10 Haziran 2020 Çarşamba

Tahir ile Zühre

TAHIR i l e ZUHRE

Raviani asar ve nakıylyani dür nisar şundag rivayet ve mundag hikeyet kılırlar kim, zamanı evvelde bir ulug ve meşhur padişah bar idi. Malı ve hezinesi, ve gaskeri bik küp idi, bunca saltanetlik ile dünyada hiçnersege ihtiyacı yuk idi. Lekin dünyada ugıl-gızdan ferzendi yuk idi. Şul sebepten hervakıt küniline biraz kaygu ve tarlık kilir idi. Kaysı vilayette ve kaysı seherde bir hekim hazik ve tabip kamil işitse, ilciler ve sansız altınnar, ve kümişler kündirip aldırır idi. Türli-türli megcünner ve devalar yaşatıp aşar idi. Ahırıl-emir, hiçbir fayda tapmagaç, hekim ve tabiplardan künili suvınıp, allahi tegale üzi birmese, mehluk ni kılsın. Biraza zaman bu fikir ilen kaldı. Ravi eytir: bu padişahnın seherden tışra bir bakçası bar idi, şundaym dilkeşad bakça idi kim, eğer de içine künili sınık ve kaygılı adem kirşe, şul zaman şadman ulıp, kayguları kuvamçka almaşmır idi. Bu padişahnın herkayçan küniline kaygu ve tarlık kilse, ul bakçaga kilip, seyir ve tamaşa kılıp, künilin açıp kiter idi. Künnerde bir kün padişanın küniline bala sevdasi kilip, utırmaga ve turırga tekati kalmadı. Şul zaman kiyimnerin almaştırıp, 501 vezirin yanma alıp, küçelerni akrmlap seyir kılıp kilgende kürdiler kim, bir derviş huş avaz ilen kıçkırıp eytir ki: -Herkim mina min altın sedaka ihsan kılsa, huday tebareke ve tegale ul kimsenin künilinde ni maksudı bulsa da birir, - dip. Padişah vezirine karap eytti: -Bu kader hekimnerge ve tabiplarga sansız altın sarıf kılıp, bir faydasını tapmadım. Elbette, bu dervişler arasında sahibi nefes evliyeler küp bulır. Bu dervişke min altın birip, dugasım alıym, belki, dugası kabul bula turgan kimsedir. Allahi tebareke ve tegale mina bir ferzend ruzi kılsa, min altın tügil, belki bütin sultanetim birsem kirektir, - didi. Hem min altın çıgarıp dervişke birdi. Derviş, alıp: - Huday tegale muradınnı birsin, - didi. Annan kitip, bakça tarafına biraz seyir kılıp, bakçaga kirdiler. Bakça içinde seyran kılıp yürip, bir agaçnm yanına kildiler. Kürdiler kim, ağaç karşısında nak kiyimner kiymiş, yanma birniçe kitap ve kara savıtlar kuymış bir derviş utırır. Hiçkimge karamıy yazı yazar. Padişah ul dervişni kûrgeç, derhal at sikirtip, yanma barıp eytti: - İy derviş, kim sin? Ve bu kitapların nidir? Ni hünerin bardır? Mina heber birgil, - didi. Derviş süzge kilip eytti: - Min rumallar ustazımın, giyimi remilni yahşi bilemin ve hertürli nerselerden heber biremin, bütin hünerlerim küptir, - didi. Padişah eytti: - Minim kümümde bir niyetim bardır. Eğer de şul niyetimni bilsen, gıylimlikte kamil ikenifi ras bulır, - didi. Mviyân-ı âsâr ve nâkilân-ı dürr-i nisâr şöyle rivayet ve böyle hikayet kılarlar ki, zaman-t evvelde bir ulu ve meşhur padişah var idi. Malı, hazinesi ve askeri pek çok idi, bunca saltanattık ile dünyada hiçbir şeye ihtiyacı yok idi. Lâkin dünyada ne kız ne oğlan çocuğu var idi. Bu sebeple, daima gönlüne biraz kaygı ve sıkıntı gelir idi. Hangi vilayette ve şehirde tecrübeli hekim ve ustanın tabip olduğunu işitse, elçiler, sayısız altınlar ve gümüşler gönderip getirtir idi. Türlü türlü macunlar ve devalar yaptırıp yer idi. Ahirü'l-emir hiçbir fayda bulmayınca, hekim ve tabiplerden gönlü soğumuş; Allahü Teala kendisi vermezse mahluk ne yapsın. Bir zaman bu fikir ile kaldı. Davi der: Bu padişahın şehir dışında bir bahçesi var idi, öylesine dil-küşad bahçe idi ki, eğer içine gönlü kırık ve kaygılı bir insan girse, o an şadıman olup kaygıları sevince dönüşür idi. Bu padişahın ne zaman gönlüne kaygı ve darlık gelse, o bahçeye gelip seyir ve temaşa kılarak ferahlayıp gider idi. Günlerden bir gün padişahın gönlüne çocuk sevdası gelince oturmaya ve kalkmaya takati kalmadı. O zaman giysilerini değiştirdi. Vezirini yanına alarak, sokakları yavaşça geçip giderken gördüler ki, bir derviş hoş avaz ile bağırarak der ki: - Kim bana bin altın sadaka ihsan kılarsa, Hüdayı Tebareke ve Teala, o kimsenin gönlünde ne maksadı varsa verir, demiş. Padişah vezirine bakıp dedi: - Bu kadar hekimlere ve tabiplere sayısız altın sarf ettim ve faydasını bulmadım. Elbette, bu dervişler arasında sahib-i nefes evliyalar çok olur. Bu dervişe bin altın verip duasını alayım, belki duası kabul olan biridir. Allahü Tebareke ve Teala bana bir çocuk verse benim altın değil, belki bütün saltanatımı vermem gerekir, dedi ve bin altın çıkarıp dervişe verdi. Derviş, alıp: - Huda-yı Teala muradını versin, dedi. Oradan giderek bahçe tarafını biraz seyredip, bahçeye girdiler. Bahçe içinde seyran kılıp yürüyeler, bir ağacın yanına geldiler. Gördüler ki, ağaç karşısında pak giysiler giymiş, yanına birkaç kitap ve mürekkep hokkası koymuş bir derviş oturur. Hiç kimseye bakmadan yazı yazar. Padişah, o dervişi görünce, derhal atını seğirtip yanına giderek dedi: - Ey derviş, kimsin? Ve bu kitapların nedir? Ne hünerin vardır? Bana haber ver, dedi. Derviş söze gelip dedi: - Ben fal üstadıyım, ilm-i remili iyi biliyorum ve her şeyden haber veriyorum, başka hünerlerim de çoktur, dedi. Padişah dedi: - Benim gönlümde bir niyetim vardır. Eğer bu niyetimi bilirsen ilimde kâmil olduğun ispatlanır, dedi. Derviş kulındagı kalemin padişahka sunıp eytti: -İy adem, uşbu kalemni tutıp, künilindegi sirinni uy la. Gıylimliknin tilevi buymça niler zahir bulır, - didi. Padişah, kalemni kulma alıp, minim hiç balam bulır mı ya yukmı, dip küniline kitirdi. Vezirnin hem ferzendi yuk idi. Ul hem uşbunın kibi uyladı. Kalemni dervişke birdiler. Derviş, kalemni alıp, nuktalar sugıp, remil kagıydesinçe ezdadi erbaganın birsin birsine sugıp niyetlerin çıgardı. Kürdi kim, bu niyet iyelerinin birsi padişah ve birsi vezir imiş. Her ikisi bala üçin niyet kılmışlar. Derviş eytti: - Bildim ki, biriniz padişah ve biriniz vezir, her ikiniz bala üçin niyet kılmışsız, - didi. - Emma, iy padişah sinin bir kız balan bulıp, vezirnin ir balası bulır (elgıylmi gıyndi allahi tegale), - didi. Künilinnen eytti kim, bu derviş bikyer kişi tügildir. Munın kulın übiym dip, dervişnin kulların üpti, dervişke eytti: - Sebep bulsa indi sizden bulır, - didi. Derviş, kuyınınnan bir alma çıgarıp, dugalar ukıp ürdi hem. Tırnak birlen almanın tap urtasınnan bülip, yarımın padişahka, yarımın vezirge birip, eytti: - İy padişahım, bir balan ulır. Eğer kız bala bulsa isimin Zühre kuyarsız. Annan sun vezirge eytti: -Sin hem uşbu tarıyka... kılasın, inşa allahi tegale, bir balan bulır. Eğer ir bulsa isimin Tahir kuyasın, hem bularnı bir-birinnen ayırmıy, ikisin bir cirde terbiyelep üstiresiz, hem bular üsip baliğ bulgannarında allahi tegalenin fermanı birle kızınnı Tahirge biresin, - didi. - Eğer de bir-birinnen ayırsanız, başlarına Ferhad ilen Şirin, Leyli ilen Mecnun, Arzu ile Kanber, Vamik ilen Garer, Vaka ilen Gülşah başlarına kilgen heller şikilli gacep heller kilip, kıyametkeçe tillerde hikeyet ulıp süylenir, - didi. Annan sun padişa, vezirine karap, tefekkirde kaldı. Şul segat kuyınına kulın tıgıp, dervişke min altın birmekçi bulıp turganda, kürdiler: derviş gaib bulgan, cirlerinnen çiller işer. Derviş kaçmış dip, vezir bilen bakçanı birniçe mertebe evlenip aktarıp izlediler. Dervişnin eseri de yuk, tan gaceyipke kalıp, bakçadan çıgıp tugrı padişanın sarayına kildiler. Ahşam citkeç, padişa ilen vezir ul almalarm asap... irtegisi kün padişanın hatim ilen vezir harını hamile bulıp, tugız ay un kün temam bulganda padişanıfi kız balası dünyaga kildi, isimini Zühre kuştı. Vakit citip vezirnin bir ir balası dünyaga kildi, isimini Tahir kuydılar. Bularga pakize cariyeler tegayın kılıp, bir cirde terbiyelep üstirdiler. Çün bular ilişer yeşlerine kirdiler, bir-birsin kürmeseler, tegerip yıglar irdiler. Bir cirde uynap yuvanır idiler. Bular biş-altı yeşlerine kirgeç, padişah bu ikisini millaga birip ukıta başladı. Bir-birsin karindeş dip Derviş elindeki kalemi padişaha uzatarak dedi: - Ey âdem, işbu kalemi tutup gönlündeki sırrı düşün. İlimin dileğine göre neler zahir olur, dedi Padişah, kalemi eline alarak benim hiç çocuğum olur mu, diye düşündü. Vezirin de çocuğu yoktu. O da öteki gibi düşündü. Kalemi dervişe verdiler. Derviş, kalemi alıp noktalar koyarak remil kaidesine göre azâd-ı erbaayı birbirine vurarak niyetlerini çıkardı. Gördü ki, bu niyet sahiplerinin birisi padişah ve birisi vezir imiş, her ikisi de çocuk için niyet kılmışlar. Derviş dedi: Bildim ki, biriniz padişah ve biriniz vezir, her ikiniz de çocuk için niyet kılmışsınız, dedi. - Ama, ey padişah senin bir kız çocuğun, vezirin ise erkek çocuğu olur (elilmî indi Allahü Teala), dedi. İçinden dedi ki, bu derviş boş kişi değildir, bunun elini öpeyim deyip dervişin ellerini öptü, dervişe dedi: - Sebep olursa artık sizden olur, dedi. Derviş koynundan bir elma çıkarıp dualar okuyup üfleyerek ve tırnak ile elmanın tam ortasından bölerek yansını padişaha yansını vezire verip dedi: -Ey padişahım, bir çocuğun olacak. Eğer kız olursa adını Zühre koyarsın. . Ondan sonra vezire dedi: - Sen ve işbu, şu şekilde... kılasın, inşallah Teala bir çocuğun olur. Eğer erkek olursa, ismini Tahir koyasın ve bunları birbirinden ayırmadan, ikisini bir yerde terbiye edip büyütesin ve bunlar büyüyüp baliğ olduklarında Allaü Tealanın fermanı ile kızını Tahir'e veresin, dedi. Eğer birbirinden ayırırsanız başlarına Ferhad ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Arzu ile Kanber, Vamık ile