6 Ekim 2015 Salı

pertev naili boratav-köroğlu destanı

Pertev Naili Boratav
Köroğlu Destanı
ONSOZ (1983)
Okuyucuların, 1931 tarihini taşıyan «Önsöz»ümden anlayacakları gibi,
Köroğlu Destanı benim kitap halinde çıkmış ilk geniş incelememdir. Onu
da, Falklor ve Edebiyat (1982)'de bir araya getirilmiş eski denemelerim
gibi, dilinde ve içeriğinde hiçbir değişiklik yapmadan bıraktım. Bunun
sebebini Falklor ve Edebiyat (1982)'nin önsözünde açıkladığım için burada
tekrarlamayacağım. Kitabın bu baskısına, şiirler1n bağlama dizelerini
gösteren bir dizinle Köroğlu konusunda 1931'den bu yana yaymı-
1anmış metin derlemelerinin ve incelemelerin en önemlilerini içeren bir
kaynakça eklemekle yet1ndim.
Köroğlu adıyla ün almış efsane kahramanı üzerine bir şeyler öğrenmek
isteyen sıradan okuyucu, bu konuda, 1931'1erdeki olanaklarım ölçüsünde
eelinebildiğim bilgileri bulacak, Köroğlu ile maceralarını, yer yer kopuk bir sinema şeridine bakar gibi seyredecek,
bir bölüğü belki bir bölüğü ise, onun ya da yiğit yoldaşlarının ve de onunla boy ölçüşmeyi
göze almış çeş·it çeşit insanların ağzından, yüzyıllar boyunca aşık -
hikayecilerin söylemiş oldukları deyişieri okuma zevkini ta da caktır.
Köroğlu Destanı türünden hikayeler üzerinde çalışan halkbilimi uzmanları
da, benim bu konudaki araştırmalara ilk katkı olarak o tarihlerde
bir araya getirebildiğim belgelerle elde edebildiğim soınuçlardan, kendi
araştırmaları için yararla.nma olanağını bulacaklardır.
Kitabın bibliyografyasLna eklediğ;irn küçük kaynakçadan da anlaşılacağı
gibi 193l'den bu yana Köroğlu Destanı konusunda, Türkiye'de ve
Türkiye dışında, yığınla metin derlemeleri ve incelemeler yayımlandı.
Benim kendi araştırmalarım bile il'k görüşlerimden bir bölüğünü çü- .
rütmüş, bir bölüğünü tamamlamıştır. Bugün, Köroğlu Destanı (1931)'in
yeni baskısını hazırlarken okuyucularıma duyurmak istediğim umudum
ve dileğim, geçen 50 yılı aşkın süre içinde, bütünüyle ve yeni katkılarm
ışığı altında yeni baştan ele alma fırsatını bulamadığım bu konuyu yakın
!bir gelecek.te, benden daha genç kuşaktan meslekdaşlarımm, beınim
vaktiyle çizmiş olduğum taslağı uygulayarak işlemeye girişmeleridir.
Pertev Naili Boratav
Ivry, 8 Ocak 1983
KOPRÜLÜ'NUN ONSOZü (1931)
1929'da «Türk Sazşairlerine ait metinler ve tetkikler» ismi altında
tesis ettiğim külliyatın altıncı cildini, Pertev Naili Bey'in Köroğlu hakkındaki
bu güzel eseri teşkil ediyor. Eseri ve genç muharririni okuyuculara
takdimden evvel, külliyatıın ismini niçin değiştirdiğimizi ve eski
isim yerine niçin daha şumullü bir program ihtiva eden <hikayelerine ve Sazşairlerine ait metinler ve tetkikler» ismini kabul ettiğimizi
izah etmek isterim. Külliyatın beşinci cildini teşkil eden <Kul Mustafa ve Gene Osman hikayesi»nde, Anadolu'daki birtakım halk
hikayelerinim sazşairleriyle ne kadar yakından alakadar olduğunu göstermiş
ve hatta bu gibi birçok rivayetlerin tamamiyle ferdi menşeleri
olabileceğini izah etmişUm. Bu itibar ile Türk Sazşairlerine ait olan
bu külliyatta, onlarlada çok sıkı rabıtaları olan birtakım halk rivayetlerinin
de hatta mustakil tetkik mevzuları teşkil etmesi zaruret hükmünü
aldı.
«Türk halk hikayelerine ve Sazşairlerine ait metinler ve tetkikler»
ismi altında programı büsbütün genişleyen külliyatımızın, bu yeni isim
altındaki ilk eserinin «Köroğlu»ına ait olmasını ve bilhassa eserin kıymetli
talebemden biri tarafından yazılmış bulunmasım büyük bir iftihar
ile karşıladığıını saklamak istemem. Köroğlu, yalnız Anadolu Türkleri
arasında değil, sair muhtelif Türk şubeleri arasında da yaşayan bir rivayettir
ki, uzun zamandan beri Avrupa müsteşriklerinin dikkatini celbettiği
ve bu hususta muhtelif şeyler yazıldığı halde, ancak, yanlış ve sathi
neticelere varılmıştır. Cleme.nt Huart'ın İslam Ansiklopedisi'nde çıkan
<bu mühim ve geniş mevzuu layık olduğu ehemmiyetle mütenasip surette
ve ilmi usullere UYigUn bir şekilde tetkik etmiştir. Türk halk rivayetleri
hakkında şu son günlere kadar Avrupa'da çıkan eserler arasında, usulün
sağlamlığı, istinat edilen maddelerin zenginliği, tetkikin vüs'ati ve
derinliği itibariyle, bu kitapla mukayese edilebilecek ikinci bir esere pek
zor tesadüf edile'hileceğ1ni memnuniyetle söyleyebilirim.
<9
rr:.e~şei ~eselesi: ?u _es~rle halledilmiş olmuyor. Mevzuun ehemmiyet ve
vus atını t_amamıyıe ıclrak eden genç arkadaşımız, ciddi ilim adamlarına
yakışan bır tevazu ve samimiyetle, :.1enüz meçhul kalan ve veni tetkikata
muhtaç bulunan noktaları ayrı ayrı kaydetmekte ve bilhassa, cok
;ç,arışık . olan menşe. meselesiyle hiç meşgul olmamaktadır. Bunu .. bu
~ıym:tl: eser ıçın bır kusur addedemeyiz. Ancak böyle sağlam tahliliere
ıstmat eden tetkikler çoğaldıktan sonradır ki, daha umumi neticeı~:,
e varı~a~'. imkanı has ıl olacaktır. Bize bu tarz tetki'kat için adeta
numune -~ı~oılecek kadar kıymetli bir eser veren genç ve değerli arka~
aşın, Tunnyat sahasında daha birçok mühim eserler vücude getireecgmden
emınım.
Köprülüzade M. Fuat
lO
ONSÖZ (1931)
Köroğlu Destanı'nı tetbke başlarken, benim için en büyük zorluğu,
daha hemen hemen hiç tetkik sahasına girmemiş olan bu mevzuun tetkik
planını kendim yapma'k mecbuniyetinde kalmam teşkil ediyord•ı: burada
hana, çizilmiş bir yoldan yürümek değil, yeni bir yol açmak düşüyordu.
Bunun içindir ki tuttuğum usul belki her yerde iyi bir netice vermemiş
ve tetkiklerim de eksik kalmış olacaktır. Bilhassa, <gibi, bütün Türklerde müşterek, çok mühim bir destanm karşısında bulunduğumuzdan,
ilk tecrübeele böyle noksanlarm olmaması imkansızdı.
Beni teselli eden, nasıl benden evvelki ufa>k tefek tetkiklerden cesaret
alarak ben bu mühim işe giriştimse, aynı suretle, başkalannın da benim
başladığım bu tetkciki itmarm ve ikmal etmeye ve Türk milletlerinin manevi
birliğini ispat eden bu müşterek destaını bütün kıyınetile meydana
çıkarmaya çalışacakları düşüncesidir.
Bir talebe vazifesi olarak başlanmış ve mezuniyet tezi şeklinde yazıld}
ktan sonra ufak tefek ilavelerle tamamlanmış olan bu eser, muhterem
hocalarım ve kıymetLi arkadaşlarım olmasaydı şüpesiz çok noksan
kalacaktı. Onun için burada her şeyden evvel, çalışmam esnasında
beni her aı.rı irşat ve bu kitabın basılmasını ·tensip ve temin eden üstadım
Köprülüzade Mehmet Fuat Beye, bana yol gösteren hocalarım Ahmet
Zeki Velidi, Ahmet Caferoğlu Beylereve l\1ösyö Georges Dumezil'e;
Rusça eserlerden istifademi mümkün kılan hocam ve mesai arkadaşım
Abdülkadir Beye en derin minnettarlığımı söylemeyi kendime bir vazife
bilirim. Bana notlanndan istifade ettiren Mahmut Ragıp Bey, anlamadığım
birçok kelimeleri halleden Kilisli Muallim Rifat Bey, Rusça tercümelerde
yard1m eden Şükrü ve Macarcadan müşküllerimi halleden
İbrahim Beyler; Maraş metinlerinin istinsahmda benim kadar hissesi
olan sevgili arkadaşım Orhan Şaik Bey; nihayet, bana elde etti'kieri rivayet
ve metinleri vermek lütfunda bulunan hocam Haydar Niyazi Beyle,
arkadaşlarım Sıtkı, Şükrü ve Niyazi Beyler gönülden teşekkürlerimi
kabul etsinler.
~tarbımm haşıında, Köroğlu'nun bütün rivayetlerini, en mühim tarafll
larını almak ve teferruattan mümkün olduğu kadar kaçmak suretile,
hülasa ettim. Bütün mevcut rivayetlerin mevzııları, kısaltılmış olarak bir
arada ve göz önünde bulunsun düşüncesi, zeyilde dereedilmiş olan rivayetlerin
de hillasasrm aynı sahifelere yazmaya beni sevketti. Yaptığım
murkayeselerde, her zaman müracaat edilmesi herkes için mümlkün olmayacak
metinleri s.adece mehaz göstermekteınse, daha evvel rivayetlerin
münderecatını bu şekilde okuyaniara tanıtmayı tercilı ettim. Tellikimde
edebi ve lisani tahlillere girişmedim ve bunun için de münteşir
metinlerden iktihaslarda bulunmadım.
