17 Ekim 2015 Cumartesi
ilyada destanı - 4
POSEİDON, AHAYLILARI DAYANMAĞA DAVET
EDİYOR
Ün salmış Yeri sarsan, gözleri kapalı, bekçilik nöbetini tutmuyordu.
Onların yanına, bir ihtiyarın çehresine girerek geldi,
Atreoğlu Agamemnon'un sağ elini tutarak kanatlı sözler söyledi:
311/555
— Atreoğlu, şimdi, Ahilleus'un meymenetsiz yüreği göğsünde
Ahaylıların bozgununu ve kırılmasını seyrederek sevinç içinde
kalmıştır: Aklında en küçük acıma hissi yoktur. Mahvolsun, tanrı onu
yoketsin. Mutlu tanrılar sana küsmüş değillerdir ve yakında öyle bir
gün gelecek ki, Troyalıların da başları ve kılavuzları geniş ovanın
tozunu dumanını kaldıracak, sen de onların şehirlerine kaçışını,
barakalardan, gemilerden uzaklaştıklarını seyredeceksin.
Böyle dedi, ve büyük bir nâra atarak ovaya atıldı. Kavga içinde
dokuz bin veya on bin insan birden nasıl nâra atabiliyorsa, o kadar
yükseğini Yeri sarsan Han, göğsünün içinden atmıştı. Bununla her
Ahaylının yüreğine kavgaya atılıp dövüşmeğe büyük, sonsuz bir heves
koymuştu.
HERE'NİN ZEUS'U UYUTMAĞA HAZIRLIĞI
Tahtı altından Here, üstüne yerleşmiş olduğu Olympos'un bir
tepesinden, apansız kardeşi ve kayını olan Poseidon'u, kavga içinde
çırpınıp dururken görüp tanıdı, gönlü sevinçle doldu. Fakat çok pınarlı
İda'nın en yüksek tepelerinden biri üstünde oturmakta olan Zeus'u da
görerek yüreği sevimsiz bir korku içinde kaldı. Büyük ve güzel gözlü
Here Sultan, kararsızdı: Egid kalkanını tutan Zeus'un aklını nasıl çelecekti?
Sonunda, aklına en uygun görünen tedbir: Süslenerek İda'ya
çıkmak oldu. Zeus, belki, onunla yanyana, boylu boyunca uzanıp
sevişmek arzusunu gösterirdi. O zaman üstüne, ılık, hoş bir uyku ekecek,
gözkapaklarını ve hep tedbir düşünen ruhunu örtecekti. Bunun
üzerine, oğlu Hofaestos'un kendisine yapmış olduğu odaya girdi:
312/555
Kapıları, başka hiç bir tanrının açamadığı gizli sürme ile kapanan bir
odaya girdikten sonra ışıklı kanatlarını örttü; tanrısal bir merhemle,
arzu uyandıran güzel vücudundan her türlü biçimsizlikleri sildi; sonra
koyu, ıtırlı, tanrısal ve kokusu kendisi için hazırlanmış bir yağ ile
ovundu. Zeus'un sarayında şişesini salladığı zaman gök ve yer ıtırıyla
dolardı. Sonra kendi elleriyle saçlarını taradı, alnından arkaya sarkan
güzel, tanrısal beliklerini gördü. Ondan sonra Athene'nin kendisi için
işlediği ve bezeklerle süslediği tanrısal bir entari giydi. Koynundan
altın kopçalarla tutturdu. Yüz saçakla süslenmiş bir kemer kuşandı. İki
kulağında açılmış deliklere dut iriliğinde üçer taşlı küpe taktı: Bunlardan
sonsuz bir güzellik yayılıyordu. Nihayet en tanrısal başını çok
güzel, yepyeni, güneş kadar beyaz bir tül ile örttü. Bütün süsleriyle
süslendikten sonra odasından çıktı, Afrodite'yi, tanrılardan ayrı, bir
yana çağırarak şöyle dedi:
— Bana inanıp sevgili çocuk, istediğimi yapar mısınız? Yoksa
sen Troyalıları korurken benim Danaosluları tuttuğuma gücenip
dileğimden kaçınmak mı isteyeceksin?
Buna karşı Zeus kızı Afrodite cevap verdi:
— Hera, en büyük saygıya yakışan tanrıça, büyük Kronos'un
kızı, aklından geçirdiğini söyle bana. Gönlüm benden istediğini
yapmamı emrediyor, eğer yapılması elimde ise, ve eğer yapılmasına
hiç bir ihtiyaç yoksa.
313/555
Buna karşı Here Sultan haince bir cevap verdi:
— Öyle ise sevgililiği, çekiciliği bana ver ki, onlarla bütün
ölümsüz tanrıları ve ölümlü insanları meftun edersin. Bereketli yerin
son sınırlarına; tanrıların babası Okeanos'u ve anaları Theis'i ziyarete
gidiyorum. Beni Rhea'nın ellerinden aldıkları günden beslemiş ve
büyütmüş oîanlar onlardır. O zamanlarda gürler sesli Zeus, Kronos'u
yerin altına ve sonsuz denizin içine atmıştı. Bu kadar uzun zamanlardan
beri, onlar birbirini yataktan ve sevişmekten mahrum ediyorlar:
Öfke ruhlarını o derece doldurmuştu. Eğer hoşlarına gidecek sözlerle
gönüllerini kandırırsam, onlar; yine kendi arzularıyla ve sonsuz
devam etmek üzere yatağa ve aşk ile birleşmeğe getirebilirsem, ismim
sevilecek ve saygı görecektir.
Gülümsemeyi seven Afrodite cevap verdi: _ İstediğini yapmamak
benim için hem yakışmaz, hem imkânsız: Sen Zeus'un, en büyük
tanrının kollarında dinlenen tanrıçasın.
Böyle dedi, ve koynundan nakış işlenmiş kordelâyı çözdü;
üstünde sevgililik, arzu, en uslu akıllı insanların gönüllerini ayartan
aşk, bütün sihirler, efsunlar işlenmişti. Here'nin ellerine vererek ve en
güzel isimleriyle anarak şöyle dedi:
— Koy şunu entarenin plisesine. Sana diyorum ki, gönlünde
bu derece yer tutan dileğine ermedikçe gittiğin yerden dönmiyeceksin.
314/555
Böyle dedi, ve büyük, güzel gözlü Here'yi gülümsetti; Here
kordelâyı entarisinin katmerine sakladı.
Zeus kızı Afrodite, konağına dönerken Here bir sıçrayışla
Olympos'un en üst tepesinden ayrıldı. Pieria'ya ve güzel Emathia'ya
kondu, oradan da atlara düşkün Thrakialıların karlı dağlarına atıldı.
Ayakları toprağa değmiyordu. Athos dağından, nihayet tanrısal
Theos'un şehri Lemros'a seldi. Orada Ölüm'ün kardeşi Uyku'yu buldu.
Elini tutarak ona bütün isimleriyle şöyle dedi:
— Uyku, bütün tanrıların ve bütün insanların Hanı! Vaktiyle
sesime kulak vermiştin, şimdi de beni dinle buna karşılık, bundan
sonra her gün sana şükredeceğim. Sana yalvarıyorum, Zeus'un kaşları
altındaki ışıklı gözlerini, ben onun kolları arasına sevişmek arzusu ile
atılmış olacağım sırada uyut.
Tatlı Uyku şöyle cevap verdi:
— Here, kutsal tanrıça, büyük Kronos'un kızı, daima var olan
tanrılardan bir başkası olsa, bütün varlıkların babası Okeanos
ırmağını bile uyutabilirdim. Fakat Kronosoğlu Zeus'a ne yaklaşabilir,
ne de kendi istemedikçe ve bana emretmedikçe uyutabilirim. Bir defa
daha, vaktiyle, sözünü dinlemiştim de bu yüzden başıma ne belâlar
gelmişti! Şu küstah Zeus oğlunun, Troyalıların sitesini yıktıktan sonra,
yelken açıp İlion'dan uzaklaştığı gündü. Egid kalkanını tutan Zeus'un
315/555
zihnini uyuttum; tatlılığımı, üstüne yaymıştım; o sırada ise senin gönlün
fena niyetler düşünüyordu; Denizde yaramaz rüzgârları estirip
Zeus'un oğlunu Kos şehrine kaçırtmıştın. Zeus uyanınca beni aramıştı;
ele geçirseydi Ether'in üstünden fırlatacak, denizin dibinde yok
edecekti: Gece, tanrılarla insanlara baş eğdiren Gece yetişip beni kurtarmıştı.
Şimdi de benden, yok olmamla sona erecek bir hizmet
istiyorsun.
Büyük, güzel gözlü Here Sultan şöyle cevap verdi:
— Uyku, niye böyle gönlünle kaygılanıyorsun? Gürler sesli
Zeusun, vaktiyle oğlu Herakles için kızdığı kadar, şimdi de, Troyalılar
için öfkeleneceğini mi sanıyorsun? Haydi, gel, ben sana Kharis
(Cemal) tanrıçalarından birini veririm, karın olarak ismini
taşıyacaktır.
Böyle dedi. ve Uyku çok sevinerek şöyle cevap verdi:
— Pekiyi! Öyle ise, Styks suyu hakkı için, yemin et bana; bir
elinle besleyici yere ve öbürü ile kıvılcım saçan denize (suya) dokunarak;
böylece, aşağıda Kronos'un etrafını saran tanrılar şahitlerimiz
olsunlar. Yemin et ki, genç Kharis tanrıçalarından, ta öteden beri arzu
ettiğim Pasithe'yi bana vereceksin.
316/555
Böyle dedi, ve beyaz kollu tanrıça Here, olmaz demedi.
Uykunun istediği şartlar içinde, Tartar'ın altındaki Titanların hepsinin
isimlerini anarak and içti. Yemini edip bitirdikten sonra, ikisi beraber
yola çıktılar, Lemnos ve İmros şehirlerinden ayrıldılar; bir buğu içine
sarılarak tez yol kestiler, canavarlar yatağı çok pınarlı İda'ya ulaştılar.
Lektos'ta artık denizi terketmiş oldular. Şimdi kara yolundan gidiyorlardı
ve yürüdükçe ayaklarının altında ormanlı tepeler titrerdi. O zaman
Uyku, kendisini Zeus görmeden, durdu; çok yüksek bir çam
ağacına çıktı. Bu, İda'nın üstünde yetişmiş olan çamların en ulusu idi,
havanın içinden Ether'e kadar yükseliyordu.
ZEUS, HERE'NİN KOLLARINDA UYUR
Here çabuk, Gargas'a İda'nın en yüksek tepesine erişti. Bulut
devşiren Zeus, onu gördü ve görür görmez, hep tedbir düşünen ruhu
aşk ile doldu: Bu, vaktiyle, anababa farkına varmadan birbirlerinin
kollarına atıldıkları zamanki aşka benziyen bir aşk idi. Zeus ayağa
kalktı ve Here'ye bütün isimleriyle şöyle dedi:
— Here, Olympos'tan, böyle ne diye geliyorsun? Atların, araban
da yok?
Ona, Here Sultan düzenli bir cevap verdi:
317/555
— Bereketli yerin son sınırlarına, tanrıların babası Okeanos'u
ve anaları Thetis'i ziyarete gidiyorum. Beni konaklarında besleyip
büyütenler onlardır. Şimdi, onları bunca uzun bir zamandan beri
yataktan ve sevişmekten alıkoyan kavgaya son verip, aralarını bulmak
istiyorum. Atlarım çok pınarlı İda'nın eteğinde, beni Yer ve Su sınırlarına
ulaştırmağa hazır duruyorlar. Buraya bu saatte gelişim senin
içindir: Sonradan darılıp bana niye haber vermedin, demeyesin diye.
Bulut devşiren Zeus şöyle cevap verdi:
— Hera, oralara gitmek için daha sonra da vakit bulursun.
Haydi, yatalım, doya doya aşkın zevkini sürelim. Şimdiye kadar, seni
sevdiğim zamandan beri, şu andaki kadar şiddetli bir sevişme arzusu
duymuş değilim.
Here Sultan düzenli bir cevap verdi:
— Müthiş Kronosoğlu, bu söylediklerin nasıl sözlerdir? Şu
saatte, güpegündüz, İda'nın tepelerinde benimle sevişmeğe bu derece
şiddetli arzu sana nasıl gelir? Ya ölümsüz tanrılardan biri gelir de bizi
kucak kucağa uyumakta görürse, sonra gidip öbür tanrılara da anlatırsa
işin sonu ne olur? Hayır, eğer istediğin bu ise, gönlün bundan
hoşlanıyorsa, beri gidelim, odamızda yatalım.
318/555
Bulut devşiren Zeus şöyle cevap verdi:
— Here, korkma, seni öyle bir yaldız bulutu ile saracağım ki,
ne tanrı, ne insan, buraya gelip göremez. Güneş bile, ışınları en keskin
iken, araya sızıp göremiyecektir.
Böyle dedi, ve Kronosoğlu, karısını kollarının arasına aldı. Altlarında
tanrısal toprak üzerinde taze lotoslardan, safranlardan, sümbüllerden,
süsenlerden, kalın bir çemen bitti, yetişti; onun üzerine
altın bulutla sarılmış yatıyorlardı; ondan parlak bir çiy sızıyordu.
POSEIDON, AHAYLILARI DAYANMAĞA ÇAĞIRIYOR
Böyle, tanrıların babası, Gargar tepesinde, rahat, aşkın ve tatlı
uykunun verdiği gevşeklik içinde, kollarında karısı, uyuyordu. O sırada
Uyku, Ahaylıların gemilerine doğru koşar, Yeri sarsan yerin sahibine
haberi götürür. Yanına yaklaşarak şu kanatlı sözleri söyler:
— Şimdi, Poseidon, açıktan açığa Danaoslulara yardım edebilirsin.
Zeus uyumakta iken, bir ân için olsun, üstünlüğü onlara ver.
Ben onu tatlı bir gevşeklikle sardım. Here de ona oyun oynadı, kolları
arasına girerek aşk baygınlıkları verdi.
319/555
Böyle dedi, ve Poseidon'un Danaoslulara yardım etmek arzusunu
arttırdı. Tanrı, hemen sıçradı, emirler verdi:
— Argoslular, bu sefer de Priam oğlu Hektor'un gemilerimizi
ele geçirmesine, zafer şanını kazanmasına fırsat verecek misiniz?
Eskiden böyle söylediği gibi, şimdi de övünüp duruyor. Bunun sebebi
Ahilleus'un koca karınlı gemilerinin yanında, öfkeli gönüllü seyirci
oturmasıdır. Fakat Ahilleus olmasa da, öbürleri, hepimiz, birbirimizi
cesaretlendirip sebat edersek, büyük kaygımız kalmaz. Haydin, hepimiz
söyliyeceğim gibi yapalım, ordudaki kalkanların en iyileri, en
büyükleri ile korununuz; alev saçan tulgalar altında alınlarınızı saklayınız;
ellerinize en uzun mızrakları alınız, ondan sonra yürüyelim.
En başta ben yürüyeceğim, ve güveniniz bana, Hektor artık,
yiğitliği ne kadar ateşli olursa olsun, bize kafa tutamıyacaktır.
Böyle dedi, ve hepsi gönül arzusu ile dinleyip kabul ettiler.
Yaralı oldukları halde Hanlar, Tydeoğlu, Odysseus ve Atreoğlu
Agamemnon savaşçıların hazırlanmasıyla uğraştılar. Ayrı ayrı
herkesin yanına giderek silâhların iyi, sağlam, uygun olmasına dikkat
ettiler. Hepsi kamaştırıcı tunç silâhlarla örtündükten sonra yola çıktılar;
en başta Yeri Sarsan Poseidon yürüyordu. Kuvvetli elinde büyük,
korkunç, yıldırıma benzer bir kılıç tutuyordu.
320/555
Ün salmış Hektor da Troyalıların saflarını hazırladı. O zaman,
savaşçıları birbirine sıkılaştıran düğümler lâcivert sorguçlu Poseidon
ile ün salmış Hektor'un elinde, görülmemiş bir şiddetle çarpışma
başladı: Biri Troyalılara, öbürü Argoslulara yardım ediyordu. Ne
müthiş Boreas'ın esmesiyle kabaran denizin dalgalanıp sahillere çarpmasından
çıkan çağlayışlar; ne bir dağ ormanı tutuşturan ateş herşeyi
cayır cayır yakarken, yükselen sesler; ne de azgın rüzgârların yeşil
yapraklı meşeleri ve daha başka ağaçları inleterek işitilen böğürmeler
Troyalılarla Ahaylıların çarpışmasından göklere çıkan haydalar kadar
korkunç olmaz.
HEKTOR'UN YARALANMASI
Ün salmış Hektor, en önce, kargısını Ayas'a, kendisine dönmek
üzere iken, fırlattı, ve yanılmaksızın, göğsünün üstünde birleşerek
duran iki kayışa silâhın ucu ulaştı: İki kayıştan biri kalkanını, öbürü
gümüş çivili kısa kılıcını tutmak içindi. Bu kayışlar, nazik teni korudu
ve Hektor silâhının boşuna atılmış olduğunu görerek titizlendi. Ölümden
sıvışmak için yarenlerine doğru çekilirken, Ayas Telamanoğlu,
onun üstüne bir taş fırlattı: Bu taşlardan oralarda çok vardı, gemileri
payandalamağa yarıyorlardı. Ayas bunlardan birini arabasının rampası
üzerinden fırlatmıştı. Taş, Hektor'un göğsüne, boğazına yakın
çarparak onu bir topaç gibi döndürdü. O anda Zeus Ata'nın bir
yıldırımı ile ulu bir meşe ağacı kökleri sökülerek yere devrilmişti, aynı
zamanda ağır ve pis bir kükürt kokusu yayılmıştı. Hektor'un ateşi,
çabuk, bu alâmet önünde azaldı; mızrağı elinden düştü ve etrafında
tunç silâhları pırıltılarla çınladı. Ahaylıların oğulları, yüksek naralarla,
üstüne atıldılar ve mızraklar atarak kendi taraflarına çekip almağa
çalıştılar. Fakat kimse budunlar çobanını yaralıyamadı ve eliyle ona
321/555
dokunamadı. Yarenleri onu kollarına alıp kaldırdılar, arkada beklemekte
olan tez yürüyüşlü atlarının, kıvılcım saçan arabasının ve seyisinin
yanına götürdüler. Acı acı hıçkırırken şehre doğru taşıdılar.
Fakat turgaçlı Ksanthos suyunun geçit yerine eriştikleri zaman,
arabadan yere indirdiler. Zeus'un oğlu olan bu ırmağın suyundan
üstüne serptiler; rahat nefes aldı, gözlerini açtı, dizüstü oturarak
ağzından siyah kan kustu. Sonra sırtüstü uzandı, gözlerini karanlık
bürüdü.
TROYALILAR GERİYE ATILIYORLAR
Hektor'un uzaklaştığını gören Argosluların iç ateşi tazelendi.
Troyalılar üzerine atıldılar ve artık kavgadan başka bir şey düşünmüyorlardı.
O zaman, ilk önce Oileoğlu, ayağına çabuk Ayas, sivri temrenli
kargısı avucunda, öne atılırken Enops oğlu Satnios'u yaraladı: Enops,
davarlarını otlatırken kusursuz bir su perisini kucaklamış, bu çocuk
ondan doğmuştu. Ün salmış savaşçı Ayas, Satnios'u böğründen vurmuştu;
adam sırtüstü düştü ve etrafında, Troyalılarla Danaoslular
arasında canlar yakan dövüş başladı. Yaralıyı savunmak için Panthoos
oğlu Polydamas, mızrağını sallıyarak öne atıldı. Areilyk oğlu
Prothoenor'u sağ omuzundan yaraladı; güçlü mızrağıyla omuzunu
deşip geçirmişti; adam elleriyle toprağı avuçlıyarak tozun içine düştü.
Polydamas, korkunç bir zafer nârasıyla övündü:
322/555
— Bu sefer de Panthoos oğlunun elinden çıkan kargı boşuna
atılmış değildir; bu kargıyı bir Argoslu teni içinde götürdü, ona dayanarak
Hades'e inecektir sanırım.
Böyle dedi, ve Argoslular kaygı içinde kaldı. Şanlı Ayas Telamonoğlu
herkesten çok kederlendi, çünkü Prothoenor ona çok yakın
düşmüştü. Öteki uzaklaşırken, çabuk, parlak mızrağını üstüne fırlattı;
fakat Polydamas yana sıçrayıp kara ölümden sıvışabildi, fakat Antenor
oğlu Arkeolohos vuruldu: Tanrılar onun ölümüne karar vermişlerdi!
Kargı baş ile boynun birleştiği yere, omurga kemiklerinin sonuncusuna
gelerek iki veterini kesti. Düştü, ve bacaklarından, dizlerinden
çok önce başı, ağzı, burnu yerlere serilmişti. Ayas da bu sefer kusursuz
Polydamas'a haykırdı:
— Polydamas, düşün de bana doğrusunu söyle: Bu adamın
hayatı Prothoenor'un hayatına değmez mi? Bana asaletsiz görünmüyor,
babası anası da asaletsiz değildir. Atkısrak terbiyecisi Antenor'un
kardeşi, veya oğludur, değil mi? Onda ailenin çehre çizgileri yüksek
derecede vardır.
Söylediğini bilerek söylemişti; ve Troyalıların ruhu kaygı
içinde kaldı. Az sonra Akamas, kardeşinin cesedini ayağından çekmek
istiyen Beotialı Promahos'u, mızrağı ile yaraladı. Akamas da yüksek
bir zafer narası atarak övündü:
323/555
— Bağıran Argoslular! Böbürlenmekten doymazlar! Kaygı,
keder yalnız bizim için olacak değildir. Ölümü siz de tanıyacaksınız!
İşte mızrağımla düşen sizin Promahos, yerde yatıp uyuyor. Kardeşimin
diyetini ödenmemiş bırakmak istememiştim. Bir insan sefere
çıkarken, evde, ancak bunun için felâketten koruyacak bir kardeş
bırakır.
Böyle dedi, ve bu zafer narası üzerine Argosluların ruhu kaygı
içinde kaldı. Yüreği herkesten çok heyecanlanan yiğit Peneleos,
Akamas'ın üzerine atıldı, fakat Akamas kaçınabildi; bunun üzerine
Peneleos, Hermes'in Troyalılar arasında en çok sevdiği, sayısız sürüler
sahibi Forbas'ın oğlu İlione'yi yaraladı. Peneleos onu kaşın altından
vurarak gözünü çıkardı; mızrağı gözle ense arasına batırdı. Adam iki
kolu uzanmış çöktü. Bunun üzerine Peneleos sivri kısa kılıcını çekerek
enseden vurdu, baş, tulgasıyla yere düştü: Mızrak da hep göze batmış
duruyordu. Bu başı, mızraktan tutarak, bir haşhaş başı gibi havaya
kaldırdı, ve Troyalılara zafer nidasıyla şöyle haykırdı:
— Gidin Troyalılar, gidin, şanlı İlione'nin sevgili babasına,
anasına, benden haber verin: Saraylarına kapanıp yas tutsunlar, inleyip
hıçkırsınlar. Alegenor oğlu Promahos'un karısı da kocasının
sılaya dönüşünü görüp sevinemiyecektir, gemilerimiz bizi genç Argosluları
Troya'dan alıp hepimizi sılaya götürecekleri gün.
Böyle dedi, ve hepsinin vücut üyelerini bir titreme aldı;
gönülleri huzurdan uzak, gözleriyle, ölümün uçurumundan kaçacak
yer aramışlardı.
324/555
Şimdi söyleyiniz bana, Müz'ler, Olympos'ta kanatları olan tanrıçalar,
ün salmış Yeri Sarsan'ın Savaş kafesini Argoslular tarafına
ağdırdığı saatten beri, en ilki hangi Argoslu kanlı soykalar kaldırıp
götürebilmiştir? En önce Ayas Telamonoğlu, Gyritias oğlu Hürtios'u
yaraladı. Antilohos, Falkes'i ve Mermer'i öldürdü. Merion, Morys ile
Hippotion'u vurdu. Teukros, Prothoon'la Perifetes'i yok etti. Atreoğlu
da savaşçılar çobanı Hyperenor'u böğründen çarptı. Birçoğu ise Oile
oğlu ayağına çabuk Ayas'ın eliyle yok oldu: Ayas ki, Zeus'un dileğiyle
Bozgun'a tutulan insanları kovalamakta eşi yoktur.
325/555
ŞAN : XV
ZEUS'UN UYANIP ÖFKELENMESİ
Tam bozgun içinde, Danaosluların kolları altında birçoğu
düştükten sonra, kazıklar şebekesini ve hendeği aşarak arabaların
yanında, yüzleri sararmış, paniğe tutulmuş, durdular. O ara İda'nın
tepeleri üzerinde Zeus, tahtı altından Here'nin yanında uzanıyordu.
