12 Eylül 2011 Pazartesi

türkçe'nin tarihi gelişimi

1. Türk dilinin dönemleri, her dönemin ayırıcı özellikleri.
2. Anadolu’da Türkçenin gelişimi ve kazandığı yeni özellikler
TÜRKÇENİN TARİHİ DÖNEMLERİ


1. Altay Dil Birliği Dönemi
Altay dil ailesi içerisinde yer alan Türk dilinin ve diğer akraba dillerin bağımsız birer dil olarak henüz ortaya çıkmadığı dönemdir. Bu Türkçenin, Moğolcanın ve diğer akraba dillerin henüz oluşmadığı bir dönemdir.
2. En Eski Türkçe Dönemi
Türkçenin Altaycadan ayrıldığı ve bağımsız bir dil olarak gelişmeye başladığı bir dönemdir.
3. İlk Türkçe Dönemi
Türkçeden daha sonra ayrılarak bağımsız birer dil hâlinde gelişen Hazar, Bulgar, Avar ve Hun dillerinin henüz Türkçeden ayrılmadığı dönemdir.

Türkçenin karanlık çağlarına ait olan bu dönemler ana hatlarıyla bu şekildedir. Bu dönemlere ait elimizde yazılı bir belge yoktur. Bu dönemlerden sonra gelen dönemlerle ilgili bilgilerimiz yazılı kaynaklara dayanmaktadır. Bu dönemlerden sonraki bilgilerimiz yazılı kaynaklara dayandığı için daha sağlıklıdır.

4. Eski Türkçe Dönemi (MS 6-13. yüzyıllar arası):
Türkçenin metinlerle takip edilebildiği dönemdir. Bu terim, İslâmlık öncesi dönem ile Türklerin İslamiyet’e girdiği ilk dönemdeki Türkçeyi içine alır. Bu dönemde Türk dilinin yayılma alanı Orta Asya'dır. Eski Türkçe terimi, genel çizgileriyle kuzeyde Yenisey Irmağı çevresinden ve Moğolistan'dan başlayıp, batıda Aral Gölü ve Hazar Denizi'ne kadar uzanan bir genişlikteki bölgede kullanılmıştır. Türkçenin diğer dönemleri dikkate alındığında hem ses ve şekil bilgisi özellikleri hem de söz varlığı bakımından en saf ve duru dönemdir. Eski Türkçe şu dönemleri içine alır:

a. Köktürk Dönemi (6- 8. yüzyıllar arası):
Eski Türkçede kelime başındaki k- sesleri Türkiye Türkçesinde g-'ye dönmüştür. Bundan dolayı çoğu kaynakta Göktürk olarak geçen bu kelimenin aslî şekli Köktürk'tür. MS 552 yılında Köktürk Devletinin kurulmasıyla başlayan bu dönemde farklı bir edebiyat doğmuştur. "Bengütaş edebiyatı" olarak adlandırılan bu edebiyat, Türklerin ilk yazılı metinleri olma özelliğini taşır. Abide veya anıt karşılığı olarak kullanılan bu terim, sonsuz taş, ebedî taş anlamındadır.
Köktürk kağanlığında özellikle kağanların ya da devletin ileri gelenlerinin ölümünden sonra, onlar adına bir anıt mabet inşa ettirmek, bu mabedin içini, dışını bezetmek, bahçesine yazılı taş diktirmek bir gelenek hâlini almıştı. Kağanlar bu taşların üzerine gönüllerindeki sözleri yazdırırlar ve halkın da buna göre davranmasını isterlerdi. Taşların üzerindeki bu sözlerin ebedî kalacağını, bütün milletin de sonsuza kadar bunlardan ders alacaklarını düşünmüşler, bu nedenle de diktirdikleri bu taşlara bengü taş adını vermişlerdi.
Genellikle Orhun Abideleri olarak adlandırılan Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk bengü taşları, bu edebiyatın en uzun ve en mükemmel örnekleridir.
Muharrem Ergin'in "Türk adının ve Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin... İlk Türk tarihi... Taşlar üzerine yazılmış tarih... Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması... Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri... Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası... Türk askerî dehasının, Türk askerlik sanatının esasları... Türk gururunun ilâhî yüksekliği... Türk feragat ve faziletinin büyük örneği... Türk edebiyatının ilk şaheseri..." gibi ifadelerle tanımladığı Orhun Abideleri ile Köktürk döneminin diğer eserlerinde Köktürk işaretleri kullanılmıştır.


