7 Ekim 2015 Çarşamba

türk edebiyatı tarihi 11. yy'a kadar

TÜRK EDEBÝYATI TARÝHÝ
ÝÇÝNDEKÝLER:
1- Edebiyat ve Edebiyat Tarihi
2- Ýslâmiyetten Önce Türk Tarihi
3- Ýslâmiyetten Önce Türk Medeniyeti
4- Ýslâmiyetten Önce Türk Destanı
5- Ýslâmiyetten Önce Türk Edebiyatı
6- Karahanlılar Çagında Türk Edebiyatı
7- Selçüklüler Çagında Türk Edebiyatı
1- EDEBÝYAT VE EDEBÝYAT TARÝHÝ
Güzel Sanatlar
Ýnsanların alelâde duygulardan ve düsüncelerden baska bir de bediî duygular ve yüksek düsünceler vardır. Güzel
sanatlar dedigimiz bilgi subeleri bu bediî duygulardan ve yüksek düsüncelerden dogar. Bediî duygu demek
güzellikler ve iyilikler karsısında duyulan yahut güzellik ve iyilik yaratmak kabiliyetinde olan duygudur. Yüksek
düsünce ve de günlük düsüncelerin üstüne iyiyi, dogruyu, güzeli yaratacak olan düsüncedir. Yani bediî duygu ve
yüksek düsünce demek olan insan duygusunun ve düsüncesinin yaratıcı tarafı demektir.
Ýste bu bediî duygularla yüksek düsüncelerin söz ve yazı ile ifadesine heykeltıraslık ve mimarlık deriz. Güzel
sanatlar bu saydıgımız bes bilgi subesinden yani edebiyat, musiki, resim, hekeltıraslık ve mimarlıktan ibarettir.
Bununla beraber diger sanatlardan bazılarının da güzel sanata kaçan tarafları vardır. Mesela marangozluk alelâde
bir sanat oldugu halde marangozlugun ince ve ileri bir sekli olan oymacılık güzel sanatlardan sayılabilir.
Edebiyat
Bediî duygu ve yüksek düsüncenin söz ve yazı ile ifadesine edebiyat denir. Bu tarife göre edebiyat çerçevesine
giren eserlerin pek az olması icap eder. Çünkü okudugumuz pek çok siir, hikaye ve romanın bedi'i duygudan,
yüksek düsünceden mahrum oldugunu görüyoruz.Fakat buna ragmen böyle birçok eserler edebiyat çerçevesine
girer. Çünkü bir milletteki halkın hepsi aynı seviyede degildir.Türlü seviyelerde ve türlü düsüncelere malik inan
kümeleri vardır. Bazı eserler yüksek düsüncelerin ve bediî duyguların mahsülü olmamakla beraber bir sınıf halk
tarafından sevilir, tutulur. Bu eser o sınıf için iyi,güzel ve yüksektir. Bundan dolayı muhtelif seviyelere hitap
eden eserleri edebiyat adı altında toplarız. Fakat hiç süphesiz asıl edebi eserler yüksek kültürlü ve milli seciyesi
kuvvetli insanlara hitap eden edebiyattır. Ötekilerine ise 'sınıf edebiyatı' veya 'zümre edebiyatı' demek daha
dogrudur.
Edebiyat iki türlüdür: Sözlü edebiyat, yazılı edebiyat. Bir millet geri bir halde iken, daha yazısı yokken onun
sözlü edebiyatı vardır. Bu edebiyat babadan ogula, agızdan agıza geçerek millet içinde yasayan ve
masallar,türküler,darbımesellerden ibaret olan bir edebiyattır. Yazılı edebiyat ise bir milletin yazıyı icat veya
kabulünden sonra meydana getirdigi ve taslara, kagıtlara yazdıgı bir edebiyattır. Bununla beraber yazısı olan
ilerlemis bir millette de bir yandan sözlü edebiyat devam edebilir. Mesela Türkler ileri bir millet oldukları,
asırlardan beri yazılı bir edebiyata malik bulundukları halde bir yandan da sözlü bir edebiyatları vardır.
Darbımeseller, maniler, türküler, masallar, fıkralar vesaire... Fakat bu sözlü mahsulleri mütemadiyen yazıya
geçirildiginden ve içtimai hayatın degismesi dolayısıyla yeni mahsül vermekte gitgide daha kısır davrandıgından
sözlü edebiyat günden güne küçülüp daralmaktadır.
Edebiyat tarihi
Edebiyat tarihi,tarihin bir koludur. Bir milletin edebi mahsullerini, yahut baska bir tarife duygu ve düsünce
mahsullerini, tarih çerçevesi içinde,mütalea eder. Her edebi eser ve her sair bir milletin ve bir tarih devrinin
yetistirmesi oldugu için edebiyat tarihini de tarih umumi gidisi içinde görmek lazımdır.
Bir agacın yemis verme sartlarını incelerken nasıl onun topragını da göz önünde bulundurmak lazımsa, edebi
mahsullerin nasıl meydana geldigini anlamak için de o devrin tarihini bilmek icap eder. O halde Türk edebiyatı
tarihi demek, Türklerin en eski çaglardan günümüze kadar meydana getirdikleri duygu ve düsünce mahsullerinin
asır asır, o asrın tarihi içinde mütealeası demektir. Tabiîdir ki edebiyat tarihini iyi anlamak için bütün medeniyet
unsurlarının da tarihini önceden bilmek sarttır. Böyle olmazsa edebi eserlerin dogusundaki sebep ve neticeler iyi
anlasılamaz. Edebiyat tarihi medeniyet tarihinden pek az farklıdır. Türk tarihi üç büyük çaga ayrılır:
1- Uzak dogu medeniyeti çerçevesinde (Ýslâmiyetten önceki) Türk tarihi;
2- Yakın dogu medeniyeti çerçevesinde (Ýslâmi devirde) Türk tarihi;
3- Batı medeniyeti çerçevesinde Türk tarihi.
Birinci devir Türklerin Ýslâmiyeti kabulüne kadar yani onuncu milâdi asra kadar sürer.
Ýkinci devir onuncu asırdan Tanzimata kadar yani 1839'dan sonraki zamandır.
Türk edebiyatı da üç devreye göre üç büyük karakter gösteren üç bölüme ayrılır.
2- ÝSLÂMÝYETTEN ÖNCE TÜRK TARÝHÝ
Anayurt
Türklerin anayurdu Orta Asyanın batı bölümleridir.Tiyansan yahut Tanrı dagları denilen sıradag Türkelinin
belkemigidir.Türkistan'a hayat veren büyük ırkların çogu buradan çıkar.Bugün Mogolsitan dedigimiz yer de
eskiden Türk ülkesiydi.Türkelinin batı sınırı Edil ırmagıdır.Bu ülkenin iklimi umumiyetle sert olup büyük
bozkırlarla doludur. Genis mesafeler arasında az insanlar otururdu.Bu iklim ve yayla -bozkır hayatı Türklerin az
konuskan,ciddi,sert,kuvvetli ve cesur yapmıstır.Türklerin tarihini ögrenirken anayurtta oturan Türklerle anayurt
dısına çıkıp kalabalık yabancılarla karısan ve yabancılar üzerinde hâkim ve azlık halinde kalan Türklerin tarihini
ayırmak lazımdır. Biz,tabii anayurtta kalan Türklerden bahsedecegiz. Anayurt Türklerinin tarihi aralıksız bir
tarih silsilesidir. Anayurt dısı Türklerin tarihi ise kesik parçalardır.
Türk Irkı
Türk ırkı tarihten önceki zamanlarda tesekkül ettigi için onu meydana getiren unsurları iyice bilmiyoruz. Yalnız
bu ırk esas itibarile brakisefaldir. Bir kısmı sarısın-açık renk gözlü,bir kısım kara saçlı-koyu renk gözlü olmakla
beraber yüzün biçimi bakımından birbirlerine çok benzerler.Elmacık kemikleri biraz çıkık,gözler biraz
çekiktir.Türk ırkı uzun veya orta boylu insanlardan mürekkeptir. Dilleri göz önüne bulundurulmak sartıyla
Mogollar ve Mançularla akrabadırlar.Hatta Macar,Fin Estonlardan mürekkep olan 'Ural' veya 'Fin-Ogur' zümresi
ile de akrabalıkları muhtemeldir. Bu takdirde Türklerin mensup bulundugu 'Altay' veya 'Turan' zümresi ile Ural
zümresinin yakınlıgını söyle bir sema ile gösterebiliriz:
'Turan' adını altı millete birden vererek ' Ural - Altay' yerine ' Turan' kelimesini kullananlar da vardır.
Sakalar
Tarihte bilinen en eski Türkler Sakalardır. Bunların varlıgı milattan önceki yedinci asırlardan baslar. Hiç
süphesiz bunlardan daha önce de Türkler,yani Türklerin ataları olan boylar vardı. Fakat onlar hakkındaki
bilgimiz pek eksiktir ve tarihi sayılamaz. Sakalar orta Tiyansanda yasıyorlardı. Bunların daha batısında,yani Aral
Gölü ve Hazar Denizi arasında da Sakalar büyük bir kolu sayılan Mesagetler bulunuyordu. Sakalar,Ýranlılarla
durmaksızın çarpısmıslardır. Bunların bir kahraman milattan önce 624'te Ýranlılar tarafından hile ile
öldürülmüstür. Ýran padisahı Kirus milattan önce 545-539 yıllarında Sakalarla çarpısarak Batı Türkistanın cenup
bölümlerini zapetti. Sırderyaya kadar ilerledi.Fakat Masagetlerin kadın hükümdari 'Tamiris' yahut ' Demurus' la
yaptıgı savasta yenilip öldü.
Milattan önce 330-327 arasında Makedonyalı Ýskender kumandasındaki Yunanlılar batı Türkistan'a cenuptan
saldırdılar. O zaman Türkistanın nüfusu pek azdı. Bununla beraber Ýskender pek sert bir müdafaa karsısında
kaldıgından birçok sehirlerin ahalisini kılıçtan geçirdi. Ýskenderin bu kıyıcılıgı karsısında Türkistan halkının
çogu doguya, Çin sınırlarına dogru kaçıstılar.
Kunlar
Bu kaçısanlar Çin'in simalinde yerleserek ve daha önceleri de bulunanlarla karısarak birkaç beglik kurdular. Bu
begliklerden Kunlar ötekilerini ortadan kaldırarark bütün Türk ırkını bir bayrak altında birlestirdiler.
Hakimiyetleri Koradan Edile kadar uzanıyordu. Bunlardan tarihinde mühüm rol oynayan ve edebiyata da geçen
bi ünlü hükümdar vardır ki adı ' Mete' veya ' Motun' dur. Onun babası Tuman Yabgu milattan önce 220'den beri
Kunların yabgusu yani hükümdarı idi. Mete veliaht idi.Fakat Tumanın baska bir karısı kendi oglunu veliaht
yapmak için plan kurdu:Tumanı kandırarak Meteyi cenup komsuları Yüeçi Türklerine rehin göndertti. O
zamanın hukukunca rehin barıs için bir teminattı. Barısı bozanın rehini öldürüldü. Üvey anası Meteyi rehin
olarak yollattıktan sonra Tumanı yine kandırarak Yüesçilere savas açtırdı.Tabii Yüesçiler de öldürmek için
Meteyi aradılar. Mete Yüesçilerin atlarına binerek kendi yurduna kaçabildi. Buna sevinen babası Meteye 10.000
çadır halkı tımar verdi. Fakat babasına ve üvey anasına karsı korkunç bir kin besleyen Mete onlardan öç
almaktan baska birsey düsünmüyordu. 10.000 çadır halkından 10.000 asker seçerek bunları görülmemis bir
disiplinle yetistirmeye koyuldu.Verdigi buyruklara bas egmeyenin cezası ölümdü. Askerlerine en degerli malları
olan atlarına ok atmalarını emrettigi zaman bir takım bunu yapamadılar. Bunlar acımaksızın öldürüldü. En sonra
pek zalimane bir emir daha aldılar. Mete sevgilisini nisangâh yapıp ok attı ve askerlerine de karılarına ok
atmalarını emretti. Dehset içinde kalıp buyruga bas egmeyenler idam olundu. Ýste Mete bu kadar sadık ve
disiplinli bir ordu ile babasının üzerine yürüyerek onu mahvetti. Üvey anası ve üvey kardesini,onların sol
taraflarını da mahvederek yabgu oldu.(M.ö 209)
Türk tarihinin harikulâde bir sahsiyeti olan Mete dahili bir savas sonunda tahta çıktıgı zaman dogu komsuları
olan Tung - hular ( bugünkü Mançuryada oturuyorlardı) bundan istifade etmek istediler. Kurultayın vermek
istememesine ragmen Mete atını verdi. Tung - hular bu sefer Metenin karısını istediler. Savasa bahane
arıyorlardı.Kurultay bu hareketi pek vicdansızca görerek reddetmek istediler. Mete sahsi sevgisinin milletini
korkunç düsmanlarla savasa sürükleyecek kadar fazla olmadıgını söyleyerek reddetti. Karısını gönderdi. Tung -
hular yeniden elçi göndererek iki devlet arasındaki çorak bir toprak parçasını istediler. Burası Kunlarındı. Fakat
çorak oldugu için oradan askerlerini çekmislerdi. Kurultay bu degersiz topragı vermekte mahzur görmedi. Fakat
Mete at ve karısını kendi sahsına ait oldugu için verdigini,topragın ise kimsenin malı olmayıp devletin temeli
oldugunu söyledi. Vermek fikrinde olan begleri idam ettirdi. Âni bir baskınla Tung - hular üzerine yürüyerek
onları mahvetti. Bütün ülkelerini ele geçirdi. Bunlardan sonra Çin'i yenip vergiye bagladı. Edile kadar yürüyerek
oralardaki bütün Türk begliklerini birlestirdi. Sonra devletinde teskilat yaptı. Decleti iki büyük parçaya ayırarak
herbirine bir beglerbegi koydu. Herbirini de tekrar 12 bölüma ayırdı. Bu suretle devlet 24 parçaya ayrılmıs
oluyordu. Her parçanın basında bir tümenbası bulunuyordu. Ordu 10,100,1000 kisilik kıt'alardan mürekkepti.
Bunların basında onbası,yüzbası,binbasılar vardı. Mete bugünkü Türk ordusuna kadar devam eden bir askeri
teskilatı yapmıstı. Mete Türk milletini yaratan insandır. Savasta enerji,dahilde disiplin, milli bir itaat ruhu ve
devletçilik gibi vasıflar Türk milletine Mete'den kalan yadigârlardır.
Kun devleti Mete'den sonra miladi 216'ya kadar devam etti. Demek ki ömrü 436 yıldır. Bütün bu müddet
zarfında hayatları Çin'le yapılan mücadele ile geçmistir. Fakat edebiyat tarihini alâkadar eden bir ciheti olmadıgı
için bunu zikretmiyoruz.
Siyenpiler
Orta Asya hakimiyeti Kunlardan Siyenpilere geçti. Bunların hakimiyeti 216- 394 arasında sürmüs,ömürleri
Çin'le çarpısarak geçmistir. Edebiyat tarihi bakımından ehemmiyetleri olmadıgı için tarihlerini söylemiyoruz.
Aparlar
394 tarihinde hakimiyet Aparlara geçti. Bunların meshur hükümdarı Tolun,Orta Asya'nın Meteden sonra ikinci
büyük ıslahatçısıdır. O zamana kadar Orta Asya hikimdarlarının lakâbı olan yabguyu küçük görerek kagan
ünvanını aldı. Bundan sonra yabgu ikinci derecede bir ünvan oldu. Bunlar da Koradan Avrupaya kadar olan
sahaya hakimdiler. Avrupalılar bunlara Avar derler. Edebiyat tarihi bakımından ehemmiyetleri yoktur.
Gök Türkler
Edebiyat tarihi bakımından gayet mühim olan Gök Türkler ilk önceleri Apar kaganlarına tâbiydiler. Altayda
demircilikle ugrasarak kaganlarına silah yapıyorlardı. Apar kaganı,kendisine karsı yapılan bir isyanı
bastırmasını, Gök Türklerin reisi olan Bumuna emretti. Bumun isyanı muvaffakiyetle bastırıldı ve mükâfat
olarak Apar kaganının kızını istedi. Kaganın, bu teklifi hakaretle reddetmesi üzerine silâha sarılan Bumun
savasta Aparları yendi. Kagan intihar etti. Bu suretle 552 tarihinde Gök Türkler hanedanı intihar etti. Bumun
Kagan ' Ýl Kagan' lakâbını aldı. Memleketin batı taraflarının idaresini kardesi Ýstemi Kagan'a verdi. Bu suretle
tarihte ilk defa Türk adı çıkmıs oldu. Gök Türk kelimesindeki gök yani mavi kelimesi devletin büyüklügünü
göstermek için kullanılmıstır. Renk isimleri Türklerde büyüklük,çokluk,söhret göstermek için kullanılır. (kara
cahil, kara keder, ak soy, kızıl cehennem gibi.)
Gök Türk devleti eski Türk devletlerinden daha iyi teskilâtlı idi. Memleket esas itibariyla dogu ve batı diye ikiye
ayrılmıstı. Ýkisinde de bir kagan bulunuyordu. Hatta bazan devlette dört kaganın birden bulundugu olurdu. Fakat
biri büyük kagan sayılır,digerleri üzerinde hakimiyet hakkı olurdu. Dogu ve batı diye ikiye ayrılan devletin
herbirinde kagandan sonra en büyük rütbe olmak yabgu ve sadlar bulunur,bunlar memleketin büyük birer
bölümünü idare ederlerdi. Kaganın hükümdar olmayan çocukları tigin lâkabını tasırdı. Yabgu ve sadlar çok defa
tiginlerden tayin olunurdu. Devletin yüksek rütbeli memurlarına tarkan,buysuk, sadapıt denir,bütün
tarkanlar,buyruklar,sadapıtlar ve boy resileri beg ünvanını tasırdı. Ünvanlar çok defa ırsi idi. Teskilat tamamıyla
askeri idi. Kagan ölünce yerine oglu yahut kardesi veya amcası geçerdi.
Gök Türklerin diger büyük bir ehemmiyeti de bunların kendileri hakkında ilk defa eser bırakmıs olmalarıdır.
Gök Türklerden önceki devirde atalarımız kendileri hakkında hiçbir yazı ve vesika bırakmadıkları için onlar
hakkındaki malûmatı medeni komsularından alıyoruz. Bumun Kagandan sonra kagan olan Ýstemi Kagan
zamanında devlet garbi Roma ve Ýran imparatorlukları ile siyasi ve iktisadi münasebetlere girdi. Fakat onların
sözlerini tutmaması yüzünden her ikisiyle de harbolunarak topraklar alındı. 610 tarihine kadar az çok birligini
muhafaza ederek yasayan ök Türk devleti bu tarihte dogu ve batı kaganlarının birbirini tanımaması yüzünden
ikiye ayrıldı. Bundan istifade eden Çinliler 630 tarihinde dogu Gök Tükleri yenerek dogu hükümdarı Kara
Kagan birkaç yüz bin Türkle beraber esir edip Çin'e götürdüler ve Çinlilestirmek için Çin'in ötesine berisine
dagıttılar. 659'da da batı kaganlıgını yıktılar.
Esarette bulunan Gök Türkler birkaç defa isyan ettiler. Bilhassa 639'da Kür Sad'ın 40 kisi ile Çin payitahtında
yaptıgı ve Çin imparatorunu tevkif ederek ve Gök Türk prenslerinden birini Türkistan'a götürerek Türk
kaganlıgını diriltmek maksadını güttügü ihtilâl pek sanlı oldu. Fakat bastırıldı. Nihayet 681'de Ýlteris Kutluk
Kaganın 17 kisi ile daga çıkarak yaptıgı ihtilâl muvaffak olundu. Etraftan kosusanlarla 70'e yakın,biraz sonra
700'e çıkan ihtilâlciler istiklâllerini elde etmeye muvaffak oldular. Böylelikle Gök Türk devleti dirildi.
Ýlteris Kutluk Kagan 681- 693 yılları arasında kaganlık etmistir. Kendisinin akılda esi, serefle yoldası olan ' Bilge
Tonyukuk' ilk daga çıkıstan beri yanında bulunuyordu. Ve devletin hem bas kumandanı,hem de bas veziri idi. Bu
iki gayretli adam isyan etmis olan Dokuz Oguzları,Kırgız,Kurıkan,Otuz Tatar, Kıtay ve Tatabıları yenip itaata
aldılar. Çinlileri yendiler. Gök Türkleri zengin ettiler. Bu devrede Gök Türklerin sayısı pek azdı.
Kutluk Kagan öldügü zaman ogulları sekiz ve yedi yasında idiler. Onun için yerine kardesi Kapagan Kagan
geçti. (693-716). Bilge Tonyukuk yine devletin bas veziri idi. Kapagan Kagan zamanında da birçok seferler
yapıldı. Batı Türkleri de itaata alındı. Çinliler yenildi. Fakat Kapagan Kagan ihtiyarlıgında bazı yolsuzluklar
yaptıgından kendisine karsı isyanlar oldu ve bir suikasta kurban gitti.
Oglu Bögü Kagan yerine geçtiyse de Kutluk Kaganın ogulları Megren ve Kül Tigin bunu tanımadılar. Ýsyan edip
Bögüyü öldürdüler. Kutluk Kaganın büyük oglu Megren,' Bilge Kagan' ünvanıyla tahta geçti. 720'de Çinliler
Gök Türkleri ortadan kaldırmak için 300.000 kisilik bir ordu ile savas açtılar. Dokuz Ogu,Kırgız,Basmıl,Kıtay
gibi tâbi boyları da isyana kıskırttılar. Fakat Gök Türkler bu müsterek hareketi karsılayıp Çinlileri bozguna
ugrattılar. Çin,hediye adı altında ipek kumas vergisi vermeye mecbur kaldı. Biraz sonra Bilge Tonyukuk öldü .(
asagı yukarı 720 yıllarında)
Türk birligi için yıpranırcasına çalısan kahraman Kül Tigin 731'de Dokuz Oguzlarla yapılan bir harpta karargâhı
korumak için öldü. Bilge Kagan'da 734'te vezirlerinden biri tarafından zehirlenerek öldü. Bu üç mühim
sahsiyetin ölümünden sonra Gök Türk devleti yavas yavas alçalmaya yüz tuttu. 742'te Dokuz Oguz,Karluk ve
Basmıllar birleserek devlete karsı isyan ettiler. 745'te Gök Türk hanedanı yıkılarak yerine Dokuz Oguzlar hâkim
oldular.
Dokuz Oguz - On Uygurlar
'Dokuz Oguz' dokuz boy demektir. Ok kelimesi boy mânâsına gelirdi. Sonundaki 'z' ile yapılan çogullar bugün
de vardır. Ýkiz,üçüz gibi... Eski Türklerde siyasi zümrelerin adları ekseriya o birligi teskil eden boyların sayısını
gösterirdi. Dokuz Oguz,On Uygur,Sekiz Oguz,Üç Kurıkan,Otuz Tatar gibi. Dokuz Oguzlarla On Uygurlar da
sekizinci asırda Mogolistan'ın simalinde yasıyorlar ve birlikte hareket ediyorlardı. Gök Türklerin kitabelerinde
bunlara Dokuz Oguz ve bazan yalnızca Oguz dendigi halde, Monyunçur Kagan kitabesinde Dokuz Oguz- On
Uygur denilmektedir. 840'tan sonra ise Dokuz Oguz adı büsbütün kaybolarak yalnız Uygur adı kalmaktadır.
Bunların ikinci kaganları olan Moyunçur Kagan (745-759) en ünlüleri olup fütuhatı ile meshurdur. Kendi adına
Orhun yazısı ile bir âbide diktirmistir.Kendisinden sonra tahta geçen oglu Bögü Kagan,yahut resmi ünvanı ile
'Alp Külüg Bilge Kagan' (759-780) ise 763 tarihinde manihaizmi devlet dini olarak kabul etmekle ün salmıs bir
kapandır. Moyunçur Kagan zamanında Dokuz Oguz -Uygurların çogu manihaist oldugu halde kagan samanî idi.
Bu devletin dayandıgı unsur olan Dokuz Oguz - On Uygurlar arasında en medeni olanları Uygurlardır.
Uygurların bir kısmı,bugün Sarki Türkistan dedigimiz ülkede,sekizince asırdan birkaç asır önce medeni hayata
geçmislerdi.
Bunların hakimiyeti 840 yılına kadar büyük imparatorluk halinde devam ettikten sonra sarsıldı. 840'taki büyük
kıtlık ülkede isyanlar dogurdu. Simalde yasayan Kırgızların isyani pek yaman oldu. Bunlar Dokuz Oguz - On
Uygurları tamamıyla yendiler. Bu kırgın birkaç yıl sürdü. Uygurlar ikiye ayrılarak cenuba dogru göçtüler.
Cenubi sarkiye göçenler açlıkla,cenuptan Çinlilerin,simalden Kırgızların saldırması ile mahvoldular. Cenubi
garbiye kaçanlar zaten kendilerine tâbi olan Sarki Türkistan ülkesine gelerek evvelce burada olan sehirlere
yerlestiler.Kendilerine de yeni sehirler yaptılar. Bu sehirler kale ile korunan müstahkem sehirlerdi. Merkezleri
Kocu sehri idi ki bugün Kara Hoca adını tasır. Bes balık,Can balık,Yeni balık,Sülmi gibi sehirleri de Uygurlar
yaptılar. (Balık eski Türkçede sehir demektir) Bu bölgeye yerlestikten sonra artık Dokuz Oguz adı silinip yalnız
Uygur adı kaldı.
Devlet böylece küçüldükten sonra Uygurlar kahramanlıklarını muhafaza etmekle beraber çok medeni bir hayat
yasamaya basladılar. Aralarında budizm,manihaizm ve biraz da micadelesi barıs içinde oluyor,her din kendisini
propaganda ile ileri sürmek istediginden dini eserler yazılıyor,dini eserler yanında lâdinî eserler de meydana
geliyordu.
Uygur devleti 940 yıllarında Karahanlılar devleti kuruluncaya,yahut bir ihtimale göre zaten batı Gök Türklerinin
en güçlü boyu olan Türgislerin devamı olmak üzere mevcut olan Karahanlı devleti genislemeye baslayıncaya
kadar devam etti. Bu tarihten sonra ise Karahanlılar batıdan yaptıkları sıkıstırma ile küçülüp daha doguya çekilen
Uygurlar on dördüncü asra kadar küçük bir beglik halinde devam ettiler. Sonra Çingiz Han imparatorlugu içinde
siyasi varlıkları sona erdi. Bunların artıkları olan Sarı Uygurlarla Kara Uygurlar bugün hâlâ yasıyorlar. Kara
Uygurlar simdi Mogollasmıs olup Mogolca konusurlar. Sarı Uygurlar Türklüklerini ve eski âdetlerini
saklıyorlar.Kendilerine ' Sarı Yogur' diyorlar.Budisttirler.
3- ÝSLÂMÝYETTEN ÖNCE TÜRK MEDENÝYETÝ
Din
Sakalar zamanında Türklerin nasıl bir dine baglandıklarını bilmiyoruz. Fakat bu,hiç süphesiz bir tabiat dini idi.
Yani gök,yer,ates vesaire gibi tabiat kuvvetlerinden birine veya birkaçına tapıyorlardı. Kunların dini hakkında
ise pek az da olsa bilgimiz vardır. Bu bilgiye göre Kunlar yılda bir defa gök ve yer Tanrılarına ve atalarının
ruhuna kurban keserlerdi. Demek ki Türk dini o zaman iki tanrılı bir dindi. Gökte ve yerde iki tanrı tanıyan bu
din Gök Türkler çagına kadar gelmisti. Gök Türklerde fazla olarak ' yer sub' ( yer su) da Tanrı olarak
tanıtılmaktadır.Fakat Gök Türklerde 'Tengri' yani sema bütün dünyayı ve beseriyeti yaratan bir Tanrı degil,bir
Türk Tanrısıdır. Yine Gök Türklerde 'Umay' adında bir kadın Tanrı tanılıyor ki bu da iyilik ve acıma Tanrısı idi.
Ýste Türklerin bu milli dinine samanizm diyoruz.
Dokuz Oguz - Uygurlar zamanında ise millet yavas yavas samanizmi bırakıp manihaizme girmeye basladı. Daha
sonra,840'tan sonra ise budizm ve hıristiyanlıgın bir mezhebi olan nasturîlik de Uygurlar arasında yayıldı.
Budizm Hindistan'da 'Buda'nın kurdugu bir dindir. Buda,millattan önce 477'de ölmüstü. Budanın dinine göre bu
dünyada duydugumuz sevinç, keder gibi seyler bizim duygularımızın ve düsüncelerimizin yanılmasından dogan
kuruntulardır. Bu dünyada hersey gelip geçicidir. Ýstikrar yoktur. Fakat buna mukabil bir de ebedi âlem vardır ki
ona Nirvanna derler. Orada ebedi bir degismezlik vardır. Nirvanna âlemi bütün mahlûkatların nereden gelip
nereye gittigini bilen 'benlik' lerden ibarettir. Bu benlikler insanlara hulûl ederler. Ýnsan irade ile nefsini terbiye
eder,ergin ve olgun bir insan olursa o benlik onu öldikten sonra Nirvannaya ulastırır. Aksi takdirde bu benlik yüz
binlerce yıl içinde daha birçok insan veya hayvanlara hulûl ederek ızdırap içinde yuvarlanıp gidecektir. Budanın
dininde bizim anladıgımız mânâda bir Tanrı yoktur. Buda dünyanın baslangıcı ve sonu hakkında da bir sey
söylemiyor.
Buda yalnız irdeyi kuvvetlendirecek talimat vermistir. Buda dinine göre ask ile nefret,sefkatle zulüm aynı
derecede kötü seylerdir. Dogru ve mutedil olmak,kendini yüksek görmemek,lüzumsuz yere söz süylememek
budizmin esaslarıdır. Budizmde ibadet de yoktur.Ýhtimal ki bu sadeligi Türkler arasında yayılmasına sebep
olmustur.
Manihaizm ise Babilli Mani (214 - 277) tarafından ortaya konmustur. Mazdeizm yani Zerdüst dini ile
hıristiyanlıgın karısmasından dogmus bir dindir. Hıristiyanlıgın tesirinde kalmıs olmasına ragmen iki Tanrılı bir
dindir. Asıl Tanrı iyiligi ve ısıgı temsil eder. Bunun yanında 12 tane yardımcı Tanrı vardır ki
ask,iman,dogruluk,zekâ,bilgi,anlayıs,sır saklama gibi faziletleri temsil ederler. Fenalık tarafının Tanrısı da '
Hümâme ' dir. Kadındır. Bunun da yanında 12 tane yardımcı Tanrı vardır.
Manihaizme göre hayvan eti yemek,sarap içmek haramdır. Ýyilikle kötülük daimî bir savas halindedir. Fakat
günün birinde iyilik tarafı galip gelecek, o gün kıyamet kopacaktır. Ruhlar ebedi oldugu için kıyamette fenalar
Cehennemde ceza göreceklerdir.
Mani sair ve ressam oldugu için dinini yaymakta bu iki seyden istifade etmistir.
Devlet
Türklerde devlet pek eskiden beri tesekkül etmisti. Sakalar çagında Türklerin devlet kurdugunu bilmiyorsak da
Kunların baslangıcından beri Türklerde devlet vardı. Türk devletleri aristokratk idiler. Devlet reisi Kunlar ve
Siyenpiler devrinde yabgu derlerdi. Aparlar,Gök Türkler,Dokuz Oguz - Uygurlar devrinde kagan denilmege
baslandı. 'Hakan' ve 'han' kelimeleri 'kagan'ın sonradan aldıgı sekillerdir. Devlet reisine kagan denilmeye
baslayınca yabguluk ikinci derecede bir rütbe ve ünvan oldu. Devlet reisi öldügü zaman yerine
oglu,kardesi,yahut amcası geçerdi. Kimin geçecegine ekseriyetle kurultay seçer,bazan da prenslerden birisi kendi
gücü ile hükümdarlıgı alırdı. Kunlar ve Gök Türkler devrinde devlet çok büyük oldugundan doguda ve batıda
olmak üzere iki bölüme ayrılmıstı. Bu ayrılık bazab köklesir,iki düsman devlet olurdu. Gök Türklerin bazı
çaglarında dogudakilerle batıdakiler düsman olarak çarpısmıslardır. Bununla beraber çok defa biri ötekini metbu
tanırdı.
Devlet ademi merkeziyetle idare olunurdu. Yani Türk birligine dahil olan muhtelif boylar kendi reisleri
tarafından idare olunurdu. Bazı boylara,hükümdar kendi ailesinden prenslere reis olarak seçerdi. Umumiyetle bu
boyları merkeze baglayan sey muayyen zamanda vergi vermek,savasta asker göndermekten ibaretti. Baska bütün
islerde serbesttiler. Hâttâ devleti teskil eden boyların bazan birbirleriyle çarpısması bile devlet fikrine aykırı
degildi. Kunlardan itibaren Türk hükümdarlarının komsu ülkelere,bilhassa Çin'e muntazaman elçi gönderdikleri
tarihçe malûmdur. Gök Türkler devrinde Ýranlılar ve Bizanslılar ile de siyasi münasebetleri olmustur.
Aile
Türk ailesi Kunlar devrinden beri babanın hâkimiyeti altında ana ve çcouklardan mürekkep bir ailedir.
Araplarda,Ýranlılarda,Yunanlılarda,Romalılarda oldugu gibi kadın asagı veya esir sayılmazdı. Kadın
muhteremdi. Kapalı degildi. Fakat bilhassa yukarı tabaka ahalide birden fazla kadın alma âdeti ve hakkı vardı.
Evlenmelerde iki tarafın birbiriyle denk seviyede olması sarttı. Agabeyleri ölenler yengeleriyle evlendirlerdi. Bu
bilhassa hükümdarlar arasında böyle idi. Bu âdet Anadoluda bugün bile vardır. Evlenme çagına gelen çocuk
evlenince baba ocagından ayrılıp baska bir aile kurardı. Türklerde aile bu kadar eski ve muntazam olmakla
beraber devlet fikri aile fikrinden üstündü.
Yasayıs, ahlâk ve âdetler
Türklerin büyük kalabalıgı göçebe idi. Hayvanların eti,sütü ve derisiyle geçindikleri için otlaklar ararlar,öteye
beriye göçerlerdi. Bununla beraber Kunlarda ve Gök Türklerde herkesin bir topragı olurdu. Orayı ekerlerdi.
Demek ki bunların göçebeligi herhangi bir sekilde olmayıp muntazam kaidelere tâbi,muntazam zamanlarda
yapılan ve muntazama yerler arasında olan bir göçebeliktir. Türklerin küçük bir bölümü ise sehirlerde
otururlardı. Mogolistan ve bilhassa Maveraünnehirde sehirleri daha çoktu. Herhalde Ýskenderin istilâsından sonra
Türklerde sehircilik hayatı daha fazla ileri gitmistir. Dokuz Oguzların 840 felâketinden sonra ise Türk milleti
artık sehirli millet haline girmistir.
Umumiyetle Türkler yüksek ahlâk sahibi insanlardı. Kunların düsmanları olan Çin'liler Kunlarda verilmis bir
sözün tutulmamasına imkân olmadıgını kaydediyorlar. Hırsızlık eden on mislini verirdi. Evli bir kadına
satasmanın,savastan kaçmanın,büyük hırsızlık yapmanın cezası ölümdü. Kunlar devrinde bir mahkûm hakkında
en çok on günde karar verilirdi.
Asker millet oldukları için çocuklar milletin menfaatine uygun olarak yetistirilirlerdi. Kunlarda çocuklar
küçükken koyunlara binerek biniciligi ögrenmeye baslarlar, pek usta biniciler olurlardı. Eli silâh tutan herkes
askerdi. Savasta ölmek seref,evde ölmek ayıptı. Kisi çadırda dogar, çayırda ölürdü.
Türklerde erkeklerin saçları uzun olurdu. Galiba Sakalar devrinden beri Türkler uzun saçlı millet olarak
tanınmıstı. Kısrak sütünden yapılmıs olan kımız milli içkileri idi. Pek besleyici bir içki idi.
Gök Türkler zamanında Türklerde balbal dikmek âdeti vardı. Bir kahramanın,bilhassa kaganların mezarına
hayatta iken öldürdügü veya yendigi en ünlü düsmanın heykeli dikilirdi. Bu heykele balbal derlerdi..
4- ÝSLÂMÝYETTEN ÖNCE TÜRK DESTANI
Türk edebiyatı destanlarla baslar. Destan,bir milletin eski zamanlarda basından geçen büyük hadiselerin halk
dilinde edebir bir sekil almasıdır. Bir milletin henüz yazısı yokken yaptıgı büyük savaslar,ün alan kahramanlar
bütün milletçe tanınırdı. Sonra bunlar babadan ogula geçe geçe bir takım eklentiler daha alarak büyür. Ýçine siir
ve hayal unusrlaru da karısır. Birkaç nesil sonra artık destan bütün milletin malı olmustur. Böylece tesekkül eden
ve her asır geçtikçe az çok degisikliklere ugrayan destan günün birinde,yazının icat veya kabulünden sonra
yazılır ve degisimez bir hal alırdı. Fakat ugradıgı bütün degismelere ragmen tesekkül ettigi zamanın umumi
seciyesini tasır.
Destanlar babadana ogula anlatıla anlatıla zaman geçtikçe bazan o milletin ilerki isteklerine,ülküsüne ait
unsurlarla da süslenir. Böylelikle edebî degeri yükselen destan âdeta birçok nesillerin müsterek edebî mahsulü
halini alır.
Bir destan,tesekkül ettigi asırdan ne kadar sonra kagıda geçirilirse geçirilsin,yine tesekkül ettigi asrın mahsulü
sayılır. Çünkü onun temeli,esas fikirleri,esas unsurları tesekkül ettigi asra aittir. Aradan geçen uzun asırlar o
destanın mevzuunda,dilinde büyük degisiklikler yapsa bile bunlar nihayet sathîdir.
Bir millet yazıyı kabul ettikten sonra bile bir takım destanlar yaratabilir. Çünkü asıl halk yıgını henüz okuyup
yazmayı ögrenmemistir ve edebî zevklerini bilhassa destanlarla doyuracak seviyededir. Nitekim kurtulus
savasına ait bir takım destanlar bile tesekkül etmege baslamıstır.
Ýslâmiyetten önceki Türk destanı bugünkü bilgimize göre,birbirinin devamı olan altı bölümden ibarettir. Bunlar
Türk tarihinin gidisine uygurn olarak sunlardır:
1- Yaradılıs destanı
2- Saka destanı
3- Kun - Oguz destanı
4 - Siyenpi destanı
5- GökTürk destanı
6- Uygur destanı
Yaratılıs Destanı
Yaratılıs destanı dünyanın nasıl yaratıldıgını,insan ırklarının nasıl meydana geldigini ve seytanın nasıl bir
kötülük unsuru oldugunu,Türklerin düsüncesine göre izah etmektedir. Destan söyledir:
Daha hiçbir sey yokken 'Tanrı Kara Han' la 'su' vardı. Kara Handan baska gören,sudan baska görünen yoktu.