Bir sıçrayışla ayağa kalktı. Troyalılarla Ahaylılara baktı: Birinciler
hırpalanmış, ikinciler arkalarından kovalıyor. Argosluların ortasında
da Poseidon Han ovada, Hektor'u, yere yatmış gördü. Boğucu bir nefes
darlığı içinde, kendinden geçmiş kan kusuyor; etrafına yarenleri toplanmış.
Vuran herhalde şöyle böyle bir Ahaylı değil! Onu görünce
tanrıların ve insanların babası yürekten acıdı; Here'ye kızgın bir gözle
bakarak şöyle dedi:
— Hey yola gelmez, Here! Senin kötü düzenlerin yüzünden
tanrısal Hektor kavganın dışına atılmış, ordusu bozguna uğramış. Bu
büyük şirretliğinin meyvesini en önce kendin yiyeceksin gibi geliyor
bana: Kalkıp sana adamakıllı bir dayak atmak istiyorum. Havalar
arasında asılmış kaldığın günü unuttun mu? Ayaklarına birer örs
bağlamış, ellerine kırılmaz bir altın zincir vurmuştum, sen ether
içinde, bulutlar arasında, öyle asılmış kalmıştın. Öteki tanrılar, yüksek
Olympos'ta, boşuna homurdanıyorlardı: Sana yaklaşamıyorlar,
yardımda bulunup kurtaramıyorlardı. Elime geçirdiğimi, tutup eşikten
öteye fırlatıyordum: Ötesi berisi bir hayli zedelendikten sonra yere inebilsin
diye. Böyle iken tanrısal Herakles için yüreğimi sızlatan acıdan
kurtulamıyorum. Sen burağanları kandırarak, Boreas rüzgârlarından
yardım görerek Herakles'i kötü niyetlerle sonsuz denizler üzerine
kaçırmış, sonra güzel Kos şehrine götürmüştün. Onu oradan ben, nice
zorluklar çekerek kurtarmış, at-kısrak yatağı Argos'a getirmiştim.
Bütün bunları sana hatırlatıyorum ki, artık bana oyun oynamaktan
vazgeçesin. Göreceksin, şimdi de, bu yatak, bu sevişme, öbür tanrılardan
ayrılıp buraya gelmen, kollarıma girmen bu oynadığın oyun
da hiç bir işine yaramıyacaktır.
Böyle dedi, ve büyük gözlü Here ürkerek kanatlı sözler söyledi.
— Altımızdaki Yer ve üstteki geniş Gök ve tamuya dökülen
Styks suyunun dalgaları şahit olsunlar mutlu tanrılar için en büyük
sayılan yemin ile and içiyorum; senin kutsal başın için, hiçbir sebeple
ağzıma almadığım birleştirici nikâhımız için de andiçiyorum ki, Yeri
sarsan Poseidon, benim düzenimle Hektor'a ve Troyalılara karşı kalkmış
değildir. Ahaylıları gemilerin yanında, bitkin bir halde görüp
kendi gönlü ile acımış, yardımlarına koşmuş olacaktır. Fakat, ben ona,
kara bulut sahibi tanrıya, senin istiyeceğin yere gitmesini öğütlemeğe
hazırım.
Böyle dedi, ve tanrılarla insanların babası gülümsiyerek şu
kanatlı sözleri söyledi:
— Güzel, büyük gözlü Here Sultan, eğer sen, bundan sonra,
benim düşüncelerime uygun düşüncelerle, ölümsüzler arasında
327/555
oturmuş olsan, Poseidon da arzularını değiştirir, benim ve senin gönlümüzü
almağa yanaşırdı. Eğer sözlerinde samimî isen, şimdi, tanrılar
arasına git, buraya da İrisi ve ün salmış okçu Apollon'u yolla.
TANRILAR USLANDIRILIYOR
Böyle dedi, ve kolları beyaz tanrıça Here itiraz etmedi. İda'nın
tepelerinden yüksek Olympos'a gitti. Çok memleket gezmiş bir adamın
zihni nasıl şu veya bu ülkeye bir an içinde varırsa, Here Sultan o kadar
büyük bir tezlikle Zeus'un sarayına uçmuştu. Orada bütün ölümsüzleri
toplanmış buldu, onu görünce hepsi ayağa kalktı, elde sağrak, selâmladılar.
En önce yanına koşan (toplantılar tanrıçası) güzel Themis'in
elinden sağrağı aldı, bu tanrıça kendisine kanatlı sözler söyledi:
— Here, ne yaptın? Bir hoş görünüyorsun? Kocan, Kronosoğlu
seni hayli korkutmuş olacak.
Kolları beyaz tanrıça Here ona cevap verdi:
— Sorma, tanrısal Themis; onun nasıl yüksekten bakan, yüreği
yumuşamaz bir tanrı olduğunu bilirsin. Sen hemen, sarayda, bütün
tanrıların paylarını alacakları bir ziyafet hazırla. Öbür ölümsüzlerle
birlikte, sen de, Zeus'un bildireceği yaman işleri öğreneceksin;
328/555
şimdiden haberini benden al: Bütün tanrılar ve insanlar için, hattâ, bu
ziyafette hazır bulunacak mutlular için sevinç verecek konular pek
olmıyacaktır.
Here Sultan böyle deyip oturdu. O zaman, Zeus'un Sarayında
tanrılar titizlendiler. Here dudak bükerek güldü. Fakat koyu lâcivert
kaşlarının üstünde alnı hiç neşeli değildi; ve yüreği sıkkın, hepsine
şöyle dedi:
— Biz çok safız; Zeus'a kızmak, gücenmek düşüncesizliktir.
Sözle veya kuvvetle kanaatini değiştire-bileceğimize hâlâ inanıyor
muyuz? Fakat o, bizden ayrı yerlere çekiliyor, bize aldırdığı yoktur.
Bütün ölümsüz tanrılardan daha güçlü ve daha kudretli olduğunu açık
açık söylüyor. Her birinize vereceği cefalara katlanmaktan başka bir
şey yapamazsınız. İlk sınamanın, bugünden, Ares'le başlıyacağından
korkarım. Oğlu kavgada ölmüştür: Ares, Askalafı çok severdi ve oğlu
olduğunu söylerdi.
Böyle dedi, ve Ares hemen el ayalarıyla gürbüz butlarını dövdü
ve söz alarak şöyle dedi:
— Olympos'ta oturan tanrılar, öldürülen oğlumun öcünü almak
için Ahaylıların gemilerine doğru gidersem bana kızmayınız,
Zeus'un yıldırımına çarpılıp ölülerle beraber kan ve toz içinde yatmak
kaderimde olsa bile ben buna karar vermişimdir.
329/555
Böyle dedi ve Korkut ile Bozgun'a atlarını arabaya koşmalarını
emretti, kendi de o ara parlak silâhlarını takındı. Bu gidişle Zeus
eskisinden daha müthiş öfkelenecek, ölümsüzlere daha büyük hınç besliyecekti,
eğer bütün tanrılar için korkuya düşen Athene oturduğu
yerden kalkmasaydı; bir sıçrayışla divanhaneye geçerek, Ares'in
başından tulgasını, omuzundan kalkanını almasaydı, en son güçlü
ellerinden tunç mızrağını da koparıp yukarıya dikmeseydi. Aynı
zamanda azgın Ares'i şöyle azarladı:
— Zırdeli, sen artık aklını büsbütün kaçırıyorsun! Sana işitmek
için kulaklar boşuna mı verilmiş? Demek ki, utanma, düşünme sende
artık hiç kalmamış. Şimdi, şu anda, Olympos'lu Zeus'un yanından
gelen kolları beyaz Here'nin söylediklerini duymadın mı? Birçok fenalıklardan
sonra tekrar Olympos'a dönmek zorunda kalırsan senin için
daha iyi mi olur? O, şimdi Troyalıları da Ahaylıları da bırakıp buraya
(Olympos sarayına) gelir, hepimizi kakıştırır: Hem suçlu suçsuz ayırmadan,
önüne geleni eline alır. Sana, bir kere daha, oğlunun
ölümünden duyduğun öfkeden vazgeçmeği öğütlerim. Senin oğlundan
kolları daha güçlü nice başkaları ölmüş, daha da ölecektir; insandan
doğmuş bütün dölleri ölümden kurtarmak kolay bir şey değildir.
Böyle dedi, ve ateşli Ares'i bir koltuğa oturttu. Bu ara, Here,
Apollon'u ve tanrıların habercisi İris'i ayrı çağırarak onlara kanatlı
sözler söyledi:
— Zeus size çok tez İda'ya gitmenizi emrediyor. Hemen gider,
buyurduklarını dinler ve yerine getirirsiniz.
330/555
Here Sultan böyle konuştu, ve iki tanrı uçup havalanırken
kendi de dönüp yerine oturdu, iki tanrı çok pınarlı, canavar yatağı
İda'ya ulaştılar. Gür sesli Kronosoğlu'nu Gargar tepesinde oturmuş
buldular. Güzel kokulu bir bulut içinde şanlı bir oturuşu vardı. Tanrılar,
ikisi de ayakta, onunla yüzyüze, durdular. Zeus onları görünce
yüreğinde hiç öfke kalmadı: Karısının sesini hemen dinleyip itaat etmişlerdi.
En önce İris'e seslenerek kanatlı sözler söyledi:
— Yel ayaklı İris, hemen git, sadık bir haberci olarak, bütün
söyliyeceklerimi Poseidon Hana ulaştır. Ona emret, kavgayı dövüşü
bıraksın, tanrıların yanına veya tanrısal denize çekilsin. Bu emri dinlemez,
itibara almazsa, gücü kuvveti ne kadar olursa olsun üstüne
varacağım zaman, bana kafa tutmağa kalkmasın. Kuvvetçe ondan çok
üstün olduğumu söylüyorum, doğumca da onun ağabeyisiyim. Benden
bütün başkaları korkarken, onun, karşıma geçip akranım gibi
konuşmağa hiç pervası yoktur.
Böyle dedi ve yel ayaklı İris, itirazda bulunmadı. İda tepelerinden
kutsal İlion'a doğru uçtu. Kar veya donmuş dolu etherden kopan
Boreas'ın bastırışı altında nasıl yağarsa, tez uçuşlu iris uzaylar
arasında onun gibi uçmuştu. Ün salmış Yeri sarsan tanrıya yanaşarak
şöyle dedi:
— Yerin sahibi, kılları lâcivert tanrı, ben buraya egid kalkanını
tutan Zeus'tan bir haber getirmek için geliyorum. Bana emrediyor:
Kavgayı dövüşü bırakasın, tanrıların yanına veya tanrısal denize
çekilesin. Bu emri dinlemez, hiç itibara almazsan, kendi buraya gelip
331/555
seninle yüzyüze savaşacağını söylüyor, güçlü kolundan kaçınmanı
öğütlüyor; çünkü senden çok daha kuvvetli ve doğumca ağabeyin
olduğunu iddia ediyor; bütün tanrılar ondan korkarken, senin bir
akran gibi karşına geçip konuşmağa pervan yoktur, diyor.
Ona karşı ün salmış Yeri sarsan titizlenerek cevap vedi:
— Vay! Ne kadar şanlı olursa olsun, fazla yüksekten lâf
söylemiş! Ben onunla bir iken, beni küçümsüyor, zorla, ondan küçük
olduğumu kabul ettirmeğe kalkıyor. Biz Kronos'tan çıkmış üç kardeşiz,
hepimizi Rhea doğurdu: Zeus, ben ve üçüncümüz olarak ölüler Hanı
Hades. Herşey (bütün var olan şeyler) üçe pay edildi: Kur'a çekilerek
benim payıma sonuna kadar beyaz denizde oturmak düştü. Hades
karanlık gölgeyi aldı. Zeus'a da pay olarak, .etheriyle, bulutlarıyla geniş
gökler isabet etti. Yer ve yüksek Olympos üçümüz arasında
müşterek kaldı. Bunun için ben, Zeus'un keyfine göre yaşıyamam. İstediği
kadar kuvvetli olsun; beni, değersizin biri imiş gibi, kollarıyla
korkutmasın. Bu büyük ve ürkütücü sözleri babaları olduğu kızlarına
ve oğullarına saklasa çok daha iyi ederdi; onun emirlerini, istesinler
istemesinler, onlar dinlesinler. Yel ayaklı İris ona cevap verdi:
— Yerin sahibi, kılları lâcivert tanrı, çok sert sözlerini oldukları
gibi mi Zeus'a götürmeliyim? Yoksa, düzeltmelere yer verecek misin?
İyiler daima düzeltmeyi kabul ederler. Bilirsin ki, Eriny'ler (adalet tanrıçaları)
kardeşlerden, ağabeylerin arkasından giderler.
332/555
Ona karşı Yeri sarsan Poseidon cevap verdi:
— Tanrısal İris, bana söylediklerin çok gereğince söylenmiştir.
Habercinin kadere uygun bir görüş sahibi olması da ayrı bir iyiliktir.
Fakat onunla ben, ikimiz, aynı değerde paylar almış iki tanrı iken,
Zeus'un bana kızgın sözlerle çıkışması yok mu, işte beni candan
gönülden yakan budur. Böyle ise de, bu seferlik baş eğeceğim. Fakat
sana söyleyecek, yürekten kopan başka şeylerim var: Eğer, benim ve
ganimetler devşiren Athene'nin, Hermes'in ve Hefaestos Hanın arzularımıza
kulak asmıyarak yüksek İlion şehrini kurtarmak istemede
direnirse, talan ettirmek ve Argoslulara zafer şanını vermekten
kaçarsa, bilsin ki, ikimiz arasında onarılmaz bir kin olacaktır.
ZEUS'UN TROYALILARA YARDIM ETMESİ
Böyle deyip, Yeri sarsan Ahaylıların ordusundan ayrıldı, gidip
denize daldı; Ahay kahramanları da ortadan kaybolmasına kaygılandılar.
O zaman bulut devşiren Zeus, Apollon'a seslenerek şöyle
dedi:
— Şimdi, sevgili Foebos, git, tulgası tunçtan Hektor'u bul; Yeri
sarsan yerin sahibi, öfkemin uçurumuna düşmemek için, bundan
sonra tanrısal denizde olacaktır. Başkaları şimdiden kavganın ne
kadar kayıplara mal olduğunu öğrenmişlerdir, bunlar Kronos'un
etrafını alan aşağıdaki tanrılardır. Sen şimdi ellerine saçaklı egid
333/555
kalkanını al, sonra iyice sallayıp Ahaylı kahramanları bozguna uğrat.
Sen, Okçu, kendin, ün salmış Hektor'a yakından bak. Onda büyük bir
güçlük yarat, iç ateşini alevlendir, Ahaylılar kaçışıp gemilerine ve
Hellespont (Çanakkale) denizine ulaşıncaya kadar. O andan sonra,
kendim, söz ile iş ile Ahaylıların da acılardan biraz nefes almasına
çalışacağım.
Böyle dedi, Apollon da babasına itaat etti. İda'nın tepelerinden,
kanatlı varlıkların en çabuk uçanı, güvercin avcısı bir milân
kuşu gibi, uçarak indi; Priam oğlu tanrısal Hektor'u oturmuş buldu;
artık yere serilmiş değildi, kendinde taze bir kuvvet toplamış, yanlarındaki
yarenlerini tanıyabiliyor. Boğucu nefes darlığı ile ter dökme
durmuş; egid tutan Zeus'un dileği onu uyandırmıştı. Uzağa atan Apollon
yaklaşarak ona şöyle dedi:
— Hektor, Priamoğlu, sen niçin böyle başkalarından uzak,
bitkin bir halde oturmuş bulunuyorsun? Sen bir kaygıya uğramışa
benziyorsun
Ona tulgası kıvılcım saçan Hektor çok zayıf bir sesle cevap
verdi:
— Yanına gelip böyle soruşturan, sevgili tanrı, sen kimsin? Sen
haberini almadın mı: Ahay gemilerinin pupaları önünde ben, adamlarını
öldürmekte iken narası gür Ayas da göğsüme bir taş atarak
334/555
takatimi, iç ateşimi doldurdu. Gerçekten o gün Hades'e inip ölüleri ziyaret
edeceğimi sandım. Yüreğim o derece göğsümden fırlayacak gibi
olmuştu.
Bunun üzerine uzağa atan Apollon Han cevap verdi:
— Şimdi artık korkun kalmasın, Kronosoğlu'nun İda tepelerinden
sana gönderdiği yardımcı çok kuvvetlidir; altın kılıçlı Foebos
Apollon'dur; çoktan beri seni ve siteni koruyan benim. Haydi, şimdi
git, araba sürücülerinin cesaretini alevlendir; çabuk yürüyen atlarını
koca karınlı gemilerin yakınlarına sürsünler; sonra ben gidip bütün
Ahaylı kahramanların sırtını geri çevirteceğim.
HEKTOR YİNE KAVGA MEYDANINDA
Böyle dedi ve budunlar çobanı Hektor'un yüreğine taze ve
büyük bir yiğitlik yürüdü. Kahraman, tanrının sesini işittiği anda ayaklarını,
baldırlarını oynatıp araba sürücülerini cesaretlendirmeğe gitti.
Kimi vakit köylülerin ve köpeklerinin boynuzları dallı budaklı bir geyiği
veya bir yaban keçisini kovaladıkları görülür, fakat kaderi o gün
yakalanmasını istemez, hayvana sarp bir kaya veya gölgeli bir koru
sığınak olur: Gürültülü sesler üzerine bir arslan çıkagelerek hepsini
kaçışa sürer. Bunun gibi, Danaoslular yığınla ve kesiksiz olarak düş-
manlarını kovalıyor, kılıçları ve iki temrenli mızrakları ile
335/555
hırpalıyordu, fakat Hektor'un savaşçı safları arasında dolaştığını
gördükleri anda korkuya tutuldular, yüreklerinin iç ateşi söndü.
O zaman Antemonoğlu Thoas onlara seslendi. Etolialıların en
iyisi olan bu genç savaşçı mızrakta usta, yakından dövüşmede cesurdu
ve Mecliste, genç savaşçılar arasında tartışmalar geçerken ondan
üstün pek az Ahaylı gelirdi. Akıllı akıllı söz alıp konuştu:
— Vay, vay! Gözlerimle ne şaşılacak bir şey görüyorum! Ölümden
sıvışabilen Hektor yeniden, bir kere daha canlanmış! Herkes, gönlüyle
ve kuvvetle, onu Telamanoğlu Ayas'ın kolu altında mahvolmuş
biliyordu. Fakat, bu sefer de bir tanrı, korumuş, kurtarmış; bugün de
çok tehlikeli olacağından korkuyorum; çünkü Gürler Kronosoğlu'nun
dileğiyle olmasa, onu, nice Danaoslunun dizlerini çöktürmüş olan şu
Hektor'u böyle ateşli bir yiğitlikle, saflar arasında görülmezdi. Haydin,
hepimiz benim dediğim gibi yapalım. Yığınlara gemilere dönmek emrini
verelim; biz de, ordunun en cesur savaşçıları olmakla övünen bizler,
burada duralım, karşısına çıkalım, bakalım, dikilmiş kargılarımızla
onu tutabilir miyiz, görelim. Öyle sanıyorum ki, çok ateşli görünüyorsa
da, Danaosluların yığınları arasına sokulmağa cesaret edemiyecektir.
Böyle dedi, ve hepsi canla dinliyerek itaat ettiler. Ayas'ın, İdomene
Hanın, Teukros'un, Merion'un ve Ares eşi Meges'in etrafında,
savaşçılar çağrılarak, kavgaya, Hektor'a ve Troyalılara kafa tutacak
şekilde bir nizam verildi.
336/555
AHAYLILAR HİSARLARININ ARKASINA
SÜRÜLÜYOR
Troyaldar yığınla hücuma kalktılar, başlarında Hektor, büyük
adımlarla ilerliyor, önünde ise Foebos Apollon yürüyordu. Omuzlarını
bir bulut örtüyordu. İnsanları kaçışa süren egid kalkanını elinde
tutarak yol kılavuzluğu ediyordu.
Argoslular dayanışarak karşı koymakta; iki taraftan uğultulu
naralar yükselmekte. Yayların kirişlerinden oklar fışkırmakta; cesur
ellerden birçok kargılar çıkmakta, gidip yine cesur delikanlıların etlerine
saplanmakta, bir çok kargı da yarı yolda kalıp yere düşüyor, canlara
kıymak susuzluğu içinde istedikleri gibi insan etinden doyumlarını
alamıyorlar. Foebos Apollon egid kalkanını hareketsiz tuttuğu
müddetçe silâhlar, her iki taraftan, hefdeflerine ulaşıyor, insanlar
düşüyor. Fakat atları tez yürüyüşlü Danaosluların karşısında gözleri
onlara dikilmiş, kalkanı sallamağa başladığı ve yüksek naralar attığı
zaman göğüslerinde yürekleri efsunlanıp, ateşli yiğitliklerini kaybediyorlar.
Vakit olur ki, karanlık gecenin ortasında, bir sürü öküz veya koyun,
bekçisiz kaldıkları bir sırada çıkagelen bir aslanın kakıştırıcı
saldırışına uğrarlar, Onun gibi, artık cesaretleri kırılmış Ahaylılar bozguna
uğramışlardı: Apollon aralarına panik yaymış, üstünlüğü
Hektor'a ve Troyalılara vermişti.
Kavga artık darmadağın olmuştu. Her savaşçı eline başka bir
savaşçı geçirip öldürüyordu. Hektor, Stikios ile Arkesilas'ı öldürdü.
Ene, Medon ile İase'yi yıktı. Medon tanrısal Oile'nin halayıktan oğlu,
337/555
ayağına çabuk Ayas'ın kardeşidir. İaşe, Atinalıların başıdır; ona
Bukolide Sfel'in oğlu denilen Polydamas, en ön safta Mekist'i, Polite'si,
tanrısal Agenor'u öldürdü. Paris de Deikos'u, saflar arasına kaçarken,
arkadan, omuzunun altından vurdu, ve tunç temreni dibine kadar
batırdı.
Ölüleri silâhlarından soyarlarken Ahaylılar hendeğe ve kazıklar
şebekesine çarpıp kalmışlardı. O zaman, her yana kaçışarak, ister
istemez hisarı aşmak zorunda bulundular. Bunun üzerine Hektor yüksek
sesle Troyalılara haykırdı:
— Gemilere! Yürüyün ileriye! Kanlı soykaları bırakın!
Gemilerden uzak yerlerde kimi görürsem, ona haber vereyim, oracıkta
ölüm vardır. Hem öldükten sonra, hısımları yakınları ona ateşle yakmak
törenini yapmıyacaklar, cesedini köpekler kapıp sürükliyecek.
Böyle dedi, ve kamçısını omuzu üstüne kaldırarak saftan safa
koşuyor, Troyalıları cesaretlendiriyordu. O zaman, hepsi birbirlerini
kavgaya iştahlandıracak arabalarını hayret verecek lakırdılar arasında
sürüyorlardı. Önden yürüyen Foebos Apollon, bir tekme ile, hiç zahmet
çekmeden, duvarın meyilli kısmını yıktı, derin hendeğin içine
devirdi; mızrak taliminde kuvvet denemek için fırlatılan silâhın erimi
kadar geniş bir gedik açılmıştı. Oraya tam taburlarla üşüştüler. Apollon,
elinde kutsal egid kalkanı, önde yürüyordu.
338/555
Ondan sonra, Ahaylıların bütün hisarını, hiç bir kuvvet harcamadan
yıktı! Bir çocuk deniz kenarında, kumdan oyuncaklar yapar,
sonra keyfi isterse bir tekme ile yıkarak nasıl eğlenirse, onun gibi, sen
Foebos, tiz nâralar tanrısı Ahaylılara bunca emeklere ve kavgalara mal
olan hisarı yıkıverdin, Argosluları panik içine koydun.
Ahaylılar gemilerin yanında durdular, dayanışarak tutunmağa
çalışırken ellerini kaldırıp tanrılara ateşli dualar ettiler. İhtiyar Ahaylı
Han Nestor da yıldızlı göğe doğru ellerini kaldırarak dua etti:
— Zeus Ata! Eğer bir zamanlar, buğdayı bol Argos ilinde öküz
veya koyun butları yakarak yalvardıkları dönüşü (sılayı) da vâ'dettinse
ve tutacağına söz verdinse bugün bunu hatırla. Bizden felâket gününü
uzaklaştır; hey ulu Olympos'lu tanrı! Ahaylıları Troyalılara ezdirme!
Böyle dedi, hep tedbir düşünen Zeus, büyük bir gürleyişle
gürledi: İhtiyar Neleoğlu'nun duasını dinlemişti.
