23 Ekim 2018 Salı

nefi sultan ahmet kasidesi açıklaması


DER MEDH-İ SULTÂN AHMED HÂN
(aleyhirrahmetüvelgufrân)


Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i mevâ mıdır
Anda kasr-ı pâdişâhî cennet-i alâ mıdır

Edirne şehri mi yoksa Meva cennetinin gül bahçesi midir burası? Orada padişahın köşkü Ala cenneti midir?
Meva : şehitlerin sığınacağı cennet
Cennet-i Ala : sekiz cennetten birisi.

Beyt-i mamûr-ı felek mi ol fezâda ol sarây
Yâ zemîni cennet olmuş Kabe-i ulyâ mıdır

O uzayda , o saray feleğin Beyt-i Mamuru mu? Yoksa zemini cennet olmuş yüce Kabe midir?
Beyt-i Mamuru : Kabe

Cûylar mı devr eden tarf-ı çemenzârın yahud
Mâî pervâz ile nat olmuş yeşil hârâ mıdır

Çemenliğin etrafında dönüp dolaşan ırmaklar mıdır? Yoksa mavi pervaz ile kat olunmuş yeşil dalgalı kuma mıdır?

Sebz ü hurrem bir fezâ mı her kenâr-ı cûybâr
Yâ miyân-ı cûda aks-i künbed-i hadrâ mıdır                                       

Her ırmak kıyısı yeşil ve sulak bir uzay mıdır? Yoksa ırmağın ortasında aksi görülen yeşil bir gök müdür?

Hıfz için yâhut vücûd-ı pâdişâhı cûylar
Pâsbân-ı genc-i devlet olmuş ejderhâ mıdır

Yahut da bu ırmaklar, Padişahın vücudunu korumak  için , devlet hazinesine bekçi olmuş, ejderha mıdır?

Cenneti görmüş bir âdem var ise gelsin desin
Tarhı anın dahi böyle dilkeş ü ranâ mıdır

Cenneti görmüş bir adam varsa gelsin, söylesin: Onun da çiçek dikilmeye ayrılmış yerleri, bahçe düzeni böyle gönül çekici ve güzel midir?


Güllerinde var mı böyle reng ü bûy-ı dilfirîb
Yâ nesîm-i subhu böyle bostânpîrâ mıdır

Cennetin güllerinde  böyle gönül aldatıcı renk ve koku var mıdır? Ya da onun sabah rüzgarı böyle bahçe süsleyici midir?
Tecahül-i arif

Bir dıraht-ı serfirâzı var mı bâğ-ı cennetin
Yoksa ancak vâizin medh ettiği Tûbâ mıdır

Cennet bahçesinin boylu boslu bir ağacı var mıdır? Yoksa sadece vaizin övdüğü Tuba mı vardır?
Tuba: Kökü yukarıda dalları yere meyilli bir ağaç.Mübalağa

Bunda Tûbâ’dan kalır mı müşk-i bîd-i sernigûn
Yâ gubâr-ı berk-i Tûbâ anda müşkâsâ mıdır

Buradaki başı aşağı eğilen salkım söğüt Tubadan geri kalır mı? Ya da cennetteki Tuba yaprağının tozu mis kokulu mudur?

Habbezâ cây-ı neşâtefzâ ki Rıdvân görse ger
Hayretinden derdi bu cennet midir dünya mıdır

Bu ne güzel zevk ve sefa artıran yerdir ki: Eğer bunu cennet kapıcısı Rıdvan görse, hayretinden , “Bu cennet midir? Yaksa dünya mı?” derdi.
Telmih, mübalağa


Sun-ı Hakk yâ gülşen-i cennetden ifrâz eylemiş
Başka bir cây-ı tarabengîz ü gamfersâ mıdır
                                                                                                                        
Ya da ilahi kudretin, cennet bahçesinden ayırıp çıkardığı zevk ve safa verici, üzüntü giderici başkka bir yer midir?

