24 Ekim 2015 Cumartesi

ikinci yeni şiirinde sapmalar - hulusi geçgel

İKİNCİ YENİ ŞİİRİNDE SAPMALAR
Yrd. Doç. Dr. Hulusi GEÇGEL
ÖZET
İkinci Yeni, Cumhuriyet döneminde ortaya çıkmış bir şiir hareketidir. İlk
çekirdekleri 1954’te değişik dergilerde görünmüştür. 1956’da haftalık Pazar
Postası gazetesinde toparlanarak ilkeleri belirginleşmeye ve bir akıma dönüşmeye
başlamıştır. Garip ve Toplumcu Gerçekçi şiir anlayışlarına bir tepki olarak doğmuş
ve gerek dönemi içinde gerekse sonrasında şiirimiz üzerinde derin etkileri
olmuştur.
İkinci Yeni, ilkeleri en başından belirlenmiş bir topluluk edebiyatı olarak
doğmamıştır. Dil ve üslûp özellikleri, öncülerinin yayımladıkları şiirlerle zaman
içinde şekillenmeye ve giderek sistemleşmeye başlamıştır.
İkinci Yeni şairleri, okuyan / dinleyende yeni tasarımlar oluşturabilmek
için, dilin bütün olanaklarından yararlanmaya çalışmışlardır. Bu amaçla, dildeki
öğeleri ses, biçim, sözdizimi ve anlam bakımından farklı bir duruma getirerek şiir
dilini hem dilbilgisi hem de anlamla ilgili sapmalar üzerine kurmuşlardır. İkinci
Yeni şiirinde öne çıkan sapmaları; alışılmamış sözdizimi, alışılmamış sözcük
seçimi (alışılmamış bağdaştırmalar), sözcükle ilgili sapmalar ve yazımla ilgili
sapmalar başlıkları altında inceleyeceğiz.
ABSTRACT
The Second New is a poetry movement which emerged in the Republican period.
Its first productions were published in the various journals in 1954. Its principles
were revised and clarified in Weekly Sunday Post Newspaper and transformed into
a Literary Movement. It has come out as a reaction to “Strange” and “Communal”
Realist Poetry Movements and it has been influencial on Turkish Poetry both
during the Republican and post-Republican periods.
The second New has not emerged as a Public Literature, the principles of which
have not been determined from the beginning. Its linguistic and stylistic features
began to have a systematic shape and formant within time with the publications of
its forerumers.
The Second New Poets tried to use all the linguistic opportunities in order to create
new understandings in the reader’s/listener’s mind. With this aim, they built the
language of poetry on both grammar and conteptual deviations by reformatting the
linguistic componants concerning the sound, stylistic features, the sequence of
words and meaning. We will examine the main deviations within the following
2
categories: extraordinary word sequence and word choice (extraordinary
associations), word deviations and grammar deviations.
Giriş
İkinci Yeni, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin üzerinde en çok tartışılan hareketlerinden
biridir. Bu şiir akımı, bazı edebiyat eleştirmenleri tarafından modern Türk şiirinin “en son ve
en özgün” atılımı olarak kabul edilirken, bazıları tarafından da “edebiyatta bir skandal” olarak
değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmelerde, eleştirmenlerin ve sanatçıların, daha çok
benimsedikleri sanat anlayışı veya dünya görüşü ekseninde hareket ettikleri ve bu şirin ortaya
çıkışını ya dış dünyadan soyutlayarak tamamen edebiyat içi gelişmelere ya da edebiyatın
dışında tamamen sosyal ve siyasal etkenlere bağladıkları, bunlardan birini diğerine daha üstün
tutmaya, hatta tek belirleyici olarak göstermeye çalıştıkları görülmektedir.
