23 Eylül 2018 Pazar

türkçe'nin dünya dillerine etkisi

TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİNE ETKİSİ
Prof. Dr. Günay KARAAĞAÇ
Öğrenme ve öğretmeler sürecinin bir sonucu olan bu diller arası alışverişler, o dillerin
konuşurlarının türlü düzlemlerdeki karşılıklı ilişkilerinden ortaya çıkar. Dillerin dünya
üzerinde kapladığı coğrafya ile bu coğrafyada yaşayanların ilişkiler süreci, yani tarih, bu
konunun ana eksenleridir; çünkü her kişi ya da topluluk, kendisininkinden farklı
coğrafyalarda yaşayan ve farklı bilgilendirme yollarından geçmiş başka kişi ya da
topluluklardan yeni şeyler öğrenir ve öğrendiklerinin adını da kendi diline taşır.
Bilgilenme, bir toplumun kendi yapıp etmeleri kadar başka toplumlardan öğrendikleri
veya öğrenebildiklerine de bağlıdır. Günümüz insanının bilgilerinin büyük kısmı, içinde
yaşadığı toplumdan çok, başka toplumlara aittir. Çağımız insanının birden fazla yabancı dile
gerek duyması da bu yüzdendir. Eski devirlerde göçler, savaşlar, ticaret kervanları ve din
yayıcılarıyla taşınabilen bilgiler, bugün, çok kısa bir sürede dünyanın her yerine
ulaşabilmektedir. Küreselleşmeyi bu anlamda, tekniğin dünyayı küçültmesi anlamında
anlamak gerekmektedir. Eski devirlerde yalnızca yöneticilerini eğiten halklar, tek tanrılı
dinlerle birlikte eğitim-öğretim hizmetinin demokratikleşmesiyle, cami avlularındaki
medreseler ile kilise avlularındaki manastırların bu demokratikleşmenin başlangıç noktalarını
oluşturmasıyla hız kazanan bilgi birikimi, daha bu çağlarda ulusal sınırlara sığmaz olmuştu.
Bu bilgi birikiminin ve ulaşılan yeni bilgilerin çok kısa bir sürede dünyayı kuşatabilmesi,
küreselleşmenin anlamı olmuştur.
Topluluklar arasındaki tarih ve coğrafya farklılığına doğru orantılı olarak bağlı olan bu
almalar, binlerce yıl önce başladığı kabul edilen, henüz tamamlanmamış ve hiç bir zaman da
sona ermeyecek olan bir süreci, “dil ailelerinin oluşma süreci”ni temsil ederler. Arka
planında, yakın zamana kadar bir hanedanlar tarihi olan dünya tarihinin kavim bölünme ve
birleşmelerinin yattığı bu toplumlar arası ilişkiler süreci, yerli yersiz, gönüllü gönülsüz, haklı
haksız dil bölünme ve birleşmeleri yaratır; her dil, bir başka dilden şu veya bu ölçüde
etkilenerek, tarih dediğimiz bu süreç, böylece sürüp gider. Tarihçilerin en güvenilir kaynakları
olarak dil verileri, bize, tarihin bir savaşlar tarihinden ibaret olmadığını, savaşların birkaç
saatlik, birkaç günlük işler olduğunu, asıl tarihin, savaşlar da dahil, bir ilişkiler tarihi, bir
öğrenmeler ve öğretmeler süreci olduğunu göstermektedir.
Türkçe, bugün yaşayan dillerin en yaşlılarından biridir ve bu tarih derinliği yanında
mekanca da geniş bir coğrafyaya sahiptir. Türkçenin konuşucuları, bu geniş tarih ve coğrafya
diliminde birçok devlet kurmuşlar, komşuluklarında yer alan kavimlerden birçok bilgi
öğrenmişler ve komşularına da birçok bilgi öğretmişlerdir. Dolayısıyla, Türklerin komşularına
öğrettikleri ile komşularından öğrendikleri bilgilerin adları, Türkçe ile ona komşu olarak
yaşayan başka diller arasında, oldukça zengin bir söz alış verişine yol açmıştır.
Öğrenme ve öğretmeler sürecinin bir sonucu olan bu diller arası alışverişler, Türkçe
kadar komşusu ulusların dillerini de ilgilendiren bir konudur. Türkçe ve komşu diller
konusunda, bugüne kadar yüzün üzerinde kitap ve on binin üzerinde makalenin yazılması,
Türkçenin tarihçe derinliği ve coğrafyaca genişliğinin bir sonucudur. Sayıları böylesine
kabarık olan bu kitap ve makaleler içinde, türkologlara ait olanlar, pek sınırlı sayıdadır; çünkü
dediğimiz gibi, bu konu, türkologlar kadar sinolog, hungarolog, islavist, arabist, vb.
araştırmacıları da ilgilendirmektedir.
“İlk çağlardan beri, gerek Avrupa gerekse Asya’daki tarım kuşağında yaşayan ülkelerin
tarih kayıtlarında geçen ve hep kuzeyden geldiği söylenen kavimler arasında değişik adlarla
da olsa yer alan Türkler, tarihin bildiği kadarıyla, sadece bozkır kuşağının tek hakimi olmakla
kalmamışlar, aynı zamanda, Çin, Kuzey Hindistan ve Ortadoğu’yu içine alan tarım kuşağını
da yurt edinmişlerdi. Bu sebeple de bugün, nüfus yoğunluğu Türkistan, Hazar çevresi ve
Anadolu ekseninde olmak üzere yaklaşık 6-7 milyon kilometrekareyi kaplayan Türk dili, tarih
içinde, Sibirya’dan Doğu Avrupa’ya, Orta Asya’dan Orta Akdeniz’e kadar yaklaşık 11 milyon
kilometrekarelik bir coğrafyaya yayılmıştır. Bu yazımızda, Türklerin ve dolayısıyla Türkçenin
bu geniş coğrafyasında yaşanmış ve yaşanmakta olan komşuluk ilişkilerine bağlı olarak,
Çince, Farsça, Urduca, Arapça, Rusça, Ukranca, Ermenice, Macarca, Fince, Romence,
Bulgarca, Sırp-Hırvatça, Çekçe, İtalyanca, Arnavutça, Yunanca, Lehçe, Fransızca, Almanca,
İngilizce vs. gibi dillerle Türkçenin ilişkilerinden söz edeceğiz”1
Türkçe ile komşu diller arasındaki alış verişler, Türkler ile komşu uluslar arasındaki
bilgi alışverişini gösterir. Komşulardan birinin diğerinden öğrendiği her bilgi, genellikle,
komşunun dilindeki adıyla tanındı. Kısacası, Türkçe ile Türkçeye komşu olarak yaşamış ve
yaşamakta olan diller arası ilişkilerin tespiti demek, bir ölçüde, Türklerle komşuları arasındaki
ilişkilerin tespiti, Türklerin komşularına öğrettikleri ile komşularının Türklere öğrettiklerinin
belirlenmesi demektir.
Şimdi Türkçenin komşularıyla ilişkilerini ve bu ilişkiler konusunda yapılan çalışmaları
kısaca gözden geçirelim. Bilindiği gibi özel adların her türü, tarih ve coğrafyanın, yani
ansiklopedilerin malı olan dil birimleridir ve anlam boşalmasına uğradıkları için dil ve
düşünce dünyasının üyeleri olmaktan uzaktırlar. Biz, burada, Türkçenin derin tarih ve geniş
coğrafyasından miras kalan her türlü özel adı bir kıyıya bırakarak, Türkçe ile komşu diller
arasında, birinden diğerine bilgi taşımış, gittiği dilin anlam örgüsünde kendisine yer bulmuş
sözlük birimlerinden söz edeceğiz. ve Türkçenin bu dillerle olan gramer ilişkilerinden, bu
konularda yapılmış çalışmalardan söz edeceğiz.
1. Türkçe-Çince İlişkileri
Bugünden binlerce yıl öncelere uzanan Türk-Çin ilişkilerinin ilk devirleri tamamen
karanlıktır. Çin kaynaklarında “sien-pi, tu-yü hun, hiung-nu, ti, tik, tinglin, t'ie-le” gibi adlarla
zikredilen kuzey kavimlerinin Türklüklerini tarihçiler tartışadursunlar, Türkçede, “Türk”
adının ilk defa kullanıldığı Kök Türkler devrinden günümüze kadar süren Türk-Çin
ilişkilerinin bile hayli derin olduğu bilinmektedir. Ticaretten savaşa, aynı devletin
vatandaşlığından dindaşlığa kadar her türlü komşuluk ilişkilerini yaşamış olan bu iki ulus,
günümüz dünyasının en eski komşularıdır. Çağlar boyu süren bu komşuluk, bu iç içelik,
mutlaka, bu ulusların dillerine de yansımıştır.
Türkçe ve diğer Altay dilleri ile Çince üzerindeki çalışmalar, bugün için çok yetersizdir.
Henüz Altay dillerinin ve Çincenin tarihî sözlükleri hazırlanmamış ve bütün bu dillerdeki
kelime kök ve aileleri tespit edilmemiştir. Dolayısıyla, bugün, ancak Çin kaynaklarında geçen
"Çin transkripsiyonlu Türkçe kelimeler"den bahsedebiliyoruz veya Türkçede ailesini yahut
Altay dillerindeki paralellerini tespit edemediğimiz herhangi bir kelimeyi Çince (veya Farsça,
Tohorca, Sanskritçe, Tibetçe, vs.) kabul etmekten daha ileri bir çalışma yapamıyoruz.
Çinliler, şu anki bilgilerimize göre, Türklerden çok daha önce yazıyı kullanmağa
başlamışlardır. Onların bilhassa Türkçenin yazıya geçirilmiş en eski örneklerinin bulunduğu
8. yüzyıldan daha önceki yazılı eserleri, Türkçeye ve diğer Altay dillerine ait değerli bir
malzeme yığınını barındırırlar. Şimdiye kadar değerlendirilemeyen bu malzeme, 8. yüzyıl
öncesi Türk tarihi ve Türk dili tarihi açısından çok önemlidir; fakat bu malzeme yığınının
değerlendirilmesi güçlüklerle doludur. Bu güçlükler, 1941'de, L. Ligeti'nin “Çin
Transkripsiyonlu Barbar Glosarları Meselesi” adlı yazısında ele alınmıştır.2 Ligeti, bu
yazısında, sinologların Altay dillerinin meseleleriyle ilgilenmediklerinden, Altay dillerini
1
Öztekten, Özkan : ‘Türkçenin Dünya Dillerine Etkisine Genel Bir Bakış’, V. Lefke Edebiyat Buluşması-Türkçenin Dinya Dillerine Etkisi,
A2nkara 2004, 5-20.s.
Ligeti, Lajos: A kina⎨-〈t⎨r〈sos barbar ny⎡lvi glosszak k⎡rd⎡se, Nyk. L1/ 1941, 174-297. s.
(Ligeti, Lajos: A magyar nyelv török kapcsol〈tai ⎡s ami körülöttük van II, Budapest 1979, 201-234.s).
bilenlerin ve bu yolda araştırma yapanların da Çincenin bilmeceleri karşısında kılavuzsuz
çırpındıklarından şikayet eder. Bunlara ek olarak, Çincenin tarihinde (bilhassa kelime sonu
seslerinde) hem ses hem imlâ bakımından büyük değişiklikler olduğunu vurgulayıp TürkçeÇince
ilişkisini araştırmada yardımlarına muhtaç olduğumuz Çin transkripsiyonlu metinlerin
çözümü ile uğraşacakların Çin ve Altay dillerinin tarihlerini bilmeleri gerektiğini belirtir.
Ligeti, adı geçen yazısında, Türkçedeki Çince veya Çincedeki Türkçe unsurlar yerine,
ancak "Çin Transkripsiyonlu Türkçe kelimeler" üzerinde durmuştur. Bu konuyla Ligeti'den
önce birkaç bilgin daha uğraşmış; fakat Altay dillerini de bilen ve bu yolda en çok çalışan o
olmuştur. Tekrar edelim: Bu çalışmalarda söz konusu edilen şey, bu dillerin birbirlerinden
aldıkları unsurlardan çok, Çin yazısıyla yazılmış Türkçe kelime ve metinler olmuştur. Ne
yazık ki bu konuda da fazla bir yol alınmış değildir. Bu çalışmalar, daha, Çin transkripsiyonlu
Türkçe kelimelerin aslî şekillerinin tespitini sağlayacak seviyeye ulaşmamıştır. Nitekim
Çincenin ve Türkçenin tarihî gelişmelerini çok iyi bilen ve Karlgren'in sözlüğünü3 kullanan
bazı türkologlar tarafından bu konuda yapılan yanlışları düzeltmeğe çalışan Ligeti bile
Hunların meşhur hükümdarının adını Bagator4 yerine hep Çin transkripsiyonuna bağlı kalarak
Mao-tun şeklinde kaydetmiştir.5 Aslında, Ligeti'den önce başlayan bu yanlış değerlendirme,
"bagator kur-a 'kale, şehir'" adı yerine Mao-tun şeklinde aslî olmayan bir şahıs adının literatüre
girmesine, bizde de Mete gibi bir hayalet sözün doğmasına yol açmıştır. Yapısı son derece
açık olan ve tor ∼ çor-a, ∼ or (>Mac. úr “bey”) ∼ kurgan gibi dal kökleri bulunan bu kelimeyi
G. Clauson'un alıntı kelime olarak değerlendirmesini ise anlamak mümkün değildir.6
1.1. Türkçedeki Çince Unsurlar:
Türkçedeki Çince unsurlar üzerinde henüz monografik bir çalışma yapılmamıştır.7 Bu
yolda şimdiye kadar yapılan tek şey, Çin yazısıyla yazılı Türkçe kelime ve cümleler, şahıs ve
yer adları, kısacası Çin harfleriyle transkripsiyonlanmış Türkçe ile ilgilenmek olmuştur.
Türkçeye geçmiş, herhangi bir bölgede, herhangi bir devirde Türkçenin malı olmuş, Türk
düşüncesinin yapı taşlarından biri haline gelmiş Çince unsurlar, bilimin ölçüleri içinde
araştırılmamıştır. Bu konuda elimizde bulunan, ancak, çeşitli sözlük yazarlarının Türkçedeki
varlığını açıklayamadıkları bazı kelimeleri özel bir çaba harcamaksızın Çinceye
yakıştırmalarından ibarettir.8 Meselâ, M. R™s™nen, sözlüğünde 147 kelimeyi Çince kaynaklı
göstermiştir; fakat ne bu sözlükte Çince asıllı gösterilen kelimelerin hepsinin Çince oldukları,
ne de bu 147 sayısı kesindir. Ahmet Caferoğlu’nun Eski Uygur Sözlüğü’nde ise Çince
kaynaklı gösterilen 70 söz vardır9. Çinlilerin, Türklerin en az iki bin yıllık komşuları
olduklarını düşünürsek, bu sayının daha da arttırılma imkanı kendiliğinden doğar. Hatta söz
almanın ötesinde, söz dizimi düzleminde gerçekleşmiş etkileşmelerden bile şüphelenmemiz
gerekmektedir. Türkçe ile Farsça, Rusça, Bulgarca ve bütün Balkan dilleri arasındaki ilişkiye
benzer veya ondan da güçlü ve köklü bir ilişki gerçekleşmiş olmalıdır. Bilindiği gibi,
Türkçeyi gözardı ederek, bu dillerin ne sözlükleri ne de gramerleri yazılabilir. Çince için de
durum pek farklı olmasa gerektir; nitekim Çince, bugün çok heceli dillere oldukça
yaklaşmıştır.10
3
Karlgren, B.: Analytic Dictionary of Chinese and Sino-Japanese, Paris 1923. 4
Kafesoğlu, İbrahim: Türk Millî Kültürü, İstanbul 1983, 58. s. vd. 5
Ligeti, Lajos: a.g.e. 6
Clauson, Sir Gerard: An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford, 1972. 7
Poppe, Nicholas: Introduction to altaic linguistics, Wiesbaden 1965, 165. s. 8
Clauson, Sir Gerard: a.g.e.
Räsänen, Martti: Versuch eines Etymologischen Wörterbuchs der Turk-sprachen, Helsinki 1969.
9 Caferoğlu, Ahmet: Eski Uygur Sözlüğü, İstanbul 1968. 10
Ligeti, Lajos: a.g.e. , 232. s.
Yeni devirlerin Çincesinden Türkçeye geçmiş unsurları işleyen bir çalışma, 1970
yılında, Moskova'da yayımlandı. Tabiî ki diller arasındaki alıntıların tespiti, yazının yaygınlık
kazandığı yeni devirler söz konusu olduğunda, eski devirlerle kıyaslanamayacak kadar
kolaydır. Nitekim daha ilk çalışma olmasına rağmen, bugünkü Uygur Türklerinin dilinde
1873 Çince kelime ve şekil tespit edilmiştir. Bu çalışma, dediğimiz gibi Moskova'da, 1970
yılında Rahimoviç tarafından “Çağdaş Uygur Dilinin Çince Unsurları” adıyla yayımlandı.11
1.2. Çincedeki Türkçe Unsurlar:
‘Çincedeki Türkçe unsurlar’ sözü bile, zor söylenebilecek bir sözdür. Böyle bir şeyden
söz etmek bile, açıklayamadıkları her sözü Çinceden alınmış bir söz gibi sunmağa çalışan ve
Çince bilmedikleri halde, bu işten büyük bir zevk alan meslektaşlarımızı çileden çıkaracaktır12.
Bu meslektaşlarımızın Çince kaynaklı ilan ettikleri sözleri, “Çağdaş Çincenin Sözlüğü”13 ile
Liu Zhengyan, Gao Mingkai, Mai Yongqian, Shi Youwei gibi Çinli dilciler tarafından
hazırlanan ve varyantlarıyla birlikte, çeşitli dillerden Çinceye giren 10,000 kelimelik
"Çincedeki Alıntılar Sözlüğü"14 adlı eserlerin Türkçe kaynaklı göstermeleri, oldukça
düşündürücüdür. Bunun, tabii ki bazı sebepleri vardır. Bu sebeplerin en önemlisi, elimizdeki
yazılı en eski Türkçe belge ile Çinçenin ilk yazıya geçirildiği devir arasında bin yıllık bir
sürenin bulunuşudur. Bir başka sebep, yazının dilden daha elle tutulur bir yapı olarak dilin
yerini almasıdır.
Eski dilleri bugün için ancak yazı ile izleyebiliyor olsak da, etimoloji çalışmaları
yapanların elinde, köklerin dal biçimleri, eski bilgi-yeni bilgi ilişkisine dayalı anlam örgüsü,
vb. başka belgeler de vardır15. Bu belgeler, en az yazılı belgeler kadar güvenilir kaynaklardır.
Burada iki konu bilhassa çok önemlidir. Birinci konu, dillerin ses yapıları ve bugünkü türetme
mekanizmalarını geliştirmeden önceki yeni bilgileri adlandırma yoludur. Diller, kendilerini
sınıflandırmada bir ölçek olarak kullandığımız bugünkü türetme mekanizmalarını
geliştirmeden önce, yeni bilgileri, değişik ses farlılıklarıyla oluşmuş dal köklerle
adlandırmışlardır ve bu kök dallanması, dillerin yazı ile buluşmasından çok önce
gerçekleşmiştir16. İkinci konu ise, dillerin anlam yapılarıdır. Burada mutlaka önceki ve sonraki
bilgi ilişkisi aranmalıdır. İnsan zihninde bir önceki bilgi ile ilişkilendirilmemiş hiçbir yeni
bilgi olamaz; her yeni bilgi, önceki bilgilerimizden birinin komşusudur. Bir dilin belli bir
zaman ve mekan diliminde kurulan bu ilişki, bir başka yer ve zaman diliminde kurulmamış
veya unutulmuş olabileceği için, tarihi boyunca dillerdeki ses ve anlam değişmelerini
incelemeyi ana görevi edinmiş olan dilcilik, eş zamanlı ve eş mekanlı çalışmalara gerek
duymaktadır. Bilindiği gibi diller biçim ve anlam yapılarından oluşmaktadır ve her iki yapı da
değişkendir. Bireysel olan ses yapıları, anlam yapılarına göre çok hızlı bir değişkenlik
içindedir. Gerek dal köklerin yaşama alanı bulabilmeleri, gerek bütün dillerde ortak olan
düzensiz ses değiştirme yollarıyla ortaya çıkan biçimler ve gerekse türetme mekanizmalarının
11
Tursun Rahimoviç Rahimov: Kitayskie element v sovremennom Uygurskom yazıke, Moskava 1970, 352. s.