Kara Han yalnızlıktan sıkılıp ne yapayım diye düsünürken su dalgalandı. 'Ak Ana' çıktı. Kara Han'a 'yarat' diyip
yine suya daldı. Bunun üzerine Kara Han 'kisi'yi yarattı. Kara Hanla kisi ebedi suyun üstünde iki kara kaz gibi
uçuyorlardı. Fakat kisi halinden memnun degildi. Kara Handan daha yüksekte uçmak istiyordu. Onun bu dilegini
sezen Kara Han kisiden uçmak kabiliyetini aldı. Kisi sonsuz suya yuvarlandı. Boguluyordu. Yaptıgına pisman
olarak Tanrı Kara Handan bagıslanmasını diledi. Tanrı Kara Han kisiye sudan yükselmesini buyurdu. Denizden
bir yıldız yükseltti. Kisi bunun üstüne oturarak batmaktan kurtluacaktı. Kisi artık uçamayacagı için Tanrı Kara
Han dünyayı yaratmak istedi. Suyun dibine dalarak toprak çıkarmasını kisiye buyurdu. Kötü düsünceden hâlâ
vazgeçmeyen kisi denizin dibinden toprak çıkarırken kendisi içinde gizli bir dünya yaratmak istediginden agzına
biraz toprak sakladı. Kisi avucundaki topragı su yüzüne serpince Tanrı Kara Han topraga 'büyü' diye buyruk
verdi. Bu büyüyen toprak dünya oldu. Fakat aynı zamanda kisinin agzındaki toprakta büyümeye baslayıp onu
bogacak hâle geldi. Tanrı Kara Han 'tükür' diye buyruk vermeseydi bogulup gidecekti. Kara Han'ın yarattıgı
dünya dümdüzdü. Kisi tükürünce agzından çıkan topraklar bu dümdüz dümyaya fırlayarak üzerinde bataklık,
tepeler meydana getirdi. Buna kızan Tanrı Kara han bu itaatsiz kisiye 'Erlig' (Seytan) adını verdi ve onu kendi
ısık âleminden kovdu. Bundan sonra yerden dokuz dallı bir agaç bitirerek her dalın altında bir adam yarattı.
Bunlar dokuz insan ırkının ataları oldular. Erlig bu insanların bu kadar güzel ve iyi olduklarını görünce
insanların bu kadar güzel ve iyi olduklarını görünce Kara Handan onları kendisine vermesini istedi. Kara Han
vermedi. Fakat Erlig onları kötülüge sürükleyerek kendisine çekebiliyordu. Kara Han insanların bu
akılsızlıgına,Erligi kanmalarına kızarak onları kendi baslarına bıraktı. Erligi yer altındaki karanlıklar dünyasının
üçüncü katına kovdu. Kendisi için de on yedinci kat gögü yaratarak oraya yerlesti. Ýnsanları korumak için de
meleklerden birini gönderdi. Erlig bu güzel gögü görince o da kendisine bir gök yaratmak için Kara Han'dan izin
aldı. Kendi gögüne tebaasını,yani kandırdıgı kötü ruhları yerlestirdi. Erligin tebaası Kara Hanınkilerden daha iyi
yasadıkları için Tanrı Kara Hanın canı sıkıldı. Meleklerinden birini göndererek Erligin gögünü yıktırdı. Bu gök
yıkılıp dünyaya düsünce yıkıntılarından daglar,bogazlar,ormanlar meydana geldi. Kara Han,Erligi dünyanın en
derin katına sürdü. Bu günessiz, aysız yıldızsız yerde dünyanın sonuna degin oturmasını buyurdu. Tanrı Kara
Han on yedinci kat gökten kâinatı idare etmektedir. On altıncı kat gökte 'Bay Ölkün', Altın dagda,altından bir
tahtta oturur. Yedinci katta 'Gün Ana',altıncı katta 'Ay Ata' oturmaktadır.
Yaratılıs destanı bugün Altay Türklerinde yasamaktadır. Altay Türkleri,Türklerin en geri kalan bölümüdür.
Onlardaki bu destan,tabii,en eski sekideln degismis bir halde bize gelmistir. Çünkü ancak on dokuzuncu asırda
tesbit olunmustur. Fakat buna ragmen Türklerin orjinal düsüncelerini göstermek bakımından çok degerlidir.
Burada dikkate alınacak noktalar sunlardır:
1- Türklere göre kâinatı yaratan bir tek kuvvet vardır. Kâinat sudan ve topraktan yapılmıstır.
2- Kadın hayatta mühüm unsurdur. Tanrı Kara Han'a yaratmak ilhamını bir kadın olan 'Ak Ana' verdigi gibi
ikinci derecede iki Tanrı olan 'Gün' ve 'Ay' dan daha üstün olan 'Gün' de kadındır.
3- Seytan çok büyük kudretlere malik olmakla beraber esas itibari ile insandır. Hiç bir zaman Tanrı Kara Han'a
denk kuvette degildir.
4- Ýnsanlar bir ana babadan üremis degildir. Dokuz ayrı ırk vardır ki ataları ayrı insanlardır.
Saka Destanı
Sakalar en eski Türkler oldugu için bunlara ait destanlar,en eski Türk tarihinin izlerini tasımaktadır. Saka destanı
milâddan önceki 7 -4 'üncü asrıların vukuatına aittir ve iki parçadır: 'Alp Er Tunga ' ve 'Su' parçaları.
Alp Er Tunga Destanı
Türklerin 'Alp Er Tunga' veya 'Buku Han' yahut 'Buka Han' dedigi bir destan kahramanları vardır. Fakat bu
destanın Türkler tarafından yazılmıs sekli daha ele geçmemistir. Kasgarlı Mahmudun kitabında bazı manzum
parçalar vardır ama bunlar Alp Er Tunga vukuatına ait olmayıp onun hakkında yazılmıs sagu yani mersiyelerdir.
Fakat Alp Er Tunga destanının Ýranlılar tarafından tesbit edilen parçaları elimizdedir. Ýranlılar bu Türk
kahramanına Afrâsiyâb derler. Acem sairi Firdevsi, Ýran'ın destanı tarihi olan Sehnâme adlı büyük eserini
yazarken Afrâsiyâb'tan çok bahsetmistir. Afrâsiyâb'a ait parçaları yazarken Firdevsi yalnız Ýranlılar arasındaki
rivayetleri degil, Türkler arasındaki rivayetleri de görmüstür. Çünkü Firdevsi,Türk padisahı olan Gazneli
Mahmudun sarayında ve bir Türk muhitinde bulunuyordur. Zaten Sehnâmede Türk kahramanlarına ait
isimlerden bir takımının halis Türkçe olması da bunu isbat eder. Bunula beraber Alp Er Tungaya ait rivayetler,
Türklerle Acemler arasında,hiç süphesiz,birbirinden farklı sekilde yasıyordu. Hele Türklere ait isimlerin çogu
Ýran rivayetlerinde acemlestirilimisti. Mesela Türk rivayetlerindeki 'Alp Er Tunga' Acem rivayetlerinde
Afrâsiyâb oldugu gibi,Alp Er Tunganın kızının adı 'Kaz' dır. Acem rivayetlerindeki iki kızının adı ise 'Ferengis'
ve 'Menije' dir. Buna mukabil Ýran rivayetinde Alp Er Tunga ogullarından birinin adı Kara Han,bir kahramanın
adı da Demürdür. Yani halis Türkçe isimlerdir. Asırlarca birbiriyle çarpısmıs iki milletin destanlarının da
birbirine tesir etmesi gayet tabiidir. Asagıda hülâsasını verdigimiz Alp Er Tunga destanı Sehnâmeden alınmıstır.
Yalnız Afrâsiyâb ve Agrîres isimleri yerine Türkçeleri olan Alp Er Tunga ve Alp Arız konmustur.
Ýran padisahı 'Minûçehyr'in ölümünü haber alan Turan padisahı Peseng, Ýran aleyhinde savas açmak için Türk
ulularını topladı: Ýranlıların bize yaptıklarını biliyorsunuz. Türk'ün öç alma zamanı gelmistir dedi. Oglu 'Alp Er
Tunga'nın içinde öç duyguları kaynadı. Babasına : 'Ben arslanlarla çarpısabilecek kisiyim, Ýrandan öç almalıyım '
dedi. Boyu selvi gibi,gögsü ve kolları gibi idi. Fil kadar güçlü idi. Dili yırtıcı kılıç gibi.idi.
Savas hazırlıkları yapılırken Türk padisahının öteki oglu 'Alp Arız' saraya gelip babasına: 'Baba! Sen Türklerin
en büyügüsün.Mînûçehr öldü ama Ýran ordusunun büyük kahramanları var. Ýsyan etmeyelim. Edersek ülkemiz
yıkılıp gider' dedi. Peseng, ogluna söyle cevap verdi: 'Alp Er Tunga avda arslan,savasta savas filidir.Bahadır bir
timsahtır. Atalarının öcünü almadır. Sen onunla birlikte ol. Ovalarda otlar yeserince ordunuzu 'Amul'a yürütün.
Ýranı atlarınıza çignetin. Suları kana boyayın...
Baharda Türk ordusu Alp Er Tunganın buyrugunda Ýran üzerine yürüdü. Dehistan'a geldi. Ýki ordu karsılastı.
Türk kahramanlarından Barman Ýrnalılara dogru ilerleyip er diledi. Ýran kumandanı ordusuna baktı. Gençlerden
kimse kıyısamadı. Yalnız kumandanın kardesi Kubâd atıldı. Fakat yaslıydı. Kardesi ona dedi ki: 'Barman
genç,arslan yürekli bir atlıdır.Boynu günese kadar uzanmıstır. Sen yaslısın.Kan,ak saçlarını kızartırsa
yigitlerimiz ürker'. Fakat Kubâd dinlemedi: 'Ýnsan av,ölüm onun avcısıdır' diyerek savasa çıktı. Barman ona: '
Basını bana veriyorsunuz.Biraz daha bekleseydin daha iyiydi. Çünküz zaman zaten senin hayatına kasdetmistir.'
dedi. Kubâd: 'Ben zaten dünyadan payımı almıs bulunuyorum'diye karsılık vererek atını saldırdı. Sabahtan
aksama kadar ugrastılar. Sonun da Barman kargı ile Kubâd'ı devirerek zaferle Alp Er Tunganın yanına döndü.
Bunu görünce Ýran ordusu ilerledi. Ýki ordu birbirine girdi. Cihanın görmedigi bir savas oldu. Alp Er Tunga üstün
geldi. Ýranlılar dikis tutturamayıp dagıldılar. Ýran padisahı iki oglunu memlekete göndererek kadınları Zâve
yollattı.
Türk ve Ýran orduları iki gün dinledikten sonra üçüncü gün Alp Er Tunga yeniden saldırdı. Ýran büyükleri ölü ve
yaralı olarak savas alanını doldurdular. Geceleyin Ýranlılar bozuldu. Buna görünce iran padisahı ve
baskumandanı Dehistan kalesine sıgındılar. Alp Er Tunga kaleyi kusattı. Ýran padisahı kaleyi bırakıp giderken
ardına düsen Alp Er Tunga kaleyi kusattı. Ýran padisahı kaleyi bırakıp giderken ardına düsen Alp Er Tunga onu
tutsak etti.
Ýran'a tâbi Kâbil ülkesinin padisahı olan 'Zâl' Ýranlıların yardımına geldi. Büyük savaslar yaparak Türk ordularını
bozdu. Bundan öfkelenen Alp Er Tunga,tutsak bulunan Ýran padisahını kılıçla öldürdü. Öteki tutsakları da
öldürecekti. Fakat kardesi Alp Arız onu vazgeçirdi. Tutsakları 'Sarı'ya göndererek hapsettirdi. Kendisi de
Dehistanda 'Rey'e gelerek Ýran tacını giydi. Ýran ülkesinde padisah oldu. Fakat Sarıdaki tutsakların kaçmasına
sebep oldugu için kardesi Alp Arızı öldürdü.
Ýran tahtına Zev geçtigi zaman iki ordu yine karsı karsıya gelip bes ay vurustular. Ortalıkta kıtlık oldu. Sonunda
insanlık bitmesin diye barıs yaptılar. Ýranın simal ülkeleri Turanın oldu.
Fakat Zev ölünce Alp Er Tunga yine Ýran'a saldırdı. Kardesi Alp Arızın öldürdügü için babası kendisine
dargındı. Fakat yeni Ýran padisahı da ölüp Ýran tahtı yine bos kalınca Turan padisahı Peseng,oglu Alp Er Tungaya
yine haber yolladı. Ceyhunu geçerek Ýran tahtına oturmasını bildirdi. Ýranlılar Türk ordusunun gelecegini
duyunca korkup Zâle basvurdular.Zâl artık kocadıgını söyleyerek oglu Rüstam'i yolladı. Ýki ordunun öncüleri
arasındaki çarpısmada Rüstem Türkleri yenerek Keykubâdı Ýran tahtına çıkardı. Asıl orduların çarpısmasında ise
Rüstem, Alp Er Tunga ile karsı karsıya geldi. Alp Er Tungayı yenecekken Türk bahadırları onu kurtardılar.
Rüstem bir hamlede 1160 Türk kahramanını öldürdügü için Türkler yenildiler. Ceyhunu geçtiler. Alp Er Tunga
babasının yanına döndü. Babasını barısa kandırdılar. Barıs yaptılar.
Ýran tahtına Keykâvus geçtikten sonra Araplar isyan ettiler. Fakat galip gelen Keykâvus bir ziyafette sarhos
edilerek baglandı. Bu haber iran'ı karma karısık etti. Alp Er Tunga büyük bir orduyla Arapların üzerine atılarak
onları yendi. Türk ordusu Ýran'a yayılarak herkesi tutsak etmeye basladı. Ýranlılar yine Zâlden yardım istediler.
Zâl,Araplarda tutsak olan Keykâvusu kurtarıp onların ordusuna kattıktan sonra Türklere yöneldi. Kanlı bir
savasta Turanlıların yarısı öldü. Alp Er Tunga yenilerek kaçtı.
Bir gün Ýranın yedi ünlü pehlivanı Rüstem'e,Turan'a giderek Alp Er Tunganın avlagında avlanmayı teklif ettiler.
Sirahs civarındaki bu avlaga gidip yedi gün kaldılar. Alp Er Tunga bunu duyunca ordusuyla geldi. Teke tek
dövüslerde Türk pehlivanları Ýranlılara üstün geldilerse de ise Rüstem karısınca yedi pehlivan ile birlikte Türk
ordusunu dagıttı. Hâttâ az kalsın Alp Er Tunga da tutsak oluyordu.
Keykâvus Ýranda eülenceler,ask oyunları ile ugrasırken Alp Er Tunga Türk atlılarıyla ilerledi. Bu haber
Keykâvus'a geldi. Oglu Siyâvus ile Rüstemi Türklere karsı yolladı. Türk öncülerini yenerek Belk kalesini aldılar.
Bu sırada kötü bir rüya görüp bunu tabir ettiren Alp Er Tunga,beglerin fikrini de alarak Ýranlılarla barıs yaptı.
Onlara rehineler verdi. Buhara, Semerkand ve Çaç sehirlerini bırakıp 'Gang' sehrine çekildi. Fakat bu barısı
istemeyen Keykâvus,Rüstem'e ve Siyâvusa kızıp kötü muamele ettiginden Rüstem kendi ülkesine çekildi.
Siyâvus da Alp Er Tungaya sıgındı. Türklerin payıtahtı alan Gang sehrine kadar büyük saygı görerek geldi.
Kendini çok severdi. Hâttâ Türk kahramanlarından 'Piran' ın kızı ile ve biraz sonra da Alp Er Tunganın büyük
kızı olan güzel 'Ferengis' ile evlendi. Piranın kızından bir oglu oldu. Adını Keyhüsrev koydular.
Bir müdet sonra,Siyâvusu çekemeyenler Alp Er Tungaya aleyhinde sözler söyleyerek aralarını açtılar. Siyâvus
öldürüldü. Bunun üzerine Rüstem yine ortaya çıktı. Ýlk çarpısmada Alp Er Tunganın oglu 'Sarka' yı öldürdüler.
Alp Er Tunga bunun öcünü almak için bizaat yürüdü. Fakat savası Ýranlılar kazanarak onu Çin denizine kadar
kaçırdılar. Turanlıları nerde bulduysa öldürüp altı yıl Turanda kaldıktan sonra çekilip yurduna geldi.
Alp Er Tunga Turanın yakıldıgını,Türklerin öldürüldügünü görünce kan agladı. Öç almaya and içti. Ordu
toplayarak Ýran'a girdi. Ekinleri yaktı. Ýran'a hâkim oldu. Kıtlık çıkarak Ýranlılar yedi yıl açlıktan kırıldılar.
Bunun önüne geçip Ýran'ı kurtarmak için Keyhüsrev'i Turandan kaçırdılar. Keykâvus,torunu Keyhüsrev'e tahtı
bıraktı. Keyhüsrev, Alp Er Tungadan öç almak için ordusunu hazırladı. Fakat bu ordu daha Alp Er Tunga ile
karsılasmadan bozuldu. Keyhüsrev yine ordu yolladı. Türklerden Bazur adında birisi büyü yaparak daglara kar
yagdırdı. Ýranlıların elleri tutmaz oldu. Böylelikle Ýran ordusunu dogradılar. Ýranlılar yine Rüstem'i yolladılar.
Harikulâde savaslardan sonra Rüstem Türk ordusunu bozup Türk ordusunda bulunan Çin hakanını da tutsak etti.
Alp Er Tunga bu haberi alınca pek üzüldü. Uluları toplayıp danıstı. Bunlar: ' Ne yapalım! Çin,Saklap orduları
bozulduysa Turan ordusuna bir sey olmadı. Anamız bizi ölmek için dogurdu.' dediler. Alp Er Tunga hazırlıga
basladı. Oglu 'Side' onun maneviyatını yükseltti. Bu savasa Turan ordusun tarafından,Çin daglarında oturan
'Pûlâdvend' adında bir cin de ordusuyla istirak etti. Ýran pehlivanlarını yendiyse de sonunda Rüstem'e yenildi.
Bunun üzerine Turan ve Ýran orduları çarpıstı. Ýranlılar kazandı. Alp Er Tunga kaçtı. Bundan sonra Keyhüsrev
dünyanın üçte ikisine hâkim oldu. Bir gün sarayda sarap içerken Turan sınırından Ýranlılar gelip Turanlıların
kendilerine zarar verdigini söylediler. Keyhüsrev bu isi halletmek için Ýran kahramanlarından 'Bijen' i gönderdi.
Bijen sınırda ve Turan tarafındaki bir ormanda,yanındaki güzel kızlarla eglenen 'Menije' yi gördü. Menije,Alp Er
Tunganın kızıydı,birbirlerini sevdiler. Menije onu Turana,sarayına götürdü. Alp Er Tunga bunu duyunca çok
öfkelendi. Bijeni kuyuya hapsetti. Kızınıda kovdu. Ýran padisahı,genç kumandanının gelmedigini görünce yine
Rüstemin yolladı. Rüstem tüccar kılıgında Türk payitahtına kadar gitti. Bijeni kurtardıgı gibi Alp Er Tunganın da
sarayını basarak onu kaçırdı. Menije'yi Ýran'a gönderdi. Alp Er Tunga ise yeniden ordu yıgarak yürüdü. Ýran
ordusunun arkasında 'Bîsütun' dagı vardı. Yine Rüstemin sayesinde Ýranlılar bu savası kazandılar. Alp Er Tunga,
Karluga kadar kaçtı. Beglerine dedi ki: 'Ben dünyaya buyrugumu geçiriyorum. Mînûçehr zamanında bile Ýran
Turan'a denk olamamıstı. Fakat bugün Ýranlıları hayatını sarayımda bile tehdit ediyorlar. Ýyi bir öç almayı
düsünüyorum. Bin kere bin bir Türk ve Çin ordusuyla yürüyelim. ' Toplanmaya basladılar. Fakat bizzat Alp Er
Tunganın istirak etmedigi ilk savası Ýranlılar kazandılar. Ýran padisahı asıl Alp Er Tungayı yok etmek istiyordu.
Yeniden her yandan ordular toplayarak ilerledi. Alp Er Tunga bin kere bin ordusunun üçte ikisini toplamıstı:
'Beykend' sehrinde oturuyordu. Karargahında pars derisinden çadirlar vardı. Kendisi altınlı ve mücevherli bir
taht üzerinde idi.Karargahın önünde birçok kahramanların bayrakları dikili idi. Ýleriye gönderdigi ordunun
bozuldugunu duyunca bası döndü. Öç almadan dönmemeye and içti. Oglu 'Kara Han' a ordusunun yarısını
vererek Buharaya gönderdi. Ogullarından Side (ki asıl adı Peseng idi),Cehen,Afrâsiyâb,Girdegir ve oglu 'Ýlâ' nın
oglu Güheylâ bu orduda idiler. Çigil,Taraz,Oguz,Karluk ve Türkmenler çerisini teskil ediyordu. Ýki ordu
karsılasınca ilk önce Ýran padisahı Keyhüsrevle Alp Er Tunganın oglu Side teketek dövüstüler. Side öldü. Alp Er
Tunga duyunca saçlarını yoldu. Ertesi gün iki ordu aksama kadar savasıp ayrıldılar. Daha ertesi gün yine
çarpıstırıldı. Alp Er Tunga kükremis gibi saldırıyordu. Ýranın büyük pehlivanlarından birkaçını öldürdü.
Keyhüsrevle Alp Er Tunga karsı karsıya geldiler. Fakat Turan pehlivanları onun Ýran padisahıyla dövüsmesini
istemeyerek atının dizgininden tutup geri götürdüler. O gece Alp Er Tunga ordusuyla alıp Ceyhunun ötesine
geçti. Kara Han'ın ordusuyla birlesip Buharaya geldi. Biraz dinlendiler. Sonra payıtahtı olan Ganga geldi. Bu
sehir cennet gibiydi. Topragı mis,tuglaları altındı. Her yerden ordular çagırdı. Bu sırada casusları Keyhüsrev
Ceyhunu geçti diye bildirdiler. Keyhüsrev ilk önce Sugda geldi. Biary kalıp itaate aldı. Yine ilerledi. Türkler
Ýranlılara su vermiyorlar,ordunun arkasında yalnız kalmıs Ýranlı bulurlarsa öldürüyorlardı. Keyhüsrev de önüne
çıkan saray,kal,erkek,kadın ne bulursa yok ediyordu. Ýki ordu 'Gülzariyun' ırmagı kıyısında karsılastılar.
Birbirine girdiler. Alp Er Tunganın ordusundan Keyhüsrev'e korku gelmisti. Ordunun arkasına çekilip Tanrıya
yalvardı. Derhal bir fırtına kopup tozları Turan ordusuna dogru akmaya basladı. Türkler bozuldular. Fakat Alp
ErTunga kaçmak isteyenleri öldürerek ordusunu durdurdu. Dönüp yine savastılar. Gece çökünce iki ordu ayrıldı.
Alp Er Tunga ertesi günü yine çarpısacaktı. Fakat kendisine gelen bir haberci Kara Han'ın ordusundan yalnız
Kara Han'ın sag kaldıgını bildirdi. Bunun üzerine agırlıkları bile toplamadan hızla ordusu ile çöle atıldı. Rüstem'i
vurmak istiyordu. Keyhüsrev bunu Rüsteme bildirdigi gibi kendisi de onun ardına düstü. Alp Er Tunga,Ganga
gelip Rüsteme baskın yapmak istediyse de onun tetikte oldugunu görerek vazgeçti. Sehre girdi. Bu kalabalık
sehrin kalesi o kadar yüksekti ki üstünden kartal bile uçamazdı. Ýçinde yiyecek boldu. Her kösesinde
kaynaklar,havuzlar vardı. Havuzlar bir ok atımı boyunda ve eninde idi. Güzel bahçeleri,saraylarıyla bir cennetti.
Alp Er Tunga ordusuyla Ganga kapandı. Çin padisahına mektup yazıp yardım diledi. Keyhüsrev de ordusuyla
gelerek Rüstemle birlesti. Kalenin çevresine hendek kazdırdı. Odunlar yıgıp katranla ates verdiler. Duvarlar
yıkıldı. Sehire hücumla girdiler. Herkesi öldürdüler. Alp Er Tunga sarayının altındaki gizli yoldan 200 begi ile
kaçarak kurtuldu. Çin padisahının yanına gitti. Çin hakanı büyük bir ordu hazırlamıstı. Bunu duyan Türkler her
taraftan Alp Er Tunganın yanına gidiyorlardı. Keyhüsrev Ganga bir kumandan bırakıp Alp Er Tunganın üzerine
yürüdü. Karsılastılar. Alp Er Tunga ona bir mektup yazarak insanlardan uzak ve kendisinin begenecegi bir yerde
teke tek dövüsmeyi teklif etti. Keyhüsrev kabul etmedi. O gün iki ordu aksama kadara çarpıstı. Gece olunca
Keyhüsrev ordusunun önüne hendekler kazdırdı. Bir kısmı kuvvetlerini Türk ordusunun gerisine gönderdi.
Türkler gece baskını yapıp hendege düstüler. Aarkalarındaki kuvvetlerde pusudan çıktı. Türk ordusunu yendiler.
Alp Er Tunga kalan çerisiyle çöle çekildi. Keyhüsrev Ganga döndü. Çin padisahı da Keyhüsrevden korkarak ona
elçi gönderdi. Keyhüsrev,Alp Er Tungayı bir daha yanına almamak sartıyla onunla barıstı. Alp Er Tunga bunu
isitince perisan bir halde çöle çekildi. Zere denizine geldi. Bu,ucu bucagı olmayan bir denizdi. Orada bir gemici
vardı. 'Ey padisah! Bu derin denizi geçemezsin. 78 yasımdayım. Bunu bir geminin geçtigini görmedim.'dedi. Alp
Er Tunga, 'Tutsak olmaktansa ölmek yektir' diye cevap verdi. Bir gemi yüzdürttü. Binip yelken açtılar. '
Gangidiz' sehrine vardılar. Alp Er Tunga orada 'geçmisi düsünmeyelim.Talih yine buna döner.' diyerek yatıp
uyudu. Keyhüsrev, Alp Er Tunganın suyu geçtigini haber aldı. Hazırlıklar yaparak bir takım ülkleri aldıktan
sonra Zere denizinin kıyısına geldi. Yedi ayda denizi geçtiler. Gangidizi aldılar. Bulduklarını kestilere de Alp Er
Tunga gizlice kaçtı. Keyhüsrev buradan Turanın payıtahtı olan Ganga geldi. Alp Er Tungayı costurdu. Kimse
bilmiyordu. Halbuki bu sıralarda o yiyeceksiz,içeceksiz dolasıyordu. Kayalık bir dagın tepesindeki bir magarayı
kendine ev yapmıstı. Bu magarada insanlardan uzak yasayan 'Hûm' adında biri vardı. Bir gün magarada bir ses
isitti. Alp Er Tunga kendi kendine talkihine yanıyordu. Bu sözlerin Türkçe almasından yabancının kim oldugunu
anlayana Hûm ona hucüm ederek tutsak etti. Fakat o yine kaçarak suya atıldı. Keyhüsrev bu isi duydu. Hile ile
Alp Er Tungayı sudan çıkararak öldürdüler.
Ýranlıların görüüsüne göre yazılmıs olan ve Firdevsinin kaleminden büsbütün mübelagalı bir sekil alan bu
destan,tabii Türklerin aleyhindedir. Böyle oldugu halde birçok yerlerinde Türk kahramanlıgı itiraf olunmustur.
Ýranlılar çok defa harikulade bir sekilde galip gelmektedir.
Alp Er Tunganın bir de tarihi sahisyeti vardır. Uzun zaman Ýranlılar en büyük düsmanı olarak kalan, hâttâ bir iki
defa Ýranı zapederek sonunda ancak hile ile öldürülen Alp Er Tunga, Sakalar tarihinde, millattan önce 624'te
Ýranlılar atarafından hile ile öldürülen Saka kahramanının destanda aldıgı sekilden baska birsey degildir. Onun
destandaki sahsiyetine daha sonraki çaglarda,mesela Gök Türkler çagında yasamıs olan bir takım Türk
kahramanlarının hatırıları da eklenmis olmakla beraber esas sunsurlar Saka çagına aittir.
Su destanı
Ýskenderin batı Türkistan'a geldigi zamana,yani milattan önce 330-327 yıllarına aittir. Destan sudur: Zülkarneyn
(Ýskender) Semerkandı geçipte Türk ellerini almak istedigi zaman Türk padisahı 'Su' adında bir gençti. Bunun
büyük bir ordusu vardı. Balasagun yanındaki Su kalesini yaptıran bu adamdır. Su kalesinde her gün begleri için
360 nöbet çalınırdı. O zaman bu padisaha denildi ki: 'Zülkarneyn' yaklastı. Bu adamla savasalım mı ne yapalım?
Bize ne buyurursunuz?... Halbuki 'Su' Hucend vadisinin kıyısına kumandanlarından 40 kisi göndermisti. Bunlar
öncü olacak ve Ýskenderin geçtigini haber verecekti. Bu gönderilen takım,Ýskenderin çerisinden hiç kimse farkına
varmayarak geçmisti. Bunun bir gümüs havuzu vardı. Bu havuzu seferberlikte bile tasıttır,su ile doldurtarak içine
kazlar,ördekler salıverirdi. Kendisine 'ne yapalım? Savasalım mı? ' diye soruldugu zaman bunu soranlara söyle
dedi: ' Su kazlara,ördeklere bakın. Havuzda nasıl yüzüyorlar?' Onun bu sözü üzerine halkın yüregine od düstü.
Sandılar ki hükümdar savas için hazırlanmıs olmadıgı gibi bir tarafa çekilmek için de hazırlanmıs degildir.
Derken Zülkarneyn ırmagı geçti. Hükümdarın gönderdigi öncüler geceleyin ona geldiler. Zülkarneynin ırmagı
geçtigini söylediler. Bunun üzerine hükümdar geceleyin davul çaldırdı. Doguya dogru yürüdü. Önce hazırlık
olmayarak hükümdarın yürümesinden halk arasına bir ürküntü düstü. Binecek bir hayvan bulanlar kendisini o
hayvanın üzerine bıraktı ve hükümdarla birlikte gitti. Herkes birbirinin hayvanını almıstı. Sabah olunca düz bir
ovada ordu kuruldu. O zaman Türkistanda Taraz, Ýspicab, Balasagun hepsi sonradan yapıldı. Ahali çadır içinde
yasıyordu. Hükümdar ve ordu böyle gidince orada aileleriyle birlikte 22 kisi kaldı. Bunlar geceleyin yüklerini
yükletecek hayvan bulupta gidememislerdi. Oguz boyları bunlardan dogmustur. Bu 2 kisi yayan olarak gitmek
yahut bulundukları yerde kalmak için düsünüyorlardı. Derken bunlara iki kisi rasladı. Bu iki kisi esyalarını
sırtlarına yüklemisler,ailelerini de beraberce almıslar,ordusunun izini tutarak gidiyorlardı. Halbuki
yorulmuslar,yük tasımada terlemisler ve bu sırada bu 22 kisiye raslamıslardı. Bu iki kisi o adamlarla konusup
danıstılar, 22 kisi söyle dediler: 'Erler,su herif (yani Ýskender) gelip geçici bir adamdır. Bir yerde duramaz. Nasıl
olsa buradan geçer gider. Bizde yurdumuzda kalırız'. Ve o o iki kisiye Türkçe sunu dediler: ' Kal,aç'. Bunun
mânâsı 'bekleyin,durun,eglenin'dir. Sonra bunların çocuklarına 'Kalaç' denildi. Ýste 'Kalcı'ların kökleri bunlardır
ki iki boydur. Derken Zülkarneyn geldi. O 22 kisiyi gördü. Baktı ki bunlar saçlı insanlardır. (uzun saçlı olacak)
ve üzerlerinde Türk âlâmetleri var;bunları görünce kimseye sormadan bunlar 'Türk mânend' dedi ki mânâsı
'Türk'e benziyorlar' (1) demektir. Bu ad o adamlar için bugüne kadar kaldı. Bu Türkmenler esasen 24 boydur.
Fakat Kalaç boyu olan iki boy bazı seylerle bunlardan ayrılmıslardır. Onun için bu iki boy bunlardan sayılmaz.
Ýste Türkmenlerin aslı budur. Hükümdara gelince o Çin tarafına geçti. Zülkarneyn de bunların ardına düstü.
Zülkarneyn Çin'e yaklastıgı,yani Uygur yakınında bulundugu zaman Türk hükümdarı bununla arpısmak üzere
bir kuvvet gönderdi. Bunların hepsi gençti. Veziri hükümdara ' Sen Ýskendere karsı gençleri gönderdin. Onlarla
birlikte yaslı ve savasta denenmis birisininde bulunması gerektir.' dedi. Hükümdar çok yaslı mânâsına gelen 'üge'
dedi. Vezir 'evet' dedi ve yaslı bir adam gönderdi. Ýskender de bir öncü kolu göndermisti. Türk kolu
Zülkarneynın öncilerine gece baskını yaparak bozguna ugrattılar. Türklerden biri Zülkarneynin çerilerinden
birini kılıçla beline kadar ikiye böldü. Ölü,beline altın dolu bir kemer baglamıstı. Kemer kırıldı. Altınlar kana
bulasık döküldü. Ertesi gün Türk çerileri kanla bulasık altınları gördüler. Birbirine 'altın,kan' dediler. O civarda
bulunan büyük bir dag bu adla adlandırıldı. Bugün oraya 'Altın Han' deniliyor. Sonra Zülkarneyn,hükümdar ile
barıstı. Uygur sehirlerini Zülkarneyn yaptı. Bir müddet oralarda kaldı. Zülkarneyn çekilince 'Su' döndü.
Balasaguna gelip simdi Su denilen bu sehri yaptı. Oraya bir de tılsım koydurdu. Bugün leylekler o sehrin
karsısına kadar gelir fakat sehri geçip gidemezler. Bu tılsımın tesiri bugüne kadar sürmektedir.
Bu destanda göze çarpan esaslar sunlardır:
1- Ýskender Türkistan'a geldigi zaman Türklerin çogu doguya çekilmisler,Türkmenler yani Oguzlar kalmıslardır.
2- Ýskenerdin Türkistan'da sonuna kadar ilerleyememesi,mukavemet görmesinden dolayıdır.
3- Türkistan'da büyük sehircilik hayatını ilerleten iskender olmustur.
(1) Burada acemce bir cinas vardır. 'Türk mânend' Türk'e benizyor demektir. Fakat bu söz 'Türkmân end'
seklinde yaızlıyorsa 'Türkmendirler' demek olur. Divânü Lûgat it - Türk'te Ýskender acemce konusuyor
gösterilmektedir.
Kun - Oguz destanı
Bugün Oguz destanının ,elimizde birbirinden farklı nushaları vardır. Bu fark, halk arasında anlatılmakta olan bu
destanın muhtelif zamanlarda ve yerlerde kagıta geçirilmis olmasından ileri geliyor. Türklerin Ýslâmiyeti
kabulünden önceki Oguz destanı arasında bazı ayrılıklar olması peki tabiidir. Çünkü Türkler müslüman olduktan
sonra bu destanda müslümanlıgın hazmedemeyecegi bir takım noktaları silmek mecburiyetinde kalmıslardır.
Bundan baska Oguz'u bir müslüman gibi göstererek onu bir nevi evliya mertebesine çıkarmıslardır. Zamanla bir
destanının nasıl degisikliklere ugradıgını göstermek için bu destanın iki seklini de buraya alacagız.
Ýslâmiyetten önceki sekil
Bu seklin bas tarafından eksiklik vardır. Fakat ne kadar eksik oldugunu bilmiyoruz. Arkası söyle devam ediyor:
......Yine günlerden bir gün Ay Kaganın gözü parlayıp yavruladı. Erkek çocuk dogurdu. Bu oglanın yüzünün
rengi gök idi. Agızı ates kızıl idi. Gözleri ala, saçları kara idiler. Güzel perilerden daha güzeldi. Bu oglan
anasının gögüsünden agızı içip bundan sonra bir daha içmedi. Çig et, as, sarap diledi. Dile gelmeye basladı. Kırk
günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadı. Ayagı öküz ayagı gibi,beli kurt beli gibi,omzu samur omuzu gibi,gögsü
ayı gögsü gibi idi.
Gövdesinin bütünü tüptüylü idi. At sürüleri güdedururdu. Atlara binedururdu. Geyik,av avlayadururdu.
Günlerden sonra,gecelerden sonra yigit oldu. Bu çagda bu yerde bir ulu orman vardı. Birçok çaylar,ırmaklar
vardı. Buraya gelen geyikler (dört ayaklı av hayvanları) çok çok , burada uçan kuslar çok çok idi. Bu orman
içinde büyük bir canavar vardı. Atları,insanları yerdi. Büyük,yaman bir hayvandı. Zahmet vererek halkı basardı.
Oguz Kagan birer, kahraman kisi idi. Bu canavarı avlamak diledi. Günlerden bir gün ava çıktı. Cıda ile,yay ve ok
ile,kılıç ile,kalkan ile atlandı. Bir bugu (erkek geyik) aldı. Bu buguyu sögüt çubugu ile agaca bagladı. Gitti.
Bundan sonra ertesi gün oldu. Tan attıgı çagda geldi. Gördü ki canavar buguyu almıs. Yine o agacın dibinde
durdu. Canavar gelip bası ile basına vurdu. Onu öldürdü. Kılıç ile basını kesti. Aldı,gitti. Yüne gelip gördü ki bir
sungur canavarın içini yemketedir. Yay ile,ok ile sunguru öldürdü. Basını kesti. Ondan sonra dedi ki : 'Buguyu
yedi. Ayıyı yedi. Cıdam öldürdü. Demir oldugu için canavarı sungur yedi.' dedi. Yay,okum öldürdü. 'Bakır
oldugu için' dedi. Gitti. Yine günlerden bir gün Oguz Kapan bir yerde Tanrıya yalvarmakta idi. Karanlık oldu.
Gökten bir ısık düstü. Güneste,aydan daha parlaktı. Oguz Kagan yürüdü. Gördü ki:' Bu ısıgın arasında bır kız
vardı. Onun basında atesli ,ısıklı bir beni vardı. Altın kazık (Kutup yıldızı) gibi idi. Bu kız öyle güzeldi ki gülse
Gök Tanrı (mavi gök) gülüyor,aglasa Gök Tanrı aglıyorduç Oguz Kagan onu gördükte usu (aklı) kalmadı. Gitti.
Sevdi,aldı. Onun ile yattı. Dilegini aldı. Kız gebe kaldı. Günlerden sonra,gecelerden sonra üç ogul dogurdu.
Birincisine 'Gün'ad koydular. Ýkincisine 'Ay' adı koydular. Üçüncüsüne 'Yıldız' ad koydular. Yine bir gün Oguz
Kagan ava gitti. Bir göl arasında karsıdan bir agaç gördü. Bu agacın kovugunda bir kız gördü. Onun saçı ırmak
akısı gibi,onun disi inci gibi idi. Öyle güzeldi ki yer yüzünün halkı onu görse 'ay,ay,ah,ah,ölüyoruz' diyip sütten
kımız oladururlardı. Oguz Kagan onu gördükte usu gitti. Yüregine ates düstü. Onu sevdi,aldı. Onun ile yattı.
Dilegini aldı. Kız gebe kaldı. Günlerden sonra,gecelerden sonra üç ogul dogurdu. Birincisine 'Gök' ad koydular.
Ýkincisine 'Dag' ad koydular. Üçüncüsüne 'Deniz' ad koydular. Ondan sonra Oguz kagan büyük toy (ziyafet)
verdi. Halka yarlık gönderip .........(1) yarlıgayıp konustular. Geldiler. Kırk masa,kırk sıra yaptırdı. Türlü
aslar,türlü saraplar,tatlılar,kımızlar yediler,içtiler. Toydan sonra Oguz Kagan beglere,halka yarlık verdi ve dedi
ki:
Ben sizlere oldum kagan;
Alalım yay ile kalkan.
Damga bize olsun buyan.
Gök kurt ise olsun uran (savas parolası),
Demir cıdalar! Ol orman!
Avlakta yürüsün kulan (yabani esek)
Hme de deniz,hem de muran (ırmak)
Günes tug ol,gök kurıkan (çadır)
(1) Noktalarla gösterilen yerler aslında eksiktir.
