16 Eylül 2016 Cuma

atasözleri - dilek erenoğlu

GÜVÂHÎ’DEN GÜNÜMÜZE ATASÖZLERİ VE DEYİMLER*
Dilek ERENOĞLU**
ÖZET
Edebiyatımızda öğüt vermek amacıyla kaleme alınmış pek çok eser vardır. Nasihat-nâme adıyla anılan bu eserler, halkı ya da devlet yöneticilerini ahlak yönünden olgunlaştırmayı, onların sosyal davranışlarını düzenlemeyi ve erdemli kılmayı amaçlayan değerlerdir. Bu eserler manzum veya mensur ya da manzum-mensur olarak yazılmışlardır. Güvâhî’nin Pend-nâme’si 16. asırda kaleme alınmış manzum bir eserdir. Bu eser, pend-nâmeler arasında atasözlerine en çok yer vermiş olanlar arasındadır. Eserin üçte biri atasözleri ve deyimlerden meydana gelmiştir.
Anahtar sözler: Güvâhî Pend-nâme atasözleri deyimler öğüt
PROVERBS AND IDIOMS SINCE GÜVÂHÎ UNTIL TODAY
ABSTRACT
We have a lot of works of art written for advising. These works of art called as “nasihat-nâme” are the values that aim to enlighten people and statesmen in morals, to regulate social behaviors and to make them virtuous. They are written in verse miscellaneous or in both. Pend-nâme by Güvâhî caries these characteristics, too. Proverbs forms almost one third of the whole script. Pend-nâme by Güvâhî written in 16th century is an art work of verse. This work is among the ones that included proverbs much more than the others. One third of the work is composed of proverbs and idioms.
Key words: Güvâhî Pend-nâme proverbs idioms advice
İnsan, psikolojik varlığını sosyal bir varlık olmak yoluyla güçlendirmek, yaşam alanını genişletmek ve aynı zamanda zarar görmemek üzere hak ve hukuk kavramlarını geliştirmiştir. Sonuçta, kanuna bağlanan hukuk yapısı ile halkın sözlü kanun olarak yaşattığı iki ayrı sistem birlikte ve birbirini destekleyerek toplum varlığını sürdürmeyi sağlayan otorite unsurları olmuştur. Devlet kontrolünde yazılı hukuk sistemi, halk kontrolünde gelenek ve görenekler yaşamı düzenlemiştir. Gelenek ve görenekler, ortaklaşmış, tecrübeye dayalı yaşam kalıplarıdır; kanunları atasözlerinde yaşamaktadır. “Atasözleri, duygu, düşünce ve hayat görüşlerimizin binlerce yıl içinde geçirdiği deneyimlerle kazanılan, halkın yazılı olmayan anayasası gibidir.” (Alizade, 1965, s. 13)
Varlık ilişkilerinde hayat tecrübeleri, sosyal hayatı düzenlemek üzere insana ışık tutmuştur. Bu hayat tecrübeleri, hataların tekrarlanmasını engellemek ya da önerilerde bulunarak seçim yapılmasını sağlamak üzere küçük söz kalıplarına dönüşmüş, nesilden nesle aktarılan kısa ve estetik söz birimleri hâlini almışlardır. Yaşama bilgisini zamanın şartlarına göre biçimlendirerek aktaran atasözleri ve deyim adı verilen bu en eski sözlü anlatım kalıpları insan yaşantısını düzenlemede çok önemli bir yere sahiptir.
A. Atasözleri ve Deyimler
I. Atasözleri
Her millet, kendine özgü yaşam felsefesini atasözleri adlı küçük kalıplara sığdırmış ve bu küçük ifade birimlerini insan hayatını düzenlemeye araç etmiştir. Ortak kültür birikimleri ile beslenerek meydana gelen ve kültür yoluyla sezilen atasözleri, bir milletin kültür yapısını resimleyen belgelerdir. Ömer Asım Aksoy’un da belirttiği gibi; “Atasözleri sosyoloji, felsefe, tarih ve ahlaki yönden incelenmesinin yanı sıra psikolojik yönden inceleme ve araştırma konusu edilmeye değer millî varlıklar deyiş güzelliği, anlatım gücü, kavram zenginliği bakımından çok önemli dil yapılarıdır.” (Aksoy, 1965, s. 13)
Yüzyıllardan süzülen bu sözlü kuralları yani atasözleri hazinesini bir araya toplamak gelenek hâlini almıştır. Geçmişten günümüze pek çok bilim adamı, yazar ve şair, atasözlerini kitap hâline getirmiştir. (Özön, 1956, s. III) “Atasözlerini belli bir düzen içinde (alfabetik veya
* Bu yazı Dilek Erenoğlu, Pend-nâme Güvâhî (Dil İncelemesi), Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon, 1997 Yüksek Lisans tezinden hazırlanmıştır.
** Dr. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1151
konularına göre) toplayan kitaplar da XV. yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanmıştır.”(Alizade, 1992, s. VIII) Çok uzun ve derin bir geçmişe sahip olan Türk edebiyatında atasözleri dünyanın en eski atasözleri hazineleri arasındadır. Türk atasözlerini psikolojik yönden inceleyen İhsan Kurt’a göre, “Türk atasözlerinin, toplumsal ilişkilerde ve yaşayışta Türk insanının çoğunluğunun fikrine, düşüncesine tercüman olması, bu sözlerin değerini bir kat daha artırmaktadır.” (Kurt, 1991 s. 6) Atasözleri liste, sözlük, ya da hikâye formunda kaleme alınmıştır. Alfabetik olarak, konularına veya bölgelerine göre listelenen atasözlerinin yanında bazı şiir formları içinde kullanılmış atasözleri de vardır. “Az sözle çok şey anlatma, barındırdıkları söz ve anlam sanatları bakımından dilin en çarpıcı kullanımlarındandır. Bu yüzden şairler, sık sık bunlardan yararlanırlar.” (Ulucan, 2005, s. 50) Atasözleri bazen serpiştirilmiş olarak bazen de bir hikâyeye dayandırılarak bir şiirde yer almışlardır. Bu tür eserlerde, V. Yarman’a göre “Atasözleri şiire, şiir atasözlerine dönüşmüştür.” (Yarman, 1976, s. 180)
Doğan Aksan, atasözlerini “çoğunlukla bir cümle biçiminde oluşarak bir yargı anlatan, kimi zaman ölçü ve uyakla, söyleyiş açısından daha etkili olamaya yönelen sözlerdir” tanımını yapar. (Aksan, 1998, s. 38)
“Atasözü” terimi, Eski Türkçede sav, daha sonra da darb-ı mesel, mesel, emsâl, hikmet, hisse, pendnâme, nasihatnâme adları ile karşılanmıştır.
Atasözleri nasihat içerikli olduğundan bu ad, tür ve eser adı olarak da kullanılmıştır. “nasihat” Arapça “halis, samimi, katıksız olmak; kin, hile ve aldatmanın zıddı olarak iyilik yapmak, dürüst davranmak, doğrulamak” anlamındadır. Kelime hadis dilinde “kendisine nasihatta bulunan kişiye hayır dilemek” anlamı da taşımaktadır. Arapça “ıza ve va’z”, Farsça “pend” kelimeleri de “nasihat” kelimesinin karşılıklarıdır. Arapça olan “va’z” kelimesi, “dinî öğüt” anlamının yanında “bir kimseye kalbini yumuşatacak, kendisini iyiliğe sevkedecek sûrette söz söyleme” anlamını taşır. Nasîhat-âmîz “kendisinden öğüt alınacak söz”, nasîhat-ger “öğüt veren, nasîhat-kâr “öğüt veren”, nasîhat-pezîr “öğüt dinler”, nasîhat-nâ-pezîr “öğüt dinlemez”, pend-kâr “nasihat eden, öğüt veren” anlamlarındadır. (Arslan, 2004, s. .3) “Pendname, genel bir bakışla İslâmî bir temele dayanan ahlâk ve adap kaidelerini kısa formüller hâlinde gençliğe aşılamak maksadıyla yazılmış didaktik eserdir.” (Attar, 1985, s. 6)
Özkul Çobanoğlu, atasözlerini eşitleme ve sebebiyet belirten özelliklerine göre olumlu ve olumsuz ilişkiler içinde dört gruba ayırır: 1. Olumlu eşitleme 2. Olumsuz eşitleme 3. Olumlu sebebiyet 4. Olumsuz sebebiyet. Ona göre, bu değişkenlerin her biri tek bir cümle ya da birden fazla cümle yapısı ile atasözünü meydana getirmektedir. (Çobanoğlu, 2004, 11)
II. Deyimler
Eski çağlardan beri “ıstılah” ve “tâbir” adlarıyla da kullanılmış olan deyimler kısa ve özlü anlatım şeklilleridir. Anlatım derinliğine ihtiyaç duyulduğunda kullanılan deyimler anlatıma bir derinlik, canlılık ve söyleyiş güzelliği katarlar.