12
Tekin, Talat: “Notes on Some Chinese Loanwords in Old Turkic”, TDA 7 (1997), s. 165-173; Ölmez, Mehmet: “Eski Türk
Yazıtlarında Yabancı Öğeler (1)”, TDA 5(1995), 227-229; “Eski Türk Yazıtlarında Yabancı Öğeler (2)”, TDA 7(1995), 175-
186; Sertkaya, Osman F.:
13
Hiandai Hanyu Cidian, Pekin 1986, 1581 s.
14
Hanyu Wailaici Cidian, (A Dictionary of Loan Words and Hybrid Words in Chinese), Shanghai 1984, 422 s.
15 Karaağaç, Günay: “Dil, Ağız ve Kulak İle İlgili Kelimelerimiz”, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi VII, İzmir,
1993, s. 85-113; “Abı-“ ve Türevlerinin Anlam İlişkisi, 4. Uluslar Arası Türk Dil Kurultayı, 24 Ekim-1 Eylül 2000 Çeşme.
16
Örnek: Grek. Teos ~ Fars. div “dev, şeytan” ~ Fars. hüda “başkan; kaptan; tanrı” ~ İng. God “tanrı” ~ İng. father
“baba” (Kluge)” veya Etü. kañ: "baba" (>Türkm. kaka: “baba”) ~ Etü: kan: “han, hükümdar” (>Fars. han: “han”>
Gtü. han: “han”; >Per. Kan “devlet”, kanalni “hükmetmek, yönetmek, saltanat sürmek”) ~ Etü. kagan: “kağan, han,
hükümdar” ~ Etü. kam “kam, şaman”
çalıştırılmasıyla, yani düzenli ses değiştirme yollarıyla elde edilen yeni biçimler, anlam
dallanmalarının bir sonucudur. Bütünüyle sosyal olan dillerin anlam yapıları, yani önceki ve
sonraki bilgilerden oluşan anlam örgüleri veya ‘dil içi dünya görüşleri’, etimoloji
çalışmalarının en sağlam belgeleridir ve etimoloji çalışmalarının ana amacı da, dillerde ortak
olan düzenli ve düzensiz türetmeleri izlemek değil, dillerdeki eski-yeni bilgi ilişkilerini
araştırmak, bu ilişkilere dayanarak o dilleri konuşanların bilgilenme yollarını birleştirebilmek,
zihin haritasını çizebilmektir.
Yukarıda, ses değişmelerinin ve ses olaylarının, genellikle, bütün dillerde ortak
olduğunu, anlam değişmelerinde, birinci-ikinci anlam, yani önceki ve sonraki bilgi
ilişkilerinde büyük farklılıkların yaşandığını söylemiştik. Bu farklılıklara rağmen, çeşitli
dillerdeki birinci anlam-ikinci anlam, yani önceki ve sonraki bilgi ilişkisinin zaman zaman
çakıştığını hayretle görürüz. Bu durum, dillerin ortaya çıkışları konusunda veya bilhassa
onların yazının birleştirici ve tutucu işlevinden yararlanamadıkları sözlü devirlerinde olup
bitenleri, bu yazı öncesi devir insanlarının dil ve düşünce dünyasını yakalamakta, etimoloji
çalışmalarına büyük ip uçları sunar17.
Böyle yapmazsak, dil ile yazının buluşmasının insan dilinin oluşum süreci içinde
oldukça yeni bir olay olduğu ve diller yazı ile buluştuklarında, kök dal biçimlerinin çoktan
oluşup komşu bilgileri adlandırmada kullanıldıklarını göremezsek, yubu-n- ∼ çub ∼ çubuk ∼
çim- ∼ çimgen ∼ suvar-, vb. sözlere rağmen ‘su (konuşan insanların, yazı yazma bilgisini “yontmak, kazmak, kazımak” bilgisine dayanarak
adlandırdıklarını gözardı edersek, yani Türkçe konuşanların eski bilgi-yeni bilgi ilişkisini
görmezlikten gelirsek, yaz- ∼ yar- ∼ çız- ∼ kaz- ∼ yır ∼ yır(t)- ∼ yara, vb. ilişkisini ihmal
edersek, bıç-/biç- ∼ biti- ilişkisini görmezsek, ‘biti- fiili Çince piet’ten gelir’ diye yüz yıldır
süren ve bestesiyle güftesi birbirini tutmayan şarkıları söyler dururuz.
Orkon âbidelerindeki gelişmiş alfabeye, sistemli ve pek ekonomik imlâya bakarak,
Türkçenin çok eski bir yazı geleneğine sahip olduğunu, 8. yüzyıldan en az bin yıl önceden
beri yazılmakta olduğunu düşünebilir veya Aurel Stein'in ifadesiyle 'kumlara gömülü
şehirler'de18 eski Türk kültürünü araştırmak için bir türlü başlatılmayan kazılara ümit
bağlayabiliriz; fakat eldeki dil malzemesini dikkatlice değerlendirerek bu yorumların veya
yeni yapılacak keşiflerin sonuçlarını beklemeden de bazı hükümlere ulaşabiliriz: Biz,
Orkon'da, bir kavim diliyle, yani bir 'kök dil' bir 'kök Türkçe' ile değil, şiveler ve akraba diller
arası iç alıntılar ile beslenmiş, az da olsa, yabancı komşularından aldıklarıyla zenginleşmiş bir
imparatorluk diliyle, bir kültür diliyle karşılaşırız. Kök Türk İmparatorluğunun dilinin bir
imparatorluk dili olarak Osmanlıcadan veya İngilizceden farkı, birliğe iştirak eden kavimlerin,
aynı dilin, yani Eski Türkçenin değişik şivelerini konuşanlardan veya bu dilin akrabası olan
dilleri konuşanlardan oluşmasıdır.
17
Birçok dilde “olma; bulunma; durma; anlatım” kavramları komşu bilgilerdir: Lat. state/stop: "olma, olma şartları;
bulunma; durma" ~ statement: "ifade, anlatım" // Ar. karar: "olma; durma" ~ ikrar: "sözlü ifade, anlatım"~ takrir:
"yazılı ifade, anlatım" // Tü. tokta-: "durmak" ~ toktam: "anlatım, dilekçe". Yine “ön” kavramı, birçok dilde
“karşılamak, kabul etmek” veya bunun tersi “karşı koymak, kabul etmemek, engellemek” kavramlarına temel
olmuştur: Mac. el- ~ elö: “ön, karşı” ~ ellen: “karşı, zıt; aleyhinde” ~ ellenség: “düşmanlık” ~ ellenál-: “karşı
durmak, karşı çıkmak” // Ar. kubl “ön, önce” ~ takbil “öpmek” ~ istikbal “karşılamak; gelecek” ~ mukabele: “karşı
olmak, karşılık vermek; zıtlaşmak; karşılamak” ~ tekabül: “karşılık olmak, uygun gelmek” // Moğ. tus: “ön, karşı” ~
tuskı: “karşı, zıt” ~ tusla-: “karşı olmak” // Tü. ön: “ön” ~ önle-: “engel olmak”; tü. karşı: “karşı, ön” ~ karşılaş-:
“rastlaşmak; karşı karşıya gelmek, yarışmak” (TS). Bazı dillerde yine “örtmek; utanmak” bilgileri, aynı alt bilgi – üst
bilgi ilişkisi içindedir: Etü. abı-: “örtmek” ~ abın-: “örtünmek” ~ abıt-: “örtmek”~ *abıt> uvıt: “ar, utanma
duygusu”> ut (yeri): avret yeri” // Ar. hicab: “perde, örtü; utanma duygusu” ~ mahcub: “utanmış, utangaç” .
18
Stein, A.: Homokba temetett városok, Budapest 1903.
Kısacası, Çincedeki Türkçe unsurlar sözü, kolayca söylenebilen bir söz değildir.
Yukarıda da söylendiği gibi Çincede Türkçe unsurların bulunabileceği bir çok araştırmacı
tarafından düşünülmemiştir. Bir taraftan da yakın zamana kadar, hem Çinceyi hem Türkçeyi
bilen Çince veya Türkçe bilginlerinin yetişmemiş olması, bu konudaki araştırmaların Paul
Peliot ve öğrencisi Lajos Ligeti’nin ulaştıkları noktada kalmasına yol açmıştır.
Son yıllarda yayımlanan Çağdaş Çincenin Sözlüğünün ve Çincedeki Yabancı Sözler
Sözlüğünün taranması bile, oldukça ilgi çekici sonuçlar doğurmuştur. Bir Uygur Türkü olan
Alimcan İnayet, sağlam bir Çince ve Türkçe bilgisine sahip olmanın verdiği ehliyetle, bu
sözlükleri taradığında ilgi çekici sonuçlara ulaşmış ve Çincede 307 Türkçe söz olduğunu
tespit etmiştir19.
2. Türkçe-Farsça İlişkileri
Asya ve Avrasya'nın bilinen en eski kavimleri olan ve İranî olup olmadıkları halâ
tartışılan Kimmerler (M.Ö. 12.-8. yy.) ve İskitler (M.Ö. 8.-3. yy.) istisna tutulursa, bildiğimiz
ilk Türk-İranî kavim ilişkisi, Hunlar ile Alanlar arasında M.S. 370'lerde olmuştur. Bu
tarihlerde doğu-batı yönündeki bir Hun akını, Orta Asya steplerindeki İranî kavimlerin
hakimiyetine günümüze kadar son verdi.20 Daha sonra tarih sahnesine çıkan ne Partuşlar, ne
Soğdlar, ne de Sâsânîler, Asya steplerinde söz sahibi olabildiler.
Çinlilerden sonra en eski komşuluğumuz İranlılarla olmuştur. Sâsânîlerden yirminci
yüzyılın ikinci çeyreğine kadar İran'ın dâimâ bir Türk devleti tarafından yönetildiğini ve
bugünkü devletin sınırları içinde yaşayan halkın yarıdan çoğunun Türk olduğunu düşünürsek,
bu ilişkinin sadece çok uzun değil, aynı zamanda çok derin bir ilişki olduğunu anlarız. Hele
son bin yılda Türklük dünyasının ortasında kalan İranlılar ile Türkler, bu uzun komşuluk
ilişkisi sırasında birbirlerinden pek çok şey öğrenmişlerdir. Ankara’da, 1995 yılında yapılan
bir yayın, bu ortaklaşalığın bugün bile sürdüğünü göstermektedir. A. Dilberipur’un “Türkçe-
Farsça Ortak Kelimeler Sözlüğü”, bize, bugünkü Fars ve Türk dilleri sözlüklerinin 7.000
sözünün ortak olduğunu göstermektedir21
2.1. Türkçedeki Farsça Unsurlar:
Sâsânîlerin sonuna kadar sürdüğü kabul edilen Eski ve Orta Farsça ile Sanskritçe,
Tohorca, Soğdca gibi diğer Hint-Avrupa dillerinden Türkçeye geçen unsurlar konusu, hemen
hemen, Türkçe-Çince ilişkileri kadar zor ve çetin bir konudur.
Türkçe ve Altayca çalışmalarının yetersizliği yüzünden, bugün, bu dillerde ailesi ilk
anda göze çarpmayan kelimeleri, bu Hint-Avrupa dillerinden birine mal etmek moda haline
gelmiştir.22 Bu moda, tabii olarak, zaman zaman tenkitlere uğramaktadır.23 Hattâ bu modaya
çok uyanlardan bile zaman zaman bu tür tenkitler yükselmektedir.24.
19
İnayet, Alimcan: ’Doğrudan ve Dolaylı Olarak Çinceye Geçen Türkçe Kelimeler Üzerine”, 4. Uluslararası Türk Dili
Kurultayı, Çeşme 2000.
20
Czeglédy Károly: Nomád Népek Vándorlása, Budapest 1969, 10. s. vd.
21
Dilberipur, A.: Türkçe-Farsça Ortak Kelimeler Sözlüğü”, Ankara 1995, 236 s.
22
Bazin, Louis: Structures et Tendances Communes des Langues Turques, PhTF I, 1959; Türkçesi: Gemalmaz, Efrasyap:
Türk Dillerinin Müşterek Tarafları ve Temayülleri, Tarihî Türk Şiveleri (Mehmet Akalın), Erzurum 1976, 15.-29. s.
Rona-Tas, A.: Tocharische Elemente in der Altaischen Sprachen:Language and History Contributions to Comparative
Altaistics (Andras Rona-Tas), Szeged 1986.
Aalto, P.:Iranian Contacs of the Turks in Pre-Islamıc Times, Studia Turcica, Budapest 1971, 29.-37.s.
Schaeder, H.H.:Über einige mitteliranische und osttürkische Ableitun gen aus altir. kavi. ZDMG 7, 1928, XCV s.
23
Tezcan, Semih: En Eski Türk Dili Ve Yazını: Bilim, Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Ankara 1978, 271.-323. s.
24
Doerfer, Gerhard: Türkische und Nongolische Elemente im Neupersischen I - IV, Wiesbaden 1963-1975. Bak. III, 411. s.
Farsçadan Türkçeye geçmiş unsurlar konusunda bugüne kadar epeyce çalışma
yapılmıştır. Türk ve Fars toplumları arasında sanıldığından daha kuvvetli bir iç içelik,
dolayısıyla da bu diller arasında daha geniş çaplı bir alış-veriş söz konusu olmalıdır. Bu
konuda sözlük yazarlarının çok kısa sürede koydukları teşhisleri, sözlüklerinin madde
başlarında işaretlemeleri dışında, komşu dillerdeki Türkçe alıntılar üzerine yapılan
çalışmalarda, Türkçe aracılığıyla bu dillere geçmiş Farsça sözler gösterilmiş, yani Türkçeden
alınan bu sözlerin ilk kaynaklarının Farsça olduğu işaretlenmiştir. Türkçedeki Farsça unsurları
başlı başına bir konu olarak ele alan incelemeleri ise, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz
türkolog Andreas Tietze başlatmıştır25. Bu çalışmada, Farsçadan Türkçeye geçmiş 136 söz
incelenmiştir. Bu konudaki son çalışmaları Stanislaw Stachowski yapmış, 1972-1979
yıllarında yedi bölüm halinde yayımladığı çalışmalarını, daha sonra kitaba dönüştürmüştür26.
Bu çalışmada Farsçadan Türkçeye geçmiş 686 söz incelenmiştir.
2.2. Farsçadaki Türkçe Unsurlar:
M. Fuad Köprülü, 1938'deki Şarkiyatçılar kongresine sunduğu bildiride bu konunun
önemini vurgulamış ve 280 sözü liste halinde örnek olarak vermiştir.27 Bundan çeyrek yüz yıl
sonra da bu konu geniş ve ayrıntılı bir şekilde Gerhard Doerfer tarafından incelenmiş ve
"Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar" adıyla yayımlanmıştır.28 Bu eserde Türkçeden
Farsçaya geçtiği müzakere edilen 2545 Türkçe ve Moğolca söz yer almaktadır.
Bu kabarık sayıya bakarak Farsçadaki Türkçe unsurların belirlenmesinin sona erdiği
düşünülmemelidir. Bugün Farsçada kullanılan ve Türkçe oldukları açık olan pek çok söz, bu
eserde yer almamaktadır. G. Doerfer'in emek mahsulü bu eseri hakkında iki hususu belirtmek
gerekir. Birincisi, araştırmacının Türkçe oldukları son derece açık olan bazı kelimeleri
tereddütle karşılamış olması, hattâ bu kelimeleri başka dillere ait göstermesidir. Meselâ o,
birçok tarih yazarının Türkçeliğini kabul etmedikleri, al ~ yal değişmesinin henüz inandırıcı
şekilde açıklanmadığı ve kelimenin bilhassa İran’la sınırı olan Türk illerinde yaşadığı gibi
hafif gerekçelerle Farsçada da kullanılmakta olan alev kelimesinin Türkçe olmadığını ileri
sürer.29 Aslında, Fars. alav diğer Altay dillerinde, hattâ Ural dillerinde de ortak olan bir kelime ailesinin üyesidir: Tü.
alap 'alev' ∼ alış- 'tutuşmak; alışmak' ∼ yalap 'alev' ∼ yalabı- 'alevlenmek' ∼ yalın 'alev' ∼ yal-
'yalınmak, alevlenmek' ∼ yalaz 'yalaz, alev' ∼ yıldız 'yıldız' ∼ yıldırım 'yıldırım' ∼ yaldrı-/
yaldra- 'ışımak, parlamak' ∼ yaşu- 'ışımak' ∼ ışık 'ışık' ∼ yaşna- 'parlamak, şimşek çakmak' ∼
yaşın 'ışık, parıltı, yıldırım' (EDPT, VEWT) ∼ çaş(ı)->çeş(i)- > çeşmek 'şimşek' (DS) >
çemşek > şemşek 'şimşek' (DS) > şimşek 'şimşek'30, vb. ∼ Moğ. ulal- 'kızarmak, kırmızı olmak'
25
Tietze, Andreas: “Persian Loanwords in Anatolian Turkish”, Oriens 20 (1967), s. 125-168.
26 Stachowski, Stanislaw: Wörterbuch der neupersischen Lehnwörter im Osmanisch-Türkischen (Osmanlı Türkçesinde
Yeni Farsça Alıntılar Sözlüğü), İstanbul 1998, 303 s.
27
Köprülü, Fuad: Yeni Farisîde Türk Unsurları, Türkiyat Mecmuası VII - VIII / 1, İstanbul 1942, 1.-16. s.
28
Doerfer, Gerhard: a.g.e.
29
Doerfer, Gerhard: a.g.e. , III, 358. s.
30 Bizim bu etimolojimiz, Hasan Eren tarafından ağır biçimde eleştirilmişti. Hasan Eren ‘şimşek’ sözünü şöyle açıklamıştı:
“süğüş-(ek) > süğşek > *şüğşek > *şiğşek > *şivşek > şimşek” ve ilave edilmişti: “Süğşek ile şimşek arasındaki köprünün
*şüğşek > *şiğşek > *şivşek ayaklarına dayandığı açıktır”. Bir doçentlik sınavında kendisinin , meslek ahlakıma sığmayan
sözlü emirlerini dinlemediğim için bu yazıyı yazan hocamıza gerekli cevabı bize yakışır bir biçimde vermiştim. Sayın
hocamız, geçen aylarda yine genç bir meslektaşımıza saldıran yazısında, -belki söz konusu doçent o günlerde profesör olduğu
için-, biz aklına gelivermişiz ve hocamız, şu satırları yerli yersiz araya sıkıştırarak rahatlamak istemiştir: “Bu bağlamda
Türkçe şimşek sözü de üzerinde durulmaya değer bir örnektir. Benim bildiğime göre, bu sözün kökeni son yıllara değin
meçhul kalmıştı. Düzeltiyorum: Son yıllarda genç bir çalışma arkadaşımız şimşek sözünün kökeni üzerinde sık sık durdu, bu
yolda birtakım savlar ortaya attı (bildirimizin şimşek biçiminin kökenine ilişkin bölümü Türk Dili’nde 1999/II, 835-843)
yayımlanmıştır”. Sizi sevdiğim, size özendiğim ve sizi yürekten alkışladığım için, “bir dalgınlık eseridir” diyerek, ses
bilgisinden birazcık anlayanların bile yapmayacağı bir yanlışınızı düzeltmeğe kalkışmamıştım. Bu fırsatı verdiğiniz için
teşekkürler…Şimşek sözü hakkında yazdıklarınızı bir daha görelim: “süğüş-(ek) > süğşek > *şüğşek > *şiğşek > *şivşek >
şimşek”… Süğşek ile şimşek arasındaki köprünün *şüğşek > *şiğşek > *şivşek ayaklarına dayandığı açıktır”. Değerli locam,
∼ ulabur 'kırmızılık' ∼ ulabtur “kırmızımsı, pembe” ∼ ulabalza- 'kızarmak' ∼ ulagan/ulaan
'kırmızı, kızıl' ∼ ulayma 'kızgın, kızıl' ∼ gilay- ‘ışıldamak, parlamak’ ∼ gilab “ışıklı, alevli” ∼
gilalza- “ışıldamak” ∼ gilbay- ‘ışımak, ışıldamak’ ∼ gilas ‘ışıklı; ışıkla’ ∼ gilaski- ‘ışıldamak”
∼ ayungga “şimşek, yıldırım, nayzagay, çakın, çakılgan” vb. (Lessing) ∼ Kor. pul/bul 'ateş' ∼
pyel 'yıldız' ∼ Jap. foshi/hoshi 'yıldız' // Mac.vil- kökünden: villámlik 'ışıldamak' ∼ villán
'parıltı' ∼ villamós 'elektrikli, tramvay' ∼ villámlás 'yıldırım', villány 'elektrik' ∼ világ 'dünya' ∼
csillág 'yıldız' ∼ Fin. valo 'ışık' ∼ valoisa 'ışıklı, aydın'∼ valoisuus 'aydınlık'∼ valaistus
'parlatma' ∼ valaiseva 'parlatıcı, ışık'.