Köktürk Yazıtlarından örnekler:




Köktürk Alfabesiyle

Köktürk Türkçesiyle
Tengri teg tengride bolmış Türk Bilge Kağan bu ödke olurtum. Sabimin tüketi eşidgil. Ulayı ini yiginüm oğlanım biriki oguşum budunum biriye şad apat begler yırıya tarkat buyruk beyler Otuz [Tatar...] Tokuz Oğuz begler i budunu bu sabimin edgüti eşid katıgdı tıngla.

Türkiye Türkçesiyle
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan bu devirde tahta oturdum. Sözümü sonuna kadar dinle! Önce kardeşlerim, çocuklarım! Sonra, bütün soyum, milletim! Güneydeki şadlar, apalar; kuzeydeki Tarkanlar, buyruk beyler! Otuz Tatar!.. Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, iyice dinle!

b. Uygur Dönemi (8-13. yüzyıllar arası):
Köktürk Devletine bağlı olan Uygur beyleri, 745 yılında onların içine düştükleri kargaşadan faydalanarak Köktürkleri ortadan kaldırır ve Uygur devletini kurarlar. Uygurlar kâğıtlar üzerine yazdıkları eserlerde Uygur alfabesini kullandılar. Bu alfabe Soğd alfabesinden geliştirilmiştir. Bu alfabenin yanı sıra az da olsa Mani ve Brahmi yazılarını da kullanan Uygurlar, taş ve kâğıt üzerine yazılmış çeşitli metinlerin yanı sıra kütük basması eserler bırakmışlardır. Uygur edebiyatının en önemli iki özelliği dinî olması ve tercümeye dayanmasıdır. Bunlarla birlikte falcılık, astronomi, tıp ve şiirle ilgili olanlar da vardır. Tercümeler Çince, Sanskritçe, Toharca, Tibetçe ve Soğdakçadan yapılmıştır. Uygur dönemine ait eserlerden en önemlileri şunlardır:
Altun Yaruk (Altın Işık): Buda'nın menkıbeleri yer almaktadır.
Irk Bitig (Fal Kitabı):Çeşitli inanışlarla masal unsurlarının yer aldığı eserde konuşma diline ait pek çok kelime de bolca kullanılmıştır.
Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın): Eserde Budizme ait dinî ve ahlâkî inanışlarla bazı pratik bilgiler yer almaktadır.
Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade): Budizme ait bir menkıbenin hikâyesidir. Eserde, iyi yürekli bir şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirlerini öldürmelerine engel olmak amacıyla, çok değerli bir mücevheri ele geçirmek için çıktığı maceralı yolculuk anlatılır.
Kuanşi İm Pusar: "Asıl Dinin Nilüfer Çiçeği" adlı eserin bir bölümüdür. Eserin konusu, Kuanşi İm Pusar adlı Burkan adayının canlılara yardım etmesi