“Deyimler asıl anlamlarından uzaklaşarak yeni kavramlar meydana getiren kalıplaşmış sözlerdir. İki veya daha çok kelimeden kurulu bir çeşit dil ifadesi olan bu sözler duygu ve düşüncelerimizi, dikkati çekecek biçimde anlatan isim, sıfat, zarf, basit ve birleşik fiil görünüşlü gramer unsurlarıdır.” (Elçin, 1986. s. 642)
Doğan Aksan, deyimi, belli bir kavramı, belli bir duyguyu ya da durumu dile getirmek için birden çok sözcüğün bir arada, seyrek olarak da tek bir sözcüğün yan anlamında kullanılmasıyla oluşan sözler olarak tanımlar. (Aksan, 1998, s. 35)
Ali Öztürk, deyimleri meydana gelişleri bakımından üçe ayırmaktadır: a) Fıkralardan kaynaklanan deyimler b) Toplum hayatında sıkça yaşanan olayları ifade eden kavramlar c) Gelenekleşmiş tutumları, zetleyen tanımlayan kavramlar. (Öztürk, 1986, 321)
Deyimler anlam ve yapı bakımından iki grupta incelenebilr:
a) Anlam Bakımından: 1. Bazı deyimlerde deyimi meydana getiren sözlerden biri ya da hepsi kendi anlamı dışında kullanılırken bazılarında sözler gerçek anlamlarında kullanılır. (Cümle halinde bulunan deyimlerin sözleri gerçek anlamlarında kullanılır.) 2. Deyimler bazen mantık dışı veya abartılıdır. Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
1152 Dilek ERENOĞLU
b) Yapı bakımından: 1. Masdar halinde olanlar 2. Cümle halinde bulunanlar. (Genellikle atasözleri ile karıştırılabilirler) 3. Fiil kipleri ile kullanılanlar. ( En yalın, en küçük deyimlerdir.) 4. İsim veya fiil çekimine girenler
Deyimler kalıplaşmış yapılardır, deyimi oluşturan sözler değiştirilemez.; ancak ağız özelliklerinden etkilenen deyimlerde bazı sözler değişebilir.
B. Pend-nâme
I. Nazım Türü
Eski Yunan döneminde Sokrates’ten beri dinlerde ve öğretilerde ahlâka özel bir yer ve değer verilmiştir. İslâm çağında da özellikle din ve tasavvuf kaynaklı ahlâk kitapları oldukça çoktur. Bu yüzden bu dönemdeki ahlâk kitaplarının çoğunda din ve tasavvuf çizgileri kolaylıkla birbirinden ayrılamaz.
A. Sırrı Levend, bu çağda yazılan ahlâk kitapları üzerinde konularına ve amaçlarına göre bir sınıflandırma yapmıştır: Genel ahlâk, siyaset-nameler, nasihat-nâmeler, mevıza yollu eserler, ahlâki güzel sözler, fütüvvet-nâmeler, kabus-nâme çevirileri. Levend, bu sınıflandırma içinde nasihat-nâmelerin konularının genel ahlâka dair ve ortak olduğunu değişikliğin sadece şekilden ibaret olduğnu belirtir. (Levend, 1988, s. 96)
Edebiyatımızda iyi davranışa yönlendirici ve böylece toplumu düzenleyici özellik taşıyan eserler üzerinde önemle durulmuştur. Bunların bir kısmı hükümdarlar için kaleme alınmış olan siyaset-nâmelerdir. Bu eserlerde Hükümdarda bulunması gereken vasıflar belirtilir, halkın durumu anlatılır ve kötü yönetimin sonuçlarından bahsedilir. (Levend, 1988, s.168)
Bir başka edebiyat türü olan vasiyet-nâmeler öğüt vermek amacıyla yazılmış eserlerle ortaklık taşır. Bekir Çınar, tasavvufi anlamda verilen vasiyet tanımını, edebiyatımızda “öğüt verici özellikte yazılmış olan didaktik eserler şeklinde adlandırılan nasihat-nâme” tanımına daha çok uygun bulmakadır. Bununla birlikte siyaset-nâme, vasiyet-nâme ve nasihat-nâmelerin konu bakımından birbirine benzer özellikler gösterdiği sonucunu da çıkarmıştır. Ona göre, şekil bakımından da birbirine benzeyen bu türlerden sadece vasiyet-nâmeler, mensur yazılması yönüyle diğerlerinden ayrılmaktadır. (Çınar, 2003, s. 116-117)
Edebiyatımızda yazılan nasihat-nâme eserlerinin bir kısmı pend-nâme adını taşımaktadır. Bu gelenek Ferüdüddin Attar’ın Pend-nâme adlı eserinin model olarak alınmasından dolayı meydana gelmiştir.
Genellikle “nasîhat-nâme ve pend-nâme” adlarıyla yazılan öğüt kitapları, “bahr-ı nasâyih, ahlâknâme, bûstân-ı nasâyıh, te’dîbnâme, nasâyih-i şubbân, tehzîbü’ş-şiyem, âyîne-i nasîhat, öğüt risalesi, pend-i ricâl, mürşidü’l-ubbâd, ibretnâme, câmi’u’n-nesâyih, mir’atü’l-ahlâk vb.” isimlerle de karşımıza çıkmaktadır. (Arslan, 2004, s. 25)
Nasihat-nâmeler manzum, mensur veya manzum-mensur şekillerde kaleme alınmışlardır. Bu durumun sebebi manzum eserlerin akılda kalıcı özellik taşıması ile atasözlerinin yarı manzum karakterli yapılarının aynı yerde buluşmasındandır.
Çoğunlukla mesnevî nazım şekli ile kaleme alınmış bu eserlerde, tevhîd, münâcaat, na’t ve padişaha övgü bölümleri bulunmaktadır. Nasihatnamelerin bir kısmında doğrudan konuya girilir, başlıklar altında bölümler oluşturulur. Dinin insan hayatını dolayısıyla da sosyal hayatı düzenleyici özelliği, bu didaktik eserlerin çoğuna Kur’an ve hadisten alıntılar olarak yansımıştır.
II. Türk Edebiyatında Pend-nâmeler
Türk edebiyatında pek çok eserde atasözleri ve deyimler genellikle yan yana kaleme alınmıştır. Orhun Abideleri’nden bugüne uzun bir yol alan öğüt verme geleneğini yansıtan pek çok eser vardır. Bu eserler, halkı ya da devlet yöneticilerini ahlak yönünden olgunlaştırmayı, sosyal davranışları düzenlemeyi, insanı erdemli kılmayı amaçlayan değerlerdir.
Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig, Ahmed Fakih’in Çarh-nâme, Yunus Emre’nin Risâletü’-nushiyye, Hoca Mes’ud’un Ferheng-nâme-i Sa’dî, Müridî’nin Pend-i Rical, Azmî’nin Pend-nâme, Emirî’nin Nasihat-nâme, Ebuzziya’nın Durûb-ı Emsâl-i Osmâniye adlı eserleri gibi pek çok değerli eser verilmiştir. (Bkz. Kaplan, 1992, s. 23-68)
Orhun Abideleri’nde Türk milletine öğüt veren bir üslup vardır. Kutadgu Bilig’de bir yöneticinin nasıl olması gerektiği konusu öğütlerle anlatılmıştır. Divanü Lûgati’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmut, atasözlerini de kullanarak öğütler vermiştir. Atabetü’l-Hakâyık, Ahmet Yesevî’nin Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1153
Hikmetleri, Yunus Emre’nin Risaletü’n-Nushiyye’si, Mevlânâ’nın Mesnevî’si insanlığın üstün meziyetlerle donanmasını sağlamak üzere söylenmiş öğütlerden meydana gelmiştir.
İslâm dininin kabul edilmesinden sonra yaygınlaşan öğüt kitaplarının kaynakları Kur’an ve hadisler yanında geleneklerdir. Mahmut Kaplan, çoğu medrese eğitimi almış bulunan şairlerin, esas itibarı ile bir öğüt dini olan İslâmiyet’in emir ve yasaklarını telkin etmek; insanları iyiye güzele doğru yönlendirmek; her bakımdan ahlâklı bireyler yetiştirmek; öldükten sonra okunduğunda hayırla anılmalarını sağlayacak türde eserler bırakmayı ilke edindiklerini belirtirmektedir. (Kaplan, 2002, s. 791)
Pend-nâmeler şekil bakımından nesir, nazım, nazım-nesir şeklinde kaleme alınmıştır. Nazımla yazılmış pend-nâmelerde nazımın neredeyse bütün şekilleri kullanılmıştır.
C. Güvâhî’nin Pend-nâme’si
I. Muhteva Özellikleri
Güvâhî’nin Pend-nâme’si Attâr’ın etkilerini taşıyan bir eser olarak aynı adı almış manzum bir öğüt kitabıdır. Türk kültürünün sahip olduğu atasözleri ve deyimlerin çokça kullanıldığı bu eser hem bir sözlük gibi âdeta o devrin bir atasözleri listesi olması hem de atasözleri ve deyimleri ölçülü bir şiir yapısı içinde kullanılmış olması bakımından önemlidir.