GEMİLERİN YANINDA GEÇEN KAVGA
Fakat Troyalılar egid kalkanını tutan Zeus'un gürleyişini
işitince, taze bir yiğitlik ateşiyle Argosluların üstüne atıldılar:
Kavgadan başka bir şey düşünmüyorlardı. Rüzgârların baskısıyla,
339/555
geniş denizin kabaran dalgaları bir teknenin üstüne nasıl abanır, bordalarından
içeri yayılırsa onun gibi Troyalılar, uğultulu naralar içinde
hisarı aştılar ve arabalarını sürerek gemilerin pupalarına yakın
kimileri iki temrenli mızraklarıyla, kimileri de arabalarından kavgaya
giriştiler; Argoslular direnerek Troyalıların hücumunu karşıladılar;
fakat sayıca daha çok iseler de, onları gen atıp gemilerden uzaklaştıramıyorlardi;
Troyalılar da Danaosluların birliklerini bozamıyorlar,
barakaların ve gemilerin arasına sokulamıyorlardı. Bir geminin
omurgasının taban ağacını ölçmek için, Athene'nin ilhamıyla, sanatını
iyi bilen ustanın elindeki çırpı ne kadar düz ise, iki ordu arasındaki
savaş, dövüş hattı da o kadar düzdü Birbirleriyle gemi başında
dövüşüyorlardı. Hektor gelmiş, şanlı Ayas'ın karşısında yer almıştı.
İkisi bir gemi için savaşıyorlardı, fakat ne biri ötekini savup gemiye
ateş verebiliyor, ne de öteki gökten inen belâyı başından kovabiliyordu.
Ün salmış Ayas Klytiosoğlu Kaletor'u, gemiyi ateşe vermek üzere
iken, öldürdü: Mızrağıyla göğsünün ortasından vurmuştu, adam
yuvarlanarak elinden yanmış kundak düştü. Hektor, kardeş
çocuğunun siyah tekne önünde düştüğünü görünce, yüksek sesle Troyalılara
ve Lykialılara haykırdı:
— Troyalılar, Lykialılar, yakından dövüşmede usta Dardanlılar!
Kavgayı öyle çabuk bırakmayın, tehlike altındayız: Klytios
oğlunun yardımına koşun; Ahaylılara gemilerin ortasında düşen bu
savaşçının silâhlarını soymağa fırsat vermeyin.
Böyle dedi ve parlak mızrağını Ayas'ın üstüne fırlattı. Hedefe
ulaşmıyan silâh, Mastoroğlu Lykofron'a, Ayas'ın seyisine değdi.
Ayas'ın yanında ayakta duruyordu, tunç temren kulağın altında başını
deşti. Adam, geminin pupasından, sırtüstü, tozun içine yuvarlandı:
340/555
Vücudunun üyeleri kırılmıştı. O zaman Ayas ürperdi, kardeşine
seslenerek şöyle dedi:
— Sevgili kardeşciğim, Teukros, ikimizin sadık dostu
Mastoroğlu işte ölü yatıyor. Kythere'den bize gelirdi ve sarayda ona
yakın akraba saygısı gösterilirdi. Ulu gönüllü Hektor öldürdü. Sana
Foebos Apollon'un vermiş olduğu yay nerede? Çarçabuk hasma ölümü
götüren oklarını ne yaptın?
Böyle deyince, Teukros, anlıyarak yanına koştu. Elinde temrenleri
geriye atan yayı, oklarla dolu sadağı tutuyordu; hemen Troyalılara
ok yağdırmağa başladı. Böylece, Pisenor'un ün salmış oğlu
Kleitos'u, şanlı Penthonoğlu Polydamas'ın sırtını vurdu. Kleitos, ellerinde
dizginler, arabasını taburların en sık kakıştıkları noktaya doğru
sürüyordu; Hektor'a ve Troyalılara yaranmak istiyordu. Felâket ona
çabuk erişti. Ağır hıçkırıklar kaynağı ok, arkadan, boynuna çarptı; arabasından
yıkıldı; atlar ürkerek kaçışırken boş arabayı şuraya buraya
sürüklediler. Polydamas Han en önce görerek atların önünü kesti,
hayvanlar seyisi Protiaonoğlu Astynoos'a verdi, onları sesinin erimi
içinde daima hazır tutmasını tembih ettikten sonra, saflar dışında
dövüşen savaşçıların arasına gitti.
Teukros başka bir ok aldı, tulgası tunçtan Hektor'a attı. Değip
yüreğinden vursaydı, kahramanlıklarını durdurur, Ahay gemilerinin
önündeki kavgayı sona erdirirdi. Ama Hektor'u korumakta olan
Zeus'un ince zihni aldanmaz. Zeus, bu şanı, Telamanoğlu Teukros'a
vermedi. Teukros, Hektor'un üstüne çekerken sağlam yayın korkusuz
341/555
kirişini Zeus kırdı, yay elinden düştü; ürperme içinde seslenerek
kardeşine şöyle dedi:
— Eyvah, eyvah! Bir tanrı bizim kavga düzenlerimizi açık açık
bozuyor: Bir gün önce taktığım yeni kirişi kırdı, aynı zamanda yayı
elimden düşürdü.
Telamanoğlu büyük Ayas cevap verdi:
— Kardeşciğim, git, yayını ve bütün oklarını yere koy: Tanrı,
Danaoslulara kızmış, herşeyi altüst ediyor. Şimdi uzun mızrağını eline
al, kalkanını omuzuna at. Sonra Troyalılara karşı kavgaya katıl, başka
savaşçıları da cesaretlendirerek, oraya götür. Güçleri kuvvetleri üstün
de gelse, güzel gemilerimizi, savaşsız, ele geçirmelerine meydan vermemeliyiz.
Haydin, ateşli savaşçılığımızı hatırlıyalım
Böyle dedi, ve Teukros gidip yayını barakada bıraktı, onun
yerine dört kat kalkanını omuzuna aldı, cesur başına at kılından sorguçlu
tulgasını giydi; eline sivri temreni tunçtan mızrağını aldı ve çarç-
abuk Ayas'ın yanına gelerek yer aldı.
Hektor, Teukros'un attığı okun kaybolduğunu görünce, yüksek
sesle haykırdı:
342/555
— Troyalılar, Lykialılar ve yakından dövüşmede usta Dardanlılar,
erkek olun a dostlar! Koca karınlı gemilerin ortasında, ateşli
savaşçılığınızı hatırlayın. Kendi gözlerimle, bir kahramanın Zeus
düzeniyle oklarının kaybolduklarını gördüm. Zeus şu saatte Argosluların
kuvvetini zayıflatıyor, bizimse yardımımıza geliyor. İçinizden
uzaktan veya yakından vurulanlardan, kimin kaderinde varsa ölür.
Vatanı uğrunda ölen için utanç yoktur. Karısının, çocuklarının geleceği
sağlanmış olur; Ahaylılar gemilerine binip buradan vatanlarına dönecekleri
gün, evine, atalardan kalma mülküne kimse dokunmıyacaktır.
Böyle dedi, ve herkesin savaşçılık ateşini alevlendirdi. Ayas da
kendi yarenlerine seslenerek şöyle dedi:
— Ayıp size, Argoslular! Şimdi öyle bir saate gelindi ki, ya yok
olacağız, veya sağesen kalıp gemilerimizden felâketi uzaklaştıracağız.
Hektor gemilerimizi alırsa, artık vatanınıza yayan dönebileceğinizi
umar mısınız? Adamlarını cesaretlendiren şu Hektor'un gemilerimizi
yakmağa gösterdiği büyük azmi görmüyor musunuz? O da yarenlerini
kavgaya çağırıyor, dansa değil. Bizim için düşmanla yakından
kollarımızla, ateşli savaşçılığımızla dövüşmekten başka yapacak hiçbir
şey kalmamıştır. Yaşıyacak mıyız, yok mu olacağız? Bunu bir anda
deneyip kestirmek, değerce bizden aşağı düşmanların saldırışları
altında uzun boylu hırpalanıp durmaktan çok daha iyidir.
Böyle dedi, ve herkesin ateşli savaşçılığını alevlendirdi. O zaman
Hektor, Perimedoğlu Fokidialıların başı Skedios'u yakaladı; Ayas
da yayalar kılavuzu, Antenor'un parlak oğlu Laodamas'ı eline aldı.
343/555
Polydamas da Kylienli Otos'u, ulu gönüllü Epealıların başı Fyleoğlunu
öldürdü. Meges görerek üstüne atıldı, fakat Polydamas sıvışıp kurtuldu:
Apollon, Panthoos oğlunun saflar önünde ölmesine meydan
vermedi. Onun yerine Meges'in mızrağı Kroismos'un göğsüne saplandı.
Adam takırdı ile yuvarlandı; Meges ölünün silâhlarını soymağa
çalışırken, kargı savaşında usta Lampetoğlu Dolops görerek üstüne
hücum etti; yakından, mızrağı ile Fyleoğlunun kalkanına değdi; fakat,
sağlam zırhı korudu. Meges, bunun üzerine, at kılından sorguçlu tunç
tulgaya nişan alarak sivri kılıcıyla tulgayı uçurdu; kızıl ergovan rengine
boyanan tulga tozlar içine düştü: Meges, yenmek ümidini kaybetmeden,
Dolops ile boğuşurken, cesur Menelas yardıma yetişti. Mızrak
avucunda, Dolops görmeden, yanına kadar sokuldu; arkadan,
omuzlarından vurdu: Öldürmeğe hırslanmış gibi, temren yürüyerek
göğsünü deşti geçti; adam, yüzükoyun, yıkıldı. İki hasmı, omuzundan
tunç silâhlarını soymak için ilerlediler. Fakat o zaman Hektor bütün
kardeşlerini yardıma çağırdı, ve ondan önce ün salmış Melanip'i
görerek çıkıştı:
— Böyle gevşeyip kavgayı bırakacak mıyız, Melanip?
Öldürülen kuzen için senin yüreğin hiç kaygılanmaz mı? Dolops'un
silâhlarını soymak için nasıl uğraştıklarını görmüyor musun? Benimle
gel. Artık Argoslularla uzaktan kavga edilemez: Bundan sonra ya onları
mahvedeceğiz, ya onların yüksek İlion'u temellerine kadar yıktıklarını
ve ahaliyi kırıp geçirdiklerini göreceğiz.
Böyle dedi, ve başa geçip yürüdü; arkasından ölümsüzler eşi
ölümlü Melanip de yürüdü. Bu ara, Telamonoğlu büyük Ayas da Argoslulara
haykırdı:
344/555
— A dostlar! Erkek olduğunuzu gösterin! Yüreğinize utanma
duygusunu sokun! Canlar yakan boğuşmalarda birbirinizi utandırarak
cesaretlendirin. Utanma duygusu olan savaşçılardan sağ kalanlar ölenlerden
daha çok olur. Kaçanlara yardım edilmez, hiçbir şeref
gösterilmez.
Böyle dedi, fakat çoktan kendileri de düşmanı geri sürmek arzusunun
ateşiyle yanıyorlardı. Öğütlenen duygu yüreklerinde
doğmuştu. Gemilerini korumak için, şimdi, tunç silâhlarla gerçek bir
hisar dikmişlerdi. Zeus ise onlara karşı Troyalıları uyandırıyordu.
Narası gür Menelas, Antilohos'a yaklaşarak şöyle dedi:
— Antilohos, Ahaylılar arasında senden daha genç, ayakları
senden daha çabuk, kavgada senden daha yiğit kimse yoktur. Saflar
dışına bir sıçrayıp Troyalılardan adam vurmağa atılmıyacak mısın?
Böyle deyip uzaklaştı, fakat etki altında kalan Antilohos, ilk
safın dışına çıkarak, etrafına ihtiyatlı bir göz attıktan sonra mızrağını
fırlattı; silâh boşuna atılmamıştı: Kavgaya katılmak üzere olan, ulu
gönüllü Melanip'i göğsünden memeye yakın, vurdu; hemen takırdı ile
düştü, gözlerini gölge kapladı. Antilohos üstüne atıldı. Bir köpek,
avcının yaraladığı, bir okla dermanını kestiği bir geyik yavrusunun
üstüne nasıl atılırsa, Antilohos da onun gibi, Melanip, senin üstüne
silâhlarını üzerinden soymak için, öyle sıçradı. Fakat keskin gözünden
kaçmıyan Hektor, boğuşma arasından, bu tarafa koştu. Antilohos, bu
derece cesur bir savaşçı iken, bir kabahat işlerken yakalanan bir
hayvan gibi, korkuya tutularak kahramandan kaçındı. Fakat bu ara
345/555
Hektor ile Troyalılar, Nestoroğlunun üstüne kargılarını yağdırıyorlardı.
O ise, durmadı ve yarenlerinin yanına ulaşmadan yüzünü
çevirmedi.
TROYALILARIN GEMİLERE SON HÜCUMU
Troyalılar, kan içen arslanlar gibi gemilere saldırıyorlardı;
böylece her an savaşçılık ateşlerini alevlendiren Zeus'un buyurdukları
yerine geliyordu; öbür yandansa, bu tanrı Argosluların yüreğini efsunluyor,
zafer şanını onlardan esirgiyordu. Gönlüyle bu şanı Priamoğlu
Hektor'a vermek istiyordu. Hektor, gemileri şaşılacak bir ateşle yakacak,
böylece Thetis'in meymenetsiz dileği olacaktı. Hep tedbir düşünen
Zeus, kendi gözleriyle, yanacak bir geminin alevini göreceği saati
bekliyordu. Ondan sonra, gemilerden çıkacak bir karşı saldırış neticesinde
zafer şanı Danaosularda kalacaktı. Zeus bu düşünce içinde,
Hektor'un koca karınlı gemilere karşı olan büyük savaşçılık arzusunu
bir kat daha arttırmıştı. Azgın Hektor, kargısını sallıyan Ares gibi, veya
dağdan ormanlara yayılan yangın gibi geliyordu: Dudakları köpürmüş,
kaşlarının altında gözleri alev alev olmuştu; şakaklarında tulgası kıvılcımlar
saçıyordu. Fakat ömrü kısa olacaktır; şimdiden Pallas Athene,
kaderinde olduğu gibi. Peleoğlunun gücü altında düşeceği günü ona
doğru yaklaştırmaktadır. Şimdi, bozmak arzusuyla, düşman saflarını
yokluyor; nerede en koyu bir yığın ve en güzel silâhlar görse, oraya
saldırıyor, fakat büyük arzusuna erişmeğe gücü yetmiyordu. Düşmanlar,
dayanışarak, bir hisar gibi; beyaz denizin kenarında, çağlayışlı
rüzgârların ve kabarmış geniş dalgaların hücumlarına uğramış sarp,
güçlü kudretli bir kaya gibi tutamıyorlardı. Bulutlu bir gök altında,
rüzgârların kabarttığı azgın dalgalar açık denizde kalmış tek bir
tekneye nasıl çarparlarsa, dalgaların köpükleri altında kalan teknede
346/555
azgın rüzgârla nasıl karmakarışık olursa; gemicilerin yürekleri ürperir,
şaşkınlığa uğrar; ölümden nasıl güçlükle sıvışabilirlerse, bunun gibi
Hektor'a Troyalıların hücumları altında, Ahaylıların göğüsleri içinde
yürekleri parçalanmaktaydı.
Şimdi, yüzleri gemilere dönmüş, ve ön gemiler, ilk olarak
çekilmiş olanlar, Argoslular için bir hisar halini almıştı. Troyalılar
buraya da enikonu sokulmuşlardı. Argosluları bu gemilerden biraz
çekilmek zorunda bırakmışlardı. Fakat barakaların yanında da dayanışarak
tutunmada ayak diriyorlar; meydan içinde dağılışmıyorlardı:
Utanma ve korku, bu iki duygu, onlara sebat etmeği emrediyordu.
Durmadan birbirlerini azarlıyorlar, utandırarak sebatı sağlıyorlardı.
Nestor, Ahaylıların ihtiyar başı, savaşçıları birer birer dolaşarak, onları
anababa, hısım akraba adına, dayanmağa yalvararak çağırıyordu:
— Dostlar, erkek olun, birbirinizin yüreğine utanma duygusunu
verin. Herkes çocuklarını, karısını, mülkünü, konağını, hısımlarını
hatırlasın bunlardan yaşıyanları da ölenleri de anınız. Onlar
şimdi burada bulunmadıkları için, ben onların adına, size yalvarıyorum:
arka çevirip kaçmayın, ayak direyip tutunun.
Böyle dedi, ve herkeste savaşçılık ateşini alevlendirdi. Yine bu
ara Athene gözlerinden o şaşılacak sisli bulutu kaldırdı: gözleri şimdi
her iki yönü, hem gemileri, hem kimseyi esirgemiyen bozgunu tam bir
aydınlık içinde görüyorlardı. Narası gür Hektor'u ve yarenlerini, hem
arkasında durup kavgaya karışmıyanları, hem gemilerin yanında
dövüşenleri açık açık gördüler.
347/555
Ulu gönüllü Ayas, öbür Ahayoğullarıyla, aynı safta sıkışıp durmaktan
hoşlanmıyordu. O, gemilerin ön ve art köprüleri üzerinde
büyük adımlarla geziniyor, elinde, yirmi iki arşın uzunluğunda bir bordalama
sırığı sallanıyordu. Ata binmek sanatında usta bir adam, kimi
vakit, bunlardan dört tane seçerek bir araya koşar, en kalabalık yoldan
onları, ovanın ortasından şehre sürer. Erkekli kadınlı büyük bir
kalabalık durup seyrederler. Adam, durmadan atların birinden
öbürüne atlıya atlıya yolunda ilerler. Bunun gibi, Ayas, gemilerin ön ve
art köprüleri üstünde uzun adımlarla giderek sayısız gemilere hâkim
oluyor, yüksek naralarla haykırarak Danaosluları gemileri ve
barakaları savunmağa çağırıyordu. Fakat Hektor da sağlam cebeli
Troyalıların yığınları arasında durmaz. Can yakan bir kartal, yem kaygısıyla
bir ırmakta dolaşan kazlar, turnalar, uzun boyunlu kuğular gibi
kuşlardan bir alay üzerine nasıl hücum ederse, onun gibi Hektor da
bütün kuvvetiyle öne atılarak gemilerden birine hücum eder. Onu,
Zeus, büyük eliyle arkasından sürer, ve onunla birlikte Troyalıları da
sürükler.
Yine gemiler arasında çok acı bir kavgaya girişildi. Yine emekten
ve yorgunluktan hiç hisleri kalmamış gibi, büyük bir savaşçı içi
ateşiyle dövüşüyorlardı: Ahaylılar felâketi uzaklaştırmak ve ölümden
kurtulmak için kavgada sebat ederken Troyalılar, göğüslerinde ve
yüreklerinin derinliğinde gemileri ateşe vermek ve Ahaylı savaşçıları
kırıp geçirmek ümidini besliyorlardı. Hektor güzel ve tez yürüyüşlü bir
gemiye: Protesilas'ı Troya'ya getiren ilk Ahay gemisine hücum ediyordu
bu gemi sahibini vatanına geri götürmiyecektir. Bu gemi için
Ahaylılar ve Troyalılar, yakından, boğuşuyorlardı. Artık uzaktan oklar
atılmıyor, mızraklar fırlatılmıyordu; hatlar yaklaştırılmış, baltalar, bilenmiş
kazmalar, kılıçlar iki temrenli süngülerle canakıymak hıncıyla
birbirlerinin üstüne atılıyorlardı. Palalar, kılıçlar ellerinden,
omuzlarından yerlere saçılıyor, kara toprak kara kanla ıslanıyordu.
348/555
Hektor bir gemiyi pupasının son ucundan tutarak Troyalılara
haykırıyordu:
— Ateşi yaklaştırın, hepiniz kavgayı uyandırın! Zeus bize şu
saatte bütün geçen günlerden çok daha değerli bir gün vermektedir:
tanrıların dileği dışında buraya gelen ve bize bunca kaygılar getiren
gemiler bugün elimize geçecektir. Vaktiyle Zeus zihinlerimizi çelmiş
ise de bugün kendisi bize kılavuzluk ediyor, emirlerini veriyor.
Böyle dedi, ve hepsi her zamandan çok Argoslular üzerine atılmağa
hazırdı. Ayas artık tutunacak halde değildi. Yağan silâhlara baş
eğiyordu. Kendisini bitkin hissederek geminin köprüsünü bıraktı,
biraz çekildi, yedi ayaklı bir sıraya (bank) oturdu. Yüksek naralarla
Danaoslulara haykırıyordu:
— Danaoslu kahramanlar, Ares tapuğçuları dostlarım! erkek
olun dostlarım, ateşli yiğitliğinizi hatırlayın. Bir yandan imdat almak
ümidimiz olabilir mi? Eskisinden daha sağlam başka bir hisarımız
olabilir mi? Hayır! Yakınlarda çekilebileceğimiz hisarlar, kuleleri
sağlam bir şehir, öcümüzü almağa hazır ve gücü yeter bir demos da
yoktur. Kalın cebeli Troyalıların ovasındayız, denize kadar sürülmüş,
vatanımızdan uzak bulunuyoruz. Selâmet kavgada gösterilecek
gevşeklikle değil, yalnız kollarımızla sağlanır.
349/555
Böyle dedi, ve taze bir coşkunlukla düşmanı gemilerden uzaklaştırmak
için sivri temrenli mızrağını kullanıyordu! Hektor'un emrine
uyarak gemilere ateşli kundak yaraladı.
350/555
ŞAN : XVI
AHİLLEUS PATROKLOS'UN YARDIMA GİTMESİNE
İZİN VERİYOR
Böyle köprüleri güzel gemi için dövüşüyorlardı. Bu ara Patroklos,
sıcak göz yaşları dökerek, savaşçılar çobanı Peleoğlunun yanına
geldi: sarp bir kayadan kara sularla akan pınarı andırıyordu. Ayakları
yorulmaz tanrısal Ahilleus görünce acıyarak ona kanatlı sözler söyledi:
— Niçin böyle ağlıyorsun, Patroklos? Annesinin yanında
dolaşan ve kucağına alsın diye, eteğine asılıp ağlıyan küçük bir kız
çocuğuna benziyorsun, bu döktüğün gözyaşlarında. Myrmidonlara
veya bana söyliyecek bir şeyin mi var? Fthia'dan gelmiş bir haber mi
aldın? Söylendiğine göre, Aktoroğlu Menoetios hayatta imiş; Eak oğlu
Pele de, Myrmidonları arasında, hayatta imiş bizi ikimizi, ancak bu
ikisinin ölümü kederlendirebilirdi. Yoksa, Argosluların, koca karınlı
gemilerinin yanında, kendi haksızlıkları yüzünden, mahvolmalarına
mı kaygılandın? Konuş, düşündüğünü saklama söyle de her ikimiz
bilelim.
Buna sen, araba sürücüsü Patroklos, derinden içini çekerek
cevap verdin:
— Ahilleus, Peleoğlu, Ahaylıların en yüksek savaşçısı, bana
darılma: Ahaylıların belini büken yük çok fazla ağır, bir vakitler, arabalarındaki
en cesur erler, şimdi, kimi uzaktan kimi yakından vurulup
yaralanmış, gemilerde yatıyorlar: Tydeoğlu Güçlü Diomedes yaralı, ün
salmış savaşçı Odysseus da, Agamemnon da yaralanmış ; Evrypyl de
budundan bir okla vurulmuş. Hekimler bakıyor, merhemleriyle
yaralarını sarıyorlar. Bütün bunların, senin yüreğine bir etkisi yok,
Ahilleus. Yüreğinde sakladığın öfkenin benzerine tutulmaktan beni
tanrı esirgesin, hey yiğitliği pek yaman kahraman! Argoslulardan bu
şerefsiz felâketi uzaklaştırmadıktan sonra, başka kime - hattâ kendi
yeğenlerimize - nasıl yararlığın dokunabilir? Hey yüreğinde acıma
duygusu olmıyan, görüyorum, senin baban iyi araba sürücüsü Pele,
annen de Thetis değildir. Seni çakır dalgalı deniz ve yalçın kayalar
doğurmuştur, onun için canlara kıyan böyle bir yüreğin var. Eğer kutsal
annenin Zeus'tan haberini getirdiği tanrısal bir karardan kaçınmak
için böyle düşünüyorsan bari beni gönder, hem gecikmeden, bir an
önce gönder; Myrmidonlar birliği de benimle beraber gelsin; belki ben
Danaoslular için kurtuluş ışığı olurum! Bana, o halde, kendi silâhlarını
takınmama da izin ver: kim bilir, belki Troyalılar beni sen sanırlar da
dövüşmekten vazgeçerler, şu saatte bitkin bir halde olan Ahaylılar rahat
bir nefes alırlar. O zaman, bizim için, taptaze bir kuvvet olarak,
kavgalarda yorgun düşmüş düşmanları gemilerden ve barakalardan
uzaklaştırmak, şehirlerine sürmek çok kolay olurdu.