Uygur dönemine ait metin örnekleri
Ol lexua yolug usar siz ötrü lö kanı erdinilg balıkka orduka teggey siz ol balık tegre yéme yetti kat karam içinte alku agulug lö-ler yılanlar yatur anı yoguru usar siz içgerü balıkka kirgey siylö kanıña közüngey siz erdeni bulgaysiz. Men amtı ölür men. Siz yalñuskıya kalır siz. Teñrim korkmañ busanmañ esén tükel teggey siz. İnçip kayu kün burxan kutın bulsar meni titmeñ edgü köni yolçı yerçi bolup iñe tegdi kapagda ekki arıg kızlar turur elgi erdinilig yıp eñirer elginde ötrü tegin kim sizler… tep ayıttı ol kızlar kapagçı biz tep tedi. Ötrü tegin balık içiñe kirdi öñtün kapakga tegdi. Ötrü tört körkle kırkın yürüñ kümüş yıp eñirer bu kapag közedü tururlar… tegin ayıtsar kapagçı kırkın biz tediler… ötrü takı içgerü kirdi ordu kapagka tegdi ol kapagda sekiz körkle tañ arıg kızlar sarıg altun yıp eñirerler tegin körklerin tañlap sizler löler kanı kunçuy-ı mu sizler ayıtsar biz ordu kapag biz tep tediler.
Eğer bu lotus yolunu aşabilirseniz bir süre sonra, Ejdarhalar Hanı’nın mücevherli şehrine ve sarayına ulaşacaksınız. O şehrin çevresinde, yedi katlı hendek içinde her yanda, zehirli ejderhalar ve yılanlar yatar. Onların arasında yürürseniz (onları çiğnerseniz) şehrin içine gireceksiniz. Ejderhalar Hanı’na görüneceksiniz ve mücevheri bulacaksınız. Şimdi ben ölüyorum. Siz yalnız kalıyorsunuz. Haşmetlim korkmayın, üzülmeyin. Sağ salim ulaşacaksınız. Böylece, birkaç gün içinde, Buda’nın sonsuz mutluluğunu bulursanız beni terk etmeyin. İyi ve doğru sözlü bir yolcu, bir rehber olarak (Prens surların?) eteğine ulaştı. Kapıda tertemiz iki kız duruyordu. Elleri mücevherli ipleri eğiriyordu. O zaman prens sordu: Siz kimsiniz? O kızlar: Biz kapının bekçisiyiz, dediler.
c. Karahanlı Dönemi (10-13. yüzyıllar arası):
Bu dönemin iki önemli özelliği vardır. Bunlardan ilki İslâm dinini bütün Türklerin tek ve resmî dini olarak kabul etmeleridir. İkincisi ise Türk devletinin merkezini bugünkü Türkistan'a kaydırarak, Türkleri bir Uzak Doğu kavmi olmaktan çıkarıp tam olarak bir Orta Asya kavmi durumuna getirmeleridir. Karahanlılar, Türkçeyi Uygur alfabesinin yerine Arap alfabesiyle yazmaya başladılar. Böylece Türkçenin Arap harfleriyle yazıldığı bin yıllık bir dönemi de onlar başlatmış oldu.
Bu dönemin eserleri şunlardır:
Kutadgu Bilig:
Dîvânü Lügati't-Türk:
Atabetü'l-Hakayık:
Divan-ı Hikmet:


6. Yeni Türkçe Dönem: Yeni Türkçe dönemi iki koldan gelişir.

A) KUZEY- DOĞU TÜRKÇESİ

1. KUZEY TÜRKÇESİ(KIPÇAK TÜRKÇESİ)

2. DOĞU TÜRKÇESİ (ÇAĞATAY TÜRKÇESİ)


B) BATI TÜRKÇESİ

1. Eski Anadolu Türkçesi: (13-15. yüzyıllar arası): Anadolu'ya yerleşen Oğuz Türklerinin ilk kez kendi lehçeleri üzerine kurdukları yazı dilidir. Anadolu Selçuklu Devletinin kuruluşundan sonra 13-15. asırlar arasında gelişme kaydeden Eski Anadolu Türkçesi sadece Anadolu'da değil, Anadolu dışındaki Osmanlı şehirlerinde ortaya konulan eserleri de içine alır. Eski Anadolu Türkçesinin Eski Türkçeyle olan ilişkisi de tamamen kopmuş değildir. Batı Türkçesinin yabancı unsurlar bakımından en temiz dönemi olan Eski Anadolu Türkçesinde, 13. yüzyıldan 15. yüzyıla doğru gelindikçe Arapça ve Farsça unsurların arttığı görülür. 15. yüzyıldan sonra ise yazı dilinin konuşma dilinden uzaklaşarak aydın bir zümre dili hâlini alır.
Anadolu Selçukluları döneminde bilim dili olarak Arapça, resmî dil olarak da Farsça kullanılırken; dinî, ahlâkî özellikler taşıyan ve halka hitap eden eserlerde Türkçe kullanılmıştır. Bu tür eserlerin Türkçe yazılmasında özellikle beylerin, kendi diline ve kültürüne önem veren bilim adamları ve şairleri destekleyip korumaları önemli rol oynamıştır. Karamanoğlu Mehmet Beyin 15 Mayıs 1277'de Simden gerü dîvânda, dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır. fermanı da ayrı bir önem taşımaktadır. Eski Anadolu Türkçesiyle eser vermiş olan şair ve yazarlardan bazıları şunlardır: Ahmet Fakih, Şeyyad Hamza, Yunus Emre, Âşık Paşa, Kadı Burhaneddin, Nesimî, Hacı Bayram Veli, Kaygusuz Abdal, Süleyman Çelebi.


