14 Ekim 2015 Çarşamba
halk hikayeleri
HALK HİKÂYESİ ÜZERİNE
1. Halk Hikâyesi Tanımı
Türk Halk Edebiyatı’nda anlatı esasına dayalı destan, masal, efsane, menkıbe anlatım
türlerinden biri olan halk hikâyesinin, birçok edebiyat araştırmacısı tarafından ele alınıp
incelenmiş ve çeşitli tanımlamaları yapılmıştır.
Bu tanımlamalardan birini de Pertev Naili Boratav yapmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı
Ansiklopedisi’nde (1981) Boratav halk hikâyesini, eskiden destanların gördükleri vazifeleri
üzerine almış yeni ve orijinal bir nev’in mahsulleri olarak tanımlamıştır(57). Boratav, Halk
Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği (1946) adlı eserinde halk hikâyelerini bir tür konusu olarak
yaklaşır ve halk hikâyelerinin yeni ve orijinal bir nev’i karakteri alarak meydana geldiğini ve
yerini tuttuğu destanın birçok vasıflarını hala taşıdığını fakat bunların halk hikâyelerinin asıl
karakterini verenler olmadığını süratle yeni bir nev’e gidiş vakı’ası karşısında
bulunduğumuzu belirterek destanî an’anenin gittikçe zayıfladığını iddia eder ve bunun sebebi
olarak da destanın eski karakterini tayin eden sosyal şartların gittikçe ortadan kaybolduğunu
vurgular(70).
Yine Boratav, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği (1946) adlı eserinde Otto
Spies’ten aktarır. Spies’e göre halk hikâyeleri, bir sevgiliyi elde etme yolundaki maceraları
anlatan masaldır(72).
Eflatun Cem Güney, “Türk Folklor Araştırmaları” adlı dergide çıkan Halk Hikâyesi
başlıklı makalesinde halk hikâyelerini halkın gönül dünyasını dile getiren ölmez hikâyeler
olarak tanımlamıştır(385).
Bir diğer tanımı ise Şükrü Elçin yapmıştır. Elçin, Halk Edebiyatına Giriş adlı
kitabında halk hikâyesi kelimesinin menşeini inceleyerek Arap dilindeki karşılığını verir:
Arap dilinde başlangıçta “kıssa” ve “rivayet” olarak düşünülen,
sonraları “eğlendirmek” maksadı ile “taklid” maksadında kullanılan
“hikâye” deyimi, gerçek veya hayali birtakım vakaların, maceraların
hususi bir üslupla, sözle nakil ve tekrarı demektir. Bu tarif, az bir farkla
bugün anladığımız “halk” ve “modern” hikâye türü için de kabul
edilebilir.(444)
Elçin aynı yazısının devamında Türk halk hikâyelerinin zaman seyri ve coğrafyamekân
içinde “efsane, masal, menkabe, destan, vb.” mahsullerle beslendiğini, dinî, içtimaî
hadiselerin potasında iç bünyelerindeki bağlarını muhafaza ederek milletimizin roman
ihtiyacını karşılayan eserler olduğunu belirtir(444).
Halk Hikâyeleri üzerine çalışma yapan bir diğer araştırmacı ise Ali Berat Alptekin’dir.
Alptekin, Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı adlı kitabında halk hikâyelerinin tanımını yaparak
göçebelikten yerleşik hayata geçişin ilk mahsullerinden olduğunu vurgular. Alptekin,
tanımının devamında halk hikâyelerinin aşk, kahramanlık, vb. gibi konuları işleyen; kaynağı
Türk, Arap-İslam ve Hint-İran olan, büyük ölçüde âşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan
nazım nesir karışımı anlatmalar olduğunu ifade eder(7).
Mehmet Aça ise yapmış olduğu Kozı Körpeş-Bayan Sulu Dastanı Üzerine Mukayeseli
Bir Araştırma, adlı çalışmasında halk hikâyesi kavramına değinerek, kahramanlık
destanlarından sonra teşekkül eden ve nazım nesir karışımı bir yapı sergileyen, destanlara
nazaran daha kısa ve gerçekçi, yerleşik hayat/düzen mahsulü metinleri karşılamak amacıyla
kullanılan bir kavram olduğunu ifade eder(3).
Edebiyat kaynakları tespit edilen hikâye kelimesi ile aynı anlamda kullanılan başka
kelimeler de vardır. Muharrem Ergin Dede Korkut adlı eserinde Dede Korkut Hikâyeleri’nde
yer alan boy terimini on iki hikâyeden her biri için kullanmıştır(30). Alptekin Halk
Hikâyelerinin Motif Yapısı adlı kitabında bu konuyla ilgili olarak Dede Korkut’ta yer alan
hikâyelerin halk hikâyelerinden daha kısa olduğuna dikkat çeker. Alptekin, aynı kitabında
şekil ve muhteva yönünden halk hikâyelerine benzerlik gösteren Dede Korkut Hikâyelerinin
pek çok araştırmacının belirttiği gibi destandan halk hikâyelerine geçişte bir köprü olarak
kabul edildiğini vurgular(19).
Masal, efsane, menkabe, ve fıkralardan farklı olarak halk hikâyeleri nazım, nesir
karışımı bir özelliğe sahiptir. Boratav, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği (1946) adlı
eserinde konuya değinerek hikâyenin anlatım ve tasvir kısmının (olaylar) mensur, duygu ve
heyecanı ifade eden bölümlerinin ise manzum olarak söylendiğini anlatıcı, hikâyenin konuya
ekleme veya çıkarma yaparak mensur kısmında istediği değişikliği yapmada serbest olduğunu
belirtir. Aynı yazısında hikâyenin ana hatlarından sapmamak kaydıyla hikâyecinin
beğenmediği kısımları çıkarttığını veya hoşuna giden bir başka hikâyeyi uygun bir yere ilave
edebileceğini ekler. Boratav, bu şekilde sonradan ilave edilen hikâyelere karavelli dendiğini
tespit etmiştir(51).
Boratav adı geçen kitabında hikâyecinin, mensur kısımlarda sahip olduğu anlatma
serbestliğini manzum kısımları söylerken de kaydettiğini çünkü burada hikâyecinin şiiri
olduğu gibi vermek zorunda olduğuna ve herhangi bir değişiklik yapamayacağına vurgu
yapar. Boratav’ın tespitlerine göre; hikâyeci burada da yeteneğini başka bir şekilde gösterir ve
hikâyenin aslında yer alan türkülerin veya şiirlerin haneleri arasına bir mâni yahut sekiz heceli
başka türkü veya şiirin hanelerini ilâve edebilir. Buna türkülerin peşrevisi adı verilir(51).
