5 Ekim 2015 Pazartesi

tevfik fikret

TEVFİK FİKRET’ E DAİR
(1867-1915)
Derya ATILMIŞ
ODTÜ ADT 2003 Mezunu
Edebiyat-ı Cedide akımının en önemli temsilcisi olarak anılan Tevfik Fikret, sanat ve
yaşam değerlerinin toplamıyla hem kendi kuşağını hem de gelecek kuşakları etkilemiştir.
Kuşkusuz, vatansever, özgürlükçü, idealist, hümanist, haksızlıklara karşı olan ve sanatına da
bunları yansıtarak gelecek kuşaklara ışık tutan bir şairdir.
Kimseden ümid-i feyz etmem dilenmem perr ü bal
Kendi cevvim, kendi eflakimde kendim tairim.
İnhina, tavk-ı esaretten girandır bıynuma.
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
(Ümidim yoktur hiç kimseden, yardım destek istemem
Kendi olanaklarımla yaşarım,
Eğilmek, esaret halkası kadar ağır, skıcı gelir,
Düşünceleri, bilgi ve kültürü, vicdanı hür bir şairim.)
dörtlüğünde (Rübab-ı Şikeste Önsözü) kişiliğinin bütün yanlarını, yaşamının ve sanatının
ilkelerini bulmak olanağı vardır. Tevfik Fikret, örnek yaşayışı, özgün ve titiz davranışlarıyla
kamuoyunca yüceltilen bir insan, toplumsal sorunlara sorumlulukla eğilen bir yurtsever, yiğitçe
başkaldırmaların sesi olan bir yazar, ilerici ve insancı bir düşünce özüyle gününün
gereksinmelerine cevap vererek, yirminci yüzyıl Türk şiirinin izleyeceği başlıca öncü olmuştur.
Öğrenim hayatına Mahmudiye Rüştiyesi’nde başlayan Tevfik Fikret, Galatasaray
Lisesi’ni (o zamanki adıyla Mekteb-i Sultani) birincilikle bitirdi. Değişik yerlerde çeşitli
memurluklarda bulundu. 1891’de Mirsad dergisinin açtığı şiir yarışmasında birincilik kazanınca,
edebiyat çevrelerinde adını duyurdu. 1892’de Galatarasaray Lisesi’ne Türkçe öğretmeni olarak
atandı. 1894’te Malumat dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 1895’te hükümetin memur
maaşlarından kesinti yapmasına tepki olarak görevinden ayrıldı. Bir yıl sonra Servet-i Fünun
dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirildi, dergi onun yönetiminde Edebiyat-ı Cedide akımının
yayın organı durumuna geldi. Aynı yıl Türkçe öğretmeni olarak Robert Kolej’e giren Fikret, o
dönemde aydınlar üzerindeki yoğun baskılar nedeniyle dergideki görevinden istifa etti. 1906’da
Robert Kolej’in hemen yanında bir ev yaptırarak Aşiyan adını verdi; oğlu Haluk ve eşiyle beraber
buraya yerleşti. 1908’de II. Meşrutiyet’in ateşli savunucularından biri oldu. Meşrutiyetten sonra
Hüseyin Cahit Yalçın ve Hüseyin Kazım Kadri ile birlikte Tanin gazetesini kurdu. Gazete, İttihat
ve Terakki’nin yayın organı durumuna getirilmek istenince buna karşı çıktı ve Tanin’den ayrıldı.
Daha sonra Galatasaray Lisesi Müdürlüğü’ne getirildi. O günlerde çıkan 31 Mart olayını protesto
etmek amacıyla bu görevinden de ayrıldı, ama öğrencilerinin ve Eğitim Bakanı Nail Bey’in
ısrarları üzerine görevine geri döndü. Bir süre sonra yeni eğitim bakanı ile anlaşamayarak
görevini bir daha dönmemek üzere bıraktı. İttihat ve Terakki iktidarına da karşı çıkarak Aşiyan’a
çekildi. Kolundan olduğu bir ameliyattan sonra öldü.
