17 Ekim 2015 Cumartesi

ilyada destanı - 4

POSEİDON, AHAYLILARI DAYANMAĞA DAVET EDİYOR Ün salmış Yeri sarsan, gözleri kapalı, bekçilik nöbetini tutmuyordu. Onların yanına, bir ihtiyarın çehresine girerek geldi, Atreoğlu Agamemnon'un sağ elini tutarak kanatlı sözler söyledi: 311/555 — Atreoğlu, şimdi, Ahilleus'un meymenetsiz yüreği göğsünde Ahaylıların bozgununu ve kırılmasını seyrederek sevinç içinde kalmıştır: Aklında en küçük acıma hissi yoktur. Mahvolsun, tanrı onu yoketsin. Mutlu tanrılar sana küsmüş değillerdir ve yakında öyle bir gün gelecek ki, Troyalıların da başları ve kılavuzları geniş ovanın tozunu dumanını kaldıracak, sen de onların şehirlerine kaçışını, barakalardan, gemilerden uzaklaştıklarını seyredeceksin. Böyle dedi, ve büyük bir nâra atarak ovaya atıldı. Kavga içinde dokuz bin veya on bin insan birden nasıl nâra atabiliyorsa, o kadar yükseğini Yeri sarsan Han, göğsünün içinden atmıştı. Bununla her Ahaylının yüreğine kavgaya atılıp dövüşmeğe büyük, sonsuz bir heves koymuştu. HERE'NİN ZEUS'U UYUTMAĞA HAZIRLIĞI Tahtı altından Here, üstüne yerleşmiş olduğu Olympos'un bir tepesinden, apansız kardeşi ve kayını olan Poseidon'u, kavga içinde çırpınıp dururken görüp tanıdı, gönlü sevinçle doldu. Fakat çok pınarlı İda'nın en yüksek tepelerinden biri üstünde oturmakta olan Zeus'u da görerek yüreği sevimsiz bir korku içinde kaldı. Büyük ve güzel gözlü Here Sultan, kararsızdı: Egid kalkanını tutan Zeus'un aklını nasıl çelecekti? Sonunda, aklına en uygun görünen tedbir: Süslenerek İda'ya çıkmak oldu. Zeus, belki, onunla yanyana, boylu boyunca uzanıp sevişmek arzusunu gösterirdi. O zaman üstüne, ılık, hoş bir uyku ekecek, gözkapaklarını ve hep tedbir düşünen ruhunu örtecekti. Bunun üzerine, oğlu Hofaestos'un kendisine yapmış olduğu odaya girdi: 312/555 Kapıları, başka hiç bir tanrının açamadığı gizli sürme ile kapanan bir odaya girdikten sonra ışıklı kanatlarını örttü; tanrısal bir merhemle, arzu uyandıran güzel vücudundan her türlü biçimsizlikleri sildi; sonra koyu, ıtırlı, tanrısal ve kokusu kendisi için hazırlanmış bir yağ ile ovundu. Zeus'un sarayında şişesini salladığı zaman gök ve yer ıtırıyla dolardı. Sonra kendi elleriyle saçlarını taradı, alnından arkaya sarkan güzel, tanrısal beliklerini gördü. Ondan sonra Athene'nin kendisi için işlediği ve bezeklerle süslediği tanrısal bir entari giydi. Koynundan altın kopçalarla tutturdu. Yüz saçakla süslenmiş bir kemer kuşandı. İki kulağında açılmış deliklere dut iriliğinde üçer taşlı küpe taktı: Bunlardan sonsuz bir güzellik yayılıyordu. Nihayet en tanrısal başını çok güzel, yepyeni, güneş kadar beyaz bir tül ile örttü. Bütün süsleriyle süslendikten sonra odasından çıktı, Afrodite'yi, tanrılardan ayrı, bir yana çağırarak şöyle dedi: — Bana inanıp sevgili çocuk, istediğimi yapar mısınız? Yoksa sen Troyalıları korurken benim Danaosluları tuttuğuma gücenip dileğimden kaçınmak mı isteyeceksin? Buna karşı Zeus kızı Afrodite cevap verdi: — Hera, en büyük saygıya yakışan tanrıça, büyük Kronos'un kızı, aklından geçirdiğini söyle bana. Gönlüm benden istediğini yapmamı emrediyor, eğer yapılması elimde ise, ve eğer yapılmasına hiç bir ihtiyaç yoksa. 313/555 Buna karşı Here Sultan haince bir cevap verdi: — Öyle ise sevgililiği, çekiciliği bana ver ki, onlarla bütün ölümsüz tanrıları ve ölümlü insanları meftun edersin. Bereketli yerin son sınırlarına; tanrıların babası Okeanos'u ve anaları Theis'i ziyarete gidiyorum. Beni Rhea'nın ellerinden aldıkları günden beslemiş ve büyütmüş oîanlar onlardır. O zamanlarda gürler sesli Zeus, Kronos'u yerin altına ve sonsuz denizin içine atmıştı. Bu kadar uzun zamanlardan beri, onlar birbirini yataktan ve sevişmekten mahrum ediyorlar: Öfke ruhlarını o derece doldurmuştu. Eğer hoşlarına gidecek sözlerle gönüllerini kandırırsam, onlar; yine kendi arzularıyla ve sonsuz devam etmek üzere yatağa ve aşk ile birleşmeğe getirebilirsem, ismim sevilecek ve saygı görecektir. Gülümsemeyi seven Afrodite cevap verdi: _ İstediğini yapmamak benim için hem yakışmaz, hem imkânsız: Sen Zeus'un, en büyük tanrının kollarında dinlenen tanrıçasın. Böyle dedi, ve koynundan nakış işlenmiş kordelâyı çözdü; üstünde sevgililik, arzu, en uslu akıllı insanların gönüllerini ayartan aşk, bütün sihirler, efsunlar işlenmişti. Here'nin ellerine vererek ve en güzel isimleriyle anarak şöyle dedi: — Koy şunu entarenin plisesine. Sana diyorum ki, gönlünde bu derece yer tutan dileğine ermedikçe gittiğin yerden dönmiyeceksin. 314/555 Böyle dedi, ve büyük, güzel gözlü Here'yi gülümsetti; Here kordelâyı entarisinin katmerine sakladı. Zeus kızı Afrodite, konağına dönerken Here bir sıçrayışla Olympos'un en üst tepesinden ayrıldı. Pieria'ya ve güzel Emathia'ya kondu, oradan da atlara düşkün Thrakialıların karlı dağlarına atıldı. Ayakları toprağa değmiyordu. Athos dağından, nihayet tanrısal Theos'un şehri Lemros'a seldi. Orada Ölüm'ün kardeşi Uyku'yu buldu. Elini tutarak ona bütün isimleriyle şöyle dedi: — Uyku, bütün tanrıların ve bütün insanların Hanı! Vaktiyle sesime kulak vermiştin, şimdi de beni dinle buna karşılık, bundan sonra her gün sana şükredeceğim. Sana yalvarıyorum, Zeus'un kaşları altındaki ışıklı gözlerini, ben onun kolları arasına sevişmek arzusu ile atılmış olacağım sırada uyut. Tatlı Uyku şöyle cevap verdi: — Here, kutsal tanrıça, büyük Kronos'un kızı, daima var olan tanrılardan bir başkası olsa, bütün varlıkların babası Okeanos ırmağını bile uyutabilirdim. Fakat Kronosoğlu Zeus'a ne yaklaşabilir, ne de kendi istemedikçe ve bana emretmedikçe uyutabilirim. Bir defa daha, vaktiyle, sözünü dinlemiştim de bu yüzden başıma ne belâlar gelmişti! Şu küstah Zeus oğlunun, Troyalıların sitesini yıktıktan sonra, yelken açıp İlion'dan uzaklaştığı gündü. Egid kalkanını tutan Zeus'un 315/555 zihnini uyuttum; tatlılığımı, üstüne yaymıştım; o sırada ise senin gönlün fena niyetler düşünüyordu; Denizde yaramaz rüzgârları estirip Zeus'un oğlunu Kos şehrine kaçırtmıştın. Zeus uyanınca beni aramıştı; ele geçirseydi Ether'in üstünden fırlatacak, denizin dibinde yok edecekti: Gece, tanrılarla insanlara baş eğdiren Gece yetişip beni kurtarmıştı. Şimdi de benden, yok olmamla sona erecek bir hizmet istiyorsun. Büyük, güzel gözlü Here Sultan şöyle cevap verdi: — Uyku, niye böyle gönlünle kaygılanıyorsun? Gürler sesli Zeusun, vaktiyle oğlu Herakles için kızdığı kadar, şimdi de, Troyalılar için öfkeleneceğini mi sanıyorsun? Haydi, gel, ben sana Kharis (Cemal) tanrıçalarından birini veririm, karın olarak ismini taşıyacaktır. Böyle dedi. ve Uyku çok sevinerek şöyle cevap verdi: — Pekiyi! Öyle ise, Styks suyu hakkı için, yemin et bana; bir elinle besleyici yere ve öbürü ile kıvılcım saçan denize (suya) dokunarak; böylece, aşağıda Kronos'un etrafını saran tanrılar şahitlerimiz olsunlar. Yemin et ki, genç Kharis tanrıçalarından, ta öteden beri arzu ettiğim Pasithe'yi bana vereceksin. 316/555 Böyle dedi, ve beyaz kollu tanrıça Here, olmaz demedi. Uykunun istediği şartlar içinde, Tartar'ın altındaki Titanların hepsinin isimlerini anarak and içti. Yemini edip bitirdikten sonra, ikisi beraber yola çıktılar, Lemnos ve İmros şehirlerinden ayrıldılar; bir buğu içine sarılarak tez yol kestiler, canavarlar yatağı çok pınarlı İda'ya ulaştılar. Lektos'ta artık denizi terketmiş oldular. Şimdi kara yolundan gidiyorlardı ve yürüdükçe ayaklarının altında ormanlı tepeler titrerdi. O zaman Uyku, kendisini Zeus görmeden, durdu; çok yüksek bir çam ağacına çıktı. Bu, İda'nın üstünde yetişmiş olan çamların en ulusu idi, havanın içinden Ether'e kadar yükseliyordu. ZEUS, HERE'NİN KOLLARINDA UYUR Here çabuk, Gargas'a İda'nın en yüksek tepesine erişti. Bulut devşiren Zeus, onu gördü ve görür görmez, hep tedbir düşünen ruhu aşk ile doldu: Bu, vaktiyle, anababa farkına varmadan birbirlerinin kollarına atıldıkları zamanki aşka benziyen bir aşk idi. Zeus ayağa kalktı ve Here'ye bütün isimleriyle şöyle dedi: — Here, Olympos'tan, böyle ne diye geliyorsun? Atların, araban da yok? Ona, Here Sultan düzenli bir cevap verdi: 317/555 — Bereketli yerin son sınırlarına, tanrıların babası Okeanos'u ve anaları Thetis'i ziyarete gidiyorum. Beni konaklarında besleyip büyütenler onlardır. Şimdi, onları bunca uzun bir zamandan beri yataktan ve sevişmekten alıkoyan kavgaya son verip, aralarını bulmak istiyorum. Atlarım çok pınarlı İda'nın eteğinde, beni Yer ve Su sınırlarına ulaştırmağa hazır duruyorlar. Buraya bu saatte gelişim senin içindir: Sonradan darılıp bana niye haber vermedin, demeyesin diye. Bulut devşiren Zeus şöyle cevap verdi: — Hera, oralara gitmek için daha sonra da vakit bulursun. Haydi, yatalım, doya doya aşkın zevkini sürelim. Şimdiye kadar, seni sevdiğim zamandan beri, şu andaki kadar şiddetli bir sevişme arzusu duymuş değilim. Here Sultan düzenli bir cevap verdi: — Müthiş Kronosoğlu, bu söylediklerin nasıl sözlerdir? Şu saatte, güpegündüz, İda'nın tepelerinde benimle sevişmeğe bu derece şiddetli arzu sana nasıl gelir? Ya ölümsüz tanrılardan biri gelir de bizi kucak kucağa uyumakta görürse, sonra gidip öbür tanrılara da anlatırsa işin sonu ne olur? Hayır, eğer istediğin bu ise, gönlün bundan hoşlanıyorsa, beri gidelim, odamızda yatalım. 