Ali Berat Alptekin Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı adlı çalışmasında kısa bir türküye
bağlı olarak anlatılan hikâyelere ise Kuzey Doğu Anadolu’da seküşte ve kaside, Güney
Anadolu’da ise bozlak adı verildiğini belirtmiştir(317).
Bilhassa son dönemlerde halk hikâyeleri üzerine yapılmış pek çok çalışma
bulunmaktadır. Konuyla ilgili olarak bu çalışmalar arasında yer alan ve bu konu üzerine
yoğunlaşan Ali Berat Alptekin’in çalışmalarından özet şekliyle yararlanılabilinir.
2. Şekil Özellikleri
1. Halk hikâyeleri, nazım, nesir karışımı bir yapıya sahiptir. Bu özellik masal, efsane,
menkabe ve fıkralarda pek görülmez (manzum parçalara da nadiren rastlanır). Hikâyenin
anlatım ve tasvir kısmı (olaylar) mensur, duygu ve heyecanı ifade eden bölümler ise manzum
olarak söylenir. Anlatıcı, hikâyenin mensur kısmında istediği değişikliği yapabilir. Konuya
ekleme veya çıkarma yapmada serbesttir. Hikâyenin ana hatlarından sapmamak kaydıyla
beğenmediği kısımları çıkarır veya hoşuna giden bir başka hikâyeyi uygun bir yere ilave
edebilir. Hikâyeci, mensur kısımlarda sahip olduğu anlatma serbestliğini manzum kısımları
söylerken kaybeder. Çünkü burada şiiri olduğu gibi vermek zorundadır. Herhangi bir
değişiklik yapamaz. Ancak burada da becerisini başka bir şekilde gösterir. Hikâyenin manzum
bölümlerinden, halk şiirinin hemen her şeklinde ve türünde örneklere rastlanabilir. Ağırlık
koşma ve atışma olsa da mani, semai, türkü, ve divani örnekleriyle de karşılaşılır. Hikâyelerde
yer alan şiirleri daha çok birinci derecedeki kahramanlar yani hikâyeye adını veren kişiler
söylerler. Kahramanlar, birbirlerine olan sevgilerini, acılarını, ıstıraplarını hep şiirle ifade
ederler. Bazı durumlarda ikinci derecede yer alan kahramanlar (anne, baba, kız kardeş,
arkadaş vb.) da şiir söylerler. Hikâyelerde nesirden nazma geçilirken genellikle; Aldı
sazı...,,şeklinde kalıplaşmış ifâdeler kullanılır. Bazen de kahraman karşısındakine; dil ile mi,
tel ile mi söyleyeyim, diye sorar. Anlatıcı manzum konuları daha çok saz eşliğinde (saz
çalmasını biliyorsa) söyler. Eğer sazı yoksa ve çalmasını da bilmiyorsa bir sopayı saz gibi
tutarak saz çalıyormuş gibi yapar.
2. Hikâyelerin girişinde de tıpkı masallarda olduğu gibi kalıplaşmış ifade vardır. Ancak
sözlü kaynaklardan derlenen hikâyelerin girişi ile yazma varyantların girişi birbirinden
farklılık gösterir.
3. Hikâyenin dili sözlü varyantlarda sade ve anlaşılır olmasına rağmen yazma arda biraz
ağırdır.
4. Hikâyelerin özellikle giriş kısmında, aslında olmayan, anlatıcı tarafından sonradan
ilâve edilen manzum parçalara rastlanabilir. Bu bölüme selçuk, Peşrov, sersuhane gibi adlar
verilir. Bu durum daha çok şiir söyleme kabiliyeti olan veya şiire merakı olan anlatıcıların
hikâyelerinde görülür.
5. Yazma ve matbu halk hikâyeleri sözlü varyantlarına göre daha uzun, şiirleri daha
fazladır.
6. Güzellerin ve çirkinlerin tasviri, tıpkı masallarda olduğu gibi kalıplaşmış cümlelerle
ifade edilir.
7. Kahramanların hareketleri, bir yere gidişleri, bir olaydan başka bir olaya geçiş, uzun
zamanı kısaca ifade etme, vb. olaylar kalıplaşmış sözlerle ifade edilir.
8. Bir halk hikâyesi metninin içerisinde masal, efsane, fıkra, dua, beddua, deyim,
atasözü, bilmece, vb. örneklerine rastlanabilir.
1. Muhteva Özellikleri
1. Halk hikâyelerinin konuları genellikle aşk (Ercişli Emrah, Derdiyok ile Zülfü Siyah,
Arzu ile Kamber, Tahir ile Zühre, vb.) ve kahramanlık (Köroğlu, Kaçak Nebi, vb) tır. Bazen
de iki konu birlikte işlenir. (Kirmanşah, Yaralı Mahmut, Şah İsmail, Bey Böyrek, vb.)
2. Halk hikâyelerini meydana getiren olaylar gerçek veya gerçeğe yakındır. Bu sebeple
teşekkül ettikleri devrin tarihî olayları bazen aynı şekilde bazen de hikâye gerçekliği içinde
yer alır.(Köroğlu – Celalî isyanları, Erişli Emrah – Şah Abbas’ın Van kalesini Kuşatması,
Yaralı Mahmut – İstanbul Padişahı’nın Gence’ye seferi vb.)
3. Kahramanların başından geçmiş gibi görünen pek çok olayda olağanüstülükler vardır.
4. Kahramanlar genellikle tek olup olağanüstü bir şekilde dünyaya gelirler (Hızır, pir,
adak, vs. vasıtasıyla dünyaya gelme). Kahramanların babaları genellikle çocuk sahibi
olamayacak kadar yaşlanmış kimselerdir.
5. Kahramanın dünyaya gelmesine yardımcı olan ak sakallı ihtiyar (Pir, Derviş, Hazreti
Hızır vb.) daha sonra; kahramana ad verilmesi, eğitimi, âşık olması ve sevgiliyi aramak için
gurbete gitmesi durumlarında da karşımıza çıkar.