Bu tetkike ilave ettiğim metinlere gelince, maalesef bunların hlsani
tarafları nakıstır; zira beınim tarafıından ağızdan toplanmış değildirler;
Maraş şiirleJ.!i dediğim parçaların, menşeleri gayrı malum olup, Maraş'ta
elde edilmiş bir defterden alınmıştır. Maraş'ta bulunmuş diyerek bunları
Maraş ağzıyla tespit etmek şüphesiz doğru olamazdı. Diğer rivayetler
ise, yerinde isimlerini zikrettiğim arkadaşlar tarafından, savti hususiyetler
nazarı itibara alınmadan tespit edilmiş ve bana verilmiştir. Maamafi,
sarf ve nahiv hususiyetleri, kelimeler, masal ve destan klişeleri, ilh ...
itibariyle bunlardan bu şekilde de istifade edilir ümidindeyim.
Paris rivayeti dediğim rivayeti, Paris Milli Kütüphanesi'nde bizzat
kendim göremedim; Türkiyat Enstitüsü'nde bulunan hulasa edilmiş bir
kopyasını mehaz olarak kullandım. Bazı teferruat bu muhtasar defterde
mevcut ormadığı zamanlar Chodzko'nun eserinin Rusça tercümesini mehaz
göstermek mecburiyetinde kaldım. Paris nüshas1nı göreınıemiş olmaklığım,
sonra onun kopyasının da ·tam olmaması ve Paris nüshasında
kendisine tekabül eden v.arak numaralarını ihtiva etmemesi, şüphesiz
eserin bu kısımları dçin bir noksan teşkil eder. Ne yapayım ki bu
ri:vayetin tetkikinde bundan fazlası mümkün olmadı.
Kitab]mın haşiyelerinde, mehazları, iihtisar edilmiş şekilde gösterdim.
Ayrıca ilitisar cetveli yapmaya lüzum görmeyerek, kaynaklara
bunları harf sırasıyla dizilim ve herbirinin yanına mufassal ismini yazdım.
Bu küçük eserimi, bana, destanını okurken ve işlerken, her an heyecan
ve kuvvet vermiş olan büyük Köroğlu'ya itih.af ediyorum. O, ister
yaşamış bir bahadır, ister efsanevi bir şahsiyet olsun, milletimin, zaman
ve mekan içinde, b:ütiiın meziyet ve kusurlarını özünde toplayan
kahramandır.
12
Pertev Naili
Istanbul, 5 Nis.an 1931
!İÇİNDEKİLER
Önsöz (1900)
Fuat Köprülü'nün Önsözü (1931l
Önsöz (193ıJ
İçindekiler
Giriş. Türk Destanlan ve Destani Mahiyette Halk Hikayeleri İçinde
Köroğlu'nun Mevkii ve Ehemm.iyeti
BÖLÜM I. KÖROGLU RİV AYETLERİNİN MEVZULARI
A. Tam Hikayeler
ı. Paris Rivayeti
2. Özıbek Rivayetleri
3. İstanıbul Rivayeti
4. Tobol Rivayeti
B. Parçalar _
BÖLÜM II.
ı. Yuluflu'nun Azeri Rivayetleri
2. Urfa Rivayetleri
3. Yalvaç Rivayeti
4. Elaziz'den Gelen Rivayetler
5. Samayiloviç'in Türkmen Rivayetleri
6. Haksthausen'in Tespit ettiği Rivayetler
7. Maraş Rivayeti
ı. Muhtelif Rivayetlerin Mukayesesİ
2. Köroğlu'nun Ermeni Rivayeti
/
BÖLÜM III. KÖROGLU fi..İKAYELERİNDEKİ ÇEŞİTLİ MOTİFLER
ı. Destani Unsurlar
2. Köroğlu'nda Masal Unsurları
3. Köroğlu Destanı'nda Dini Unsurlar
4. Zamanın, Mahalin, Destanı Söyleyerrlerin veya Yazanların
Tesirleri
5. Tarih Unsurlar
6. Köroğlu Rivayetlerinin Eskiliği ve Yeniliği Meselesi
BÖLÜM IV. DESTAN KAHRAMANI KÖROGLU'NUN ŞAHSİYETİ
7
9
ll
ı3
15
21
21
21
28
30
33
34
34
39
41
41
43
44
44
50
62
65
65
80
88
91
92
97
HAKKINDA HALK TELAKKİLERİ 100
BÖLÜM V. KÖROGLU DESTANI'NIN TESİRLERİ 106
ı. Köroğlu Şiirleri, Yeni ve Eski Olanlan 106
13
2. XVI ncı Asır Şairlerinden Köroğlu
3. Sazşairleri, Klasik Şairler ve Köroğlu
4. Halk Edebiyatmda Köroğlu Destanı'nın İzleri
5. Türklerden Başka Milletlerde Köroğlu
6. Bugün Köroğlu Ananesi
7. Köroğlu Destanı'nın CoğraJi İsimlerde İzleri
BÖLÜM VL KÖROGLU DESTANI'NIN MENŞEİ MESELESİ
Ek.
Dizin
Notlar
Kaynakça
Metinler
ı . Maraş Metinleri
2. Sıvas'tan Gelme Bir Cönkten Alınmış Metinler
3. Elaziz Rivayetleri
4. Y alvaç Rivayeii
5. Urfa Rivayeti
Ek Kaynakça
14
114
115
118
125
125
126
136
141
143
200
2ü8
218
219
225
229
255
261
GİR!şı
TÜRK DESTAl'-J"LARI VE DESTANİ MAI-IİYETTE HALK HİKAYELERİ
<J\TUN. BUNLAR İÇİNDE J\![EV"Aİİ VE EHEMMİYETİ
Milletierin ilk edebi mahsullerine destan ismi veriliyor. Destanların
bu <ferdiyet yoktur. 4 - Mevzularını ya esatir-yaradılış efsaneleri,
İlahiann mücadeleleri, ilh ... , veya tarihi olsun, efsanevi olsun, «kahraman
»larıın mücadeleleri teşkil eder.
Destanlar şüphesiz menşe itibariyle ferdidir. Mutlak surette maşeri,
içtimaiyatçılanın dedikleri gibi, ferdin ihtiyan haricinde doğmuş bir edebi
mahsul olamaz. Edebi mahsullerde, şahsiyeti pek .az da olsa, fert
vardır. İşte bir destanı teşkil eden parçalar da bunun için fertlere irca
olunabilir. Fakat bu parçalarm umumu alakadar etmesi, onları, çok
geçmeden, herkesin malı eder ve asıl fert unutulur. Edebi mahsullerin
maşerileş:nesi, işte böylece um um un malı olmasıdır. O andaıı:ı itibaren
m·tık l1erkes o mahsulü kendi malı telakki eder; ona tasarruf eder, .istediği
gibi üzerinde oynar, değiştirir, ona ilaveler yapar. Destaı;iların teşekkülü
işte bu şekilde olur.
BLına bugün bile hatta destani sahaların haricinde alelumum falklor
mahsullerinde de tesadüf ediyoruz : bir sazşairinin, veya bir türkü
yakıcının türküsü, bazen onun ismiyle damgalanmış olduğu halde bile,
çok geçmeden ilk şeklinden, tanınmayacak kadar ayrılıyor; ilk şairin
veya kailin ismi unutuluyor. Radlof'un, müntahabatının V. cildine yazdığı
mukaddimede söylediği gibi, destanların yaşayan bir şey olması, daimi
bir tahavvüle maruz kalması, onların her an başka başka fertler tarafmdan
işlenmesindendir. Kmgız şairi muayyen destan kaidelerine ne kadar
bağlı olursa olsun - birtakım epizotlar, sahneler için muayyen kılişelerin
bulunması gibi - yine bir şey ibda ediyor; nitekim Radlof, aynı
epizodu tekrar eden destancıımn her defasında farklar gösterdiğini kaydediyor.
Destanların ferdi menşeine en iyi misali Köprülüzade Mehmet Fuat
15
KÖROGLU DESTANI
Bey, Gene Osman hikayesriilin teşekkülünü izah eden eserinde vernıistir.
Bu misalde, o hikayeyi tevlit eden şfule onun şairi malumdur. B;şka
yerlerde fert malum olmadığı için aynı mahiyet arzeden birçok mahsul·
leri ferdiılı malı addetnıemek şüphesdz haksızlık olur.
Bazen destani eserlerde ferdin hakimiyeti çok bariz bir surette belli
oluyor. Mesela Battaı Gazi Destanı. Teşekkülüne yakın asırlarda ve herhalde
şehirli halk içinde tespit edildiği tahmin olunan ibu destan, görüyoruz
ki, asırlar esnasında çok az tahavvül etmiş ve şüphesiz teşekkül
ettiği muhi:tin müsaadesizliği yüzünden, intişarı ve tahavvülü nihayet
tahriri ibir şekilde kalınıştır. Hiç §Üphe yok ki, eğer bu destan !böyle çok
erken tespit edilmemi§ olsaydı, Köroğlu'nun aıkıbetine uğrayacaktı.
Destanların doğması için b.azı ııartiar lazımdır: 1) Milletierin ipti·
dai bir vaziyette olması. 2) Bunları tevlit edecek mühim hadiselerin
zuhur etmesi (esatir de yeni hadiselerin zuhuriyle zenginleııir, yeni epizotlar
toplar). 3) Nihayet müteferrik parçalarm bir kül haline gelmesi
için «daire» dediğimiz vahdeti husule getirecek millıim bir şahs:iyetin
(bir kahramanın) meydana çıkınası gibi.
Destanların :bir daire haline gelmeleri onların hüyümelerini, değiş·
melerini durdurmaz. Her daire yine, yeni yeni hadiselerin zuhuriyle ya
aynı kahramanların hayatına yeni şeyler ilave eder veyahut da kahramanlarını
değiştirir.
Teşekkülünü bu şekilde izah ettiğimiz <~destan» nevine her milletten
misal alabiliriz. Hintillerin Ramaywna'ları, Yunanlıların İlyada ve Odise'
leri, Cermenlerin Nibelunge,n'Ieri, Finlerin Kalevala'ları, Türklerin henüz
bir kül halinde toplanmamış olan bütün milli destanları. Letourneau'nun
yalnız Hindo - CermeiD. kaviınlerinin destanları olabileceği nazariyesi,
artık Finlerin ve Türklerin destanları meydana çıktıktan sonra tamamen
kıymetini kaybediyor.
