21 Eylül 2018 Cuma

dilbiim tarihine bir bakış - doğan aksan

DİLBİLİM TARİHİNE BİR BAKIŞ
Doğan Aksan
Hiç kuşku yoktur ki, düşünme, düşündüğünü uygulama, yaratma,
yenilikler ortaya koyma bakımından dünyadaki bütün yaratıklardan
değişik nitelikler, yetenekler taşıyan, insanoğlu dur. Bu nitelikleri, onun
aynı zamanda konuşan bir yaratık olmasını sağlamış, toplum halindeyaşayan
insan, dil denen kurumu da ortaya koymuştur*.
Toplum halinde yaşayan insan, mutlaka çok eskiden beri dil adını
verdiğimiz kurum üzerine de düşünmüş, zihin yormuş olmalıdır. Nitekim,
dünyada konuşulan dillerin en eskisinin bangİsî olduğu konusunda daha l.
ö. VII. yüzyılda Mısır hükümdarı PSAMMETlK tarafından bir deney
yapıldığı nakledilmektedir (bkz. Dİlin Doğuşu bahsi).
Yeryüzünde dili ele alan çalışmaların bilinen en eskileri Eski Hint'e,
Eski Yunan'a kadar uzanır. Dil konusuna ve dilin işlenmesine yönelmede
başlıca iki etken rol oynamıştır. Bunlardan ilki, dindir. Dualara ve dinle
ilgili metinlere gösterilen özenin dil çalışmalarını kamçıladığını söyleyebiliriz.
Bilindiği gibi, bir duanın yanlış okunması, yanlış değerlendirilmesi hiçbir
dinde hoş karşılanan, doğru bulunan bir şey değildir. Kutsal kitapların, dine
ilişkin metinlerin kuşaktan kuşağa doğıu aktarılabilmesi için çaba
harcanmaya başlanmış, birtakım yazım ve okuma kurallarının konmasına
çalışılırken de dilbilgisi kavramları belirmiş, bunlar üzerinde duı.nak
gerekmiştir.
Eski Hint'te, HİBt edebi dilinin en eski ürünleri olan ve l.ö. X.yüzyıldan
önceye ait olması gerektiği kabul edilen dini bilgi derlemeleri
Veda'lann yanlış saptanmasından, hatalı okunmasından ve zamanın
aşınmasına uğramasından kaçınmak için çaba sarf edilmiştir.
l.Ö.V. yüzyılda yaşadığı anlaşılan ünlü Hint dil bilgini Pd/ıini,
Sanskritle ilgili 4000 kadar kuralı ve söz varlığına ait yazılan bir araya
getiren bir dilbilgisi kitabı bırakmıştır9, l.ö. IV. yüzyılda yaşamış bulunan
ve Nirukta adlı ünlü bir kitap yazmış, olan Yâska ise kökenbilgisi
24 Hayvan dili komı-u, aşağıda aynca ele alınacaktır.
25 L.Bloomfield (Lanşuage, 1933 basımı, s. 11} bu yapıtı insan zekâsının en büyük anıt]*'
nndan biri olarak kabul s der.
HER YÖNÜYLE DiL 17
konusu üzerinde durmuş, sözcüklerle nesneler arasında ses açısından
ilişki bulunup bulunmadığı sorununu da incelemiştir. Bu iki bilginden
çok daha önce Eski Hint'te birçok kimsenin çalıştığı, köklü bir
dilbilgisi geleneğinin yerleştiği, hatta kuzeyde ve güneyde olmak
üzere iki dilbilgisi okulunun var olduğu anlaşılmaktadır1 °. Hint
gramercilerinin varlıkları yargılar ve koydukları bazı terimler bugün
bile Önem taşımakta, ver yer kullanılmaktadır.