Böyle deyip yalvarıyordu koca saf adam; bununla da kendine,
ölüm tanrıçasından yaman bir hayat sonu yalvarmış oluyordu. Ona ayağına
çabuk Ahilleus çok titizlenerek cevap verdi:
352/555
— Hey tanrı dölü Patroklos, bana neler söylüyorsun? Bildiğim
bir tanrı kararından kaygılandığım yoktur, kutsal annem de Zeus'tan
bana böyle bir haber getirmiş değildir. Benim yüreğimde ve ruhumda
en yakıcı bir kaygı vardır; makamın sağladığı imkâna dayanarak, bir
adamın, akranlarını aşağıladığını ve ellerinden şeref payını aldığını
gördüğümden bu öfke yüreğimde doğup yerleşmiştir. Fakat geçmişe
geçmiş diyelim bırakalım. Gerçi kavga ve zafer naraları gemilerine
ulaşmadıkça öfkeme son vermeği düşünmüyordum; fakat şimdi
görüyorum ki bu kadar sürüp giden bir öfkeyi, inatçılıkla, daha fazla
yürekte saklamak imkânsızdır. Peki, dediğin gibi olsun. Benim ün
salmış silâhlarımı, omuzlarına tak, benim yiğit Myrimidonları da, beraber,
kavgaya götür; çünkü Troyalılar, bir kara bulut gibi gemilerimizi
kuşatmışlar ve deniz kenarına sürülmüş olan Argosluların elinde
daracık bir toprak parçasından başka birşey kalmamış. Troya şehri
baştan başa, pervasız ayakta; çünkü artık tulgamın alev saçan alınlığını
görmüyorlar! Çarçabuk kaçışırlar, dereleri ölüleriyle dolu
bırakarak giderlerdi, eğer Agamemnon Han beni eşi gibi tutmasını bilseydi.
Şimdi ise bütün ordu darmadağınık bir halde, dövüşmek
zorunda kalmışlardır. Tydeoğlu Diomedes'in mızrağı artık azgın bir
savaşçılık ateşiyle, elinde, Danaoslulardan felâketi uzaklaştırmağa
hazır görülmüyor, Atreoğlunun sesi de artık sevimsiz başından yükselip
işitilmiyor. Kulağımda yalnız canlara kıyan Hektor'un Troyalılara
emirler veren sesi çınlamaktadır. Düşmanlar zafer nâralarıyla bütün
ovayı tutuyorlar: kavgada Ahaylıları yenmiş olduklarını ilân ediyorlar!
Fakat her şey henüz kaybolmuş değildir Patroklos Gemilerden felâketi
uzaklaştırmak için, karşı koyamıyacakları bir şiddetle üstlerine yürü.
Gemilerimizi ateşe verip alev alev yakmasınlar, bizim tatlı dönüş (sıla)
yolumuzu elimizden almasınlar! Bir de başına koymak istediğim sözü
sonuna kadar dinle; senin için bana büyük bir şan kazandırmak, bütün
Danaosluların saygısını bana bağlamaktır. Ancak o zaman bana elimden
gaspedilen kızı geri getirirler ve sayısız, çok değerli, hediyeler verirler.
Şuna da dikkat et: Düşmanı gemilerden kovduktan sonra geri
dön, eğer Here'nin gürler kocası sana ikinci bir zafer şanı daha
353/555
kazandırmak arzusunu gösterirse, savaş düşkünü Troyalılara karşı,
bensiz, kavgaya devam etme: şanımı azaltmış olursun. Gurur sarhoşu
olup Troyalıları kırmağa, bizimkileri İlion'un hisarına kadar
götürmeğe kalkma; daima var olan Olympos tanrılarından biri gelir,
yolunu keser diye kork: Uzağa atan Apollon Troyalıları çok sever. Kurtuluş
alevi, seninle, gemiler üzerinde parladıktan sonra, dönüp buraya
gel; ovada hepsiyle savaşmak işini bana bırak. Hey Zeus Ata! Athene!
Apollon! Olanca Troyalılar bir tanesine kadar ölümden kurtulmasınlar
Argoslular da yok olsunlar! Yalnız biz ikimiz yıkıntılar üzerinde
kalalım; yalnız ikimiz. Elimize (bir gelin gibi) düşecek İlion'un
duvağını biz çözelim!
HEKTOR GEMİLERİ ATEŞE VERİR
Böyle söyleşiyorlardı. Bu sırada Ayas artık tutunamıyordu,
yağan silâhlara baş eğiyordu. Zeus'un dileği ve şanlı Troyalıların silâhları
onu yenmişti. Şakaklarında parlak tulgası, silâhların çarpışlarıyla
çınlıyordu. Kıvılcımlı kalkanını, kesiksiz taşıyan sol omuzunun yorulduğunu
duyuyordu. Onu her yandan sarmış olanlar vuruşlarıyla
bunaltıyorlar, fakat yüreğini sarsamıyorlardı. Her an boğucu bir nefes
darlığına tutuluyor, ter sesleri bütün üyelerinden akıyordu. Nefes
alamıyordu. Hali kötüden daha kötüye gidiyordu.
Şimdi, söyleyin bana Müzler, Olympos'ta konakları olan tanrıçalar,
Ahaylıların gemilerine ilk önce ateş nasıl verilmişti.
354/555
Hektor yaklaşarak, büyük kılıcıyla Ayas'ın gönderi kayın
ağarından mızrağına vurdu, temren bileziğini kopardı. Ayas Telamonoğlu
artık, bundan sonra, ancak ucu kopmuş bir mızrak gönderi
sallayabiliyordu: temren, takırdı ile, uzak bir yere fırlamıştı. Ayas, o
zaman, kusursuz, yüreği ürpererek, işin içinde, tanrıların parmağını
tanıdı: bulutlar içinde gürleyen Zeus bütün kavga düzenlerini
bozmuştu; zafer şanını Troyalılara vermek istiyordu. Ayas o zaman
silâhların eriminde çekildi, ötekiler ateşi güzel gemiye attılar. Bir an
içinde söndürülmez alev yayılarak geminin pupasını yaktı. Ateşi gören
Ahilleus iki eliyle dizlerini döverek Patroklos'a seslendi:
— Kalk, tanrı dölü Patroklos, iyi at-kısrak sürücüsü! Gemilerin
yanında her şeyi yok eden ateşi görüyorum. Gemilere yayılmasına engel
ol bundan sonra kaçmamız imkânsızlığa düşmesin. Çabuk silâhlan,
ben adamları toplamağa gidiyorum.
PATROKLOS İLE MYRMİDONLAR KAVGAYA
HAZIRLANIYORLAR
Böyle dedi, ve Patroklos hemen göz kamaştırıcı tunç silâhları
takındı; önce baldırlarına topukları gümüşten güzel dolakları bağladı.
Sonra göğsüne, ayağına çabuk Eakoğlunun yıldızlı göğe benziyen
zırhını giydi. Omuzlarına gümüş çivili bir tunç kılıç, ondan sonra
büyük ve sağlam bir kalkan attı; yiğit başına köpek derisinden bir
tulga geçirdi: at kuyruğundan sorgucu üstten sallandıkça yüreklere
ürküntü veriyordu. En son, eline uygun iki sağlam mızrak aldı.
Ahilleus'un yalnız bir silâhını, kendisinden başka kimsenin
355/555
sallayamadığı mızrağı eline almadı; bunu Peiİlion tepelerinden Hiron
sevgili babasına düğün hediyesi olarak getirmişti: kahramanlara ölüm
veren bir mızraktı. Automedon'a çabuk atları koşmasını emretti; safları
bozmada, Kusursuz Ahilleus'tan sonra en çok takdir ettiği ve
kavgada en güvenilir saydığı adam Automedon idi. Tez yürüyüşlü iki
atını, yel gibi uçan Ksanhos ile Balios'u, Automedon arabaya koşulmuş
olarak getirdi.
Bu sırada Ahilleus barakadan barakaya giderek Myrmidonların
çabuk silâhlanmalarına baktı. Şaşılacak bir avcılık ateşiyle içleri
dolu kan içen kurtlar, dağda, nasıl boynuzları dallı budaklı bir geyik
yakalar, sonra paralayıp sömürürse; ağızları burunları kandan kıpkızıl,
sürü ile, bir pınarın derinden siyah akan sularını nasıl lap lap yalarlarsa
onun gibi, Myrmidonların başları ve kılavuzları ayağına çabuk
Eakoğlunun cesur seyisinin yanlarında toplanıp kavgaya hazırlanmışlardı.
Ortalarında savaşçı Ahilleus duruyor, arabaları ve silâhlı
adamları cesaretlendiriyordu.
Zeus'un sevgilisi Ahilleus Troyaya elli gemi getirmişti her
birinde elli kürekçi vardı. Onlara beş baş vermiş, yüksek kumandayı
kendi eline almıştı; hepsini, güzelce, nizama koyduktan sonra, onlara
sert bir sesle emretti:
— Myrmidonlar, hiçbiriniz, öfkem sürdüğü müddetçe, Troyalılara
karşı göstermiş olduğunuz tehditleri unutmasın. O zaman,
hepiniz bana çıkışırdınız: Yaman Peleoğlu, seni anan safra ile büyütmüş
olmalı. Acıması yok kahraman, adamlarını zorla gemilerinin
356/555
yanında alıkoyuyorsun! Öyle şirret bir öfke yüreğinde sürüp gidecekse,
bari deniz teknelerimize binip vatanımıza dönelim. Kaç defa toplanıp
yanıma gelir, bu gibi sözler söylerdiniz! İşte, o çok güç işlerin görüleceği
gün geldi: o zamanlar düşkünü olduğunuz büyük savaş gününe
erişmiş bulunuyoruz. Herbirimiz bugün öyle cesur bir yiğitlikle Troyalılarla
dövüşsün.
Böyle dedi, ve herkeste savaşçılık ateşini alevlendirdi. Hanın
sesini işitince saflar daha sık oldular. Bir adam çok sık taşlarla ördüğü
yüksek evini azgın rüzgârlardan nasıl korursa şimdi tulgalar ve göbekli
kalkanlar sıklaşıp kuvvetlendiler. Kalkan kalkana, tulga tulgaya, er ere
dayanıyordu. Hepsinin önünde iki kişi, Patroklos ve Automedon, aynı
yürekle, Myrmidonların başında kavgaya girişmeğe hazırlanmışlardı.
Ahilleus ise barakasına gitti, bir sandığın kapağını açtı. Bu güzel, sanatla
işlenmiş sandığa, Thetis, gerektikçe oğlu alıp kullanmak üzere
rüzgârlardan koruyan entariler, kaftanlar, yünden halılar yerleştirmişti.
Burada bir de çok güzel işlenmiş bir sağrak vardı: bununla,
ancak Zeus'a saçı kılmak üzere, ateş rengi şarap içilirdi. Ahilleus bu
sağrağı çıkarıp önce kükürtle arındırdı, sonra güzel akar su ile yıkadı;
ondan sonra kendi de ellerini yıkadı ve gidip ateş rengi şarabı getirdi.
En son, gözleri göğe kaldırılmış, şarabı saçtı ve duası Gürler Zeus'un
dikkatinden hiç kaçmadı.
— Zeus Han! uzaklarda oturan, Dodone ve Pelasge tanrısı!
Ayaklarını yıkamaz, toprak üstünde yatar kâhin Sel'lerin oturduğu kışı
sert Dodone üzerine hüküm süren ulu tanrı! Vaktiyle duamı kabul etmiş?
Ahaylıların ordusuna ağır vuruşlar indirerek bana saygı göstermiştin;
bu sefer de dileğimi yerine getir. Ben gemilerin ortasında
kalıyorum, arkadaşımı, bütün Myrmidonlar birliğiyle, Troyalılara karşı
357/555
savaşmağa gönderiyorum. Onu zafer şanına ulaştır, hep sesi yüksek
Zeus! Fakat kavgayı ve gemilerden zafer naralarını uzaklaştırdıktan
sonra, esen dönsün, silâhları ve yakından dövüşmeğe düşkün bütün
adamları da onunla beraber kurtulsun.
Böyle diyerek dua etti ve hep tedbir düşünen tanrıların babası
Zeus duasını dinledi: dileklerinden yalnız birini verdi, öbürüne
erişmedi: Patroklos kavgayı ve savaşı gemilerden uzaklaştıracak, fakat
sağ esen gemilere dönmeyecekti. Ahilleus, Zeus Ata'ya saçı kılıp dua
ettikten sonra, barakasına döndü, sağrağı yerine koydu; Troyalılarla
Danaoslular arasındaki canlara kıyan kavgayı seyrederek dinlenmek
üzere brakanın önüne oturdu.
Hepsi zırhlı silahlarla. Patroklos ile beraber, yürüdüler,
ilerlediler ve güçlerine güvenerek Troyalıların üstüne sıçradılar. Yol
kenarındaki inlerinden yayılan eşek arılarını rahatsız, etmeği bir
eğlence olarak âdet eden düşüncesiz çocuklar kendilerine ve
başkalarına büyük bir kaygı hazırlarlar: az, sonra geçecek bir yolcu,
istemeden, arıları ürkütecek; onlar da telaşlanıp, yavrularını korumak
için, hücuma kalkacaktır. Gemilerden ayrılan Myrmidonlar da, buna
benzer bir gönülle, Troyalılar üzerine atılmışlardı. Uzun süren bir haydalama
yükseldi. Patroklos, yüksek sesle, yarenlerine söyle dedi :
Myrmidonlar, Peleoğlu Ahilleus'un yarenleri! Erkek olun,
dostlarım, ateşli yiğitliğinizi hatırlayın; yakından dövüşmedi usta seyisleriyle,
gemilerin yanında ordu kurmuş bütün Ahaylılardan kat kat
üstün olan Peleoğlu'na şeref getirelim: Atreoğlu Agamemnon Han da,
358/555
Ahaylıların en büyük kahramanına saygı göstermemesinin nasıl bir
çılgınlık olduğunu anlasın.
Böyle diyerek herkesin savaşçılık ateşini alevlendirdi.
Hemen, toplu olarak Troyalılar üzerine yürüdüler. Ahaylıların
uğultulu seslerinden gemilerin üstüne tükenmez, çınlayışlar yükseldi.
PATROKLOS'UN KAHRAMANLIKLARI
Troyalılar Menoetios'un yiğit oğlunu ve arkasından gelen
seyisini -ikisi de kıvılcım saçan silâhlar içinde - gördükleri zaman
yürekleri heyecanlandı, safları sarsıldı; ayağına çabuk Peleoğlu'nun
öfkeli kinini bırakmış, dostluğa geçmiş olmasından korkuyorlardı. O
zaman, her biri, telâşlı gözleriyle ölüm uçurumundan kaçacak yer
aradı.
Patroklos, en önce, parlak kargısını, doğru ortaya, yokluğun
kakıştığı yere: ulu gönüllü Protesilas'ın pupasına fırlattı, Pyrehmes'i -
arabaları güzel Peonialıların başını- vurdu: Amydon'dan ve geniş akışlı
Aksios suyunun kenarlarından gelmişlerdi. Sağ omuzundan, vurulan
adam içini çekerek arkası üstü, toz içine yuvarlandı. Kendisiyle beraber
bulunan Peonialılar kaçtılar: Patroklos. kavgada en iyileri olan
359/555
kılavuzlarını öldürmekle aralarında bozgun yaratmıştı; onları gemilerden
uzaklaştırdı. alev saçan ateşi söndürdü. Yarı yanmış gemiyi
bırakan Troyalılar çok büyük bir kargaşalık içinde kaçıştılar. Danaoslular
ise derin gemilerin arasından üstlerine atıldılar sonu gelmiyen
bir uğultu yükseldi. Büyük bir dağın yüksek tepesinden şimşek
devşiren Zeus nasıl kalın bulutları dağıtır, birden yüksek tepeler, denize
uzanmış burunlar, dereler gözlere görünürse; geniş gökte ether
yırtılıp çalkanırsa bunun gibi, Danaoslular bir kere her şeyi yok eden
ateş gemilerden atıldıktan sonra, ferah bir nefes aldılar. Troyalılar,
Ahaylıların baskısı altında, henüz kaçışmıyorlardı : gemilerden ancak
zorlandıkça uzaklaşıyorlardı.
Düşman safları bozulup dağılınca, Hanlardan her biri bir
savaşçı yakaladı; en önde Menoetios'un yiğit oğlu, kaçmak isterken
Areilyhos'u, sivri temrenli mızrağı ile, kasığından vurdu ve temreni
dibine kadar batırdı: kemiği kırdı, adam, alnının üstüne, toprağa
düştü. Ares tapuğçusu Menelas Thoos'ı. kalkanın örtmediği göğüs yerinden
vurdu, üyelerinin iflahını kesti. Fyleoğlu, üstüne saldırmak
üzere olan Amfilos'tan önce davranarak onu bacağının kaba etinden
vurdu, kargısının temreni veterleri kesti; adamın gözlerini gölge
bürüdü. Nestor oğullarından Antilohos sivri mızrağı ile Atymnios'u
vurdu, tunç temreni böğrünün arasından batırdı; adam, başı önde,
yıkıldı. Kardeşinin kaderinden titizlenen Moris yaklaşarak
Antilohos'un üstüne sıçradı; fakat tanrılar eşi Thrasimedes ondan
önce silâhını attı ve Moris Antilohos'a dokunmadan Moris'i, ilk vuruşla,
omuzundan yaraladı. Adam takırdı ile düştü; gölge gözlerini
bürüdü. İki Nestoroğlunun vuruşlarıyla, Sarpedon'un yiğit arkadaşları
- Amisodar'ın iki oğlu can verdiler. - Ayas Oileoğlu, kargaşa arasında
sendeliyen Kleobal'in üstüne sıçrayıp onu diri tuttu, fakat hemen
kılıcıyla boynundan vurarak işini bitirdi Kılıç sıcak kana bulandı.
adamın gözlerine kızıl ölüm yerleşti. Peneleos ile Lykon birbirinin
360/555
üstüne atıldılar; kargıları ikisinin de, boşa gitti. Yeniden birbirlerinin
üstüne, kılıçla, sıçradılar; Peneleos, hasmını kulağın altından vurdu,
kılıç, boynun içine saplandı; yalnız deri kesilmemişti. baş, bir yana, deriye
asılı kaldı; bütün üyelerinin iflahı kesildi. Merion çabuk giden
ayaklarıyla arabasına binmek üzere iken Akamas'ı yakalayıp bir
omuzundan sançtı, adam arabasından yıkıldı. Gözlerine bir sis yayıldı.
İdomene merhametsiz tunç mızrağı ile Erymas'ı ağzından vurdu; tunç
temren beynin içinden derin bir yol açarak beyaz kemikleri kırdı. Vuruş
altında dişler söküldü, iki göz kanla doldu; ağzından burnundan
kan fışkırıyordu Ölümün karanlık bulutu adamı örttü.
Birer savaşçı öldüren Danaoslu Hanlar bunlardı Troyalılar
artık kaçıştan başka bir şey düşünmüyorlardı; ateşli savaşçılığı
unutmuşlardı.
Büyük Ayas, hep, mızrağını Hektor'un kıvılcım saçan tulgasına
fırlatmak arzusu ile yanıyordu. Fakat kavgada usta olan Hektor, geniş
omuzlarını boğa derisinden kalkanıyla örterek okların ıslığını ve
mızraklarını takırdısını gözetliyor, düşmanın bir üstünlük kazanmakta
olduğunu anlıyordu.
Patroklos ilk saflarını sarstıktan sonra, Troyalıların yolunu
kesmeğe, şehre doğru ilerlemek arzularına engel olmağa, gemiler
arasında sıkıştırmağa çalışıyordu. Gemiler yüksek duvar ve ırmak
arasında onlara hücum ediyor, kendi yarenlerinden düşenlerin öcünü
almak üzere kırıp geçiriyordu. En önce, Pronoos'u kalkanın örtemediği
yerden, parlak mızrağı ile göğsüne saldırdı. Bir vuruşla üyelerinin
361/555
iflahını kesti; adam takırdı ile yıkıldı. Ondan sonra Enopsoğlu
Testor'un üstüne atıldı. Çılgına dönen ve arabasının sandığına büzülen
Testor'un ellerinden dizginler uçtu. Patrokios yaklaşarak çene
kemiğinin sağ tarafına kargısını saplayıp dişlerini kırdı; sonra rampanın
üstünden mızrağı ile kaldırıp yere attı; yere düşmesiyle hayatı
da sona erdi Ondan sonra, üstüne sıçrayan Erylas'ın başını bir taşla
vurdu; baş güçlü tulganın altında ikiye bölündü. Adam alın önde,
düştü, insanların hayatlarına son veren ölüm: üstüne yayıldı. Bundan
sonra, Erymos, Amfotor, Epaltos, Damastoroğlu Tlepolem, Ekios, Dyris,
İfe, Evippi. Polymel ayrı ayrı yere serdiği erlerdir.
SARPEDON'UN ÖLÜMÜ
Sarpedon, cebesi karınduruksuz yarenlerinin Menoetiosoğlu
Patroklos'un vuruşları altında ezildiklerini görünce, tanrılar benzeri
Lykialılara seslenerek şöyle çıkıştı:
— Utanın, Lykialılar! Nereye kaçıyorsunuz? Ateşli yiğitliğinizi
gösterecek saat bu saattir. Bu adamın karşısına ben çıkacağım. Burada
zaferden zafere koşan, Troyalılara şimdiden bunca yamanlıklar getiren
ve bunca kahramanın dizlerini çöktürmüş olan savaşçıyı kendim sınamak
istiyorum.
Böyle dedi, ve arabasından, silâhlarıyla yere atladı.
362/555
Patroklos da, onu görür görmez, arabasından atladı. Yüksek
bir kayanın üstünde, çengel pençeli, kambur gagalı akbabalar nasıl
büyük bağırtılarla birbirinin üstüne atılırlarsa, onun gibi, onlar da
yüksek naralar atarak birbirine saldırdılar. Dolambaç düşünüşlü Kronosoğlu
onları görünce acıdı, karısı ve kızkardeşi Here'ye şöyle dedi :
— Ne yazık! benim için ölümlülerin en sevgilisi olan
Sarpedon'un kaderi Menoetiosoğlu Patroklos'un eliyle ölmektir. Fakat
şimdi gönlümle iki düşünüş, içindeyim. onu gözyaşı kaynağı kavgadan
çekip bereketli Lykia toprağına ulaştırayım mı? yoksa, şimdi, Meonetiosoğlu
Patroklos'un kolu altında öldüreyim mi?
Ona büyük gözlü Here Sultan cevap verdi .
— Tanrıların en korkuncu. Kronosoğlu, bu söylediklerin nasıl
sözlerdir? Öteden beri kaderi belirmiş bir ölümlüyü sesi ürkütücü
ölümden kurtarmak mı istiyorsun? Nasıl istersen! Fakat biz öbür tanrılar
seni onaylıyacak değiliz. Sana söyliyecek bir şeyim daha var, iyice
kafana koy: sen Sarpedon'u sağ olarak memleketine götürecek
olursan, dikkat et, bir başka tanrı da sevgili oğlunu canlara kıyan
savaştan kurtarmak isteğinde bulunabilir. Priam'ın büyük şehri
etrafında savaşan tanrı dölü savaşçılar çoktur: babaları sana düşman
olur. Sevgili oğlum Sarpedon için yürekten çok üzülüyorsan, Menoetiosoğlu
Patroklos'un kolu altında ölmesine meydan ver; ondan hayat
ve can ayrıldıktan, sonra ise, Ecel'e, tatlı Uykuya buyur, onu alıp geniş
Lykia toprağına götürsünler, orada kardeşleri ve hısımları onu bir
363/555
mezara gömerler, bir de taş dikerler: ölülere mahsus olan bu saygı ona
da gösterilir.
Böyle dedi, tanrıların ve insanların babası da itiraz etmedi.
Patroklos'un bereketli Troya ilinde vatanından uzak öldüreceği oğluna,
bir saygı göstermek için toprağa bir kan yağmuru sağanağı saçtı.
İkisi karşılıklı ilerliyerek birbirine yaklaştılar: o zaman Patroklos
Sarpedon Hanın iyi doğuşlu seyisi çok anılmış Thrasidem'i
karnından vurarak üyelerinin iflahını kesti. Sarpedon da parlak kargısıyla
atıldı, fakat silâhını Patroklos'a değdiremedi. Onun yerine kargı,
at Pedas'ı sağ omuzundan yaraladı: hayvan son nefesini vererek
tozun içine düştü, iniltilerle hayatı uçtu. Üçüncü olarak arabaya koşulmuş
olan Pedas toz içinde yatarken öbür iki atın kımıldamasına engel
oluyor, boyunduruk zorlanıyor, dizginler karışıyordu. Fakat ün salmış
savaşçı Automedon hemen çaresini buldu: yere atladı ve yandan
sarkan keskin kılıcının bir vuruşu ile ölü atı bağlıyan kayışı kesti; kalan
iki atın arabayı, doğru, yoluna sürmesi mümkün oldu. İki savaşçı da
yüreklerini yakan eski kavgayı çözmek üzere yeniden savaşa atıldılar.