Mahmut Kaplan’a göre Güvâhî, bu öğütleriyle topluma yararlı, olumlu, iyiliksever, dürüst, alçakgönüllü, kanunlara uyan, devlete bağlı ve inançlı, kanaatkâr bir müslüman yetiştirmeyi hedef almış görünmektedir. (Kaplan, 1992, s. 42)
Güvâhî, Anadolu’da duyduğu bütün atasözü, deyim, fıkra ve masalları toplamış eserini bu derlemelerinden meydana getirmiştir. Müellif, bir atasözleri hazinesi olan eserinde, hikâye, fıkra ve masallar anlattıktan sonra kıssadan hisse çıkararak atasözleriyle öğütler vermiştir.
Şair, eserinde atasözlerini deyimleri yapılarını bozmadan bilinçli bir şekilde ve rahatça kullanmıştır. Bu özellik, dil ve ifade bakımından atasözlerinin yerli özellikler göstermesini sağlamıştır. Eser bu yönüyle üzerinde durulması gereken önemli bir eser olma özelliği kazanmıştır. 16. yüzyılda kaleme alınmış bu eser, içindeki atasözleri ve deyimlerin tamamına yakın kısmının günümüzde de kullanılmaya devam etmesi bakımından ayrıca değerlidir.
Eserde hadislere dayanan sözlerin yanında halk arasında kullanılan müstehcen atasözleri ve deyimler de kullanılmıştır.
Pend-nâme’deki atasözleri ve deyimlerin bir kısmının günümüzde de kullanılmaya devam edilmesinin yanı sıra geniş bir Türk coğrafyasında kullanıldığı görülmektedir. Tarih derinliği bakımından çok eski olduğu söylenebilecek olan bu millî kültür verimlerinin Türk şivelerinde ortak olanları, yanında * işareti ile gösterilmiştir.
Güvâhî’nin eserini beğenenlerin yanı sıra bazı bakımlardan eleştirenler de vardır. Dehri Dilçin, Güvâhî’nin Pend-nâme’yi yazmak için dünyaya geldiğini belirtmektedir:
“Bilhassa Pend-nâme-i Güvâhî atasözleri bakımından çok zengin ve emsalsizdir. Atasözlerini nazma geçmekte Güvâhî o kadar kudret göstermiş ve muvaffak olmuştur ki, kendisinin yalnız bu işi başarmak için dünyaya geldiği ve bu hususta kullandığı vezin de adeta atasözleri için hassaten icat edilmiş olduğu fikrini hatıra getirmektedir.”(Dilçin, 1945, s. 26)
Mustafa Özkan, Güvâhi’nin şiirlerinden onun pek kuvvetli bir şair olmadığı ancak onun atasözlerini ve deyimleri nazma geçirmede maharet sahibi olduğu kanaatindedir.(Özkan, 1983, s. .225)
Latîfî de Tezkiresi’nde Güvâhî’nin nazmında incelik ve gazellerinde hemen hiç zarafet olmadığını belirtmiştir. (Canım, 2000, s. 471)
Kemal Eyüboğlu ise “Görünüşe göre çağının gidişine uyarak atasözlerini “berceste” kalıpları içinde ağdalı bir dile çeviren Güvâhî, Hıfzî, Vâcid gibi tek tük ozanların çabası, kendi zamanlarında bile kâğıt üstünde kalmıştır” görüşü ile Güvâhî’nin eserinde kullandığı dili eleştirmektedir. (Eyüboğlu, 1973, s. V)
II. Şekil Özellikleri
Güvâhî eserinin adını Pend-nâme olarak koyduğunu şu beyitle belirtmiştir: oluban Pend-nâme adı bunun
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
1154 Dilek ERENOĞLU
pür olsun her mezaka dadı bunun
Latîfî’nin Tezkire’sinde bu eser hakkında şu bilgiyi vermektedir: “Güvâhî, Türkçe atasözlerinin çoğunu nasihat ve öğüt yoluyla nazmedip adını Güvâhî Pend-nâmesi koydu.” (Canım, 2000, s.471)
Eserin yazıldığı tarih ile ilgili olarak eserin sonunda, H.933/M.1526 tarihinde tamamlandığını belirten bir ibarenin bulunması bu bilgiyi sağlamaktadır.
Mesnevî nazım şekli ile kaleme alınmış eserin vezni, hezec bahrinden mefâilün/mefâilün/feûlün’dür. Atasözlerinin yapılarının bozulmadan nazma uygulanmış olması metinde fazlaca imâle yapılmasına sebep olmuştur.
Eser, rika ile yazılmıştır, 64 varaktır, 1607 beyitten meydana gelmektedir. Beyitlerin 463 tanesi atasözleri ve deyimler üzerine kurulmuştur.
Mehmet Hengirmen, eserin atasözleri bakımından ne kadar zengin olduğunu, eserde 450 atasözü ile 50 kadar da kaynaklarda karşılığını bulamadığı atasözü tespit ettiğini belirtmektedir. (Hengirmen, 1983, s. 12)
Samed Alizade, Oğuznâme ile Türkiye’de yayınlanmış atasözlerine ait bazı eserler üzerinde bir karşılaştırma yapmış ve Güvâhî’nin Pend-nâme’sindeki 475 atasözünden 220’sinin ortak olduğunu tespit ettiğini belirtmiştir. (Alizade, 1992, s. IX) Alizade, tespit ettiği ortak atasözlerini beyit numaralarıyla birlikte bir tablo üzerinde göstermiştir. (Alizade, 1992, s. XIII)
Güvâhî, gerek başından geçen olayları gerekse gördüğü, bildiği, duyduğu olayları hikâye ederek, masal veya fıkra aktararak, kıssadan hisse çıkararak anlatmış sonunda da atasözleriyle öğütler vermiştir. Eserde hikâye anlatmaya başlayacağında “hikâyet” ya da “rivâyet”, fıkra anlatacağında “latife”, şikâyet edeceğinde “şikâyet”, başka bir konuya geçeceğinde “fasıl”, öğüt vereceği zaman ise “el-mev’ize” veya pend”, başlıklarını kullanmıştır.
Azmi Bilgin Güvâhî’nin Pend-nâme’sinin Attar’ın Pend-nâme’sinden anlatım yönü bakımından ayrıldığını belirtmektedir. Güvâhî’de yer alan hikâyet, pend gibi başlıklara karşılık Attar’da öğütler doğrudan doğruya konuyla ilgili başlıklar altında verilmiştir. (Bilgin, 1998, s. 16)
Eserde hikâye etme üslubuna da dayanarak atasözlerinde, öğrenilen geçmiş zaman ve üçüncü şahıs kullanımı mevcuttur. Bu durum atasözlerimizin bir bölümünün son derece kısaltılmış hikâye veya fıkra edası taşımasından kaynaklanmaktadır. (Sakaoğlu, 1975, s. 135)
D. Güvâhî
I. Hayatı ve Edebî Kişiliği
Eserin müellifi Güvâhî hakkında yeterli bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak, Geyveli olduğu bilinen Güvâhî, Latîfî Tezkiresi’ne göre Geyve adlı kasabaya sonradan yerleşmiştir. (Canım, 2000, s. 471)
Sicill-i Osmânî’de “müellif, ticaret erbabındandır” bilgisi verilmektedir. (Süreyya, 1996, s. 550)
Şairin doğum ve ölüm tarihi hakkında doğrudan bir bilgi yoktur. Mehmet Süreyya, Güvâhî’nin ölüm tarihi olarak H. 926/M.1520, Agah Sırrı Levend H.925/M. 1519 tarihlerini vermektedirler. Pend-nâme’nin yazılış tarihi H. 933/M. 1526’dır. Fuat Köprülü de özel kütüphanesinde bulunan bir Pend-nâme nüshasının yazılış tarihinin H. 933/M. 1526 olduğunu belirtmektedir.
Güvâhî, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine katılmıştır. Ayrıca, eserinde, 1520’de tahta çıkan Kanûnî’den devrin padişahı olarak söz etmekte ve o dönemdeki bazı olaylar ve kişiler hakkında da bilgi vermektedir. Dolayısıyla verilen ölüm tarihleri ile bu bilgiler arasında bir tutarsızlık bulunmaktadır. Bu bilgiler ışığında Güvâhî’nin ölüm tarihi, eserin tamamlanış tarihi olan 1526’dan sonra olmalıdır.
II. Eserleri
1. Pend-name: Eser Güvâhî Geyveli müellif adı, Pend-nâme eser adı, 242 numara ile Süleymaniye Kütüphanesi Lala İsmail Efendi Bölümü kaydını taşımaktadır. Aynı nüsha, Milli Kütüphane’de A.2934 mikrofilm numarası ile kayıtlıdır.