İkinci Yeni’nin öncü şairlerinden Cemal Süreya, yeni şiir hareketinin edebiyat içi
gelişmeler sonucunda ortaya çıktığını savunmaktadır. Özellikle 1953-1957 yılları arasında
birtakım genç şairler, önce birbirlerinden bağımsız olarak, sonraları da dergi sayfalarında
karşılıklı etkileşerek bir akım başlatmışlardır. Ona göre, o yıllarda fazla “akılcı” olan Türk
şiirinde hikâye öğesinin dışlanmasıyla “irrasyonel” bir hava getirilmiş ve böylece başka bir
düzende şiir yazmaya başlanmıştır:
Ses soyutlamalarına gidildi ve bir “iç ses” aramaya başlandı Türk şiirinde.
Aslında şiirin alanı genişlemeliydi, yeni alanlar bulunmalıydı şiire ve şiir, her şeyi
söyleyebilme, ifade edebilme sanatı olmalıydı. İkinci Yeni’nin sanırım
başlangıçtaki özlemi, daha doğrusu olması gereken özlemi bu noktaydı (1997:
174).
İkinci Yeni’ye en başından gerek yazıları, gerekse şiirleriyle etkin bir şekilde katılan
ve hareketin önemli temsilcilerinden biri olan Sezai Karakoç, Pazar Postası’nın 29 Haziran
1958 tarihli 26. sayısında yayımlanan “Dişimizin Zarı” başlıklı yazısıyla, yeni şiirin çok
tartışılan dil tutumuna bir açıklık getirmeye çalışır. Yazıda Garip, Türk şiirinin “gerçekçi
(realist)” akımı; İkinci Yeni de, “gerçekliğin bir kopyasını değil, yeniden kurulmasını”
getiren “Yeni-Gerçekçi Şiir (neo-realist)” akımı olarak değerlendirilir.
“Yeni gerçek”, İkinci Yeni şiirinin gerçeklik anlayışını oluşturmuş ve anlam “soyut”
bir karaktere bürünmüştür. Gerçekliği algılayıştaki bu öznellik, Garip şiirinin temel
3
özelliklerinden birisini oluşturan “nesnel gerçeklik”e de şiirsel anlamda bir tepkiyi ifade
etmektedir.
Şiir Dilinde Sapmalar
Şiir dilinde “sapma; gerek sözcüklerin ses ve biçim özelliklerinde, gerekse dilin
sözdizimi açısından niteliklerinde bilinçli olarak değişikliklere gitmeyi, dilde bulunmayan
yeni sözcük ve anlatım biçimlerini kullanma eğilimini içerir. Sanatçı bu eğilimle dile yeni bir
güç kazandırmayı, göstergeleri ses ve anlam açısından daha etkili kılmayı, okuyanın /
dinleyenin zihninde yeni tasarımlar ve duygu değerleri oluşturmayı amaçlar (Aksan, 1993:
166).
Şiirimizde Tanzimat döneminde başlayan yeni biçim arayışlarının Cumhuriyet
Dönemi’nde, diğer ülkelerdeki modern akımların ve sanatçıların da etkisiyle, daha kökten
atılımlara dönüştüğü görülmektedir. Bu dönemdeki ürünlerde şairlerin geleneğin önlerine
koyduğu kalıplardan kurtularak şiirin içeriğiyle biçimi arasında sıkı bir bağlantı kurma çabası
içinde oldukları ve “her yeni özün biçimini de beraberinde getireceği” ilkesinden hareket
ettikleri görülmektedir.
Yeni şiir akımının öncülerinden ve en önemli temsilcilerinden biri olan Ece Ayhan,
doğal dili neredeyse alt üst ederek oluşturdukları İkinci Yeni şiirini, “yorulan bir şiirin ayak
değiştirmesi” olarak nitelendirir:
“Yorulan bir şiirin ayak değiştirmesi
Ala ala hey! Artık şarkı olacak
Şiirin döndermesine genç hallaçlar ve
Kuşbakışlı çocuklar karşılık veriyorlar
Salarak gürlüklerine göğün uçurtmalar, hurra!”