Dedi. Yine ondan sonra Oguz Kagan dört yana yarlık yolladı. Bildirgilik yazdı. Elçilerine verip gönderdi. Ýs bu
bildirgilikte bildirmis idi ki: ' Ben Uygurların Kaganı oluyorum ki yeryüzünün dört tarafının Kaganı olsam
gerektir. Sizden itaat dilerim. Her kim benim agzıma bakmazsa (buyrugumu dinlemezse) ceza çekip düsman
tutarım. Hemen basıp astırıp yok olsun deyip öyle de yaparım ' dedi. Yine bu çagda sag yanda Altın Kagan dene
bir kagan vardı. Ýs bu Altın Kagan Oguz Kagan'a elçi tayin edip gönderdi. Pek çok altın,gümüs yolladı. Pek çok
kız,yakut tası alıp,pek çok inciler gönderip Oguz Kagana saygı iler verdi. Ýtaat etti. Yahsı hediyelerle dostluk
kıldı. Onunla dost oldu. Sol yanda Urum denen bir Kagan vardı. Ýs bu Urum Kagan, Oguz Kaganın yarlıgını
dinlemezdi. Yanına varmazdı. Ben bu sözü tutmayacagım deyip yarlıga bakmadı,Oguz Kagan kızıp onun üstüne
atla yürümek diledi. Çeri ile atlanıp tuglarını tutup gitti. Kırk günden sonra Muz Tag (Buz Dag) denen dagın
ayagına geldi. Çadırını kurdurdu. Rahat olup uyuyakaldı. Tan attıktan sonra Oguz Kaganın çadırına günes gibi
bir ısık girdi. O ısıktan gök tüylü,gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. O kurt Oguz Kagana söz söyleyip durdu
ve dedi ki: 'Ey,ey Oguz!Urum üstüne atlanı oluyorsun. Ey,ey Oguz' Önünde ben yürüyecegim' dedi. Yine ondan
sonra Oguz Kagan çadırı dürdürdü. Gitti, gördü ki: Çerinin önlerindeki gök yeleli bu büyük erkek kurt
yürümektedir. O kurtun ardına düsüp yürümekte idiler. Bir nice günlerden sonra gök tüylü,gök yeleli bu büyük
erkek kurt durdu. Oguz dahi çeri ile durup durdu. Burada Ýtil Müren denen bir deniz vardı. Ýtil Mürenün
kıyısında bir kara dagın önünde savas tutuldu. Ok ile, cıda ile ,kılıç ile vurustular. Çerilerin arasında savas pek
çok,halkın gönlünde kaygu pek çok oldu. Tutusma,vurusma öyle yaman oldu ki iti Mürenin suyu kıpkızıl damar
gibi oldu. Oguz Kagan üstün geldi. Urum Kagan kaçtı. Oguz Kagan,Urum Kaganın kaganlıgını aldı. Halkını
aldı. Ordusuna çok büyük ölü (cansız) mal,pek çok diri mal ganimet düstü. Urum Kaganın bir karındası vardı.
Uruz beg denirdi. O Uruz beg oglunu dag basında, derin ırmak arasında güzel,sarp bir sehre yolladı ve dedi ki :
'Seheri korumak gerektir. Sen de vuruslardan sonra sehri bize saklayıp gel' dedi. Oguz Kagan o sehre dogru
atlandı. Uruz begin oglu ona çok altın,gümüs gönderdi ve dedi ki : ' Ey benim kaganımsın' Bana babam bu sehri
vermistir' ve dedi ki: ' Sehri korumak gerektir. Sen de vuruslardan sonra sehri bana saklayıp gel,dedi Babam sana
kızdı ve benim suçum olur mu? Senden yarlık,buyruk alıyorum. Bizim kutumuz senin kutun olmus,bizim
urugumuz (tohumumuz) olmustır. Tanrı sana yer verip buyurmustur. Ben sana basımı ve kutumu veriyorum.'
Vergi verip dostluktan çıkmam.' dedi. Oguz Kagan yügüdün sözünü yahsı gördü. Sevindi güldü ve dedi ki: 'Bana
çok altın yolaldın. Sehri iyi sakla' dedi. Onun için onu aklap ad koydu. Dostluk kıldı. Yine çeri ile Oguz Kagan
Ýtil dene ırmaga geldi. Ýtil denen büyük bir ırmaktır. Oguz Kagan onu gördüve dedi ki : 'Ýtilin suyundan nasıl
geçecegiz'dedi. Orduda bir iyi beg vardı. Onun adı Ulug Ordu Beg idi. Uslı (akıllı) .... Bir erdi. Gördü ki bu
yerde pek çok dallar,pek çok agaçlar var. O agaçları kesti. Agaçlar yattı,geçti,Oguz Kagan sevindi,güldü ve dedi
ki: 'Ey ey,sen burada beg ol. Sana Kıpçak densin. Beg ol'dedi. Tan attıkta Oguz Kagan bir aygıra binerdi. O
aygırı pek çok severdi. Yolda aygır gözden yitip gitti. Burada ulu bir dag vardı. Een üstte don ve buz vardır.
Onun bası soguktan apaktır. Onun için adı Buz Dagdır. Oguz Kaganın atı Buz Dagın içinde kaçıp gitti. Oguz
Kagan bundan çok eziyet ve sıkıntı çekti. Orduda bir büyük kahramana beg vardı. Hiç birseyden korkmazdı.
Yürümeye,soguya dayanıklı bir erdi. Ýste o beg daglara girdi,yürüdü. Dokuz günden sonra Oguz Kagan'a aygırı
getirdi. Buz daglarda çok soguk oldugundan o beg karla sarınmıstı. Apak idi. Oguz Kagan sevinçle güldü. Dedi
ki:' Ey,sen burada beglere bas ol,Karluk sana ebedi yen ad olsun' dedi. Çok mücevher bagısladı. Ýleri gitti. Yine
yolda büyük bir ev gördü. Bu evin damı altından idi. Pencereleri dahi gümüsten,çatıları demirden idiler. Kapalı
idi. Açgıç (anahtar) yoktu. Çeride bir iyi,becerikli er vardı. Onun adı Tümürtü Kagul idi. Ona yarlık kıldı ki: '
Sen burada kal,aç! Kalıp açtıktan sonra orduya gel' dedi. Bundan dolayı ona Kalaç ad koydu. Ýleri gitti. Yine bir
gün gök tüylü,gök yeleli erkek kurt yürümeyip durdu. Oguz Kagan dahi durdu. Çadır kurdu. Tarlasız bir yazı
(Ova) yer idi. Buraya Çürçet derlerdi. Büyük bir yurt ve halk idi. At sürüleri çok;öküz,buzagıları
çok;altın,gümüsleri çok;mücevherleri çok idiler. Burada Çürçet Kaganı,halkı Oguz Kagana karsı geldiler.
Vurus,dokus basladı. Oklarla,kılıçlarla vurustular. Oguz Kagan üstün geldi. Çürçet kaganı bastı. Öldürdü. Basını
kesti. Çürçet halkını kendi agzına bakındırdı. (kendine tâbi etti). Vurustan sonra Oguz Kaganın
çerisine,nökerlerine,halkına o kadar büyük mal düstü ki yüklemekle,getirmekte at,katır,öküz azlık oldu. Burada
Oguz Kaganın çerisinde uslu (akıllı),iyi bir becerikli kisi vardı. Onun adı Barmaklıg Çosun Billig idi. Bu
becerikli,bir kagnı yaptı. Kagnı üstüne malları koydu. Kagnının basına hayvanları koydu. Çektiler,gittiler.
Nökerlerin halkın hepsi bunu gördüler. Sastılar. Kagnılar dahi yaptılar. Bunlar yürümekte iken kanga kanga diye
ses veredurdururlardı. Güldü ve dedi ki : ' Kanga kanga ile cansızı canlı yürütsün.Kangaluk (kanklı) sana ad
olacak. Bunu kanga belli etsin' dedi,gitti. Ondan sonra yine bu gök tüylü,gök yeleli erkek kurt ile Sındu (Sind?)
Tangut ve Sagam )Sam?) tarafından atlanıp gitti. Çok vurustan,çok dokustan sonra oraları aldı. Kendi yurduna
ekledi. Yendi. Bastı. Yine dısarı kalmasın,belli olsun ki cenup tarafında Barkan denen bir yer vardır. Ulu varlıklı
bir yurttur. Çok sıcak bir yerdir. Buranın çok geyikleri (dört ayaklı av hayvanları) çok kusları vardır. Altını
çok,gümüsü çok,mücevherleri çoktur. Halkının yüzü kapkaradır. Ýste bu yerin kaganı Masar denen bir kagandı.
Oguz Kagan onu yendi. Yurdunu aldı. Gitti. Onun dostları çok kaygu buldular. Oguz Kagan üstün geldi. Sayısız
nesneler,at sürüleri aldı. Yurduna,evine indi,gitti. Yine dısarı kalmasın ki,belli olsun ki Oguz Kaganın yanında
ak sakallı,bez saçlı,uzun akıllı bir kart kisi vardı. Anlayıslı,dogru bir erdi. Tüsimel (nazır ,vekil) idi. Onun adı
Ulug Türk idi. Günlerden bir gün uykuda bir altın yay gördü ve üç gümüs ok gördü. Bu altın yay gün
dogusundan tâ gün batısınacak uzanmamıstı. Bu üç gümüs ok simale gidiyordu. Uykudan sonra düste gördügünü
Oguz Kagana bildirdi ve dedi ki: 'Ey Kaganım! Sana hayat hayırlı olsun! Ey Kaganım sana ömür hayırlı olsun!
Gök Tanrı düsümde verdigini getirsin. Diledigi yeri uruguna verdirsin.' dedi. Oguz Kagan,Ulug Türkün sözünü
yahsı gördü. Ögüdünü diledi. Ögüdüne göre kıldı. Ondan sonra ertesi gün oldukta agaları (büyük kardesler)
,inileri (küçük kardesleri) buyruk verip getirdi ve dedi ki: 'Ey ! Benin gönlüm av diliyor. Kocamıs oldugumdan
benim cesaretim yoktur. Gün,Ay,Yıldız dogu tarafına siz varın. Gök,Dag,Deniz batı tarafına siz varın' dedi.
Ondan sonra üçü dogu tarafına vardılar ve üçü batı tarafına vardılar. Gün,Ay,Yıldız çok geyikler (dört ayaklı av
hayvanları) ,çok kuslar avladıktan sonra yolda bir altın yay buldular. Aldılar. Atalarına verdiler. Oguz Kagan
sevindi. Güldü ve yayı üç parça etti ve dedi ki:'Ey agalar (büyük kardesler) ! Yay sizin olsun. Yay gibi okları
gögecek atın' dedi. Yine ondan sonra Gök,Dg,Deniz çok (dört ayaklı av hayvanları),çok kuslar avladıktan sonra
yolda üç gümüs ok buldular. Aldılar. Atalarına verdiler. Oguz Kagan sevindi. Güldü ve okları üçüne ülestirdi ve
dedi ki: 'Ey iniler (küçük kardesler)! Oklar sizin olsun. Yay oku attı. Siz oklar gibi olun'dedi. Yine ondan sonra
Oguz Kagan ulu kurultayı çagırdı. Nökerlerini,halkını buyruk verip çagırdı. Gelip mesveret edip oturdular. Oguz
Kagan büyük ordu ................(1) sag yanda kırk kulaçlık agaç (direk) diktirdi. Onun basına bir altın tavuk koydu.
Ayagına bir ak koyun bagladı. Sol yanına kırk kulaçlık agaç (direk) diktirdi. Onun basına bir gümüs tavuk
koydu. Ayagına bir kara koyunu bagladı. Sag yanda Boz Oklar oturdu. Sol yanda Üç Oklar oturdu. Kırk gün,kırk
gece yediler,içtiler. Sevinç buldular. Ondan sonra Oguz Kagan ogullarına yurdunu ülestirip verdi ve dedi ki :'Ey
ogullar! Ben çok yasadım. Çok savaslar gördüm. Cıda ile çok ok attım. Aygır ile çok yürüdüm. Düsmanları
aglattım. Dostlarımı güldürdüm. Gök Tanrıya borcunu gördüm. Sizlere de yurdumu veriyorum' dedi.
Kun - Oguz destanının,yukarıya aldıgımız,islâmiyetten önceki sekli asagı yukarı 13'üncü asırda,müslüman
olmayan Türkler arasında kagıda geçirilmistir. Fakat bu da herhalde bu destanın es eski sekli degildir. Ýçinde
Urum Kagan adı altında Rumlardan yani Romalılardan bahsolunması,keza Uruz ve Saklap adı ile Rus ve
Ýslavların zikredilmesi bu destan parçasının dahi epeyce degisikliklere ugradıgını gösteriyor. Bununla berbaer
simdi gösterecegimiz islâmiyetten sonraki sekle bakılırsa daha az bozulmustur. Bilhassa boz kurtun orduya
rehberlik etmesi ve gökten mavi ısıgın inmesi gibi motifleri tasıması bakımından bu destan,aslına oldukça yakın
sayılabilir.
Ýslâmiyetten sonraki sekil
Ýslâmiyetten sonraki sekil de 13'üncü asırda tesbit olunmustur.Fakat müslüman Oguz Türkleri arasında okunan
Oguznâmelerden alındıgı için az çok degismistir. Bununla beraber bazı yerleri,Ýslâmiyetten önceki sekle
göre,tarihe daha çok benzerlik gösteriyor. Her halde bu Oguz destanı Türkler arasında çok tanınmıstı. Genis
ülkelerde otutan Türkler arasında çok tanınmıstı. Genis ülkelerde oturan Türkler arasında okunup söylendigi için
birbirinden farklı muhtelif sekilleri meydana gelmisti.
Ýslâmiyetten sonraki sekil sudur:
Yeryüzünde büyük tufan olduktan sonra Nuh'un gemisi Musul civarındaki Cûdî dagının üstüne oturdu.
Ýçindekilerin hepsi hastalanıp öldüler. Yalnız Nuh,üç oglu ile üç gelini sag kaldılar. Nuh,üç oglundan 'Hâm'ı
Hindistana'a,'Sâm'ı Ýran'a,'Yafes'i de simal'e gönderdi. Yafes simale varıp Edil ve Yayık ırmakları yakalarında
250 yıl oturdu. Öldügü zaman büyük oglu Türk,yerine geçti. Türk pek bilgili,pek uslu idi. Babasının ölümünden
sonra birçok yerleri dolastı. Sonunda Isık Göl civarını begenip orada yerlesti. Ýlk önce çadırı yapan padisah
budur. Türk ölürken padisahlıgı büyük oglu Tutuga bıraktı. Tutuk akıllı,kudretli,adaletli padisahtı. Bir gün avda
bir geyik vurdu. Kızartıp yerken bir et parçası yere düstü. O eti yerden alıp yerken pek lezzetli buldu. Meger
orası tuzlakmıs. Ondans onra yemeklere tuz koynagı icat etti. 240 yıl yasadıktan sonra öldü. Yerine oglu Ýlçe
Han geçti. O da çok yıllar padisahlık ettikten sonra ölüp yerine Dib Bakuy (Dib Yavkuy) geçti. Çok yıllar güzel
günler görerek padisahlık etti. Ondan sonra oglu Kuyuk Han, ondan sonra da onun oglu Alınca Han tahta geçti.
Alınca Han zamanında oglu,kızı veya bir kıymetlisi ölse onun heykelini yapıp saklardı. Ara sıra o heykeli öpüp
sevip oksayarak bu falanın heykelidir derdi. Bu bebegin önüne yemeginin ilk lokmalarını koyarlardı. Yüzlerini
gölerini bebege sürüp önünde yere egilirlerdi. Ýste böylelikler haberleri olmaksızın puta tapar oldular. Alınca
Han'ın ikiz ogulları vardı. Büyügünün adı Tatar, küçügünün adı Mogol idi. Alınca Han kocayınca ülkesini bu iki
ogluna ülestirdi. Büyük oglu Tatar Han kendi ülkesinde bir çok yıl hanlık ettikten sonra öldü. Yerine kendi
neslinden yedi kisi sırasıyla geçtiler. Bunlar sırası ile Buka Han, Yalınca Han,Adlı Han,Atsız Han,ordu
Han,Baydu Han,Sevinç Han idiler. Baydu Han zamanına kadar Tatar Hanları ile Mogol Hanları arasında savas
olmazdı. Düsüncesiz bir genç olan Baydu, Mogol hanlarına savaç açtı fakat öldü. Yerine geçen Sevinç Han
zamanında savaslar kızıstı. Alınca Hanın küçük oglu olan Mogol han'a gelince: Uzun yıllar hanlık etti. Dört oglu
vardı:Kara Han, Uz han , Küz Han, Kür Han. Uz Han,Uun ogul Han ölürken yerine büyük oglu Kara Han'ı
bıraktı.
Kara Han zamanında bütün Mogollar kâfir olmuslardı. Kara Hanın büyük karısından bir oglu oldu.
Aydan,günesten güzeldi. Üç gün,üç gece anasının memesini emmedi. Her gece anasının düsüne girer,'hak dine
gelmezsen,sütünü emmem'derdi. Anası,Tanrı'nın birligine iman getitince zıplama ÝNSAF!... meme emmege
basladı. Anası ne düsünü,ne de hak dini kabul ettigini kimseye söyleyemedi. Çünkü Kara Han çagında halk o
kadar kâfir olmustu ki baba ogulun hak dine girdigini isitse hemen öldürürdü. O zaman Mogollarda ogul bir
yasına varmayınca ad koymazlardı. Oglu bir yasını bitirince Kara Han ülkeye haber saldı. Ziyafet yaptı. Çocugu
meclise getirip beglerine:'Oglum bir yasına geldi;ne ad koyacaksınız'diye sordu. Begler cevap vermeden çocuk
söze gelip:'Benim adım Oguzdur'dedi. Bunun üzerine herkes sasıp:'Madem ki bu çocuk kendi adını kendi
koydu.ona bundan güzel ad olamaz'dediler. Onu Oguz adı ile tanıdılar. Çocuk Allah,Allah diye bagırıyordu.
Ýsitenler:'Bu çocuk ne dedigini bilmez'dediler. Çünkü Allah kelimesi Arapça olup Mogollar bu kelimeyi
isitmemislerdi. Tanrı Oguzu evliya yaratmıs adını onun diline ve gönlüne koymustu. Oguz büyüyünce Kara Han,
Uz Han'ın kızını ona zevce olarak aldı. Oguz Han,karısına yalnız iken :'Seni beni yaratan Allahtır. Onu var
bil,bir bil,onun buyrugundan çıkma'dedi. Kız kabul etmedi. Ooguz da ondan ayrı yasadı. Hiç konusmadı. Bir
zaman sonra Kara Han'a dediler ki:'Oglun karısını sevmez. Evlendiginden beri de bir yerde yatmaz' Bunun
üzerine ona Küz Han'ın kızını verdi. Oguz ona hak olan Tanrıya tapınmasını teklif etti. O da kabul etmedi. Oguz
ondan da ayrı yasadı. Bir kaç yıl sonra çıkmıstı. Dönüp gelirken bir su kıyısına ugradı. Orada çamasır yıkayan
bir takım kadınlar gördü. Onların arasında amcası Kür Han'ın kızını da gördü. Birisini gönderse sırrı ortaya çıkar
diye korkup kızı bir köseye çagırdı. And verdikten sonra 'Babam bana iki kız alıverdi. Fakat ben onları
sevmedim. Sebebi: Ben hak yolundayım. Onlar kâfirdir. Hak din'e gelin dedim,kabul etmediler. Sen kabul etsen
seni alırdım'dedi. Kız :' Sen ne yolda olursan ben de o yolda olurum' dedi. Bunun üzerine Oguz babasına söyledi.
O da bu kızı büyük bir dügün yaparak ogluna verdi. Oguz onu pek çok severdi. Böylece pek çok yıllar geçti. Bir
gün Oguz uzak bir yere ava gitti. Kara Han bütün karılarını,gelinlerini çagırmıs,yemek yiyiyorlardı.
Konusurlarken karısına Oguz Han'ın ilk karıları sevmeyip sonuncusunu sevdiginin sebebini sordu. Karısı:'Ben
bilmem,gelinler bilir'dedi. Han gelinlerinden sordu. Büyük gelini:'Oglunuz bir Tanrı var dedi . Bizi de o yola
götürmek istedi. Biz kabul etmedik. Üçüncü gelin kabul etti. Onun için oglunuz onu çok sever'dedi. Bunu
üzerine Kara Han begleri çagırıp bir meclis kurarak konusup danıstı. Oguzun avda tutulup öldürülmesine karar
verdi. Kara han adamlar gönderip ava çıkacagını,çabuk gelmelerini hizmetçilere bildirdi. Oguz'un küçük karısı
da bu sözü isitmisti. Hemen emin bir adam saldırıp isi Ogzuz'a bildirdi.
Oguz hemen yurda adamlar gönderip:' Bama çeri topluyor.Üzerime gelip beni öldürecekler . Beni seven bana
gelsin,onu seven ona gitsin' diye haber saldı. Ahalinin çogu Kara Han tarafına gitti. Azı Oguz Han tarafına geçti.
Kara Hanın ini (küçük kardes) lerinin bir çok ogulları vardı. Hepsi Oguz tarafına geçti. Bu kimsenin usuna
(aklına) gelmezdi. Oguz Han bunlara Uygur adını verdi. Ötekiler kaçtılar. Savasta Kara Han'a bilinmeyen bir
taraftan bir ok gelip onu öldürdü. Oguz han babasının tahtına oturdu. Milleti hak dine çagırdı. Gelenleri bıraktı.
Gelmeyenleri öldürüdüp çocuklarını tutsak etti. Kara Han tâbi bir çok boyları vardı. Bunların küçükleri bir
büyük boyun çevresinde toplanırlardı. Kara Han'ın hak dini kabul eden boyları Oguz Han'a kosuldu. Kâfirlikte
kalanlar baska hanlara kosuldular. Oguz Han her yıl Mogol elindeki hanlarla vurusur,yenerdi. Sonunda hepsini
zaptetti. Oradan kaçıp kurtulanlar Tatarlar hanına sıgındılar. Tatarlar o zaman Cürcüt yakınlarında otururlardı.
Cürcit denen yer büyük bir yer olup köyleri, sehirleri vardı. Hatayın simalinde idi. Hintliler ve Acemler oraya
Çin derler. Oguz Han bu yurdun üzerine yürürdü. Tatar hanı da büyük bir çeri ile Oguz hanı karsıladı. Oguz Han
yendi. O kadar ganimet aldı ki yükletecek hayvan bulamadı. Orada bir hünerli kimse vardı. Bir araba yaptı.
Herkes de onun gibi arabalar yapıp malları yüklettiler. Arabaya Kank(kagnı) dediler. Önce arabanın ne kendisi,
ne de adı yoktu. Kank denmesinin sebebi yürüken kank,kank etmesidir. Ýcat eden adama da Kanklı adını verdi.
Kanklı boyu bunun neslindendir.
Oguz han yetmis iki yıl Mogollar ve Tatarlarla vurustular. Yetmis üçüncü yıl hepsini hak dine getirip itaata aldı.
Bundan sonra Hıtay(Hatay),Cürcit,Tangut ve Kara Hıtayı aldı. Kara Hıtay genis bir ülke olup ahalisi Hintliler
gibi karadır. Mogolistandan baslayıp Hindistanla Hıtay arasında cenuba dogru uzanıp Büyük denize (Okyanusa)
dayanır. Bu deniz kıyısındaki yüksek daglarda bir çok boylar vardı. Bunların padisahının adı Ýt Barak idi. Oguz
Han, Ýt Barak han üzerine yürüdü. Fakat Ýt Barak Han üstün geldi. Oguz Han kaçtı. Savas alanından beri yanda
akan iki büyük ırmagın arasına sıgınıp kaçan ordusunu topladı. O zamanlar büyük padisahlarca âdet idi ki uzak
bir savasa giderlerken karılarını da birlikte alırlardı. Nökerleri de böyle yapardı. Oguz Han'ın bir begide karısını
alıp gelmisti. Savasta öldü. Fakat karısı kaçıp ordugâha geldi. Gebeligin sonunda oldugundan gelir gelmez agrısı
tuttu. Ortalık pek soguktu. Barınacak bir yer yoktu. Çürük bir agacın içine bir girip oglan dogurdu. Oguza haber
verdiler. Oguz:'Bunun babası bizim hizmetimizde öldü. Tasacısı yoktur. Benim oglum olsun'dedi. Adını Kıpçak
koydu. Eski Türk dilinde Kıpçak içi bos agaç demekti. Kıpçak,Oguzun yanında büyüdü. Genç bir yigit oldugu
zaman Uruslar,Ulaklar,Macarlar,Bbaskurtlar henüz hüküm altına alınmamıslardı. Oguz han Kıpçaga yetecek
kadar çeri ve nöker verip Tin (Don) ve Edil ırmakları tarafına yolladı. Kıpçak orada üç yüz yıl hüküm sürdü.
Bütün Kıpçak Eli onun neslindendir.
Oguz Han , Ýt Baraga yenildikten on yedi yıl sonra yine üzerine varıp vurustu. Yenip Ýt Barak Han'ı öldürdü.
Yurdunu aldı. Halkını hak dine getirdi. Gelmeyenleri kesip çocuklarını tutsak ederek yurduna döndü. Sonra
Mogollar ve Tatar çerisini toplayıp Talas ve Sayrama geldi. Taskent , Semerkand ve Buhara padisahları saf
düzüp vurusmaga kıyısamadıklarından büyük sehirlerle sarp kalelere sıgındılar. Sayram ve Taskenti Oguz Han
bizzat kusatıp aldı. Türkistana,Aandıcana ogullarını yolladı. Oonlar da altı ayda oralarını alıp koyduktan sonra
Oguz han Buharayıı ,Belhi, Semerkandı aldı. Oralara da valiler tayin etti. Sonra Gur ülkesine yürüdü. Bu son
yürüyüs kısın olmustu. Daglar karlarla örtülü idi. Çeriler güçlükler yürüyorlardı. Han,kimsenin arkada
kalmaması için buyruk verdi. Böylelikler ilerleyip oraları da aldı. Yaz gelince çerisini saydı. Eksikti. Sebebini
sordu. Bilen yoktu. Eksikler bir zaman sonra gelip hanın huzuruna çıktılar. Han nerede olduklarını sordu. '
Arkadan geliyorduk. Bir gece çok kar yagdı. Geçemeyip orada kaldık. Aatlarımız develerimiz öldü. Bahar
olunca yaya olarak geldik' dediler. Oguz Han buyurdu: ' Onlara Karluk adını verdiler. Karluk boyu bunların
neslidir. Bundan sonra Kâbil ve Gazneyi aldı. Sonra Kesmir üzerine yürüdü. O sırada Kesmirde padisahlık eden
kimsenin adı Yagma idi. Kesmirin büyük ırmakları,yüce dagları çok oldugundan onlara arka verip bas egmedi.
Bir yıl savas oldu. Ýki yandan da çok kimseler öldü. Sonunda Oguz Han, Kesmiri de alıp Yagmay,ı öldürdü.
Çerisini kılıçtan geçrid. Bir zaman orada oturduktan Bedahsan üzerinden Semerkanda geldi. Oradan Mogolistana
dönerek varıp evine girdi. Bir yıl yurdunda durduktan sonra,milletine Ýran üzerinden yürüyecegini ,bir kaç yıl
sürecek bir hazırlık görmelerini buyurdu. ikinci yıl yola çıkıp Talas sehrine vardı. Ordusunun sonuna kadar
adamlar koymustu ki yorgun,aç ve yolunu sasırmıs olanları orduya getirdiler. Bir gün bunlar ailesi ile birlikte
buldukları bir adamı alıp bana getirmilerdi. Han ondan niçin arkaya kaldıgını sordu. O da söyle cevap verdi.
:'Azıgımın azlıgından çerinin gerisinden geliyordum. Karım gebe idi dogurdu. Açlıktan anasının sütü çocuga
yetmiyordu. Böylece yürüyorduk. Bir çayın kıyısında gördüm ki bir çakal bir süglügü yakaladı. Çakala bir
agaçla vurdum. Süglünü bırakıp kaçtı. Süglünü alıp kebap edip kadına veriyordum. Arkada kodugumuz kisiler
raslayıp beni size getirdiler'. Han ona at,azık ve mal verip ordu ile gelmesini söyledi ve ona 'kal,aç' dedi. Simdi
Kalkaç denilen boy onun neslindendir. Oguz Han Talastan Semerkanda ve Buharaya gelip Amu suyundan geçip
Horasan'a vardı.
O sırada Ýranda büyük bir padisah yoktu. Keyûmers ölmüstü. Hûsengi henüz padisah etmemislerdi.
Oguz,Horasanı aldı. Ondan sonra Iragı,Azerbaycan'ı,Ermenistan'ı,Sam'ı.Mısır'ı aldı. Bu ülkelerin kimini savasla
aldı;kimi savassız bas egdiler. Oguz Han Sureyede iken bir gün gizlice nökerine bir altın yayla üç ok verdi.
'Dogruca git! Çölde insan ayagı basmamıs bir yere yayı göm. Fakat bir ucunu dısarda bırak. Sonra batıya göm.
Yayı gömdügün gibi oklarıda orada göm.'dedi. O nöker,buyrugu yerine getirip geldi. Bir yıl sonra üç büyük ogul
Gün,Ay ve Yıldızı çagırıp dedi ki:'Bir yabancı yurda geldik. Ýsim çok. Av avlamaya vaktim yok. Dogudaki çölde
av çokmus. Nökerlerinizi alıp oraya gidin. Avlanıp gelinç' Bunlardan sonra adları Gök,Dag ve Deniz olan üç
küçük oglunu çagırtıp onlara da aynı sözleri söyledi ve batıya yolladı. Bir nice günden sonra büyük ogulloarı bir
altın yay ve bir çok av ile,küçükleri de üç ok ve bir çok av ile geldiler. Oguz Han bu av etlerine daha bir çok etler
katıp halka bir ziyafet verdi. Yay ve okların bulunmasını tabir ettirdi. Onları ogullarına verdi. Üç büyük oglu
yayı bölüp birer bölümünü aldılar. Küçüklerin her biri de bir ok aldılar. Oguz Han, aldıgı ülkelerde bir çok yıllar
oturup düsmanlarını yok edip dostlarını sevindirdikten sonra bu ülkelere valiler koyup yurduna döndü. Ogulları
ve ordusu ile sagesen düdügünden büyük bir toy hazırlamalarını buyurdu. Büyük bir çadır yaptırıp her direginin
basına altın kaplattı. Kıymetli taslarla süslendi. Altı ogluna çok ögütler verip yarar bilgiler ögretti. Sehirler ve
ülkeler verdi. Ogulları ona gerçekten ogulluk yapmıslar,savaslarda kuvvetli olmuslardı. Bundan sonra
nökerlerinin yararlık götermis olanlarına , köyler,çehirler,sıgırlar verdi. Oguz Han ogullarına dedi ki :'Siz üç
büyük oglum,altın yay bulup getirdiniz. Kırıp bozularak paylastınız. Sizin adınız Bozok olsun. Neslinize de
paylastınız. Siz adınız Bozok olsun. Neslinize de Bozok desinler. Siz küçükler ,üç ok buldunuz. Sizin adınız
neslinizin adı da Üç ok olsun. Bu ok ve yayın blunması insandan degil,Tanrıdandır. Öyle buyurdu. Bizden önce
geçen milletler yayı padilah alâmeti bilirler,okları da padisahın elçisi sayarlardı. Çünkü yay oku hangi tarafa
yollarsa o tarafa gider. Yani padisahın elçisi gibidir. Size buyuruyorum. : Ben ölünce yerime büyük oglum Gün
geçsin. Onun da yerine geçecek olanlar içlerinde tahta lâyık biri bulundukça daima ve dünya durdukça
Bozoklardan seçilsin. Öteki Bozoklar onun sagında otursun. Üç oklar da sol olsunlar ve kıyamet gününe kadar
nökerlige razı olsunlar' Oguz Han yüz on altı yıl padisahlık edip Tanrı rahmetine gitti. Oguz Han'ın veziri Uygur
aksakallarından birinin oglu, Irkıl Hoca adında biri idi. Oguz Han ölünceye kadar veziri hep Irkıl Hoca idi.
Akıllı,çok bilgili idi. Gün Han da onu vezir yaptı. Ölünceye kadar Irkıl Hocanın sözünden çıkmadı. Irkıl Hhoca
uzun ömür sürdü. Bir gün Gün Han ile yalnızdı. Ona dedi ki: ' Baban yüz on altı yıl hüküm sürdü. Hiçbir yazın
sıcagında gölge altında, hiçbir kısın sogunda evinde uyumadı. Kılıç çalıp nice yurtlar açıp sizin hükmünüz altına
koydu. Siz altınız ve sizden dogacak olanlar hep bir agız olup iyi geçinirseniz bu ülkeler daima elinizde kalır.
Aranızda anlasmazlık çıkarsa,degil bu alınan yerler,atadan kalıp duran yurtlar elden çıkar. Malınızda,canınızda
gider.' Gün Han ona:'Babama ögütler ,akıllar verirdiniz. Siz benim babam yerindesiniz. Neyi hos görürseniz onu
yaparım'dedi. Bunun üzerine Irkıl Hoca dedi ki:' Babanız size çok seyler bıraktı. Siz altısınız. Her birirnizin dört
oglu var. Demek hepiniz otuz sehzadeesiniz. Beni korkutan birsey var ki dünya malı aranıza fesat sokmasın. Ben
sürü,mal bütün serveti onlara verecegim. Ad,lâkap ve mühüre malik olarak onlar da mümtaz olsunlar. Paylarını
alınca aralarında kavga çıkmaz. Aranızda savas ve haksızlık olmaz. Nesilleri de daima hak yolunda yürürler'.
Gün Han,Irkıl Hocanın sözünü kabul etti. Büyük,küük herkes toplandılar. Oguz Hanın bıraktıgı serveti,ülkeleri
büyüklere çok,küçüklere az olmak üzere sehzadelere ülestirdi. Nikâhlı kadınlardan dogan bu yirmidört
sehzadeden baska odalıklardan olma bir çok çocuklar da vardı. Onlara da yakısır seyler verdi. Sonra Oguz Han'ın
yaptırdıgı altın evi diktirdi. Bunun sag ve soluna da altısar ak çadır kurdurdu. Sag tarafta kırk kulaç boyunda bir
agaç diktirdi. Bunun basına bir altın tavuk taktırdı. Hanın buyrugu ile Bozoklar ve adamları dolu dizgin atlarını
sürerken ok ile altın tavuga,Üç Oklar da aynı ile gümüs tavuga nisan attılar. Vuranlara ödüller verdi. Gün Han da
babası gibi dokuz yüz deve ve dokuz yüz koyun kesip dokuz havuza rakı,doksan havuza kımız doldururtup
büyük bir toy çekti. Kırk gün kırk gece eglendiler. Gün Han yetmis yıl hükümet ettikten sonra Ay Han'ı yerine
oturtup öldü. Ay Han iyi,adil,bilgin ve sert bir padisahtı. Babasının ve agabeyinin ögütleriyle ve onların
yollarından yürüdü. Kendisinden sonra Yıldız Han padisah oldu. Bu Yıldız Han,öncekinin küçügü olan Yıldız
Han degildir. Bbunun Ay Hanın nesi oldugu bilinmiyor. Bir çok yıl padisahlıktan sonra tahtını oglu Mengliye
verdi. Bu da bir çok yıllar yasayıp nice et yedi, kımız içti. Nice kürkler giydi. Ay gibi,gün gübü güzelliklerle
yattı. Yel gibi uçan atlara binip gönlünün istedigi yerlerde gezdikten sonra öldü. Mengli Han'ın yerine Deniz Han
geçti. Bu da çok yıl padisahlık etti. Uzun ömür sürdü. Kocadıgında tahtını oglu Ýl Han'a verip kendisi Tanrıya
tapınmakla gün geçirdi.
Kun - Oguz destanının iki sekil arasındaki en büyük ayrılık Ýslâmiyetten sonrakinin daha tafsilatlı olmasıdır.
Aradaki farkların mühim bir sebebide herhalde ayrı ayrı yerlerde kagıda geçirilmesidir. Tarihçe Türklerin en
büyük fütuhat devirleri Kunların ilk çaglarıdır. Destandaki Oguz Hanla babası Kara Han Kun tarihinde
gördügümüz Mete ( Motun) ile babası Tuman Yabgu'dan baskası olamaz. Metenin babası ile çarpısmasına bir
kadın sebep olmustu. Destanda da bu çarpısmaya kadınlar sebep oluyor. Kara Han'ı, Oguz ordusu öldürmüstü.
Mete, Hazar denizinin simaline kadar gitmisti. Oguz Han da hemen bütün Asyayı zapediyor. Mete,ülkesini yirmi
dört bölüme ayırmıstı. Oguz Hanın ülkesi yirmi dört torunu arasında bölüsülmüstür. Bütün bu benzeyisler bu
destanın Kunlar devrine ait oldugunu açıkça gösteriyor. Gerçi Mete ( Motun) ve Tuman adları ile Oguz Hhan ve
Kara Han adları birbirine hiç benzemiyor. Fakat millâttan önce 3-2'inci asırların vukuatı millâttan sonra 13'üncü
asra kadar,yani kagıda geçirilinceye kadar aradan 15 asırlık bir zaman geçmistir ki bu kadar uzun bir çagda bir
takım has isimlerin büsbütün degismesini gayet tabiî görmek icap eder. Herhalde Oguz Han veya Oguz Kagan
yani ' Oguzların hanı veya kaganı' seklinde anlamak daha dogru olur. Nitekim Orhun abidelerinde de 'Türk
kagan' demek 'Türk kaganı' demektir. Bbununla beraber Mete ( Motun) ve Ttumanın adları tamamıyla
unutulmustur da denilemez. Mesela 15'inci asırda Türkiyede Enveri tarafından yazılan Düsturnâme adlı manzul
tarihte Osmanlıların en büyük atasının adı Oguz Tümen Handır. Demek ki Tumanın adı 15'inci asra kadar
Türkiye Türklerinde saklı kalmıs fakat oglunun hatırası ile karıstırılmıstır. Keza 11'inci asrın ilk yarısında ölen
büyük islâm bilgini Elbîr3uni de El- Cemâhir adlı basılmamıs eserinde, Kesmir yanındaki Türklerden
bahsederken, Hindistanda fütuhat yapan Metli adlı bir padisaha ait rivayetlerin bu Türklerde saklandıgını
söylüyor. Destanlara Oguz Han diye geçen bu kahraman asıl adının ne oldugunu iyi bilmiyoruz. Çinliler
tarafından süphesiz az veya çok degisik olarak tesbit edilen ve Avrupa bilginleri tarafından Mete ise,Kâbil
Türklerinin Meti dedikleri padisahın bu olduguna hükmetmek yablıs olmaz. Çünkü Oguz Han dedigimiz
kahraman fütuhatına istirak eden veya istirak eden Türklerin herhangi bir suretle olursa olsun tesirinde kalan
Türklerde bu isim pek âlâ on birinci asır baslarına kadar kalmıs olabilir.