II. Kenâzü’l-Bedayi: Güvâhî’nin atasözlerini içinde bulunduran başka bir eseridir. Varlığından bahsedilen bu kayıp eser Mustafa Özkan’a göre Pend-nâme adıyla bilinen eserdir. (Özkan, 1983, s. 225) Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1155
E. Pend-nâme’deki Atasözleri ve Deyimler1
I. Atasözleri
işüñi meskenet ḳıl olma güm-rāh Büyüklük Allah’a mahsustur.
tekebbürlenme kim ulu bir Allah (3a-11)
gücenüp ḫıṣmuña göstermegil müşt Şeriatın kestiği parmak acımaz. *
acımaz şer، ile kesilse engüşt (3b-1)
düşerler niçe ،izz ehlin ḳuṣuya Adama dayanma ölür, ağaca dayanma kurur.
inanma beglere ṭayanma ṣuya (4b-12)
ki olur ṭut bu pend-i ḫūba ḳulaġ Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.*
olan gözden ıraḳ göñülden ıraġ (5a-3)
hemīşe arpasını dime heyhāt Yavuz at yemini kendi artırır.
bil özi arturur yükrük olan at (5a-7)
ne aṣṣı bula kendüye yatur ḳurt Yatan kurttan, yeler tilki yeğdir.
yig andan ṭolaşan dilkü yilüp yurt (5a-11)
degirmene varanlar ögüdür un Değirmene giden buğday öğütür,
ṣorar nevbet evini bekleyen dūn (5a-12) gitmeyen nöbet sorar. *
degül bī-fāyide ol kim gezine Gezen ya buduna ya boğazına.
gezen ya budına ya boġazına (5a-13)
bu pendin diñlemedüñ mi atanuñ Üşenenin (utananın) oğlu kızı olmamış.
ki olmaz oġlı ḳızı utananuñ (5b-3)
gerek iḳdām ،arż-ı ḥāle yendek Ağlamayan çocuğa meme vermezler.*
virilmez oġlan aġlamasa emcek (5b-4)
kimüñ kimden ne derdi var bürāder Öksüz oğlan göbeğini kendi keser. *
göbegin öksiz oġlan kendü keser (5b-5)
hemīşe ḳalbüñi cehd üzre yelte Balta bir vurmakla keser sanma.
keser ṣanma bir urmaġıla balta (5b-6)
żarūrī ger maḥal düşe idin borç Ot isteyen deve boynunu uzatır. *
uzadır boyın isteyen deve burç (5b-11)
yime ġam çün işüñ ilerü varur Borçlu ölmez benzi sararır. *
ki ölmez borçlı vü beñzi ṣararur (5b-12)
dürüş ḥarç it nitekim dügün içün Ak akçe kara gün içindir. *
ki aġ aḳçe olur ḳara gün içün (5b-13)
virürin diyü ġam çekme azacuḳ -- Azca nereye? -- Çokçanın yanına.
gider çoḳça getürmege azacuḳ (5b-14)
ayaḳ baṣ olmaġıl kendüyi bilmez Veren eli kimse kesmez. *
viren il bil meẟel budur kesilmez (6a-3)
ne çāre çün ṣınanmışdur bu mirāt Boş torba ile at tutulmaz. *
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
1 Atasözleri ve deyimlerin Türk Şivelerinde ortak olanları sonunda * işareti ile gösterilmiştir.
Volume 2/4 Fall 2007
1156 Dilek ERENOĞLU
ki ṭutulmaz ḳuru ṭorbayıla at (6a-4)
işitmedüñ mi rüşvet ḳapudan şād Rüşvet kapıdan girince iman bacadan
giricek bacadan ġamgīn çıḳar tad (6a-8) çıkar.
egül illā ḳamu bu nev،a giçer Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek
ṣovuḳ ṣuyı kimi üfürüp içer (10a-8) yer. *
naṣīḥat idicek diñle ulūyı Ulu sözü dinlemeyen uluyakalır.
ḳalursıñ diñlemezseñ ulūyı (10b-8)
yoluñ üzre eger köpri ola ol Ulular köprü olsa basıp geçme.
baṣuban geçme uluyı budur yol (10b-9)
edebsizlügi kār idinme kesil Ayağını yorganına göre uzat.*
ḳatı uzanma yorġanuñca kösil (10b-12)
uluyı ḫaṣm idinen aḥḳar olur Ağır basar, yeğni kalkar.
aġır baṣdıḳça yeyni ḳalḳar olur (10b-14)
ṭama، az itse cāyiz māl emīni Bal tutan parmağını yalar. *
ki yalar bal ṭutanlar barmaġını (11b-1)
n’ola artursa mālın mālı olan Balı olan bal yemez mi?
yimez mi bal şāhum balı olan (11b-2)
ḳana mı il içün žabta o hergiz Bal bal demekle ağız
dimekle bal ṭatlu olmaz aġız (11b-3) tatlanmaz. *
hemīn az eylemek gerek işini Azıcık aşım kavgasız başım. *
dileyen kimse ġavġāsuz başını (12a-12)
olur ṣanma ġamuñ rızḳ ile eksük Büyük başın derdi büyük olur.
büyük başuñ olur aġrısı büyük (12b-1)
ḳanā،atle idegör işüñi saġ Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur. *
ki dā،im saña ṭaġ üsti ola bāğ (12b-2)
hemīşe olanı ḫoş gör muḳadder Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.
ḳonuḳ umduġunı yimez bürāder (12b-3)
cihanda çoḳ görenler dürlü işler Dervişe bir lokma bir hırka gerek.
hemin bir loḳma bir ḫırḳa dimişler (12b-4)
dimişler derziye göç ignesini Terziye “göç” demişler, “iğnem başımda
ṣoḳup başına germiş sīnesini (12b-5) demiş”. *
ki olsa dōṣtuñ biñ yār cānı Bin dost az, bir düşman çok. *
bir olsa düşmenüñ çoḳ görgil anı (12b-10)
żarar itmesine var mı gümānuñ Uyuyan yılanın kuyruğuna basılmaz. *
baṣıcaḳ ḳuyruġın uyur yılanuñ (12b-11)
ulūlar kim senüñ ġuṣṣañ yimişler Su uyur düşman uyumaz. *
ṣu uyur uyumaz düşman dimişler (12b-12)
ne deñlü gösterürse fi،l-i aḥsen Eski dost düşman olmaz.*
inanma dost olmaz eski düşmen (12b-14)
ṣaġalıcaḳ elin ṭutmaz yiñinde Baskın basanındır.
hemin ṣayruyı avla döşeginde (14b-3) Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1157
çün oḳcılıḳ müdām ilk uranuñdur At binenin, kılıç kuşananın. *
er ol baş yar ki iş başaranuñdur (14b-4)
geçürme furṣatı düşe ḳanda Bitmez iş olmaz.
n’olısarbitmez iş olmaz cihānda (14b-5 )
soñından ḫavf idüp üşenme iy yar Yar yıkıldığı gün tozar.
ki yıḳılduġı gün tozar hemin yār (14b-6)
sevinme düşmenüñüñ ölümine Ölüm ile öç alınmaz.
bilürsin çünki anuñ ölümi ne (14b-13)
öginme olur olmaz yirde yoldaş Ummadığın taş baş yarar.
ki begenmedügüñ yumruḳ yarar baş (15a-3)
ıraḳdan çekme ḫasmuñ altın üstin El elden üstündür.
ne bilürsin olur el elden üstin (15a-5)
dirilen mürġ-i çepük çār ü nāçār Zeyrek kuş iki ayağından tutulur.
olur iki ayaġından giriftār (15a-7)
düketme nānuñı añsuzda ġāfil Papaz her gün pilâv yemez.
keşiş yendek kete yimez ḥaźer ḳıl (15a-10)
uram ṣanma gözüñ yeñdügine đarb Canı yanan eşek attan yürük olur.
ṣaḳın olur yavuz eşek beligiñi ṣarb (15a-12)
ḫaṭarlu işde gey fikr eyle evvel Yumuşak diye yılana el sürme.
yılana ṣunmaġıl yumşaḳ diyü el (15a-3)
yeg ölmekden maḥalsüz yirde līk Erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır.
ḳaçup ḳurtulmaḳ olur anda erlik (15b-4)
gözetgil i،tidālı şöyle dürüş Ne şiş yansın ne kebap. *
ki ne et yana vü ne göyine şiş (17a-4)
،adūdan er olan ḳorḳaḳ gerekmez Serçeden korkan darı ekmez.
üşenen serçeden bil ṭaru ekmez (17a-5)
dirilür tā ki yaḫşı ad ola nef، Ecelin korkuya faydası yok.*
ecel olduġı yoḳdur ḫavf ile def، (17a-7)
deminde erlik adu ṣan içündür Erkek koyun kasap dükkânına yakışır.
ne ġam erkek ḳoyun ḳurbān içündür (17a-8)
biñ olmazsa ölüm gerçi bir olur Yiğit bir ölür, korkak bin ölür. *
muḫanneẟ ṭa،n ile günde biñ ölür (17a-9)
uzaḳ yollara ṭutma yalıñuz yüz Kılavuzsuz kuş uçmaz
dimişler ḳuş da uçmaz ḳulaġuzsuz (19a-8)
oyalanma olur olmaz yabanda Can bostanda bitmez.