Dâimâ böyle müferrih mi bu cây-ı dilgüşâ
Her zaman âb u hevâsı böyle rûhefzâ mıdır

Bu gönül alıcı yer, daima böyle ferahlık verici midir? Onun suyu ve havası, her zaman, böyle cana can katıcı mıdır?

Yoksa şimdi eyleyen âb u hevâsın terbiyet
Âfitâb-ı devlet-i şâh-ı cihânârâ mıdır

Yoksa şimdi suyunu ve havasını besleyip geliştiren, cihanı süsleyen padişahın devletinin güneşi midir?

Yani Sultân Ahmed-i âdil ki ferş-i dergehi
Arşdan alâ değilse çarhdan ednâ mıdır
Sözün doğrusu: Adaletli padişah Sultan Ahmet ki: Onun dergahının döşemesi, Arştan daha yüce değilse de, çarhtan da aşağı mıdır?
Arş: Göğün dokuzuncu , Tanrı katı.


Şâh-ı dînperver ki teşrîf-i kudûmuyla zemîn
Arşa nâz eylerse istiğnâsı istiğnâ mıdır

Din gözeten padişah ki : Edirne’ye gelip şereflendirmesi ile yer, Arşa nazlansa, bu istiğnası-nazlanması nazlanma mı olur?

Mâh-ı mülkârâ-yı devlet ki fürûğundan felek
Mihrini fark eylemez pinhân mıdır peydâ mıdır

Devlet mülkünü süsleyen ay ki : Parlaklığından felek, güneşin gizli mi belli mi( görünüyor mu?) olduğunun farkında olmaz.

Çarh ana tazîm edip İskender-i sânî demek
Şânına nisbet meger bir medh-i müstesnâ mıdır

Felek ona (padişaha) sayhı gösterip ikinci İskender demek onun şanına oranla farklı bir övgü mü olur?

Belki dârât-ı Skenderle felek bir bendesin
Görse fark etmezdi İskender midir

Belki İskenderin gösterişiyle ( debdebe) felek bir kölesini görse İskender mi değil mi ayırt edemezdi.

Dârâ mıdır Atlas-ı gerdûn mu peyveste nihâl-i sidreye
Yâ firâz-ı râyetinde şukka-i vâlâ mıdır

Dokuzuncu İran hükümdarı Keykubat mıdır? Yoksa yedinci kat gökte ağaca benzetilen bir makama feleğin atlası mı, yoksa yükseltilmiş sancak mı ya da yükselmiş bir kumaş parçası mıdır?

Subh-ı rûşen mi şuâ-ı mihr-i âlemtâb ile
Yâ sarây-ı devletinde perde-i dîbâ mıdır

Dünyayı aydınlatan ışınları ile sabahı parlatan mı yoksa devletinin sarayındaki ipek kumaştan perde midir?

Kehkeşân mıdır felekde nesr-i tâirle yahud
Tak-ı eyvânında resm-i ejder ü anka mıdır

Samanyolu mudur gökte uçuşarak dağılan ya da eyvan (üç tarafı kapalı bina)ının kemerindeki ejderha ve anka kuşu resimleri midir?

Dest ü tabın ebr ü deryâdır diyen gâfillerin
Dâimâ mazmûn-ı fikri böyle bîmanâ mıdır

Elin Ayağın bulut ve denizdir diyen gafillerin düşünceleri her zaman böyle anlamsız mıdır?

Bahr eder mi kâinâtı gark-ı emvâc-ı kerem
Ebr ise dâim cevâhirpâş u gevherzâ mıdır

İyilik dalgalarına boğulması evreni denize çevirir mi bulut ise her seferinde cevahirparçası ve yiğit midir?

Hem güher hem sîm ü zerdir âleme bezl ettiği
Kimse bilmez keff-i desti kân mıdır deryâ mıdır

Aleme bol bol saçtığı hem gümüş ve altın hem inci, kimse bilmez avucunun içi kaynak (maden  ocağı ) mıdır deniz midir.

