2 Ekim 2015 Cuma

hüseyin rahmi gürpınar - nimetşinas romanından bir bölüm

Hüseyin Rahmi Gürpınar _ Nimetşinas
MEVSİM şubat. Hava hafif lodos. Beşi çeyrek geçe postasını yapmaya hazırlanan
(Ferah) vapuru Kadıköyü iskelesinden bağını çözmeye acele eder gibi hafif hafif
sallanıyor. Vapurun bacasının tüttüğünü, hele düdüğü öttüğünü, sallandığını uzaktan
işiten, gören yolcularda —ha gitti,, gidiyor— gibi bir telâş. Koşan koşana... Bilet
kulübesinin önünde hanım, madam, kokona, poliçe... Bey, efendi, mösyö, esnaf,
köylü gi-bi çeşitli bir kalabalık...
Parmaklarının ucunda kuruş, çeyrek mecidiye geriden, iki üç omuz üzerinden
aşılarak deliğe uzatılmış eller...
Sözün çeşitlisi. Türkçe, Rumca, Ermenice, Fransızca... Her dilin incesi, kabası,
terbiyelisi, terbiyesizi, düzgünü doğrusu, bozuk şivelisi...
Her kafadan bir ses:
— Biletçi çabuk et. Kaçırıyorum.
— Ah burada sıkistim kale! Ne içerde giriyorum, ne disar-da çikiyorum. Ligora
bre... Biz oturmadan o kaçacak...
— Biletçi hu! ezildim, ayağıma da bastılar... Şu bilet parçalarını alıncaya kadar
anamdan emdiğim süt burnumdan gel-di... Çeyreğin üstünü çabuk ver ayol... Bir,
ben, bir Mestinaz, bir de Ferhat Ağa...
Biletçi — Hanım ben Mestinaz, Ferhat Ağa falan bilmem. İşte alınız çeyreğin
üstünü, bu kadar eder.
Hanım — (sayarak) A., a., a., niçin? Niçin?.. Niçin? Hani bunun otuz parası?
«Haydi çabuk ol biletimi ver!»
Yanı başındaki sucu dükkânının camlarını süsleyen resimlere, elvan şekerlere,
pastalara, bisküvilere alık alık bakmırken elindeki simidi köpeğe kaptıran çocuğun
haykırışı:
8
NİMETŞİNAS
— Anne, simidimi hoş-hoş kaptı gidiyor.
— Yavrum, bak yarısı yere düşmüş önünde duruyor. Onu oradan al... Şimdi onu da
kaparlar...
— Bankanın biletleri burada satılıyor... Lotarya piyan-ko... Lotarya piyanko...
Lotaryo piyanko..*. Kazanan altı yüz frank alıyor. Haydi çekiliyor...
— İdam, Sabah, Tercüman-ı Hakikat, taze havadisler...
— Hanımlar, efendiler yürüyelim... Haydi yürüyelim, kuzum yürüyelim...
İskele memurunun bu çabuklaştırması üzerine düdük de ötünce bilet kulübesinin
önünde biriken halk, parmaklıklı kapıya doğru saldırır. Bu insan sağanağı, o uzun
iskelenin üzerinden birbirini iterek koşuşurlar. Onlar çekilip orası aralanır aralanmaz
arkadan cimnastik adım yürüyen birkaç yolcu döküntüsü de gelir geçer...
www.cizgiliforum.com Sayfa 1
İskele memuru düdüğü öttürürken siyah çarşaflı, cücem-si, toparlakça, geçkince,
paytak bir hanım ipek peçesini açmış, çarşafının üzerine iğnelemiş, bir elinde çantası,
öbüründe şemsiyesi... Biletini de ağzına, dişleri arasına sıkıştırmış... Koşmaya pek
elverişli olmayan bacaklarıyle yürümekle yuvarlanmak arasında bir tuhaf yürüyüşle
geliyor... Ara sıra kollarını kaldırarak memura anlaşılması imkânsız işaretler ediyor...
Biletçi — Haydi Hanım!..
Yolcu, ağzındaki bileti uzatıp verdikten sonra:
— Aman memur efendi, kaptana işaret et kalkmasın; Has-na Hanım geliyor,
koşamaz de!.. Acık beklesin... Bilmem benim saat bir türlü bu vapurların saatine
uymaz. Ya, yarım saat bu tahta iskelede şu güvercinliğin içinde beklerim. Yahut işte
böyle uc ucuna yetişeyim diye koşar koşar terlerim; sonra da vapurda bir âlâ nezleye
tutulurum.
Memur — Haydi Hanım, söyleneceğine koş... Hanım — Duruyor muyum ayol! İşte
koşuyorum. Bu uzun boylu iskele benim adımımla koşmakla biter mi?
NİMETŞİNAS
Birkaç döküntü daha gelir geçer. Hasna Hanım yine en geride kalır...
Memur — Hanım yürü; iskeleyi alıyorlar.
— Bundan hızlı nasıl yürüyeyim ayol!..
— Bak yolcular hep seni geçtiler...
— Onlar güçlü kuvvetli adamlar... (şemsiyesiyle kaptana işaret ederek) Kuzum
oğlum bırakma beni... Oldu olacak... Terledim terleyecek bari yetişeyim... (gelip
geçenlere) A! göremedim. Kaptan boruya üfledi mi? Çarklar dönüyor mu? Kuzum,
yavrum üfleme daha... Nefesini bir iki saniye tut... Yukarıdan üfler üflemez aşağıdan
çarklar nasıl da çarçabuk döner? Ne kuvvetli nefes!..