Yukarıdaki dizeler, İkinci Yeni hareketinin şiir dili özelliğine işaret etmektedir. Bu
şiirin dili dönüştürmesine genç şairler (hallaclar nasıl pamuğu atıyorsa, dili öyle alt üst
ederek) ve kuşbakışlı (mecaz; acemi, çırak, tecrübesiz) çocuklar karşılık vermektedirler.
İkinci Yeni şairleri, daha ilk şiirlerinden itibaren ilkeleri zamanla belirginleşip bir
akıma dönüşecek olan yeni bir şiir dilinin örneklerini vermişlerdir. Çözülmesi güç imgelerin
kurulması, neredeyse ansiklopedik bilgi isteyen özel bir söz varlığına yer verilmesi ve
sözdizimi deformasyonlarına gidilmesi bu şiir dilinin en belirgin özelliklerini oluşturmaktadır:
4
Yeni bir söz dizimi ve yeni bir dilbilgisi neden böyle batırılır? Batırılıyor?
(Ece Ayhan, 1993: 137).
İkinci Yeni şairleri, okuyan / dinleyende yeni tasarımlar oluşturabilmek için, dilin
bütün olanaklarından yararlanmaya çalışmışlardır. Bu amaçla, dildeki öğeleri ses, biçim,
sözdizimi ve anlam bakımından farklı bir duruma getirerek şiir dilini hem dilbilgisi hem de
anlamla ilgili sapmalar üzerine kurmuşlardır. İkinci Yeni şiirinde öne çıkan sapmaları;
alışılmamış sözdizimi, alışılmamış sözcük seçimi (alışılmamış bağdaştırmalar), sözcükle ilgili
sapmalar ve yazımla ilgili sapmalar başlıkları altında inceleyeceğiz:
1. Alışılmamış Sözdizimi
Türkçe’nin Göktürk Kitabeleri’nden beri gelen sağlam bir nesir dili bulunmaktadır.
Bir duyguyu, düşünceyi, olayı ya da isteği en açık bir şekilde anlatmayı hedefleyen nesir
dilinde kelimeler, dilbilgisi kurallarına uygun olarak sıralanır. Nazım dilinde ise, ahenk temin
edebilmek maksadıyla vezin ve kafiye gereği bu yapı bozulmakta, dilbilgisi kurallarına tam
anlamıyla bağlılık aranmamaktadır.
Şiir dilinde sözdiziminin bozulması her dönemde görülen bir özelliktir. Ancak, İkinci
Yeni şiirindeki değiştirmeler, kendilerinden önceki şiirde olduğu gibi kelimelerin seslerinden
yararlanmak için vezin ya da kafiye gereği değil; şiirde kendine amaç bir dilbilgisi oluşturma
gayretlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dil, Garip’te olduğu gibi bir anlatım aracı
olarak görülmemiş; kendisi şiirin bir konusu haline gelmiştir. Kasıtlı sözdizimi
deformasyonları, anlamı örtmenin, gizlemenin bir aracı olarak da kullanılmıştır.
İkinci Yeni sanatçılarının “Şiir geldi kelimeye dayandı”, “Şiir kelimelerle kurulur” ya
da “Şiir salt kelimeciliktir” sözleri, bu şiir hareketiyle dadaizm, sürrealizm ya da letrizm
arasında benzerlikler kurulmasına yol açmıştır∗. Bu yakıştırmaların arkasından da, anlamsız
şiir suçlamaları gelmeye başlamıştır. Bu sözlerle ifade edilmek istenen temel düşünce, şiirin
bir şeyler anlatmak için değil; kendisini kurmak için yazıldığıdır. Garipçiler şiir dilini, her
türlü sanattan arındırarak, tıpkı nesirdeki gibi, tek anlama dayalı olarak kullanıyorlardı. Böyle
bir dil kullanımı, kelimelerin anlam (gösterilen) yanını öne çıkararak gösteren tarafını (İkinci
Yenicilere göre kelimeyi) göz ardı ediyordu.
∗ Bkz. Erdost (1997: 62).