6. Kahramanlar genellikle dört şekilde birbirlerine âşık olurlar:
a. Bade İçerek: Mezarlıkta, su yanında veya ıssız bir yerde uykuya dalan kahraman, rüyasında
Hazreti Hızır’ı veya pirleri görür. Hazreti Hızır, kahramana üç defa bade uzatır. (Veyahut
duruma göre yiyecekler verir.) Bunlardan birincisi Allah; ikincisi üçler, yediler, kırklar;
üçüncüsü de bir güzelin aşkınadır. Kahraman üçüncü badeyi içtikten sonra günlerce baygın
yatar. Daha sonra bir saz sesiyle uyandırılır. Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Ercişli Emrah gibi
halk hikâyelerinde bu şekilde rüyada âşık olma motifi ile karşılaşılır. Kahramanlık
hikâyelerinde de, hikâyenin asıl kahramanı pir elinden bade içmiştir. İşte bu halk hikâyesi
kahramanlarından birisi Köroğlu’dur
Türkiye’de pir elinden içilen badenin sonunda kahraman âşık olup yollara düşerse
buna pir dolusu bade adı verilmektedir. Umay Günay’ın sistemleştirdiği şekilde, bade içme
hâdisesi dört safhada tamamlanmaktadırlar:
1. Hazırlık safhası: Âşık ve maşukun bade içmeden önceki (âşık olmadan önceki) durumu ele
alınır;
2. Rüya: Bir yerde (çeşme, harman, mezarlık) uyuma, pir (ak sakallı ihtiyar, derviş, Hazreti
Hızır) elinden üç bade içilmesi;
3. Uyanış: Baygın vaziyette yatan kahramanın saz sesini duyunca uyanması;
4. İlk deyiş: Âşığın rüyada olanları şiirle ifade etmesi
İlhan Başgöz, Türkiye’deki âşık1ık / halk hikâyeciliği geleneği ile şamanlığı çeşitli yönlerden
mukayese etmiş ve bazı ortaklıklar tespit etmiştir. Gerçekten de hem şamanlık, hem de şıklık
geleneğinde ortaklıklar vardır. Bunlar:
a) Uykuya yatma.
b) Rüyada pir elinden dolu (buta, bada) içilme.
c) Bayılma, ağızdan köpükler saçılma.
d) Müzik aletinin sesinin duyulması üzerine ayılma.
e) Destan veya şiir söylemeye başlama.
b. Aynı Evde Büyüyen Kahramanlar Kardeş Olmadıklarını Öğrenince: Çeşitli sebeplerden
dolayı aynı evde yaşayan iki kahramanın çocuklukları birlikte geçer. Birlikte oynarlar, birlikte
okula giderler. Ancak, bir ara bozucu çıkıp da bunların kardeş olmadıklarını söyleyince, iki
genç birbirlerini sevmeye başlarlar. Arzu ile Kamber ve Tahir ile Zühre hikâyelerinde
kahramanlar bu şekilde âşık olurlar.
c. Resme Bakarak Aşık Olma: Erkek kahraman, herhangi bir yerde gördüğü bir güzelin
resmine bakarak âşık olabilir.
ç. İlk Görüşte Aşık Olma: Birbirini tanımayan iki genç herhangi bir yerde (bahçede,
pencerede, yolda), ilk defa karşılaştıklarında birbirlerine aşık olurlar.
7. Destan ve masalda olduğu gibi, halk hikâyelerinin de hususî anlatıcıları vardır.
Eskiden meddahların yaptığı işi günümüzde âşıklar ve amatör anlatıcılar yapmaktadır. Halk
hikâyesi belirli kaidelere bağlı olarak anlatılır. Hikâyeye geçmeden önce fasıl ve döşeme
kısımları vardır. Daha sonra da hikâyenin asıl kısmı ve sonuç gelir.
Günümüzde bu geleneği devam ettirenler arasında Şeref Taşlıova, İsmail Azerî, Nuri
Çırağî vb. adları sayabiliriz. Kars ve Erzurum’daki Âşıklar Kahvesi’nde, Ankara’daki Gençlik
Parkı’nda, İstanbul’daki Gülhane Parkı’nda gelenek biraz modernize edilse de devam
etmektedir. Bu kaidelere bağlı olarak hikâye anlatanlardan birisi de 1988 yılında
kaybettiğimiz Behçet Mahir’dir. Mahir, hikâyelerine selçuk adını verdiği girişi (döşeme)
yapmadan başlamazdı.
8. Hikâyenin bazı bölümlerinde dinleyiciler (okuyucular) için yapılan dualar vardır. Bu
dualar anlatıcı tarafından:
a. Yarım kalan, bir gecede bitmeyen hikayelere ertesi gün kaldığı yerden başlarken: Sabah
oldu, cümlemizin üstüne hayırlı sabahlar açılsın.
b. Hikayenin muayyen yerlerinde, özellikle sabah vakti: ... 0 gece gel di, sabah oldu. Hayırlı
sabahlar cümle âlemin üzerine açılsın inşallah.
c. Hikâyenin kahramanları birbirine kavuştuktan sonra: “ İki sevgili kırk günün erzinde murat
alıp, murad verdi. Siz de hemîşe damahda olasınız. Allah sizin de muradınız varsa vere
inşallah...”
9. Hikâyelerde, kahramanın en büyük yardımcısı, Hazreti Hızır’dan sonra attır.
10. Kahramanlar, bazen insan dışındaki varlıklarla da konuşurlar.
11. Halk hikâyeleri genellikle “mutlu son”la biter. Ancak, “Kerem ile Aslı”, “Tahir ile
Zühre” gibi bazı hikâyelerde âşıkların bir araya geldikleri anda öldükleri de görülür. Bu
şekilde, sonunda ayrılık olan bir hikâyenin vuslatla bitmesinin çeşitli sebepleri vardır.
Genellikle dinleyiciler ayrılığı sevmediği için, anlatıcı da buna bağlı kalarak âşıkları
kavuşturmaktadır. Boratav’ın belirttiğine göre bin sekiz yüzlü yıllarda şıkları birbirlerine
kavuşturmayan anlatıcıların başına bazı kötü hadiseler geldiği için, Karslı âşık1ar toplanarak
bütün hikâyeleri sonunda sevdalıları kavuşturmaya karar vermişlerdir. Sadece Kerem ile Aslı
hikâyesinin sonunu değiştirmemişler, fakat onu da günah telâkki ederek fazla
anlatmamışlardır.
Bütün bunların sebebi, hiç şüphesiz dinleyici kitlesinin bu ayrılığa razı olmaması,
sevenlerin kavuşmalarından yana tavır almasından kaynaklanmaktadır. Hatta bu yüzden
hikâye anlatan âşığa para veren veya alnına silah dayayıp: “Ya âşıkları kavuşturursun, ya da
bu kurşunu yersin.” gibi tehditler savuranlar da vardır.
12. Hikâyelerden bazıları âşıkların hayatı etrafında teşekkül etmiş olup onların başından
geçen aşk maceraları anlatır.
13. Kahramanlar tarafından yapılan dua ve beddualar mutlaka gerçekleşir.
14. Halk hikâyelerinde mekân dünyadır. Bu mekân bazen çok dardır.
15. Bazı halk hikâyelerinde atlı göçebe hayatının özellikleri görülebilir. Ancak çoğu
hikâyelerde yerleşik hayata geçiş söz konusudur.
16. Birkaç İran-Hint ve Arap kaynaklı halk hikâyesinin dışında diğerleri millidir ve hemen
hemen bütün Türk dünyasında anlatılır (“Tahir ile Zühre”, “Âşık Garip”, vd.).
