6 Ekim 2015 Salı

mitoloji sözlüğü 1

ONSOZ
MYTHOS VE MYTH0L0G1A
İlkin Söz vardı, der Kitap. Bunu Platon duysa, söz mü, hangi söz, diye sorar.
Çünkü eski Yunan dilinde söz kavramını vermek için bir değil, üç sözcük vardır:
Biri "mythos", öbürü "epos", üçüncüsü "logos". Mythos söylenen veya duyulan
sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir. Ama mythos'a pek güven olmaz,
çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok yalanlarla süslerler.
Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mythos'a tarih değeri olmayan güvenilmez
söylenti der, Platon gibi bir filozof da mythos'u gerçeklerle ilişkisiz, uydurma,
boş ve gülünç bir masal diye tanımlar. Epos daha değişik bir anlam taşır:
Belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür, epos insana tanrı armağanıdır,
güzelim süslü sözleri bir araya getirerek büyüler dinleyicilerini bir
ozan. Ozanın sözünü tanımlayan epos böylece şiir, destan, ezgi anlamına gelmiş
ve o gün bugün epik ve epope diye Batılı dillerin hepsinde yerini almıştır.
Mythos'la epos arasında ilkinden bir yakınlık vardır, mythos söylenen sözün,
anlatılan öykünün içeriği ise, epos da onun doğal olarak aldığı ölçülü, süslü ve
dengeli biçimidir. Epos ne kadar güzelse, mythos o kadar etkili olur, epos'la
mythos'un bu başarılı evlenmesidir ki, ilkçağdan kalma efsanelerin ürün vere vere
günümüze dek yaşamasını ve mythos kavramının çağlar ve uluslararası bir nitelik
kazanarak ölmezliğe kavuşmasını sağlamıştır.
Ama bir de logos vardı. Onun sözcüğünü başta Herakleitos olmak üzere lonya
düşünürleri eski deyimiyle "physiologoi", yani doğa bilginleri yapmıştır. Onlara
göre logos gerçeğin insan sözüyle dile gelmesidir. Logos bir yasal düzeni
yansıtır, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve doğanın
da logos'u vardır. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her yerde
ve her şeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır. Logos'u bulmak, sırlarını göz önüne
sermek, insan sözüyle dile getirmek düşünürün asıl ödevidir. Logos kavramıyla
açılan bu çığır dosdoğru bilime varmış, öyle ki logos-logia bugün herhangi bir
araştırma dalında bilgini ve bilimi dile getirmek için kullanılan birer ek olmuştur.
Mythos'la epos uyumlu bir bütün içinde birleştikleri halde, onlarla logos arasında
ilkinden ve gün geçtikçe kesinleşen bir karşıtlık baş göstermiştir. Birbirine
zıt iki akım almış yürümüştür. Ege kıyılarında filiz veren destanlar, övgüler, ezgilerin
yanında, gene tonya'da doğup gelişen bilim kolları: Fizik Tiatematik, yer
ve gök bilimi, tarih ve coğrafya. Bilginler mythos'un uydurduğu epos'un dile getirdiği
tanrı masallarını hor görür, yerdikçe yerer, evreni ve insanı anlatmakta
bu türün yalancı ve zararlı yollara saptığını ileri sürer dururlar. Ne var ki evren
tanımını dile getirmek için bu bilginlerin çoğu da epos biçimine, yani destana
özgü heksametron ölçüsüne başvurmaktan alamazlar kendilerini. Yalnız Herakleitos
düzyazıyla dile getirir düşüncesini.
Platon'un tutumu daha da ibret vericidir. Homeros'u tanrılar üstüne yalanlar
uydurdu, topluma zararlı efsaneler düzdü-diye suçlamakla başımızı şişiren bu filozof
"Devlet", ya da "Gorgias" gibi en önemli dialoglannın sonunda gerçeğin
gerçeğini, tanrılar katındaki hakikati gözümüzün önüne sermek, fiziküstü kanıtlarla
tanımlamak istedi mi, bir mythos uydurur. Ne yapsın ki mythos'tan ayrı
düşünemez, düşüncesi mythos kalıbına kendiliğinden girer. Mythos Yunan düşüncesiyle
özdeştir denebilir hem yalnız Yunan mı, insan düşüncesi ve onun
ürettiği dille özdeş olsa gerek ki, Homeros'tan bugüne dünya sanatçıları
mythos'u kendilerine tükenmez bir esin kaynağı olarak almışlardır.
