27 Eylül 2018 Perşembe

iletişim

Bolum I
ILETISIMEILISKIN BILDIKLERIMIZ
birer iletisim uzmaniyiz
olmamiz da gerekir
Her birimiz birer iletisim uzmaniyiz; olmamiz da gerekir. Cunku her zaman ya bilgi, duygu ve dusuncelerimizi birine aktarma ya da birinin bilgi, duygu ve dusuncesini alma durumuyla karsi karsiyayiz. Insanoglunun dogasi da bu durum icin oldukca uygun. Kisaca uyku dahil, yasamimizin her aninda tipki soluk almamiz gibi, birbirimizle iletisiyoruz. Iletisim insanlar icin oksijen kadar onemli. "Iletisim her zaman her yerdedir; insan istese de istemese de bir iletisim agi icersinde yasamaktadir ve iletisim kurmamasi olanaksizdir" (1). Yasamimiz boyunca hep ama hep kullandigimiz sozcuklerin arkadaslarimiz, dostlarimiz, amirimiz, cocuklarimiz ve oteki bireyler uzerinde, ne tur etkilere sahip olacagini saptamak uzere, binlerce ileti arasindan ayrimlayarak alacagimiz iletileri secme yontemine ulasma arayisi icerisinde olmusuzdur. Hayvanlar koklasa koklasa, insanlar konusa konusa anlasir denir de, insanoglu onbinlerce yildan beri degisik dillerle ve araclarlakonusuyor ve konusmayla sorunlari cozebilmis de gorunmuyor. ustelik, insanin iletisimini yalnizca anlasma saglayan degil, bazan sorunlar yaratan, daha dogrusu insanlar arasi iliskilerde var olan sorunlari pekistiren bir olgu olarak da dusunebiliriz. (2)
Ancak boylelikle, onemli olani onemsizden, gerekli olani gereksizden, yararli olani zararlidan, guvenilir olani guvenilir olmayandan, yasamimizda islevsel olani islevsel olmayandan ayirabiliriz. Iste en azindan bunun icin gercekte hepimiz potansiyel, dogal, birer iletisim uzmaniyizdir, olmamiz da gerekir. (3)
Zavalli profesyonel ve akademik iletisimcilerin de, bu uzman iletisimcilerin gun boyu, yirmidort saat, icice yasadigi
KARIKATUR 2
kendini cevreye uydurma
Kaynak: W. Phillip DAVISON. Lesly's Public Relations Handbook, (Ed. Philliph LESLY), New Jersey, Printice Hall Inc., I962,s.26.
Robinson Crouse,
kendisinin iyi bir iletisimci
oldugunu biliyor muydu acaba?
Insanlar cevreleriyle giristikleri varolma ve turunu devam ettirme mucadelesinden galip cikabilmek icin onlara yardim edecek olan aliskanlik, tutum ve inanclar gelistirdikleri gibi, ise kostuklari deger, tutum ve aliskanliklari, salt iletisim sureci ile ilgili olarak da gelistirirler. Iletisimle iliskili olarak gelistirilen bu tutum ve aliskanliklariyla, hedef olarak aldiklari ya da alindiklari binlerce iletisim sureclerinden bir cogu ile etkilesi-me girerler ve bu sureclere bir dizi tepkimelerde bulunurlar.
insan secicidir
Bize gonderilen binlerce ileti icinden yapilan secimlerde; bireysel, toplumsal, psikolojik ve kulturel yapimizin onemli rol oynadigi kuramsal olarak bilinegelmektedir. Bu secim mekanizmasinin isletilmesi sonucu, her birey, iletisim surecinin farkli ve degisik bolumlerine onem verir. Ornegin, farkli ulke, meslek, kisisel ilgi ve kulturel birikime sahip bireylerden olusan bir grubun, bir gazeteyi incelemek uzere 15 dakika ayirdigini varsayalim. Daha sonra, her bireyden, hatirladigi haber basliklarini soylemesini isteyelim. Her birinin buyuk bir olasilikla; kendi ulkesi, mesleksel ve kisisel ilgisi ile kulturel degerlerine uygun olan haberleri animsadigini goruruz. Hepsi kendileri icin onemli olan ve buyuk bir olasilikla da, herkesin, ortak olarak konustugu haberleri belirteceklerdir. Onceki sayfada yeralan tablo, birbirine benzer arastirmalarin sonuclarini gostermektedir.Bu arastirmalardan birisi, farkli mesleklerden iki grup Amerikali uzerinde yapilmistir. Birinci grup 136 askeri yoneticiden (subay), oteki grup ise 104 kisilik baska meslek gruplarina sahip, sivil erkek ve kadindan olusmustur. Her iki gruba da 10 gazete basligindan olusan bir liste gosterilmis ve daha sonra animsayabildikleri basliklarin genel konularini yazmalari istenmistir. Her bir grup, ortalama olarak 4 haber basligini dogru olarak animsamistir. Beklendigi gibi, her iki grup ayni kulturel temelden secildiginden dolayi, animsama sirasi birine benzer ve dogaldir. Bununla birlikte, her iki grup arasinda meslek farki olmasina dayanan belirgin ayriliklar (burada kullanmakta oldugumuz terimlere gore, temel gereksinimlerini karsilamak icin benimsedikleri davranis modellerinde farkliliklar) vardir. Subaylar ucret duzeyleri ve yeni uzay araclari alanlariyla ilgili haberleri daha siklikla animsamislardir. Siviller ise, otostopcu kiz ve Bolivya hakkindaki basliklari animsamislardir. Dunyanin cevresini otostopla dolasan iki kiza rkadas hakkindaki haber basliginin animsanmasindaki farklilik, sadece mesleki ugraslara gore aciklanamaz. Ancak bu durum, bu her iki grubun cinsiyet kompozisyonuna bagli olarak, ve basliklarin sunulma sirasiyla ilgili olarak aciklanabilir. (4)
insan insana
benzemez
Bu ve buna benzer arastirmalarin gosterdigi gibi, her birey gereksinmelerini doyurabilmek icin benimsedigi yonteme dayali olarak, belirli algilama aliskanliklari gelistirir. Bu gelistirdigi algilama aliskanligi cercevesinde her birey, hergun kendisini cevreleyen iletisim surecleri akimindan, onem verdigi belirli olay ve olgulari secer. Onem vermediklerini ya kisaca not eder, ya da unutur. Ayrica unutulmamalidir ki, herhangi bir kisinin iletisim sureci yasamasi gercegi, ille de bu iletisimin onun uzerinde herhangi bir etki yaratacagi anlamina gelmez. Ancak bireye, secicilikten daha cogu gerekir. Bilginin islevsel olmasi icin, secim, gerceklere ve kisinin ogrendigi tutumlara uygun olmalidir. Bazi iletisim surecleri sunulduklari bicimde kolayca algilanir ve yorumlanir. Buna karsin sunulan icerigin bazilarina da, oldugundan daha baska bir anlam verilir ya da bireylerin deneyimleriyle daha uyumlu olacak bicimde degistirilir. Ornegin, yukarida belirtilen arastirmadaki baslik larin coguna baska bir anlam verilmis ve baska bicimde animsamistir. Subaylarin neredeyse dortte biri Senatorler Askerlerin Ucret Derecesine Ulasti basligini "Senatorler Askerlerin Ucret Artisini Karsilastirdi." olarak animsanmistir. Bu, cogunlukla kanun koyucularin ekonomiye verdikleri onemin etkileriyle ilgiliydi. Hem asker, hem de sivil denekler Uzucu Demiryolu Kazasi 60 Kisiyi Oldurdu basligini,Uzucu "Hava Kazasi 60 Kisiyi Oldurdu" biciminde animsamistir. Bu da, cok buyuk bir olasilikla basinin hava kazalarina onem vermesine dayaniyordu. Sivil deneklerin cogu 11'ler Adalet Divani'nda yer isiyor basligini, "11'ler Milli Guvenlik Konsey'inde Yer Istiyor" olarak animsamistir. Bu carpitma ya da uydurma normal bir surectir ve daha fazla ya da daha az bir derecede, hepimizin yaptigi bir seydir
bazan de
insan insana
benzer
Hem secicilik hem de carpitma, gunluk eylemlerde bize yol gosteren gercekler ile tutumlarin surekliligi ve uyumunu korumaya yardim eder. (5) Ote yandan, insanlar kendilerine yararli olabilecek bilgileri ararlar ve ulastiklari bu bilgileri, birikimlerine katmaya egilimlidirler. Bu; insanlarin belirli konularda daha iyi bilgilendirilmis, ayni zamanda bu konular hakkinda cok yonlu bilgi kaynaklarina kendilerini acma aliskanliklarini gelistirmis olacaklari anlamina gelir.
Bireye secicilikten daha cogu gerekir
Cunku, sporla ilgilenen bir kisi, yalnizca gazetesinin spor sayfasini okumakla kendini sinirlamayacak, ayni zamanda televizyondaki spor yayinlarini da izleyecektir. Bunlar hakkindaki dergileri okuyacak, bu konulari arkadaslari ve meslektaslariyla uzun uzun tartisacaktir. Boylece bu, kisinin iletisim aliskanliklari ile varolan egilimlerini bicimlendi recektir. Bunu yerine getirirken, ust derecede seciciliklerini kullanarak secimlerinde oncelikle, bireysel ozelliklere ve icinde bulunduklari toplumun degerlerine bagli kalacak, iletisim sureclerinden, cevreleri hakkinda gereksinimlerini uygun bicimde doyuracak bilgileri sececeklerdir. Kimi insanlar kotu secimler yaparlar ve sonuc olarak amaclarina ulasmada basarisiz olurlar. Ancak, insanlarin cogu daha iyi secim yaparlar ya da yaptiklarina inanirlar. Kimi insanlar, algiladiklari iletiler uzerinde secici olma, dikkat etme, anlam verme, yorumlama ve bunun gibi mekanizmalar araciligiyla yuksek derecede bir kontrol uygulama egilimin dedirler.
Bazan, iletisim surecindeki cabalarinin davranisi etkileme konusunda basarisizliga mahkum olduklari sonucunu cikara bilirler. Bu dusunceye gore, iletisim sureci, bir kisinin varolan eylem modelini guclendirebilir ya da istedigi seyleri yapmasinda kullanilabilir. Eger sorunlu bir durum varsa, propaganda, reklam ya da egitim seklindeki iletisim surecleriyle, davranista degisiklik yaratmaya calismak, sonucsuz kalabilir.
Ustalikla yonlendirilen iletisim gucu ile ilgili bu olumsuz degerlendirme, bazi kosullar altinda kesinlikle dogrudur. Bir kisinin gereksinimlerine uygun olmayan bir konuya onem vermesi cok zordur. Es deyisle, davranisa gecerli bir yol gostericilik saglayan, deneyimlerle yonu belirlenen, dogrulugu kanitlanmis kaynaklardan saglanan iletisimle beslenmis bir tutuma sahip bireyin,tutumunu degistirmek hemen hemen Iletisim en basit olarak; bu iletiyi alan ve veren arasinda olusturulan bir alis-veris iliskisi icersinde paylasilan, ortaklasa yararlanim ile olusan bir surec olarak tanimlanabilir (7). Bu surec, temelde iletiyi olusturup aliciya gonderen kaynak ile baslar ve alicinin bu iletiyi alip degerlendirmesiyle son bulur. Ancak iletisimin bu denli yalin ve yuzeysel tanimlanmasi , mekanik bir surecmis gibi algilanmasi , kavrami ozumse memize yeterli olamamaktadir. Ozellikle bu surecin gunluk yasamimiz icersindeki uygulamalari gozonune getirildiginde, az onceki tanimlamadaki daha pek cok ogenin, bu surec icersinde yer almasi gerekliligi ve bu ogelerin soz konusu edilmesi kacinilmaz olmaktadir.
Roger Williams, Amerika'da yapilan bir arastirma verilerine dayanarak, gunluk yasam etkinliklerinin %70'ini kaynagin etkinliklerinin olusturdugunu belirterek, iletisimin basit formullerle aciklanmasinin olanakli olamayacagini belirtir (8). Bir baska deyisle iletisim; bireyler, gruplar ya da toplumlar arasinda soz, mimik, jest, yazi, goruntu vb. yollarla bilgi, dusunce, duygu ve inanc alisverisini saglayan etkilesim surecidir. Bu tanimla surec, daha da karmasiklasmaktadir. Cunku, bilimin ve teknolojinin gelisimine kosut olarak toplumlarin modernlesmesi, gelismesi, bu gelisim icersinde sahip olduklari degerlerin degisimi, bireylerin bu degisimler karsisinda ustlendikleri rollerin farklilasmasi, insan iliskilerinin nicel ve nitel acidan artisina neden olmaktadir. Bu gelisme ve degisim karsisinda bireyin toplumsal yasamda, varliginin bir sonucu olarak, islevsel olabilmesi, toplum kurallarina bagli kalarak konumunun geregini yerine getirmede etkin olabilmesine baglidir. Iste, bu etkin olabilme surecinde yasanilan iletisim ortami, ne kadar sade, basit ve anlasilabilir olabilirse, ustlenilen rol o denli saglikli ve isabetli olur; bir bicimde de islevsel kilinabilir.
Go_up_~1.gif (264 bytes)
iletisimcilere gore
sukut gumusse
Acaba, temel cizgilerle etkin iletisim ortami kosullari nelerdir? Bu kosullarin birbirleriyle iliskileri nasildir? Bu tur sorularla karsilasildiginda, genel anlamda ilgili bireylerin, kullanilan simgeleri kendilerine gonderildigi bicimde anlamalari ve tanimalari, kullanilan dilin acik olmasi gerekliligi animsanmalidir. Ornegin Ingilizce bilmeyen bir insanin, konusulan dili anlamasi ve bu dille olusturulan iletisim surecine katilimi beklenemez. Bu kosullarin yerine getirilebilmesi icin de saglikli bir iletisim surecinin iki yonlu olmasi dusunulmelidir. Bu durumda iki yonlu iletisimde daima uc temel oge arasinda surekli olarak etkilesim vardir. Bu temel uc oge, bilindigi uzere Kaynak, Ileti ve Alici'dir. Bu temel ogelere ek olarak burada Oluk ogesinin (kanal'in) onemine de deginilecektir. Kaynak; iletiyi gonderen, uyaran, cizen, yazan, beden ve yuz anlatiminda bulunan, yayimlayan birey, kurum ya da kurulustur. TV istasyonu, gazete, ajansin hazirladigi reklam, muhabir, editor, yayinevi, film kaynaga iyi birer ornektir.
Ileti; kaynak tarafindan, iletisim surecinin icinde yer aldigi toplumsal ortamca bilinen sembol ya da simgelerle kodlanmis, aktarilmak, paylasilmak istenen bilgi, duygu ve dusunce ile yuklu ve aliciya cesitli iletisim ortam ve kanali ile ulasan sey ya da ogedir. Yazi, soz, mimik iletiye ornek olarak gosterilebilir.