Tîga minnet çekmese rey-i cihangîri nola
Mihri gör dünyâyı tutmuş tîgı hûnpâlâ mıdır

Kılıca iyilik borçlu olmasa dünyayı ele geçirenin görüşü ne çıkar, güneşe bak dünyayı tutmuş kılıcı , kanlı pala mıdır.


Midhat-i rey-i münîrin sebt eden fark eylemez
Kendi keff-i desti mi yoksa yed-i beyzâ mıdır

Aydınlatan görüşünün övgüsünü kayıt eden fark etmez, kendi el ayası mıdır yoksa beyaz el ( Hz. Musa’nın Firavuna karşı mucize olarak görünen parlak el) midir?
Telmih

Vasf-ı bûy-ı hulkı mı satr-ı hat-ı şâirde yâ
Mevc-i deryâ-yı sühende anber-i sârâ mıdır

Huyunun kokusunu tanımlama mı şairin yazısının satırı, söz denizinin dalgasında hilesiz anber midir.
Tenasüp

Mülk-i pür adlinde hod etmez takayyüd kârbân
Hâris-i kâlâ mıdır yâ düzd-i bîpervâ mıdır
Adaletin saf ülkesinde kendini kandırmaz  kervan ; kale bekçisi midir yoksa pervasız hırsız mıdır?
Tezat

Âsumân mı âfitâb ile şitâb etmekde yâ
Zîr-i rânında semend-i cüst ü çâpükpâ mıdır

Gökyüzümü güneşle yarışmakta ( acele etmekte) yoksa çabuk ayaklı bir atın ayağının altı mıdır?

Ol cihângerd-i sebükrev ki tefâvüt eylemez
Zîr-i pâyında zemîn deryâ mıdır sahrâ mıdır

O çabucak cihanı gezen ki birbirinden yararlanmaz ayağının altındaki zemin deniz midir kara mıdır?

Berk-ı mahz iken direng etse bilinmez peykeri
Rahş-ı çâpükpâ mıdır yâ kûh-ı pâbercâ mıdır

Saf bir yıldırımken yavaşlasa ( gecikse) yüzü bilinmez, gösterişli çabuk ayaklı bir at mıdır yoksa yerinde duran bir dağ mıdır?

Husrevâ bu fende ger garrâlanırsam gör sözüm
Lâf-ı bîmanâ mıdır yâ bir kavi davâ mıdır

Ey padişah, bu şiir sanatında aldanırsam, kibirlenirsem, sözüme bak, şiirlerim manasız sözler midir? Ya da ben bir kuru dava peşinde miyim?

Bunca demdir dava-yı sâhibkırânî eylerim
Bir mübârız yok mu meydân-ı sühen tenhâ mıdır

Bu kadar zamandır sahibkıranlık ( şiirde en güçlü ve mutlu olmak) iddiası gütmekteyim; ileri atılacak bir yiğit yo mu?  Söz meydanı boş mudur?


Dürr-i nazmım çarha mengûş olsa bilmez rûzgâr
Şiir-i Nefî midir ol yâ kevkeb-i Şirâ mıdır

Şiir incim feleğe küpe olsa , yine zaman onun ( Nefi’nin) şiiri mi? Ya da Şira yıldızı mı olduğunu bilmez.

Nûr-ı mevvâc-ı maânî mi sözümde berk uran
Yâ libâs-ı nazmımın bir âteşî hârâ mıdır

Sözümde parıldayan anlamlar dalgalanışının nuru mu? Ya da şiirimin giysisi, ateş renkli dalgalı kumaştan mıdır?

Manî-i rengîn mi lafz-ı âbdârımda yahud
Sâgar-ı mînâya konmuş lâlegûn sahbâ mıdır

Latif, gökçe sözümdeki renkli anlamlar mıdır? Yahut sırça kadehe konmuş lale renkli şarap mıdır?