Bütün vapur halkının bakışları, elinde çantası sallanarak, al çoraplı ayaklarında
ruganh iskarpinleri parüdayarak söylene söylene yuvar yuvar gelen bu son yolcuya
dikildi.
İskeleyi almışlardı. Vapur başını açmak üzere manevra yaparken Hasna Hanım geldi,
iskelenin kenarında durdu. Ne mümkün içeriye atlamak! Biçare kadın ne yapacağını
şaşırıp etrafına bakınmata iken Kaptanın işareti üzerine iki çımacı, Hanımın birer
koltuğundan yakalaymca vapura atlatıverdiler. Hasna Hanım yere basar basmaz:
— Hoppala işte yetiştim. Kaptan Efendi, artık üfle... (et-raıfna bakmarak) Ayol,
kadınlar tarafına nereden gidilecek? Tersim döndü. Bir türlü sağımı solumu
bulamıyorum.
Çımacı |— Şu merdivenden çık. Yürü. Öteki merdivenden in...
Hasna Hanım — A başıma gelenler! Bu, o merdivenli va-'pur mu? Hep da bunu
rastlarım. Bu... Vapura binmek değil ya! Âdeta kira evi gezer gibi bir şey...
Merdivenden çık. Salondan geç. Üst kattan bir daha orta kata in...
Hasna Hanım, böyle söylene söylene kadınlar tarafını bulur.. Fakat bakar her taraf
dolmuş. Oturacak yer yok. Yine söylenerek:
10
NİMETŞİNAS
— Lâ havle... Bu kadar yorgunluğun üzerine şimdi de ayakta durmalı!..
www.cizgiliforum.com Sayfa 2
Kadının biri — A bu kim? Kuyu çıkrığına benziyor. Öbürü — Buna dalkavuk Hasna
derler... Öteki — Sahi... İnsan, sözünü işitmeden yüzüne baksa yine gülecek...
Daha öteki — Yavaş söyle kardeş, şimdi işitirse lâkırdısı-" nı sakınmaz; bir söz atar,
insanı utandırır.
Hasna Hanım, kalabalığın içine doğru üç dört adım ilerleyerek, ilişecek bir yer
bulmak için etrafına bakınırken karşıdan
— Hasna Hanım... Hasna Hanım buraya gel.
diye kendine bir el sallandığını görür... O tarafa dikkatle bakarak :
— A Fatma'm sen misin? Yer var mı yanında?
— Gel gel., buluruz.
Hasna Hanım o yöne doğrulur. Fakat geçtiği yere rastlayanlardan kiminin ayağına
basar, kiminin kucağına yıkılır, kiminin çarşafını çiğner. Etraftan:
— Nasıl şey bu böyle! Koltuk yastığı gibi bir kadın. Yu-varlana yuvarlana gidiyor...
şikâyetleri işitilir. Bin güçlükle Fatma Hanım'ın yanmı bulur. Fatma Hanım
yanındaki kadınları sıkıştırarak Hasna'ya güç-ı lükle bir yer açar... Hasna oturduktan
sonra biraz yorgunluk çıkarmak için başını Fatma Hanım'm omuzuna dayayarak:
— Aman kardeş Fatma bittim... Bak şurada aptes ibriği kıyafetli bir karı var. İşte o
bana: «kuyu çıkrığı» dedi. Öteki hamam anası tuvaletli karı da: «dalkavuk» adını
taktı. Koltuk
i yastığı, daha hangisini söyleyeyim?
— Sen o terbiyesizlere bakma Hasna Hanım...
— Bakmadım a... Onlara söz mü bulamazdım?.. Lâkin onr larla yarışmaya tenezzül
etmem. Nereye Fatma'm böyle?..
— Lâleli'ye, Didar Hanımefendi'ye...
NİMETŞİNAS
11
Deme Allahı seversen... Ne iyi tesadüf bu... A siz de mi oraya? Öyle ya... Birlikte
çıkarız... Olur...
*
Hasna Hanım'ı çağırarak yer bulan Fatma Hanım'ın yanında biri yaşlıca, öbürü taze
iki kadın arkadaşı vardı. Tazesinin, kendine çevrilen bakışları büyüleyecek çekici bir
güzelliği, alımı vardı. Peçesini açmış, çarşafının siyahlığıyle karşıt-laşan yüzünün
güzelliği bütün bütün artmış; çenesini sağ bileğine dayamış uzun süren bir
üzgünlükle denize bakıyordu. Etrafında edilen sözlerden, tuhaflıklardan,
gürültülerden büsbütün habersiz denecek kadar dalgın görünüyordu. O yakınlarda
çok ağladığı gözlerinin kızartısından belli idi. Şimdi de ara sıra mendilini çıkarıp
nazlı bir tutuşla göz yaşlarını üzgün üzgün içiriyordu...
Hasna Hanım, güzellikle üzüntünün kaynaşmasından melekler gibi bir tatlılığa
bürünmüş bu güzel kızın yüzünü bir süre uzun uzun gözden geçirdikten sonra:
— Bu güzel kızcağız kim? O ağladıkça yüreğim (hun) oluyor. Ne olmuş ona a
zavallı?..