Küçük yaşlarda yazmaya başladığı ilk şiirlerinde iç dünyasını yansıtan Tevfik Fikret,
Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem’in şiir anlayışları arasında gidip gelen bir dönem
geçirmiştir. Daha sonra Fransız şiiriyle tanışmış ve özellikle François Coppe’den etkilenerek
kendi tarzını oluşturmaya başlamıştır. Fikret, aşırı titiz tutumu ve ayrıntılar üzerinde durmasıyla
kendine özgü bir üslup yaratmış, çağına damgasını vurmuştur. Biçimsel kaygıları hiçbir zaman
bırakmamış, sürekli yenilik aramıştır. Rübab-ı Şikeste’de toplumsal konulara ağırlık veren
şiirlerinin yanı sıra günlük konuşma diline yakın şiirleri de vardır. Betimlemelerindeki ayrıntı
ustalığı ressam kişiliği ile de ilgili olan Fikret’in doğa şiirlerinde, doğayla neredeyse örtüşmeye
varan bir uyum görülür. Oğlu Haluk’un onun şiirlerinde büyük etkisi görülür. İkinci kitabı
Haluk’un Defteri ‘ndeki şiirler en iyimser ve en umutlu şiirleridir. Bu şiirlerinde Fikret oğluna ve
Osmanlı gençliğine çalışkanlık, yurtseverlik, hukuktan yana olma gibi erdemleri öğütlemiştir.
Rübabın Cevabı’ndaki “Sis” şiirinde acı, zorbalık, baskı ve haksızlıkları anlatmış, “Tarih-i
Kadim’e Zeyl” şiirine de Mehmed Akif’in suçlamalarına karşılık vermiş, din ve doğa
konusundaki görüşlerini ortaya koymuş, kendisinin doğanın bir izleyicisi olduğunu söylemiştir.
Şermin ise Fikret’in yalın bir dil ve kısa dizelerden kurulu dolaysız bir anlatımın egemen olduğu
şiirlerinden oluşur.
Fikret 30 yaşlarındayken çevresindeki olumsuzluklardan etkilenmeye başlamış ve
sorunlarına çözüm aradıkça, dünya görüşü yaşadığı dönemin kültür koşullarını aşmıştır.
Özgürlük ve eşitlik anlayışı ezilen insanların çıkarları doğrultusunda toplumsal bir öz
kazanmıştır. Sınıfsal çıkarlara dayalı bir yönetim biçimini eleştirmiş, belli egemen sınıfın
koyduğu yasalara ve yönettiği devlete karşı çıkmıştır. Ekonomik hak ve özgürlüklerden yoksun
bırakılan kitlelerin kağıt üstündeki siyasal özgürlüklerinin bir anlamı olmadığını göstermiştir.
Fikret’in ilerici, aydın, özgürlükçü, eşitlikçi kişiliği Mustafa Kemal üzerinde de derin
etkiler bırakmıştır. Fikret’in şiirleri arasında, özellikle Sis, Tarih-i Kadim ve Ferda üzerinde
durmakta yarar var.
“Sis” aslında Fikret’in yaşadığı İstibdat döneminin kısa bir tablosunu
çizmektedir:
“Sarmış yine afakını bir dud-ı muannid
Bir zulmet-i beyza ki peyapey mütezayid”
(Ufuklarımı inatçı ve gittikçe çoğalan bir karanlık
sarmış.)
Tarih-i Kadim’e gelince, Atatürk Fikret’in bu şiirinden şöyle söz eder:
“Tevfik Fikret’in o Tarih-i Kadim’i yok mu, işte o dünyada yapılması gereken
bütün devrimlerin kaynağıdır.”
Fikret, Tarih-i Kadim’de, insanı ezen, tutsak eden, savaş, zulüm, baskı, taassup,
adaletsizlik gibi her şeye isyan etmiştir. Fikret’in tarih kavramı hep savaşları, vahşilikleri,
katliamları içerir. İnsanlığın bu korkunç ve kanlı serüveninde din, inanç ve geleneklerin istismar
edilmesi büyük rol oynar.