Bir kere daha Sarpedon parlak kargısını attı fakat hedefe
ulaştıramadı: kargı, kahramanın kendisine dokunmaksızın sol
omuzundan geçti. Patroklos da, hemen, tunç silah avucunda. sıçrayıp
mızrağını fırlattı. elinden çıkan bu silah boşuna atılmadı, hasmını tam
zar içindeki etli yüreğinden vurdu: adam yıkıldı. Yeni bilenmiş
baltalarıyla; - bir geminin omurga ağacını yapmak için - doğradıkları
meşe, ya kavak, ya da ulu çam ağacı nasıl devrilirse onun gibi.
364/555
Patroklos'un, vuruşu ile devrilen Sarpedon boylu boyunca, atlarının ve
arabasının önünde serilmişti, elleriyle kanlı tozu sıkıyordu. Patroklos
ayağını göğsüne basarak mızrağını cesetten çekti.
SARPEDON'UN CESEDİ ETRAFINDA KAVGA
Troyalılar. gözleri fırıl fırıl Ahaylıların saldırısına karşı koyuyorlardı.
Myrmidonlar arasında, yiğitlikte kimseden aşağı kalmıyan bir
adam, ulu gönüllü Agakles'in oğlu tanrısal Epige vuruldu. Vaktiyle
güzel Budion şehrinde hüküm sürerdi: fakat şanlı bir yeğenin
öldürülmesinden sonra yalvarıcı olarak Pele'ye ve gümüş ayaklı
Thetis'e sığınmıştı; onlar da onu, saflar bozan Ahilleus'un yanına atları
güzel İlion seferinde Troyalılara karşı savaşmak üzere göndermişlerdi.
Sarpedon'un cesedine el koymak üzere ün salmış Hektor, başına bir
kaya parçası attı; güçlü tulganın altında başı ikiye ayrıldı. Adam, alın
önde, ölünün üstüne düştü, insanların hayatlarına son veren ölüm onu
da kapladı. Patroklos, yarenlerinden birinin öldüğünü görünce kederlendi.
Saflar dışındaki savaşçılar üstüne saldırdı. Tez uçan milân kuşu
küçük kuşlar üzerine atılıp onları nasıl bozguna uğratırsa, onun gibi.
sen de. iyi at terbiyecisi Patroklos, doğru Lykialıların ve doğru Troyalıların
üstüne saldırdın: arkadaşının ölümü seni o derecede titizlendirmişti!
İthemen'in sevgili oğlu Sthenelas'ı bir taşla boynundan
vurarak veterlerini ezdi.
Saflar dışındaki savaşçılar gerilediler, onlarla beraber Hektor
da geriledi. Ahaylıların önünde Troyalılar oyunda veya avda kuvvetini
denemek için cirit atan güçlü bir adamın elinden fırlayan bu uzun
365/555
silâhın erimi kadar bir yer gerilediler. Fakat Lykialı savaşçıların bay
Glaukos en önce yüz geri ederek Hellalı zengin Halkon'un sevgili oğlu
ulu gönüllü Bathykles'i öldürdü. Bathykles; kovalar ve yakalamak
üzere iken. Glaukos dönerek kargısıyla göğsünden vurmuştu. Adam
lakırdı ile yere düştü ve Ahaylıları ağır bir kaygıdır tuttu, düşen
arkadaşı düşünerek kederlenmişlerdi. Troyalılar ise sevinç içinde.
Glaukos'un etrafında kümelendiler. Fakat Ahaylılar da yiğitliklerini
unutmuyorlar üstlerine atılmaktan geri kalmıyorlardı. O zaman, Morion,
Troyalılar arasından -İda'lı Zeus'un duacısı- Otenor'un alp oğlu
Laogon'u yakaladı; mızrağı ile kulak ve çene altından vurdu; hemen
bütün üyelerinden hayat uçtu, kara gölge içinde kaldı. O zaman Ene,
tunç kargısını Merion'a fırlattı; silâhın değmiş olacağını umarak,
kalkanının altında, yaklaştı. Fakat öbürü silâhın gelişini görmüş, öne
eğilerek tunç temrenden kaçınabilmişti; kargı arkasından kayarak yere
saplandı; uzun gönder, orada, sallandı, durdu. Ene titizlenerek şöyle
dedi :
— Merion. senin çevik bir dans ustası olman hiçbir işine yaramıyacaktı:
mızrağım değseydi senin çevikliğini dindirirdi.
Ün salmış savaşçı Merion ona bakarak şöyle dedi :
— Ene, ne kadar ün salmış biri olsan da bütün senin üstüne
atılacak olanların yiğitlik ateşini güç söndürebilirsin. Sen de herkes
gibi ölümlüsün. Ben de seni, can alacak bir yerinden, tunç mızrağımla
vurabilseydim, çok güçlü kudretli de olsan, zafer şanını bana, canını da
Hades'e verirdin.
366/555
Öyle dedi, ve Menoetios oğlu Patroklos Alp ona şöyle çıkıştı
— Merion, güçlü kuvvetli de olsan, niçin böyle konuşursun
Sevgili arkadaşım, şerefe dokunaklı sözlerle Troyalıları ölünün
cesedinden uzaklaştıramazsın: önce toprağa kurban vermek gerek.
Kavgada kol, dernekte söz kararı sağlar Gereken söz düzmek değil
savaş savaşmaktır.
Böyle diyerek başa geçti, Merion da arkasından yürüdü. Peleoğlu
Ahilleus'un şanlı seyisi bir kere daha atları Troyalıların arkasına
sürdü. Zeus, ilkin, Hektor'un vücuduna gevşemiş bir ruh koydu. Hektor
arabasına binerek dizginleri kaçışa çevirdi, aynı zamanda Troyalıları
kaçmağa çağırıyordu. Zeus'un terazisinin ağdığını sezinmişti: O
zaman şanlı Lykialılar da, gemiler arasında serilmiş yatan Hanlarının
cesedini bırakıp kaçtılar. Sarpedon'un omuzlarından kıvılcım saçan
tunç silâhları soyduktan sonra; bunları Menoetios'un alp oğlu yarenlerine
vererek koca karınlı gemilere gönderdi. Bu sırada bulut devşiren
Zeus Apollon'a seslenerek şöyle dedi :
— Şimdi, sevgili Fobes, git Sarpedon'un kara kanını sil; sonra,
onu, çok uzağa götürüp bir ırmağın akar suyu ile yıka; sonra, ambrosia
merhemi sür tanrısal giysiler giydir; en son onu ikiz tanrılara:
yelayaklı Ecel ve Uykuya ver; gecikmeden, bereketli geniş Lykia toprağına
götürsünler: kardeşleri ve hısımları bir mezara gömerler, bir
de taş dikerler: ölülere mahsus olan saygı yerine getirilir.
367/555
Böyle dedi, Apollon da babasının dediğini dinledi, hemen yerine
getirdi.
PATROKLOS TROYALILARI KOVALIYOR
Patroklos atlarını ve Automedon'u harekete getirerek Troyalıların
ve Lykialıların peşine düştü; bununla büyük bir hataya düşüyordu,
akılsız adam! Eğer Peleoğlunun emrinden dışarı çıkmasaydı
kara ölüm tanrıçasından yakayı sıyırabilecekti. Fakat Zeus'un dileği
her zaman her ölümlünün dileğinden daha kuvvetlidir. Cesuru bile
şimdi kaçışa süren ve elinden zafer şanını alan, başka bir zaman ise
kavgaya ileten Zeus'tur. Bu sefer de bu işler onun göğsündeki
yüreğinden kopuyordu.
Şimdi, Patrokloü, seni tanrılar ölüme iletmek üzere :ken, en
önce kimin en son kimin canına kıydın? Önce Adrast'ı, Autonoos'u,
Ekekles'i, —sonra Magas oğlu Perim'i, Epistor'u, Melaııip'i— daha
sonra Elas'ı, Molios'u, Pyliast'i; bütün bunları öldürdün, ötekilerse
kaçmaktan başka bir şey düşünmediler.
Ahaylıların oğulları, bu gidişle, sanki kudurmuş bir mızrakla
önüne ve her yana saldırmakta olan Patroklos'un kolu ile, kapıları yüksek
Troya'yı alacaklardı, eğer, Foebos Apollon orada hisarın üstünde
—mahvını düşünmekte ve Troyalılara yardım etmekte— olmasaydı.
Patroklos üç defa yüksek hisarın bir tabyasına hücum etti, üç defa da
368/555
Apollon, kendi elleriyle, kalkanına dokunarak geri çekilmesine sebep
oldu. Bir dördüncü defa bir tanrı gibi sıçradı; o zaman Apollon
korkunç bir sesle darılarak şu kanatlı sözleri söyledi:
— Çekil, tanrı dölü Patroklos! Şanlı Troyalıların şehri senin silahınla
alınmıyacaktır: kader bunu istemiyor. Senden daha kuvvetli
olan Ahilleus'un mızrağıyla de şehir düşmeyecektir.
Böyle dedi, ve okçu Apollon'un öfkesinden kaçınmak isteyen
Patroklos bir hayli geri çekildi.
Bu sırada Hektor, Skees kapılarında, duynakları kalın atlarını
durdurdu. İçinden düşünüyordu, arabasını kavgaya sürsün mü? yoksa
hisarın arkasında toplanmaları için yarenlerine emir mi versin? Böyle
düşünmekte iken, Apollon yanına geldi. Hektor'un dayısı Asios'un
güçlü kuvvetli çehresine, kılığına girmişti. Zeus oğlu Apollon, bu çehre
altında Hektor'a seslenerek şöyle dedi:
— Hektor, savaştan niçin geri kalıyorsun? buna hakkın da yoktur,
sanırım. Hay, eğer, senin altında olduğum kadar üstünde olsaydım!
Savaştan geri çekilmenin acısını anlardın. Haydi, duynakları
kalın atlarını, doğru, Patroklos üzerine sür; kim bilir, belki sen üstün
gelirsin, Apollon belki zafer şanını sana verir?
369/555
Tanrı böyle dedi ve kavganın içine karışmağa giderken, ün
salmış Hektor, yiğit Kebriona atları kamçılayıp savaşa sürmek emrini
verdi. Bu sırada yığınlara karışmış bulunan Apollon, Argoslular
arasında uğursuz bir kargaşalık yarattı: şanı Troyalılara, Hektor'a vermek
istiyordu. Hektor bütün öbür Danaosluları bir yana bıraktı, onlardan
tek bir kişi öldürmeden, duynakları kalın atlarını, doğru,
Patroklos'un üstüne yürüttü Patroklos da, arabasından yere atladı; sol
elinde mızrağını tutuyordu; öbürü ile, parlak, sert pürtüklü, elini, dolduracak
büyüklükte bir taş aldı; bütün gücü ile fırlattı: ve bu atış
boşuna, gitmedi: Hektor'un —dizginleri tutan— arabacısı Priam'ın
halayıktan oğlu Kebrion'a ulaştı. Alnına gelen sivri pürtüklü taş iki
kaşını ezdi, kemik kırılarak gözleri tozun içine düştü. Adam, sanatla
işlenmiş arabadan bir dalgıç gibi düştü, hayat etinden kemiğinden
ayrıldı. O zaman, sen, Patroklos, alaylı bir dille, ona şöyle dedi:
— Vay, vay! ne kadar hafif adam! Ne kadar kolay atlayışlar
yapıyor! Bir gün, balıklı denizde, şu istiridye avcısı geminin üstünden
atlasa, deniz kabarık da olsa, bir çok kişiyi doyurabilirdi: arabadan
ovaya atlayışı bunu gösteriyor. Troyalılarda gerçekten iyi dalıcılar
varmış!
Böyle dedi, ve bir sıçrayışla kahraman Kebrion'un cesedi
üstüne atıldı, bir arslan. nasıl bir ağıla hücum ettiği anda göğsünden
yaralanır, cesareti felâketine sebep olursa, onun gibi, sen de, Patroklos,
ateşli bir cesaretle atıldın. Hektor da, arabasından yere atladı;
ikisi, şimdi, Kebrion'un etrafında savaşmağa giriştiler. Bir dağın yüksek
doruğunda, vurulmuş bir dişi geyik için, iki aç arslan, aynı hırs ile
onu paralamayı düşünerek nasıl birbirlerine hücum ederlerse bunun
gib, Kebrion için iki savaş ustası, Patroklos Menoetiosoğlu ile ün
370/555
salmış Hektor, merhametsiz tunç silâhlarla birbirinin tenini yırtıp
parçalamak arzusu ile yanıyorlardı. Hektor eline geçirdiği başı salıvermiyor,
Patroklos ise bir ayağı tutuyordu. Öbürleri, Troyalı ve danaoslu
savaşçılar, canlara kıyan yakından dövüşe atılmışlardı. Euros ve Notos
rüzgârları, bir dağın boğazlarında, nasıl yarışırcasına eserler, koyu sık
bir ormanın — meşe, kayın gibi uzun gövdeli ağaçlarını, şaşılacak
takırdılar içinde, sarsıp uzun taze dalları sarmaşırken nasıl kinimi
kuru budakların sesi işitilirse, onun gibi, Troyalılarla Ahaylılar
birbirlerinin üstüne, boğuşmak birisiyle, atılıyorlardı, iki tarafın hiç
biri çirkin suratlı Bozgunu aklına getirmiyordu. Kebrion'un etrafında,
pek çok sivri mızraklar ve yayların kirişlerinden fışkırmış oklar gelip
hedefe saplanmış; bir çok kocaman taşlar dövüşenlerin kalkanlarına,
tulgalarına çarpmış bulunuyordu; o ise, bir toz burgacı içinde, boylu
boyunca uzanmıştı: ustası olduğu arabaları bir daha hatırlamamak
üzere unutmuştu!
PATROKLOS'UN ÖLÜMÜ
Güneş, yürüyüşü içinde, gök ortasına gelinceye kadar, iki
taraftan atılan silahlar hedeflere ulaşıyor, insanlar düşüyordu. Fakat
işte güneş, öküzleri çözdükleri saate yaklaşınca Ahaylılar Kebrion'u
kaçırarak büyük bir üstünlük elde ettiler, omuzlarından silâhlarını
aldılar; bu sırada Patroklos, büyük bir azgınlıkla Troyalılar üzerine
atıldı. Azgın Ares'in benzeri, üç defa, ürküntü veren naralar atarak
saldırdı; üç defa dokuz adam öldürdü. Bir dördüncü defa, bir tanrı
gibi, sıçradı; fakat işte o anda. Patroklos, senin ecelin erişti: Foebes,
canlara kıyan savaşın arasından senin yanına geldi. Patroklos, kargaşalık
içinde, onun geldiğini görmedi, çünkü Apollon koyu bir buğu
ile örtülü olarak yürüyordu. Patroklos'un ardında durarak, iki omuzu
371/555
arasına ve geniş omuzlarına el ayasıyla bastı. Hemen gözleri şaşılaştı.
O zaman, Foebos Apollon, başından, uzun tepelikli tulgasını düşürdü;
tulga takırdı ile atların ayaklarına yuvarlandı. Sorgucu tozla ve kanla
kirlendi. Vaktiyle, tanrısal kahraman Eakoğlu Ahilleus'un güzel başını
ve alnını koruyan, bu sorgucu at kılından tulganın tozlara düşüp kirlenmesi
hiç akla sığar mıydı? Fakat bugün, Zeus, onu Hektor'a veriyor,
kendi başında taşısın diye: oysa ki onun da sonu yaklaşıyordu.
Patroklos'un elleri içinde mızrağı —büyük, ağır, güçlü, tunç temrenli
silâhı— parçalandı. Yüksek kalkanı, bağlayan kayışı da omuzlarından
yere düştü. Zeus oğlu Apollon Han zırhını da çözüp çıkardı. Aklı bir
baş dönmesi içinde kaldı; şanlı vücudunun üyeleri kırıldı, şaşkınlık
içinde durdu. O zaman, arkadan, bir Dardanlı gelerek, yakından, sivri
tunç temreniyle arkasından vurdu. Vuran Panthoos oğlu Euforbos,
yaşıtlarının hepsinden, kargı fırlatmada, araba sürmekte, yaya
koşusunda üstündü, işte, iyi araba sürücüsü Patroklos. sana, ilkin silah
atan bu savaşçıdır, fakat seni yıkamadı Vücudundan kayın gönderli
kargısını çektikten sonra kaçarak yarenlerinin yanına çekildi. Apollon
tanrının çarpışından sonra kargıyla vurulan Patroklos da ölümden
kaçınmak için yarenlerinin arasına sığındı.
Fakat bu ara, Hektor ulu gönüllü Patroklos'un, sivri tunç temrenle
yaralı olarak çekildiğini görünce, saflar arasından yanına gitti;
mızrağıyla karnından vurdu ve temreni iyice bastırdı. Patroklos yaman
takırdıyla düşerek Ahaylılara büyük yas getirdi. Çok defa yorulmaz bir
yaban domuzu ile savaşan bir arslanın bitkin bir hale düştüğü görülür:
yüksek dağdaki bir pınardan, her biri, yalnız kendisi su içmek
dâvasıyla, birbirine karşı kavgaya tutuşurlar, sonunda arslan, üstün
gücü ile nefesi kesilen yaban domuzunu alt eder. Bunun gibi Menoetios
oğlu Patroklos alp, bunca savaşçıyı yıkıp öldürdükten sonra, Priamoğlu
Hektor'un yakından bir vuruşu ile hayatına son verildiğini
gördü. Hektor, zafer içinde, kanatlı sözler söyledi:
372/555
— Patroklos, herhalde şehrimizi alacağını, Troya kadınlarını
esir ederek gemilerinle yurduna götüreceğini düşünüyordun. Zavallı
akılsız! Onları kurtarmak için, işte, Hektor'un ayakları çabuk atları
var: arabasını uzun uzun çekerek onu kavgaya götürüyorlar. Üstlerinden
felâket ürününü uzaklaştırmağa çalıştığım Troyalılar arasında
mızrak fırlatmada ben de ustayımdır. Seni burada akbabalar yiyecek, a
bahtı kara! Ahilleus, ne kadar yiğit olursa olsun, senin işine yaramıyacaktır.
O, seni, yalnız, kavaraya gönderirken şöyle dediğini sanıyorum:
«Patroklos cana kıyan Hektor'u göğsünde zırhını parçalamadıkça,
kanlı kanlı alıp getirmedikçe koca karınlı gemilere dönmemelisin.»
Sana böyle söylemişti, sen de, düşüncesiz aklınla inanmıştın.
Sen de, iyi araba sürücüsü Patroklos, sönmek üzere olan bir
sesle ona şöyle cevap verdin:
— Hektor, bu derece yüksekten zaferi haykırmağa vakit henüz
çok erkendir. Sana bugünkü üstünlüğü kim verdi? Kronosoğlu Zeus ile
Apollon. Beni zahmetsizce yenen onlardır: Onlar omuzlarımdan silâhlarımı
çözmüşlerdi. Senin gibi yirmi savaşçı karşıma çıkmış olsaydı,
yirmisi de, oracıkta, mızrağımın altında düşerlerdi. Meymenetsiz
kader ile Leto'nun oğlu ve insanlardan Euforbos beni böyle yere serdi;
sen ancak üçüncü olarak soymağa geldin. Fakat sana söyliyecek bir
şeyim daha var, onu kafana iyi sok: sen de uzun zaman daha yaşamıyacaksın.
Şimdiden, ölümle güçlü kader, etrafında dolaşıyor; kusursuz
Eakoğlu Ahilleus'un kolu altında yıkılmanı görmek isteyenler onlardır.
373/555
Böyle dedi; her şeye son veren ölüm onu kaplamıştı bile Ruh,
kaderine ağlayarak üyelerinden ayrılmış, yiğitlikten ve gençlikten
uzak, Hades'e ermişti. Ün salmış Hektor ona şunları söylediği zaman o
ölmüştü:
— Patroklos, niçin bana ölüm uçurumunu haber veriyorsun?
Kim bilir, belki, güzel saçlı Thetis'in oğlu Ahilleus, benim mızrağımla
vurularak, benden önce ölecektir.
Böyle dedi, ve ayağını ceset üzerine basarak mızrağını çektikten
ve ölüyü arka üstü yatırdıktan sonra, kargı avucunda,
Eakoğlunun tanrılara benzer seyisi Automedon'un üstüne yürüdü: onu
vurmak arzusu çok büyüktü! Fakat, ondan önce, ayakları çabuk atları,
tanrıların Pele'ye hediyesi ölümsüz, eşsiz atları onu uzaklaştırmışlardı
bile.
374/555
ŞAN : XVII
MENELAS PATROKLOS'UN CESEDİ İÇİN
SAVAŞIYOR
Ares'in sevgilisi, Atreoğlu Menelas, Patroklos'un, Troyalılarla
ettiği kanlı savaş içinde yıkıldığını gördü; saflar dışındaki savaşçılar
arasından, alev saçan tulgasıyla, cesedin yanına geldi, onu savunmağa
hazır, yer aldı. İlk defa doğurmak üzere olan —henüz doğumdan hiçbir
şey bilmeyen— düvenin yanında, anası, nasıl acıyan titrek seslerle,
koruduğunu gösterirse, onun gibi Sarı Menelas da Patroklos'un
yanında durmuştu. Mızrağını ve yuvarlak kalkanını önde tutuyor,
karşısına kim gelirse öldürmek arzusu ile içten tutuşuyordu. Fakat
güzel mızrakla Panthoos oğlu da kusursuz. Patroklos'un düşen cesedine
ilgisiz durmuyordu. Yaklaşarak Ares'in sevgilisi Menelas'a şöyle
dedi:
— Atreoğlu, tanrı büyütmesi, savaşçılar Hanı, çekil git bu
ölüden uzaklaş, kanlı soykasından elini çek. Troyalılardan ve ün salmış
müttefiklerinden hiç kimse cana kıyan savaş içinde, benden önce,
mızrağıyla, Patroklos'a vurmuş değildir. Eğer seni de vurup tatlı canını
almamı istemiyorsan, çekil de Troyalılar arasında bir şan kazanayım.
Buna Sarı Menelas aşırı titizlenerek şöyle dedi:
— Hay Zeus Ata! Böyle yüksekten övünmek iyi şey değildir.
Panterin, aslanın, cana kıyan yaban domuzunun göğsünde olan yüksek
iç güven, güzel mızraklı Panthoos oğullarınınkinden daha aşırı olamaz.
Ama at terbiyecisi güçlü Hyperenor bana hakaret ettiği, bana kafa tuttuğu
günden sonra gençliğine doymamıştı; ayakları üstünde, sılaya
dönüp sevgili karısını ve kaygısını çeken anasını babasını sevindirmiş
olduğunu bilmiyorum. Şimdi sen de bana karşı durmağa cesaret edersen,
senin de yiğitliğini kırarım. Ama, daha önce, başına bir felâket
gelmeden, seni geri itmeğe, yığın içine çekilmeğe davet ediyorum: En
ahmak insan bile görgüden ders alır.
Böyle dedi, fakat öbürü dinlemedi, şöyle cevap verdi: — Öyle
ise, tanrı büyütmesi Menelas saati geldi: öldürmüş olduğunu övünerek
söylediğin kardeşimin kanını şimdi ödiyeceksin. Karısını dul olarak
yeni yapılmış odasına çekilmek, anasını babasını inleye hıçkıra ağlamak
gibi katlanmaz bir yas içine attın. Bu bahtı kara insanların
hıçkırıklarına bir son vermek için senin başını ve silâhlarını götürüp
Pantyhoos'un ve tanrısal Frontis'in elleri arasına kovmalıyım. Haydi,
kavgaya girişmeği uzatmak istemiyorum: bu iş ya söz götürmez zaferle
veya kaçışla bitmelidir.
Böyle dedi, ve Menelas'ın yusyuvarlak kalkanına kargısını
ulaştırdı, fakat kalkanı deşemedi; kalkanın tuncuna çarpan temren
büküldü. Atreoğlu Menelas da hemen, tunç kargı ekle, Zeus Atayı
anarak öne atıldı; ve geriye çekilmek üzere olan Euforbos'un enseden
boğazına sivri silâhını sançıp ağır elinin bütün kuvvetiyle bastırdı.
Temren, doğru, nazik boğazın içinden yürüdü. Adam takırdı ile yıkıldı,
üstünde silâhları çınladı. Harites'in (Cemal tanrıçalarının) saçlarını
andıran kâkülleri kanla ıslanmış, baş hem altın hem gümüş ile
376/555
sarılmıştı. Bir adam, ıssız bir yerde, çok güzel, özlü, bol su ile sulanmış
genç bir zeytin ağacını besler; rüzgârlar hangi yönden eserse essin,
beyaz çiçeklerle süslenmiş yaprakları titreşir, fakat birden, çok güçlü
bir kasırga kopar, ağacı kökünden söker, toprak üzerine serer. Bunun
gibi, mızrağı güzel Euforbos Panhoos oğlu Atreoğlu Menelas'ın vuruşu
ile yere serilmişti.