318/555 Bulut devşiren Zeus şöyle cevap verdi: — Here, korkma, seni öyle bir yaldız bulutu ile saracağım ki, ne tanrı, ne insan, buraya gelip göremez. Güneş bile, ışınları en keskin iken, araya sızıp göremiyecektir. Böyle dedi, ve Kronosoğlu, karısını kollarının arasına aldı. Altlarında tanrısal toprak üzerinde taze lotoslardan, safranlardan, sümbüllerden, süsenlerden, kalın bir çemen bitti, yetişti; onun üzerine altın bulutla sarılmış yatıyorlardı; ondan parlak bir çiy sızıyordu. POSEIDON, AHAYLILARI DAYANMAĞA ÇAĞIRIYOR Böyle, tanrıların babası, Gargar tepesinde, rahat, aşkın ve tatlı uykunun verdiği gevşeklik içinde, kollarında karısı, uyuyordu. O sırada Uyku, Ahaylıların gemilerine doğru koşar, Yeri sarsan yerin sahibine haberi götürür. Yanına yaklaşarak şu kanatlı sözleri söyler: — Şimdi, Poseidon, açıktan açığa Danaoslulara yardım edebilirsin. Zeus uyumakta iken, bir ân için olsun, üstünlüğü onlara ver. Ben onu tatlı bir gevşeklikle sardım. Here de ona oyun oynadı, kolları arasına girerek aşk baygınlıkları verdi. 319/555 Böyle dedi, ve Poseidon'un Danaoslulara yardım etmek arzusunu arttırdı. Tanrı, hemen sıçradı, emirler verdi: — Argoslular, bu sefer de Priam oğlu Hektor'un gemilerimizi ele geçirmesine, zafer şanını kazanmasına fırsat verecek misiniz? Eskiden böyle söylediği gibi, şimdi de övünüp duruyor. Bunun sebebi Ahilleus'un koca karınlı gemilerinin yanında, öfkeli gönüllü seyirci oturmasıdır. Fakat Ahilleus olmasa da, öbürleri, hepimiz, birbirimizi cesaretlendirip sebat edersek, büyük kaygımız kalmaz. Haydin, hepimiz söyliyeceğim gibi yapalım, ordudaki kalkanların en iyileri, en büyükleri ile korununuz; alev saçan tulgalar altında alınlarınızı saklayınız; ellerinize en uzun mızrakları alınız, ondan sonra yürüyelim. En başta ben yürüyeceğim, ve güveniniz bana, Hektor artık, yiğitliği ne kadar ateşli olursa olsun, bize kafa tutamıyacaktır. Böyle dedi, ve hepsi gönül arzusu ile dinleyip kabul ettiler. Yaralı oldukları halde Hanlar, Tydeoğlu, Odysseus ve Atreoğlu Agamemnon savaşçıların hazırlanmasıyla uğraştılar. Ayrı ayrı herkesin yanına giderek silâhların iyi, sağlam, uygun olmasına dikkat ettiler. Hepsi kamaştırıcı tunç silâhlarla örtündükten sonra yola çıktılar; en başta Yeri Sarsan Poseidon yürüyordu. Kuvvetli elinde büyük, korkunç, yıldırıma benzer bir kılıç tutuyordu. 320/555 Ün salmış Hektor da Troyalıların saflarını hazırladı. O zaman, savaşçıları birbirine sıkılaştıran düğümler lâcivert sorguçlu Poseidon ile ün salmış Hektor'un elinde, görülmemiş bir şiddetle çarpışma başladı: Biri Troyalılara, öbürü Argoslulara yardım ediyordu. Ne müthiş Boreas'ın esmesiyle kabaran denizin dalgalanıp sahillere çarpmasından çıkan çağlayışlar; ne bir dağ ormanı tutuşturan ateş herşeyi cayır cayır yakarken, yükselen sesler; ne de azgın rüzgârların yeşil yapraklı meşeleri ve daha başka ağaçları inleterek işitilen böğürmeler Troyalılarla Ahaylıların çarpışmasından göklere çıkan haydalar kadar korkunç olmaz. HEKTOR'UN YARALANMASI Ün salmış Hektor, en önce, kargısını Ayas'a, kendisine dönmek üzere iken, fırlattı, ve yanılmaksızın, göğsünün üstünde birleşerek duran iki kayışa silâhın ucu ulaştı: İki kayıştan biri kalkanını, öbürü gümüş çivili kısa kılıcını tutmak içindi. Bu kayışlar, nazik teni korudu ve Hektor silâhının boşuna atılmış olduğunu görerek titizlendi. Ölümden sıvışmak için yarenlerine doğru çekilirken, Ayas Telamanoğlu, onun üstüne bir taş fırlattı: Bu taşlardan oralarda çok vardı, gemileri payandalamağa yarıyorlardı. Ayas bunlardan birini arabasının rampası üzerinden fırlatmıştı. Taş, Hektor'un göğsüne, boğazına yakın çarparak onu bir topaç gibi döndürdü. O anda Zeus Ata'nın bir yıldırımı ile ulu bir meşe ağacı kökleri sökülerek yere devrilmişti, aynı zamanda ağır ve pis bir kükürt kokusu yayılmıştı. Hektor'un ateşi, çabuk, bu alâmet önünde azaldı; mızrağı elinden düştü ve etrafında tunç silâhları pırıltılarla çınladı. Ahaylıların oğulları, yüksek naralarla, üstüne atıldılar ve mızraklar atarak kendi taraflarına çekip almağa çalıştılar. Fakat kimse budunlar çobanını yaralıyamadı ve eliyle ona 321/555 dokunamadı. Yarenleri onu kollarına alıp kaldırdılar, arkada beklemekte olan tez yürüyüşlü atlarının, kıvılcım saçan arabasının ve seyisinin yanına götürdüler. Acı acı hıçkırırken şehre doğru taşıdılar. Fakat turgaçlı Ksanthos suyunun geçit yerine eriştikleri zaman, arabadan yere indirdiler. Zeus'un oğlu olan bu ırmağın suyundan üstüne serptiler; rahat nefes aldı, gözlerini açtı, dizüstü oturarak ağzından siyah kan kustu. Sonra sırtüstü uzandı, gözlerini karanlık bürüdü. TROYALILAR GERİYE ATILIYORLAR Hektor'un uzaklaştığını gören Argosluların iç ateşi tazelendi. Troyalılar üzerine atıldılar ve artık kavgadan başka bir şey düşünmüyorlardı. O zaman, ilk önce Oileoğlu, ayağına çabuk Ayas, sivri temrenli kargısı avucunda, öne atılırken Enops oğlu Satnios'u yaraladı: Enops, davarlarını otlatırken kusursuz bir su perisini kucaklamış, bu çocuk ondan doğmuştu. Ün salmış savaşçı Ayas, Satnios'u böğründen vurmuştu; adam sırtüstü düştü ve etrafında, Troyalılarla Danaoslular arasında canlar yakan dövüş başladı. Yaralıyı savunmak için Panthoos oğlu Polydamas, mızrağını sallıyarak öne atıldı. Areilyk oğlu Prothoenor'u sağ omuzundan yaraladı; güçlü mızrağıyla omuzunu deşip geçirmişti; adam elleriyle toprağı avuçlıyarak tozun içine düştü. Polydamas, korkunç bir zafer nârasıyla övündü: 322/555 — Bu sefer de Panthoos oğlunun elinden çıkan kargı boşuna atılmış değildir; bu kargıyı bir Argoslu teni içinde götürdü, ona dayanarak Hades'e inecektir sanırım. Böyle dedi, ve Argoslular kaygı içinde kaldı. Şanlı Ayas Telamonoğlu herkesten çok kederlendi, çünkü Prothoenor ona çok yakın düşmüştü. Öteki uzaklaşırken, çabuk, parlak mızrağını üstüne fırlattı; fakat Polydamas yana sıçrayıp kara ölümden sıvışabildi, fakat Antenor oğlu Arkeolohos vuruldu: Tanrılar onun ölümüne karar vermişlerdi! Kargı baş ile boynun birleştiği yere, omurga kemiklerinin sonuncusuna gelerek iki veterini kesti. Düştü, ve bacaklarından, dizlerinden çok önce başı, ağzı, burnu yerlere serilmişti. Ayas da bu sefer kusursuz Polydamas'a haykırdı: — Polydamas, düşün de bana doğrusunu söyle: Bu adamın hayatı Prothoenor'un hayatına değmez mi? Bana asaletsiz görünmüyor, babası anası da asaletsiz değildir. Atkısrak terbiyecisi Antenor'un kardeşi, veya oğludur, değil mi? Onda ailenin çehre çizgileri yüksek derecede vardır. Söylediğini bilerek söylemişti; ve Troyalıların ruhu kaygı içinde kaldı. Az sonra Akamas, kardeşinin cesedini ayağından çekmek istiyen Beotialı Promahos'u, mızrağı ile yaraladı. Akamas da yüksek bir zafer narası atarak övündü: 323/555 — Bağıran Argoslular! Böbürlenmekten doymazlar! Kaygı, keder yalnız bizim için olacak değildir. Ölümü siz de tanıyacaksınız! İşte mızrağımla düşen sizin Promahos, yerde yatıp uyuyor. Kardeşimin diyetini ödenmemiş bırakmak istememiştim. Bir insan sefere çıkarken, evde, ancak bunun için felâketten koruyacak bir kardeş bırakır. Böyle dedi, ve bu zafer narası üzerine Argosluların ruhu kaygı içinde kaldı. Yüreği herkesten çok heyecanlanan yiğit Peneleos, Akamas'ın üzerine atıldı, fakat Akamas kaçınabildi; bunun üzerine Peneleos, Hermes'in Troyalılar arasında en çok sevdiği, sayısız sürüler sahibi Forbas'ın oğlu İlione'yi yaraladı. Peneleos onu kaşın altından vurarak gözünü çıkardı; mızrağı gözle ense arasına batırdı. Adam iki kolu uzanmış çöktü. Bunun üzerine Peneleos sivri kısa kılıcını çekerek enseden vurdu, baş, tulgasıyla yere düştü: Mızrak da hep göze batmış duruyordu. Bu başı, mızraktan tutarak, bir haşhaş başı gibi havaya kaldırdı, ve Troyalılara zafer nidasıyla şöyle haykırdı: — Gidin Troyalılar, gidin, şanlı İlione'nin sevgili babasına, anasına, benden haber verin: Saraylarına kapanıp yas tutsunlar, inleyip hıçkırsınlar. Alegenor oğlu Promahos'un karısı da kocasının sılaya dönüşünü görüp sevinemiyecektir, gemilerimiz bizi genç Argosluları Troya'dan alıp hepimizi sılaya götürecekleri gün. Böyle dedi, ve hepsinin vücut üyelerini bir titreme aldı; gönülleri huzurdan uzak, gözleriyle, ölümün uçurumundan kaçacak yer aramışlardı. 