G. Doerfer'in adı geçen eseri hakkında belirtilmesi gereken ikinci husus, bugün Farsçada
kullanılan pek çok Türkçe kelimenin eserde yer almamasıdır. Öyle görünüyor ki bu yolda
bilhassa konuşma dilini kaynak alarak yapılacak daha ileri çalışmalar, Farsçadaki Türkçe
unsurların sayısını daha da arttıracaktır. Meselâ G. Doerfer'in eserinde yer almayan ve
Redhouse dışında bütün sözlüklerde Farsça olarak işaretlenen atiş 'ateş' kelimesi Türkçeden
alınmıştır: Tü. ot> od 'ateş' ∼ ota- 'ısınmak, odun yakmak' (EDPT, VEWT) ∼ otaş/öteş > ataş
‘ateş' (kelime Farsçaya muhtemelen bu şekliyle geçmiş ve Farsçada atiş telâffuzunu alarak
daha sonra bu Farsça telâffuzu ile tekrar Türkçeye alınmıştır) ∼ otlan- 'ateşlenmek,
öfkelenmek' ∼ otlug 'ateşli, öfkeli', otung 'odun' ∼ oçak ‘ocak’ ∼ otag ‘otağ’ ∼ uçkun
‘kıvılcım” ∼ kotar- “pişirmek” (EDPT) ∼ Moğ. odu(n) 'yıldız' ∼ oçı(n) 'kıvılcım' ∼ modun
‘ağaç’ ∼ koço/hoço ‘şehir’ (Lessing).
Bu konudaki çalışmalar sürdürülmektedir. Al-Sayyid ‘Addi Shir, “Arap Dillerindeki
Farsça Alıntılar Sözlüğü” adlı araştırmasını 1980 yılında yayımlar31. Bu sözlüğün üçte birini
Türkçe sözler oluşturur. Araştırmacı, bu sözlerin Türkçe olduklarını belirtmiş ve bunların
Arapçaya Farsça yoluyla geçtiğini ileri sürmüştür.
Yine son yıllarda da, A. Ershadi Fard, “Fars Dil ve Edebiyatında Türkçe Alıntılar
Sözlüğü” adlı çalışmasını yayımlamıştır32.
3. Türkçe-Urduca İlişkileri
Bir Ural-Altay dili olan Türk dili ile Hint-Avrupa dil ailesinin Hindî dilleri arasındaki
ilişkiler çok eski dönemlere kadar uzanır. Hindistan, Türklerin benimsediği dinlerden biri
olarak, budacılığın merkezi olması yanında, çeşitli Türk boylarının da göç yeri olmuştur. Hint
kavimleri, tarihin her döneminde, bir veya birkaç Türk kavmiyle komşuluk yaşamıştır. Son
olarak da, islam dindaşlığının Gazneli Mahmud ile komşuluk ilişkisine ve nihayet Kutbettin
Aybek’in 1192’de Delhi Sultanlığı’nı kurmasıyla da yöneten-yönetilen ilişkisine dönüşmesi,
böyle “ayak” olmaz. Olmadı hocam…Hayal kırıklığına uğratıyorsunuz beni…Sizin bana verdiğiniz ad ile, Türk dilletantı
olarak, Türk Dilinin etimolojik sözlüğünü yazmak üzere gönderilmiş anlı şanlı profesörümün yanlışından utanıyorum. Bizim
Türk Dili Tarihi derslerinde birinci sınıf öğrencilerimize öğrettiğimiz bilgilere göre, bu “ayak”, ancak ve ancak şöyle olabilir:
*şüğşek > *şiğşek > *şingşek/*şinşek > şimşek. İç ve son ses durumundaki kapanma seslerinin macerasını okumadınız mı
yoksa? Zekanıza ve donanımınıza rağmen, dersinizi niye çalışmadınız hocam? Kısacası, ne Türkçede ne de başka bir dilde -
v/-v- > -m/-m- türü bir değişiklikten söz edilebilir. Tersini kanıtlayın, bırakın Türkçeyi, dünyanın herhangi bir dilinden tek bir
örnek gösterin, ben dil ile ilgilenmeyi bırakacağım. Buna karşılık sizden küçük bir isteğim var: Sonradan doğanların son
konuşucular olacakları için sizden ve bizden daha şanslı olduklarını unutmadan, ümitvar olunuz ve gençlere saldırmayınız,
onlara köstek değil destek olunuz.
Türkçenin etimoloji çalışmalarını anlamı ve anlam alanlarını ihmalden, bütün dillerde ortak olan seslerin değişme yollarına
dayanarak kurgulamalar yapma alışkanlıklarından uzaklaştırmak gerekmektedir. Etimoloji çalışmalarının ana hedefi olan
anlam örgüsünü, eski-yeni bilgi ilişkilendirmesini, etimoloji çalışmalarının en güvenilir dayanağı saymalıyız. Yoksa, her ses
her sesten gelebilir; tabii ki önce telaffuz yeri veya telaffuz tarzından birini ayak olarak kullanmak şarttır. Bu yüzden, Hasan
Eren’in –v-/-v > -m-/-m ayağı, ses biliminin bilmediği bir “ayak”tır.
31
Shir, Al-Sayyid ‘Addi: Mucemu’l-Alfazu’l-Farisiyyetu’l- Muarrebiye (A Dictionary of Persian Loan-Words in the Arabic
Laguages), Beyrut 1980, 195 s.
32
A. Ershadi Fard: Farhang-I vajgan-i Turki der-Zeban u Adabiyyat-i Farisi (Turkish Lexicon in Persian Literature”, Erdebil
(?), 334 s.
665 yıl süren bir birliktelik yaratmış ve bu ilişkiler, İngilizlerin 1857’de Hindistan’ı işgaliyle
sona ermiştir.
3.1. Türkçedeki Urduca Unsurlar
Böyle bir çalışmaya rastlayamadık. Türkçede Urduca unsurların bulunabileceği
düşünülmediği gibi, Türkçeye Hint dillerinden girmiş her sözü Farsça kaynaklı göstermek
gibi bir yanlışlık da sürekli tekrarlanmaktadır.
Eski devirler söz konusu olduğunda, Budacılığı benimseyen eski Uygurların dilindeki
Sanskritçe sözler üzerinde epeyce durulmuştur. Eski Uygur metinlerinin her yayınında, hatta
ilk Türkçe islami metinlerin ve Kuran çevirilerinin yayınında Sanskritçe sözler gündeme
gelmiştir. Aracı dil sözlükleriyle de olsa, Eski Uygurcadaki Sanskritçe sözler çözülmeğe
çalışılmıştır. Bu sözlerin büyük kısmı, Budacılık terimleri oldukları için, Uygurların yeni bir
din olarak müslümanlığı benimsemeleriyle canlılıklarını yitirmişler ve tarihsel sölükteki
yerlerini almışlardır. Tabii ki budacılık dininde kalan Moğolların sözlüğünde önemli bir yer
işgal ederler.
3.2. Urducadaki Türkçe Unsurlar
Günümüzde Pakistan devletinin resmi dili olan ve Hindistan'ın da resmi dilleri arasında
yer alan Urduca, günümüzde başta Pakistan ve Hindistan olmak üzere dünyanın değişik
ülkelerinde yüz milyonlarca kişi tarafından konuşulmaktadır. Urduca ile Türkçenin ilişkisi
üzerine bazı çalışmalar vardır33.
Türk dilinin etkilediği sahalardan Hindistan yarımadasında, Hindî dillerle Türk dili
ilişkileri konusundaki ilk çalışma, Otto Spies’in yayımladığı Hindî dillerdeki Türkçe kökenli
sözlerle Türkçe üzerinden bu dillere geçen sözlerin yer aldığı 135 sözden oluşan bir listedir.34
Bu konuda Abidin İtil tarafından yayımlanan makalede ise Türkçe-Sanskritçe ilişkileri
değerlendirilerek, Sanskritçeden Türkçeye ve Türkçeden Sanskritçeye geçen birtakım sözlerin
üzerinde bu iki dil arasındaki linguistik paralellikler gösterilmiştir.35 Türkçe-Sanskritçe
ilişkilerinin çok eskilere dayandığını vurgulayan bu yazıda, Türk hanedanların kuzey
Hindistan’da kurdukları uzun süreli yönetimlerde resmî dil olarak Farsçayı kullanmalarına
rağmen günlük dil olarak Türkçeyi kullandıklarını, bunun sonucu olarak da gerek Farsçaya
gerek Hindistan’daki değişik lehçelere, hatta modern Sanskritçeye çok sayıda Türkçe
kelimenin yerleştiği ve Hindûstânî dilinde 80, Bengal dilinde de 40 kadar Türkçe kökenli
sözün bulunduğu belirtilmiştir.36
Türkçe- Hintçe ve Urduca arasındaki ilişkilerle ilgili olarak, “eski ve büyük sözlükleri
taramanın uzun zaman alacağını” söyleyen Erkan Türkmen, başlıca iki pratik sözlüğü
tarayarak hazırladığı 118 kelimelik bir listeyi, iki yazı olarak yayımlar37.
Bu konuda son çalışmayı yapan Münevver Tekcan ise şunları söylemektedir:
“Yukarıdaki araştırmacılar tarafından daha önce tespit edilen Hindî dillerdeki ve Urducadaki
Türkçe sözlere ek olarak 77 söz daha tespit ettik. Daha önce yapılan çalışmalarda taranan
eserlerin dışında, Urduca-Urduca38, Türkçe-Urduca39 olarak hazırlanmış üç sözlük ile Delhi
33
Msl. Nuriye Bilik, Urduca’ya Türkçe’den Geçmesi Muhtemel Olan Bazı Gramer Kuralları, S.Ü., Fen-Ed.Fak., Edebiyat
Dergisi, 1998, Sayı: 12.; N. Bilik, Urdu Dili’nin Tarihçesi ve Türklerin Bu Dile Katkıları, Ankara Üniversitesi, Dil Dergisi,
Haziran 1999, Sayı: 80.
34
Spies, Otto: “Türkisches Sprachgut im Hindûstânî“, Studia İndologica, Festschrift für Willibald Kirfel, zur Vollendung
senies 70. Lebenjahres, Bonn 1955, s. 324-344.
35
İtil, Abidin: Türkçe- Sanskrit Arasında Lenguistik Paraleller, Doğu Dilleri I, Ankara 1970, s. 139-150.
36
İtil, Abidin: a.g.m.
37
Türkmen, Erkan: “Türkçe İle Urduca Arasındaki İlişkiler”, Türk Dili, (Ocak 1985) Ankara 1985, s. 25-37 ve “Urducada
Türkçe Kelimeler”, Türk Dili, (Mart 1985) Ankara 1985, s. 157-171.
38
Sarhindî,Vâris: İlmî Urdu Lugat, Lahor 1979.
Sultanlığı’nın saray hayatını konusunda yazılan Bezm-i Âhir40 adlı eseri taradık. Bu sözlerin
etimolojik ve morfolojik özelliklerini başka bir çalışmanın konusu olarak bıratık. Elde edilen
yeni sözler ile daha önce yayımlanan sözler, yapı özelliklerine göre ve tematik olarak
değerlendirildi. Tespit edilen sözlerin sayısı 227’dir. Sosyal hayatla ilgili 140, yönetimle ilgili
61, beslenme ile ilgili olanlar 17; giyimle ilgili olanlar ise 9’dur41.
4. Türkçe-Arapça İlişkileri
Sâsânîleri aşıp geçerek Kafkaslardan Şiraz dolaylarına kadar uzanan Avar Hunlarını
veya hanedanlarının adıyla42 Heftalitleri ayrı tutarsak, ilk Türk-Arap ilişkisi, M.S. 630'larda,
bugünkü İran topraklarında başlamıştır. Bu ilişki, coğrafî sebepler yüzünden, Selçuklular
devrine kadar Farslar kanalıyla olmuştur. Ayrıca Ruslardan satın aldıkları Türk köleler
vasıtasıyla Kafkaslar üzerinden gerçekleşmiş sınırlı bir Türk-Arap ilişkisi de söz konusudur.
Arapça, Türkler için sadece bir komşu dili olmaktan daha fazla şeyler ifade etmiştir. Bu
dil, Türklerin yeni dinlerinin ve Farslardan öğrendikleri Arap edebî geleneğinin taşıyıcısıydı.
Dolayısıyla komşuluğun ötesinde, yöneten ve yönetilenin dili ilişkisi, Farsça-Türkçe arasında
olduğu kadar Arapça-Türkçe arasında da mevcuttur.
Bu yoğun ilişkilere rağmen, gerek Türkçedeki Arapça unsurlar, gerekse Arapçadaki
Türkçe unsurlar konularında yapılmış monografik çalışmalar olsa da, bu çalışmalar, her iki
konunun da geniş ve hacimli olmasından ötürü, yapılacak yeni çalışmalarla tamamlanmaya
muhtaçtırlar.
Türkçeye Farsçadan geçmiş bir çok söz gibi, Arapçadan geçmiş sözler de Türk dil ve
düşünce dünyasının birer üyesi olmuşlardır. Bu sebeple, yukarıda söylenen ve komşu
dillerdeki Türkçe unsurları araştıran yüzün üzerindeki kitap ve on binlerce makalenin
malzemesi arasına, Türkçeden alınmış Türkçe kaynaklı sözler yanında, Türklerden öğrenilmiş
bilgilerin adları oarak Farsça veya Arapça kaynaklı sözler de dahil edilmiştir.
Her ikisi de geniş coğrafyalara yayılmış bulunan Türkçe ve Arapça ilişkileri, din, sanat,
bilim ve kültür, yöneten-yönetilen ilişkisi gibi oldukça etkili temellere dayanmaktadır. Türkçe
ile Arapçanın ilişkilerini ele alan monografik bir kitap bulunmamakla birlikte, çeşitli
araştırmacıların bu konuda epeyce makalesi vardır. Bu iki dil arasında söz alışverişinin
ötesinde işler de olmuştur. Türkler yeni ulaştıkları bilgileri Arapça köklerden türettikleri
sözlerle karşılarken, Araplar, sokağı, çarşı pazarı, esnaflığı, sosyal ve askeri kurumlarıyla
bütün sosyal hayatı Türklere ve Türkçeye bırakmış gibidirler. Bu yüzden, Türkçenin kavram
eki ve sıfat eki yanında, meslek eki de Arap konuşma dilinde büyük bir yer tutmuştur.
4.1. Türkçedeki Arapça Unsurlar:
Gerek Türkçedeki Arapça unsurlar, gerekse Arapçadaki Türkçe unsurlar konularında
ayrıntılı ve konuyu bütünüyle kucaklayacak bir çalışma bulmak mümkün değildir. Belki
bunun sebebi, her iki konunun da geniş ve hacimli olmasıdır.
Karl H. Menges'in 'Altaycada Eski Mezopotamca Alıntı Kelimeler'43 ve N. Poppe'nin
'Altay Dilinde Eski Kültür Kelimeleri'44 adlı yazılarıyla aynı yıllarda temas ettikleri Türkçe ile
diğer Altay dillerindeki Arapça unsurlar konusu yanında, Türkçedeki Arapça unsurlar
39
Sabir, Muhammed Sabir: Türkçe- Urduca Lûgat, Karaçi 1968.
Zafer Hasan Aybek, Türkçe- Urduca Sözlük, İslamabad 1989.
40
Dillevî, Münşî Feyzûddîn: Bezm-i Âhir, Lahor 1965.
41
Tekcan, Münevver: “Urducadaki Türkçe Sözler ve Bunların Tematik İncelemesi“, Türkçenin Dünya Dillerine Etkisi- V.
Lefke Edebiyat Buluşması-, Ankara 2004, s.
42
Czegledy, Karoly: a.g.e. , 19. s. 43
Menges, K. H.: Zwei alt-mesopotamische Lehnwörter im Altajischen, UAJ 25 (1953), 299.-304. s. 44
Poppe, N.: Ein altes Kulturvort in den altaischen Sprachen, STOF 19:5. (1953), 23-25. s.
hakkında ilk ayrıntılı çalışma, A. Tietze tarafından 'Anadolu Türkçesine Doğrudan Doğruya
Arapçadan Alınmış Kelimeler' adıyla 1958'de yayımlanmıştır.45 Bu çalışmada Türkçedeki
Arapça unsurlar gibi oldukça hacimli bir konunun yalnızca bir alanı incelenmiş ve 216 söze
yer verilmiştir. Oysa Arapça köklerden Türkçede türetilmiş yeni sözlerin veya Türkçede yeni
anlamlar kazanmış Arapça sözlerin de var olduğunu düşünürsek, bu sayının eksikliğini,
dolayısıyla bu konuda daha çok iş yapılması gerektiğini ve Türkçe sözlüklerdeki
işaretlemelerin de yeterli olmadığını görürüz.
Bu çalışma ise, adından da anlaşılacağı üzere, Türkçedeki Arapça unsurlar gibi oldukça
hacimli bir konunun bir dalından ibarettir.
4.2. Arapçadaki Türkçe Unsurlar:
Arapçadaki Türkçe unsurlar konusu ise, Türkçedeki Arapça unsurlardan daha fazla
işlenmiştir. Özellikle İstanbul başkent yapıldıktan bugüne kadar müslümanlık için bir din
Türkçesi yaratamayan veya kilise İslavcası, kilise İspanyolcası, kilise Macarcası, vb. gibi bir
cami Türkçesi yaratamayan ve Avrupa’nın 15. yüzyılda bitirdiği tartışmaları bugün bile
sürdüren Türkler, Araplara, askerlik, beslenme ve giyim-kuşam gibi pek çok alt kültür bilgisi
öğretmişler ve dolayısıyla Türkçeden Arapçaya bu alanlarla ilgili pek çok söz alınmıştır.
Arapçadaki Türkçe unsurlar konusu, sözlük yazarlarının o kadar yoğun işin arasında
verdikleri kısa işaretlemeler dışında da birçok kitap ve makalenin konusu olmuştur. Bu kitap
ve makaleler, genellikle, geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Arapçanın her hangi bir
bölgesindeki Türkçe unsurları konu edinmektedirler.
İslam Ansiklopedisi’ne bu ansiklopedinin kuruluş amaçlarına uygun yazılarından
tanıdığımız din bilgini Muhammad Bin Cheneb, Türkoloji ile ilgili ilk ve tek eserini bu
konuda vermiştir. 1922 yılında Cezayir’de Fransızca olarak basılan M. bin Cheneb’in eseri,
1967 yılında Ahmed Ateş tarafından Türkçeye çevrilerek yayımlanmıştır.46 Eserde Cezayir
Arapçasında yaşayan 634 Türkçe sözü incelemiştir. Cezayirdeki konuşma dilinde yer alan bu
kadar çok Türkçe söze rağmen, bu din bilgininin önsözdeki son değerlendirme cümlesini
sizlerle paylaşmak isterim: “Eksikleri de olan bu 634 kelimelik liste, Türklerin Cezayir
konuşma diline bir miktar kelime soktuklarını göstermektedir. Bununla beraber “dona kedi
sokmak” ve “bereket versin” deyimleri de bir yana bırakılırsa, Türkler galiba Cezayir
konuşma diline hiçbir etki yapmamıştır”. Bu iki halkın geçmişteki birlikteliklerine haksızlık
eden bu sözlere, “Günlük konuşma dilinizde 634 Türkçe söz varsa, bir parça Türk gibi
yaşıyorsunuz demektir” diyerek, gecikmiş bir cevap verelim.