ṣaḳın cānı ki bitmez būstānda (19a-13)
yaraḳsuz yolda dirilme dilāver Alet işler el övünür. *
ki zīrā ālet işler ögünür er (19b-3)
çün aḫşam yaḳlaşa gitme seferde Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
ve līkin yatmaġıl vaḳt-i seherde (19b-5)
çü menzil başa yolcı ،āḳıl olmaz Boş (aç) ite (ata) menzil olmaz. *
n،ola dirlerse ata menzil olmaz (19b-6)
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
1158 Dilek ERENOĞLU
eger atuñ bir ola bin yoḳışda Bin atın varsa inişte in, bir atın varsa yokuşta
ve līkin on olursa in inişde (19b-10) bin.
çü atuñ yoldaşuñdur gözle onat At arıklıkta, yiğit gariplikte.
ki olur er ġarīp ü hem ġarīp at (19b-12)
yaḳın menzilde ḫalḳa söz ne ḥācet Görünen köy kılavuz istemez.
görünen köye ḳulaġuz ne ḥācet (19b-13)
özüñi ḳonduġuñ yurtdan tiz aşur Yolcu yolunda gerek. *
oturma yol eri yolda yaraşur (19b-14)
ne ġam gerçi ḳavuşmaz ṭaġ ṭaġa Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur. *
ḳavışur ḳaçan ise ṣaġ ṣaġa (20a-4)
düşer ġurbetde bī-ḥürmet ekābir Taş yerinde ağırdır. *
ki ṭaş ḳopduġı yirde olur aġır (20b-2)
çeken baş ḫor olur bu yolda yoldaş Yavuz baş sahibine domuz güttürür. *
ṭoñuz gütdürür issine yavuz baş (20b-3)
kişiye gerçi göñül çekdürür baş Yük ağdırmayınca taş gurbete gitmez.
ki yük aġmasa düşmez ġurbete ṭaş (20b-5)
sen uslu ol ḳo yaḳını ıraġı Akılsız başın cezasını ayak çeker. *
ġarīb olur delü başuñ ayaġı (20b-6)
hemīşe eyle ḳazancuña sa،yi Köle gibi çalış bey gibi ye.
dürüş ḳul gibi işle beg gibi yi (22a-8)
olunmaz bülbüli il gülllügiñüñ Her horoz kendi çöplüğünde öter.
ḫurusıdur her ādem küllüginüñ (22a-10)
dürüş ev ḫiźmetine giç eger ir Aslan yatağından belli olur.
keçi yatmaz yataḳda eşmedin yir (22a-12)
yürümek ،ayb olur kişiye bī-kār Boş gezmekten bedava çalışmak
oturma aylaḳ aylaġ işle iy yār (22a-13) yeğdir. *
iş işi gösterür çün ṭutasun yüz Fazla (artık) mal göz çıkarmaz.
ziyānı yoḳ çıḳarmaz artıḳ iş göz (22a-14)
demişler ḳurda boynuñ nite yoġın Kurda, “Neden boynun kalın?” demişler
eyitmiş işlerümüñ az u çoġın (22b-4) “İşimi kendim görürüm ondan” demiş.
saña kim dir azıḳdan yazın el çek Yaz yalan, kış gerçek.
çü dirler yaġı yalın ḳış gerçek (22b-13)
egerçi ādem ondur ṭoḳuzı ṭon Güzel ondur, dokuzu dondur.
yiri vardır bu ḫiźmetde budur yön (23a-2)
il il üzre olur ،ālemde çoḳdur Köy köy üstüne olur, ev ev üstüne olmaz.*
ev ev üzre velī olduġı yoḳdur (23a-11)
ṣaḳın ḳoñşu ḥaḳḳından olma ġāfil Komşu hakkı, Tanrı hakkı(dır).
ki ḳoñşı ḥaḳḳı Tāñrı ḥaḳḳıdur bil (23a-13)
ṭavar alası ger ṭaşra ،ayandur Hayvanın alacası dışında, insanın alacası
bilinmez ādem alası nihāndur (23b-9) içinde. *
işitmedüñ mi bu ṣaġını sözüñ Besle kargayı oysun gözünü.*
ki besle ḳarġayı çıḳara gözüñ (24a-11)
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
et ile ṭırnaġ arasına giren Et ile tırnak arasına girilmez.
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1159
yiyir çıḳar muḥaḳḳaḳ bil bunı sen (24b-3)
naṣiḥatdür bu dükeli ulūdan Çocuktan al haberi. *
ḫaber alınur oġlanla delüden (25a-4)
olur peydā delüden çoġ eẟerler Deliden al uslu haberi.
delüden il alur uṣlu ḫaberler (25a-6)
delüyi söyleyüp söyletme zinhār Deli ile çıkma yola, başına getirir belâ.
ne düz ne ḫod düzül delüye iy yār (25a-7)
el alup ḳılma bir zerrāḳa iḳrār Kelin ilacı olsa başına sürer.
iderdi kel bulsa başına timar (26b-10)
ṣaḳın ṣanma yimez ṣūfī ṣoġanı Sofu soğan yemez, yeyince de
ḳabın đaḫı ḳomaz bulduḳda anı (26b-12) kabuğunu bırakmaz.*
dime kim ulalıcaḳ gözedür ol Ağaç yaşken eğilir.*
çıbuḳ yaşla eğilür hey ḫabīr ol (27b-3)
evin let ṣanma kimsenüñ yıḳıpdur Dayak cennetten çıkmıştır.
gümansuz çomaġ uçmaḳdan çıḳıpdur (27b-5)
velī üstāda vir sen dögemezseñ Bıçak sapını kesmez. *
bıçaḳ kesmez ṣapın hem sögemezseñ (27b-7)
üşenme hīç ödenmez borç olmaz Kimsenin hakkı kimsede kalmaz.
kimesnenüñ ḥaḳḳı kimsede ḳalmaz (28b-10)
eger ḳızuñ var ise kimse almaz Delikli taş (boncuk) yerde kalmaz. *
delüklü ṭaş ḳayırma yirde kalmaz (29b-1)
olur görse ne deñlü il gülinci Bitli baklanın kör alıcısı olur. *
çürük baḳlaya olur kör alıcı (29b-2)
silerler bir gün anuñ çapaġın Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş.
bulur ḳandayısa çölmek ḳapaġın (29b-3)
ne çāre hem nice ṭutsañ ḳapaḳlu Komşu kızı çapaklı olur.
olur ḳoñşı ḳızı ekẟer çapaḳlu (29b-5)
ıraḳdan añılur ḳızlar ayañu Mum dibine ışık vermez.
yaḳın olsa çıraḳ dibi ḳarañu (29b-6)
viricek müfte vir ide göre cehd Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır
ki olur ucuz ،āciz bozılur ،ahd (29b-7) hikmeti. *
bu pendi hem ṭutar ،aḳlı olan kes Kızı ver köprü kes.
ki dimişler ḳızı vir kipini kes (29b-8)
ḳızuñ ardınca çoġ varmaġı ḳoġıl Güveyiden oğul olmaz. *
göñül virme güyegü olmaz oġul (29b-9)
igen ḫoşdur çıḳarmaḳ ḳızı irde Kız yedi yaşından sonra ya erde ya yerde.
yedi yaşında ya erde ya yirde (29b-10)
،ayb olsa ،āşıḳ Su bulanmayınca durulmaz. * degüldür yigide
ṭurılmaz olmayınca ṣu bulanuḳ (31b-9)
dime ،āşık olana divşür uṣṣı Aşığın gözü kördür. *
،āşıḳa hiç öğüt aṣṣı (31b-10) ki itmez
anuñ men
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
،ine nāṣıḥ kethüdālıḳ Kar susuzluk kandırmaz.
Volume 2/4 Fall 2007
1160 Dilek ERENOĞLU
ne ider ḳar ḳandurmaz ṣuṣalıḳ (31b-11)
bu fi،li ،āşıḳuñ her dem görünür Aç esner, aşık gerinir.
،āşıḳ gerinür (32a-1) ki esner aç olan
düşicek penbede gizlenmez āteş Güneş balçıkla sıvanmaz.