Alici, (bir baska sozcuk ile hedef) ise, kaynagin gonderdigi iletiyi ve bu iletinin icerdigi kodlari cozumleyerek, kaynagin soylemek istedigine su ya da bu sekilde tepkide bulunan ve surecin bir sonraki asamasinda kaynak durumu olmaya aday olan birey, grup, kurum ya da kuruluslardir. Aliciya en iyi ornek ise, okur, izleyici ya da dinleyicilerdir.
Iletisim surecinin basarili olabilmesi, bu uc temel ogenin birbirleriyle etkilesimleri sirasinda, alicinin devamli olarak kaynaga sorular yoneltmesiyle dogru orantilidir. Bu temel ogelerle birlikte sozu edilmesi gerekli bir baska onemli kavram da kanaldir.
Oluk (kanal) ise, bilgi, duygu ile dusuncelerin, kaynak ve alici tarafindan paylasiminin gerceklesme surecinde, iletilerin uzerine yuklendigi araclardir. Ornegin; bilgi, duygu ve dusuncelerin aktariminda dil bir kod, bu kodun aktariminda kullanilan ve sesimizi olusturan hava titresimleri de bir aractir, kanaldir. Algilama surecinde, sinir sistemi ve bes duyu organimiz birer kanaldir. Film, giyim-kusam, sozcukleri titresim olarak tasiyan atmosfer, sozcukleri simgeler olarak tasiyan gazete ve kitabin kendisi ya da radyo ve televizyon sinyallerinin yuklendigi ortamlar da birer olukdur. (9)
Olugun gazete, televizyon, kitap, film vb. araclar olarak yer aldigi kitle iletisimi surecinde, kaynak ve alici birimler hic biraraya gelmezler. Bu nedenle, kitle iletisiminde ( ilerideki sayfalarda ayrintisiyla yer verilecektir) ortak yasam alanini yakalamak , bireylerarasi iletisime oranla daha zordur. Iste bu noktada, iletisim sureci acisindan alici ve kaynagin yasanti ve yasam etkinliklerinden kazanimlari, sureci anlamak, aciklamak ve daha onemlisi, surecin iletisini arti ya da eksi yonde paylasmak icin cok onemli gorulmektedir. Dolayisiyla iletisim sureci, belirli kesitlerinin dondurularak, gerceklestigi kosullar, hakliligi ve mantigi icersinde incelenmek zorunlulugu olan bir yaklasim bicimiyle aciklanmalidir. Cunku, bir iletisim surecinde taraflarin (kaynak-alici) biribirinden boylesi aciklama istemesi, iletisim surecinin olmazsa olmaz gorunumundeki yansima ogesinin sikca soz konusu edilmesini kacinilmaz kilmaktadir.
Yansima, iletisimde taraflarin benimsedigi bir amac olmalidir. Alinan bir kararin ya da bilgi, dusunce ve duygunun taraflarca paylasilmasi, onemli bir nokta olarak gorulmelidir. Iletisim surecinin saglikli bir bicimde gerceklesmesi icin amacin paylasilmasi, es deyisle amacin paylasilabilir bir sey olmasi, karsilikli olarak, simgelerle (sembollerle) kodlanarak olusturulmus iletilerin, tam ve dogru olarak alici ile kaynak arasindaki gidis-gelis yolculuklaridir. Bu da, saglikli iletisim surecini dogrudan dogruya etkileyen yansimanin, islevsel bir bicimde kullanilmasina baglidir. Bir baska anlatimla, yansima yoluyla bireylere (ya da alicilara) gonderilen iletilerin uyandirdigi tepkinin, iletiyi gonderenleri (alicilari) etkilemesi saglanir. Bu da, yalniz ve yalniz etkilesimli bir iletisim surecinde gerceklestirilebilir. Bu durum siklikla bireyler arasi iletisim surecinde, bireylerin yuzyuze, karsilikli olarak iletisimde bulunduklari durumlarda gerceklesir. Iletisim surecine bu baglamda bakildiginda, iletisimi devamli olarak birbiri icine acilmis yansima parantezleri seklinde tanimlamak yanlis olmayacaktir. Bu durumda, iletisimde bulunan alici ve kaynagin ortak yasam deneyimlerinden elde edilen ortak kodlar (semboller) ile toplumsal degerlerin bulundugu bolumlerde, iletisim ortaminda iletinin algilandigindan soz edebiliriz. Kaynak ve alicinin yasam deneyimlerinin kesistigi alan ise iletisim surecinin ortak izafet cercevesi, ortak baginti cercevesi, ortak anlayis cercevesi, ortak yasam cercevesi ya da referans cercevesi olarak adlandirildigi bolumdur.
Iletilerin degisimi sureci sonunda amaclanan davranis degisikliginin gerceklesmesi acisindan, ortak anlayis cercevesi oldukca onem kazanmaktadir. Ortak anlayis cercevesinin olusmasi, birlikte yasanarak elde edilmis deneyimlerin ortak simgelerde anlam bulmasidir.
Simgeler dizgesi olarak tanimlanan dilin, bu cercevenin olusumunda onemli bir yeri vardir. Acik iletisim ortamlarinda, ortak simge ve degerlerin yakalanmasi, yer almasi ve islevsel olmasi cok daha kolaylasir. Ortak anlayis (izafet) cerceve sinin islerlik kazanmasinda, somut simge ve degerler, soyut ve inanca dayali simge ve degerlere oranla, daha etkili olmaktadir.
Ortak yasantilar ve birlikte yasanarak elde edilmis deneyimlere ek olarak ortak anlayis cercevesinin olusmasinda en onemli etmenlerden birinin de dil oldugundan soz edildi. Dil aslinda, sozcuk karsiligi olarak da, ortak anlayis cercevesi kavram ve islevini kapsamaktadir.
Bu anlamda da dil, oncelikle, toplum taniminin onemli bir boyutunu olusturan iletisim iliskileri butununun, uzerinde uzlastigi gostergeler dizgesi olarak tanimlanabilir. Bu simgeler dizgesi hakkindaki ortaklasmanin orani yukseldigi durumlarda, ortak anlayis cercevesi sinirlarinin da genisledigi ileri surulebilir. Ortak anlayis cercevesinin genisledigi oranda da iletisim etkinliklerinin amaclarina ulasma orani yukselmektedir. Boylece iletisim surecinin etki gucu artar.
Aksi varsayildigi durumlarda; ortak simgeler dizgesi olusmayacagi icin, ortak anlayis cercevelerinden soz etmek dogru olmayacaktir. Ortak anlayis cercevesinin olusmadigi durumlarda da, iletisim bagintisi kurulamaz. Bunun dogal sonucu olarak da iletisimin amaci olan ileti paylasimi ve daha onemlisi davranis degisimi gerceklestirilemez.
Dil, iletisimin tasiyicisidir. Dil ile dusuncenin ayni olup olmadigi da cok tartisilmaktadir. Dil olmasaydi dusunce gelisebilir miydi? Ya da, dusunce dilden tumuyle bagimsiz birim olarak var midir? (10)
Dil, sozcuklerin belirli bir dizim icersinde bir araya gelmesinden olusur. Sozcukler ise bir kavramin yerine gecen simgelerdir. Bilincli ya da bilincsiz olarak sozcuk adi altinda simge kullanmiyor muyuz?
Basitce bilinen iletisim semasinda iletinin aktarilmasinda kullanilan oluk, arac, ya da kanal gibi terimlerle aciklanabilen iletisim ogeleri, dilin islevsel ve etkili olabilmesinde cok onemlidir. Zaman zaman yasadigimiz uzere, bazi sozcukler, yasam alanimizin otesinde kaldiginda, bize anlamsiz gelirler. Bu yuzden aliskin oldugumuz ve yasamimizda, deneyim olarak elde ettigimiz bir seyin yerine bilincli olarak kullandigimiz sozcuklerden kurulu iletisim sureclerinde zorluk cekmeyiz. Bu iletisim surecleri begendigimiz, yasamdan keyif aldigimiz, anladigimiz, hoslandigimiz, anlasildigimiz, kisaca iletileri paylastigimiz iletisim ortamlari degil midir? Tersi durumlarda, soyut ya da yasam alanimizda sikca karsilasmadigimiz sozcuklerden kurulu, paylasamadigimiz, anlayamayip, anlasilamadigimiz iletisim sureclerini bir dusununuz. Onlar ne kadar sikici ortamlardi, degil mi?
Bu anlatilanlar ile ilgili olarak, cok bilinen Sarman ya da Tekir ornegini hatirlayalim. Sarman ya da Tekir dedigimiz zaman, kulturumuzde hepimizin cok iyi bildigi, belli renkte tuyleri olan, kisin sobanin ya da evin en sicak kosesine kivrilmis, misil misil uyuyan bir kediden soz ediyoruz. Soyutlama ile ilgili olarak; soyutlama merdiveninin en alt basamaginda Sarman ya da Tekir sozcugunu buluyoruz. Soyutlama merdivenini bir basamak citigimizda karsilastigimiz kedi kavrami bize, (ev ya da sokaktaki) herhangi bir kedi gercegini hatirlatiyor. Basamaga tirmandikca; evcil bir hayvan, kurklu bir hayvan, memeli bir hayvan, herhangi bir canli ve nihayet bir yaratik kavramlari, kafamizdaki kediden hareketle cok genis anlam olan soyut yaratik sozcugune getiriyor bizi. Bu merdiven bizi, (belki kedi dahil) kafamizdaki milyonlarca hayvani iceren yaratik sozcugune goturmektedir. Soyutlama merdiveninin basamaklarini tirmandikca usteki her bir sozcuk, bir alttakine oranla kapsamina daha cok sey almaktadir.
Ayrica ustteki her bir sozcuk, yasam deneyim alanimizdan giderek uzaklasmakta, anlatilmak isteneni kafamizda canladirmamizi zorlastirmaktadir. (11)
soylemek baska
anlatmak baska
Bu baglamda sozu edilmesi gerekli noktalardan biri de, sozcugun anlami konusudur. Acaba sozcuk, nesnenin ya da esyanin kendisi midir? Yoksa, sozcuk ve anlam ayri ayri seyler midir? Bir baska soru da sozcuk ile anlam iliskisinin ne yonde oldugu sorusudur. Alfred Korzybski, sozcuklerin kendisini temsil ettigini,simgeledigi esyanin nesnenin kendisi olmadigini, sembolun de nesnenin kendisi olmadigini soyluyor. (12) Sozcuklere biz anlam yukleriz. Anlam yukleme sureci, insanin icinde yasadigi toplumsal ve kulturel yapi ile cok yakindan ilgilidir. Bir seyi soyluyor olmamiz, iletisimde bulunuyoruz anlamina gelmemelidir; cogu zaman gelmez de. Icinde bulundugumuz bicimsel iletisim surecinde kullandigimiz sozcukler ve terminoloji, iletisim kurdugumuz karsimizdaki alici ile ortak anlayis cercevesinde bulusamiyorsa, alicinin, iletimizi bizim iletmek istedigimiz anlamda dogru acimladigi konusunda hicbir garanti ya da kesinlikten soz edemeyiz. Ornegin feminizm konusunda saatlerce tartistiktan sonra, siz, feminizmi farkli acidan algiladiginiz icin farkli iletisim boyutlarina saplandiginizin farkina varabilirsiniz. Bu durumda da ben feminizm kavrami ile sunu kastediyorum demek zorunda kalabilirsiniz. Ya da, karsinizdaki kisinin size "Ama feminizmden ben sunu anliyorum" demesi ile karsi karsiya kalabilirsiniz. Bu durum, bir baska anlatimla; anlamlar sozcuklerde degil, insanlardadir gercegi ile ozetlenebilir. (13 ) Saglikli iletisim surecinin gerceklesebilmesi icin gerekli ve onemli olan ortak anlayis cercevesinin kurulabilmesinde etkin diger oge de, bir davranis bicimi olan acik iletisime
Anlamlar sozcuklerde degil, insanlardadiryatkinliktir. Kapali iletisime yatkin, bir baska tanimlamayla ice kapanik kisilik yapisi ve davranis ozellikleri, ortak anlayis cercevesinin olusumu ile iletisim surecinin gerceklesmesinde onemli engellerden birini olusturmaktadir (14).
Yasanti ve buna bagli olarak elde edilen deneyimlerin, insanlarin olaylari degerlendirip yorumlamasinda onemli bir belirleyici etmen oldugu; bu degerlendirme ve yorumlarin da, insanlarin davranis, tutum ve kanaatlerinin olusumunda onemli bir asama olusturdugu vurgulanmalidir. Baska bir deyisle, cevrede var olan olay ve olgularin degerlendirilip algilanmasinda, bu olay ve olgularla ilgili fiziksel gerceklerin disinda, bireysel yasanti ve elde edilen deneyimler ile bicimlenmis, bireysel ve algisal bir gercekligin oneminden de soz etmek gerekmektedir. (15) Iste, bu bireysel yasanti ve edinimler ile bicimlenen bireysel algi ve gerceklikler, sonucta insanlarin iletisim surecleri ve iliskilerinde onemli ogeler olan tutumlar ile kanaatlerin olusumuna katki ve etkide bulunurlar (16). Bu durum, ozellikle insanlar arasindaki iletisim iliskilerinde sonul amac olan tutum ve davranis degistirme cabasi acisindan onem kazanmaktadir. Dahasi, sozkonusu davranis degistirme cabasina yonelik iletisim iliskileri surecinde, onemli bir etkinlik olan, ortak anlayis cercevelerinin olusumunda sahip olunan onceki tutum ve kanaatler, onemli birer degisken gorunumundedirler.
Iletisim sureci sonucunda davranis , tutum ve kanaatlerin degisimi icin iletinin yonu, derecesi, yogunlugu ve koklulugu gibi ogelerin, alici uzerinde etkili olabilmesi gerekir (17). Ancak, ozellikle iletisim iliskilerinin, olusacak ortak anlayis cerceveleri ile tutum ve davranislar uzerinde etkisinin oncelikle alicinin bilgi duzeyinde; sonra tutumunda ve daha sonra da davranislar uzerinde goruldugu de, bu asamada belirtilmelidir (18). Bununla birlikte, tutum ve davranislarda olusturulmasi planlanan degisiklikler konusunda, ozellikle bu tutum ve davranislar inancla beslenip destekleniyorsa, ortak anlayis cercevelerinin olusturulmasinin cok guc oldugunun vurgulanmasinda yarar vardir.
Yillardir, bir kusak oncesinden, demokrat goruse sahip olan aile bireylerine, liberal partiye oy verme konusunda etki etmeyi amaclayan iletisim surecinde elde edilenler ile demokrat partiye oy verme konusunda etkilemeyi amaclayan iletisim surecinden elde edilenler arasindaki acik farklilik, az once sozu edilenlere uygun dusen tipik ornektir.