— Sorma Hasna Hanım'cığım sorma... Bu da bir masal. Vapur, lodostan yavaş yavaş
sallanıyordu. Hasna Hanım
www.cizgiliforum.com Sayfa 3
alnını avucuna dayadı. Lodostan etkilendiğini gösterircesine bir süre gözlerini süzdü,
durdu, sonra birden aklına bir şey gelmiş gibi toplanarak çantasını açtı. içinden üç
dört baş kakule çıkardı. Bir tanesini kendi ağzına attıktan sonra yanındakile de birer
baş verdi. Bir tane de o güzel kıza uzatarak:
— Hanım kızım, al ye... Safra bastırır, iyidir. Aman bilmem benim lodosa hiç
yüzüm yoktur da herkesi de öyle sanıyorum.
12
NİMETŞİNAS
Kız:
— Teşekkür ederim Hanımefendi.
dedi. Kakuleyi nezaketle aldı. Pembe, ince, duygulu dudaklarının arasına sıkıştırdı...
Vapur, Marmara ile Boğaz'm kavşağında sallanırken, üzgün kız parmağıyle önce
Üsküdar Mezarlığını, o sık servileri, sonra Marmara'nın uzak ufuklarını göstererek
mendili gözlerine kapadı. Sessizce, fakat göğsü sarsıla sarsıla ağlıyor. O lâcivert
ufuklara karşı mezarlığın acıklı durumu da ince gönlüne dokandı? Yoksa o ufuklarm
ardında gizlenmiş, yahut o servilerin altında uyumuşlardan özlemini çektiği biri mi
vardı?
Hasna Hanım, Fatma'nın kulağına:
— Söyle bu çocuğa ağlamasın, merakıma dokunuyor. Babasına mı ağlıyor, anasına
mı, yoksa nişanlısına mı?
— Ne babasına, ne anasına, ne de nişanlısına... Bu akşam Didar Hanım'da değil
misin? Hepsini anlarsın...
Hasna Hanım, üzgün kızı avutmak için türlü şaklabanlıklara başladı. Zavallı kız,
yasının başkalarına da geçmesinden korkarak artık ağlamamaya çalışıyordu. Fakat
elde değil, onlar gibi söyleyip gülemiyordu.
Hasna Hanım'm şakalarıyle yolun uzunluğu pek belli olmadan vapur Köprü'ye
yanaştı. Yolcular hep birden ayağa kalktı. Birbirini ite kaka herkes çıkmak için bir
yol ararken Hasna Hanım'la Fatma Hanım birbirlerini kaybettiler. Fatma Hanım,
arkadaşı iki kadınla Köprü'ye çıktı. Orada bir süre durarak sonradan çıkanlar arasında
Hasna'nm gözükmesini bekledi. Fakat yine göremedi.
— O bizden önce çıkmış, bizi yürüdü sanarak Köprü başına kadar koşup gitmiştir.
Şimdi orada tramvayların durduğu yerde bizi bekler, diyerek arkadaşlarıyle yola
düzüldü. Köprü başına geldiler, her yanı araştırdılar. Fakat Hasna Hanım meydanda
yoktu.
Artık Hasna Hanım'ı bulmaktan umut kestiler.
NİMETŞİNAS
13
Bahçekapısmda, her yanı arabalar, tramvaylarla çevrili olan o meydancıkta siyah
çarşaflı bu üç kadm koltuklarında-ki iri bohçalarm bunaltıcı ağırlıklarından bir an
önce kurtulmak için ne yapmak gerekeceğini düşünmek üzere kalabalık arasında
birbirlerine sokularak bir süre durdular. Sonra biri:
— Tramvaya binecek değil miyiz? Haydi yürüyünüz gidelim. Burada durup da itilip
kakılmada ne mana var?., dedi.
www.cizgiliforum.com Sayfa 4
Genç kız — Tramvaya binmeyip de bir arabaya binsek olmaz mı?
Fatma Hanım — Araba pahalıdır ayol... Fazla para vermeye ne lüzum var...
— Fazla para verecek değiliz. Tramvaya binmiş olsak üç kişi altmışar paradan dört
buçuk kuruş verecek değil miyiz? Araba bizi Lâleli'ye bir çeyreğe götürür.
— Öyle ise haydi binelim.
Fatma Hanım, en yakm bulunan arabacılara haykırarak:
— Arabacı hu! Bizi Lâleli'ye kaça götürürsün?
— İki çeyrek Hanım...
Fatma Hanım dönüp arkadaşlarına:
— A gördünüz mü. Beş kuruşa gitmiyor, iki çeyrek istiyor.
Genç kız — Onun istemesine siz ne bakıyorsunuz? O gö-türmezse başkası götürür.
Burada araba çok!..
Arabacı — Haydi hanımlar, yedi buçuk verin de ne ise gö-türeyim...
Yeni Camiin önüne doğru uzaktan bir arabacı bu bohçalı hanımlara eliyle işaret
ederek:
— Hanımlar buraya gelin, ben sizi bir çeyreğe götüreyim. Uzaktan arabanın bu
çağırması üzerine birkaç arabacı
birden:
— Kâhya yok mu orada?... Biz sabahtan beri burada nöbet bekliyoruz. Ben o herifi
bir gün pataklayacağım ya!.. Nöbet
14
NİMETŞİNAS
arabasına bir müşteri gelir gelmez uzaktan hemen ayartır... (Hanımlara seslenerek)
Hanımlar sakın o arabaya binmeyiniz. O, gece arabasıdır. Araba pek eski, hayvanlar
da hem zayıf, hem yorgundur. Sonra yarı yolda kalırsınız ha!..