ḳaçan ṣıvanısar balçıġla güneş (32a-3)
zülā umma binā içinde ṭaşdan Değirmen iki taştan, muhabbet iki
gerek durur muḥabbet iki başdan (33a-14) baştan.
vefāsız sevmeñ olur çünki yañlış Yanlış hesap Bağdat`tan döner.
döner Baġdāddan yañlış ne teşvīş (33b-3)
dime kim hicr odı ḳor cānıma göz Göz görmeyince gönül katlanır.
göñül ḳatlanıcıdur görmese göz (33b-4)
gerekse ġayrı dilberle göñül yaz Bir çiçekle yaz gelmez.
ki zīrā bir çiçekle yazımaz yaz (33b-5)
mülāyim ḫūblar ،ālemde vāfir Hacı hacıyı Mekke’de bulur.
Medīne olmaz ise Mekke hāżır (33b-6)
eger pīr ise sevgil seveni Sev seni seveni hâk ile yeksan olsa,
olursa ḥūri sevme sevmeyeni (33b-7) sevme seni sevmeyeni Mısır’da sultan olsa.
،ḳūl Gönül kimi severse güzel odur. bu pend olmaz velī her gāh ma
ki göñül kimi sevse görklidir ol (33b-8)
cevābın eyle vir men، itse nādān Göze yasak olmaz.
var ebleh olma yoḳdur göze zindān (34b-7)
çekerseñ yār içün ġam yime ġavġā Güzel kanda, gavga anda
güzel ġavġāsuz olmaz hīç zīrā (34b-12) .
ḳalırsın yārsız hem tutmaġıl reyb Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
cihānda isteriseñ yār-ı bī-،ayb (34b-14)
raḳībüñ var heminden çeker ḳorḫu İt ürür kervan yürür. *
it ürür kārbān giçer ne ḳayġu (35a-2)
rakūbüñ ṣanduġı bu saña yavuz Domuz domuzluğunu yapar.
ḳomaz ṭoñuzluġın ḳaçansa ṭoñuz (35a-4)
sen aña yār içün ḳıl dāyim eylük Sahibine hürmet eden, itine kemik atar.
seven issin atar itine süñük (35a-5)
ne çāre hem uluyı geldi pīşe Bükemediğin eli öp.
kesilmeyen el öpilür hemīşe (35a-6)
aġyār añup itdükde lāġı İti an çomağı hazırla.
iti añ vü sünüge ḳo çomaġı (35a-7)
virür şefā،atlüler aġyāra dilber Armudun iyisini ayılar yer.
eyü yimişleri ṭoñuz yir ekẟer (35a-8)
zenüñ meylini bil aña göre yil Rüzgâr esmeden dal oynamaz.
ki çöp deprendügi yoḳ esmedin yil (35a-12)
oḳunmaduḳ yire varma ḥaźer ḳıl Çağırılmadığın yere gitme
ki ḳavlsüz giren ḥaḳsuz çıḳar bil (35a-14)
ne bilsün ḳavli yoġa ṭutmaġıl yol Karanlıkta göz kırptığını nerden bileyim? Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
senüñ ḳarañuda göz ḳıpdıġın ol (35b-1) and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1161
ḳoşar iseñ ḳadīmī yāre ḳoş baş Dost dostun eyerlenmiş atıdır.
ki eyerlenmiş atdur eski oynaş (35b-4)
olur varlı hemīşe eski varlı Eski varlı varlıdır.
yeñi varlı olur ḳandaysa çorlı (35b-5)
ṭuyılsañ uġrısın il issi ḳınar El atına binen tez iner. *
biregü atına binen tiz iner (35b-11)
yaḳasın ergenüñ bit yir hemīşe Bekarın parasını it, yakasını bit yer.*
ḳazancını daḫı it yir hemīşe (35b-13)
işitmez olur uṣanduḳda sözin Kırkından sonra azanı teneşir paklar.
dir azduḳça yuyıcı göre yüzin (36a-6)
boġaz her dem ol işiñe gāh aḳındur Kardeşten karın yakın.
ḳarındaşdan siret şeksüz yaḳındur (36a-8)
ki dimişler anasın gör ḳızın al Anasına bak kızını al, kenarına bak
ḳıyısına nažar eyle bezin al (37a-13) bezini al. *
ola mı gül-şeker ol ḳız olıcaḳ Babası soğan, anası sarımsak.
anası ṣoġan atası ṣarımsaḳ (37a-14)
eyü ḥaḳḳında kimse kem diyümez Asıl azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ
aẟıl azmaz cihānda saġ yiyimez (37b-1) kokar, çünkü aslı ayrandır).*
meẟeldür hem ulular eyle dimiş Altın pas tutmaz.
ki hergiz pās ṭutmaz arı gümiş (37b-2)
ḳız al alsañ zene itme muḫabbet Ersiz avrat yularsız at. *
ki yularsız eşekdür ṭūl ‘avret (37b-6)
،avreti iy yār ṣaḳın Boşanıp kocana varma, sevişip dostuna boşasañ
yine aluban olma aña yaḳın (39a-6) varma.
olan ،āḳıl geçen ḥālini bilür Kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma
kör ölse gerçi bādem gözlü olur (39a-8) saçlı olur. *
kör ol vaḳtin ider körlügin ižhār Kör bile düştüğü kuyuya tekrar düşmez.
ki düşdügi ḳuyuya düşe tekrār (39a-9)
varup oḳunmaduġuñ yire yendek Çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yere
dimesünler ṣaḳın güç ile gökçek (39a-12) görünme. *
nice olsa ṭa‘amı yirme evvel İştah diş dibindedir.
ki iştāh diş dibindedür uzat el (39b-13)
kişi varmaḳlıġıla dostına çoḳ Seyrek git sen dostuna, kalksın ayak
azaldur ḥürmetini aṣṣısı yoḳ (39b-3) üstüne.
ḳo teftīş ṭa،amuñ olsa yaḳın Üzümünü ye bağını sorma. *
yimişin yi aġacın ṣorma ṣaḳın (39b-14)
yi vü iç dost ile illā ki zinhār Dost ile ye, iç; alış veriş etme.*
ṣoñı ḫayr olmaz itme ṣaṭu bāzār (40a-3)
ġażab-nāk olma mažlūmı esirge Keskin sirke küpüne zarar.
ziyānı ḳabına ider ṣarp sirke (40a-8)
،enniyile depren divşür uṣṣı Son pişmanlık fayda etmez. * te
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
ki yoḳdur soñ peşīmānlıḳda aṣṣı (40a-11)
Volume 2/4 Fall 2007
1162 Dilek ERENOĞLU
،āḳıbet bu yir seni yir Ölecek cana yatacak yer gerek. bilürsin
ölecek cāna gerek yatacaḳ yir (40a-12)
sebepsüz āh alup itme günāhı Alma mazlumun ahını, çıkar aheste
ki ḳalmaz yirde bil mazlūmuñ āhı (40b-13) aheste.
ḳo ol fi،li ki ṣoñı miḥnet olur Eden bulur, inleyen ölür.
ki iden bulur iñleyen ölür (41a-1)
bulur itdügin ol kim bed -، ameldür İti öldürene sürütürler. *
ki iti öldüren sürür meŝeldür (41a-2)
degül ceng eylemek kimseyle zinhār Kimse “Gözünün üstünde kaşın var.”
dime cehd it gözüñ üzre ḳaşuñ var (41a-3) demesin.
ḳapusın ḳaḳma ilüñ tā ki āḫir Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.*
ḳaḳılmaya senüñ ḳapuñ da vāfir (41a-10)
büyükçe ḳaz ḳazarsan kimseye çāh Kazma kuyuyu kendin düşersin
ki şāyed sen düşersin anda nāgāh (41a-13)
saña kim ṭaş atarsa at sen etmek Sana taşla vurana sen aşla vur.
degüldür erlik itdügini itmek (41a-14)
dilüñ dek ṭutmayan alur alımın Dilim, başıma giydirir kilim.
çıḳarur her kişi ṣudan kilimin (41b-6)
neçün ṭa،n idesin kimseye gülüp Küpe küp deyince küp adama düp der.
küpe küp diyicekdir küp daḫı düp (41b-11)
tevāżu،lar görem ṣanma ṣavaşdan İyilik (muhabbet) iki baştan. *
ol hürmet bürāder iki başdan (41b-12)
yavuzlıḳ eylük iden cümle bulur İyilik eden iyilik bulur.
kişinüñ ḥürmeti elinde olur (41b-13)
ḳo yatlu sözi kim vardur ziyānı Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır. *
çıḳarur yaḫşı söz ininden yılanı (42a-7)
hemīşe çoḳ yañılur söyleyen çoḳ Dilin kemiği yok.
ki söyler bulduġın dilde süñük yoḳ (42a-9)
dime kim kendü düşen aġlamaz zār Kendi düşen ağlamaz.
hey aġlar gözi daḫı çıḳar iy yār (42b-4)
yañılma sözde bulsañ ne kadar yüz Laf lafı açar. *
didilerse n’ola açar sözi söz (42a-10)
dilüñ żabṭ itmege dürüş ḳarındaş Dil epsem olsa baş eser olur.
olur dil epsem olduḳda esen baş (42a-12)
ki olur yalanuñ dibi yaḳıncaḳ Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.*
nice yaḳın ki görünür baḳıncaḳ (46a-10) .