5
Ece Ayhan, İkinci Yeni şiirinin de belirgin özelliklerinden birisi olduğu üzere, şiir
sanatında dilbilgisi kurallarının geçerli olmadığına inanmaktadır. Bunda, şiir anlayışlarına bir
tepki olarak ortaya çıktıkları Garip şiirinin de etkisi olmuştur. Garipçiler, şiir dilinde
deformasyona gitmeye ya da olağan sözdiziminin düzenini bozmaya karşıydılar. Teşbih,
istiare, mecaz gibi sanatlara yer vermeden, dili herkesin anlayabileceği bir şekilde kullanmak
temel ilkelerinden birisiydi. Birinci Yeni’nin bu tek anlamlı dil kullanımına bir tepki hareketi
olan İkinci Yeni, anlamı mümkün olduğu kadar örtmeye, gizlemeye, hatta şiir sanatında o
kadar da önemli olmadığını ileri sürerek rastlantıya bırakmaya çalıştı.
Ece Ayhan’ın “yerleşik sözdizimi ile yazılamayacak her şeyi yeni sözdiziminden
yararlanarak dile getirmek” (1993: 187) düşüncesi, İkinci Yeni’nin zor anlaşılır şiir dilinin
hareket noktasını da ortaya koymaktadır.
“Ah karpuzun içindeki kesmece delikanlım İstanbul”
(Ah İstanbul! Kesmece karpuzun içindeki delikanlım)
“Konuşuluyordu mahallelerde iç ve dış”
(İç ve dış mahallelerde konuşuluyordu)
“Giriyor bir kumru içeri camdan çatlak.”
(Bir kumru çatlak camdan içeri giriyor)
İkinci Yeni şiirindeki sözdizimi deformasyonlarını, anlamı kapalı ya da anlaşılmaz
kılma düşüncesinin bir parçası olarak görmek; kelime oyunculuğu olarak değerlendirmek ya
da kendine amaç bir dilbilgisi sapması durumuna indirgemek doğru bir yaklaşım
olmayacaktır. Şiirimizin İkinci Yeni’den sonraki gelişimi düşünüldüğünde, bu arayışlar, yeni
bir şiir diline / söyleyişe bir adım olarak değerlendirilmelidir. Zira, Garipçilerin gündelik
hayatı içinde anlattığı sokaktaki adam ya da Toplumcu Gerçekçilerin sınıf mücadelesi içinde
ideolojik bir varlık olarak gördüğü insan, artık kentli birey olarak bütün iç dünyasıyla şiirin
konusu haline gelmiştir. Böylesine kompleks bir konu, yeni bir biçimi ve şiir dilini de
beraberinde getirmiştir.
2. Alışılmamış Sözcük Seçimi (Alışılmamış Bağdaştırmalar)
İkinci Yeni şiirinin en belirgin özelliklerinden birisi de, alışılmamış bağdaştırmalara
çok sık yer vermesidir. Bu şiir hareketi üzerine yapılan tartışmalarda “anlamsız” şiir
suçlamasının bir dayanağını da, birbirinden uzak çağrışımlı kelimelerin bağdaştırılması
6
oluşturmuştur. Ece Ayhan da, okuyucuya yeni tasarımların sunulmasında önemli roller
yüklediği imge, sembol ve benzetmelerin yanında, daha başka tasarımların da aktarılmasını
sağlayan alışılmamış bağdaştırmalara çok sık başvurmaktadır.
“ay Türkçe rakı çıkmıştır kapalı”
“bir bach konsertosunun dudakları gibi çilek korkunç hû”
“bütün ellerinin sokakları aşktır senin A. Petro”
“sessizce bitiyor ilk güneşte icra-iflas duası”
Aksan (1998: 202) “bağdaştırma”yı, “ister bir tamlama, isterse bir cümle içinde olsun
birden çok birimin bir araya gelmesi” olarak tanımlamaktadır: “Asma köprü, “çatlak tabak”,
“kavun dilimi”, “duvarın boyası”; “Havalar ısınıyor”, “Elektrikçi ütüyü onardı” örneklerinde
olduğu gibi. Dildeki göstergelerle, tamlamalar ya da cümleler oluştururken, “alışılmış” ve
“alışılmamış” olmak üzere iki türlü bağdaştırma oluşturulmaktadır.