17. Hikâyede, asıl kahramanların (hikâyeye adını veren) dışında;
a) Kahramanların yakın çevresi (anne, baba, kardeş)
b) İdareciler (padişah, vezir, bey, vb.)
c) Yardımcı tipler (ak saçlı ihtiyar, bezirgânlar)
d) Arabozucu tipler (kocakarı, kara vezir, üvey ana)
e) İnsan olmayan tipler (at, vb.) vardır.
2. Halk Hikâyelerinin Yapısı
Halk hikâyeleri anlatıcılar tarafından belli bir plan çerçevesinde anlatılır. Türkiye
sahasında anlatılan hikâyelerin kompozisyonu şu şekilde ortaya çıkmaktadır:
Halk hikâyeleri genellikle klişe bir cümle ile başlar. Ancak bu klişe cümleler daha çok
yazılı metinlerde görülür. “Râviyânı ahbâr, nâkilânı âsâr, muhaddisânı rûzigâr şöyle rivayet
ederler ki, vb.”
Hikâye sözlü gelenekte ise bir fasılla başlar. Fasıl; genellikle divani tarzında olup aruzun
fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün vezni ile söylenir. Ancak hikâyeci âşıklar, aruz veznini
bilmedikleri için divanî nazım şeklini hece şekline uydurmaya çalışırlar. Böylece 4+4+4+3;
8+7=15 duraklı bir nazım şekli ortaya çıkar:
Türküden sonra tekerleme adı verilen ikinci bir türkü söylenerek fasıla devam edilir.
Koşmayı bir destan takip eder. Bu arada Köroğlu’ndan bir parça söylemek şarttır. Eğer
Köroğlu’ndan parça söylenmezse onun güceneceğine, hatta kır atın sabaha kadar âşığın
kayınvalidesinin kapısında kişneyeceğine inanılır. Eğer hikâyeci bir âşıksa ve mecliste başka
âşıklar varsa bir muamma sorarak cevap ister. Diğer âşıklar muammayı şiirle
cevaplandırmaya çalışırlar. Âşık, muammanın cevabını alamazsa kendisi bir dörtlükle cevap
verir. Halk hikâyesi geleneğinde sorulan muammalar umumiyetle usta âşıklara aittir. Böylece
hem ustalar yâd edilir, hem de âşıklar imtihan edilmiş olur.
Saz faslı bittikten sonra bazı âşıkların döşeme (soylama) adını verdikleri mensur bir
tekerleme başlar. Tekerlemede, olmayacak şeyler komik bir şekilde anlatılır. Bu hadiseler
aynı zamanda âşığın başından geçmiş hadiseler olarak dinleyiciye nakledilir. Annesi, ninesi
veya hanımından dayak yiyen âşık, sazı kaptığı gibi âşık meclisine gelir ve hikâyesinin
döşeme kısmını anlatmaya başlar. Azerbaycan sahasında hikâyenin döşeme kısmı mensur
değil manzumdur. Bu bölüme adı geçen bölgede ustadname adı verilmektedir. Adından da
anlaşılacağı üzere; usta bir âşığın şiirlerinden en az üç koşmanın okunduğu bir bölümdür. Bu
üç şiir bir âşığa ait olabileceği gibi ayrı ayrı âşıkların da olabilir. Bazı bölgelerde ise bu
bölüme peşrev, peşrov adı verilmektedir. Döşemeyi, Boratav; hikâyeye tekaddüm eden bu
manzum ve mensur kısımların hepsine birden döşeme adı verilir. Şeklinde tarif etmektedir. Bu
bölüme Kars ve çevresinde sersuhane de denir.
Asıl hikâye bir dua ile başlar. Burada Cenab-ı Allah’tan iyi dileklerde bulunulur.
Açların yedirilmesi, çıplakların giydirilmesi, kimsesizlerin yatırılması gibi hususlar manzum
veya mensur olarak anlatılır. Duadan sonra asıl hikâye başlar. Hikâye ise iki kısımdan
ibarettir.
1. Manzum kısımlar: Halk hikâyeciliği geleneğinde bu bölümün değiştirilmesi genellikle
uygun değildir.
2. Mensur kısımlar: Bu bölüm değiştirilebilir. Hikâyeci âşık tarafından asıl hikâyenin arasına
yenileri ilave edilebilir. Biz bu küçük hikâyelere karavelli adını veriyoruz.
Halk hikâyelerinin mensur kısımlarında, atasözlerinden, deyimlerden sık sık yararlanılabilir.
Bazen diğer âşıkların hikâyeleri de, halk hikâyelerinin içine katılabilir.
Dinleyicilerin hikâye meclisinde konuşmasını önlemek için hikâyeci âşık tarafından bazı
cezalar da verilebilir.
Hikâyeler genellikle bir gecede bitmez. Hikâyeci âşık, hikâyenin münasip bir yerinde
durur, dinleyicilere istirahat verir; hekâyemiz burda böylece galsın, yarın ikisini gözelce
annadim, der ve hikâyeyi o gece bitirir. Hikâyenin bu kısımlarına halk hikâyesi geleneğinde
hikâyenin yatılacak yerleri adı verilmektedir. Ertesi gün (veya istirahattan sonra) hikâyeye
başlamanın yine bir geleneği vardır. Âşık, sekiz veya on bini hece ölçüsüyle kendisinden
irticalî olarak bir türkü okur ve meclise sorar:
Dün gece nerede galmıştık?
veya:
Yağdım, estim efendim, sözünüzü balla kestim efendim; hey ocakçı o cakçı tiryakilere çay
dayandıralım; kahvemize yeni müşteri dayandıralım; hikâyemizi dün yatırdığımız yerden
uyandıralım.
Hikâyenin kaldığı yeri dinleyiciler ustası bilir diyerek söyler. Hakikaten âşık hikâyenin
kaldığı yeri söyletmek isterse bu cevaba olmadı diyerek karşılık verir. 0 zaman hikâyenin
kaldığı yer söylenir. Söyleyene üç kıta türkü veya güzelleme söylenir. Güzelleme söylenen
kişi de bahşiş verir. Hikâye böylece devam eder.
Burada dinleyicilerin dikkatli olması gerekir. Çünkü şurada veya bu arada kaldık, şeklinde
cevap vermek âşığa hakaret sayılır. Eğer mecliste acemi bir dinleyici varsa; dün şurada
galmışdık, şeklinde cevap verir. Hikâyeci âşık da:
Öyleyse al sazı, sen anlat, der.
Yine geleneğe göre anlatıcının tekrar hikâyeye başlaması için, o kişinin bahşiş vermesi
gerekmektedir.
Bazı bölgelerimizde ise hikâyeci âşık kaldığı yeri o bölgenin ileri gelen şahsına
söyletir. Böylece kahvenin en zengin müşterisinden bahşişini almış olur.