Eski Anadolu Türkçesiyle yazılmış bir şiir:
GAZEL
Ecel dutmış elinde bir ulu câm
Ki ol câmun içi tolı serencâm

Kima ayuk sunar kime içürmiş
Kimi esrük yatur toprakda müdâm

Zihî şerbet ki bir kez andan içen
Ne subh olduğını bilür ne ahşam

Ne şerbetdür bu hîç rengi bilinmez
Kızıl mı ak mıdur yâ puhte yâ hâm

Ne arslanlar yaturmışdur bu sâkî
Ne ejdehâlar olmışdur ana râm

Bular hep bu kadehden içdi yatdı
Kadeh şimdi bizümdür kâm u nâ-kâm

İçürmeyince komadı kişi hem
Bu sâkîden ne lutf iste ne ikrâm

‘Acebdür bu ki bunların birinden
Ne bir haber getürdiler ne peygâm

Bu sâkî meclisin esridiserdür
Ne cemâ’at kalısardur ne îmâm

Bu gafletden niçün uyanmadun sen
Niçün gâfil yatursen sen i ‘avâm
Şeyyad Hamza



2. Osmanlı Türkçesi: (15-20 yy)

Türkiye Türkçesinin tarihî sürecinde Eski Anadolu Türkçesinden sonraki döneme verilen addır. Osmanlının Anadolu'da siyasî birliği sağlamasından sonra gelişen yazı dilidir. 15. yüzyılın ortalarında başlayan bu dönem, 20. yüzyıla kadar devam etmiştir. Bu dönemde İstanbul ve bazı illerin birer kültür merkezi hâline gelmesiyle sarayda Farsçanın, medreselerde Arapçanın önemi arttı. Dolayısıyla da şair ve yazarların ilgisi de bu diller üzerinde yoğunlaştı. Türk şairleri edebî anlayışta İran edebiyatını örnek alarak, bu edebiyatın ürünlerine benzeyen eserler yazdılar. Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak bir taraftan Türkçe kelimelerin kullanımı azalırken, diğer taraftan da fazla sayıda Farsça ve Arapça kelime, tamlama ve deyimler Türk diline girdi.
Yazı dilinde söz konusu olan bu durum, özellikle de nesirde neredeyse içinden çıkılamaz bir hâl almıştır. Hüner ve marifet göstermek amacıyla böyle bir dil kullanan yazarların yanı sıra sade Türkçe halk arasında kullanılmaya ve halk için yazılan eserlerde tüm canlılığını sürdürmeye devam etmiştir.


Osmanlı Türkçesiyle eser vermiş olan şair ve yazarlardan bazıları şunlardır: Ahmet Paşa, Necatı, Eşrefoğlu Rumî, Âşık Paşazade, Âşıkî, Sinan Paşa; Fuzulî, Baki, Hayalî, İshak Çelebi, Hoca Sadeddin, Sehî Bey; Nailî, Nabî, Katip Çelebi, Naimî, Evliya Çelebi, Peçevi, Koçi Bey; Nedim, Şeyh Galip, Esrar Dede.
Osmanlı Türkçesiyle yazılmış bir şiir:
Gazel
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı

Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan
Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı

Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı

Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su
Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

Gâmım pinhan tutardım ben dedîler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı

Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Beni tan eyleyen gafîl seni görgeç utanmaz mı

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
Fuzuli
3.Çağdaş Dönem
a) Bugünkü Türkiye Türkçesi: Batı Türkçesinin içinde bulunduğumuz dönemidir. Bugünkü Türkiye Türkçesi tabirinden Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî dili olan ve bugün çok geniş bir alanda kullanılan Türk yazı dili anlaşılmaktadır.
Bugünkü Türkiye Türkçesi, İkinci Meşrutiyet'ten sonra Osmanlıcılık, İslamcılık, Batıcılık vb. fikir hareketleri içinde siyasî ve tarihî şartların da etkisiyle hızla gelişen Türkçülük (milliyetçilik) hareketinin ürünü sayılır. Daha XIX. yüzyıl içinde şekillenmeye başlayan Türkçülük hareketi, 1908'den sonra Türk Derneği (1909) ve Türk Ocağı (1912) gibi kuruluşlarla Türk tarihi ve Türk dili hakkında esaslı çalışmalar yapılmasını sağlamıştır. Nitekim Genç Kalemler dergisi etrafında toplanarak, "Yeni Lisan" hareketini başlatanlar da devrin Türkçülük hareketini yürüten sanat ve fikir adamlarıdır. Türkçenin sadeleşmesi konusunda en kalıcı atılımı, “Yeni Lisancılar” başarmıştır. 1911'de Selânik'te Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan Yeni Lisancılar ilk defa “Millî Edebiyat” kavramını da ortaya atmışlardır.
Ömer Seyfettin, Ali Cânip, Ziya Gökalp, Âkil Koyuncu'nun öncülüğündeki Genç Kalemler ve Yeni Lisan hareketi, “Millî bir edebiyat millî bir dille yaratılabilir." görüşünü ortaya atıp, Türkçenin sadeleşmesi için başlıca şu ilkeleri kabul ve ilân etmişlerdir:

