'yi Farsca yazip, Iranli'yi dirilttim" diye kayit koyup, hakli olarak boburlenmistir. Sahname'de Iranlilarin bas dusmani olarak gosterilenlerden biri Afrasiyab olarak adlandirilmis olup, Kasgarli Mahmut'a gore (M. S. 8ci yuzyilda dikilmis, yukarida adini verdigimiz) Turk anitlarinda adi gecen Turk Alp Er Tunga'dan baskasi degildir. Boylelikle, Kasgarli Mahmut da, 11ci yuzyilda Turk destanlarinin onemine deginmistir. Bu tarihler sonrasinda (Yesevi Hikmet kitabini yazdigi siralarda) Turk sav ve jir'larina, destan da denilmeye baslanmistir.
Turk'un "kendini anlatim ve gelecek kusaklara ogut turu" uzerine Bati Turkleri tarafindan yapilmaya baslanan calismalar ise, cok yenidir. Ziya Gokalp ve calisma arkadaslari bir sure bu konu'ya egilmislerdir.[10] Turk destanlarinin bilimsel olarak incelenmesi yolunda ilk adimlari atanlardan biri ise Prof. Zeki Velidi Togan olup, 1931 yilinda Atsiz Mecmua'da yayinlanan dort makalesinde yazdigina gore:
Milli destanlar, tarihi vakalari tasvirden ziyade, milletin yuksek milli duygularinin yansitan, tamami veyahut az cok tarihe mustenit bir ideal alemi gosteren halk edebiyat eserlerinden ibarettir. Milli destanin meydana gelmesi icin uc merhale gerekir: 1. Destani ruhlu bir milletin cesitli devirlerindeki macerali hayatini halk sairleri ufak parcalar halinde soylerler; 2. Milletin butununu ilgilendiren bir olay, bu cesitli destan parcalarini bir odak noktasi etrafinda toplar; 3. Sonunda, millete buyuk bir medeni hareket olur ve o sirada cikan aydin bir halk sairi, bu parcalari toplayarak milli destani yaratir. (Fars, Yunan ve Fin destanlari boyle meydana gelmistir).
Prof. Togan'a gore, Turkler, ikinci devri birkac kere gecirmislerdir.
Butun Turk milletinin mefkuresini ve dusuncelerini bir yere toplayan destanlar butun Turk milletini birlestiren Oguz ve Cengiz vekayi gibi hadiseler dolayisi ile husule gelmis fakat ucuncu devre'ye girmeyip buyuk bir halk sair'i tarafindan tesbit edilerek muntazam milli destan seklini alamamis ve uful edip gitmistir. Bizde bu buyuk destanlarin ancak enkazi vardir.[11]
Nihal Atsiz'in 1951 yilinda yazdigina gore de:
Togan, Danismend Gazi ve Seyid Battal Gazi hikayelerini, konularini Anadolu'daki slam-Bizans carpismalari sirasinda Emevi ve bilhassa Abbasi ordularindaki Turk unsurlari arasinda dogmus olacagi dusuncesini ileri surmustur.[12]
Arap ordularinin (Iran'dan sonra) Orta Asya ya girmelerinden sonra, yeni bir Arap edebiyati tur'u de ortaya cikmistir. Dini sahsiyetlerin meziyetleri ve din ugruna yaptiklari futuhatlari oven bu tur'e "menkibe" adi verilmistir. Sav ve jir'lardan tam anlami ile ayri olan bu menkibeler'in konulari dini dir. Kahramanlari cogunlukla Arap'tir. Menkibelerde yapildigi anlatilan isler genellikle insan yetenekleri disindadir, ve onlara ancak Rufailer karisir. Cogunlukla masal gibi anlatilirlar. Anlasildigina gore, bu nitelikleri dolayisi ile Prof. Togan menkibe saydigi eserleri destan tanimi icine almamistir.
Bu menkibe turunun bir baska dali da, bir bolum Turkler Muslumanligi kabul ettikten sonra "gazavat" adi altinda gorulmektedir. Dolayisi ile, Sav ve jir'lardan gelen, kocaklama ve kopuzlama olarak adlandirilan Turk destanlari ile digerlerini, ozellikle menkibe ve gazavatnamalari karistirmamak gerekir.