Garer, Vaka ile Gülşah'in başlarına gelen haller gibi acayip haller gelerek kıyamete kadar dillerde hikâye olup söylenir, dedi. Ondan sonra padişah vezirine bakarak tefekkürde kaldı. O an koynuna elini sokup dervişe bin altın verecek olduğunda gördüler ki derviş kaybolmuş, yerinde yeller eser. Derviş kaçmış diyerek vezir ile bahçeyi birkaç defa dolaşıp aradılar. Dervişin eseri bile yok, hayretler içinde kalarak bahçeden çıkıp doğru padişahın sarayına geldiler. Akşam olunca padişah ile vezir o elmaları yedi. Ertesi gün padişahın hatunu ile vezirin hatunu hamile kaldı. Dokuz ay on gün tamam olunca padişahın kız çocuğu dünyaya geldi, ismini Zühre koydu. Vakit gelince vezirin bir erkek çocuğu dünyaya geldi, ismini Tahir koydular. Bunlar için genç ve Dürüst cariyeler tayin ederek bir yerde terbiye edip büyüttüler. Bunlar ikişer yaşlarına geldiklerinde birbirlerini görmeseler debelenip ağlar idiler. Aynı yerde oynayıp yıkanırlardı. Bunlar beş altı yaşlarına bilir idiler, her kün üç mertebe millaga barıp, ukıp kilip yürdiler. Bular şundayın gakıllı ve firasetli idiler, gakıllarınnan hezret hem gaciz bulır idi. Bu tarika yürip, bular unar yeşlerine kirdiler. Evvel Zührenin mehebbeti Tahirga tüşti. Eğer güzelliklerin beyan kılsak bu kitap kaderi dehi bir kitapnı galehide yazsak kirek. Elkıyssa, Zührenin gıyşkı künnen-kün ziade ulıp, sabır kıla almadı. Birkün Tahir uykuda yatır iken, Zühre mum kürip, imdi fursad vakit taptım dip, Tahirnin agızmnan übip, buseler aldı. Ul segat Tahir uyganıp kürdi ki, Zühre üzinifi güzellik bustanınnan miyve ve çeçekler üzmeğe ve tiyirmege kilip turmış. Annan Zührege karap eytti: - İy uyatsız kız, min sinin kardeşinmin, bu kılgan işlerin uyat tügilmi? - dip, Zühreni şiltelep, katı süzler eytti. Zühre, birniçe kün üpkelep millaga yalgız barıp ukıy başladı. Elkıyssa, Zührenin şulkader mehebbeti arttı kim, namus ve ihtiyar kulmnan kitti ve kündiz Tahirge tınıçlık birmes buldı. Nikader ulsa da, asla yüzine karamas idi, bu minim karindeşimdir dip bilir idi. Yene bir kün Tahir yuklar idi, Zühre yana kilip agızmnan buseler aldı. Uyganıp: -İy edepsiz kız, sinin edepsizliğin, - dip açıyglanıp, Zührege kul uzattı. Zühre ul kiçe, kündiz uyku almay, aş içmey hak tegalege zarilık kılıp ayganı: - Perverdikyer rehima, kudretin kin, hudaya, Min biçara kulma rehim kılsan, hudaya. Tahircannın hesretin bar kılıp sen, hudaya; Açık yüzin kürmege zar kılıp sen, hudaya. Mehebbetim yarasın birsen iken, hudaya, Gıyşık utın Tahir hem kürse iken, hudaya. Gıyşkım çigip kürmese, ul kaderimni bilmestir; Gaşıyklarnın süzini kulağına ilmestir. Andıyn sun hak tegale Zührenin dugasmı kabul kılıp, Tahirda gıyşık utı zahir buldı, Zührege kündin-künge süzler eytmege başladı. Zühre munı bilgeç Tahirge naz kılıp katı süzler eyte başladı. Yigitlerge meglümdir, eğer de hatm-kız cemegati yiğitler tarafınnan zerrece mehebbet sizmiş ulsalar, kendilerini nazga çigip, derdimend yigitlerni harap iterler. Elkıyssa, Tahir, gıyşkmın katılıgınnan, yürgen- utırgan cirin bilmes idi. Bu hel üzerine biraz kün ütti. Ravi şundag rivayat kılır ki, Zührenin seheri tısında bir çişme bar idi. Ve ul cismenin yanında bir bakçası bar idi - tiller vasfında gaciz idi, ve ul bakçanın içinde bir saray bar idi - kararga küzler kamaşır idi, rum ve hind ustaları bina kılmış idi. Bir kün Zührenin canı tarıgıp, ul bakçadagı saraymn çarlagına minip, suga karşı utırdı. Emma Tahir girince, padişah bu ikisini mollaya verip okutmaya başladı. Birbirlerini kardeş diye bilirlerdi, her gün üç defa mollaya giderek okuyup geldiler. Bunlar, öylesine akıllı ve zeki idiler ki, akıllarından molla hazretleri bile acze düşerdi. Böylece, bunlar onar yaşlarına girdiler. Önce Zühre'nin muhabbeti Tahir'e düştü. Eğer güzelliklerini beyan kılsak, bu kitap kadar bir kitap daha yazmamız gerekir. El-kıssa; Zöhre'nin aşkı günden güne fazlalaşarak sabredemedi. Bir gün Tahir uykuda yatarken, Zühre bunu görüp şimdi fırsat buldum deyip Tahir'in ağzından öperek buseler aldı. O sırada Tahir uyanıp gördü ki, Zühre kendisinin güzellik bostanından meyve ve çiçekler koparmaya ve dermeye gelmiş. Sonra Zühre'ye bakıp dedi: - Ey utanmaz kız, ben senin kardeşinim, bu yaptıkların ayıp değil mi:, deyip Zühre'ye kızıp, sert sözler söyledi. Zühre öfkelenerek birkaç gün mollaya yalnız başına gidip okudu. El-kıssa, Zühre'nin muhabbeti o kadar arttı ki, namus ve irade elinden gitti ve gün boyu Tahir'e rahat veremez oldu. Ne olursa olsun, asla yüzüne bakmaz idi, bu benim kardeşimdir diye bilir idi. Yine bir gün Tahir uyuyor idi, Zühre yine gelip ağzından buseler aldı. Uyanıp: - Ey edepsiz kız, senin edepsizliğin, diye kızıp Zühre ye tokat attı. Zühre gece gündüz uyumadan, yeyip içmeden Hak tealaya yalvarıp dedi ki: - Ey perverdigâr rahim, gücün büyük, ey Huda, Ben biçare kuluna merhamet et, ey Huda, Tahircanın hasretini var kılmışsın, eyHuda, Aydınlık yüzünü görmek için yalvarıp sen Huda 'ya Muhabbetimin yarasını verseymişsin, ey Huda, Aşk ataşini Tahir de görse imiş, ey Huda Aşkımı çekip görmezse, o değerimi bilmez; Aşıkların sözüne kulağını asmaz. Ondan sonra Hak teala Zühre'nin duasını kabul ederek, Tahir'de aşk ateşi zahir oldu, Zühre'ye her gün söz söylemeye başladı. Zühre, bunu öğrenince Tahir'e naz ederek ağır sözler söyledi. Erkekler için malumdur, eğer hanımlar erkeklerden zerre kadar muhabbet sezmişlerse, kendilerini naza çekip dertli erkekleri harap ederler. El-kıssa, Tahir aşkının derinliğinden yürüdüğü oturduğu yeri bilmez idi. Bu halin üzerinden birkaç gün geçti. Râvî şöyle rivayet eder ki, Zühre'nin şehri dışında birpınar var idi. Ve bu pınarın yanında bir bahçe var idi, diller bunun vasfında aciz kalırdı, ve bu bahçenin içinde bir saray var idi, bakınca gözler kamaşır idi, burayı Rum ve Hind ustaları bina etmiş idi. Bir gün Zühre'nin canı sıkılınca o bahçedeki sarayın çatısına çıkıp suya karşı oturdu. Fakat Tahir bunu anlamış idi. mum tuymış idi. Ul dehi artırman kilip Zührenin karşısına utırdı. Emma Tahir ul kün üzi vezir uglı ikenliginnen heber almış idi, Zührenin hem padişah kızı ikenligin bilgen idi. Zühre künilinnen eytti, bu Tahir minim karşndeş tügil ikenimni bildimi, bilmedimi dip, sınamak üçin Tahirga bir beyit ayganı: - Sirim ilen sirdeş sen, yulım ilen yuldaş sen; Kulın minnen al, Tahir, sin mina karindeş sen. Tahir karşı cavap ayganı: - Sir ilen sirdeşim sin, yul ilen yuldaşım sin, Min vezirnin ugılımın, sin nindi kardeşim sin? Andıym sun Zühre bir şigır eytti: - Tekdir citip, süyipmin, küp beyitler süylepmin, Hur kızınnan güzelni sukkanına küyipmin. Tahir cavap birdi: - Küp günahnı kılıpmın, indi aldına kilipmin, Canım süygen Zührecan, kiç, dip ümit kılıpmın. Zühre yene eytti: - Gaşıykım sin, Tahkim, megşukım sin, Tahkim, Cismim içinde - canım, kil, übişelim, Tahkim. Andıyın sun Tahir, turıp, Zührenin muyınına sarılıp, agızlarındıyn buseler aldı. Zühre dehi Tahirnin gülrühlerinnen legılleblerinnen sulı şeftalular aldı. Andıyn sun turıp, yene evvelgi saraylarına kildiler ve, evvelgi kibik millaga kitip ukıy başladılar. Emma fursat ve buş vakıtlarında buseler alışıp birbirlerine şigırler eytişirler idi. Çün bular unikişer yeşlerine kirdiler. Bularnı kürgen kişi yigirmişer yeşinde dip hıyal kılır idi. Bular ul kader güzel idi kim, bir kerre yüzlerin kürgen adem ah, dehi bir mertebe kürsem idi, dip zar çiger idi. Künnerde bir kün Tahir ile Zühre ikisi ul çişme yanındagı bakçaga kilip seyran kılıp, bir agaçnın külegesinde utırırlar. tizlerinin hellerine münasip şigırler süyleştiler. Evvel Tahir Zührege bir şigır aygandı: - Zühre. Minim hanım sin, cisim içinde hanım sin, Başım bilen hannarım kurban bulgan yarım sin. Zühre karşı cavap birdi: - Tahircan, sin imesmi? Min bir kulın imesmi? Candıyn tatlı bulgan sun, hiç can sini süymesmi? Andıyn sun Tahir Zührege eytti: -İy minim Zührem, eğer de min dünyada sizden gayrı yar süysem, üyime citmeyin, eğer de siz de bizden büten yar süyseniz, hak tebareke ve tegaleden tileymen ki, siz şul segatte helak bulasız, - didi. Zühre Tahirden bu süzlerni işitip, Tahkge eytti: -İy minim can yarım, eğer sinnen büten yar süysem ve gayrige künil birsem, muradıma citmeyim, - didi. - Eğer atam mini gayri kişige kasd kılsa, üzimni helak kılırmm, - dip, kavli karar ve vidag kılıştılar, ve antlar itip bir-birsin ışandırdılar. Annan sun bir-birsine sarılışıp buse alıştılar ve bir-birsine vegdege münasip ve muvafik şigırler eytiştiler. O da arkasından gidip Zühre'nin karşısına oturdu. Ama Tahir o gün kendisinin vezir oğlu olduğunu haber almış, Zühre'nin de padişah kızı olduğunu öğrenmiş idi. Zühre, içinden, Tahir benim kardeşim olmadığını anladı mı, anlamadı mı diyerek, sınamak için Tahir'e bir beyit söyledi: . . - Sırrım ile sırdaşsın, yolum ile yoldaşsın; Elini benden çek, Tahir, sen bana kardeşsin. Tahir cevap verdi: - Takdir yetmiş, sevmişim, çok beyitler demişim, Huri kızından güzele vurduğuna yanmışım. Tahir cevap verdi: - Çok günaha girmişim, şimdi karşına gelmişim, Canım, sevgili Zührecan, affet, diye ümit etmişim. Zühre yine söyledi-Aşığımsın, Tahirim, maşuğumsun, Tahirim, Bedenim içinde canımsın, gel, öpüşelim, Tahirim. Ondan sonra Tahir kalkıp Zühre'nin boynuna sarılarak ağzından buseler aldı. Zühre de Tahir'in gül yanaklarını, yakut gibi kızıl dudaklarını emerek öptü. Ondan sonra kalkıp yine eski saraylarına gittiler ve eskisi