324/555 Şimdi söyleyiniz bana, Müz'ler, Olympos'ta kanatları olan tanrıçalar, ün salmış Yeri Sarsan'ın Savaş kafesini Argoslular tarafına ağdırdığı saatten beri, en ilki hangi Argoslu kanlı soykalar kaldırıp götürebilmiştir? En önce Ayas Telamonoğlu, Gyritias oğlu Hürtios'u yaraladı. Antilohos, Falkes'i ve Mermer'i öldürdü. Merion, Morys ile Hippotion'u vurdu. Teukros, Prothoon'la Perifetes'i yok etti. Atreoğlu da savaşçılar çobanı Hyperenor'u böğründen çarptı. Birçoğu ise Oile oğlu ayağına çabuk Ayas'ın eliyle yok oldu: Ayas ki, Zeus'un dileğiyle Bozgun'a tutulan insanları kovalamakta eşi yoktur. 325/555 ŞAN : XV ZEUS'UN UYANIP ÖFKELENMESİ Tam bozgun içinde, Danaosluların kolları altında birçoğu düştükten sonra, kazıklar şebekesini ve hendeği aşarak arabaların yanında, yüzleri sararmış, paniğe tutulmuş, durdular. O ara İda'nın tepeleri üzerinde Zeus, tahtı altından Here'nin yanında uzanıyordu. Bir sıçrayışla ayağa kalktı. Troyalılarla Ahaylılara baktı: Birinciler hırpalanmış, ikinciler arkalarından kovalıyor. Argosluların ortasında da Poseidon Han ovada, Hektor'u, yere yatmış gördü. Boğucu bir nefes darlığı içinde, kendinden geçmiş kan kusuyor; etrafına yarenleri toplanmış. Vuran herhalde şöyle böyle bir Ahaylı değil! Onu görünce tanrıların ve insanların babası yürekten acıdı; Here'ye kızgın bir gözle bakarak şöyle dedi: — Hey yola gelmez, Here! Senin kötü düzenlerin yüzünden tanrısal Hektor kavganın dışına atılmış, ordusu bozguna uğramış. Bu büyük şirretliğinin meyvesini en önce kendin yiyeceksin gibi geliyor bana: Kalkıp sana adamakıllı bir dayak atmak istiyorum. Havalar arasında asılmış kaldığın günü unuttun mu? Ayaklarına birer örs bağlamış, ellerine kırılmaz bir altın zincir vurmuştum, sen ether içinde, bulutlar arasında, öyle asılmış kalmıştın. Öteki tanrılar, yüksek Olympos'ta, boşuna homurdanıyorlardı: Sana yaklaşamıyorlar, yardımda bulunup kurtaramıyorlardı. Elime geçirdiğimi, tutup eşikten öteye fırlatıyordum: Ötesi berisi bir hayli zedelendikten sonra yere inebilsin diye. Böyle iken tanrısal Herakles için yüreğimi sızlatan acıdan kurtulamıyorum. Sen burağanları kandırarak, Boreas rüzgârlarından yardım görerek Herakles'i kötü niyetlerle sonsuz denizler üzerine kaçırmış, sonra güzel Kos şehrine götürmüştün. Onu oradan ben, nice zorluklar çekerek kurtarmış, at-kısrak yatağı Argos'a getirmiştim. Bütün bunları sana hatırlatıyorum ki, artık bana oyun oynamaktan vazgeçesin. Göreceksin, şimdi de, bu yatak, bu sevişme, öbür tanrılardan ayrılıp buraya gelmen, kollarıma girmen bu oynadığın oyun da hiç bir işine yaramıyacaktır. Böyle dedi, ve büyük gözlü Here ürkerek kanatlı sözler söyledi. — Altımızdaki Yer ve üstteki geniş Gök ve tamuya dökülen Styks suyunun dalgaları şahit olsunlar mutlu tanrılar için en büyük sayılan yemin ile and içiyorum; senin kutsal başın için, hiçbir sebeple ağzıma almadığım birleştirici nikâhımız için de andiçiyorum ki, Yeri sarsan Poseidon, benim düzenimle Hektor'a ve Troyalılara karşı kalkmış değildir. Ahaylıları gemilerin yanında, bitkin bir halde görüp kendi gönlü ile acımış, yardımlarına koşmuş olacaktır. Fakat, ben ona, kara bulut sahibi tanrıya, senin istiyeceğin yere gitmesini öğütlemeğe hazırım. Böyle dedi, ve tanrılarla insanların babası gülümsiyerek şu kanatlı sözleri söyledi: — Güzel, büyük gözlü Here Sultan, eğer sen, bundan sonra, benim düşüncelerime uygun düşüncelerle, ölümsüzler arasında 327/555 oturmuş olsan, Poseidon da arzularını değiştirir, benim ve senin gönlümüzü almağa yanaşırdı. Eğer sözlerinde samimî isen, şimdi, tanrılar arasına git, buraya da İrisi ve ün salmış okçu Apollon'u yolla. TANRILAR USLANDIRILIYOR Böyle dedi, ve kolları beyaz tanrıça Here itiraz etmedi. İda'nın tepelerinden yüksek Olympos'a gitti. Çok memleket gezmiş bir adamın zihni nasıl şu veya bu ülkeye bir an içinde varırsa, Here Sultan o kadar büyük bir tezlikle Zeus'un sarayına uçmuştu. Orada bütün ölümsüzleri toplanmış buldu, onu görünce hepsi ayağa kalktı, elde sağrak, selâmladılar. En önce yanına koşan (toplantılar tanrıçası) güzel Themis'in elinden sağrağı aldı, bu tanrıça kendisine kanatlı sözler söyledi: — Here, ne yaptın? Bir hoş görünüyorsun? Kocan, Kronosoğlu seni hayli korkutmuş olacak. Kolları beyaz tanrıça Here ona cevap verdi: — Sorma, tanrısal Themis; onun nasıl yüksekten bakan, yüreği yumuşamaz bir tanrı olduğunu bilirsin. Sen hemen, sarayda, bütün tanrıların paylarını alacakları bir ziyafet hazırla. Öbür ölümsüzlerle birlikte, sen de, Zeus'un bildireceği yaman işleri öğreneceksin; 328/555 şimdiden haberini benden al: Bütün tanrılar ve insanlar için, hattâ, bu ziyafette hazır bulunacak mutlular için sevinç verecek konular pek olmıyacaktır. Here Sultan böyle deyip oturdu. O zaman, Zeus'un Sarayında tanrılar titizlendiler. Here dudak bükerek güldü. Fakat koyu lâcivert kaşlarının üstünde alnı hiç neşeli değildi; ve yüreği sıkkın, hepsine şöyle dedi: — Biz çok safız; Zeus'a kızmak, gücenmek düşüncesizliktir. Sözle veya kuvvetle kanaatini değiştire-bileceğimize hâlâ inanıyor muyuz? Fakat o, bizden ayrı yerlere çekiliyor, bize aldırdığı yoktur. Bütün ölümsüz tanrılardan daha güçlü ve daha kudretli olduğunu açık açık söylüyor. Her birinize vereceği cefalara katlanmaktan başka bir şey yapamazsınız. İlk sınamanın, bugünden, Ares'le başlıyacağından korkarım. Oğlu kavgada ölmüştür: Ares, Askalafı çok severdi ve oğlu olduğunu söylerdi. Böyle dedi, ve Ares hemen el ayalarıyla gürbüz butlarını dövdü ve söz alarak şöyle dedi: — Olympos'ta oturan tanrılar, öldürülen oğlumun öcünü almak için Ahaylıların gemilerine doğru gidersem bana kızmayınız, Zeus'un yıldırımına çarpılıp ölülerle beraber kan ve toz içinde yatmak kaderimde olsa bile ben buna karar vermişimdir. 329/555 Böyle dedi ve Korkut ile Bozgun'a atlarını arabaya koşmalarını emretti, kendi de o ara parlak silâhlarını takındı. Bu gidişle Zeus eskisinden daha müthiş öfkelenecek, ölümsüzlere daha büyük hınç besliyecekti, eğer bütün tanrılar için korkuya düşen Athene oturduğu yerden kalkmasaydı; bir sıçrayışla divanhaneye geçerek, Ares'in başından tulgasını, omuzundan kalkanını almasaydı, en son güçlü ellerinden tunç mızrağını da koparıp yukarıya dikmeseydi. Aynı zamanda azgın Ares'i şöyle azarladı: — Zırdeli, sen artık aklını büsbütün kaçırıyorsun! Sana işitmek için kulaklar boşuna mı verilmiş? Demek ki, utanma, düşünme sende artık hiç kalmamış. Şimdi, şu anda, Olympos'lu Zeus'un yanından gelen kolları beyaz Here'nin söylediklerini duymadın mı? Birçok fenalıklardan sonra tekrar Olympos'a dönmek zorunda kalırsan senin için daha iyi mi olur? O, şimdi Troyalıları da Ahaylıları da bırakıp buraya (Olympos sarayına) gelir, hepimizi kakıştırır: Hem suçlu suçsuz ayırmadan, önüne geleni eline alır. Sana, bir kere daha, oğlunun ölümünden duyduğun öfkeden vazgeçmeği öğütlerim. Senin oğlundan kolları daha güçlü nice başkaları ölmüş, daha da ölecektir; insandan doğmuş bütün dölleri ölümden kurtarmak kolay bir şey değildir. Böyle dedi, ve ateşli Ares'i bir koltuğa oturttu. Bu ara, Here, Apollon'u ve tanrıların habercisi İris'i ayrı çağırarak onlara kanatlı sözler söyledi: — Zeus size çok tez İda'ya gitmenizi emrediyor. Hemen gider, buyurduklarını dinler ve yerine getirirsiniz. 330/555 Here Sultan böyle konuştu, ve iki tanrı uçup havalanırken kendi de dönüp yerine oturdu, iki tanrı çok pınarlı, canavar yatağı İda'ya ulaştılar. Gür sesli Kronosoğlu'nu Gargar tepesinde oturmuş buldular. Güzel kokulu bir bulut içinde şanlı bir oturuşu vardı. Tanrılar, ikisi de ayakta, onunla yüzyüze, durdular. Zeus onları görünce yüreğinde hiç öfke kalmadı: Karısının sesini hemen dinleyip itaat etmişlerdi. En önce İris'e seslenerek kanatlı sözler söyledi: — Yel ayaklı İris, hemen git, sadık bir haberci olarak, bütün söyliyeceklerimi Poseidon Hana ulaştır. Ona emret, kavgayı dövüşü bıraksın, tanrıların yanına veya tanrısal denize çekilsin. Bu emri dinlemez, itibara almazsa, gücü kuvveti ne kadar olursa olsun üstüne varacağım zaman, bana kafa tutmağa kalkmasın. Kuvvetçe ondan çok üstün olduğumu söylüyorum, doğumca da onun ağabeyisiyim. Benden bütün başkaları korkarken, onun, karşıma geçip akranım gibi konuşmağa hiç pervası yoktur. Böyle dedi ve yel ayaklı İris, itirazda bulunmadı. İda tepelerinden kutsal İlion'a doğru uçtu. Kar veya donmuş dolu etherden kopan Boreas'ın bastırışı altında nasıl yağarsa, tez uçuşlu iris uzaylar arasında onun gibi uçmuştu. Ün salmış Yeri sarsan tanrıya yanaşarak şöyle dedi: — Yerin sahibi, kılları lâcivert tanrı, ben buraya egid kalkanını tutan Zeus'tan bir haber getirmek için geliyorum. Bana emrediyor: Kavgayı dövüşü bırakasın, tanrıların yanına veya tanrısal denize çekilesin. Bu emri dinlemez, hiç itibara almazsan, kendi buraya gelip 331/555 seninle yüzyüze savaşacağını söylüyor, güçlü kolundan kaçınmanı öğütlüyor; çünkü