Onasya'ya 11ci yuzyil icinde yerlesen Turkler, "Kocaklamalar" yazmaya baslamislardi. Bugun bildigimiz Koroglu da bu kocaklama turunde ve duzenindedir.[13] Bu kocaklamalarin, Togan'in da belirttigi gibi, birinci basamakta kaldigi goruluyor. Dede Korkut'un icinde anlatilan olaylarin, kagida cekildikleri yuzyillardan cok once'ye gittigini, ve Dede Korkut'un Asya'nin Dogusundan Bati'ya gelen Turklerce getirildigini biliyoruz.[14] Bunun gibi, Koroglu'nun daha once (ve baska ad ile) var olup olmadigi bugun'e kadar koklu olarak arastirilmamistir.
"Ana Bagimsizlik Destanlari," yeni destanlarin yaratilmasina da yardimci olurlar. Cocuklar, ozanlarin soyledigi destanlari okuyarak, dinleyerek buyurler. Birkac kusak sonra, uruglarina yeni bir yagi satasir. Delikanlilar arasinda destanlarda adi gecen alp'in yerini alacak olanlar cikar. Kavga'yi, vurus'u, destanlarda sozu gecen degerler yoluna, ancak gunun gerekleri ve yollari ile yaparlar. Ozanlar ve tarihciler de, bu yeni alp'i kutlamak icin yeni destan yazarlarken, eski destanlardan parcalari da yeni destan'a katarlar. Boylece, yeni alp'in eski topraktan geldigini gosterirler.
Sozunu ettigimiz "Ana Destanlar," "kurtulus ve bagimsizlik destanlari"dir. Bir urug, boy, oymak ya da "el" in kendine satasan yagi'yi altedip bagimsizligini korumasinin dile getirir. Destan yaraticilari, durup dururken komsularina el kaldirmazlar, ama, gerektiginde kendilerini korumasini bilirler.
Bu "el," urug ve oymak'larin mutlu gunleri de vardir. Evlenme toylarinda, bagimsizlik destanlarina ek olarak, uzun Yar-Yar lar da soylenir. Aradan bir kusak gectikten sonra, bu Yar-Yar lar kendi baslarina bir destan gorunumunu de alabilirler. Bir sure sonra, bu Yar-Yar lar kisaltilarak bebeklere, kucuk cocuklara da anlatilir ki, boylelikle masallar dogmus olur. Bunula birlikte, "kurtulus destanlari" olmez. "Ana destan" olarak yasar, yasatilirlar. Yaraticilari ile birlikte yolculuk ederler, yeni ellere vardiklarinda da yeni yer adlari bu eski destanlara girebilir. Destanlar, icinden ciktiklari toplumun en karanlik gunlerinde bile yureklerde yatan umitleri dile getirirler:
Bana imkan verin, serkes hayaller Babam heykelini dikti yadima Ta ki aciz kalsin yillar, simaller O'nu cikarmasin imanimdan
Bana imkan verin, serkes hayaller Bagislayin Babama nurlu bir destan Ta ki aciz kalsin yillar, simaller O'nu unutmaya kalmasin imkan[15]
Turk destanlari uzerinde Prof. Togan'dan once calisanlar arasinda, Rus carligi memurlarindan olan, Alman dogumlu ve doktorasini Almanya'da tamamlamis olan Wilhelm Radloff da vardir. Radloff 19cu yuzyil'in ikinci yarisinda Kazan sehrinden baslayarak Orta Asya'yi dolasmis ve Turk destanlarinin ancak parcalarini ciltler halinde St. Petersburg'da bastirmistir.[16] O yillarda yururlukte olan Rus kanunlari geregince, destanlarin buyuk bir bolumlerini kitabina almadigini bugun yaptigimiz arastirmalar sonucunda biliyoruz.[17] Abubekir Diveyef[18], Gazi Alim[19], Hamid Alimcan,[20] N. Katanov (1862-1922)[21] gibi konu'ya egilen yerli aydinlar, Radloff'un tersine, kendi canlarini hic'e sayarak Turk destanlarini kagida aktarmis ve bastirmayi basarmislardir.[22]
Yukarida da belirtildigi gibi, destanlar yanliz atalar sozlerini gunumuze aktarmakla kalmazlar. Destanlar, yaraticilarinin oz degerlerini, benliklerini de dunya'ya tanitirlar. Bu yol'dan, uluslararasi iliskilere buyuk olcude katkida bulunurlar. Destanlar, sahiplerinin mayasini korur, bozulmasini onler, ilerde bu maya'nin arilastirilabilmesi icin saklarlar.