Bu sözlere birkaç arabacı daha katıldı. Fakat hanımlar:
— Siz beş kuruşa götürmüyorsunuz da götürene ne kızıyorsunuz kuzum!.. Lâleli
şurada iki adımlık yer... On kuruş istmeye utanmadıktan başka bir de lâkırdı
söylüyorsunuz. Haydi kardeş o çağıran arabacıya gidelim. Ne eski, ne bir şey. Pek
güzel bir araba...
sözleriyle hanımlar o yana yürüdüler... Arabacı müşterilere kapıyı açar. Arabaya
önce o koca bohçalar mı girecek, yoksa hanımlar mı? işte önemli olan bu mesele!..
Kadının biri boh-çasıyle birlikte girmek ister... Böyle girişin olamayacağı anlaşılınca
arkadaşlarına:
— Kardeş şu bohçayı tutunuz. Kendim girip oturayım. Sonra bohçayı kucağıma
verirsiniz.
der. Dediği gibi yaparlar. Bir hanım, bir bohça... Arabaya istif olurlar.
Arabacı:
— Hanımlar, çarşaflarınızı, ellerinizi gözetiniz. Aralığa sıkışmasın.
dedikten sonra halkaya iki eliyle sımsıkı yapışarak gerilip gerilip de hızla kapıyı
kapar. Bu vuruştan araba hayli sallanır. Henüz yerleşmeye uğraşan hanımlarda kafa
kafaya ufak bir karambol olur. Fatma Hanım, arabacıya:
— Ay yetişme! İçim sarsıldı...
www.cizgiliforum.com Sayfa 5
Arabacı, kapıyı sert bir vuruşla kapadıktan sonra iyi tuttu mu, tutmadı mı provasında
bulunmak için bir daha iki eliyle halkaya sarılır, ikinci kez arabayı sarsar... Ne yazık
ki iyi tutmamış olduğundan kapı yine açılır...
Arabacı var gücüyle kapıyı yuvasma oturtmak için koç gibi gerilmeye hazırlanırken
hanımlar birbirlerine:
— Aman kendinizi sıkı tutun bir daha kayacak...
NİMETŞİNAS
15
diye uyarırlar. Kapı gerçekten bir daha gümler. Bir sarsıntı daha gelir geçer. Kapının
kapanıp kapanmadığını anlamak için arabacının yaptığı ikinci denemede kapı yine
açılır. Herifin gözlerini de öfke bürür. Bu defa olanca kızgınlığıyle kapıya sarılıp
öyle bir kapayış kapar ki hanımların her birinden kopan ufak birer azar çığlığına
kulak vermeden ve kapının tutup tutmadığını anlamak için bir üçüncü provaya
kalkışmadan kaba birkaç arabacı küfürü fırlatarak hemen sandalyesine sıçrar. Dört
yerinden düğümlü ipten kırbacını şaklatır... Hayvanlar nallan kaldırırlar... Gırrr araba
yola düzülür... Yeni Camii, Pazartesi Pazarını geçerler. Hanımlar birbirlerine bir
şeyler söylemek isterler. Her bir vidası başka türlü ses çıkaran köhne arabanın
gürültüsünden, kaldırım sesinden birbirlerini işite-mezler ki... Biri kulağını ötekinin
ağzına uzatmaya uğraşırken Bakırcılar sokağında kapı şark diye bir daha açılır.
Hanımlar hep bir ağızdan:
— Arabacı hu!.. i-Capı açıldı... Dur ayol!.. Hepimiz sokağa döküleceğiz!.,
haykırışlarıyle herife olanları duyurmağa uğraşırlar... Lâkin hayvanları yokuşa
saldırmak, ilk hızla o dik yolun üçte birini olsun tırmanmış bulunmak için kolunun
alabileceği en geniş acı ile gerilip gerilip de kırbaç yapıştıran arabacının bu önemli
uğraşmasından başka bir şey işitmeye vakti olmaz.
Hanımlar:
— Fatma Hanım, sen şu bohçayı tut...
uyarmalarıyle birbirlerini tutmaya uğraşırken geçicilerden biri arabacıya kapının
açılmış olduğunu söyler... Artık yokuşun alt başına da yaklaşılmış. Öyle bir yerde
hayvanların hızını keserek aşağıya inip kapı kapamanın nasıl bir sakınca
doğuracağını arabacı bilir. Gayet öfkeyle yerinden atlar. Kapıya sarılır. Gümmm
gümmm!..
Zavallı hanımlarda ne baş kalır, ne beyin... Arabacı, kapıyı kapayabildiği kadar
kapadıktan sonra yerine sıçrar. Bir eliyle terbiyelere, öbüriyle de kırbaca sarılır...
16
NİMETŞİNAS
Şaklat şaklatabildiğin kadar. Bu sefer de hayvanların inadı tutar. Tam yokuşun alt
başındaki helvacının önünden yukarı gitmek istemezler... Kırbacı yedikçe o iki lagar
beygir ince boyunlarını ileri uzatıp birbirlerine sırt sırta dayanarak artık düşmemek
için birer güçlü dayanak bulmuş olduklarını sahiplerine gösterircesine nasırlanmış
sırtlarına yedikleri kırbaçlara hiç mi hiç aldırış etmezler...
Arabacı ayağa kalkar. Ha veriştirir kırbacı, ha veriştirir kırbacı!.. Sonunda hayvanlar
kımıldarlar... Fakat öne doğru değil... Arka arka gitmeye başlarlar. Arabanın art
www.cizgiliforum.com Sayfa 6
tekerlekleri arkadaki muşambacı dükkânına gireceği sırada nasılsa araba ileri yürür.
