28 Ekim 2015 Çarşamba

orhan veli kanık

Orhan Veli KANIK Yazdırılabilir sayfa

Orhan Veli KANIK          




1914'te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 2 yaşımda gurbete çıktım. Yedisinde mektebe başladım. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak saldım. 13'te Oktay Rifat'ı, 16'da Melih Cevdet'i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18'de rakıya başladım. 19'dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25'te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim.


Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914 doğdu. Babası Mehmet Kanık, annesi Fatma Nigar'dır. İki kardeşi, Yazar Adnan Veli Kanık (1916-1972) ve Fürüzan Yolyapan.

Orhan Veli'nin çocukluğu İstanbul'da Beykoz ile Beşiktaş ve Cihangir'de geçer. Mütareke sırasında Beşiktaş'ta Akaretler'deki ilkokulun ana sınıfına girer. Bir yıl sonra buradan alınarak Galatasaray Lisesi'ne yatılı verilir. Fransızcaya büyük ilgi duyar. Derslerinin yanı sıra spora da düşkünlük gösterir.

Kargalar sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye Nezaretine gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar ne olur anneme söylemeyin!


1925'te dördüncü sınıfı tamamlayarak, babasının isteğiyle Galatasaray Lisesi'nden ayrılır. Annesiyle Ankara'ya gider. Gazi İlkokulu'nun beşinci sınıfına yazılır. Bir yıl sonra Ankara Erkek Lisesi'ne girer.

"Orhan'ın ilk aşkı, (eğer buna aşk demek caizse) on iki yaşında başlar. Beykoz'daki komşularının on yaşındaki kızı Fetanet'i sevmişti. Bu uzun sürmedi. Orhan bir müddet sonra yine Beykoz'da, 'Pembeliler' adını verdiği üç kız kardeşin en küçüğü olan 'Fetanet'e tutuldu. Lisede iken Ankara'da 'Cazibe' adında bir başka kızı sevdi. O'nun 1935 yılından sonraki maceraları ve aşkları hakkında burada isim saymaya hakkım yok. Çünkü sevdiği insanların çoğu bugün yuva kurmuştur." (Kardeşi Adnan Veli Kanık)

Edebiyata merakı ilkokulda başlar, gittikçe artar. "Çocuk Dünyası" dergisinde bir şiiri basılır. Yedinci sınıfta Oktay Rifat'la tanışır. Bir yıl sonra da Melih Cevdet'le tanışıp arkadaş olur. Üç arkadaş yazdıkları şiirleri birbirine okurlar. Çeşitli sanat sorunları üzerine tartışır, söyleşirler. Melih Cevdet'in sonradan belirttiğine göre, o dönemde Orhan Veli "uzun boylu, ipince, sivilceli, durgun" bir delikanlıdır.

Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksekkaldırımda, güpegündüz?
Melahati almışım da sonra
Alemdar'a gitmişim, öyle mi.
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galata'ya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o Mualla'yı sandala atıp
Ruhumda hicranın'ı söyletme hikayesi?


Orhan Veli lisenin ilk sınıflarında öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar'dan yakınlık ve yardım görür. Onun özendirmeleri ve öğütleriyle yazmayı sürdürür. Ayrıca, daha sonra, Rıfkı Melül Meriç ile Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu gibi öğretmenlerden de yararlanır. Bunlardan özellikle Rıfkı Melül Meriç'i sürekli saygı ve sevgiyle anar.

Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.


Lisede okurken oyun çalışmalarına katılır. Onda öteden beri tiyatro merakı vardır. Küçüklüğünde yazdığı bazı oyunları evlerinin bahçesinde kardeşi ve arkadaşlarıyla oynamıştır.


Orhan Veli, Şinasi, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday



Lisede kooperatifin parasıyla Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le, "Sesimiz" adlı bir dergi çıkarır. Arkadaşlarıyla orada yazar, canla başla çalışır.

