9 Mayıs 2016 Pazartesi

milli edebiyat döneminde şiir

1. Milli Edebiyat Döneminde Şiir
Edebiyatımızda halkın anlayabileceği bir dille, halk için yazmak ilkesi Tanzimat döneminde
Şinasi ile başlamıştır, Şinasi'nin, daha çok düzyazı dili üzerinde durmakla
birlikte şiirlerinde de elinden geldiğince Türkçe sözcükler kullanmaya çaba gösterdiği
görülür. Ziya Paşa ise bizim şiirimizin halk şarkıları, taşralarda çöğür şairleri
arasında "deyiş", "üçleme", "kayabaşı" denilen şiirler olduğunu belirleyerek şiirimizin
halk diliyle ve hece ölçüsüyle yazılması gerektiğine dikkatleri çekmiştir. "... Bizim
tabiî olan şiir ve nesrimiz taşra halkiyle İstanbul ahalisinin avâmı arasında hâla dirmaktadır.
Bizim şiirimiz, hangi şairlerin vezinsiz diye beğenmedikleri halk şarkıları ve taşralarda
çöğür (=saz) şairleri arasında "deyiş" ve "üçleme" ve "kayabaşı" denilen nazımlardır."...
Ancak, sanat yapma kaygısının ağır basması bu girişimlerin sürdürülmesini engellemiştir.
Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati dönemlerinde ise şiir dili konuşma dilinden
iyice uzaklaşmış, aruz ölçüsü egemenliğini sürdürmüştür.
Tanzimat'ta ortaya konulan, halk için yazma ilkesini yeniden canlandıran halk içinden
yetişmiş bir şair olarak Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944) olmuştur. Ancak
Servet-i Fünun şiirinin tutunduğu, sevildiği sırada halkın anlayabileceği bir dille ve
halk şiiri ölçüsüyle şiir yazmayı benimsetebilmesi oldukça güç bir iş olmakla birlikte
bu güçlükten yılmayan Mehmet Emin, Türkçe Şiirler (1900) adlı kitabıyla edebiyatımızdaki
yerini sağlamlaştırmış, konuşma Türkçesini hece ölçüsünü savunanlarca
desteklenmiştir.
Biz Nasıl Şiir İsteriz?
"Köroğlu" ne? Anadolu dağlarında görünen,
Hep evleri, yapıları çamurlara bürünen
Köycüklerde renc-berlerin yurdlarında okunur
Bir kitab ki ya bir yetim keçisini çaldırtır,
Ya bir çiftçi çocuğunu ıssız dağa kaldırtır,
Öyle şeyler belletir ki akıllara dokunur (1).
"Fâtih" nedir? İstanbul'un surlarının altında,
Kara Deniz Boğazı'nda, Hisar'ların sırtında,
Gayet güzel düşünülmüş, gayet iyi duyulmuş
Bir şiir ki şehîdlerin al kanıyle yazılmış;
Bir kılıç ki kitabının alt yanına asılmış;
Bir altından heykeldir ki bir odaya konulmuş (2).
Biz o şi'ri isteriz ki çifte giden babalar,
Ekin biçen genç kızlarla odun kesen analar,
Yanık sesin dinlerlerken gözyaşların silsinler;
Başlarını açık, beyaz sînesine koysunlar;
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 47
(1) Köroğlu ismindeki kitab
(Bu not şâire aittir.).
(2) "Fâtih Türbesini
Ziyâret" ser-nâmeli şi'r-i
güzîn (Bu not şâire aittir.).
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Yüreğinin, özleriyçün çarpındığın duysunlar,
Bu çarpıntı, bu ses nedir? Neler diyor? Bilsinler.
Mehmet Emin YURDAKUL
Çiftçilik
__ Altın, altın...
__ Hayır kardeş, sen bu fikri değiştir;
Altın devri çoktan geçti, şimdi demir devridir.
Dîvânedir o tenbel ki, demirlere hor bakar;
Ondan sonra gece, gündüz altın diye sayıklar.
Şu gördüğün hâkir şeyler: Tohum, öküz, bel, orak...
Senin akıl ummaklığın bunlar ile olacak;
Bunlar saçmış, bunlar saçar her ocağa bereket;
Sen bunları şu dünyâda her şeyden çok takdis et.
Eğer biri elindeki sapınını isterse,
"Ağırınca işte altın! Onu bırak, at!..." derse...
Buna asla tamah etme, el uzatma sakın sen.
Çiftçi olmak büyük şeydir, ekin yurdu şenletir;
Sapan azîz bir âlettir, alın teri bir zevktir;
Sen bu zevki bulamazsın başka yolda gidişten!