Destan dai:ma, ıböyle, yukanda tarif ettiğimiz giıbi gayrı müsıta:kar
seyyal bir halde kalmaz; çok defa tespit edilir. Bu birkaç türlü olur;
1) _Henüz destan devrini yaşayan milletlerde bir halk şairi bu işi yapar
(Nıbelugeoıı'lerde, Roland Destanı'nda ve Türklerin Dede Korkut gibi
eskiden tespit edilmiş bazı destanlarında olduğu gibi). 2) Her devirde
müverrihler, alimler, seyyahlar halk arasmda duydukları şifahi rivayetleri
tespit ederler. Bunlar parça halindedir; aralarında vahdet yoktur;
tenakuzlarla doludur. Zira halk arasında yaşayan bir şey tespit edilmek
istenmiştir; ve anc.ak, bu canlı mevcudun bizzat kendisini göstermektoo
çok uzak olan parçalar elde edilmiştir. Nasıl ki tesri:h masasındaki insan
vücudu, yaşayan insandan bambaşka bir şeydfr. Mam:as, Köroğlu
destanları böyle, parça parça yakalanmış destaniara misal olabilir. 3)
Milletler destani devirlerini rgeçirdikteill sonra kuvvetli bir şahsiyet çı·
kar, gerek eskiden halk şairlerinin tespit ettikleri destan parçalarını,
gerek almlerin, müdekkiklerin topladıkları mevadı birleştiTir ve bun-
16
GİRİŞ
dan yepyeni :bir kül meydana çıkarır. Fakat lbu da bir destandır ve
destanlardan mevzuunu alan, tamamen ferdi mahiyette - mesela Torquato
Tasso'nUın Kurtarılmış Kudüs'ü gibi - eserleı:ıdeın tamamiyle fark'
lıdır. Bunlarda ha'kim olan şahsi düşünüşe ve şahsi sanat gayesine
mukabil, milli destanda şafrin şahsiyeti görünmez. Onun dehası, maçerin
ruhuna, ideolojisine halel getirmeden bir kül meydana getirebilmesidir.
Bu nevi nıahsullere misal olarak kurunu k.adimede İlyada'yı, kurunu
vustada Şalvn:ame'yi, nihayet, daha pek yakında, ondokuzuncu asırda da
Kalevala'yı gösterebiliriz.
Destanların bu üç hali tarih-i edebiyatı alakadar eder. Bir de bunların
yukarıda söylediğimiz g~bi yaşayan şekli vardır ki, bunun üzerinde
bilhassa etnograflar ve folkloristler çalışırlar. Ve ikinei ılıalinde gösterdiğimiz
destani mahsuller işte bu mesainin neticesidir. Bu şeklinde destan,
daima değişen, hayati bir şeydir. ÜnUL.rı için, Radlof'un, yukarıda
bahsettiğimiz eserinde izah ettiği .gibi, destanın halk arasından kül olarak
tesbiti imkansızdır. Çünkü, her an yeni bir şey ilave edildiğinden
her an yeniden başlamak icap edecektir.
On dokuzuncu asırda Schief.ner, Radlof, Potanin giıbi garp alimleri
tarafından tetkik edilen, bugün de artık Gökalp, Zeki Velidi, Köprülüzade
Mehmet Fuat Beylerle, Türklerin kendilerinin uğraşmaya başladıkları
Türk destanları, muhtelif devirlerde tespit edilmiş parçalar, eski destani
devirlerde halk şairleri tarafından vücuda getirilmiş ufak eserler
arzetmekle beraber henüz malum malzeme üzerinde bir Şahname, bir
K alevala haline konmuş değillerdir.
Türkler, diğer taraftan, birçok yerlerde destani devirden kurtulmamış
bulunuyarlar. Kırgızlar, Türkmenler arasında olduğu gibi destani
ananeleri iyi muhafaza etmiş, yerleşmiş bazı Türkler arasında da
yeni yeni destani mahsuller teşekkül etmekte, eski deıştanlar her gün
değişip zenginleşmektedir. Şark vilayetlerinde son istildal mücadelelerinin
destanı doğmakta olduğunu arkadaşım Sırrı Nurnan Bey söylüyordu.
Türk milli destanı hakkında şimdiye kadar y!l!pılmış tetkiklerden elde
edilen neticeyi aşağıda hulasa ediyorum. Bu, Ahmet Zeki Velidi ve
Köprülüzade Melhnıet Fuat Beyler tarafından düstur haline konmuş ve
Mehmet Fuat Beyin Tüı-k Edebiyatı Tarihi'nde dercedilmiştir.
I - Türk destanları şu suretle coğrafi sahalara taksim edilebilir :
1) Altay- Yenisey sahasında vücuda gelen mahsuller: İptidai AltayAbakan
kabileleri arasiLrıdaki kozmogo.ni u.stureleri. 2) Bozkırlar sahasında
(Moğolistan, Kazakistan - Türkmenis.tan) Kırgız, Kazak, Moğol,
Türkmen kabilelerinin menl.ubevi-tari'hi mahsulleri ki daha ziyade kabile
münasebetlerine aittir. 3) Tarim-Sırderya havzaları (Tukyu-OğuzKarluk
sa!haları) mahsulleri ki bunlar medeni-tarihi-meıık~bevi ve Hakanlık,
Hanlık destanlarıdır.
17
KÖROGLU DESTANI
II - M.aamafi ~bu tasnif suni olduğu gibi bu sahalar desta;nlarının
birbirine tedahülü çok olduğu için şayanı tercih değildir. Asıl ilmi tasnif
olarak Türk destanlarını tarihi ve kavmi dairelere .ayırmak lazımdır:
İslamiyetten Evvelki NJ.ahsııller: 1) Kablettarihi devirleri izah eden
esatiri yaradılış efsaneleri. 2) Eski Türk= Hun dairesi. 3) Gök Türk=
Tukyu dairesi. 4) Uygur = Hüvey-Hu dairesi. 5) BunLarın tali şubeleri:
Hun dairesine merıbut Dede Korkut; Gök Türk dairesine merbut Köroğlu
gibi.
İslamiyetten Sonraki Mahsuller: 1) Türkistan'da İslamiyetın Türkler
tarafından kalbulü etrafında teşekıkül etmiş Maııas destanı ve Satuk
Bugra menkıbeleri. 2) Anadolu'nun istilası destanları: Battal Gazi, Danişmendname.
3) Cengiz destanı (İslami unsurlardan azade). 4) Timur
destam ve devamları: İdige- Tohtamış, Cem B ik, Çora Batır, Kobla.ndı
Batır. 5) Göçebeler (bilhassa Nogaylar) arasmda muahhar tarihi vakıaların
doğurduğu tarihi destanlar: Rus mücadeleleri, Türkmenlerde Kızılbaş
mücadeleleri (Köroğlu'nun muahhar şekli ve Bozoğlan hikayesi
g1bi).
Türklerin diğer bir nevi edebi mahsulleri var: Halk hikayeleri. Bunlar
bariz farklaı'la destanlardan ayrılıyor:
1) Bunlarda mas.al unsuru çoktur. Alelumum masallardan ayrılmaları,
bunların isimleri muayyen şahıslar (kahramanlar) -hatta bazen
tahrif edilmiş tadh1 şahsiyetler- etrafıında ve malum yerlerde cereyan
etmeleridir. Harbuki biliyoruz ki mas.aUarm kahramanları isimsizdir veyahut
da isimler birkaç kişiye munhasır ve umumidir; bazen de -'-<» gfbi - lakaplardır. Yeter isimlerine gelince bunlar ya hiç yoktur
vey;:ı_hut da bizim masallarda olduğu gibi vakalar masal memleketlerinde
- Hint, Çin, Mısır, Yemen, İstanbul - cereyan eder.
2) Destan ananelerini kaybetmişlerdir: bir defa destani unsurlar
asgariye inmiştir ve bazı hikayelere munhasır kalmıştır - Mahmud ile
Elif, Şah İsmail gibi. Sonra bunların hikaye tarzı da destani ananelerden
azadedir. Nihayet destanlardaki toplama kudreti bunlarda yoktur; bunlar
şekillerini daha çok muhafaza etmişlerdir ve bu şekil az çok farklarla
her yerde halk tabılarının aynı kalmıştır.
Bu hikayeleri biz birkaç türe ayırabiliriz.
1) Arap-Acem klasik edebiyatmdan bize geçmiş hikayeler: Leyld
ile Mecııun, Ferhad ile ŞiTiiı, Vamık ile Azra, iıh ...
_ 2) Bazı ha!k ş.airleriıün hayatları etrafLnda teşekkül etmiş hikayeler:
Aşık Kaem, Aşık Kurba.ııi, Aşık GaTip bunlardan hikayeleri halk tabıları
ınıeyanında neşredilenlerdir. Bir de halk arasında rivayetleri mevcut
olmakla beraber, ibu halk kitapları arasında bulunmayanlar da vardır:
Karaca Oğlanın menkıbesi," Emrah ile Selvi Han hikayesi3 gibi. Bu ma-
18
GİRİŞ
lum şairlerin etrafında böyle hikayelerin teşekkül etmesi bize gösteriyor
ki, daha isimlerini bildiğimiz birçok hikayeler, ihtimal bu şekilde, şairlertn
hayatı etrafında doğmuştur.
3) Menşeinin Türklerde olduğunu tahmin etmekle beraber bir şaıre
irca edemediğimiz hikayeler: Şah İsmail buna bir misal olabilir. Bu hikayeler
malum bir kahraman etrafında mı teşekkül etmiştir? Bunu bilmiyoruz.
Selman Mümtaz'ın kitabında• Tahir'in şiirleri diye neşredilen
ve meşhur hikaye ile alakadar görünen bazı şiirler Tahir ile Zühre gibi
Leyla ile Mecnıın tipinde hikayelerin şiirlerinin de o hikayedeki k.ahramaın.
a izafe edildiğini göstermektedir. Çok muhtemeldir ki bu hiMyelerin
kahramanları sonradan bazı şairlere de isimlerini vermişlerdir.
Bu mutalaaları serdettikten sonra diyebiliriz ki halk hikayeleri, destaınileşmiş
masallardır; veyahut da destaniliklerini kaybetmiş, masalhırla
çok karışmış desta.nlardır. Eu hikayelerin ekserisinin on yedinci
asırdan sonra teşekkül ettiği tahmi•n ed-ilebilir. Zira bunların kahramanları
olan şairler, bu asırda vey.a bu asırdan sonra yaşamış oldukları gibi,
içlerindeki aruzlu şiirler, tasavvuf tesirleri, dini koku hep Divan edebiyatının
ve tasavvufi zevkin halk şairler1ne nüfuzundan sonraki devri hatırlatıyor.