Bu konudaki çalışmalar, V.A. Gordlevskiy'in 1961'de yayımlanan 'Türk Dilinin Arapça
Üzerine Tesiri Meselesi Hakkında'47 adlı çalışmasıyla devam eder.
Ahmet Ateş'in konuyla ilgili çalışması ise, kendisinin de ifade ettiği gibi V. A.
Gordlevskiy'in makalesi ile J. B. Belot'un ve H. Wehr'in sözlüklerinden derlenmiş kelime
listeleridir.48
Diller arasındaki alış verişlerde, bazen, alıcı dil, aldığı unsur üzerinde öylesine derin ses
ve anlam değişiklikleri yapar ve aslî şekil ve anlam ile verildiği dilde aldığı şekil ve anlam
45
Tietze, A.: Direkte arabische Entlehnungen im anatolischen Türkisch, Jean Deny Armağanı, Ankara 1958, 255-333. s.
46 Muhammad bin Chanab: Cezayir Konuşma Dilinde Muhafaza Edilen Türkçe ve (Türkçe aracılığı ile gelen)
Farsça Kelimeler, (Çev. Ahmed Ateş), TDAYB-1966, Ankara 1967, s. 157-213. 47
Gordlevskiy, V.A.: K voprosuo vilianii türetskogo yazıka na arabska. V.A. Gordlvskiy izbraniyye soçineniye. Moskva
1961, II , 138-154. s. 48
Ateş, Ahmet: “Arapça yazı dilinde Türkçe kelimeler üzerine bir deneme I“, Reşit Rahmeti için, Ankara 1966, s. 26-31;
“Arapça yazı dilinde Türkçe kelimeler üzerine bir deneme II“, Türk Kültürü Araştırmaları II, Ankara 1965, 5-25. s.
birbirinden o kadar uzaklaşır ki herhangi bir sözlük yazarının o kadar işin içinde verdiği
kararlara güvenmek, bizi sık sık yanlışlıklara sürükler.
Bütün bu çalışmalar, 1984 yılında Şamil Fahri Yahya tarafından değerlendirilmiştir49.
Şamil Fahri Yahya’nın hazırladığı doktora çalışmasında 1981 Türkçe söz, Arapçanın çeşitli
coğrafyalarındaki biçim ve anlamlarıyla verilmektedir. Araştırmacı, ayrıca, Arapçada sık
kullanılan Türkçenin bazı isim yapım eklerini ve bu eklerin geçtiği sözleri de listelemektedir.
1990 yılında, Mahammad Ahmad Duhman, “Memlükler Devrindeki Tarihsel Sözler
Sözlüğü” adlı çalışmasını Şam’da yayımlar.50 Bu çalışmada o devrin Arapça metinlerinde
geçen 891 söz ve ifade yer almaktadır.
Arapçadaki Türkçe unsurlar konusunu en çok çalışan bilgin, Erich Prokosch olmuştur51.
Prokosch’un Sudan Arapçasındaki Türkçe sözlerle ilgili eseri, Türkçe-Arapça ilişkileri
konusunda, alıntıların ses bilgisi konusunda ve Türkçe meslek ekinin Arapçada kullanımıyla
ilgili bilgiler verdikten sonra 202 Türkçe sözü inceler.
Yakın zamanlarda da Bedrettin Aytaç tarafından “Arap Lehçelerindeki Türkçe
Kelimeler” adlı bir eser yayımlanır52. Türkçe sözlerin Arap Lehçelerindeki biçimlerinin de
gösterildiği bu eserde 941 söz yer almaktadır.
5.Türkçe-Rusça İlişkileri
Türklerin Çinliler, Farslar ve Araplardan sonra en eski komşuları önce Ruslar sonra da
bütün Slavlardır. M.S. 4. yüzyıllarda İndo-Germen topluluğundan ayrılan Kuzey ve Güney
Slavları, M.S. 6. yüzyıldan itibaren, önce Avarların, sonra da Bulgar Türklerinin ziraatçı
tebaları olarak daha doğuya çekilmişler ve nihayet M.S. 8. yüzyıllarda bugünkü vatanlarına
ulaşmışlardır. Bu sebeple gerek Kuzey Slavları, gerekse Güney Slavları, bu bin beş yüz yıla
yakın süre içinde daima bir Türk kavminin komşusu oldular.
M.S. 4. yüzyıllarda İndo-Germen topluluğundan ayrılan Kuzey ve Güney İslavları, M.S.
6. yüzyıldan itibaren, önce Avarların, sonra Bulgar Türklerinin ziraatçı tebaları olarak daha
doğuya (belki zorla) çekilmişler ve nihayet M.S. 8. yüzyıllarda bugünkü vatanlarına
ulaşmışlardı.
Ruslar ile Türklerin ilişkilerini bir kaç döneme ayırmak mümkündür. En eski zamanlara
ait devre, Kiev Rusyası oluşmadan önceki 6.-7. yüzyıllardaki Slovenler ile Avarların ilişkileri
ve daha sonra Hazarlar, Volga Bulgarları ve diğer Türk boyları arasındaki ilişkiler. Tarihe
baktığımız zaman, Rus ve Türk toplumlarının ticaret, ekonomi ve yerleşim bakımdan
birbirleri ile yakın temas içerisinde idiler. Bundan dolayı, bu halkların günlük kullanılan dili
öğrenmeleri gerekirdi. Bunun sonucunda birçok Türkçe söz Rusçaya geçmiştir. Türkçe
kelimelerin Rusçaya geçişleri Kazan, Astrahan ve Kırım Hanlıkları döneminde daha da
artmıştır. Daha sonra da Sovyetler Birliği’nin içerisinde Türk toplulukların olması, Rusça-
Türkçe ilişkisinde çok önemli ve etkin bir faktör olmuştur. Araştırmalara göre Rus dilinde
49 Şamil Fahri Yahya: Arapçanın Muhtelif Lehçelerinde Türkçe Unsurlar, İstanbul 1984, 391 s. (İ.Ü., basılmamış
doktora tezi).
50 Mahammad Ahmad Duhman: Mucemu’l-Elfazu’t- Tarihiyye fi-Asri’l-Mamalukiya (Dictionary of Historical
Mamluk’s Words and Expressions), Şam 1990, 160 s.
51 Prokosch, Erich: Osmanisches Wortgut im Sudan-Arabischen, Berlin 1983, 75 s.; : Osmanisches Wortgut im
Agyptisch-Arabischen, Berlin 1983; Zum osmanisches Wortgut im arabischen Dialekt von Amman“, Materialia
Turcica 15, Bochum 1991, s. 14-23 ve bu yazıyı tamamlamak üzere Jafar Ababneh ile ortak yazı: „Ottoman
Loanwords in Jordanian Arabic“, Grazer Linguistische Studien 48, Herbst 1997.
52 Aytaç, Bedrettin: Arap Lehçelerindeki Türkçe Kelimeler, İstanbul 1994, 159 s.
Yunanca, Latince, Fin-Ogur, Moğolca, İran dillerinden sözler yer almaktadır. Bu dillerin
arasında Türkçenin ise önemli bir rolü vardır.
Türk dillerinden gelmiş ve günlük konuşmalarda kullanılan sözler dil araştırmacıları
için büyük bir ilgi alanıdır.
Yapılacak yeni çalışmalarla Rusçadaki Türkçe sözlerin sayısı artacaktır; çünkü Ruslarla
Türklerin son yıllarda ilişkileri eskiye göre daha da hareketlenmiştir. Yani birlikte yaşamalar
artmıştır, dolayısıyla da karşılıklı öğrenmeler çoğalmış olmalıdır. Buna bir örnek vererek
sözümüzü tamamlamak istiyoruz. İncelediğimiz kaynaklardaki Türkçe sözler listesinde tek
başına tamam sözü yoktur; ancak bugün Rusçada tamam sözü sıkça kullanılmaktadır.
5.1. Türkçedeki Rusça Unsurlar:
Bu konuda ilk çalışma, H.F. Miklosich tarafından 'Türkçedeki İslavca, Macarca ve
Romence Unsurlar' adıyla 1889'da yapılmıştır.53 Bu tarih, İslavcadaki Türkçe unsurların
araştırılmağa başlandığı tarihlere rastlamasına rağmen, bu yoldaki çalışmalar o kadar heyecan
verici bulunmamış olmalı ki İslavcadaki Türkçe unsurlar konusu etrafında cereyan eden
meşhur tartışmaları, bu konu etrafında görmüyoruz.
Bunun sebebi, H. F. Miklosich ve Snjezana Valjacic'in de ifade ettikleri gibi
Türkçe’deki İslavca unsurların pek az oluşudur.54 Malzemesi oldukça sınırlı olan bu konu, son
olarak 1957'de 'Türk Halk Dilinde İslavca Alıntılar' adıyla Andreas Tietze tarafından
incelenmiştir.55 Türkçedeki İslavca alıntıların ses bilgisi açısından da değerlendirildiği bu
çalışmada 233 İslavca söz yer almaktadır.
5.2. Rusçadaki Türkçe Unsurlar:
İslav dillerindeki Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve
günümüzde de sürmektedir. Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur.56
Önce Rusların, daha sonra da Güney İslavlarının dilleri üzerinde başlayan bu çalışmaların
meyvelerini derli toplu birer sözlük halinde Elizaveta Nikolaevna Şipova'nın ve Abdullah
Skaljic'in eserlerinde bulabiliriz.57
E. N. Şipova'nın “Rus Dilindeki Türkçe Unsurlar Sözlüğü” adını taşıyan eseri, Alma-
Ata'da, 1976 yılında yayımlanmıştır. Bu çalışmada, Rusçaya Türkçeden geçtiği kabul edilen
1507 kelime üzerinde durulmaktadır. Bu sayı, Şipova'dan önce Rus etimoloji sözlüğünü
yazmış olan M. Vasmer'in eserindeki Türkçe unsur sayısından epeyce azdır.58
N. Poppe Jr.'a göre M. Vasmer'in eserinde Türkçe asıllı olarak belirlenen 1700 kelime
yer almaktadır.59 Vasmer'in eseri diyalekt kelimelerine yer verdiği iddiasıyla tenkit edilmiştir.60
Her halukârda, Rusların bugünkü yeni vatanlarına geldikleri tarihlerden beri süren Türk-Rus
ilişkilerine bakarak, yüzün üzerinde makale ve kitabın yayımlandığı bu konuda, daha yeni,
daha geniş ve daha ayrıntılı çalışmalar bekleyebiliriz.
Alma-Ata’da 1994 yılında yayımladığı “Rus Edebiyatında Türkizm”61 adlı eserinde,
R.T. Mendekinova, Kazakistan’da yaşayan Rus yazar İ. P. Şuhov’un iki romanında 2500’e
53
Miklosich, H.F.: Die Slavischen-magyarischen und rumanischen 54 Elemente im türkischen Sprachschatze, Wien 1889.
Miklosich, H.F.: a.g.e.
55 Vejacic, S.: Sırp-Hırvat Diline Girmiş Olan Türk Maddî Kültür Unsurları, Doktora Tezi, İstanbul 1966
56 Tietze, A.: Slavische Lehnwörter in der türkischen Volkssprache, Oriens X (1957), s. 1-47.
Bu çalışmaların bibliyografyası için bkz.:
Poppe, N.: Introductian to Altaic Linguistic, Wiesbaden 1965, 165-176.s.
5 7 Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.
Şipova, E.N.: Slovar Tyurkizmov v Russkom yazıke, Alma-Ata 1976, 444 s.
58 Skaljic, A.: Turcizmi u Srpskohrvatskom-Hrvatskosrpskom jeziku, Sarajevo 1985, 662 s.
59 Vasmer, Max: Russisches etymolgisches Wörterbuch , 3 vols. , Heidelberg 1950-1958.
60 Poppe, N. Jr.: a. g. e. , 44.s.
Poppe, N. Jr.: a. g. e. , 44.s. vd.
61 Mendekinova, R. T.: Pereçen Tyurkizmov v yazıke proyzvedeniy Ruskih pisatey- Slovar’ sravoçin
respublikanskiy izdatel’skiy kabinet ministerstvo obrazovaniya respubliki Kazahstan, Almatı 1994, 81 s.
yakın Türkçe söz bulunduğunu belirtir. Bu eserde, Türk-Rus ilişkileri de değerlendirilmiş ve
456 Türkçe söz listelenmiştir.
Moskova’da, A.G. Spirkin, İ.A. Akçurin, R.S. Karpinskaya tarafından 1980’de
yayımlanan “Yabancı Kelimeler Sözlüğü”62, Türkçe unsurlar bakımından 1955 yılında yapılan
ilk baskısından çok farklı hale getirilmiştir. Sözlüğün bu ikinci baskısında, Rusçadaki Türkçe
kelime sayısı gülünç bir rakama düşürülmüştür: 304. Türklüğü ve Türkçeyi, yalnız Türklerin
kendileri değil, galiba komşuları da terkediyor!
6.Türkçe-Ukranca İlişkileri
Rus, Sırp-Hırvat, Çek, Slovak ve Leh dilleri gibi, bir İslav dili olarak, Ukrancadaki
Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve günümüzde de sürmektedir.
Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur63.
6.1.Türkçedeki Ukranca Unsurlar
Türkçedeki Ukranca unsurların monografik bir çalışması yoktur. Türkçedeki İslavca
unsurları konu edinen çalışmalarda, zaman zaman sözlerin Ukranca biçilerine de
değinilmiştir.
6.2.Ukrancadaki Türkçe Unsurlar
Çeşitli İslav dillerindeki Türkçe unsurları konu edinen çalışmalarda, sözlerin Ukranca
biçimlerine de temas edilir. Bilhassa Fasmer, sözlerin Rusça biçimlerinden önce Ukrancadaki
biçimlerini verir. Ukrancadaki Türkçe unsurları konu edinen son monografik yayın da, bu iki
İslav dilindeki Türkçe sözleri, iki ayrı bölüm halinde inceler. Günlük gazete ve dergilerin,
okul kitaplarının taranmasıyla oluşturulmuştur R. R. Devletov tarafından yayımlanan ve
günlük dile dayalı bu çalışmanın Ukranca bölümünde 747, Rusça bölümünde 594 Türkçe söz
yer almaktadır.64
7. Türkçe-Ermenice İlişkileri
Tarihin bildiği kadarıyla Türklerin Çinliler, Farslar ve Bizanslılardan sonra en eski
komşusu Ermenilerdir. Uzun bir zaman dilimi içinde komşuluk ilişkisi yaşamış olan bu iki
halk, birbirinden pek çok şey öğrenmiş; öğrenilen bilginin adı olan söz, komşunun dilinde de
yaşama alanı bulmuştur.
Kafkasya’nın başka halklarının yazılı kaynakları, Orta Çağ başları Azerbaycan tarihi ve
yazılı dönemden önceki Türk dili tarihi araştırmalarında, büyük önem taşımaktadır. Bu
yazılı kaynaklar, kapsadıkları Türkçe sözlük ve gramerlik unsurlarla, yazılı devir öncesindeki
Türkçe’yi kurmakta, Türk dili tarihinin; yine kapsadıkları Türkçe kavim adları, kişi adları ve
yer adlarıyla Türk tarihi çalışmalarının önemli belgeleridir. Bilindiği gibi, Türk tarihi ve dili
araştırmalarında, buna benzer bir rolü, Çin, Fars ve Bizans kaynakları oynamaktadır.65
Kafkasya’nın başka halklarının tarih kaynaklarındaki ve dillerindeki Türkçe etkisini, ilk
olarak, Mordtmann incelemiştir.66 Bu konuda birçok çalışma yapan Mordtmann, bu
yazılarından birinde şunları söylemektedir: “Ermeniler Hint-Avrupa grubuna bağlıdır; ama
62 Spirkin, A.G., Akçurin, İ. A., Karpinskaya, İ. A.: Slovar’ inostrannıh slov Russkiy Yazık, Moskova 1980, 624
s6.3
Bu çalışmaların bibliyografyası için bkz.:
Poppe, N.: Introductian to Altaic Linguistic, Wiesbaden 1965, 165-176.s.
Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.
64 Devletov, R. R. : Tyurkizmı v Ukraynskom i Russkom yazıkah, Simferopol 2001, 104 s.). 65
Budagova, Z. İ., Gukasyan, V. L. 1979, “Ob Azerbaycansko-Armyanskih yazıkovıh kontaktah”, Sovetskaya
Tyurkologiya 1979, Bakı, s. 10-21. 66
Mordtmann 1872, “Entzifierung und Erklärung der arm. Kellinschriften von Van und der Umgegend”, ZDMG XXII, s.
465-493.
dilleri açıkça Turan etkisinin izlerini taşımaktadır. Bu ifade altında, ben, Osmanlılarla
yüzyıllar boyu süren ilişkiler sonucu olarak Ermenice’ye giren Türkçe sözleri değil,
Selçuklular, Osmanlılar vb. Türk devletleri doğmadan, M.S. IV., V., VI., VII. yüzyılların
yazılı Ermenicesindeki Turan unsurlarını kastediyorum.”67 Mordtmann, burada 23 Türkçe söz
sunarak, bu sözlerin yazılı Türkçe’den önceki devirlerde, M.S. IV.-V. yüzyıllarda
Ermenice’ye alındığını belirtmektedir.
VII. yy.dan başlayarak Kafkas kaynaklarındaki Türkçe kelimelerin sayısının hızla arttığı
görülmektedir.VII.-VIII. yüzyıllar ve daha sonraki Ermeni kaynaklarında, Alp Arslan, Kılıç
Arslan, Gazan, Atabeği, vb. birçok kişi, ata, oğlan, kızlar, vb. akrabalık, avçı, temirçi, vb.
meslek, Hun, Hazar, Türk, Kenger, Akatzir, Barsil, vb. kavim ve yer adı yanında, beslenme ve
giyinme gibi temel kültürler veya sosyal yapı ve üst kavramlarla ilgili çok sayıda Türkçe
sözle karşılaşırız.
Dillerin ses bilgisi ve söz dizimi düzlemlerinin temsil ettiği kullanım yapılarında,
sözlüklerin temsil ettiği edinim yapılarına oranla, oldukça zengin bir çeşitlilik ve hızlı
değişiklikler yaşanmaktadır. Sözler, seslere ve cümlelere oranla daha kalıcı yapılardır. Bu
yüzden, dil alışverişleri söz konusu edildiğinde, ilk akla gelen sözlük alıntıları olmaktadır.
Geniş bir coğrafyada, uzun bir süre yaşamış ve yaşamakta olan Türkçe’nin Çince, Farsça,
Ermenice, Bulgarca, Arnavutça, Rusça, Macarca ve Romence gibi eski komşularıyla ilişkileri,
yalnız sözlükte kalmamış, ses ve söz yapımı ile söz dizimi düzlemlerine de sıçramıştır. Bu
yüzden, Türkçenin bu eski komşularıyla ilişkileri söz konusu olduğunda, sözlüklerde görülen
söz alışverişlerinin ötesinde, gramerlik alıntılar da gündeme gelmektedir.
Türkçe-Ermenice ilişkileri söz konusu edildiğinde, Türkçenin Ermeniceden epeyce söz
aldığını ve bunların 20 kadarının yazı diline de geçtiğini görüyoruz. Türkçenin Ermeniceden
herhangi bir gramerlik unsur alması ise söz konusu değildir.