Fakat yine yokuştan yukarı değil... Hayvanlar bu sefer sağa, Mısır Çarşısına giden
sokağa saparlar. Yürüdüler ya, arabacının istediği o; nereye saparlarsa sapsınlar... O,
kırbacı şaklatma devam eder. Ters bir yana gidişlerinden dolayı:
— Arabacı hu! Biz Unkapanı'na gidecek değiliz... Bizi Lâ-li'ye götüreceksin...
yolunda hanımların kopardıkları çığlıklara herif hiç kulak asmaz... O, yine çala
kamçı yolunda devam eder. Araba o caddeyi boylar. O hızla sağa Çiçek Pazarı'na
sapar. Hanımlar artık çığlıklardan umudu keserler. Arabacının kendilerini götüreceği
yere gitmeye razı olup susarlar; başka çare yok!..
Sokak başına gelince araba yine sağa sapar. Gider gider Akar Çeşme'nin önüne
çıkar... Oradan da sağa döner, o mahallenin çevresinde böyle eksiksiz bir devir
yaptıktan sonra yine Fincancılar yokuşunun alt başına, yani ilk hareket noktasına
gelir, fakat bu sefer arabacı çala kamçı hayvanları yokuşa saldırır.
O koca mahallenin etrafında yapılan devrin verdiği hızla araba mobilyacı «Franko»
nun mağazasının önüne kadar çıkar. Hayvanlar orada (mola) derler. Bu duruşa
arabacı razı olmaz. Kamçıyı bastırır. Beygirler yine sırt sırta dayanarak o kamçılara
vurdum duymazlıktan gelmek isterler. Fakat bu kez yokuş; arabanın ağırlığı
hayvanların güçlerini yener. Bir tornis-
NİMETŞİNAS
17
tandır başlar... Arabacının kırbaçtan başka bir ustalığı yok... Onu elinde savurur,
savurur. İpin dört düğümden ikisi kopar, karşıdaki avizeci dükkânma fırlar. Şimdi
herifin elinde kamçı kalır mı güsgüdük?.. Müşteri hanımlar:
— Allah aşkına aç biz inelim...
yalvarmasına başlar... Arabacı hemen yerinden fırlar, hayvanlarına gemlerine
yapışır... Şimdi arabayı çekmeye yarayacak kuvvet üçleşir... İki hayvan bir de
arabacı... Yısa boca, yısa boca Beyazıt Meydanına çıkarlar. Fakat beygirlerden çok
arabacı terler... Onlardan çok da müşteriler üzülür. Beyazıt'a gelince arabacı yerine
çıkar oturur. Hayvanlar da tırısa kalkarlar.
Fatma Hanım:
— Hay ne idi o başımıza gelen? Bu nasıl araba böyle?
Öbürü — Ya hanım, ucuz etin yahnisi tatsız olur. O iki çeyrek isteyen herifin
arabasına bineydik bu üzüntülere uğramazdık...
Genç kız — Ama bu herif bizi çağırdığı vakit böyle olacağını ben anladımdı. Çünkü
hayvanlar düşmemek için birbirine dayanmışlar da öyle duruyorlardı. Ne ise anne,
hanım teyze geçiştirdik. Bundan ötesi düzlüktür galiba... Fakat bundan sonra bedava
gitse eski arabaya binmeye tövbeler olsun!..
Fatma Hanım — Sanki herif bizi niçin Çiçek Pazarı'ndan dolaştırdı ?
Tazesi — Hayvanları aldatmak için. Çünkü onlar yokuş çıkmak istemiyorlar...
Baksanıza yokuşa çıkamadılar da düz yola saptılar. Arabacı da onları başka yola
götürüyormuş gibi yaptı, yokuşa saldırıverdi...
Öteki Hanım — Aman arabacı da çok bilmiş, hayvanlar da...
www.cizgiliforum.com Sayfa 7
Arabanın kapısı üç dört dakikada bir yine açılıyordu. Fakat yoldan kalmamak için
hanımlar artık bunu arabacıya söy-
F. 2
18
NİMETŞİNAS
lemeyi gerekli görmeyerek kendileri çekip kapıyorlar, kapaya-madıkları zaman
elleriyle tutuyorlardı.
Bu kadınların ikisi ana kızdı. Hayriye ile kızı Neriman. Rumeli'den geldikten sonra
sekiz dokuz yıl Kadıköyü'nde bir konakta hizmetçilik ettiler. Hizmet ettikleri
efendinin Neriman yaşta güzel bir kızı vardı: Nevber Hanım. Neriman bu Nev-ber'in
hizmetine verilmişti. Okula birlikte gittiler. El hünerleri ve benzeri ne öğrendilers-e...
Hanım, hizmetçi birbirini çok severlerdi. Neriman, o küçük hanımın sanki ayrılmaz
bir dostu olmuştu.
Neriman'ın annesi Hayriye de orta hizmetinde bulunuyordu. Zavallı Nevber bir hafta
önce öldürücü bir hastalıktan dört gün içinde gidiverdi. Bu ayrılık yüzünden o konak
Neriman'ın gözünde bir yas zindanı kesildi. Artık hanımının gezip yürümüş olduğu
yerlerde duramıyor, onun oturduğu yattığı odalara giremiyordu. Konağın içinde ne
yana baksa rahmetli hanımcığına ait bin türlü yakıcı anı, zavallıyı saatlarca
ağlatıyordu.