Birisi o incecik, o dal gibi kız,
Şimdi galiba bir tüccar karısı.
Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
Ama yine de görmeyi çok isterim,
Kolay mı? İlk göz ağrısı.
İkincisi Münevver Abla, benden büyük
Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
Gülmekten katılırdı, okudukça
Bense bugünmüş gibi utanırım
O mektupları hatırladıkça.
........çıkar
........dururduk mahallede
........halde
........yan yana yazılırdı duvarlara
........yangın yerlerinde
Dördüncüsü azgın bir kadın,
Açık saçık şeyler anlatırdı bana.
Bir gün önümde soyunuverdi.
Yıllar geçti aradan, unutamadım,
Kaç defa rüyama girdi.
Beşinciyi geçip altıncıya geldim.
Ama ben pek varamadım tadına.
Bütün kibar kadınlar gibi
Küpe fiyatına, kürk fiyatına.
Sekizinci de aynı bokun soyu.
Elin karısında namus ara,
Kendinde arandı mı küplere bin.
Üstelik ........
Yalanın düzenin bini bir para.
Ayten'di dokuzuncunun adı.
İş başında şunun bunun esiri,
Ama bardan çıktı mı,
Kiminle isterse onunla yatar.
Onuncusu akıllı çıktı
........ gitti ........
Ama haksız da değildi hani.
Sevişmek zenginlerin harcıymış
İşsizlerin harcıymış.
İki gönül bir olunca
Samanlık seyranmış ama,
İki çıplak da, olsa olsa,
Bir hamama yakışırmış.
İşine bağlı bir kadındı on birinci.
Hoş, olmasın da ne yapsın,
Bir zalimin yanında gündelikçi,
.leksandra
Geceleri odama gelir,
Sabahlara kadar kalır.
Konyak içer sarhoş olur,
Sabahı da iş başı yapardı şafakla.
Gelelim sonuncuya.
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der.
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.


Orhan Veli'nin hayatındaki son ve en önemli kadın Nahit Hanımdır. Ankara Kız Lisesi ve Haydarpaşa Erkek Lisesi'nin yanı sıra Edirne Lisesi'nde de edebiyat öğretmenliği yapan Nahit Hanım için Samet Ağaoğlu anılarında "Rönesans gibi kadın" tanımlamasını; Cemal Süreya "Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın da diyebiliriz. Ya da Cumhuriyet gibi kadın." Tanımlamasını, kullanmışlardır.

Aynada başka güzelsin,
Yatakta başka;
Aldırma söz olur diye;
Tak takıştır,
Sür sürüştür;
İnadına gel,
Piyasa vakti,
Mahallebiciye.
Söz olurmuş,
Olsun;
Dostum değil misin?


Nahit Hanım, 1980 yılında Orhan Veli ile ilgili Zeynep Oral'la yaptığı konuşmada:

"O'nu tek kelimeyle anlatmaya çalışsam, hüzünlüydü derim. Hüzünlüydü.. Mahzundu.. Neden? Bence... Tabii başkasına, başkalarına göre başka türlü olabilir. Ama bana soruyorsunuz. Onun için bana göre, benim düşündüğümü söylemek zorundayım. Yapısından geliyordu bu hüzün... Her şeyi ama, her şeyi içine atmasından... Fiziğinden... Öfkesini bile içine atardı. Sıkıntılarını da... Hüzünlüydü. Ve sessizliğe gömülürdü. Konuşmazdı. Sıkıldığında, üzüldüğünde konuşmazdı. 'Şimdi gelirim' der, kalkar gider, ya yarım saat sonra, ya üç gün sonra gelirdi... Örneğin, Mahzun Durmak şiiri, O'nun tavrına çok uygun bir şiirdir."

Sevdiğim insanlara
Kızabilirdim,
Eğer sevmek bana
Mahzun durmayı
Öğretmeseydi.


1933'te liseyi bitirir. İstanbul'a gelir. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne yazılır. Fakültenin Talebe Cemiyeti Başkanlığı'na seçilir. Bir yandan Fakülte'ye devam ederken, bir yandan da Galatasaray Lisesi'nde öğretmen yardımcılığı yapar. At yarışlarına merak sarar.



Fakülteyi bitirmeden, 1936'da Ankara'ya döner. P.T.T. Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosu'na memur olur. Aynı yılın 1 Aralığında "Varlık" Dergisi'nde "Oaristys", "Ebabil", Eldorado", Düşüncelerimin Başucunda" başlıklı şiirleri yayımlanır. Bunları, bir bölümü Mehmet Ali Sel imzasını taşıyan öbür şiirleri izler. 1936-1942 yılları arasında "Varlık"ın yanı sıra "İnsan", "Ses", "Gençlik", "Küllük", "İnkılapçı Gençlik" dergilerinde şiir ve yazıları basılır.

1938 Ocağında yazdığı "Oktay'a Mektuplar"da da belirttiği gibi bir süre işsiz kalır, geçim sıkıntısı çeker:

Bir aydan beri iş arıyorum, meteliksiz
Ne üstte var, ne başta
Onu sevmeseydim
Belki de beklemezdim
İnsanlar için öleceğim günü.


1939'da Ankara'da bir otomobil kazası geçirir, yirmi gün komada, Numune Hastanesi'nde kalır. Melih Cevdet'in kullandığı araba Çubuk Barajı tepesinden aşağı yuvarlanmıştır.