Siyenpi Destanı
Ýkinci asrın ortasında büyük bir ün kazanmıs bir Siyenpi kahramanı olan ve adı Çin tarihlerinde Ta-se-hoay diye
geçen Siyenpi yabgusu hakkında su kısa destan vardır:
Mo-lo-heu adında bir Siyenpi,cenup Kkunlarının ordusunda üç yıl askerlik yaptı. Bu müddet arfında karısı bir
çocuk dogurarak adını Tan-se-hoay koydu. Mon-lo-heu yurduna dönüp çocugu görünce büyük bir öfkeye
kapılarak kadını da ,çocugu da öldürmeye kalktı. Kadın ise bir gün büyük bir gök gürültüsünden korkarak göge
bakınca agzına bir dolu tanesi dütügünü ve bundan gebe kalarak on ayda bu çocugu dogurdugunu söyledi. Molo-
heu bu harikalı ise inanmıs görünmekle beraber çocugun yüzüng görmek istemedi. Anası da onu gizlice
büyüttü. Çocuk on bes yaslarına geldigi zaman bir gün kendi sürülerini yagmaya gelen haydutlarla o kadar
kahramanca çarpıstı ki hemen büyük bir ün kazandı. Yanına bir çok yigit toplandı.
Siyenpilerin tarihi bir sahsiyeti olan Tan-se-hoey için söylenen bu destanda öteki destanlara göre bir zayıflık
göze çarpmaktadır. Burada Siyenpi kahramanına harikulade bir dogus isnad olunmaktadır. Destanın fakir
olmasının bir sebebi de tesekkülünden hemen biraz sonra Çin tarihçileri tarafından tesbit olunmus olmasıdır. Bu
yüzden destan zenginlesmeden kagıda geçirilmistir. Bununla beraber bu destan bu sekliyle bugünkü Altay
Türklerinin Töles ve Mundus uruklarında yasamaktadır.
Gök Türk Destanı
Gök Türk destanının da bugün birbirinden farklı üç seklini birliyoruz. Ýlk ikisinde bize Çin tarihlerini bildiriyor.
Üçüncü sekil ise Ergene Kon adını tasımaktadır ve Kun - Oguz destanının son kısmı olarak 13'üncü asırda tesbit
edilmis bulunmaktadır. Bu üç sekil sunlardır:
1- Kunlarla aynı soydan olana Türkler Kun ülkesininin simalindeki So ülkesinden çıkmıslardır. Basbugları
'Kapangu'nun on altı kardesi vardı ki bunlardan birsinin anası bir kurttu. Kurttan dogmus olan 'I-uhe-ni-suay-tu'
rüzgarlara ve yagmurlara hükmediyordu. Düsmanları kardeslerini yok ettiler. Fakat o,harikuladelik sayesinde
ölümden kurtuldu. Ýki zevcesi vardı. Biri yaz Tanrısının,biri Kıs Tanrısının kızı idi. Bunlardan ikiser oglu
olmustu. Millet bu çocukların en büyügü olan 'No-tu-lu-se'yi hükümdar yaptı. O zaman 'Türk' adını aldı. Bunun
on zevcesi vardı. Çocuklarından her biri analarının adını almıstı. 'A-hien-se' bu çocuklardan biri olup anasının
adı olan 'Kurt=Asena'adını almıstı.
2- Türkler ilk önce batı denizinin (ihtimal ki Hazar denizinin) batı kıyılarında oturuyorlardı. Komsu bir millet
bunların hepsini yok etti. Yalnız bir genç sag kaldı. Onu öldürmeye kıyısamayarak ellerini ayaklarını kesip
büyük bir bataklıga bıraktılar. Burada bir disi kurt ona baktı. Yiyecek getirdi. Bu sırada disi kurt ondan gebe
kaldı. Komsu milletin hükümdarı bu son kalan genci de öldürmek için bir asker yolladı. Asker gittigi zaman
kurtu gencin yanında gördü. Kurt,bir Tanrı kendisine yardım ediyorum gibi,genci alarak denizin tarafına geçirip
bir daha üstüne indi. Bu dag Kau-çang ülkesinin simal batısında idi. Dagın eteginde bir magara vardı. Kurt oraya
girdi. Orada yesilliklerle dolu ve iki yüzlü(1) genisliginde bir yer buldu. Orada on oglan dogurdu. Bunlardan biri
aile adı olan A-se-na adını aldı. Öteki kardeslerin en akıllısı oldugu için biraz biraz sonra hükümdar oldu.
Milletini oradan çıkararak Cücenlerin(yani Arapların) tabiiyesine girdi.
3- Mogol eline 'Ýl Han' padisah olmustu. Tatar ülkesinde de Tatar hanlarının dokuzuncusu olan Sevinç Han
birçok hediyelerle Kırgız hanına adamlar gönderip türlü adaklar adayarak onu kendi tarafına çekti. O zaman
oradaki uruklar arasınfa en kalabalıgı Mogollar oldugundan her savasta düsmanlarını yenerlerdi. Türk ellerinde
Mogolun oku ötmeyen,kolu yetmeyen bir yer yoktu. Bundan dolayı bütün boylar Mogolu kötülerlerdi. Hepsi
birlersip Mogollardan öç almak için üzerlerine yürürdüler. Mogollar çadır ve sürülerini bir yere yıgıp çevresine
hendek kazdılar,beklediler. Sevinç Han geldi. Vurus basladı. On gün savas oldu. On günde de Mogollar üstün
geldi. Bunun üzerine Sevinç Han bütün han ve begleri toplayıp gizlice konusup danıstı. 'Biz bunlara hile
yapmazsak isimiz bitiktir' dedi. Ertesi gün tanla çadırlarını kaldırıp,kötü malların,bir takım agırlıklarını bırakıp
kaçtı. Mogollar bunları güçsüz kaldırlar da onun için kaçıyorlar sanarak arkalarına düstüler. Tatarlar dönüp
çarpıstılar. Bu yol Mogollar yenildiler. Ordugâhları gelinceye kadar onları kestiler. Malları ile birlikte ordugâhı
da zaptettiler. Mogolların çadırlarının hepsi orada oldugundan Mogollardan bir aile bile kurtulmadı. Büyüklerini
kılıçtan geçirdiler. Küçüklerin her birini bir kisi tutsak olarak aldı. Sevinç Han ,Mogolu yagma ettikten sonra
ülkesine dönmüstü. Ýl Hanın ogulları bu savasta ölmüslerdi. Ancak en küçügü olan Kayan=(Kıyan) kalmıstı. O
yıl evlenmisti. Bunların ikisi aynı bölükten olan iki kisinin tutsagı olmuslardı. Savastan önce ordu kurdukları
yere geldiler. Düsmandan kaçıp gelen deve,at,öküz ve koyunları buldular. Konusup dediler ki:' Burada kalsak
,bir gün olur,düsmanlarımız bizi bulur. Bir boy'a gitsek çevremiz hep düsman boylardır. En iyiysi daglar
arasındaki kimsenin daha yolu düsmemis olan bir yere gidip oturalım'. Sürülerinin sürüp daglara dogru
yürüdüler. Yabani koyunların yürüdügü bir yolu tutup tırmanarak yüksek bir dagın bogazına vardılar. Oradan
tepeye çıkıp öte yanına indiler. Oraları iyice gizden geçirdiler. Gördüler ki geldikleri yoldan baska yol yoktur:o
yolda öyle bir yol ki bir deve,bir keçi bin güçlükle yürüyebilir,ayagı biraz sürçse düsüp parçalanır. Vardıkları yer
genis bir ülke idi. Ýçinde akar sular,kaynaklar,türlü otlar,çayırlar,meyvalı agaçlar,türlü türlü avlar vardı. Bunu
göründe Tanrıya sükürler kıldılar. Kısın mal(at,koyun,deve,sıgır)ların etini yer,derisini giyer;yazın sütünü
içelerdi. Oraya Ergenekon adını verdiler. Burada Kayan ve Nüküz'ün ogulları çogaldı. Dört yüz yıl sonra
kendileri ve sürüleri o kadar çogaldı ki artık oralara sıgmadılar. Bunu üzerine konustular. Dediler
ki:'Atalarımızdan isitirdik ki Ergenekon dısında genis ve güzes bir ülke varmıs. Atalarınız orada otururlarmıs.
Tatarlar bas olup baska boylar bizim urugumuzu kırıp yurdumuzu almıslar. Artık Tanrıya sükür düsmandan
korkup dagda kapanarak kalacak halde degiliz. Bir yol bularak bu dagdan göçüp çıkalım. Bize dost olanla
görüsüdüsman olanla güresiriz'. Herkes bu düsünceyi begenip yollar aradılar. Bir türlü bir yol bulamadılar. Bir
demiri:'Ben bir yer gördüm. Orada demir madeni var. Onu eriterek yol buluruz'dedi. Millete odun ve kömür
vergisi saldılar. Herkes vergisini getirdi. Bir sıra odun,bir sıra kömür olmak üzere dagın bögüründeki çatlaga
dizdiler. Dagın tepesine ve öteki yanlarına da odun,kömür yıgdıktan sonra deriden yetmis körük yapıp yetmis
yere kurdular. Atesleyip hepsini birden körüklediler. Tanrının gücü ile demir eriyip bir deve geçecek kadar bir
yol açıldı. O ayı, o günü,o saati belleyip dısarı çıktılar. Ýste o gün Mogollarca bayram sayıldı. Ergenekondan
çıktıkları zaman Mogolların padisahı Kayan (Kıyan) neslinden Börte Çine idi. Bütün boylara elçiler göndererek
Ergenekondan çıkıp geldigini bildirdi. Boyların kimi sevindi,kimi yerindi. Hele Tatarlar bunların üzerine
yürüdler. Saf baglanıp savasıldı. Mogollar yenip Tatarların büyüklerini kılıçtan geçirdiler. Küçükleri tutsak
ettiler. Dört yüz yıl sonra böylece kanlarını aldılar. Mallarını zaptedip ana yurtlarında oturdular. O zamandan
beri Ergenekondan çıktıkları kurtulus gününü bayram yaptılar. O gün bir demiri ateste kızdırdılar. Önce han bu
demiri örsün üstüne koyarak çekiçle vurur. Sonra begler de öyle yaparlar.
Gök Türk destanının üç rivayetinde göze çarpan müsterek motif 'Kurt' tur. Ergenekon rivayetinde kurt dogrudan
gözükmüyorsa da hikimdarlarının adının Bört Çin'e yani Bok Kurt olması,kurt fikrinin islâmiyetten sonra bile
unutulmadıgını gösterir. Çünkü Ergenekon rivayeti islâmiyetteb yani 13'üncü asroda tesbit olunan Gök Türk
destanıdır.
Ýkinci rivayette ise Ergenelon yani Kapalı Yurt açıkça gözükmektedir. Kurt,Gök Türklerde bir ongun
sayılıyordu. Yani Gök Türkler kurt neslinden geldiklerine inanıyorlardı. Bu rivayetlerin tarihle olan ilgisini
söylece hulâsa edebiliriz: Kunlar Simalî ve cenubî olarak ayrıldıktan sonra 93 yılında simalî Kunlar,cenûp
Kunların müttefikleri olan Çinlilerin baska boyların müsterek hücumu karsısında mahvoldular. Bir kısmı Cenup
Kunlarına kosuldu. Bir bölümü batıya çekilerek sonradan Atilla'nın kumandasında Avrupayı zartetti. Bir bölümü
de Altay dagların civarında saklandılar. Ýste Gök Türkleri teskil eden boylardan bazıları bu Altay daglarında
kalan Kunların neslindendir. Miladi 93'ten sonra Gök Türklerin kurtulus tarihi olan 552'ye kadar 459 yıl
geçmistir. Ergenekonda geçtigi söylenen dört üz yıl bu 459 yılın destandaki aksinden baska sey degildir. Gök
Türklerin bir kısmı dogrudan dogruya Sakaların neslinden geldigi için onlar Ergenekonda yasamamıslardır.
Nitekim Gök Türk destanının birinci rivayetinde kapalı Vatandan söz geçmiyor. Sonra demilerin erimesi,demir
dagın yol vermesi ise Gök Türklerin,Aparlara silah yaptıkları zamanların bir hatırasıdır.
(1) . 'Li' asagı yukarı 500 metrelik bir Çin ölçüsüdür.
Dokuz Oguz - Uygur destanı
Dokuz Oguz - Uygur destanı üç parçadan mürekkeptir. Türeyis,Manihaizmin kabulü,göç. Bunlardan birincisi
Dokuz Oguz -Uygurlarının nasıl tesekkül ettiklerini,ikincisi de Mogolistandaki anayurtlarının bırakarak cenuba,
Dogu Türkistana çekilmelerini anlatmaktadır. Ýçindeki efsane unsurlarının çıkarırsak üçü de tarihi hadiselere
uygun düsmektedir. Bu üç parça sırasıyla sunlardır:
Türeyis
Eski Kun yabgularından birinin o kadar güzel iki kızı vardı ki Tanrının bunları insanlardan evlenmek için
yaratmıs olduguna bir türlü inanamıyordu. Bunların kocası ancak bir Tanrı olabilir sanıyordu. Bu düsüncesi ile
kızlarını Tanrıya vermek için ülkesinin simal taraflarında yüksek bir kule yaptırdı. Ýki güzel hanım buraya
kapatıldı. Yabggu,gelip kızlarla birlesmesi için Tanrıya yalvarıp yakardı. Ýhtiyar bir kurt kulenın çevresinde gece
gündüz dolasıyor,korkunç korkunç uluyarak kuleyi gözetliyordu. En sonra kulenin dibinde kendisine bir in yaptı.
Küçük kız,uzun zamandan beri kuleyi gözetleyen bu kurtun,babalarının kendilerini verdigi Tanrıdan baska
birsey olamyacagını söyleyerek birlikte asagıya inmeye ablasını kandrırd. Bu evlenmeden dogan Dokuz
Oguzların sesi kurt sesine benzerdi. Sarkı söyledikleri zaman kurtların haykırıslarının taklit ederlerdi.
Dokuz Oguz - Uygur destanının baslangıcı rivayetindeki tarihi hakikat bunların eski Kunlardan inmis olmasıdır.
'Kurt' motifi burada da göze çarpmaktadır. Gök Türkler disi bir kurttan türemislerdi. Bunlar ise erkek bir kurttan
türemis oluyorlar. Burada çok güzel iki kızın insanlara layık görülmeyip Tanrı ile evlenmeleri de Türk
deatanlarının bedi'i unsurlarından biridir.
Manihaizmin Kabulü
Kagan dedi' Ben Tanrıyım. Sizin ile Tanrı yerine dogru varacagım'. Dindar (büyük manihaist rahipleri)lar söyle
cevap verdiler:'Biz pak'ız. Dindarız. Tanrının söyledigini tamamıyla isliyoruz. Eger vücusumuz birakırsa biz
Tanrı yerine dogru gidecegiz. Niçin denilirse biz Tanrın varlıgını ayrı yapmayız. Yüzümüze karsı büyük sıkıntı
ve zahmetlerdir. Onun için Tanrı yerini bulacagız. Siz kanunsuz olarak insanlara zulmettiginiz için bütün ülkeniz
karısacak. Bütün Türk milleti Tanrıya karsı günah kılıcı olacaktır. Her nerde dindarları bulurlarsa
basacak,öldürecekler. Dört arzudan dolayı büyük tehlike ve sıkıntı olacak. Nerede rahipleri,tüccarları bulurlarsa
hepsini öldürecekler' Tengri Ýlig (yani Kagan) dindarlarla iki gün,ükü gece bunları konustular. Ondan sonra
Tengri Ýlig Börü Han, dindarların yanlarına dogru geldi. Diz çöküp bas egerek rica etti,af diledi. Söyle rica
etti:'Size zahmet verdim. Siz beni yargılacak,noma tutacak dindar yapacaksınız. Bundan sonra vücut
ebediligi,kuvvet gözümde degersiz oldu. Bundan sonra sizin sözünüz ve isteklerinizce hareket edecegim' Tengri
Ýlig Börü Han böyle dedigi için dindarlar ve bütün millet çok sevindiler. On binlerce halk toplandı. Ertesi güne
kadar büyük oyunlarla eglendiler. Tan atınca Tengri Ýlig Börü Han ve bütün dindarlar bibiri ardınca atlandılar.
Konçuylar, taysılar,büyükler basta olarak bütün millet sevinç ve oyunla büyük sehir kapısına kadar geldiler.
Tengri Ýlig sehire girip tacını basına giydi. Kendi al elbise giyip altınlı tahtı üzerine oturdu. Beglere,halka iyi
yarlıklar çıkardı. Millete bir nutuk vererek dindarlara da bas egerek sevinçlerini arzettiler. Ve Kagan halka iyilik
yapmalarını ögütledi.
Bu destanda tarihi unsur pek fazladır. Buna dogrudan dogruya 'tarih' demekı bile yanlıs olmaz. Bögü Han
manihaizmi nasıl kabul ettigini anlatmaktadır. Tengri Ýlig Bögü Han diye adı geçen hükümdar 763'te
manihaizm'i kabul eden Bögü Kagandır.
Göç
Dokuz Oguz - Uygur destanının son parçası olan göç destanının bugün elimizde iki sekli vardır. Birbirine çok
benzeyen bu sekillerden birisi Çin kaynaklarında ,birisi de Acem kaynaklarında bulunmustur. Herhalde bu iki
millet bu destanı ya agızdan olarak Türklerden isitmisler,yahut yazılı Türk kaynaklarından ögrenmislerdir.
Çin kaynaklarındaki sekil
Uygur elinde Hulin adında bir dag vardı. Ondan Tugla ve Selenge adında iki ırmak çıkardı Bir gece oradaki bir
agacın üzerine gökten ilahi bir ısık indi. Ýki ırmak arasında yasayan halk bunu dikkatler takip ettiler. Agacın
gövdesinde gebe bir kadına benzeyen bir siskinlik peyda oldu. O ısık dokuz ay,on gün o siskinlik üzerinde
durdu. Bu müddetin sonunda o siskinlik yarıldı. Ýçinden bes çocuk çıktı. O ülkenin ahalisi bunları alıp
büyütütler. Bunların en küçügünün adı Bugu Han'dı. Büyüynce herkesi hükmüne alaraka hükümdar oldu. Otuz
göbekten fazla bir zaman geçtikten sonra Yulug Tigin padisah oldu. Çinlilerle birçok savaslarda bulundu.
Nihayet bu hale bir son vermek için oglu Gali Tigini Çin hükgmdar ailesinden Kiü-lien adlı bir kızla
evlendirmeye karar verdi. Bu prenses sarayını Hatun Dagında kurdu. Bu civarda Tanrı Dagı adında bir
dag,cenup tarafında da küçük dag seklinde ve Kutlu dag adını tasıyan bir kaya vardı. Hatun Dagına Çin elçileri
bakıcıları ile birlikte geldiler. Onlar kendi aralarında dediler ki:'Hatun Dagının saadeti bu kayaya baglıdır. Bu
hükümeti zayıflatmak için onu yok etmeli'. Bunun üzerine Tigini bularak Çinli prensesle yaptıgı bu evlenmenin
karsılıgı olarak o kaya parçasının kendilerine verilmesini istediler. Tigin razı oldu. Fakat kayanın büyüklügü
yerinden kımıldatılmasına engel oluyordu. Kayanın çevresini odunlarla doldurarak ates verdiler.Kaya iyice
kızdırdıktan sonra üzerine keskin sirke dökerek parçaladılar. Sonra o parçaları arabalara koyarak Çin'e götüdüler.
Bu büyük bir hadise oldu. Memleketteki bütün kuslar,hayvanlar kendi dilleriyle bu kayanın gidisine agladılar.
Bundan yedi gün sonra da Tigin öldü. Ondan sonra bu memleket felaketten kurtulmadı. Halk rahat yüzü
görmedi. Yulug Tiginden sonraki hükümdarlardan bir çogı çabuk öldüler. Bunun üzerine hükimdarlar
payitahtlarını Hoçuya göçürmeye mecbur oldular. Hakimiyetlerini oradan Bes balıga kadar uzattılar.
Acem kaynaklarındaki sekil
Kaynagını Karakurum'dan alan Tugla ve Selenge ırmaklarının birlestigi Kumlançuda bir fındık agacı ile bir
kayın agacı vardır. Bunların arasında bir dag peyda oldu. bir gece o dagın üzerine gökten bir ısık indi. Bu dag
günden güne büyüdü. Uygurlar bu hale sastılar. Edep ve tevazu ile o tarafa dogru gittiler. Oradan güzel musiki
sesleri geliyor ve geceleri otuz adım çevresinde bir ısık gürünüyordu. Nihayet dogum vakti geldi. Dagda bir kapı
açıldı. Ýçinde birbirinden ayrı bes daire ve onlarla beç çocuk vardı. Agızları üstünde asılı birer emzikli süt
emiyorlardı. Halk ve beg onları çok saygıladılar. Büyükten küçüge dogru çocukların adları Sungur Tigin,Kutur
Tigin,Tükek Tigin,Ur Tigin,Buku Tigindi. Bunların Tanrı tarafından geldigini sana Uygurlar içlerinden birini
kagan yagmaya niyet ettiler. Buku akıl,ehliyet ve güzelligiyle ötekilerden üstün oldugundan onu müttefikan
kagan seçmege karar verdiler. Büyük bir sölen yaparak onu usülü dairesinde hanlık tahtına oturttular. Tanrı ona
üç karga karga vermisti ki ülkede olup biteni kendine haber verirlerdi. Bir gece Buku Han uyurken
penceresinden bir kız girdi. Buku Han korktu.Fakat seslenmedi. Kız ikinci gece yine geldi. Buku yine korktu.
Fakat yine sustu. Üçüncü gece,rüyasını anlattıgı vezirin tesviki ile kızla görüstü. Her gece beraber Ak Daga
giderek orada konusuyorlardı. Bir gece ak sakallı ve ak degnekli bir ihtiyar Buku Hanın rüyasına girdi. Ona ıstık
seklinde bir tas vererek bu tası sakladıgınız müddetçe dünyanın dört bucagına hakim olacaksınız dedi. Buku
Han'a yıllardan sonra çocuklarından biri halef oldu. Bu zamanda bütün hayvanların ve çocukların göç,göç diye
bagırdıkları isitildi. Bu manevi isaretlerin tesiriyle yurtlarını bırakıp göçtüler. Nerede durmak istedilerde bu
sesleri duydular. Nihayet Bes basıgın bulundugu yere gelince sesler kesildi. Onlar da orada durdular ve bes
mahalle yaparak Bes Balık adını verdiler.
Birbirni tamalayan bu iki parça 840 yılında Kırgızların hucümü ile yenilerek cenuba göçmeye mecbur kalan
Dokuz Oguz - Uygurların hayatını anlatmaktadır. Çin rivayetinde Bugu Han,Acem rivayetinde ise Buku Tigin
adı ile anılan hükümdar hakikatte manihaizmi kabul eden Bögü Kagandır. Uygurların hayatında din degistirmek
gibi degistirmek gibi pek mühim bir rol sahibi oldugu için halk arasında unutulmamıs, göç destanına dahi
karıstırılmıstır. Gökten ısıgın inmesi,çocukların harikulade bir sekilde dogması,geceleri gelip hükümdara talimat
veren ilahi kız ve memlekette olup bitenleri haber veren üç karga ise masal unsurlarıdır. Karganın haber vermesi
motifi bugüne kadar kalmıstır. Annlere,yaptıkları suçların kargalar tarafından haber verilecegini söyleyerek
çocuklarını korkuturlar.
5- ÝSLÂMÝYETTEN ÖNCE TÜRK EDEBÝYATI
Türkler Ýslâmiyetten önce çok sade bir hayat yasıyorlardı. Pek kuvvetli devlet gelenekleri oldugu,devlet asalet
üzerine dayandıgı halde hükümdarla çoban arasında yasayıs,duyus ayrılısları çok degildi. Bunun neticesi olarak
da sınıf ve zümre farkına bakmazksızın bütün millete birden hitap eden bir edebiyat tesekkül etmisti.
Bugün,Türklerin islâmiyetten önceki edebiyatlarına dair bilgimizi üç'e tasnif ederek gözden geçirebiliriz.
1- Kunlar çagına ait siyasi mektup tercümeleri ve bir Kun türküsünün tercümesi
2- Gök Türkler çagına ait mezar tasları ve büyükler adına dikilmis yazıtlar:
3- Dokuz Oguz - Uygurlar çagına ait kitabeler ve kitaplar
Hiç süphesiz bu kadar bilgi eski edebiyatımızın ve hayatımızı aydınlatmak uzaktır. Fakat daha pek yakın
zamanlara kadar bu kadar bilgiye bile malik olmadıgımız düsünülürse ilerde bulunacak yeni malumat sayesinde
edebiyatımızın daha çok aydınlatılması ihtimallerinin daima mevcut oldugu kabul olunabilir.
Kunlar Çagındaki Türk Edebiyatı
Kunlar Çagındaki Türkçe
Türkçenin Kunlar çagında tesekkül ettigini kabul etmekte yanlıs yoktur. Bu dilin temelli olarak kurulabilmesi
için uzun bir siyasi birlik sarttır. Bu sart bizim tarihimizde ilk önce Kunlar zamanında mevcut olmustur. Dört
buçuk asır süren Kun hakimiyeti zamanında bizim atalarımız olan boyle,kaynasma sonunda Türk dili meydana
gelmistir. Bunun böyle oldugunu anlamak için Kunlar çagından bugüne kadar kalan kelimelere bakman kafidir.
Kun yabgularının ünvanları 'tengri Kut' idi. 'Tengri ' bildigimiz üzere 'Gök,sema' demektir. 'Kut' ise 'takih,saadet'
manasına gelir. O halde bu terkibin manası 'Gögün talihi', 'Semavi saadet' olur. Bugünkü dile göre asagı yukarı
'Hazret' veya 'Majeste' demektir.
Bugün 'büyü' seklinde söyledigimiz kelimenin eski sekli olan'bügü' kelimesi de Kun dilinde vardır. Milli adları
olan'Kun' ise ' Koyun' demekti ki on birinci asra kadar aynı mânâda kullanılıyordu.
Fakat asıl mühim olan bu tektük sözler degil Kunca cümlelerdir. Kunlar,millattan sonra 216 yılında dagıldıktan
sonra bazı Kunlar Çin'in simaline çekilip yerlesmislerdi. Sonradan bunlar orada birkaç küçük devlet kurdular.
Bunlardan birnin bir hükümdarına ait kayıt,bizi Kunların dili üzerinde daha çok aydınlatmaktadır. Güya, bir Kun
hükümdarı miladi 328 yılında savasa çıkacagı zaman Buda ibadethanesinin çanı çalmıs ve ondan Kun dilince su
sözler isitilmistir:
Süsi sülegen,pugu tutdan (yahut:tutkudan)
Bunun anlamı 'Asker çıkar düsman tutulur' demekmis. Bu sözler apaçık Türkçedir. 'Sü' asker ve ordu anlamında
Türkçe bir sözdür. Orhun yazıtlarında kullanılır. 'Sü bası' yani kumandan anlamında Osmanlılar zamanında bile
kullanılmıstır. 'Süsi' bunun muzaf seklidir;yani (onun) askeri' demektir. Bugünkü lehçemizle biz bunu 'süsü'
deriz. 'Sülegen' kelimesi ise 'sülemek' yani 'asker sevketmek' mastarından yapılmıs nakli mazi sıfat seklidir. Yani
bugünkü batı Türkçesine göre 'sülemis' (asker yürümüs) demektir. Düsman mânâsına gelen 'pugu' sözü Türkçede
yoktur. Bunun eski Türkçesi 'yagı' dır. Ýhtimal ki Kunca cümleleri tespit eden Çin tarihi bu kelimeyi yanlıs
olarak yazmıstır. Çin harflerinin kususiyetine göre bu yanlıs yazma ihtimali kuvvetlidir. 'Tutdan' veya 'tutkudan'
kelimesi ise 'tutkan' olacaktır. Bugünkü batı Türkçesinde 'tutmus' demektir. Sunhalde bunu:
Süsi sülegen , yagı tutkan
seklinde de biraz düzeltirsek tam bir Türkçe meydana çıkıyor ki bu da Kunlar çagındaki Türkçenin asagı yukarı
Gök Türkler çagındaki Türkçe'nin daha iptidai bir sekli oldugunu gösterir. Zaten Orhun abidelerinde
gördügümüz olgun dil o hale gelmek için uzun asırlar konusulmus ve hatta yazılmıs olmak icap eder.
Kunlar Çagında Yazı
Kun yabguları Çin sarayına mektuplar gönderdi. Bu mektupların hangi harflerle yazıldıgı belli degildir. Eski Çin
tarihleri Kunların yazıları olmadıgını söyledikleri halde Çin imparatorlarıyla mektuplastıklarını kaydederler. Çin
tarihlerinin Türkler hakkındaki her sözünü mutlak hakikat diye kabul etmek dogru degildir. Onun için , onların
Kunlarda yazı olmadıgı hakkındaki sözlerini de süphe ile karsılamak icap eder. Yabguların Çin'e gönderdikleri
mektuplarda Çin harflerini kullandıkları akla gelebilir. Fakat ülke içindeki muamelelerde iptidai bir yazı demek
olan mükemmel damga usullerinden istifade edilmis olması da ihtimal dahilindedir. Belki de Gök Türk yazısı bu
damgalama usülünün ilerlemesinden dogmustur. Her ne olursa olsun,Kunlar yazının ne demek oldugunu biliyor ,
kendi yazıları olmasa bile Çin yazısından istifade ediyor ve belki de Kuncayı Çin harfleriyle yazıyorlardı.
Kun Yabgularının Mektupları
Kun dili ile yazılmıs metinlerin bulunmamasına karsı bunların tercimeleri oldukça boldur. Siyasi birer vesika
olan bu mektupların,bizim için mühim olan ciheti,Kun yabgularının düsünüsü ve Çin karsı muamelelerini
göstermesidir. Eski Çin tarihlerinde bunlardan bazı örnekler vardır ki biz de asagı alıyoruz.
1- Ýlk mektup Mete ( Motun) tarafından Çin imparatoriçesine gönderilmistir. Milattan önce 192 yılında Çin
imparatoru Kao-ti ölmüs yerine oglu geçmisti. Fakat bu çocuk küçük oldugundan devleti.Mete(Motun)
Yabgunun nefret ettigi imparatoriçe idare etmeye baslamıstı. Bunun üzerine Mete (Motun) kendisine su mektubu
gönderdi:
Bataklıkta dogmus,atlar ve öküzler arasında kırda büyümüs kimsesiz ve yıpranmıs padisah! Çin'de gezmek için
birkaç defa sınırınıza gelmistim. Kimsesiz ve yıpranmıs imparatoriçe taht üzerinde yalnızdır. Yalnız olarak
yasıyor. Her iki padisah can sıkıntısı içinde. Bende olmayanı bende olanla degistirmek istiyoruz.
Mete (Motun) , 'her iki padisah' diyerek kendisiyle imparatoriçeyi,hem de ülkesini almak istedigini söylüyor.
Ýmparatoriçeyi tahkir eden bu mektup üzerine Çin sarayında uzun müzakereler olmus,fakat savasa
kıyısılamayarak zelilâne bir mektupla cevap verilerek Mete (motun) Yabguya iki padisah arabası ve sekiz at
gönderilmek suretiyle barısılmıstır. Mektubun böyle sert bir sekilde yazılması Kunların diplomasi dilini
bilmemesinden degil,bir kasıt dolayısıyladır. Çünkü yine Mete (Motun9 Yabgunun milattan önce 176'da Çin
imparatoru 'Hiao-ven-ti'ye yazdıgı mektup büsbütün baska bir usluptür. Bu mektup söyledir:
2- Gök tarafından tayin edilen Kunların büyük yabgusu saygı ile Hia-en-ti'nin saglıgını diler. Geçenlerde Ven-ti
barıs ve kardeslik hakkında mektup uazmıstı. Bu her iki tarafında menfaatine uygundur. Çin'in sınır memurları
batı begini tahkir etmislerdir. O da bana arzetmeden Ýlu-heu-nan-çi ve birkaç kisinin kıskırtmasıyla Çin
memurları ile kavgaya girismistir. Su suretle iki devlet arasında yapılan andlasmayı bozmus ve kardeslik
yakınlıgımızı parçalamıstır. Bu suretle Çin devletini güç mevkie düsürmüstür. Ven-tiden teesüf beyan eden iki
mektup alınmıstır. Lâkin cevabını götüren elçi dönmemis,Çin elçiside geri dönmemistir. Ýste bu,iki komsu devlet
arasında hosnutsuzluga sebep olmustur. Andlasma asagı memurlar tarafından bozuldugu için batı begi buna ceza
olarak batıda Yüençiler üzerine gtönderildi. Gögün inaneyetiyle askerlerimiz saglam,atlar güçlü oldular.
Yüençiler yendiler. Kılıçtan geçirip veya itaate alıp Leu-lan,usun,Huse ve diger yirmi altı ülkede karar kıldılar.
Bu ülkelerin ahalisi Kun ordusu arasına geçip bir aile oldular. Simal tarafında sükunet ve asayisi yerlestirdikten
sonra savasa nihayet verip askerleri dinlendirmek ve atları semirtmek gerektir. Sınırdaki ahalinin eskisi gibi
rahat etmesi gelip geçenleri unutmak ve eski andlasmayı yenilemek geçirsinler. Gelecek nesiller barısın tadını
alsınlar. Ven-ti'nin fikirlerini almadıgımız için ona elçi olarak Sidutseni gönderdik. Bir deve , Ýki binek atı ve
Sekiz araba atı göndermeye cesaret ediyorum. Eger Ven-ti,Kunların sınıra yanasmasını memurlara emretsin.
Bu mektuptan anlasıldıgına göre,Kun yangusu nazikâne cümleler altında tehdit etmesini biliyordu. Kunca'da
Çinçe'ye,Çince'den Rusça'ya,Rusça'dan da günümüzün Türkçesin'de çevrilen bu mektup ,dilden dile üç defa
tercüme olunmus olmasına ragmen Kun dilinin pek de iptidai bir dil olmadıgını gösterse gerektir.
3- Mete(Motun) Yabgunun yukardaki iki mektubundan baska,milattan önce 96-85 yılları arasında hüküm süren
Huluku Yabgunun da bir mektubunun tercimesi eski Çin tarihlerinde kayıtlıdır. Milattan önce 90 yılında Kun
elinde yürüyen 140.000 kisilik Çin ordusunu yenip baskumandanını da tutsak eden yabgunun,89 yılında Çin
sarayına yolladıgı mektubun tercümesi sudur:
Cenupta büyük Han sülalesi(1) hükümeti sürüyor. Simalde ise güçlü Kun sülalesi hükümet sürüyor. Kun,gögün
magrur ogludur ki ufak saray tesrifatı ve merasimiine ehemmiyet vermez. Ben simdi han ülkesine olan geçitleri
açmak ve Han sülalesinden bir kızı kendime zevce almak istiyorum. Su sartla ki Han sülalesi eski andlasma
mucibince bana vergi olarak iyi sarap,50.000hu (2) pirinç, 10.000 parça muhtelif kumas ve dokuma takdim eder.
Bundan sonra sınırda yagma ve talan olmaz.
Bu mektup Uzak dogudaki beynelmilel hukuk kaidelerini bildikleri halden kasden, Çinlileri asagılamak için onu
ihmal ettiklerini gösteriyor.
(1) : 'Han' sülalesi Çin'de milattan önce 207'den milattan sonra 220'ye kadar hâkim olan bir hükümdar ailesidir.
(2) 'Hu' , bir Çin ölçüsüdür.
Bir Kun Türküsü
Yukarıda örneklerini gösterdigimiz cümlelerle mektup tercümeleri,edebiyatı,uzaktan ilgilendiren dil ve siyasi
muhabere örnekleri idi. Simdi tercümesini verecegimiz türkü ise dogrudan dogruya Kunlar devrindeki edebiyat
üzerinde bizi aydınlatacak bir vesikadır. Bu türkü,Kunların kaybettikleri bir savas üzerine yapılmıstır. Milattan
önce 119 yılında Kunlar, Ordus'un simalindeki topraklarını kaybederek büyük çölüm simaline çekilmislerdi. Çin
kaynakları bu bozgun dolayısıyla Kunlarınsu asagıdaki türküyü söyleyerek agladıklarını yazıyorlar:
Yen-çi-san dagını kaybettik.
Kadınlarımızın güzelligini elimizden aldılar
Si-lan-san yaylalarını kaybettik,
Hayvanlarımız çogaltacak vesaiti elimizden aldılar.
Bu manzumenin teknigi,günümüze kadar gelen milli nazım teknigimize uygundur. Manzumenin dörtlikten ibaret
olması,ikinci ve dördünci mısraların birbirne pek benzemesi türk nazmının esas vasıflarıdır. Kosmalarda ilk
dörtlük asagı yukarı bu sekilde yazılırdı. Hiç süphesiz Kunlar zamanında , Osmanlılar zamanında oldugu gibi
kosmalar yoktu. Fakat onların çekirdeginin olmus olması pek muhtemeldir. Tercümenin tercümesi oldugu
mısraların heceleri sayıca pek degisik ise de ben bu siirdeki mısraların aslında yediser veya sekiser heceli
olacagını sanıyorum. Türkçenin kısa hecelerle büyük m3anâlar ifade edilmek kabiliyeti düsünülürse benim bu
düsünceme hak verilebilir. Mesela , yukarıda Kunca cümleleri tahlil ederken Kun dilinin Gök Türçeye pek yakın
oldugunu söylemistik. Gök Türkçe ile yukarıdaki manzumenin ilk mısrasını,yedi veya sekiz heceyle ifade etmek
kabildir. Yen-çi-san isminin sonundaki 'san' Çincede zaten 'dag' demektir. Su halde 'Yen-çi-san dagı' yerin 'Yençi
dagı' diyebiliriz. Gök Türkçe ile bunu su iki sekilde söylemek kabildir.
1- 'Yen-çi-tag yitirdimiz' yahut
2- 'Yen-çi tagın yitirdimiz'
Birinci sekle göre mısra yedi heceli,ikinci sekle göre ise sekiz heceli olur. Tabii,bu misali söylemekten maksadın
bunun mutlaka böyle oldugunu iddia etmek degil,Gök Türkçeye ve Gök Türkçe'nin daha iptidai sekli olan
Kuncaya göre bu siirin yedi veya sekiz hece ile yazılması ihtimalinin daima mevcut oldugunu hatırlatmaktadır.
Bu siir aynı zamanda Kunlarda milli vicdanın tesekkül ettigini ve kuvvetli oldugunu da gösteriyor. Yurtlarını
kaybettikleri için siir yapıp bunu türkü ile okuyan ve aglayan kimseler vahsi ve geri insanlar olamaz.
Gök Türkler Çagında Türk Edebiyatı
Gök Türk yazısı
Gök Türkler çagında Türklerin kendilerine mahsus yazıları vardı. Bu yazıya 'Gök Türk yazısı' , yahut bu yazının
ilim alemine ilk defa malûm olan örenkleri Orhun ırmagı yakınında bulundugundan 'Orhun yazıları' adı verilir.
Orhun yazılarının en eskileri sekizinci asır baslarına aittir. Halbuki bu yazı daha önceleri de kullanılıyordu. Gök
Tükler devleti zamanında ekseriyetle onlara tâbi olarak yasayan,fakat baslarında ayrı bir kaganları bulunan
Kırgızların yasadıgı yerlerde de bu yaz ile yazılmıs bir takım taslar bulunmustur. Demek ki bu yazı yalnız Gök
Türkler tarafından, Gök Türklerle çagdas olan öteki Türkler tarafından da kullanılmıstır. Gök Türkler tarihe
altıncı asırda gidikleri halde Kırgızlar milattan önceki asırkardan beri tanınmıs bir Türk boyudur. Acaba bu yazı
ilk önce hangi Türkler tarafından kullanıldı? Buna kât'i bir cevap verilemez. Yalnız,Kırgızların yasadıgı yerlerde
bulunan taslar üzerindeki yazının daha iptidai ve acemice olmasına,dilinin de Gök Türklere ait yazılardaki kadar
ileri bulunmaısna bakılarak,bu yazının ilk önce Kırgızlar arasında kullanıdlıgı,Gök Türklerin onlardan aldıkları
bu yazıyı daha çok olgunlastırdıkları düsünülebilir.