Deneyimlerin birlikteligi, es deyisle benzer deneyimleri yasayan kaynak ve alicinin iletisim kurmasi, yasadiklari deneyim surecinde karsilastiklari kavram ve olgulari, birbirlerine aktarmalari (kullanilmalari) cok kolay olacaktir. Baska bir anlatimla, alicinin kendine aktarilan bu kavram ve olgulari algilamasi (kod cozumu), ayni deneyimi yasamayan kaynak-alici arasindaki iletisim surecine oranla, daha kolay, anlasilabilir, bir es deyisle, daha hizli olabilecektir.
Herhangi iki kisinin yasamadigi, denemedigi bir konu ve bir eylem uzerinde kurulacak bir iletisim sureci, hangi boyut ve duzlemde gerceklesirse gerceklessin, dogru ve saglikli olmayacaktir. Bu nedenle, kaynagin kodlayacagi iletinin saglikli olabilmesi, baska bir deyisle, asil amac olan alici tarafindan anlasilabilmesi ve inandirici olmasi icin, kaynagin, alicida varoldugunu bildigi ve varolduguna inandigi bilgi birikim ve deneyiminin yogun oldugu konularda, amaca yonelik iletisimde bulunmasi daha yararli olacaktir. Cunku, kaynak, bilgi ve deneyim sahibi oldugu konulari daha iyi anlatacak ve alicinin da ayni konularda bilgi sahibi olmasini saglayacaktir (19).
Kimi zamanlarda, iletisim sureclerinde, surecin her iki tarafindaki kaynak ve alicidan birinin, iletiyi kavramaya iliskin hic caba gostermemesi ya da yeterli cabayi gosterme geregini anlayamamasi gibi durumlar ile karsilasilir. Bu durumlarda, iletisimin basarisizligi ya da sagliksizligindan soz ederiz. Iletisimsizlik, ya da iletisim cikmazlari olarak tanimlaya bilecegimiz bu durumlar, zaman zaman, elde olmayan nedenlerle gerceklesebilmektedir. Alicinin konusani sevmesi, iletiyi kavramada gerekli ozeni ikinci plana almasina neden olabilmektedir. Unutmayalim ki, konusan hakkinda agzindan bal akiyor dedigimiz anlarda pekcok ileti kacip gitmistir bile. Geriye kalan, yalnizca onun hemen hemen her dedigini, ne dedigini anlamadan kabul ettigimizdir.
Iletinin kacip gitmesinde, alicinin iletiyi yakalamada basarili olamadigi bir baska ornek ise, kaynagin es deyisle konusanin, kendi konusunda uzman olmasinin alici tarafindan pesinen kabul edilmesi durumudur. Hastalarin, doktorlarin onemli onemsiz her dedigini dikkate alarak tartismasiz kabul etmesi; klasik ogretim sistemlerinde, ogretmenin her dediginin ogrencilerce mutlak dogru olarak kabul edilmesi; ya da, din onculerinin cemaat ile (Cuma ve bayram gunlerindeki vaaz orneginde oldugu gibi) aralarinda yasanan tek yonlu yuzyuze iletisim sureclerinde karsilasilan durumlar buna en guzel orneklerdir.
Alici grup ya da birey, soylenenlerin bir bolumunun kitaplarda ve basili yayinlarda yer almasi nedeni ile konusmacinin yonelttigi iletilere nasil olsa dogrudur onyargisiyla yaklasmakta ve soylenen tum iletileri aldigini sanmaktadir. Iletisimsizligin bu turunde alicinin kaynaga karsi duydugu guven, iletilerin tek tek degil, genel olarak alinmasina neden olur. Bu arada da, iletisim surecini olusturan sureccikler gozden kacar. Bu durum, Maletzke'nin iletisim modelinde, iletisim surecinin tamamlanmasinda onemli bir kavram olan, alicinin kaynaga iliskin imaji kavrami ile ayrintili bir bicimde aciklanmaktadir. (20) Bireylerarasi iletisimde ileti kaybi ya da iletisimsizlik nedeni olan bu durum, ozellikle kitle iletisiminde kaynagin es deyisle iletisimcinin isine oldukca yaramaktadir. Cunku onlar icin(cok ozel durumlarin disinda), alicinin ayrintidaki iletileri almamasi cok onemlidir. Yine iletinin atlanilmasi istendiginde kaynagin ozenle yaptigi bir baska durum da, konusmacinin dinleyenin sevecegi sekilde konusmasidir. Gerci bunu basarmak cok zor olmakla birlikte, aliciya karsit olmayan, (ne cok karmasik ne de cok basit) ileti gonderiminde, alici cogu kez iletileri kacirmak durumunda olup sozum ona iletisimde bulunuyor gibi, surecin sonunda geriye kalanin buyuk bir hic, baska bir deyisle, bir iletisimsizlik icinde bulundugunu anlayacaktir.
Go_up_~1.gif (264 bytes)
dogru yerde
dogru zamanda
ve gerektigi kadar
Ileti kaybina neden olarak, surecin sonunda iletisimsizligin gerceklesmesine neden olan bir baska durum da, kaynagin, alicinin meraklarinin otesinde ve bazan soyut duzlemde iletilerini kodlamasidir. Jest ve mimiklerin yeterince sergilenmemesi, ya da dinleyicilere hos, sirin gorunmek icin gereginden cok fazla sergilenmesi, iletisim sureci sonundaki iletisimsizligin onemli nedenlerinden biri olarak gorulmelidir. Bunlar iletisimde Makyavelce (Machievillian) kacamaklar olarak adlandirilirlar. Iletisimsizligin bir baska nedeni de, alicinin o andaki saglik durumu ile fiziksel cevre kosullarindaki olumsuzluklar olarak belirlenmektedir. Ornegin yorgun bir gunun sonu, hafta basi ya da sonu, alicinin o anda rahatsiz olmasi, ilgisinin bir baska soruna kaymis olmasi durumlari, iletisim cikmazlarina neden olabilmektedir. (21)
Bir diger neden ise; deneyim eksikligi nedeni ile karsilasilmamis kavramlardan kaynaklanan yanlis anlama lardir. Iletisimsizlige kapi aralayan kavram, anlam, simge ve sozcuklerin bireylerde farkli ortamlarda farkli cagristirdigi anlam ile yanlis anlamalar ve deneyim eksikligi konusu ile ilgili gorusler daha ileride, agirlikla sozcuk-anlam iliskisinin kuruldugu bolumde yer alacagindan, simdilik bu kadarla yetinilecektir.
Ancak kuskusuz, yasamda benzer deneyimlerin iletisim surecini daha kolay isler hale getirmesi sozkonusu iken, anilan deneyimi yasayan kaynak ve alicinin, bu deneyim surecinde kasilastiklari kavram ve olgulara yaklasimlarinda onlari algilamalari, hem kaynak, hem alicinin (bireyin) icsel ve dissal sistemlerinin iletisim sureci ortamlarina bagli oldugu hatirdan cikarilmamalidir.
ici baska
disi baska
Herhangi bir iletisim surecinde iki temel sistemin islev gormekte oldugu dusunulur. Bunlardan birincisi, bireyin icindeki ogeler, baska bir deyisle, ic dizge, digeri ise, bireyin disindaki ogeler, baska bir deyisle; dis dizgedir. Aslinda iletisimde bulunan su ya da bu sekilde iletisim surecine katilan her bir birey, kendi ic sistemini de oraya tasiyacaktir. Iletisimde bulunan her bireyin, bireysel ve tekil bir ic-sistemi olmasina karsin, iletisimde bulunan bu bireylerin ic-sistemlerinde var olan bir takim ortak ogeler de sozkonusudur. Tanimlanacak olursa; ic sistem, tekil bir bireyi olusturmak uzere bir araya gelen ogelerin butunu olarak kabul edilebilir. Bu ogeler bireyin kisisel ozellikleri, egilimleri, tutumlari, zekasi, gecmis deneyimleri vb.'dir. Gerceklesen herhangi bir iletisim surecinde, her bir birey kendi ic-sistemi ile beraber dusunulur.
Dis sistem ise, iletisimde bulunan bireyin cevresinde bulunan fiziksel kosullardir. Dis sistem kosullarini olusturan ogelere, aliciya gonderilen iletide kullanilan sozcukleri, iletisimde bulunanlarin mimik, jest ve hareketleri, iletisimin gerceklestigi ortamdaki sesleri, hatta icinde bulunulan odanin isisini da dahil etmek mumkundur. Ornegin, kucuk ve los bir odada birisi ile konustugunuzu varsayalim. Karsinizda bulunan kisi, sizin onun yuzunde gordugunuz (es deyisle kendi yuzundeki mimigi) mimik ve hareketleri goremedigi gibi, siz de kendi yuzunuzu gorememektesiniz.. Sadece siz onu ve o sizi hayal meyal gorebilir.
Bunun yanisira, ayni temel ortam paylasilmaktadir. Ayni kucuk oda, oturulan kanepe, avizeden suzulen isik, alcak tavan vb. orada gerceklesen her sey iletisim surecindeki alici ve kaynak icin aynidir (22). Kisacasi, yuzyuze iletisimde, dis-sistemin, iletisim surecini devam ettirme ya da engellemede onemli bir oge oldugu ileri surulebilir. Bireyin, bazi seyleri atlayarak iletisim surecine devam etmesine iletisimde dengeleme ayrintiya girip animsamasina da keskinlestirme denilmektedir.
Dengelemeye verilecek en guzel orneklerden biri, insanin sevdiklerinin kusurlarini, sevmediklerinin de iyi taraflarini gormezlikten gelmesi, ya da kulturumuzde "sahine yavrusunun kuzgun gorunmesi" durumu verilebilir. Keskinlestirmeye ornek olarak da, korkan bir insan icin, geceleyin duyulan gicirti ya da bir takim ayak sesleri benzerlerinin eve hirsiz girdigi algilamasini uyandirdigi ya da arabasi arizali olarak yola cikan bir soforun devamli olarak baska secenekleri aklina getirmeksizin, arabasinin hep ariza noktasinda bozulacagi dusuncesini tasimasi soylenebilir.
Gerek dengeleme gerekse de keskinlestirme kavramlarinin iletisim bilimlerinin oldugu kadar, psikoloji disiplinin de temel kavramlarindan oldugunu, hepimiz bilmekteyiz. Bu kavramlara sayisiz ornekler vermek yoluyle uzun listeler olusturmak olanaklidir. Ancak, burada bu orneklerle yetinmek istiyoruz.
degismeyen tek sey, degisme
yasasinin kendisidir,
degisme yasasi da,
hersey degisir demektedir
Iletisim surecinde, kaynaktan aliciya, kanal araciligiyla ulasan ileti ne denli bilgi yuklu ise (es deyisle kodlanmis bilgi yuklu ise) alicinin iletiyi, alip acimlamasi o denli zor olacaktir. Cunku, iletisim surecinin tek ve en belirgin ozelligi, ayni ortam ve kosullarin bir kez daha yinelenemeyecegidir. Cok gozlenmis ve yasanmistir ki, kodun cozumlenemedigi durumlarda, iletinin yinelenmesi istenir. Bu kez baska sozcukler, baska anlatim, iletim yolu denenir. Ilk surec aynen tekrarlanamaz. Cunku onceki ortam, kosullar ve sozcukler artik yoktur. Bir baska boyutta, eski alici da yoktur. Bu kez alici, yeni bir alici konumuna gecmektedir. Az once de soz edildigi gibi, iletisimin onemli boyutlarindan biri, iletiyi her zaman butunuyle ve her yonuyle dikkate alamamamizdir. Bu nedenle, secici olarak alma egilimindeyiz.
Yine, bir butun olarak dusunuldugunde, iletisim surecinde, bireylerin farkli yasam gecmisleri, yasamdan farkli beklentileri, farkli deger yargilari ve inanclari, kaynagin aliciya gonderdigi, alicinin kaynaktan aldigi iletiyi, nesneler degismese de, farkli sekilde etkilemektedir. Ote yandan, bir cok durumda, iletisimde meydana gelen kopukluklar, insansal iliskilerimizi zaman zaman olumsuz yonde etkilemektedir. Bu kopukluklari meydana getiren nedenlerden bir bolumu secici algi kavramiyla aciklanabilir.
Algilama, yasadigimiz dunyanin bizim gozumuzle oznel goruntusudur. Algilamanin birey icin onemi, alinan egitimi, kulturu, inanclari, orf ve adetleri, gelenek ve gorenekleri, en onemlisi icinde bulunulan iletisim ortamlarini yonlendirici olmasidir; genel olarak yasam icinde bireysel yonlenmelerin ozunu olusturur ve bireysel iliski ve etkilesimleri buyuk oranda etkiler. Her birey olgu, olay, nesne ve iletisim sureclerini bireysel gereksinim, beklenti, deger yargilari ve kulturune gore, farkli bicimde algilar. Ornegin; havaalaninda ucak beklemekte olan bir muhendis, doktor, avukat ya da bir sigortaci, ortami farkli farkli algilayacaklar ve buyuk bir olasilikla meslek kulturlerinin yonlendirdigi secmeci algilamanin etkisi ile ortam degerlendirmesi yapacaklardir. Algilama, bilincin ilk ogesidir (23 ).
Bilincli yasamin temelinde, dis dunyadaki nesnelerin insanda var olan, acik ya da gizli depolanmis bilgilere imlerin eklenmesi bulunmaktadir. Bunun sonucunda, yeni bilgilerin beynimizde anlam tasiyan varliklar olarak, yeni bir bilissel butune ulasmasi, gecmiste yasayip, ogrendiklerimizle yakindan iliskili olup, bireyin secici olmasini kacinilmaz kilmaktadir. Cunku, iletisim algisaldir. Bir bakima, algilama surecini anlamak, iletisim olgusunu da anlamanin temelini olusturur. Acik olarak algilama, bireyin bir uyarani (ya da bilgiyi) dis dunyadan secmesi ve ayni zamanda bireyin icinde var olan icsel uyaranlarla bunlari, harmonik bir butun biciminde harmanlamasi olarak nitelendirilebilir.
Secici algi yaklasimiyla, farkli ortamlarda kisiligini yapilandiran ve icindeki benlerle catisan birey, olaylar ve olgulara, oncelikle kendi yasanti birikimleri dogrultusunda-gormek istedigi seyleri secerek-algilamaya yonelir. Herkesin bir nesneyi ya da olayi kendine gore algilamasinin en onemli nedeni budur. Her insanin yasantisinin kendine gore olmasi, ayni uyaricilarin degisik kisilerde, degisik sekilde algilanmasina yol acar. Ayni manzara karsisinda calisan ressamlarin yaptigi resimlerin ayni olmadigi gorulur. Filozof Kant; "esyayi oldugu gibi degil, oldugumuz (gormek istedigimiz) gibi goruruz" demekle algilamanin ozelligine dikkati ceker (24).