1- Arapça ve Farsça gramer kuralları kullanılmamalı, bu kurallarla yapılan terkipler (tamlamalar) kaldırılmalıdır.
2- Ama, fakat, lâkin gibi yerleşmiş edatların dışında yabancı edatlar kullanılmamalıdır.
3-Dilimize yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimeler Türkçe'de söylendikleri gibi yazılmalıdır.
4- Kalıplaşmış ifadeler dışında sadece Türkçe çokluk eki (-lar,-ler) kullanılmalıdır.
5- Başka Türk Lehçelerinden kelimeler alınmamalıdır.
6- İstanbul konuşması esas alınarak yeni bir yazı dili meydana getirilmeli; konuşma dili yazı dili ayrılığı kaldırılmalıdır.
7- Dil ve edebiyat doğu-batı taklitçiliğinden kurtarılmalı; millî bir edebiyat meydana getirilmelidir.

Konuşulduğu ülkeler
Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Bulgaristan, Yunanistan, Ermenistan, İran, Makedonya Cumhuriyeti, Moldova, Suriye, Irak, Kosova.
Şu ülkelerdeki göçmen topluluklar: Hollanda, Almanya, Avusturya, Kanada, ABD, İsrail, Brezilya, Venezuela, Kolombiya, Belçika, İngiltere, Danimarka, İsveç, İsviçre, Avustralya
Ahıska Türklerinin yaşadığı ülkeler: Kazakistan, Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Kırgızistan, Özbekistan ve Ukrayna.
Konuşan kişi sayısı
80 milyonu ana dili olmak üzere, yaklaşık 100 milyon. Sıralama 14 arasında
Sınıflandırma
Ural-Altay Dil Ailesi
- Altay Dil Ailesi Grubu
- Türk Dilleri Ailesi
- Oğuz Grubu
- Türkçe
Resmi Durum ve Dil Kodları

Resmi dil olduğu ülkeler: Türkiye, KKTC , (Makedonya, Kosova (Belediye dili)), Kıbrıs Rum Kesimi
Düzenleyen kurum: Türk Dil Kurumu
Türkiye Türkçesiyle yazılmış bir şiir:
Bir Başka Tepeden
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Y.KEMAL BEYATLI
b) Azerbaycan Türkçesi: 16. yüzyılda Türkçenin lehçesi olmuştur. Azerbaycan Cumhuriyetinde ve İran’da yaşayan Azeri Türkleri arasında konuşulmaktadır.
c) Türkmen Türkçesi: Türkmenistan Cumhuriyetinde kullanılmaktadır.
d) Gagavuz Türkçesi: Moldova, Ukrayna, Bulgaristan ve Romanya'daki Türkler arasında kullanılır.

Türkçenin konuşulduğu ülkeler






TÜRKÇENİN DÖNEMLERİ

(TABLO OLARAK VERİLECEK)





A) AŞAĞIDAKİ YARGILARI DOĞRU VE YANLIŞ OLARAK DEĞERLENDİRİNİZ.

1. Türkçenin Altaycadan ayrıldığı ve bağımsız bir dil olarak gelişmeye başladığı En Eski Türkçe dönemidir. (D) (Y)
2. Türkçeye ait ilk metinler 9. yy aittir. (D) (Y)
3. Baki Eski Anadolu Türkçesiyle eserler yazmıştır. (D) (Y)
4. Günümüz Türkçesinin oluşumunda Meşrutiyet yıllarında ortaya çıkan (D) (Y) Milliyetçilik akımı etkili olmuştur.
5. Türklerin kullandığı ilk alfabe Göktürk alfabesidir. (D) (Y)
6. Arap harflerini Uygurlar döneminde kullanmaya başladık. (D) (Y)
7. Eski Anadolu Türkçesinde Arapça ve Farsçanın hiçbir etkisi yoktur. (D) (Y)
8. Doğu Türkçesine Kıpçak Türkçesi de denir. (D) (Y)




B) AŞAĞIDAKİ CÜMLELERİ DOĞRU BİR ŞEKİLDE TAMAMLAYINIZ.