Bazı bilginler bu yaıznın eski Ârâmi yazısnından çıktıgını ileri sürüyorlar. Ârâmiler,Sâmî bir millet olup medeni
idiler. Bunların yazısı milattan önceki asırlarda Ýran'a girmisti. Bu yazıdan birkaç elifbe çıkmıstı. Ýste Gök Türk
yazısı da,onlarca bu elifbelerden biridir. Baska bilginler ise bu yazının eski Türk damgalarından çıktıgını
söylüyorlar. Bu elifbedeki bazı harflerin Türklerin öz malı oldugu muhakkaktır. Yazıyı kısmen baskalarından
almıs olsalar bile kendi damgalarından da ona çok sey katmıslardır. Mesela ok seklinde bir harf eski Türk
damgalarından biridir.
Türk harfleri,kullanıldıkları muhtelif yazıtlarıda ufak tefek bazı farklar gösterir. Fakat bu farklar bir tekâmülün
neticesidir. Bu harflerin en mükemmel örnekleri en son olarak yazılan Kül Tigin ve Bilge Kagan
yazıtlarındandır. Bunlarda gerek harfler,gerek imlâ en iyi seklini bulmustur.
Bu eski Türk yazısı 39 harften mürekkeptir. Besi sesli,sekizi katısık,yirmi altısı da sessizdir. Sesli harflerin
az,sessizlerin çok olmasının sebebi sudur Bu elifbede ekseriyetle sessiz harfler seslileri okutmaktadır. Mesela 'a'
ve 'e ' sesleri için bir tek isaret vardır. Bunun ne zaman 'a' ne zaman 'e' okunacagını kendisinden önce veya sonra
gelen sessiz harf tayin etmektedir. Sessiz harflerin çogu için ikiser isaret vardır. Mesela 'b' için iki harf olup biri
kalın,digeri incedir. Yukarıdaki sesli harf kalın 'b' den sonra gelirse 'ba' ince 'b' den sonra gelirse 'be'
okunmaktadır. Böyle muayyen birkaç kaidesi olan bu elifbe Türkçeyi ifade eden en mükemmel bir elifbedir.
Sesli harflerin biri 'a,e' bir 'ı,i' bir 'ö,ü' bir 'o,u' biri de e ile i arasındaki kapalı 'e' dir. Fakat bu sonuncu harf
sonradan bırakılmıs ve onun yerine daima 'i' kullanılmıstır. Katısık harfler ise su sesleri vermektedir.
1- nç;
2, Id,It;
3- nd,nt;
4- ok,uk,ko ku;
5-ök,ük,kö,kü;
6-ny,yn;
7-iç;
8-ık,kı.
Sessiz harflerden ç,z,m,s,p harflerinin birer sekli ; b,t,s,d,r,k,g,I,n,y harflerinin kalın ve ince olmak üzere ikiser
sekli vardır. Bir de sagır nun dedigimiz harf vardır ki bu harf asagı yukarı 'ng' sesini verir. Bundan dolayı bunu
katısık harfler arasında saymank da mümkündür. Bugünkü Türkçede kullanılan c,j,f,v,h harfleri ise eski
Türkçede yoktur. Bu Türk harfleri muayyen bir imlâ ile yaızlır. Kelimeler birbirinden ayırmak için su iki nokta
(:) kullanılır. Bazan iki veya iç kelime bitisik yazıldıktan sonra bu iki nokta konur. Ýltibas olmayan yerlerde bazı
sesli harfler kullanılmaz. Mesela t,z,r harflerinin kalınlarının adı at,az,ar ve incelerinin et,ez,er oldugu için hece
baslarındaki 'a' ve 'e' harfleri yazılmaz. 'At' yazmak için kalın bir 't' ve 'er' yazmak için inve bir 'r' kafirdir.
Orhun veya Gök Türk yazısı esas itibariyle sagdan sola yazılmıstır. Fakat umumiyetle âbideler dikildigi zaman
sag taraf yukarıya,sol taraf ise asagıya getirilir. Mesela 'Türk Edebiyatı Tarihi' kelimelerini iki satır halinde
yazmak icap etse söyle yazılır:
: ıtayibede : krüt
: ihirat
Fakat tasa dikmek icap edince söyle olur:
Böyle yazıldıgı zaman birinci satırdan sonraki satırların saga ve sola yazılması kât'i degildir. Bazan saga,bazan
sola yazılır. Küçük mezar yazıtlarında ise hiçbir kaide gözükmüyor. Bazan karma karısık yazıldıgı da vardır.
Gök Türkler Çagında Yazılmıs Yazıtlar
Gök Türklerin hakimiyet zamanı olan 552 - 745 yılları arasında gerek Gök Türkler,gerekse Gök Türklere tâbii
olan Kırgızlar tarafından yazılan birçok yazıtlar kalmıstır. Bunların çogu küçük ve yalnız dil bakımından
ehemmiyetli mezar yazıtları olmakla beraber bir kaç tanesi hem dil,hem tarih,hem de edebiyat bakımından pek
mühim büyük yazıtlardır.
Küçük yazıtlar sunlardır:
Çakul (7 tane), Yenisey (7 tane) , Talas (5 tane) , Barlık (4 tane) , Uybat (3 tane) , Altun Köl (2 tane) , Kemçik
Çırgak (2 tane) , Tuba, Oya, Ulu Kem , Ak Yüs, Tarlık,Uyug - Turan,Uyug , Arhan, Berge ,Tes Eleges ,
Ottoktas, Ýhi Hanım gölü,Goylu Tamır, Ýhe - Ashebete yaıztları.
Bütün bunlar mezar tasları olup çogu,yakınında bulundukları ırmakların adını tasımaktadır. Bir takımının
kimlere ait oldugu bellidir. Bir takımı ise iyi okuyamıyor. Bazılar pek kısadır.
Büyük yazıtlar ise sunlardır:
Bilge Tonyukuk,Kül Tigin,Bilge Kagan,Bilge Taçam,Isbara Bilge Küli Çur yazıtları.
Bu büyük yazıtlar,adlarına dikildikleri ünlü kimselerin adı ile anılmaktaıdr. Fakat bunların hiç birisi ad olmayıp
hepsi lâkap,rütbe veya ünvandır.
Gök Türkçenin Hususiyetleri
Bugünkü Türkçenin anası olan Gök Türkçede, bugünkü Türkçede olmayan bir takım husuiyetler vardır. Bu
husuiyetler,hem kelimelere,hem eklere aittir. Gök Türkçe metinleri iyi anlamak için bunları bilmeye lüzum
vardır. Bu husuiyetlerin belli baslıkları sunlardır:
1- Gök Türkçede 'g' ile kelime baslamaz. Bugünkü Türkçede kelime baslarındaki 'g' ler Gök Türkçedeki 'k' dir.
Bügünkü 'görür' ve 'geldi' yerine Gök Türkçede 'körür' ve 'kelti' denir.
2- Kelime basında 'd' harfi de bulunmaz. 'Dört', 'Düz' ,'Dogu' kelimeleri Gök Türkçede 'tört', 'togu' dur.
3- Bugünkü Türkçede ötreli heceden sonra esreli hece gelmez. Halbuki Gök Türkçede gelebilir. Bugünkü
Türkçedeki 'kisi oglu','öldü' kelimeler yerine Gök Türkçede 'kisi oglu' 'ölti' denir.
4- Gök Türkçede izafet terkiplerini teskil eden iki simin sonunda umumiyetle ek yoktur. 'Türk budun' , 'Türk
Kagan' bugünkü Türkçeye göre 'Türk milleti' , 'Türk kaganı' demektir.
5- Gök Türkçede 'v' harfi olmadıgı için bugünkü Türkçenin 'v' kelimeler hep 'b' lidir. 'Eb' , 'Bar' , 'Barur'
kelimeleri 'ev' , 'var' ; 'varır' kelimelerinin karsılıgıdır.
6- Bugünkü 'olmak' fiili Gök Türkçede 'bolmak' tır. 'Boltı' yahut 'boldı' simdiki 'oldu'ya karsılıktır.
7- Sayı saymak usülü biraz aykırıdır: 'On' dan sonra 'on bir', 'on iki' diye sayılmaz. Ya 'on artukı bir ', 'on artukı
iki' demek , yahut 'bir yigirmi', 'iki yigirmi' demeık lazımdır. 'Yigirmi' (yani 'yirmi') 'Ýkinci on' oldugu için 'bir
yirmi' demek 'ikinci ondan bir' demektir. Bunun için ya 'otuz artukı altı' yahut 'altı kırk' demekı icap eder.
8- Bugünkü 'li,lı,lü,lu' ekleri yerin 'lig,lıg' ekleri vardır. 'Tizlig, kaganlıg' kelimeleri 'dizli,kaganlı' demektir.
9- Mefûlübih eki 'g,ig,ıg' ekleridir. 'Kisig,ordug,isig,budung' kelimeleri 'kisiyi,orduyu,isi,budun' demektir.
10- Mefûlüileyh eki 'ke,ka' dır. 'Kaganka' bugünkü Türkçeye göre 'Kagana' demektir.
11- Gök Türkçede mefûlüanh yoktur. Onun yerine mefûlüfih kullanılır. Mesela 'anda kisre' ondan sonra
demektir.
12- Tasrif olunmayan rabıt sigaları biraz baska türlüdür. 'Süre','asa',2yeyü','ölü' kelimeleri bugünkü Türkçeye
göre 'sürerek','asarak','yiyerek','ölerek' demektir. 2Kodıp','Koyup' demektir. 'Kelipen','olurıpan' ise yine 'gelip'
,'oturup' demek olup bugünkü Türkçede kullanılmayan bir seklidir.
13- Gök Türkçede bugünkü gibi ismifâil yoktur. Fakat buna karsılık baska bir sekil vardır ki sonraları
kullanılmamıstır. 'Veren' ve 'varan' ismifâillerinin Gök Türkçedeki karsılıgı 'berigme' ve 'barıgma' dır.
14- Bugünkü Türkçede bazı 'y' ler Gök Türkçede 'd'dir. Mesela 'adak', 'bod' , 'kodıp' , 'udımadım' kelimeleri
'ayak' , 'boy' (kabile) , 'koyup' . 'uyumadım' demektir.
Küçük Yazıtlara Örnek:
Uyug - Turan Yazıtı
Umumiyetle daha eski zamanlara ait olan küçük yazıtlar mezar taslarıdır. Çogu karısık yazıldıgı ve fazla
tahribata ugramadıgı için pek dogru olarak okunamıyor. Asagıda örnek olarak verecegimiz Uyug - Turan yazıtı
da 'Üçin Külüg Tirig' adında birisinin mezar tasıdır. Tas,ölününü agzından yazılmıstır ve hayata doymadıgından
bahsediyor:
Kuyda konçuyum, yazıda oglım ayıta
Valide zevcem , yazı (ova) da oglum söyleye
Sizime ayıta . Bükmedim
Sizlerime söyleye , Doymadım
Aldırıltım. Künim . Kadasım
Ayrıldım (hayattan ayrıldım) Halkım . Arkadasım
Ayıta adırıltım Altunlug kesig
Söyleye ayrıldım . Altınlı oklugu
belimte bantım . Tengri elimke
belime bagladım . Tanrı , elime
bükmedim , Sizime ayıta . Üçin
doymadım Sizlere söyleye . Üçin
Külüg Tirig ben. Tengri,
Külüg Tiriggim Tanrı,
elimte yemlig ben. Üç yetmis
elimde yemliyim Altmıs üç
yasımka adırıltım . Egük katun
yasımda ayrıldım . Cariye kadın
yerimke adırıltım . Tengri ! Elimke
yerimden ayrıldım Tanrı ! elime
kızkagım, oglım, öuz oglım. altı
kızım. oglum. üvegi oglum altı
bing yuntım. kanım Tülberi,
bin atım , hanım Türlberi,
kara budun külüg kadasım , sizim,
halk , ünlü arkadasım , sizlerim,
esim er , ögüs, er
esim erler, genç er
oglan , er küdegülerim , kız
sehzadeler , er güvegilerim , kız
kelinlerim ! Bükmedim,
gelinlerim ! Doymadım.
Bu yazıtta bazı yerlerin tercümesi biraz zorakidir. Bundan baska gramer bakımından da yazıtın kusurlu oldugu
meydandadır. Bu gibi kusurlar küçük yazıtların çogunda göze çarpmaktadır.
Bilge Tonyukuk Yazıtı
Bilge Tonyukuk, Gök Türk tarihinin en degerli sahsiyetlerinden biridir. Ýlteris Kutluk Kagan 17 kisiyle Çin'e
isyan ettigi zaman, yanındaki 17 kisi arasında Bilge Tonyukukta bulunuyordu. Devlet kurulduktan sonra Ýlteris
ve Kapagan Kaganlar çagında ülkede bas vezirlik etmis, bazı savaslarda bas kumandan olarak bulunmustur.
Bilge Kagan'ın kaynatası idi. Onun zamanında da bas vezirlik etmis , 720 - 725 yıllarında ölmüstür. Ölümünden
biraz önce hatıralarını iki tas üzerine kazdırarak diktirmistir. Bu bakımdan Bilge Tonyukuk ilk Türk
müverrihidir. Kendisi Çin'de dogmustur. Herhalde Çin'i iyi tanıdıgı için olacak, Çin'e karsı nasıl is görmek
gerektigini iyi bilmistir. Bilge Tonyukuk uzagı görüyordu. Bilge Kagan, Türkleri sehir hayatına alıstırmak ve
Buda dinine sokmak istedigi zaman buna engel olmus, Çin'e göre sayısı pek az olan Türklerin göçebelik
sayesinde üstünlüklerini muhafaza ettiklerini, Buda dininin ise Türklerdeki askerlik kabiliyetini söndürecegini
anlatarak kaganı bu düsüncesinden caydırmıstır.
Bilge Tonyukuk yazıtında vukuat kısa olarak anlatılmıs,Türklere bazı ögütler verilmistir. Bu yazıtın dikildigi
yer bugünkü Mogolistan'da Bayın Çoktu denilen yerdir ki Tugla ırmagının yukarı taraflarındadır ve asagı yukarı
48 arz ve 107 tûl dereceleri üzerindedir.
Örnek olmak üzere Bilge Tonyukuk yazıtından bir kaç satır alıyoruz. Alttaki satırlar bugünkü Türkçeye
tercümesidir:
Bilge Tonyukuk ben. Özim Tabgaç
(Ben) Bilge Tonyukukum. Kendim Çin
elinge kılındım Türk budun
elinde dogdum . Tük milleti
Tabgaçka körür erti . Türk
Çin'e tâbi idi. Türk
budun kanın bolmayın Tabgaçda
milleti hanı olmayınca Çin'den
adırıldı . Kanlandı kanın kodıp
ayrıldı . Hanlandı , Hanını koyup
Tabgaçka yana içikdi . Tengri
Çin'e yine teslim oldu . Tanrı
ança temis erinç . Kan
söyle demis Han
bertim. Kanıngın kodip içikding
verdim . Hanını koyup teslim oldum,
Ýçikdük üçün Tengri ölitmis
Teslim oldugu için Tanrı öldürmüs
erinç Türk budun ölti.
Türk milleti öldü.
Alkındı yok boltı . Türk
Mahvoldu Yok oldu Türk
sır budun yerinte bod
müstakil milleti yerinde boy
kalmadı . Ida tasda kalmısı
kalmadı . Agaçta tasta kalmıs olanları
kubranıp yeti yüz boldı
toplanıp yedi yüz oldu.
Ýki ülügi atlıg erti, bir
iki bölügü altı idi , bir
ülügü yadag erti. Yedi yüz
bölügü yaya idi. Yedi yüz
kisigi udızıgma ulugı sad erti
kisiyi sevkeden büyügü sad idi.
Yıgıl tidi . Yıgmısı ben ertim,
Toplan dedi . Toplayan ben idim,
Bilge Tonyukuk
Bilge Tonyukuk
Yukarıya aldıgımız parçalar Bilge Tonyukuk yazıtının mahiyeti hakkında oldukça saglam bir fikir verebilir.
Fakat edebiyat bakımından bu yazıtın hepsini birden mütalea etmek faydalı oldugundan bize de bütününün
birden bugünkü Türkçeye tercümesini veriyoruz. Asagıdaki tercümede parantez içinde gösterilen kelimeler ve
ekler,aslında olmadıgı halde, mânânın daha iyi anlasılması için bizim tarafımızdan eklenmistir.
Bilge Tonyukuk Yazıtının Bugünkü Türkçeye Çevrilmis Sekli
(Ben) Bilge Tonyukukum. Kendim Çin Elinde dogdum. Türk milleti ( o zaman) Çin' e tâbi idi. Türk milleti (nin)
hanı olmayınca (Türkler) Çinden ayrıldı. Hanlandı. (Fakat sonra) hanını koyup (bırakıp) Çin'e yine teslim oldu.
Tanrı söyle demis.(ti) : 'Han verdim. Hanını koyup teslim oldun ! ' Teslim oldugu için Tanrı öldürmüs(tü). Türk
milleti öldü, mahvoldu,yok oldu. Müstakil Türk milleti yedi yüz (kisi) oldu. Ýki bölügü atlı idi. Bir bölügü yaya
idi. Yedi yüz kisiyi idare eden büyügü sad idi. Toplan(ın) dedi. Toplayan bendim : Bilge Tonyukuk. (Onu)
Kagan mı yapayım derim,düsündüm. (Kisi) arık bugayı,semiz bugayı ıraktan bilmek dilese semiz buga,arık buga
diye bilmezmis diye öyle düsündüm. Ondan sonra Tanrı bilgi verdigi için kendim (onu) kagan yaptım. Bilge
Tonyukuk, Boyla Baga Tarkan ile Ýlteris Kagan olunca cenupta Çin'li(ler)i, doguda Kıtay (lar) ı , simalda
Oguz(lar)ı, (bir) çok öldürdü. Bildi (de) esi , seref (te) esi bendim. Çugay Kuz (ve) Karakumda oturuyorduk.
Geyik yiyerek,tavsan yiyerek oturuyorduk. Millet(in) bogazı toktu. Düsman (lar)ımız etrafta kus gibi idi. Biz
tetikte idik. Öyle oturuken oguzadan haberci geldi. Haberci (nin) sözü söyle :'Dokuz Oguz milleti üzerine kagan
oturdu.' der. Çin'e Kunı Sengün'ü göndermis. Kıtaya Tungra Sem'i göndermis. Haber(i) söyle göndermis. Azlık
Türk milleti harekete gelmis. Kaganı kahramanmıs. Veziri bilge imis. O iki kisi var olursa, seni, Çinliyi
öldürecek(tir) derim. Beni, Oguzu da öldürecek(tir) derim. (Siz) Çinli(ler) cenuptan taaruz edin. (Siz) Kıtay(lar)
dogudan taaruz edin. Ben simalden taaruz edeyim. Türk müstakil milleti yerinde (hiçbir) sahip yürümesin.
Mümkünse (sahibi) yok edelim derim. O sözü isitip gece uyuyasım gelmedi. Gündüz oturasım gelmedi. Ondan
ötürü kaganıma arzettim. Söyl arzettim: Çin,Oguz,Kıtay bu üçü kavusup gelecek (olurlarsa) tehlikede kalacagız.
(Bir sey) yufka iken toplamak kolay imis. Ýnce iken kırmak(da) kolay. Yufka kalın olursa toplamaklık güç imis.
Ýnce yogun olursa kırmaklık güç imis. Doguda Kıtaya,cenupta Çin'e,batıda batılı(lar)a,simalde Oguza iki üç bin
çerimizle gelecegiz. Olursa nasıl olur. Öylece arzettim. Kaganım ben Bilge Tonyukukun arzettigim maruzatımı
kabul buyurdu. Gönlünce idare te dedi. Kök Üng'ü bata çıka asarak, Ötüken ormanına dogru sevkettim. Ýnek göle
Tugla (ırmagın) dan Oguz(lar) geldi. Çerisi üç bin imis. Biz iki bindik. Savastık. Tanrı tarlıkadı. Dagıttık. Irmaga
düstü(ler). Dagıldık(ları) yol(lar) da öldüler. Ondan ötürü Oguz(lar) boyu ile geldi(ler). Türk milletini Ötüken
yerine (getirmis), ben kendim Bilge Tonyukuk, Ötüken yerine konmus diye isitip cenuptaki halk. batıdaki ,
simaldeki halk geldi.
Ýki bin idik......(1)oldu. Türk milleti oturuken,türk kaganı oturuken Sandung sehir(ler) ine, deniz (kadar) taaruz
ettigi yok imis. Kaganıma arzedip çeri yürüttürdüm. Sandung sehir(ler) ine, denize (kadar) taaruz ettirdim. Yirmi
üç sehir tahrip etti. Usın Bundat yurdunda kalıyordu. Çin kaganı düsmanımızdı. On ok kaganı düsmanımızdı.
Fazla olarak güçlü Kırgız kaganı da düsmanımız oldu. Bu üç kagan danısıp Altın orman üzerinde kavusalım
demis(ler). Söyle danısmıs(lar): Dogudaki Türk kaganına dogru çeri yürütelim demis(ler).Ona karsı çeri
yürütmezsek kaçınırsak o bizi, (çünkü) kaganı kahamanmıs,veziri bilge imis,kaçınırsak öldürecek(tir). Üçümüz
kavusup çeri yürütelim. Onu yok edelim demis(ler). Türgis kaganı söyle demis: Benim milletim(de) orada
olacak(tır) demis. Türk milleti dahi kargasalıktadır demis. (Onlara tâbi olan) Oguz(lar) ı da isyandadır demis. O
sözü isitip gece dahi uyuyasım gelmez oldu. Oturasım gelmez oldu. Orada düsündüm,ilk önce Kırgızlara karsı
çıkarız dedim. Kökmen yolu bir imis. Kapanmıs diye isitip bu yoldan yürürsek yaramacak
dedim...................Kılavuz diledim. Uzaktaki Az (Elinden bir) er buldum. Kendim Az yeri ..............imis. Bir
durak imis. Anı ırmagı(na) gitmis. Onlar yatıp bir atlı gitmis diye o yolu yürürsek semin(dir) dedim. Düsündüm.
Kaganına arzettim. Çeri yürüttüm. Atlandırdım. Ak Termeli geçerek Oguz(ları) öne sevkettim. At üzerine
bindirerek karı söktüm.s Yukarı at yederek,yaya agaç(lara) tutunarak çıkarttım. Öndeki er(ler) (karı) çignedikten
sonra ilerletip ibarı astık. Güçlük çekerek indik. On gece yandaki dag sırtlarındaki engeller arasından gittik.
Kılavuz yer yanılıp bogazlandı. Kagan:'Zahmet çekip çok hızlı gidin'demis. 'Anı suyuna varalım'. O su kıyısına
vardık. (Çeriyi) saymak için (atlardan) indirdik. At(lar) ı agaca baglıyorduk. Hem gündüz,hem gece hızla gittik.
Kırgız(lar)ı ansızın bastık. Süngü(ler)le açtık. Hanı,ordusu derilmis(ti). Savastık. Kargıdan geçirdik. Hanını
öldürdük. Kagana Kırgız milleti teslim oldu. Bas egdi. Döndük. Kögmen ormanından beri geldik Kırgız(lar) dan
döndük. Türgis kaganından haberci geldi. Sözü söyle:Dogu Kaganına karsı çeri yürütelim demis. Yürütmezsek
bizi,8çünkü) kaganı kahramanmıs,veziri bilge imis,kaçınırsak,bizi öldürecek(tir) demis. Türgis kaganı sefere
çıkmıs dedi. On Ok milleti gecikmeksizin sefere çıkmıs der. Çin çerisi(de) var imis. O sizi isitip kaganım:'Ben
eve dogru ineyim'dedi. Katun yok olmustu. 'Onu yuglatayım'(1)dedi. 'Ordu (ile) varın' dedi. 'Altın ormanda
oturun'dedi. 'Sübası (olarak) Ýnel Kagan (ile) Tardus sadı varsın'dedi. Bilge Tomyukuka,bana dedi:'Bu orduyu
ilet'dedi. 'Cezayı gönlünce söyle. Ben sana ne iyeyim'dedi. (Düsman) gelirse haberci gönder. Gelezse söz ve
haber alarak otur'dedi. Altın ormanda oturduk. Üç haberci kisi geldi. Söz(ler)i bir: Kagan(lar)ı çeri çıkardı. On
ok çerisi gecikmeksizin sefere çıktı der. Yarıs ovasında derilelim demis. O sözü isitip kagana dogru o haberi
gönderdim. Handan geriye haber geldi. Oturun diye demis ileri gitme(yin) demis. Bögü Kagan bana böyle haber
göndermis:'Bilge Tonyukuk uyanıktır. Özlüdür. Anlar Çeri yürütelim diyecek. Kabul etmeyin'. Bu sözü isitip
çeri(yi) yürüttüm. Altın ormanı yolsuzun astım. Ýrtis ırmagını geçitsizin geçtik. (Yürüyüse) gece devam ettik.
Bolçu'ya tan atarken eristik.
(Bir) esir getirdi(ler). Sözü söyle (idi): Yarıs ovasında on tümen (1) çeri derildi der. O sökzü isitip begler hep:
'Dönelim.Güçsüzün kendili saklaması yek(tir)'dedi. Ben söyle derim,ben Bilge Tonyukuk: 'Altın ormanı asarak
geldik. Ýrtis ırmagını geçerek geldik. Gelmis (olan düsmanlar) kahraman dedi(ler). Fakat bizi duymadı(lar).
Tanrı, Umay mukaddes Yerse(lar) (onlara) gaflet verdi. Neye kaçacagız? Çok(tular) diye nete korkacagız?
Az(ız) diye ne(den) basılalım?. Taarruz edelim dedim. Taaruz ettik. Dagıttık. Ertesi gün çok geldi(ler). Ates gibi
kızıp geldi(ler). Savastık. Bizimkilerden iki uç(lar9ı yarıdan artık idi. Tanrı yarlıkadıgı sadı ara bagladı. Dagıttık.
Kaganı tuttuk. Yabgusunu,sadını orada öldürdü(ler). Elli kadar er tuttuk. O gece halkının hepsine haber
gönderdik. O haberi isitip On Ok begleri,halkı hep geldi. Bas egdi. Gelen begleri halkı nizama koyup,toplayıp
biraz halk kaçmıstı,On ok çerisini (arkalarından) yürüttüm. Biz de çeri sevkettik. Onları takip ettik. Yinçü
ırmagını (1) geçerek Tinesi oglu(nın) yattıgı Bengiye degin,Demir kapıya degin takip ettik. Oradan geri
döndürdük. Ýnel Kagana... Araplara yakın....orada Yerüki Suk kumandasında Sugdak halkı hep geldi. Bas egdi.
Türk milleti Demir kapıya,Tinesi oglu(na), Tinesi oglunun yattıgı daga taaruz etmis. Sahipsiz imis. O yere ben
Bilge Tonyukuk taaruz ettigim için sarı altın,ak gümüs,kız....hazine(leri) zahmetsiz(ce) getirdi(ler). Ýlteris
Kagan,bilgeligi ve kahramanlıgı dolayısıyla Çinli(ler)le on yedi defa savastı. Kıtay(lar) la yedi defa savastı.
Oguz(lar)la bes defa savastı. O zaman vezir de ben idim. Baskumandanı da ben idim. Ýlteris Kagana....Türük
Bögü Kagana,Türük Bilge Kagana...Kapagan gücü(mü) ona verdim. Ben kendim büyük atlı kol(ları) gönderdim.
Gece uyumadı. Gündüz oturmadı. Kızıl hanım(ı) tüketerek kara terim(i) su gibi akıtarak isi(mi),gücü(mü)
verdim. Ben kendim büyük atlı kol(ları) gönderdim. Arkuy ve ates kulelerini(2) çogalttım. Yenilen düsman(lar)ı
getiriyordum. Kaganımı sefere çıkarttım. Tanrı yarlıkıyarak bu Türk milleti (içinde) silahlı düsmanı
gezdirmedim. Damgalı atı kosturmadım. Ýlteris Kagan çalısmasa (idi),(ona) uyarak ben kendim çalısmasa (idim)
El de , millette yok olacaktı. Çalıstıgı için,(ona) uyarak kendim çalıstıgım için el de el oldu. Millette millet oldu.
Kendim (artık) ihityarladım. kocadım. Herhangi yerdeki kaganlı millete (bas olarak) (bir) serseri var olsa ne
felaket olacak imis!
(Bunları) Türük Bilge Kagan(ın) Eline yazdırdım. Ben , Bilge Tonyukuk. Ýlteris Kagan çalısmasa idi,yok
olsaydı;ben kendim Bilge Tonyukuk çalısamsa idim,ben yok olsaydım Kapagan Kagan ve Türk müstakil milleti
yerinde boy(lar)da, ,millette , kisilerde sahipsiz olacaktı. Ýlteris Kagan, Bilge Tonyukuk çalıstıkları için,Kapagan
Kagan ve Türk müstakil milleti büyüdü. (Simdi) Türük Bilge Kagan,Türk müstakil milletini,Oguz milletini iyi
idare ederek (tahtta) oturuyor.
Bu yazıt çok sade bir dille yazılmıstır. Edebi bir gaye güdülmemistir. Bunula Kül Tigın ve Bilge Kagan yazıtları
arasında pek küçük bir dil farkıda vardır. Bu sonuncularda edebi bir gaye güdüldügüde muhakkatır. Bunlara
bakarak,bazı bilginler,Bilge Tonyukuk yazıtının halk dili ile , ötekilerin ise edebi dille yazıldını söylüyorlar. Bu
fikir dogru olsa gerektir.
(1) Noktalı yerler,aslında bozulmus oldugu için okunamayan yerlerdir.
(1) 'Yug' matem törenidir. Yuglatmak bu töreni yaptırmaktır.
(1) 'Tümen' on bin demektir.
(1) 'Yinçü' eski Türkçede inci demektir. Ýnci ırmagı demekle 'Sırdeya'yı veya 'Zerefsan'ı kast ediyor.
(2) Savaslarda uzaktan isaretle konusmak için yapılan kuleler.
Kül Tigin Yazıtı
Kül Tigin 716 - 734 yılları arasında kaganlık eden Bbilge Kaganın küçük kardesi olup 47 yasında oldugu halde
731 yılında Dokuz Oguzlarla yapılan savasta ölmüs ve 21 Agustos 732 tarihinde de adına bir yazıt dikilmistir.
Türk tarihinin essiz simalarından biri olan kahraman Kül Tigin için dikilen bu yazıtı Yulıg Tigin yirmi üç günde
yazmıstır. Yulıg Tigin kendisi için 'Kkül Tigin atısı' diyor. 'Atı' kelimesinin ne demek oldugunu iyice
bilemiyoruz. Bir ihtimale göre Kül Tiginin kız kardesinin ogludur. Baska bir ihtimale göre de atası,yani
mürebbise veya lalasıdır. Her ne olursa olsun 'Tigin' lakabından bunun da hikimdar oldugu anlasılıyor. Kil Tigin
yazıtının bulundugu yer bugünkü Mogolistanda Kosu Çaydam gölü yakınlarıdır ki asagı yukarı 47.5 arz ve
102.5 tûl derecelerine uyar. Örnek olamk üzere bu yazıttan bir parça alıyoruz. Satırların altında bugünkü Türkçe
ile tercümeleri gösterilmistir:
Üze kök Tengri, asra
Üstte gök Tanrı asagıda
yagız yer kılındukda ikin
yagız kisi yaratıldıkta ikisi
ara kisi oglu kılınmıs
arasında kisi ogulları yaratılmıs
Kisi oglında üze eçüm apam
kisi ogulları üzerinde ecdadım
Bumun Kagan . Ýstemi Kagan
Bumun Kagan Ýstemi Kagan
olurlarmıs Olurıpan Türük budunıng
(tahta) oturmus (tahta) oturup Türk milletinin
ilin. türüsin tuta birmis
elini kanunlarını idare etmisler
iti birmis Tört bulung kop
tanzim etmisler dört taraf hep
ban kılmıs Baslıgıg
mutî kılmıslar Baslıcaları
yükündürmis tizligig sökürmis. Ýlgerü
yükündürmüsler dizlileri çöktürmüsler ileri
Kadırkan Yıska tegi kirü
Kadrkan ormanına degin kondurmuslar
Temir Kapıgka tegi kondurmus
Demir Kapıya degin kondurmuslar
Ýkin ara idi - oksuz Kök
ikisi arasında sahipsiz (müstakil) Ggök
Türük ança olurur ermis
Türkler öylece oturuyor imisler
Bilge kagan ermis Alp
Bilge kaganlar imisler Alp
Kagan ermis. Buyrukı yeme
Bilge ermis erinç Alp
ermis erinç Begleri yeme
imis Begleri de
budunı yeme tüz ermis
milleti de düz(dogru) imis
Anı üçün ilig ança
Onun için eli iadre edip
türüg itmis Özi ança
kanunları (tanzim)etmisler Eli idare edip
Kergek bolmıs.
mahrum olmuslar
Kül Tigin yazıtının bugünlü Türkçeye çevrilmis sekli
Bu yazıt yalnız tarih bakımından degil,uslubunun edebi olması bakımından da mühim oldugu için bütününün
bugünkü Türkçeye çevrilmis seklini veriyoruz. Yulıg Tigin bu yazıtı Kül Tigin adına yazmıs olmakla beraber
yazıttaki sözler Bilge Kaganın agzındandır. Yazıtın silik olup okunamayan bölümlerini noktalarla geçecegiz.
Aslında olmadıgı halde mânânın daha iyi anlasılması için bizim tarafımızdan eklenen sözleri de parantez içinde
gösterecegiz.
(Ben). Tanrı gibi, gökte olmus Türk(lerin) Bilge Kagan(ı) bu zamanda (tahta) oturdum. Sözümü sonuna kadar
isit(in) Bütün küçük kardes(lerim),yigen(ler)im, sehzade(ler)im. Bütün soyum,milletim ! Sagdaki sadapıt
begler.soldaki tarkanlar,buyruk bgegleri ! Otuz Tatar.... Dokuz Oguz begleri,milleti ! Bu sözümü iyice
isit(in),saglamca dinle(yin)! Ýleri , gün dogusuna; cenupta gün ortasına dogru;garpta gün batısına ;simalde gece
ortasına dogru o (çevre) içindeki millet(ler) hep kaganı Ötüken ormanı(nda) oturursa elde sıkıntı yok(tur). Ýleri
(1) Sandung ovasına degin sefer ettim. Denize küçük (bir mesafe ile) erismedim. Cenupta Dokuz Ersine degin
sefer ettim. Tibete küçük (bir mesafe ile) erismedim. Cenupta Ýnci ırmagını (2) geçerek Demir Kapıya degin
sefer ettim. simalde Yer Bayırku(lar)ın (3) yerine degin sefer ettim. Bunca yer degin (Türkleri) yürüttüm. Ötüken
ormanında yabancı sahip(ler) yok imis. Ülke idare edecek yer Ötüken ormanı imis. Bu yerde oturup Çin milleti
ile düzeldim. Altın,gümüs,pirinç,ipek sayısızca kadar vermis (olan) Çin milleri(nin) sözü tatlı,malı yumusak
imis. Tatlı sözüyle,yumusak malıyla kandırıp uzak millet(ler)i öylece yaklastırıyor imis. (Fakat) yakınlarına
dogru konduktan sonra (onların) karıstırıcılık bilgisini orada anlıyor imis(ler). Bir kisi yanılsa (bile) soyu (ve)
milleti(ne) besigine dek kıymaz imis(ler). Tatlı sözüne,yumusak malına kanıp (bir) çok(larınız) besigine dek
kıymaz imis(ler) (ey) Türk milleti öldünüz. Türk milleti! Bazıların(ız) cenupta Çugay ormanı(na). Tügelin
ovası(na) konayım derse (ey) Türk milleti orada bazı karıstırıcı kisi(ler) söyle kıskırtıyor(lar) imis: Irak ise(ler)
kötü mal verir,yakın ise(ler) iyi mal verir diyip öylece kıskırtıyor(lar) imis. Bilgi bilmez kisi(ler)! O sözü alıp
yakına dogru varırsa(n),hiçbir sıkıntısı olmayan Ötüken ormanı(nda) otursa(n) ebedi (bir) eli tutarak oturacaksın.
Ttürk milleti ! Ýtidalsizsin. Açsa(n) toklug(u) düsünmezsin. Bir doyarsa(n) açlıg(ı) düsünmezsin. Öyle
oldugun(uz) için (sizi) yükseltmis (olan) kaganın(ız)ın sözün(ü) almadan yer sayarak (1) vardınız. Hep ora(lar)da
mahvoldunuz. Bittiniz. Orada kalmıs 8olanlar(ı)nız) yer sayarak hep ayakta olarak,ölerek yürüyordunuz. Tanrı
yarlıkadıgı için,kendim(in) kutum var (oldugu) için kagan (olarak) (tahta) oturup yok (olan) yoksul nilleti hep
toplattım. Yoksul milleti bay(2) kıldım. Az milleti çok kıldım. Acaba bu söz(ler)imde yalan var mı? Türk
begler(i),millet(i) isitin. Türk milleti(i)ni derleyip el tuttupunu buraya vurdum. ne söz(ler)im (var) ise ebedi tasa
(2) vurdum. Onlar(ı) görerek bilin,simdiki Türk millet(i),begler(i) tahta tâbi olan (siz) begler mi yanılacaksınız?
Ben ebedi tası.. Çin kaganından nakısçı(lar) getirdim. Nakıslattım. Benim sözümü kırmadı. Çin kaganının içeri
(3) nakısçı(sı)nı gönderdi. Onlar(a) güzel (bir) bark yaptırdım. Ýçin(e),dısın(a) güzel nakıs vurdurdum. Tas
yontturdum. Gönildeki söz(ler)imi..... On ok (4) ogul(lar)ına (ve) yabancı(lar)ına degin bunu görerek bilin,ebedi
tas(ı) yontturdum. Bu çölde iseler,otlakta,çorak yerde ise(ler) otlakta,çorak yerde ise(ler),(onlar için) öylece
çorak yerde ebedi tas yontturdum;yazdım. Onu görüp öylece bilin. O tas.........dim. Bu yazıyı yazan atısı Yulıg
Tigin.
Üstte Gök Tanrı,asagıda yagız yer yaratıldıkta ikisi ara(sında) kisi ogul(lar)ı yaratılmıs. Kisi ogul(lar)ı üzerinde
atalarım Bumun Kagan,Ýstemi Kagan (hükümdar olarak tahta) oturmus. Oturarak Türk milletinin
elini,türe(ler)ini idare etmis(ler),tanzim etmis(ler),dizili(ler)i çöktürmüs(ler). Ýleri,Kadrıkan ormanına
degin;geri,Demir Kapıya degin kondurmus(lar). Kahraman Kagan imis(ler). Memur(lar)ı da bilge imis.