Mevzul.arı eski bile olsa, bu hikayelerin on yedinci asırdan
sonraki şairler tarafı.ndan işlendiği tahmin olunabilir.
Halk hikayelerinin mahiyetlerini, unsurlarını burada tahlil edecek
değiliz. 5 Bunların -birçoğu, orijkıal ve meşhur olan diğer bir kısmının
taklitlerinden ih:ıret olduğu görülüyor. Hikayenin kıyınet ve ehemmiyeti
onu tespit eden veyahut şiirlerini ona veren halk şairiyle de alakad.
ardır. Kerem hikayesinin sade fakat layemut güzelliği şüphesiz Kerem
Dede, Aşık Kerem isimleriyle şiirleri bütün Anadolu ve Azerbaycan'da
okunan, mecmuaLara geçen şairin kudretinden ileri gelmiştir.
Köroğlu, ki aşağıda ekseriya destan, bazen de hikaye tes:rrıiye ettik,
bu iki nevin - destan ve hikaye nevile:ri - arasında kalıyor. Bir defa
unsurlar itibariyle onun destani tarafı galiptir. Masal unsurlarını en
fazla şehirlerde yerleşmiş Türkler arasmda tespit edilen rivayetlerde
görüyoruz. Gerek Türkmeın - Özbek riv.ayetinde, gerek Maraş rivayeti
· gibi .göçebe çeşnisini taşıyan rivayetlerde destani unsur galiptir. Sonra
hayatiliği de bizi onu destan tesmiye etmeye sevkediyor. Köroğlu tamamen
destani daireleri vücuda getiren kahramanların v.asfını haizdir.
Onun etr.afında, her muhitin mahalli hurafelerinin, muhtelif asırlarm tarihi
vakayiinin, ihtimal birçok başka hikayelerdeki epizotların toplandığını
görüyoruz. Türk - İran harpleri, Türkmen - Kızı1baş mücadeleleri,
Celali isyanları hep Köroğlu etrafında toplanmıştır. Öz;bekler onu «Sultan
» tasavvur etmişler, Anadolu halkı, zulüm gören halkıil1 hamisi bir
baydut telakki etmişlerdir. Birçok yerler onun ismini almış, diğer birçok
ı:nahaller onun hayatıyla alakadar gösterilmiştir. Bir zamanlar Köroğlu
19
(
KÖROGLU DESTANI
ile alakadar görmediğimiz rivayetler (mesela, aşağıdaki sahifelerde
cgöller hakkındaki hurafelere bakınız) bir zaman sonra Köroğlu Destanı'
nın etrafıında toplanmışl.ardır. Sonra hikayenin kollara ayrılması (5 kol:
Huluflu; 12 kol: Abdülkadir Beye göre Erzurum rivayeti; 13 kol: Paris
rivayeti); Maraş taraflarında Köı·oğlucuların, İran Azerbaycanında Şah·
namehaniara mukabil Köroğluhanların (Chodzko'nun rnukaddemesine
bakmız) mevcudiyeti gibi hususlar gösteriyor ki, < destaniara
yaklaştırılabilir. Yalnız Köroğlu, yaşadığı muhit icabı, mesela Nlanas
gibi tam ananevi destaın şeklini alamamıştır. Bir yandan rnusiki - şiir
irntizacıyla bu anane mevcut olmakla beraber, asıl hikaye kısmı, mensur
masal şeklini almıştır. Türkmenler arasında bu mensur kısmın da, Dede
Korkut gibi, nazına yakın olması - müsecca !isan kullanılması - muhtemeldir.
Özbek riv.ayeti ve Bozoğlan hikayesi bizi bu tahmine sevkediyor.
Fa.kat Anadolu ve Azeri Türklerinde bu destamn aınanesi diğer halk hikayelerininkine
benzemiş, mensur şekil galebe çalmıştır,
Kümğlu'nun Türk halk edebiycıtındaki rnevkii hakkmda vardığıımz
netiee bundan ibarettir. Türk halk hikayeleri ve destanları rnevzuu
henüz tamamiyle işlenmemiştir. Daha toplanacak birçok malzeme
olduğundan sarfmazar, mevcut mevad da karnilen tetkik edilmiş değildir.
Bilhassa halk hikayeleri dediğimiz mahsuller hakkında tetkik, hatta
malzeme pek azdır. Sonra bütün halk edebiyatı mahsulleri gibi bunların
da tarihi, edebi membalarda pek ehernmiyetsiz, hemen hiç denilebilecek
bir yer işgal etmeleri, bu tetkikleri, çok güçleştiriyor. Fakat ne
de olsa, Türk edebiyat ve medeniyet tarihi, sonra etn01grafya ve folk·
loru sahalarında tetkikat ilerledikçe, bu rnühirn rneselelerin yani Türk
destanları meselesi, Türk halk hikayeleri meselesi - tenevvür edeceğin·
den şüphe etrnernelidir.
20
BOLülVI I
KÖROGLU RİVA YETLERİNİN MEVZULARI
A - Tam Hikayeler
Köroğlu rivayetlerinden elimizde bulunanların bir kısmı tam birer
hikaye teşkil etmektedir. Mamafih bu vasfı verdiğimiz rivayetlerin hepsinin
.aynı uzunlukta olduğu ve aynı ınıktarda epizotları havi bulunduğu
anlaşılmamalıdır. Bm1lardan en kısası olan Tobol rivayeti altı sahifeden
ve en uzunu olan Paris rivayetinin Chodzko tercümesi de 150 sahifedeın
ibarettir (Paris Milli KLitüphanesindeki asıl nüshası da 156 varaktır).
Yalnız bir başlangıcı ve bir sonu olmak hususiyetini haiz oldukları ve
bLitün hikaye olarak tespit edildikleri için bunlara bu vasfı veriyoruz.
S imdi bunların birer birer mevzularını h ula sa edelim:
1
CHODZKO'NUN TERCÜME ETTİGİ VE ASLI PARİS MİLLİ
KÜTÜPHANESi'NDE BULUNAi'.J AZERİ RİVAYETİ (PARİS) 1
Köroğlu (ismi Ruşen) Tek e kabilesindendir. Babası Mirza Sarraf
Türkistan padişahı Murad'1n at sürülerini idare eder. Bir gün, sürüler
Ceyhun kenarmda iken, nehirden bir at çıkıyor. İki kısr.ağa aşıyor. Mirza
Sarraf bunlara damga vuruyor. Bir müddet sonra bunlardaın doğan
tayları Padişaha hediye ediyor. Görünüşte pek kötü olan bu atların hediyesi
Padişahı kızdırıyor ve Tviirza Sarraf'ın gözlerinin oydurulrnasına
sebebiyet veriyor. O zaman dokuz yaşmda olan Ruşen çok rnüteessir
oluyor. Babası onu teselli ediyor. Ona, büyük bir kahraman olacağını
rüyasında gördüğünü haber veriyor. Fakat, P.adişahtaın intikam almak
l.azırn geldiğini unutmamasını söylüyor. Ruşen, Şahtan .aldıkları atın birisini
babasının tavsiyesi veçhile besliyor. Bu, dünyada misli olmayan
bir at oluyor. Padişah bir gün, üstünde süvarisiyle bu ata rastgeliyor.
21
KÖROGLU DESTANI
Atı istiyor, hatta Ruşen'i de hizmetine davet ediyor. Ruşen razı olmuyor;
Şaha beslediği intikam hislerini açıkça söylüyor ve Köroğlu lakabını
alacağını da ilave ediyor. Kendisini tutmak isteyen askerlerle vuruşarak
kurtuluyor, ka çıyor. Babasının yanına gidiyor. Babası çok memnun
oluyor.
Bunun üzerine kalkıyorlar, Herat civarında bir adaya gidiyorlar.
Mirza S..cırraf, nücum kitaplarına bakarak oğluna bir çeşme tarif ediyor.
Oradan suyun köpüklerini getirmesini söylüyor. Köroğlu çeşmeyi buluyor,
lakin gelirken susuyor ve bu suyu içiyor. Halbuki bu su kör ihtiyarm
gözlerini açae:ıktı.
Köroğlu, yine babasının arzusu üzerine onunla Nieşhed'e gidiyor.
~/firza Sarraf bu şehirde ölüyor. Bunun üzerine Köroğlu kalkıyor, Horasan
ahalisinin ikazlanna rağmen yolda bulunan eşkiya Deli Hasan'dan
korkmayıp Azerbaycan'a doğru yollanıyor. Deli Hcısan, kendisini mağlı.
ip edenin kölesi ohcağını vaadetmiştir; fi!hakika Köroğlu ile dövüşüp
mağlüp olunca bütün Delileriyle ona iltihak ediyor. kcerbaycan'da Kara
Dağ'dcı Gökçe Bel çimenine geliyorlar. Orada 700 kişi kadar oluyorlar.
Babası, ölürke,'1, Köroğlu'na İran Şahları.na dolmnmamasını tembih etmiştir.
Onun için Azerbaycan hakiminin, memleketi terketmelerini talep
etmesi üzerine kalkıyorlar, Rum vilayetine ,gidiyorlar. Kazlı Göl'de bir
kervan yağmaladıkları için kendilerini tenkile gelen Revan hakimi Hüseyin
Ali Han'ı mağlup ediyorlar. Bundan sema Kazlı Göl'den kalkıp
Çamhbel'e geliyorlar.
Köroğlu burada bir kale yapıyor; etrafına ahali toplanıyor, bir şehir
meydana geliyor. Burada tecrübeli, çok gezmiş bir adam vardır: Hoca
Yakup. Bu, Köroğlu'na, Urfa'da görüp aşık olduğu kas.ap oğlunun resmini
hediye ediyor. Köroğluda derhal bu !;sence aşık oluyor ve tek haşma
onu almaya gidiyor. Şerrrin kenarıı1da rastgeldiği çohanla elbiselerini
değiştiriyor. Doğru kasaba gidiyor. K3sapla oğlu haz'ı, koyunları
göstermek üzere şehrde,n dışarı çıkarıyor. Koyunları teslim ederken kasabın
verdiği paraların sikkesini eliyle bozuyor ve kalp diye kabul etmemek
istiyor. Kasabın paralan değistirmek için gitmesinden bilistifade,
çobandan eibiselerini ve atını alıyor ve Ivaz'ın yanında bulunan kasabm
çırağını öldürdükten sonra I vaz'ı atıın terkisine bindirip ka çıyor.
