27 Ekim 2020 Salı

Promete - Tevfik Fikret

 PROMETE (*)

Kalbinde her dakika şu ulvî tahassürün Minkar-ı âteşini duy, daimâ düşün: Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım? Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?.. Yükselmek âsmâna ve gülmek ne tatlı şey! Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa... Ey Müştâk-ı feyz ü nûr olan âtî-i milletin Meçhul elektrikçisi, aktâr-ı fikretin Yüklen, getir -ne varsa- biraz meskenet-fiken, Bir parça rûhu, benliği, idrâki besleyen Esmâr-ı bünye-hîzini, boş durmasın elin Gör dâima önünde esâtir-i evvelin Gökten dehâ-yı nârı çalan kahramânını... Varsın bulunmasın bilecek nâm ü şânını.

Tevfik Fikret
( 1867 - 1915 )

Tevfik Fikret - S.96, Yaşar Nabi Nayır, Varlık Yayınları, 1995

(*) Promete: Yunan mitolojisinde, göğe yükselip ateş cevherini çalarak yeryüzüne indiren, bu yüzden tanrıların gazabına uğrayarak bir kartal tarafından göğsü deşilmeye mahkûm edilen kahramandır.


Ulvî: yüce
Tahassür: hasretini çekmek
Minkar-ı âteşin: ateşten gaga
Müştâk-ı feyz ü nûr: ilim ve ışığın hasretlisi
Aktâr-ı fikret: düşünce ülkeleri
Meskenet-fiken: miskinliği gideren
Esmâr-ı bünye-hîz: vücudu canlandıran meyveler
Esâtir-i evvel: ilkçağ mitolojisi
Dehâ-yı nâr: ateşin dehası, cevheri

Ferda - Tevfik Fikret

 FERDA

- Bugünün gençlerine - Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılâb... Her şey senin değil mi ki zâten?.. Sen, ey şebâb, Ey çehre-i behîc-i ümîd, işte ma'kesin Karşında: Bir semâ-yi seher, sâf ü bî-sehâb, Âğuş-i lerzedârı açık, bekliyor., şitâb! Ey fecr-i hande-zâd-ı hayât, işte herkesin Enzârı sende; sen ki hayâtın ümidisin, Alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âftâb, Sönsün mûebbeden. Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün Cennet kadar güzel vatanın var, şu gördüğün Zümrüt bakışlı, inci şetaretli kızcağız Kimdir bilir misin? Vatanın... Şimdi saygısız Bir göz bu nazlı çehreye - Allah esirgesin – Kem bir nazarla baksa tahammül eder misin? İster misin, şu ak sakalın pâk ü muhteşem Pîşâni-i vakaarına, bir kirli el demem, Hattâ yabancı bir el uzansın? Şu makberi, Razı olur musun, taşa tutsun şu serseri? Elbet hayır; o makber, o pîşâni-i vakur Kudsî birer misâl-i vatandır... Vatan gayur İnsanların omuzları üstünde yükselir. Gençler, bütün ümmid-i vatan şimdi sizdedir: Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin; Lâkin unutmayın ki zaman tünd-ü mutmain Bir hatve-i samût ile ta'kîb eder bizi. Önden koşan, fakat yine dikkatle her izi Ta'mika yol bulan bu yanılmaz muâkıbin Şermende-i itabı kalırsak, yazık!.. Demin "Ferda senin!" dedim, beni alkışladın; hayır, Bir şey senin değil, sana ferda vediadır; Her şey vediadır sana, ey genç, unutma ki Senden de bir hisâb arar âtî-i müştekî. Mâzîye şimdi sen bakıyorsun pür-intibah, Âtî de senden eyleyecek böyle iştibâh. Her uzvu girdibâd-ı havâyicle sarsılan Bir neslin oğlusun; bunu yâd et zaman zaman. Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir, Bir ufk-ı i'tilâ açılır, yükselir hayât; Yükselmeyen düşer: ya terakkî, ya inhitat! Yükselmeli, dokunmalı alnın semâlara; Doymaz beşer dedikleri kuş i'tilâlara... Uğraş, didin, düşün, ara. bul, koş, atıl, bağır; Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!

Tevfik Fikret
( 1867 - 1915 )

Tevfik Fikret, Yaşamı, sanatı, şiirleri, Varlık Yayınları, 1995

YARIN

- Bugünün gençlerine -

Yarınlar senin; senin bu devrim, bu yenilik.. Her şey senin değil mi zaten?.. Sen, ey gençlik, Ey umudun güzel yüzü, işte karşında aynan: Temiz ve bulutsuz, ağaran bir gök, Titreyen kucağını açmış, bekliyor.. Koş, çabuk! Ey hayatın gülerek doğan sabahı, işte herkesin Gözleri sende; sen ki hayatın umudusun, Alnında yeni bir yıldız, hayır, bir güneş. Doğ ufuklara, önünde şu sıkıntılı geçmiş Sönsün sonsuza değin. Bir daha yaşanmasın o cehennem; senin bugün Cennet kadar güzel yurdun var; şu gördüğün Zümrüt bakışlı; inci gülüşlü kızcağız Kimdir, bilir misin? Yurdun.. Şimdi saygısız Bir göz bu nazlı yüze -Tanrı esirgesin- Kötü bir gözle baksa, katlanabilir misin? İster misin, şu ak sakalın temiz, görkemli, Onurlu alnına, bir kirli el şöyle dursun, Hatta yabancı bir el uzansın? Şu mezarı Bırakır mısın, taşa tutsun bir serseri? Elbette hayır; o mezar, o onurlu alın Kutsal birer örneğidir yurdun.. Yurt çalışkan İnsanların omuzları üstünde yükselir. Gençler, yurdun bütün umudu şimdi sizdedir. Her şey sizin, yurt da sizin, şeref de sizin; Ama unutmayın ki zaman ağır, güvenli, Sessiz adımlarla arkamızdan gelir. Önden koşan, ama dikkatle her izi İncelemeye yol bulan bu şaşmaz izleyici Paylayıp utandırırsa bizi, yazık! Demin ’’Yarınlar senin’’, dedim, beni alkışladın; hayır, Bir şey senin değil, sana yarın emanettir; Her şey emanettir sana, ey genç, unutma: Senden de hesap sorar, yakınır gelecek. Geçmişe şimdi sen ibretle bakıyorsun, Gelecek de senden böyle kuşkulanacak. Her organı ihtiyaç kasırgasıyla sarsılan Bir kuşağın oğlusun; bunu arasıra anımsa. Unutma; çağın şimşeklerin bollaştığı çağdır: Her yıldırımda bir gece, bir gölge yıkılır, Bir yükseliş ufku açılır, yükselir yaşamak; Yükselmeyen düşer: ya ilerlemek, ya yıkılmak! Yükselmeli, dokunmalı alnın göklere; Doymaz insan denilen kuş yükselmelere... Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır; Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!

Sadeleştiren:

Asım Bezirci


Tarih-i Kadîm - Tevfik Fikret


 

Tevfik Fikret - Hân-ı Yağma

 

HAN-I YAĞMA

Bu sofracık, efendiler – ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor – bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!