Kahraman imis. Begleri de,milleti de dogru imis. Onun için ülkeyi öylece turmus(lar),Yugcu,sıgıtçı (1) (olarak)
öndeki gün dogusundan Bök-li(ler),Çöligil(ler),Çinli(ler),Tibetli(ler),Apar(lar),Apusın(lar),Kırgız(lar),Üç
Kurıkan(lar),Otuz Tatar(lar),Kıtay(lar),Tatıbı(lar) bunca millet(ler) gelip feryat etmis(ler),aglamıs(lar). O kadar
ünlü kagan8lar)mıs. Ondan sonra küçük kardes(ler)i kagan olmus. Ogulları kagan olmus. Ondan sonra küçük
kardesi büyük kardesi gibi yaratılmadıgı(ı), oglu babası gibi yaratılmadıgı(ndan) bilgisiz kagan(lar) tahta
oturmus. Kötü kagan(lar) (tahta) oturmus. Memur(lar)ı da bilgisiz,kötü imis. Begleri,milleti dogru(luk) suz
(oldukları) için,Çin millet(inin) hilekârlıgı,açık gözlülüg(ü) için,sirretligi için,küçüklü büyüklü minakasa
ettirdik(ler)i için begli milletli kıskırttık(ları) için Türk millet(i)ne asil erkek çocuk(lar)ı kul oldu. Namuslu kız
çocuklar(ı) halayık oldu. Türk begler(i) Türk ad(lar)ın(ı) bırakarak,Çinli begler(in) Çin(ce) ad(lar)ın(ı) takarak
Çin kagan8ı)na tâbi olmus(lardı). Elli yol (ona) is(lerin)i güç(ler)in(i) vermis(ler). Ýleri,gün dogusunda Bökli
kagan(ı)na (onların) El(ler)in(i),türe(lerin(i) almıs(lar). (Fakat) Türk avam halkı söyle demis:'Elli milletim.Elli
simdi hani? Kime Eli kazanacagım?'dermis. 'Kaganlı milletim. Kaganım hani? Hangi kagana isi(mi) gücü(mü)
verecegim?'dermis. Öyle diyip Çin kagan(ı)na düsman olmus. Düsman olup (kendi aralarında) nizam (ve) düzen
kuramadık(larından) yine teslim olmus(lar). 'Çinliler Türklerin) bunca is(leri)ni güç(leri)ni (kendilerine)
verdik(lerini) düsünmedi(ler). Türk millet(ini) öldürmeyin. Kökünü kurutayım diyor(lar)mıs yok etmeye
geliyor(lar)mıs. Üstte Türk tanrısı,Türk mukaddes Yer-Su(lar)ı (1) söyle demis: Türk millet(i) yok olmasın
diye,millet olsun diye babam Ýlteris Kaganı,anam Ýlbilge Katunu(2) Tanrı tepesinde tutup yukarı götürmüs.
Babam kagan on yedi erle çıkmıs. Dısarı yürüyor diye haber isitip sehirdeki daga çıkmıs,dagdaki inmis. Derlenip
yetmis er olmus(lar). Tanrı güç verdi(gi) için babam kagan(ın) çerisi kurt gibi imis. Düsman koyun gibi imis.
Doguya,batıya sefer edip (adam) dermis. 8Sayılarını) kabartmıs. Hepsi yedi yüz er olmus. Yedi yüz er olup
elsizlesmis,kagansızlasmıs milleti:halayıklasmıs,kullasmıs milleti,Türk türesin(i) elde çıkarmıs milleti atalarım
türesince yaratmıs,heyecanlandırmıs. Tölüs,Tardus(3) millet(lerin)i orada yoluna koymus. (Onlara)
yabguyu,sadı(4) orada vermis. Cenupta Çin millet(i) düsmanmıs. Simalde Baz Kagan,Dokuz Oguz millet(i)
düsmanmıs. Kırgız,Kurıkan,Otuz Tatar,Kıtay,Tatabı(lar) hep düsmanmıs. Babam kagan bunca...........kırk yedi
yol sefer etmis. Yirmi savas savasmıs. Tanrı yarlıkadıg(ı) için Elli(ler)i Elsiz etmis. Kaganlı(lar)ı kagansız etmis.
Düsman(lar)ı muti kılmıs. Dizli(ler)i çöktürmüs. Baslı(lar)ı yükündürmüs. Babam kagan.........türeyi kazanıp
uçmaga varmıs. Babam kagana ilk olarak Baz kaganı bal bal dikmis(ler). O türe üzeribe amcam kagan oturdu.
Amcam kagan (tahta) oturup Türk millet(i)ni yeniden tanzim etti,düzeltti. Yoksulu bay kıldı. Azı çok kıldı.
Amcam kagan (tahta) oturdukta kendim Tardus millet(i) üzerinde sad idim. Amcam kagan ile ileri 8doguya)
Yasıl Ügüz(e) 81) Santung ova(sı)na degin sefer ettik. Kögmen(i) asarak Kırgız yerine degin sefer ettik. Topu
yirmi bes sefer ettik. On üç (defa) savastık. Elli(ler)i Elsizlettik. Kaganlı(lar)ı kagansızlattık. Dizli(ler)i
çöktürdük. Baslı(lar)ı yükündürdük. Türgis kaganı Türk(ler)imiz(den),milletimiz(den)di. Bilmedigi için,bize
isyan ettigi için kaganı öldü. Memur(lar)ı,begleri de öldü. On ok milleti(i) zahmet gördü. Atalarımız(ın) tutmus
(oldugu) yer(ler),su(lar) sahipsiz olmasın diye Az (2) millet(i)ni tanzim edip,düzene koyup........Bars beg idi.
kagan ad(ını) burada biz verdik. Küçük kız kardesim prensesi (zevce olarak) verdik. Kendisi yanıldı. Kaganu
öldü. Milleti kul,köle oldu. Kögmen yer(leri),su(ları) sahipsiz kalmasın diye Az (ve) Kırgız miilet(lerin)i yoluna
koyup geldik. Savastık. (Elini) yine verdik. Ýleri (doguda) Kadırkan orman(ı)nı asarak milleti öylece kondurduk.
Öylece tanzim ettik. Batıda Kengü Tarmana degin Türk millet(i)ni öylece kondurduk. Öylece tanzim ettik. O
zamanda kul kullu olmustu. Halayık halayıklı olmustu. Küçük kardesi büyük kardes(i) bilmezdi. Oglu babasın(ı)
bilmezdi. Öylece kazan(ıl)mıs,tanzim ed(il)mis Elimiz,türemiz (var)dı. Türk,Oguz begleri (ve) millet ! isitin.
Üstte gök basma(dıy)sa,asagıda yer delinme(diy)se,Türk millet(i) elini,türeni kim harap etti?............. Türk
millet(i)!..........pisman ol. Ýtaat ettigin için (seni) yüksektmis bilge kaganına,müstakil,iyi eline kendi(n) isyan
ettin,kötü is yaptın. Silahlı(lar) nerden gelip (seni) sürerek iletti? Mukaddes Ötüken orman(ının) millet(i) !
Gittiniz! ileri (doguya) varan(larınız) vardınız! Batıya varan(larınız) vardınız! (Vardıg)ın yerde iyi(lig)i(n) o (ki)
kanın suca aktı. Kemigin dagca yattı. Asil erkek çocuk(lar)ın kul oldu. Namuslu kız çocuk(lar)ın halayık oldu.
Bilmedig(in) için,kötü(lüg)ün için amcam kagan uçmaga vardı. Ýlk önce Kırgız kagan(ı)nı balbal diktim. Türk
millet(inin) adı sanı yok olmasın diye babam kaganı,anam katunu yükseltmis (olan) Tanrı, Eel veren Tanrı,Türk
millet(inin) adı sanı yok olmasın diye özümü ve Tanrı kagan oturttu. Hiç(de) hali yerinde (bir) millete (kagan
olarak tahta) oturmadım. Ýçerden assız,dısardan giyimsiz zavallı,kötü (bir) millet üzerine (kagan olarak tahta
oturdum). Küçük kardesim Kül Tigin ile sözlestik. Babamız(ın) amcamız(ın) çalsımıs (oldugu) millet(in) adı sanı
yok olmasın diye, Türk millet(i) için gece uyumadım;gündüz oturmadım. Küçük kardesim Kül Tigin ile,iki sad
ile ölesiye,bitesiye çalıstım. Öylece çalısıp cenuptaki milleti ates,su (gibi tehlikeli) kılmadım. Ben kendim kagan
(olarak tahta) oturdugumda yer sayarak varmıs (olan) millet ölerek,biterek yayan,çıplak yine geldi. Milleti
yükselteyim de simale Oguz millet(i)ne karsı,ileri (doguda) Kıtay,Tatabı millet(leri)ne karsı,cenupta Çin'e karsı
büyük ordu8ları) on iki (defa yürüttüm............savastım. Ondan sonra Tanrı yarlıkıyarak kutum var(oldugu)
için,talihim var(oldugu) için ölecek milleti dirilterek yoluna koydum. Çıplak milleti giyimli,yoksul milleti bay
kıldım. Az milleti çok kıldım. Baska Elli(ler)den,baska kaganlı(lar)dan yek kıldım. Dört yandaki millet(ler)i hep
muti kıldım. Düsman8lık)sız kıldım. Hep bana tâbi oldu(lar)ç Ýs(leri) güç(lerini vermektedir(ler). Bunca türeyi
kazanıp küçük kardesim Kül Tigin yedi yas(ın)da kaldı...............Umay gibi anam katun talihine küçük kardesim
Kül Tigin er ad(lı) oldu. On altı yasında amcam kagan(ın) Elin(e),türesin(e) öylece çalıstı. Atı Çub (ve)
Sugdak(lar)a karsı (1) sefer ettik. Bozuk. Çinli Ong Tutuk bes tümen (2) çeri (ile) geldi. Savastık. Kül Tigin
yaya(lar)la fırlayarak hücum etti. Ong Tutuk yurıçın (3) silahlı (olarak) eliyle tuttu. Silahlı (olarak) gönderdi.
Kagana öylece ulastı. O orduyu orada yok ettik. Yirmi bir yasında Çaça Sengünle (4) savastık. En ilkin Tadıkın
Çurun boz atına binip hücum etti. O at orada öldü. Ýkinci (olarak) Ýsbara Yamtar(ın) boz atına binip hücum etti.
O at oarad öldü. Üçüncü (olarak) Yegin Silig Begin giyimli doru at(ın)a binip hücum etti. O at orada öldü.
(Düsman) ,silah(lar)ına,kaftanına yüz(den) çok okla vurdu. (Fakat) yüz(ü)ne ,basına bir(i) degmedi...(nasıl)
hücum ettigi(i) (ey) Türk begler(i) hep bilirsiniz. O orduyu orada yok ettik. Ondan sonra Yer Bayırkı(la) Ulug
Ýrkin(i) 81) düsman oldu. Onu dagıtıp Türgi Yargun göl(ün) de bozduk. Ulug Ýrkin,azıcık erle kaçıp gitti. Kül
Tigin yirmi altı yasında (iken) Kıgız(lar)a karsı sefer ettik. Süngü batımı karı söküp Kögmen
orman(ın)ı,tırmanarak (2) yürüyüp Kırgız millet(i)ni ansızın bastık. Kaganı ile Sunga orman(ın)da savastık. Kül
Tigin,Bayırkunun ak aygırına binip fırlayarak hücum etti. Bir eri okla vurdu. Ýki eri birbiri ardına sançtı. (3) Orak
(yere) vurdu. Kıgız kaganın(ı) öldürdük. Elin(i) aldık. O yılda Türgis(ler)e karsı Altın ormanı tırmanarak,Ýrtis
ırmag(ı)nı geçerek yürüdük. Türgis millet(i)ni ansızın bastık. Türgis kagan(ının) ordusu Bolçuda ateste,borada
geldi. Savastık. Kül Tigin,Basgu (adlı) boz at(a) binip hücum etti. Basgu boz......otuz........ikisin(i)
kendi.......orada yine (savasa) girip Türgis kagan(ının) buyrug(u)nu,Az tutugu)nu (4) eliyle tuttu. Kaganın(ı)
orada öldürdük. Elin(i) aldık. Kara Türgis (hakl)ı hep teslim oldu. O halkı Tabarda.....Sugdak millet(ini) tanzim
edeyim diye Yinçü ırmag(ın)ı geçerek demir kapıya degin sefer ettik. Ondan sonra Kara Türgis Halk(ı) düsman
olmus(tu),Kengeresler(ler)e dogru gitti. Bizim ordu(nun) at(lar)ı zayıf , azıgı yok idi. Kötü kisi(ler)di....alp
er(ler) bize hücum etmisti. Öyle (bir) zamanda meyus olup Kül Tigini az erle ayırarak gönderdik. Büyük savas
savasmıs. Alp Salçı (adlı) ak atın(a) binip hücum etmis. Kara Türgis millet(i)ni ırada öldürmüs. (Ýtaate) almıs.
Geri dönerek yürüyüp........ie , kusu Tutuk ile savasmıs. Er(ler)in(i) hep öldürmüs. Evin(i),varın(ı).....hep getirdi.
Kül Tigin yirmi yedi yasında (iken) Karluk millet(i) müstakil,güçlü düsman oldu. Mukaddes Tamag bas(ın)da
savastık. Kül Tigin o savasta otuz (yasını) yasıyordu. Alp Salçı (adlı) ak atın(a) binip fırlayarak hücum etti. Ýki
eri birbiri ardınca sançtı. Karluk(lar)ı öldürdük. (Ýtaate) aldık. Az millet(i) düsman kaldı. Kara gölde savastık.
Kül Tigin kırk bir (yasını) yalıyordu. Alp Sancı (adlı) atın(a) binip(1) fırlayarak hücum etti. Az Elteber(in)i (2)
tuttu. Az millet(i) kendi milletimdi. Gök,yer bulandıgı için düsman oldu. Bir yılda bes yol savastık. En ilk Dogu
Balıkta savastık. Kül Tigin,Azman (adlı) ak(ına) binip fırlayarak hücum etti. Altı eri sançtı. Ordu(ların) gögüs
gögüse gelmesinde yedinci eri kılıçladı. Ýkinci (olarak) Kuslıgakta Ediz(ler)le (3) savastık. Kül Tigin,Az (adlı)
yagızın(a) binip fırlayarak hücum edip millet(i) orada öldü. Üçüncü (olarak) Bu.......da Oguz(lar) savastık. Kül
Tigin Azman (adlı) ak(ı)na binip hücum etti;sançtı. Ordusun(u) sançtık. Elin(i) aldık. Dördüncü (olarak) Cus
basında savastık. Türk millet(i)(nin) ayag(ı) yoruldu. Kötülüyecek idi(ler). Hızla geçerek gelmis (olan)
ordusun8u) Kül Tigin yukarı yürütüp Tungra(lardan) bir bir boy,Alpagu(lardan) on eri Tunga Tigin yugunda
çevirip öldürdük. Besinci (olarak) Ezgenti Kadazda Oguz(lar)la savastık. Kül Tigin,Az (adlı) yagızın(a) binip
hücum etti. Bir eri sançtı..................O ordu orada öldü. Maga Kurgan(da) kıslayıp yazın Oguz(lar)a karsı ordu
çıkarttık. Kül Tigin Beg(i) bas (adlı) akın(a) binip dokuz eri sançtı. Karagâhı bastı(lar). Kül Tigin , Ögsüz
analarım(1),ablalarım,gelinim,zevcelerim ! Bunca (nızın)da diri(ler)i halayık olacaktı. Ölü(ler)i (niz) yurtta,yolda
yatarak kalacaktınız. Kül Tigin yok olsa (idi) hep ölecektiniz. Küçük kardesim Kül Tigin merhum oldu. Kendim
sıkıldım. Görür gözüm görmez gibi,bilir bilmez gibi oldu. Kendim düsündüm: Zaman(ı) Tanrı yapar. Kisi
ogul(lar)ı hep ölümlü (olarak) yasamıs(tır). Öylece düsündüm. Gözden yas gele gele,ruhtan ,gönülden feryat
gele gele tekrar tekrar sıkıldım. Pek katı sıkıldım. Ýki sad,bütün küçük
yigen(ler)im,sehzade(ler)im,beglerim,milletim(in) gözü,kası (aglamaktan) kötü olacak diyip sıkıldım.
Yugcu,sıgıtçı (olarak) Kıtay,Tatabı millet(leri) bas(ında) olarak Udar Sengün geldi. Çin kaganından Ýsiyi Likeng
geldi. Bir tümen (degerinde) mal,altın,gümüs,gereksiz (oldugu halde) getirdi. Tibet kagan(ın)dan Bülen geldi.
Garpta,gün batısındaki Sugd,Acem,Buhara ulus(u) millet(lerin)den Nneng Sengün,Ogul Tarkan(ın)dan Makaraç
Tamgacı,Oguz(ların) bilge damgacı(sı) geldi. Kırgız Kagan(ın)dan Tardus Ýnançu Çur geldi. Bark yapıcı,nakıs
isleyen,yazıt yapıcı (olarak) Çin kagan8ının) çıkanı (1) Çang Sengün geldi.
Kül Tigin koyun yılında (2) on yedide (3) öldü. Dokuzuncu ay(ın) yirmi yedi(sin)de yug yaptırdık. Barkın(ı) ,
nakıs(lar)ın(ı), yazıtın(ı) maymun yıl(ın) de yedinci ay(ın) yirmi yedi(sin)de (4) hep takdis ettik. Kül Tigin kırk
yedi yasında öldü. Tas...........bunca nakısçı(lar)ı tuygun (ve) elteber(ler) getirdi.
Bunca yazı(yı) yazan,Kül Tigin(in) atısı (ben) Yulug Tigin yazdım. Yirmi gün oturup bu tasa,bu duvara hep
(ben) Yulug Tigin yazdım. baska sehzade(ler)inizden,taygun(lar)ınızdan (5) daha iyi yapardınız. Uçarak gittiniz.
Tanrı..........diri edici.
Kül Tiginin altının(ı),gümüsün(ü),malın(ı),arın(ı),dört bin atını..........Tigin yukarı gök ...........(tas)ı yazdım.
(Ben) Yullıg Tigin.(6)
........................Küçük kardesim Kül Tigin...........is(in)i güc(ün)ü verdig(i) için Türük Bilge Kagan............Küçük
kardesim Kül Tigini gözeterek oturdum.
Ýnançu Apa Yargan Tarkanadı(nı)............
Görülüyor ki Kül Tigin yazıtı edebi bir eserdir. Cümlelerin bazan kısa,bazan uzun olusu;mânâya kuvvet vermek
için bazan aynı kelimenin birbirine yakın yerlerde tekrarlanması,yani bir nevi 'tekrir' san'atı yapılamsı;bazan ise
aksine olarak mânâsı birbirne yakın kelimelerin aynı cümlelerde kullanılması bu yazıta oldukça yüksek bir edebi
deger verdirmektedir. Yulug Tigin bu yazıtta Bilge Kagan agzından Türk milletine hitap ederken ne kadar lirik
ve romantik ise tarihi vak'aları anlatmakta da o kadar realisttir. Bu yazılarda yalan,mübalega,bosuna övünme
yoktur. Türk milletinin bütün âhlaki safiyeti,bütün degerleri ve kusurları apaçık göze bırakmıslardır. Fakat
onlarınki mütemadî bir zafer teranesinden ibarettir. Onlarda yenilmeler bile yenis gösterilmistir. Türk yazıtında
ise her sey essiz bir samimiyetle,oldugu gibi anlatılmaktadır. Kara günlerde,bozgunluk çaglarında Türk kan'ının
su gibi aktıgından , Türklerin ölerek kemiklerinin dag gibi yattıgından bahsolunuyor. Fakat zafer günlerinde
düsman kanının su gibi akıtıldıgından bahis yoktur. Akıtılmıs olsa bile bu anlatılmaya ve ögünülmeye lâyık
sayılmıyor. Cihan tarihinde her milletten birçok hanedanın hiçbir hükümdarı kendi atalarının kusurundan
bahsetmemis ve ettirmemistir. Bu yazıtta ise Türk devletinin alçalmasına sebep olarak bilgisiz,fena kaganların is
basına gelmis olması gösteriliyor. Türk beglerinin suçları hatırlatılıyor. Milletin itidalsizligi,açken toklugu ve
tokken açlıgı düsünmedigi , yani yarını hiç düsünmeyisi tenkit olunuyor. Fakat yine aynı milletin kaganlanıp
devlet kurmak için ayaklanısı pek övmeye deger bir hâdise oldugu halde gayet tâbiî olarak anlatılıyor. Türk
ruhunun 'ferdiyetçi' olmayıp 'cemiyetçi' oldugu bu yazıttan da anlasılıyor:Birçok savaslar yapıldıgı ve bu
savaslarda hiç süphesiz üstünlük gösteren birçok kahramanlar çıktıgı halde bunların adları anılmıyor. Kül Tigin
kahramanlıkları bile az anlatılıyor. Onun savaslarda kaç kisiyi yere serdigi söylenmekle iktifa olunuyor. Yalnız
bir yerde Türk beglerini hitap olunarak'onun nasıl hücum ettigini hep bilirsiniz' deniliyor. Ömrünü Türk birligi
ugrunda harcayan kahraman Kül Tigin için bütün methiye asagı yukarı bu cümleden ibarettir. Karargâhı
Oguzlara vermemek için öldügü zaman ise bunun ehemmiyeti bir kaç veciz ve samimi sözle söyleniyor. Fakat
insanların kahramanlıgından bu kadar az bahsolunmasına karsılık ,yazıtta Türklerin sevgili ve vefalı yardımcıları
olan ehemmiyet verildigi görülmektedir. Savasların çogunda Kül Tiginin bindigi atlar,adı sayılmak üzere
zikrolunmaktadir.
Büyük savaslar ve en parlak zaferler ise kısa bir iki cümle ile ifade olunuyor. Bazan düsman askerlerinin alplıgı
tasdik olunuyor Fakat devlete isyan edip yenilen Oguzlara,Türgislere,Karluklara,Kırgızlara ve baska boylara
karsı asla düsmanca duygular beslenmiyor. 'Gökte ve yerde kargasalık oldugu için' yahut 'kaganları yanıldıgı
için' onların sıkıntı çektiklerinden bahsolunuyor.Hâttâ bu seferlerin öç almak için degil,ya onların taaruzunu
önlemek,yahut o halkların tanzim edip yoluna koymak için yapıldıgı söyleniyor ki bu sözler tarihi vukuata
tamamıyla uygundur.
Son söz olarak sunu söylemek dogru olur ki, eger Türk dili müslümanlıktan sonra arapçanın ve acemcenin büyük
ve zararlı tesirinde kalarak aslından sapmasaydı biz bugün Gök Türk yazıtlarındaki dili daha kolay anlayacak ve
onu simdi buldugumuzdan daha çok güzel bularak bu yazılara,Arapların cahiliye siirlerine verdigi degeri
verecektir. Çünkü,hangi dilden olursa olsun,dünyada en büyük eser diye tanınan ne kadar yaı varsa,bu yazılar
saheser olmak mazhariyetini,her seyden önce,yazıldıkları dili konusan milletin kendilerini anlayarak sevmesine
ve sevdikleri için propaganda yapmasına borçludurlar.
(1) Ýleri 'Dogu' demektir.
(2) Sırderya yahut Zerefsan.
(3) 'Yer Bakırku'lar Baykal gölü yakınında yasayan bir Türk boy'udur.
(1) Yerden yere demektir.
(2) Bay 'Zengin' demektir.
(1) Hâkkettim mânâsında kullaılıyor.
(2) 'Bengü tas' yans 'ebedi tas' diye âbide kasdoluyor.
(3)Saray demek istiyor
(4) 'On Ok' on kabile olan Batı Türkleridir.
(1) 'Yugçu'yani bugünkü Türkçeye göre 'Yugcu','aglayırı' demektir. 'Yug' matem törenidir. Çagataycadaki
'Yıglamak' ve Türkiye Türkçesindeli 'Aglamak' aynı kökten gelmektedir. 'Sıgıt' ise matem demektir.
(1) 'Yer' ve 'Su' dahi ikinci derecede iki Allah'tır.
(2) 'Katun',Kagan karısı,yani imparatoriçe demektir .Bugün kullanılan 'Hatun' ve 'Kadın' kelimeleri bundan
çıkmıs fakat sonra mânâca bozularak umumîlesmistir.
(3) 'Tölüs' ve 'tardus'lar Gök Türkler'e çok yakın ve onlara tâbi olan iki ayrı boy birligidir.
(4) 'Yabgu' ve 'Sad' Kagandan sonra gelen en büyük iki rütbe ve ünvandır.
(1) 'Yasıl Ügüz' Yesil Irmak demektir. Çin'in simalindeki büyük 'Huang-hu' ırmagının Türkçe adıdır.
(2) 'Az'lar o zamanki Kırgızlarla komsu yasayan küçük bir Türk boy'udur.
(1) 'Altı Çub'lar galiba,Maveraünnehirde Batı Türklerine tâbi olarak yasayan altı beglik olacak. 'Sugdak'lar ise
'Sugd'da yani Buhara ile Semerkand arasındaki ülkede yasayan,sonra Dogu Türkistan'a kadar olan sehirlere
dagılan bir halktır. Acemlerle akraba idiler.
(2) 'Tümen' on bin demektir.
(3) Bu sözün ne demek oldugu anlasılmıyor.
(4) 'Sengün' Çin'cede bir nevî kumandanlık rütbesi olan 'Tayang-kiün' sözünün Türkçelesmis seklidir.
(1) 'Ulug Irkin' Bayırkuların reislerine verilen ünvandır. Türkiye Türklerinin ataları olan Oguzların ikinci
reislerine de 'Kül Erkin' deniliyordu.
(2) 'Yıs' kelimesi dag üzerindeki orman demek olsa gerektir. Çünkü aleâde olsaydı tırmanmaya lüzum olmazdı.
(3) 'Sançmak' süngü veya kargı ile delmek,süngü veya kargı saplamak demektir.
(4) 'Tutuk' bir rütbedir. Asagı yukarı general demektir.
(1) 'Akına binip' demek 'ak atına binip' demektir.
(2) 'Elteber' Azların reislerine verilen ünvandır.
(3) 'Ediz'ler Dokuz Oguzların büyük boylarından biridir.
(1) Burada 'analarım' diyerek ya üvey analarını yahut kaynanalarını kasdediyor.
(1) 'Çıkan' sözünün ne demek oldugu anlasılmıyor.
(2) Gök Türkler 12 yılı bir devre sayan hususi bir takvim kullanıyorlar ve bu on iki yılın her birine bir hayvanın
adını veriyorlardı. Bu hayvanlar sırasıyla sunlardır:
Sıçan,Öküz,Kaplan,Tavsan,Ejder,Yılan,At,Koyun,Maymun,Tavuk,Köpek,Domuz. Ayların adları olmayıp birinci
ay,ikinci ay diye adlandırılırdı.
(3) Hangi ay'ın on yedisi oldugu söylenmiyor.
(4) 21 Agustos 732 tarihine raslıyor.
(5) Bu söz biraz yukarda 'Tuygun' diye geçtigi halde burada 'Taygun' diye yazılıyor. Bir rütbe veya ünvan oldugu
anlasılıyor.
(6) Bu yazıtı yazan,adını daha yukarda 'Yulug' veya 'Yulıg' seklinde yazdıgı halde 'Yullug' diye kaydetmistir.
Uygurlar Çagında Türk Edebiyatı
Uygurlar çagının edebiyatını ikiye ayırarak gözden geçirmek gerektir. Birinci devre Dokuz Oguz devresidir.
Yani Dokuz Oguz -Uygurların bugünkü devresidir. Mogolistanı merkez edinerek,yasadıkları 745-840 yılları
arasındaki çagdır. Bu devredeki Dokuz Oguz - Ugur edebiyatı aynen Gök Türk edebiyatına benzer ve onun
devamıdır. Ýkinci devre ise,Kırgızların ihtilâli üzerine Mogolistanı bırakarak sonraki devreye ait olan edebiyattır.
Bu devrede edebiyatıın umumi vasıfları degismistir.
745 - 840 arasındaki dil ve edebiyat
Bu devrede Dokuz Oguz - Uygurlar,kendilerinden önce kullanılan Gök Türk'e elifbesini kullanıyorlardı. Yalnız
bazı harflerin sekilleri arasında küçük ehemmiyetsiz farklar vardı. Dil de aynı idi. Esasen Bilge Kagan,Dokuz
Ogzuların kendi milleti oldugunu yazıtta söylemisti. Uzun zamanlar aynı idare altinda,birbirne yakın yerlerde
yasayan ve aynı ırktan gelen Gök Türklerle Dokuz Oguzların aynı dili ve lehçeyi konusmaları gayet tabiîdir.
Bu devirde bize kalan eserler, Gök Türkler dvrinde oldugu gibi , tas üzerine yazılmıs olan yazıtlardır.
Moyunçur Kagan Yazıtı
Bunların arasında en mühimi Dokuz Oguzların ikinci kaganı olan Moyunçur Kaganın veya resmi adı ile
'Tengride Bolmus Ýl Etmis Bilge Kagan' adı ile (745-759)ın adına dikilmis olan yazıttır. Bu yazıt bugünkü
Mogolistanın simalinde Sine Usu gölü civarında bulunmustur. Üslûp ve tahkiye bakımından Gök Türk
yazıtlarının esidir. Moyunçur Kaganın babası olan Kutlug Bilge Kagan ile Moyunçur Kagan zamanlarındaki
siyasi ve askeri vak'alardan bahsetmektedir. Fakat ne yazık ki bu yazıtın birçok yerleri bozulmustur. Hemen
hemen her satırında bozuk yerler vardır. Tamamıyla okunabilne satırlar bozuk yerler vardır. Tamamıyla
okunabilen satırlar pek azdır. Ruh bakımından da Gök Türk yazıtlarına benzemektedir. Bunda da zaferler kısaca
anlatılmakta,kötüler ve kötülükler yüzünden milletin sıkıntı çektigi samimi olarak söylenmektedir. Fakat Kül
Tigin ve Bilge Kagan yazıtlarının bazı yerlerindeki yüksek lirizm bunda yoktur.
840'tan sonraki edebiyat ve dil
Dokuz Oguz - Uygurlar Dogu Türkistan'a çekilip yalnız Uygur adı ile anılmaya basladıktan sonra Türk edebiyatı
yavs yavas eski vasıflarını kaybetmeye basladı. Zaten Dokuz Oguz devrinde iken manihaizmi kabul etmislerdi.
Dogu Türkistan'a çekildikten sonra yavas yavas aralarına budizm ve nasturî hıristiyanlıgı da girmeye basladı. Bu
dinlerin kendilerine mahsus ıstılahları,tabirleri Türkçeye girerek onun saflıgını biraz bozdu. Sonra
Çince'den,Tibetçe'den,Sugdakça'dan ve baska dillerden Tükçeye tercümeler gramer kaideleri ihlâl olundu.
Mesela Türkçede fillerin cümle sonunna gelmesi umumi bir kaide iken ve pek nadir istisnalar mânâya kuvvet
vermek için ortaya veya basa gelirken fillerin ortaya getirilmesi iptizale ugratıldı. Ýhtimal ki mütercim bazıları
Türk olmadıkları için Türçeye eser çevirirken kendi ana dillerinin tesirinde kaldılar. Bu devirde yazılan eserlerin
bir takımı Gök Türk elifbesiyle yazılmıstır. Fakat büyük kısmı Uygur harfleriyle kaleme alınmıstır.
Uygur Yazısı
Uygur yazısı denilen elifbe Sugdaklardan alınmıstır. Sugdaklar manihaist oldukları için manihaizmin Türklerce
kabulünden sonra Sugdak elifbesi dini elifbe olarak Türklere geçmistir. Fakat bu harfler Türkçeyi yazmak için
çok eksiktir. Çünkü ancak 18 harften ibarettir. Birbirine yakın olan harfler tek bir isaretle gösteriliyordu. Mesela
b,p,f harfleri için bir tek isaret vardı. Z,s veya t,d yahut c,ç,j harfleri de aynı isaretle gösteriliyorduç Bu yüzden
Uygur yazısı ile yazılmıs eski yazıları bugün tam olarak dogru okuma âdeta imkansızdır. Uygur yazısının ikinci
bir güçlügü de her harfin üç sekli olmasıdır. Bir harf,kelimenin basında ortasında veya sonunda olduguna göre
ayrı ayrı sekillerde yazılıyordu. Yani bundan önce kullandıgımız Arap harflerine benziyor ve onun gibi sagdan
soldan yaızlıyordu.
Uygur edebiyatı mahsülleri
Türk edebiyatının Uygur yazısı ile meydana getirilmis olan mahsülleri pek çoktur. Bunların en büyük kızmı dini
edebiyata ait eserlerdir. Dini eserlerin çogu budizm ve manihaizme,küçük bir kısmı da nasturilige aittir.
Bunlardan manihaizme ait olanlar bu dinin esaslarına,talimatlarına ait oldugu için çok mühimdir. Bu üç din
mensupları,kendi dinlerini propaganda aetmek için birçok eserler yazmıslar,böylelikler Uygur Elinde yüksek bir
dini edebiyatın vücuda gelmesine sebep olmustur. Fakat Uygurların edebiyatı yalnız dini eserlerden mürekkep
degildir. Tarih ve cografya ya ait ederlerdende yazılmıstır. Avrupa bilginlerinin Dogu Türkistana yaptıkları ilmi
seferler neticesinde,asırlardan beri toprak altında kalmıs olan birçok kitaplar bulunmus ve bunlar
Avrupaya,bilhassa Berlin'e getirilmistir. Dogu Türkistanın iklimi kurak oldugu için kitaplar toprak altında uzun
zaman kalabilmistir. Yalnız bazı yerleri asınmıs veya silinmistir. Bu eserlerden mühim bir kısmı henüz
okunmamıstır. Okundukça Uygurlar çagındaki Türk edebiyatına daha parlak oldugu anlasılacak,ihtimal Gök
Türk yazıtlarının okunamayan bazı kısımları da bunların yardımı ile halledilecektir.
Uygur edebiyatından bir örnek
Uygur dili ve edebiyatı hakkında bir fikir vermek için asagıya aldıgımız parça Turfan sehrinde bulunmus bir
metindir. Dokuz Oguz kaganlarından Börü Kaganın manihaizmi milletine nasıl kabul ettirdigini anlatmaktadır.
Kelimelerin altına bugünkü Türkçe ile tercimeleri yazılmıstır:
Men Tengrimen. Sizni birle
Ben Tanrıyım. Sizin ile
Tengri yiringerü bargaymen
Tanrı yerine dogru varacagım.
Dındarlar inçe kiginç
Dindarlar (Manihaist rahipleri) söyle cevap
birdiler. Biz arıgbiz. Biz
verdiler. Biz temiziz. Biz
dındarbiz . Tengri aygın tüketi
dindarız. Tanrı sözünü tamamıyla
isleyürbiz. Kaltı etüz
isliyoruz Eger vücut
kodsar biz Tengri
koyarsa (müsaade ederse) biz Tnarı
yirinberü bargaybiz. Ne üçün
yerine vararak gidecegiz. Ne için
tiser biz Tengri Yarlıgın
der(ler)se biz Tanrı emrini
adruk kılmazbiz. A.. yüzümüz
ayrı kılmayız. A. yüzümüze
utru ulug ıyınç basınç
dogru ulu tazyik basınç
alp emgekler erür Anı
güç zahmetler dir. Onun
üçün Tengri yürün bulgaybiz
için Tnarı yerini bulacagız
............ Tengrim! Siz türüsüzün
............. Tanrım! Siz kanunsuzca
ödsüzke kentü özüngüz
zamansız olarak (daimi) kendi özünüzü
yazınsarsiz. Ötür kanıg
günaha sokuyorsunuz. Bundan ötürü bütün
ilingiz bulangay
eliniz bulunacak(karısacak)
Bu kamıg Türk budun
Bu bütün Türk milleti
Tengirike y..... yazuk kıltaçı
Tanrıya y..... günah kılıcı
bolgaylar. Kanyuda dındarlıg........
olacaklar. Her yerde dindarları (manihaist rahiplerini)
basıngay, ölürgeyler.
tazyik edecek, öldürecekler.
6- KARAHANLILAR ÇAGINDA TÜRK EDEBÝYATI
Onuncu Asırda Türkler
Türklerin ana yurdu olan Orta Asya'da, onuncu asrın ortalarına dogru 'Türk devlet' olarak yukarıda anlattıgımız
Uygurlar bulunuyordu. Bunların hüküm sürdükleri yer,bugün Dogu Türkistan dedigimiz yerlerin büyük bir
bölümünü dolduruyordu. Fakat daha önceki asırlarda oldugu gibi Uygurlar,öteki bütün Türklere,hiç olmazsa
Türklerin bir kısmına hâkim degillerdi. Ynai bu asırda büyük bir Türk birligi yoktu. Uygur devletinin simalinde,
840'taki büyük isyanları ile Dokuz Oguz - Uygur devletini sarsıp küçülten Kırgız Türkleri vardı. Kırgızlar,asagı
yukarı bugünkü Mogolistanla daha simalini isgal eden bir yerde oturuyorlardı. Kırgızların batısında,yani
bugünkü Cenûbi Sibiyanın büyük bir bölümünde Kimek Türkleri vardı. Bunların büyük bir çoklugununa Kıpçak
denirdi. Türkiye Türklerinin ataları olan Oguz Türkleri ise,Kimeklerin batısında,yani Aral gölünün çevresinde
Sırderya ırmagının asagı boyunda yasıyorlardı. Karluk Türkleri Uygurlarla Oguzların arasındaki ülkede
bulunuyorlardı. Yagma,Çigil,Tuhsı,Ardu gibi ötekilerinden küçük olan Türk zümreleri Karlıkların yanında idiler.
Bunlar,eski batı Gök Türklerinin en büyük boyu olan Türgislerin artıkları idiler. Oguzların batısında Avrupaya
dogru ve Avrupada ise Peçenek,Bulgar,Suvar Türkleri oturuyorlardı. Demek ki resmi Türk devleti olan
uygurlar,medeni bakımdan çok ileri gitmis olmakla beraber,siyasi bakımdan zayıftı. Çünkü Türklerin çokluguna
söz geçirmiyordu.
Onuncu Asırda Türk Lehçeleri
Gök Türkler ve Dokuz Oguzların hâkimiyeti çagında, Türk boylarının lehçeleri arasındaki ayrılıgın pek az
oldugu muhakkaktır. Çünkü mütemadiyen hareket halinde bulunan Türkler birbiriyle daima karısıyor,yer
degistiriyorlar,sıkı teması hiç kaybetmeyerek birbirine dil bakımından tesir ediyorlardı. Bundan baska aynı siyasi
hâkimiyet altında bulunmakta hiç süphesiz lehçelerin ayrılmamasına çok yardım ediyordu.
Fakat 840'tan sonra 'devlet dısında' yasayan Türklerin çogalması ve Türklerin uzun müddet bir durgunluk
geçirerek birbiriyle olan girisimlerinin azalması lehçeler arasındaki ayrılıgı çogalttı. Daha önceki asırlarda bu
ayrılıklara 'lehçe' bile denmeyip 'agız' demek dogru oldugu halde,onuncu asırdan baslayarak bu ayrılıklar 'lehçe'
halini aldı.
Onuncu asırda Türk dili 'dogu' ve 'batı' lehçesi olmak üzere iki lehçeye ayrılmıstı.
Dogu lehçesi konusanlar sunlardı:Uygur,Kırgız,Karluk,Çigil,Yagma,Tuhsı,Argu.
Batı lehçesini konusanlar da sunlardı: Oguz,Kimek-Kıpçak,Peçenek,Bulgar,Suvar.
Dogu ve Batı lehçelerinin her ikisi de eski uygurcanın, bu da daha önceki Gök Türkçenin devamıdır.
Dogu lehçesi ile batı lehçesi arasında kelime bakımından da ,gramer bakımından da ayrılıklar vardı. Bununla
beraber bu ayrılıklar dogu ve batı lehçeleriyle konusan Türklerin anlasmalarına engel olmuyordu. Belli baslı
ayrılıklar sunlardı:
1- Dogu Türklerinde,kelimelerin ortasında olan 'g' harfleri batı Türklerinde düsüyordu. Dogulular 'tamgak'
(damak), 'bargan' (varan) dedigi halde batılılar 'tamak' , 'baran' diyorlardı.
2- Dogu Türklerinde 'm' harfi ile baslayan sözler batılılarda 'b' oluyordu. Mesela doguluların 'men' , 'min'
demesine karsılık batılılar 'ben' , 'bin' diyordu.
3- Dogulular 'degil' yerine 'ermes' dedikleri halde batılılar 'tegül' diyorlardı.