YoldaReyhan Arab'a rastgeliyorlar. Orada bir hendek varmış; Arap,
«Eğer Köro:~lu bu hendeği geçerse G1?, dokunmayJ.yım» diye ahdediyor.
Köroğlu atını sürüyor, kulağına: <)
diye yalvarıyor. At hakilmten uçar gibi, hendeği bir adımda atlıyor. Lakin
Arap bu sefer de kendisinin, kansının ve çocuklarımn, Köroğlu yaşadıkça
maruz kalacakları tehlikeyi düşünüyor ve harbe karar veriyor.
F,akat mağlup oluyor. Köroğlu kendi kendisine, Arap Reyhan'ı ancak
yalvardığı, korktuğu takdirde öldürmeye söz veriyor. Bakıyor ki Arap
hiç oralı değil, dokunmuyor ve arkadaş oluyorlar.
22
KÖP,OGLU RİVA YETLERİNİN MEVZULARI
Nahçıvanlı Demircioğlu, Köroğlu'nun şöhretini işitiyor. Onun hizmetine
gırmek üzere Çamlıbel' e gidiyor. Köroğlu onun cesaretini, başına
bir elma ve elmanın üstLine de bir yüzük dikip yi.izüğün içinden seksen
ok geçırmek suretiyle tecı"übe ediyor. Ve bu imtihandan sonra Demircioğlu
Deliler sıra~ma giriyor.
İstanbul civarında oturan Beli Al1met isminde Erzurumlu bir adam
vardır. Bu bir gün gezerken, herkesin dükkaınlarını .açık bırakıp
gittiğini görüyor. rVlc:ğer e]an :F-Iaçta bulunan V·2 yerine vekB.leten
Burcı Sultan'ı bırakmış olan Sultan Murad'm kızı Nigar Hanım, her cuma
gezmeye çıkc:Tmış, ve ahalinin onu görmemesi için bu tedbire müracaat
edilirmiş. Beli Ahmet bir sebzeci dükldmına kapanıp Sultan Hanımı
gizlice görmek istiyor. Niğar Ihnım bunu. farkeclii1ce clükk§_na geliyor,
uyur gibi y2pan Ahm::d'i uyandınycr; Ahmed'in Erzunımlu olduğunu
öğrenince -onu kendi resroi ve bir davet mektubu ile Köroğlu'na gönderiyor.
Köroğlu bu mektubu alır alm"z Kır Atma binip derhal İstanbul'a
geliyor. O ,gece bir kocalc:ırıya misafir oluyor. Ertesi, gün bir saz satın
alıyor. Bir de, mollanın birine, zorla Sultan Murad'm ağzından Nigi'ı.r
Ha,r;ıma bir mektup y.azdınyoL Mektup Köroğlu hakkında bir tavsiyeyi
muhtevidir. Diğer bir mektup clJ. Heft-Hisar (Yedikule) Karakol reisine
hitaben yazılıyor. Bu da mektubun hamilinin içeri bırakılınasını amirdir.
Velhasıl Köroğlu bu hileler sayesinde Nigar Hanımın dairesine kadar
giriyor. Lakin yalnız kahr kalmaz üstündeki molla ci.ibbesini atıp kendi
tabii kıy.afetiyle meydana çıkıyor. O sırada içeri gelen Nigar Hanım kızıyor.
Ona dayak attırıyor. Lakin mektup yazdığı lmhraman olduğunu
anlayınca onu odasına alıp ikram ediyor. Konuşuyorlar ve kaçmaya karar
veriyorlar. Ertesi gün, Köroğlu bir at daha bulup Nigar Hanımı
şehrin kenarmda bekliyor; Nigar geliyor ve atlara binip yola düzülüyorlar.
Köroğlu çok yorulmuştur. Bir müddet sonra dinlenmek üzere
bir yere iniyorlar. Köroğlu uyuyor. O sırada Burcı Sultan yetişiyor.
Köroğlu ile harbetmeye başlıyor. Lakin o sırada şiirleriyle meydan okuyan
kahramamın sözlerinden Köroğlu olduğunu anlayan askerlerin çoğu
kaçıyar. Körc,ğlu galip geliyor. Maamafi, kızkardeşinin ricası üzerine
B ur cı Sultan'ın hayatını bağışlıyor. Nigar'ı alıp Çamlıhel' e yollanıyor.
Yolda, Nigar Hanımı almak için Müslüman olup İstanbul'a gitmekte
olan, Fire nk Padisahmın ve zirinin oğluna tesadüf ediyorlar. Nigar Hammın
Köroğlu'nun elinde olduğunu :gören Firenk, Kör.oğlu'nu öldürmek
istiyor. Köroğlu onunla ve maiyetiyle döği.işüyor. Askerin hepsini kırıyor,
Firenk oğlunu bağlıyor ve ancak Nigar Hamının şefaatiyle salıveriyor.
Yine, çok merhametli olan Nig<'ir Hanım, Köroğlu',ndan, kaçırdığı
kızı bir gece için isteyen bir tüccarı da ölümden kurtarıyor. Nihayet
iki aşık Çamlrbel'e varıyorlar ve kırk gün kırk gece düğün yapıp evleniyorlar.
23
KÖROGLU DESTANI
Hasan Paşa 30 0{)0 çadırlık Hıınis aşiretinin reisidir. Kır Atın şöhretini
işiten bu Paşa, bu atı getirene yedi kızından birini veya devletinin
yarısını vermeyi vaadeder. Kiçel Hamza isminde bir ahçı çırağı bu teklifi
kabul eder. Gider, Köroğlu'nun yanına seyis girer. Kösteğinin anahtarı
Köroğlu'nda bulunaın Kır Atı çalması mümkün olmadığından Doru
Atı çalar. Köroğlu, Kır At üstünde Hamza'nın peşinden gider. Hamza
bir değirmende değirmenci kıyafetine girmiştir. Köroğlu onu tanımaz,
gezdirsin diye Kır Atı verir; Kiçel biner, sürer. Fakat arkasından Köroğlu'nun
yalvarınasma acır; h'tkikaten de Köroğlu Kır Atsız acmacak
bir haldedir; kahramanlığı bırakıp değirmen ci olmalıdır. Ki çel Hamza,
Paşanın kızını aldıktan sonra, Köroğlu gelip onu bulduğu takdirde Kır
Atı iaÇ,e edeceğini vaadeder. •
Hamza, Hınis'e döner. Padişah (Paşa) onu Veziriazam yapar, kızını
verir. Diğer taraftan Köroğlu da Çamlrbel'e dönmüştür. Fakat dünyayı
gözü görmez. Altı ay evden çıkmaz. Nihayet Kır Atın hasreti canına tak
der. Aşık kıyafetine girip Hınis'e gider. O esnada büyük bir ziyafet verilmektedir.
Orada bu yeni aşıka da yer verirler. Aşık, Hamza'nın get~
rdiği ve azamana kadar kimsenin zapta muvaffak olamadığı atı zaptedeceğini
söyler. At ıgelir; Köroğlu, sevgili atma kavuşmasından duyduğu
süruru, en güzel şiirleriyle ifade ederek ona biner ve alaylarıyla
Paşayı müthiş kızdırır. Paşa bu küstahın üstüne askerlerini saldırtır.
Kır Atınıın üstünde Köroğlu hepsiyle başa çıkar. Hasan Paşa da dahil
olmak üzere hepsini kırar; Kiçel Hamza'yı Paşa yapar ve eski P.aşanın
h ir kızını alıp Çamlıbel' e döner; bu kızı da Deli Mihter' e verir.
Bir gün Köroğlu'nun kalesinde Kacarlardan Mehmet Bey on iki bin
askerle misafir bulunuyor. Köroğlu'na erzak kalmadığını söylüyorlar.
Köroğlu :bir kafile görüyor. Bu kervanıın reisi Türkiyeli bir Türk bezirgandır;
çok kahramandır: gelip kendisine gayet kö·tü muamele eden
Köroğlu'na evvela, «Köroğlu böyle alçakça muamele etmez, herkesi çadırında
rahatsız etmez,» diyen bu başı bektaşi börklü kahraman Türk,
sonunda Köroğlu ile dövüşü kabul eder. Köroğlu'nu attan yıkmak üzere
iken acır, evvela onu çadırında misafir eder, ona çok ikr.a:m eder ve
beş yüz tümenle Çamhbel'e gönderir.
Çamlıbel'den ikinci bir kervan sahibi geçer; bu Ermenidir, daha
kuvvetlidir. Ama yine Köroğlu'na altı yüz tümen vermeye razı olur.
Mamafi Köroğlu ve arkadaşları bunun Ermeni olduğunu öğrenince arkasından
gidip Erzurum'la Erzincan arasında öldürürler.
KöroğlU daima yeni maceralar peşinde koşar: onun adeti bütün s-ehir
leri gezmek, görmektir. Bunun için vesile de yok değildir. Bir elm~cı
vasıtasıyla .gıyaben Kars hakimi Ahmet Paşanın kızı Periz.at'la tanışır.
Tıpkı Nigar Hanımla maceras1,nda olduğu gibi, kızında kendisini sevmesinden
cesaret alarak gider. Burada da İstanbul'daki gibi karşılanır:
evvela, Köroğlu'nu tanımayan Perizat onu dövdürür; fakat sonradan
24
KÖROGLU RİV A YETLERtNiN 1'v1EVZULARI
kim olduğunu anlayınca iltifat eder. O ;gece elmaemın evine dönen Köroğlu,
'Reyhan Arab'ın baskınına uğrar. Kiliseye kaçar, çan kulesine çıkar.
Kılıcıyla Kır Atma eli yetmeyen Köroğlu acizdir. Bereket versin
elmacı koşup arkadaşlan_rıa haber verir. Deliler yetişiyorlar, harp ediliyor;
lakin Reyhan Ar.a.b'a karşı dövüşmeye Ivaz'dan başka kimse cesaret
edemiyor. Genç Ivaz, Delilerinin korkaklığına kahırlanan Köroğlu'nun
cesaret verici ve gururlandırıcı sözleriyle Reyhan Ara:b'a karşı
çıkıyor ve onu mağlup ediyor.
Artık Kars'a hakim olan Köroğlu ve arkadaşları şehri harap ediyorlar.
Perizat'ı, khmet Paşanın veReyhan Arab'm mallarını alıp Çamlıbel'e
dönüyorlar. Yolda bir kervana rastgeliyoTlar. Kervan burada
Perizat'ın şefaatiyle kurtuluyor. Çamlıbel'e varınca Köroğlu, Nigar Hanımın
müsaadesiyl~ Perizat'ı da alıyor.
