4 Kasım 2015 Çarşamba

şeyyad hamza

Şeyyâd Hamza
Hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan Şeyyâd Hamza’nın son araştırmalara göre XIII.
yüzyılın son çeyreğinde doğduğu tespit edilmiştir. Fuad Köprülü, başta Latifî Tezkiresi olmak üzere bazı kaynaklarda Nasreddin Hoca ile görüşüp konuştuğu belirtildiği için önceleri on üçüncü yüzyıl şairlerinden olduğunu kabul etmiştir. Fakat son çalışmalar şairin
1348 yılında Akşehir civarında çıkan ve etrafı kasıp kavuran bir veba salgınını yaşadığını
ve iki çocuğunu bu salgında kaybettiğini ortaya koymuştur. Şairin 1348 yılında meydana gelen bu salgının yol açtığı tahribat sebebi ile yazdığı mersiyeye göre de 1350 yıllarında hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Şeyyâd Hamza, veba salgını Akşehir’de görüldüğünden
ya hayatını burada geçirmiş veya doğudan göçerek bu şehre gelmiş olabilir. Doğu Türkçesi
özellikleri bulunan bir şiiri, bu durumu az da olsa desteklemektedir.
Şeyyâd Hamza’nın Edebî Kişiliği ve Eserleri
Edebî Kişiliği: Şeyyâd Hamza’nın Yunus’u takip ederek Nesîmî’ye giden çizgide önemli
bir yeri vardır. Şiirlerinde musammat özellik bulunması, onu eski Türk edebî zevk anlayışına bağlamaktadır. Şeyyâd Hamza, özellikle Ahmed Yesevî, Ahmed Fakîh, Mevlânâ
ve Ali’den etkilenmekle birlikte kendine has şiirler yazmıştır. Nazire mecmularından şiirlerinin bazılarının tanzir edildiği anlaşılmaktadır. Şiirlerini hece ve aruz vezni ile yazan Şeyyâd Hamza’nın en önemli özelliği manzumelerinde Peygamber sevgisine geniş yer
vemesidir. O, Anadolu’da ilk güzel na’t örneklerini yazan şairdir. Yûsuf u Zelîhâ’dan sonra
bu na’tları ile öne çıkan ve bir na’t şairi olarak tanınan Şeyyâd Hamza, edebiyatımızda Yunus’tan sonra kaside nazım şekli ile na’t yazan şairdir. Ancak onun na’tları, Yunus’un
na’tlarından daha fazladır.
Yunus’ta olduğu gibi gazel ve kasidelerindeki lirizm dikkati çeken şair, şiirlerini samimi,
akıcı bir üslupla ve açık bir dille yazmıştır. O, mesnevilerinin kurgusunda aklı ön planda tuttuğu için bu eserlerinin dili, gazel ve kasidelerine göre daha durgundur. Şeyyâd Hamza’nın
şiirlerinde, mesnevilerine göre daha çok Arapça, Farsça kelime ve tamlama vardır.
XIV. Yüzyıl Batı Türk
Edebiyatı II:Anadolu Sahası
Şair ve Yazarları
XIV.-XV. Yüzyıllar Türk Edebiyatı 34
Şeyyâd Hamza edebiyatımızda mersiyeleri ile de dikkati çeken bir şairdir. Türk edebiyatında başlangıcı çok öncelere, Alper Tonga için söylenen ağıtlara dayanan bu türde özellikle çocuklar için şiir yazan ilk şair Şeyyâd Hamza’dır. Bu tür şiirler, Âşık Paşa ve Cem
Sultan ile devam ederek Âkif Paşa’ya kadar uzanır. Coşku ve heyecanını, şiirlerine başarılı bir şekilde yansıtan Şeyyâd Hamza, mersiyesinde hislerini açık ve samimi bir şekilde
dile getirmiştir.