Hikâyenin sonunda sevdalıları birbirine kavuşturan âşık, bunların düğünlerini de
hikâye eder ve kahramanları gerdeğe koyarken, hikâye içindeki kahramanlara veya mecliste
bulunan âşıklardan birisine uzunca bir güzelleme okutur. Bu bölüm hem sözleri, hem de
makamı bakımından oynak, neşeli bir türküdür. Bu türkülere Doğu Anadolu Bölgesi’nde toy
adı verilmektedir.
Neticede hikâyeci âşık cümle hasretler ve garipler için dua ettikten sonra:
Ustamızın adı Hıdır, elimizden gelen budur, diyerek hikayesine son verir.
Çeşitli açılardan çok sayıda sınıflandırma denemeleri yapılmıştır. Bu tasniflerin yer
aldığı ve incelendiği bir çalışma olan Ali Berat Alptekin’in Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı
adlı çalışmasından ayrıca halk hikâyelerinin kaynakları ve tasnifleri için de yine
yararlanılmıştır. (Alptekin 2002; 22-61)
3. Halk Hikâyelerinin Kaynakları
Halk anlatmaları olarak isimlendirilen; masal, efsane, fıkra, halk hikâyesi, destan, vb. gibi
türlerin menşeiyle ilgili olarak değişik görüşler ileri sürülmüştür. Araştırmacılar tarafından
ortaya atılan bu görüşler benzerlikler gösterdiği gibi, farklılık da arz etmektedir. Çalışmanın
bu kısmında da Ali Berat Alptekin’in yukarıda adı geçen eserinden yararlanılmıştır.
Halk hikâyelerinin kaynağı hakkındaki ilk görüş Fuad Köprülü’ye aittir. Köprülü
meddahlarla ilgili makalesinde konuyu şu şekilde sınıflandırır:
1. Eski Türk an’anesinden geçen mevzülar: Dede Korkut, Köroğlu
2. İslâm an’anesinden geçen dinî mevzular: Mevlid, Menâkıb-i Seyyid
Battal Gazî; Fütühi’ş-Şam; Fütüh-i Afrikıyye; Hazreti Ali Cenkleri; Hazreti
Hamza’nın Kahramanlıkları; Eba Müslim Horasani Kıssaları; Hallac-ı
Mansur; Şeyh San’an gibi tanınmış sufilere ait manzum ve mensur birçok kitaplar.
3. İran an ‘anesinden geçen-ekseriyetle dinî olmayan ve bazen de zahiri
bir İslâmî renge boyanmış mevzular (Iran yolu ile geçen Hind mevzuları da
bu devre girebilir): Kelile ve Dimne; Şeh-Nâme, vb.
Halk hik kaynağı ile ilgili bir başka görüş de Pertev Naili Boratav’a aittir. Boratav,
Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği adlı eserin de konuyu ele almış ve meseleyi
değerlendirmiştir. Boratav’a göre halk hikâyelerinin kaynakları:
1. Olmuş vak’alar: Bunlar gerçekten yaşanmış olan hadiselerin etrafında teşekkül etmiştir. Bu
tür hikâyelere Kuzeydoğu Anadolu’da serküşte, kaside; Güneydoğu Anadolu’da ise bozlak
adı verilmektedir.
Çıldırlı Âşık Şenlik’in, Salman Bey Hikâyesi küçük bir köy muhitinde teşekkül etmiştir.
Gündeşlioğlu ve İlbeylioğlu hikâyesi ise Güneydoğu Anadolu’da teşekkül etmiştir.
2. Yaşamış veya yaşadığı rivayet olunan Âşıkların tercüme-i halleri:
Bunlar içerisine, Âşık Kerem, Âşık Garip, Tahir Mirza, Gurbani, Tufargannı Aşıg Abbas,
Sümmani, Âşık Ali Izzet, Âşık Elesger’i dâhil edebi liriz.
3. Köroğlu menkabeleri ve bu tipte diğer menkabeler: Bunlar Köroğlu kolları ile Köroğlu
kollarına bağlı olan diğer kahramanlık hikâyeleridir. Yüzyılımızın başlarında birer efsane
olarak düşünülen Köroğlu hikâyelerinin bugün tarihi bir zemine oturtulduğunu görüyoruz.
Tarihi kaynaklarda; Köroğlu, Bolu civarında yaşamış bir kahramandır. Bazı araştırıcılara göre
bir Celâli; bazılarına göre saz şairi; bazılarına göre de bir halk hikâyesi kahramanı olan
Köroğlu ve arkadaşlarının hayatı etrafında bu tip hikâyeler teşekkül etmiştir.
4. Klâsik manzum hikâyeler: Bu tür hikâyeler konusunu, Binbir Gece Masalları, Heft Peyker,
Hüsrev ü Şirin, Leylâ vü Mecnûn, Yusuf u Züleyha gibi manzum mesnevilerden almaktadır.
Konuyla ilgili bir başka görüş Şükrü Elçin’e aittir. Türk halk edebiyatı ve folkloruyla
ilgili pek çok çalışma yapan Elçin, halk hikâyelerinin kaynağı konusunda Köprülü’nün
görüşüne yakın bir görüş ortaya atmıştır:
1. Türk kaynağından gelenler: Dede Korkurt Hikâyeleri, Köroğlu ve kolları ile ilgili hik
âşıkların hayatları etrafında teşekkül eden halk hikâyeleri ve bozlaklar bu gruba girmektedir.
2.Arap-islâm kaynağından gelenler: Leylâ ile Mecnûn, Binbir Gece, Eba Müslim, Gazavatı
Ali, Veysel Karani, Battal Gazi, Danişmendname, vb.
3. İran Hind kaynağından gelenler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dinme (Pançatantra), vb.
Yukarıdaki görüşler Köprülü’nün görüşü ile ortaklık göstermektedir. Ali Berat
Alptekin de Halk Hikâyelerinin Motifleri adlı kitabında şu değerlendirmeleri yapmıştır.
1. Türk kaynağından gelen halk hikâyeleri: Köroğlu, Âşık Garip, vb.
2. Arap, Fars ve Hint kaynağından gelen halk hikâyeleri: Leyla ile Mecnün, Ferhat ile Şirin,
Yusuf ile Züleyha, vb.
3. Masal-efsane kaynaklı halk hikâyeleri: Kirmanşah, Tapdıg, Latif Şah, Şah İsmail, vs.
4. Âşıkların hayatından kaynaklanan halk hikâyeleri: Kerem ile Aslı, Tufarganlı Âşık Abbas
ve Gülgez Peri, Gurbani ve Peri, Ercişli Emrah ile Selvi Han, vb.
6. Halk Hikâyelerinin Tasnifi
Bugüne kadar halk hikâyesi konusu üzerinde çalışan bazı araştırıcılar bunları
konularına, biçimlerine ve çıkış yerlerine göre değişik şekillerde tasnif etmeye çalışmışlardır.