Birey, iletisim kurdugu ortamda, secici algi mekanizmasinin kullanilmasi olgusunda oldugu gibi, bu surec icinde, secici animsama ozelligini de zaman zaman kullanir. Bu tur animsama surecinde birey, bazi seyleri atlama, gereksiz bulma, bazi seylerde de ayrintiya girmeyi benimser. Bu iki davranis, icinde bulunduklari iletisim surecinde (iletisimde) taraflar acisindan aynidir(25). Yukaridaki paragraflarda dengeleme ve keskinlestirme basliklari altinda bu durumdan soz edilmisti.
toplum
ve iletisim
Toplum adi verilen, bireyler ve iletisim iliskileri butununun olusumunda, insanlari birbirine yaklastiran onemli etmenlerden biri de, tarihsel ve kulturel kokenlerdir. Daha acik bir anlatimla, insanlarin birey olarak baskalariyla birlikte ortak caba ve ortak amaclara ulasmak icin giristikleri mucadeleler o insanlarin, toplumu olusturmalarindaki onemli etkinlikleridir. Insanlik tarihinin de baslangici olarak kabul edilen doga ile mucadelenin, toplumun olusumundaki onemi bir kez daha anlasilmis durumdadir. Ancak, toplumun olusumu surecinde, tarihsel gecmis ve kulturel kokenlerdeki ortaklik da, toplumlari olusturan bireylerin ortak yasantilari ve birlikte yasanilarak kazanilmis deneyimler ile mumkun olabilmektedir. Cunku ortaklasma surecinin temeli olan iletisim, soz konusu ortak yasantilar ve birlikte yasanarak elde edilmis deneyimler dogrultusunda olusturulabilecek, ortak anlayis cerceveleri ile kurulabilir.
Bunun sonucunda olusturulan ortak anlayis cerceveleri ile kurulan saglikli iletisim iliskileri de, yine ortak anlayis cerceveleri ile insanlarin birbirlerini etkileyerek, birbirlerinin davranislarinda degisim saglayabilme ve iletisim surecini amacina ulastirabilme olanagina kavusmasina neden olur. Ornegin, bisiklet ile tanismamis bir toplum bireyine bisiklet sozcugunun soylenmesi, ya da bisikletin gosterilmesi bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak, bisikleti o kisinin nasil gordugu ve ona ne anlam yukledigi onemlidir. Eger farkli iki kulturun insani bisiklete ayni anlami yuklemis ise, o zaman bisiklet, her ikisi icin ortak, bir simge haline gelebilir.
argo
iletisimciler icin
onemli bir dildir
Iletisimdeki boyutlardan birinin; ortak anlayis cercevesi oldugu belirtilmisti. Siklikla, ayni turde girisilen iletisim surecinde ileti, giderek daha az, kisa, hatta sifreli bir durum alir. Ornegin, argo (26) ya da bilim dili dedigimiz ve bu yolla olusan bir iletisim surecinde, bu durumu gozlemek olasidir. Argoyu kullanan kisilerin birbirlerine iletmek istedikleri mesajlarda bazan bir sozcuk yeterli olurken, sik sik ayni konuda iletisime girmeyen birileri icin, bu durum bir anlam ifade etmez, hatta onlari iletisim sureci disina iter. Argo, bir toplumda, ozel ya da alt kultur gruplarinin kendi aralarindaki iletisimi kurmada ve iliskilerini korumada basvurdugu, ortak anlayis cercevesi ile ortusen bir dildir. Bir toplumda gecerli olan dilden ayri ama ondan turetilmis, ya da yabanci dilde kullanildigi anlami aynen koruyarak olusan argo, kendine ozgu uzunca bir sozcuk-deyim hazinesine sahiptir. Belli bir grup tarafindan ileri surulerek kullanilan ve kendi aralarindaki iletisimi sagliyan argo sozcukler, giderek o grubun disinda da kullanilabilir olmuslardir. Yabanci dilden dilimize gecen argoya ornek olarak matiz sozcugu verilebilir. Matiz, Rumca'da sarhos demektir ve dilimizde de yine bu anlami icermektedir. Ancak bu sozcugun, sarhos sozcugune yeg tutulmasi, belli bir grup tarafindan benimsendigi durumda bu sozcuk artik, argo terminolojisinin mali olmaktadir. Oysa dilimizde ki sarhos sozcugu argo sozcuk degildir. Yabanci dilden dilimize aktarilan bir kac argo sozcuge ornek olarak; kopil (Rumence:cocuk), nanay (Cingenece:yok, bitti), entel (Fransizca: aydin), alabanda (Italyanca: yanasmak), balkon (Ingilizce: cikinti), ampul (Ingilizce:cam tup) seklinde verilebilir.
Yabanci dilden aktarilanlarin disinda, o toplumun dilindeki sozcugun duz anlaminin disinda, yan anlam yuklenerek olusturulan argo sozcukler de bulunmaktadir. Buna bir kac ornek soyle siralanabilir: Acibadem (kurnaz), arpa (para), agir isci (fahise), hap almak (uyusturucu niyetine ilac icmek), cumartesi cocugu (pic).
Yine, o toplumun dilinden turetilmis ve zaman zaman da tek basina anlami olmayan argo sozcuklere rastlamak olanaklidir. Bu turden bazi argo sozcukler de; musmula, musmula suratli (ihtiyar, burusuk), pacoz (cirkin), tingoz (tokat), ikizler (kadin memesi, gogusleri), sise (kadin kalcasi), hirbo (anlayissiz, duzeysiz), hiyar (ise yaramaz), zamazingo (metres, adi animsanmayan, onemsiz, soylenmek istenmeyen) seklinde orneklendirilebilir.
Argo sozcukler, meslek, yas, hobi, cikar ya da cinsiyet vb., farkli gruplarda farkli anlamda kullanilabilecegi gibi, gunluk yasamda, duz anlamda kullanilan sozcuklere yan anlamlar kazandirilarak da islev yuklenmislerdir. Argo ile birebir ayni olmasa da, bilim dili de yukaridaki paragrafta anlatilmaya calisilan, belli bir grup icersinde iletisimi saglayan simge ve dilin kullanildigi tipik alanlardan biridir buna jargon denir. Es deyisle, bilim dilinin kullanildigi iletisim ortam ve sureclerinde, iletisime giremeyenler icin bu surecte yer alan , simge ve kullanilan dil, oldukca anlamsiz olabilmektedir. Cunku, bilim de evrensel olan kendi diline sahiptir.
Bilim, gozlemlenen gercekler ve bu gerceklerin nasil aktarildigini gosteren ozel bir yoldur. Bilim adami, kesin amaca yonelik deneyler ve varsayimlar tasarlamak, yonteme dayali olcumlemeler yapmak, saydam olarak dusunmek ve bu surec icersinde elde ettiklerini, alandaki oteki uzmanlara aktararak tartisip, paylasmak yukumlulugunde olan insandir. Bu dogrultuda donanan bilim adami, gozlemlerini ve elde ettik lerini olabildigince net ve kesinlik icersinde betimle melidir. Onun betimlemesi karsisinda en ufak bir kusku duyulma malidir. Bilim adami, ne bulduysa onu tam olarak soylemelidir. Bu nedenle bilim adami, tek anlami olan tumceler kullanmaya ve kendini boyle bir anlatimla gerceklestirmeye Bilim, ona-buna gore olmayan somut gerceklerle ugrasir. Onun dili; oyku, roman ve benzeri sanatsal kaygi guden iletisim sureclerindeki anlam benzetmeleri, mizahi, duygu yuklu coskusal ya da lirik anlatimi iceren dilden ayrilir. Sikici ve yavan gibi gorulurse de, boyle bir anlatim zorunludur. Bu kesinligi, ona degisik bir ozellik kazandirir. Bilim dili bir dilden otekine aktarilirken, bilgi bakimindan kayba ugramaz. Ancak, bu kayip; siir, roman, oyun ve benzeri kulturel ozellik ve anlamlarla yogun yuklu iletiler iceren calismalarin cevirilerinde, oldukca fazladir. Ornegin; Zimbabwe'de yapilan bir arastirma sonucunun, Polonya ve Japonya'da ayni konuda calisanlar ile paylasilabilmesi icin, ortak bir dilin (o bilim alaninin terminolojisi acisindan) kullanilmasi zorunlulugu vardir. Bilimsel arastirma ve sonuclari evrenseldir ve evrensel olmalidir. Iste, bilim adami da, kendi grubu icersinde elde ettigi sonuclari paylasmak icin, bu dili kullanmadigi ya da kullanamadigi durumlarda, saglikli iletisim kuramaz, kendini anlatamaz ve alani ile ilgili olarak paylasimda bulunamaz; daha otesi, bilime katkida bulunamaz. (27)
Insanlar, icsel ve dissal ogeleri bir butun seklinde harmanlayarak, nesneleri ve olgulari algiladiklarinda, anlam yaratmaya kalkismislar demektir. Etkilesimi temel alan yaklasima gore, anlam yaratma, insan iletisiminin asal bilesenidir. Bireyin herhangi bir uyarana yukledigi anlam, tekil olarak ona aittir. Belli bir olay, olgu, nesne ve iletiye tam olarak ayni anlami yukleyebilecek iki kisi yoktur. Cunku, insanlar tekildir. Bireyler, degisik algilamalarina ve uyaranlara bireysel anlamlar yuklemelerine karsin, anlami paylasmak isterler ve bu noktada iletisim baslar.
Tum bunlarin disinda, iletisim, surec yapisi da tasir. Surec terimi, devam eden ve surekli degisen yapiyi dile getirir. Insanlarin yasamlarinda bu kadar bir buyuk oneme sahip olan iletisim surecinde, kaynagin aliciya gonderdigi iletinin, mumkun oldugu kadar aslina uygun olarak aliciya ulasmasi gerekir (28). Bu is gerceklesirken, devamli ve surekli degisen bir yapinin, surecin olusturulmasi zorunludur.
Iletisim surecinde, surecin baslangic ogesi olan kaynagin, iletisim kurulmasinda en onemli etkileyicisi, gercekte, kaynagin kendi kisiligidir. Bu baglamda, kaynagin kendisine iliskin olan dusunceleri, iletisimin kendisine ozgu bir bicimde yapilandirilmasina yol acar. Bir baska deyisle, kaynagin kisiligi, onun iletisim bicimine etki eder. (29) Ornegin, kisilik olarak cekingen yapi tasiyan bir kisi, genellikle cekingen bir takim onerilerde bulunur. Ayrica, iletisimde bulunan kisilerin toplumsal norm ve degerleri ile cok farkli konulara iliskin degisik tutumlari da bulunabilir. Insanlarin kisiliklerinin bicimlenmesini saglayan bu ogeler, dogal olarak onlarin iletisimine de yansiyacaktir. Gercekte, bir iletisim kaynaginin sahip oldugu tutumlar, onun iletisimde bulunma yollarini etkileyici onemli etmenlerin basinda gelmektedir. Bunlari, o kaynagin kendisine iliskin tutumlari, iletisimin konusuna iliskin tutumlari ve aliciya karsi olan tutumlari biciminde ozetlemek mumkundur (30).
Iletinin bir duygu, dusunce ve bilgi tasimasinin yani sira, iletinin, kendi iletisini icerdigi durumlar da sozkonusudur. Bir baska anlatimla, birden fazla bireyin icinde bulundugu, seminer, toplanti turunden her duzeyden karsilikli iletisimde, birincisi; sozu edilen konu, ikincisi de; sozu edilen konuile ilgili iletinin (icerik boyutu disinda) iliski duzeyi olmak uzere iki temel duzey soz konusudur. Iste, bu ikinci duzeyi meta-iletisim olusturmaktadir.
Watzlawick ve digerleri, iletisimin bu her iki duzeyinin bir iletisim surecinde devamli olarak es zamanli ve birbirine kosut olarak, farkli kodlarin kullanilmasi ile gerceklestigini belirtmektedirler. Iletisimin temel konusunu olusturan tema sozel kodlarla, iletisimotesi iletisimin (meta-iletisimin) konusu ise; sozel olmayan gorsel uyari kodlariyla, kaynak ve alici arasinda es zamanli olarak, ic ice bulunmaktadir (31).
Go_up_~1.gif (264 bytes)
icimizle disimiz bir mi?
Yine, Watzlawick ve arkadaslarinin bir baska calismalarinda ileri surdukleri iletisim surecinin ileti (iliski) boyutu, Gokce'nin calismasinda; kaynagin kendisi ile alici arasindaki iletiden kaynaklanan iliskiyi nasil gordugu tanimi yer almaktadir. (32) Bu konu, Watzlawick ve arkadaslari, calismalarinda mucevher uzerine konusan iki bayani ornek vermeleriyle konuyu somutlanmaya calisilmislardir. Bu ornege gore, bayan A, bayan B'nin boynundaki kolyeyi gosterir: Bunlar gercekten mucevher mi? diye sormaktadir. Bu sorunun icerigi ilk planda bilgi ricasi yukludur. Ancak, ayni zamanda da, bayan A, Bayan B'ye, ya dostlugunu, hayranligini ya da kiskancligini ve cekememez ligini gostermektedir. Demekki, iletisimin iletinin (icerigin otesinde) iliskiye dayali boyutu, icerigin nasil anlasilmasi gerektigi yonunde ve konusunda bilgi vermektedir. Bir baska ornek olarak da bir ustun astina, bu isle ilgilenirseniz memnun olurum demesi karsisinda, astin yapmasam da olur seklinde yorumlamasi, bu iliski boyutunun dogru yorumlamadigina isarettir. Gercekte rica gibi sunulan ileti, bir emir niteligi tasimaktadir (33). Bu nedenle, iletisim surecinde secilen ileti ve bu iletiye uygun olarak kaynak ve alici tarafindan sunulan davranis, bir butun olarak gorulmeli ve cozumleme asamasinda da, ayri surecler olarak degerlendirilmelidir.
Watzlawick ve arkadaslari, iletinin iliski boyutunun, iletisim uzerine bir iletisim, es deyisle, iletisimotesiiletisim oldugu icin, iliski boyutunu meta-iletisim olarak degerlendirmekte ve boylece, iletisimde bulunan herkesin ayni zamanda meta-iletisimde bulunmasi gerektigini saptamaktadir. (34) Watzlawick ve arkadaslarinin iletisim surecine bu acidan olan yaklasimlari, iletisim bilimi icersinde, oteki iletisim bilimciler tarafindan bir devrim olarak nitelendirilmistir.
Tum bu anlatilanlarla birebir iliskili olan ve sozu edilen kavramlar ile ogeleri kapsayan iletisim surecinde, iletinin icerigi;
a- direkt iletinin kendisini olusturuyorsa,
b- kaynak, bu iletinin, ileti icerigi konusunda gonderme yapip, kodlamada bulunuyorsa,
c- alici da; iletinin, ileti icerigine iliskin acimlama, kod acma kaygisi duyuyorsa,
bu iletisim sureci bir duygu, dusunce ve bilgi aktarma surecinden farkli olarak degerlendirilmelidir.