Türkçenin Ermenice üzerine etkisine gelince, bu etkinin Ermenicenin hem sözlük hem
de gramer alanlarına yayıldığını görüyoruz. Tarihte olduğu gibi, bugün de, Ermenistan dışında
küçük topluluklar halinde yaşayan Ermeniler arasında, bir yazı dilinin birleştiriciliğine
dayanan standart bir dil yoktur. Ermenicenin etimoloji sözlüğünü yazmış olan R. Açaryan, bu
konuda, 1926’da Baku’da toplanan I. Türkoloji Kurultayında şunları söylemektedir: “Küçük
Asya’nın Batı bölgelerinde, Kıbrıs’ta, Bulgaristan’da, Doğu Rumeli’de, Romanya’da ve Basarabya’da,
İran’nın ve Kafkasya’nın bazı köylerinde, Türkçe’nin Ermenice üzerindeki etkisi o
kadar yaygınlaşmıştır ki, Ermeniler kendi ana dillerini bile kaybetmişlerdir. Bu olay, birkaç
yüz yıl önce gerçekleşmiştir. Polonya Ermenileri, 1530 yılından itibaren Ermeniceyi unutup
Tatarcayı kabul etmiş ve Ermeni alfabesiyle büyük bir Tatar edebiyatı yaratmışlardır. Kilise
kitapları bile Tatarcaya (Kıpçakçaya) tercüme edilmiştir. Ermeniler, Küçük Asya’da olduğu
gibi, İstanbul’da da Türkçe yazdıkları zengin edebiyatı, Ermeni yazısıyla daha da
ilerletmişlerdir. Türk alfabeleri hiçbir zaman yeterli olmamış ve halk dilindeki bütün sesleri
işaret etme niteliği taşımamıştır. Ermeni alfabesi ise, bu olgunluğa sahiptir. Tabiî ki bu
sebeple, Ermeni alfabesiyle yazılmış bu edebiyat, Türk-Tatar dilinin tarihini öğrenmek
bakımından son derece önemlidir. Türkçe’den alınma sözler, Türkçe’nin fonetik kurallarını
kronolojik olarak belirleyebilme imkânını sağlar. Bu konuda, Ermeni yazarlarının eserlerinde
yer alan geniş malzeme kullanılırsa, erken asırlardaki Türk-Tatarların yaşantıları ve tarihi de
öğrenilmiş olur.”68
Bugün Ermeni yazı dilinin komşuluğunda yer alan Azerbaycan Türkçesi, Ermenistan
Ermenicesindeki Türkçe sözlerin geçiş yolu olmuştur. Bu yüzden, Ermenicedeki Türkçe
67
Budagova, Z. İ., Gukasyan, V. L. 1979, s. 11. 68
Açaryan, R. A. 1926, Pervıy vsesoyoznıy tyurkologiçeskiy s’ezd, Baku 1926, s. 152.
alıntılar, büyük ölçüde, Eski Anadolu Türkçesi ile Türkiye Türkçesine oranla Eski Anadolu
Türkçesine daha yakın olan Azerbaycan Türkçesinin ses özelliklerini taşımaktadırlar.
7.1. Türkçedeki Ermenice Unsurlar:
Ermeniceden Türkçeye Geçen Sözler: Bu konu ilk olarak 26 Şubat-5 Mart 1926
tarihlerinde Baku’da toplanan I. Türkoloji Kurultayında dile getirilmiştir. Türklüğün alfabe
değişikliği temel konusu için toplanan, bu arada Türklük Bilgisinin başka konularının da
görüşülüp tartışıldığı bu kurultaya Ermenicenin Etimolojik Sözlüğünün69 ve Ermenicedeki
Türkçe Unsurlar Sözlüğünün70 yazarı H. R. Açaryan da katılmış ve bildirisini Türkçe
sunmuştur. Bu kurultaya sunulan bildiriler, yine 1926 yılında Rusça yayımlanmış ve
Açaryan’ın söz konusu bildirisi Rusçaya özet halinde çevrilmiştir. Türk-Ermeni dil ilişkileri
konusunda bir fikir verebilecek düzeyde olan Ermeni bilginin bu bildirisinde, Ermeniceden
Türkçeye geçmiş 200 kadar söz açıklanmıştır. Açaryan, Türkçe sunduğu bildirisini şöyle
sürdürmektedir: “Türkçe’nin Ermenice üzerindeki etkisi çok büyüktür. Ben, daha 1902’de, bu
meseleyi geniş ve özel bir çalışmada ele almıştım... Bu kelimelerin sayısı 4000’e
ulaşmaktadır... Genellikle, bir dilden başka bir dile isimler, bazen sadece sıfatlar, çok nadir
hallerde ise fiiller geçer. Sayı sıfatları, bağlaçlar ve zarflar ise, başka bir dil tarafından
benimsenmezler; fakat Ermenicede bu tür unsurların hepsi aynı ölçüde yaygındır. Birçok
vilayette 70, 80 ve 90 rakamları Türkçe adlarıyla kullanılmaktadır. Rodos’ta da 69-99
arasındaki bütün sayı adları Türkçedir... Şimdi ise, konunun ikinci kısmı olan Ermenice’nin
Türk-Tatar dili üzerindeki etkileri kısmına geçiyorum. Kopenhaglı bilginlerden Prof. Olger
Peterson ve Viyanalı Kraelitz-Grainfenhorst, Türk-Tatarların bir grup kelimeyi Ermenilerden
çok eski çağlarda aldıkları tahminini yürütürler. Ben, burada bu meseleye değinmeyeceğim.
Sizin dikkatinizi daha eski dönemlere ait çeşitli Türk-Tatar, özellikle Anadolu ağızlarında
karşılaşılan dil hadiselerine çekmek istiyorum. Bu kelimelerden bir kısmı edebî dile de
geçmiş; bir kısmı ise, sadece halk dilinde yaşamaktadır. Ermeniceden Türkçeye geçen bu
kelimelerin toplam sayısı 200’dür.”71
Son olarak, yakın zamanlarda, bu konuyu Robert Dankoff ele almış, Ermeniceden
Türkçeye geçen sözleri bir sözlük halinde yayımlamıştır. Bu yayında 806 söz yer almaktadır.
Dankoff’un bu çalışmasında, Açaryan’ın “toplam 200” dediği bu sayının, hangi amaçla
olduğu bilinmez, Ermenicede de yaşamakta olan pek çok Türkçe sözün veya Türkçenin başta
Rumca olmak üzere başka dillerden aldıklarının Ermenice gösterilerek dört katına çıkarılmış
olduğunu görmekteyiz.72 Dankoff, bu yayınına, Türkçe mi Ermenice mi olduklarının
tartışılması gerektiğine inandığı 309 söz daha ekler ve böylece Türkçedeki Ermenice sözlerin
sayısı 1115’e yükselir. Bu sayı, Ermenicenin etimoloji sözlüğünü ve R. Dankoff’un da
başlıca kaynağı olan Ermenicedeki Türkçe unsurlar sözlüğünü yazmış bulunan Açaryan’ın
verdiği sayının altı katıdır. Dolayısıyla bu çalışma, bizi, Türkçedeki Ermenice sözler
konusunda sağlam bir düşünceye götürmekten uzaktır.
Biz tekrar Açaryan’ın çalışmasına dönersek, Türkçedeki Ermenice sözlerin sayısını
“toplam 200” olarak kabul edebiliriz. Çoğu ağızlarda yaşamakta olan bu sözlerden 20 kadarı
Türk yazı diline de geçmiştir.
7.2. Ermenicedeki Türkçe Unsurlar:
7.2.1. Sözlük Alıntıları: Bilebildiğimiz kadarıyla, Ermenice, M.S. IV. Yüzyılda,
Türkçeden en az 23 söz almış bulunuyordu. XI. asrın sonlarına doğru, Türkçeden Ermeniceye
geçen sözlük ve gramerlik alıntıların sayısı önemli derecede artmıştır. Bu devirden sonra
69
Açaryan, R. A., 1900, (Ermenice), Moskova- Vagarşapat Vagarşapat. 70
Açaryan, R. A., 1902, (Ermenice) Moskova-Vagarşapat. 71
Açaryan, R. A., 1926, Pervıy vsesoyoznıy tyurkologiçeskiy s’ezd, Baku 1926, s. 153. 72
Dankoff, Robert, 1995, Armenian loanwords in Turkish, Wiesbaden, 217 s.
Türkçe, yalnız Türklerin değil, aynı zamanda Ermeni yazarları ve aydınlarının da kullandığı
yazı dili haline gelmiştir. Böylece, bu iki dilin ilişkisi, konuşma dilinin dışına taşarak edebî
seviyeye genişlemiştir. V. L. Gukasyan, Türkçenin etimoloji sözlüklerinden birini de yazmış
olan E.V. Sevortyan’ın, bu dönemi anlatırken şunları yazdığını ifade etmektedir: “Ermeniler,
XII. asır Moğol işgaline kadar Selçuklular ve Türkmenler, daha sonra da Osmanlılar ve
şimdiki Azerbaycan Türklerinin atalarıyla bir arada yaşayarak, onlarla devamlı ve çok yönlü
ilişkilerde bulunmuşlardı. Orta Çağ Ermeni edebiyatında Güney Türk kökenli kelimelerin
bulunma nedenini Oğuz kavimleri ve halkıyla olan günlük ilişkilerle açıklayabiliriz. O
dönemin birçok Ermeni yazar, yurttaşları Türkler gibi Türkçe konuşabiliyor, bazen iki dilli
olabiliyordu.”73
XV.-XX. yüzyıl Ermeni yazılı kaynaklarına dayanarak Ermenicede Türkiye Türkçesi ve
Azerbaycan Türkçesine ait kelimelerin her geçen yüzyıl daha da arttığını söyleyebiliriz.
Yukarda bahsettiğimiz R. A. Açaryan’ın “Ermenice’deki Türkçe Alıntılar” kitabında 4262
tane Türkçeden alınmış söz yer almaktadır.
Muhtemelen II. Dünya Savaşının kargaşası yüzünden on yıl ara ile yayımlanmış iki
yazısında, Eugeniusz Sluszkiewicz, Ermeniceye geçmiş Türkçe sözleri, dilciliğin en dağınık
konularından biri olan alıntı sözlerin ses bilgisi açısından değerlendirmiş, Ermenicedeki 276
Türkçe sözü kullanarak, Türkçenin seslerinin Ermenicede nasıl temsil edildiklerini
göstermeğe çalışmıştır74.
7.2.2. Deyim Alıntıları: Bu iki dil arasında, söz alıntıları yanında, deyimlik alıntılar da
söz konusudur.
1. Türkçeden Ermeniceye Değiştirilmeden Alınanlar:
Ay balam, ay canım, ay sağ ol>Ay balam, ay canım, ay sağol (ALŞ 1, 316)
Aslan balası>Aslan balası (HA 1, 57)
Begafil eşge düşdüm, dağıtdım dünya pulu>Begafl eşga düşdım dagıtdum dünya puli
(Erm. Aş. 88)
Bilene bir, bilmeyene min>Bilana bir, bilmiyana bin (HA. I, 36)
Dedi eynindeki olan, paltarı sat ver cahıra>Dedi aynindakı olmiş, partali sat, ver
cahıra (Erm. Aş. 48)
Düşmenin gözi kor olsun>Dyuşmanı gyozi gyor olsun (ALŞ. I, 354)
Keçi can hayında, gessab piy ahtarır>Keçi can harayında, gesab piya man galis (ALŞ.
I, 218)
Keçen güne gün çatmaz, calasan günü güne>Geçan gyuna-gyun çatmaz, calason
gyun gyuna (ALŞ. I, 366)
Keşiş bele iş>Keşiş bele iş (EA. I, 96)
Kor üçün hamısı bir, ya burda, ya Bagdat’da>Kor içün hamsi bir, ya burda, ya
Bagdat’da (ALŞ. I, 236).
Gorun çatlasın der – der can, gorun>Gyorn çatlası derder can, gyorn (HA. I, 46)
Pah, namerd köpek oğlu>Pah, namard gyopoğli (ALŞ. 1, 269)
Seni doğanın boynu sınsın, bele boynu sınsın, Seyran oğlan>Sani doğanın boyni snsun,
bele boyni snsun, Seyran oğlan (ALŞ. I, 308)
73
V. L. Gukasyan 1978, “Znaçeniye Zakavkazskih İstoçnikov v İzuçenii İstorii Azerbaydjanskogo Yazıka
Dopismennogo Perioda”, Sovetskaya Tyurkologiya, Baku, No. 2., s. 19-33.
74 Sluszkiewicz, Eugeniusz: “Remarques sur la langue turque des Arméniens et sur les emprunts turc de l’arménien-I”, RO
XIV (1939) ve “Remarques sur la langue turque des Arméniens et sur les emprunts turc de l’arménien-II”, RO XV (1949).
Bilene bir, bilmeyene min>bilana bir, bilmiyana bin (HA. I, 36)
Olacağa çare yoh>Olacağa çara yoh (GA. II., 171)
2. Türkçeden Ermeniceye Çevrilerek veya Melezleştirilerek Alınanlar:
Gel gel demek> Gjal-gjal anel
Giç damar> Giž damar
Tike tike etmek> Tikä tikä anel
Gadasını almak> Gadan arnel
Aslan kesilmek>Aslan ktrel
Eh, yaradan Allah>Eh, yaradan asdvaç (ALŞ. I, 361)
Düz danışanın papağı deşik olar>Drusd hosogi papağı çag gıli (HA. I, 37)
İt hürer, kervan keçer>Şunı ghaça, karvanı gkoça (PP. I, 185)
Harada aş, orada baş>Bordeğ aş, endeğ baş (PP. I, 36)
Ahır atadan, babadan bele bilmişik>Ahr atadan, babadan esbes eng imaçel (HA. I, 98)
Oho, baş üste, canım çıhsın>Oho, baş yusda, cans dursga (ALŞ. I, 325).
Saggız kimi yapışır>Sahgzi besa gıpçım (ALŞ. I, 321)
Maral kimi gözeldir>Marali bes gyozale (ALŞ. I, 314)
Gülüm, gülüm, gül çiçek>Gyulım, gyulım, gyul çiçag (GA. II, 211)
Ay arvad, ne karvan keçmeli kecedir>Ay gnig, inç karvan gdrelu gişere (HT. I, 495)
Bir atım barıt kimi şeydir>Mi atum baruti bes bana (PP. I, 79)
Bir neçe tazı-tula meni gerek gorhutsun?>Mi kani tazi tula inc batke nahaç nen? (GA.
II, 1939)
Deyirmanı sınıb çah-çah olub>Cağaçi godraç çahçahen darel (PP. I, 70)
Ne var, haneharabın arvadı?>Do inca hani harabi gnig? (PP. I, 68)
Bu deyim alışverişleri yanında geri dönen alıntı deyimler de vardır; yani
Türkçe>Ermenice>Türkçe şeklinde geri dönen alıntı deyimler:
Kordu, şildi, gebulumdur> Kores, şiles, gebules (İH. II, 316)
Her şey yavaş yavaş> Her şey gamas gamas (MP. I, 21)
İravan aşından da oldug, Giravan daşından da (İH. II, 322)75
7.2.3. Gramerlik Alıntılar: En azından 1600 yıl süren, Ermenicenin tarihteki ve
bugünkü çeşitli Türk şiveleriyle ilişkileri sonucu, Yeni Ermenicede bazı yapı değişiklileri de
olmuştur. Ermeni edebi dilinin kurucusu Hacatur Abovyan ile ünlü Ermeni dilcileri M. H.
Abeğyan ve R. Açaryan, yaptıkları çalışmalar sonunda, bu 1600 yıl süresince Ermenicede
görülen büyük değişiklikleri ortaya koymuşlardır. H. Abovyan, M. H. Abeğyan ve R. Açaryan,
değişik tarihlerde, benzer ifadelerle şunları yazmışlardır: “Azerbaycan ve Türkiye
Türkçelerinin etkisi sonucunda Ermeni dilinin söz dizimi epeyce değişerek, Hint-Avrupa
dillerinin söz diziminden uzaklaşmış, Ermenice, eklemeli bir dil haline gelmiştir.”76 Buna
karşılık, şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, Türkçede Ermeniceden alınmış herhangi bir
gramerlik unsura rastlanmamıştır.
7.2.3.1. Ses Bilgisi Düzleminde: Bilindiği gibi, başka bir dilden yapılan alıntılar iki
dillilik çizgisine yaklaşacak kadar çoksa, alındıkları dilin ses, şekil ve söz dizimi yapısını
75
M. İ. Memmedov: “Azerbaycan ve Ermeni Dillerinde Ortaglı Frazeoloji birleşmeler”, Elmi Eserler-Dil ve Edebiyyat
Seriyası 6(1979), s. 50-54 76
Gukasyan. V. L.: “Azerbaycan Dilinin Teşekkül Tarihine Dair Geydler” Azerbaycan Filologiyası Meseleleri, Baku 1983,
s. 35-62.
zorlayarak, orada kendilerine hayat alanı bulabilmektedirler: “Eğer başka dilden söz alan halk
etkilendiği dille az veya çok derecede tanışıyorsa, yada alıntı sözler yeteri kadar çoksa, bu
durumda, ses yapısı olarak etkilenen dile uymayan yabancı sesler, geçtikleri dilin ses yapısını
bozsalar bile genelde korunur.”77
Türkçe alıntı sözler, bazı ünlü ve ünsüzleri de Ermeniceye taşımıştır. Bu konuda, e, ö, ü
ünlüleri ile eski Ermenicede bulunup da orta Ermenicede yer almayan b, d, g kapanma
ünsüzlerinin yeni Ermenicede tekrar ortaya çıkışı, Türkçenin ve bilhassa da söz başındaki
kapanma seslerinin yumuşak varyantlarını tercih eden Azerbaycan Türkçesinin, yeni
Ermenicenin ses yapısına etkisi olarak değerlendirilmektedir.78
7.2.3.2. Şekil Bilgisi Düzleminde: Türk şivelerinin, özellikle de Azerbaycan Türkçesinin
Ermenicede yapım ekleri vasıtasıyla yeni kelime oluşturulmasına da etkisi olmuştur.
Türkçeden Ermeniceye geçen –lık/-lik/-luk/-lük kavram eki, -lı/-li/-lu/-lü sıfat eki, -çı/-çi/-çu/-
çü meslek ve –nçı/-nçi>-mži sıra sayı eki gibi yapım ekleri ve mış/-miš fiil çekim eki,
Ermenicenin kendi ekleri kadar işlektirler.79 Yeni kelime yapan bu ekler, giderek ana dildeki
kelimelere de eklenerek girdikleri dile uyum sağlarlar. Türkçeden Ermeniceye geçmiş ekli ve
eksiz bazı söz çiftleri, Ermenilerin dil ve düşünce dünyasında oluşturdukları kategorilerle,
Ermenicenin morfolojik yapısında parçalanmaya yol açmışlardır:
av: “av” // avçi: “avcı”
ayna: "ayna, şişe" // aynaçi: “aynacı, camcı”
balta: “balta // baltaçi: "baltacı"
bitikçi: "yazar"
bostan: "bostan" // bostançi: “bostancı”
çöp: “çöp, ot” // çöpçi: "otaçı, ot ile sağaltan”"
el: "halk, ülke" // elçi: “elçi, sefir”
ez-: "ez-" // ezilmiş: “ezilmiş”
yapunçi: "kepenek"
ayrı: "ayrı" // ayrılmış: “ayrılmış”
azar: "hastalık" // azarli: “hasta” // azarlamiş: “hastalanmış”
tamga: “damga” // tamgaci: "damgacı"
toz: "toz" // tozlug: “tozlu yer”
meku: “bir” // mekumçi: “birinci”
yerku: “iki” // yerkumçi: “ikinci”
tasu: “üç” // tasumçi: “üçüncü”
7.2.3.3. Söz Dizimi Düzleminde:
M. H. Abeğyan, daha bu yüzyılın başlarında bu konuya dikkat çekmiştir. O, “Yeni
Ermenice’nin Sentaksı (Ermenice), Erivan 1912” adlı monografisinde, “Türk şivelerinin
(Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesi) etkisi yüzünden, yeni Ermenicenin (Aşharabar)
söz dizimi, eski Ermeniceden (Grabar) keskin farklılıklarla ayrılmaktadır” diye yazmaktadır.
M. H. Abegyan'ın bu fikri, R. A. Açaryan'ın "Ermeni Dilinin Tarihi (Ermenice), II. cilt,
Erivan 1951, s. 287-291” adlı eserinde kesinlik kazanmıştır. R. A. Açaryan, Ermenicenin söz
dizimini genetik olarak bağlı bulunduğu Hint-Avrupa dillerinin söz dizimi ile karşılaştırırken
şunları tespit etmiştir:80
77
Bloomfield, L. 1968, Language, s. 490. 78
Sluszkiewicz, E. 1939-1940, “Remarques sur la langue turque des Arméniens et sur les emprunts turs de l’arménien”, III,
RO XIV (1939), s. 136-153 ve III , RO XV (1940), s. 268-320.