Neriman bundan sonra konakta duramayacağını, kendini yine hizmetçilikle, her ne
yolda olursa olsun, başka bir yere götürmeleri için efendilerine yalvardı. Nevber'in
ana babası da Neriman'ı gördükçe kendi kızlarını görmüş gibi olarak:
— Bizimki de yaşamış olaydı bu yıl on sekizini bitirecekti, yollu acı düşüncelerle
Neriman'ın varlığından tedirgin oluyorlardı. Neriman'ın konakta gezinmesi,
söylenmesi, her hareketi rahmetlinin anılarını diriltmek demekti. Onu unutarak
acılarını dindirebilmek için Neriman'ı görmemek gerekti. Fatma Hanım adında işte o
kadının aracılığıyle Neriman o günü istanbul'da Lâleli'de başka bir konağa
götürülüyordu. Annesi Hayriye Hanım, Neriman'dan ayrılamadığı için:
— Kızım nerede ben de orada.
söziyle o da eski kapısından hesabını keserek çıkmıştı. Araba Beyazıt'tan aşağıya
inerken artık sarsıntılara, şangırtılara hanımların başları biraz alışmıştı. Birbirleriyle
sohbete girişti-
NİMETŞİNAS
19
ler. Fatma Hanımla annesinin karşısmda oturan Neriman mendilini çıkarıp kalın
peçesinin alından göz yaşların silerek:
— Kapı değiştirirsem, başka sokaklara, başka semtlere, başka evlere gidersem
üzüntüm yatışır, içimden bu acı biraz çıkar sanıyordum; meğer aldanıyormuşum.
Nereye gitsem aklımda yine o... Ah o nazik, o yumuşak huylu, o sevimli
Nevber'imin üzerine ben kimlere hanım diyeceğim?.. Artık bir daha öylesini
bulamam ki. Bana hizmetçi değil, kardeş gözüyle bakardı. Şimdi gidip başka bir
hanımın eteğini öpünce kendimi tutamayacağım. Gözlerimden yaş boşanacak...
www.cizgiliforum.com Sayfa 8
Fatma Hanım — A kızım, sakın ha! Öyle çocukluğun lüzumu yok. Sonra adama ne
derler? Hanımına ağlıyor demezler, çıktığı kapıda bir bey varmış da ona göz yaşı
döküyor, derler...
Neriman acıklı acıklı hıçkırarak:
— Şimdi bizi götürdüğün hanımlar nasıl insanlardır? İyi midirler?..
— Kızım, inan... Bunlar da eşsiz hanımlar. Hiç ben seni fena yere götürür
müyüm? Üç gün otur, iyiliklerini anlarsın... Şimdi göreceğin Talât Hanımefendi
nezakette, terbiyede Nevber'den aşağı kalmaz; belki ondan da baskmdır. Ya annesi
Didar Hanımefendi'ye doğrusu hiç uyar yoktur. Görmüş geçirmiş bir hanımdır.
Vallahi eşi bulunmaz. Halası Nuriye Hanım, o biraz çaçaroncadır. A iki eilm yanıma
gelecek; ben doğrusunu söylerim. Yalan neme gerek?.. Fakat Nuriye Hanım'ın ayrı
hizmetçisi var. Sen ona bakacak değilsin... Sen Talât Ha-nımefendi'nin hizmetinde
bulunacaksın... îşte sana antla söylüyorum, Nevber'i aratmaz.
Neriman yine hıçkırarak:
— Nevber'ciğime, hiç ona uyar olur mu?.. O bir tane idi... Aklıma geldikçe
yüreğimin başı sızladığını duyuyorum.
— Kızım Neriman bu ağlamayı kes!.. Gideceğimiz konak-takiler pek terbiyeli,
düzenli insanlardır. Ben oraya böyle şırıl
20
NİMETŞİNAS
şırıl gözlerinden yaş akan bir hizmetçiyi götürmeye sıkılır. A insanlıktır bu; belki
akıllarına başka bir şey gelir. Hem sana söyleyeyim: Kapı değiştirmek pek kötü bir
şeydir, kızım. Biliyorsun ya ben hizmetçi tellâlı değilim. Sen de öyle kapı kapı
dolaştırlacak bayağı hizmetçilerden değilsin. İki kapı değiştirir-sen adm çıkar. Senin
büyük kusurlarm var. Seni her eve almazlar. Allah vermesin sonun fena olur. Hem
bunlara ben senin halini şanını anlattım. Seni oraya hizmetçi gibi değil, evlâtlık
olarak alacaklar. Onlar senin gibi terbiyeli, candan bir kıza muhtaçlar.
Neriman ağlamasını keserek:
— Ne imiş benim kusurlarım?..
— Pek gençsin... Pek güzelsin... Pek akıllısın... Bunlardan başkasına pek
yaramazsın...
Hayriye Hanım gücenik:
— A ilâhi kardeş, kusurları var, dedin de nedir diye yüreğim hopladı. O saydıkların
da kusur mudur?..
Fatma Hanım başını sallayarak:
— Kusurdur zahir... Kocalı hanımlardan hiç biri evlerine bu kadar güzel bir
hizmetçi, yahut evlâtlık sokmaya cesaret edemezler. Ben böyle neler bilirim.
Herkesin dertsiz başına dert çıkarmaya vakti yok...
Hayriye somurtarak:
— Benim kızım öyle aşiftelerden midir?..
— Değildir iki gözüm, ama elin hanımlarına bu gerçeği nasıl anlatırım?
Neriman ağlamasmda devamla:
www.cizgiliforum.com Sayfa 9
— Fatma Hanım'cığım, böyle tuhaf sözlerle beni korkutuyorsun. Benim yüreğim
doğru olduktan sonra bana kimseden bir kötülük gelmez.