Bu yonde Dede Korkut ile ilgili ilk calismalarin ve Dede Korkut'un diger dillere yapilan cevirilerinin dokumu ayrica yayinlanmistir.[23] Ek olarak, son on yil icinde Azerbaycan'da Dede Korkut mayasini saklamak ile ilgili calismalarin artmakta oldugu da gorulmektedir. Bunlarin arasinda ilk gozume carpanlar'i asagiya dokuyorum: T. I. Hajiyev and K. N. Veliyev Azarbaycan dili tarihi: Ocherklar va materiallar (Baku: Maarif, 1983); Azerbaycan Ilimler Akademiyasi, Filologiya Institutu, Azarbaycan filologiya masalalari No. II Dede Korkut (Baku, 1984); Kemal Abdullaev, "Dede Gorkut Siirleri" Azerbaycan 1980, No. 7; Azamat Rustamov, "Dada Gorkut'la bagli yer adlari" Alm va Hayat, 1987, No. 9; Mirali Sayidov, "Dada Gorgut gahramanlaryning kokunu dusunurken" Alm va Hayat, 1987, No. 10; Penah Halilov, "Kitabi-Dede Gorgud'un cografiyasi" Alm va Hayat, 1988, No. 8; Kemal Veliyev, "Bir daha Dada Gorgut Siirleri hakkinda" Azarbaycan, 1981, No. 11; Bekir Nabiyev, "Epik zhanr va muasir hayat" Azarbaycan, 1986, No. 7; Akif Huseyinov, "Nasrimiz va kecmisimiz" Azarbaycan, 1982, No. 10; "Mevzumuz: Tarihimiz, abidalarimiz, darsliklerimiz" Azarbaycan, 1988-1989. [Zemfira Verdiyeva, Arif Hajiyev].
Molla Nasreddin dergisinin yayinlanmaya baslayacagi agizdan kulaga fisildanip duyulunca, bir mustakbel okuyucu, Molla Nasreddin dergisinin kurucusu Celil Memmedkuluzade'ye bir kutlama mektubu ve yayinlanmasi dilegi ile siirler gonderir. Molla Nasreddin dergisinin 7 Nisan 1906 gunlu ilk sayisinda da, Celil Memmedkuluzade, karsilik yayinlayarak tesekkur eder: "yolladiklarinizi bir evvelki sayimizda yayinlamak isterdik.[24]
Celil Memmedkuluzade gibi, biz de belirtelim: Butun bunlari bir onceki toplantida soylemek isterdik.
Memmedkuluzade'nin de demek istedigi gibi, siz yazmadikca, soylemedikce, dunya ilgi gosteremez.
KAYNAKLAR:
  • 1. Azerbaycan Cumhuriyeti Kultur Bakanliginca, International Research and Exchanges Board katilimi ile duzenlenip, Baku'daki Akhundov Devlet Kutuphanesinde Haziran 1992 yer alan "ABD'de Azerbaycan ile Ilgili Bilimsel Calismalar" toplantisinda okunan bildiri'dir.
  • 2. Ahmet Yesevi, Hikmet (Istanbul, 1299).
  • 3. Necib Asim, Orhon Abideleri (Istanbul, 1341/1925); H. N. Orkun, Eski Turk Yazitlari (Istanbul, 1936-1941) 4 cilt. Diger dillere cevirileri ve incelemeleri icin, bak T. Tekin, A Grammar of Orkhon Turkic (Bloomington, 1968). Indiana University Uralic and Altaic Series, Volume 69.
  • 4. Kasgarli Mahmut, Diwan Lugat at-Turk (DLT). Kasgarli Mahmut'un yasami ile ilgili bir arastirma icin, bak: Kahar Barat, "Discovery of History: The Burial Site of Kashgarli Mahmut" AACAR BULLETIN (of the Association for the Advancement of Central Asian Research) Vol. II, No. 3 (Fall 1989). Cf. H. B. Paksoy, Editor, Central Asia Reader: The Rediscovery of History (New York/London: M. E. Sharpe, 1994) DLT un bilinen tek el yazmasi Istanbul Millet Kutuphanesi (Ali Emiri, Arabi), No. 4189 da kayitlidir. Diwan Lugat at-Turk'un ilk kez 1917 yilinda Istanbul'da bulunmasi ve ilgili olaylar icin, bak M. Sakir Ulkutasir, Kasgarli Mahmut (Istanbul, 1946). DLT un ilk basim'i Istanbul'da, 1917-1919 yillari arasinda Kilisli Rifat [Bilge] tarafindan yapilmistir. Ilk Turkce cevirisi: B. Atalay, Divanu Lugat-it-Turk (Ankara, 1939-1941). Ilk Ingilizce cevirisi: R. Dankoff with J. Kelly, Compendium of Turkic Dialects (Cambridge: Mass, 1982-1985).
  • 5. H. B. Paksoy, ALPAMSH: Central Asian Identity under Russian Rule (Hartford: Connecticut, 1989). Association for the Advancement of Central Asian Research Monograph Series.