gibi mollaya gidip okudular. Ama fırsat bulduklarında ve boş vakitlerinde öpüşüp birbirlerine şiir söylerlerdi.. Onikişer yaşlarına geldiklerinde bunları gören yirmişer yaşlarında sanırdı. Bunlar o kadar güzeldi ki, bir kere yüzlerini gören, ah bir kere daha görsem diye iç çeker idi. Günlerden bir gün Tahir ile Zühre o pınarın yanındaki bahçeye gidip seyran kılarak bir ağacın gölgesinde oturdular. Kendi hallerine münasip şiirler söylediler. Önce Tahir'in Zühre'ye söylediği bir şiir: - Zühre, benim hanımsın, bedenim içinde canımsın, Başım ile canımın kurban olduğu yarimsin. Zühre cevap verdi: Tahircan, sen değil mi: Ben bir kulun... değil mi: Candan tatlı olunca, hiç can seni sevmez mi? Ondan sonra Tahir Zühre'ye söyledi: Ey benim Zührem, eğer ben dünyada senden başka yar seversem, evime ulaşmayayım; eğer sen benden başka yar seversen Hak tebareke ve tealadan diliyorum ki, o saat helak olasın, dedi. Zühre Tahir'den bu sözleri işitip Tahir'e dedi: - Ey benim can yarim, eğer senden başka yar seversem ve başkasına gönül verirsem, muradıma ermeyeyim, dedi. Eğer babam beni başka kişiye vermeye niyet ederse, kendimi öldürürüm, diye söz verip vedalaştılar ve yeminler edip birbirlerini inandırdılar. Daha sonra birbirlerine sarılıp öpüştüler. Vadeye ' münasip ve muavafık şiirler söylediler. Zühre bu şigırni eytti: - Tahir, kara kaşifini, biçara kıldın başımnı, Kaytasım yuk vegdeden, darga askanda başımnı. Tahir cavap birdi: - Tahir digen ismim bar, pak kümiştey cismim bar Başım kisseft, vegdeden kaytmıy turgan işim bar. Andıyn sun ul bakçadan turıp, evvelgi sarayga kilip, yene evvelgidey yazarga başladılar. Birniçe kün bu hel ilen kaldılar. Elkıyssa, Tahirnin gıyşkı künnen künge artıp, bir kün kürdi kim, bir ustad ve uymçı adem saz ve surnay uynıy. Tahir, bu avaznı işitip, gıyşıkları yafiarıp, bik eserlendi. Bu ustaddan saz ve surnay tartmaknı üyrenmge kasd kıldı. Tahir, bu uyınçıdan birniçe ay üyrenip, uyınga bik usta buldı. Zühre, Tahirnin üyrengenin kürip, seherden bik usta uymçı hatın aldırıp, ul hem birniçe ayda üyrenip çitti. Bular bir-birsine karşıga karşı beyitler ve şigırler süyleşir irdiler. Bu ikisi saz ve surnay çalmakta şulkader mahir uldılar, hetta ul zamanda alardan usta uyınçı bulmadı. Bu ikisi bir kün karşılaşıp surnay uynap utırganda, Tahirnin gıyşkı kuvetlenip Zührege gıyşık tarafınnan şigır eytti: -Hakikat yar sin, Zührecan, zülfidar sin, Zührecan; Sabırım bilen kararım sin alıpsın, Zührecan. Zühre karşı cavap birdi: - Surnay tutıp uynavm gakıllarım alıptır; Küzlerin tigip karavın sünmes utlar saliptir. Tahir karşı süyledi: -Gıyşkmnan serap içipmin, can sürmeden kiçipmin; Kürsem yüzin, kan bilen yeş aralaş saçipmin. Aldı Zühre: -Rühleri gül Tahir sen, legıldey meyil Tahir sen; Küzden akkan yeşlerim mihirban kıl, Tahir sen. Aldı Tahir: - Zühre, rühlerin güldey, Tahir ana bılbılday, . Kara zülfin, Zührecan, kar üstinde sünbildey. Aldı Zühre: - Sen kardeşsin yeşimde, gıyşkıft utı başımda, Kündiz uyım sin idin, kiçte kürdim tüşimde. AldıTahir: Ahu nerkis küzim sin, "can-can" digen süzim sin, Cihan içre mislin yuk, firdeviste hurim sin. Aldı Zühre: -Kaygıdan derya tavıpmm, kime yasap salıpmın, Rehim kılsan, Tahirim, çarasızday kalıpmın. Aldı Tahir: Zühre şu şiiri söyledi: - Tahir, kara kaşınla, biçare kıldın başımı, Dönesim yok vadeden, darağacına assan da başımı. Tahir cevap verdi: - Tahir diye ismim var, pak gümüş gibi cismim var, Başımı kessen, vadeden dönmeyen işim var. Ondan sonra bahçeden kalkıp, saraylarına gidip yine eskisi gibi yazmaya başladılar. Birkaç gün bu hal ile kaldılar. El-kıssa, Tahir'in aşkı günden güne artmış. Bir gün usta bir sanatkarın saz ve zurna çaldığını gördü. Tahir, bu sesi işitince aşkları aklına gelip pek heyecanlandı. Bu ustadan saz ve zurna çalmayı öğrenmek istedi. Tahir, bu sanatçıdan birkaç ay ders alıp çok ustalaştı. Zühre, Tahir'in ders aldığını görerek şehirden usta bir sanatçı hatun getirtip, o da birkaç ayda bu işi öğreniverdi. Bunlar, birbirlerine karşılıklı beyitler ve şiirler söylerlerdi. Bu ikisi saz ve zurna çalmada o kadar mahir oldular ki, o devirde onlardan üstün sanatçı çıkmadı. Bu ikisi bir gün buluşup zurna çalıp otururlarken Tahir'in aşkı kuvvetlenip Zühre'ye aşka dair bir şiir söyledi: -Hakikatli yarsın Zührecan, kıvırcık saçlısın Zührecan; Sabrım ile kararımı sen almışsın, Zührecan. Zühre cevap verdi: Zurna tutup çalışın aklımı almıştır; Gözlerini dikip bakışın sönmez ateşler yakmıştır. Tahir karşılık verdi: Aşkından şarap içmişim, ömür sürmeden geçmişim; Görsem yüzünü, kan ile yaş karışık saçmışım. Aldı Zühre: Yanakları gül Tahir sen, yaku ta benzer Tahir sen, Gözden akan yaşlarıma merhamet et, Tahir sen Aldı Tahir: Zühre, yanakların gül gibi, Tahir ona bülbül gibi Kara zülfün, Zührecan, kar üstünde sümbül gibi. AldıZühre: Sen kardeşim yaşında,aşkın ateşi başımda, Gündüz düşüncem sen idin, gece gördüm düşümde. Aldı Tahir: Ahu nergis gözlüm sen, "can-can " diyen sözüm sen, Cihan içre mislin yok,firdevste hurim sen. Aldı Zühre: Kaygıdan derya bulmuşum, gemi yapıp salmışım, Rahim kusan, tahirim, çaresizce kalmışım. Aldı Tahir: - Şahzadedey tugandır, gakılım temam algandır, Sin min yese dünyada, Tahir sina kurbandır. Aldı Zühre: - Sin huplarga sultan sin, hurlar ile gıylman sin, Firakında Zühreni ültirme: müsilman sin. Aldı Tahir: - Mina bir yul ittin sin, küz yeşim kül ittin sin, Bulmas idim sina kul, biraz sabır ittin sin. Aldı Zühre: - Mifi naz ilen mahirsin, kara küzim, Tahir sin, Yakma firkat utına, ahu küzim, Tahir sin. Aldı Tahir: - Künilime yara itkenifi, kayda çara itkeniü, Mehrin kilip helime kayda çara itkenifi? Aldı Zühre: -Tahir canım, sultanım canım kılsam kurbanım, Ülsem gıyşkıfi yulında, şuldır sina dermanım. Elkıyssa, mundıyn sun Zühre birle Tahir, birbirine sarılıp, kucaklaşıp yıglaştılar. Bunlarmn mehebbetlerinde hiç kimçilik yuk idi. Andıyn sun ayırılışıp, nerkis küzlerinnen gül yüzlerine yeşler ağıp, gakıl kite yazıp, Tahirge Zühre bu şigırni eytti: - Al kitken sen buymça, seyran kılıyk tuygança, Gakılım heyran ulgandır, firak süzin tuygança. Karşısına Tahir eytti: - Firkat uttan tav iken, ul tav mini zar itken, Her kuşılmak surunda bir ayırılmak bar iken. Andıyn sun bular bir-birsine dehi sarılışıp ve kucaklaşıp yıglaştılar. Emma niden yıglagannarm üzleri hem bilmes idiler. Hasıyli kelam, süzni kıska kılıyk biraz keyif kurıyk. Bular unbişer yeşlerine kirdiler. Yeşleri artkanınça, mehebbetleri hem arttı. Emma sizler kıyssanı bu taraftan tmlafiız. Elkıyssa, raviler andag rivayat kılırlar ki, ul padişahnın bir garip kul hizmetkeri bar idi, buzıklıkka gayet meyil kılguçı herıys melgun idi. Tahir ile Zührenin bir-birine mehebbet itip karşulık şigır eytkennerin biraz tuymış idi. Şul zaman hesud tamırları kuzgalıp, künilinnen eytti ki, bunlarm yahşılap küzetip han birle hanımga garız kılamın, didi. Emma birkün Tahir ile Zühre bakçaga kitmekçi buldılar. Garip bularnı kürip tiz zaman yeşirinip, bulardan evvel bakçaga kirip bir kuyı yafraklı agaçnıfi başına minip pusıp utırdıç bir zamannan sun Tahir ile Zühre bakçaga kirip, hikmeti huda ul garip puskan agaçnın tübine kilip ultırdılar ve birbirine mehebbetlerin garız kıylıp küp şigırler süyleşip, begde turıp sarayga kildiler. Bu melgun garip, bu hellerni kürgeç, irinin tişlep hanımga yügirip barıp, Tahir ile Zührenin bir-birine eytken mehebbetlerini beyan kılıp garız kıyldı: Şehzade gibi doğandır, aklımı tamam alandır, Sen bin yaşa dünyada, Tahir sana kurbandır. Aldı Zühre: Sen güzellere sultan sen, huriler ilegılman sen, Firakında Zühre'yi öldürme; Müslüman sen. Aldı Tahir: Bana bir yol ettin sen, göz yaşımı göl ettin sen, Olmaz idim sana kul, biraz sabrettin sen. Aldı Zühre: Bin naz ile mahir sen, kara gözlüm, Tahir sen, Yakma ayrılık ateşini, ahu gözlüm, Tahir sen. Aldı Tahir: Gönlüne yara açtığın, hani çare ettiğin, Mehrin gelip halime hani çare ettiğin: Aldı Zühre: Tahir canım, sultanım, canımı kılsam kurbanım, Ölsem aşkının yolunda, budur sana dermanım. El-kıssa, bundan sonra Zühre ile Tahir birbirlerine sarılıp kucaklaşıp ağlaştılar. Bunların muhabbetlerinde hiç kötülük yok idi. Ondan sonra ayrılarak, nergis gözlerinden gül yüzlerinden yaşlar akarak, akılları gideyazıp Tahir'e Zühre şu şiiri söyledi: İleri gitmişsin boyunca, seyran kılalım doyunca, Aklım hayran olmuştur, firak sözün duyunca. Tahir karşılık verdi: Ayrılık ateşten dağ imiş, o dağ beni zar etmiş, Her kavuşma sonunda bir ayrılma var imiş. Ondan sonra bunlar birbirlerine yine sarılıp ve kucaklaşıp ağlaştılar. Ama neden ağladıklarını kendileri de bilmez idi. Hasıl-ı kelam, sözü kısa keselim, biraz keyij sürelim. Bunlar onbeşer yaşlarına girdiler. Yaşlan arttıkça muhabbetleri de arttı. Ama sizler kıssayı bu taraftan dinleyin. El-kıssa, ravîler şöyle rivayet kılarlar ki, padişahın bir Arap köle hizmetkârı var idi, kötülüğe son derece meyil olan alçak bir melun idi. Tahir ile Zühre'nin birbirlerine muhabbet edip karşılıklı şiir söylediklerini biraz duymuş idi. O zaman kıskançlık damarları kabararak, İçinden dedi ki, bunları iyice gözetleyip han ile hanıma arz edeyim, dedi. Bir gün Tahir ile Zühre bahçeye gitmeye niyet ettiler. Arap bunları görerek hemen gizlendi. Bunlardan evvel bahçeye girerek sık yapraklı bir ağacını tepesine çıkıp sinsice oturdu. Bir zaman sonra Tahir ile Zühre, bahçeye girerek, hikmet-i