Eserleri: 1. Yûsuf u Zelîhâ: Şeyyâd Hamza’nın en büyük eseri olan Yûsuf u Zelîhâ, Anadolu sahası Türk edebiyatının bu konuda bilinen ilk mesnevisidir. Fâ’ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün
vezniyle yazılan ve 1529 beyit olan bu mesnevi, altı bölümdür. Ancak eserde bölümleri bildiren bir başlık yoktur. Yûsuf u Zelîhâ, adından da anlaşılacağı üzere görünüşte Hazret-i
Yusuf ile Zeliha arasında geçen bir aşk hikâyesidir, ancak hikâyede Hazret-i Yusuf’un hayatı anlatılmaktadır. Şeyyâd Hamza’nın özellikle Yusuf kıssasını seçip Yûsuf u Zelîhâ’yı yazması, bir bakıma eserin sürükleyiciliğini de beraberinde getir miştir. Kur’an’da “kıssaların en güzeli” olarak belirtilen ve Hz.Yusuf’un hayatını konu alan Yûsuf Sûresi’nden hareketle yazılan hikâyede, Zeliha’nın aşkı, kölelikten hükümdarlığa ve peygamberliğe giden
yolda yaşanan olaylar, kıskançlıklar, ölüm, kuyuya atılma, saraydaki durum, aşk, kölelik,
zindan hayatı, rüya yorumu gibi her devirde olduğu gibi o devir için de geçerli olan ve birbirini takip eden olaylar anlatılmıştır. Şair, eserini yazarken tamamen Kur’an’a bağlı kalmamış, serbest olarak kaleme almıştır.
Yusuf hikâyesi, her şeyden önce ilâhî bir kaynağa dayandığı için sıradan bir aşk hikâyesi
değildir. Mesnevî, bir bütün olarak değerlendirildiği zaman aile, çocuklar ve bunlar arasındaki münasebetler, aile idaresi, çocuk terbiyesi, toplumun çeşitli hâlleri, insan tipleri,
devlet idaresi gibi konuların eserin temelini oluşturduğu görülür. Güzellik, aşk ve hasret
ise hikâyeyi sürükleyen unsurlardır.
Şeyyâd Hamza’nın bu hikâyeyi anlatırken samimi, saf, temiz, anlaşılır ve pürüzsüz bir
dil kullanması, her yönü ile insanları bu esere çekmiştir. Eserde Arapça, Farsça kelime ve
tamlamaların sayısı çok azdır. Arapçadan alınan kelimeler Farsçaya göre daha fazladır, ancak onlar da halk arasında yaygın olarak kullanılan kelimelerdir.
Yûsuf u Zelîhâ’yı tıpkıbasımı ile birlikte ilk defa yayımlayan Dehri Dilçin’dir (1946).
Osman Yıldız, eser üzerinde geniş bir dil incelemesi yapmış ve bu çalışmasında eserin
metni ile dizinini de yayımlamıştır (2008).
2. Dâstân-ı Sultân Mahmud: Şeyyâd Hamza’nın küçük bir mesnevisidir. Fâ‘ilâtün
fâ‘ilâtün fâ‘ilün vezninde yazılan ve 79 beyit olan eserde, Sultan Mahmud ile yoksul bir
derviş arasında geçen konuşma anlatılır. Şeyyâd Hamza bu eserde Gazneli Muhmud’un
şahsında devrin beylerini de eleştirerek daha sonraki zamanların beylerine, güç sahiplerine, zenginlerine ve padişahlarına da yol gösterir. Edebiyatımızda münazara türünün bir
örneği gibi görünen bu mesnevide kısa ve canlı tasvirler yer alır. Bu eser, Sadettin Buluç
tarafından yayımlanmıştır.
3. Ahvâl-i Kıyâmet: Kıyametin konu edildiği mesnevi, 343 beyit olup fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün vezni ile yazılmıştır. Bu mesnevide kıyametin kopması, ölülerin yeniden diriltilmeleri, kıyametin zor zamanları, Peygamber’in insanlara şefaati ve hesapların görülmesi gibi
olaylar anlatılmıştır. Eserde ayrıca Hazreti Ali’nin Kevser şarabı dağıtmasına da değinilerek Mevlânâ ve Sultan Veled’e de yer verilmiştir. Bu eseri, ilk defa Âmil Çelebioğlu tanıtmış ve eserin Şeyyâd İsa’nın olduğunu belirtmiştir. Ancak Millî Kütüphane A-3772 numarada bulunan ve Şeyyâd Hamza adına kayıtlı olan nüsha, eserin Şeyyâd İsa’ya ait olmadığını göstermektedir. Metin Akar, dil ve üslup yönünden eserin Şeyyâd Hamza’ya ait olduğu
kanaatindedir. Kemal Tavukçu ise eserin 289 beyitinin Şeyyâd Hamza tarafından yazıldığını, Şeyyâd İsa’nın ise esere daha sonra 55 beyit eklediğini belirtmektedir.