Köroğlu'nun ziyafetlerinden birinde Gırizoğlu Mustafa Bey de hazırdır.
Onun, Tokat Paşasının meclislerini, turna, ördek, kaz aviarını
met:hetmesi üzerine Köroğlu Delilerine bu avl.ardan getirmelerini sö'yler.
Lakin Ivaz'dan başka kimse buna cesaret edemez. Ivaz kalkar, yalnız
başına gider. Onu yalnız bırakmak istemeyen Kiyimçioğlu, Demircioğlu
ve Beli Ahmet de arkasından yetişirler hep beraber Tokat'a, Hasan
(başka bir yerde Mustafa) Paşanın bahçesine varırlar. Orada yer·
ler, içerler, bahçeyi harap ederler. Bunun üzerine Paşanın adamları
gelirler; iki taraf dövüşür; Tokat askeri üç kahramanı zorla tutamayınca
kement atmak suretiyle bağlarlar; Paş.a bunları zindana attırır.
Bereket versin Hoca Yakup imdatlarma yetişir; onun vasıtasıyla esirler
Köroğlu'na haber gönderirler. Köroğlu Delileriyle yetişir. Esirlerin asılacakları
gün meyda.nda büyük iş-ü-işret meclisi kurulmuştur. Paşa da
tahtına oturmuştur. Bup esnada aşık kıyafetiyle Köroğlu gelir; birçok
şiirlerden sonra arkadaşlarıyla beraber meydana çıkarlar ve hepsi kendilerini
bildirirler. Paşamn askerleriyle harp ve hepsini münhezim ederler;
Köroğlu, Paşayı kaçarken vurur, kellesini keser; yerine eski veziri
Paşa yaptıktan sonra ganimetlerle Çamlıbel'e döner.
Artık Köroğlu'nun şölıreti her tarafa yayılmıştır. Türkiye'de Tercim
Einden N azar Celali isminde bir yiğit Ivaz'a aşık oluyor; Köroğlu üe
boy ölçüşmek üzere 12 bin askeriyle Çamlıbel'e geliyor. Evvela Köroğlu'ndan
askerlik talim etmek niyetinde görünüyor; ve kötü maksatlanm
gizliyor. Lakin Köroğlu'nun ve etrafındakHerin bahadırlıklarını görünce
tasavvurundan tamamen vazgeçiyor. Köroğlu'nun misafiri oluyor.
Köroğlu bu kalabalık misafirlerine izzet, ikram ediyor. Hatta erzakları
bile bitiyor ve Köroğlu, o zamana kadar hiç haraç almadığı Bol-kıda
kabilelerinden, sürülerini · isternek mecburiyetinde kalıyor.
Bir gün, mecliste kendisine sakilik yaptırıldığı için kızan Ivaz kaçıyar.
Mustafa Beyin veya Bolu Beyinin hizmetLne tgirip Köroğlu'nun kalesini
yıkmaya yemin ediyor. Arkasından giden Köroğlu'nun ricaları fay-
25
KÖROGLU DESTANI
da vermiyor. Ivaz, o sırada Köroğlu'nun Tokat tahribatının intikamını
almak üzere Çamlrbel yakınına çadır kuran Bolu Beyini11 yanına varıyor;
onunla, Köroğlu'nun aleyhine suikast tertip ediyorlar. Ivaz kırk
~lli adamla Çamlrbel'e yakın bir yere varıp Köroman gelince Ivaz onu adamlarına tutturmak i;tiyor. KBroğlu bunların
hepsini kırdıktan başka o sırada imdada ge}en Bolu Beyinin askerlerini
de dağıtıyor; kaçmak için kendisine yol açıyor ,;e sarp bir kayaya
atı sürüyor; kimse o kay.aya çıkamıyor.
O sırada rüyasında Köroğlu'nu Kır Atıyla kan deryasında yüzer gören
Deli Mihte.r diğer Delilerle yetişiyor. Bolu Beyi münhezim oluyor
ve bu ~efer hileye b.aşvuruyor: sırf Ivaz'la Köroğlu'nu barıştırmak istediğini
ve oraya bu maks.atla geldiğini söylüyor, şefaat diliyor. Köroğlu
bütün ricalanı lakayttır; şimdi o sakin, soğuk, harbi seyreder; Ivaz'ın
ihaneti onu çok kahırlandırmıştır. Nihayet Bolu Beyi ile, kalan askerler
esir ediliyor. Köroğlu esirine, Ivaz'la aralarında geçeın vakayı anlatıyor
ve onu hakem yapıyor. Artık Bolu Beyinin de ısrarı üzerine Ivaz, Köroğlu'nun
elini öpüyor, misafir Nazar Celali'nin de şefaatiyle, Bolu Beyinin
kızı Deli Mihter'e verilmek şartiyle esirler azat ediliyor.
Çok geçmeden ikinci bir vaka Köroğlu aleyhine arkadaşlarından birisini
çeviriyor. Ivaz'la bir kavga neticesinde kafası yarılan Demircioğlu,
Köroğlu'nun buna lakayt kalmasına hiddetlenerek kaçıyor, Ivaz
gibi suikast emelleriyle Kürdistan Beyi Mustafa Beye (Gırizoğlu) iltica
ediyor; onunla Köroğlu'nu öldürmeyi kararlaştırıyorlar. İkisi beraber
geliyorlar; askerleri bırakıyorlar; DemirCioğlu'nun, Nigar Hamının odasında
Köroğlu'nun kafasmı kesrnek için ettiği yemini yerine getirmek
üzere gizlice Köroğlu'nun yanına giriyorlar. O sırada Köroğlu sazını alıyor
ve Nigar Hanıma, Halep seıferinde P.erizat'ı kaçınrken kuyuya girdiğini,
Mustafa Bey tarafından yardım 1gördüğünü ve kurtarıldığını hikaye
eden şiiri okuyor. Bunu duyan Mustafa Bey niyetine pişman oluyor
ve alicenap. Köroğlu'nu öldürmekten vazgeçmeye Demircioğlu'nu
da ikna ediyor. Ikisi de gizlendikleri yerdeın çıkıyorlar ve af diliyorlar;
Köroğlu mutat alicenaplığıyla her şeyi unutuyor.
Bu esnada İstanibul Padişahının Veziri Hasan Paşa, Köroğlu'nun
şerrinden kervanların İran'dan mal getirmemelerine kızmıs ve bircak
para ile kendisi bir kcervan gö,ndermiş, mal getirmelerini ~mretmistir.
Bu kervanı Köroğlu vuruyor ve bezirganları, burun ve kulaklarını- keserek
Paşaya gönderiyor. Buna çok gaza:planan Paşa, analiyi topluyor,
eline bir kadeih alıyor: <~Bunu elimden alan yiğit Çamhbel'e gidecek:
ölü veya diri Köroğlu'nu bana getirirse ben de ona kızım Du:na Paşayı
vereceğim» diyor. Bir aşiret reisi olan ve Du.na Paşayı seven Bolu Paşa
bu teklifi kabul ediyor. On iki bin askerle Çanılıhel ya:kınına konuyor.
Köroğlu bunu haber alınca, aşık kıyafetinde yanına gidiyor. Paşanın
26
KÖROGLU RİV AYETLERİNİN MEVZULARI
bir mihteri onu tanıyor, Paşaya haber veriyor. Paşa, Köroğlu'nu esir
edip yola koyuluyor. Yolda çok hakaret ve işkenceye maruz kalan Köro
gl u .kurtulmak için bir hileye başvuruyor: Köroğlu olduğunu iınkar ediyor.
Bundan Bolu Paşa şüpheleniyor: kim bilir belki mihterin aşıka bir
garezi vardır; sonra ya götürdüğü adam Köroğlu değilse ... Köroğlu ile
harbetmeden dönmüş olmanın İstanbul'da yapacağı tesiri düşünüyor,
Köroğlu'nu, ona bir de at bağışlayıp serbest bırakıyor. Kendisi de o~nun
arkasından Çamhbel'e döınüyor. Köroğlu ile harbediyor; fakat maglup
ve esir oluyor. O zaman Köroğlu'nu tanıyor. Hem hayret, hem de korkuya
düşüyor. Lakin Köroğlu onun işkence ve hakaretlerinin intikamını
almayacaktır. Bilakis Paşaya ikram edecektir. Hatta bir gün Duna Pasamn
aşkından, hasretindeın yaşayanıayacağını söyleyen Bolu Paşaya
bir iyilik yapabilmek için, esir olup İstanbul'a gitmeyi bile kabul ede·
cektir.
İşte bu suretle kararlaştırıp yola koyulurlar, fakat İstanbul huducluna
gelince Bolu Paşa, Köroğlu'nun iyiilğine karşı nankörlükte mukabel-
e ediyor: esirinin başma habersizce bir darbe indirip bağlatıyor. Şebirde
herkes, Köroğlu ·gibi bir bahadırı Bolu Paşan:ıın getirebilmesine
hayret etmektedir. Hele Hasaın Paşa, bir örümceğin bir değirmen_ taş~nı
kaldırmasına benzeyen bu işe bir türlü inanamıyor. O sırada, bır hıle
düşünerek hep Bolu P.aşayı metheden Köroğlu'na, Hasan Paşa kızıyor,
onu Üsküdar'da Narin Kale'nin bir kuyusuna attırıyor.. Diğer taraftan
Du.na Paşa, bir kadın gibi korkak olan nişanlısının getirdiği ba:hadırı
görmek istiyor. Ve Köroğlu'nu görünce o da hayrete düşüyor. Köroğlu'ndan
macerayı dinliyor. Onun dostu oluyor; ve ona her gün yemekler
indirtiyor.
Köroğlu'nun arkadaşlarından, iKahire Padi~ahının oğlu - Mısır'dan
Köroğlu'.nun, Ivaz gibi, kaçırdığı delikanlı ...,- Isa Balı vardır. Bu kahramaın
rüyasında Köroğlu'nun halini görüyor. Ve Kır Ata binerek imdadına
koşuyor. İstanbul'a varınca aşık kıyafetinde dolaşıyor. Şiiılıreti Duna
Paşaya kadar gidiyor. Öyle ki Duna Paşa gıya'ben buna aşık oluyor.