Huda, o Arabın gizlendiği ağacın dibine oturdular ve birbirlerine muhabbetlerini arz edip bir çok şiir söyleydiler. Sonra kalkıp saraya geldiler. Bu melun Arap, bu halleri görünce dudaklarını ısırarak hanıma koşa koşa gidip Tahir ile Zühre'nin birbirlerine söylediği muhabbetlerini beyan kılıp arz etti: - Teksıyr hanım, sizlerge min bir süzim eyteyim, Bir sirimni sizlerden ayap saklap kaytayın. Yalgan kibi süzimiz, kılak salıp hırınız, Tahir bilen bakçada uynap kaldı kızınız. Kızganam min üzinni, canday kürgen kızınnı, Hürmetlegen Tahirin azdırıpdi kızınnı, Teksıyr, kızın azıpdi, tugrı yuldan yazıpdi, Tugrı digen Tahirifi yaman uylar salıpdi, Küniligizge yaksa da, Altın saray bakçada, Küp azgınlık bar iken Tahir bilen hançada. Kucaklaştı ikevi, muymlaştı ikevi, Avızlaşıp übişip, küp uynaştı ikevi. Sizdey hanım kızına kuzin salmas bulırmı? Hıyanetçi kulma ceza kıyılmas bulırmı? Elkıyssa, hanım, garepten mundıy süzlerni işitkeç bik açıyglanıp, şul zaman hanga barıp, garepten işitkenin bir-bir nekıyl eyledi. Işanmasafiız garepni huzurınızga çakırtıp şuranız, didi. Han şul zaman garep melgunni çakırtıp: - Tiz kürgeninni eyt, - didi. Garep melgun kürgenin bir,bir hanga gayan ve beyan eyledi. Arman sun han, fikirge tüşip, kızımnı Tahirge birsem kirek dip, tuy yarağın bilgirtip, hanımga karap eytti: - Bir uy kılsam kirektir, yurtım cıysam-kirektir, Kızım kuşıp Tahirge, tuyın kılsam kirektir. Altın saray tüzitip, gevher bilen bizetip, Uyınçılar uynatıp, tuyın kılsam kirektir. Altın üyler saldırıp, yurtım cıysam kirektir, Turgın atlas ceydirip, tuyın kılsam kirektir. Arab-şerab kaynatıp gevher bilen bizetip, Pehlivannar sıylatıp, tuyın kılsam kirektir. Min argamak caratıp, şahzadeler aldırıp, Uyınçılar suratıp, tuyın kılsam kirektir. Altın tirek cundırıp, asıl kuşlat kundırıp, Gevher kase sundırıp, tuyın kılsam kirektir. Hezinemni açtırıp, inci-mercen saçtırıp, Yük-yük biyüm arttırıp, indi kuşsam kirektir. . Vegdem küni citkendir, birir künim citkendir, Can kızımnm tuymı kürir künim citkendir. Elkıyssa, hanım, harman bu süzlerni işitip, süzine razıy bulmay hanga karap eytkeni: - Uyıfta künilim salmasının, süzine kulak salmasının, Munday tuylar kılganga hiç te razıy bulmasının. Hanlar başı bulsan da, kıznın cayın bilmiysin, Ulug sultan bulsan da, kız vayımm cıymıysın. Burmgı utken hanlardan, talay gaşıyk ballardan, Kiyev bulgan bar miken Tahirdayın cannardan. Ardaklagan yalgızm, küz üstinde bir kızın, Vezir zatka birirmi karap turgan bir kızın? Hanzadeler kilmiymi? Şahzadeler kilmiymi? Cidi ucmah hurıday nur yiğitler kilmiymi? İşitken can kulaktan bar da gıyşık tuta, diy; - Devletli hanım, sizlere ben bir sözüm söyleyeyim, Bir sırrımı sizlerden gizleyip saklamaktan vaz geçeyim. Yalan gibi sözümüz, kulak asıp durunuz, Tahir ile bahçede oynaşıp kaldı kızınız. Acımışım ben sana, can gibi gördüğün kızını Büyüttüğün Tahir'in azdırmıştır kızını, Ey devletli, kızın azmıştır, doğru yoldan çıkmıştır, Dürüst dediğin Tahir'in yaman fikirler salmıştır, Gönlünüzü yaksa da, Altın Saray bahçede, Çok azgınlık var imiş Tahir ile han kızında Kucaklaştı ikisi, sarmaştı ikisi, Dudak dudağa öpüşüp, çok oynaştı ikisi. Siz gibi hanım kızını gözetmez olur mu: Hain kuluna ceza kılmaz olur mu: El-kıssa, hanım, Arap'tan bu sözleri işitince pek öfkelenerek, o vakit hana gidip, Arap'tan işittiğini bir bir nakil eyledi. İnanmazsanız, Arabi huzuruna çağırtıp sorunuz, dedi. Han, o zaman Arap melunu çağırtıp: - Çabuk gördüğünü söyle, dedi. Arap melun gördüğünü bir bir hana bildirdi. Ondan sonra han, düşünceye dalarak kızımı Tahir'e versem gerek deyip düğünün faydasını bildirerek, hanıma bakıp dedi: Bir fikir kılsam gerektir, halkım toplasam gerektir, Kızımı verip Tahir'e, düğünün yapsam gerektir. Altın saray yaptırıp, cevher ile bezetip, Oyuncular oynatıp, düğünün yapsam gerektir. Altın evler kurdurup, halkım toplasam gerektir. İpek atlas yaydırıp, düğünün yapsam gerektir. İçecekler kaynatıp, cevher ile bezetip, Pehlivanlar ağırlayıp, düğünün yapsam gerektir . Bin küheylan besleyip şehzadeler aldırıp, Çalgıcılar çağırtıp, toyun yapsam gerektir. Altın kavak yontturup, asil kuşlar kondurup, Cevher kase sundurun, toyun yapsam gerektir. Hazinemi açtırıp, inci mercan saçtırıp, Gün gün bir attırıp, artık versem gerektir . Vadem günü gelmiştir, verme günü gelmiştir, Can kızımın toyunu görme günüm gelmiştir. El-kıssa, hanım, handan bu sözleri işitip, sözüne razı olmayınca, hana bakıp dedi ki - Fikrine gönlüm koymam, sözüne kulak açmam, Böyle düğünler yapmana hiç de razı olmam. Hanlar başı olsan da, kızın meselesini bilmezsin ı Ulu sultan olsan da, kız halini anlamazsın. Eski geçmiş hanlardan, pek çok aşık şiğitlerden Güveye olan var mıdır Tahir gibi canlardan. Kıymet vrediği biricik ele üstünde bir kızı, Vezir kişiye verir mi bakıp durduğu bir kızı: Hanzadeler gelmez mi: Şehzadeler gelmez mi : Yedi cennete hurisi gibi nur yiğitler gelmez mi: İşitmiş can kulaktan, hepsi de aşık olur, imiş Gayretinnen kurkıp ul şirin içte tuta, diy. Bu kizirinin gıyşkınnan barı da kan yuta, diy; Bu ni digen hurlıktır, bu ni digen zurlıktır, Vezir zatka kız birgen, bu ni digen hurlıktır. Vezir zatka kız birgen işitmedim, kürmedim, Kızım birip Tahirge, hanım bulıp yürgenim. Elkıyssa, han, hanımnan mundag süzlerni işitip, hanımnın küfüli yuklıgm bildi ve hanımga karap eytti: "Min, üz küzim birle kürmeyinçe, bu garepnifi süzine inanmasının", - dip. Garepke eytti: "Bular bakçaga kitken yakıtlarında mina kilip heber biresin, üz küzim birle küriym", - didi. Birniçe kün kiçkennen sun Tahir ile Zühre ul bakçaga sazların ve surnayların alıp kildiler ve bir agaçnın karşısında müsahebet itip yıglaştılar. Emma ul darep melgun bularnın. kitkenin kürmiş idi. Fursat tabip (meşhur süzdir: su tınar, tuşman tınmas), derhal barıp, padişahka garız kıyldı. Padişah, cirinnen turıp, hiçnersege karamıy tugrı ul bakçaga barıp, yırak cirden bularnı seyir ve tamaşa kılıp karap turdı. Emma bularnın dünyadan hiçbir heberleri yuk. Han kürdi kim, bular bir-birine gaceyip şigırler eytişirler. Emma hikmeti huda ul künni bular hiçbir buse alışmadılar. Can süzi ile Tahir Zührege eytkeni: - Atan padişah bulgandır, bak devleti tulgandır, Sizni bizge birmege şahım vegde kılgandır. Vegde kılgan künnerni kürir miken küzimiz, Hesret bilen, bulmasa, üter miken künimiz. Bu hesretim bitermi, vegde küni citermi? Ah-f eganım, bulmasa, gumirim buyı kitermi? Zühre Tahirge karşı bu şigırni eytti: - Hannar gakıl kura, diy, süzinde ras tura, diy, Tehtim birem, dişe de, vegdesinde tura, diy. Elkıyssa, bunlar bir-birsine vegdege muvafıyk beyitler ve şigırler eytiştiler. Meğer Tahir ul kiçte bir tüş kürmiş idi. Ul tüş bu idi kim, Tahir Zührege barır idi, Zühre hem Tahirge karşı kilir iken. Nagyeh kürdi kim, Zühre yanınnan bir kara it, Tahirge karşı kilip, Tahirnin yulm kamalap turdı. Emma Tahir ilgeri barmaga şul kader can küç ilen umtılıp karadı, hiçbir derman bulmadı. Tahir bu işke heyran bulıp turganda, bir urgaçı, ana it dehi peyda bulıp, bu ikisi Tahirge hemle kıldılar. Tahir, ahırıl-emir çarasın bulıp, kayırılıp kaçtı. Annar artırman kuydılar. Tahir bu helni kürip uyganıp kitti. Tüşni yurap bildi kim ayırılaçak kürinip. Şul tüşine muvafıyk kıylıp, Zührege bir şigır eytti: Nazmı Tahir: - Bügin bir tüş küripmin, heyran bulıp turıpmın, Altın saray içinde, zar-sergerdan yüripmin. Kudretinden korkup o sırrın içte tutar, imiş Bu kızının aşkından hepsi de kan yutar, imiş Bu nasıl kötülüktür, bu nasıl zorluktur, Vezir kişiye kız veren, bu nasıl kötülüktür. Vezir kişiye kız veren işitmedim, görmedim, Kızım verip Tahir 'e, hanım olup gittiğim. El-kıssa, han, hanımdan bu sözleri işitip, hanımın gönlünün olmadığını anladı ve hanıma bakıp dedi: "Ben, kendi gözüm ile görmeyince, bu Arabın sözüne inanmam" demiş. Araba dedi: "Bunlar bahçeye gittikleri vakit bana gelip haber veresin, kendi gözüm ile göreyim" dedi. Birkaç gün geçtikten sonra Tahir ile Zühre o bahçeye sazlarını ve zurnalarım alıp geldiler ve bir ağacın karşısında sohbet edip ağlaştılar. Ama o Arap melun bunların gittiğini görmüş idi. Fırsatı bulup (meşhur sözdür: Su uyur, düşman uyumaz), derhal gidip padişaha arz etti. Padişah yerinden kalkıp, hiçbir şeye bakmadan doğru o bahçeye giderek, uzak bir yerden bunları seyr ve etemaşa kılıp gözledi. Ama bunların dünyadan haberleri yok. Han gördü ki, bunlar birbirlerine güzel şiirler söylerler. Ama, hikmet-i Huda, o gün bunlar hiç öpüşmediler. Can sözü ile Tahir Zühre'ye söylediği: Baban padişah olmuştur, bak, devleti dolmuştur, Sizi bize vermeye şahım vaad etmiştir Vaad ettiği günleri görür mü ki gözümüz, Hasret ile acaba, geçer mi ki günümüz: Bu hasretim biter mi, cadegünü gelir mi: Ah u figanım, acaba, ömrüm boyu sürer mi Zühre Tahir'e karşı bu şiiri söyledi: Hanlar akıl kurar, derler, sözünde tam durur, derler, Tahtım vereyim, dese de, vadesinde durur, derler. El-kıssa, bunlar birbirlerine vadeye muafık beyitler ve şiirler söylediler. Meğer Tahir o gece bir düş görmüş idi. O düş şu idi ki, Tahir Zühre'ye gider idi, Zühre de Tahir'e doğru gelir imiş. Birden gördü ki, Zühre'nin yanından bir kara köpek, Tahir'e doğru gelerek, Tahir'in yolunu kesti. Tahir ileri gitmeye o kadar canla başla uğraştı, ama hiçbir derman bulamadı. Tahir bu işe şaşırıp kaldığında, bir dişi anne köpek daha peyda olup bu ikisi