Cocuklarla yapilan terapi egitiminde tipik uygulama ve yansimalarini gordugumuz iletisimotesi iletisim; ozellikle Resnick'in, 1976' da davranis bozuklugu olan cocuklarin ailelerinin egitminde, islevsel olarak kullanilmasinda incelenmistir. Yine iletisimotesi iletisim surecin, karmasik toplumsal degerleri iceren 2-5 yaslar arasi cocuk oyunlarinin ogretilmesinde, 2 yas cocuklarinin ogrenimine daha fazla katki saglayici bir islev gordugu belirlenmistir.(35) Bu iletisim sureci, iletisimi olusturmak, yapilandirmak, ve gelistirmek uzere kurulan bir tur; iletisimotesi iletisim surecidir. (36)
Gercekte; sozel oldugu kadar sozel olmayan tum davranislarin da iletisimotesi iletisim boyutu olabilmektedir (37). Cunku; her bir davranis eninde sonunda iletisim surecine bir gondermede bulunmakta ya da iletisim surecinin tamamlanmasinda katki saglamaktadir. Eger biz; "Bu tumce yanlistir" ya da "Anliyor musun niye seninle iletisim kurmak istiyorum" seklinde dusuncemizi aktariyor isek, bu her iki tumce ile iletisim sureci ile ilgili olarak bir gondermede bulunuyoruz demektir. Iste bu tumcelerin iliski boyutu iletisimotesi iletisim(meta-iletisim) olarak adlandirilmaktadir. Bundan da otede; sozel olmayan davranislar da siklikla iletisimotesi iletisim boyut icermektedirler. Watzlawick ve digerlerinin "iletisimsizlik mumkun degildir" ifadeleridir ki; bu ifade iletisimin anayasasi haline gelmistir. Sozel olmayan her davranisin bir anlam tasidigini animsayalim. Iletisimde bulunmak icin mutlaka bir sozel eylemde bulunmamiz gerekmez. Susmak da konusmak demektir. Ornegin; Istanbul'a gitmek uzere otobus ya da trende yerimizi aldigimiz zaman onceden diger koltuga yerlesmis olan bay/bayani samimi ve nazik bir bicimde selamliyorsunuz. Ancak karsinizdaki kisi herhangi bir tepki gostermiyor ve gazetesini okumaya devam ediyor. Bu sozel olmayan davranis "Beni rahat birakiniz" ya da "Siz benim dengim degilsiniz" ve sonucta bu surec "Benimle sakin iletisimeyin" anlamina gelir. Goruldugu gibi bu da iletisimotesi iletisim boyutudur.
Bir davranista sozel ve sozel olmayan elemetlerin ayni zamanda bulunmasi, bir yandan her ikisinden karsilikli olarak birbirlerini tamamlamalarini ve guclendirmelerine olanak tanirken diger yandan da, birbirlerini karsilikli olarak olumsuz yonde etkilemesine de neden olmaktadir. Cunku; sozel olmayan davranislar cogunlukla, sozel iletisim tumcelerinin tamamlayi cisidirlar ve sozel iletisim sureclerinde islevseldirler. Ornegin konusan birisinin arkasindan yapilan "atiyor, salliyor" anlamindaki el-kol isaretleri, konusanin yalan soyledigini, soylediklerinin dinleyen tarafindan dikkate alinmamasi gerektigini anlatmaktadir. Yine bir baska sozel olmayan dav ranis olarak; birinin anlattigi bir konuya karsilik dinleyenin goz kirparak ya da basini sallayarak onaylamasi, anlatani ya da anlatilan konuyu elestirmesi, ya da anlatilan konuya katilmadigi durumu ornek olarak verilebilir.
Okularin egitime basladigi ilk gunlerde, yeni bir derse gelen bir ogretmenin ilk dersinde; sinifi tanimaya, kendisini yeni ogrencilerine tanitmaya, dersin amaci ve dersin nasil islenecegi, ogrencilerden ve dersten neler bekledigine konularina iliskin sozel ve sozel olmayan girdigi tum iletisim surecleri ve anlatimlarinin sonucunda ogrencilerin derse ve ogretmene iliskin algiladiklari ve ogretmenin sinifin yapisina iliskin algiladiklari iletisimotesi iletisi) surecine guzel ve uygun bir ornektir (38). Bu surecde soz konusu etmedigimiz, aktaramadigimiz ancak; bu surec icersinde etkin ve islevsel olarak varolan, ogretmenin giyim zevki, giysilerinin bicimi, modeli, modaya uygunlugu ve rengi, saclarinin uzunlugu ya da kisaligi,bicimi, taranisindaki ozen ya da ozensizlik, ogretmenin ses tonu ve rengi, ogretmenin yuruyusu, el ve kollarini, hatta parmaklarini kullanmi boyutu, ogrencilerin algilamalarinda, ayni sekilde de ogrencilerin benzer durumlarinin da, ogretmenin algilamasin iletisimotesi iletisim sureci adina belirlemektedir. Bu algilamalar ozellikle ogrencileri, yeni ders ve bu yeni ogretmen hakkinda bir sonuca goturecektir. Iste bu sonuca ulasmada sozel ve sozsuz iletisimin birincil anlamlarinin otesinde, iletisimotesi iletisim dedigimiz bir surec yer almaktadir .
Birbiri ile konusmayan iki kisinin (ya da kendinizin istemediginiz biri ile) karsilasmak, tokalasmak, hatta zorunlu olarak birbirleri ile konusmak durumunda olduklari anlari bir dusununuz. Bu durumdaki bireylerin ses tonu,rengi, soyledikleri sozcuklerle celisen yuz ifadeleri, gozlerindeki anlamlar nasil bir iletisimotesi sureci anlatir degil mi? Cok samimi olan kisiler ile ilk kez tanisan insanlarin birbirleri ile el sikismalarindaki tensel ve sozel olmayan iletisim boyutu dusunuldugunde yasanilan iletisimotesi iletisim surecini soyle bir dusununuz. Ne kadar farkliliklar hissediyor ya da gozluyorsunuz degil mi?
Bu orneklerle, daha cok sozel olmayan iletisimin, celiskilerden cok, anlamlar ve, sozel iletisim surecini pekistirici, destekleyici boyutunun iletisimotesi (meta-iletisim) surecindeki onemine dikkat cekilmek istenmistir.
Sozu edilen iletisimotesi iletisim sureci, iletisimin baska bir boyutu olmakla birlikte, iletisim biliminin bu gunlere, buradan da yarinlara bilimsel bir disiplin olarak devam edebilmesi icin kacinilmaz iletisim surecleridir. Cunku; icerisinde binlerce iletisim sureccikleri iceren iletisim surecleri, ya da surecin herhangi bir ogesi, (olay, olgu ya da aktarimlar) tipki toplum bilimlerinde oldugu gibi, hicbir zaman aninda ve bir butun olarak incelenemezler. Daha once de vurgulandigi gibi iletisim surecleri olusum dogasi geregi tektir, biriciktir ve asla aynen yinelenemezler. Bu nedenle iletisimciler, iletinin ileti boyutunu, mutlaka parcalara bolerek, laboratuar ortaminda ve bir buyutec altinda incelemek durumundadirlar.
Bu gun, belki de farkinda olmadan ya da farkli amaclarla giydigimiz herhangi bir giysinin; renk, bicim, kalite vb.ogeleri, o gunku saglik durumumuz, sesimiz, iletisim surecindeki tonlamamiz, tepkimeler karsisindaki mimik ve jestlerimiz, sozlu-sozsuz iletisimimizdeki iletilerin yapisini olusturarak, insanlarla olan iliskilerimizi tanimlar. Demek ki; kaynak sadece ileti boyutunda degil, ayni zamanda iletisimotesi iletisim boyutta iletisimde bulunmaktadir. Heriki boyutun iletileri birbirlerini tamamlamakta es deyisle bir diger boyutun ne anlama geldigi yonunde yorum yardimi sunmaktadir. Soyle bir ornek dusunelim: Birisi digerine "Neyin var?" diye sormaktadir. Bunun uzerine digeri "Hic bir seyim yok" demesine karsin, mimik, jest, ses tonu ve rengi ile boyle olmadigini gostermektedir. Basarisizyalan ya da blof ornekleri de bu sureci aciklamada cok guzel orneklerdir
Acikca goruldugu gibi iletisimotesi iletisim sureci, bir cesit yansimadir. Bu yansima da, bir tur, iletisim hakkinda olan iletisimdir. Aralarindaki fark ise, besleyici yankinin, iletisimin asagi yukari ortasinda olmasidir. Buna karsilik, iletisimotesi'nin (meta-iletisim) kendisi, iletisimin kendi kendine olan islemlerinin butununde sozkonusudur. Bu nedenle, meta-iletisim, iletisim sureci ortasindaki besleyici yankinin da uzerinde bir konuma sahip durumdaki bir cesit besleyici yanki durumundadir.
Iletisim gelistirmek uzere, iletisim hakkinda iletisimde bulunulurken, iletinin degil, iletisimin icerigi hakkinda iletisime girmek, bize yansimanin cok genel bir turunu verir. Eger, iki kisi aralarinda, kim bulasiklari yikayacak , bu kiz guzel midir, degil midir ya da bu bolumu kim daktiloya cekecek diye konusuyorlarsa, bu, icerik hakkinda iletisimde bulunmaktir. Bu islem, dogal olarak besleyici yankiyi icermek zorundadir. Ancak, insanlar, ne zaman, iletisimde bulunmala rindan kaynaklanan sorunlari olduguna iliskin, ya da iletisim surecinin kendi sorunlarindan soz etseler, o zaman bir meta-iletisimi surecinden soz edilebilir.
Dogaldir ki, bu icerik tamamiyle serbest degildir. Bu da tartismanin, es deyisle meta-iletisim, surecinin en onemli bolumudur. Dikkat edilecek ilk nokta, kaynagin, (iletisimcinin) sozcuklerin anlamlarini vermeden ileti uzerinde durmasi gerekliligidir. Yukaridaki orneklerde, oldukca ayrinti sayilabilecek; kac sayfa daktilo?, ne tur bir daktiloda yazilacak?, ne zamana yetismesi gerekli? turunden bir dizi soru (besleyici yanki) gerekebilecektir. Bu, iletisimotesi letisim sureci ile ilgili bir sorundur. Ornegin, bazan esler arasinda masum resimler, bazan de, tartisma cikarmaya niyetli olmaksizin yapilar konusmalar (meta-iletisim dusuncesinin icindeki kapsamdan dolayi) yogun ve siddetli bir tartismaya (kavgaya) donusebilir. O noktada, iletisimotesi iletisimde bulunanlardan biri, otekine derhal, iletisimotesi letisimin ozel ya da gecmis olaylarla iletisim surecinin dejenere edilmemesi gerektigini, belki de meta-iletisimin, iletisimi en iyi isleten bir oge oldugunu hatirlatmalidir. Cunku, meta-iletisiminde soz konusu edilecek noktalarin, ileriki iletisimin yonunu etkileme acisindan cok onemli oldugu unutulmamalidir.
Iletisimotesi iletisim surecinde sorun olarak gorulen bir nokta daha vardir. Iletisimotesi iletisim konusundaki temel sorunlar, bireyler arasindaki genel iletisimdeki sorunlarin benzeridir. Es deyisle, sorunlar hakkinda, konusarak meta-iletisimde bulunulur. Ancak bu sorunlar, iletisimotesi iletisim sureci yasanirken, besleyici yanki yoluyla, degisik anlamlarin cikarilmasiyla, iletisimin paylasim duzeyi yeniden yukselebilir. Onun icin, her an bu beklenti icersinde olunmalidir. Iletisimcinin (kaynagin) almis oldugu yansima, alicinin yansimalardir. Kaynagin, aliciyla olan etkilesiminin bir etkisi, alicinin ilettigi yansimalaridir. Iletisimci bu besleyici yankiyi alamiyorsa, bu da; karsi-olumsuz-besleyici yankidir. Alicidan gelen bu besleyici yankiya iletisimci uc tur davranista bulunabilir. Birincisi algilamayabilir, ikincisi, iletisim surecinde islevsel kilmayabilir, ucuncusu de, geri yansitilain besleyici yankiyi aliciya geri yansitabilir. Kuskusuz, alicinin yansitma sina kaynagin gonderdigi yanki da, aliciya gonderilmis olan, bir tur yansimadir. Bu yansima da, alici tarafindan alinirsa olumlu, alinamazsa, olumsuz yansima olarak kabul edilir. Iste, kaynak ya da alici bazen, (ozellikle bu yansimalar sozlu degilse) buna ya aldirmaz, ya da iyiye yormaz. Ancak, yansima elde edilebiliyorsa, o zaman iletisimciler, kendi iletisimlerini duzeltmeleri icin fazla caba harcamazlar. O zaman iletisimotesi iletisim surecinde yansima, her zaman kaynak tarafindan alinan yansima degildir demek yanlis olmayacaktir. Su da unutulmamalidir ki, iletisimotesi iletisim surecinde, sadece yansima aranmaz.
Ayrica, yansima serbestce de verilmelidir. Eger yansima her zaman, hemen ve kolayca bulunsaydi ve etkin bir sekilde aransaydi, ya da herkes tarafindan serbestce verilseydi, iletilerimiz cok daha az bozulurdu. Cunku, o zaman, simgelere verilen anlamlari, kaynak ve alici arasinda bir anlasmazlik cikar cikmaz, iletisimci farkeder ve yeniden kodlamayi denerdi. Peki, yansimanin hemen elde edilemedigi durumlarda ne olur? Gerci bu durum cok az gorulmesine karsin, bir cok etkilesim durumlari vardir ki, burada besleyici yanki hemen elde edilemez. Ornegin, TV ya da bir film seyrederken, gercek bir iletisim araci olarak gazeteleri okurken, besleyici yankinin hemen alinamadigi benzer durumlar vardir. Cunku o anda alici durumundaki birey, yansimasini bir sonraki gunden once postaya atamaz ve bu da, iletisimcilerin eline iki ya da uc gunden once gecemez. Ulassa bile, bu durum da, kitle iletisimi, posta ile iletisim ve buyuk kuruluslardaki iletisime ait bir ozelligi, yani gecikmis yansima kavramini ortaya cikarir. Ornegin, reklamcilikta da buna benzer bir durum soz konusudur. Hicbir zaman, reklam kampanyasindan, uretiminizin satisini gorene dek, iyi bir besleyici yanki elde edilemez. Iste bu noktada, normal olarak iletisim sureci ve bu surec icersinde besleyici yanki olarak bildigimiz, iletisimin en temel ogesi, iletisimotesi iletisi) surecinde, yine yansima olmakla birlikte, konumlandirilmasi farkli olabilmektedir. Cunku, iletisimotesi iletisim, iletisim becerisi ve yetenegini gelistirmek icin iletisim uzerine yapilan iletisimdir ve genellikle amac, gelecekteki iletisimi gelistirmektir. Ornegin, gecmisteki iletisim uzerine bir tartisma olabilir ama, agirlikla "o iletisim" bir surec, es deyisle iletisimotesi iletisim sureci olacaktir, icerik degil.