PATROKLOS'UN SİLAHLARINI ALAN HEKTOR
CESEDİNİ GÖTÜREMİYOR
Dağda büyümüş bir arslan, gücüne güvenerek otlamakta olan
sürünün içinden en güzel ineği kapar, kuvvetli dişleri arasına nasıl alır,
önce boynunu kırar, sonra parçalar, kanını, barsaklarını sömürürse; o
sırada etrafında çobanlarla köpekler nasıl yüksek haydalar ve
havlamalar atarlar, fakat sarı korkuya tutularak, üstüne varmağa
cesaretlen olmazsa, onun gibi, savaşçılar arasında hiç kimse şanlı
Menelas'ın karşısına çıkmağa cesaret etmiyordu. Atreoğlu kolaylıkla
Panthoos oğlunun ün salmış silâhlarını götürebilirdi, eğer o sırada
Foebos Apollon şüphelenip Ares'in benzeri Hektor'u harekete getirmeseydi.
Bir adamın, Kikonlar başı Menthes'in çehresine girerek şu
kanatlı sözleri söyledi:
— Hektor, sen şimdi Eakoğlu Ahilleus Alpın atlarını kovalıyor,
arkalarına düşüp koşuyor, fakat bir türlü elde edemiyorsun, Bu atları
terbiye etmek ve sürmek, bir tanrıça oğlu olan Ahilleus'tan başka bir
ölümlü için mümkün değildir. Bu arada ise Menelas, savaş düşkünü
377/555
Atreoğlu, Patrokolos'un bekçiliğinde, Troyalıların en cesur savaşçısını.
Panthoos oğlu Euforbos'u öldürdü: ateşli yiğitliğine son verdi.
Böyle deyip, tanrı, savaşçıların işine karışmak üzere oradan
ayrıldı. Hektor'un aklı kapkara kaygılar içinde kaldı. Gözünü her
tarafa gezdirerek onları gördü: biri öbürünün ün salmış silâhlarını
soyuyor, öbürü yerde ölü yatıyordu. Açık yaradan kan fışkırıyordu.
Hemen saflar dışındaki savaşçılar arasında, kıvılcım saçan tunç tulgasıyla,
tiz sesler çıkararak, Hefaestos'un hiç sönmez alevi gibi yetişti.
Atreoğlu bu tiz sesleri işitince titizlenerek kendi ulu gönlüne şöyle
dedi:
— Eyvah bana! Şu güzel silâhları ele geçiremezsem, bizim dâva
uğrunda yatan Patroklos'u kurtaramazsam, çok korkarım ki bunları
gören Danaoslular beni kınarlar. Fakat kendi başıma gidip, şeref için,
Hektor'a ve Troyalılara karşı savaşsam kalabalığın her yandan beni
saracağından korkarım. Tulgası kıvılcım saçan Hektor buraya bütün
Troya ordusunu getirmiştir.. Fakat yüreğimle böyle tartışmağa ne
ihtiyaç var? Bir tanrının yardım ettiği bir savaşçıya karşı, kadere
aldırmayarak, savaştığını söyleyen bir adamın üstüne felâketin gelmesi
için uzun zamanın geçmesine gereklik yoktur. Yalnız, hiç olmazsa, bir
taraftan Ayas Alpın savaş narasını işitsem bari, o zaman, ikimiz,
savaşçılık ateşimizi hatırlayarak belki ölünün cesedini Peleoğlu Ahilleus
için çekebilirdik. Bunca kaygılar arasında on iyisi bu olurdu.
Fakat Menelas aklıyla ve yüreğiyle bunları evirip çevirmekte
iken Troyalıların cephesi yürüyüşe geçmiştir: onu Hektor
378/555
sevketmektedir. O zaman Menelas cesedi orada bıraktı, başını
çevirerek geri çekildi, insanların ve köpeklerin kargılar, haydalar ve
havlamalarla ağıldan kovdukları yeleli bir arslan, donakalan yüreği
istemiyerek nasıl avludan uzaklaşırsa, onun gibi. Sarı Menelas,
Patroklos'un cesedinden ayrılmıştı. Yarenlerinin grupuna erişinceye
kadar, durmadan ve başını çevirmeden, yürüdü. İçi sıkkın, gözleriyle,
Telamonoğlu büyük Ayas'ı aradı, çok geçmeden onu gördü: Foebos
Apollon'un çılgın bir panik içine atlamış, olduğu yarenleri arasında
dolaşıyor, yüreklerini yatıştırıyor, kavgaya cesaretlerini arttırmağa
çalışıyordu. Çabuk yanına koştu ve şöyle dedi:
Ayas, kardeşçiğim, buraya Patroklos'un cesedi için elden ne
gelirse yapalım. Bakalım Ahilleus'a götürebilecek miyiz? Silâhsız!
çünkü silâhları tulgası kıvılcım saçan Hektor'un ellerinde.
Böyle dedi, ve Ayas alpın yüreğini heyecanla doldurdu. Ayas
Sarı Menelas'la beraber, saflar dışındaki savaşçı arasından ayrıldı. Ün
salmış silâhlarını soymuş olan Hektor bu sırada, cesedi çekiyordu
başını keskin tunç ile omuzlarından ayıracak cesedi yerde sürükliyerek
Troya köpeklerine atacaktı, Fakat işte Ayas kuleye benziyen kalkanıyla
ilerleyip yaklaşıyordu. O zaman Hektor geri çekildi ve yarenlerine
kavuşmak üzere arabasına atladı. Ayas ise geniş kalkanıyla Menoetios
oğlunu örttü. Yavrularını ormana götürürken avcılarla karşılaşan dişi
arslan nasıl alnını eğerek küçükleri önerse, onun gibi Ayas kahramanı
Patroklos'un yanında durmuştu: yanında Ares'in sevgilisi Atreoğlu
Menelas vardı; göğsünün içinde ulu bir matemin büyümekte olduğunu
duyuyordu.
379/555
O ara, Glaukos Hippolohos oğlu, Lykialıların Hanı, Hektor'a
dargın bir gözle bakarak çıkıştı:
Hektor, görünüşün çok güzel, ama, kavgaya yararlığın çok
daha azdır. Ün salmış şanın, bir savaş kaçağı olduğuna göre hiç bir
şeye dayanmıyor, Şimdi düşün bakalım, kendin, yalnız İlion'da
doğmuş adamlarınla memleketini ve şehrini nasıl kurtarabileceksin.
Bundan sonra tek bir Lykialı senin siten uğrunda dövüsmiyecektir.
Çünkü, açık görüyorum, düşmanla, durmadan, canla başla
dövüşmekte direnenlerin kadri, kıymeti tanınmıyor. A bahtı kara! dostun
ve konuğun Sarpedon'u Argosluların elinde bıraktıktan sonra basit
bir savaşçıyı saflarının arasında nasıl tutabilirsin? Sana ve şehrine
bunca hizmetleri olan Sarpedonu köpeklerden koruyacak yüreği
göstermedin ! Şu saatte, beni dinleyin memleketlerine dönecek Lykialılar
olursa. Troyaya ölüm uçurumu açılacaktır. Troyalılarda vatan
uğrunda canla başla dövüşmek iç ateşi bulunsaydı Patroklos'u çabuk
İlion hisarının arkasına çekebilirdik; ve bir kere Patroklos'un cesedi
Priam Hanın sitesine girdikten sonra Argoslular da bize Sarpedon'u ve
güzel silâhlarını verirlerdi. Fakat sen kendin, Ayas'ın karşısına çıkmağa,
onunla yüz yüze dövüşmeğe cesaret etmiyorsun, çünkü senden
daha güçlüdür.
Tulgası kıvılcım saçan Hektor da Glaukos'a darılarak şöyle
dedi:
— Glaukos, susun busun ama, niçin böyle küstahça konuşuyorsun?
Sevgili döşlüm! seni düşünce ve duygu bakımından bütün
380/555
Lykialılardan üstün bilirdim. Fakat bu sefer böyle konuştuğunu işittikten
sonra tamamiyle fikrimi değiştirdim. Koca Ayas'ın önünde
duramadığımı söylüyorsun; kavgadan ve arabalar kargaşalığından
korktuğum için değildir bu. Fakat egid kalkanını tutan Zeus'un dileği
daima ve her şeyden daha kuvvetlidir; yiğidi bile kaçışa süren ve
elinden Zaferi alan odur başka sefer ise cesaret veren ve kavgaya
gönderen yine odur. Haydi, sevgili dostum, yanıma gel, bütün gün,
senin dediğin gibi gevşek mi davranacağım, yoksa yiğitliği ne kadar
ateşli olursa olsun her Danaosluya karşı dövüşüp Patroklos'un
cesedini çekebilecek miyim, kendin görürsün.
Böyle dedi, ve yüksek bir nâra ile Troyalılara haykırdı.
— Troyalılar, Lykialılar ve yakından dövüşmede usta Dardanlılar!
Erkek olun, a dostlar! ateşli yiğitliğinizi hatırlayın! Ben de,
öldürdüğüm Patroklos'tan soyup aldığım kusursuz Ahilleus'un güzel
silâhlarını takınacağım.
HEKTOR, ÜSTÜNDE AHİLLEUS'UN SİLÂHLARI
KAVGAYA DÖNÜYOR
Böyle dedikten sonra Hektor cana kıyan kavgadan uzaklaştı;
çarçabuk koşarak, Peleoğlunun ün salmış silahlarını şehre götürmekte
olan yarenlere ulaştı, bir yanda durarak silâhlarını değiştirdi:
üstünden çıkardığı kendi silâhlarını şehre götürmek üzere adamlarına
381/555
verdi, onların yerine vaktiyle tanrıların Pele'ye verdikleri ölümsüz silahları
takındı.
Bulut devşiren Zeus, yukarıdan, Hektor'un tanrısal Peleoğlunun
silâhlarıyla silâhlandığını görünce, başını sallıyarak kendi
gönlüne şöyle dedi:
— Hey bahtı kara! ölüm aklına hiç gelmiyor, ölüm ise sana çok
yakındır. Önünde bütün kahramanların titrediği bir kahramanın tanrısal
silâhlarını takınıyorsun. Onun sevgili ve güçlü arkadaşını
öldürdün ve usulsüzce onun başından ve omuzlarından silâhlarını
aldın. Fakat şimdilik eline parlak bir zafer, seni bekleyen kadere denk
gelecek bir şan vereceğim: kavgadan dönecek Andromahos senden
Peleoğlunun ün salmış silâhlarını isteyemiyecektir.
Böyle dedi, ve Kronosoğlu kaşlarıyla onaylama işareti verdi.
Silâhları Hektor'un boyuna boşuna göre değiştirdi; azgın, korkunç
Ares, içine sindi, üyeleri yiğitlikle, güçlükle doldu. Ün salmış müttefiklerine
doğru korkunç naralar atarak ilerledi; herkesin gözüne ulu
gönüllü Peleoğlunun silâhları içinde parlak ve ışıklı göründü. Birer birer,
savaşçıların yanına gelerek ayrı ayrı her birinin savaşçılık iç ateşini
alevlendirdi. Onlara kanatlı sözler söyledi:
Dinleyin beni, sayısız müttefik boyları ve civar ahalisi! Sizleri
uzak memleketlerinizden buraya çağırdığım zaman çokluğu aramamış
382/555
ve buna hacet görmemiştim. Ancak Troyalıların karılarını ve küçük
çocuklarını kavga düşkünü Ahaylılara karşı canla başla savunmak için
çağrılmıştınız. Bu maksatla durmadan, aralıksız vergiler ve gıdalar
çekerek budunun elinde hiçbir şey bırakmıyor, mallarını tüketiyorum;
yine bunun için hepinizden yiğitliğinizi sonuna kadar göstermenizi
istiyorum. Şu saatte herkes düşmana dönerek, karşı koyacak, sonunda
ya ölecek, ya kurtulacak: savaşçılar için kanun budur, Patroklos artık
bir ölüden ibarettir; fakat onu her kim at-kısrak terbiyecisi Troyalıların
saflarına kadar çekebilirse, her kim Ayas'ı çekilmeğe zorlayabilirse
, soykaların yarısını ona vereceğim; şan, şeref de öyle, yarısı onun
yarısı benim olacaktır.
Böyle dedi, ve hepsi işin ağırlığını duyarak, doğru, Danaoslulara
karşı, mızrakları dimdik, yürüdüler. Yüreklerinde Telamonoğlu
Ayas'tan cesedini çekmek ümidi vardı; zavallı akılsızlar! Ayas, o cesedin
üstünde birçoğunun canına kıyacaktır! O sırada Ayas nârası gür
Menelas'a seslenerek şöyle dedi:
— Hey sevgili dostum, tanrı büyütmesi, Menelas! Bu dövüşten,
benim ve senin, çıkabileceğimizi hiç sanmıyorum. Yakında Troyanın
köpeklerini ve kuşlarını doyuracak olan Patroklos'un cesedinden çok,
kendi başım için koruyorum. Gözlerimin önünde, Hektor'un bir
savaşçılık bulutu ile herşeyi sarıp kapladığını gördüğüm için, başıma
ve senin başına felâket geleceğinden korkuyorum: önümüzde ölüm
uçurumu açılıyor. Fakat, haydi! Danaos savaşçılarından en cesurları
çağır; belki işitip gelen olur.
383/555
Böyle dedi, ve narası gür Menelas itiraz etmedi, hemen, Danaoslulann
işitebileceği kadar kadar yüksek bir sesle haykırdı:
— Hey dostlar! Argosluların Hanları ve kılavuzları, Atreoğulları
Agamemnon ile Menelas'ın yanlarından demosun (milletin) şarabını
içenler ve bir budun üzerine hüküm sürmek hakkı olanlar;
Zeus'un verdiği şan ve şerefle yaşıyanlar; benim için kavganın şu çok
çetin ânında ayrı ayrı isimlerini söylemek çok güç gelen Hanlar; hepsi,
kendiliklerinden buraya gelsinler; yürekleri Patroklos'un Troya
köpeklerine ziyafet olması düşüncesine katlanmasın, isyan etsin.
Böyle dedi, ve en önce çokkoşan Ayas Oile oğlu çağrıyı işiterek
düşmana karşı koymak üzere kanlı dövüş meydanına koştu. Ondan
sonra İdomene'nin yardımcısı, cana kıyan Enyal'in benzeri Merion
koşup geldiler. Bunlardan başka kavga canlandırmağa koşan Ahaylı
savaşçıların isimlerini kim hatırlıyabilir?
PATROKLOS'UN CESEDİ ETRAFINDA KAVGA
Troyalılar yığınla hücum ediyorlardı; başlarında Hektor vardı.
Gökten inen yağmurlarla beslenmiş bir ırmağın ağzında kuvvetle akan
suyun rüzgârla kabarmış denize çarpmasından gürleyişler işitilir;
sahildeki sarp yalçın yarlara vuran dalgalardan tiz sesler çıkar.
Yürüyüş halindeki Troyalılardan buna benzer bir uğultu yükseliyordu.
Ahaylılar ise, tek bir yürekle, Menoetiosoğlunun cesedi başında dikilip
384/555
kalmışlardı; hepsi, tunç kalkanlarının siperlerine; sığınmışlar; parlak
tulgalarına Kronosoğlu koyu bir buğu yaymış, Menoetiosoğlu daha
hayatta, Eak torununun seyisi iken, Kronosoğlunun ona karşı hiç bir
hıncı yoktur; şimdi de, düşmanları Troyalıların onu köpeklerine yem
olarak atmaları ihtimaline nefret duyuyordu; bunun için onu savunmağa
yarenleri cesaretlendiriyordu.
Hippolohoos, Pelasge Leth'in ün salmış oğlu, cana kıyan dövüş
arasında, cesedi, bir ayağının topuğundan, bir kayışla bağlıyarak
çekiyordu. Hektor'a ve Troyalılara yaranmak istiyordu. Başına hemen
felâket geldi ve bütün gönülleriyle istedikleri halde, kimse onu kurtaramıyacaktı.
Telamonoğlu sıkışıklık içinden sıçrayıp onu yakından
vurdu, yanaklığı tunçtan tulbasını deşti. Ayas'ın kocaman mızrağı ve
çok güçlü eli altında kalın sorguçlu tulga kırıldı, temrenin bileziğinden,
kanlar içinde yaradan beyin fışkırdı. Adam olduğu yerde, yiğitliği
kırılmış, mıhlandı; ulu gönüllü Patroklos'un ayağını salıvermişti; alın
önde, kadavranın üstüne düştü: (memleketi) bitkileri bol Larisa'dan
çok uzak, can vermişti.
Hektor da hemen parlak mızrağını, Ayas'ın üstüne fırlattı. Ayas
vuruşun farkına vararak tunç silahtan korundu; onun yerine ulu
gönüllü İfites'in oğlu Skedios vuruldu. Eokalıların en cesur savaşçısı
idi. Hektor onu köprücük kemiğinin ortasından deşmiş, tunç temren
omuzun altından geçmişti. Adam takırdı ile düştü, üstünde silâhları
çınladı.
385/555
O ara Ayas, Hypothoos'u örtmece gelen Forkys'e Fenops'ın
yiğit oğluna kargısını fırlattı, karnının ortasına ulaştırdı. Tunç temren
zırhın plastronunu yırtarak barsaklara daldı. Adam tozun içine yıkıldı,
elleriyle toprağı avuçluyordu. Saflar dışındaki savaşçılar geri çekildiler,
ün salmış Hektor da onlarla beraber çekildi. Bunun üzerine Argoslular
yüksek bir nâra attılar, ve ölüleri, Forkys ile Hippothoos'un çekerek
omuzlarından silâhlarını soydular. O zaman. Troyalılar, Ares'in sevgilileri
Ahaylıların baskısı altında, gevşekliğe tutularak, İlion'a kadar
çekileceklerdi —Zeus'un isteğinden bile daha önce Argoslular şanı
kazanacaklardı, eğer, o anda Zeusoğlu Apollon Epytes'in oğlu Parifos
çehresiyle gelip Ene'nin yiğitlik alevini alevlendirmeseydi:
— Ene, tanrılar karşı gelseler, yüksek İlion'u kurtarmak için ne
yapardınız? Ben yalnız güçlerine, yiğitlerine güvenerek, -sayıca daha
az oldukları halde- şehirlerini kurtarmış başkalarını bilirim. Oysaki
bugün, Zeus, bizim üstün gelmemizi, Danaosluların kazanmasından
daha çok istemektedir. Sizlerse çılgınca korkuya tutulmuş, savaşmaktan
kaçıyorsunuz.
Böyle dedi, ve Ene yüzüne bakarak okçu Apollon olduğunu
bildi. Bunun üzerine haykırarak Hektor'a şöyle dedi:
— Hektor, ve siz hepiniz. Troyalı ve müttefik Hanlar, bi/.ım
için bugün büyük utanç olur, eğer, Ares'in sevgilileri Argoslularm
baskısı altında gevşeklik gösterip yüksek tlion'a çekilecek olursak.
Şimdi bir tanrı bana görünüp tanrıların en üstünü Zeus'un kavgada
bizim yardımcımız, olduğunu bildirdi. Hemen Danaosluların üstüne
386/555
yürüyelim Patroklos'u rahat rahat gemilerine çekip götürmelerine
meydan vermiyelim.
Böyle dedi, ve bir sıçrayışta saflar dışındaki savaşçılardan
öteye atıldı. Bunun üzerine ötekiler de dönerek yüzlerini Ahaylılara
çevirdiler. O ara, Ene, mızrağı ile, Arisbas oğlu Leiokrites'i,
Lykomed'in yiğit arkadaşını vurdu. Birdenbire yıkılması Ares'in sevgilisi
Lykomed'in yüreğini acıma ile doldurdu. Ölünün yanına gelerek
parlak kargısını fırlattı. Silâh insanlar çobanı Hippas'ın oğlu
Apiason'un bağrına saplandı, hemen, Peonia'dan gelmiş olan bu
kahramanın dizleri çöktü: kavgada, Asterope'den sonra birinci idi.
Yıkılması, yiğit Asterope'nin yüreğini acıma ile harekete getirdi.
O da canlılıkla Danaoslular üzerine atıldı, fakat geç kalmıştı:
kalkanlarıyla uzun bir siper edinmişdi başında dikilip kalmışlardı;
hepsi, tunç kalkanlarının siperlerine sığınmışlar; parlak tulgalarına
Kronosoğlu koyu bir buğu yaymış, Menoetiosoğlu daha hayatta, Eak
torununun seyisi iken, Kronosoğlunun ona karşı hiç bir hıncı yoktur;
şimdi de, düşmanları Troyalıların onu köpeklerine yem olarak atmaları
ihtimaline nefret duyuyordu; bunun için onu savunmağa yarenleri
cesaretlendiriyordu.
Hippolohoos, Pelasge Leth'in ün salmış oğlu, cana kıyan dövüş
arasında, cesedi, bir ayağının topuğundan, bir kayışla bağlıyarak
çekiyordu. Hektor'a ve Troyalılara yaranmak istiyordu. Başına hemen
felâket geldi ve bütün gönülleriyle istedikleri halde, kimse onu kurtaramıyacaktı.
Telamonoğlu sıkışıklık içinden sıçrayıp onu yakından
387/555
vurdu, yanaklığı tunçtan tulgasını deşti. Ayas'ın kocaman mızrağı ve
çok güçlü eli altında kalın sorguçlu tulga kırıldı, temrenin bileziğinden,
kanlar içinde yaradan beyin fışkırdı. Adam olduğu yerde, yiğitliği
kırılmış, mıhlandı; ulu gönüllü Patroklos'un ayağını salıvermişti; alın
önde, kadavranın üstüne düştü: (memleketi) bitkileri bol Larisa' dan
çok uzak, can vermişti.
Hektor da hemen parlak mızrağını, Ayas'ın üstüne fırlattı. Ayas
vuruşun farkına vararak tunç silâhtan korundu; onun yerine ulu
gönüllü İfites'in oğlu Skedios vuruldu. Eokialıların en cesur savaşçısı
idi. Hektor onu köprücük kemiğinin ortasından deşmiş, tunç temren
omuzun altından geçmişti. Adam takırdı ile düştü, üstünde silâhları
çınladı.
O ara Ayas, Hypothoos'u örtmeğe gelen Forkys'e. Fenops'ın
yiğit oğluna kargısını fırlattı, karnının ortasına ulaştırdı. Tunç temren
zırhın plastronunu yırtarak barsaklara daldı. Adam tozun içine yıkıldı,
elleriyle toprağı avuçluyordu. Saflar dışındaki savaşçılar geri çekildiler,
ün salmış Hektor da onlarla beraber çekildi. Bunun üzerine Argoslular
yüksek bir nâra attılar, ve ölüleri, Forkys ile Hippothoos'un çekerek
omuzlarından silâhlarını soydular. O zaman, Troyalılar, Ares'in sevgilileri
Ahaylıların baskısı altında, gevşekliğe tutularak, İlion'a kadar
çekileceklerdi -Zeus'un isteğinden bile daha önce-Argoslular şanı
kazanacaklardı, eğer, o anda Zeusoğlu Apollon Epytes'in oğlu Parifos
çehresiyle gelip Ene'nin yiğitlik alevini alevlendirmeseydi:
388/555
— Ene, tanrılar karşı gelseler, yüksek İlion'u kurtarmak için ne
yapardınız? Ben yalnız güçlerine, yiğitlerine güvenerek, -sayıca daha
az oldukları halde- şehirlerini kurtarmış başkalarını bilirim. Oysaki
bugün, Zeus, bizim üstün gelmemizi, Danaosluların kazanmasından
daha çok istemektedir. Sizlerse çılgınca korkuya tutulmuş, savaşmaktan
kaçıyorsunuz.
Böyle dedi, ve Ene yüzüne bakarak okçu Apollon olduğunu
bildi. Bunun üzerine haykırarak Hektor'a şöyle dedi:
— Hektor, ve siz hepiniz. Troyalı ve müttefik Hanlar, bizim
için bugün büyük utanç olur, eğer, Ares'in sevgilileri Argosluların
baskısı altında gevşeklik gösterip yüksek İlion'a çekilecek olursak.
Şimdi bir tanrı bana görünüp tanrıların en üstünü Zeus'un kavgada
bizim yardımcımız olduğunu bildirdi. Hemen Danaosluların üstüne
yürüyelim. Patroklos'u rahat rahat gemilerine çekip götürmelerine
meydan vermiyelim.