senden çok daha kuvvetli ve doğumca ağabeyin olduğunu iddia ediyor; bütün tanrılar ondan korkarken, senin bir akran gibi karşına geçip konuşmağa pervan yoktur, diyor. Ona karşı ün salmış Yeri sarsan titizlenerek cevap vedi: — Vay! Ne kadar şanlı olursa olsun, fazla yüksekten lâf söylemiş! Ben onunla bir iken, beni küçümsüyor, zorla, ondan küçük olduğumu kabul ettirmeğe kalkıyor. Biz Kronos'tan çıkmış üç kardeşiz, hepimizi Rhea doğurdu: Zeus, ben ve üçüncümüz olarak ölüler Hanı Hades. Herşey (bütün var olan şeyler) üçe pay edildi: Kur'a çekilerek benim payıma sonuna kadar beyaz denizde oturmak düştü. Hades karanlık gölgeyi aldı. Zeus'a da pay olarak, .etheriyle, bulutlarıyla geniş gökler isabet etti. Yer ve yüksek Olympos üçümüz arasında müşterek kaldı. Bunun için ben, Zeus'un keyfine göre yaşıyamam. İstediği kadar kuvvetli olsun; beni, değersizin biri imiş gibi, kollarıyla korkutmasın. Bu büyük ve ürkütücü sözleri babaları olduğu kızlarına ve oğullarına saklasa çok daha iyi ederdi; onun emirlerini, istesinler istemesinler, onlar dinlesinler. Yel ayaklı İris ona cevap verdi: — Yerin sahibi, kılları lâcivert tanrı, çok sert sözlerini oldukları gibi mi Zeus'a götürmeliyim? Yoksa, düzeltmelere yer verecek misin? İyiler daima düzeltmeyi kabul ederler. Bilirsin ki, Eriny'ler (adalet tanrıçaları) kardeşlerden, ağabeylerin arkasından giderler. 332/555 Ona karşı Yeri sarsan Poseidon cevap verdi: — Tanrısal İris, bana söylediklerin çok gereğince söylenmiştir. Habercinin kadere uygun bir görüş sahibi olması da ayrı bir iyiliktir. Fakat onunla ben, ikimiz, aynı değerde paylar almış iki tanrı iken, Zeus'un bana kızgın sözlerle çıkışması yok mu, işte beni candan gönülden yakan budur. Böyle ise de, bu seferlik baş eğeceğim. Fakat sana söyleyecek, yürekten kopan başka şeylerim var: Eğer, benim ve ganimetler devşiren Athene'nin, Hermes'in ve Hefaestos Hanın arzularımıza kulak asmıyarak yüksek İlion şehrini kurtarmak istemede direnirse, talan ettirmek ve Argoslulara zafer şanını vermekten kaçarsa, bilsin ki, ikimiz arasında onarılmaz bir kin olacaktır. ZEUS'UN TROYALILARA YARDIM ETMESİ Böyle deyip, Yeri sarsan Ahaylıların ordusundan ayrıldı, gidip denize daldı; Ahay kahramanları da ortadan kaybolmasına kaygılandılar. O zaman bulut devşiren Zeus, Apollon'a seslenerek şöyle dedi: — Şimdi, sevgili Foebos, git, tulgası tunçtan Hektor'u bul; Yeri sarsan yerin sahibi, öfkemin uçurumuna düşmemek için, bundan sonra tanrısal denizde olacaktır. Başkaları şimdiden kavganın ne kadar kayıplara mal olduğunu öğrenmişlerdir, bunlar Kronos'un etrafını alan aşağıdaki tanrılardır. Sen şimdi ellerine saçaklı egid 333/555 kalkanını al, sonra iyice sallayıp Ahaylı kahramanları bozguna uğrat. Sen, Okçu, kendin, ün salmış Hektor'a yakından bak. Onda büyük bir güçlük yarat, iç ateşini alevlendir, Ahaylılar kaçışıp gemilerine ve Hellespont (Çanakkale) denizine ulaşıncaya kadar. O andan sonra, kendim, söz ile iş ile Ahaylıların da acılardan biraz nefes almasına çalışacağım. Böyle dedi, Apollon da babasına itaat etti. İda'nın tepelerinden, kanatlı varlıkların en çabuk uçanı, güvercin avcısı bir milân kuşu gibi, uçarak indi; Priam oğlu tanrısal Hektor'u oturmuş buldu; artık yere serilmiş değildi, kendinde taze bir kuvvet toplamış, yanlarındaki yarenlerini tanıyabiliyor. Boğucu nefes darlığı ile ter dökme durmuş; egid tutan Zeus'un dileği onu uyandırmıştı. Uzağa atan Apollon yaklaşarak ona şöyle dedi: — Hektor, Priamoğlu, sen niçin böyle başkalarından uzak, bitkin bir halde oturmuş bulunuyorsun? Sen bir kaygıya uğramışa benziyorsun Ona tulgası kıvılcım saçan Hektor çok zayıf bir sesle cevap verdi: — Yanına gelip böyle soruşturan, sevgili tanrı, sen kimsin? Sen haberini almadın mı: Ahay gemilerinin pupaları önünde ben, adamlarını öldürmekte iken narası gür Ayas da göğsüme bir taş atarak 334/555 takatimi, iç ateşimi doldurdu. Gerçekten o gün Hades'e inip ölüleri ziyaret edeceğimi sandım. Yüreğim o derece göğsümden fırlayacak gibi olmuştu. Bunun üzerine uzağa atan Apollon Han cevap verdi: — Şimdi artık korkun kalmasın, Kronosoğlu'nun İda tepelerinden sana gönderdiği yardımcı çok kuvvetlidir; altın kılıçlı Foebos Apollon'dur; çoktan beri seni ve siteni koruyan benim. Haydi, şimdi git, araba sürücülerinin cesaretini alevlendir; çabuk yürüyen atlarını koca karınlı gemilerin yakınlarına sürsünler; sonra ben gidip bütün Ahaylı kahramanların sırtını geri çevirteceğim. HEKTOR YİNE KAVGA MEYDANINDA Böyle dedi ve budunlar çobanı Hektor'un yüreğine taze ve büyük bir yiğitlik yürüdü. Kahraman, tanrının sesini işittiği anda ayaklarını, baldırlarını oynatıp araba sürücülerini cesaretlendirmeğe gitti. Kimi vakit köylülerin ve köpeklerinin boynuzları dallı budaklı bir geyiği veya bir yaban keçisini kovaladıkları görülür, fakat kaderi o gün yakalanmasını istemez, hayvana sarp bir kaya veya gölgeli bir koru sığınak olur: Gürültülü sesler üzerine bir arslan çıkagelerek hepsini kaçışa sürer. Bunun gibi, Danaoslular yığınla ve kesiksiz olarak düş- manlarını kovalıyor, kılıçları ve iki temrenli mızrakları ile 335/555 hırpalıyordu, fakat Hektor'un savaşçı safları arasında dolaştığını gördükleri anda korkuya tutuldular, yüreklerinin iç ateşi söndü. O zaman Antemonoğlu Thoas onlara seslendi. Etolialıların en iyisi olan bu genç savaşçı mızrakta usta, yakından dövüşmede cesurdu ve Mecliste, genç savaşçılar arasında tartışmalar geçerken ondan üstün pek az Ahaylı gelirdi. Akıllı akıllı söz alıp konuştu: — Vay, vay! Gözlerimle ne şaşılacak bir şey görüyorum! Ölümden sıvışabilen Hektor yeniden, bir kere daha canlanmış! Herkes, gönlüyle ve kuvvetle, onu Telamanoğlu Ayas'ın kolu altında mahvolmuş biliyordu. Fakat, bu sefer de bir tanrı, korumuş, kurtarmış; bugün de çok tehlikeli olacağından korkuyorum; çünkü Gürler Kronosoğlu'nun dileğiyle olmasa, onu, nice Danaoslunun dizlerini çöktürmüş olan şu Hektor'u böyle ateşli bir yiğitlikle, saflar arasında görülmezdi. Haydin, hepimiz benim dediğim gibi yapalım. Yığınlara gemilere dönmek emrini verelim; biz de, ordunun en cesur savaşçıları olmakla övünen bizler, burada duralım, karşısına çıkalım, bakalım, dikilmiş kargılarımızla onu tutabilir miyiz, görelim. Öyle sanıyorum ki, çok ateşli görünüyorsa da, Danaosluların yığınları arasına sokulmağa cesaret edemiyecektir. Böyle dedi, ve hepsi canla dinliyerek itaat ettiler. Ayas'ın, İdomene Hanın, Teukros'un, Merion'un ve Ares eşi Meges'in etrafında, savaşçılar çağrılarak, kavgaya, Hektor'a ve Troyalılara kafa tutacak şekilde bir nizam verildi. 336/555 AHAYLILAR HİSARLARININ ARKASINA SÜRÜLÜYOR Troyaldar yığınla hücuma kalktılar, başlarında Hektor, büyük adımlarla ilerliyor, önünde ise Foebos Apollon yürüyordu. Omuzlarını bir bulut örtüyordu. İnsanları kaçışa süren egid kalkanını elinde tutarak yol kılavuzluğu ediyordu. Argoslular dayanışarak karşı koymakta; iki taraftan uğultulu naralar yükselmekte. Yayların kirişlerinden oklar fışkırmakta; cesur ellerden birçok kargılar çıkmakta, gidip yine cesur delikanlıların etlerine saplanmakta, bir çok kargı da yarı yolda kalıp yere düşüyor, canlara kıymak susuzluğu içinde istedikleri gibi insan etinden doyumlarını alamıyorlar. Foebos Apollon egid kalkanını hareketsiz tuttuğu müddetçe silâhlar, her iki taraftan, hefdeflerine ulaşıyor, insanlar düşüyor. Fakat atları tez yürüyüşlü Danaosluların karşısında gözleri onlara dikilmiş, kalkanı sallamağa başladığı ve yüksek naralar attığı zaman göğüslerinde yürekleri efsunlanıp, ateşli yiğitliklerini kaybediyorlar. Vakit olur ki, karanlık gecenin ortasında, bir sürü öküz veya koyun, bekçisiz kaldıkları bir sırada çıkagelen bir aslanın kakıştırıcı saldırışına uğrarlar, Onun gibi, artık cesaretleri kırılmış Ahaylılar bozguna uğramışlardı: Apollon aralarına panik yaymış, üstünlüğü Hektor'a ve Troyalılara vermişti. Kavga artık darmadağın olmuştu. Her savaşçı eline başka bir savaşçı geçirip öldürüyordu. Hektor, Stikios ile Arkesilas'ı öldürdü. Ene, Medon ile İase'yi yıktı. Medon tanrısal Oile'nin halayıktan oğlu, 337/555 ayağına çabuk Ayas'ın kardeşidir. İaşe, Atinalıların başıdır; ona Bukolide Sfel'in oğlu denilen Polydamas, en ön safta Mekist'i, Polite'si, tanrısal Agenor'u öldürdü. Paris de Deikos'u, saflar arasına kaçarken, arkadan, omuzunun altından vurdu, ve tunç temreni dibine kadar batırdı. Ölüleri silâhlarından soyarlarken Ahaylılar hendeğe ve kazıklar şebekesine çarpıp kalmışlardı. O zaman, her yana kaçışarak, ister istemez hisarı aşmak zorunda bulundular. Bunun üzerine Hektor yüksek sesle Troyalılara haykırdı: — Gemilere! Yürüyün ileriye! Kanlı soykaları bırakın! Gemilerden uzak yerlerde kimi görürsem, ona haber vereyim, oracıkta ölüm vardır. Hem öldükten sonra, hısımları yakınları ona ateşle yakmak törenini yapmıyacaklar, cesedini köpekler kapıp sürükliyecek. Böyle dedi, ve kamçısını omuzu üstüne kaldırarak saftan safa koşuyor, Troyalıları cesaretlendiriyordu. O zaman, hepsi birbirlerini kavgaya iştahlandıracak arabalarını hayret verecek lakırdılar arasında sürüyorlardı. Önden yürüyen Foebos Apollon, bir tekme ile, hiç zahmet çekmeden, duvarın meyilli kısmını yıktı, derin hendeğin içine devirdi; mızrak taliminde kuvvet denemek için fırlatılan silâhın erimi kadar geniş bir gedik açılmıştı. Oraya tam taburlarla üşüştüler. Apollon, elinde kutsal egid kalkanı, önde yürüyordu. 