Mehmet Emin YURDAKUL
Mehmet Emin'den sonra 1911'de Genç Kalemler dergisinde Turan adlı şiirini yayımlayarak
"Bütün Türkçülük" düşüncesini benimsediğini duyuran Ziya Gökalp
(1876-1924), şiirde hece ölçüsünü ve Türkçeyi yerleştirmekte Mehmet Emin'den daha
etkili olmuştur.
Vatan
Bir ülke ki câmiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar mânâsını namazdaki duânın
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'ân okunur,
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın...
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkûre bir, lisan, âdet, dîn birdir...
Meb‘ûsânı temiz, orda Boşo'ların sözü yok.
Hudûdunda evlâdları seve seve can verir;
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
48 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermâye,
Sanatına yol gösteren ilimle fen Türk'ündür;
Hirfetleri birbirini dâim eder himâye;
Tersâneler, fabrikalar, vapur, tiren Türk'ündür;
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Ziya GÖKALP
Lisân
Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize.
İstanbul konuşması
En saf, en ince bize.
.....
Lisânda sayılır öz
Herkesin bildiği söz;
Mânâsı anlaşılan
Lûgate atmadan göz.
.....
Uydurma söz yapmayız,
Yapma yola sapmayız,
Türkçeleşmiş, Türkçedir;
Eski köke tapmayız.
.....
Ziya GÖKALP
Mehmet Emin ile Ziya Gökalp'in ulusallaşmaya katkılarını arkadaşlarınızla tartışınız.
Milli Edebiyat hareketinin kendini benimsettiği yıllar olan 1911-1917 yılları arasında
ise değişik eğilimlerin bir arada olduğu göze çarpıyor. Milli edebiyat şairleri kendilerini
kabul ettirmeye çalışırken, Fecr-i Ati şairleri ünlerini sürdürdükleri gibi,
Servet-i Fünun şiirini yaratan Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin'in de şairlik güçlerini
ellerinde tuttukları dikkati çekiyor. Ayrıca Fecr-i Ati topluluğunun dağılmasıyla,
topluluk şairlerinden kimileriyle, genç kuşak şairlerinden kimilerinin Milli Edebiyat
anlayışı dışında yeni hareketler yaratma girişiminde bulundukları görülüyor.
2. Nayiler
Yeni eğilimlerden biri Nayiler adı altında ortaya çıkarılmak istenen harekettir. Halit
Fahri, Selahattin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi, Yakup Salih, Hasan Sait gi-
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 49
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
bi gençlerin destekledikleri bu hareket ulusal edebiyatın oluşmasını "ulusal geçmişe
bağlanış" ta görür. Bu görüşün temelinde, Türk edebiyatının ilk dönemlerine inerek,
13. yüzyılın büyük mutasavvıflarından Mevlana Celalettin Rumi ile Yunus Emre'nin
şiirlerindeki içten söyleyişi, coşkulu, gizemli havayı şiirlerinde yaşatmak
yatar. Şahabettin Süleyman'ın, Sefahat-ı Şiir ve Fikir dergisinde (1914 s.1) "Nayiler –
Yeni Bir Gençlik Karşısında" başlıklı makalesiyle tanıttığı bu topluluk, düşüncelerini
ortaya koyacak yapıtlar veremeden dağılmıştır.
3. Nev-Yunanilik (Havza Edebiyatı)
İkinci bir eğilim, Türk edebiyatını temelinden batılılaştırmak amacıyla, "Eski Yunan
edebiyatını örnek almak"tır. Yahya Kemal'le Yakup Kadri benimsedikleri bu eğilime
Eski Akdeniz uygarlığıyla ilgili olduğu için Havza Edebiyatı ya da Nev-Yunanilik adını
vermişlerdir. Bu eğilimin örnekleri de Yahya Kemal'in "Sicilya Kızları" ve "Biblos
Kadınları" adlı şiirleri ile Yakup Kadri'nin "Siyah Saçlı Yabancı ile Berrak Gözlü Genç
Kızın Sözleri" başlıklı yazısı ile sınırlı kalmıştır. Nayilik gib Nev Yunanilik de dönemini
etkileyen bir gelişme göstermemiştir. Şiirimizde tek temsilcisi Salih Zeki Aktay
olarak görülür.
Sicilya Kızları
Sicilya kızları, uryân omuzlarında sebû,
Alınlarında da çepçevre gülden efserler,
Yayar bu mahfile a‘sâbı gevşeten bir bû;
Ve gözleriyle derinden bakar, gülümserler
Sicilya kızları, uryân omuzlarında sebû...
Hadîkalarda nevâ-gîr iken şadırvanlar,
Somâki kurnalarından gümüş sular dökülür;
Ve hep civâra serilmiş kadîfe dîvânlar
İçinde, bûseden ölmüş vücûdlar bükülür,
Hadîkalarda nevâ-gîr iken şadırvanlar...