Bu hususta ilk adımı Ignacs Kunos atarak; Turkische Volksromane in Klein - Asien başlıklı
yazısında halk hikâyelerini üç kısıma ayırır:
a) Kahramanlık romanı
b) Saz şairlerinin romanı
c) Saz şairlerinin kahramanlık romanı.
Kunos, burada halk hikâyesi yerine roman kelimesini kullanmıştır. Roman ile halk
hikâyesi arasında birçok farklılıklar olmasına rağmen, bir dönemin roman ihtiyacını halk
hikâyelerinin karşıladığını düşünürsek, bu terimin o kadar da yanlış olmadığını söyleyebiliriz.
Otto Spies, Kunos’un bu tasnifini beğenmeyerek tenkit eder fakat halk hikâyesi ile ilgili
çalışmalarında bu tasnife bağlı kalır.
Nihat Sami Somyarkın (Banarlı) ise halk hikâyelerini tasnif ederken destan ve
masalları da bu grubun içerisinde değerlendirir.
a) Menkıbevî kahramanlık hikâyeleri
b) Aşk hikâyeleri
c) Klâsik edebiyattan doğan hikâyeler
Somyarkın, ayrı bir grup olarak Çok yayılmamış küçük, yerli hikâyeleri de eklediği bu tasnifte
bu hikâyenin konusunu, çıkış yerini ve yayılma sahasını birlikte değerlendirmiştir.
Halk hikâyelerini hacimleri ve şekilleri bakımından tasnif etmeye çalışan İsmail Habip
(Sevük) ise:
a) Büyük halk hikâyeleri
b) Bozlaklar
olmak üzere ikiye ayırır. Bu tasnifte, birinci madde, üzerinde durduğumuz halk hikâyelerini,
ikinci madde ise, kısa hikâyeli tasnifleri içine almaktadır. Aynı araştırıcı konuyla ilgili başka
bir denemesini aşağıdaki gibi yapar:
a) Dede Korkut hikâyeleri
b) Destanî halk hikâyeleri
c) Hamasî halk hikâyeleri
ç) Aşklı hikâyeler
Önceki tasnifinde hikâyeleri hacmine göre değerlendiren Sevük, bu tasnifinde de işlenen
konuları ön planda tutmuştur.
Edmond Saussey de, halk hikâyeleri üç başlık altında ele almaktadır.
a) Menşe destanları
b) İslâmî destanlar
c) Saz şairleri etrafında teşekkül eden destanlar
Mesnevî tarzında yazılmış olan halk hikâyeleri üzerinde duran Hikmet İlaydın da
konuyu aşağıdaki şekilde ele alır:
a) Dini mevzular.
b) Milli mevzular.
c) Âşıkâne mevzular
Bu tasnife değişik konular dâhil edildiği için halk hikâyelerini sadece üçüncü madde
içerisinde değerlendirebiliriz.
Pertev Naili Boratav ise halk hikâyelerini konularına göre değerlendirerek üç başlık
altında sıralamıştır:
1. Kahramanlık Hikâyeleri
A) Köroğlu Kolları
İlk Kol
Kasab-ı Cömert veya Ayvaz kolu .
Kösenin Kolu
Koca Bey Kolu
Mamaç Bezirgan veya Tekelti Kolu
Demircioğlu veya Telli Nigar Erzurum Kolu
Kiziroğlu Mustafa Bey Kolu
Bağdat Turna Teli Kolu
Hasan Paşa Silistre Kolu
Bolu Bey Kolu
Halep Kolu
Dağıstan Kolu
Gürcistan Kolu
Deli Kara Kolu
Hasan Bey - Dağıstan Kolu
Kaytaz Kolu
Kiziroğlu Mustafa Bey Kırım Kolu
Kenan Kolu
Kayseri Kolu
Köroğlu’nun Oğlu Haydar Bey Kolu
Son Kol
B) Diğer Kahramanlik Hikâyeleri
a) Köroğlu Dairesine Bağlı Olanlar
1. Celâlî Bey ve Mehmet Bey
2. Kirmanşah
b) Diğer Hikâyeler
Eşref Bey
Salman Bey
Lütif Şah
Cihan ve Abdullah
Arslan Bey
Mustafa Bey
Ahmet Han
Şah İsmail
Bey Böyrek
Haydar Bey
Hurşit Bey
Yaralı Mahmut
II. Aşk Hikâyeleri
A) Kahramanları Muhayyel Olanlar
Mirza-yı Mahmut
Ülfetin
Derdiyok ile Zülfü Siyah
Elif ile Mahmut
B) Âşık Şairlerin Romanlaşmış Hayatları
a) Yaşadıkları Rivayet Olunan Âşıklar
Ercişli Emrah ile Selvi Han
Âşık Garip
Tufarganlı Abbas
Âşık Kerem
Kurbanî
Tahir Mirza
b)Yaşadıklan Muhakkak Olanlar
Âşık Ali İzzet
Sümmani
Gökçeli Ali Ekser
Hasta Hasan
Dikmetaşlı Dede Kasım
Kara Gelin (Posoflu Fakirinin Maceraları)
Karacaoğlan
Vüdat-ı Hasta
III. Bu Kategorilere Tamamıyla Girmeyen Hikâyeler
A) Aşk Maceraları
Ali Şir Hikâyesi
Gündeşlioğlu
Hasan ile Mihrican
Erzurumlu Hoca Fenayi’nin Oğlu Mahzunî
Yahudi Kızı
Namuslu Kız
Kamber’in Beyşehir’deki Macerası
Âşık Ömer’in Şair Olması
Abdullah Çavuş
Furkanî
B) Meşhur Kaçaklara (eşkıyalara) ve Kabadayılara Ait Hikâyeler
Deli Yusuf Bey
Kerem Bey
Kazar
Mihrali Bey
Kaçak Nebi (Boratav, 1946: 28–30)
Pertev Naili Boratav’ın, destan ve hikâye türlerini birlikte değerlendirerek yaptığı bir
başka tasnifi daha vardır. Burada, hikâye ve destanları konuları bakımından üçe ayırmıştır:
a) Mitolojik temalar.
b) Tarihi destanlar.
c) Link destanlar (hikâye).
Eflâtun Cem Güney ise, halk hikâyelerini hacimleri ve konuları bakımından
sınıflandırır:
a) Koca hikâyeler
b) Kara hikâyeler. Güney bu gruplara karavellileri de ilâve eder.
Güney, halk hikâyelerini konularına göre de şöyle sınıflandırır:
a) Konusunu bir yerde geçen yürekler acısı bir vâkıadan alanlar (gerçek hikâyeler).
b) Özünü babayiğitlik maceralarından alanlar (kahramanlık hik eri).
c) Mayasını halk şairlerinin hayatından alanlar (âşık hikâyeleri).