“Din şehit ister asuman kurban
Her zaman her tarafta kan kan kan”
Fikret yine Tarih-i Kadim’de gerçek özgürlüğe savaşsız ve sultansız bir dünyada
ulaşılacağını tasarlar.
“İşte hürriyet-i hakikiyye,
Ne muharip ne harb ü istila
Ne tasallut, ne saltanat, ne şeka”
(Gerçek hürriyet,ne savaşçı, ne savaş ve yayılma,
Ne saldırı, ne mıtlakiyet, ne de alçaklık ister.)
Fikret, gençliğin yarının en büyük güvencesi olduğuna inanmıştır.
Ferda senin, senin bu teceddüt, bu inkılap
Her şey senin değil mi ki zaten?...Sen ey sebab...
(Yarınlar senin,bu devrim bu yenileşme hep senin
Herşey senin değil mi ki zaten?)
Fikret gençliği “hayatın ümidi” olarak görür. Oğlu Haluk ile birlikte bütün Türk
gençliğini düşünür, ülkenin onların çabalarıyla kalkınacağına, ilerleyeceğine inanır. Çünkü
gençlerin elinde geleceği kurmak için “cennet kadar güzel bir vatan” vardır. Onu korumak
çalışan gençlerin ödevidir, çünkü
...Vatan gayur insanların omuzları üstünde yükselir.
Vatanın bütün umutları gençlerdir. Çünkü,
Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin.
Fikret’in saydığı değerler, gençlere ancak emanettir. Gelecek, gençlikten bunun
hesabını soracaktır. Çünkü yarın, ancak onu yaratanlar için vardır. Bu bakımdan gençliğin büyük
sorumluluğu çağını yakalamaktan geçer.
Asrın unutma, harikalar asrı feyzidir.,
Her yıldırımda bir gece bir gölge devrilir.
Bir ufku itila açılır, yükselir hayat.,
Yükselmeyen düşer, ya terakki, ya inhitat!
Yükselmeli dokunmalı alnın semalara,
Doymaz beşer dedikleri kuş itilalara..
Uğraş,didin düşün,ara, bul, koş, atıl, bağır
Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!
(Yüzyılın harika bir ilerleme, bilgi ve kültürde harikalar
yaratma yüzyılıdır.
Her yenilikte bir bilgisizlik karanlığı aydınlanur,
Bir ilerleme ufku açılır, hayat yükselir.)
Son olarak, büyük eğitimci, Köy Enstitüleri’ne büyük emek veren, eski Milli
Eğitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel’in, mezarının bulunduğu Aşiyan’da Fikret için
söyledikleri, onun kişiliğinin ve sanat yaşamıyla beraber düşünce yapısının da özeti gibidir:
“Fikret’in en belirli müsbet tarafı, garpçı ve ilerici bir insan oluşudur.
Menfi ciheti gibi bu da Fikret’in devamlı ve değişmez vasıflarından biridir ve başlıcasıdır.
Bunda Galatasaray’ın büyük etkisi muhakkaktır. Fakat o okulun verdiği eğitime bağlamak
doğru olmaz. Fikret’in sağduyusunu bu noktada takdirle görmemek kabil değildir. Fikret
güneşin artık garptan doğduğunu en iyi anlayanlarımızdan biridir. Dıştan bakışa göre bir
şaşkınlık gibi görünen bu anlayışın gerçeğe uygunluğu, Milli Mücadelemizi takip eden
yıllardaki inkılaplarımızla aydın ve keskin olarak meydana çıkmıştır. Yetiştirdiğimiz büyük
insanlar arasında Fikret daima var kalacaktır...”
Kaynakça : Ana Britannica, 20. Cilt, sf. 516
Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi, 22. Cilt, sf. 8464
Prof. Dr.Zeki Arıkan:Tevfik Fikret ve Atatürk(Müdafaa-i Hukuk Dergisi,sayı 24)
* Bu yazı ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu yayın organı düşün dergisinin 12.sayısının 55-57
sayfalarında yayımlanmıştır.