Gukasyan, V. L. 1978, s. 19-20. 79
Gukasyan, V. L. 1978, s. 32. 80
Budagova, Z. İ., Gukasyan, V. L. 1979, s. 20.
1. Eski Ermenicede yüklem cümlenin başında (özneden önce) gelirdi. Yeni Ermenicede
ise, bunun tam tersi olarak cümle unsurlarının sırası aynen Türk şivelerinde olduğu gibidir:
tesi zthrčunn or jerger i vraj carin “gördüm kuşu öten ağaçta" > cari vra jergoy thrčuny
tesa “ağaçta öten kuşu gördüm".
zinč araric vasn ordvoj imoj "ne etmek kendi oğlum için" > tyis hamar inč anem "kendi
oğluma (ben) ne yapayım?".
2. Eski Ermenicede asıl unsur, yardımcı unsurun önüne geçer, yeni Ermenicede ise,
bunun tam tersi yapılır:
ztunn Petrosi "ev Petro'nun" > Petrosi tuny "Petro'nun evi".
3. Eski Ermenicede diğer Hint-Avrupa dillerinde olduğu gibi zamir isimden sonra, yeni
Ermenicede ise, isimden önce gelir:
ajr ajs "adam bu" > ajs (es) mardy "bu adam"; tun im "ev benim" > im tuny “benim
evim”; hor imun "babam benim" > im hory "benim babam" vb.
4. Eski Ermenicede sayılardan sonra gelen isimler çokluk, yeni Ermenicede ise, teklik
halinde kullanılır:
hing tner "beş evler" > hing tun "beş ev."
5. Eski Ermenicede zarflar isimden önce, yeni Ermenicede ise, isimden sonra gelir:
arači hor imaj “önünde babamın benim” > im hor arač "benim babamın önünde").
İki dil arasındaki bu sözlük ve gramer alıntıları dışında, Türkiye ve Azerbaycan’daki
bazı yer adlarının Ermenice olduğunu biliyoruz. Diğer taraftan, başta kişi ve yer adları olmak
üzere, Ermenicede pek çok Türkçe unsurun da özel ad olarak kullanıldığını görmekteyiz.
8. Türkçe - Macarca İlişkileri
M.S. 463'lerde Karadeniz kıyılarına inen Ogur kavimlerinden biri olan ve Bizans
kaynaklarında yanlışlıkla 'Türk' olarak adlandırılan Macarların dili ile Türk dilinin ilişkilerinin
başlangıcı, Türk-Macar ilişkileri gibi tarihin derinliklerinde kaybolmaktadır. Bu devirden,
yani M.S. 5. yüzyıldan önceki Türkçe-Macarca ilişkisi üzerinde konuşmak, bugün için hemen
hemen imkânsızdır. Bu konuda söylenebilecek şeyler şimdilik sayılıdır: Birkaç zarfın
yıpranarak ön ek halini almış şekilleri dışında Macarca, Türkçe gibi sondan eklemeli bir
dildir. Diğer taraftan, vokal ve konsonant sisteminde, Türkçe’deki kadar kuvvetli olmasa bile
hakim bir benzeşmenin bulunduğu bir dildir. Bugün Macarcanın, hattâ diğer Ural dillerinin
sözlüklerinde, kelime kök ve aileleri tesbite çalışılırken, Türkçeden ve diğer Altay dillerinden
örnekler verilmekte, sık sık, "Türkçedeki ve diğer Altay dillerindeki paralelleriyle daha ileri
bir incelemeyi gerektirmektedir." gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu ifadelerdeki bilgiyi iki
şekilde yorumlamak mümkündür: 1. Bugün başlıca; Fince, Macarca, Samoyedce, Ostyakça,
Çeremisçe, Votyokça, Vogulca ve Lapça’nın temsil ettikleri Ural dilleri ile Türkçe, Moğolca,
Mançurca, Tunguzca, Korece ve Japoncanın temsil ettikleri Altay dilleri aynı kökten
çıkmışlardır, bu diller eski bir geçmişte aynı ve tek bir dil imişler veya; 2. Sözü edilen bütün
bu dilleri konuşan halklar, yani Ural ve Altay halkları, çok eski zamanlarda, çok uzun devirler
boyunca yan yana veya birlikte yaşamışlar ve dolayısıyla dilleri birbirinin dillerine
benzeşmiştir. Bu husus ise, konumuzun sınırları dışındadır.
8.1. Türkçedeki Macarca Unsurlar:
Tarihte birçok Türk kavmini içinde eriterek Türklükten can ve kan alan Macarlık ve
Türkçe’den pek çok kelime alan Macarca, Türklere birşey vermekte oldukça cimri davranmış
gibidirler. Galibâ, Macarlardan öğrendiklerimiz, Mac. varos "şehir">Tü. varoş "şehirlerin sur
dışı mahallesi", Mac. katona "asker">Tü. katana/kadana "asker atı; iri bir at cinsi", Mac.
kapocs "kopça, çengel">Tü. kopça "kopça", Mac. szoba "oda">Tü. soba "soba", Mac.
soronpo "şarampol">Tü. şarampol "şarampol" kelimelerinin anlamıyla sınırlı kalmıştır.
8.2. Macarcadaki Türkçe Unsurlar:
Karanlık devirlerden sonraki Türkçe-Macarca ilişkilerini iki döneme ayırıyoruz:
8.2.1. Yurt Tutuş Öncesi ve Arpad Devrinde Macarcaya Giren Türkçe Unsurlar:
Yurt tutuş öncesinin kelimeleri, ilk Batı Türkçesi veya Bulgar / Çuvaş tipli Türk dilleri
kaynaklıdır. Arpad devri kelimeleri ise Kıpçak / Kuman dilinden alınmadır. Yani Macarca’ya
5-15. yüzyıllar arasında giren Türkçe kelimelerin 5-9. yüzyıllar arasında girenlerinin daha çok
Çuvaş tipli Türk şivelerinden, daha sonrakilerin ise, Kıpçak şivesinden alınmış olduklarını
kabul ediyoruz. Çuvaş tipli şiveler, bilindiği gibi, Orkon âbidelerinde karşılaştığımız ilk yazılı
Türkçenin yanında, ondan epeyce farklılaşmış bir şive olup, tarihte Bulgar ve Hazar
Türkçesinin, bugünse Çuvaşça’nın temsil ettikleri kabul edilen Batı Huncasını veya İlk Batı
Türkçesini ifade etmektedir.81
Macarcadaki Türkçe unsurlar konusunda, son bir buçuk yüz yıl içinde pek çok kitap ve
binlerce makale yazılmıştır. Bu makalelerin çoğu kelime biyografileridir. Macarlar kendi
dillerinin etimoloji çalışmalarını yaparken, tabii olarak dillerindeki İslav, Türk, Lâtin ve başka
dillerden alınmış kelimeleri de incelemişler, bunlar üzerinde bir buçuk yüz yılı aşkın bir süre
tartışmışlardır. Bu çalışmaların sonuçları, ilk defa Gombez Zoltan tarafından 1908 yılında,
önce Macarca 'Yurt Tutuş Öncesinde Türkçe Alıntı Kelimelerimiz' adıyla, sonra da 1912'de
Almanca olarak 'Macarca’daki Bulgar Türkçesinden Alıntılar' adıyla yayımlanmıştır.82 G.
Zoltan'ın bu eserinde Macarcaya Türkçeden geçmiş 413 kelime müzakere edilmektedir. 1967-
1976 yılları arasında yayımlanan Macarcanın etimoloji sözlüğünde değişik devirlerde
Macarcaya girmiş 1500 civarında kelime bulunmaktadır.83
Bütün bu müzakerelerden sonra, hem Türk-Macar hem de Türkçe- Macarca ilişkilerini
işleyen hacimli bir çalışma, 'Yurt Tutuş Öncesinde ve Arpad Devrinde Macarca-Türkçe
İlişkileri' adıyla Lajos Ligeti tarafından 1986'da yayımlandı.84 Bu eserde, bir yandan
Karadeniz'in kuzeyindeki ve oradan Orta Avrupa'ya ve Balkanlara sarkmış Türk kavimleri ile
bu kavimlerin Macarlarla ilişkileri üzerinde durulmuş, bir yandan da en eski zamanlardan 15.
yüzyıla kadar Macarca’ya geçen 485 kelime uzun uzun müzakere edilmiştir.
Macar-Türk ilişkilerinin eskiliği ve canlılığı dolayısıyla, Macarca üzerindeki Türkçe
tesiri o kadar kuvvetlidir ki bugün Macarlar'ın yaşattıkları bizim unuttuğumuz Türkçe
kelimelerden bile söz açmak mümkündür: Tü. arbagçı / arvışçı 'büyücü, büyücü hekim;
doktor' Mac. orvos 'doktor'; Tü. bilig 'iz, işaret, bilgi' Mac. belyeg 'pul'; Tü. bor 'şarap' Mac.
bor 'şarap'; Tü. bögüçi 'büyücü, şaman rahip' Mac. bölcs 'irfan', bölcsész 'bilgin, filozof'; Tü.
yaruk, çuv. surda 'ışık, mum' Mac. gyertya 'mum'; Tü. çıgıt / çıkıt 'peynir' Mac. sajt 'peynir';
Tü. eke 'pulluk' Mac. eke 'pulluk'; Tü. ışkı / yışkı / yışak 'iki dilli bıçak, rende' kelimesinin
muhtemel bir Çuvaş tipli biçimi: yılıg / yılag, Mac. gyalu 'rende'; Tü. yagak / yangak 'ceviz'
Mac. dio 'ceviz'; Tü. kabırçak / kaburçuk 'sandık, tabut' Mac. koporso 'tabut'; Tü. yıd yıs
'koku' Mac. szész 'alkol'; Tü. torak 'kaynatılmış ekşi süt, lor' Mac. turo 'lor'; Tü. yumur 'mide'
Mac. gyomor 'mide'. Macarca-Türkçe ilişkilerinin derinliğini gösteren bir başka husus da
birçok Türkçe fiilin Macarcaya geçmesi yanında, Türkçeden alınan bu kelimelerin Macarların
81
Arat, Reşit Rahmeti: Türk Şivelerinin Tasnifi, Türkiyat Mecmuası X, İstanbul 1953, 59-139.s.
Yine bu makalede zikredilen: Baskakov, N.A: K voprosu o klassiifakatsii türkskih yazıkov, İzvest. Akad. Nauk SSSR, o
td. Literaturı i yazıka, 1952, XI, 121-134.s. 82
Gombocz, Zoltan: Honfoglalaselötti Török jövevenyszavaink, MNyTK 7, Budapest 1908, 108.s.
Gombocz, Zoltan: Die Bulgarisch-Türkischen Lehnwörter in der Ungarischen Sprache, MSFOu XXX, Helsingfors 1912. 83
A Magyar-nyelv történeti-etimogai szotara I-IV, Budapest 1984, 2. baskı. 84
Ligeti, Lajos: A Magyar nyelv Török klapcsolatai a honfoglalas elött és az Arpad-korban, Budapest 1986, 602 s.
dil ve düşünce dünyasında yeni yeni anlamlar kazanmaları, hattâ birleşik kelimeler
oluşturmalarıdır. Macarcadaki Türkçe fiiller, isimler gibi tek tek veya bütün halinde defalarca
kaleme alınmışlardır. Son olarak Pallo Margit'in bu konudaki çalışması, 'Eski Türkçe
Kaynaklı Fiillerimiz' adıyla 1982'de yayımlandı.85 Bu eserde, Türkçe kaynaklı 101 fiil vardır.
Sayıları yüzü aşan Macarcadaki Türkçe fiillere bir kaç örnek verelim: Tü. boşan- 'boşanmak,
kurtulmak' > Mac. bocsan- 'kurtulmak, affedilmek'; Tü. boşut- / boşat- 'kurtarmak, salmak'>
Mac. bocsat- 'kurtarmak, günahlarını affetmek'; Tü. çevir- 'çevirmek' > Mac. csavar-
'çevirmek'; Tü. çök- 'çökmek, azalmak'> Mac. csökken- 'azalmak, aşağı inmek'; Tü. yarat-
'yaratmak'> Mac. gyart- 'yaratmak, imal etmek'; Tü. yaz- , Çuv. sir- 'yazmak'> Mac. ir-
'yazmak'; Tü. yun- 'yunmak, yıkanmak'> Mac. gyon- 'günahlardan arınmak'. Dediğimiz gibi
Macarcada Türkçe kelimelerle yapılmış birleşik kelimeler de vardır. Bir kaç örnek verelim:
Tü. tegre 'çevre'> Mac. tér 'meydan, alan'; Tü. kip 'kalıp' > Mac. kép 'resim', bu iki kelimenin
birleşmesiyle: térkép 'harita'; Tü. seki 'kanepe, divan'> Mac. szék 'sandalye'; Tü. kar 'kol', bu
iki kelimenin birleşmesiyle: karszék 'koltuk'.
8.2.2. Osmanlılar Döneminde Macarcaya
Giren Türkçe Unsurlar:
Osmanlılar döneminde Macarca’ya giren Türkçe kelimeler hakkında da pek çok
biyografi yazılmıştır. Bu dönemin kelimeleri ve haklarında yazılan biyografi ve
münakaşaların sonuçları, Zsuzsa Kakuk tarafından, önce, 1973'te '16-17. Yüz- yıllarda
Osmanlı Dil Tarihine Dair Araştırmalar: Macar Dilinde Osmanlıca Unsurlar' adıyla
yayımlanmıştır.86 Z. Kakuk'un Fransızca olarak yayımlanan bu 660 sayfalık geniş eserinde,
Macarcaya Osmanlı döneminde girmiş 1312 kelime yanında 402 şahıs adı ve 224 yer adı
bulunmaktadır. Macarcaya Osmanlı döneminde girmiş kelimelerle daha önceki devirde girmiş
kelimeler arasındaki ana fark, Osmanlı döneminde girmiş kelimelerin daha çok kültür
kelimeleri; önceki devirde girenlerin ise, daha çok kavram kelimeleri oluşlarıdır. Nitekim,
Kakuk Zsuzsa 1977'de, bu yolda 'Macaristan'ın Türk Fethinden Kültür Kelimeleri' adıyla
ikinci bir eser yayımladı.87 Zsuzsa Kakuk, bu eserinde, Macarcaya Osmanlı döneminde girmiş
78 kültür kelimesini seçerek bu kelimeleri daha geniş şekilde tanıtmış ve bunların
Macarcadan başka girdikleri diğer Balkan dillerindeki şekillerini de vermiştir. Macar
etimoloji sözlüğüne göre, Macarcaya Osmanlı döneminde giren kelimelerin sayısı 501'dir. Bu
yayınlar arasında, Macarcadaki Türkçe unsurların sayıları konusunda epeyce farklar
görülmektedir. Bu yüzden, bu unsurların sağlıklı bir şekilde tespiti, daha uzun yıllar sürecek
gibidir.
9. Türkçe-Fince İlişkileri
Finliler, tarihin her devrinde bir veya birkaç Türk kavminin komşuluğunda yaşamıştır.
Bugün Hint-Avrupa dillerinin ortasında kalan Fince ve Macarca yanında, diğer Ural
dillerinden birini konuşan halkların hepsi, Türk halklarına komşu olarak yaşamaktadır.
9.1. Türkçedeki Fince Unsurlar
Bu konuda herhangi bir yayına rastlayamadık.
9.2. Fincedeki Türkçe Unsurlar
85
86 K. Pallo, Margit: Régi Török eredetü igéink, Studia Ural o-Altaica, Supplementum 1., Szeged 1982.
Kakuk, Zsuzsa: Recherches sur l’histoire de la langue osmanlie des XVI et XVII . siecles Les elements osmanlis de la
87 langue hongroise, BOH XIX , Budapest 1973.
Kakuk, Zsuzsa: Cultural Words from the Turkish occupation of Hungary, Studia Turco-Hungarica, Tomus IV. Budapest
1977.
Fince, Macarca ve Türkçenin çeşitli sözlük ve gramer karşılaştırmaları yapan yayınlar
hariç, hakkında yapılmış herhangi bir çalışmayı görmediğimiz bu konuda Mustafa Öner,
şunları söylemektedir:
“Dil aileleri şemasında Ural-Altay dil ailesinin Altay kolunda duran Türkçe ile Ural
kolunda duran Fincenin ilişkisi ya da bu dillerin konuşurları olan Türklerle Finlilerin
komşuluğu konusunda şimdiye kadar yazılmış herhangi bir monografik çalışma yoktur.
Coğrafyası dolayısıyla Türkçenin daha çok kuzey koluyla ilişkisi olan Finceden Türkçeye
geçmiş herhangi bir söz bilinmezken, Fincenin Etimoloji Sözlüğünde88 10 kadar Türkçe
kelimenin Finceye alındığı belirtilmektedir.
Bu çalışma Suomen kielen etymologinen sanakirja, “Suomalis-Ugrilainen Seura” Lexica
Societatis Fenno-Ugricae XII,1-7, Helsinki, 1981-(SKES) adlı Fincenin etimoloji sözlüğünde
belirlenen Türk dili ve diyalektlerinden alınmış sözlere dayanmaktadır.
Bu sözlükte “Türk Dilleri” başlığı altında toplam 118 söze atıf kaydedilmiştir. Bu atıflar
diyalektler düzeyinde sınıflandığında çıkan liste şöyle olmaktadır: VII cilt ve 2293 sayfa tutan
bu Fince etimoloji sözlüğünde, İngilizce kökenli sadece 128 atıf bulunduğu hesaba katılırsa,
Türkçe alıntıların azımsanmayacak düzeyde olduğu anlaşılabilir89.
1980 yıllarında yayımlanan bu sözlük de, “Macarcanın Tarihsel Etimolojik Sözlüğü”
gibi, yüzelli yıl kadar önce başlayan Fince ve Macarca gibi Ural dilleri ile Türkçenin sözlük
ve gramerce karşılaştırılmalarını yasaklayan bir tutum içindedir. Bu sözlük de “Türkçedeki
falan söz ile karşılaştırılamaz” gibi ifadelerle doludur; kısacası, bu sözlük de Macarların
etimolojik sözlüğü gibi, yalnız Türkçe ile ilişkilerini değil, bu ilişkileri araştırmayı bile
reddeden bir doğrultudadır.
İnsan-varlık ilişkilerini gerçekler dünyasındaki biçimleriyle değil de kafamızdaki
biçimleriyle kurmağa çalışmanın, yani olgular karşısındaki dini ve ideolojik tutumun,
gerçekler dünyasıyla bir ilişkisi yoktur. Hep olanlar ve olmakta olanlar ile değil, olması
gerekenler ile ilgilenirler, gerçek olgulara uyumlu görünmek amacıyla hulle yaparlar.
Hrıstiyan olmalarına, yüzyıllar boyunca hrıstiyanlığa hizmet etmelerine rağmen,
papalığın gözünde ikinci sınıf hrıstiyan olmaktan bir türlü kurtulamayan bu Fin-Ogur
kavimlerinin, bilim soğuk kanlılığından uzak, hazırlıksız ve tamamen politik bir yaklaşımla
başlattıkları “Turan Dilleri” görüşü, kolayca hırpalanıvermişti. Yüzelli yıl önce başlayan bu
son derece masum bilim şüphesinin yolunun, yine politik endişelerle tıkanması, Budenz
tarafından başarılmıştı90. Budenz’in bu eseri, Türk Dil Kurumu Kütüphanesi’ne giren ilk kitap
olarak “1” demirbaş numarasını taşımaktadır.
Türkçe, bu diller ile binlerce yıl aynı coğrafyada yaşamış olmasına rağmen, 6. yüzyıldan
bu yana izleyebildiğimiz Türkçe-İslavca komşuluğu yüzünden İslav dilleriyle bile bir ölçüde
akraba olmuş iken, nedense, Türkçenin bu dillerle ilişkisinin araştırılması bile, en azından,
psikolojik baskı altındadır. Bugün, bir olgu olarak, “Fincenin Hint-Avrupa Unsurları”,
“Islavcanın Türkçe Unsurları” adlı kitaplar yayımlanırken, tarih öncesi ve tarihsel devirlerde
hep aynı coğrafyayı paylaşmış olmalarına rağmen, Türkçe ile Ural dillerinin akrabalık
ölçüsünün araştırılması, dediğimiz gibi en azından psikolojik baskı altındadır. Bu yüzden,
bugün, bu diller arasında doğru dürüst sözlük bile yoktur; bugünkü turistik amaçlı sözlükler
de eski sözlüklerin altındadır.