Böyle dedi, ve bir sıçrayışta saflar dışındaki savaşçılardan
öteye atıldı. Bunun üzerine ötekiler de dönerek yüzlerini Ahaylılara
çevirdiler. O ara, Ene, mızrağı ile, Arisbas oğlu Leiokrites'i,
Lykomed'in yiğit arkadaşını vurdu. Birdenbire yıkılması Ares'in sevgilisi
Lykomed'in yüreğini acıma ile doldurdu. Ölünün yanına gelerek
parlak kargısını fırlattı. Silâh insanlar çobanı Hippas'ın oğlu
Apiason'un bağrına saplandı, hemen, Peonia'dan gelmiş olan bu
kahramanın dizleri çöktü: kavgada, Asterope'den sonra birinci idi.
389/555
Yıkılması, yiğit Asterope'nin yüreğini acıma ile harekete getirdi.
O da canlılıkla Danaoslular üzerine atıldı; fakat geç kalmıştı:
kalkanlarıyla uzun bir siper edinmişler, kargılarını birbirlerine
çatışmışlardı. Ayas, birer birer dolaşarak hepsine öğütler vermişti:
Hepsi ölünün yanında kalacak, ancak yakından dövüşeceklerdi. Gerek
Troyalılar ve güçlü müttefikleri gerek Danaoslular arasından ölenler
üstüste düşüyordu, toprak kırmızı kanla boyanmıştı.
Böyle savaşanlar aleve benziyorlardı, güneşin ve ayın hâlâ var
olduğu veya olmadığı söylenemiyordu. Kavga meydanında, Menoetiosoğlunun
cesedini saran savaşçılar üzerine koyu bir sis yayılmıştı.
Bununla beraber, henüz kusursuz Patroklos'un ölmüş
olduğunu bilmiyen şanlı iki savaşçı var idi: Nestor oğulları
Thrasimedes ile Antilohos. Nestor'un emriyle, uzak yerlerde savaş-
makta olan bu savaşçılar, Patroklos'un hâlâ sağ olup Troyalıların ilk
saflarına karşı savaşmakta devam ettiğini sanıyorlardı.
Dar bir alan üzerine, iki taraf, ölüyü, bir bu yana bir o yana
çekiyorlardı, yüreklerinde ayrı ayrı ümitler vardı: Troyalılar onu
İlion'a kadar çekmek, Ahaylılar da koca karınlı gemilere götürmek
istiyorlardı; cesedin çevresinde şaşkın ve azgın bir boğuşma sürüp
gidiyordu. Tunç cebeli Ahaylılar arasında herkes öyle diyordu:
390/555
— A dostlar! Gemilere dönmek şansız şerefsiz olurdu. Ayaklarımızın
altında yer açılsa da içine batsak, şu cesedi at-kısrak terbiyecisi
Troyalılara bırakmaktan çok daha iyi olur. Cesedi onlar götürebilirse
zafer şanı onlarda kalır.
Ulu gönüllü Troyalılar arasında da herkes şöyle söylüyordu:
— Dostlar, kaderimizde, hepimiz için şu ölünün etrafında bir
vuruşla yok olmak yazılmış olsa bile, boğuşmadan hiçbirimiz
ayrılmamalıdır.
AHİLLEUS'UN ATLARI MATEM TUTUYOR
Aralarında böyle savaşırlarken, büyük bir demir uğultusu sonsuz
ether arasından tunç göklere yükseliyordu.
Bu ara, Eakoğlunun atları, kavgadan uzak bir yerde duruyorlardı;
can yakan Hektor'un kolu altında, arabacılarının toza yuvarlandığını
gördükleri andan beri ağlıyorlardı. Automedon, Diore'nin
yiğit oğlu, boşuna, onları kamçısıyla okşuyor, veya korkutmak istiyordu;
atlar ne Hellespont'a, gemilere doğru adımı atıyorlar, ne de
Ahaylıların savaştığı tarafa yürüyorlardı. Orada, çok parlak arabanın
yanında, başları toprağa yapışık, hareketsiz duruyorlardı. Gözlerinden
391/555
ateş gibi sıcak yaşlar yere dökülüyor, boyunduruğun iki yanından
sarkan sorguç kirleniyordu: atlar arabacıları için matem tutuyorlardı.
Atların böyle kederlendiklerini gören Kronosoğlu Zeus onlara
acıdı, ve kendi gönlüne şöyle dedi:
— Talihsizler, ben ne etmişim de, ölümün ve yaşın dokunamadığı
sizleri bir ölümlüye, Pele'ye, vermişim? Siz de bahtı kara insanların
çektiği acılardan bir pay alasınız diye böyle yapmış olacağım.
Fakat Priamoğlu Hektor ne sizi ne de sanatla işlenmiş arabanızı alıp
götüremiyecektir; buna izin vermiyeceğim. Ben sizin baldırlarınıza ve
yüreğinize büyük kuvvet vereceğim. Automedon sizi sağ esen koca
karınlı gemilere döndürebilecektir. Troyalılara ancak, köprüleri güzel
gemilere ulaşıncaya kadar, güneş batıp kutsal karanlık basıncaya
kadar öldürmek kudretini vermek istiyorum.
Böyle dedi, ve atlara ateşli bir canlılık üfürdü. Yelelerinin
tozunu yere silktiler, çabuk giden arabayı Troyalılarla Ahaylıların
savaştığı tarafa götürdüler. Automedon, arabanın üstünde, canlanan
atlarla beraber, bir akbabanın kazalara hücum ettiği gibi düşman
yığınları üzerine atıldı.
KAVGANIN TROYALILAR LEHİNE DÖNMESİ
392/555
Patroklos için işte yine, cana kıyan, yürek yakan güyaşları
kaynağı bir boğuşma daha başladı. Athene gökten kavgayı
alevlendirmek için indi: Gürler sesli Zeus onu
Danaosluları cesaretlendirmeğe göndermişti; çünkü tedbirinde
bir değişiklik yer alıyordu. Zeus, ölümsüzlerin gözlerine yaydığı
ergovanlaşmış, bir gök kuşağı ile nasıl kavganın başlıyacağını veya
insanların çalışmalarını durduran ve hayvanları düşündüren kara
kışın girdiği bildirirse, onun gibi, tanrıça Athene, Ahaylıların yığınlarına
girip savaşçıları birer birer uyandırmak için, böyle ergovanlaşmış
bir buğu ile örtülmüştü. En önce, Feniks'in kılığına girerek
Atreoğlu şanlı Menelas'ın yanına geldi, Feniks'in zayıflamaz sesiyle
şöyle dedi:
— Menelas senin için bir utanç ve şerefsizlik olur, eğer bir gün,
ün salmış Ahilleus'un sadık arkadaşını Troya hisarının altında
köpekler parçalarsa, bunun için bütün gücünle dayan ve yarenlerini
cesaretlendir.
Narası gür Menelas cevap verdi:
— Feniks, benim şanlı atacağım, Athene yetişse de yalnız
üstümüze yağan okların azgınlığını bir yatıştırsa, ve gereken gücü bana
verse! O zaman gör, Patroklos'un yardımına nasıl hazır olurdum;
393/555
ölümü yüreğimi öyle yaktı ki! Hektor'da alev azgınlığı var, durmadan
herşeyi tunçla kırıp geçiriyor: şanı ona Zeus bağışlıyor.
Böyle dedi, ve çakır gözlü tanrıça Athene, kendisini bütün tanrılardan
ilk olarak andığı için çok sevindi; omuzlarına dizlerine ve
göğsüne gereken canlılığı koydu, insanı sokan ve kanını tatlı bulan
kara sinek nasıl bir cüretle hücum eder bir türlü uzaklaştırılamazsa
tanrıça Menelas'ın kara bağırsaklarını tıpkı onun gibi bir cüretle doldurmuştu.
Patroklos'un yanında durarak parlak mızrağını fırlattı.
Troyalılar arasında Eetimoğlu Podes isminde, zengin ve yiğit biri
vardır; Hektor, iyi bir ziyafet arkadaşı olduğu için onu çok sayar. İşte
bu savaşçıyı, Sarı Menelas, kaçmağa davranırken, iç kemerinden
vurdu, tunç temreni dibine kadar bastırdı. Podes takırdı ile yıkıldı.
Atreoğlu Menelas cesedini Troyalıların saflarından kendi yarenleri
grupuna çekti.
Apollon, hemen, Hektor'u cesaretlendirmek için Asiades
Fenops'un, Abydos'lu konuklarından en sevgilisinin çehresiyle yanaştı,
şöyle konuştu:
— Hektor, bundan sonra hangi Ahaylı savaşçıyı korkutabilirsin?
Öteden beri değersiz bir savaşçı bilinen Menelas'tan şimdi sen
kendin bu derece korkuyorsun: bir başına Troyalıların saflarından bir
394/555
kadavrayı çekip götürdü! Hem de senin sevgili bir dostunu, saflar
dışında dövüşen cesur bir savaşçıyı, Eetimoğlu Podes'i öldürdü.
Böyle demesi üzerine Hektor'u kara bir kaygı bulutu kapladı.
Başında alev saçan tulgasıyla saflar dışında dövüşen savaşçılar
arasından geçti. O anda, Kronosoğlu da ışınlar yayan saçaklı egid
kalkanını eline aldı; İda'lı bulutlarla örttü, gürleyişlerle yıldırımı attı,
dağı sarstı, Troyalılara zaferi verdi; Ahaylıları ise panik içine attı.
En ilki Beotialı Peneleos bozgun alâmeti gösterdi. Daima
yüzünü düşmana çevirdiği için, omuzundan bir kargı ile vuruldu;
Polydamas'ın yakından attığı bu kargı kemiği kırmıştı. Hektor da
yakında ulu gönüllü Alektrio'nun oğlu Laites'i bileğinden yaraladı,
savaşçılık ateşini söndürdü. Laites ürpererek şaşkın ve bitkin bir gözle
bakıyor, artık Troyalılarla savaşabilmek ümidini yüreğinde bulamıyordu.
O zaman, Hektor, Leites'in arkasına atılırken, İdomene,
Hektor'u, zırhının, memeye yakın göğüs ortasından vurdu; fakat uzun
mızrak temren bileziğinden kırıldı. Troyalılar bir nâra attılar. Hektor
da hemen, ara basının üstünde duran İdomene'ye mızrağını fırlattı.
Fakat hedeften biraz kayan silâh, onun yerine, Merion'un yardımcısı
ve seyisi Koeran'a değdi. Hektor onu çene kemiğinden ve kulağın
altından vurmuştu; temren dişleri kırmış ve dil ortasından doğramıştı.
Adam dizginleri ellerinden yere salıvererek arabanın üstünden yuvarlandı.
Merion eğilerek dizginleri aldı ve İdomene'ye şöyle dedi:
— Şimdi atları kamçıla, güzel gemilere kadar sür, kendin de
görüyorsun; artık Ahaylılar için zafer yoktur.
395/555
Böyle dedi, İdomene güzel yeleli atları kamçılayıp koca karınlı
gemilere doğru sürdü: içine korku sinmişti.
Ulu gönüllü Ayas'la, Menelas da, Zeus'un, herhalde Troyalılara
zaferli bir savaş Kazandırmakta olduğunu görüyorlardı. Telamonoğlu
büyük Ayas en önce şöyle konuştu:
Eyvah! Şimdi, artık bir çocuk bile, Troyalılara, Zeus Atanın
tam kendisi yardım etmekte olduğunu anlayabilir. Onlardan her silâh
çeken, cesur olsun korkağın biri olsun. Zeus silâhı alıp hedefe
ulaştırıyor. Bizim hepimizin silâhlımız işe yere düşüyor, boşuna
atılmış oluyorlar. Şimdi kendimiz düşünelim: burada durup cesedi
çekmek yolunu mu aramakta devam edelim, yoksa geri dönüp yarenlerin
arasına mı çekilelim? Arkadaşlar arasında, acaba, Ahilleus'a
gönderecek bir münasibi bulunur mu? Sevgili arkadaşının ölmüş
olduğunu öğrenmiş, feci haberi almış olmasını sanmıyorum. Fakat
buradan Ahaylılar arasında bir uygunu seçemiyorum, insanlar ve atlar
koyu bir pus içinde kalmışlar! Hey Zeus Ata, Ahaylıların oğullarını bu
koyu pus içinden, bize aydınlık bir hava yarat; gözlerimiz onları görebilsin;
ondan sonra dilediğin gibi, bizi yok edersin.
Böyle dedi, ve tanrıların babası dua edenin kederli gözyaşına
acıdı hemen pusu, sisi dağıttı; güneş ışıldadı, bütün kavga meydanı
gözlere göründü. O zaman Ayas narası gür Manelas'a şöyle dedi:
396/555
— Şimdi, Zeusbüyütmesi Manelas, bir bak, ulugönüllü
Nestor'un oğlu Antilohos'u seçebiliyormusun? Eğer sağ ise git, onu
Ahilleus Alpın yanına gönder, en iyi dostun ölmüş olduğunu haber
versin.
ANTİLOHOS'UN AHİLLEUS'A GÖNDERİLMESİ
Böyle dedi, ve nârası gür Menelas itiraz etmedi; hemen yüreği
sıkkın, Patroklos'tan uzaklaştı; içinden ise Ahaylıların korkuya tutulup
cesedi düşmana bırakmasından kaygılanıyordu, iki Ayas'a ve Merion'a
seslenerek şöyle dedi:
— Hey iki Ayaslar, Argosluların Hanları ve sen Merion! şimdi
Patroklos'un, sağ iken, ne kadar yumuşak huylu olduğunu hatırlayın:
herkese güler yüz göstermesini bilirdi. Fakat şu saatte ölümün ve kederin
pençesindedir.
Böyle dedi, Sarı Menelas, ve ayrılırken her tarafa göz gezdirdi.
Gökte uçan kuşlardan gözü en keskin sayılan kartal ne kadar yukarda
olursa olsun, sık yapraklı çalılık içinde yuva yapan tavşanı görür,
çabuk üstüne atılarak canına kıyar. Senin de, tanrısal Menelas, etrafa
gezdirdiğin keskin gözlerinle yarenlerinin kalabalık grupu içinde
Nestoroğlunu aramakta idin. Az sonra onu sol kanadın en uzak saflarında
gördün: yarenlerini yatıştırıyor ve savaşa cesaretlendiriyordu.
O zaman Sarı Menelas ona yaklaşarak şöyle dedi:
397/555
— Antilohos, Zeus büyütmesi, gel de, hiç olmaması gerekir
olan, yürek yakan haberi öğren. Sen kendin de anlıyorsun, sanıyorum:
tanrı Danaoslular üzerine felâketi yöneltiyor: zafer Troyalılara verilmiştir!
işte, Ahaylıların en yiğit savaşçısı, Patroklos öldürülmüş,
Danaosluların saflarında büyük bir gedik açılmıştır. Sen şimdi, gecikmeden,
koş, gemilere git, Ahilleus ile konuş: belki o, acele davranırsa,
ölünün çıplak cesedini gemisine alabilir -çıplak: çünkü silâhları,
tulgası kıvılcım saçan Hektor'un ellerindedir.-
Böyle dedi, ve haberi işiten Antilohos, şaşkına çeviren acı bir
kaygı içinde kaldı; uzun zaman tek bir kelime söyliyemedi, gözleri
yaşla doldu. Böyle iken Menelas'ın emrine itaat ederek seyirtti; silâhlarını
kusursuz dostu Laodohos'a verdi, o da duynakları kalın atları
gereken yöne çevirerek sürdü.
AHAYLILAR PATROKLOS'UN CESEDİNİ ALDILAR
Peleoğlu, Ahilleus'a, güzleri yaşla dolu, fena haberi götürmek
üzere kavgadan ayrılan Antilohos'un savaştığı saflarda büyük bir gedik
açılmıştı; tanrı büyütmesi Menelas, yardımlarına kendi koşmağa karar
veremedi, onlara tanrısal Thrasymedes'i gönderdikten sonra kahraman
Patroklos'un yanına döndü; koşarak Ayaslara yaklaştı, şöyle dedi:
— Aradığımızı, gemilere doğru, ayağına çabuk Ahilleus'a yolladım.
Fakat onun, Hektor'a karşı öfkesi ne kadar büyük olursa olsun,
398/555
hemen şimdi buraya geleceğini sanmıyorum. Silâhsız, Troyalılarla
savaşamadı. Şimdi düşünüp ne yapacağımızı kararlaştırmak bize
düşer: cesedi çekip götürmeğe çalışacak mıyız? Yoksa kendimizi
düşünerek, Troyalıların uğultulu kargaşalığından uzaklaşacak, ölümden,
ecelden kaçacak mıyız?
Ona Telamonoğlu büyük Ayas cevap verdi:
— Söylediğin çok iyi söylenmiştir, şanlı Menelas. Haydin,
Merion'la sen, ikiniz, çabucak, ölünün altına kayıverin, onu kaldırıp
savaşın dışına götürün. Biz de ikimiz, iki adaşlar, arkada kalıp
yürekleri bir Troyalılar ve Hektor'la savaşırız. Biz, yanyana, eskiden de
azgın Ares'e karşı koyardık.
Böyle dedi, ötekiler ölüyü yerden çok yükseğe kaldırdılar.
Troyalılar Ahaylıların ölüyü aldıklarını görünce bir nâra attılar,
hücuma kalktılar. Genç avcılar önünde, yaralı bir yaban domuzunu
kovalıyan köpekler onu paralamak hırsıyla koşarlar, fakat canavar
gücüne güvenip geri dönerse köpekler gerileyip her yana saçılırlar.
Tıpkı bunun gibi, Troyalılar, yığınla, hiç durmadan düşmanı kovalıyor,
kılıçları ve iki temrenli kargılarıyla hırpalıyorlardı; fakat Ayas'lar
dönüp onlara kafa tutunca, hemen renkleri değişti, ve artık hiç biri
ölüyü ellerinden almak için ileriye adım atmağa cesaret etmedi.
399/555
Ahaylılar inatçı bir ateşlilikle cesedi kavgadan uzağa, kocakarınlı
gemilere doğru kaçırıyorlarken önlerinde azgın bir savaş
gelişiyordu. Bir şehre kasteden yangın birden nasıl fışkırır, alevler
sarar, evler geniş bir aydınlık içinde nasıl yanıp kül olurken korkunç
bir rüzgârla ateş daha çok yayılırsa, tıpkı bunun gibi, yürüyüş halinde
olan Ahaylıların önünde atların ve silâhlı insanların uğultusu,
lakırdısı, yükseliyordu. Dağın bir patikası boyunca, kalın bir mertek
veya büyük bir geminin omurga direğini taşıyan katırların yürekleri
nasıl terden ve yorgunluktan bitkin bir halde düşerlerse, Ahaylılar
(Menelas ile Merion) öyle inatçı bir ateşlilikle Patroklos'un cesedini
taşıyıp götürüyorlardı. Arkalarında Ayas'lar iyi tutunmuştu. Ovaya uzanmış
ağaçlı bir yer dağdan gelen coşkun selleri nasıl durdurursa,
cesedi taşıyanların arkasında Ayas'lar Troyalıların akınına karşı öyle
siper oluyorlardı. Troyalılardan ikisi, Ankisoğlu Ene ile ün salmış Hektor
gene Ahaylıların arkasını hiç bırakmıyorlardı. Bir alay küçük kuş
çaylağın yaklaştığını görünce nasıl ölüm korkusu sesleriyle kaçışırsa,
onun gibi, Ene ile Hektor önünde genç Ahaylılar ölüm naraları atarak
kaçıyorlardı. Danaoslular bozgun haline gelince hendeğin etrafından
bir çok güzel silâhlar düşüyordu, bununla beraber kavga dinmek durmak
bilmiyordu.
400/555
ŞAN : XVIII
AHİLLEUS PATROKLOS'UN ÖLUMUNU ÖĞRENİR
Onlar alevli ateş gibi savaşırken ayakları çabuk Antilohos,
haberci olarak Ahilleus'un yanına gitmişti. Onu, yüksek burunlu gemilerinin
önünde buldu: Oturmuş, olanı biteni düşünüyor ve çok titizlenerek
ulu gönlüne şöyle diyordu:
— Eyvah! Orada neler oluyor? Ahaylılar niçin gemilerin
yanında böyle kakışıyorlar, ovada da hırpalanıyorlar? Yüreğimde
öteden beri kaygılar var: Bir gün annemin bana haber verdiği fena
işleri şimdi tanrılar gerçekleştirmiş diye korkuyorum. O zaman demişti
ki; ben hayatta iken, Mrymidonların en yiğidi Troyalıların vuruşları
altında güneşin ışığından ayrılacak! Şüphem kalmıyor artık:
Menoetios'un yiğit oğlu ölmüştür. Yaman adam! Ben, ona tembih etmiştim:
Her şeyi yakıp bitiren ateşi uzaklaştırdıktan sonra gemilere
dönsün. Hektor'a karşı kavgaya girişmesin.
Yüreği ve aklı ile bunları düşünmekte iken, ün salmış
Nestor'un oğlu sıcak gözyaşları dökerek yanma geldi, fecî haberi verdi:
— Eyvah! Pele'nin kahraman oğlu! Hiçbir zaman olmaması
gereken yürekler yakıcı haberi öğreneceksin. Patroklos yerde yatıyor,
cesedi için boğuşuluyor —cesedi çıplak: Çünkü silâhları tulgası kıvılcım
saçan Hektor'da,—
THETİS, OĞLUNU TESELLİ ETMEĞE GELİYOR
Böyle dedi; ve Ahilleus'u kara bir acı bulutu kapladı. İki eliyle
ocağın külünü alıp başına döktü, güzel yüzüne bulaştırdı. Nektardan
kaftanında şimdi siyah küller vardı. Kendi de boylu boyunca tozun
içine serildi. Halayıklar, —Ahilleus ile Patroklos'un kavgalardan aldığı
kadınlar— yürekleri yaslı, haykırarak ve koşarak kahraman
Ahilleus'un etrafını sardılar. Hepsi dizlerinin bağı çözülmüş, iki elleriyle
göğüslerini dövüyorlardı. Antilohos da gözyaşları dökerek ve
yüreği yanık Ahilleus'un iki elini tutarak figan ediyordu: Demir bıçakla
boğazını keser diye korkuyordu. Ahilleus yüksek bir feryat ile inledi,
tanrıça annesi, deniz uçurumları dibinde, ihtiyar babasının yanından
işiterek o da figana koyuldu.
Hemen denizin uçurumlarından Nere kızları çıkarak Thetis'i
her yandan sardılar, denizin dibinde mağara bunlarla doluydu: İşte
Glako, Thalia, Kymodoke, —Nere Speio, Thoe, büyük gözlü Halie—,
Kymothoe, Aktea Limnoreia, Melite de, İare de, Agave de—, Doto,
Proto, Feruse ve Dynamene, Doris, Panope, ün salmış Galatea, — Nemertes,
Apseudes, ve Kallianasa— Klymene, İanire ve İanassa, —
Maisa, Orithye, ve örgüleri güzel Amathye—... bütün Nere kızları
göğüslerini dövüyorlardı; feryat ve figana Thetis başlamıştı:
402/555
— Dinleyin beni, Nere kızları, kardeşlerim! Beni dinliyerek
yüreğimi yakan kavgaları öğreneceksiniz. Vah bana! Bir kahramanın
talihsiz anasıyım! Güçlü, kudretli bir savaşçıyı, kahramanların en
büyüğünü dünyaya getirdim, genç bir fidan gibi büyüttüm, sonra, iki
yandan karınlı gemilere, İlion'a, Troyalılara karşı savaşmak üzere
gönderdim. Bundan sonra, onu, Pele'nin sarayında görüp bir daha
karşılayamıyacağım! Hayatta oldukça, gözleri güneşin ışığını görebildikçe
kaygılar içinde kalacak ve ben yanına gidip hiç bir yardımında
bulunamayacağım. Kavgadan uzak yaşıyorken, şimdi yeni bir büyük
kedere uğramış; yanına koşup anlamak istiyorum.
Böyle diyerek mağaradan çıktı. Öbür kızlar da gözyaşları
içinde, arkasından, yarılan deniz dalgasına atıldılar. Bitkileri bol Troya
iline yetişince, birer birer, kıyıya, Myrmidonların karaya bağlanmış
sayısız gemilerin yanına çıktılar. Ağır hıçkırıklarla ağlıyan Ahilleus'u
her yandan sardılar. Hanım annesi yüreği yakan bir ah çekerek yanına
geldi, başım kucakladı, figan ederek şu kanatlı sözleri söyledi:
— Çocuğum, niçin ağlıyorsun? Konuş, benden hiçbir şey gizleme.
Ellerini göğe kaldırmış, dua etmiştin: Ahaylıların bütün oğulları
sana olan ihtiyacı duysunlar, şerefsiz bir kadere uğrayıp gemilerin
pupalarına çekilsinler, işte her şey Zeus'tan nasıl diledinse öyle oldu.
Ağır bir hıçkırıkla ayağına çabuk Ahilleus cevap verdi:
403/555
— Anam, bütün bunları Olympos'lu tanrı benim için başarmış.