338/555 Ondan sonra, Ahaylıların bütün hisarını, hiç bir kuvvet harcamadan yıktı! Bir çocuk deniz kenarında, kumdan oyuncaklar yapar, sonra keyfi isterse bir tekme ile yıkarak nasıl eğlenirse, onun gibi, sen Foebos, tiz nâralar tanrısı Ahaylılara bunca emeklere ve kavgalara mal olan hisarı yıkıverdin, Argosluları panik içine koydun. Ahaylılar gemilerin yanında durdular, dayanışarak tutunmağa çalışırken ellerini kaldırıp tanrılara ateşli dualar ettiler. İhtiyar Ahaylı Han Nestor da yıldızlı göğe doğru ellerini kaldırarak dua etti: — Zeus Ata! Eğer bir zamanlar, buğdayı bol Argos ilinde öküz veya koyun butları yakarak yalvardıkları dönüşü (sılayı) da vâ'dettinse ve tutacağına söz verdinse bugün bunu hatırla. Bizden felâket gününü uzaklaştır; hey ulu Olympos'lu tanrı! Ahaylıları Troyalılara ezdirme! Böyle dedi, hep tedbir düşünen Zeus, büyük bir gürleyişle gürledi: İhtiyar Neleoğlu'nun duasını dinlemişti. GEMİLERİN YANINDA GEÇEN KAVGA Fakat Troyalılar egid kalkanını tutan Zeus'un gürleyişini işitince, taze bir yiğitlik ateşiyle Argosluların üstüne atıldılar: Kavgadan başka bir şey düşünmüyorlardı. Rüzgârların baskısıyla, 339/555 geniş denizin kabaran dalgaları bir teknenin üstüne nasıl abanır, bordalarından içeri yayılırsa onun gibi Troyalılar, uğultulu naralar içinde hisarı aştılar ve arabalarını sürerek gemilerin pupalarına yakın kimileri iki temrenli mızraklarıyla, kimileri de arabalarından kavgaya giriştiler; Argoslular direnerek Troyalıların hücumunu karşıladılar; fakat sayıca daha çok iseler de, onları gen atıp gemilerden uzaklaştıramıyorlardi; Troyalılar da Danaosluların birliklerini bozamıyorlar, barakaların ve gemilerin arasına sokulamıyorlardı. Bir geminin omurgasının taban ağacını ölçmek için, Athene'nin ilhamıyla, sanatını iyi bilen ustanın elindeki çırpı ne kadar düz ise, iki ordu arasındaki savaş, dövüş hattı da o kadar düzdü Birbirleriyle gemi başında dövüşüyorlardı. Hektor gelmiş, şanlı Ayas'ın karşısında yer almıştı. İkisi bir gemi için savaşıyorlardı, fakat ne biri ötekini savup gemiye ateş verebiliyor, ne de öteki gökten inen belâyı başından kovabiliyordu. Ün salmış Ayas Klytiosoğlu Kaletor'u, gemiyi ateşe vermek üzere iken, öldürdü: Mızrağıyla göğsünün ortasından vurmuştu, adam yuvarlanarak elinden yanmış kundak düştü. Hektor, kardeş çocuğunun siyah tekne önünde düştüğünü görünce, yüksek sesle Troyalılara ve Lykialılara haykırdı: — Troyalılar, Lykialılar, yakından dövüşmede usta Dardanlılar! Kavgayı öyle çabuk bırakmayın, tehlike altındayız: Klytios oğlunun yardımına koşun; Ahaylılara gemilerin ortasında düşen bu savaşçının silâhlarını soymağa fırsat vermeyin. Böyle dedi ve parlak mızrağını Ayas'ın üstüne fırlattı. Hedefe ulaşmıyan silâh, Mastoroğlu Lykofron'a, Ayas'ın seyisine değdi. Ayas'ın yanında ayakta duruyordu, tunç temren kulağın altında başını deşti. Adam, geminin pupasından, sırtüstü, tozun içine yuvarlandı: 340/555 Vücudunun üyeleri kırılmıştı. O zaman Ayas ürperdi, kardeşine seslenerek şöyle dedi: — Sevgili kardeşciğim, Teukros, ikimizin sadık dostu Mastoroğlu işte ölü yatıyor. Kythere'den bize gelirdi ve sarayda ona yakın akraba saygısı gösterilirdi. Ulu gönüllü Hektor öldürdü. Sana Foebos Apollon'un vermiş olduğu yay nerede? Çarçabuk hasma ölümü götüren oklarını ne yaptın? Böyle deyince, Teukros, anlıyarak yanına koştu. Elinde temrenleri geriye atan yayı, oklarla dolu sadağı tutuyordu; hemen Troyalılara ok yağdırmağa başladı. Böylece, Pisenor'un ün salmış oğlu Kleitos'u, şanlı Penthonoğlu Polydamas'ın sırtını vurdu. Kleitos, ellerinde dizginler, arabasını taburların en sık kakıştıkları noktaya doğru sürüyordu; Hektor'a ve Troyalılara yaranmak istiyordu. Felâket ona çabuk erişti. Ağır hıçkırıklar kaynağı ok, arkadan, boynuna çarptı; arabasından yıkıldı; atlar ürkerek kaçışırken boş arabayı şuraya buraya sürüklediler. Polydamas Han en önce görerek atların önünü kesti, hayvanlar seyisi Protiaonoğlu Astynoos'a verdi, onları sesinin erimi içinde daima hazır tutmasını tembih ettikten sonra, saflar dışında dövüşen savaşçıların arasına gitti. Teukros başka bir ok aldı, tulgası tunçtan Hektor'a attı. Değip yüreğinden vursaydı, kahramanlıklarını durdurur, Ahay gemilerinin önündeki kavgayı sona erdirirdi. Ama Hektor'u korumakta olan Zeus'un ince zihni aldanmaz. Zeus, bu şanı, Telamanoğlu Teukros'a vermedi. Teukros, Hektor'un üstüne çekerken sağlam yayın korkusuz 341/555 kirişini Zeus kırdı, yay elinden düştü; ürperme içinde seslenerek kardeşine şöyle dedi: — Eyvah, eyvah! Bir tanrı bizim kavga düzenlerimizi açık açık bozuyor: Bir gün önce taktığım yeni kirişi kırdı, aynı zamanda yayı elimden düşürdü. Telamanoğlu büyük Ayas cevap verdi: — Kardeşciğim, git, yayını ve bütün oklarını yere koy: Tanrı, Danaoslulara kızmış, herşeyi altüst ediyor. Şimdi uzun mızrağını eline al, kalkanını omuzuna at. Sonra Troyalılara karşı kavgaya katıl, başka savaşçıları da cesaretlendirerek, oraya götür. Güçleri kuvvetleri üstün de gelse, güzel gemilerimizi, savaşsız, ele geçirmelerine meydan vermemeliyiz. Haydin, ateşli savaşçılığımızı hatırlıyalım Böyle dedi, ve Teukros gidip yayını barakada bıraktı, onun yerine dört kat kalkanını omuzuna aldı, cesur başına at kılından sorguçlu tulgasını giydi; eline sivri temreni tunçtan mızrağını aldı ve çarç- abuk Ayas'ın yanına gelerek yer aldı. Hektor, Teukros'un attığı okun kaybolduğunu görünce, yüksek sesle haykırdı: 342/555 — Troyalılar, Lykialılar ve yakından dövüşmede usta Dardanlılar, erkek olun a dostlar! Koca karınlı gemilerin ortasında, ateşli savaşçılığınızı hatırlayın. Kendi gözlerimle, bir kahramanın Zeus düzeniyle oklarının kaybolduklarını gördüm. Zeus şu saatte Argosluların kuvvetini zayıflatıyor, bizimse yardımımıza geliyor. İçinizden uzaktan veya yakından vurulanlardan, kimin kaderinde varsa ölür. Vatanı uğrunda ölen için utanç yoktur. Karısının, çocuklarının geleceği sağlanmış olur; Ahaylılar gemilerine binip buradan vatanlarına dönecekleri gün, evine, atalardan kalma mülküne kimse dokunmıyacaktır. Böyle dedi, ve herkesin savaşçılık ateşini alevlendirdi. Ayas da kendi yarenlerine seslenerek şöyle dedi: — Ayıp size, Argoslular! Şimdi öyle bir saate gelindi ki, ya yok olacağız, veya sağesen kalıp gemilerimizden felâketi uzaklaştıracağız. Hektor gemilerimizi alırsa, artık vatanınıza yayan dönebileceğinizi umar mısınız? Adamlarını cesaretlendiren şu Hektor'un gemilerimizi yakmağa gösterdiği büyük azmi görmüyor musunuz? O da yarenlerini kavgaya çağırıyor, dansa değil. Bizim için düşmanla yakından kollarımızla, ateşli savaşçılığımızla dövüşmekten başka yapacak hiçbir şey kalmamıştır. Yaşıyacak mıyız, yok mu olacağız? Bunu bir anda deneyip kestirmek, değerce bizden aşağı düşmanların saldırışları altında uzun boylu hırpalanıp durmaktan çok daha iyidir. Böyle dedi, ve herkesin ateşli savaşçılığını alevlendirdi. O zaman Hektor, Perimedoğlu Fokidialıların başı Skedios'u yakaladı; Ayas da yayalar kılavuzu, Antenor'un parlak oğlu Laodamas'ı eline aldı. 343/555 Polydamas da Kylienli Otos'u, ulu gönüllü Epealıların başı Fyleoğlunu öldürdü. Meges görerek üstüne atıldı, fakat Polydamas sıvışıp kurtuldu: Apollon, Panthoos oğlunun saflar önünde ölmesine meydan vermedi. Onun yerine Meges'in mızrağı Kroismos'un göğsüne saplandı. Adam takırdı ile yuvarlandı; Meges ölünün silâhlarını soymağa çalışırken, kargı savaşında usta Lampetoğlu Dolops görerek üstüne hücum etti; yakından, mızrağı ile Fyleoğlunun kalkanına değdi; fakat, sağlam zırhı korudu. Meges, bunun üzerine, at kılından sorguçlu tunç tulgaya nişan alarak sivri kılıcıyla tulgayı uçurdu; kızıl ergovan rengine boyanan tulga tozlar içine düştü: Meges, yenmek ümidini kaybetmeden, Dolops ile boğuşurken, cesur Menelas yardıma yetişti. Mızrak avucunda, Dolops görmeden, yanına kadar sokuldu; arkadan, omuzlarından vurdu: Öldürmeğe hırslanmış gibi, temren yürüyerek göğsünü deşti geçti; adam, yüzükoyun, yıkıldı. İki hasmı, omuzundan tunç silâhlarını soymak için ilerlediler. Fakat o zaman Hektor bütün kardeşlerini yardıma çağırdı, ve ondan önce ün salmış Melanip'i görerek çıkıştı: — Böyle gevşeyip kavgayı