Go_up_~1.gif (264 bytes)
Ayni reklam ilkin ilgiyi ceker, zamanla alisilir.
Artik bakarken gormeyiz.
Iletisimotesi iletisim kavrami cercevesinde, iletisimde kurallar olusturulabilir ve iletisimotesi iletisim surecinde bulunarak duzenli yansima olanaklari yaratilabilir. Ayni zamanda, iletisimotesi iletisi) sureci, birbirleri ile cok yakin iletisim icerisinde bulunan, ailedeki esler, isletmedeki insanlar, saglam dostluklara sahip arakadaslar gibi insanlar icin yararli olabilir. Bu zor bir is. Cunku, iletisimotesi (meta-iletisim), ileti ve siklikla iletinin icerigi ile ilgili tartismalari kapsar ve normal iletisim haline gelir. Yansima o ozel icerige baglidir. O zaman, iletisim hakkinda tartisildiginda, icerikten uzak kalmamak gereklidir ve genelilkle de oyledir. Bu duruma bazi ornekler vermek gerektiginde, dikkat edilecek bir nokta vardir. Bu orneklerin kendileri uzerinde cok fazla durmamak gerekir.
Asil konu, ornegin ne anlatmak istedigidir. Bir baska deyisle, ornegin kissadan hisse bolumudur. Kissadan hisse cikarilacak olan ve kulturumuzde bilinen pekcok orneklerde oldugu gibi, onemli olan ne soylendigi degil, nasil soylendigi, olmalidir. Verilen orneklerin iletisimotesi iletisim yonunu olusturan boyutu bu noktadadir. Bunun icin, baslangicta belirtilen, giyinis bicimimiz, jest, mimik, ses tonu vb.ogeler, soylenenin nasil ve ne ortamda, ne bicimde soylendigi boyut, iletisimotesi iletisim surecinde onemlidir.
O zaman su da eklenebilir ki, iletinin bozulmasini azaltmak icin, yeterince tekrar gerekmektedir. Ancak, bu tekrar, hicbir zaman iletinin bozulmasi boyutuna vardirilmamalidir. Ornegin, ulusal marsi soyleye soyleye agizdan cikan sozcuklerin anlamini hatirlamayiz. Ya da, cocuklar yatmadan once tanriya dua ederken belirli bir sureden sonra, alistiklari duayi iceren sozcukleri pes pese siralarlar. Anlamlarini hic bir zaman akillarina getirmezler. Es deyisle, bu simgeler bizde hicbir anlam cagristirmaz.
Tipki, bazi televizyon reklamlarinda oldugu gibi. Bilindigi uzere, herhangi bir reklamin yayinlanmaya basladigi ilk gunlerde insan rahatsiz olur. Baska bir deyisle bu, reklamin farkinda olustur. Ancak, bir sure sonra, reklami hic algilamamaya baslar ve algilamaz. Ideal iletisim ortaminda, bozulmayi onlemek icin en onemli nokta, belli yontemlerde yansima gerektigidir. Belki de iletisimotesi iletisim gerekir. Bu durumda, iletide fazla bilgi olmamalidir. Bir baska deyisle, iletisim zincirinde fazladan ve gereksiz halka olmamalidir. Ortak anlayis cercevesinin sozkonusu edildigi bolumlerde belirtildigi gibi, iletisimi saglayan kisiler, birbirlerini ne kadar iyi tanirlarsa ve deneyimleri acisindan, birbirlerine ne kadar benzerlerse, iletisim o kadar guclu olur. Ileti iyi duzenlenmelidir. Asiriya kacmadan yinelenmesi gerekir. Alicilar da, icerik hakkinda, fazla olmamak kosuluyla, biraz bilgi sahibi olmalidir. Iletide, aliciya ya da alicilara donukseniz, alicilarin dunyayi sizden baska bir sekilde algiladigini zaten bileceksiniz.
Bu on aciklamalarin isiginda, ekteki ornek olay diyaloglarinin ortak anlayis cercevelerinin degisik kosullardaki olusum surecleri ve bu sureclerdeki yasanan kavram ve konular ile karsilasilan iletisim cikmazi durumlari tartisilmaktadir. Bu tartisma sureclerini iceren diyaloglardan ikisinde meta-iletisimin varligi sozkonusudur. Iletinin etki gucunu arttirmak icin bu surec ve sorunlar, gunluk yasam ortamlarini andiran dogal bir konusma icinde verilmektedir. Ucuncu ornek olay diyaloglarinda iletisim cikmazi ve aksaklari uzerinde durularak, bu aksakliklarin giderilmesi konusundaki dusuncelere yer verilmektedir.
Diyaloglarda, ortak anlayis cercevelerinin olusum surecleri, ortak anlayis cercevelerinin olusturulmasina dikkat edilmesi gereken ogeler ve bu cerceveleri olusturmada karsilasilan sorunlar ile basarisizliklar, iletisimotesi iletisim (meta-iletisim) kavrami ve iletisim cikmazlari cercevesinde yuzyuze iletisim biciminde, bazan de, kendi dislarindaki olaylardan secilmis ornekler uzerinde durularak verilmektedir. Zaman zaman, bolumler arasindaki ortak kavram ve olgular, iletisimin bir ozelligi olarak yinelenmektedir. Baska deyisle, her bolum, sunum olarak farkli ancak, icerik olarak birbirinden cok bagimsiz degillerdir.
Soz konusu diyalog bicimindeki ornek olaylardan ilki, Michigan State Universitesi Ilesitim Bilimleri Fakultesi'nde David C.L. Bender ve John E.Hocking tarafindan verilmis olan "Iletisim Kavramlari ve Sureci" dersinde, ogrencilere sunulan yayinlanmamis ders notlarindan aktarilmistir. (39)
Ikinci ornek olay diyalogu olarak, Everette M. Rogers ve Steven H. Chafee'in, Journal of Communication dergisinde 1983 yilinda yayinlanan "Akademik Bir Disiplin Olarak Iletisim:Bir Diyalog ("Communication as a Academic Dicipline: A Dialog") adli, iletisim uzerine olan soylesisine yer verilmistir. (40)
Ucuncu ornek olay diyalogu ise, David Berlo'nun Iletisim Cikmazlari (Avoiding Communication Breakdowns), Michigan State Universitesi Iletisim Bilimleri Fakultesi,Yayinlanmamis ders notlari, calismasindan bir bolumun aktarilisidir. (41)
Buradan itibaren bu bolumde sozu edilen kavramlari da hatirlayarak okumanizi diler, iletisim surecinin sorunsuz olarak yasanmasina az da olsa katkida bulundugumuzu umit ederiz.
Dipnotlar 1-ZILLIOĞLU, Merih. Iletisim Nedir?, Cem Yayinlari, 1993, Istanbul, s.9.
2-ZILLIOĞLU, s. 1-2.
3-DAVISON, W. Phillip. Lesly's Public Relations Handbook, (Ed. Philliph Lesly), New Jersey, Printice Hall Inc. USA, s. 17-18.
4-DAVISON, W., s. 27.
5-DAVISON, W., s. 28.
6-DAVISON, W., s. 28-32.
7-WILLIAMS, C. Roger. "Genel Iletisim Kuram ve Modelleri", (Cev: Akin Erguden), Kurgu, EITIA-TOEF Yayinlari, Yayin no:217-141/2, Ekim 1979, Eskisehir, s. 284.
8-WILLIAMS, C. Roger., s. 280.
9-OSKAY, Unsal. Iletisimin ABCsi, Simavi Yayinlari, ABC dizisi: 9, 1992, Istanbul, s. 16-17.
10-ERKMEN, Fatma. Gostergebilime Giris, Alan Yayincilik, 1986, Istanbul, s. 15.
11-HADSELL,S. Reign. Haberlesme Teknikleri, (Cev: Kamran Tuncay), ABD Uluslararasi Kalkinma Teskilati Haberlesme Dairesi Yayinlari, 1965, Ankara, s. 9
12-HADSELL, S. Reign.s. 17.
13-Ingilizce olarak "Meaning are in people, not in words" seklinde belirtilen bu yaklasima ayrintili bilgi icin bkz . ADLER, B. Ronald. ve Digerleri, Interplay The Process Of Interpersonel Communication, Holt, Rinehart and Wirston, 3. basi, 1980 New York, USA, s.14 ve 68.
14-CUCELOĞLU, Dogan. Insan Insana, Altin Kitaplar, 1978, Istanbul, s. 5.
15-ZIMBARDO, Philiph. Pscyhology and Life, Scott, Furegman and Compay, 1974, USA, s. 174.
16-ZIMBARDO, Philiph., s. 193.
17-OSKAY, Unsal. Kitle Haberlesme Teorilerine Giris, Ank. Universitesi SBF-BYYO, 1978, Ankara s. 33.
18-WILLIAMS, C. Roger., s. 286.
19-YUKSEL, A. Haluk. Iletisim Biliminin Temelleri, Anadolu Universitesi Yayinlari., Yayin no:273/132, 1989, Eskisehir, s. 42.
20-McQUAIL, Denis ve Sven WINDAHL Communication Models, (Cev: Banu Dagtas ve Ugur Demiray, Anadolu Universitesi, Egitim Saglik ve Bilimsel Arastirmalar Vakfi Yayinlari, Yayin no: 92,1994, Eskisehir) Longman Inc., 1981, USA s. 61.
21-TREGOLD. Roger. Cagdas Calisma Duzeninde Kisiler Arasi Iliskiler, (Cev.: Cevdet Aykan), Tisa matbaacilik, 1970, Ankara, s. 129-132.
22-BAYMUR, Feriha. Genel Psikoloji, Inkilap ve Aka Kitabevi, 3. basi, 1979, Istanbul, s. 131.
23-INCEOĞLU, Metin. Tutum Algi Iletisim, V yayinlari, 1993, Ankara, s. 44-45.
24-BAYMUR, Feriha., s. 132.
25-KENNET ve digerlerinden aktaran; YUKSEL, s. 4.
26-Ayrintili bilgi icin bkz., AnaBritannica, Ana yayincilik, 1987, Istanbul, C. 2, s. 26-27. ve Yeni hayat Ansiklopedisi, Dogan Kardes Yayincilik, C. 1, 1983, Istanbul, C. 1, s. 317-318.
27-BRONOWSKI, J. ve Digerleri. Communication And Language, Doubleday Co. Inc, 1965, London, icinde; "Bilim Dili" bolumu, (Cev: Ayse. Kalay), Insan Iletisiminin Boyutlari, (Ed. Cengiz Tekin), Anadolu Universitesi Egitim Teknolojisi ve Yaygin Egitim Vakfi Egitim Arastirma ve Bilimsel Yayinlar Dizisi, Yayin no:003, 1988, Eskisehir, s. 115-118.
28-YUKSEL, s. 28-29.
29-McQUAIL, Denis ve Sven WINDAHL., s. 56-63.
30-YUKSEL, s. 30-31.
31-Watzlawick ve digerlerinden aktaran; Jean LOISIER, Communication and Meta-Communication in the Tele-conferencing Mode, 9th International Conference on New Concepts in Higher Education About Internationali sation of Higher Eeducation - Focus on Changing Global Priorities, June 17-20, 1991, Preliminary Proceedings , 1991, Budapest, Hungary, s. 3.
32-Watzlawick ve digerlerinden aktaran ve ayrintili bilgi icin bkz.; Orhan GOKCE, Iletisim ve Bilimine Giris, Turhan Kitabevi Yayinlari, 1993, Ankara, s. 30-31.
33-GOKCE, s. 30.
34-GOKCE, s. 31.
35-STEWARD, J. Lawrence. Non-Behavioral Approaches to Paraprofessional Training for Parents, 1986, yayinlanmis dotkora tezi, ERIC Dokumantation Center, 1/CG6ED/070, USA.
36-HOWES, Carollee; Joann FARVER. Social pretent Play in two-Year Olds with Older and Same Age Play Partners, paper presented at the Binnial Meeting of the Society for Research in Child Development, ERIC Dokumantation Center, 1/PS6ED/143-150, Ontario, April 25-28, 1985, Canada.
37-DeVITO, A. Jhoseph. Human Communication, Hunter College, City University of New York, Harper and Row Publishers, new York , fourth edition, 1988, s.142-143.
38--DeVITO, s.142.
39-BENDER, C.L. David . ve John E.Hocking. Communication: You Are What' Happened to You And I Can Tell By What You Say, A Dialogue in Three Acts, Michigan State Unievrsitesi Iletisim Bilimleri Fakultesi,1971-1972, yayimlanmamis ders notlari, USA.
40-Everet M. Roger and Steven H. Chaffee "Communication as a Academic Dicipline: A Dialog", Journal of Communication, Summer 1983, V. 33, Number 3, s. 18-30.
41-Berlo, David. Avoiding Communication Breakdowns,- Iletisim Cikmazlarinin Giderilmesi- Michigan State Universitesi Iletisim Bilimleri Fakultesi, Sevk ve Idare Dersi Yayinlanmamis notlari, 1972, USA. (Bu calismaya USAID Haberlesme Daire'sinden elde ederek kitabinda yer veren; Yasar GURGEN, Isletmelerin Yonetiminde Haberlesmenin Onemi, Kosullari ve Cukurova'daki uygulamalari, AITIA Yayinlari, Yayin no: 40, 1972, Adana, s. 89-102.)

23 Eylül 2018 Pazar

birleşik fiil çekimi - g.gürer

1
TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ
ZAMAN VE KİP ÇEKİMLERİNDE BİRLEŞİK YAPILAR ÜZERİNE
Gürer GÜLSEVİN•
Türkiye Türkçesindeki “Zaman ve Kiplerin Birleşik Çekimi” üzerine
gramerlerimizde yazılanlar dolayısı ile kendi kendimize yönelteceğimiz bazı sorular
vardır. Örnek olarak;
• “Birleşik Zaman” terimi (adlandırması) doğru mudur? Bir fiil (oluş, kılış, eylem vs.) birden
çok zamanda mı yapılmaktadır? Bir fiil birden çok zamanda gerçekleşebilir mi?
• “yap-acaktım” yapısında fiilin zamanı nedir? “Gelecek Zamanın Hikayesi” midir? Yani,
zaman “Gelecek Zaman” mıdır? Sondaki “tim” (< i-dim) “Kip” mi bildirmektedir?
• “Birleşik Zaman” çekimi dediğimiz yapılarda asıl fiile gelen ek mi zaman bildirir, yoksa ifiili
üzerine getirilen ek mi?
• “iç-erdim” (< iç-er i-dim) yapısı hangi zamandır? İngilizcede ‘used to’ şeklinde kurulan,
fakat Türkçede yoktur denen yapı gerçekten dilimizde mi yoktur, yoksa dilbilgisi
kitaplarında mı bulunmaz?