Fatma Hanım biraz sertçe:
— Ya hâlâ ağlıyorsun kızım!
NİMETŞİNAS
21
— Bırakınız ağlayayım ağlayayım da biraz içimin zehiri gitsin. Orada ağlamamak
için işte arabada ağlıyorum...
— Ya gözlerinin kızartısını ne yapalım?.. Onları görüp de bir mana vermesinler...
— Benim eski kapımdan nasıl çıktığımı anlatırsın. Hoş hepsini biliyorlarmış değil
mi? Ağlıyorsam rahmetli hanımıma ağlıyorum. Bunun için beni kimse ayıplayamaz.
Müşteriler böyle konuşurlarken araba da Lâleli Türbesinin önüne geldi. Fatma
Hanım:
— îşte geldik kardeş. Cama vurup arabacıya seslenelim de alt sokağa sapsın...
Neriman ağlama izlerini yok etmek için sıkı sıkı gözlerini silerek:
— Fatma Hanım'cığım, araba saptıktan sonra daha çok gidecek mi?
— Hayır... Şöyle bir iki sokak dönecek, orada...
— Öyle ise biz burada inelim de oraya yayan gidelim. Hizmetçi kısmı kapılanacağı
konağa araba ile gitmez; ayıp olur.
— Onlar böyle şeylere pek dikkat edip mana verecek hanımlar değildirler. Ama
haydi dediğin gibi olsun...
Neriman — Gözleminin kızartısını görürlerse bir mana verirler, diyen sen değil
misin?..
— Ağlamak başka yavrum... Sonra bunları beğenmemişsin gibi bir mana çıkar.
Somurtkan, gözlü yaşlı evlâtlığı kim ister ya?
Arabadan inerler.
II
HP
1 ÜRBEden sonra sağdan birinci sokağa saparlar. Her biri payına düşen bohçayı
koltuğunun altına sıkıştırarak giderler, giderler; birkaç sokak dolaştıktan sonra Fatma
Hanım elli altmış yıl önceki mimarî tarzında aşı boyalı, konak yavrusu bir evin kapısı
önünde durur. Özel bir önemle:
— İşte burası...
dedikten sonra kapınm onluk simit büyüklüğündeki iri halkasına uzanarak şıkırdatır...
Çok sürmez ip çekilir, kapı açılır. İçeri girerler. Temiz süpürülmüş toprak avlu.
Yanda hizmetkâr odasının kapısı önünde kır sakallı, sakolu bir uşak, eli hâlâ kapının
ipine uzatılı olarak duruyor.
Kadınlar, girişi yüksek, yerli bir tahta paravana ile örtülmüş olan orta kapıya doğru
yürümekteler iken harem tarafından küt, küt, küt dönme dolap vurulur. İçeriden bir
kadın sesi:
— Tayyar Ağa, Tayyar Ağa, al şu ibrişimi değiştir; örneğine uymuyor.
www.cizgiliforum.com Sayfa 10
Tayyar Ağa elindeki ucu boş sigara ağızlığını avluya doğru öfkeyle üç kez üfledikten
ve iki elini çaprazca göğsü üzerine kavuşturup —sokağa çıkarsa üşüyeceğini
anlatırcasma sa-kosu içinde— kendini iki kez sıktıktan sonra:
— Kalfa, bu üçüncü gidişim. Bu ipek, örneğine ne vakit uyacak? Şehzadebaşı yakın
yer değil ki.
Dolabın arkasından kalfa:
— Homurdanma... Homurdanma haydi bakalım... Ali orada yok mu?
— Burada ama becerebilir mi ?
— Mademki öyledir haydi bakalım. Fakat bu dördüncü gidişin de önceki gidişlerine
benzemesin. Elindeki örnek fes rengi; senin getirdiğin ipek bayağı galibarda; dikkat
et!..
NİMETŞİNAS
23
Tayar Ağa, kukuletesini başına geçirip ipek değiştirmek görevinin dördüncü kezine
hazırlanırken Fatma Hanım'm orta kapının halkasını şakırdattı. Tek iri kanad açıldı.
Bu üç kadın loşça bir maltalığa girdiler.
Henüz dönme dolabın önünde duran otuz yaşlarında, kısa boylu ufak tefek esmer bir
halayık, kapıdan giren konukları biraz gözden geçirdikten sonra mor gaz
boyamasıyle kundaklamış olduğu başını sallayarak, iri iki ön dişini gösteren bir
tanıdık gülümsemesiyle:
— A Fatma Hanım sen misin?.. Birdenbire bilemedim... Ya bu yanındaki
hanımlar?.. Ha ha aklıma geldi... dedi.
Yeni gelenler lastiklerini çıkarmak için eğildikleri sırada hemen orada ortaya
çıkıveren karalı beyazlı kedi, kuyruğunu kaldırıp sırtını kamburlaştırarak, güya bir
şey anlatmak istediğini bildirircesine konuklarm yüzlerine bakarak tatlı tatlı
mırıltılarla eteklerine sürtünmeye başladı.
Fatma Hanım sordu:
— Şevkefza kızım, hanımlar evdeler mi?
— Buradalar. Huylarını bilmez misin? Çok sokağa çıkmazlar ki (eliyle kediyi
kovarak) Ceylan, çekil oradan, hanımların ayaklarına dolaşma.
Hayriye Hanım, ayağından çıkardığı yeni lastiklerini dayamak için emin bir yer
arayarak:
— A kardeş, dokunmayınız hayvana!.. Eh bizi sevdi galiba da bakınız, safa geldiniz,
diye sürtünüyor...