88 Suomen kielen etymologinen sanakirja, “Suomalis-Ugrilainen Seura” Lexica Societatis Fenno-Ugricae XII,1-
7, Helsinki, 1981
89 Öner, Mustafa: “Fincedeki Türkçe Sözler”, Türkçenin Dünya Dillerine Etkisi, V. Lefke Edebiyat Buluşması, s.?
90 Budenz, : Finn_ogur öszszehasalito szotar???
10. Türkçe-Romence İlişkileri
Romenler, diğer Latin kavimleri gibi M.S. ilk bin yıl içinde ortaya çıkmış ve Trakyalı
ataları olan Hint-Avrupa köklü “Dacia”lılar ile aynı bölgede yaşamışlardır.
Türklerin Romanya coğrafyasındaki tarihleri ise eskilere dayanmaktadır. Eski Türk
kavimlerinden olan Uzlar, Peçenekler, Kıpçaklar ve sonra daha birçok Türk boyu
Karadeniz’in kuzeyinden geçip gelerek bugünkü Romanya coğrafyasına yerleşmişlerdir. XIIIXIV.
yüzyıllarında Altın Ordu ve sonraki yıllarda da Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine
giren bölgede bu sebeple Türk nüfus yoğunluğu fazladır91.
10.1. Türkçedeki Romence Unsurlar
Bu konuda herhangi bir yayına rastlamadık.
10.2. Romencedeki Türkçede Unsurlar
Türkçenin Romence ile ilişkisinin ilk araştırılmaları Rusça ile ilişkisinin araştırılmağa
başlanmasından çeyrek yüz yıl sonrasına aittir. Bu konuda bilinen en eski çalışma, yukarıda
da andığımız Slav dillerinin ilk etimoloji sözlüğünü hazırlayan ve Slavcadaki Türkçe unsurlar
üzerindeki çalışmaları başlatan Franz Miklosich tarafından yapılmıştır92.
Aynı yıllarda, Lazar Šaineanu, Romen dilindeki Türkçe unsurları incelediği eserini93
yayımlar. Bu araştırmalar, 1885-1900 yılları arasında, B. F. Hasdeu, F. Rudow ve T. Löbel
tarafından sürdürülür. Theophil Löbel’in Romen dilindeki Türkçe, Arapça ve Farsça unsurları
incelediği eseri94 1894’te yayımlanır. L. Šaineanu, Romen dili ve kültüründeki oryantal etkiyi
araştırdığı, özellikle de Türkçenin etkisinin kültür boyutlarını da tartıştığı üç ciltlik muhteşem
eserini95 önce 1900 yılında Romence ve 1902 yılında da Fransızca olarak yayımlar. 3900
civarında Türkçe unsur barındıran bu çalışmalara dayanarak, Romanya dışında da birçok
çalışma yapılmıştır ve yeni eserlerin ana kaynağı, Romanya’da yapılan bu çalışmalar
olmuştur. 1927 yılında, Karl Lokotsch tarafından yayımlanan etimolojik sözlükte96 ise 2235
madde başı bulunmaktadır. Bundan sonra 1960 yılında, Heine F. Wendt, Romencedeki
Türkçe unsurları incelediği eserini yayımlar97. Türkçeden alınan sözlerin alınma devirlerini de
açıklamağa çalışan bu eserde, 1541 Türkçe söz irdelenmektedir. Bu çalışmalar dışında iki
Türk araştırmacı98 yaptığı çalışmalarda Romencedeki Türkçe söz sayısının 1700 ile 3000
arasında olduğunu söylemişlerdir. Son olarak 2002’de Muammer Nurlu tarafından
yayımlanan Romencede Türk İzleri adlı eserde99 Osmanlı döneminde Romenceye geçmiş
yaklaşık 1200 söz listelenmiştir.
91, Mihail Guboğlu, Romen Ulusunun Eski Türk Kavimleri İle İlişkileri Hakkında, Ankara 1981.
92 G. Karaağaç, age., 133.s.’dan naklen: Franz Miklosich, Etymologisches Wörterbuch der Slavischen Sprachen.
Wien 1886; Franz Miklosich, Die Frendwörter in den Slavischen Sprachen, Denkschrif ten der Kaiserlichen
Akademia der Wissenchaften, Philosophisch - historiche Classe, XV. Wien 1867. 73-140.s.; Franz Miklosich,
Die Türkischen Elemente in den südost-und osteuropaischen Sprachen (Griechisch, Albanisch, Rumunisch,
Bulgurisch, Serbisch, Klain Russisch, Grobrussisch, Polnisch). I. Denkschriften der Kaiserlichen Akademie
der Wissenschaften, Philosophisch - historische Classe, XXXVII. Wien 1884. 239 - 338 ; XXXV, Wien 1885.
105-192.; "nachtrag" I. XXXVII, Wien 1889, 1-88.s. II XXXVIII, Wien 1890. 1-70.
93 Lazar Šaineanu, Elemente turceşti in limba romana, Bucureşti 1885.
94 Theophil Löbel, Elemente turcesti arabeti si persane in limba romana, Leipzig 1894.
95 L. Šineanu: Influenta orientala asupra limbei ţi culturei romane. Bucuresti 1900; L’influence orientale sur la
langue et civilsation roumains, Paris 1902.
96 Karl Lokotsch, Etymologisches Wörterbuch der europaischen (germanischen, romanischen und slavischen)
Wörter orientalischen Ursprungs, 1927; tekrar basım 1975.
97 Heine F. Wendt, Die türkischen Elemente im Rumänischen, Berlin, 1960.
98 M. Guboğlu, Rumanya Türkolojisi ve Rumen Dilinde Türk Sözleri Hakkında Bazı Araştırmalar, XI. Türk Dil
Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler-1966, Ankara 1968, 265-272.s.; Kerim Altay, Türkçeden Romence’ye
giren sözler-Romence’deki Türkçe Kelimeler, Erciyes, Nisan 1996, 220. S. , 1. s.
99 Muammer Nurlu, Romencede Türk İzleri, Galati (Romanya), 2002.
Türkçe-Romence ilişkilerinin araştırılmasına Türkçe-Rusça ilişkilerinin araştırılmağa
başlanmasından çeyrek yüz yıl sonra başlanmıştır. Bu konuda bilinen en eski çalışma, İslav
dillerinin ilk etimoloji sözlüğünü hazırlayan100 ve İslavcadaki Türkçe unsurlar üzerindeki
çalışmaları başlatan101 Franz Miklosich tarfından yapılmıştır.102
Bu araştırmalara 1984'te Theophil Löbel 'Romen Dilindeki Türkçe, Arapça ve Farsça
Unsurlar'103 adlı eseriyle ve 1900 yılında da L. Saineanu 'Romen Dilindeki ve Kültüründeki
Oryantal Tesir'104 adlı eseriyle katıldılar. Türkçe-Romence ilişkileri konusundaki yayınları
temin edemediğimiz için affınızı dileyip Romenceye, Macarcaya ve Rusçaya değişik
anlamlarda verdiğimiz bir kelimemizin ilgi çekici macerasından kısaca bahsederek bu konuyu
kapamak istiyoruz: Tü. obrak / ofrag 'eski, yıpranmış; eski elbise'> Mac. apró 'ufak', apróság,
aprópénz 'bozuk para'; aynı kelime Romence’ye geçer: Rom. oprêg 'sırta alınan saçaklı
dokuma' > Mac. oprég 'Romen kadınların bilinen elbisesi' ve yine aynı kelime Rusçaya
taşınır: ovrag 'yar, vâdi, dere'.105
11.Türkçe-Bulgarca İlişkileri
Bugün ancak adları Türkçe kalan, ama bir zamanlar dilleri de Türkçe olan Bulgar halkı
Karadeniz çevresi ve Balkanlarda bir çok yeri adlandırmışlar ve Türkçe konuştukları süre
içinde başka kavimlerin boylarını da etkilemişlerdir. Bulgar Türkçesinin Slav dillerine,
Romenceye ve Macarcaya yaptığı katkı, küçümsenemeyecek seviyededir. M.S. 1000’li
yıllardan itibaren ise tamamen Slav dili konuşan bir halk haline gelen Bulgarların yeni dili
olan Bulgar Slavcasından Türkçeye ancak çete, gocuk, kuluçka gibi bir kaç söz geçmiştir106.
Slavlaştıkları tarihlerden günümüze kadar sürekli olarak Türk kavimleriyle komşuluk
yaşayan ve 14. yy. başlarından 20. yy. başlarına kadar da Osmanlı Devletinin bir parçasını
oluşturan Bulgarlar ve Bulgarca, tıpkı diğer Slav dilleri veya Arnavutça ve Ermenice gibi
Türkçenin derin etkisi altında kalmıştır. Bu etki, Arnavutça ve Ermenicede olduğu gibi
yalnızca sözlük düzleminde kalmamış, gramer düzleminde de olmuştur, dolayısıyla, bugünkü
Bulgar grameri, Türkçenin bir çok ekini de barındırmaktadır.
11.1.Türkçedeki Bulgarca Unsurlar
Bulgarların yeni dili olan Bulgar Slavcasından Türkçeye ancak çete, gocuk, kuluçka gibi
bir kaç söz geçmiştir.
11.2.Bulgarcadaki Türkçe Unsurlar
Bulgarcadaki Türkçe unsurlarla ilgili olarak, Bulgar yazar İvan Vazov, 1850’lerde şöyle
demişti: “şehirlerimizde konuşulan dil neredeyse yarı Türkçe idi”107. Bulgarcadaki Türkçe
etkisinin son yıllardaki en büyük araştırmacısı olan ve geçen yıl kaybettiğimiz Alf Grannes,
bu etkinin derinliği hakkında şunları yazmaktadır: “Büyük Bulgar şair ve yazarı Petko R.
Slavejkov’un Bulgarcada kullanılan 10.000 civarında Türkçe sözden oluşan bir sözlük
100
Miklosich, Franz: Etymologisches 101 Wörterbuch der Slavischen Sprachen. Wien 1886.
Miklosich, Franz: Die Frendwörter in den Slavischen Sprachen. Denkschrif ten der Kaiserlichen Akademia der
102 Wissenchaften, Philosophisch - historiche Classe, XV. Wien 1867. 73-140.s.
Miklosich, Franz: Die Türkischen Elemente in den südost-und osteuropaischen Sprachen (Griechisch, Albanisch,
Rumunisch, Bulgurisch, Serbisch, Klain Russisch, Grobrussisch, Polnisch). I. Denkschriften der Kaiserlichen Akademie
der Wissenschaften, Philosophisch - historische Classe, XXXVII. Wien 1884. 239 - 338 ; XXXV, Wien 1885. 105-192.;
103 "nachtrag" I. XXXVII, Wien 1889, 1-88.s. II XXXVIII, Wien 1890. 1-70.
104 Löbel, Theophil: Elemente, turcesti arabeti si persane in limba romana. Leipzig 1894.
105 Sineanu. L.: Influenta orientala asupta limbei şi culturei romane. Bucuresti 1900.
Bakos, Ferenc: A Magyar Szokészlet Roman Elemeinek Története, Budapest 1982. 560 s. ve Şipova, E. N. a.g.e.
106 Hasan Eren, Bulgarlar ve Türk Dili, Türk Dili, S.: 508, Aralık 1985, 393-406.s.
107 Alf Grannes, Turco-Bulgarica, Articles in English and French concerning Turkish influence on Bulgarian,
Wiesbaden 1996, 5.s.
hazırladığını biliyoruz. Ne yazık ki bu sözlük hiç bir zaman basılmadı ve biz, bugün, A.
Şkalyic’in hazırladığı, Sırp-Hırvatçadaki 8.742 Türkçe sözü içeren sözlüğüyle
karşılaştırılabilecek bir sözlükten mahrumuz”108.
1934 yılında Bulgarcadaki -lık, -çı ve -lı ekli 2000 civarındaki Türkçe sözün listesini
yayımlayan B. Conev hakkında ise A. Grannes şunları söylemektedir: “Profesör B. Conev’in
Bulgarcadaki Türkçe sözlerin küçük bir bölümünü listelediği açıktır. B. Conev, Bulgarcadaki
Türkçe sözleri -lık, -çı ve -lı eki taşıyanlarla sınırlandırmıştır. Aslında, bu ekleri taşıyan
sözlerin tamamını bile listelemiş olsaydı, bu sayı iki katına çıkabilirdi!”109.
1998 tarihinde yayımlanan Bulgarcadaki Yabancı Sözler Sözlüğünde110 3548 söz, Türkçe
olarak gösterilmiştir. Kısacası, Bulgarcada en az 3500 kadar sözün Türkçe olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz.
12.Türkçe-Sırp-Hırvatça İlişkileri
İslav dillerindeki Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve
günümüzde de sürmektedir. Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur.111
Önce Rusların, daha sonra da Güney İslavlarının dilleri üzerinde başlayan bu çalışmaların
meyvelerini derli toplu birer sözlük halinde Elizaveta Nikolaevna Şipova'nın ve Abdullah
Skaljic'in eserlerinde bulabiliriz.112
12.1.Türkçedeki Sırp-Hırvatça Unsurlar
Türkçedeki Sırp-Hırvatça unsurların monografik bir çalışması yoktur. Türkçedeki
İslavca unsurları konu edinen çalışmalarda, zaman zaman sözlerin Sırp-Hırvatçadaki
biçilerine de değinilmiştir.
12.2.Sırp-Hırvatçadaki Türkçe Unsurlar
Yukarıda da söylendiği gibi Slav dillerindeki Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar,
1850'lerde başlamış ve günümüze dek süre gelmiştir. Bu konudaki çalışmalar, burada
sayamayacağımız kadar çoktur. Slav dillerinden olan Sırp-Hırvatçadaki Türkçe kelimeler de
bir sözlük halinde yine Abdullah Şkaljic'in eserinde yer alır113.
Şkaljic'in eseri ise, Güney İslavlarının, Sırp-Hırvat dillerinin Türkçe unsurlarını konu
edinir. Diller arası alıntılar konusunda dünyanın en ilgi çekici eseri olarak kabul edilen
Şkaljic'in sözlüğünde, 6878 değişik anlamda 8742 kelime yer almaktadır. Sözlüğünün başına
kısa bir fonetik ve morfolojik açıklama ekleyen ve Türkçenin bütün Balkan dillerine verdiği
bazı ek ve yapıları değerlendiren Şkaljic, yine sözlüğünün girişinde, bu kelimeleri 38 ayrı
grupta konularına göre sınıflandırmıştır.114
13.Türkçe-Lehçe İlişkileri
108 age., 6-7.s.
109 age., 6.s.
110 İvan Gaberov, Reçnik na Çujdite Dumi v Bılgarskiy, Sofia, 1998. 111
Bu çalışmaların bibliyografyası için bkz.:
Poppe, N.: Introductian to Altaic Linguistic, Wiesbaden 1965, 165-176.s.
112 Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.
Şipova, E.N.: Slovar Tyurkizmov v Russkom yazıke, Alma-Ata 1976, 444 s.
Skaljic, A.: Turcizmi u Srpskohrvatskom-Hrvatskosrpskom jeziku, Sarajevo 1985, 662 s.
113 A. Skaljic, age. 114
Skaljic, A.: a. g. e.
Rus, Sırp-Hırvat, Çek, Slovak ve Leh dilleri gibi, bir İslav dili olarak, Ukrancadaki
Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve günümüzde de sürmektedir.
Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur115.
13.1. Türkçedeki Lehçe Unsurlar
Türkçedeki Ukranca unsurların monografik bir çalışması yoktur. Türkçedeki İslavca
unsurları konu edinen çalışmalarda, zaman zaman sözlerin Ukranca biçilerine de
değinilmiştir.
13.2. Lehçedeki Türkçe Unsurlar
Çeşitli İslav dillerindeki Türkçe unsurları konu edinen çalışmalarda, sözlerin Lehçedeki
biçimlerine de temas edilir. Bilhassa Fasmer ve Doerfer, Türkçe sözlerin Lehçedeki
biçimlerine de işaret derler. Monografik bir çalışmanın bulunmadığı bu konuda, Tadeusz
Majda şunları sözlemektedir: “Türk halklarının Slav kabileleri (sonradan Polonyalılar diye
adlandırılan Slav kabileleri dahil) ile asırlarca süren münasebetleri, Slav dillerini daha ilk
gelişme aşamalarında etkiledi. Son yıllarda bu etkileşim, araştırmacıların ilgi odağı olmuştur.
Yapılan incelemeler neticesinde Slav dillerinin gelişmesi ve bu süreç üzerindeki Hun,
Protobulgar ve Avarların etkisi ile ilgili yeni bilgiler ortaya çıkarılmaktadır. Adı geçen
kabilelerin konuştukları dilin Türk dil grubu mensubu olduğu kabul edilir. Diğer Slav dilleri
gibi 5.-6. yüzyılda şekillenmeye başlayan Leh dili de, Türk dillerinin yoğun etkisi altında
kaldı. Kelime dağarcığındaki Türkçe alıntıları tespit etmek ne kadar kolaysa, fonetik ve
morfolosini tespit etmek de o kadar zor. H. Galton’un “Der Einfluss des Altaischen auf die
Entstehung des Slawischen, (Wiesbaden 1997)” adlı yeni çalışmasında genel Slav dili için
yaptığı incelemelere benzer çalışmaların Leh dili için yapılması gerekmektedir.”116
14.Türkçe-Çekçe İlişkileri
Rus, Sırp-Hırvat, Ukran, Slovak ve Leh dilleri gibi, bir İslav dili olarak, Çekçedeki
Türkçe unsurlarla ilgili ilk çalışmalar, 1850'lerde başlamıştır ve günümüzde de sürmektedir.
Bu konudaki çalışmalar, burada sayamayacağımız kadar çoktur117.
14.1.Türkçedeki Çekçe Unsurlar
Türkçedeki Ukranca unsurların monografik bir çalışması yoktur. Türkçedeki İslavca
unsurları konu edinen çalışmalarda, zaman zaman sözlerin Çekçe biçilerine de değinilmiştir.
14.2.Çekçedeki Türkçe Unsurlar
Çeşitli İslav dillerindeki Türkçe unsurları konu edinen çalışmalarda, sözlerin Ukranca
biçimlerine de temas edilir. Çekçedeki Türkçe unsurları konu edinen monografik bir yayın
bulunmasa da, F. Miklosish her iki eserinde de ara sıra, K. Lokotsch ise sık sık, Türkçeden
alınma sözlerin Çekçedeki biçimlerini de vermeğe çalışmışlardır. Fasmer, sözlerin Rusça
biçimleri yanında Çekçedeki biçimlerini de verir. Türkçe unsurların bir kısmı da Çekçeye
Macarca yoluyla taşınmıştır ve bu konu yeni yeni çalışılmaktadır.
1957 yılında, Çek ve Slovak dillerinin söz varlığı üzerindeki çalışmaların henüz
başlangıç safhasında olduğunu belirten J. Blaskoviç, “Çek Dilinin Kök Sözlüğü” adlı eserde
yalnızca 32 sözün Türkçe kaynaklı gösterildiğini; fakat bunların da doğru tespit edilmediğini
ve doğru anlamlandırılmadığını ifade eder118. J. Blaskoviç, bu yirmi sayfalık yazısında, Çek
dilinde kullanılan şahıs adı, soyadı, yer ve kavim adı gibi 27 özel ad ile Türkçeden Çekçeye
115 Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.
116
Majda, Tadeusz: “Leh Dilinde Protobulgarca, Kıpçakça ve Osmanlıcadan Sözcük Alıntılarına Genel bir bakış”, 4.
Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Çeşme 2000. 117 Poppe, N.Jr.: Studies of Turkic loan words in Russian, Wiesbaden 1971.