    URL http://www.ukans.edu/~ibetext/texts/paksoy-1/
  • 6. Z. V. Togan Oguz Destani: Resideddin Oguznamesi, Tercume ve Tahlili (Istanbul, 1972).
  • 7. F. Sumer, "Oguzlara Ait Destani Mahiyetde Eserler" Ankara Universitesi DTC Fakultesi Dergisi 1959; a.g.y., Oguzlar/Turkmenler (Istanbul, 1980).
  • 8. H. B. Paksoy, "Alpamys zhene Bamsi Beyrek: Eki at bir dastan" Kazak Adebiyati (Alma-Ata) No. 41, 10 Ekim 1986. Fadli Aliyev tarafindan, Ankara'da yayinlanan Turk Dili No. 403, (1985) den aktarilmistir.
  • 9. Paksoy, ALPAMYSH.
  • 10. Ziya Gokalp, Turkculugun Esaslari (stanbul, 1968).
  • 11. Z. V. Togan, "Turk Milli Dastaninin Tasnifi" Atsiz Mecmua, Mayis, Haziran, Temmuz, Eylul, 1931.
  • 12. Nihal Atsiz, Turk Tarihinde Meseleler (Istanbul, 1975). Sayfa 157.
  • 13. Yayinlinmislar arasinda, bak: Koroglu. Yayina hazirlayan, M. H. Tahmasib (Baku, 1975); Koroglu Antep Rivayeti. Y. H. Huseyin Bayaz (Istanbul, 1981); Pertev Naili, Koroglu Destani. (Istanbul, 1931); Koroglu ve Dadaloglu. Y. H. Cahit Oztelli (Ankara, 1962); P. Kichigulov, Koroglu Hakkinda Sohbet. (Ashkabad, 1978); a. g. y. Koroglu Eposunin Poetikasi Hakkinda. (Askhabad, 1984).
  • 14. Bu konu'da calisma yapanlarin arasinda, bak: Memmed Dadaszade, "Dede Korkut destanlarida Azerbaycan etnografiyasina dair bazi malumatlar" Azeraycanin Etnografik Mecmuasi (Baku) No. 3, 1977. Ingilizcesi icin, bak: Soviet Anthropology and Archeology (New York) Vol. 29, No. 1 (Summer 1990).
  • 15. Sakir Cumaniyaz, Muhbir (Taskent) Kasim, 1982.
  • 16. W. Radloff, Proben der volkslitteratur der Turkischen stamme sud sibiriens (St. Petersburg, 1866- 1907) 18 cilt. On cild'i Turk agizlarinda, geri kalanlar Almanca ve Rusca cevirileridir.
  • 17. H. B. Paksoy, "Cora Batir: A Tatar Admonition to Future Generations" Studies in Comparative Communism Vol. XIX, Nos. 3&4 Autumn/Winter 1986; L. Branson, "How Kremlin Keeps Editors in Line" The Times (London) 5 January 1986) P. 1; Martin Dewhurst and Robert Farrell, The Soviet Censorship (Metuchen, New Jersey, 1973); M. T. Choldin, A Fence Around the Empire: Censorship of Western Ideas under the Tsars (Durham, 1985); B. Daniel, Censorship in Russia (Washington, 1979).
  • 18. A. A. Divayef, Alpamis Batir (Taskent, 1901).
  • 19. Gazi Alim "Alpamis Destani" Bilim Ocagi (Taskent) No. 2-3, 18 Mayis 1923.
  • 20. Hamid Alimcan, Alpamis destani (Taskent, 1939). Latin harfleri ile.
  • 21. Z. V. Togan'in Hatiralar (Istanbul, 1969) kitabinda yazdigina gore, N. Katanov Altay yoresinden baptiz edilmis bir Sagay Turk'u idi. Ek olarak, bak: S. N. Ivanov, Nikolai Federovic Katanov (Moskova, 1973).
  • 22. H. B. Paksoy, Alpamysh.
  • 23. H. B. Paksoy, "Introduction to the Dastan Dede Korkut" Soviet Anthropology & Archeology (New York) Vol. 29, No. 1 (Summer, 1990). Cf. Central Asia Reader.
  • 24. Molla Nasreddin (Tiflis) Sayi 1, 7 Nisan 1906. Yeni baski (Baku, 1988). Bak, H. B. Paksoy, "Elements of Humor in Central Asia: The Example of the journal Molla Nasreddin in Azarbaijan." Turkestan als historischer Faktor und politische Idee. Prof. Dr. Erling von Mende (Ed.) (Koln: Studienverlag, 1988). Ek olarak bak: Aziz Mirahmedov, Azerbaycan Molla Nasreddin'i (Baku, 1980); Gulam Memmedli, Molla Nasreddin (Baku, 1984); Mirza Elekber Sabir, Hophopname (yayina hazirlayan) Memed Memedov (Baku, 1980); Ali Nazmi, Secilmis eserleri (yayina hazirlayan) Firidun Huseyionov (Baku, 1979).