1941'de İstanbul'da Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le "Garip" adlı kitabı çıkarır. Kitap, büyük yankılar yaratır. Bir sürü övgü ve yergiye konu olur.

Orhan Veli aynı yılın güzünde askere çağırılır. Terhis dönüşü Ankara'ya gelir. Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'na girer. 1942-1948 döneminde "Varlık", "Ülkü", "Demet", "İşte", "Aile" dergilerinde şiir ve yazıları görülür. "Vazgeçemediğim", "Destan Gibi", "Yenisi" adlı şiir kitapları basılır. Fransızca'dan çevirileri yayımlanır.

"Orhan Veli'nin sigarasını da içkisini de babam bilirdi ama, Orhan babamın yanında hiç bir zaman içmezdi. Örneğin; ölümünden bir kaç gün önce, Şişli'de oturduğumuz evde, bir ara Orhan Veli ortalıktan kayboldu. O'nun sigara içmek için balkona çıkmış olabileceğini tahmin ettim. Gerçekten de balkondaydı. 'Bu soğuk havada niye burada içiyorsun? Nasıl olsa babam biliyor. Gir içeriye de rahat rahat iç' dedim. 'Şu üç günlük dünyada, bir sigara için babamı kırmaya değer mi? Hadi sen gir içeriye, ben de biraz sonra geliyorum' dedi. Gerçekten üç günlük dünya. Birkaç gün sonra Orhan Veli öldü..." (Kız kardeşi Füruzan Yolyapan)

Hasan Ali Yücel'den sonra Reşat Şemsettin Sirer bakan olunca, Milli eğitimde tutucu, baskıcı bir hava eser. Orhan Veli buna uyamayacağını anlayarak buradaki işinden ayrılır.

"Orhan Veli, şiirlerinin hemen hemen hepsinde birer hikaye anlatır, hem de uzun bir hikaye, sanki birer hayat. Ancak bu hikayeleri bütün fazlalıklardan temizler, bize birkaç satırda özü özetleyiverir. O koca hikayeyi şiir üslubuna koyuverir." (Nurullah Ataç)

1949'da Karşı adlı son şiir kitabını çıkarır.

"Orhan Veli, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin güçlü bir lokomotifidir. Şiirin fildişi kulelerde olduğu bir zamanda halka ulaşmasını bilmiş, sevilerek okunmuştur. Orhan Veli, aydınlık bir şiiri savunmuş, Türk şiirine yeni bir anlatış, yeni konular, yeni kavramlar getirmiştir. Ayrıca da kendisine gelene kadar gizemcilikle, aşk ve sevdayla, hamasi şiirle doyan ciddi tavırlı okuru gülümsetmiş, şiir okurunu çoğaltmıştır." (Hikmet Altınkaynak)

Ankara'da karanlık bir sokakta yürürken belediyenin kazdırdığı bir çukura düşer. Başından hafifçe yaralanır. Sonra İstanbul'a gelir.

"...vücudundaki sızılardan şikayet ediyordu. 14 Kasım (1950) Salı günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirdi. Hastaneye kaldırıldı. Beyninde damar çatlaması yüzünden başlayan baygınlığın nedeni ilkin hekimler tarafından anlaşılamadı. Alkol zehirlenmesine karşı tedavi yapıldı. Saat 20.00 de komaya girdi. Bütün gayretlere rağmen kurtarılamayarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde hayata gözlerini yumdu." (Adnan Veli Kanık)

Sait Faik, Vatan-Sanat Yaprağı adlı dergiye 15 Kasım 1953 tarihinde yazdığı yazıda şunları söyler:

"Onu her yıl anmaktan bir fayda çıkmaz gibi geliyor bana. Genç şair ve eleştirmeciler onun için bir kaç kitap yazsalar çok yerinde olur. Aradan bir on sene geçsin, kıymeti daha çok anlaşılacak gibime geliyor. Her sene anmak, onu biraz aktüel yapıyor ve yaşayan şairlerin kıymeti ile kıymetlendiriyoruz. Halbuki aramızdan ayrılan şairi başka türlü kıymetlendirmek gerekir. Düşmanlıkları ve kıskançlıkları üstüne çekmek lazım. O, kavgaların ve kıskançlıkların ötesindedir. Bir genç şair eleştirmecinin onu uzun uzun, seve seve bize anlatmasını bekliyorum."





(www.orhanveli.org adresinden alıntılar yapılmıştır. Saygılarımızı sunarız.)


ESERLERİ :

Garip (1941)
Vazgeçemediğim (1945)
Destan Gibi (1946)
Yenisi (1947)
Karşı (1949)

La Fontaine Masalları (1948)
Nasrettin Hoca Hikayeleri (1949)

amatörce-iz