2. Ünite - XIV. Yüzyıl Batı Türk Edebiyatı II: Anadolu Sahası Şair ve Yazarları 35
4. Mi‘râc-nâme: 545 beyitten meydana gelen bu mesnevi, fâ‘ilâtün fâ‘lâtün fâ‘ilün
vezni ile yazılmıştır. Anadolu Türk edebiyatında Âşık Paşa’nın eserindeki miraç-
nâme bölümünden sonra yazılan ikinci miraç-nâmedir. Bu küçük mesnevide Hz.
Peygamber’in miraca çıkışı ve gördüğü hâller açık, anlaşılır bir dille ortaya konmuştur. Ankara Millî Kütüphane’de 3772 numarada bulunan bu eser üzerinde, bir yüksek lisans çalışması yapılmıştır.
5. Vefât-ı Hazreti Muhammed aleyhisselâm: 483 beyit olan bu mesnevinin 356 beyti
Şeyyâd Hamza tarafından yazılmış, geri kalan 127 beyitlik kısmını ise müstensih eklemiştir. Fatma Turhan-Güler eser üzerinde yüksek lisans çalışması yapmıştır.
6. Şiirler: Şeyyâd Hamza’nın farklı mecmualarda on altı şiiri vardır. Bu şiirler, Necmeddin
Halil Onan, Mecdut Mansuroğlu, Sadettin Buluç, Metin Akar ve Orhan Kemal Tavukçu tarafından yayımlanmıştır. Orhan Kemal Tavukçu “Şeyyâd Hamza’nın Bilinmeyen Bir
Şiiri Münâsebetiyle” adlı makalesinde şairin bilinen bütün manzumelerini değerlendirmiş
ve on altı şiirini yayımlamıştır. Bazıları na’t olan bu şiirlerde Şeyyâd Hamza’nın na’t yazmada usta bir şair olduğu da anlaşılmaktadır.
Şeyyâd Hamza’nın Bir Gazeli
mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün mefâ‘îlün
1. Senün ışkun kamu derde devâdur yâ Resûlallah
Senün katunda hâcetler revâdur yâ Resûlallah
2. Senün nûrun gören gözler ne ay gözler ne yılduzlar
Nurundan gice gündüzler ziyâdur yâ Resûlallah
3. Deründen açılur güller sözünden şehd ü şekkerler
Senünle hasta gönüller şifâdur yâ Resûlallah
4. Habîbsin pâdişâhlara tabîbsin dertlü âhlara
Şefâ‘atün günâhkâra anâdur yâ Resûlallah
5. Ay u güneş yidi yılduz seni öger kamu düpdüz
Senün sözünden ayruk söz hatâdur yâ Resûlallah
6. Hased kılur sana İblîs zihî ahmak olur telbîs
Seni sevdüg’içün İdrîs a’lâdur yâ Resûlallah
7. Ururlar nevbetün dâyim bu beş vakt sünnetün kâyim
Gelürse hônuna her kim salâdur yâ Resûlallah
8. Mugaylanlar harîr geydi beriyyeler abîr toldı
Senün cefâlarun derdi vefâdur yâ Resûlallah
9. Satıldı Yûsuf-ı Ken‘ân inen az nesneye pinhân
Seni görmeklige bin cân bahâdur yâ Resûlallah
10. Davud egninde hil‘atun Halîl hônında ni‘metün
Musâ elinde ibretün asâdur yâ Resûlallah
11. Mübârek türbesi yirde tolu nûr ile perverde
Velî rûhun feleklerde ayândur yâ Resûlallah
12. Makâmun Ka‘be-i zemzem hemîşe kâyim ü muhkem
Hızır ümmetüne her dem sakâdur yâ Resûlallah
13. Şeyâd u Hamza ol şâhdan diler kim kurtıla âhdan
Seni medh itmek Allah’dan atâdur yâ Resûlallah
XIV.-XV. Yüzyıllar Türk Edebiyatı 36
Yûsuf u Zelîhâ’dan
fâ’ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün
1. Çok zamân geçmez bu sözün üzere
Hoca getürdi Yûsufı bâzâra
2. Münadîler çagırur şehrlü gelür
Aya benzer kıymetî kul kim alur
3. İmdi gelün güzel oglan görici
Bahası çok İmrânî kul alıcı
4. Şehrlü kamu dirilür ol araya
Yûsuf turmış sûreti benzer aya
5. Şehr içinde bay u yohsul kalmadı