bırakacak mıyız, Melanip? Öldürülen kuzen için senin yüreğin hiç kaygılanmaz mı? Dolops'un silâhlarını soymak için nasıl uğraştıklarını görmüyor musun? Benimle gel. Artık Argoslularla uzaktan kavga edilemez: Bundan sonra ya onları mahvedeceğiz, ya onların yüksek İlion'u temellerine kadar yıktıklarını ve ahaliyi kırıp geçirdiklerini göreceğiz. Böyle dedi, ve başa geçip yürüdü; arkasından ölümsüzler eşi ölümlü Melanip de yürüdü. Bu ara, Telamonoğlu büyük Ayas da Argoslulara haykırdı: 344/555 — A dostlar! Erkek olduğunuzu gösterin! Yüreğinize utanma duygusunu sokun! Canlar yakan boğuşmalarda birbirinizi utandırarak cesaretlendirin. Utanma duygusu olan savaşçılardan sağ kalanlar ölenlerden daha çok olur. Kaçanlara yardım edilmez, hiçbir şeref gösterilmez. Böyle dedi, fakat çoktan kendileri de düşmanı geri sürmek arzusunun ateşiyle yanıyorlardı. Öğütlenen duygu yüreklerinde doğmuştu. Gemilerini korumak için, şimdi, tunç silâhlarla gerçek bir hisar dikmişlerdi. Zeus ise onlara karşı Troyalıları uyandırıyordu. Narası gür Menelas, Antilohos'a yaklaşarak şöyle dedi: — Antilohos, Ahaylılar arasında senden daha genç, ayakları senden daha çabuk, kavgada senden daha yiğit kimse yoktur. Saflar dışına bir sıçrayıp Troyalılardan adam vurmağa atılmıyacak mısın? Böyle deyip uzaklaştı, fakat etki altında kalan Antilohos, ilk safın dışına çıkarak, etrafına ihtiyatlı bir göz attıktan sonra mızrağını fırlattı; silâh boşuna atılmamıştı: Kavgaya katılmak üzere olan, ulu gönüllü Melanip'i göğsünden memeye yakın, vurdu; hemen takırdı ile düştü, gözlerini gölge kapladı. Antilohos üstüne atıldı. Bir köpek, avcının yaraladığı, bir okla dermanını kestiği bir geyik yavrusunun üstüne nasıl atılırsa, Antilohos da onun gibi, Melanip, senin üstüne silâhlarını üzerinden soymak için, öyle sıçradı. Fakat keskin gözünden kaçmıyan Hektor, boğuşma arasından, bu tarafa koştu. Antilohos, bu derece cesur bir savaşçı iken, bir kabahat işlerken yakalanan bir hayvan gibi, korkuya tutularak kahramandan kaçındı. Fakat bu ara 345/555 Hektor ile Troyalılar, Nestoroğlunun üstüne kargılarını yağdırıyorlardı. O ise, durmadı ve yarenlerinin yanına ulaşmadan yüzünü çevirmedi. TROYALILARIN GEMİLERE SON HÜCUMU Troyalılar, kan içen arslanlar gibi gemilere saldırıyorlardı; böylece her an savaşçılık ateşlerini alevlendiren Zeus'un buyurdukları yerine geliyordu; öbür yandansa, bu tanrı Argosluların yüreğini efsunluyor, zafer şanını onlardan esirgiyordu. Gönlüyle bu şanı Priamoğlu Hektor'a vermek istiyordu. Hektor, gemileri şaşılacak bir ateşle yakacak, böylece Thetis'in meymenetsiz dileği olacaktı. Hep tedbir düşünen Zeus, kendi gözleriyle, yanacak bir geminin alevini göreceği saati bekliyordu. Ondan sonra, gemilerden çıkacak bir karşı saldırış neticesinde zafer şanı Danaosularda kalacaktı. Zeus bu düşünce içinde, Hektor'un koca karınlı gemilere karşı olan büyük savaşçılık arzusunu bir kat daha arttırmıştı. Azgın Hektor, kargısını sallıyan Ares gibi, veya dağdan ormanlara yayılan yangın gibi geliyordu: Dudakları köpürmüş, kaşlarının altında gözleri alev alev olmuştu; şakaklarında tulgası kıvılcımlar saçıyordu. Fakat ömrü kısa olacaktır; şimdiden Pallas Athene, kaderinde olduğu gibi. Peleoğlunun gücü altında düşeceği günü ona doğru yaklaştırmaktadır. Şimdi, bozmak arzusuyla, düşman saflarını yokluyor; nerede en koyu bir yığın ve en güzel silâhlar görse, oraya saldırıyor, fakat büyük arzusuna erişmeğe gücü yetmiyordu. Düşmanlar, dayanışarak, bir hisar gibi; beyaz denizin kenarında, çağlayışlı rüzgârların ve kabarmış geniş dalgaların hücumlarına uğramış sarp, güçlü kudretli bir kaya gibi tutamıyorlardı. Bulutlu bir gök altında, rüzgârların kabarttığı azgın dalgalar açık denizde kalmış tek bir tekneye nasıl çarparlarsa, dalgaların köpükleri altında kalan teknede 346/555 azgın rüzgârla nasıl karmakarışık olursa; gemicilerin yürekleri ürperir, şaşkınlığa uğrar; ölümden nasıl güçlükle sıvışabilirlerse, bunun gibi Hektor'a Troyalıların hücumları altında, Ahaylıların göğüsleri içinde yürekleri parçalanmaktaydı. Şimdi, yüzleri gemilere dönmüş, ve ön gemiler, ilk olarak çekilmiş olanlar, Argoslular için bir hisar halini almıştı. Troyalılar buraya da enikonu sokulmuşlardı. Argosluları bu gemilerden biraz çekilmek zorunda bırakmışlardı. Fakat barakaların yanında da dayanışarak tutunmada ayak diriyorlar; meydan içinde dağılışmıyorlardı: Utanma ve korku, bu iki duygu, onlara sebat etmeği emrediyordu. Durmadan birbirlerini azarlıyorlar, utandırarak sebatı sağlıyorlardı. Nestor, Ahaylıların ihtiyar başı, savaşçıları birer birer dolaşarak, onları anababa, hısım akraba adına, dayanmağa yalvararak çağırıyordu: — Dostlar, erkek olun, birbirinizin yüreğine utanma duygusunu verin. Herkes çocuklarını, karısını, mülkünü, konağını, hısımlarını hatırlasın bunlardan yaşıyanları da ölenleri de anınız. Onlar şimdi burada bulunmadıkları için, ben onların adına, size yalvarıyorum: arka çevirip kaçmayın, ayak direyip tutunun. Böyle dedi, ve herkeste savaşçılık ateşini alevlendirdi. Yine bu ara Athene gözlerinden o şaşılacak sisli bulutu kaldırdı: gözleri şimdi her iki yönü, hem gemileri, hem kimseyi esirgemiyen bozgunu tam bir aydınlık içinde görüyorlardı. Narası gür Hektor'u ve yarenlerini, hem arkasında durup kavgaya karışmıyanları, hem gemilerin yanında dövüşenleri açık açık gördüler. 347/555 Ulu gönüllü Ayas, öbür Ahayoğullarıyla, aynı safta sıkışıp durmaktan hoşlanmıyordu. O, gemilerin ön ve art köprüleri üzerinde büyük adımlarla geziniyor, elinde, yirmi iki arşın uzunluğunda bir bordalama sırığı sallanıyordu. Ata binmek sanatında usta bir adam, kimi vakit, bunlardan dört tane seçerek bir araya koşar, en kalabalık yoldan onları, ovanın ortasından şehre sürer. Erkekli kadınlı büyük bir kalabalık durup seyrederler. Adam, durmadan atların birinden öbürüne atlıya atlıya yolunda ilerler. Bunun gibi, Ayas, gemilerin ön ve art köprüleri üstünde uzun adımlarla giderek sayısız gemilere hâkim oluyor, yüksek naralarla haykırarak Danaosluları gemileri ve barakaları savunmağa çağırıyordu. Fakat Hektor da sağlam cebeli Troyalıların yığınları arasında durmaz. Can yakan bir kartal, yem kaygısıyla bir ırmakta dolaşan kazlar, turnalar, uzun boyunlu kuğular gibi kuşlardan bir alay üzerine nasıl hücum ederse, onun gibi Hektor da bütün kuvvetiyle öne atılarak gemilerden birine hücum eder. Onu, Zeus, büyük eliyle arkasından sürer, ve onunla birlikte Troyalıları da sürükler. Yine gemiler arasında çok acı bir kavgaya girişildi. Yine emekten ve yorgunluktan hiç hisleri kalmamış gibi, büyük bir savaşçı içi ateşiyle dövüşüyorlardı: Ahaylılar felâketi uzaklaştırmak ve ölümden kurtulmak için kavgada sebat ederken Troyalılar, göğüslerinde ve yüreklerinin derinliğinde gemileri ateşe vermek ve Ahaylı savaşçıları kırıp geçirmek ümidini besliyorlardı. Hektor güzel ve tez yürüyüşlü bir gemiye: Protesilas'ı Troya'ya getiren ilk Ahay gemisine hücum ediyordu bu gemi sahibini vatanına geri götürmiyecektir. Bu gemi için Ahaylılar ve Troyalılar, yakından, boğuşuyorlardı. Artık uzaktan oklar atılmıyor, mızraklar fırlatılmıyordu; hatlar yaklaştırılmış, baltalar, bilenmiş kazmalar, kılıçlar iki temrenli süngülerle canakıymak hıncıyla birbirlerinin üstüne atılıyorlardı. Palalar, kılıçlar ellerinden, omuzlarından yerlere saçılıyor, kara toprak kara kanla ıslanıyordu. 348/555 Hektor bir gemiyi pupasının son ucundan tutarak Troyalılara haykırıyordu: — Ateşi yaklaştırın, hepiniz kavgayı uyandırın! Zeus bize şu saatte bütün geçen günlerden çok daha değerli bir gün vermektedir: tanrıların dileği dışında buraya gelen ve bize bunca kaygılar getiren gemiler bugün elimize geçecektir. Vaktiyle Zeus zihinlerimizi çelmiş ise de bugün kendisi bize kılavuzluk ediyor, emirlerini veriyor. Böyle dedi, ve hepsi her zamandan çok Argoslular üzerine atılmağa hazırdı. Ayas artık tutunacak halde değildi. Yağan silâhlara baş eğiyordu. Kendisini bitkin hissederek geminin köprüsünü bıraktı, biraz çekildi, yedi ayaklı bir sıraya (bank) oturdu. Yüksek naralarla Danaoslulara haykırıyordu: — Danaoslu kahramanlar, Ares tapuğçuları dostlarım! erkek olun dostlarım, ateşli yiğitliğinizi hatırlayın. Bir yandan imdat almak ümidimiz olabilir mi? Eskisinden daha sağlam başka bir hisarımız olabilir mi? Hayır! Yakınlarda çekilebileceğimiz hisarlar, kuleleri sağlam bir şehir, öcümüzü almağa hazır ve gücü yeter bir demos da yoktur. Kalın cebeli Troyalıların ovasındayız, denize kadar sürülmüş, vatanımızdan uzak bulunuyoruz. Selâmet kavgada gösterilecek gevşeklikle değil, yalnız kollarımızla sağlanır. 349/555 Böyle dedi, ve taze bir coşkunlukla düşmanı gemilerden uzaklaştırmak için sivri temrenli mızrağını kullanıyordu! Hektor'un emrine uyarak gemilere ateşli kundak yaraladı. 