118 Blaskoviç, J.: “Çek Dilinde Türkçe Kelimeler“,
geçmiş 248 sözü irdeler ve yazısının sonunda şunları söyler: “Bugün Çek dilinin Türk
kökünden gelen unsurları üzerine söyleyebileceklerimiz kısaca bunlardan ibarettir. Bu kısa
yazı bile Türk kavimlerinin ve bilhassa Osmanlı Türklerinin Orta-Avrupa kavimlerine
yaptıkları kültür tesirinin ne kadar geniş olduğunu göstermeğe yeter. Bu araştırma objektif bir
şekilde gerçekliği ortaya çıkarmakta ve Türk kavimlerini ve kültürlerini elverişsiz bir açıdan
gören eski ve yanlış görüş ve iddialara son vermektedir”119
15.Türkçe-İtalyanca İlişkileri
Oğuz Türkleri Anadolu'ya gelmeden çok önce, belki Oğuzların bir kısmının da katıldığı
başka Türk kavimleri, Karadeniz'in kuzey sahillerinde ve Balkanlar'da idiler ve buralarda
çeşitli devletler kurmuşlardı. Periskop, Theofanis, Menandros gibi Bizans ve İbni Rüste,
Gardizî gibi Arap tarihçileri, bu bölgede, Hun, Saragur, Ugor, Onogur, Avar, Bulgar,
Peçenek, Hazar, vs. gibi çeşitli Türk kavimlerinden bahsederler.120 Bu kavimlerin dilleri ile o
devirlerin Grekçe ve Lâtincesi arasında olup bitenler konusunda hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Bu ilişkiler konusunda yapılan tek şey, Bizans kaynaklarındaki bu kavimlerle ilgili tarih
verilerinin ve bunlara bağlı olarak geçen özel adların derli toplu bir yayınından ibarettir; bu
kavimlerin dilleri ile Grekçe ve Lâtince arasındaki alıntılar söz konusu bile edilmemiştir.121 8.
ve 9. yüzyıllarda, ortodoks Doğu Roma zayıflamış, Ön Asya’daki ticaret hayatı, başta
Venedikliler olmak üzere, Cenovalılar, Sicilyalılar, Pizzalılar ve Floransalıların eline
geçmişti. Bu şehir devletleri ile ve bazen de papalığın kışkırtmaları üzerine bu şehir
devletlerinin ordularına katılmalarla oluşmuş Haçlı orduları ve Haçlı donanmalarıyla Türkler
arasındaki egemenlik ve çıkar kavgaları, dünya tarihinin önemli bir bölümünü oluşturmuş ve
bugün de bu kavgalar, papalık-hahamlık ittifakı yüzünden günden güne daha acımasız bir hal
alarak sürüp gitmektedir.
Sözü edilen şehir devletlerine katılan Kuzey İtalya’daki diğer şehir devletleri, 1849
yılında, bir yandan da İtalya’daki iktidarını bu devletlere de kaptırma endişesi içindeki
papalığın şüpheli desteği ile Avusturya egemenliğine baş kaldırırlar ve nihayet bu 11 şehir
devleti, 1861 yılında İtalya Birleşik Krallığını kurarlar. Bu tarihlerden itibaren, aralarında bir
yabancı dil gibi kullandıkları orta İtalyadaki Toscana bölgesinin dilini esas alan bugünkü
İtalyanca doğar. Türklerin savaşlar dışındaki ilişkileri, daha çok Venedikliler ve Cenovalılar
ile olduğu için, Türkçenin de genellikle Venedik ve Cenova Lehçeleriyle ilişkisi olmuştur.
15.1.Türkçedeki İtalyanca Unsurlar
Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesinde hazırlanmış ve henüz
yayımlanmamış bir doktora tezine göre, Türkçedeki İtalyanca sözlerin sayısı 523’tür122. Bu
sözlerden baldıran, baraka, borsa, çapa, kalçın, poğaça, tapa ve toka sözlerinin İtalyacadan
Türkçeye geçmiş sözler olarak değerlendirilmeleri yanlıştır.
1988 yılında, “İtalyanca ve Yunanca Kaynaklı Türkçe Denizcilik Terimler.” adlı eser
yayımlanır123
15.2.İtalyancadaki Türkçe Unsurlar
Durdu Kundakçı’nın yukarıda belirttiğimiz ve henüz yayımlanmamış doktora tezine
göre, İtalyancadaki Türkçe sözlerin sayısı 146’dır124.
119 Blaskoviç, J.: a.g.e., s. 110. 120
Györffy, György: A magyarok elödeiröl és a honfoglalasrol. Budapest 1975. 121
Moravcsik, Gyula: Byzantinoturcica I - II. Berlin 1958.
122 Kundakçı, Durdu: İtalyancadan Türkçeye ve Türkçeden İtalyancaya Geçmiş Sözcükler, Ankara 1977,
(basılmamış doktora tezi)
123 Kahane, R. ve H., Tietze, A.: The Lingua Franca in the Levant, Turkish Nautical Terms of İtalian and Greek Origin,
İstanbul 1988.
124 Kundakçı, Durdu: a.g.e.
16.Türkçe-Arnavutça İlişkisi
Türklerin Arnavutlarla ilişkisi, yukarıda değinilen diğer Balkan halkları gibi Türk
boylarının Karadeniz’in kuzeyinden geçip Balkanlara ilerlemesi tarihi kadar eski olsa da
yoğun ilişkiler Osmanlı döneminde olmuştur.
16.1.Türkçedeki Arnavutça Unsurlar
Bu konuda yapılmış bir çalışma görmedik.
16.2.Arnavutçadaki Türkçe Unsurlar
Arnavutçadaki Türkçe unsurlarla ilgili çalışmalar, Slav dillerindeki Türkçe unsurlar
üzerine çalışmaların başladığı XIX. yüzyılın ikinci yarısında başlar. Bu konudaki ilk çalışma,
yine Franz Miklosich tarafından yapılan çalışmadır125.
Ardından Gustav Meyer Arnavutçanın etimoloji sözlüğünde126 Türkçe kelimeleri
göstermiştir. Eserinin girişinde, G. Meyer şunları açıklamaktadır: “Benim bu sözlüğümde
5140 madde başı bulunmaktadır. Bunlardan 1420 tanesi eski Romence mirası (Miklosisch’e
göre bu sayı: 930), 540 tanesi İslavca (Miklosich’e göre bu sayı: 319), 1180 tanesi Türkçe,
840 tanesi Yunanca, 400 tanesi eski indogermen dillerindendir ve 730 tanesinin kaynağı belli
değildir127
Gyula Németh, “Arnavutçadaki Türkçe İzleri” adlı doyurucu yazısını 1961 yılında
yayımlar128. Dilaver Berberi, Arnavutçadaki Türkçe sözleri fonetik ve morfolojik açıdan
değerlendirdiği doktora çalışmasını 1964'te tamamlar129. “Arnavutçanın karşılaştırmalar
yapacak kadar bol metni bulunmadığı için bu konuda ancak eş zamanlı bir çalışma
yapabildiğini” belirten D. Berberi130, bu çalışmasında Arnavutçadaki Türkçe sözleri ses ve
biçim açısından incelemiştir.
Bu çalışmadan on yıl kadar sonra, Norbert Boretzky, Arnavutçadaki Türkçe etkisini iki
cilt halinde yayımlar131. Birinci ciltte Arnavutçadaki Türkçe sözlerin ses değişmeleri ile
Arnavutçada kullanılan Türkçe ek ve yapılar incelenir. İkinci cilt sözlüktür. Bu sözlükte,
varyantlarıyla birlikte 4078 madde yer alır. Ayrıca Arnavutçanın çeşitli ağızlarında kullanılan
Türkçe sözler ise, yine varyantlarıyla birlikte, 585’tir.
1998 yılında Vladimir E. Orel tarafından yayımlanan “Arnavutça Etimolojik Sözlük”’te,
yalnızca 53 söz Türkçe kaynaklı gösterilmiştir132. G. Meyer, J. Norbert, M. Fasmer ve E.
Hamp’ın bu konuda çalıştıklarını ve eserler verdikleri belirten V. E. Orel, “düzinelerce sözün
kendi eserinde yeni etimolojik açıklamalara kavuştuğunu” vurgulayarak, kendi sözlüğünün
“Arnavutçanın prehistoryasına belirli bir bakış açısıyla bakmağa dayandığını” ifade
125
Franz Miklosich, Die Türkischen Elemente im den südost-und osteuropaischen Sprachen (Griechisch, Albanisch, Rumunisch, Bulgurisch,
Serbisch, Klain Russisch, Grobrussisch, Polnisch). I. Denkschriften der Kaiserlichen Akademie der Wissenschaften, Philosophisch -
historische Classe, XXXVII. Wien 1884. 239 - 338 ; XXXV, Wien 1885. 105-192.; "nachtrag" I. XXXVII, Wien 1889, 1-88.s. II
XXXVIII, Wien 1890. 1-70.
126
Meyer, Gustav: Etymologisches Wörterbuch der albanischen Sprache, Strassburg, 1891.
127 Meyer, G. (1891): a.g.e., s. IX.
128
Németh, J.: “Traces of Turkish Language in Albania” , AO 13 (1961), s. 9-29
129 Berberi, Dilaver: Phonological and Morphological Adaptation of Turkish Loanwords in Contemporary Albanian Geg
Dialect of Kruja: A Synchronic Analysis, İndiana University, 1964, 253 s. (Basılmamış doktora tezi).
130 Berberi, D.: a.g.e., s. 4.
131 Boretzky, Norbert: Der türkische Einfluss auf das Albanische, Teil 1: Phonologie und Morphologie der
albanische Turzismen, Wiesbaden 1975, 279 s.; Der türkische Einfluss auf das Albanische, Teil 2: Wörterbuch
der albanischen Turzismen, Wiesbaden 1976, 224 s.
132 Orel, Vladimir E.: Albanian Etymological Dictionary, Leiden 1998, 670 s.
etmektedir. Yazılı belgeleri iki yüzyıldan eski olmayan bir dilin “proto”su peşinde koştuğunu,
asıl amacının Proto-Arnavutçayı kurmak olduğunu bildiren ve elinde tek belge olmaksızın,
Arnavutların m.ö. 3. yüzyılda terkettikleri Karadeniz’in kuzeyinde, Dacialıların ülkesinde ve
Karpatlar’da dolaşıp duran V. E. Orel, pek çok Türkçe sözü de İslav kaynaklı göstermekte,
Arnavutçadaki birçok İtalyanca, Grekçe, Romence, Makedonca ve Sırp-Hırvatça sözü de
sözlüğüne almadığını açıkça söylemektedir133. Sonuçta dış dünyada değil, yazarın zihninde
oluşan ve kendisinin de dediği gibi “kurgusal” bir sözlük ortaya çıkmış ve yazarın pek sık
kullandığı “Indo-European” sözü çerçevesinde amacına hizmet etmeğe başlamıştır.
“Kurgu”ları bir kıyıya bırakıp “olgu”lara ve gerçeklere tekrar dönersek, eski bir
bölünmeyi temsil eden Ermeni, Arnavut ve Gürcü dillerini Hint-Avrupa dil grubuna dahil
etmekte bugün büyük güçlükler yaşanmaktadır. Bunun başlıca sebebi ise, Türkçenin bu dillere
etkisinin, sadece sözlük temelinde kalmayıp, tıpkı güney İslavcası, Bulgarca, Makedonca,
Romence ve Yunancada olduğu gibi, gramer ve söz dizimi düzlemine de sıçramış olmasıdır134.
Nitekim Arnavutçadaki Türkçe kaynaklı ek ve yapılar, birçok yazıya konu olmuştur.
1972 yılında, Hasan Kaleşi, bu konuda monografik bir çalışma yapmış135 ve 1975 yılında da
yukarıda ifade ettiğimiz gibi Norbert Boretzky, “Arnavutçadaki Türkçe Etkisi” adlı
çalışmasının birinci cildini bu konuya ayırmıştır. Bu çalışmalarda da görüldüğü gibi, Türkçe
çokluk eki ile sıfat ekleri (-li; -siz), kavram eki (-lik), meslek eki (-çi), eşitlik eki (-çe),
küçültme eki (-çik), bu ekleri taşıyan birçok Türkçe sözün Arnavutçaya girmesi, Arnavutçanın
dil ve düşünce düyasında bir gramer kategorisi oluşturmuş ve bu ekler, Arnavutça kelimelere
de getirilmiştir.
17.Türkçe-Yunanca İlişkileri
Oğuz Türkleri Anadolu'ya gelmeden çok önce, belki Oğuzların bir kısmının da katıldığı
başka Türk kavimleri, Karadeniz'in kuzey sahillerinde ve Balkanlar'da idiler ve buralarda
çeşitli devletler kurmuşlardı. Periskop, Theofanis, Menandros gibi Bizans ve İbni Rüste,
Gardizî gibi Arap tarihçileri, bu bölgede, Hun, Saragur, Ugor, Onogur, Avar, Bulgar,
Peçenek, Hazar, vs. gibi çeşitli Türk kavimlerinden bahsederler.136 Bu kavimlerin dilleri ile o
devirlerin Grekçe ve Lâtincesi arasında olup bitenler konusunda hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Bu ilişkiler konusunda yapılan tek şey, Bizans kaynaklarındaki bu kavimlerle ilgili tarih
verilerinin ve bunlara bağlı olarak geçen özel adların derli toplu bir yayınından ibarettir; bu
kavimlerin dilleri ile Grekçe ve Lâtince arasındaki alıntılar söz konusu bile edilmemiştir.137
Türkçenin Yunanca ile ilişkisi, eski devirler ve Bizans üzerinden gerçekleşmiş sınırlı
ilişki bir kıyıya bırakılırsa, 11. yüzyıldan 1920’lere kadar sürmüştür138.
17.1.Türkçedeki Yunanca Unsurlar
Türkçedeki Yunanca unsurları araştıran çalışmalar, K. Miklosich’in eserinden bir kaç yıl
sonra başlamıştır. Gustav Meyer139 ve K. Krumbacher’in140 eserleri aynı yıl içinde, 1893’te
133 Orel, V. E.: a.g.e., s. IX-XIII.
134 Berberi, D.: a.g.e., s. 4.
135 Kaleşi, Hasan: “Arnavut Dilinde Kullanılan Osmanlıca-Türkçe Ekler”, Bilimsel Bildiriler (TDK), Ankara
1972, s. 141-149. 136
Györffy, György: A magyarok elödeiröl és a honfoglalasrol. Budapest 1975. 137
Moravcsik, Gyula: Byzantinoturcica I - II. Berlin 1958.
138 Pavlos Georgidas, Die lautlichen Veränderungen der türkischen Lehnwörter im Griechhischen, Münih 1974.
139 G. Meyer, Die Griechischen und Romanischen Bestandteile in Wortschatze des Osmanisch-Türkischen,
Viyana 1893.
140 K. Krumbacher, Zy den Griechischen elemente in Arabischen und Türkischen, Byzant Zeitschrift, 2, 1893.
yayımlanır. Bu çalışmaları, A. Papadopoulos’un 1932 yılında yayımlanan Türkçedeki
Yunanca sözleri incelediği eseri141 izlemiştir.
Yunancadaki Türkçe unsurlar konusu kadar ilgi çekmemiş görünen Türkçedeki Yunanca
unsurlar konusu, daha sonra, bilhassa A. Tietze tarafından etraflıca çalışılmıştır142. Tietze bu
çalışmasında 347 sözü incelemiştir.
1960 yılında Yunancadaki Türkçe unsurlar üzerine çalışan Konstantinos Kukkidis ise
900 Yunanca sözün Türkçeye alındığını kaydeder143.
Bütün bu çalışmalardan sonra, Christos Tzitzilis, 1987 yılında yayımladığı eserinde,
Türk yazı diline veya ağızlarına Yunancadan geçmiş 597 sözü incelemiştir144
17.2.Yunancadaki Türkçe Unsurlar
Yunancadaki Türkçe unsurlardan ise ilk defa söz eden ve bu sözleri listeleyen ilk kişi F.
Miklosich’tir. Daha sonra G. Meyer ve L. Rouzevalle145 de bu konuda çalışmışlardır. Kıbrıs
Türk aydınlarından Hüseyin Şafi Alpay, Kıbrıs Rumcasındaki Türkçe sözlerin İngilizce
anlamlarından oluşan kitapçığını 1937’e Larnaka’da yayımladı146 ve 1940 yılında bizlere daha
hacimli ve daha ayrıntılı bir kitap vadetmesine rağmen, bu işini Kıbrıs’ın kargaşa ortamında
bitiremedi. Bu çalışmada 402 Türkçe söz yer almaktadır. Bu çalışmalardan sonra,
Konstantinos Kukkidis, 1960 yılında Atina’da çalışmalarını yayımlar147. Bu çalışmaların
sonuçları, sonraki yıllarda ses ve anlamca inceleme altına alınır ve 1974 yılında Pavlos
Georgidas tarafından Münih Devlet Üniversitesinde hazırlanan ve gecikmeli olarak daha
sonra yayımlanan doktora tezi, Yunancadaki Türkçe unsurları ses bakımından inceler148.
Yunancadaki Türkçe unsurların sayısı, K. Kukkidis’e göre 3000 ve P. Georgidas’a göre ise
1968’dir.
1988 yılında ise İ.T.Pambukis, Çağdaş Yunan Dilinin Türkçe söz varlığını incelediği
eserini149 Atina’da yayımladı. 1994’te Konstantinos Giagkoullis, Kıbrıs Rum diyalektinin
etimolojik sözlüğünü Lefkoşa’nın Rum kesiminde yayımlar150 . Bu sözlükte, 1520 Türkçe söz
yer almaktadır. Son olarak 1998 yılında Ankara Üniversitesinde, Evangelia Ahladi tarafından
hazırlanan yüksek lisans çalışmasında151 Yunancadaki Türkçe unsurlar ile Türkçedeki
Yunanca unsurlar, gösterdikleri ses ve anlam değişiklikleri içinde ele alınmıştır.
Türkçenin bu dillerden başka Fransızca, Almanca ve İngilizce ile ilişkileri olmuştur;
ancak bu konularda yapılmış çalışmalar yetersizdir. Bu konuda tutarlı ve gerçekçi bir çalışma
yapabilmek için, Türkçenin öteki komşularına oranla daha yeni devirlerde doğmuş olan bu
genç dillerin Türkçe ile ilişkilerinin araştırılması kadar, eski Latin, Grek ve Germen dilleriyle
ilişkilerinin de incelenmesi gerekmektedir. Türkçenin bu genç komşuları ile ilişkileri
141 A. Papadopoulos, Da ek tis Ellinikis daneia tis Tourkikis, Atina, 1932.
142 Andreas Tietze, Einige weiteregriechische Lehnwörter im anatolischen türkischen, Nemeth Armağanı, Ankara
1962, 373-388 s.; Die formalen Veränderungen an neueren europäischen Lehnwörter der mittelgriechischen
Lehnwörtern im türkischen, Oriens V, 230-268 s.; Griechischen Lehnwörtern im anatolischen türkischen,
Oriens VIII (1995), 204-257 s.
143 Konstantinos Kukkidis, Elnikon Lekson Paragomenon ek dis Turkilis Glosis, Atina, 1960.
144 Tzitzilis, Christos, Griechische Lehnwörter im Türkischen (mit besonderer berücksichtigung der anatolischen
dialekte), Viyana 1987, 201 s.
145145 Les emprunts turcs dans la grec vulgaire de Roumélie et spécialement d’Adrianople, Paris 1912.
146 Alper, Hussein Shafi, Alper’s Vocabulary, Larnaca 1938, 20 s.
147 Konstantinos Kukkidis, age.
148 Pavlos Georgidas, Die lautlichen Veränderungen der türkischen Lehnwörter im Griechhischen, Münih 1974
149 İ.T.Pambukis, Tourkikis lezeis stin Elliniki, Atina, 1988.
150 Giagkoullis, Konstantinos, Leksiko Etimologiko kai ermnieütiko tis kupriakis dialektoi, Strovolos-Lefkoşe
1994, 186 s.
151 Evangelia Ahladi, Ödünçleme Süreci ve Dilbilimsel Görünümleri: Tütkçe ve Yunancada Ödünçlemeler,
Ankara, 1998, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış yüksek lisans tezi.
konusunda az sayıda birkaç çalışma söz konusudur. Süleyman Yıldız’ın doktora çalışmasına
göre Almancada 166 Türkçe söz vardır. İngilizcede ise Gatenby’e göre 247152, İrek Bikkinin’e
göre 800 civarında Türkçe söz yer almaktadır.
152 Gatenby, E. V.: “Material for a study of Turkish Words in English“, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi XII,
1954, s. 90.