Bir gece Duna'nın evinde buluşuyorlar. Onlar iş-ü-işret ederken Bolu
Paşanın adamları sarayı sarıyorlar. Bunun üzerine iki aşık Köroğlu'nun
yanma varıyorlar. Duna kahramana, çıkmasını söylüyor. Esasen
yerini de pek rahat bulmuş olan Köroğiu bir kadın tarafından kurtarılmayı
izzeti nefsine yedirmiyor. Ancak Is.a Balı'nın s~sini işittikten sonra-
yine biraz nazlanmakla beraber- razı oluyor. Iki aşık cariyelerin
yardımıyla kuyuda epey semirmiş olan Köroğlu'nu zorla çıkarıyorlar.
Bir def.a Kır Atıına binen Köroğlu Kale kapısını kırıp çıkıyor; Bolu Paşa
ile vuruşuyor. Binlerce asker ile Paşanın kendisini öldürüyor. Duna
Pasa'nın şefaatiyle diğer askeTleri bırakıyor. Bu iş de tamam olduk~an
so~a ücü ıberabe:ı: yola düzülüyorlar. Çamlıbel'e varınca Köroğlu, Isa
Balı ile .Duna Paşa'yı evlendiriyor; yirmi gün düğün yapıyor.
27
KÖROGLU DESTANI
Senel2r böyle geçtikten sonra, Şah A'bb:ı.s, Köroğlu'nun, şöhretiuıi
duyar, onu kendisine serdar yapmak ister ve bunu Köroğlu'na teklif
eder; Köroğlu «Şahlar insan kıymeti bilmezler,» diye düşünerek bu teklifi
reddeder. Buna kızan Şah, kahramanın başını getirene serdarlık vaadeder.
Bu sırada Köroğlu da ihtiyarlığını sezmiş, İran Şahının yanına ve
oradan da Mekke'ye gitmek arzusunu duymuştur. Bir gün Delilerini
çağırıyor, yerine I vaz'ı halef bırakıyor. Kılıcını büküyor; artık harbetmemeye
yemin ediyor. Kendisini Kazlı Göl'e kadar teşyie ·.:relen arkadaşlarına
veda ediyor. Gitmeden evvel yüzünü Çamlrbel'e dönerek dağlara
hitaben şiir söylüyor ve hayatında ilk defa orada ağlıyor.
Şahın iki menkup kölesi vardı: İlyas (Elmas) Han ve Behram Han.
Köroğlu bunlara tesadüf ediyor ve misafirleri oluyor. O gece iki köle
Kır Atı öldürüyorlar. Köroğlu bunu görünce kendisine hücum eden kölelere,
hiç müdaraaya kalkışmaksızm, boynunu uzatıyor; Kır Atsız yaşamayacağını
söyleyerek ölüme razı oluyor. Köleler Kahramanın kellesini
Şah Abbas'a götürüyorlar; bir daml.a kan Şahın eteğine damlıyor.
Şah, «Bu masum kanıdır,» diyor. Kölelerinin Köroğlu'nu mertçe öldürmedikierinden
şüpheleniyor; Çamlıbel'den üç deli çağırtıyor; bunlardan
hakikati anlıyor. Hep beraber yiğit Köroğlu'na ağlıyorlar. Sah köleleri
İsfahan halkına p.arçalatıyoro Sonra Delilere hilat veriyor: I;az'ı da Köroğlu'nun
vasiyeti mucibince Çamlıbel'in hakimi tayin ediyor!
2
ÖZBEK RİVA'YETLERİ3
Kuroğlu bir mezarda (kur) doğduğu için bu ismi almıştır: ona can
mezar içiınde gelmiş, mezar ona ana olmuştur. Yedi yaşında «dürr-i
nihan» ona girmiş yani Küroğlu bütün esrarı öğrenmiştir.
Çembil-Bil şehrinde evvela Ağalık Han, sonra Cığalı Han, nihayet
Kuroğlu Sultan hüküm sürmüşlerdir. Fakat Kuroğlu da mustakil bir
Sultan değildir; o bir Tarhandır; sonra kendisinin erarinde de doksan
tane Türkmen Beyi vardır.
Kuroğlu Çembil- Bil'de kale yaptırır, şehri abat kılar; otuz yaşında
ve kırk yaşında <Küroğlu büyük bir şöret kazanır. Şöhretine herkes aşık olur. O daha
yirmi yaşmda iken Arap Reyha.n'm kızım k:ı.çırmıştı. Elli yaşında iken
Kaf Dağı Padişahmın kızı Yunus Peri, elli besinde Hindistan'dan Miskal
Peri, altmış beşinde İrem Bağı'ndan Gülnar Peri gelirler, onun karısı
olurlar. Bunlardan başka Kuroğlu dokuz tane de insan kızı almıştır. Fa-
28
K ÖHOGLU HİV A YETI.ERİNİN MEVZULARI
kat hiç çocuğu olmamıştır. Onun için Isfahan şehrtnde Haldar'ın oğlu
Hasan Han'ı alıp kaçırıyor ve evlat ediniyor.
Kuroğlu bundan sonra, artık kırk yiğidinin hiç arzusu kalmadı zanneder.
Lakin kırk Yiğit ona derler ki, «Daha bir arzumuz var, o da Hunkar
Sahın memleketinde 'Bolduruk Kasap'ın güzel ve yiğit oğlu Ivaz
Ha,ndır. Onu da getirelim, senin oğlun olsun, bizim de beyzademiz.»
Köroğlu razı olur. Ve gidecek olanı seçmek ister. Hasan Han'dan başka
kimse bu ise cesaret edemez. Bunun üzerine Küroğlu, Hasan Han'la
beraber git~esine mani olan ihtiyarlığına (yüz yaşına) esef ederek
Kırk Yiğidi Hasan Han'a terfik eder. Kafile yola çrk.ar. Betbaht Dağ'ın
eteğine varır. Küroğlu bu dağın eteğine geldiği zamanlar, dağın başı
dumanlı olup olmadığına göre dağı aşıp aşmamak lazım geldiğini anlarmış.
Hasan Bey ve arkadaşlan akşam namazım kılarlar, Yüz Elli Evliyalara
valvarır!.ar. Ertesi gün dağın tepesine çıkarlar. Uzaktan Gürcistan
sehri~i 784 minaresi, muazzam kaleleriyle ,görünce korkarlar; geri dön~
ıek isterler. Hasan Bey lnzar, kalmak için ısrar eder; lakin sözlerini
dinletemeyince, babasının rızasını aldıktan sonra tekrar yola çıkmak
üzere avdete karar verir. Kırk Yiğit, Kuroğlu'nun gazabmdan korkarlar
ve her biri bir tarafa kaçar. Hasan Han meseleyi anLatır. Kuroğlu <yalnız giderim siz kalın» diyerek Kır Atma binip Betbaht Dağ'ın eteğine
varır. Orada riızır'la mülakat yapar. Ondan talimat alır ve bu talimata
göre hareket eder: evvela bir çoba.nla elbiselerini değiştirir. Kendisini
Bolduruk Kasap'a, Ivaz'm d.ayısı, Türkmen Konurhay olarak takdim
eder. O akşam Kasap'ın evinde mis::tfir kalır. Ertesi gün Ivaz'ı: «Sana
kara kuzuları göstereceğim» diye kandırarak Kasap'la beraber koyunları
görmek üzere şehrin haridne çıkar la':. Lakin semiz bir ata binen
Kasap çok geride kalır. Kuroğlu da Kır Atın yaoına gelir gelmez Ivaz'ı
alır kaçar.
Felaketi anlayan Kasap, Kızılbaşlar P.adişahı Hunlar Şaha (Hunkar
Şah) haber verir. Şahın adamları birçok askerle Küroğlu'nu takip ederler.
Lakin Kuroğlu bunların hepsini kır.ar; zira evliyalar, erenler kendisiyle
beraber harhederler. Düşmanlarından bu suretle kurtulan Kuroğlu,
Ivaz'l.a Çamlıbel'e (Çembilbil) varır.
Cembilbil Ivaz Han'la yeniden hayat bulur. Bir yiğit bin yiğit gibi
olur.- Her hafta Hızır gelip I vaz Haın'a dua eder. Artık Kuroğlu da yüz
yirmi yaşına girmiş, ihtiyarlamıştır. Fakat zürriyet bırakmadığına her
zaman esef eder.
Bir gün Ivaz Han Kır Ata binerek ava gider; Hödek gölü civarında
bir Türkmen cadmnm önüne gelir. Orada bir kız görür: Bu Ahmet Serdar'ın
kız~dır.- Iv.az Han onu almak ister. Kız delikanlıya kim olduğunu
sorar. Ivaz, <yok. Senin kim olduğun belli değil. Köle gibi bir şeysin. Ben sana var-
29
KÖROGLU DESTANI
mam,» der. Bundan çok müteessir olan Ivaz Han dönünce Kuroğlu'na
macerayı anlatır ve Serdar'dan kızı zorla alıp kendisine köle yapmazsa
Çamlrbel'de durınayac.ağmı söyler.
Kuroğlu doksan Türkmen heyini toplar, onlarla istisare eder. Bunlar
h~~ Kuroğlu'ndan hem de Ahmet Serdar'dan korl;tukları için hiç
s~slennı ç!karmazlar. Yalnız, Yartı Bay Aksak.al, rica eder, «Beyleri
gonderme, Ahmet Serdar hepsini öldürür,» der. Bunun üzerine, bir yanda
Beylerle Kırk Yiğit ve Kuroğlu sarhoş yatarlarken, ümit ettiği muaveneti
bulamayan Ivaz Ha.n büyük bir infialle, yalnız Yunus Peri ile
vedalaşır ve Mecnun Gök Ata biner, Çembilbil'i terkeder, Gürcistan'a
doğru yollanır. Diğer tar.aftan, uyuyan yiğitlerle Kuroğlu Ivaz'ı.n gaybubetinden
çok müteessir olurlar ve Ivaz'ı tekrar göstermesi icin Allaha
niyaz ederler. •
Ivaz Han Gürcistan'a varır. Onu Şahın huzuruna çıkarırlar. Salı
Iv.azı' tanır ve kırk gÜın salıvermez. Kırkıncı gün Ivaz .anasının yan;._rıa
gitmek üzere izin alacağı sırada Şah ona, «Atın, yerin, dinin, yiğidin
iyisi nerede?» diye bir sual sorar. Bütün bunlara Ivaz'ın, <cevabını vermesi üzerine Şah, eski dinini bırakmış olan Ivaz Han'ı öldürmeye
karar verir. Onun içi.n bir tek kurtuluş yolu vardır: eski dinine
dönmek. Lakin Ivaz Han bu teklifi kabul etmektense ölmeye razı
olur. Şah onun derhal idamını isterse de sergerdeler ve vezir «Kırk
gün hapsedelim, belki nasihat dinler,» diyerek Şahı bu karardan vazgeçirirler.