sözüñde ṭoġru ol başlama āle Mızrak çuvala sığmaz.*
ki duyılur süñü ṣıġmaz çuvala (46a-14)
üşenmez ṭoġru sözlü ol ḳahırdan Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur.
meger ḳovulasın ṭoḳuz şehirden (46b-2)
dimişler ulūlar bunı böyle Eğri oturalım, doğru konuşalım.*
ḳayırmaz egri otur ṭoġru söyle (46b-3)
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1163
،adudur rāst gūya cāhil içden Doğru söz kılıçtan keskindir.
ki olur ṭoġru söz iti ḳılıcdan (46b-5)
güler yüzlüye ṭut maḳsūd içün yön Kutlu gün doğuşundan bellidir.
olur bellü ṭoġuşından eyi gün (48 a-3)
velīkin yigregi budur ḳarındaş Köpeğe dalanmaktan çalıyı dolanmak
ṭoñuza minnet itme çalu ṭolaş (48a-10) yeğdir.
kimüñ rızḳını yiseñ medḥ it Tuz ekmek hakkını bilmeyen kör olur. *
ṭuz etmek bilmeyenden yig olur it (48b-1)
cihānda azı bilen bil yañılmaz Azı bilmeyen çoğu hiç bilmez.
ki azı bilmeyen çoġı da bilmez (48b-7)
mesāvī irüp urma cānuñā ot Gözünle gördüğünü ört görmediğini
gözüñle gör etegüñle hemān ört (48b-13) söyleme.
،aybı çoḳ özinüñ Koyunun arkası bir gün açıksa keçininki her anı bilmez ki
müdām açuḳdur ardı kendüzīnüñ (49a-5) gün açık,
yanuñdan dür olan çün yatlu lāġı Yerin kulağı vardır.
ṣaḳın itme ki var yirüñ ḳulaġı (49a-10)
añup źemm itmek olmaz olanı dür Yüz yüzden utanır.
ki yüz yüzi göriceğiz utanur (49a12)
gözüñ aç il sözine uyma uyan El ağzına bakan karısını tez boşar.
boşar ،avratını il sözine uyan (49b-9)
bulına diyü ne bilmege yarar Yitikli kişi anasının koynunu ararmış. *
yetüklü anası ḳoynını arar (50a-6)
velī āḫir bulınur il sesinden Ağzı eğri, gözü şaşı ensesinden belli olur.
bilinür aġzı egri ensesinden (50a-7)
baḫil olma ki buḫl eyü iş olmaz Tamahkâr cennete girmez.
dimişlerdür baḫil uçmaġı bulmaz (50a-13)
ṭururken ḫayr ide gör cān tenüñde Ne verirsen elinle, o gider seninle. *
elüñle virdügüñ ḳalur senüñle (50b-6)
yi yidür kişi dirüp mālı nider Böyle gelmiş böyle gider.
disünler göre gelen süre gider (51a-1)
bülend it himmetüñ ḫalḳa her işde Eli işte gözü oynaşta.
elüñ işdeyken olsuñ gözüñ aşda (51a-6)
ki ala ḳarġada alumum olsun Alacağın olsunda da alakargada olsun. *
ger alımaz isem ölümüm olsun (52a-5)
ẟevābın añ egerçi bu da olur Ödünç güle güle gider, ağlaya ağlaya
güle gider ödünç aġlayu gelür (52a-6) gelir.
hem olsa borcuñ üstüñden ıra gör Borç iyi güne kalmaz.
ki ḳalmaz borç eyü güne vire gör (52a-7)
libās idin ki ola ḥürmetüñ on Erlik ondur, dokuzu dondur. *
ki zīra ādem ondur ṭoḳızı ṭon (52b-4)
libās ile ṣalın ṣola vü ṣaġa Dost başa düşman ayağa bakar. *
meẟeldür dost başa düşmān ayaġa (52b-9)
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
1164 Dilek ERENOĞLU
neñ eksile senüñ ol ḥiźmet ile Diş eti karın doyurmaz.
ḳarın ṭoymaz ṣaḳınma diş etiyle (53b-12)
gelür rızḳıyla ḳonuḳ emeksüz Misafir kısmeti ile gelir.*
dönüben bile gider gitse şeksüz (54a-4)
ḳonuḳ ger ṭoya ibrām it degül ṣuç Tok ağırlamak zordur. *
egerçi oḳ aġırlamaḳ olur güç (54a-7)
velī aġırlasa ḳonuḳ ev ıssın Şaşkın misafir ev sahibini ağırlar. *
olur ebleh dinilmez aña taḥsīn (54a-8) .
söz aça acıdur tiz anı pür ḳıl Aç ile eceli gelen söyleşir.
ki aç ile ecellü söyleşür bil (56b-7)
،aṭā itme maḫalsüz cimriye çoḳ Alışmış kudurmuştan beterdir.
ḳudurmışdan ṭadanmış olur artuḳ (57a-8)
sen eyle ṣuya at eylügi ،āşıḳ İyilik yap suya at, balık bilmezse hâlık bilir.
balıḳ bilmezse bilür anı ḫalıḳ (57b-8)
ne var yinüp içilmedük fikr ḳıl Lokma karın doyurmaz, şefkat artırır.
velīkin loḳma şefḳat arturur bil (58a-7)
yaḳınlıḳ eyle kim itmeyeler dūr El eli, iki el de yüzü yıkar.
ki el eli vü iki el yüzi yur (58a-9)
o kim yir çöregini başḳa žāhir Can boğazdan gelir.
dişiyle ḳaldurur dengini āḥir (58a-12)
olur eksüksüz olagör emeklü Adam adama gerek olur.*
dem olur ādeme ādem gereklü (58a-13)
ṣaġ olan başa ḳıllet nite gelmez Başa gelmez iş olmaz, ayağa değmez taş
velī ḳayırma kim buñ buñca ḳalmaz (58b-2) olmaz.
öñinde yoḳlu özine özenür Para parayı çeker. *
ṣoñında aḳçe aḳçeyi ḳazanur (58b-3)
olan elde biñi vü geh biridür Para el kiridir. *
ḳarār eylemez aḳçe el kiridür (58b-4)
yeter naṣīb olan ḳaçansa yitmez Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
ḳulınuñ ṭañrı rızḳın eksük itmez (58b-7)
ḳaçan ise irişür ir eger giç Kimse kimsenin kısmetini yemez.
yimez kimse naṣībin kimsene hīç (58b-9)
gerek žulmetde vü ger ışıġuñda Kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar.
çıḳar olan naṣībüñ ḳaşıġuñda (58b-11)
ṭama ṭama göl olur iy ḫıred-mend Damlaya damlaya göl olur.
،adū gözi kör olur gūş ḳıl pend (59a-1)
ki göresin aṣṣılar ṣabr it ziyānsuz Arayan Mevla’sını da bulur, belâsını da
bulur tañrısın isteyen gümānsız (59a-4) bulur.
hezārān ḳırḳlar u üçler yidiler Sabırla koruk helva olur. *
ḳoruḳdan ṣabr ile ḥelva yidiler (59a-5)
niçe ،uryanları gördüñ mülebbes Sabırla dut yaprağı atlas olur.
olur ṭut yapraġı ṣabr ile aṭlas (59a-6)
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
gümişle almaludur ṣabrı ṣatun Sabrın sonu sarı altın.
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1165
ki ṣabruñ başı olur ṣaru altun (59a-10)
çü ḳış ire meẟeldür bu meşhūr Abdala “kış geliyor”demişler, “titremeye
ḳalender gibi ditremeklige ṭur (59b-3) hazırım”demiş.
zamān uymayıcaḳ sen uy zamāna Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
budur vācib ḳamu pīr ü cüvāna (59b-7)
bir almayı yuḳaru atṣañ iy yār Elmayı havaya at, düşünceye kadar Allah
inince ġāfil olma iş var (59b-12) kerim.
ne aṣṣı ṣāhibi sa،yinde işe Esirgenen göze çöp batar.
ṣaḳınduḳ göze çöp düşer hemīşe (60a-8)
felek tīġı yürek ṭoġraġan olur Korktuğun başına gelir.
kişi ḳorḳduġına uġraġan olur (60a-9)
yürekde gerçi ġam dögün gibidür El ile gelen düğün bayram.
ḳara gün il ile dügün gibidür (61a-11)
biçiserdür çü āḫir ekdügini Ne ekersen onu biçersin. *
her ādem kendü bilür çekdügini (61a-13)
yig ol kim ṭutasın göñlüñi ḥurrem Bin tasa bir borç ödemez.
ne aṣṣı ödemez bir borcı biñ ġam (61b-6)
nedür teşvīş gitse cāh ile görk Baş sağ olursa börk çok bulunur.
