2 Ekim 2015 Cuma

murathan mungan - manşet

MANŞET 
Hayatıma manşet istiyorum. 
Birkaç manşete ihtiyacım var, günler tekdüze 
Karton filmlerden yapılma bütün serüvenlerin 
içinden geçtiğimiz karanlık tünel bizim olmayan gündelik 
Büyük bir köy artık bana tanınan, dünya! 
                                  ölüm tek ticaretin 
Biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler 
sanal gerçeklikler için vurguna inmiş manşet 
Gözlerimize attıkları bandın sakladığı karanlık 
kimsenin ofsetinde kazınmıyor yalan sarmal grafik 
kendine çevriniyor 
Biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler 
Rekabetten başka yapacak bir şey bırakmıyorlar bize 
Şerefin, haysiyetin, adaletin ve ümidin 
eski moda öyküsüne bir biletim var, alıp cezalı bir biletle 
değiştiriyorlar. Sesim hiçbir metinde tanınmayacak böyle
giderse. 
    Aşık olmak istiyorum. 
    Kendileri koyuyorlar kuralları. Naklen yayınlamak 
istiyorlar bütün duygularımı. Güzel pişmanlıklar yaşamak 
istiyorum, bırakmıyorlar, sterilize ediyorlar hemen yaşadığım 
her anı. Hilesiz kuşlar bile kartpostallarda tuzağa düşürülüyor, 
Tebrik ediliyor; poz verdiriliyor kanatlarına. 
    Pozdan putlar yaratılıyor her yanda, afişlerde, ekranlarda, 
vitrinlerde, sokak pozlara tapmaya zorlanıyor insanlar. 
Zorlandıklarını hiç anlamıyorlar. 
     Her yerde bela var. Olmayacak yerlerde üşüyorum. 
Çarşaflarımı denetliyorlar ben yokken. Pencereme konan kuşları 
takibe alıyorlar. Tek kişilik bir içbükey zaman bile 
bırakmıyorlar bana. 
    Çıkmasam odam gömleğim oluyor. Çıkmasam sokaklar tundra. 
    Aynaya bile şebekemi gösteriyorum. 
    Bakın kimseyi dövmek istemiyorum. Aktör de olmak 
istemiyorum. Vücuduma ve ruhuma muhtacım. Rahat 
bırakmıyorlar. Yerimi bilmeliyim gitmeden önce. İzmarit olmak 
istemiyorum. Gençken ve yeniyken bir şeyler denemeliyim. Önce 
bir manşet bulmalıyım kendime, her şeye bir manşetten 
başlamalıyım. 
    O zamanları anlatmak istiyorum. 
    Zamanı öğrenmeye çalışırken yitirdiğimiz zamanları. 
    Ölümden anlayan bir yanımız vardı gene de 
    Sesimiz açılırdı. Uyurken korkardık. Sıçrardık uyku 
arasında ya da birinin elini tutardık 
    Gecenin koyu kibrinde gölgelense de erden masumiyetimiz 
    gelip geçerdik her şeyin yanı başından 
    derinleşmekti en büyük tehlike 
    Bağışlanırdık. Gençtik.  Gençlik kaba cephane. 
    hiçbir şeyin içimize fazla işlemesine izin vermezdik 
    kahkahayla baş etmeye çalışırdık gözümüzle göremediğimiz 
her şeyle, ölesiye korkardık 
    kendi içimizden tanımadığımız biri çıkacak diye günün 
birinde 
 
 anonim bakış için rehin verdiğiniz gözler 
                          önünde 
 geçip giden yazıp duran söyleyip eyleyen 
                       ben değilim 
 duru suyun arı mantığın dingin optiğin 
                         önünde 
 görülmek görünmek gözükmek isterim 
 çok mu zor çok mu olanaksız bilmek isterim 
karşı durduğum şeyler vardır hayatta 
manifestoya varmadan daha kısa mesafelerde 
çözgüsü atkıya daha kolay dolanabilecek bir dolu yol 
               derin çözümsüzlükte 
adı konmamış gizli bir sözleşme saklı madde 
                    imha ve imla 
ne çöllerde yiten geç dönemin mecnunları 
ne teneke kutularda biriktirdiğim madeni paralar 
en büyük günahımı işlemedim daha 
elementlerin minimal kullanımı 
daha yolun başındayım, yakında 
 
 
    şimdiki zaman yalnızca çarşı 
    pop ve popcorn zulmün bütün ayları 
    iki bin yıllık kadim şehirlerde işkenceciler emniyet 
müdürü, katiller vali, Bağdat naklen bombalanıyor tarih ekrana 
çıkıyor, şifreli çantalarda taşınıyor parçalanmış haritalar, zulme 
çalışıyor devletin ve sermayenin bütün kanalları, polisler 
gazeteci, sarı kartlı muhbirler, satılık şeref koltukları, 
      eski bir alınlık: Geçmişi anlamayan onu bir daha yaşamak 
zorundadır 
      hem ortadoğudayız hem viyana kapılarında 
      kuşe bir gravürde dağılıyor kimlikler değerler özsu; katil 
hep başkası çıkıyor kara piyasada kapalı iktisat 
      her yıl geriye çalışıyor infilaka kadar körlük 
                                     infilaka kadar kötülük 
      herkes birbirine düşman olursa sistem mümkün oluyor ve 
buna, hayat işte, deniyor 
      şairler biliyor sonuna geliyoruz büyük duvara 
      herkes bir manşet bulmalı parçalandığı fragmanlara 
      bugünlerden bir gün çıkacaksak eğer, çıkılacaksa, 
gömdüğümüz şeyler olmalı bugünlere, bir gün başka gözler 
bugünleri yeniden okuduğunda bizi görsünler diye, birkaç 
manşetlik kaba cephane 
      ne yalnızca siper ne barikatta verdiğimiz ölüler 
      şiir gizimizi herkesin gözleri önünde kaçırır geleceğe 
      kolay kirlenmeyecek mecralar deltalara vurur akıntısı 
      çıkarız çıkmalıyız acemi şiirler büyür başkalarının okuduğu 
olduğu yerde 
      bizi de oldurur derin teorisiyle 
      tekin olmayan şiirlerin kotuma altına aldığı yarınlar 
      saklar kendi çocuklarını da 
      eski ve kara bir şarkı yineler kendini başkalarının 
kaderlerinde: 
"kendini ele verdiğin yerde 
başkasına ihanet etmiş olursun 
yapma n'olursun! 
bizi almazken bizim kurduğumuz şehirler 
biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler 
varsın olsun sen gene de 
yapma n'olursun!" 
 
      yarım bırakılmış bir fragman gibi, 
      parçalanmışlığın sunduğu acemilikler gibi 
      mükemmel olmaktan özellikle kaçınmış şiirler gibi 
      söylenebilecek binlerce sözden yalnızca birkaçı gibi 
      kirletilmiş kayıtsızlığın her vahşeti mümkün kıldığı bir 
dünyada 
      hayatımızın başına çekin kendi manşetinizi 
1991-1994 Ludwigshafen-İstanbul 
Murathan MUNGAN