• “iç-erdi (< iç-er i-di)” yapısı ile “iç-er ol-du”; ya da “iç-ecekti (< iç-ecek i-di) yapısı ile
“iç-ecek ol-du” şekilleri arasında eklerin dizilişi açısından bir fark var mıdır?
• “iç-ecek ol-du” yapısına (ol-du’dan dolayı) “Görülen Geçmiş Zaman” çekimi diyebiliriz
de “iç-ecek i-di” yapısına niçin “Gelecek Zaman(ın Hikayesi)” deriz.
• Cümle yapılarında “gelecekti (< gel-ecek i-di)” şeklini “fiil cümlesi” olarak
değerlendiririz. Acaba “gelecektir ( < gel-ecek tur-ur)” yapısı “isim cümlesi” mi oluşturur
“fiil cümlesi” mi?
Bu ve benzeri bazı konulara gramer kitaplarımızın verdiği cevaplar, Türkiye
Türkçesinin dilbilgisini anlattığımız derslerde mantığımızı zorlamaktadır.
Çeşitli tarihi ve yaşayan lehçe gramerlerimizde, zaman ve kip çekimindeki
birleşik yapıların “normal çekimin üzerine i- (< er-) fiilinin çekimlenmiş halinin
getirilmesi ile elde edildiği”1 görüşü kabul edilir:
• Köktürkçe ti-r er-miş ‘dermiş, der imiş’
• Türkiye Türkçesi gel-irmiş < gel-ir i-miş
yap-acaktım < yap-acak i-dim, gibi.
“Birleşik Zaman Çekimi” olarak adlandırılan bu yapılar;
• Doç.Dr. AKÜ. Uşak Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü.
1 T. Tekin, “Composite Verb Forms” başlığında verir. “The composite verb forms are made of a form of the
auxiliary verb är- preceded by a participle of a finite form” diyerek, er- fiili ile yapıldığını belirtir (A Grammar of
Orkhon Turkic, 1968 s. 193). Zeynep Korkmaz, “birleşik zaman”ı şöyle tanımlar: “birleşik zaman (Alm.
zusammengesetztes Tempora; Fr. temps compose; İng. Compound tense) Bildirme ve tasarlama kiplerinin bağlı
oldukları şekil ve zamanın görülen geçmiş zaman (hikaye), duyulan geçmiş zaman (rivayet) içinde meydana
geldiğini veya şarta bağlı olarak ortaya çıktığını ifade etmek için kullanılan ve i- (< er-) ek fiilinin yardımıyla kurulan
zaman: Bilirdi (< bil-ir i-di), hatırlatıyordu (< hatırlat-ıyor i-di), kazanmıştı (< kazan-mış i-di), çalışıyormuş (<
çalış-ıyor i-miş), gelseymiş (< gel-se i-miş), bakarsa (< bak-ar i-se), yazdıysa ((Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.28; M. Ergin “Yani aslında birleşik çekim
faile bir fiil isminin i- fiili vasıtası ile isnadından ibarettir.” (Türk Dilbilgisi, 20. baskı, Bayrak Yayınları, İstanbul
1993, s.302; K. Bilgegil “Birleşik kiplerde, zaman eklerinin ikincisi, daima sabit bir fiilin, - ek fiilin - üç kipinden
biri olur” (Türkçe Dilbilgisi, 2. Baskı, Dergah Yayınları, İstanbul 1982, s.271; H. Zülfikar “Zaman eklerinin üzerine
imek fiilinin hikayesini ekleriz. … Zaman eklerinin üstüne imek fiilinin rivayetini ekleriz” (Yabancılar İçin Türkçe
Dilbilgisi, Ankara Üniversitesi Yayınları, 3. Baskı, Ankara 1980, s.146-147.
2
sev-diydi (< sev-di i-di)
Görülen (Bilinen) Geçmiş Zamanın Hikayesi
gör-müştü (< gör-müş i-di)
Duyulan (Anlatılan) Geçmiş Zamanın Hikayesi
anlat-mışmış (< anlat-mış i-miş)
Duyulan (Anlatılan) Geçmiş Zamanın Rivayeti
bil-iyordu (< bil-iyor i-di)
Şimdiki Zamanın Hikayesi
sev-iyormuş (< sev-iyor i-miş
Şimdiki Zamanın Rivayeti
gel-ecekti (< gel-ecek i-di)
Gelecek Zamanın Hikayesi
kır-acakmış (< kır-acak i-miş
Gelecek Zamanın Rivayeti
iç-erdi (< iç-er i-di)
Geniş Zamanın Hikayesi
koş-armış (< koş-ar i-miş)
Geniş Zamanın Rivayeti
bil-meliydi (< bil-meli i-di) Gerekliliğin Hikayesi
vs. tarzında sınıflandırılmaktadır.
Yazımızın girişindeki sorulara cevaplar ararken, klasikleşmiş bu tasnif ve
adlandırmalar (terimlendirmeler) üzerinde önerebileceğimiz bazı düzeltmeler ve
eklenecek başlıklar bulunmaktadır. Bunlar:
I. TERİMLERLE (ADLANDIRMALARLA) İLGİLİ DÜŞÜNCELER
1. “Birleşik Zaman” başlığı2, terim olarak düzeltilmelidir. Çünkü, herhangi bir fiil
(oluş, kılış, eylem) “birden çok zaman”da gerçekleşmemektedir. Yani, yukarıdaki
birleşik yapıların herhangi birinde, birden çok zaman kavramı bulunmamaktadır. Fiil,
bir tek zamanda gerçekleşmektedir. Bu tür yapılarda eklerden biri “zaman”, diğeri “kip
(tarz)” bildirmektedir. Fakat, “Birleşik Zaman” terimi, akıllarda birden çok zaman
olduğu izlenimini doğurmaktadır. Bazı gramerlerimiz “Birleşik Zaman (veya Bileşik
Zaman)” terimlerini kullanırken, bazıları da bir fiilin iki ayrı zamanda
gerçekleşemeyeceği düşüncesinden hareketle, “Fiillerin Birleşik Çekimi”
adlandırmasını tercih etmektedirler3.
2. Fiil - (y)AcAK i - d i m : (g e l - e c e k i - d i m)
Fiil - (I)r i - d i m : (i ç - e r i - d i m)
Fiil - (I)yor i - m i ş s i n : ( s e v - i y o r i- m i ş s i n)
2 Z. Korkmaz “birleşik zaman”, (Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1992 s.28); H.
Ediskun “bileşik zamanlı fiiller” (Yeni Türk Dilbilgisi, İstanbul 1988, s.195); K. Bilgegil “bileşik kipler” (Türkçe
Dilbilgisi, Dergah Yayınları,2. baskı, İstanbul 1982, s.271); K. Demiray “bileşik zamanlı fiiller” (Temel Dilbilgisi,
İstanbul 1970, s.130); O. Adalı “ikincil zaman ardılları” (Türkiye Türkçesinde Biçimbirimler, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara 1979, s.48); T.N. Gencan “bileşik zamanlı eylemler”, (Dilbilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, 4.
baskı Ankara 1979, s.352.)
3 M. Ergin “Fiillerin Birleşik Çekimi” (Türk Dilbilgisi, Bayrak Yayınları, 20. Baskı, İstanbul 1993, s.302); T.
Gülensoy “Fiillerin Birleşik Çekimleri (Birleşik Zaman)” (Türkçe El Kitabı, Bizim Gençlik Yayınları, Kayseri 1995,
s.186)
3
şeklindeki yapılarda, ilk (gel-, iç-, sev-) fiile gelen ekin “ASIL ZAMAN”, i-(< er-)
fiili üzerine gelen ekin ise “KİP” fonksiyonu taşıdığı söylenmektedir4. Yani, ‘gelecektim’
örneğinde asıl zaman ‘-(y)AcAk’, kip ise ‘-tim’ kabul edilmektedir. Bundan
hareketle de yapıya “GELECEK ZAMANIN HİKAYESİ” adı verilir5.
Oysa, (büyük bir çoğunlukla) tam tersine, bu tür yapılarda birinci ek “KİP”, i- (<
er-) fiili üzerine gelen ek ise “ZAMAN” bildirmektedir. Şöyle ki:
yap-acaktım (< yap-acak i-dim)
NE ZAMAN yapacaktım?
DÜN yapacaktım.
BİRAZ ÖNCE yapacaktım.
GEÇEN HAFTA yapacaktım.
O halde buradaki zaman, kullanılan zarflardan da anlaşılabileceği gibi,
“GEÇMİŞ ZAMAN”dır. i- (< er-) fiiline gelen -dim eki asıl zamanı belirlemiştir. İlk
fiile (yap-) gelen -(y)AcAk eki ise, burada “KİP” fonksiyonunu üstlenmiştir. Oysa bu
çekime gramerlerimizin yaygın olarak verdiği ad “GELECEK ZAMAN(ın
hikayesi)”dir6.
Bizce, -(y)AcAktIm çekimi7, (büyük çoğunlukla) ‘gelecek zaman’ değil, ‘geçmiş
zaman’ bildirir. Bu yüzden de “GELECEK ZAMANIN HİKAYESİ” yerine, “GEÇMİŞ
ZAMAN(. . . . sı)” demek daha doğru olabilir. Buradaki önerimiz, “GEÇMİŞ
ZAMANDA GERÇEKLEŞMEMİŞ NİYET KİPİ” denilmesidir.
3. Türklere İngilizce öğretmek için yazılmış gramerlerde, “used to” kalıbı
verilmekte, bunun “terkedilmiş alışkanlık” bildirdiği ve Türkçede bu kipin bulunmadığı
kaydedilmektedir. Genellikle verilen örnek de “I used to smoke (Ben sigara
içerdim)” şeklindedir.
4 H. Ediskun, “öğretmendim kelimesiyle geliyordum kelimesinin zaman bakımından hiçbir ayrılığı olmaması
gerekir” demektedir (a.g.e s.209). Ancak, geliyordu yapısını “Şimdiki Zamanın Hikayesi”, gidecekti yapısını da
“Gelecek Zamanın Hikayesi” olarak vermektedir (a.g.e. s. 195-197)
5 Bu konudaki görüşler: O. Adalı “İkincil zaman ardılları [ Z2 ] : Eyleme, zaman ve istem ardıllarıyla gelen
kavramlara ek olarak ikinci bir zaman boyutu da katabilir. Bu boyutu taşıyan ardıllar yüklemin zorunlu birimleri
değildir. Zorunlu olan zamana birincil zaman “ Z1”,zorunlu olmayana da “Z2” denildi. İkincil zaman ardılları çağdaş
Türkiye Türkçesinde tek başına kullanımı olmayan “İ-“ eyleminin belirli, belirsiz geçmiş -DI / -MIŞ ardıllarıyla
oluşturduğu “idi”, “imiş” biçimlerinden “İ-” eyleminin düşmesiyle oluşur: Öyküleme (hikaye bileşik zamanı) ardılı:
Birincil zaman ya da istem ardılı eklenmiş eylemin öykülendiğini belirtir… vermeli/y/di, ver-ecek-ti… Eylemli
yüklem ardıllarının sıralanışı: Yüklemde eylemden sonra ilk sırada birincil zaman ve istem ardılları gelir. İkincil
zaman kullanılmayacaksa, kişi ardılları onu izler. İkincil zamanın yeri, genel olarak birincil zamanla kişi ardıllarının
arasındadır… Bu sıralanışa göre şöyle örnek verebiliriz: … ver-/i/-r-di-m, ver-/i/yor-du-m, ver-ecek-ti-m…” (Türkiye
Türkçesinde Biçimbirimler, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1979, s.49-50); K. Bilgegil “Bileşik Kipler: İçinde
ardı ardına iki zaman veya kip bulunan fiiller, bileşik kipli sayılır. Bunlar, önce birinci, sonra ikinci zamanın adı
söylenerek belirtilmektedir: Mesala “Geliyordu” sözü birleşik kiplidir; çünkü hem “yor” hem de “du” kip ekini ihtiva
etmektedir. Bu fiil şimdiki zamanın hikayesi kipindedir diye tanınır.” (Türkçe Dilbilgisi, Dergah Yayınları, 2. Baskı,
İstanbul 1982, s. 27)
6 Eğer “Ben bu işi yarın yapacaktım.” bile dersek, yine “gerçekleşmemiş bir niyet” kipi kullanmış oluruz. Yani,
yarın yapılması planlanan iş yapılmamış, iş işten geçmiş, işin zamanı geçmiştir.
7 yap-acaktım tarzındaki çekimler, büyük çoğunlukla geçmiş zaman bildirmektedir. Çok özel kullanışlarda “zaman
kayması” olarak niteleyebileceğimiz durumlar da söz konusudur. Kullanılış sıklığında “geçmiş zaman” fonksiyonu,
mukayese edilemeyecek kadar yaygındır.
4
Türkçeye çevrildiğinde de görülebildiği gibi, “used to” kalıbının karşılığı
dilimizde -(A)r -idi şeklinde bulunmaktadır: I used to smoke = Ben sigara içerdim.
Ancak, biz “ilk ek zaman, ikinci ek kiptir” düşüncesinden hareketle, bu yapıyı “GENİŞ
ZAMANIN HİKAYESİ” diye adlandırdığımızdan, dilimizde yok gibi
gösterilebilmektedir.
Bizce, -(A)r i-di yapısı için kullandığımız “GENİŞ ZAMANIN HİKAYESİ”
terimini de “GEÇMİŞ ZAMANIN TERKEDİLMİŞ ALIŞKANLIK KİPİ” olarak
dilbilgisi kitaplarımıza yerleştirebiliriz.
Gramerlerimizde, asıl fiile gelen ekin zaman fonksiyonunda, i- (< er-) fiiline
gelen ekin ise kip fonksiyonunda bulunduğu hükmünü yeni baştan değerlendirmeye tabi
tutarsak, yukarıdaki çekimlerin dışında da birtakım değişik adlandırmalar önerebiliriz.
II. TABLOYA YENİ ŞEKİLLERİN EKLENMESİ ÖNERİLERİ
Birleşik yapılarda kullandığımız i- (< er-) fiili, Eski Türkçede ‘olmak’
anlamındadır. Hatta günümüzde bile “ne i-düği belirsiz adam” tabirinde, ‘olmak’
anlamını sürdürmektedir. Bu fiil (er- > ir- > i-), Türkçenin her döneminde tıpkı ‘ekler’
gibi fonksiyonlu (bağımlı, gramatikal) bir morfem olarak kullanılagelmiş, gel-, yap-,
otur-, sev- gibi anlamlı (bağımsız, sözlüksel) bir morfem özelliği göstermemiştir.
i- (< er-) fiili ile aynı anlamda olan ol- (< bol-) fiili de, yardımcı fiil olarak
fonksiyonlu (gramatikal) bir morfem özelliği gösterir. A. von Gabain, “Bağlı Fiiller,
Yardımcı Fiiller” bahsinde, er-, bol- ve tur- fiillerini aynı başlık altında değerlendirmiş
ve “bunların tabiatları gereği hiçbir zaman zarf-fiillerle değil, çekimli fiillere, yani
tercihen isim durumunda olanlarla bağlandıklarını” kaydetmiştir8.