çü baş ola esen tiz bulunur börk (61b-7)
II. DEYİMLER
dürüş her laḥža dūr olma nažardan Kapıdan kovulup bacadan girmek
bacadan düş ḳovulduġuñda dardan (5a-2)
iletmek dileyen işini başa Başını taşa vurmak
urur ṭaşı başına başı ṭaşa (5a-9)
، ehlini her kim dost ṣana Samana kazık çakmak tama
ḳazıḳ ḳaḳmaḳ gibi olur ṣamana (10b-7)
ḥarāma ṣunma el çün var ،azābı Parmak hesabı
ne aṣṣı idiser barmaḳ ḥisābı (11b-9)
teḳāsül eyleme furṣatda işe Eldeki düğümü dişe bırakmak
bıraḳma eldeki dügümi dişe (14a-14)
niçeler let yediler umaraḳ lūt Çanına ot tıkamak
ḳatı ötme ṭıḳulur çañuña ot (15a-11)
yaraḳsuz anda nice ṭuş ṭutasın Ağzı ile kuş tutmak
ṭutalım aġzuñ ile ḳuş ṭutasın (19b-4)
ṣaḳınup ilden açsan sır delüye Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak*
ḳaçup yaġmurdan uġrar ṭoluya (25a-5)
bilişlik virme Türke görseñ Selam verip borçlu çıkmak
çıḳarur borçlu beş aḳçe seni (25a-9)
kişilik fi،ili Türk olanda n’ister Yüz verip astar istemek
eger yüz viresin daḫı ister (25a-10)
ne aṣṣı ide saña buyruġından Burnundan kıl aldırmamak
ḳıl aldırmaya ol kim ḳuyruġından (35a-11)
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
1166 Dilek ERENOĞLU
ṣavılmış derd ile göñlüñ bulama Tükürdüğünü yalamak
utan ilden tükürdüğüñ yalama (39a-7)
söz ehli yalınunda söyle arḫun Tereciye tere satmak
yañılup ṣatma bostancıya tarḫun (42a-5)
söz ıssınuñ durur epsem ṭurasın Duymazdan gelmek
ziyānuñ ne işitmeze urasın (46b-11)
şidilmez yire olsa dimegün Emeği sağdıç emeğine dönmek
döner ṣaġdıç emegine emegüñ (48 a-5)
yaġunla ḳavrılup oldıḳça ṭoyın Kendi yağı ile kavrulmak
ḫasīse ni،met içün egme boyın (48 a-6)
egerçi bunı bilür olan uṣṣı Domuzdan kıl çekmek*
ṭoñuzdan olur ḳıl çekmek aṣṣı (48 a-9)
niçeler gösterüben yaḫşı ḫūlar Saman altından su yürütmek
yürüdüler ṣamān altında ṣular (49b-5)
bön añlarlar anı kim dek oturur Suya götürüp susuz getirmek.*
niçeleri ṣudan ṣusuz getürür (49b-6)
temāşācı olalum diye ekẟer Tırnak çalmak
kimi ṭırnaḳ çalar kim aya ḳarṣar (49b-12)
işitme il sözini öykeñi tut Tavşana kaç tazıya tut demek*
ki dirler ṭavşana ḳaç u ite tut (50a-1)
revā mı olmaya ḫayr ile yāduñ Varyemez
ḳoyalar var yimez dāyim aduñ (51a-11)
çıḳarma ṭoplayup ṣoñra özin Kaşıkla verip sapıyla göz çıkarmak*
ḳaşıḳla aş virüp ṣapıyla gözin (57b-11)
neyiçün olan ġamgīn bī-zer olan Ekmeğini taştan çıkarmak
çıḳarur etmegin ṭaşdan er olan (61b-8)
KAYNAKÇA
AKSAN. D. (1998). Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara : TDK Yayınları
AKSOY. Ö. A. (1965). Atasözleri ve Deyimler, Ankara : TDK Yayınları
AKSOY. Ö. A (1994) Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I-II, İstanbul : İnkılap Yayınları
AKSOY. Ö. A. (1988). “Atasözleri ve Deyimler”, TDAY Belleten-1962, Ankara : TTK Bas., S: 131-166
ALİZADE. S. (1992) Oğuzname (Emsal-i Mehmedalî) XVI. Yüzyılda Yazılmış Türk Atasözleri Kitabı), Eklerle Yayına Hazırlayan, Prof. Dr. Ali Haydar Bayat. İstanbul : Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları
ARSLAN. M. (2004). “Divan Edebiyatında Nasihat-nâmeler (Pend-nâmeler ve Vak’a-nüvis Es’ad Efendi’nin Pend-nâmesi” Türk Dili ve Edebiyatı Makaleleri, Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, Sayı: 4, S:5-73.
ATTAR. F. (1985). Pendname, Çev. M. Nuri Gençosman, İstanbul : Millî Eğitim Basımevi
BİLGİN. A. A. (Hazırlayan). (1998). Emre Terceme-i Pendnâme-i Attar, İstanbul: Enderun
CANIM. R. (2000). Lâtîfî Tezkiretü’ş-şu’arâ ve Tabsıratü’n-nuzamâ (İnceleme-Metin), Ankara : AKMB
CEYHAN. A. Hazırlayan). (1997). Bedr-i Dilşad’ın Murâd-nâmesi I-II, İstanbul : MEB
ÇELEBİOĞLU. A. (1998). Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul : MEB
ÇINAR. B. (2003). “Türk Edebiyatında Vasiyetnâmeler ve İki Şair (Tıflî/Tarzî) Arasında Kalan bir Vasiyetnâme” Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi-The Journal of Turskih Cultural Studies, S. 9, İstanbul : Kocav, s. 115-140 Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler 1167
ÇOBANOĞLU. Ö. (2004). Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü, Ankara: AKMB
DİLÇİN. D. (1945). Edebiyatımızda Atasözleri, İstanbul : TDK Yayınları
ELÇİN. Ş. (1986). Halk Edebiyatına Giriş, Ankara : Sevinç Matbaası
ERENOĞLU. D. (1997). Pend-nâme Güvâhî (Dil İncelemesi), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Afyonkarahisar
EYÜBOĞLU. E. K. (1973). On Üçüncü Yüzyıldan Günümüze Kadar Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler – Atasözleri I, İstanbul : Doğan Kardeş Yayınları
GÖLPINARLI. A. (2004). Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, İstanbul : İnkılap
GÜRBÜZ. B. (2006). Türk Atasözleri ve Deyimleri, İstanbul : Bilgitek
HENGİRMEN. M. (1983). Güvâhî Pend-nâme, Ankara : Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
İSEN. M. (Hazırlayan) (1990). Latîfî Tezkiresi, Ankara : Kültür Bakanlığı Yayınları
İZBUDAK, V. (Hazırlayan) (1936). Atalar Sözü, İstanbul: Türk Dil Kurumu
KAPLAN, M. (1992). “Divan Edebiyatında Manzum Nasihat-nâme Yazan Şairler ve Eserleri I”,Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 3, S. 3, Van: Fen-Edb. Fak. Yay. s. 23-68
KAPLAN, M. (2002). Türk Edebiyatında Manzum Nasihat-nâmeler, Türkler, C. 11, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları
KILIÇ. A. (Hazırlayan) (2001). Mürîdî ve Pend-i Ricâl Mesnevîsi –İnceleme- Tenkitli Metin-Dizin-, Kayseri: Laçin
KURT. İ. (1991). Türk Atasözlerine Psikolojik Bir Yaklaşım, Ankara : Kültür Bakanlığı Yayınları
LEVEND. A. S. (1988). “Siyaset-nâmeler” TDAY Belleten 1962, Ankara : TTK
LEVEND. A .S. (1988). “Ümmet Çağında Ahlâk Kitaplarımız” TDAY Belleten 1963, Ankara : TTK
ÖZKAN. M. (1983). “Pend-nâme-i Güvâhi’deki Atasözleri” Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı: 27, İstanbul : TDAV Yayınları, S: 222-247.
ÖZÖN. M. N. (1956). Atasözleri, İstanbul : İnkılap Kitabevi
ÖZTÜRK. A. (1986). Türk Anonim Edebiyatı, İstanbul : Bayrak Yayıncılık
PARLATIR. İ- Çetin. N. (2005). Şinasî Bütün Eserleri Ankara : Ekin
SAKAOĞLU. S. (1975). “Atasözlerimizin Yapısı”, TFAY Belleten 1974, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 133-143.
SÜREYYA. M. (1996). Sicill-i Osmanî Osmanlı Ünlüleri, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, C. II, s. 550.
TOPARLI. R. (20002). Lehçe-i Osmânî, Ankara : TDK
ULUCAN. M. (2005). “Muvakkitzade Mehmed Pertev’in Divanında Atasözleri ve Deyimlerin Kullanımı”. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Elazığ: Fırat Üniversitesi Yayınları, Sayı 10, s. 49-80.
YARMAN. V. (1976). “Türk Ata Sözleri ve Şiir”, Uluslararası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri 27-29 Ekim Konya 1975, Ankara : Güven Matbaası, s. 180-181.