4- Mekan ve alet isimler de ayrı idi. Mesela dogulular 'bu turgu yer ermes' (bu duracak yer degil'
diyorlar,batılılar ise 'bu turası yer tegül' diye söylüyorlardı.
5- Dogulularda 'y' ile baslayan kelimelerden çogu batılılarda 'y' harfi olmaksızın veya 'c' ile baslamak suretiyle
söyleniyordu.
Her ne olursa olun,ayrılık büyük degildi. Doguluların konustugu lehçenin en dogrusu ve güzel Kasgar ve
çevrelerinde konusuluyor ve buna Hakanlı lehçesi deniyordu.
Türklerin Ýslâmiyeti Kabul Etmesi
Türklerden bazıları daha Gök Türklerin son zamanlarında,yani sekizinci asrın ortalarında islâmiyeti kabul
etmeye baslamıslardı. Bunlar bilhassa Abbasi imparatorlugunda paralı asker olmak için müslüman oluyorlardı.
Bunların sayısı on binleri buldugu ve bazan Abbasi devletinin baslıca kuvveti bunlar oldugu halde bile bu
çaglarda Türklere müslüman olmus diye bakılamaz. Ýslâm tüccarlarının Türkler arasına sokularak tesir
yapmaları,din propagandacılarının faaliyeti pek az tesir yapıyor,müslüman olanlar Abbasi imparatorluguna asker
olmak için Türkistan'ı bırakarak ekseriya Anadoluya geliyor ve orada Bizanslılarla durmaksızın çarpısan islâm
ordusunun en faâl unsuru oluyorlardı.
Türklerin yıgın halinde islâmiyeti kabul etmeleri ilk önce 921 yıllarında oldu : Bugünkü Rus Avrupasının Ural
daglarına bitisik oldugu yerlerde yasayana Bulgar Türkleri 920'de Abbasi halifesine elçiler göndererek kale
yapacak mühendislerle din bilginleri istediler. Bu sayede Ýslâmiyet Bulgar Türkleri arasına girdi.
Asıl Türkistana gelince:Uygurların batısında ve Oguzların dogusunda olmak üzere Kasgar ve Yedisu ülkelerinde
yasayan ve Karahanlı hükümdar ailesinin reisligi altında bulunan Çigil,Yagma,Tuhsı,Karluk Türkleri 925-940
yılları arasında müslüman olarak cihan mukadderatının degismesine sebep oldular. Türkler müslüman
olmasalardı herhalde dünyanın siyasi ve içtimai durumu bugünkünden baska türlü olacaktı. Bu Türklerin yıgın
halinde Ýslâmiyeti kabul etmelerine sebep Abbasi hükümeti tarafından takibata ugradıkları için Horasandan
kaçan ve Türklerin arasında sıgınan Ebû Müslim taraftarlarının daimi propagandası olmustur. Fakat Türklerin ilk
kabul ettigi islâmiyet öz müslümanlık olmayıp biraz samanizmle,biraz da manihaizm ve budizmle karısık olan
bir Ýslâmiyetti.
Karahanlılar Devleti
Karahanlı hükümdar sülalesi eski Türgis kaganlarının neslindendir. Türgisler , eski batı Gök Türklerinin en
güçlü ve ehemmiyetli bir boyu olup son kaganlar hep bu boydan gelmislerdir. Gök Türklerin yıkılmasından
sonra bunların döküntüleri de Dokuz Oguz, Uygurlara tâbi bir han olarak yasamıstır. Abbasi halifesi Mansur
(754 - 775) zamanında,Kasgar ve Fergana hükümdarı olan ve adı iyice okunamayıp 'Kır Han' olması muhtemel
bulunan hükümdar Bagdada 'Bayır Çur' adında bir elçi göndermis ve halife ile siyasi münasebetlerde
bulunmustu. Bu elçi Bagdatta kendisine ısrarla teklif olunan müslümanlıgı reddetmis,kendi dininin kendisince
daha degerli oldugunu söylemisti. 840 yıllarında da Bilge Bayınçur Han ve 893'te oglu Tafgaç Ogulçak
han,Abbasi imparatorluguna tâbi olan ve maveraünnehirde bulunan Samanlılara hücum etmislerse de bulunan
Samanlılara hücum etmislerse de püskürtülmüstür. Ogulçak Hanın kardesi olan Bezir arslan Hanım oglu Satuk
Bugra Han zamanında Karahanlılar devlet seklini almıslar ve Ýslâmiyeti kabul etmislerdir. Satuk Bugra
Han,büyük Türk hükümdarlarından birisidir. Hatırası Türkler arasında pek mukaddes olarak yasamıstır.
Samanlılardan bazı sehirler almıs ve uzun zaman hükümdarlık ettikten sonra 955'te ölmüstür. Bu suretle Uygur
devletinden baska ona sınırdas olan yeni bir müslüman Türk devleti daha doguyordu. Din aykırılıgı bı iki Türk
debletini düsman yapmakta gecikmedi.
Togan Han (999-1014)'ın ilk hakanlık yılında Maveraünnehir tamamıyla fethedilerek Samanlılar devleti ortadan
kaldırıldı. 1008 yılında Uygurlardan Hotan alınarak Uygur devleti daha doguya dogru itilip küçültüldü.
Karahanlılar batı ve dogudaki zaferlerden sonra cenuba da sarkmak istediler. Fakat belh civarında Gaznelilerle
çarpısıp durdurdular. Gazneliler ordusunun Türkleri bu savastan önce Karahanlılar ordusuna karsı Kasgar
Türkçesiyle Türküler söylemislerdir. Togan Han, gazneliler padisahı Sultan Mahmuda:'Sen Hint kafirleriyle,ben
de Türk kafirleriyle savasalım' teklifinde bulundu. Barıstılar.
Arslan Togan han (1014-1024) Gazneliler 1019'da yine çarpıstı. Fakat yenildi. Yusuf Kadır Han (1024-1034) ise
1025 yılında Belh civarında Gazneli Mahmudla görüstü. Ýki büyük Türk hükümdarı ittifak ettiler. Yusuf Kadır
Hanın kızını Gazneli Mahmudun oglu Sultan Mes'udla evlendirdiler. Ýki devlet Buhara ve Semerkand
havalisinde yasayıp Karahanlı devletini pek de tanımayan Karahanlı prenslerine karsı müsterek bir siyaset
kullanmayı kararlastırdılar.
Karahanlı müslüman olmayan Türkler arasında Ýslâmiyeti yaymak için çok çalısıyorlardı. Bugra tegin Süleyman
Arslan Han (1034-1047) zamanında simdiki Kazakistan bozkırlarında oturan Türklerden 10000 kadar ev halkı
müslüman oldu. (1043) Birkaç bin çadır halkı Türkte 1046 yılında müslüman olmamak sartı ile hükümdar
hizmetine girdiler. Aynı yılda müslüman olmayan Türklerden 70.000 kisilik bir kuvvet Karahanlılara hücum etti.
Süleyman Arslan Han 40.000 kisilik ordusuyla bunlara karsı parlak bir zafer kazanıp gazi ünvanını aldı. 1047-
1049 yılları arasında hakanlık eden Yıgan Tegin Mahmud Hanın asıl ehemmiyeti Selçuk devletinin ilk padisahı
olan Tugrul Begi ilk önceleri Mahmud Hanın mahiyetinde idi. Fakat o zaman Mahmud han Karahanlıların
hakanı olmamıstı. Selçuk devleti kurulup kuvvetlenmesinden sonra Karahanlılar devletinin batıdaki ülkeleri yani
Maverünnehir onların nüfuzunda kaldı. Burada karahanlılar ailesinden hanlar bulunuyor,fakat bu hanlar
Selçuklerin hakimiyetini tanıyordu. Yani bugünkü siyasi ve mülki telâkkilere göre anlasılmaz bir durum
dogmustu: Karahanlılar devletinin batı bölümleri görünüste yine Karahnlılar tâbi oldugu halde Selçuk devletinin
de himayesinde bulunuyor,Selçuk sultanları buradaki hanların inip çıkmalarına karısıyordu. On ikinci asrın
ortalarına dogru da dogrudan Karahıtaylar çıkarak Karahanlıların ülkesiden girmislerdi. 1141 tarihinde
Semerkand civarındaki Katvan ovasında,büyük Selçuk devletinin son imparatoru Sultan Sancarla Karahanlıların
müttefik orduları Karahıtaylara yenildiler. Böylelikle Karahanlılar devleti ortadan kalkmıs oldu. Bu tarihten
sonra da Karahanlılar neslinden bazı hanlar Maveraünnehirde yasamıslarsa da Karahıtaylara ve daha sonra
Harzemsahlara tâbiydiler. Hiçbir ehemmiyetleri yoktu.
Karahanlılar Medeniyeti
Karahanlı ailesi kendilerini Afrâsiyâb yani Türklerdeki adı ile Alp Er Tunga neslinden sayıyorlardı. Afrâsiyâb ,
millâttan önce yedinci asra yani Sakalar zamanına ait oldugu için Karahanlıların bu 17 asırlık seceresine pek
inanılamaz. Fakat bu rivayet Karahanlıların tamamen eski Türk kaganları ananesini güttüklerini gösterir.
Teskilâtlarına ve ananelerine göre Karahanlılar için 'eski Gök Türk devletinin islâmi bir sekilde devamıdır'
denebilir.
Devletin basında bir hakan bulunuyordu. 'hakan' kelimesi eski 'Kagan' kelimesinin degismis sekli idi. Hakan
ailesine mensup olan hanlar memleketin muhtelif parçalarını idare ediyorlardı. Bazan bu hanlar öldügü zaman
yerine ogulları geçiyor,bazan da bir han,ülkenin doüu bölümünü idare ederken sonra batı bölümüne tayin
olunuyordu. Hakan bayragı al ipek kumastan yapılırdı ve dokuz tane idi.
Ordu,bütün Türk devletlerinde oldugu gibi mükemmeldi. Dagkarda ates kuleleri bulunur,bunlarda ates yakmak
suretiyle düsmanın geldigini haber verilirdi. Bu, o zaman için bir nevi telgraf vazifesini görüyordu.
Hakan ailesinden olan erkeklere 'tigin' denirdi. Gök Türklerde de tigin denildigini yukarıda söylemistik. Hakan
ailesinde olan kadınlara 'hatun' denilirdi ki bu da Gök Türklerdeki 'katun' sözünün degismis bir seklidir.
Hakandan sonra en büyük rütbe 'yugrus'tu. Kumandanlara 'sü bası' , yüksek sivil memurlara 'tapukçu'denirdi.
Memlekette posta teskil'atı da vardı ki 'ulak' adını almıstı.
Karahanlılar çagında,Maveraünnehirdeki sehirler kat'i birer sekil almıstı: Sehrin dört cihetinde dört kapısı
bulunur ve bu kapılardan birleserek genis bir meydan teskil ederdi. Sehirlerde begler,bilginler,tüccarlar kuvvetli
bir sehir aristokrasisi teskil ediyorlardı.
Karahanlılar Türkistan'a en büyük hizmetlerinden birisi tugladan bina yapmalarıdır. Daha önceki devirlerde
hükümdar sarayları bile tahtadan yapılırdı. Bundan dolayı o zamanlara ait hiçbir bina kalmamıstır. Karahanlılar
ise saray,medrese,cami ve çarsılarını hep kâgir yaptırdılar. Bugün Buhara,Kasgar,Balasagun,Yarkend gibi
sehirlerde Karahanlılardan kalan mimari ederleri Türkistanın en eski eserleridir. Bunlardan en mühimi olan ve
Buharanın en yüksek binası bulunan mescit cami ve minaresi 1127'de Kızıl Arslan Han tarafından yapılmıstır.
Fakat 1920'de bolsevikler Buharayı istila ettikleri sırada bu çok eski minareyi topa tutarak mühim surette hasara
ugratmıslardır.
Karahanlı hakanları da tıpkı eski Kun yabguları ve Gök Türk kaganları gibi hapsettirecekleri kimseleri kuyulara
koydururları. Fakat bu kuyular herhalde bildigimiz sekilde kuyu olmayıp agzı genis olan derin çukurlardan
ibaretti. Hakanlardan Tugrul Kara Han (1068-1084) meshur islâm fakihlerinden Sirahsîyi böyle bir kuyuya
hapsettirmisti. Rivayete göre bu bilgin meshur fıkıh kitabını o kuyuda yazmıstır.
Karahanlılarda devletin resmi ili Türkçe idi. Resmi muamelelerde,yarlık yani fermanlarda Uygur yazısı
kullanılırdı. Ýlim ve fikir hayatı ileri idi. Ülkenin dogu bölgesinde en büyük ilim merkezleri Kasgar ve
Balasagundu. Baı bölgesinde ise ilmi ve fikri hayat daha çok inkisaf etmisti. Maveraünnehirdeki sehirlerin
hepsinde, bilhassa Semerkand ve Buharadaki medreselerde binlerce talebe parlak bir darülfünun hayatı
yasıyordu. Buharadaki islâm bilginleri bütün masrafları kendilerinden olmak üzere binlerce talebe okuturlardı.
Gerek hakanlar ve gerekse hanlar sairleri himaye ederlerdi. Hâttâ acemce yazan sairler bile bu hanlardan ihsanlar
alırlardı. Maveraünnehirde,Harzemsahlara tâbi olarak yasayan ve 1212'de onlar tarafından öldürülen son
Karahanlı hanı Kılıç Arslan Osman Hanın da acemce siirleri vardır.
Karahanlılar Çagındaki Türk Edebiyatının Nevilere Göre Tasnifi
Daha eski çaglarda,Türk edebiyatı bütün millete birdn hitap ettigi ve Türkler araasında is bölümü fazla olmadıgı
için 'bir nevi' edebiyat vardı. Uygurlar çagında bile,bugünkü bilgimize göre,Türk edebiyatını muhtelif nevilere
ayırmaya pek de imkân yoktur. Hhalbuki Karahanlılar çagında Türk cemiyeti artık büyük bir is bölümü ile
muhtelif sınıfrlara ayrılmıs,islâmiyetin tesiri de okumusla halk yıgını arasındaki ayrılıgı bir aykırılık derecesine
dogru götürmüstü. Bundan dolayı halk ile münevver tabaka zevk bakımından birbirinden oldukça ayrılmıslardı.
Ýslâmiyetin tesiri ile de yeni bir dini edebiyat dogmus,böylelikle Türke debiyatı baslıca dört nev'e bölünmüstür.
Bu dört nevi sunlardır: Destani edebiyat,halk edebiyatı,dini edebiyat,klasik edebiyat. Simdi birer birer bunları
gözden geçirecegiz.
Destani Edebiyat
Karahanlılar devletinin kurulusu Türk tarihinin en mühim hâdiselerinden biridir. Çünkü bununla Türkler bu
medeniyet dairesinden baska bir medeniyet dairesine gçdiyorlardı. Yani uzak dogu medeniyetini bırakıp yakın
dogu veya islâm medeniyeti çerçevesine sokuluyorlardı. Bu büyük hâdise veya daha dogru bir tâbirler,hâdiseler
silsilesi tabiîdir ki Türk cemiyetinde bir takım sarsıntılar,buhranlar dogurdu. Sonra yeni dini Türklere kabul
ettirmek için uzun müddet çalısmalara,çarpısmalar oldu ve her büyük hâdise gibi bu da halkın zihninde büyüyüp
süslenerek bir destan halini aldı. Ýslâmiyeti yaymak için yapılan savaslar,didinmeler ve bu ugurda kahramanlar
nihayet destani bir mahiyet aldılar. Bundan Manas Destanı dogdu.
Manas Destanı
Manas destanı,Türklerin Ýslâmiyeti kabulden sonra meydana getirdikleri ilk destan oldugu için Uygurların Göç
destanının devamı sayılabilir. 11 - 12'nci asırlar arasında Yedisu havalisinde tesekkül etmistir. Ýslâmiyeti yaymak
için ugrasan Er Manas adındaki harikulâde bir kahramandan bahseden bu destan eskiden ,hiç süphesiz bütün
Türklerin müsterek destanı idi. Fakat daha sonraki büyük tarihi hadiseler bu destanı,Türklerin çoguna
unutturmustu. Bugün yalnız Kırgız Türkleri arasında yasayan bu destan 19'uncu asırda kagıda geçirilmistir.
Uzun bir destan olan Manasın mevzuu kısaca sudur:
Er Manas dünyadaki kahramanların birincisiydi. Ak Boz adındaki atı da essiz bir at olup Manasın can yoldası
idi. Manas arkadasları ile dünyayı dolasıyor;savaslarda Çinliler,Sartları,Acemleri daima yeniyordu. Onun
kılıcına yenilmeyen millet yoktu. Demir zırh giyen Manas'a ok islemezdi. Ondan herkes,hâtâ babası ile anası bile
korkardı. Dünyada Er Manasa denk olan biricik kahraman putperestlerin reisi Er Yulaydı. Onun atı Aç Budan da
tıpkı Manasın atı gibi harikulade bir attı. Fakat Er Yulay da oburlugu yüzünden derin bir uykuya dalmıs ve
Manasa yenilmisti. Er Manasın karısı onun en sadık arkadası idi. Hâttâ Manas bir defa onun sözünü dinlemedigi
için ölmüs,fakat insanlıgın üstünde bir sahsiyet oldugu için sonra tekrar dirilmisti. Manas tekrar ve ebedi olarak
öldükten sonra oglu 'Sımatay' gibi torunu 'Seytek'in basından da birçok maceralar geçti.
Görülüyor ki bu destanda Türk destanlarının müsterek motifleri var : Esas kahramanlıktır. Kahramanların en
büyük yardımcıları attır. Kadın erkekle müsavidir ve erkegin vefakar arkadasıdır. O, erkegine daima iyi ögütler
verir ve onun ögüdünü dinlememek bazan insanı ölüme kadar götürür.
Karahanlılar devrinde Manas adında bir kahramanın hakikaten yasayıp yasamadıgını bilmiyoruz. Belkı 'Manas'
adında kimse yasamamıstır. Fakat muhakkak ki Manas destanında oldugu gibi putperestlikle çarpısan müslüman
Türk kahramanları yetismistir. Ýste Manas bunlardan ve en ünlüsünün , yahut hepsinin birden millet hatırasında
kalan edebi ve ebedi timsalidir.
Halk Edebiyatı
Karahanlılar çagında , Türk edebiyatının asıl yüzünü halk edebiyatı dedigimiz nevi gösterir. Hece vezni ile saf ve
güzel Türkçe ile düzgün nazım sekilleri ile yazılan bu manzumeler Türk ruhunu aksettiren,bütün mânâsı ile milli
bir edebiyattır. Kasgarlı Mahmud adında bir Karahanlı Türk'ünün 1077 yılında Bagdatta bitirdigi mühim bir eser
vardır ki adı 'Divanu Lûgât it-Türk'tür. Ýste bu kitapta Türk halk edebiyatına ait birçok parçalar vardır.
Ýlk Türk sairi: Çuçu
Kasgarlı Mahmud Türkler arasında söhret kazanmıs bir sair olarak 'Çuçu' adında birisini gösteriyor. Fakat
kitabındaki siirlerinden hangilerinin Çuçuya ait oldugunu bildirmiyor. Çuçunun ne zaman yasadıgı da
söylemiyor. Kasgarlı mahmud esere yazmak için Türkler arasında uzun müddet gez.p dolastıgı ve sonra Bagdat'a
gelerek yerlestigi için Çuçuyu en geç olarak on birinci asrın ilk yarısına ait bir sair olarak kabul edebiliriz. Fakat
bu tahminden ibarettir. Çuçu,onuncu asırda da yasamıs olabilir. Herhalde Türkler arasında ün kazanmıs daha
baska sairler de vardı. Fakat,Kasgarlı Mahmud onların adını zikretmemistir. Çünkü , kitabını yazarken
Mahmudun güttügü gaye edebi bir eser yazmak degil,Araplara Türkçeyi ögretecek bir kitap vücuda getirmekti.
Bunun için o bir lûgat ve gramer kitabı yazmıs,yalnız ara yerde , gerektikçe , Türk siirlerine ait bazı örnekler de
koymustur.
Bugünkü bilgimize göre Çuçu,Türklerin en eski sairidir.
Halk Edebiyatında Vezin
Türk edebiyatında veznin olgunlasması Karahanlılar zamanındadır. Daha eski çaglarda,tam mânâsı ile veznin
mevcut oldugunu gösteren deliller henüz yoktur. Türklerin milli vezni,mısralardaki hecelerin birbirine müsavi
olması esasına dayanır. Onun için buna hece vezni denmistir.
Karahanlılar çagında,hece vezninin bes heceliden on bes heceliye kadar olmak üzere muhtelif çesitleri vardı.
Yalnız dokuz hecelisi yoktu. Hece sayısı fazla olan çesitlerde duraklar bulunuyor,yani mısra teskil eden heceler
iki veya üç defa bölünüyordu. Durakların heceleri gayri müsavi olursa bastaki daha büyük oluyordu. Asagıdaki
liste Karahanlılar çagındaki vezin hakkında bir fikit verebilir.
5 heceliler : Serbest
5 heceliler : Serbest
7 heceliler : Serbest
8 heceliler : 4 + 4
10 heceliler : 5 + 5
11 heceliler : 7 + 4
12 heceliler : 4 + 4 + 4 ; 6 + 6 + ; 7 + 5
13 heceliler : 7 + 6 ; 8 + 5
14 heceliler : 7 + 7
15 heceliler : 8 + 7
Halk Edebiyatının Nevileri
Karahanlılar çagında halk edebiyatında vezin bollugu oldugu gibi mevzularının nevileri bakımından da yine epey
bolluk göze çarpar. Bu neviler arasında en önce göze çarpan savas ve kahramanlık siirleridir. Halk
edebiyatı,Türk halkının bütün duygu ve düsüncesini aksettirdigi için,hayatları kahramanlıkla,savaslar içinde
geçen Türklerin en çok kahramanlık ve savas siirleri yazmalarının gayet tabiî oldugu derhal anlasılırç Bundan
sonra ölülerin hâtırasını anmak için yazılan mersiyeler gelir. Türkler mersiyeye 'Sagu' diyorlardı. Bunlardan
baska av,ask,sarap siirleri ve hikem'i yani felsefi siirler de bulunuyordu. Manzum darbımeseller bu hikemî siir
kısmına dahil olup bunların birçogu eski siirlerin halk hâtırasında kalmıs mısralarından ibaretti.
Halk Edebiyatında Kafiye
Kafiye, umumiyetle yarım kafiye idi. Yani kafiyeyi teskil eden hecelerin sonlarındaki sessiz harfin birbirinin
aynı olması ile iktifa edilirdi. Sessiz harflerden önceki sesli harflerin aynı olması sart degildi. Mesela :'öl' ve 'kal'
heceleri kafiye sayılıyordu: 'i' den önce gelen 'ö' ve 'a' harflerinin birbirinin aynı olmaması kafiyeyi bozmuyordu.
Bununla beraber bazan tam kafiyeler de kullanılıyordu. Yarım kafiye,saire serbestlik verdigi için mânânın daha
düzgün ve kuvvetli olmasına yardım ediyordu. Ara sıra redif kullanıldıgı da oluyordu.
Halk Edebiyatında Sekil
Büyük siir dörtlikleri birlesmesiyle doguyordu. Her dörtlükte ilk üç mısra kendi aralarında kafiyeli oluyordu.
Bütün dörtlüklerin dördüncü mısraları ise kendi aralarında kafiyeli idi. Asagıdaki sema bunu daha iyi
göstermektedir.
...................................................a
...................................................a
...................................................a
...................................................b
..................................................I
..................................................I
..................................................I
..................................................b
..................................................m
..................................................m
..................................................m
...................................................b
Aynı harfler,kafiyesi aynı olan mısraları göstermektedir.
Halk Edebiyatından Örnekler
Kasgarlı Mahmud tarafından 1077'de yazılması bitirilen 'Divani Lügât it_Türk'te halk edebiyatına ait birçok
örnekler verilmistir. Bunlar üzerinde simdiye kadar yapılan incelemeler azdır. Bizde oradan alarak burada bazı
örnekler gösteriyoruz. Asagıdaki parça milattam önce yedinci asırda ölen Alp Er Tunga için yazılmıs bir sagudan
parçalardır. Karahanlı hakanları kendilerini Alp Er Tunganın soyundan saydıkları için onların zamanında böyle
siirler çok yazılmıs olsa gerektir. Karahanlılar çagındaki Türkçede bugünkü Türkçede olmayan bazı harfler
vardı. Bu harfleri simdiki harflerimizle göstermek imkânı yoktur. Onun için bunları söylenis bakımından en
yakın oldukları harfle degistirdim. Mesela Karahanlılarda 'd' ile 'z' arasında ve peltek de denilen bir harf vardı.
Bunları dogrudan dogruya 'd' ile gösterdim.
Alp Er Tunga öldi mü?
Isız ajun kaldı mu?
Ödlek öçin aldı mu?
Emdi yüek yırtılur.
Isız (kötü). Ajun (dünya). Ödlek (zaman).Emdi (imdi=simdi)
Alp Er Tunga öldü mü?
Kötü dünya kaldı mı?
Zaman öcünü aldı mı?
Simdi yürek parçalanır.
Ödlek kamug kevredi;
Erdem arıg sevredi;
Yunçıg,yavuz tavradı,
Erdem begi çertilür.
Kamug (kamu,hep bütün,tamaıyla). Kevremek (gevremek,incelmek,zayıflamak). Erdem (fazilet). Arıg
(arı,temiz). Sevremek (seyreklesmek,azalmak). Yunçıg (kuvvetsiz,fakir,sefil). Yavuz (kötü,fena). Tavramak
(kuvvetlenmek) Erdem begi (fazilet begi yani Alp Er Tunga). Çertilmek (gözden kaybolmak)
Zaman tamil zayıfladı;
Temiz fazilet seyreldi,
Safi(ler),kötü(ler) kuvvetlendi,
Fazilet begi (Alp Er Tunga)
Gözden kaybolur.
Öggreyükü mundag ok
Munda adın yik dag ok
Atsa ajun ugrap ok
Tagkar bası kertilür.
Ögreyük (âdet). Mundag (böyle). Ok (iste, Tekid edatı olarak kullanılır). Munda (bunda) Adın (-den baska).
Munda adın (bundan baska). Yık (hasta). Dag (gibi) Ugrap (ugrayıp,fırlayıp) Tag (dag). Kertilmek
(delinmek,yontulmak,kesilmek)
(Zamanın) âdeti böyledir iste;
Bundan baska hasta gibidir.
Dünya,ugrasıp ok atsa
Daglar bası (bile) kertilir.
Ulsıp eren börleyü,
Yırtar yaka urlayı,
Sıkrıp üni yorlayu
Sıgtap közi örtilit.
Ulasmak (ulusmak). Ulsıp 8ulusıp). Eren (er) Böri (kurt) Börlemek (kurtlasmak,kurt gibi olmak) Börleyi
(kurtlasarak) Urlamak (bagırmak,feryad etmek) Sıkırmak (ıslık çalmak,düdük gibi ötüp) Ün (ses) Yor
(sarkıcı,muganni) Yorlamak (sarkı söylemek) Sııgtap (aglayıp) Köz (göz) Örtülmek (örtülmek,kararmak [göz
için]).
Ulusup er(leri) kurtlasarak,
Yırtar yaka bagırarak,
Islık çalıp sesi sarkıcı gibi,
Aglayıp göz(ler)i kararır.
Könglüm için örtedi,
Yitmis yusıg kartadı,
Keçmis ödig irtedi,
Tün,kün keçip irtelir
Köngül (gönül) Ört (ates) Örtemek (yakmak,tutusturmak) Yitmek (kaybolmak) Yitmis (kaybolmus) Yus (yara)
Yusıg 8yarayı) kartamak (yarmak,sertlikle açmak) Keçmis (geçmis) Öd (zaman) Ödig (zamanı) Ýrtemek
(aramak) Tün 8tün,gece) Kün (gün,gündüz) Keçmek (geçmek) Ýrtelmek (aranmak,aranılmak)
Gönlüm(ün) için(i) yaktı,
Kaybolmus yarayı sertlikle açtı,
Geçmis zamanı aradı
Gece,gündüz geçip aranılır
Begler atın argurup
Kadgu anı turgurup
Mengzi,yüzi sargarıp
Kürküm angar türtülür
Argurmak (yormak) Kadgu (kaygı) Turgurmak (kaldırmak,durdurmak 9 Mengzi (benzi) Sargarmak (sararmak)
Kürküm (safran) Angar (onlara) Tütülmek (sürülmek)
Begler at(lar)ını yorup
(Ve) kaygı on(lar)ı durdurup,
Beniz(ler)i,yüz(ler)i sararıp
(Adeta) onlara safran sürülmüs (gibiydiler)
Ödlek yarag közetti
Ugru tuzak uzattı
Begler begin azıttı
Kaçsa kalı kurtulur.
Ödlek (zaman) Yarag (fırsat) Közetmek (gözetmek) Ugrı (hırsız,gizli,gzilice) Azıtmak (azdırmak,yolunu
sasırtmak) Kalı (nasıl)
Zaman fırsat gözetti,
Gizlice tuzak uzattı (tuzak kurdu)
Begler begini sasırttı.
Kaçsa nasıl kurtulur?
Karahanlılar çagındaki halk edebiyatının en güzel örnekleri savasa ve kahramanlıga aittir. Kasgarlı Mahmud'un
kitabındaki örnekler ayrı ayrı yerlere serpilmis ve siir örnegi vermek maksadı güdülmeyerek kelimelerin
nerelerde kullanıldıgı gösterilmis oldugundan aynı siirin muhtelif parçalarını bulup birlestirmek güçtür. Vezin ile
ve dörtlüklerin dördüncü mısralarındaki kafiye benzerligi ile bir dereceye kadar birlestirmek kabilse de
dörtlüklerin dörtlüklerden hangisinin önce,hangisinin sonra gelecegini kestirmek,çok defa imkansızdır. Su
asagıdaki parça da aynı siire ait oldugu muhakkak olan dörtlüklerdir:
Öpken kelip ugradım
Arslanlayu kükredim
Alplar basın togradım
Emdi meni kim tutar
Öpke(öfke) Arslanlayu (arslanlasarak,arslan gibi) Alp (kahraman) Emdi (imdi,simdi)
Öfkem gelip ugradım,
Arslan gibi kükredim,
Kahramanların basını dogradım,
Simdi beni kim tutar*
Tolkıs içre urustım
Ulug birle karıstım
Töküz altın yarıstım
Aydım:Emdi al Utar !
Tokıs (dokus,savas) Birle (ile) Tüküz at (alnı akıtmalı,makbul yarıs atı) Aydın 8söyledim,dedim) Utar (bir erkek
adı)
Savas içinde vurustum,
Ulu(lar) ile karıstım
Tüküz atla yarıstım
Dedim: Simdi al Utar.
('Al,Utar demesi Utata ya bir ok attıgına,yahut kılıç vurduguna alamettir)
Kanı akıp yusuldı
Kapı kamag tesildi
Ölüg bile kosuldı
Togmıs küni üs batar
Yusulmak (yaralanmak,yaradan kan bosanmak) Kap (kap,deri) Kamag (tamamıyla) Tesilmek (desilmek) Ölüg
(ölü) Bile (ile ) Kosulmak (kosulmak,yan yana olmak, beraber bulunmak) Togmıs (dogmus) Kin (gün) Üs (iste)
Kanı akıp bosando,
Derisi tamamıyla desildi;
Ölü(ler) ile beraber oldu.
Dogmus günü iste batıyor.
Karahanlılar çgının bu halk edebiyatı mahsulleri arasında darbımeseller büyük bir yer tutmaktadır.
Darbımesellerin bir takımı manzumdur. Manzum darbımesellerden bazılarının eski siirlerin halk hafızasında
kalmıs mısraları olması muhtemeldir. Kasgarlı mahmudun kitabında bunlardan vardır. Mısraların darbımesel
haline gelip halk tarafından kabul olunması için uzun zaman ister. Bu bakımdan bu darbımesellerden bir
kısmının onuncu asra ait oldugu muhakkaktır. Kasgarlı Mahmudun zikrettigi:
Aç ne yemes
Tok ne temes
Darbımeselinin bugün 'Aç ne yemez,tok ne demez' seklinde hâlâ mevdut olusu bunların ne kadar uzun ömürlü
olduklarını gösterir. On birinci asırdan yürmüncü asra dogru uzun ömürlü olan darbımesellerden bazılarının on
birinci asırdan geriye dogru da uzun ömürlü oldukları muhakkaktır. Hikemî ve felsefi siir demek olan
darbımesellerden birkaç örnek koyuyoruz:
Avçı nice al bilse adug ança yol bilir
Avcı nice bile bilse ayı o kadar yol bilir
Od Tese agız köymes
Od (ates) dese agız yanmaz
Kutsız kudugka kirse kum yagar
Kutsuz (talihsiz) kuyuya girse kum yagar
Tag tagka kavısmas , kisi kisige kavısur
Dag daga kavusmaz, Kisi kisiye kavusur
Öd keçer kisi tuymas yalınuk oglı mengü kalmas
Zaman geçer kisi duymaz , çıplak (insan) oglu ebedi kalmaz
Yer basrıkı tag , budun baskırı beg
Yer baskısı dag , millet baskısı beg(dir)
Tatsız Türk bolmas , bassız börk bolmas
Acemsiz Türk olmaz , bassız börk (baslık,kalpak) olmaz
Klâsik Edebiyat
Klâsik edebiyat diyerek,Karhanlılar çagında baslamıs olan islâmi sekilde Türk edebiyatını anlatmak istiyoruz.
Bu edebiyat,Arap ve Acem edebiyatlarını taklit eden,vezin ve sekil bakımınca hemen hemen tamamen onlara
benzeyen bir edebiyattır. Bu bakımdan 'klâsik^tabiri pek de dogru sayılamaz. Çünkü 'klâsik' bu kaideler içinde
olgunlastıgı için artık biz buna klâsik edebiyat diyoruz.
Karahanlılar çagında Türkistan sehirlerinede kuvvetli medreseler kurulmus,din bilgileri ile ugrasan bilginler
yetismistir. Buhara,Semerkand,Özkend,Kasgar,Balasagun gibi sehirler birer islâm medeniyeti merkezi olmustu.
Karahanlı silâlesi de Ýslâmiyeti yaymak için ugrasan bir hükümdar ailesi oldugu için Ýslâmiyet ve Ýslâmi ilimleri
tabiî koruyordu. Zaten Türk halkının da samimi koruyordu. Zaten Türk halkının da samimi müslüman olusu
bütün ülkeyi Ýslâm medeniyetinin unsurlarını kabule hazır bir hale getirmisti.
Karahanlılar çagında , 'klâsik edebiyat örnegi' olarak iki eser kalmıstır:Biri 'Has hâcib yusuf'un 'Kutadgu Bilig'
adlı eseri,öteki de 'Ahmed'in 'Ayber ül-Hakayik'idir. Bu iki mühüm eserden baska bazı eserlerin daha yazılmıs
olması ihtimali varsa da onlar bizim elimize geçmemistir. Türkistanın,daha sonraki asırlarda basından geçen
büyük savaslar,kargasalıklar,yangınlar dolayısı ile kaybolmustur.
Has Hâcib Yusuf ve Kutadgu Bilig
Yusuf, Balasagunlu bir Türk sairi olup eserini 1069-1070 arasında Karahanlı8lardan Tafgaç Bugra Kara Han
adına yazmıs,eserine mükâfat olarak kendisine Kasgar sarayında Has Hâciblik rütbesi verilmistir. 'Kutadgu Bilig'
siyasetname veya sehname demektir. Zaten sehname vezni olan feûlün feûlün feûlün feul vezniyle yazılmıstır.
6500 beyitten fazla olup 73 bölüme ayrılmıstır. Eser,dört sembolik sahsın konusmalarından ibaret olup bu
sahıslar sunlardır.
Adalet : 'Kün Togdı' adında bir padisah;
Devlet : 'Ay Toldı' adında bir vezir;
Akıl : 'Ögdülmis' adında , vezirin oglu;
Kanaat : 'Udgurmıs' adında , vezirin kardesidir.
'Has Hâcib Yusuf' bu dört kisiyi konusturarak hükümdar tarafından milletin türlü sınıflarına karsı tutulması
gereken yolları ve yapılması gereken muameleleri anlatmakta,ögütler vermektedir. Sairin felsefi ve içtimai
düsünveleri burada açıkça gözükmektedir. Yusuf , felsefi ve içtimai düsüncelerini 1038'te ölen büyük Ýslâm
mütefekkiri ve bilgini Ýbnisînâdan almıstır. Ýbnisinâ bir cemiyet begler,çiftçiler,askerler olmak üzere üç tabakaya
ayırdıgı gibi Yusufda hükümdar,memurlar ve halk olmak üzere üçe ayırmakta ve bu sınıflar arasında haksızlık
olmaması için herseyden önce yoksulların devlet tarafından korunmasını ve böylelikle bunların orta sınıfa
geçmesini ve giderek bütün milletin bolluga ermesini istemektedir.
Karahanlılar çagının edebi lehçesi olan Hakanlı lehçesiyle yazılmıs olan Kutadgu Bilig2de dil heniz saflıgını
muhafaza etmektedir. Eserde kuvvetli bir Ýslâm , Ýran fikir tesiri olmakla beraber Arapça,Acemce sözler pek
azdır. Bu lehçenin Gök Türkçe ve Uygurcanın devamı oldugu derhal göze çarpmaktadır. Yalnız aruz vezniyle
yazılan ilk Türkçe eserlerden birisi oldugu için vezin bozuklukları ve aksaklıkları görülmektedir. Eski Türklerde
ve onların eserlerinde mesela Gök Türk yazıtlarında oldugu gibi kadına muhterem bir mevki verilmeyip asagı ve
kötü bir mahlûk diye bakılası Ýslâm ve Ýran fikriyatının tesiridir.
Kutadgu Bilig mesnevi tarzında yazılmıstır. Fakat eserin arasında 173 tane dörtlük vardır ki birinci,ikinci ve
dördüncü mısraları kafiyeli,üçüncüsü serbesttir. Bunlara eserde 'siir' veya 'mâni'deniyor. Ýste bu dörtlükler
Kutadgu Biligdeki milli unsuru teskil ediyor. Bugün dünyada Kutadgu Biligin ü yazma nushası malûmdur.
bunlardan biri uygur harfleriyle , ikisi Arap harfleriyledir. Uygur harfleriyle olan nusha , Heratta,Arap harfleriyle
olanlardan biri Kahirede,biri de Türkistanın Nemengân sehrinde bulunmustur. Kahiredeki nusha her halde
Kıpçaktan gelmis olacaktır. Bu üç nüshanın,Türklerin hâkim bulundugu muhtelif ülkelerde bulunması Kutadgu
Biligin vaktiyle bütün Türk dünyasına yayılmıs oldugunu göstermektedir. Bundan baska Yayık ırmagının Hazara
döküldügü yere yakın olan Saraycık adlı yerde 13'üncü asra ait topraktan bir çömlek bulunmustur ki üzerinde
Kutagdu Biligden alınmıs bir beyit vardır. Bu da eserin Türkler arasında ün kazaındıgını göstermektedir.
Hülasa bu büyük eser dil bakımından saf Türkçe olmak ve içinde 173 dörtlük bulunmakla beraber seklinin
mesnevi,vezninin sehnâme vezni ve fikriyatının islâm-iran fikriyatı olması bakımından yabancı tesirleri kuvvetle
tasıyan bir eserdir.
Asagıdaki parçalar Kutadgu Bilig iki ayrı yerinden alınmıstır:
Asıl metin
Ýki türlü at oldu bu tilde yürür:
Bir edgü,bir ısız ajunda kalır.
Isızga sögüs,edgü ögdi bolur.
Özünge baka-kör,kayusun kolur?