Tahir'e hücum ettiler Tahir, ahirü'l-emir çaresiz kalarak geri dönüp kaçtı. Onlar da ardından kovaladılar. Tahir bu hali görüp uyandı. Rüyayı yorup anladı ki, ayrılacak görünüyorlar. Bu rüyaya uydurup Zühre'ye bir şiir söyledi: Nazm-ı Tahir: Bugün bir düş görmüşüm, hayret edip kalkmışım, Altın saray içinde, zar-sergerdan gezmişim. . Zührecanga baram dip, yulga kadem salıpmın, İtler kilip kamalap, gaciz bulıp kalıpmm. İtler kilip kaşıma, kaygu saldı başıma; Yak-yagımnan kamalap, kasd kıldılar başıma. Kanca umtılıp karasam, bara almadım her yakka; İki it hemle kıladi bir yagımnan bir yakka. Elkıyssa, Zühre sultan, Tahirnin tüşin yurap, bir nazım ayganı: - Tahir, tüşin kara iken, müşkil işin bar iken, Garip başın kıyınlık kürir küni bar iken. Kürgen itin düşman ul, aramızga tuşken ul, İkimizni küzetip, küp sirlerni çişken ul. Sini minnen ayırır ul, kanatımnan kayırır ul, Munlı başlı garipke küp zulımnar kılır ul. Karşısına Tahir bir nazım eytti: - Firkat süzi artadi, tennerim ut tartadi, Gıyşık çili, bilmeymin, kay cirlerge atadi. Zühre yene eytti: -Künilim giryan ulgandır, ciğerim beryan ulgandır, Yalgan dünya, Tahirim, sinsiz haram ulgandır. Annan sufi bular turıp saraylarına revan uldılar, emma padişah bularnı karap turır idi. Bularnm bir-birsine rast mehebbetleri bulganın bilip, evvelgi vegdesi buyınça: - Zühreni Tahirge birsem kirektir, - didi hem, sarayına kilip, tuy-muy esbabın hezirletmege başladı. Emma Zührenin anasi hanım, padişahnın uym bilip mumn hilafına heyle izliy başladı. Meğer ul seherde bir sihirbaz ustad cadugir kurtka bar idi. Tiz zaman hanım ul kurtkanı çakırtıp kitirtti ve Tahir birle Zühre arasında bulgan mehebbetlerin bir-bir süyledi. Dehi padişahnın seyir kılıp bularnı kürgennerin, dehi Zühreni Tahirge birmek bulganın bir-bir süyledi ve eytti ki: - İy kurtka minim Zühreni Tahirge birirge hiç künilim yuktır. Amfi üçin minim kızım padişah kızıdır, şahzadelerge layıktır, ve bu Tahir - vezir uglı. Elbette sin bir gıylac kıl. Padişahnın Tahirden künili suvınıp birmestey bulsm, - dip, karçıkka küp niyaz kılıp, yüz altın çıgarıp birdi. - Eğer bu meslihetni kılsan, min. altın dehi birirmin, - didi. Annan sufi ul calmavız cadugir saraydan çıgıp tugrı üyine kilip, sihir turbasın yanına alıp, padişahnı suvıtmak üçin biraz sihir eytti. Annan sufi bir yana mezardan tufrak alıp, bir efsun ukıp üf-tif kılıp, Zührenin anasına kitirip tapşırdı ve eytti ki: -İy hanım, bu tufraknı şirbet içine salıp, padişahka içirsen, küp gaceyipler kürirsin, - didi. Hanım dehi ul tufraknı alıp yarar, kimpirim, dip, Ziihrecan 'a gidem deyip, yola ayak basmışım, îtler gelip yolumu kesmiş, aciz olup kalmışım. İtler gelip karşıma, kaygı saldı başıma; Eetrafımı sararak, kast ettiler başıma. Ne kadar uğraşıp didinsem, gidemedim bir yana; İki it hücum eder di bir yanımdan bir yana. El-kıssa, Zühre sultanın, Tahir'in rüyasını yorup bir nazım söylediği: Tahir, düşün kara imiş, müşkil işin var imiş. Garip başın sıkıntı görür günü var imiş. Gördüğün it düşmandır, aramıza girmiştir İkimizi gözetip, çok sırları çözmüştür. Seni benden ayırır, kanadımdan yaralar, Ruhu bunalmış garibe çok zulümler kılar. Karşılığında Tahir bir nazım söyledi: Firkat sözü artıyor, tenim ateş saçıyor, Aşk rüzgarı, bilmem ben, hangi yerde esiyor. Zümre yine söyledi: Gönlüm giryan olmuştur, ciğerim büryan olmuştur, Yalan dünya, Tahir 'im, sensiz haram olmuştur. Ondan sonra bunlar kalkıp saraylarına gittiler, ama padişah bunları gözetleyip durur idi. Bunların birbirlerine hakiki muhabbeti olduğunu anlayıp, evvelki vadesine göre: - Zühre'yi Tahir'e vermem gerek, dedi ve sarayına gelip düğün için gerekli hazırlıklara başladı. Ama Zühre'nin anası hanım, padişahın düşüncesini sezip buna karşı bir hile aramaya başladı. Meğer, o şehirde usta bir sihirbaz kocakarı var idi. Kısa zamanda hanım o kocakarıyı çağırtıp getirtti v e Tahir ile Zühre arasında olan muhabbeti bir bir söyledi. Ayrıca padişahın seyredip bunları gördüğünü ve Zühre'yi Tahir'e vermek istediğini de bir bir anlattı ve dedi ki: - Ey kocakarı, benim Zühre'yi Tahir'e vermeye hiç gönlüm yoktur. Çünkü benim kızım padişah kızıdır, şehzadelere lâyıktır ve bu Tahir vezir oğludur. Sen bir ilaç yap, padişahın Tahir'den gönlü soğulsun, vermekten vaz geçsin, deyip, kocakarıya çok niyaz edip, yüz altın verdi. Eğer bu güzel işi yaparsan, bin altın daha veririm dedi. Ondan sonra bu kötü cadı saraydan çıkarak doğru evine geldi. Sihir torbasını yanına alarak padişahı soğutmak için biraz sihir söyledi. Ondan sonra yeni bir mezardan toprak alıp, bir efsun okuyup üfleyerek, Zühre'nin anasına getirip verdi ve dedi ki: - Ey hanım, bu toprağı şerbet içine koyup padişaha içirirsen çok iyilik görürsün, dedi, hanım da, bu toprağı alıp, "tamam", kocakarı diyerek bir zaman biraz zaman saklap kuydı. Birkün padişah şirbet istedi. Hanım dehi tiz zaman mezkûr tufraknı katıştırıp, padişahka kitirip sundı. Hannm dehi bik susagan vakıtı idi, alay bulay karamıyça şirbetni içti. Şul zamanda padişahnın künilinde nefret ve salkmlık peyda buldı. Derhal, Tahir saraydan çıksın dip, Tahirni Zühreden ayırıp, ikinci üyge kuydırıp vegdesin sındırdı. Annan sun Tahir ile Zühre, birin biri küre almıy, hesret ve kayguda kaldılar. Kin dünya her ikisinin başına tar buldı. Tahir gaşıyk kiçe-kündiz tekat tuta almadı. Zührenifi gül cemalınnan mehrüm bulganga, hervakıtnı yıglar idi. Hervakıtta gıyşkı küvetlenip, üyinnen çarasız çıgıp, bagbustannar gizip surnay ve sazlar uynap, künil avlar idi. Bag-bustan içinde Tahir gaşıyknm eytken beyitidir: - Yeşim başkan küzimni, hesret algan üzimni, Gayip itmeğiz, duşlarım, ah-zar eytken süzimni. Şatlık künim ütkendir, ah-zar küni citkendir, Zühre yardan ayırılıp, küp zamannar ütkendir. Tahir gaşıyk, uşbu tarıyka künilini avlap, türlitürli şigırler ve nazımnar yazıp, begzı cirlerge taşlar idi. Begzı gaşıyklar tabip, mecmugalerine ve kitaplarına yazıp tirkep kuyar idiler. Bularnm birbirsine gaşıyk bulıp ve bir-birindin ayırılgannarı bütin galemge şaig buldı. Tahir, begzı vakıtta nefis ve mufllı şigırler ve nazımnar yazıp, hatmnar arkılı Zühre sultanga kündirir idi. Biraz zaman bu hel ilen kaldılar. Elkıyssa, Zührenifi gıyşkı kündin künde ziade ulıp, bikarar ulıp ul sarayda hergiz turmas buldı. Birkün atası hanga küp niyaz kıldı, eytti: - İy ata, mina felen cirde ulug kervan yulma karşı bir saray bina kıyldırsanız, kilgen ve kitkennerni seyir ve tamaşa kılır idim, - didi. Han dehi: "Hup, kızım", - dip, şeherdegi ustalarm cıyıp, Zühre tilegen cirge bir saray bina kılmağa buyırdı. Ustalar cıyılıp, şunda uk biyik çarlaklı saray saldılar ki, tübesine karasafuz, bürkiniz tüşer idi. İçin altmkümiş birlen bizetip, turgm atlas ceydirdi. Zühre sultan ul sarayga yalgız kilip tura turgan buldı. Yanında anası ilen bir tugma apsınnan büten kişi yuk idi. Birkün Zührecan kulma saz ve surnay alıp uynap utırganda eytti ki: -İy apa, sinnen bir sualim bardır, zinhar, bizden yeşirmey tugrı eytesiz, - dip küp niaz kıldı. Apaşı: - Süalinni eytifüz, sizden yeşirmeymin, - didi. Zühre atasının hulıklarınnan gafil idi. - Tahirni saraydan ni üçin çıgarıp büten cirge kuydılar, sebebi ni iken? - didi. Apaşı eytti: -İy sultanım, siznin Tahir ilen bir-birmizge mhebbetlerinizni garep kul sizip ananız hanımga barıp çakmıştır. Anna sun hanım hanga eytip, han sizlerni beyit, şigırler süyleşkennerinizni afüap, üz sakladı. Bir gün padişah şerbet istedi, Hanım da hemen okunmuş toprağı karıştırarak padişaha getirip sundu. Hanın da çok susamış vakti idi, şöyle böyle bakmadan şerbeti içti. O an padişahın gönlünde nefret ve soğukluk peyda oldu. Derhal, Tahir saraydan çıksın deyip, Tahir'i Zühre'den ayırdı. Başka bir eve yerleştirip vadesini bozdu. Ondan sonra Tahir ile Zühre birbirlerini göremeyince hasret ve kaygıda kaldılar. Geniş dünya her ikisinin başına dar oldu. Aşık Tahir gece gündüz kuvvet toplayamadı. Zühre'nin gül cemalinden mahrum olduğuna hep ağlar idi. Daima aşkı kuvvetlenip evinden çaresiz çıkıp, bağ bostanlar gezip, zurna ve sazlar çalıp gönül eğler idi. Bağ bostan içinde Tahir'in aşkını anlattığı beyitler: Yaşlar basmış gözümü, hasret almış özümü, Ayıplamayın, dostlarım, ah ü zar diyen sözümü. Sevinç günüm geçmiştir, ah ü zar günü gelmiştir, Zühre yardan ayrılıp, çok zamanlar geçmiştir. Tahir aşık, işte böyle gönlünü eğler, türlü türlü şiirler ve nazımlar yazıp, bazı yerlere gider idi. Bazı aşıklar bulup, mecmualarına ve kitaplarına yazıp kaydederlerdi. Bunların birbirlerine aşık olup birbirlerinden ayrıldıkları bütün âleme yayıldı. Tahir, bazı zamanlar güzel ve hüzünlü şiirler ve nazımlar yazıp hatunlar kanalıyla Zühre'ye gönderir idi. Bir zaman bu hal ile kaldılar. El-kıssa, Zühre'nin aşkı günden güne ziyade olup muzdarip olunca o sarayda hiç durmaz odu. Bir gün han babasına çok yalvardı, dedi Ey baba, bana falan yerdeki ulu kervan yoluna karşı bir saray yaptırsanız, gelen ve gidenleri seyir ve temaşa kılar idim, dedi. Han da: "Tamam, kızım" deyip, şehirdeki ustaları toplayarak Zühre'nin istediği yere bir saray bina etmelerini buyurdu. Ustalar toplanıp, öylesine yüksek çardaklı bir saray yaptılar ki, tepesine baksanız şapkanız düşerdi. İçini altın gümüş ile bezetip, ipek atlas yaydırdı. Zühre sultan o saraya yalnız başına gidip yaşamaya başladı. Yanında anası ile ablasından başka kimse yok idi. Bir gün Zührecan eline