Ama "mythologia" sözcüğünde mythos'la logos'un, karşıt bu iki kavramın
birleştiğini görmüyor muyuz? Mythologia efsaneler bilimi anlamına gelmez mi?
Hem gelir, hem de gelmez. Erken ilkçağda "mythologein" diye bir fiil vardır,
masal anlatmak demektir, sözlü gelenekle dilden dile aktarılan efsanelerin ozanlarca
sürdürülmesini de belirtir. Mythologia kavramı da aynı anlama gelir. Hem
masal ve efsanelerin toplandığı kitap için, hem de ilkçağın sonlarında "mythographos",
yani mythos yazarı denilen derleyicilerin yaptığı iş için kullanılır. Ama
mythologia bugün taşıdığı geniş ve kapsayıcı anlama gelmemiştir ilkçağın hiçbir
döneminde. Mythos, çok tanrılı bir dinin tanrıları üstüne anlatılan efsane,
mythologia da bu efsanelerin bir araya geldiği kitap olduğuna göre, mythologia
ilkçağın din kitabı olmak gerek, oysa değildir ve hiçbir zaman olmamıştır. Çünkü
bu efsaneler İnanç - tek tanrılı dinlerde söz konusu edilen inanç - düzeyine
yükselmemiştir. Sözlü ya da yazılı yazın ve sanat kollarının hepsinde durmadan
konu edinilip işlenen ve işlendikçe değişen mythos'lar ne kadar ozan, yazar, sanatçı
varsa, o kadar biçim almış, bu nedenle hiçbir zaman belli bir dinin tek kitabı
halinde toplanamamıştır. Böyle bir çeşitlilik, böylesine öğreti ve yöntem yokluğu,
bu tür başıboşluk, özgürlük ve özerklik başka hiçbir din ve efsanelerinde
görülmemiştir. İlkçağ mythos'u layiktir, din adamının değil, sanatçının uğraşıdır,
onun anlamı, yön ve biçimi din alanında verilmez, sanat alanında verilir. Asıl yaratıcısı
da sözdür ve söz ustasıdır. Mythos, epos, giderek logos bile birleşmişlerdir
onun doğup gelişmesine. Gerçekle ilişkisi olup olmadığına gelince,
mythos'un gerçeğini sözün dışında aramak boşunadır. Asıl gerçek insan sözünün
içinde, özünde, şiirindedir. Bunu anladığı içindir ki, ilkçağ insanı sözle birbirinden
renkli, büyüleyici ve inandırıcı yapıtlar yaratabilmiş ve sözün bir kitap
içinde donmasını önleyerek, çağdan çağa, insan kanı gibi sıcak sıcak akmasını,
böylece canlılığını sonsuzluğa dek aktarmasını sağlamıştır.
MYTHOS YARATICILARI
Herodot der ki, tanrı soylarını sayıp döken, tanrılara adlarını veren, niteliklerini
tanımlayan ve efsanelerini anlatan, Homeros'la Hesiodos'tur. Yani çok tanrılı
ilkçağ dininin yaratıcıları, peygamberleridir onlar demeye getirir. Ne var ki bu
yaratıcılığın neye yarayacağını bilmez, bilemez Herodot. Yunan mythos'unun
yazına vurulması, evet, Homeros ve Hesiodos'la başlar, ama orada kalmaz, Homeros'la
Hesiodos'un yarattıkları tanrı soylarına ve efsanelerine - ki bu konuda
ilk iki yaratıcının bile söyledikleri birbirini tutmaz - ekler, katkılar yapılır, yazın
türleri çoğaldıkça mythoslar da yeni anlatımlar ve yorumlarla zenginleşir. Destan
çağını îonya'da da, Yunanistan'da da "melos" denilen lirik şiir türleri izler,
çalgı eşliğiyle Irk klflnln, ya da bir koronun söylediği bu ezgilerde de mythos
önemli bir yer hıl<ır, "hymnos" denilen övgülerde başlıca konudur. Hele tragedya
ile mythos yeniden doğar, tragedya yazarlarının elinde bir daha yitiremeyecegi
bir öz ve anlamla yüklenir: İnsanlık dramının aynası, simgesi oluverir. Konusunu
gerçek olaylardan alan bir iki tragedya dışında - ki bunlar da büyük tepkiyle
karşılanmış ve tutunamamıştır - tragedyanın tek kaynağı mythos'tur. Destandan
tragedyaya tür ve görüş ayrılığının gerektirdiği büyük bir farklılık vardır.
Destanda başrolü oynayan tanrılar arka plana itilir, yeni tanrılar, yeni kahramanlar
ön plana alınıp tragedya yazarının seyircilerine yaşatmak istediği dramın
gereklerine göre aydınlanır. Dram insan dramıdır ama İpleri gene de tanrıların
elindedir, onları destanda olduğu gibi bir dağın tepesinden savaşı yönetir
ya da bir insanın ölüm kalımını tartıya vurur görmeyiz, amaç ve eylemleri saklı
kalır, anlaşılmadığı oranda da korkuçtur; tragedya tanrıları, bilerek ya da bilmeyerek
işlediği bir suç için insanı yıkıma götüren amansız yazgıyı, lanete uğramış
bütün bir soyun zincirleme suç ve cezasını simgeler.
Tragedyanın bu açıdan aydınlattığı mythos böylece alabildiğine zenginleşir,
ama iş bununla da bitmez: Bin bir kent devletine ayrılmış olan Yunanistan'ın
her bölgesi yerli mythos'unu yaratmak ve yaşatmak hevesindedir. Koruyucu
olarak seçtiği bir tanrı üstüne kendi bölgesiyle İlgili efsaneler uydurmakta ya da
olan efsaneleri kendi din ve devlet politikasına göre yorumlayıp değiştirmektedir.
Efsane çemberleri böylece genişledikçe genişler: Troya savaşı çemberine
Atina, Thebai, Korinthos çemberleri katılır, Odysseus'un serüvenleri destanına
Argonaut'lar destanı eklenir, Dor ırklı boylar lon mythos'unun kişileriyle boy ölçüşecek
bir destan kahramanı yaratıp bütün efsanelerini Herakles diye bir yarı
tanrının çevresinde toplarlar. Mythos böylece İçinden çıkılmaz girift ve karmaşık
bir toplam oluverir. Bu çokluğu aydınlığa kavuşturmak için gerçekten bir
mythos bilimine gerek vardır: O sırada, yani Yunan'ın klasik denilen parlak çağı
sona erip de yaratıcılığı azaldığı, sanat gücünün tükenmeye yüz tuttuğu Hellenistik
denilen dönemde efsaneleri toplama ve derleme işine girişilir. İskenderiye
ve Bergama kitaplıklarının kurulup çalışmaya açıldığı elyazmalarının alabildiğine
çoğaltılıp eleştirildiği dönemdir. Bu dönemde türeyen mythos yazarları bir yandan
başta Homeros olmak üzere büyük yazın yapıtlarını şerhler, notlar ve açıklamalarla
kopya etmeye, bir yandan da efsaneler toplayıp kitaplar yazmaya koyulurlar.
Bunların efsane derlemeleri bizim için önemli bir kaynaktır. Roma imparatorluğu
döneminde de efsane düzme süreci canlıdır. Roma, Yunan
mythos'undan esinlenerek kendi din ve mitolojisini kurmak hevesine kapılır.
Yunan tanrılarını kendi yerli tanrılarıyla bir tutarak adlarını değiştirir, efsanelerin
kimini benimser, kimini atar, kimini yerli efsaneleriyle karşıtım. Ta ilkçağın
sonuna kadar bu böyle gider. Yunan-Roma mitolojisi dediğimiz bütün bu kaynaklardan
ve daha sayamadığımız başkalarından alınmış, toplanmış, özetlenmiş
efsane, masal ve öykülerin toplamıdır.
AKDENİZ MİTOLOJİSİ
Şimdi sorarım size: Mitoloji diye bir kitap yazmaya girişince bu bin bir kaynak
arasından hangisini seçip de anlatsın çağdaş bir yazar? Kaldı ki mitoloji deyince
başta Yunan-Roma mitolojisi diye bir kavram akla gelir. Bu anlayış da hatalıdır.
Aslında bir Akdeniz çevresi efsaneler topluluğu vardır, onu Yunanistan ve Roma'ya
mal etmemiz, bu efsanelerin Yunanistan ve Roma uyruklu yazarların kalemiyle
Yunanca ve Latince olarak yazılmış olmasından ileri gelir. Oysa bu efsanelerin
çıkış yeri ne Yunanistandır, ne de İtalya, Anadolu'dur, Girit'tir, Mezopotamya'dır,
Fenike, Mısır'dır, ya da bütün bu yerlerdeki sözlü geleneklerin karışımından
ortaya çıkmış bir bütündür. Yunanlı ya da Romalı kaynak yazarlar anlattıkları
efsanenin asıl kaynağını araştırmazlar, onu bilseler bile kimi zaman siyasal
amaçlar güderek saklarlar, bile bile değiştirirler. Hem ozanlar ve yazarlar
özgür müdürler? Kimin için yazdıkları, kime hizmet ettikleri belli olur. En büyük
iki destan yazarı buna örnektir: Homeros lonya'lıdır, gönlü Troya'dan yanadır,
ama efendileri Troya savaşını kazanmış, Anadolu'nun kilit noktası olan Dardanos
kalesini yıkmış Akhalardır, onları kahraman göstermek zorundadır, oysa
asıl insan-kahraman Hektor'dur Ilyada'da. Vergilius ise Augustus çağının kültür
politikasına hizmet etmekle görevlidir, Roma'ya bir kahramanlık geçmişi yaratmak
amacıyla yazar Aeneis destanını ve Homeros'un tam tersine asıl gücü kuvveti
Troyalılarda göstermeye çalışır. Bu açı ve erek farkları mythos anlatımında
da farklılıklara yol açar.
İkinci bir güçlük mythos anlayışında gün geçtikçe artan değişik görüşlerdir.
Son yıllara dek "Yunan mucizesi" diye bir balon uçup dururdu. Batı dünyası insan
değerlerinin dile geldiği ve büyük sanat yapıtlarıyla ölümsüzlük kazandığı
tek kaynağın Yunan-Roma uygarlığı ve kültürü olduğuna inanırdı. Bu dar görüşlü
açıdan bakılınca Yunan mucizesini yaratan asıl kaynak ve etkenlerin ne olduğu
araştırılmaz, görmezlikten gelinir, bu inancı sarsacak bir bulut ortaya çıktı
mı, bile bile ve bilimselliğe aykırı bir tek yönlülükle tartışmaya, giderek kavgaya
girişilirdi. Troya'nın Çanakkale yöresinde olmadığını, Schliemann-Dörpfeld-
Blegen üçlüsünün gün ışığına çıkardıkları koca uygarlık merkezinin Homeros'un
llyada'sıyla bir ilişkisi bulunmadığını ileri sürmekte direnen sözüm ona bilginler
bugün bile ortalıkta dolaşır ve kör görüşlerini kitaplara aktarmak yolunu bulurlar.
Arkeolojinin son buluşları tarihle ilgili bilim kollarını göz kamaştırıcı bir ışıkla
aydınlatmaktadır ama Anadolu arkeolojisi daha yenidir, Hititlere ancak son on,
on beş yıl içinde yazılmış kitaplarda yer verilir, yüzyılımızın başlangıcında yayımlanmış
bir mitoljide bakarsınız ki Ana Tanrıça Kybele'ye ancak yarım sütunluk
bir yer ayrılmıştır. Apollon ya da Artemis'i Türkiye'nin Ege bölgesinde topraktan
çıkarılan anıtların ışığında yorumlamak, değerlendirmek daha hiçbir derli
toplu mitoloji kitabına erek ve görev olmamıştır. Kısacası ilkçağın yazılı kaynaklarıyla
günümüzün buluşlarını bir araya getirerek çok yönlü bir görüşle toplamaya
daha pek az bilgin girişmektedir. Bu yolda Halikarnas Balıkçısı çığır açıcı, yol
göstericidir, yani Yunan'ı, Türk'ü olmayan, uluslararası tek bilimsel gerçeği aramaya
koyulan gerçek bir bilgindir. Onun açtığı yoldan gitmekle birlikte eski yazın
kaynaklarına da hakkını vermek "Mitoloji Sözlüğü" adıyla okuyucuya sunduğumuz
bu kitabın tek amacıdır. Hemen söyleyelim ki bu kitap bir denemedir,
eksiklerini, yetersizliklerini bile bile yayımlamaya giriştiğimiz bir deneme.
Yukarda sözünü ettiğimiz sorunları bir dereceye kadar çözümleyebilmek için
bu "Mitoloji Sözlügü"nü hem bir sözlük, hem de bir antoloji olarak düzenlemek
yolunu seçtik. Efsanelik kişilerden kim söz ediyorsa Homeros mu, Hesiodos
mu, tragedya yazarları mı, onların anlatımını elden geldiği kadar kendi metinlerinden
vermeyi denedik. Burada Türkiye'de Türkçe olarak bulunan kaynakların
H
çokluğu bizi sevindirdi Tercüme Bürosunun açtığı çığır ve Milli Egitim Bakanlığı
nın yayımladığı İlk klasikleri çevirilerinden bu yana çok çalışılmış ve; Yunan-
Latin yazınının ana yapıtları bugün okunur bir dille kazandırılmış bulunmaktadır.
Daha öteye gidilmiş, mitolojik öyküler ve kişiler Batı yazınına olduğu gibi bizim
de şiirimize konu olmuştur. Bizden önce Türkçe mitolojiler de yayımlanmıştır.
Elimize geçenleri çalışmamıza ortak ettik. Bu çapta bir mitoloji sözlüğü bir
tek kişinin yapacağı iş değildi. Batı kaynaklı bir tek mitoloji kitabını çevirmektense,
kendi olanaklarımızla, kendi yazılı kaynaklarımızdan faydalanarak özgün
bir deneme yapmayı yeg gördük. Hangi kaynaklardan nasıl faydalandığımızı, bu
kitabı nasıl hazırlayıp hangi yöntemlere göre dizdiğimizi kitabın sonuna eklediğimiz
Sonsöz'de belirtmekteyiz. Okuyucu bu bölümde, sözlüğü nasıl kullanacağını
da bulabilecektir.
Sözün kısası ben burada tek başıma değil, yapıtları ve çalışmaları elime geçen
birçok yazarlarla birlikte ortaya çıkmak istedim. Bu kaynakları bulmada ve
değerlendirmede ister istemez kişisel eğilimlerime göre bir seçme yaptım. Okuyucu
bunu bana bağışlasın ve eleştirilerini, yergilerini, önerilerini benden esirgemesin.
Çabamın tek ödülü bu olabilir.
Borcum büyüktür: En başta hocam Prof. Dr. Georg Rohde'yi anmak isterim.
Mythos ve mythologia'nm ne olduğunu, böyle bir çalışmanın bilimsel yollardan
nasıl sürdürüleceğini de göstermiştir. Bu kitaptaki "Kybele" maddesini onun
1937'deki Türk Tarih Kongresinde verdiği tebliğe borçluyum. Ama asıl esin
kaynağım sevgili ustam ve dostum Halikarnas Balıkçısı'dır. Yurdumuzun eşsiz
değerlerine saygıyı ve sevgiyi o aşıladı bana. Çok borçlu olduğum bir kişi de,
birlikte çevirdiğimiz llyada ve Odysseia'yı güzelim şiir diliyle Türkçeye kazandıran
arkadaşım A. Kadir'dir. Bu kitap Homeros'la doludur, nasıl olmasın ki Batı
uygarlığının ilk ve en büyük ozanı yurttaşımız Homeros burcu burucu Anadolu
kokar.
Azra Erhat
İstanbul, 1972