' J J
Eski Yunan'da, î.ö. VI. yüzyıldan başlayarak dilbilgisi, dilbilim ve
bugünkü dil felsefesinin çerçevesi içinde gördüğümüz konular, incelemeler
ve tartışmalarla aydınlatılmaya çalışılmıştır. Çok uzun süre
tartışılan konuların başında sayabileceğimiz dilin doğuştan ya da doğal mı
(physei,
Giceı) olduğu sorunudur. Eski Hintte Yds&a'nın da ele aldığı" bu sorun,
dünyadaki nesnelerle bunların anlatımına yarayan dil öğeleri (sözcükler)
arasında bir ilişki olup olmadığı sorusuna gelip dayanıyor, dil denen şeyin
özünün, varlığının açıklanmasına yöneliyordu12. Eski Yunanda Platon (İ.Ö.
427-347) Kratylos ya da Adların Doğruluğu üzerine adlı yapıtında aynı
sorunu, konuşturduğu üç kişinin ağzından tartışmıştır. Dİ1 ve gerçek, daha
doğrusu, dilin kaynağı, doğuşu konusuna böylece değinen Platon, aynı
zamanda dil fesefesinin önemli sorunlarından birini ele almış, bu anlam ilk
bağımsız ürününü vermiş oluyordu". Platon, bu çerçeve İçinde
sözcüklerin kökenleri sorununu da uzun uzadıya kurcalamıştı.
Eski Hintteki dilbilgisi çahşmalarından sonra ve onlardan bağımsız
olan Eski Yunanda dilbilgisi kavramlarının belirmesi, birtakım kuralların
konulması, daha çok, ünlü düşünür ARÎSTO {î.ö. 384-322) çağında
olmuştur. ARÎSTO birçok dil konularını ele almıştı. Örneğin
26 öteki bilginler ve Sanskrit üzerindeki çalışmalar için bkz. Abİdin itil, Sanskrit Kılavu
zu, Ankara, 1963, s.1-21.
27 Bu konuda bkz. R. Hulusi özdeni, Dil Türeyişi Teorilerine Toplu Bir Bakış, Ankara,
1944, a. 10; Nevin Selen, Nesnelerle, onlara verilen isimler arasında, o nesnenin
özelliğine uygun
bir ses uyuşumu var mıdır?; A.Ü.D.T.C.F. Dergisi XXV (1967), Nr.3-4, s. 115-120; aynca Ne
vin SeJen - Orhan Oğuz, Lautmalerei: Annales de l'Univeraitö d'Ankara, XIII
(197-1), 19-46
Doğan Aksan, Antambilimi ve Türk Anlambilimi, a. 21-22; Doğan Aksan, AnlamHlimine giri?-
anlam değişmeleri, 1: T.D.A.Y. Belleten 1965, a. 168.
28 Leroy, B. 5; Arens, 3.5 ve Ötesi, Başkan, s.9 ve ötesi.
29 Kratylos'un Türkçe çevirisi Millî Eğitim Bakanlığı Yunan Klasikleri arasında yayım
lanmıştır. (Suat Yakup Baydur çevirisi, istanbul, 1944). Kratylos'un, Platon'un dil ve bilgi felsefesindeki
yeri üzerinde duran bağımsız bîr inceleme olarak şu kitabı salık verebiliriz: J. Derbolav.
Der Dialog "Kratylos" im Rahmen der platonischen Sprach ıtnd Erkenntnisphilosophie,
Saarbrücken, 1953.
18 DOĞAN AKSAN
dil seslerinin öğt^ri ona göre üç türlü idi: "Sesliler", "yarı sesliler" ve
"sessiz harfler" (mutae). Hece, ARÎSTO'ya göre, "sessiz harfler"den
ya da "yarı sesliler" den ve "sesliler"den oluşan anlamsız bir ses birleşimiydi14.
ARÎSTO, bugün ad, eylem, i/geç, durum gibi, sözcük türleri ve
dilbilgisi kategorileri diye bildiğimiz birtakım kavramları da ilk olarak
saptayan kimsedir. Düşünür, bu kavramlar arasında ad (onoma)
ve ey/em'i (rhema) ayrı tutmuştu. Çünkü ona göre bu kavramlar, yalnızca
düşünme işlemlerinde bağlantıyı sağlayan öteki öğelerin (syndesmoi)
tersine, kendiliklerinden anlam taşıyan öğelerdi15.
Eski Yunanda, dilin düşünceyle ilgili yönleri ve sorunları
üzerindeki çalışmalar ARÎSTO'dan Önce olduğu gibi, sonra da
sürdürülmüştür. Sözcüklerle nesneler arasındaki ilişki konusunda çok
uzun süren tartışmalar, dilbilimde birbirine kaışıt iki görüş halinde
belirmekte, bu iki ayrı görüşün temsilcileri analojistler ve
anomalîstler adıyla anılmaktadır. Analojistler dilin, doğanın bir
sunusu, doğal, temelde kuıaîh ve mantığa dayanan bir varlık olduğuna
inanıyorlar, anomalistler bunu reddediyor, dil yapısının kuralsızlığı
ilkesini benimsiyorlardı18.
Yunanlıların Mısırda, iskenderiye'de kurdukları İskenderiye Okulu
Î.Ö. III. ve II. yüzyılda Yunan metinleri üzerine eğilmiş, bunun yanı
sıra, dilbilgisi alanında önemli çalışmalar yapmıştu. Bu çevrede yetişen
ve Î.Ö. II.-I. yüzyılda yaşayan DIONYSIOS THRAX, batıdaki geleneksel
dilbilgisi kitaplarının ilk örneği sayılan bir Grek dilbilgisi
hazııla-mıştı. Tekfine Grammatike adındaki bu kitap, kendisinden
önceki ve günündeki çalışmalaıın sonuçlarım bir araya getiren ve aşağı
yukarı 400 yıllık çabaların ürünü sayılabilecek olan bir derlemeydi.
Daha sonraları (Î.S. II. yüzyıl) iskenderiyeli APOLLONIOS
DYSKOLOS'un önemli bir sözdizimi kitabı meydana getirdiğini
görüyoıuz.
Romalılarda dilbilgisi üzerindeki çalışmalar daha çok Yunanlıların
etkisinde ve onların yaptıklarını tamamlayıcı nitelikte olmuştur.
Romalı dilciler arasından özellikle VARRO (Î.Ö. I. yz.), De lingua
latina adlı Latin dilbilgisiyle anılmaya değer. VARRO kitabında aynı
zamanda kökenbilgisiyle de uğramıştır.
Eskiçağ ile yeniçağ dilciliği arasında köprü sayılan kitaplar
arasında DONATUS'un (IV. yüzyıl) Arş grammatica'si ve VI, yüzyılda
Bİzansta PRISCIANUS'un hazırladığı Instİtutiones rerum
grammaticarum. adlı
30 Arena, B.12.
31 IvİS, § 10.
32 Bloomfield, 9.4; Leroy, s.6; Ivifi, § 9.
DOĞAN AKSAN 19
kitap belirtilmelidir". Her ikisi de ortaçağda uzun süre elden bırakılmamıştır.
Dilciliğin doğu dünyasında da önemli ilerlemeler kaydettiği ve seçkin
temsilcileıi olduğu göze çarpar. Yukarıda değindiğimiz Hint dil bilginlerinin
çabalarından başka Arap dilcilerinin de Önemli İncelemeler ortaya
koyduklarını görüyoıuz. Doğu dünyasında özellikle dilbilgisi, sesbilim,
sözlükbilgisi ve metin açıklamaları konularında derin araştırmalara
girişilmiştir; VIII. yüzyılından Önce de köklü bir dilbilgisi ve dilbilim
geleneği olduğu anlaşılmaktadır. VIII. yüzyılda Basra okulunun en Önemli
bilgini SÎBEVEYHÎ Arapçanın en geniş ve sağlam dilbil-gisini meydana
getirmiştir18. El Kitâb adıyla anılan bu tanınmış yapıt, bugün de değerini
yitirmemiştir.
XI. yüzyılda Karahanlı Türkleri arasında yetişen KÂŞGARLI
MAHMUT, bugünkü ölçülerimize göre de çok değerli bir Türkolog ve iyi
bir sözcükbilimciydi. Onun anıtsal kitabı Divanü Lûgat-it-Türk'ü.n değeri
yalnızca, gününün Türkçesi üzerinde bize sunduğu bilgilerden gelmiyordu.
Kitabının geniş çerçevesi içinde KÂŞGARLI MAHMUT, Karahanh lehçesi
ve öteki Türk lehçelerinin söz gereçlerini ve kurallarını titizce
düzenlemekle kalmamış, onu örneklerle canlandırmış, aynı zamanda
dilimizin Arapça karşısındaki gücünü de belli etmiştir.
Ortaçağda batıdaki dilcilik çalışmalarına gelince, bir kilise dili
olarak Latincenin çok geniş çevrede ve geniş çapta öğrenilmesi sonucunda
bu çağdaki dilciliğin, daha çok Latince okuma kitaplarına, dilbilgisi ve
sözlüklerine ağırlık verdiğini görüyoruz. Hazırlanan dilbilgisi kitapları
arasında en etkili olanı, Alexander de VILLA-DEFnin, 1199 tarihini
taşıyan yapıtıdır.
Yeni çağa yaklaşırken ünlü italyan şairi DANTE ALIGHIERI'nin
yazdığı De vulgari eJoquentials adlı yapıt, dilciliğin ufuklarını genişletmiştir,
DANTE, kitapta dille ilgili çeşitli konuları ele alıyor, dünyadaki yaratıklar
arasından yalnız, insanın konuşma yeteneğine sabip olduğuna değmiyor,
dilin ne olduğu sorusunu (III. bölüm) çağının skolastik düşünce
çerçevesinde cevaplandırmaya çalışıyordu.
Konuşan ilk İnsanın dudaklarından çıkan ilk sözlerin ibranca olduğunu
söyleyen DANTE (VI. bölüm) böylece, sonradan bifçok bilginin
33 Bloomfield, s.6; Arena, s.29-30. Arena, Priscîanus'un çalışmasının 18 kitnplan oluşan
bîr yapıl olduğuna, bunlardan ilk 16'smm ses ve biçim bilgisine, son 2'sİnin de sözdizimi
ve yapı
ya ayrıldığına değinmekte, kitabın uzun, yararsız tekrarlarla dolu olduğunu
belirtmektedir.
34 Bu konuda geni? bilgi için bkz. islâm Ansiklopedisi, X, 578 ve ötesi.
35 'Halkın belagatı üzerine'.
20 DOĞAN AKSAN
yaptığı gibi, dünyada en eski dilin ibranca olduğunu belirtmiş, dilleıin
çeşitliliği ve Avrupa dilleri üzerinde durmuştu20. DANTE, Avrupa dillerini
üç öbekte toplanmış, italyanca, Fransızca ve Provansal arasındaki
akrabalığı saptamış, italyan lehçelerinin Latinceye üstünlüğünü savunmuştur.
Ortaçağda yeni ülkelerin, dolayısıyla yeni dillerin de tanınmaya
başladığını görüyoruz. Yeni dillere olan ilgi ve bunların incelenmesi
yeniçağda daha da artmış, kİlap basımının genelleşmesi yeni dillerle
ilgili sözlüklerin, çokdilli sözlüklerin ve dilbilgisi kitaplarının geniş
Ölçüde yayılmasını sağlamıştır. Bilim adamlarının yanı sıra gezginler,
misyonerler dünyanın dört yanından gereçler toplamışlar, bunlarla il-gilî
incelemeler, raporlar hazırlamışlardır.
XVII. yüzyılda dilbilgisi çalışmaları, sonraki yüzyıllarda da etki
sini sürdüren ve yankısı dyuyulan önemli bir ilerleme sağlamıştır: Port
Royaî Dilbilgisi21. Paristeki Port Royal Okulu öğrencileri için hazırla
nan ve konuşma sanatı kurallarını, Fıansızcayla ilgili birtakım gözlem
leri sunan bu kitap dil olaylarını ve dilbilgisi kavramlarım da açıklıyordu.
Port Royal Dilbilgisinin ilgi çeken yönü, bütün dillerde (aslında Yunan
ca, Latince ve Fransızcaya dayanılmıştır) ortak olan mantık temelle
rini saptamaya çahşmasıydı. Bu çevredeki dİlcile/ özellikle, dilî man
tıkla bağdaştırmaya, başka diller için de geçerli birtakım ilkelere var
maya çabalamışlar dır.
Dilin düşünce yönü, düşünceyle insan ruhu ve zihniyle ilgisi konusu
XVII. yüzyıldan başlayarak yeniden önem kazanmış, düşünürler ve
dilciler bu alanda, belirtilmeye değer yargılar getirmişlerdir. Bugün
genel dilbilim çerçevesi içinde ele alınan ve yeri geldikçe değinecek olduğumuz
birçok konular bu evrede yeniden kurcalanmıştır. XVII. yüzyılda
ingiliz düşünürü Francis BACON, XVIII. yüzyılda Alman düşünürleri
LEIBNIZ, HERDER ve daha sonraları Wilhelm von HUM-BOLDT, bu
konuları işleyenlerin başlıcalarıdır.
XVIII. yüzyılın başlarında, bir yandan dünyadaki dillerin sınıf
landırılması ve incelenmesiyle uğraşan G.W. LEIBNIZ, bir yandan da
dilin düşünceyle ilişkisi konusuna eğilmiştir. LEIBNIZ dilin nitelik
leri, doğuşu üzeıinde durmuş, dili insan zihninin aynası saymıştır. Bil
gin, dil Öğelerinin anlam açısından doğru çözümlenmesinin, zihnin iş
leyişini en iyi yansıtan şey olduğunu ileri sürüyordu".
36 Arena, s.40-46.
37 Grammaire generale et raisonnee, Paris, 1660.
38 Die pkilotophischen Schriften, III, Berlin, 1875,9.313; bkz. Arens, s.82.
HER YÖNÜYLE DiL 21
Dİ1 üzerindeki çalışmalar her evrede olduğu gibi, yeniçağda da düşünce
akımlarının etkisinde ve doğrultusunda yürütüldü. XVIII. yüzyılda
J.G. HERDER de dilin doğuşu, kaynağı üzerinde durdu. Yeni tanınan
ülkelerin dillerinin incelenmesine önem verilen bu yüzyılda ünlü düşünür
Wilhelm von HUMBOLDT'uu, Cava adasındaki Kavi dili üzerindeki geniş
incelemesinin giriş bölümü, dil denen kurumun birtakım önemli
niteliklerinin ortaya konulmasına da olanak sağlamıştır33, Humboldt'un, bu
çalışmasında dilin bir yapıt, yapılmış, bitmiş bir iş değil, sürekli bir eylem
olduğunu ileri sürerek ispatladığını görüyoruz. Hum-boldt aynı zamanda, her
dilin ayrı bir iç yapısı olduğunu, ulusların dünya görüşlerinin en iyi biçimde,
onların dilindeki sözcüklerden İzlenebileceğini ortaya koymuş, günümüze
kadar gelen bir görüşün, bir akımın temellerini atmıştır.
XIX. yüzyıl, diller arasında, daha Önceki yüzyıllarda ilgiyi çeken,
farkına varılan yakınlıkların sağlam temellere oturtulduğu, karşılaştır
malı dilbilimcin Franz BOPP tarafından, dilbilimin bir dalı olarakortaya
konulduğu çağdır. Daha önceleri SASSETTI, SCALIGER, LEIBNIZ
gibi araştırıcıların gün ışığına çıkardıkları benzerlik ve yakınlıklar, dün
yada birtakım dil ailelerinin varlığını belli etmiştir. Hindistan'dan İz
landa'ya kadar uzanan çok geniş bir alanda konuşulan pek çok dİHn bağlı
olduğu Hint'Avrupa dil ailesi (bu konuya bkz.), XVIII. yüzyıl sonla
rında Hindistan'da Sanskrit'i inceleyen JONES gibi, RASK, BOPP,
GRIMM, SCHLEICHER gibi araştırıcıların çabalarıyla kesinleşmiştir.
Dilimizin İçinde bulunduğu Altay dilleri grubunun varlığı da bu yüzyıl
da belli olmuş, bu grupla Ural dilleri arasındaki yakınlıklar incelen
miştir.
XX. yüzyıl, dilcilikte önemli gelişmelerin görüldüğü, ilke sayıla
bilecek yargıların yerleştiği bir çağın başlangıcıdır. Bu gelişmelerin, yer
leşen yargıların birçoğunu, ünlü İsviçreli dilbilimci Ferdinand da SAUS
SURE'e borçluyuz. Dilin başlıca nitelik!eıine, o zamana değin iyice an
laşılamamış çeşitli yanlarına, çeşitli sorunlarına sağlam kanıtlarla açık
lık ve çözüm getiren SAUSSURE'ün kuramı, aynı zamanda dilbilimin
ne olduğunu belirleyerek hangi doğrultularda yürümesi gerektiğini gözterir.
Bilginin, ayrıntılarına ilgili bahislerle değinecek olduğumuz kura
mı, 1907-11 yılları arasında Cenevre Üniversitesinde verdiği derslerde
23 Humboldt un kitabı Die Kaıvisprache aufder Inseljavıa adını taşır (3 cilt, Berlin, 1836-39). Bu
kitabın başında yer alan inceleme "insan dil yapısının farklılığı ve onun, insan türünün manevi
gelişmesindeki etkisi üzerine" (Über die Versc.hiedenhelt deş menschlichen Sprachbauea und ihren
Einfluss auf die geistige Entjvicklung deş Menschengeschlechtcs) başlığı altında yayımlanmıştır.
22 DOĞAN AKSAN
oîgunlaşarak sonradan, iki öğrencisi tarafından, Cours de linguistigue
generale adıyla yayımlanır (Paris, 1916)=4.
SAUSSURE ile yeni ufuklara, yeni doğrultulara ilerleyen dilbilim,
günümüzde büyü könem kazanmıştır. Bundan sonraki bölümde göreceğimiz
gibi, dilcilik çok geniş alanlara yayılmış, kendi içinde birçok
dallara ayrılmıştır.
Günümüz dilbiliminin yaygın akımı yapısal dilbilim''dir flinguis'
tiqııe structurale, structural linguistics, strukturale Sprachwissenschaft). Bu
akımın temellerinin de SAUSSURE tarafından atıldığını, daha doğrusu,
SAUSSURE kuramından yararlandığını söylememiz gerekir.
Yapısal dilbilimin yüzyıhmında, üzerinde ilerlediği yollan, geçirdiği
aşamaları ayrı ayrı bölümlerde gözden geçirecek olmakla birlikte, ana
doğrultuları burada kısaca göstermek istiyoruz*".
XX. yüzyılda SAUSSURE'ü izleyen ve onun kuramına katkılarda
bulunan Cenevre Okulu bir yana bırakılırsa, yapısal dilbilimin başlıca,
aşağıdaki okullar çevresinde ve doğrultusunda çalışmalar yaptığı söylenebilir:
Bunlardan ilki, Prag Okulundur (PraSky lingvisticky krouzek, Cerele
Linguistigue de Prague), 1926'da kurulmuştur. Kopenhag Okulu adı
verilen ikinci bilim çevresi ise, daha çok glossematik terimiyle anlatılan
ve dili bir matematik sisteme yaklaştıran görüşün, yöntemin yayıcısıdır1*.
Kimi dilcilerin27 Amerikan Dilbiliminin Başlangıç Dönemi saydıkları
ve BOAS, SAPIR ve BLOOMFIELD gibi dilcilerin yetiştiği dönemde
yapısalcılığın Amerika'da etkin bîr biçimde yaygınlaştığım görüyoruz. Bu
bilginler ve özellikle BLOOMFIELD, betimlemeli (descriptive) dilbilimin
tutunmasını, yerleşmesini sağladılar.
39 "Genel dilbilim dersleri" adı altında çeşitli baskılan yapılan, birçok dile çevrilen bu ki
tabın başlıca bölümlerinin geniş ve açıklamalı Türkçe özeti Berke Vardar'ın Ferdirtand de Saussure
ve Dilbilim Kavramları" adlı kitabında (istanbul, 1971) yer almaktaydı. Berke Vardar, ya
pıtı yeniden ele almış, açıklamalar da ekleyerek yeniden çevirmiştir. Bu çevirinin 1. cildi Genel
Dilbilim Dersleri I adıyla, Türk Dil Kurumu yayımlan arasında basılmıştır (1976);
(II; 1978).
40 Yapısal dilbilim konusunda geniş bilgi edinilebilecek kaynak olarak yer yer değişik
çalışmaları göstereceğiz. Burada yalnız, Önemli birkaç kitabı belirtmek istiyoruz: Z.
S, Harris,
Structural Linguistics, Chicago, 1951 (8. basımı: Chicago-London, 1969); G.C.
Lepscby, La Linguistica
Structıırale, Torino, 1966 (Almancasır Strukturale Sprachtcissenschaft,
München, 1969);
Ju. D. Apresjan, Ideen und Medhoden der modernen struktıırellen Lingıtistik, München. 1971;
Türkçe olarak, özellikle özcan Başkan, Lengüistik Metodu, istanbul, 1907;
Sirheylâ Bayrav,
Yapısal Dilbilimi, istanbul, 1969.
41 Bu okullar, tezleri ve çalışmaları konusunda geniş bilgi için bkz. Lepschy, s.g.y.
42 örn. Lepscby, s.68 ve ötesi.
HER YÖNÜYLE DÎL 23
Betimlemelı dilbilim, tarihsel gelişmeleri bir yana bırakarak belli bîr
dilin belli bir süre içindeki çeşitli niteliklerini ortaya koymaya yönelen,
bunu yaparken ilkeler koymaktan çok, dilin o günkü durumunu saptamaya
çalışan bir dilbilim yöntemi ve alanıdır. Bu niteliğiyle be-timlemeli
dilbilim, aşağıda ele alacağımız eşzamanlı yönteme uyar.
ı
Bilinmeyen, tanınmayan dillerin, Kızılderili dillerinin- incelenmesi
yolu ile betimlemeli dilbilimin temellerini atan BOAS, öğrencisi SAPIR ve
BLOOMFIELD'den sonra, XX. yüzyılın ikinci yarısında Amerika'da yeni
bir dönemin başladığını, yeni bir okulun etkinleştiğini görüyoruz.
1957'de yayımlanan Syntactic Structures adlı kitabıyla N.CHOMS-KY
dilde sözdizimine ağırlık vermiş, yapısalcılığın yeni bir doğrultusu olan
üretimsel dilbilgisi* nin temellerini atmıştır. Bu tür dilbilgisi kulla-m-m'a
ağırlık veriyor, bundan yararlanarak bir dildeki doğru tümce kuruluşlarını
belirleme amacını güdüyordu. Bir başka deyişle, dil çalışma laımda dilin
çekirdek Zumce'leri saptanıyor, bunlardan türetiîebilen yeni tümce
türlerinin, daha doğrusu, çeşitli dö'nüjüm'lerin elde edilmesine çalışılıyordu.
Bu temel üzerine yürütülen çalışmalar ve bildirişmeyi, insan dilini bu
açıdan çözümleyen incelemeler günümüzde üretimsel-dönüşümlü dilbilim
adıyla bütün dünyaya yayılmış, yerleşmeye başlamıştır. Gerek bu
doğrultudaki çalışmalar, gerekse değişik alanlardaki inceleme ve
araştırmalar üzerinde, bundan sonraki bölümlerde duracağız.
Kaynak : Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yay. :
439, Ankara, 1995