saz ve zurna alıp çalarak oturduğunda dedi ki: - Ey abla, sana bir sualim vardır, lütfen, bizden saklamadan doğru söyleyin, deyip çok niyaz kıldı. Ablası: - Sualini söyleyiniz, sizden saklamam, dedi. Zühre babasının huylarından habersiz idi. - Tahir'i saraydan niçin çıkarıp başka yere koydular, sebebi ne acaba? dedi. Ablası cevap verdi: - Ey sultanım, sizin Tahir ile birbirine muhabbetinizi Arap köle sezerek ananız hanıma gidip yetiştirmiştir. Ondan sonra hanım hana söyleyince, han sizlerin beyit ve şiir söyleştiğinizi öğrenip kendi gözü ile küzi bilen kürgen sun Tahirni sarayga kirmesin dip emir kıldı, - didi, - hem alay bulsa da padişahnın sizlerni Tahirge birmekke niyetleri bar idi, ananız razıy bulmadı, hetta han tuy esbabının birniçesin hezirletip kuygan idi, ananız bu helni kürip, seherden bir sihirbaz karçık kitirtip, padişahnın künilini Tahirden suvıtmak üçin bir heyle kıl dip, ul karçık calmavızga küp mal birmiştir. Arınan sun ul karçık, alay bulsa yarar dip, bir nerse kılıp, padişahnın künilini suvıtkandır. Padişah hezir de sizlerni küzetmege karavılçılar ve her yagınızga küzetçiler kuyıp, kiçe kündiz sizlerni tikşirip yürirler, - didi. Zührecan apasınnan bu süzlerni işitkeç, urınınnan kuzgalırga tekati kalmaymça, gakılı başınnan kitip, bihuş buldı. Apaşı bu hellerni kürgeç, süylegenligine bik ükindi. Emma ni çara? Zührenin yüzine gül suları sibip, ayak-kulların suypadı. Zühre bir zamannan sun küzlerin açıp, ah itip kükreklerin uvıp, nerkis küzlerinnen gül yüzleri üslerine incü yeşler sil bulıp ağıp tüşti. Arman sun Zühre bu sirlerni hiçkimge bildirmiy künilinde sakladı. Birkün Zühre sultannın canı tarıgıp, saray çarlagınnan kilgen ve kitken ademnerni seyir ve tamaşa kılıp utırganda kürdi kim, bir kimse Tahir gaşıykmn şigır ve nazımnarın huş avaz ile yırlap ütip barır. Zühre munnan bu şigırlerni işitkeç, gıyşkı kuvetlenip, kiyimnerini ve yakalarını parepare eyledi. Elkıyssa, bu taraftan Tahirnin gıyşkı hem kuzgalıp kulma surnayların alıp, bag-bustan içinde seyir kılıp, şigırler eytip yürir iri. Küniline kildi kim, Zührecannın sarayı karşısına barıp, gül yüzini küreyin deyü. Tugrı saraynın karşısına kilip, çarlak terezesine karap bir nazım eytti: - Birik digen vegdenni unıtıpsın, Zührecan; Kamil birgen künilini suvıtıpsın, Zührecan. Can yulında gaşıyktan heberin yuk, Zührecan, Zar-sergerdan, gariptan heberin yuk, Zührecan. Gaşıyk yarlar megşukka heber salmas bulırmı? Çın hakıykat yar bulsa, heber almaş bulırmı? Elkıyssa, Zühre, Tahirnin hup avazların işitip, derhal terezenin kanatların açtı. Emma apaşı, Zührenin bu hellerin kürip: - İy sultanım biraz sabır kılıp, açmay tursanız ni bulır? Çünki sizlerni küzetçiler küzetirler. Benagyah bizlerni kürseler, yahşi bulmas, - didi. Emma Zühre bu süzlerni kulagma almadı, uyat, namusnı kuyıp, Tahirge cemal kürsetip, bir şigır eytti: - Kaygı bulgan yuldaşım, mehbus bulgan gül başım, Tahir, künilim kaldırma, gıyşkın-minim mundaşım. Tahir eytti: - Şahzade kız bulsan da, turmadın sin vegdede; Çın gaşıykım bulsan da, turmadın sin vegdede. gördükten sonra, Tahir'in saraya girmemesini emretti, dedi, ama buna rağmen padişahın sizi Tahir'e verme niyeti var idi, ananız razı olmadı, hatta han düğün için gerekenlerin bir kısmını hazırlatmıştı, ananız bu hali görüp, şehirden bir sihirbaz kocakarı getirtip, padişahın gönlüne onu Tahir'den soğutmak için bir hile yap deyip, o kocakarı cadıya çok mal vermiştir. Ondan sonra o kocakarı öyleyse tamam diyerek bir şey yapıp padişahın gönlünü soğutmuştur. Padişah şimdi de sizleri gözlemek için nöbetçiler ve here tarafınıza gözcüler koyup gece gündüz sizleri gözetleyip durur, dedi. Zührecan ablasından bu sözleri işitince yerinden kıpırdamaya takati kalmadı; aklı başından gidip bihuş oldu. Ablası, bu halleri görünce, söylediğine çok pişman oldu. Ama ne çare: Zühre 'nin yüzüne gül suları serpip ellerini ayaklarını sıvazladı. Zühre bir zaman sonra gözlerini açıp, ah ederek göğsünü ovdu. Nergis gözlerinden gül yanakları üstüne inci yaşlar sel olup aktı. Ondan sonra Zühre bu sırları hiç kimseye bildirmeden gönlünde sakladı. Bir gün Zühre sultanın cam sıkılıp saray çardağından gelen ve giden insanları seyir ve temaşa kılıp otururken gördü ki, bir kimse aşıkı Tahir'in şiir ve nazımlarını hoş bir sesle söyleyip geçip gider. Zühre, bundan bu şiirleri işitince, aşkı kuvvetlenip giysilerini ve yakalarını pare pare eyledi. El-kıssa, öte yandan Tahir'in aşkı da artarak eline zurnalarını alarak bağ bostan içinde dolaşıp şiir söyleyip yürür idi. Gönlüne geldi ki, Zührecan'in sarayı karşısına gidip gül yüzünü göreyim diye. Doğru sarayın karşısına gelip çardak penceresine bakarak bir nazım söyledi: Vereyim dediğin vadeni unutmuşsun, Zührecan; Tamamen verdiğin gönlünü soğutmuşsun, Zührecan. Cano yolunda aşıktan haberin yok, Zührecan, Zar ü nergerdan garipten haberin yok, Zührecan Aşık yârlar maşuğa haber salmaz olur mu: Hakikatli yâr olsa,haber almaz olur mu: El-kıssa, Zühre, Tahir'in güzel sesini işitip derhal pencerenin kanatlarını açtı. Ama ablası, Zühre'nin bu hallerini görüp: -Ey sultanım, biraz sabredip açmasanız ne olur: Çünkü sizleri bekçiler gözetlerler. Ansızın bizleri görürlerse iyi olmaz, dedi. Ama Zühre bu sözlere kulak asmadı, utancı, namusu bir yana koyup Tahir'e yüz göstererek bir şiir söyledi: Kaygı olmuş yoldaşım, mahpus olmuş gül başım, Tahir, gönlümü bırakma, aşkın benim sırdaşım. Tahir dedi: Şehzade kız olsan da, durmadın sen vadede; Gerçek âşığım olsan da, durmadın sen vadede. Andıyn sun Tahirnin cemalin kürip, gakılı başınnan kite yazıp kaldı. Emma Tahir ni kader beyit eytse, hemmesinde: "Vegdesiz Zühre", - didi. Andıyn sun Tahir Zührege eytti: - İy can Zühre, biznin ayırıluvıbızga sebep nidir? - didi. Zühre: - Garep kul ilen sihirbaz karçık sebep bulgandır, - didi. Elkıyssa, bularnın bir-birine şigırler eytişkennerin kürip, derhal ul garep melgunga heber birdiler. Ul tiz zaman padişahka barıp heber birdi. Padişah, ul melgunnen bundıy süzler işitip, temam açıyglandı hem Tahirge küp gaskerler kündirdi. Gaskerler kilip kürdiler kim, Tahir ilen Zühre bir-birinnen ayırılmaga muvafıyk şigırler eytişirler. Tahirnin yanında kural yuk idi. Gaskerler Tahirni kamap tutıp padişah huzurına kiltirdiler. Padişah ziade açuvınnan evvelgi vegdesin unıtıp, celladka kıçkırıp: -Tiz şul hıyanetçi balanın başın kis, cihanda isimi ve cismi kalmasın, ve kalgannarga gıybret bulıp, ikinci mertebe hiçbir kişi padişahnın sarayına rühsetsiz kasıd kılmas, - dip emir kıldı. Şul zaman vezirleri, ayak üzre turıp, hemmesi Tahirni padişahtan tilediler. Bularnın tilegin kabul kılıp: -Kanın sizge bağışladım, lekin bu seherde turmasm, Merdin seherine ciberilip, hibis kılınsın, - didi. - Ve eğer de bu şeherge kilgenini işitsem, eman birmiy ültirirmin, - dip vegde kıldı. Vezirler cellad kulınnan Tahirni alıp saraylarına kitirdiler. Annan sun Tahirni argımakka mifigizip, kaşına biş-un adem kuşıp, Merdin seherine uzattılar. Emma Tahir yuh Zühre sultannın sarayına uçradı. Derhal Tahir ütip barganda, saray terezesine karap, Zühre sultanga bir nazım eytti. Nazmı Tahir gaşıyk: - İr yiğitler irligin kılmayınca kuyarma? Şir yiğitler süzlerin ülmeyinçe kuyarma? Gaşıyk bulgan yarınnan yiğit künili suvınarma? Künil kuygan yar bulsa, ülmey künili suvınarma? Megşuk yarın kürmeyin, yiğit künili tmarma? Ayırılırga yarınnan ülmey muym sunarma? Rencü-mihnet kürmeyin, yiğit künili bulırma? Yar yulmda ülmeyin, yiğit künili bulırma? Atan kulga alıpdi, firkat utm salıpdi, Temam ilni aralap, bik zur düşman tabıpdi. Andıyn sun Zühre terezenin kanatlarm açıp, küzlerin yeş ile tultırıp, Tahirge bir nazım eytti: - Argımakka minersin, küp cirlerni ütersin, Gaşıyk yarın. Zühreni kimge kuyıp kitersin? Atlı gasker unında, altm surnay kulıfida, Ondan sonra Tahir'in cemalini görüp, aklı başından gideyazıp kaldı. Ama Tahir ne kadar beyit söylese, hepsinde "sözünde durmayan Zühre" dedi. Ondan sonra Tahir Zühre'ye dedi: - Ey can Zühre, bizim ayrılmamıza sebep nedir? dedi. Zühre: Arap köle ile sihirbaz kocakarı sebep olmuştur, dedi. El-kıssa, bunların birbirlerine şiirler söylediğini görüp derhal o Arap meluna haber verdiler. O da, hemen padişaha gidip haber verdi. Padişah, o melundan bu sözleri işitince çok öfkelendi ve Tahir'in üstüne çok asker gönderdi. Askerler gelip gördüler ki, Tahir ile Zühre, birbirlerinden ayrılmalarına muvafık şiirler söylerler. Tahir'in yanında silah yok idi. Askerler Tahir'in etrafını sarıp yakalayarak padişah huzuruna getirdiler padişah iyice öfkelenerek evvelki vadesini unutup cellada haykırarak: - Tut şu hain çocuğun başını kes, cihanda ismi ve cismi kalmasın ve kalanlara ibret olsun bir daha hiç kimse padişahın sarayına izinsiz gelmeye kalkmasın, diye emir verdi. Bunun üzerine vezirler ayağa kalkıp padişahtan Tahir'i bağışlamasını dilediler. Bunların dileğini kabul edip: -Kanını size bağışladım, lâkin bu şehirde durmasın, Merdin şehrine gönderilerek hapsedilsin, dedi. Ve eğer bu şehre geldiğini işitirsem, aman vermez öldürürüm, deyip yemin etti. Vezirler, cellat elinden Tahir'i alıp saraylarına getirdiler. Ondan sonra Tahir'i bir küheylana bindirip önüne beş on adam katarak Merdin şehrine gönderdiler. Ama Tahir'in yolu Zühre sultanın sarayına rastladı. O an Tahir geçip giderken, saray penceresine bakıp Zühre sultana bir nazım söyledi: Nazm-ı