Ayrıca halk hikâyelerinin modernleştirilmesinden yana olan ve bunları yeniden işleyip
“popüler roman” hâline getirilmesini savunan Faruk Rıza Güloğul bu eserleri iki başlık
altında sınıflandırmıştır:
A) Harf İnkılâbından Sonra Basılan Halk Kitapları
a) Taş basma asılları olanlar
b) Halk ağzından toplananlar
c) Telif edilenler
B) Konularına Göre
a) Aşk hikâyeleri: Âşık Garipoğlu, Şah İsmail’in torunu, Âşık Garip’in torunu.
b) Cenk kitapları: Yedi Yol Cengi, Hazreti Ali Cenkleri.
c) Halk ağzından dinlenen hikâyeler: Sürmelibey, Bey Böyrek ile Ak Kayak Kızı, Emrah ile
selvi.
d) Milli kitaplar: Ateş olup sardılar, Yanık Ömer vb.
Mustafa Nihat Özön de halk hikâyelerini:
a) Klasik edebiyatımızın manzum hikâyeleri,
b) Aynı edebiyatımızın mensur hikâyeleri,
c) Halk arasında yazılısından okunan hikâyeler,
ç) Zümrelerin kendi maksat ve gayelerine uygun şekle soktuldarı hikyeler olmak üzere dört
grup hâlinde inceler.
Behçet Necatigil de konuyu basit bir şekilde sınıflandırmıştır:
a) Kahramanlık öyküleri.
b) Aşk hiküyeleri.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’ndeki halk hikâyesi maddesini yazan İnci
Engünün ve Mustafa Kutlu halk hikâyelerini, musannifi ve konularına göre tasnif etmişlerdir:
A. Musanniflerine Göre
1. Musannifi belli olan hikâyeler: Doğu Anadolulu hikâyeciler, bu hikâyeleri tasnif etmiş veya
derlemiş yahut da belirli manzum parçaları ilave etmişlerdir. Dikmetaşlı Dede Kasım; Posoflu
Fakiri; Elesger; Erivanlı Necef; Çıldırlı Âşık Şenlik; Ardanuçlu Efküri; Arpaçaylı Mehmet
Kasım; Posoflu Müdamî, vb.
2. Musannifi belli olmayan hikâyeler: Bu hikâyeler büyük ölçüde âşıkların hayatı etrafında
teşekkül etmiştir. Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Ercişli Emrah, vb.
B. Konulanna Göre
1. Sevda hikâyeleri: Âşıklık geleneğinin özelliklerini en iyi gösteren hikâyelerdir. Bu tür
hikâyelerin bazılarının kahramanı âşıklardır. Kerem, Garip, vs. Bazılarının kahramanları ise
çeşitli kesimlerden seçilmiştir. Elif ile Mahmut, Tahir ile Zühre, vb.
2. Kahramanlık hikâyeleri: Köroğlu Kolları, Kirmanşah, vb.
Ali Berat Alptekin de, Âşıkların Hayatı Etrafında Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri adlı
bir çalışmasında konuyla ilgili hikâyeleri üç grup halinde vermiştir:
a) Sadece Türkiye’de tanınan âşıkların hayatları etrafında teşekkül eden halk hikâyeleri.
b) Sadece Azerbaycan’da bilinen âşıkların hayatları etrafında teşekkül eden halk hikâyeleri.
c) Anadolu, Azerbaycan ve diğer Türk boyları arasında bilinen âşıkların hayatları etrafında
teşekkül eden halk hikâyeleri.
Ali Öztürk de, Türk Anonim Edebiyatı adlı eserinde konuyla ilgili diğer tasnifleri verdikten
sonra şöyle bir sınıflamayı teklif etmiştir:
1. Mistik aşk hikâyeleri
2. Romantik aşk hikâyeleri
a) Nesir ve nazımın birlikte, yan yana oluşturduğu hikâyeler
Yaralı Mahmut Hikâyesi
Necip ile Telli
Ali Şir ile Güllü Hikâyesi
Celali Bey ve Oğlu Mehmet Bey Hikâyesi
Sürmeli Bey Hikâyesi
Zülal Şah Oğlu İbrahim Hikâyesi
Letif Şah Hikâyesi
Hasan Bey (Kolu) Hikâyesi vb.
b) Sadece nesirle şekil alan hikâyeler
Kalyaponi Hikâyesi
Dal Boylu Dal Yusuf Hikâyesi
Ahmedi Dürre
Mehmet Şah
Şehzade Sencer
Hint Padişahı’nın Kızı
Balıkçı Güzeli (Sultan Çenesi) vb.
3. Didaktik Eğitici ve. Öğretici Hikâyeler
4. Realist-Gerçekci Hikâyeler
Halk hikâyeleri ile ilgili bir başka çalışma da, Necdet Sakaoğlu’na aittir. Sakaoğlu,
Halkın Okuduğu Cenk Kitapları- Aşk Masalları adlı makalesinde konu ile kitapları bir arada
değerlendirmiştir:
a) Aşk hikâyeleri: Âşık Kız Âşık Garip, Tahir ile Zühre, Asuman ile Zeycan, Yusuf ile
Züleyha, Leylâ ile Mecnûn, Arzu ile Kamber, Bay Böğrek ile Akkavak Kızı, Derdiyok ile
Zülfüsiyah, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Melikşah ile Güllühan, Elif ile Mahmut, Gül ile
Sitemkâr, Razınihan ile Mahfiruze, Âşık Hasan, Şah İsmail, Dertli Hasan ile Nazlıhan,
Sümmani ile Gülperi, Sümmani ile Şenlik, Emrah ile Selvi, Yanık Ömer ile Güzel Zeynep,
Hurşit ile Mahmihri, Billûrköşk, Karacaoğlan ile Yayla Güzeli, Dadaloğlu ile Türkmen
Güzeli, Sürmeli Bey ile Dilber Senem.
b) Olağanüstü kahramanlık masalları: Hazreti Ali Kaf Kalesi, Merdimeydan
Mihrisüleyman Peşinde, Amr İbni Madikerp Cengi, Kan Kalesi Cengi, Zerrin Kalesi,
Kesikbaşın intikamı, Hamza Pehlivan ile Maliki Ejder Cengi, Hazreti Ali ile Muaviye Cengi,
Merdimeydan ile Baltalı Cebbar, Hazreti Ali ve Amribni Abdud Cengi, Hamza Böke ve Amr
İbni Abdud Cengi, Hayber Kalesi, Berber Kalesi, Havarzemin ve Billûruâzam Cengi,
Muhammed Hanefi Cengi, Bedir Cengi, Gazavat-ı Seyyid Battal Gazi, Eba Müslim Horasanî,
Zaloğlu Rüstem, Uç Yol Cengi, Ejder Kalesi Cengi.