Gerer beyaz kuğular nâzenîn boyunlarını;
Füsûn-ı nevm ile, görmez bu âteşîn ravza
İçinde dalgalanan huzûz-ı rehâvetle hâvz-dan havza,
Gerer beyaz kuğular nâzenîn boyunlarını...
Yahya KEMAL
Nev Yunanicilerin ulusal şiiri oluşturmada hangi görüşü desteklediğini tartışınız.
Bu iki eğilimin yanı sıra "Milli Edebiyat"tan ne anlaşıldığı konusunda değişik görüşler
göze çarpıyor. "Milli Edebiyat"tan yana olan şairlerin kimileri Milli edebiyatı eski
50 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Türk tarihine, efsane ve geleneklerine bağlanma olarak benimseyip bu doğrultuda
şiirler yazmışlardır (Mehmet Emin, Ziya Gökalp, M. Nermi). Kimilerinin Osmanlı
İmparatorluğunun parlak dönemlerini yaşatmağa yöneldiği görülüyor (Yahya
Kemal, Enis Behiç). Bir üçüncü grup da ulusallaşmayı "halk şiirine dönüş" kabul
ederek halk şiirine benzer örnekler vermişlerdir (Rıza Tevfik, Faruk Nafiz, Orhan
Seyfi, Yusuf Ziya).
Selîm-nâme'den
Sefer
- 1514 -
Tebrîz'e doğru çıktı sefer şâh-râhına
Ervâh pey-rev oldu cîhan pâdişâhına
At üzre geçtiğin göricek leşker-î guzât
Râm oldu şîrler gibi yâvuz nigâhına
Yek-ser gazâ kılıncı kuşanmış bir ümmetin
Câlis budur erîke-i âlem-penâhına
Münkaad edip serîrine maşrıkla mağribi
Bir devlet armağân edecektir ilâhına
Âhir ağardı tan yeri re's-î cibâlden
Ser-hadde yol göründü Acem taht-gâhına
.....
Sahrâ-yı Çaldıran'da gazâ vardır erteye
Ey berk müjde ver feleğin mihr ü mâhına
Meydân-ı cenge sâye-resân oldu tûğlar
Reh-yâb-ı mülk-i Nûşirevân oldu tûğlar
Yahya KEMAL
Göz Âşinâlığı
İsmini bilmezdim, fakat tanırdım:
Ne yosma bir çiçek takışı vardı!
Kızıl saçlarını ateş sanırdım;
Güneş nûru gibi yakışı vardı.
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 51
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Öyledir gün şafak söktüğü zaman,
- Göllerde gölgeler çöktüğü zaman!-
Saçını çözüp de döktüğü zaman,
Dalga dalga düşüp akışı vardı.
Hüsnünde bir edâ var ki âsîydi.
Beni harâb eden o edâsıydi;
Sevdâlı gönlümün âşinâsıydı,
Yüzüme bir şirin bakışı vardı.
Rıza TEVFİK
Mâniler
Gözlerin mâvi mine,
Vuruldum perçemine.
Aşkın beni çevirdi
Aslı'nın Kerem'ine!
Çıkar şu elbiseni,
Böyle istemem seni
Öptüğüme kızdınsa
Geriye al bûseni!
Sağ derken sola düştüm,
Açık bir kola düştüm,
Ben Âdem'le Havvâ'nın
Düştüğü yola düştüm!
Nâz edip beni üzme,
Öyle gözünü süzme,
"Gel öpeyim!" deyince,
Dudaklarını büzme!
Yoktur ellerde gözüm,
Sorma ki: Nerde gözüm?
Sînendedir vatanım,
Doğduğun yerde gözüm!
Yusuf ZİYA
1917 yılı haziran ayında bu değişik eğilimlerdeki çalışmaları birleştirmek amacıyla
Şairler Derneği'nin kurulduğunu görüyoruz. Kurucuları arasında Ömer Seyfettin,
Hakkı Tahsin, Salih Zeki gibideğişik sanat anlayışı taşıyan şair ve yazarlar bulunan
dernek, üyelerinden konuşma dilini, hece ölçüsünü kullanmalarını istemeyi ilke
edinmiştir. Bir çok edebiyat hareketini kamuoyuna tanıtmakta büyük rol oynayan
Servet-i Fünun dergisiyle birlikte, Yeni Mecmua (1917), Büyük Mecmua (1919) ve
52 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Dergah (1921) dergisindeki sürekli yayınlarla, şiirde dil ve ölçünün ulusallaştırılması
sorunu Cumhuriyetten önce hemen hemen çözümlenmiş gibidir.
İğde Dalları
"Evlerinin önü iğde dalları
İğde boynun eğmiş Hakk'a yalvarı" - Türkü
-
Ey yıldızlar önünde boynunu büken dallar!
Bu sabah sizden geçen rüzgârlar geldi sandım.
Ağır, ağır süzülen meltemlerde bir sır var;
Kalbimde ilk açılan o ilkbahârı andım...
İnce iğde dalları, altın iğde dalları!
Yanık çiçeklerinde gönülden izler kalır,
Açılır koncaların dallarda sarı, sarı;
Aşkın yanık kokusu boşluklara dağılır.
Gizli bir âyet varmış dallarının üstünde.
Daha güneş doğmadan gelip okurmuş kuşlar.
Altın yıldızlarının açıldığı bir günde,
Kadınlar ilk büyülü aşkı ondan duymuşlar...
Kaç senedir kalbimde uyuyan hayâl gibi,
Karşı boş bahçelerde bir ince kız gezindi.
Periler bahçesinde görülen bir hâl gibi,
Bir ânda parıldadı yine bir ânda sindi.
Gümüş yapraklı dallar, altın çiçekli dallar!
Üstüne eğilip de onun elâ gözleri
Ateş renkli lâleye söylediği bir sır var;
Her ilkbahâr doğarken anarım o sözleri...
İlk esen rüzgârları berâber dinlemiştik,
Berâber toplamıştık al, yeşil çiçekleri.
Ateş renkli lâleye gizli bir şey demiştik.
Kovalayıp tutarken uçan kelebekleri...
Esen tâze rüzgâra, şakıyan bir bülbüle
Uyarak söylemişti gönül bestelerini.
Yaprakların içinde kızaran konca güle
Uzanıp incitmişti kâfurdan ellerini...
Salih Zeki AKTAY
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 53
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
4. Beş Hececiler
Bu yıllarda çoğunluğu oluşturan şairlerin, Osmanlıca ve aruz ölçüsünden, Türkçeye,
hece ölçüsüne geçtikleri görülüyor. Bu nedenle şiirlerinde doğal olarak dil ve ölçü
ikiliğine rastlanmakla birlikte 1917'den sonra genç şairler, şiirlerinde Türkçe ve
hece ölçüsünün en güzel örneklerini vermişlerdir. Bir kaç yılı kapsayan çok kısa süre
içinde ulaşılan bu başarıda, Cumhuriyet'in ilk yıllarında da şiir yazmayı sürdüren
ve Beş Hececiler ya da Hecenin Beş Şairi olarak adlandırılan şairlerin etkisi büyüktür.
Bir topluluk oluşturmayan, aynı özellikleri taşıdıkları için bu adla adlandırılan
şairler " Halit Fahri (Ozansoy) (1891-1971), Enis Behiç (Koryürek) (1892-1949), Orhan
Seyfi (Orhon) (1890-1972), Yusuf Ziya (Ortaç) (1895-1967) ve Faruk Nafiz
(Çamlıbel) (1898-1973)'dir.
Balkan Savaşı'ndan başlayarak Birinci Dünya Savaşı yılları Türkçe ve hece ölçüsüyle
şiir yazma eğilimini güçlendirmiş, Beş Hececi şairlerin kimileri ulusal duyguları
kamçılayan şiirler yazarken kimileri de Anadolu'ya yönelmişlerdir. Bu yönelmede
genel olarak Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında başlayan Anadolu edebiyatının
etkisinden söz edilebilir. Bu şairler arasında değişik yanlarıyla dikkati çekenler Faruk
Nafiz ve Enis Behiç'tir.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında adını duyuran Faruk Nafiz aruzdan heceye kolayca
geçen şairlendendir. 1915'te yayımlanan ilk şiir kitabı Şarkın Sultanları'nda toplanan
şiirleri aruz ölçüsüyle yazılmış olmakla birlikte bir yıl sonra yayımladığı Dinle
Neyden'deki bütün şiirleri hece ölçüsüyledir. İki ölçüyü de başarılı olarak kullanan
şairin hece ölçüsüne bağlılığı sürekli olmamış, şiirde müziğe önem verişi onu
zaman zaman aruz ölçüsüne döndürmüştür. Değişik nazım biçimleri kullanan Faruk
Nafiz o yıllarda egemen olan, yukarıda değindiğimiz "Milli Edebiyat" anlayışlarından
üçünü de benimsemiş görünür. Lirizmin ağır bastığı şiirlerinde aşkla birlikte
değişik temalar işlemiş Anadolu'ya olan sevgisini dile getirmiştir. Konuşulan Türkçenin
bütün özelliklerinin egemen olduğu şiirlerinde seçtiği temaya uygun bir söyleyiş
göze çarpar. Han Duvarları adlı şiiri Anadolu'yu en güzel yansıtan şiirlerden biridir.
Beş Hececiler bir topluluk adı mıdır? Neden?
Han Duvarları
- Osmanzâde Hamdi Bey'e -
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakîka araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervan-saraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümde duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
54 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
?
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık;
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zircirlenen yüksek Toros dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına,
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık.
Bu ıslıkla uzayan, dönen, kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar,
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihâyetsiz bir ova ağarttı benzimizi,
Yollar bir şerid gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, dâimâ yol... bitmiyor düzlük yine.
Ne civârda bir köy var, ne bir evin hayâli;
Sonun ademdir, diyor insana yolun hâli.
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde takırdayan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmışım, kalmışım, yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin vîran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir devâ bulmak için bağrındaki yaraya,
Toplanmıştı garibler şimdi kervan-saraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir parıltı gördü mü gözler hemen daralıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 55
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Şisesi is ağlamış bir lâmbanın ışığı,
Her yüze çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer âyet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı:
Fânî bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın mânîler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazîn günde erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı,
Bu dört mısrâ değildi, sanki dört damla kandı.
Ben garib çizgilerle uğraşırken baş başa,
Rastlamıştım duvarda bir şâir arkadaşa:
"On yıl var ayrıyım Kına Dağı'ndan
Baba ocağından, yâr kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Hudûdtan hudûda atılmışım ben"
Altında da bir târih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imzâ yerinde başka bir ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudûd kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş.
Araya gitti, diye içlenme bahârına;
Hudûdtan götürdüğün şân yetişir yârına!...
.....
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Enis Behiç, adını Balkan Savaşı yıllarında duyurmaya başlamış, ortama uygun olarak
ulusal konulu şiirler yazmıştır. Bu şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanan Enis Behiç,
Ziya Gökalp'le tanıştıktan sonra kısa sürede hece ölçüsüne geçmiştir. Bundan
sonra Enis Behiç'i Milli Edebiyatçılar arasında görürüz. Hece ölçüsünü kullanmada
değişiklikler yapan şair önce halk şairlerinin ve Milli Edebiyat şairlerinin çok kullandığı
onbirli ölçünün duraklarını değiştirmiştir. 6+5 olarak kullanılan durakları
7+4 biçimine soktuğu gibi, aynı şiirde değişik hece ölçüsü kullanmayı da denemiştir.
Değişik temalı şiirleri arasında kendine en çok ün kazandıranlar, ulusal temalı
olanlardır. Çanakkale Şehitliğinde, Venedikli Korsan Kızı, Gemiciler… gibi şiirleri en çok
bilinenlerdir. 1927'ye değin yazdığı şiirlerinden bir bölümünü Miras adlı kitabında
bir araya toplamıştır. Miras'ın ikinci baskısı, daha sonraki şiirleri de eklenerek,
Miras ve Güneşin Ölümü (1951) adıyla yapılmıştır. 1927-1946 arasında bir durgunluk
dönemine giren şairin yeniden şiir yazmaya başladığında şiir çizgisini değiştirdiği
görülür. Bu değişmede bir Mevlevi büyüğü olan Çedikçi Süleyman Çelebi'nin ruhundan
aldığı esinlerin büyük etkisi olmuştur. Dini ve tasavvufi bir içerik kazanan
56 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
şiirlerinde dil ağırlaşmış, aruz ölçüsüne dönülmüştür. Bu şiirlerini de Varidat-ı Süleyman-
Çedikçi Süleyman Çelebi Ruhundan İlhamlar (1949,1951) adıyla yayımlanmıştır.
Çanakkale Şehîdliğinde
- İbrâhim Alâeddîn'e -
Ey şimdi köyünden pek çok uzakta,
Ey şimdi bir yığın kara toprakta
Uyanmaz uykuya dalan yiğitler!
Şehîdlik şânını alan yiğitler!
Yan yana dizilen mezarlarınız
Zemîne semâvî iftihâr olmuş.
Dünyâya kapanan nazarlarınız
Tanrı'nın mağfiret nûruyla dolmuş.
Ne alçak görünür şu fâni hayât,
Baktıkça samîmî uzletinize.
Bir ânda coşarak ağlarım, heyhât!..
Günah-kâr gözyaşım lâyık mı size?..
Hayır, sanmayın ki bu gözyaşlarım
Kirletmek istiyor merkadinizi.
Ey benim kaybolan arkadaşlarım,
Ben görmek isterim bir daha sizi.
Lâ'net, gözlerimde duran gölgeye;
Ağlarım bu gölge silinsin diye.
Âh, o gölgedir ki hayâta tapar;
Gözümün nûrunu sizlere kapar;
Beni bir vefâsız riyâ-kâr yapar!..
Enis Behiç KORYÜREK
Orhan Seyfi, Yusuf Ziya ve Halit Fahri Milli Edebiyat hareketinin geliştiği, yerleştiği
yıllarda yetişen şairler olarak konuşulan Türkçeyi, hece ölçüsünü benimsemişlerdir.
İlk şiirlerini Fecr-i Ati'nin etkisiyle aruz ölçüsünde yazan şairler, aruzu bırakıp
heceye yönelmekte güçlük çekmemişlerdir. Orhan Seyfi, aruz ölçüsüyle yazdığı
Fırtına ve Kar'ın yanında ile hece ölçüsüyle yazılmış masalın en güzel örneklerinden
biri olan Peri Kızıyla Çoban Hikayesi adlı şiirleriyle tanınmıştır. Aruza Veda adlı şiiriyle
aruz ölçüsünü bırakıp heceye ve konuşulan Türkçeye yönelen Halit Fahri'nin, şiirlerinde
bireysel duygulanışlara fazlaca yer verdiği görülür.
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 57
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Fırtına ve Kar
Fırtına: Kudurmuşsan denizden intikam al!
Ufuklardan zalâm al!
Ağaçlar yık, bulutlar çâk çâk et!
Bütün dünyâyı istersen helâk et,
Fakat yalnız
Benim sessiz ve ıssız
Şu hücremden çekil, hülyâmı bozma,
Benim ru'yâmı bozma!
Nedir tehevvürün ey bâd,
Bu bitmeyen feryâd,
Bu sayhalar, bu gırîv?..
Ey dîv,
.....
Kar: Dışarda yorgun adımlar... Çalındı sonra kapım;
"Aceb gelen bu zaman kim?.." dedim, gidip açtım.
Görünce kalbimi oynattı bir küçük lerziş.
Garîb çehreli, â'sâr-dîde bir dervîş!
Elinde buzdan asâ, koltuğunda bir ney var;
Omuzlarında uzun, bembeyaâz uzun saçlar..
- Ne var, dedim, nereden geldin ihtiyâr, ne adın?
Neden bu korkulu yollarda böyle geç kaldın?
- Uzak, uzak... dedi, mechûl, uzak ufuklardan
Sürüklüyor beni rûhumda duyduğum hicrân!
Kutubların geçerek müncemid denizlerini,
Ümîdimin aradım her tarafta izlerini.
Yabancı yolların üstünde ağladım, koştum;
Bahârın âşıkıyım, "kış" tır ismim ey dostum!
- Sana meş'ûm bir haber dervîş:
Sevgilin gitti çok zamân evvel...
Belli, yorgunsun ihiyâr, bana gel,
Misâfir ol bu gece!
.....
Orhan Seyfi ORHON
Peri Kızı ile Çoban Hikayesi
Çok eski bir zamanda, Bu kız öyle güzel ki,
Oğuz Han hükümdarmış. Çıldırtır aşkı belki.
İşitmiştim, Tûran'da O kadar muhayyel ki,
Bir peri kızı varmış. Akıllara zararmış.
58 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Bu nazlı peri kızı, Cefâ imiş âdeti,
Bu güzellik yıldızı, Hiç yokmuş merhameti.
Her gönülde bir sızı Sevmeyen bu âfeti,
Bırakarak yaşarmış. Sevenden bahtiyârmış.
Issız dağlarda gezer, Vurulurmuş kalbinden,
Yokmuş izinden eser. Bir kere onu gören.
Bâzan göründüğü yer, Âşıkları, tâhmînen,
Bir sihirli pınarmış. Gür saçları kadarmış.
Yüzü penbe bir şafak, Gençlerin yüzü solmuş,
Gülse güller açacak.. Gözleri yaşla dolmuş.
Yaşarmış ilden uzak, Aşkı bir âfet olmuş,
Dostları çobanlarmış. Bütün cihânı sarmış..
.....
Orhan Seyfi ORHON
Beş Hececi şairler, serbest şiire geçilinceye değin kendilerinden sonra gelen şairleri
hece ölçüsü ve Türkçe kullanma bakımından etkilemişlerdir.
"Milli Edebiyat" şiirinin ilkelerini benimseyen şairler olarak Beş Hececiler'e Salih
Zeki Aktay, Ali Mümtaz Arolat, İhsan Raif, Şükufe Nihal, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Ömer Bedrettin Uşaklı, Halide Nusret Zorlutuna, Necmettin Halil Onan gibi
şairleri ekleyebiliriz.
Nilüfer
Gecenin sularında
Mehtâb bir nilüferdir;
Açılmış bir kederdir
Gecenin sularında.
Benzi uçuk, kalbi sâf,
Teni elmastan şeffâf,
Mehtâb bir nilüferdir
Gecenin sularında
Rengi kış, bakışı yaz,
Sevgililerden beyaz,
Açılmış bir kederdir
Gecenin sularında
Gecenin sularında
Mehtâb bir nilüferdir,
Açılmış bir kederdir
Gecenin sularında.
Ali Mümtaz AROLAT
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 59
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Yağmur
Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden.
Bir rûh gülümsüyor gibi derinden,
Mehtâbın ördüğü saatler nerde?
Varsın bahçelerde rüzgâr gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka âlemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde.
Ahmet Hamdi TANPINAR
Uyusam
Birdenbire uyandım,
Kalbimdeki alevi yine duyarak yandım;
Yine duydum başımda sonsuz başağrısını,
Âh, bu ağrı, kemirdi ömrümün yarısını!
Sabah...
Serin, ince rüzgârlı, pembe renkli bir sabah...
Bahâr...
Gülleri, bülbülleri, neş'esiyle ilkbahâr...
Benim rûhumda yalnız acı ve derin bir âh,
Tâze dudaklarımda soluk bir tebessüm var...
Ey rüzgâr,
Istırâbım çok derin...
Eserek serin serin,
Geçtin yanan alnımdan; esmenin zamânı mı.
Uyandırmasaydın ya uyuyan hicrânımı.
Eserken serin serin,
Birdenbire uyandım,
Kalbimdeki alevi yine duyarak yandım;
Yine duydum başımda sonsuz başağrısını,
Âh, bu ağrı, kemirdi ömrümün yarısını...
Uyandım da canlandı büsbütün ıztırâbım...
Uyuyorken uyuyor hicrân telli rübâbım...
Dalsam, duymadan seni, sonu yok bir uykuya...
Uyusam doya doya...
Şüküfe NİHAL
60 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Sevgilime
Yolunda gençliğim sönse de, yine
İçimde kız senin aşkın var, yeter.
Baygınlık çöksün de kirpiklerine
O kumral saçlarla beni sar, yeter.
Varlığın uçarken en şakrak çağa
Dolaştım bakıştan, nûrdan bir ağa;
Beni öldürmeye ve yaşatmağa
O baygın gölgeli bakışlar yeter...
Karşında hasretle gelsem dize de,
Anlatsam şu gönül ne felek-zede.
Bahâr yollarında ikimize de
Menekşe türbeli bir mezar yeter...
Ömer Bedrettin UŞAKLI
Temenni
Ben ki sessiz, habersiz gönül bağladım size,
Şimdi ne zaman dalsam derin gözlerinize,
Birdenbire rûhumu çılgın arzûlar sarar,
Atılmak ister gibi karanlık bir denize.
Düşündüğüm sizsiniz her gün, her gece şimdi.
Bu dünyâda saâdet siz demek bence şimdi.
Rûhunuz eş olmamış, diyorlar, benim gibi
Size yalnız gönlünü veren bir gence şimdi.
Aczimi anlatsam da yolumdan dönmem geri,
Tuttunuz can köşemde hükm edecek bir yeri.
Bir kere gözlerime baksanız anlardınız
Sizin için kalbimde canlanan emelleri.
Her aşk için, gönlünüz kapanmış bir saraymış;
Sevenler kapısında uzun yılları saymış.
Ben de, bunu düşünüp diyordum ki: Allah'ım,
Keşke, sizi bu kadar güzel yaratmasaymış.
Necmettin Halil ONAN
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 61
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
5. Öteki Şairler
Şiirlerini 1918'den sonra yayımlamağa başlayan Yahya Kemal ise daha değişik bir
çizgide görülür. Milli Edebiyat hareketinin ilkelerine tam olarak uymamakla birlikte
konferanslarıyla hareketi desteklemiştir. Tarihte Osmanlı İmparatorluğu'nu temel
alan Yahya Kemal, Birinci Dünya Savaşı sonlarındaki yenilginin çöküntüsünü
yaşayan Türkler'i güçlendirmek için ulusal tarihi tema alan şiirler yazmıştır. Açık
Deniz'den başlayarak, Akıncı, Mohaç Türküsü, İstanbul'u alan Yeniçeri'ye Gazel, Süleymaniye'de
Bayram Sabahı… gibi şiirleri; bu temayı işlediği tanınmış şiirleridir. Tarihe
yönelik temaların yanında sonsuzluk, aşk ve ölüm en çok işlediği konulardır.
Özellikle tarihsel temalı şiirlerinde Divan şiiri koşuk biçimini kullanan Yahya Kemal
Ok şiiri dışında hep aruz ölçüsü kullanmıştır. Koşuk biçimleri gibi dili de şiirlerin
temasına göre değişir. Tarihsel temalı şiirlerinde, yansıttığı döneme uygun
bir dil kullanırken, konuşma Türkçesinin güzel örneklerini verdiği şiirleri de vardır.
Dile olan egemenliğiyle şiirimize değişik bir söyleyiş getirmiştir.
Süleymâniye'de Bayram Sabahı
Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede,
Bir mehâbetli sabâh oldu Süleymâniye'de.
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aks ettiriyor mâvileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.
Gecenin bitmeği yüz tutuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var... ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerde açılmış nice yerlerdendir;
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık,
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüyüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrı'nın ma'bedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
.....
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvablı biri,
Dinliyor vecd ile tekrâr alınan tekbîri;
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü'min neferin!
Kimdi? Bânîsi mi, mi'mârı mı ulvî eserin?
Tâ Malazgird Ovası'ndan yürüyen Türk Oğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli.
Hem büyük yurdu kuran, hem koruyan kudretimiz,
62 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Her zaman varlığımız, hem kanımız, hem etimiz.
Vatanın hem yaşayan vârisi, hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde tesellî gibi o.
Hem bu toprakta, bugün bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
Yahya KEMAL
Mâhûrdan Gazel
Gördüm, ol meh dûşuna bir şal atıp Lâhûr'dan,
Gül yanaklar üstüne yaşmak tutunmuş nûrdan.
Nerdübanlar bûsiş-î nermîn-i dâmânıyle mest,
İndi bin işveyle bir kâşâne-î fağfûrdan.
Atladı, dâmen tutup, üç çifte bir zevrakçeye;
Geçti sandım mâh-ı nev âyîne-î billûrdan.
Halk-ı Sa'd-âbâd iki sâhil boyunca fevc fevc
Va'de-î teşrîfine alkış tutarken dûrdan,
Cedvel-î Sîm'in kenârından bu âvâzın Kemâl,
Koptu bir fevvâre-î zerrin gibi mâhûrdan.
Yahya KEMAL
Özet
Ulusal şiirin ilk temelini Tanzimat döneminde Şinasi atmıştır, fakat asıl uygulayıcısı
1911'de Mehmet Emin Yurdakul olmuştur. Onu Genç Kalemler Dergisi'nde yazan Ziya
Gökalp izlemiştir. Ziya Gökalp Türkçülüğü benimsetmekte Mehmet Emin'den daha başarılı
olmuştur. Aynı yıllarda Servet-i Fünun, Fecr-i Ati gibi topluluklarda yer alan kimi şairlerin
değişik görüşlerde yeni topluluklar kurdukları görülür.
Bunlardan biri Nayicilerdir ki ulusallaşmayı ulusal geçmişe bağlanmakta arayarak Mevlana'yı,
Yunus Emre'yi anlamaya çalışırlar. Nev-Yunaniler; olgun, estetik Türk şiirini bir
Türk rönesansı yaratmakta ararlar ve Eski Yunan şiirinin kurallarını, Türk şiirine uygula-
M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R 63
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
maya kalkarlar. Bir grup şair, Türk tarihi ve Türk geleneklerini yeniden canlandırmakla ulusal
şiire ulaşmaya çalışırken, bir grup şair Osmanlı İmparatorluğu'nun parlak döneminden
şiir için bir gelecek umar. Bir başka grup ise Halk şiirine eğilir.
1917'de bütün bu küçük kümeleri bir araya toplayabilmek için Şairler Derneği kurulur. Bütün
bu çalışmalar sonucu dilde belirgin bir ölçüde ulusallaşma görülür. Beş Hececiler bu dönemde
yetişir, fakat artık hece ölçüsünü kullanan şairler beş sayısının çok üstündedir. Şiirin
konusu ulusallaşır, Anadolu'ya yönelinir.
Yahya Kemal, Neo Klâsik akımın etkisiyle şiirler yazar. "Ok" şiiri dışta tutulursa aruz ölçüsünü
kullanır, fakat konusunu Türk tarihinden alarak ulusal şiiri destekler.
Değerlendirme Soruları
1. "Bizim asıl şiirimiz halk şarkılarıdır" görüşünü aşağıdaki şairlerden hangisi savunmuştur?
A. Ziya Paşa
B. Ziya Gökalp
C. Namık Kemal
D. Mehmet Emin Yurdakul
E. Faruk Nafiz Çamlıbel
2. Şiirde halka ilk eğilim hangi dönemde olmuştur?
A. Servet-i Fünun Dönemi
B. Tanzimat'ın ilk dönemi
C. Tanzimat'ın ikinci dönemi
D. Milli Edebiyat Dönemi
E. Cumhuriyet Edebiyatı Dönemi
3. Aşağıdaki gruplardan hangisinin şiiri ulusallaştırmak gibi bir kaygısı yoktur?
A. Nayiler
B. Nev Yunanîler
C. Şairler Derneği
D. Beş Hececiler
E. Servet-i Fünuncular
4. Aşağıdakilerden hangisi Hecenin Beş Şairinden biri değildir?
A. Faruk Nafiz Çamlıbel
B. Enis Behiç Koryürek
C. Ziya Osman Saba
D. Orhan Seyfi Orhon
E. Yusuf Ziya Ortaç
64 M İ L L İ E D E B İ Y A T D Ö N E M İ T Ü R K E D E B İ Y A T I N D A Ş İ İ R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