Tahir aşık: Er yiğitler erliğini yapmadan durur mu ? Aslan yiğitler sözlerini ölmeden bırakır mı? Aşık olduğu yârinden yiğit gönlü soğur mu? Gönül koyduğu yâr olsa, ölmeden gönlü soğur mu? Maşuk yârini görmeden, yiğit gönlü durur mu? .Ayrılmaya yârinden ölmeden boynunu verir mi? Rene ü mihnet görmeden, yiğit gönlü olur mu ? Yâr yolunda ölmeden, yiğit gönlü olur mu Baban hapsetmiştir, ayrılık ateşi yakmıştır, Bütün ülkeyi dolaşıp, pek büyük düşman bulmuştur. Ondan sonra Zühre, pencerenin kanatlarını açıp gözlerini yaş ile doldurarak Tahir'e bir nazım söyledi: Küheylana binersin, çok yerleri geçersin, Aşık yârini Zühre 'yi kime koyup gidersin ? . Atlı asker önünde, altın zurna elinde, Kızıl güller açılsın, Tahir, yürgen yulında. Behit bulsın kuldasın, Huzır-İlyas - yuldaşıfi. s Sagınganda, Tahirim, bılbıl bulsın mundaşm. Yırak cirden megşukım, süyiniç heber işitilsin. Eman bulsın başınız, uzak bulsın yeşiniz, Büten yarlar süyseniz, tiz kisilsin başınız. Elkıyssa, Tahir biçara tekat tuta almadı, Merdin seherine tugrı yüheldiler. Biraz cir barıp, Tahir gaşıyk Zühre tarafına kayırılıp karasa, megşukası Zühre, sarayının terezesinnen başını biline çaklı çıgarıp, Tahirni karap turır, Tahir anı kürip yıglıy-yıglıy bir nazım eytti. Nazmı Tahir: - Karay-karay kaldın sin, küp kıyınnar Saldın sin, Süygeninnen ayırılıp yıglay-yıglay kaldın sin. Butasınnan ayırılgan düyedey buzday kaldın sin, Küp tubınnan ayırılgan kuştay munday kaldın sin. Butagınnan kayırılgan güldey sulıp kaldın sin, Anasınnan ayırılgan baladay yıglap kaldın sin. Kana tırman kayırılgan, yalgızmnan ayırılgan, Balaçıgın aldırgan kuştay çulay kaldm sin. tndi huş-sav bulınız eman-isen bulınız, Can gaşıykıfi Tahirge duga kılıp hırınız. Kayda biznifi süzimiz, birge yürgen künimiz, Bag-bustannar içinde seyran kılgan künimiz? İndi kayçan yürgeymiz, sizni kimnen surgaymız, Burmgıday bir bulıp indi kayçan yürgeymiz? Gaşıyk yarım, elfirak, megşuk yarım, elfirak, Birge tuvıp, birge usken şehri yarım, elfirak, Çın vegdeler kuyışkan, ayırılmayık diyişken, Gam şerabm birge içken mihirbanım, elfirak! Kürsem, küzim citmestir, eytsem, süzim bitmestir, Kaygın isten kitmestir, Zühre canım, elfirak! Gaşıykım dip uynagan, didarıma tuymagan, Kaygım cıyıp kuymagan şehri yarım, elfirak! Künilim-kuş kanattı hanzadeler sanatı. İki dünya devleti, Zühre canım, elfirak! Bag gülzarım, elfirak, servi nazım, elfirak! Ruh revanim küveti dil nevazım, elfirak! Can kurdaşım, unıtma, can yuldaşım, unıtma! Birge yürip, birge usken yar mundaşım, unıtma! Bar sirlerni bilgüçi, yar yullarm tüzgüçi, Tapşırıpmm allaga, unıtma, canım, unıtma! Elkıyssa Tahirnin küzlerinnen kanlı yeşler revan uldı. Bu helni kürip, yanmdagı kişiler yıglaştılar. Tahirnin gıyşkı kuvetliliginnen astmda argımagı bir cirde turmay, Tahirnin avazına uynar idi. Künili taşdıyn katı kişilernin künili balavızday yumşak bulır idi. Yulda gyah vakıtnı Zührenifi Kızıl güller açılsın, Tahir, yürüdüğün yılda Talih olsun yardımcın, Hızır îlyas yoldaşın. Kederlendiğinde, Tahirim, bülbül olsun sırdaşın. Uzak yerden maşuğum, iyi haber işitilsin Uzak yerden maşuğum, sevinçli haber işitilsin. Emin olsun başınız, uzak olsun yaşınız, Başka yârlar sevseniz, tez kesilsin başınız. * * * El-kıssa, biçare Tahir tahammül edemedi, Merdin şehrine doğru yöneldiler. Biraz yürüyüp Tahir aşık Zühre'ye doğru dönüp baksa, maşukası Zühre sarayın penceresinden başını beline kadar çıkarıp Tahir'e bakıp durur, Tahir onu görüp ağlaya ağlaya bir nazım söyler. Nazm-ı Tahir: Baka baka kaldın sen, çok zorluklar çektin sen, Sevgilinden ayrılıp, ağlaya ağlaya kaldm sen. Yavrusundan ayrılmış deve gibi böğürüp kaldın sen, Sürüsünden ayrılmış kuş gibi bunalıp kaldın sen. Dalından koparılmış gül gibi solup kaldın sen, Anasından ayrılmış çocuk gibi ağlayıp kaldın sen. Kanadından yaralanmış, bir tanesinden ayrılmış, Yavrucuğunu kaptırmış kuş gibi ötüp kaldın sen. - Şimdi sağ salim kalınız, emin esen olunuz, Can aşığın Tahir'e dua edip durunuz. Nerde bizim sözümüz, beraber olduğumuz günümüz, Bağ bostanlar içinde dolaştığımız günümüz? Artık ne zaman gezeceğiz, sizi kimden soracağız? Eskisi gibi bir olup, acaba ne zaman gezeceğiz? Aşık yârim, elveda, maşuk yârim, elveda, Beraber doğup beraber büyüdüğümüz şehr-i yârim, elveda. Hakikatli yeminler ettiğim, ayrılmayız dediğim, Gam şarabını beraber içtiğim mihribanım, elveda! Baksam, gözüm görmez, konuşsam, sözüm bitmez, Hasretin akıldan çıkmaz, Zühre canım, elveda. Aşığım deyip oynamış, didarıma doymamış, Kaygımı bitirmemiş şehr-i yârim, elveda! Gönlüm kuş kanadı, şehzadeler yoldaşı, ; . İki dünya saadeti, Zühre canım, elveda! Bağ gülzarım, elveda, serv-i nazım, elveda! Ruh-ı revanim kuvvet-i dil-nevazım, elveda! Can dostum unutma, can yoldaşım, unutma! Beraber gezip beraber büyüdüğüm dert ortağım, unutma! Bütün sırlan bilen, yâr yollarını kuran, Havale etmişim Allah'a, unutma, canım unutma! El-kıssa, Tahir'in gözlerinden kanlı yaşlar revan oldu. Bu hali gören yanındaki kişiler de ağlaştılar. Tahir'in aşkının kuvvetinden altındaki küheylan bir yerde durmayıp Tahir'in sesine görüp türlü hareketler yapardı. Yüreği taştan katı kimselerin yüreği baldan yumuşak olurdu. Yolda bazen Zühre'ye olan aşkı gıyşkı kuzgalıp, nazımnar eytip^ kaşındagı ademner hem birge yıglar idiler. Hasıyli kelam süzni kıska kılayık, bizler keyif kurayık. Bunlar cidinçi künni Merdin seherine kirdiler. Tahirni zindan başçısına tapşırıp, tapşırgannarına name aldılar. Bunlar Tahir ile isenleşip-vidaglaşıp yulga kirmek buldılar. Ul zaman Tahir eytti: - Duşlarım, barınız, Zührege eytiniz, vegdesin unıtmasm, bizlerge kılganı alladin kaytsm, - dip. Bular yulga revan uldılar. Cidinçi künde kilip zindan başçısının, kegazin padişahka birdiler. * * Elkıyssa , Tahir gaşıyk, Zührenifi gıyşkınnan tün-kün zar-zar yıglap, şigırler ve nazımnar yazıp, zindannın terezesinnen tüben ata idi. Begzı derdimend gaşıyklar tavıp, vilayetten vilayetke yürtir idiler. Herkim Tahirnin nazımnarm ukısa, elbette künilinde bir gıyşık peyda bulır idi. Şigır ve nazımda şundag mahir idi kim, seher Merdinde ve gayri seherlerdi minmi digen şagıyrler ve akınnar Tahirnifi yazgan şigırlerine beraber kıla almaş ve şigırine cavap bire almaş idiler. Elkıyssa, ravi şundag rivayet kılır ki, Tahir derdimend kiçe ve kündiz Zührenin gıyşkı ilen griftar ulıp, zindan içinde cidi yıl kaldı. Gaşıyk, Zühre sultannı sagmıp, zar yıglap bir nazım eytkeni: - Gaşıyk bulgan yarımnı kürir künim bulırma? Çm hakıykat yarımnı kürir künim bulırma? Karagaylı kara urman üter künim bulırma? Kara bulıt başımnan kiter küni bulırma? 517 Kaygıların başımnan kiter küni bulırma? Mihnet kitip, rehetler citer küni bulırma? Cidi yıldır buldı zar, didarma intizar, Mihirbanım, vafadar, kürir künim bulırma? Kara nerkis küzlerin, şirin dane süzlerin, Kızıl güldey yüzlerin kürir künim bulırma? Kızıl alma iyegin, saf kümiştey süyegin, Gevher-yakut bileğin kürir künim bulırma? Sinsiz yigen aşlarım kızıl kanga uhşaydı, Yaktı künde yürgenim kara tünge uhşaydı. depreşip şiirler söyler, önündeki adamlarla beraber ağlar idi. Hasıl-ı kelâm, sözü kısa keselim, bizler keyif sürelim. Bunlar yedinci gün Merdin şehrine girdiler. Tahir'i zindancı başına teslim edip buna dair belge aldılar. Tahir'le vedalaşarak yola çıkmak için hazırlandılar. O zaman Tahir şunu söyledi: - Dostlarım, gidin, Zühre ye söyleyin, vadesini unutmasın, bizlere yaptığını Allah'tan bulsun. Bunlar yola koyuldular. Yedinci gün zindancı başının belgesini padişaha ulaştırdılar. V El-kıssa, âşık Tahir, Zühre'nin aşkından gece gündüz acı acı ağlayarak şiirler ve nazımlar yazıp bunları zindanın penceresinden aşağıya atar idi. Bazı dertli âşıklar bunları bulup vilayet vilayet dolaştırırlardı. Tahir'in şiirlerini kim okusa, gönlünde bir aşk peyda olur idi. Şiir ve nazımda öylesine usta idi ki, Merdin şehrinde ve diğer şehirlerde benim diyen şairler ve ozanlar Tahir'in yazdığı şiirlerle atışamazlar ve bunlara karşılık veremezlerdi. El-kıssa, ravi şöyle rivayet eder ki, dertli Tahir gece gündüz Zühre'nin aşkına giriftar olup yedi yıl zindanda kaldı. Aşık Tahir'in, Zühre sultanı özleyip ağlayarak söylediği bir şiir: -Aşık olduğum yârimi görür günüm olur mu ? Hakikatli yârimi görür günüm olur mu ? Karaçamlı ormanı geçer günümolur mu? Kaygıların başımdan gider günü olur mu? Mihnetin gidip rahatın gelir günü olur mu ? Yedi yıldır hasret kaldı, didanna intizar, Mihribanım, vefadar, görür günüm olur mu? Kara nergis gözlerini, şirin sözlerini, Kızıl gül gibi yanaklarını görür günüm olur mu ? Kızıl elma çeneni, saf gümüş gibi kemiğini Cevher yakut bileğini görür günüm olur mu? Sensiz yediğim aşlarım kızıl kana benzer, Yürüdüğüm aydınlık gün kara geceye benzer. Elkıyssa, Tahir biçara, künilin yuvatıp, zarilık kılıp eytkeni: - Yıglama, künlim, yıglama, tünner üter, kün bulır, Mihnet ütip, garipke rehet citer kün bulır. Kaygu brrgen allamız alsa kirek, inşallah; Ayıra bilgen allamız kuşsa kirek, inşallah. Mihnet birgen iyemiz rehet birir, inşallah, Hesret birgen iyemiz, şatlık birir, inşallah. Her mihnetke bir rehet bulsa kirek, inşallah; ; Gıyşık birgen allamız kuşsa kirek, inşallah, El-kıssa, biçare Tahir'in gönlünü avutup hasret çekip söyledikleri: Ağlama, gönlüm, ağlama, geceler geçer, gündüz olur, Mihnet geçip garibe rahat edeceği gün gelir. Kaygı veren Allah'ımız