Alışılmış bağdaştırmalar, dilde yaygın olan ve kullanıldığında yadırganmayan
kullanımları göstermektedir: “Genç adam”, “körpe salatalık”, “çizgili defter”, “kırık testi”
gibi tamlamaları ya da “Çocuk dersini çalıştı”, “Radyocu radyoyu onardı” gibi cümleleri,
duyuldukları zaman zihnimizde çözümlemekte bir güçlük çekmediğimiz için “alışılmış
bağdaştırmalar”dır.
Alışılmamış bağdaştırmalar ise, “genç kıskançlık”, “körpe kimya”, “Radyocu domatesi
onardı” örneklerinde olduğu gibi, bağdaştırılan öğelerin anlam açısından birbirleriyle
uyuşmamalarından doğmakta; yeni ve birbirleriyle bağdaştırılamayacak kavramların bir arada
kullanılmalarından ileri gelmektedir.
Şiirde alışılmamış bağdaştırmalar yoluyla, “geniş bir düşünce-tasarım-duygu-görüntü
yumağı” oluşturulması ve “göstergelerin ustaca, özgün bir biçimde” bağdaştırılması
amaçlanmaktadır. Böylece şiir, yaratılan değişik tasarımlarla birlikte okuyana / dinleyene bir
duygu ve düşünce zenginliği yaşatmakta ve güçlü bir anlatıma erişmektedir.
İkinci Yeni üzerine yapılan tartışmalarda sürekli olarak ön plâna çıkan “anlamsız şiir”
kavramının sebeplerinden biri de (bir diğeri sözdizimi deformasyonudur), alışılmamış
bağdaştırmaların yol açtığı mantık dışı söyleyişlerdir. Bu akımın önde gelen temsilcilerinin
yeni tasarımların sunulmasında alışılmamış bağdaştırmalardan ne şekilde yararlandıklarını
gösteren birkaç örnek verelim:
7
“Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata yediriyorum”
“En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak”
“Çocuğu çocukluyor bir düdüğün kırmızısı”
“Güneş bir pazartesi olarak mı duruyor burnunuzda”
“Bu kaç kapılı konyak”
(Edip Cansever)
“Ay sessiz sedasız bir çingenedir”
“Adam yıldızlara basa basa yürüdü”
“Dengesini uzun bıyıklarına borçlu yürürken”
“Başladı Afrikası uzun bir gece”
“Güvercin kuşkusu cırlak güneş”
(Cemal Süreya)
“Denizin pencereleri sürgülüydü”
“Atımı istedim evin göğü gerindi”
“Yalnızlığın dükkânlarında hasır koltuklarda oturduk”
“Bu denizler ne güzel böyle değil mi f”
“Bir f’diniz Önasyalarda o şey evlerde”
(İlhan Berk)
“Seni çağırıyorum parmaklarımdan süt emmeye”
“Ses kışı. Ateş yırtıldı. Çarpıldık.”
“Bir bülbül içimde sedefle kaplanıyor”
“Kaybolursa taşlar içinde taşlar getiren taş bir bulut”
“Baharı seller götürdü boğuldu yaz”
(Sezai Karakoç)
“Üzünç yüklenmiş bir gemi”
“soğuk tirşe renkli salı günleri arkamızdan koşardı”
“En cumartesili bir İstanbul düşünerek bu kantoları düşünüyorsun”
“Yüzüklerinde altın parmaklar takılıymış”
8
“arsenik şişesine eylül doluyor”
(Ece Ayhan)
3. Sözcükle İlgili Sapmalar
Şiir dilinde şairler tarafından yeni türetilen sözcüklerin kullanılması, sözcüksel
sapmaların en belirgin örneklerini verir. Olağan dilbilgisi ve sözcükbilgisi dışında sözcüklerin
şairler tarafından yeni biçimlerde oluşturulması bu tür sapmalara örnektir. Kök ve ekler, yeni
kök ve eklerle birleştirilerek olağan dilde olmayan yepyeni sözcükler oluşturmada kullanılır
(Özünlü, 1997: 136).