Bu müddet zarfında Ivaz zindanda Şahm sergedelerin1n nasihatlarına
ve kız kardeşi Bal Ayım'ın göz yaşlarına ve yalvarmalarına
rağmen dininden dönmeye razı olmaz.
Ivaz'ın hapsinden otuz gün sonra ağlayıp fi,gan etmekte ola.n Kırk
Yiğide, Kuroğlu, <gidip avlanalım,» der. O göl civarında bir Kervana rasgelirler ve
Ivaz'ın felaketi haberini alırlar. Bunun üzerine atl.arına binip Gürcistan'a
yollanırlar. Şehre tam. idam gÜınü yetişirler. [Azeri rivayetincieki
sahne burada da aynıdır.] Ilk evvela kendilerini tanıtmazlar. Ivaz'ın
gözleri sarılıdır. Yanında bulunan Gül Ayım <diye sorunca Iv.az gözlerini açtırır ve Kuroğlu ile Kırk Yiğidi tanır.
Artık harp başlar; Kuroğlu Hunhar Şahı kalesine tıkar ve devletini yıkar.
Sonra yine dost olurlar. Haz1neyi paylaşırlar. Kuroğlu ve Kırk Yiğit,
Ivaz'la, hazinelerle Çe'mbilbil'e dönerler. Iv.az Han Çembilbil'in Sultanı
olur. Ondan sonra ölünceye kadar mesut yaşarlar.
3
İSTANBUL RİVAYETİ4
Köroğlu'nun babası Bolu Beyinin seyisidir. Bir gün, o civara gelen
sürü sahiplerinden Beyi çin seçtiği iyi atlar Sü.nbüllü Pınar ismindeki
30
KÖROGLU RiVAYETLERİNİN MEVZULARI
sudan geçmezler. Nihayet zayıf bir at alır, bu geçer. Bey bu atı beğenmez,
seyisine kızar ve onun gözlerinin oyulmasını emreder. Ve kör seyisi
aldığı atın üstüne bindirip yollar_
Hakkın inayetiyle at onu doğru memleketine götürür. Memlekette
kör Yusuf'un on beş yaşlarıında bir oğlu vardır. Bu çocuk babasının
emri üzerine, bir iğne deHği kadar açık bırakılmayacak şekilde ahırı
kapar, atı orada bir sene besler. Bu müddet son:mda hele kadar çamur
olan avluda koşturur. Atın ayaklarına ceviz kad;:L' çamur bul.aşır. Bunun
üzerine bir sene daha besler. Bu seferki koşuda at ayaklarına hiç çamur
bul.aştırmaz. Bunun üzerine Köroglu bu ata biner ve babasının intikamını
almay.a çıkar. Bolu Beyinin konağı karşısında, Çamlvbel'e çadır
kurar. Geleni, geçeni rahat bırakmaz; katil ve helak eder. Bir müddet
sonra oraya t.aş yığar ve kırk arşın yüksekliğinde bir kale yapar ve
oradan etrafı seyreder.
Köroğlu bir Türkmen ·çoıbanından İsta,nbul'da (Üsküdar'da) kasap
başının oğlu Ayvaz'ın methini işitir. Gider onu kaçırır [bunun için kullandığı
hilelerin teferruatı az çok öteki rivayetlerde olduğu gibidir]. Timurlenk
oğlu Kena.n'ı Köroğlu'nun peşinde.n ,g-önderirler. Köroğlu Kenan'ın
yetiştiğini görünce ona yalvarır, kardeş olmayı teklif eder. Kenan
kabul eder ve dost olurlar. Lakin arkalarından gelenleri kandırmak,
oyalamak lazımdır. Köroğlu, Kenaın'ı birkaç yerinden hafifçe yaralar,
bağlar ve hendeğe yatı.rır. Ke.nan'ı bu halde gören askerler korkarlar
ve dönerler. Kenan bir koLayını bulup onlardan ayrılır ve Çamlı·
bel' e gelir.
Bir ,gün Köroğlu sazını yaptırmak için şehre iner; sazcı bunu tanımaz,
nazlanır. Lakin Köroğlu isımni işitince telaşa düşer, sazı yapmak
için tehalük gösterir. Köroğlu s.azcınm çırağına aşık olur. Onu da alır.
Sonra bir şehre gider. Orada bir çeşme başında bir kız görür, beğenir;
onu babasından ister; kızla evlenir. Lakin Köroğlu çok geçmeden karısını
bırakır, yola çrkar. Yalnız, gitmeden evvel doğacak oğl11ınun adının Hasan
olmasını, Kısrakl.a Kır Atta.n olacak tayın ona verilmesini ve büyüyünce
çocuğun Çamlıbel'e gönderilmesini tembih eder. Nişan olarak da
bir kamçı ve bir bazubent bırakır ve Çamlıbel'e döner.
Artık Köroğlu'nun şöhreti her tarafı tutmuştur. Kimisi mübarezlerden
sonra, kimisi kavgasız, birçok kalıramanlar Köroğlu'ınun etrafına
toplanırlar.
Bir gün Köroğlu, Ayvaz'la Kenan'dan Bolu Beyinin bahçesinden tel
çiçeği getirmelerini ister. Bunlar giderler, lakin üzerine gelen yirmi, otuz
kişi tara.fından esir edilip bağlanırlar. Köroğlu bir zamaın bekler; gelmediklerini
görünce merak eder, ağlar. Bir müddet sonra yalnız Ayvaz çıkar
gelir. BDlu Beyi, ancak Kır At verildiği takdirde çiçekle Kenan'ı göndereceğine
söz vermiştir. Köro-ğlu razı olur.
31
KÖROGLU DESTANI
Lakin Kır At Bolu Beyinin ahırında kudurdukça kudurur. Köroğlu
da oı:-ıun hasretine dayanamaz. Nihayet seyis kıyafetine (girip Sivas'tan
geliyorum diye paşanın alıırma girmeye muvaffak olur. At Köroğlu'nu
görünce kuzu gibi olur. Bey şi1pihelenir, Köroğlu'na zincir vurdurur, işkence
yaptırır. Nihayet Köroğlu, Beyi kandırır; her tarafı kapalı olan
avluda .atı gezdirmeye müsaade alır. Avlunun bütün kapılarını sımsıkı
kaparlar. Köroğlu'nUın ayağını da özerrgiye hağlarlar. O zaman Köroğlu
atın kulağına duvarı aşmasını söyler; atı dört nala kaldırıp kuş gibi duvardan
aşırır ve Çamhbel'e döner.
Bir gün uzaktan bir kervan görür. Köroğlu yol hacını almak isıter.
Bezirgilnbaşı razı olmaz. Fakat kervancılar onu ikna ederler. Sonunda
beş bin altın gönderir ve hatta Köroğlu',nun bunu az g'Ô1"mesi üzerine
beş bin daha gönderir ve yoluna devam eder.
Köroğlu'nun bırakıp geldiği karısından bir oğlan olmuştur; kısraktan
da bir tay doğmuştur. Bu oğlan on beş yaşına gidiği zaman rüyasında
bir ihtiyar ona Erzurum tarafında Kara Vezirin kızı Benli Hanımı gö:S.terir.
Diğer taraftan kıza da Hasan'ı gösterir ve bunları birbirine aşık
eder. Oğlan.a, emanetlerini alıp babasının yanma gitmesini de eınreder.
Hasan ihtiyarın emri mucibince hareket eder. Çamlvbel' e doğru yola koyu
lur. Köroğlu'nun kalesiıne yaklaşınca Ayvaz uzaktan onu görür. Al İğdişini
ister. Nihayet bu genç kahramanın Köroğlu'nun oğlu olduğu :anlaşılır.
Baba oğul birbirinin boynuna sarılırlar. Hasan babasma rüyasını
anlatır; bahası, Benli Hanımı ele .geçirmeni.n çok zor olduğundan bahseder;
kendisi bile buna kaç defa teşebbüs ettiği halde muvaffak alamadığını
söylerse de fayda vermez. Nihayet Hasan'ın gitmesine razı olur.
Başı sıkıldığı zaman yakıp babasını iındada çağırması için de saçından
üç kıl verir,
Hasan on gün yoldan sonra, Kara Vezirin memleketine erişir. Sarayını
öğrenir; etrafmı dolaşır. Kız da onu görür; pencereden konuşurlar, o
günün akşamı kaçmaya karar verirler. Akşam olunca, buluşacakları yerde
bekleyen Hasa.n uyuyakalır. Bunu gören kız, bir çocuğun sözlerine
ka"ndığını düşünerek pişman o0lur. Dönmek üzere iken at Hasan'ı uyandırır.
Hasan kendisinden kaçmak isteyen kızı tehditle çevirir. Beraber ata
binip yola düzülürler. Sabahleyin Kara Vezir kızının gayhubetini haber
alır; cariyel erden, kızm bir gün evvel bir delikanlı ile konuştuğunu öğrenir.
Dört oğlu ile iki bin süvari yola çıkarır. Bunlar firarilere yetişirler.
Harp başlar. Hasan, Vezirtn dört oğlunu öldürür, askerin çoğunu da
kırar. Lakin kendisi de birçok yerlerinden yaralanmış, mecali kalmamıştır.
İkinci gece bir mağaraya ,girerler. Orada Hasan, kıza, <et de sen kendi hay.atını olsun kurtar,» diye yalvarırsa da kız razı olmaz.
Ertesi gün, kendisi tek başına n:ıağaranın kapısı önünde harbed er. O gece
Hasaın'ın aklına kıllar gelir. Hemen birini yakar. O anda vücudunu ateş
kaplayan Köroğlu kalkar, ,arkasından birkaç yüz atlı ile gelmeler·ini ar-
3-2
KÖROGLU RİVAYETLERİNİN MEVZULARI
kadaşlarına tembih ettikten sonra önden koşar, Hasan ile sevgilisinin
imdadına yetişir. Erıtesi gün de Ayvaz'la Kenan bin atlı ile ulaşırlar.
Harholur. Kara Vez,ir kaçar; Köroğlu da oğlu ve Benlıi. Hanımla Çamlıbel'e
gelirler. Hasan iyi olduktan so.nr