1) Arapça ve Farsça………………………………..döneminde Türkçe üzerindeki etkisini artırmıştır.
2) Uygurlar ………………..dininin etkisiyle dini içerikli metinler yazmışlardır.
3) Türkçenin metinlerle takip edilebildiği dönem…………………………………dir.
4) Türk adının geçtiği ilk metin ……………………………dir.
5) Cahit Sıtkı Tarancı ……………………….Türkçesiyle eserler yazmıştır.
6) Kuzey Türkçesinin diğer adı……………………..dir.




C) AŞAĞIDAKİ YAZAR VE ESERLERİ TÜRKÇENİN DÖNEMLERİNE GÖRE EŞLEŞTİRİNMİZ.

1) Baki (…. ) a) Karahanlı Dönemi

2) Kaygusuz Abdal (…. ) b) Göktürk Dönemi

3) Altun Yaruk (…. ) c) Günümüz Türkçesi

4) Hacı Bayramı Veli (…. ) d) Eski Anadolu Türkçesi Dönem

5) Nazım Hikmet (…. ) e) Osmanlıca Dönemi

6) Yunus Emre (…. ) f) Uygurlar Dönemi

7) Göktürk Kitabeleri (…. )

8) Kutadgu Bilig (…. )



1. Aşağıdakilerden hangisi Karahanlılar dönemine ait bir eser değildir?
a) Kutadgu Bilig:
b) Dîvânü Lügati't-Türk:
c) Atabetü'l-Hakayık:
d) Divan-ı Hikmet
e) Muhakemetül- Lügateyn

2.Genç Kalemler ve Yeni Lisan hareketi, “Millî bir edebiyat millî bir dille yaratılabilir." görüşünü ortaya atıp, Türkçenin sadeleşmesi için başlıca şu ilkeleri kabul ve ilân etmişlerdir. Aşağıdakilerden hangisi bu ilkelerden biri değildir?
a) Dilimize yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimeler Türkçede söylendikleri gibi yazılmalıdır.
b) Başka Türk Lehçelerinden kelimeler alınmamalıdır.
c) Türkçedeki bütün yabancı kelimeler atılmalıdır.
d) İstanbul konuşması esas alınarak yeni bir yazı dili meydana getirilmeli; konuşma dili yazı dili ayrılığı kaldırılmalıdır.
e) Dil ve edebiyat doğu-batı taklitçiliğinden kurtarılmalı; millî bir edebiyat meydana getirilmelidir.
3. Aşağıdakilerden hangisi Eski Anadolu Türkçesiyle eser vermiş olan şair ve yazarlardan biri değildir?
a) Ahmet Fakih
b) Şeyyad Hamza
c) Karacaoğlan
d) Yunus Emre
e) Âşık Paşa


O sîm endâmı aldık halka-î ağûuşa bir kerre
O elmâsın hele zîb-i nigin-dân olduğun gördük

Meh ü mihrin senin olsun felek biz îd-gehlerde
Hilâl ebrûların hurşîd-i tâbân olduğun gördük
Nedim

4. Yukarıdaki şiir Türkçenin hangi dönemine ait olabilir?
a) Eski Türkçe Dönem
b) Osmanlıca Dönemi
c) Türkiye Türkçesi Dönemi
d) Karahanlı Dönemi
e) Uygurlar Dönemi


5. Aşağıdakilerden hangisi Batı Türkçesinin bölümlerinden biri değildir?
a) Eski Anadolu Türkçesi
b) Osmanlıca Dönemi
c) Türkiye Türkçesi Dönemi
d) Azeri Türkçesi
e) Uygurlar Dönemi

6. Aşağıdakilerden hangisinde Eski Türkçenin bölümleri doğru olarak verilmiştir?

a) Karahanlı Dönemi - Uygur Dönemi – Osmanlıca

b) Osmanlıca- Eski Anadolu Türkçesi- Türkiye Türkçesi

c) Karahanlı Dönemi- Göktürk Dönemi- Uygur Dönemi

d) Batı Türkçesi- Azeri Türkçesi- Doğu Türkçesi

e) Uyur Dönemi- Gagavuz Türkçesi – Eski Anadolu Türkçesi