İkinci Yeni’yle birlikte, kelimenin, şiirde özel bir statü kazandığı görülmektedir.
Hareketin temsilcileri, kelimeye bir anlatma aracı olarak cümleden daha çok önem
vermişlerdir. Cemal Süreya’nın “Şiir geldi, kelimeye dayandı” sözü, yeni şiir anlayışının bu
üslûp özelliğini veciz bir şekilde ortaya koymaktadır.
Düzyazıda iletilmek istenen mesaj önemli olduğundan, kelimelerin anlam (gösterilen)
yanı öne çıkmakta, gösteren yanı göz ardı edilmektedir. Şiir dilinde ise, çoğunlukla öne çıkan
kelimelerin kendisidir. “Kelimelerle kurulan” yeni şiirde, amaç “hikâye etmek” değil;
kelimeler arasında “şiirsel yük” kurmaktır. Bu şiirde anlam, şiir kurulduktan sonra rasgele
ortaya çıkmaktadır. Cümleden değil de, kelimeden hareketle kurulan şiir dili, İkinci
Yenicilerin “kelime oyunculuğu”yla ya da “anlamsızlığa saplanmak”la suçlanmalarının temel
sebeplerinden birisini oluşturmuştur.
İkinci Yeni şairleri∗, Pazar Postası’nın başlattığı “İkinci Yeni İçin Ozanlar Ne Diyor?”
konulu soruşturmaya verdikleri cevapta yeni şiirde kelimenin daha özel bir konuma
gelmesini, edebî türler içinde anlatımı daha yoğun bir tür olan şiirde kelimeye yüklenen rolün
diğer türlere nispeten daha ağırlık kazanmasına bağlamaktadırlar. Ancak, kelimenin cümle
dışında, anlama etkimeyen, anlamı kurmayan bir varlık olarak da düşünülemeyeceğini
belirtmişlerdir.
O yıllarda yeni şiirin kuramını oluşturmaya ve bir akıma dönüştürmeye çalışan Erdost,
16 Aralık 1956 tarihli Pazar Postası’nda yayımladığı “Şiir Diline Doğru” başlıklı yazısında,
şiirin kelimelerle yapıldığını bilinçle anlayan ve yeni bir şiir dilinin kurulması için çalışan
∗ Tevfik Akdağ, Edip Cansever, Ece Ayhan, Yılmaz Gruda 27 Ocak 1957 tarihli PP; Turgut Uyar 3 Şubat 1957
tarihli PP.
9
birçok sanatçı olduğunu savunmuş ve “şiirin kelimelerle yapılması”nın ne anlama geldiğini
açıklamaya çalışmıştır:
Şiiri kelimelerle yapmak, bir konuya, bir düşünceye, bir duyguya
bağlanmaksızın kelimelerle mısra kurmak, yan yana gelen kelimeler arasındaki
olanakları deneyerek yeni bileşkelere, yeni sözlere varmaktır (Erdost, 1997: 49).
Şiir dilinde sözdizimi değiştirmelerini had safhaya çıkaran İkinci Yeni sanatçıları,
nadiren de olsa, kelime deformasyonları da yapmışlardır. Ece Ayhan da, şiirlerinde bazı
kelime deformasyonlarına gitmiştir. Bu konuda Karakoç, 29 Haziran 1958 tarihli Pazar
Postası’nda yayımladığı “Dişimizin Zarı” başlıklı yazısında şu değerlendirmeyi yapmaktadır:
Yeni Şair, hep somutun somutunu plastike gider.... Ece Ayhan –ki yeni şiirin
Necatigil’idir- insanın, çarpık ve negatif realitesini olduğu gibi anlatır, kelimeyi
bundan dolayı çarpıtır (1997: 27).