Şevkefza — Lastiklerinizi şuraya koyunuz. Uyarmasıyle kenarda bir yer
gösterdikten sonra kediyi eliyle iterek:
— Haydi çekil Ceylan... Bu kedi ev sahibi, konuk bilmez ki; gayet adamcıldır.
Kimseyi yadırgamaz. Herkese sokulur.
Konuklar, lastiklerini çıkarıp da ne yana gideceklerini kestirmek için etraflarına
bakındıkları sırada Ceylan bunların eteklerine sürtünüp sürtünüp uzakta duran mavi
boyalı bir do-
24
NİMETŞİNAS
www.cizgiliforum.com Sayfa 11
laba doğru koşarak acaba dolabı açmaya geliyorlar mı anlamını sezdirir bir kaygı ile
dönüp dönüp arkasına bakmırken Şev-kefza Kalfa, kediye bir tokat işareti gösterip:
— Ha! Arsız çekil oradan...
— (Konuklara taşlıkta bir oda göstererek) Buraya buyurunuz.
Konuklar orta kapının önünden, kendilerine girmeleri söylenen odaya kadar uzanmış
olan enli kalas tahtasının üzerinden yürümeye başladılar.
O sırada Kalfanın bütün dikkati, yüzünü açıp çarşafının yarısını indirmiş olan
Neriman'ın tatlı salmışına dikilip kalmıştı. Kalfa, dudaklarını ısırarak kendi kendine:
— Bu, hizmetçiye değil; âdeta hanıma benziyor. Daha doğrusu hanımdan da edalı..
Güya hizmetçi olmayıp da evlâtlık olacakmış. Kendi çocukları varken böyle el kızı
evlâtlık getirmeye de akıl ermez, dedi.
Odaya girdiler. Odanın ortasında yelken bezinden bir yaygı üstünde, kapağının teki
örtülmüş, üzerine bakır ibrik oturtulmuş dik dörtgen biçimli büyücek bir mangal
duruyordu. Mangalın kenarında ufak bir basma minder üzerinde uyuklayan fm-dıkî
fanile hırkalı, yüzü köylüye benzer ellilik bir kadın, konukların odaya girmesiyle
rahatı bozulmuş olduğunu gösterir gibi bir gevşeklikle gerine gerine gözlerini
kırpıştırarak ayağa kalktı. Yine o sırada mangalın altından beyaz bir kedi daha çıktı.
Sıcak saçın altında oturmaktan, ısının etkisiyle kedinin arka tüyleri ağır ağır
kızararak (kına) konmuş bir renk almıştı. Konuklarla birlikte odaya giren Ceylan,
mangalın önüne kadar yürüdü. İki kedi yüz yüze koklaştılar.
Köylü kadın, iri pembe oyalı mavi yemeni sargı altında güçlükle açılıyormuş gibi
görünen dişsiz ağzını kıpırdatarak:
— Hanımlar, safa geldiniz. Hoş geldiniz? Uğurlar getirdiniz. Vakit ne vakit? Acaba
ben namazı geçirdim mi? sözleriyle konukların çarşaflarını almaya davrandı.
Üzerine
NİMETŞİNAS
25
kırmızı damalı dokuma yayılı uzun minderin köşesinde cılız, yaşlıca bir kalfa daha
oturuyordu. Gelenleri karşılamak için o hiç yerinden kalkmadı. Erkân şiltesinin
üzerinde başmı duvara dayamış şişman Zenci bir kadm horul horul uyuyordu.
Neriman, peçesini çıkardı, bir yana koydu. Etek bağını çözdü. Entarisinin eteklerini
salıverdi. Yenlerine, yakasına, eteklerine yine o renkte kadife çevrilmiş koyu nefti
fanileden entari hırkası pembe beyaz yüzüne, kumral saçlarına pek ya-raşmıştı.
Çenesinin topluluğu, on sekiz yaşında turfandalığı ile körpe yanaklarının hoş
yuvarlaklığı, saf alnının genişliği arasında öyle bir tatlı orantı yaratmıştı ki
konuşunca, biraz utanınca; ince kaşlar yaylanıp o gür kirpikli elâ gözleri süzüldükçe;
o nazik deriyi pençe pençe utanç kızıllığı kapladıkça insan bu güzel yüze bakmaya
doyamazdı. Gövdesi, endamının nazikliğini bozmayacak kadar dolgunca; boyu,
ortadan biraz uzunca idi.
Mangal başında uyuklarken düşünde ahırdan keçinin mutfağa geçerek yumurta
sepetini devirmiş olduğunu gören köylü Sabire Hanım gözlerini açar açmaz
karşısında bu tatlılık perisini bulunca Şevkefza'nm eteğini çekip parmağıyle
Neriman'ı göstererek sordu:
www.cizgiliforum.com Sayfa 12
— Bu güzel kız kim?
Güzel kızm kim olduğunu Şevkefza da pek iyi bilmiyordu. Bununla birlikte
Neriman'ın güzelliği Kalfanın kıskançlığını körüklemişti. Güya ondan bir öç almış
olmak için Sabire'nin kulağına:
— Hizmetçi... Hizmetçi...
dedi. Bu hizmetçi nitelemesiyle sanki kızm güzelliğini, her şeyi kırmış ve indirmiş
oluyordu. Sabire Hanım, birkaç kez daha gözlerini oğuşturarak Neriman' ı
tutkuncasına süzdükten sonra:
— Oğlum Ali'ye alsam varmaz mı acep? Şevkefza gülerek: