9 Aralık 2012 Pazar

öz şiir ( saf şiir )


CUMHURİYET DÖNEMİ ÖZ ŞİİR( SAF ŞİİR) ANLAYIŞI
Ahmet Hamdi Tanpınar, Türkçeye Paul Valery'nin şiir görüşünü uygulayarak, yoğun kapalı, derin şiirler yazdı. 
Valery şiir için der ki; 
ses ve anlam şiirin temel öğeleridir. Onlar yoksa şiirde yoktur. Bu durumda ortada anlamsız kalıplarda sıkıştırılmış, şiir hazzı vermeyen sözlük şiirleri vardır ortada.
Ancak Ahmet Hamdi TANPINAR Valery'den şuifadesiyle ayrılır; "Şiir bir biçim sorunudur. Biçim her şeyden önce dilin ölçü ve uyakla yoğrulmasıdır." tanımı yapar. Ama bu tanımın bir yanı çürüktür. "Şiir dil içinde bir dildir." Diyen Paul VALERY, en önemli gerçeği dile getirmektedir.
Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde eserler vermiştir. Ama en önemli 
özelliği şairliğidir. 
Şiirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir. En çok işlediği konu zamandır. Şuuraltı da önemlidir. 
Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır. 
Sade bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır. 
Hikâye ve romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur. Psikolojik yön de önemlidir. 
Dili başarıyla kullanmıştır. 
Ahmet Muhip Dıranas, 1909 yılında Sinop'un Salı köyünde dünyaya geldi. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdi. Lisedeki edebiyat öğretmenleriFaruk Nafiz Çamlıbel ve AhmetHamdiTanpınarşiirsevgisinin gelişmesinde etkili oldular. Ankara Erkek Lisesi'ni bitirdikten sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı(1930-1935). Ankara Hukuk Fakültesi'ne iki yıl devam ettikten sonra İstanbul'a gitti, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi ve burayı bitirdi. Güzel Sanatlar Akademisi Kütüphane müdürlüğü yaptı. Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi resim yardımcılığında bulundu.
1938'de Ankara'ya döndü ve CHP Genel Merkezi'nde Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları'nı yönetti. Ağrı dolaylarında askerlik görevini yaptıktan sonra, Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu Yayın Müdürü, Kurum Başkanı (1957-1960), daha sonra İş Bankası Yönetim Kurulu üyesi oldu. Devlet Tiyatrosu Edebî Kurul Başkanlığı, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Politikaya atılarak Zafer gazetesinde yazılar yazdı. Birkaç kez DP'den milletvekili adayı olduysa da seçilemedi. Yayımlanan ilk şiiri, Ankara Lisesi'nden Muhip Atalay imzasıyla Milli Mecmua'da çıkan "Bir Kadına" adlı şiirdir 15 Eylül 1926. Sonra kendi imzası ile çeşitli dergilerde şiirler yayımladı.
Çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri, 1974 yılında İş Bankası Kültür Yayınları arasında, "Şiirler" adı ile çıktı. Ayrıca "Kırık Saz" adlı eseri de çıkmıştır.
21 Haziran 1980'de Ankara'da öldü. Vasiyeti üzerine Sinop'un Salı köyünde toprağa verildi.
Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı Tarancı ile şiirde ahenge ve sese önem vermişlerdir. Örneğin Kar şiirinde Ahmet Muhip sesi ön plana çıkarırken Olvido adlı şiirinde ne sesi anlama ne de anlamı sese baskın kılmıştır.
Hece şiirinin son kuşağı denilebilecek şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas, çağcıl Batı şiirine (Baudelaire, Verlaine) en yakın, kendinden bir iki kuşak sonrası şairler üzerinde, az sayıda şiirle bile olsa, uzun süre etkili olan bir şairdir. O da hocası Tanpınar gibi az yazmış, seyrek yayımlamış, şiirlerini şiire başladıktan nerdeyse elli yıl sonra (1974) kitaplaştırmıştır. GerekFransız şiiri, gerekse kendinden önceki kuşaktan ustaları Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar'dan aldığı etkileri sanatına yedirerek özgün bir şiire ulaşmıştır. Hece ölçüsü sınırlarında kalarak ama durak ve vurgu yerlerini değiştirerek gelenekselde çağdaşlığı yakalayan, çağrışım gücü yüksek, yurdu, insanı ve doğası ile barışık, alışılmadık deyiş örgüsüyle unutulmaz şiirler yazmıştır. Şiirlerinde aşk, tabiat, ölüm, hatıralar, sığ olmayan bir anlatımla ve düşündürücü boyutlar içinde verilmiştir.
Yayımlanmış kitaplarıYazılar. Adam Yayınları, Haziran 1994. Oyunlar Gölgeler, Çıkmaz, Finten. Adam Yayınları 1995, İstanbul Yazılar, Toplu Yazıları. YKY 2000, İstanbul Şiirler. YKY Kasım 2006.                                    Eserleri:
ŞiirŞiirler (1974) Kırık Saz (1975 T. Fikret'ten).OyunGölgeler (1947) O Böyle İstemezdi(1948 - Bu iki oyun Devlet Tiyatrosu ile İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oynanmıştır).Çeviri OyunAptal (1940 - Dostoyevski'den uyarlayanlar F. Neziere / S.W. Bienstock).İncelemeFransa'da Müstakil Resim (1937 - İki Cilt C. Sıtkı ile birlikte). Şiir çevirileri Çalar Saat - Charles BAUDELAIRE 1
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!
Necip Fazıl Kısakürek, Modern Türk şiirinin mistik şairidir. Düz yazı türünde yapıtları da olmasına rağmen asıl güçlü yanı şiirlerindedir. Halk şiirimizin öz ve biçim yapısından yararlanmış, bunlara Batılı, modern bir özellik kazandırmış, sonraları dinsel duyuşlarda karar kılmıştır.
Sağlam bir teknikle, esrarlı iç âlemini, felsefi görüşlerini, etkileyici bir anlatımla dile getirmiştir. Şiirin yanı sıra makale, tarih, eleştiri, biyografi, öykü türlerinde de yapıtlar yazmıştır. Divan, halk, Tanzimat ve Batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir sanatçıdır. Serbest şiire karşı çıkmıştır. Kafiyeye sığınmayı sahtekârlık sayar. Ona göre, duygu ve düşünce harmanlanıp şiir kalıbında, sanat kaygısıyla dillendirilmelidir.
Şiirin içyapısıyla dış yapısı arasında bir uyum bulunması gerektiği düşüncesinden hareket eden Necip Fazıl Kısakürek, 1930'lu yılların başlarına değin süren yoğun şairlik yaşamında, lirizmin ağır bastığı şiirler yayımlamıştır. Duygularını değişik biçimde yansıtışı, değişik benzetmeler kullanarak şiirlerini renklendirişiyle bu yılların şairleri arasında ayrı bir yeri olmuştur. Her şiirinde, sanatından, ruhundan, hissiyatından ve düşüncelerinden ipuçları vardır.
1934'de kadar ruh çalkantılarını, korkularını, iç hesaplaşmalarını, çocukluk yıllarına has hatıralarını, dış dünyadaki varlığı ve kendisiyle didişmelerini, arayışlarını anlatmıştır.
Şiirlerinde anlaşılmayan ayak sesleri, periler, cinler, hayaletler, kâbuslar, siyah kediler, geceleri insanın etrafında fıldır fıldır dönen kambur cüceler gibi ürpertici motiflerle, birtakım gerçeküstü varlıklara yer vermiştir.
Bütün şiirlerini içeren Çile'de, şiirlerini şu adlar altında toplanmıştır: Ölüm, Korku, Ukde, Tecrit. Bunlar aynı zamanda yeni, orijinal, sanatkârane ve insana tat veren ifadelerdir.
1934 sonrası şiirlerinde toplumu da sanatına yansıtmıştır. Şiirlerinde toplumun kandırıldığını, gençliğin kokuşturulduğunu iddia etmiştir.
Ona göre, toplum uyarılmalıdır. Türk milleti aslına dönmelidir. "Şiir toplumun his ve fikir hayatını yansıtmalıdır." derken saf şiirden de vazgeçmemiştir.
Tiyatro eserlerinde üstün bir ahlak felsefesini savunmuştur. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anılarına yer vermiştir.

Necip Fazıl'ın EserleriÖRÜMCEK AĞI: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı; sanatçının ilk şiir kitabıdır...
BEN VE ÖTESİ: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
SONSUZLUK KERVANI: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
ÇİLE: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı...
KALDIRIMLAR: Necip Fazıl Kısakürek; şiir kitabı; şairin en ünlü şiiridir...
BİRKAÇ HİKÂYE: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
BİRKAÇ TAHLİL: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
RUH BURKUNTULARINDAN HİKÂYELER: Necip Fazıl Kısakürek; hikâye...
TOHUM: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçının ilk tiyatro eseridir; 1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenmiştir; oyunda " tohum ", millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterilmiştir...
BİR ADAM YARATMAK: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; " incir ağacı " üzerinde dolaşan oyun, yıkılan Osmanlı ile yeni kurulan Cumhuriyet arasında bir çatlaktan incir ağacının çıktığını, ağacın köklerinin geleneği, dallarının ise geleceği temsil ettiğini öne sürer...
REİS BEY: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçı bu eserinde bir hâkimin verdiği idam kararı öncesi ve sonrasında yaşadığı gelişmeleri dile getirdiği bir oyundur...
KÜNYE: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro; sanatçı, bu eserinde Birinci Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye koşmuş, Harbiye mektebinde hacalık yapmış, Balkan savaşına katılmış, divanı harpte yargılanmış, şahsi hayati olmayan bir dava adamının trajik hikâyesini anlatır...
PARA: Necip Fazıl Kısakürek; tiyatro...
AYNADAKİ YALAN: Necip Fazıl Kısakürek; roman; sanatçının roman kalıpları içinde kaleme aldığı tek eseridir; eserde felsefe fakültesinde asistan ve doçentlik tezini hazırlamakta olan Naci'nin hayat hikâyesini anlatır.
Ziya Osman Saba, 30 Mart 1910’da İstanbul’da doğan Cumhuriyet dönemi şairlerimizden Ziya Osman Saba, Mütareke yıllarında yatılı olarak başladığı Galatasaray Lisesi'nden 1931 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1936 yılında mezun oldu. Saba, Hukuk Fakültesi'nde iken Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde, mezuniyetinden sonra Emlak Kredi Bankası'nda çalıştı. Daha sonra Milli Eğitim Basımevi'nde tashih bürosu şefliği yaptı. Kalp hastalığı üzerine evine çekilerek Varlık Yayınevi'nin yayın işleriyle meşgul oldu.
İlk şiirleri Servet-i Fünun (Uyanış) dergisinde çıkan Ziya Osman Saba, Yedi Meşale şairleri arasındadır. Bu topluluğun şiir anlayışını, yaşamının sonuna dek sürdüren tek şairdir. İçe dönük bir şair olan Ziya Osman Saba, bu özelliğini şiirlerinde de göstermektedir. Kendine özgü üslubuyla hikayeler de yazan Saba, bir İstanbul yazarı olarak çevresindeki değişimin içinde hep incelikleri, güzellikleriaradı.
Şiirlerinde çocukluk ve ilk gençlik anılarına bağlılık, yaşamın küçük mutluluklarından duyulan sevinç, acıma duygusu, iyilik düşüncesi, İstanbul sevgisi, Tanrı'ya şükran, ölüm gerçeğini kabulleniş gibi konuları, gözlemci ve dışavurumcu bir tarzla genellikle hece ölçüsüyle, ama kimi zaman serbest ölçüyü de kullanarak işlemiştir.
Şiirlerini Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak kitaplarında toplayan şair, hikayelerini de “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” ile “Değişen İstanbul” kitaplarında bir araya getirdi. Yazar Ziya Osman Saba, 29 Ocak 1957’de İstanbul'da öldü.
Cahit Sıtkı Tarancı  'Otuz Beş Yaş' şiiriyle özdeşleşen Cahit Sıtkı Tarancı 13 Ekim 1956'da aramızdan ayrılmıştı. Şairin acısı yalnızlık...Cahit Sıtkı Tarancı şiirinde bireysellikteki evrenselliği yakalayabilmiş olmasıyla, şiiri yararcı mecrasına çekmeden, devinim, ses, biçim birlikteliğiyle yoğurarak kitlelere ulaştırmayı başarabildi. Bu politize olmamış dünyasal bir şiirdi.
Asıl önemlisi, doğayı, tüm yaşamı emerek usa indirir, gönle düşürür. Hele de söz, sanatlarla şerbetlendirilirse, dünyanın en varsıl açılımını o rtaya çıkartarak cevher olur, yüreğe akar gider. İlkokulu Diyarbakır'da bitirdikten sonra, Galatasaray Lisesi'nde okumaya başlaması, çok bilgili, görgülü, irfan sahibi laik öğretmenler elinde yetişmesi bir şanstır. Fransızcayı öğrendiğinden Baudelaire, Rimbaud, Mallarmê 'yi tanıdı, çözümledi. Mülkiye öğrenimini Türkiye ve Paris'te yaptı. 1946'da CHP Şiir Ödülü'nde birincilik aldı. Dağlarca ve A. İlhan , ilk üçe giren diğer şairlerdi.

İçe dönük bir Şair

Masmavi gölgeler bile ses vermiyordu çığlığına. Kendini Haşim gibi çirkin bulması, kız arkadaş edinememesi, yalnızlığını katlıyordu. Kırılgan, ürpertili ve tedirgin oluşu, doğal ki, şiirini derinleştiriyordu.
Bu yöne, tarih açısından bakıldığında, yaratı ve donatmak sanatının, yansıtma yoluyla yaşamın boşluklarını giderme konusunda, sanatın özüyle işlevine ters düşmeyen, birbirini tümleyen bir dolayım oluşturmak istediği görülebilir. Fakat, Tarancı şiirlerinde, olanı, sorularıyla tırtıklarken, olabilir olan şeyi pek de görüp söylememiştir. Çağa özgü az güvenilirliği, bozulmayı içerikle beslerken, doğuş koşullarını, temel kavramlar üzerinden sanat gerçeğinin yansısıyla duymuş olması gerekirken; aynalarda kendini daha çok görmek istememesi uğruna, bu korkuyla olsa gerek, öznelliğin iç dünyasından gene bu ikircikliğiyle vazgeçmektedir. Tarancı, esrarlı yollara kolayca sapmaz gözükse de, sürekli içe gider. Şiir içte gezdirilen bir aynadır da ona göre.

Ölüm korkusu

Yaşam zaman zaman insanla dalga geçer. Buysa kişiyi çok üzer. Bir yanı düşten güzel bu yaşamın, bir yanı da biçim ve içerik yetingenliği ve yetkinliğinin kanıtıdır. Sürer gider.
Gizli, açık, kapalı havasının insanlarını yansıttı. Şiirinde bireysellikteki evrenselliği yakalayabilmiş olmasıyla, şiiri yararcı mecrasına çekmeden, devinim, ses, biçim birlikteliğiyle yoğurarak kitlelere ulaştırmayı başarabildi. Bu politize olmamış dünyasal bir şiirdi. Söyleminde stepe denk gelen, sarkan yanları var mıydı, ölüm korkusunun?
                 Gün Eksilmesin Penceremden
Ne doğan güne hükmüm geçer,                                         Ne halden anlayan bulunur                                            Ah aklımdan ölümüm geçer;                                          Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.                        Ve gönül Tanrısına der ki:                                          Pervam yok verdiğin elemden                                          Her mihnet kabulüm, yeter ki                                         Gün eksilmesin penceremden!
 Yedi Meşaleciler, 1928’de ortaya çıkan bu topluluk, şiir ve yazılarını“Yedi Meşale” adlı kitapta toplamışlardır.Türkiye’de Cumhuriyet döneminde “sanat sanat içindir” deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi Meşaleciler’dir.                                                     Sanat, sanat için olmalıdır.Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik, canlılık aranmalıdır.Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel temalar yerine yeni temalar bulunmalıdır.Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden yararlanılmalıdır.Şiirde hece ölçüsünü kullanmışlardır.Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.Fransız sembolistlerin etkisinde kalmışlardır.
Derleyen:Bülent Demiryapan
Lüleburgaz Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Uzm. Öğrt.