İkinci Yenicilerin şiirlerinde yer alan kelime deformasyonlarını, Garipçilerin ve
toplumcu gerçekçi şairlerin bildirişimi öne çıkaran şiir dillerine bir tepki olarak
değerlendirebiliriz. Okuru sarsmak isteyen İkinci Yeniciler, anlamı örtme isteğinin bir sonucu
olarak bu tür kelime deformasyonlarıyla bir şaşırtmaya da gitmek istemişlerdir. Onlar şiirin
sadece soldan sağa değil; sağdan sola ya da yukarıdan aşağıya da okunması gerektiğini
göstermeye çalışmışlardır.
Ece Ayhan, birçok şiirinde, sosyal hadiselere tek boyutlu yaklaşılmamasının
sakıncalarını ortaya koymaya çalışır ve aynı dizgi içinde bir değil, birçok doğrunun
olabileceğini göstermeye çalışır:
“Bakıldı ki kum saati, ters çevrilmiş, çıt, usul isa asi olmuş”
Dizedeki “isa asi” sözcükleri tersinden okunduğunda aynı kelimeler ve anlamlar
ortaya çıkmaktadır. Bir peygamber olan “İsa”nın bir kelime oyunuyla “asi”ye dönüşebileceği
gösterilerek her olguya çok yönlü yaklaşılması gerektiği vurgulanmaya çalışılmıştır. Sanatçı,
en azından okurunu, şiirlerini okurken tetikte olmaya ve şiir diline çizgisel bir düzlemde
yaklaşmamaya çağırmaktadır.
“Çapalı Karşı”
“Ayrılırken esrikti, elinde potin, ayağında şemsiye”
“dikeni seven gülüne katlanır bir kadın”
“Beyaz kargalarlı, aykırı düşüncelerdir”
10
İkinci Yeni şiirindeki kelime deformasyonlarından örnekler:
“Düzlüğü Azize Sofya”
“bir bach konsertosunun dudakları gibi çilek korkunç hû”
“kellesi alınmak üzere Mermer Denizi’nden çağrılmış”
“Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler”
“Kendini doğuruyordu bir cinaedi. Dimdoğru.”
“Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz”
“Ve bir melankolya çiçeği, saksıda”
“Boğazlar üzerine bir ankabakışı Çamlıca’dan”
(Ece Ayhan)
“Üvercinka”
“Gözleri göz değil gözistan”
“Geceler yukarda telcek-bulutcak”
“Ilım günleri gelirdi taraçalar
Uzatırdı mevsimölçerlerini”
(Cemal Süreya)
“O zaman bütün İstanbulistan Vizansiyadan kalan sarıdaydı
Vizansiyanın rengi eski bir yapraktır”
(Turgut Uyar)
“Senleniyorsun böyle bir gecenin içinden bana”
(İlhan Berk)
4. Yazımla İlgili Sapmalar
Şiirin geleneksel özelliğinin dışına çıkılarak dize başının küçük harfle yazılması, özel
isimlerin baş harfinin küçük yazılması, dize içinde cins bir ismin baş harfinin büyük
yazılması gibi yazım kurallarını ilgilendiren sapmalardır.
11
Cumhuriyet dönemi şiirimiz, “iç yapı”, “dış yapı” ayrılığına son vererek “öz-biçim”
kaynaşmasını getirmiştir. Özellikle Garip’ten sonraki dönemde, şairler geleneğin önlerine
koyduğu nazım şekillerinden uzaklaşarak öze en uygun biçimi oluşturma arayışı içine
girmişlerdir. Bu arayışlar sonucunda “kalıp”, yerini “biçim”e bırakmıştır.
İkinci Yeni akımının da büyük katkılar sağladığı yeni biçim anlayışında, şiirin şekil
yönünden belirli bir kalıba bağlanması söz konusu değildir. Her şiir, özüne en uygun biçimi
almaktadır. Yeni biçimde, gelenekten bir sapma olarak, eski nazmın bir kuralı olan her
dizenin ilk harfinin büyük yazılması zorunluluğu da ortadan kalkmıştır. Böylece, İkinci Yeni
sanatçıları, soyut bir anlatıma ulaşmada dilbilgisi yanında yazım kuralları ihlalinden de
yararlanmışlardır.
Sonuç
İkinci Yeni akımına bağlı sanatçılar, şiir sanatında dilbilgisi kurallarının geçerli
olmadığı inancıyla hareket etmişlerdir. Böyle bir düşüncenin oluşmasında, şiir anlayışlarına
bir tepki olarak ortaya çıktıkları Garip şiirinin de etkisi olmuştur. Garipçiler, şiir dilinde
deformasyona gitmeye ya da olağan sözdiziminin düzenini bozmaya karşıydılar. Teşbih,
istiare, mecaz gibi sanatlara yer vermeden, dili herkesin anlayabileceği bir şekilde kullanmak
temel ilkelerinden birisiydi. Birinci Yeni’nin bu tek anlamlı dil kullanımına bir tepki hareketi
olan İkinci Yeni, anlamı mümkün olduğu kadar örtmeye, gizlemeye, hatta şiir sanatında o
kadar da önemli olmadığını ileri sürerek rastlantıya bırakmaya çalıştı.
İkinci Yeni şairleri, kelime ile söz arasındaki geleneksel dengeyi bozmaya
çalışmışlardır. Kelimeleri, alışılmamış sözdizimi düzenlemeleri içinde kullanarak onlara yeni
anlamlar yüklemişler ve böylece sözün çağrışım dünyasını genişletmeyi hedeflemişlerdir.
Şiirdeki biçim arayışlarını, dış-biçimden iç-biçim arayışına yöneltmişler ve kelime ile söz
arasındaki alışılagelmiş dengenin, kelime lehine bozulmasını tercih etmişlerdir.
İkinci Yeni şiirinin anlam yapısıyla ilgili bir değerlendirme yapılırken, bu harekete
katılan sanatçıların bir manifesto ortaklıklarının bulunmadığı, şiirin teorik meseleleri üzerine
farklı düşünceler taşıdıkları ve bu farklılıklar üzerine kurulan şiirlerin anlam yelpazesinin de,
Ece Ayhan’ın ideolojik bir öz taşıyan “Devlet ve Tabiat”ından, İlhan Berk’in anlamsızlığa
uzanan “Mısırkalyoniği”ne kadar açıldığı gözden uzak tutulmamalıdır. Böyle bir
perspektiften bakıldığında, hareketin bütün ürünleri için kullanılan “kaçak şiir”, “anlamsız
şiir” gibi toptancı yargıların ne kadar yanıltıcı olduğu görülecektir.
12
KAYNAKÇA
AKSAN, Doğan (1993), Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, İstanbul, Be-Ta Basım Yayım.
-------.(1998), Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), Cilt: 3, Ankara, TDK
Yayınları, 2. Baskı.
-------.(2003), Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), Cilt: 3, Ankara, TDK
Yayınları, 2. Baskı.
BEZİRCİ, Asım (1996), İkinci Yeni Olayı, İstanbul, Evrensel Basım Yayın, 4. Baskı.
Cemal Süreya (1997), “Güvercin Curnatası” Cemal Süreya ile Konuşmalar, Haz. Nursel
Duruel, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.
DOĞAN, Mehmet H. (2001), “Türk Şiirinde İkinci Yeni Dönemeci”, Hece, Sayı 53-54-55,
Mayıs-Haziran-Temmuz: 93-101.
Ece Ayhan (1993), Şiirin Bir Altın Çağı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.
ERDOST, Muzaffer İ. (1997), İkinci Yeni Yazıları, Ankara, Onur Yayınları.
GÜNSON, Eser (2001), Edebiyattan Yana, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.
KARAKOÇ, Sezai (1997), Edebiyat Yazıları II, İstanbul, Diriliş Yayınları, 2. Baskı.
ÖZÜNLÜ, Ünsal (1997), Edebiyatta Dil Kullanımları, Ankara, Doruk Yayımcılık