Türkçe Dilbilgisinin “Zaman ve Kiplerin Birleşik Çekimleri”nde i- (genişletilmiş şekilleri tablolarımıza yerleştirdiğimize göre, benzer tarzdaki ol- (< bol-)
fiili ile çekimlenen yapıları da, yine aynı gerekçelerle tasnife alabiliriz. Şöyle ki:
“Ahmet sigara i ç - e r d i (< i ç - e r i-d i) nasıl tablolarımızda yer alıyorsa,
“Ahmet sigara i ç - e r o l - d u” da yer alabilir.
Bunlardan birincisi (i ç - e r d i) “TERKEDİLMİŞ BİR ALIŞKANLIK” bildiren
kip, ikincisi ise (i ç - e r o l - d u) “ESKİDEN OLMAYAN FAKAT YENİ
BAŞLAMIŞ VE DEVAM ETMEKTE OLAN BİR ALIŞKANLIK” bildiren kip
görevindedir. Her ikisinde de zaman “GEÇMİŞ ZAMAN”dır.
Özetle söylemek gerekirse, bizim önerimiz, “iç-er i-di” yapısını fiil zaman ve
kipleri tablomuza aldığımız gibi, “iç-er ol-du” tarzındaki yapıları da tasniflerimize
sokmamızdır.
Bu öneriye birkaç noktadan itiraz edilebilir:
1. ‘ol- fiili müstakil bir fiildir’, denilebilir.
8 A. Von Gabain (çeviren M. Akalın), Eski Türkçenin Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s.87.
5
2. ‘ol- fiili, çekimlenmiş olan asıl fiilden ayrı yazılmaktadır’, diye
düşünülebilir.
Bunlardan birinci itiraza hemen cevap verilebilir. ‘ol- fiili’ müstakil bir fiildir,
ama i- (< er-) fiili de tıpkı ‘ol-’ gibi (hem de olmak anlamında) müstakil bir fiildir.
İkinci itiraz ise (ol- fiilinin çekimlenmiş fiilden ayrı yazılıyor olması), sadece
şekle dayanan, imla ile ilgili bir itirazdır. Gramerimizde, fonksiyon ve dizim
özelliklerinin imlaya kurban edilemeyeceği görüşünden hareketle, bu tasarrufa da izin
verilebilir kanısındayım. Kaldı ki, diğer dillerin fiil çekim tablolarında esas fiilin
çekimlenmesinde; ‘birden çok’, ‘anlamları farklı’, ‘yazılışları ayrı’ fiiller
kullanılabilmektedir. İngilizcede ‘ol-’ (to be) fiilinin kullanılışı ve “zaman ve kip
çekimi” tablolarında gösterilen şu çekim konumuz için fevkalade dikkate değer bir
husustur9:
The Future Prograsive / Contuinuous Tense Fiil Çekim Tablosu
A
F
F
İ
R
M
A
T
İ
V
E
I will be speaking English
You will be speaking English
He will be speaking English
She will be speaking English
It will be speaking English
We will be speaking English
You will be speaking English
They will be speaking English
İngilizce konuşuyor olacağım
İngilizce konuşuyor olacaksın
İngilizce konuşuyor olacak
İngilizce konuşuyor olacak
İngilizce konuşuyor olacak
İngilizce konuşuyor olacağız
İngilizce konuşuyor olacaksınız
İngilizce konuşuyor olacaklar
Yine aynı kitaptan
The Future Prograsive / Contuinuous Tense Fiil Çekim Tablosu
A
F
F
İ
R
M
A
T
İ
V
E
I will have spoken English
You will have spoken English
He will have spoken English
She will have spoken English
It will have spoken English
We will have spoken English
You will have spoken English
They will have spoken English
İngilizce konuşmuş olacağım
İngilizce konuşmuş olacaksın
İngilizce konuşmuş olacak
İngilizce konuşmuş olacak
İngilizce konuşmuş olacak
İngilizce konuşmuş olacağız
İngilizce konuşmuş olacaksınız
İngilizce konuşmuş olacaklar
Fonksiyonları ve tipleri aynı olan i- ve ol- fiillerine ayrı ayrı muamele
ettiğimiz için10, hem gramer öğretiminde, hem de derslerdeki morfolojik ve sentaks
incelemelerinde ikilikler doğmaktadır. Şöyle ki;
9 Yılmaz Hasdemir, “Tenses And Grammar of Modern English (Modern İngilizcede Zamanlar ve Gramer)”
(Üçüncü genişletilmiş baskı) İzmir 1992, s.61.
NOT: İngilizce gramerden aktardığımız yukarıdaki tabloyu verirken , “dilimizin gramerini yazarken herhangi bir
yabancı dilin gramerini örnek almayı düşünüyor değiliz. Amacımız, sadece, dilimizin işleyişinin gramer kurallları
halinde dilbilgisi kitaplarına layıkı ile sokulabilmesidir.
10 Örnek olarak, T. Banguoğlu, “Tasvir Fiilleri”, “Cevher Fiili” gibi ayrı bir ad altında “KARMAŞIK FİİLLER”
başlığı koymuş ve bizim “Fiil Zaman ve Kiplerinde Birleşik Çekim” konusuna dahil edilmesini önerdiğimiz “yapacak
ol-du’ tarzındaki yapıları orada ele almıştır. Banguoğlu’nun verdikleri özetle şöyledir: “Karmaşık Fiiller: Ermek
durum fiilinin yanıbaşında olmak X bolmak oluş fiili yine salt fiil olarak Eski Türkçeden beri yardımcı fiil
işleyişinde görülür. Olmak fiili bir yandan adlara ve sıfatlara gelerek birleşik fiil tabanları meydana getirmekle
birlikte (bkz.§ 278 iyi olmak, baba olmak) bir yandan da cevher fiili eklerine benzer bir tarzda bazı sıfatfiillere
gelerek oluş ve kılışın zamanı ve tarzıyla ilgili özellik taşıyan birleşikler yaratmıştır: öğrenmiş olmak, gelir olmak,
işitmez olmak, satacak olmak gibi. Türkçenin fiil tabanı kadrosunu daha da çeşitlendiren bu birleişikler karmaşık fiil
(verbe complexe) adını veririz. … Yapıldıkları sıfatfiillerin ait oldukları zaman kesimlerine göre anlatım kazanan
6
• gel-ecekti (< g e l - e c e k i - d i) çekiminin yapısı incelenirken
gel- → fiil
-ecekti → “GELECEK ZAMAN(IN HİKAYESİ, 3. Teklik kişi)”(veya -
ecek sıfat-fiil, i- ek-fiil, -di hikaye çekimi)olarak verilmektedir.
• gel-ecek ol-du’da ise
gel- → fiil
gel-ecek → bu fiilin -ecek ile yapılmış sıfat-fiil (partisip) hali,
ol-du → ol- fiilinin “GÖRÜLEN (BİLİNEN) GEÇMİŞ ZAMANI” olarak
gösterilir.
Yani yukarıdaki çekimler, gramerimizde iki ayrı zaman olarak değerlendirilirler.
“gel-ecekti” yapısında zaman, gramerlerimize göre “GELECEK ZAMAN”dır, “gelecek
oldu”da ise “GEÇMİŞ ZAMAN”dır. Oysa, ikisindeki -ecek de aynı -ecek’tir
(sıfat-fiil). İkisinde de -ecek üzerine fonksiyonlu birer morfem olarak müstakil fiiller (iveya
ol-) getirilmiştir.
Buna benzer bazı yapılar hakkındaki önerilerimizi şöyle gösterebilir.
i- (< er-) fiili ile
Kullanılışı Önerilen
ZAMAN
Adlandırma
KİP
Kullanılagelen Adlandırma
iç-er i-di geçmiş (görülen) terkedilmiş alışkanlık Geniş Zamanın Hikayesi
iç-er i-miş geçmiş (duyulan) terkedilmiş alışkanlık Geniş Zamanın Rivayeti
iç-ecek i-di geçmiş (görülen) gerçekleşmemiş niyet Gelecek Zamanın Hikayesi
ol- (< bol-) fiili ile
kullanılışı Önerilen
ZAMAN
Adlandırma
KİP
Kullanılagelen Adlandırma
iç-er ol-du geçmiş (görülen) yeni başlamışn alışkanlık //////////////////
iç-er ol-muş geçmiş (duyulan) yeni başlamış alışkanlık /////////////////
iç-ecek ol-du geçmiş (görülen) ////////////////
1989 yılından beri lisans üstü programlarda yürüttüğümüz derslerde, öğrencilere
bu yöndeki görüşlerimimizi anlatmakta ve bu noktalardan hareketle Türkçede ne kadar
“Birleştirilmiş Zaman ve Kip Çekimi” elde edebileceğimiz yolunda denemeler
yaptırmaktaydık. Bu denemeler sonunda, Türkçedeki zaman ve kip çekimleri tablosu 30
başlık (5 zaman + 4 kip + bunların hikaye, rivayet ve şartları) olarak değil de, 100’den
fazla olarak ortaya çıkmaktadır.
100’ün üstündeki çekim şekillerinden bazıları 6 ayrı kişi ile (1., 2., 3. teklik ve
1., 2., 3. çokluk) çekimlenememektedir. O türlü olanlar özel kullanımlar olarak
düşünülüp tablolara sokulmayabilir. Ama, 6 ayrı kişi ile, aynı fonksiyonu gösterecek
şekilde çekimlenen yapılar belirlenip “Fiil Zaman ve Kipleri” tablolarına dahil
edilebilir, kanısındayız.
karmaşık fiiller üç çeşittir: 1. Ö n c e l i k f i i l l e r i (verbe antérieur), 2. B a ş l a m a f i l l e r i (verbe inchoatif),
3. N i y e t f i i l l e r i (verbe intentionnel). A. Öncelik Fiilleri: Geçmiş sıfatfiili (-miş sıfatfiili) ile yapılırlar…
Anlamış oldum. Görmüş oluyorsunuz. Bitirmiş olacağız… B. Başlama Fiilleri: Geniş zaman sıfatfiili ile yapılırlar…
Gelir oldum. Utanır olmuş… Yalvarır olacaklar. C. Niyet Fiilleri: Gelecek zaman sıfatfiili ve ici hal sıfatfiili ile
yapılırlar… Verecek olmuşsun, almamış. Oturacak oldular, sonra vazgeçtiler…”, (Türkçenin Grameri, Türk Dil
Kurumu Yayınları 4. baskı, Ankara 1995, s. 482-486)
7
S O N U Ç
Hem ana dili öğretimimizde çıkan zorlukları, hem de yabancılara Türkçe
öğretirken içine düştüğümüz yanlışlıkları ortadan kaldırabilmek için, Türkiye
Türkçesindeki fiil zaman ve kip çekimlerini yeniden incelememiz ve ayrıntılı
sınıflandırmaların bulunduğu tablolar geliştirmemiz gerektiği ortadadır. Konunun
burada, gramercilerimizin görüş, öneri ve eleştirilerine sunulabilmesi için, deneme
niteliğinde birkaç başlık sunmak istiyoruz. Bu tabloda kip ve zaman çekimlerinin
adlarını da belirtmek istemiyoruz. Ayrıca, bunların sadece birer fonksiyon göstermediği
de bilinmelidir. 6 ayrı kişi ile çok sayıda örnek cümle üzerinde yapılacak farklı
incelemeler, yapıların en baskın fonksiyonlarını ve en doğru adlandırmalarını
belirleyecektir. Yapılacak eleştiri, öneri ve çalışmalar sonucunda, mevcutlardan daha
doğru tablo ve adlandırmaların elde edileceğini umuyoruz.
F - (A)r i-di Geçen yıla kadar ben de sigara içerdim.
F - (A)r ol-du Günlük dertler yüzünden ben de sigara içer oldum.
F - (A)r ol-acak Hatta bu gidişle siz de sigara içer olacaksınız.
F - mIş i-di Geçen sene Divanu Lugati’t-Türk’ü okumuştunuz.
F - mIş ol-du Benim sayemde Orhun Yazıtlarıının bütün metnini okumuş oldunuz.
F - mIş ol-acak Bu ders yılının sonunda hepiniz Köktürk yazıtlarının metnini
okumuş olacaksınız.
F - mIş ol-acak i-di Misafir gelmeseydi,bütün derslerimi bitirmiş olacaktım.
F-mIştIr Öğretmen dersi bitirmiştir.
F - (I)yor ol-acak Yarın bu saatlerde yüzüyor olacaksınız.
F - mAlı Önümüzdeki haftaya kadar gömlekleri bitirmeliyim.
F - mIş ol-malı Önümüzdeki haftaya kadar gömlekleri bitirmiş olmalıyım
F-mIş ol-mak zorundayım Önümüzdeki haftaya kadar gömlekleri bitirmiş olmak zorundayım
F-mIş ol-ma+iyelik gerek-iyor Önümüzdeki haftaya kadar gömlekleri bitirmiş olmam gerekiyor.
SİZCE YUKARIDAKİ MÜSTAKİL YAPILAR
BELİRLİ BİRER ZAMAN VE/VEYA KİP ÇEKİMİ
Y A P M A M A K T A M I D I R ?
8
KAYNAKLAR
􀀉 Oya Adalı, Türkiye Türkçesinde Biçimbirimler, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara 1979
􀀉 Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, Türk Dil Kurumu Yayınları (4. Baskı),
Ankara 1995
􀀉 Kaya Bilgegil, Türkçe Dilbilgisi, (2. Baskı) Dergah Yayınları, İstanbul 1982
􀀉 Kemal Demiray, Temel Dilbilgisi, İstanbul 1970
􀀉 Haydar Ediskun, Yeni Türk Dilbilgisi, İstanbul 1988
􀀉 Muharrem Ergin, Türk Dilbilgisi, (20. Baskı) Bayrak Yayınları, İstanbul 1993
􀀉 A. von Gabain (Çeviren Mehmet Akalın), Eski Türkçenin Grameri, Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara 1998
􀀉 Nejat Gencan, Dilbilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, (4. Baskı) Ankara 1979
􀀉 Tuncer Gülensoy, Türkçe El Kitabı, Bizim Gençlik Yayınları, Kayseri 1995
􀀉 Yılmaz Hasdemir, “Tenses And Grammar of Modern English (Modern
İngilizcede Zamanlar ve Gramer)” (Üçüncü genişletilmiş baskı) İzmir 1992,
􀀉 Zeynep Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara 1992
􀀉 Talat Tekin, A Grammar of Orkhon Turkic, 1968
􀀉 Hamza Zülfikar, Yabancılar İçin Türkçe Dilbilgisi (3. Baskı), Ankara Üniversitesi
Yayınları, Ankara 1980
VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1999