c) Değişik kurguda cenk, aşk, korku, serüven kitapları: Seyfülmülük, Ali Baba ve Kırk
Haramiler, Avcı Behram, Behmeşah, Mahanın Felaketleri, Ham bin Nuhun Sarayı,
Seyfizülgezen, Serencam, Hançerli Hanım, Temimdar Hikâyesi, Dertli Kaval, Dürrü Yekta
Şahmaran, Yedi Âlimler, Köroğlu.
d) Mizah hikâyeleri: Keloğlan ile Kara Çomak, Nasreddin Hoca, Bekri Mustafa, İncili
Çavuş, Karagöz’ün Salıncak Safası.
e) Din kitapları: Namaz Hocası, Mevlid-i Nebevî, Veysel Karanî, Kerbelâ, Mızraklı İlmihâl,
Vasiyetname, Hazreti Nuh ve Tufan, Hüccetülislam, Şems Mevlidi, Binbir Hadis, İlahiler
Kasideler, Şurutüsselât.
f) Değişik konulu kitapçıklar: Rüya Tabirleri, Güzel Mektup Numuneleri, vb.
Saim Sakaoğlu da, Nazım ve Nesir Karışık Olarak Sunulan Halk Hikâyeleri başlığı altında
yıllardır karıştırılan bir konuya parmak basarak; halk edebiyatı bahsinde, “hikâye” ve “halk
hikâyesi” aynı kavramın karşılığı olarak kullanılmaktadır; ancak konunun dışında olanlar
“masal”, hatta “efsane” için de “hikâye” terimini kullanmaktadır, dedikten sonra halk
hikâyelerini kendi arasında üç bölüm halinde sınıflandırmıştır:
a) Kahramanhık hikâyeleri: Köroğlu ve kolları.
b) Sevda hikâyeleri: Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, vb.
c) Gerçekçi hikâyeler: Cevri Çelebi, Hançerli Hanım, Tayyarzade, vb.
Türkiye de konu ile ilgili bir başka tasnif Ali Duymaz’a aittir. Duymaz, Nevruz Bey Hikâyesi
adlı çalışmasında Türk dünyasının genelini göz önüne alarak bir tasnif yapmıştır:
A) Konuları Bakımından Halk Hikâyeleri:
a) Aşk hikâyeleri: Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber, vb.
b) Kahramanlık hikâyeleri: Köroğlu Kolları.
c) Aşk ve kahramanlık hikâyeleri: Şah İsmail, Elif ile Mahmut, vs.
B) Coğrafî Yayılışları Bakımından Halk Hikâyeleri:
a) Anadolu’da bilinen halk hikâyeleri: Kozanoğlu, Sümmanî ile Gülperi, vb.
b) Türk dünyasının bir bölümünde bilinen halk hikâyeleri: Çora Batır, Kozı Körpeş ile Bayan
Sulu, vb.
c) Türk dünyasının genelinde bilinen halk hikâyeleri: Köroğlu, Tahir ile Zühre, vb.
Nerin Köse de halk hikâyelerini şekil, hacim ve konularını göz önüne alarak tasnif
eder. Buna göre:
Şekil Bakmından:
I. Türkülü halk hikâyeleri
A. Klâsik halk hikâyeleri
B. Kaside (serküşte)ler
C. Bozlaklar
II. Türküsüz hikâyeler:
A. Karavelliler
B. Kara hikâyeler
Hacim Bakımından:
I. Uzun halk hikâyeleri
II. Kısa halk hikâyeleri
Konu Bakımından:
I. Aşk hikâyeleri
A. Kahramanları muhayyel olan hikâyeler
B. Âşık-Saz şairlerinin hayat hikâyeleri
II. Kahramanlık hikâyeleri
A. Köroğlu kolları
B. Diğer kahramanlık hikâyeleri
III. Realist hikâyeler
Âşık Efgan Hikâyesi İnceleme Metin adlı Doçentlik çalışmasında Öcal Oğuz, realist halk
hikâyeleri dışında kalan Türk halk hikâyelerini konu kaynakları bakımından şu şekilde tasnif
etmektedir:
1. Bir âşık/şairin biyografisi,
2. Bir âşık/şairin şiirlerinin bir musannif tarafından hikâyeleştirilmesi
3. Destanların hikâyeleşmesi
4. Yaşanmış bir vak’anın hikâye şeklinde tasnif edilmesi
5. Eski astral tasavvurların folklorlaşarak hikâyeye konu teşkil etmesi,
6. Masal, efsane, menkabe, fıkra gibi küçük hacimli anlatım türlerinin hikâye tasnifine
ilham vermesi,
7. Yabancı kültürlerde (Arap-İslam, Fars, Hind vd.) teşekkül eden mevzuların halk
hikâyesi şekline dönüştürülmesi (Oğuz 1995: 13)
Kültürlerin çeşitlenmesiyle birlikte her ulus kültürüne sahip çıkmak amacıyla çeşitli
çalışmalar yapmaya başlamıştır. Uluslar kendi kültürlerinin envarterlerini çıkarta dursun diğer
taraftan da bu çalışmaları tek çatı altında toplamak istemişlerdir. Bu maksatla da UNESCO
çatısı altında 17 Ekim 2003 tarihinde 32. genel konferansında “Somut Olmayan Kültürel
Mirasın Korunması Sözleşmesi”ni imzalamıştır. Amacı kültür envarteri çıkarma, kültürü
koruma ve geniş kitlelere yayma olan bu sözleşmeye göre, sözlü anlatımlar ve sözlü
gelenekler, gösteri sanatları, toplumsal uygulamalar, ritüeller ve festivaller, halk bilgisi, evren
ve doğa ile ilgili uygulamalar, el sanatları geleneği somut olmayan kültürel miras olarak
tanımlanmıştır. Sözlü anlatımlar içerisinde yer alan ve korunması gereken türlerden birisi de
halk hikâyeleridir. Halk hikâyelerinin derin çalışma alanı birçok kültür araştırmacısını da cezp
etmiş ve bu konuya eğilim göstertmiştir hatta halk hikâyeleri anlatıcılarıyla beraber bir
gelenek oluşturmuştur. Bu çalışma ile Türk Edebiyatı kaynakları arasında yer alan halk
hikâyelerinin, hikâyeler etrafında teşekkül eden kültürün ve geleneğin, “somut olmayan
kültürel mirasın” elektronik ortama aktarılarak korunması ve daha geniş bir okuyucu kitlesine
ulaşması hedeflenmektedir.
KAYNAKÇA
1. ALPTEKİN, Ali Berat (2002), Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Ankara: Akçağ.
2. OĞUZ, M. Öcal (1995), Âşık Efgan Hikâyesi İnceleme-Metin, Ankar