Go Back to Uysal-Walker Archive of Turkish Oral Narrative
Uysal Walker Türk Öykürleri Sandığı'na Geri Dönüş

Copyright © 2008-2009. Southwest Collection / Special Collections Library
Texas Tech University, Lubbock, Texas 

unesco - dede korkut dünya mirası

UNITED NATIONS EDUCATIONAL,

SCIENTIFIC AND CULTURAL ORGANIZATION

Address by

Mr Koichiro Matsuura

Director-General of the United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization

(UNESCO) on the occasion of the information meeting with the Permanent Delegations on the project "Proclamation of masterpieces of the oral and intangible heritage of humanity"


UNESCO, 5 May 2000


Your Excellencies,

Ladies and Gentlemen,

It is a very great pleasure to me to address you on the occasion of this information

meeting concerning the project "Proclamation of masterpieces of the oral and intangible

heritage of humanity".

Last week I sent a letter to all the Member States asking them to propose a cultural

space or a form of popular and traditional cultural expression of a nature to be declared a

"masterpiece of the oral and intangible heritage of humanity". The guide to the

implementation of the project was enclosed with this letter, to which the Regulations

approved by the Executive Board at its 155th session were attached.

It seemed advisable to hold this meeting today to enable my colleagues in the Culture

Sector, particularly those in the Intangible Heritage Unit, to elucidate with you any points that

might require clarification.

On 25 February this year, the "Day of Dialogue" with the Executive Board Members, I

said how important I believe the intangible heritage to be. The sole purpose of my presence

on this rostrum today is to confirm the priority that I am giving to this programme for the

Organization.

What are the reasons for this?

While globalization entails increasing economic interdependence and a stepping up of

cultural interaction, it also presents a risk in the cultural sphere, for it threatens the survival of

many forms of cultural expression. This impoverishment of cultural life affects us all as world

citizens. Culture, which is intrinsically plural, diverse and constantly evolving, weaves the

fabric of our societies, our memory, our manifold identities, our creativity - in short, our inner

existence.

The preservation and promotion of cultural diversity are fundamental missions of

UNESCO. In the field of the tangible heritage, the Organization is regarded as a pioneer,

having set up an admirable instrument, which is partly responsible for its renown. As a former

Chairperson of the World Heritage Committee, I have had the opportunity of appreciating

how essential to effective and quality action are the Convention concerning the Protection of

the World Cultural and Natural Heritage, which was adopted in 1972, the Intergovernmental

Committee and the World Heritage Fund.

Cultural diversity, however, cannot be maintained solely by the preservation of the

material vestiges of the past. It requires, too, the preservation and promotion of what is now

called the "intangible heritage", which is the melting-pot of creativity and the mainspring of

living cultures.

The programme with which we are concerned today, the masterpieces of the oral and

intangible heritage programme - which, I know, is of interest to many Member States - does

not yet have strong enough instruments to enable it to fulfil its mission satisfactorily. In the

field of the intangible heritage, the only international standard-setting instrument that we have



is the Recommendation on the Safeguarding of Traditional Culture and Folklore. Adopted in

1989 by the UNESCO General Conference, it is the only international legal instrument

existing in this field. It urges Member States to "take necessary measures to safeguard

folklore against all human and natural dangers to which it is exposed". For the intangible

heritage comprises endless forms of expression conveying the fundamental values of the life

of a people and a community - oral traditions, traditional lore, the skills required for the

creation of the tangible cultures, systems of values, performing arts, languages. These various

forms of expression are the basic sources of cultural identity.

Epics - and I have in mind in particular that of the Turkish-speaking peoples attributed

to Dede Korkut, perpetuated by oral tradition up to the fifteenth century before being written

down, or the heroic epic of the Dzungar of Mongolia, or the eulogy of Sundiata, legendary

founder of the fourteenth-century Empire of Mali, sung by the griots - are vectors of the

historical, geographical, political, social, linguistic and literary references of the peoples

whose history they relate. Although many of these epics have already been noted down, the

oral and gestural skills of the storytellers and griots who keep them alive should also be

immortalized without delay.

The matter is urgent. The story of the Mossi dynasty, founded in the fifteenth century in

what is now Burkina Faso, for instance, is related by the criers. Fewer and fewer people are

now able to understand it. Before this heritage, which belongs to humanity as a whole, dies

out once and for all, it seems essential to me to record it, preserve it in writing and publish it.

Spiritual, literary and historical masterpieces such as the Bible, the Iliad and the Odyssey

were handed down by word of mouth long before they were set down in writing, and we have

lost forever the music of their utterance. The same is true of the Kojiki, the first book of

Japanese history, compiled and written down in 712, which is a landmark for the Japanese

people.

Preserving and revitalizing local languages and cultural practices specific to certain

localities also helps to enhance cultural diversity. Nowadays, this appears as one of the means

likely to check the tendency towards more and more cultural uniformity as a result of

globalization and the technological revolution in the field of information and communication.

Hence, even before more elaborate international instruments are at our disposal, we

have decided here and now to launch this programme for the Proclamation of masterpieces of

the oral and intangible heritage of humanity. Over and above our own conviction, we have

been led to take this step by the pressing demands of many Member States, anxious to

safeguard the treasures of their intangible heritage which is gradually disappearing. A jury

composed of nine members designated in a personal capacity will consider and select

applications.

The budget for this programme will be financed largely from extrabudgetary resources,

in accordance with the wish expressed by a number of Member States at the 157th session of

the Executive Board. Some countries have already entered into firm commitments, either for

the granting of prizes, or for the setting up of funds-in-trust for the programme. I should like,

however, to reiterate my appeal for voluntary contributions.

The clarifications you will receive today will be of a somewhat technical and practical

nature, in particular, concerning the procedure for submission of candidatures. Questions

relating rather to the substance, such as detailed selection criteria, will be noted by my

colleagues, who will answer subsequently in writing, after consulting the Jury at the

extraordinary meeting that it is to hold on 15 June.



With regard to the international assistance that UNESCO will be able to offer Member

States, I am pleased to inform you that we are ready to provide you with assistance in

preparing of a file for the submission of a candidature. The total amount of that assistance will

be US $20,000 per country, in line with that proposed by the Chairperson of the World

Heritage Committee. Mr Mounir Bouchenaki, ADG a.i. of the Culture Sector, will give you

further details in this connection.

So in May 2001 the Jury will be able to meet and for the first time proclaim

"masterpieces of the oral and intangible heritage of humanity".

Furthermore, as you know, the General Conference decided, at its 30th session, that

UNESCO would "carry out a preliminary study on the advisability of regulating

internationally, through a new standard-setting instrument, the protection of traditional culture

and folklore".

We might contemplate setting up, in the medium term, a Convention for the protection

of the intangible heritage, an intergovernmental committee and a Fund, on the lines of the

World Heritage programme.

In conclusion, I should like to tell you how pleased I was to learn that this project has

been extensively and keenly debated by a great many Member States, at sessions of both the

General Conference and the Executive Board, and at various information meetings. I should

like to thank and pay tribute to all those of you who for several years have taken an interest in

this project and who are, in a way, its "sponsors". Finally, I should like to invite those who

have just joined us to share our efforts to make a success of this new project.