Fakat benim sevgili arkadaşım, dostlarımdan en çok değer verdiğim,
benim ikinci özüm, Patroklos ölmüş, bundan sonra ben hayattan nasıl
bir tad alabilirim? Onu kaybettim. Hektor, onun, şaşılacak derecede
güzel silâhlarını da soyup almış. Tanrılar, seni bir ölümlünün yatağına
koydukları gün, o silâhları Pele'ye şanlı armağanlar alarak vermişlerdir.
Keşke olduğun yerde, deniz tanrıçalarının ortasında kalaydın. Pele
de bir ölümlü kadını bulur, eşi olarak evine götürürdü! Lâkin oğlunun
yok olmuş görüp yürekten yaslanmak senin de nasibin imiş. Fakat
Hektor silâhımla vurulup ölmedikçe, Menoetios oğlu Patroklos'u
öldürmek cinayetinin diyetini ödemedikçe, benim de gönlümde artık
yaşamak, insanlar arasında kalmak arzusu kalmamıştır. Thetis de,
gözyaşları dökerek şöyle dedi:
— Dediğine göre, çocuğum, ölümün yakındır, çünkü
Hektor'dan sonra senin de ölmen hazırlanmıştır.
Buna karşı ayağına çabuk Ahilleus coşkun bir titizlikte cevap
verdi:
— Hemen şimdi, öleyim bari, çünkü arkadaşımın ölümüne
hiçbir çare bulamamak kaderde varmış! Vatanından uzak öldü, ve ben
felâketi uzaklaştırmak için yanında bulunamadım. Bugün, açık açık
belli ki, artık vatanımın sahillerini göremiyeceğim, nasıl ki ne Patroklos
için, ne de tanrısal Hektor'un vuruşları altında yüzlerle düşen yarenlerim
için kurtuluş ışığı olamadım. Ahaylılar arasında —Mecliste
olsa bile— bir yük gibi bekledim kaldım. En akıllı görünen bir insanı
404/555
azgın coşkunluğa sokan kavga, atışma, öfke hissi, tanrılar ve kavgada
hiç eşim yok iken, gemilerin yanında hareketsiz, boş insanlar
arasından yok olsun. Öfke, bir duman gibi insanların göğsünü doldurduğu
zaman, balın dildeki tatlılığından daha tatlı gelir. Beni, budunlar
çobanı Agamemnon, böyle bir öfkeye sokmuştu. Fakat geçmişe
geçmiş deyip geçelim; yüreğimizi göğsümüzde bastıralım. Bugün,
sevdiğim başı yok eden adamla, Hektor'la görüşmeliyim, ölüme ise,
Zeus ve öbür ölümsüz tanrılar ne zaman vermek isterlerse, o zaman
kavuşurum. Güçlü kudretli Herakles bile ölümden kaçınamamıştır:
Kronosoğlu Zeus'un da sevgilisiydi. Onu da kader ve Here'nin insafsız
öfkesi yenmiştir. Kaderimde varsa beni de ölmüş, yere serilmiş göreceklerdir.
Fakat bugün, büyük bir şan kazanmak istiyorum. Şimdiden
derin kederli Troyalı ve Dardanlı kadınlardan birçoğu iki elleriyle
nazik yanaklarından akacak yaşları silmeğe, ağır hıçkırıklarla
ağlamağa hazır olsunlar; hepsi, kavgadan uzak kalmanın fazla uzamış
olduğunu anlasınlar. Bana şefkatin ne kadar büyük olursa olsun, beni
kavgadan alıkoymağa çalışma: Çünkü seni dinleyecek de değilim.
O zaman, gümüş ayaklı tanrıça Thetis şöyle cevap verdi:
— Evet, çocuğum, dediğin doğrudur: Bitkin bir halde olan yarenleri
ölüm uçurumundan uzaklaştırmak istemek fena bir şey değildir.
Fakat senin parlak tunç silâhların Troyalılardadır. Tulgası kıvılcım
saçan Hektor onları, övünerek omuzlarında taşıyor; fakat, böyle uzun
zaman övünemiyecek: Ölüm ona çok yakındır. Böyle iken, Ares
savaşma daha dalma; benim gidip geri dönmemi bekle. Şafakla, güneş
doğarken, dönüp Hefaestos Hanın hazırlıyacağı silâhları getireceğim.
405/555
Böyle dedi ve oğlundan yüzünü deniz kardeşlerine çevirerek
şöyle dedi:
— Şimdi sizler, geniş denizin koynuna dalın; baba konağına
gidip deniz ihtiyarını görün, ona herşeyi söyleyin. Ben yukarı
Olympos'a ün salmış sanatçı Hefaestos'a gidiyorum; oğluma ün
salmış, alev saçan silâhlar verip vermiyeceğine bakacağım.
Böyle dedi, ve hemen Here kızları denize daldılar, gümüş
ayaklı Thetis de, oğlu için şanlı silâhlar aramak üzere Olympos'a gitti.
HİLLEUS BİR NÂRA İLE TROYALILARI PANİK
İÇİNE ATTI
Thetis, Olympos'a doğru giderken, Ahaylılar şaşılacak derecede
yüksek bir uğultu içinde cana kıyan Hektor'un önünde kaçıyorlar,
gemilerine ve Hellespont'a (Çanakkale denizine) ulaşıyorlardı. Güzel
dolaklı Ahaylılar artık Ahilleus'un seyisi Patroklos'un cesedini atılan
silâhlardan kaçıramıyorlardı. Şimdiden, düşman ordusu ve arabaları
ve yiğitlikte aleve benziyen Priamoğlu Hektor onlara yetişmişti.
Arkadan gelen Hektor, üç defa cesedi ayaklarından tutmuştu, kendine
çekmek arzusu ile yanıyor, aynı zamanda Troyalıları yüksek naralarla
azarlıyor; üç defa da iki Ayas ateşli bir yiğitlikle onu ölüden uzaklaştırmışlardı.
Hektor, bahadırlığına güvenerek, şimdi boğuşa atılıyor,
az sonra da durup bir nâra atıyordu, fakat bir adım bile geri
406/555
kaçmıyordu. Ve nihayet cesedi kendine çekerek büyük bir şan kazanmak
üzere iken yel ayaklı İris koşarak, Olympos'tan gelmiş,
Peleoğlu'na silâhlanmasını emretmişti. Bundan Zeus'un ve öbür tanrıların
haberi yoktu; onu yalnız Here göndermişti.
Yaklaşarak Ahilleus'a kanatlı sözler söyledi: — Kalk, Peleoğlu,
en ürkütücü erkek! Patroklos'un yardımına koş; gemilerin önünde,
onun için, kanlı bir boğuşma devam etmektedir. Bir taraf ölünün
cesedini savunuyor, öbür taraf —Troyalılar— onu çekip rüzgârların
dövdüğü İlion'a doğru iletmek için çabalıyorlar. Onu çekmek için en
büyük azgınlığı Hektor gösteriyor. Yürekten düşündüğü: ölüyü ele
geçirince başını nazik boynundan ayırıp kazıklar şebekesinin üstüne
asmaktır. Haydi, kalk, artık yerde yatma. Patroklos'un Troya köpeklerine
ziyafet çekileceğini hatırla da yüreğine kaygısı sinsin. Başı kesilmiş,
parçalanmış olarak ölüler arasına giderse senin için ne büyük bir
utanç lekesi olur.
Ayağına çabuk tanrısal Ahilleus ona cevap verdi:
— Tanrıça İris, seni bana haberci olarak hangi tanrı gönderdi?
Yel ayaklı İris cevap verdi:
— Beni Here, Zeus'un şanlı karısı gönderdi. Yukarıdaki
tepelerde tahtını kuran Kronosoğlu'nun ve yukarı Olympos'ta oturan
ölümsüzlerin bundan haberleri yoktur.
407/555
Ayağına çabuk Ahilleus cevap vererek şöyle dedi:
— Nasıl edeyim de kanlı boğuşa gideyim! Benim silahlarım onlarda.
Anam ise, Olympos'a giderken, kendi dönünceye kadar, silâhlanmamak
tembihinde bulundu: Hefaestos'tan bana ün salmış silâhlar
getirmek üzere yola çıkmıştı. Ben de, kendim, hangi savaşçının silâhlarını
takınabileceğimi göremiyorum. Olsa olsa, bir Ayas
Telamonoğlu'nun kalkanı var. Fakat, eminim, şu saatte Ayas, düş-
manın ilk saflarında Patroklos'un cesedini savunmak için parlak
mızrağı ile savaşmaktadır.
Yel ayaklı çevik İris cevap verdi:
— Biz de iyi biliyoruz, senin silâhların başka ellerdedir. Fakat,
böyle, olduğun gibi, hendeğe kadar git, Troyalılara görün Bakalım,
korkuya tutularak savaşmaktan vazgeçerler, ve şu saatte bitkin bir
halde olan Ahaylıların nefes almasına fırsat verirler mi? Savaş içinde
nefes almak için çok az bir zaman yeter.
Böyle dedi, ve yel ayaklı İris ayrılıp gitti. Zeus'un sevgilisi Ahilleus
da kalktı. Şanlı omuzlarına, çakır gözlü tanrıça Athene gelip
saçaklı egid kalkanını attı. Sonra, tanrıçaların en tanrısalı alnını bir
altın hâle ile süsledi ve vücudundan ethere kadar yükselen çok parıltılı
bir alev fışkırttı. Kahraman, hisarı geçerek hendekte durdu;
Ahaylıların arasında, annesinin akıllı tenbihine uyarak, karışmadı.
408/555
Orada durup bir nâra attı, Pallas Athene de ayrıca sesini yükseltti. Hemen,
Troyalıların saflarında, anlatılmaz bir kargaşalık görüldü. Canlara
kıyan düşmanların bir şehri sararken çaldıkları borazan sesi nasıl
çın çın öterse Eakoğlu'nun attığı nâra böyle ötmüştü. Bu sesi işittikleri
gibi yürekleri korku heyecanı içinde kaldı. Atlar, doğmak üzere olan
kargıları önce duymuş gibi, arabaları kaçış yönüne çevirdiler! Ulu
gönüllü Peleoğlu'nun alnından pırıldıyan ateşi gören arabacıların aklı
başlarından gitti. Tanrısal Ahilleus hendeğin üstünden üç defa çok
yüksek nâra attı; Troyalıların en şanlı müttefiklerinin yüreği altüst
oldu. Orada da savaşçıların en iyilerinden on iki kişi, kendi arabalarından
yuvarlanarak ve kendi kargılarıyla vurularak öldüler.
Ahaylılar sevinç içinde, Patroklos'un cesedini uzaklaştırarak bir yatağa
yatırdılar. Yarenleri etrafını sarıp figan ediyorlardı. Arkadan, onlarla
birlikte, ayağına çabuk Ahilleus, sıcak gözyaşları dökerek yürüyordu.
Az önce, atlarıyla ve arabasıyla, kavgaya gönderdiği —ve dönüşünü
karşılamıyacağı— sadık arkadaşı Patroklos'u, şimdi bir sedye üzerine
yatırılmış, sivri tunç ile vurulmuş görüyordu.
Büyük gözlü Here Sultan, yorulmaz güneşin Olceanos'a doğru
yürüyüşünü hızlandırdı; güneş battı, ve tanrısal Ahaylılar canlara kıyan
savaşı, kimseyi esirgemiyen kavgayı durdurdular.
TROYALILARIN DERNEĞİ
Troyalılar da canlara kıyan kavgadan ayrıldılar, arabalardan
tez ayaklı atları çözdüler, ve akşam yemeğini düşünmeden Dernek
olarak toplandılar. Fakat bu Dernekte ayakta duruyorlardı; korkuya
409/555
tutulmuşlar, kimsede oturmak cesareti kalmamıştı: Bu kadar uzun
zamandan beri kavgadan çekilmiş olan Ahilleus yeniden görünmüştü!
Dernekte, en önce, Panthoosoğlu, çok tedbirli Polydamas konuştu.
Yalnız o, hem geçmişi, hem geleceği görüyordu. Hektor'un arkadaşı ve
yaşıtıdır. İkisi aynı gece doğmuştu. Fakat biri fikir vermede, ikincisi
kargı fırlatmada, çok daha üstündü. İyi düşünerek konuştu:
— İşleri her yönden iyi düşünün, dostlar! Kendi hesabıma, hemen
şehre çekilmeği, tan ağramasını ovada ve gemilerin yanında
beklememeği öğütlerim. Hisarlarımızdan çok uzaktayız. Bu adam, tanrısal
Agamemnon'a küskün iken, Ahaylılarla savaşmak bizim için çok
daha kolaydı. Ben de, iki yandan karınlı gemileri ele geçirmek
ümidiyle, oralarda savaşmaktan hoşlanırdım. Fakat şimdi ayağına
çabuk Peleoğlundan çok korkuyorum. Azgın yüreği ovada kalmak
istemiyecektir, çünkü orada, Ahaylılarla Troyalıların cepheleri
arasında Ares'in azgınlığından müsavi pay almak fırsatı vardır.
Şehrimizi ve karılarımızı almak için savaşmak istiyecektir. Beni dinleyin,
şehre doğru dönelim, çünkü sonunda bu olacaktır. Şu saatte, ayağına
çabuk Peleoğlu'nu kutsal gece durduruyor, ama yarın, silâhlı
olarak bizi burada yakalarsa, en yüksek yiğitliğini hissettirecektir;
bizden kaçışanlardan, İlion'a ulaşabilenler bahtiyar sayılacaktır.
—Şeytan kulağına kurşun!— Birçoğunu köpekler parçalıyacak, akbabalar
yiyecektir. Şimdilik bizi biraz kaygılandırsa da, gerektiği kadar
bir kuvvet ayırıp bütün gece agora meydanında bırakalım; şehri, hisarları,
kuleleri yüksek kapıları, bu kapılara takılan uzun, cilâlı, iyi
bağdaştırılmış kanatları koruyacaktır. Sonra, tan ağarır ağarmaz,
baştan ayağa silâhlanmış olarak, hisarların üstünde, sağlam yerlerimizde
duralım. Eğer Ahilleus gemilerden kalkıp şehri zorlamağa
kalkarsa, kavga ona çok pahalıya oturacaktır. Atlarını, duvarlarımızın
altında, şuraya buraya koşturarak yormuş olacak, akşama yine gemilere
dönmek zorunda kalacaktır. Hiçbir zaman Troya'yı hücumla
410/555
zorlamağa yüreğinde cesaret bulamıyacak, şehri yakıp talan edemiyecektir:
Daha önce, bizim tez ayaklı köpeklerimiz onu paralıyacaktır.
Tulgası kıvılcım saçan Hektor, ona yan bakarak şöyle dedi: —
Polydamas, hoşuma gidecek bir dil kullanmıyorsun. Demek ki, yine
şehre çekilip kapanmamızı öğütlüyorsun, öyle mi? Hisarların arkasında
sıkışıp kalmaktan daha bıkmadın mı? Vaktiyle, bütün ölümlü
insanlar, Priam'ın şehri için, çok zengin, altınla ve tunçla dolu
olduğunu söylerdi; fakat saraylarımızın hazineleri bugün bomboştur.
Büyük Zeus hıncını bize gösterdiğinden beri nice değerli ihtiyarlar
satılmış, Frygia'ya veya sevgili Meonia'ya feda edilmiştir!
Şu saatte, düşünüşü dolambaçlı Kronosoğlu, benim gemilerin
yanından zafer şanı kazanmamı ve Ahaylıları denize kadar sürmemi
istemiştir; saf adam, sen artık demos (halk) içinde sakın bu yolda
konuşma; hiç bir Troyalı bu fikirlerin arkasından gidecek de değildir;
ben buna yol veremem. Şimdi, haydin, benim dediğim gibi yapalım:
Önce, bütün ordu içinde, akşam yemeği birlikler arasında hazırlanıp
yensin; aynı zamanda bekçilik tertibatı alınsın; herkes uyanık otursun.
Bir de kendilerini rahatsız edecek derecede fazla malları olanlar varsa,
bu malları toplayıp getirsinler, demos içinde, herkese yedirsinler. Her
Troyalının bu mallardan pay alması, onları Ahaylılara bırakmaktan
çok daha iyidir. Fakat, sabah, tan ağarır ağarmaz, baştan ayağa silâhlı
olarak, gemiler arasında ateşli Ares'i uyandıralım. Eğer tanrısal Ahilleus,
gerçekten savaşı gemilerden uzaklaştırmak niyetinde ise, kendi
bilir! Acısını çekecektir. Ben korkunç sesli kavgadan kaçacak değilim;
onun karşısında duracağım; bakalım, hangimiz büyük zaferi kazanacak:
Ben mi, o mu? Enyal (Ares) herkes için birdir: Çok defa
öldürmeğe gelen, öldürülür.
411/555
Hektor böyle konuştu. Troyalılar onayladılar. Saf adamlar!
Pallas Athene akıllarını başlarından almış. Onlar için zararlı olan
Hektor'un fikrini kabul ettiler, iyi öğüdü veren Polydamas'ın tarafını
hiçbiri tutmadı.
AHİLLEUS, PATROKLOS'UN CESEDİ ÜZERİNDE
AĞLIYOR
Troyalılar akşam yemeğini ordu içinde yediler. Ahaylılar ise
bütün gece Patroklos'un cesedi üstünde hıçkıra hıçkıra ağladılar. Peleoğlu
da uzun bir ağıta başladı, cana kıyan ellerini arkadaşının koynuna
koyarak durmadan figan etti. Hıçkırıkları arasında Myrmidonlara
şöyle diyordu:
— Eyvah bana! Kahraman Menoetios'a, o gün, konağında,
güven vermek için ağzımdan ne boş sözler kaçırmışım! Opont'a,
oğlunu, şan içinde, İlion'u yıkıp talan etmiş, şeref ganimetleri almış
olarak geri getireceğimi vâ'detmiştim. Fakat insanların tasarladıklarını
Zeus başa çıkartmaz. Kader istiyor ki, her ikimizin kanıyla Troya'nın
toprağı kızarsın. Benim de ihtiyar araba sürücüsü Pele, dönüşümü
görmiyecek, konağında beni karşılamıyacak; annem Thetis de öyle;
buranın toprağı beni de alıkoyacak. Fakat, Patroklos, ben senden
sonra toprağın altına gireceğimden, seni gömmeden önce senin canına
kıyan Hektor'un başını ve silâhlarını buraya, sana getireceğim, ve seni
yakacak ateş öbeğinin önünde, en parlak Troya oğullarından on ikisinin
boğazını keseceğim: Ölümün beni öyle bir öfkenin içine atmıştır.
412/555
Ahilleus böyle konuştu, ve yarenlerine ateşe büyük bir üç
ayaklı koymalarını emretti; tez elden Patroklos'un üstünü örten kan
yıkanmalıydı. Hemen alevli ateş üzerine üç ayaklı banyo kazanını koydular,
su ile doldurdular ve altına bol bol odun dizdiler. Tunç kazan
içinde su kaynadıktan sonra, cesedi yıkadılar, pırıl pırıl bir yağ ile
ovdular, yaralarını dokuz yıllık bir merhemle doldurdular; sonra bir
yatağa yatırdılar; başından ayaklarına kadar yumuşak bir çarşafla ve
kare bir beyaz kumaşla örttüler. Sonra, bütün gece, ayağına çabuk
Ahilleus'un etrafında, Myrmidonlar Patroklos'un üstünde inliye
hıçkıra ağladılar. O zaman Zeus, karısı ve kızkardeşi Here'ye
seslenerek şöyle dedi:
— Sonunda dileğine erdin, büyük gözlü Here Sultan; ayağına
çabuk Ahilleus'u ayağa kaldırdın. Sanki başları saçlı Ahaylılar senden
doğmuş, öyle davrandın.
Büyük gözlü Here Sultan cevap yerdi:
— Korkunçların en korkuncu, Kronosoğlu, neler söylüyorsun?
İnsan ölümlü iken, ve ölümsüzlerden çok daha az şey bilirken, onlardan
biri, başka biri hakkında tasarladığını yapmak için elinden geleni
arkasında bırakmıyor; ben ise doğuşça ve senin karın ölümsüzlerin
ve ölümlülerin babası Kronosoğlu'nun karısı olmakla, kendimi tanrıçaların
birincisi sayıyorum; kinimi oynatan Troyalıların felâketini
niçin bütün kudretimi kullanarak hazırlamıyayım?
413/555
THETİS, HEFAESTOS'UN YANINDA
Onlar böyle söyleşirken, gümüş ayaklı Thetis, Hefaestos'un
yok olmaz, yıldızlı, baştanbaşa tunçtan, paytak bacaklının parlak bir
eseri olan konağına geldi. Onu körükleri arasında terlemiş, didinmiş,
işlere dalmış buldu. Gümüş ayaklı tanrıça Thetis'i ün salmış Topal'ın
karısı Güzel Haris karşıladı; elini tutarak ve bütün isimleriyle anarak
şöyle dedi:
— Thetis, uzun entarili, sevgili ve saygıdeğer Thetis, seni
evimize hangi rüzgârlar attı? Evvelden buralara pek uğramazdın. Az
beri gel, konukluk armağanları sunayım.
Tanrısal Haris, böyle dedi, Thetis'i baş tarafa getirerek gümüş
çivili, sanatla işlenmiş, güzel bir koltuğa oturttu. Sonra ün salmış sanatçı
Hefaestos'a seslendi: Hefaestos, çabuk buraya gel, Thetis'in sana
ihtiyacı var!»
Hefaestos, hemen, örsünden ayrıldı, körüklerini ocaktan çekti,
kullandığı âletleri bir gümüş kutuya koydu, bir süngerle yüzünü,
boynunu, kollarını sildi, elinde uzun bir bastonla, topallıyarak yürüdü.
Thetis'e yaklaştı, bütün isimleriyle anarak şöyle dedi:
414/555
— Evimize hangi rüzgârlar attı, uzun entarili Thetis, sevgili ve
saygıdeğer Thetis? Evvelden, bize pek uğramazdın? Kafanda ne varsa,
söyle bana; gönlüm onu elimden gelirse ve yapılabilir bir şeyse hemen
yapmamı emrediyor.
Bunun üzerine, Thetis, gözyaşları dökerek şöyle dedi:
— Hefaetos, Olympos'ta oturan tanrıçalar arasında, Kronosoğlu
Zeus'un bana çektirdiği, bu derece katlanmaz kaygılara uğramış
bir başkası var mıdır— Deniz tanrıçalarından yalnız beni bir ölümlüye
Eakoğlu Pele'ye verdi. Birçok tiksintilerle yatağına girdiğim ölümlü,
şimdi, konağında, acı ihtiyarlıktan bitkin, yatıyor. Bu adamdan bir
oğlum oldu; onu doğurdum ve kahramanlardan kahramanı büyüttüm.
Bir taze fidan gibi besleyip büyüttükten sonra, koca karınlı gemilerle,
İlion'a, Troyalılara karşı savaşmak üzere gönderdim. Onun, bir daha,
Pele'nin konağına döndüğünü göremiyecektim. Hayatta bulundukça,
güneşin ışığı altında yaşadığı müddetçe ise acı kaygılar içinde bulunuyor
da hiçbir yardımım dokunamıyor. Ahaylıların ona şeref payı
olarak seçip verdikleri kızı, Agamemnon Han çekip elinden aldı. Bu
yüzden yüreği sıkkın oturup vakit geçirmekte iken Troyalılar üstün
basarak Ahaylıların gemilerine kadar sürmüşler; Argos'un ihtiyarları,
oğluma, birçok hediyeler teklif ederek kavgaya karışmasını istemişler.
O zaman, kendi gidip felâketi uzaklaştırmağa yanaşmamışsa da, kendi
yerine Patroklos'a silâhlarını giydirmiş, emrine çok sayılı bir de birlik
vererek kavgaya göndermiş; bütün bir gün Skees kapıları önünde
dövüşmüşler; Patroklos düşmanı çok hırpalamış ve hücumla İlion'u almak
üzere iken, Apollon yetişmiş, saflar dışındaki boğuşmada Menoetios
oğlunu öldürerek şanı Hektor'a vermiş. İşte bunun için, dizlerine
kapanarak yalvarmağa geldim: Sadık arkadaşı Troyalıların eline
415/555
geçince kendi silâhları kayıp olan bu talihsiz oğluma bir kalkan, bir
tulga, topukluklarıyla güzel dolaklar ve bir zırh cebe vermek ister misin?
Oğlum şu saatte, toprağa serilmiş, ruhu acılar içinde yatıyor. Ün
salmış topal cevap verdi:
— Korkma, yüreğin bunun için kaygılanmasın; ürkütücü kader
yetiştiği zaman onu ecelin elinden kaçırmak istediğim için, istediği
güzel silâhları hazırlıyacağım: Öyle silâhlar olacak ki, onları bütün
görecek olanlar hayran kalacaklardır.