Bikr-i manâ mı dilimde pertev-i ilhâm ile
Yâ felekde âfitâb u Zühre-i zehrâ mıdır

Dilimde, gönlümde olan ilham ışığı ile anlam yeniliği  midir? Yoksa gökte güneş ve ve parlak  Zühre yıldızı mıdır?
Zühre:Venüs, üçüncü kat gökte asılı kalan , Harut ile Marutu baştan çıkaran kadın.

Fikr-i pür mazmûn mudur âyîne-i tabımda yâ
Aks-ı nakş-ı kârgâh-ı âlem-i bâlâ mıdır

Şiirlerimin aynasındaki : Mazmun dolu sanatlı fikir midir? Ya da yüce alemin iş yerinin türlü süslemelerinin bir aksi mi?

Söz tükendi nice bir davâ-yı şiir ü şâirî
Lâf-ı davâ bertaraf şimdi duâ hengâmıdır

Söz tükendi. Şiir ve şairlik iddiası ne zamana kadar sürecek? Boş lakırdı ve iddiaları bir tarafa bırakalım, şimdi dua etme sırasıdır artık.

Tâ felek kadr ü merâtib anlaya hem bildire
Herkesin mikdârını ednâ mıdır alâ mıdır

Ta felek derecesini ve değerini hem anlayıp hem bilip , herkesin ne kadar  aşağı mı yüce mi olduğu belli olur.

Ol kadar kadri bülend olsun ki gerdûn bilmeye
Arş-ı alâ mı yeri yâ kurb-i ev ednâ mıdır

O kadar yüksek  değerde olsun ki dünya bilmesin , onun yeri Arş mıdır yoksa Peygamberin Miracta çıktığı kat mıdır?

1-13 arası nesip bölümü , 14. beyit grizgah, 15-26 arası medhiye bölümü, 27-38 arası fahriye bölümü, 39-41 arası dua bölümü


Düzenleyen :  Bülent Demiryapan
Lüleburgaz Lisesi Uzm. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

22 Ekim 2018 Pazartesi

nefi - edirne kasidesi

DER MEDH-İ SULTÂN AHMED HÂN (aleyhirrahmetüvelgufrân)

Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i mevâ mıdır Anda kasr-ı pâdişâhî cennet-i alâ mıdır
Beyt-i mamûr-ı felek mi ol fezâda ol sarây Yâ zemîni cennet olmuş Kabe-i ulyâ mıdır
Cûylar mı devr eden tarf-ı çemenzârın yahud Mâî pervâz ile nat olmuş yeşil hârâ mıdır
Sebz ü hurrem bir fezâ mı her kenâr-ı cûybâr Yâ miyân-ı cûda aks-i künbed-i hadrâ mıdır
Hıfz için yâhut vücûd-ı pâdişâhı cûylar Pâsbân-ı genc-i devlet olmuş ejderhâ mıdır
Cenneti görmüş bir âdem var ise gelsin desin Tarhı anın dahi böyle dilkeş ü ranâ mıdır
Güllerinde var mı böyle reng ü bûy-ı dilfirîb Yâ nesîm-i subhu böyle bostânpîrâ mıdır
Bir dıraht-ı serfirâzı var mı bâğ-ı cennetin Yoksa ancak vâizin medh ettiği Tûbâ mıdır
Bunda Tûbâ’dan kalır mı müşk-i bîd-i sernigûn Yâ gubâr-ı berk-i Tûbâ anda müşkâsâ mıdır
Habbezâ cây-ı neşâtefzâ ki Rıdvân görse ger Hayretinden derdi bu cennet midir dünya mıdır
Sun-ı Hakk yâ gülşen-i cennetden ifrâz eylemiş Başka bir cây-ı tarabengîz ü gamfersâ mıdır
Dâimâ böyle müferrih mi bu cây-ı dilgüşâ Her zaman âb u hevâsı böyle rûhefzâ mıdır
Yoksa şimdi eyleyen âb u hevâsın terbiyet Âfitâb-ı devlet-i şâh-ı cihânârâ mıdır
Yani Sultân Ahmed-i âdil ki ferş-i dergehi Arşdan alâ değilse çarhdan ednâ mıdır
Şâh-ı dînperver ki teşrîf-i kudûmuyla zemîn Arşa nâz eylerse istiğnâsı istiğnâ mıdır
Mâh-ı mülkârâ-yı devlet ki fürûğundan felek Mihrini fark eylemez pinhân mıdır peydâ mıdır
Çarh ana tazîm edip İskender-i sânî demek Şânına nisbet meger bir medh-i müstesnâ mıdır
Belki dârât-ı Sikenderle felek bir bendesin Görse fark etmezdi İskender midir
Dârâ mıdır Atlas-ı gerdûn mu peyveste nihâl-i sidreye Yâ firâz-ı râyetinde şukka-i vâlâ mıdır
Subh-ı rûşen mi şuâ-ı mihr-i âlemtâb ile Yâ sarây-ı devletinde perde-i dîbâ mıdır Kehkeşân mıdır
felekde nesr-i tâirle yahud Tak-ı eyvânında resm-i ejder ü anka mıdır
Dest ü tabın ebr ü deryâdır diyen gâfillerin Dâimâ mazmûn-ı fikri böyle bîmanâ mıdır
Bahr eder mi kâinâtı gark-ı emvâc-ı kerem Ebr ise dâim cevâhirpâş u gevherzâ mıdır
Hem güher hem sîm ü zerdir âleme bezl ettiği Kimse bilmez keff-i desti kân mıdır deryâ mıdır
Tîga minnet çekmese rey-i cihangîri nola Mihri gör dünyâyı tutmuş tîgı hûnpâlâ mıdır
Midhat-i rey-i münîrin sebt eden fark eylemez Kendi keff-i desti mi yoksa yed-i beyzâ mıdır
Vasf-ı bûy-ı hulkı mı satr-ı hat-ı şâirde yâ Mevc-i deryâ-yı sühende anber-i sârâ mıdır
Mülk-i pür adlinde hod etmez takayyüd kârbân Hâris-i kâlâ mıdır yâ düzd-i bîpervâ mıdır
Âsumân mı âfitâb ile şitâb etmekde yâ Zîr-i rânında semend-i cüst ü çâpükpâ mıdır
Ol cihângerd-i sebükrev ki tefâvüt eylemez Zîr-i pâyında zemîn deryâ mıdır sahrâ mıdır
Berk-ı mahz iken direng etse bilinmez peykeri Rahş-ı çâpükpâ mıdır yâ kûh-ı pâbercâ mıdır
Husrevâ bu fende ger garrâlanırsam gör sözüm Lâf-ı bîmanâ mıdır yâ bir kavi davâ mıdır
Bunca demdir dava-yı sâhibkırânî eylerim Bir mübârız yok mu meydân-ı sühen tenhâ mıdır
Dürr-i nazmım çarha mengûş olsa bilmez rûzgâr Şiir-i Nefî midir ol yâ kevkeb-i Şirâ mıdır
Nûr-ı mevvâc-ı maânî mi sözümde berk uran Yâ libâs-ı nazmımın bir âteşî hârâ mıdır
Manî-i rengîn mi lafz-ı âbdârımda yahud Sâgar-ı mînâya konmuş lâlegûn sahbâ mıdır
Bikr-i manâ mı dilimde pertev-i ilhâm ile Yâ felekde âfitâb u Zühre-i zehrâ mıdır
Fikr-i pür mazmûn mudur âyîne-i tabımda yâ Aks-ı nakş-ı kârgâh-ı âlem-i bâlâ mıdır
Söz tükendi nice bir davâ-yı şiir ü şâirî Lâf-ı davâ bertaraf şimdi duâ hengâmıdır
Tâ felek kadr ü merâtib anlaya hem bildire Herkesin mikdârını ednâ mıdır alâ mıdır
Ol kadar kadri bülend olsun ki gerdûn bilmeye Arş-ı alâ mı yeri yâ kurb-i ev ednâ mıdır

nefi kaside - edirne şehri mi bu ya gülşen-i Meva mıdır - abdülkadir karahan