Özin edgü bolsa,atın ögdilig;
Kalı bolsa ısız sögüs ey silig
Tercüme
Ýki türlü ad bu dilde yürür;
Bir iyi,bir kötü dünyada kalır.
Kötüye sövüs,iyi(ye) övüs olur.
Kendine bakagör,hangisini ister?
Özün iyi ol(ur)sa adın övmege deger.
Eger ol(ur)sa kötü,hakaret (bulur) ey namuslu (adam)
Asıl Metin
Bu bir edgü erdi,anı ögdiler.
Biri ısız erdi,anı sögdiler.
Sögüslüg nelüg boldı Zohhak utun
Nelüg edgü boldu Feridun kutun?
Tercüme
Bu bir iyi idi,onu övdüler.
Biri kötü idi,onu sövdüler.
Hakarete lâyık (olan) nasıl oldu Dahhâk aybı ile?
Nasıl iyi oldu Feridun serefi ile?
Asıl metin
Körü-berse emdi bu Türk begleri,
Ajun beglerinde bular yegleri.
Bedük bilgi birle öküs edremi,
Olar boldı körgin kisi ödrümi
Bu Türk begleride atı belgülüg
Tunga Alp Er erdi,atı belgülüg
Tejikler ayur anı Afrasiyab
Bu Afrasiyab.........................
Tercüme
Görüverse simdi bu Türk begleri,
Dünya beglerinden bunlar(dır) en iyileri.
Büyük bilgi ile,çok(tur) fazileti,
Onlar oldu güzellikle kisi(lerin) seçkini.
Bu Türk beglerinde adı belli (meshur)
Tunga Alp Er idi,adı belli (idi).
Tacikler (Acemler) der onu Afrasiyab,
Bu Afrasiyab..............................................
Asıl metin
Edi artuk erdem,kerek ög,bilig,
Ajun tutkuga yetse utru elig.
Tejikler bitigde bitimis munı
Bitigde yok erse kim okkay anı?
Tercüme
Çok fazlasıyla fazilet (ve) gerek(se) akıl,bilgi
Dünya(yı) tutmaya (idare etmeye) yetse bundan dolayı eli,
Tacikler kitapta yazmıs bunu,
Kitapta yok ise (olsa) kim zikreder onu?
Yügnekli Ahmed ve Aybet ül - Hakayik
Yügnek, Semerkand yakınındadır. Ahmed ve babası Mahmud oralıdır. Fakat Ahmed'in yasadıgı zamanı kât'i
olarak tayin etmeye imkân yoktur. Dokuzuncu asrın sonlarında yasamıs olan 'Yügnekli Ahmed' adında bir bilgin
varsa da bunun bizim Yügnekli Ahmed olması ihtimali zayıftır. Çünkü, Aybet ül - Hakayik'in dili bu eserin
dokuzuncu asra ait olmadıgını gösteriyor. Yügnekli Ahmed hakkındaki bilgilerimiz daha ziyade menkabe
mahiyetindedir: Anadan dogma kör,fakat çok akıllı ve dindarmıs. Bagdattan dört fersah uzakta oturur,her gün bu
yolu yürüyerek imamı Âzamın dersini dinlemeye gelirmis. En geride otururmus. Bir gün Ýmamı Âzama en çok
hangi talebesinden memnun oldugunu sormuslar. O da hepsinin iyi oldugunu,fakat dört fersahlık yolundan gelen
kör Türk'ün bütün talebelere örnek oldugunu söylemis. Ahmed,ögüt gibi siirler söylermis ve bu siirler Türkler
arasında pek yaygın imis.
Bu rivayetlere bakılırsa Ahmedin pek eski olması icap etmektedir. Çünkü Ýmamı Âzam sekizinci asır ortalarında
ölmüstür buna ise imkân yoktur.
Fakat eserine göre Ahmedin medrese tahsili görmüs , Arapçayı ve Ýslâmi bilgileri bilen birisi oldugu
muhakkaktır.
Eserin dil hususiyetlerine bakılarak hüküm vermek icabederse Kutadgu Biligden biraz sonra yazıldıgını kabul
etmek icabeder. Çünkü Arapça- Acemce sözler oldukça çok ve eserde Ýslâm fikriyatı fazladır. Aybet ül-
Hakayik,'Hakikatler hegbesi' demektir. 'Dâd Sipehsâlâr Mehmed Bek' adında bir Türk beginin adına yazılmıstır.
Simdiye kadar ikisi de Ýstanbul'da Ayasofya kütüphanesinde olmak üzere iki yazması bulunmustur. Biri 14552'te
Semerkand'da,biri 1480'de Ýstanbul'da yazılmıstır. Ankarada hâkim Ýbrahim Efendi adında birisinde bulunan bir
nüshada da Aybet ül - Hakayike ait bazı parçalar vardır. Semerkand nüshası daha orjinaldir. Öteki nushadaki
birçok yabancı kelimelerin yerine burada Türkçeleri vardır.
Aybet ül -Hakayik feûlün feûlün feul vezninde yazılmıs didaktik bir eser olup su bölümlerden ibarettir:
1- Münacat yani Tanrıya yakarıs 10 beyit gazel tarzında
10 beyit gazel tarzında
(Bu ikisi bir tek manzumedir.)
2- Na't yani peygamber için ögici bir parça ve dört halife medhi
3- Dâd Ýspehsalâr Mehmed Bek hakkında ögücü bir siir 14 beyit gazel tarzında
4- Kitabın yazılmasının sebebi hakkında 6 beyit gazel tarzında
5- Bilginin faydası ve bilgisizligin zararı hakkında 24 beyit dörtlüklerde
6- Dilini tutmak ve bununla yolları hakkında 24 beyit dörtlüklerle
7- Dünyanın degiskenligi hakkında 24 beyit dörtlüklerle
8- Cömertlik ve pintilik hakkında 48 beyit dörtlüklerle
9- Ahlâk yücelikleri hakkında 19 beyit dörtlüklerle
10- Muhtelif beyitler 54 beyit dörtlüklerle
11- Ýtizar ve sonuç 10 beyit dörtlüklerle
+
______________________________________
242 beyit dörtlüklerle
Aybet ül - Hakayikteki milli unsur,eserin büyük bir kısmını dolduran dörtlüklerdir. Fikir bakımından bedbin ve
dini bir eserdir. Kutadgu Biligdeki felsefenin karısık durumundan da ilham almıs olabilir. Daha sonraki asırların
bazı sairleri tarafından 'Edipler edibi' sayılmasına ragmen edip Ahmed iyi bir sair degildir. Aruz veznini iyi
kullanmayısından,bir gazelde aynı kafiyeleri tekrar etmesinden baska lirizmden de tamamen mahrumdur.
Eserin degeri dil bakımındandır. Hakanlı lehçesi dedigimiz Karahanlılar çagı edebi lehçesinin bize kalan tektük
mahsullerinden oldugu için mühimdir. Bununla beraber Ahmed, Ttürkler arasında ün salıp evliya sayılmıs ve
ögüt vadisindeki manzum sözleri yayılmıs oldugu için tesiri bakımından mühim bir sahsiyettir.
Dinî Edebiyat
Karahanlılar , müslümanlıgı yeni kabul ettikleri için dinî heyecanla dolu idiler. Bu dinî heyecan halk arasında
Manas destanının dogmasına sebep olmustu. Okumuslar arasında da bir takım eserin yazılmasına sebep olacagı
tabiîydi. Bu günkü eksik bilgimize göre Karahanlılar çagında bize iki tane dinî eser kalmıstır: Türkiye tefsir ve
Satuk Bugra Han tezkeresi.
Türkçe Tefsir
Kur'anı açıkça anlatıp mânâsının açan eserlere tefsir denir. Tefsir islâmi ilimlerin belli baslılarından biri haline
gelmistir. Tefsir bilginlerine müfessir derler. Bizim Türkçe tefsirin bir tek yazma nushası vardır ki Pprof. Zeki
Velidi Togan tarafından Leningrada götürülmüstür. Tefsir tam degildir. Basından ve ortasından eksiktir. 18'inci
surenin 4'üncü ayeti ile baslamaktadır. Eser asıl Arapça yazılarak satırları arasına Türkçe olarak peygamberin
hayatına ve din tarihin ait hikâyeler konulmustur.
Tefsirin kimin tarafından,hangi tarihte ve nerede yazıldıgı belli degildir. Eserin içinden çıkarılabilen mânâya
göre tefsir on birinci asrın baslarında maveraünnehirde yazılmıstır.
Satuk Bugra Han Tezkeresi
'Argu =Argun' boyundan Sa'd oglu Ahmed (Ahmed ibn-i Sa'd ül- Argunî) adlı birisinin eseri olan bu
tezkere,Satuk Bugra Han ile çocuklarının menkabelerinden bahseden mensur bir eserdir ve on birinci asır
mahsullerindendir. Satuk Bugra Han tezkeresinin eski bir yazması simdiye kadar bulunamamıstır. Daha sonraki
zamanlarda istinsah olunan yazmaları yazanlar,eserlere kendi zamana ait bazı seyler ilâve ettiklerinden,o eserin
orjinalligi azalır. Satuk Bugra Han tezkeresi de çok okunan ve bu yüzden çok istinsah olunan bir eser
oldugundan müstensihler elinde degisip bozulmustur ve Karahanlı sülâlesinin birçok hakanlarının tarihleri de
buna ilâve olunarak adeta bir tarihi eser halini almıstır. Karahanlılar daima müslümanlıgı korumak ve yaymak
için çarpıstıklarından,bu ugurda müslüman olmayan Türk ve Mogollarla birçok savaslar yaptıklarından bu eser
adeta Karahanlıların milli bir eseri sayılabilir.
7- SELÇÜKLÜLER ÇAGINDA TÜRK EDEBÝYATI
Oguzlar
Karahanlılardan sonra Türk dünyasının yüksek hâkimiyeti Oguzlara geçmistir. Oguzların basındaki aile Selçük
Begin neslinden geldigi için bunların kurdugu devlet Selçüklüler adı ile anılır. Selçuk sekli Selçük kelimesinin
Acmler agzında bozulmus seklidir.
Bu Oguzların eski Dokuz Oguzlarla olan yakınlıgı üzerinde kesin bir söz söylemek mümkün degildir. Çünkü
merkeleri bugünkü Mogolistan olan ve Dokuz boydan kurulmus oldukları için Dokuz Oguz adıyla anılan o eski
Oguzlardan Sırderya boyunda gördügümüz bu yirmi dört boydan kurulmus Oguzları birbirine baglamak için
elimizde yeter derecede belgeler yoktur. Bildigimiz sey eski Dokuz Oguzların olsun,sonraki yirmi dört Oguzların
olsun,Kunlar neslinden geldigidir. Gök Türkler çagında batı Gök Türklerine baglı olan Oguzlar,Kkarahanlılar
devleti çagında da onlara tâbi idiler. Oguzların Kınık boyundan olan Selçük,Karahanlılar devletinde subası yani
kumandandı. Karahanlı tiginleri bu savasçı Ttürklerden gerek Gaznelilere karsı,gerekse birbirine karsı istifade
ettiler. Böylelikle Selçüklüler tarih sahnesine çıktı. Bunların pek fazla faal olusu Gazneliler imparatorlugu için
tehlikeli oldugundan Gazneli Sultan Mahmud 1025'te Selçük Begin oglu Arslan Begi hile ile tutturarak
hapsettirdi. Gerek bu vak'a gerekse bir müddet sonra da Oguz beglerinden Yagmur begin Gazneliler tarafından
öldürülmesi Oguzlarla Gaznelilerin arasını açtıgından aralarında on yıllık çetin çarpısmalar oldu. Nnihayet
Dendânekan meydan savasında Gazneliler ordusu büyük bir bozguna ugradıktan sonra 1040 yılında Horasan'da
Selçük devleti kuruldu ve sultanlıga da Tugrul Beg seçildi.
Selçük Devleti
Selçük devleti ile Türkler için tarihte yeni bir vatan ve yeni bir devlet kurulmus oluyordu. Çünkü o zamana kadar
yalnız Orta Asya'da bir tek Türk vatanı varken Selçüklülerin kurdugu bu yeni ve kuvvetli devletle ikinci bir Türk
vatanı daha kurulmus oluyordu. Bu yeni devlet 'Türkiye' dedigimiz Batı Türkelidir. Ýlk hükümdar olan Sultan
Tugrul Beg çagında (1040-1063) Horasan'dan baska,Irak,Ýran ve Azerbaycan dahi fetholunarak 1048'de Pasin
ovasında Bizans ordusuyla ilk büyük çarpısma yapsldı ve bu ordu yokedilerek kumandanı Liparit de esir edildi.
1055'te Halifenin çagırısı üzerine Bagdata giden Tugrul Beg Ýslâmiyetin fiili hâkimiyetini de eline aldı.
Selçüklülerin ikinci hükümdarları olan Alp Arslan (1063-1072) Ermenistanı alıp Gürcistanı haraca bagladıktan
sonra Anadoluya açmaya devam etti. 26 Agustos 1071'de Mmalazgirtte Bizansın kuvvetli ordusunu,Bizans
ordusundaki Oguz ve Peçenek Türklerinin de yardımıyla bozup Bbizans imparatorunu esir ettikten sonra bütün
Anadolu Türklere açılmıs oldu. Bu zafer bütün dünyada öyle bir yankı uyandırdı ki Avrupalılar telaslandılar ve
Papa bütün Avrupayı Türkler aleyhine ayaklandırmaya tesebbüs etti.
Meliksah çagı (1072-1092) Selçük devletinin altın çagıdır. Meliksahın imparatorlugu Tanrı daglarından Adalar
Denizine kadar uzanıyordu. Bu kadar genis bir imparatorlugun tek elden idaresi güç oldugu için devlet eski
Türklerde de oldugu gibademimerkesziyetle idare olunuyordu. Selçük imparatorlugu dört sultanlıga,yani dört
krallıga ayrılmıstı:
1- Horasan Sultanlıgı : Horasan,Maveraünnehir, Azerbaycan yörelerine hakimdi. Merkezi Isfahan sehriydi.
2- Kirman Sultanlıgı : Ýranın cenup bölümlerine hakimdi. Merkezleri Kirman sehriydi.
3- Suriye Sultanlıgı : Suriyeye hâkim olup merkezleri Sam ve bazan Halep sehriydi.
4- Anadolu Sultanlıgı : Anadoluya hâkim olup merkezleri Ýznik sonra Konya idi.
Bu dört sultanlıktan birincisi asıl devlet olup öteki üçü buna tâbi idiler. Bunun sultanlarına 'Büyük Sultan' denip
imparator demektir. Ötekiler kral mertebesinde idiler. 1157'te Sancarın ölümünden sonra imparatorlugun
bölümleri arasındaki baglar koptu. Kirman Selçüklüleri iç savaslarla ülkeyi karmakarısık ettikleri gibi Anadolu
Selçüklülerde tamamıyla müstakil harekete basladılar. Ýmparatorlugun yeniden birlesmesi için,önceleri Horasan
Sultanlıgına baglı büyük bir beglik olan Harzemsahların yaptıgı hareket bir aralık basarılıyor gibi olduysa da bu
sırada Çingiz Han'ın çıkısı buna engel oldu. Bütün Türk dünyasında yüksek hâkimiyet Çingiz Han hanedanına
geçti.
Selçük Medeniyeti
Selçük devleti eski Ýran gelenekleriyle Ýslâm dini esası üzerinde kurulmus bir Türk devleti idi. Türk türesi ve
gelenekleri halk arasında çok kuvvetli idi. Selçü,k sultanları pek yüksek ahlâklı,dogru duygulu kimselerdi. Oguz
boylarını parçalayıp dagıtarak yeni kurdukları Türkiyede boyculuk ve urukçuluk zihniyetinin yerlesmesine engel
olmuslardı. Alp Arslanın ve Meliksahın veziri olan Ýranlı Nizâm ül - Mülk memleketin birçok yerlerinde
medreseler yani üniversiteler açarak ilmin ilerlemesine çalısmıstı. 1066'da Bagdatta kurdugu Nizâmiyye
medresesi pek ünlü olup hem müderrsilerine yani profesörlerine,hem de ögrencilerine aylık baglanmıstı. Koca
Türkiyenin her tarafı,hükümdarların ve beglerin yeptırdıgı yol,köprü,kervansaray,hastane,medrese ve imaretlerle
dolmustu. Selçük hükümdarları ve sehzadeleri bilginleri,sairleri korurlardı. Selçük devleti bir Türk devleti
olmakla beraber bunların çagı en çok Ýran edebiyatının gelismesine yaramıstır. Meliksah ve diger bazı Selçük
prensleri de farsça siirler yazmıslardı. Türk ırkından olan bir takım sairler de farsça siirler yazarak Acem
edebiyatına hizmet etmislerdir.
Selçüklüler çagında tarihi ve siyasi eserler de yaızlmıstır ki baslıcaları Nizâm ül , Mülk'ün ogulları tarafından
kaleme alınna 'Siyasetnâme' ile meçhul bir müellif tarafından 1127'de yaızlmıs olan ve Türk tarıhine ait degerli
bilgiler veren Mücmel üt- Tevârih'tir.
On birinci asrın baslarında yapılmıs olan Râdkândaki türbe büyük bri kule seklinde olup bozkırlardan gelen
göçebe Türklerin ilk mimarlık eserlerindendir. Bu kule Türk çadırlarına benzemektedir. Tûs sehrindeki Ýmam
Gazâli türbesi de Selçük mimarisinin belli baslı eserlerindendir.
Oguz Türkçesi
Selçük devleti yani Türkiye kuruldugu zaman devletin kuruuları olan Oogzular'ın dili henüz bir kültür dili
olmamıstı. Oguzları kültür seviyesi bakımından Karahanlı Türklerinden geri idiler. Selçük devleti kurulunca da
birden bire islenmis iki kültür dilinin yani Arapça ile Acemce'nin tesirinde kaldılar. Bilhassa Farsça siir ve
edebiyat dili olarak çok incelmis ve islenmisti. Oguz Türkleri zaten eskiden beri Farslarla sınırdas oldukları için
Farsçaya bazı kelimeler vermislerdi. Ýranı zapedip de Fars kültürünün ve edebiyatının kuvvetle yasadıgı yerlere
hükmedinde Farsçanın tesirinde kalmamaları mümkün degildi.
Bununla beraber Oguz Türkleri Selçük devleti gibi cihan ölçüsünde bir imparatorluk kurdukları için dilleri
birden bire büyük bir önem kazandı. Karahnlılar ülkesinden gelen birçok medeni Türkler de Selçük ülkesinde
yüksek Türk kültürünün gelismesine hizmet ettiler ki bunların baslıcası Kasgarlı Mahmud'dur. Bunlar sayesinde
Türkçe öteki iki dile karsı basarı ile kendini korumustur.
Büyük Selçük imparatorlugunda Türklerin en kalabalık oldukları yer Anadolu idi. Bir takım tahminlere göre
Selçük devletindeki bir milondan çok Türk'ün yarım milyonu Anadoluya yerlesmisti. Bu Türkler yalnız Oguzlar
olmayıp basta Karluklar olmak üzere baska Türkler de vardı. Fakat büyük çokluk daima Oguzlarda idi.
Anadoluda Türklerin daha kalabalık olması yüzünden burada Türkçe daha kuvvetle tutundu ve Azerbaycan,Ýran
gibi yerlerde yabancı tesiriyle sehirlerde Türkçe'nin ses uyumu kaidesi bozludugu halde Anadolu'da bilhassa
Orta Anadoluda sapasaglam kaldı. Fakat Selçük imparatorlugu çagında Orta Asyada yazılan eserler daima
medeni Türklerin yani Hakanlıların lehçesiyle yaızlmıstır.
Selçüklüler Çagında Türk Tasavvufu
Selçük çagı olan on ikinci asırda Ýslâmlasma devam ediyordu. Türkler müslümanlıgı daha ziyade seklen kabul
etmislerdi. Araplar arasında çıkmıs bir çöl dini olna müslümanlık,yayla ve bozkır milleti olan Türklere o kadar
elverisli gelmiyordu. Hele milli geleneklerine kuvvetle baglı olan Türkler,kanun disida olarak Ýslâmiyetin
gerektirdigi zaruretleri kabul edemiyorlardı. Ýste bu hal dini heyecanla dolu bir takım Türk mütefekkirlerini
harekete getirdi. Bunlar,Türklerin arasında müslümanlık propagandası yapmaya bir yandan da eski Türk
geleneklerini kuvvetle yasatarak Türk ve Ýslâm fikirlerini kaynastırmaya basladılar. Bu hareket muvaffak oldu. O
zamana kadar yalnız seklen müslüman olmus olan Türkleri müslümanlıga daha kuvvetle baglandıgı gibi eski
dinlerinde kalmıs olan Türkleri de müslümanlıga çekmeye basladı. Bu hareket bir Türk tasavvufu idi. Tasavvuf
dinin felsefesidir. Fakat Türklerde dogrudan dogruya din haline gelmisti. Müslümanlıkla Samanizm kısmen
manihaizmin ve milli Türk gelenekleri karısmıs bundan Türk tasavvufu dogmustu. Bu Türk tasavvufu her seyden
önce yüksek bir ahlâka dayanıyor, kadınların da erkeklerle birlikte bulundukları ayin meclisleri Ýslâmiyete aykırı
bir hareket teskil ediyordu. Fakat artık bütün bu hareketlere Ýslâmlık adı veriliyordu. Eski Türk sairleri olan
ozanlar simdi 'ata' yahut 'bab' adı altında Türklere siirle hitap ediyorlabir yandan da böylelikle müslümanlıgı
telkin ediyorlardı. Fakat babların telkin ettigi bu müslümanlık tamamıyla bir Türk müslümanlıgı idi.
Selçüklüler Çagında Yazılan Eserler
Selçükler çagının iki karakteri vardı. Biri genis bir islâmlasma ve onunla at bası giden Türk tasavvuf
hareketi,ikincisi de Selçüklülerin bir cihan imparatorlugu kurarak Ýslâm dünyasının hâkimiyetini ellerine
almalarıydı. Bu iki karakter Selçük çagında yazılan eserlerde de kendisini gösterdi. Selçük çagında iki türlü eser
ortaya çıktı. Biri tasavvufa ait eserler biri Ýslâm dünyasının bası olan Türklerin diline ait olan eserler.
Tasavvufa ait eserlerin iki mühim sahsiyeti vardır: Hoca Ahmed Yesevi ile Hâkim Süleyman Ata Türk diline ait
eserler de Kasgarlı Mahmudun 'Divânü Lûgat it - Türk'ü ile Zemahserînin 'Mukaddemet ül - Edeb'i ve Kays oglu
Semseddin Mehmedin 'Kanklı Lûgati'dir.
Selçüklüler Çagında Tasavvuf Sairleri ve Tasavvufi Eserler
Türklükle Müslümanlıgı bagdastırmak kaygısından dogan Türk tasavvufu baslangıçta pek basit bir fikri hareket
gibi görünüyordu. Mutasavvıflar Türklere hitap edebilmek içim tesirli bir dil aramıslar ve bunu siirler
bulmuslardır. Siirin esrarlı âhengine bürünen fikir daha büyük bir ibham ile hitap edince saf Türkler üzerindeki
tesiri de o kadar fazla oluyordu. Ýste bu propaganda siirleri daha sonra Türkler arasında pek kuvvetli bir
edebiyatın gelismesine sebep olacaktır.
Hoca Ahmed Yesevî ve Hikmet Divanı
On ikinci asrın en önemli sairi Hoca Ahmed Yesevî'dir. Bir adı da 'Türkistan' olan Yese sehrinde yasadıgı için
Yyesevi adını almıstır. Yesev'i Arapça 'Yeseli' demektir. Ahmen Yesevî o zamanın büyük bir ilim merkezi olan
Buharada yüksek tahsilini yaptıktan sonra o zamanın ünlü seyhlerinden olan 'Hemedanlı Seyh Yusuf'intisap etti.
Onun üçüncü halifesi oldu. Sonra Yeseve gelerek saf Türkleri aydınlatmaya basladı. Bunun için bir tarikat
kurdu. Bu tarikata,kendi Yesevi adından dolayı 'Yesevilik' denir. 'Tarikat' , ahlâk nizamı üzerine kurulmus bir
cemiyet demektir. Tarikatların bazı ayinleri olur. Yesevilik tarikatınında bazı ayinleri vardı ki bunlar
Ýslâmiyetten önceki çaglardan,Türklerin tabiata taptıkları zamanlardan kalmıstı. Ahmed Yesevî,binlerce mürid
yani çırak veya talebe toplamıstı. Bunlara tesirli bir sekilde hitap edebilmek için siiri bir vasıta olarak kullandı.
Ýste Ahmed Yesevînin bu siirlerine 'Hikmet' denir. Hikmet, 'Felsefi söz' , 'Derin söz' anlamlarına gelir. Hakikatte
Hoca Ahmed Yesev3inin hikmetleri pek de derin seyler degildi. Ýslâmiyetin ve Peygamberin propagandasından,
dervislikten,cennet ve cehennemden bahseden bu manzumeler tamamıyla basit ve ahlakı degerleri yoktur.
Türkler'i kıyamet günü ve cehennemle korkutmaktan maksadı onları Ýslâmiyetin günah kıldıgı seyleri yapmaktan
alıkoymaktı.
Yesevînin 'Hikmet' adı verilen bu ögüt kılıklı manzumeler sonradan toplayarak 'Hikmet Divanı' adını almıstır.
Hikmet Divanındaki manzumelerın çogu hece ile hecenin 4+4+4 vezni ile yazılmıstır. Manzumeler klasik Türk
nazım sekli olan dörtliklerle meydana getirilmistir. Aruzla yazdısı siirler azdır. Siir bakımından degerli olmadıgı
halde dil bakımından bu hikmetlerin degeri vardır. Ýçinde yabancı kelimeler epey oldugu halde yine bu
maznumeler temiz Türkçenin güzel örneklerinden dir Karahanlılar çagındaki Hakanlı lehçesinden pek az farklı
bir lehçe ile yazılmıslardır. Bu da aradaki zamanın ve Oguz lehçesi tesirinin neticesi olsa gerektir.
Ahmed Yesevî 1167 deki ölümüne kadar dini telkinlere ve hikmetler yazmaya devam etti. Hayatı ile de Türklere
örnek olmaya çalısıyordu. Peygamber 63 yasında ikne ölmüs oldugu için Ahmed Yesevî de 63 yasında iken yer
altında kazdırdıgı bir odada yasamıs,Ýsl.3amiyete baglı canlı bir örnegini Türklere göstermek istemisti. Onun bu
feragati hiç te tesirsiz kalmadı. Daha hayatında iken genis bir sahaya yayılan Yesev'ilik,kendisinin ölümünden
sonra hemen bütün Türk dünyasına yayıldı. Sonraları 'Yesevîlik'ten 'Bektasilik' çıktı ki bunun da Türk fikir
hayatındaki tesiri pek büyüktür.
Ahmed Yesevî,Türk hayatında pek fazla tesir bırakmamıstır. Yesevîlik tarikatinde onun gibi hikmetler yazmak
gelenek olmustu. Yesevîlik zahidane bir tarikat yani yalnız suç ve günah islememek esaslarına dayanan bir
cemiyet oldugu halde bir asır sonra,Anadoluda büyük bir ask felsefesi haline geldi. Bu da daha çok bir 'kendi
kendine olgunlasma' ile oldu.
Ahmed Yesevî'nin sair olarak degeri azdır. Fakat Türkler arasında ahlâk çıgırı açmak,Samanizmi bırakıp
Ýslâmiyeti almaktan dogan buhranın önüne geçmek ve 13'üncü asrın büyük Türk sairi Yunuz Emre'ye zemin
hazırlamak bakımından o bütün Türk tarihinin birinci sınıf sahsiyetlerinden biridir.
Örnek olmak üzere Ahmed Yesevînin hikmetlerinden birini ve onun bugünkü Türkiye Türkçesine tercümesini
veriyoruz.
Metin
Ol kadirim kudret bilen pazar kıldı,
Hurrem bolı yer astıga kirdim mene!
Garig benden bu dünyadın güzer kıldı.
Mahrem bolıp yer astıga kirdim mene!
Zâkir bolıp,sâkir bolıp Haknı taptım,
Seydâ bolıp,rüsvâ bolıp candın öttim,
Andan sonra vahdet meydin katra tattım,
Hemden bolıp yer astıga kiridm mene
Altmıs üçke yasım yetti,bir künçe yok,
Vâ dirîga Haknı tapmay,könklüm sınuk,
Yer üstide sultanmen tip boldum ulug
Pür gam bolıp yer astıga kirdim mene!
Basım tofrak,cismin tpfrak,özim tofrak;
Küydim,yandı bolalmadım hergiz apak;
Hak vaslıga yetermen tip ruhum müstak,
Zemzem bolıp yer astıga kirdim mene !
Tercüme
O kadirim (Tanrım) kudret ile nazar kıldı (baktı)
Bahtıyat olup yer altına girdim iste !
Garip kulun bu dünyadan geçti,
Mehrem olup yer altına girdim iste!
Zikredici olup,sükredici olup Hakkı buldum,
Deli olup,rüsvâ olup candan geçtim,
Ondan sonra vahdet mey(in)den damla tattım,
(Peygambere) arkadas olup yer altına girdim iste !
Altmıs üçe yasım yetti,bir gün gibi degil,
Eyvah,yazık Hakkı bulmaz,gönlüm kırık
Yer üstünde (ben) sultanım diyip oldum ulu
Gamlı olup yer altına giridm iste!
Basım toprak,cismim toprak,özüm toprak;
Yıkıldım,yandım olamadım asla apak;
Hak vaslına yetecegim (erisecegim) diyip ruhum müstak,
Zemzem olup yer altına giridm iste !
Hakîm Süleyman Ata
Hoca Ahmed Yesevînin üçüncü halifesi olan Hakîm Süleyman Ata,onun tarafından Harzeme gönderilmisti.
Vazifesi Harzemi dogru yolu getirmek,yani Yeseviligi orada yaymaktı. Hakim Süleyman Ata bu vazifesini
basarı ile yaptı. 1187'te ölerek 'Ak Kurgab'a gömülünceye kadar Yesevilipi harzemdeki göçebe Türkler arasında
yaydı. O da tıpkı seyhi Ahmed Yesevi gibi, Yeseviligi yaymak için hikmetler yazmıstır. Böylelikle hikmet
yazman yeseviligin mühim vir gelenegi oldu. Türkler arasında asırlarca degerini kaybetmeden okunan eserin
basında Ahmed Yesevi ile Süleyman Ata'nın hikmetleri gelir. Süleyman Ata'nın eserleri 'Bakırgan kitabı'
'Meryem kitabı' ve 'Âhır zaman kitabı'dır. Kendisine 'Bakırgan' lâkabı verilmis oldugu için hikmetlerinin
toplandıgı kitap Bakırgan Kitabı adını almıstır. Bunun da siir sanatı bakımından degeri yoktur. O da tıpkı üstadı
Ahmed Yesevî gibi,manzumeyi bir vasıta olarak kullanmıs,asla sanat gayesiyle hareket etmemis,bu yüzden
hikmetler kuru didaktik parçalar olmaktan ileri gitmemisti.
Hoca Ahmed Yesevî ile Hâkîm Süleyman Ata iki büyük halk adamıdır.
Selçüklüler Çagında Dil Eserleri
Selçüklüler Ýslâm dünyasında hâkimiyeti ele almaları ve cihan ölçüsünde bir devlet kurmaları, Türklere oldugu
gibi onların diline de büyük bir ehemmiyet kazandırmıstı. Bu yüzden Türk diline ait bir takım eserlerin de
yazılacagı tabiî idi. Nitekim bu çagda Türk olan veya olmayan bir takım müellifler tarafından Türkçeye ait pek
önemli ve degerli eserler bazılarının yalnız adını biliyoruz;eserlerin kendileri Orta Asyanın büyük savaslar ve
kargasalıklarla sarsıldıgı daha sonraki asırlarda kaybolmustur.
Kasgarlı Mahmut ve Divânü Lûgat it-Türk
Selçüklüler çagının en önemli dil eseri 'Divânü Lûgat it - Türk'tür. 'Türk Lehçeleri Kamusu' demek olan bu eser
1077'te Bagdatta bitirilmistir. Karahanlı Türkmenlerinden asil bir aileye mensup olan Kasgarlı Mahmud, Arap
dilini de çok iyi bilen bir bilgindir. Türk uruk ve boylarından hemen hepsinin arasında dolasarak
(Oguz,Türkmen,Çigil,Yagma,Tuhsı,Kırgız) Türk lehçeleri üzerinde genis ve saglam bilgi edinmis,böylelikle
eserini yazmıstır. Eser,Türkçe bilmeyenlere bu büyük dili ögretmek için yazılmıs bir dl kitabıdır. Türkçe
kelimeler Arap harfleriyle yazılmıs,yanlarına Arapça karsılıkları konarak Arapça izahat verilmistir. Bir çok
kelimelere örnek verilmek için de bunların geçtigi manzumeler ve darbımeseller zikredilmis,böylelikle eset Türk
edebiyat bakımından zengin bir hale gelmistir. Fakat eserin degeri yalnız edebiyat bakımından degildir. Yer yer
getirdigi örnekler ve verdigi izahatla 'Divânü Lûgat it - Türk',Türk destanları,halkiyatı,tarihi,cografyası için essiz
bir hazine olmustur. Eserde bir de renkli harita vardır ki Türkelini dünyanın merkezi olarak gösteren bu renkli
harita,bugünkü bilgimize göre,Türklerin ilk haritasıdır.
Büyük Türk bilgini Kasgarlı Mahmudun aynı zamanda kuvvetli bir Türkçü oldugu da anlasılmaktadır. Kitabına
yazdıgı su önünç bunu göstermektedir.
'Tanrının devlet günesini Türk burçlarından dogdurmus oldugunu ve onların ülkeleri üzerinde göklerin bütün
dairelerini döndürmüs bulundugunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verip yer yüzüne hâkim kıldı. Zamanımızın
hakanlarını onlardan çıkardı. Dünya milletlerinin idare yularını onların eline verdi. Onları herkese üstün eyledi.
Kendilerini hak üzre kuvvetlendirdi. Onlarla birlikte çalısanı,onlardan yaan olanları aziz kıldı ve Türkler
yüzünden onları her dileklerine eristirdi. Bu kimseleri kötülerin serrinden korudu. okları dokunmasından
korunabilmek için aklı olana düsen sey,bu adamların tuttugu yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek,Türklerin
gönlünü almak için onların dilleriyle konusmaktan baska yol yoktur. Bir kimse kendi takımından ayrılıp da
onlara sıgınacak olursa o takımın korkusundan kurtulur,bu adamla birlikte baskalarıo da sıgınabilir'
Bu satırların,halifelik merkezi olan Bagdatta yazıldıgı düsünülürse Kasgarlı Mahmudun Türkçülügü daha iyi
anlasılır. Müellif bu eseri yazmaya 25 kânunusani 1072'de baslamıs,10 Subat 1074'te bitirmistir. Sonra 1076-
1077 yıllarında düzelterek bitirmis ve Halife El - Muktedi Billâh'a takdim etmistir.
Kasgarlı Mahmudun babasının adı Hüseyin Beherkin Beg olup Isık göl kıyısındaki Barsgan sehrindendi.
Beherkin Beg,Samanlılar ülkesini zapeden Karahanlı ordularının veya bu ordulardan birinin basında bulunmus
olan bir kumandandır. Kasgarlı Mahmudun kendisinin de ilk önce asker olmus olması muhtemeldir. Barsgan ve
yüreleri ötedenberi medeni ve dogrudan dogruya 'Türk' adını tasıyan Türklerin oturdugu yer oldugu için Kasgarlı
Mahmudun eski Türk geleneklerini iyi bilmesi tabiidir. Bundan dolatı kitabında kendisini 'Kendim de Türklerin
dilce en fasihlerinden,ifadesi es açık olanlarından,silahı en iyi kullananlarındanım' demektir.
Kasgarlı Mahmudun eseri Besim Atalay Begin himmetiyle dilimize çevrilmis olup yapılan birçok düzeltmelerle
daha istifadeli bir hale getirilmistir.
Kasgarlı Mahmud,'Divânü Lûgat it - Türk'ten baska 'Kitâbü cevâhir ün - Nahv fi Lûgat it - Türk' (Türk
lehçelerinde Nahiv Esasları) adında bir eser daha yazılmıssa da Türk dili ve edebiyatı pek degerli olan bu eser
daha ele geçmemistir.
Zemahseri ve Mukaddemet ül-Edeb
Selçüklüler devleti feodal bir devlet oldugu için ülkenin bazı bölümleri yarı müstakil hanedanlar elinde
bulunuyordu. Bu hanedanlardan biri de Harzemdeki Harzemsahlar ailesi idi. Aral gölünün güney yöreleri olan
Harzeme Türkler karzum derlerdi. Burası Harzem (Hvârezm) adında Ýranlılara yakın eski bir milletin vatanı
oldugu için bu adı almıstır. Selçüklülere tâbi olan Türk Harzemsahlar ailesi Oguzlardandı. Fakat idare ettikleri
Türklerin büyük çoklugu Kanklılardı. Kanklılar da Oguzlar gibi batı Türklerinden oldukları için dilleri
Oguzlarınkine çok yakındı. Büyük Selçüklülerin bir nevi irsî valileri olan Harzemsahlar sülâlesi 1077 yıllarında
'Anus Tegin' le baslamıstır. Bunun torunu Atsız (1128-1156) zamanında Harzemde ilim ve edebiyat gelismis ve
o zaman yazılan Türk diline ait eserlerinden biri günümüze kalmıstır. Bu eser Zemahmeri'nin 'Mukaddemet ül-
Edeb'idir.
Büyük Ýslâm bilginlerinden olan Zemahseri (1075-1144) Kessâf adında çok ünlü bir tefsir kitabının sahibidir. Dil
ve gramere ait bazı eserleri de vardır. Mukaddemet ül- Edeb aslında Arapça yazılmıs ve satırların üzerine
Türkçe,Farsça ve Harzemce tercümeleri kaldırmıstır. Türkçe tercümeleri sayesinde 12'nci asır basında
Harzemdeki Türkçe hakkındaki genis bilgiye sahip olabiliyoruz. Bu kitap medreselerde yani eski zaman
üniversitelerinde ders kitabı olarak talebe tarafından kullanılıyordu. Onun için bütün Ýslâm ülkelerinde bu eserin
yazma nushaları vardır. Batı Türk lehçeleri üzerinde verdigi bilgi ile Kasgarlı Mahmudun eserini tamamlayan
Mukademet ül - Edeb henüz basılmamıstır. Kitap 1138'den önce yazılmıs olup Harzemsah Atsız'a ithaf
olunmustur.
Kaya Oglu Mehmed ve Kanklı Lûgati
Selçüklüler çagında yazıan dile ait eserlerin sonuncusu yine Harzemsahlar ülkesinde yazılan ve Harzemsahların
sonuncusu olan Celâleddin Mengüberti (1220-1231)ye sunulan bir Kanklı lûgatidir. Lûgatin adı 'Tibyân ül Lûgat
üt Türki alâ Lisan Ýlkanklı'dir. 'Kanklı lehçesine göre Türk dili'demektir. Fakat bu eser,bugün ortada yoktur.
Ancak onu kaynak olarak kullanan daha sonraki zamana ait bazı eserler kalmıstır. Celâleddin Mengübertiye
böyle bir Kanklı lûgati sunulması Harzemsahların son çaglarında Kanklıların çok ehemmiyet kazandıklarını
gösterir.
Belki de bu eser yalnız bir lûgat ve gramer kitabı olmakla kalmayıp,tıpkı Kasgarlı Mahmudun kitabı
gibi,Türklerin tarih,cografya ve etnografyasına ait de genis malûmat veren bir kitaptı.
- SON -