kurtarır, inşallah; Ayrılabilen Allah 'imiz kavuşturur, inşallah, Mihnet veren sahibimiz sevinç verir, inşallah. Hasret veren sahibimiz sevinç verir, inşallah. Her mihnete bir rahat olsa gerek, inşallah; Aşk veren Allah 'imiz kavuşturur, inşallah. . Elkıyssa, ravilar şundag rivayet kılır ki, bu taraftan Zühre sultan Tahirnin gıyşkı ile yanıp, biriki segat gül yüzlerine yeşler ağıp bihuş buldı. Apaşı bu helni kürip, Zührenin başın tizi üstine salıp biraz nesıyhet kıldı. Gaşıyk bulgan ademge ügit ve nesıyhet kyar kılırmı? Emma, ni kılsa da, Zühreni küterip isen cıydırdı. Biraz zamandıyn sun ul, saray çardağına minip, Tahirnin firakı ilen yuvanıp utırdı. Elkıyssa, künnerde bir kün Zühre ul sarayda utırganda, isine Tahir tüşip, küzlerinnen yeşleri revane ulıp, kilgen ve kitken ademnerni karap utırır iken. Nagyeh kürdi kim, karşıdan bik zur kiledir. Kervan kile-kile saraynın yanına citip üte başladılar. Şul zaman kulına uyınm alıp, terezenin kanatların açıp, kervanga karap bir nazım eytti: - Küç miken, kervan miken, derdime derman miken? Min Tahirim aldırdım, bir heberiniz bar miken? Elkıyssa, ul kervannın arasında bir yeş bala bar idi. Gayet şigırge usta idi. Ul bala, Zührenin nazımını işitip, derhal kulına sazın alıp, Zührege karşı bir şigır eytti. Yeş uglan şigıri: - Küç te biz, kervan da biz, dertlige derman da biz; Sin Tahirin aldırsafi, Tahirden arman da biz. Elkıyssa, bu kervannar tugrı Merdin seherine revane buldılar. Küçe-kuna cidi künner bulganda, Merdin seherine kilip çittiler. Hikmeti huda, Tahir yatkan zindannın aldında bir hup seyranlık ve bulmlık bar idi. Ul kervannarnın yuh şul bulınlıkka tugrı kilip, ni hup kır iken dip k'undılar ve, çatırlar tigip, kaysı ut yağıp, kaysı su kitirip, kaysı utın kitirip, kaysı dumbra çiyirtip işleri ile meşgul uldılar. Emma kervan başının çatın Tahir yatkan zindannın terezesine karşı tigilmiş idi. Kervan başı, çatırmda utırganda, bir hup avaz işitti. Bazargyannar kulak salıp tınladılar. Tahir biçara bu çatırlarm kürip bir nazım eytti: - Küp kervannar kilipdi, küp çatırlar tigipdi, Min Zühremnen ayırılıp, mundaşım saz ulıpdi. Andıyn sun ul yeş bala, Tahirnin nazımın işitip, Tahirge karşı bir nazım eytti: - Sazın küp mun kıladi, işitken tan kaladi, Darip gaşıyk yakın kil, isiminiz kim buladi? Tahir karşı cavap birdi: - İsimim ah-zur ulsın da, alla medet kılsın da, Nindiy yahşi adem siz, yar isi bar kaşında. El-kıssa, raviler şöyle rivayet ederler ki; diğer taraftan Zühre sultan Tahir'in aşkı ile yanıp bir iki saat gül yanaklarına yaşlar akıtarak aklı başından gitti. Ablası, bu hali görüp Zühre 'nin başını dizi üstüne koyup biraz nasihat etti. Aşık olan insana öğüt ve nasihat kâr eder mi: ama, ne yaptıysa, Zühre'ye tesir edip aklını toplattı. Bir zaman sonra o, sarayın çardağına çıkarak, Tahir'in firakına teselli bulup oturdu. El-kıssa, günlerden bir gün, Zühre sarayda otururken aklına Tahir gelip gözlerindene yaşlar akarak, gelen ve giden insanlara bakıp oturuyormuş. Birden karşıdan çok büyük bir kervanın geldiğini gördü. Kervan, sarayın yanına kadar gelip geçmeye başladı. O sırada Zühre, eline çalgısını alıp, pencerenin kanatlarını açarak kervana doğru bir nazım söyledi: Göç müdür, kervan mıdır, derdime derman mıdır? Ben Tahir'imi kaçırdım, bir haberiniz var mıdır? El-kıssa, bu kervanın içinde bir delikanlı var idi. Şiirde gayet ustaydı. Bu delikanlı Zühre'nin nazmını işitince hemen eline sazını alıp Zühre'ye karşı bir şiir söyledi Genç oğlanın şiiri: Göz de biziz, kervan da biziz, derman da biziz; Sen Tahir 'ini kaçırdıysan, Tahir 'den armanda biz. El-kıssa, bu kervanlar Merdin şehrine doğru yöneldiler. Göçüp konaklayarak yedi gün geçtikten sonra, Merdin şehrine ulaştılar. Allah'ın hikmeti, Tahir'in yattığı zindanın önünde güzel bir otlak vardı. Kervanın yolu bu otlağa düştü, ne güzel bir kır imiş diyerek konakladılar ve çadırlar diktiler. Bazısı ateş yakıp bazısı su bazısı odun getirip bazısı da dombra çalıp işleriyle meşgul oldular. Fakat kervan başının çadırı Tahir'in yattığı zindanın penceresine karşı kurulmuş idi. Kervan başı, çadırında otururken güzel bir ses işitti. Bezirganlar kulak verip dinlediler. Biçare Tahir, bu çadırları görünce bir nazım söyledi: Çok kervanlar geldi, çok çadırlar kuruldu Ben Zühre 'mden ayrılınca, dert ortağım saz oldu. Daha sonra bu delikanlı, Tahir'in nazmını işitince ona karşı bir nazım söyledi: Sazın çok hüzün verir, işiten hayran kalır Garip âşık yakına gel, isminiz nedir? Tahir cevap verdi: İsmim kaygı hasret olsun da, Allah yardım etsin de, Ne güzel insansınız, yâr kokusu var......... da. Mumn Tahir ikenin bilip, yeş bala bir şigır eytti: - Yiğit, ah-sar itmeniz, süyinçiler birseniz, Yulım uçrap küripmin, selam didi Zühreniz. * * Elkıyssa, Tahir, Zührenin selamin işitken sun, biraz zaman ah çigip bihuş buldı. Yene isine kilip, yene bihuş buldı. Kervan halkı ul cirden küçip kittiler. Bir zamnnan sun, Tahir isin cıyıp, üz-üzine eytti: "Şul sevdegerlerden biraz sualim surayın", - dip terezedin karasa, ul kervannarnın urınnarınnan çiller işer. Tahir, bu helni kürip, zar-zar yıgladı. Küp yeşinnen zindan içi su buldı. Derhal turıp, teharet alıp, hak tebareke ve tegalege zarıylık kılıp, münecet kılıp eytti: - Hudavende, kadirsen, pervardikyar üzin sen, Parça yeşirin sirlerni sin eşkyara bilir sen, Kudratin küp, hudaya, her ni kılsan kılır sen, Gariplernin helini sin bilirsin, hudaya. Her ni kıylsafi bendege, sin kılır sen, hudaya, Min biçara kulına rehim kılsan, hudaya. Bu zindannan kutkarıp helas kılsan, hudaya. Yeş küzinnen müldirep medet kılsan, hudaya. Cidi yıldır kunganım, taş zindanda kalganım, Zar-sergardanbulganım, helas kılsan, hudaya. Yıglap kilgen kulınnı kaytarmasan kulmı, Ah-zar itken süzini kabul kılsan, hudaya. Piygamberler hürmeti, evliyalar hürmeti, Garip cannar hürmeti helas kılsan, hudaya. Cidi yıl zindan içinde, ah-fegan içinde. Piygamberin Yusıfnı kutkarıpsıfi, hudaya. Piugamberin Yunusnı, balık içinde Yumsnı, Kırık künner bulganda, kutkarıpsıfi, hudaya. Sendin meded bulmasa, kimdin derman tilermin? Sin tilegim kaytarsan, kimdin ferman tilermin? Bag-bustannar yulıma açar dip tileymin, Cidi yıllık zarıma kuşarma dip tileymin. * * Elkıyssa, hak tebareke ve tegale Tahirnin dugasm kabul kılıp, yastu vakıtında zindan işigi açılıp, hezreti Huzır İlyas galeyhisselam işikten içkeri kirip selam birdi. Tahir ayağı üzre tegzıym birle selamin aldı, emma kim ikenin bilmedi. Huzır galeyhisselam: "Uglım, yıglama ve gam çikme. Huday tebareke ve tegale sinin dugannı kabul kılıp, bu zindannan kutkarıp, megşukan ile kürişmekni müyesser kıldı", - didi. Emma Huzır galeyhisselamnin citeginde bir kara atı bar idi. Tahirge: "Turgıl ve şul atka mingil, min sini megşukana yulıktırırmın",- didi. Tahir bu cavapnı işitip, huday tebareke ve tegalege küp şükirler kılıp, Huzır galeyhisselamnin kulların üpti. Annan sun ul atnıfi yanına kilip, Huzır galeyhisselam Tahirnin bugavların çişti ve ul atka mingizip, üzi aldan yulga kirip Onun Tahir olduğunu anlayınca genç çocuk bir şiir söyledi: Yiğit, ah ü zar etmeyiniz, sevinçli haberler verseniz, Yolum düşüp görmüşüm, selam yolladı Zühre 'niz. * * El-kıssa, Tahir, Zühre'nin selamını işittikten sonra, bir zaman ah çekip aklı başından gitti. Tekrar aklı başına gelince yeniden aklı başından gitti. Kervan halkı oradan göçüp gitti. Bir zaman sonra, Tahir aklını toplayıp, kendi kendine, "Şu bezirganlara biraz soru sorayım" deyip pencereden baktığında, kervanların yerinde yeller estiğini gördü. Bu hali görünce acı acı ağladı. Göz yaşından zindan içi suyla doldu. Derhal yerinden kalkarak, abdest alıp Hak tebareke ve tealaya ağlayıp yalvararak şunları söyledi: Ey hüdavend, kadirsin, perverdigar kendinsin, Bütün gizli sırları sen apaçık bilirsin, Kudretin çok, ey Hûda, her ne Gariplerin ihalini sen bilirsin, ey Hûda. Her ne yapsan kuluna, sen yaparsın, ey Hûda, Ben biçare kuluna merhamet et, ey Hûda, Bu zindandan kurtarıp ihlas kılsan, ey Hûda. Gözünden yaş akıtıp medet kılsan, ey Hûda. Yedi yıldır oturmuşum, taş zindanda kalmışım, Zar, sergerdan olmuşum, ihlas kılsan, ey Hûda. Ağlayıp duran kulunu geri çevirmesen elini, Ah ve zar ettiği sözleri kabul kılsan, ey Hûda, Peygamberler hürmeti, evliyalar hürmeti, Garip canlar hürmeti ihlas kılsan, ey Hûda. Yedi yıl zindan içinde, ah ve figan içinde, Peygamberin Yusuf'u kurtarmışsın,ey Hûda. Peygamberin Yunus 'u, balık içinde Yunus 'u, Kırk gün dolduğunda, kurtarmışsın, ey Hûda. Senden medet olmazsa, kimden derman dilerim? Sen dileğimi reddetsen, kimden ferman dilerim? Bağ bostanlar yolumu açar diye dilerim, Yedi yıllık hasretime kavuştur mu diye dilerim. * * * El-kıssa, Hak tebareke ve teala, Tahir'in duasını kabul ederek yatsı vaktinde zindan kapısı açılıp Hz. Hızır İlyas a.s. kapıdan içeri girdi selam verdi. Tahir, ayağa kalkıp saygı ile selamını aldı, fakat kim olduğunu anlamadı. Hızır aleyhisselam, "Oğlum, ağlama ve gam çekme. Hûda tebareke ve teala senin duanı kabul ederek bu zindandan kurtarıp sevgilin ile görüşmeni kolaylaştırdı" dedi. Fakat Hızır aleyhisselamın yularından tuttuğu bir kara atı vardı. Tahir'e "Kalk ve bu ata bin, ben seni sevgilinle buluştururum" dedi. Tahir bu cevabı işitince Hûda tebareke ve tealaya çok şükürler ederek, Hızır aleyhisselamın ellerini öptü. Daha sonra o atın yanına gelince, Hızır aleyhisselam Tahir'in prang