350/555 ŞAN : XVI AHİLLEUS PATROKLOS'UN YARDIMA GİTMESİNE İZİN VERİYOR Böyle köprüleri güzel gemi için dövüşüyorlardı. Bu ara Patroklos, sıcak göz yaşları dökerek, savaşçılar çobanı Peleoğlunun yanına geldi: sarp bir kayadan kara sularla akan pınarı andırıyordu. Ayakları yorulmaz tanrısal Ahilleus görünce acıyarak ona kanatlı sözler söyledi: — Niçin böyle ağlıyorsun, Patroklos? Annesinin yanında dolaşan ve kucağına alsın diye, eteğine asılıp ağlıyan küçük bir kız çocuğuna benziyorsun, bu döktüğün gözyaşlarında. Myrmidonlara veya bana söyliyecek bir şeyin mi var? Fthia'dan gelmiş bir haber mi aldın? Söylendiğine göre, Aktoroğlu Menoetios hayatta imiş; Eak oğlu Pele de, Myrmidonları arasında, hayatta imiş bizi ikimizi, ancak bu ikisinin ölümü kederlendirebilirdi. Yoksa, Argosluların, koca karınlı gemilerinin yanında, kendi haksızlıkları yüzünden, mahvolmalarına mı kaygılandın? Konuş, düşündüğünü saklama söyle de her ikimiz bilelim. Buna sen, araba sürücüsü Patroklos, derinden içini çekerek cevap verdin: — Ahilleus, Peleoğlu, Ahaylıların en yüksek savaşçısı, bana darılma: Ahaylıların belini büken yük çok fazla ağır, bir vakitler, arabalarındaki en cesur erler, şimdi, kimi uzaktan kimi yakından vurulup yaralanmış, gemilerde yatıyorlar: Tydeoğlu Güçlü Diomedes yaralı, ün salmış savaşçı Odysseus da, Agamemnon da yaralanmış ; Evrypyl de budundan bir okla vurulmuş. Hekimler bakıyor, merhemleriyle yaralarını sarıyorlar. Bütün bunların, senin yüreğine bir etkisi yok, Ahilleus. Yüreğinde sakladığın öfkenin benzerine tutulmaktan beni tanrı esirgesin, hey yiğitliği pek yaman kahraman! Argoslulardan bu şerefsiz felâketi uzaklaştırmadıktan sonra, başka kime - hattâ kendi yeğenlerimize - nasıl yararlığın dokunabilir? Hey yüreğinde acıma duygusu olmıyan, görüyorum, senin baban iyi araba sürücüsü Pele, annen de Thetis değildir. Seni çakır dalgalı deniz ve yalçın kayalar doğurmuştur, onun için canlara kıyan böyle bir yüreğin var. Eğer kutsal annenin Zeus'tan haberini getirdiği tanrısal bir karardan kaçınmak için böyle düşünüyorsan bari beni gönder, hem gecikmeden, bir an önce gönder; Myrmidonlar birliği de benimle beraber gelsin; belki ben Danaoslular için kurtuluş ışığı olurum! Bana, o halde, kendi silâhlarını takınmama da izin ver: kim bilir, belki Troyalılar beni sen sanırlar da dövüşmekten vazgeçerler, şu saatte bitkin bir halde olan Ahaylılar rahat bir nefes alırlar. O zaman, bizim için, taptaze bir kuvvet olarak, kavgalarda yorgun düşmüş düşmanları gemilerden ve barakalardan uzaklaştırmak, şehirlerine sürmek çok kolay olurdu. Böyle deyip yalvarıyordu koca saf adam; bununla da kendine, ölüm tanrıçasından yaman bir hayat sonu yalvarmış oluyordu. Ona ayağına çabuk Ahilleus çok titizlenerek cevap verdi: 352/555 — Hey tanrı dölü Patroklos, bana neler söylüyorsun? Bildiğim bir tanrı kararından kaygılandığım yoktur, kutsal annem de Zeus'tan bana böyle bir haber getirmiş değildir. Benim yüreğimde ve ruhumda en yakıcı bir kaygı vardır; makamın sağladığı imkâna dayanarak, bir adamın, akranlarını aşağıladığını ve ellerinden şeref payını aldığını gördüğümden bu öfke yüreğimde doğup yerleşmiştir. Fakat geçmişe geçmiş diyelim bırakalım. Gerçi kavga ve zafer naraları gemilerine ulaşmadıkça öfkeme son vermeği düşünmüyordum; fakat şimdi görüyorum ki bu kadar sürüp giden bir öfkeyi, inatçılıkla, daha fazla yürekte saklamak imkânsızdır. Peki, dediğin gibi olsun. Benim ün salmış silâhlarımı, omuzlarına tak, benim yiğit Myrimidonları da, beraber, kavgaya götür; çünkü Troyalılar, bir kara bulut gibi gemilerimizi kuşatmışlar ve deniz kenarına sürülmüş olan Argosluların elinde daracık bir toprak parçasından başka birşey kalmamış. Troya şehri baştan başa, pervasız ayakta; çünkü artık tulgamın alev saçan alınlığını görmüyorlar! Çarçabuk kaçışırlar, dereleri ölüleriyle dolu bırakarak giderlerdi, eğer Agamemnon Han beni eşi gibi tutmasını bilseydi. Şimdi ise bütün ordu darmadağınık bir halde, dövüşmek zorunda kalmışlardır. Tydeoğlu Diomedes'in mızrağı artık azgın bir savaşçılık ateşiyle, elinde, Danaoslulardan felâketi uzaklaştırmağa hazır görülmüyor, Atreoğlunun sesi de artık sevimsiz başından yükselip işitilmiyor. Kulağımda yalnız canlara kıyan Hektor'un Troyalılara emirler veren sesi çınlamaktadır. Düşmanlar zafer nâralarıyla bütün ovayı tutuyorlar: kavgada Ahaylıları yenmiş olduklarını ilân ediyorlar! Fakat her şey henüz kaybolmuş değildir Patroklos Gemilerden felâketi uzaklaştırmak için, karşı koyamıyacakları bir şiddetle üstlerine yürü. Gemilerimizi ateşe verip alev alev yakmasınlar, bizim tatlı dönüş (sıla) yolumuzu elimizden almasınlar! Bir de başına koymak istediğim sözü sonuna kadar dinle; senin için bana büyük bir şan kazandırmak, bütün Danaosluların saygısını bana bağlamaktır. Ancak o zaman bana elimden gaspedilen kızı geri getirirler ve sayısız, çok değerli, hediyeler verirler. Şuna da dikkat et: Düşmanı gemilerden kovduktan sonra geri dön, eğer Here'nin gürler kocası sana ikinci bir zafer şanı daha 353/555 kazandırmak arzusunu gösterirse, savaş düşkünü Troyalılara karşı, bensiz, kavgaya devam etme: şanımı azaltmış olursun. Gurur sarhoşu olup Troyalıları kırmağa, bizimkileri İlion'un hisarına kadar götürmeğe kalkma; daima var olan Olympos tanrılarından biri gelir, yolunu keser diye kork: Uzağa atan Apollon Troyalıları çok sever. Kurtuluş alevi, seninle, gemiler üzerinde parladıktan sonra, dönüp buraya gel; ovada hepsiyle savaşmak işini bana bırak. Hey Zeus Ata! Athene! Apollon! Olanca Troyalılar bir tanesine kadar ölümden kurtulmasınlar Argoslular da yok olsunlar! Yalnız biz ikimiz yıkıntılar üzerinde kalalım; yalnız ikimiz. Elimize (bir gelin gibi) düşecek İlion'un duvağını biz çözelim! HEKTOR GEMİLERİ ATEŞE VERİR Böyle söyleşiyorlardı. Bu sırada Ayas artık tutunamıyordu, yağan silâhlara baş eğiyordu. Zeus'un dileği ve şanlı Troyalıların silâhları onu yenmişti. Şakaklarında parlak tulgası, silâhların çarpışlarıyla çınlıyordu. Kıvılcımlı kalkanını, kesiksiz taşıyan sol omuzunun yorulduğunu duyuyordu. Onu her yandan sarmış olanlar vuruşlarıyla bunaltıyorlar, fakat yüreğini sarsamıyorlardı. Her an boğucu bir nefes darlığına tutuluyor, ter sesleri bütün üyelerinden akıyordu. Nefes alamıyordu. Hali kötüden daha kötüye gidiyordu. Şimdi, söyleyin bana Müzler, Olympos'ta konakları olan tanrıçalar, Ahaylıların gemilerine ilk önce ateş nasıl verilmişti. 354/555 Hektor yaklaşarak, büyük kılıcıyla Ayas'ın gönderi kayın ağarından mızrağına vurdu, temren bileziğini kopardı. Ayas Telamonoğlu artık, bundan sonra, ancak ucu kopmuş bir mızrak gönderi sallayabiliyordu: temren, takırdı ile, uzak bir yere fırlamıştı. Ayas, o zaman, kusursuz, yüreği ürpererek, işin içinde, tanrıların parmağını tanıdı: bulutlar içinde gürleyen Zeus bütün kavga düzenlerini bozmuştu; zafer şanını Troyalılara vermek istiyordu. Ayas o zaman silâhların eriminde çekildi, ötekiler ateşi güzel gemiye attılar. Bir an içinde söndürülmez alev yayılarak geminin pupasını yaktı. Ateşi gören Ahilleus iki eliyle dizlerini döverek Patroklos'a seslendi: — Kalk, tanrı dölü Patroklos, iyi at-kısrak sürücüsü! Gemilerin yanında her şeyi yok eden ateşi görüyorum. Gemilere yayılmasına engel ol bundan sonra kaçmamız imkânsızlığa düşmesin. Çabuk silâhlan, ben adamları toplamağa gidiyorum. PATROKLOS İLE MYRMİDONLAR KAVGAYA HAZIRLANIYORLAR Böyle dedi, ve Patroklos hemen göz kamaştırıcı tunç silâhları takındı; önce baldırlarına topukları gümüşten güzel dolakları bağladı. Sonra göğsüne, ayağına çabuk Eakoğlunun yıldızlı göğe benziyen zırhını giydi. Omuzlarına gümüş çivili bir tunç kılıç, ondan sonra büyük ve sağlam bir kalkan attı; yiğit başına köpek derisinden bir tulga geçirdi: at kuyruğundan sorgucu üstten sallandıkça yüreklere ürküntü veriyordu. En son, eline uygun iki sağlam mızrak aldı. Ahilleus'un yalnız bir silâhını, kendisinden başka kimsenin 355/555 sallayamadığı mızrağı eline almadı; bunu Peiİlion tepelerinden Hiron sevgili babasına düğün hediyesi olarak getirmişti: kahramanlara ölüm veren bir mızraktı. Automedon'a çabuk atları koşmasını emretti; safları bozmada, Kusursuz Ahilleus'tan sonra en çok takdir ettiği ve kavgada en güvenilir saydığı adam Automedon idi. Tez yürüyüşlü iki atını, yel gibi uçan Ksanhos ile Balios'u, Automedon arabaya koşulmuş olarak getirdi. Bu sırada Ahilleus barakadan barakaya giderek Myrmidonların çabuk silâhlanmalarına baktı. Şaşılacak bir avcılık ateşiyle içleri dolu kan içen kurtlar, dağda, nasıl boynuzları dallı budaklı bir geyik yakalar, sonra paralayıp sömürürse; ağızları burunları kandan kıpkızıl, sürü ile, bir pınarın derinden siyah akan sularını nasıl lap lap yalarlarsa onun gibi, Myrmidonların başları ve kılavuzları ayağına çabuk Eakoğlunun cesur seyisinin yanlarında toplanıp kavgaya hazırlanmışlardı. Ortalarında savaşçı Ahilleus duruyor, arabaları ve silâhlı adamları cesaretlendiriyordu. Zeus'un sevgilisi Ahilleus Troyaya elli gemi getirmişti her birinde elli kürekçi vardı. Onlara beş baş vermiş, yüksek kumandayı kendi eline almıştı; hepsini, güzelce, nizama koyduktan sonra, onlara sert bir sesle emretti: — Myrmidonlar, hiçbiriniz, öfkem sürdüğü müddetçe, Troyalılara karşı göstermiş olduğunuz tehditleri unutmasın. O zaman, hepiniz bana çıkışırdınız: Yaman Peleoğlu, seni anan safra ile büyütmüş olmalı. Acıması yok kahraman, adamlarını zorla gemilerinin 356/555 yanında alıkoyuyorsun! Öyle şirret bir öfke yüreğinde sürüp gidecekse, bari deniz teknelerimize binip vatanımıza dönelim. Kaç defa toplanıp yanıma gelir, bu gibi sözler söylerdiniz! İşte, o çok güç işlerin görüleceği gün geldi: o zamanlar düşkünü olduğunuz büyük savaş gününe erişmiş bulunuyoruz. Herbirimiz bugün öyle cesur bir yiğitlikle Troyalılarla dövüşsün. Böyle dedi, ve herkeste savaşçılık ateşini alevlendirdi. Hanın sesini işitince saflar daha sık oldular. Bir adam çok sık taşlarla ördüğü yüksek evini azgın rüzgârlardan nasıl korursa şimdi tulgalar ve göbekli kalkanlar sıklaşıp kuvvetlendiler. Kalkan kalkana, tulga tulgaya, er ere dayanıyordu. Hepsinin önünde iki kişi, Patroklos ve Automedon, aynı yürekle, Myrmidonların başında kavgaya girişmeğe hazırlanmışlardı. Ahilleus ise barakasına gitti, bir sandığın kapağını açtı. Bu güzel, sanatla işlenmiş sandığa, Thetis, gerektikçe oğlu alıp kullanmak üzere rüzgârlardan koruyan entariler, kaftanlar, yünden halılar yerleştirmişti. Burada bir de çok güzel işlenmiş bir sağrak vardı: bununla, ancak Zeus'a saçı kılmak üzere, ateş rengi şarap içilirdi. Ahilleus bu sağrağı çıkarıp önce kükürtle arındırdı, sonra güzel akar su ile yıkadı; ondan sonra kendi de ellerini yıkadı ve gidip ateş rengi şarabı getirdi. En son, gözleri göğe kaldırılmış, şarabı saçtı ve duası Gürler Zeus'un dikkatinden hiç kaçmadı. — Zeus Han! uzaklarda oturan, Dodone ve Pelasge tanrısı! Ayaklarını yıkamaz, toprak üstünde yatar kâhin Sel'lerin oturduğu kışı sert Dodone üzerine hüküm süren ulu tanrı! Vaktiyle duamı kabul etmiş? Ahaylıların ordusuna ağır vuruşlar indirerek bana saygı göstermiştin; bu sefer de dileğimi yerine getir. Ben gemilerin ortasında kalıyorum, arkadaşımı, bütün Myrmidonlar birliğiyle, Troyalılara karşı 357/555 savaşmağa gönderiyorum. Onu zafer şanına ulaştır, hep sesi yüksek Zeus! Fakat kavgayı ve gemilerden zafer naralarını uzaklaştırdıktan sonra, esen dönsün, silâhları ve yakından dövüşmeğe düşkün bütün adamları da onunla beraber kurtulsun. Böyle diyerek dua etti ve hep tedbir düşünen tanrıların babası Zeus duasını dinledi: dileklerinden yalnız birini verdi, öbürüne erişmedi: Patroklos kavgayı ve savaşı gemilerden uzaklaştıracak, fakat sağ esen gemilere dönmeyecekti. Ahilleus, Zeus Ata'ya saçı kılıp dua ettikten sonra, barakasına döndü, sağrağı yerine koydu; Troyalılarla Danaoslular arasındaki canlara kıyan kavgayı seyrederek dinlenmek üzere brakanın önüne oturdu. Hepsi zırhlı silahlarla. Patroklos ile beraber, yürüdüler, ilerlediler ve güçlerine güvenerek Troyalıların üstüne sıçradılar. Yol kenarındaki inlerinden yayılan eşek arılarını rahatsız, etmeği bir eğlence olarak âdet eden düşüncesiz çocuklar kendilerine ve başkalarına büyük bir kaygı hazırlarlar: az, sonra geçecek bir yolcu, istemeden, arıları ürkütecek; onlar da telaşlanıp, yavrularını korumak için, hücuma kalkacaktır. Gemilerden ayrılan Myrmidonlar da, buna benzer bir gönülle, Troyalılar üzerine atılmışlardı. Uzun süren bir haydalama yükseldi. Patroklos, yüksek sesle, yarenlerine söyle dedi : Myrmidonlar, Peleoğlu Ahilleus'un yarenleri! Erkek olun, dostlarım, ateşli yiğitliğinizi hatırlayın; yakından dövüşmedi usta seyisleriyle, gemilerin yanında ordu kurmuş bütün Ahaylılardan kat kat üstün olan Peleoğlu'na şeref getirelim: Atreoğlu Agamemnon Han da, 358/555 Ahaylıların en büyük kahramanına saygı göstermemesinin nasıl bir çılgınlık olduğunu anlasın. Böyle diyerek herkesin savaşçılık ateşini alevlendirdi. Hemen, toplu olarak Troyalılar üzerine yürüdüler. Ahaylıların uğultulu seslerinden gemilerin üstüne tükenmez, çınlayışlar yükseldi. PATROKLOS'UN KAHRAMANLIKLARI Troyalılar Menoetios'un yiğit oğlunu ve arkasından gelen seyisini -ikisi de kıvılcım saçan silâhlar içinde - gördükleri zaman yürekleri heyecanlandı, safları sarsıldı; ayağına çabuk Peleoğlu'nun öfkeli kinini bırakmış, dostluğa geçmiş olmasından korkuyorlardı. O zaman, her biri, telâşlı gözleriyle ölüm uçurumundan kaçacak yer aradı. Patroklos, en önce, parlak kargısını, doğru ortaya, yokluğun kakıştığı yere: ulu gönüllü Protesilas'ın pupasına fırlattı, Pyrehmes'i - arabaları güzel Peonialıların başını- vurdu: Amydon'dan ve geniş akışlı Aksios suyunun kenarlarından gelmişlerdi. Sağ omuzundan, vurulan adam içini çekerek arkası üstü, toz içine yuvarlandı. Kendisiyle beraber bulunan Peonialılar kaçtılar: Patroklos. kavgada en iyileri olan 359/555 kılavuzlarını öldürmekle aralarında bozgun yaratmıştı; onları gemilerden uzaklaştırdı. alev saçan ateşi söndürdü. Yarı yanmış gemiyi bırakan Troyalılar çok büyük bir kargaşalık içinde kaçıştılar. Danaoslular ise derin gemilerin arasından üstlerine atıldılar sonu gelmiyen bir uğultu yükseldi. Büyük bir dağın yüksek tepesinden şimşek devşiren Zeus nasıl kalın bulutları dağıtır, birden yüksek tepeler, denize uzanmış burunlar, dereler gözlere görünürse; geniş gökte ether yırtılıp çalkanırsa bunun gibi, Danaoslular bir kere her şeyi yok eden ateş gemilerden atıldıktan sonra, ferah bir nefes aldılar. Troyalılar, Ahaylıların baskısı altında, henüz kaçışmıyorlardı : gemilerden ancak zorlandıkça uzaklaşıyorlardı. Düşman safları bozulup dağılınca, Hanlardan her biri bir savaşçı yakaladı; en önde Menoetios'un yiğit oğlu, kaçmak isterken Areilyhos'u, sivri temrenli mızrağı ile, kasığından vurdu ve temreni dibine kadar batırdı: kemiği kırdı, adam, alnının üstüne, toprağa düştü. Ares tapuğçusu Menelas Thoos'ı. kalkanın örtmediği göğüs yerinden vurdu, üyelerinin iflahını kesti. Fyleoğlu, üstüne saldırmak üzere olan Amfilos'tan önce davranarak onu bacağının kaba etinden vurdu, kargısının temreni veterleri kesti; adamın gözlerini gölge bürüdü. Nestor oğullarından Antilohos sivri mızrağı ile Atymnios'u vurdu, tunç temreni böğrünün arasından batırdı; adam, başı önde, yıkıldı. Kardeşinin kaderinden titizlenen Moris yaklaşarak Antilohos'un üstüne sıçradı; fakat tanrılar eşi Thrasimedes ondan önce silâhını attı ve Moris Antilohos'a dokunmadan Moris'i, ilk vuruşla, omuzundan yaraladı. Adam takırdı ile düştü; gölge gözlerini bürüdü. İki Nestoroğlunun vuruşlarıyla, Sarpedon'un yiğit arkadaşları - Amisodar'ın iki oğlu can verdiler. - Ayas Oileoğlu, kargaşa arasında sendeliyen Kleobal'in üstüne sıçrayıp onu diri tuttu, fakat hemen kılıcıyla boynundan vurarak işini bitirdi Kılıç sıcak kana bulandı. adamın gözlerine kızıl ölüm yerleşti. Peneleos ile Lykon birbirinin 360/555 üstüne atıldılar; kargıları ikisinin de, boşa gitti. Yeniden birbirlerinin üstüne, kılıçla, sıçradılar; Peneleos, hasmını kulağın altından vurdu, kılıç, boynun içine saplandı; yalnız deri kesilmemişti. baş, bir yana, deriye asılı kaldı; bütün üyelerinin iflahı kesildi. Merion çabuk giden ayaklarıyla arabasına binmek üzere iken Akamas'ı yakalayıp bir omuzundan sançtı, adam arabasından yıkıldı. Gözlerine bir sis yayıldı. İdomene merhametsiz tunç mızrağı ile Erymas'ı ağzından vurdu; tunç temren beynin içinden derin bir yol açarak beyaz kemikleri kırdı. Vuruş altında dişler söküldü, iki göz kanla doldu; ağzından burnundan kan fışkırıyordu Ölümün karanlık bulutu adamı örttü. Birer savaşçı öldüren Danaoslu Hanlar bunlardı Troyalılar artık kaçıştan başka bir şey düşünmüyorlardı; ateşli savaşçılığı unutmuşlardı. Büyük Ayas, hep, mızrağını Hektor'un kıvılcım saçan tulgasına fırlatmak arzusu ile yanıyordu. Fakat kavgada usta olan Hektor, geniş omuzlarını boğa derisinden kalkanıyla örterek okların ıslığını ve mızraklarını takırdısını gözetliyor, düşmanın bir üstünlük kazanmakta olduğunu anlıyordu. Patroklos ilk saflarını sarstıktan sonra, Troyalıların yolunu kesmeğe, şehre doğru ilerlemek arzularına engel olmağa, gemiler arasında sıkıştırmağa çalışıyordu. Gemiler yüksek duvar ve ırmak arasında onlara hücum ediyor, kendi yarenlerinden düşenlerin öcünü almak üzere kırıp geçiriyordu. En önce, Pronoos'u kalkanın örtemediği yerden, parlak mızrağı ile göğsüne saldırdı. Bir vuruşla üyelerinin 361/555 iflahını kesti; adam takırdı ile yıkıldı. Ondan sonra Enopsoğlu Testor'un üstüne atıldı. Çılgına dönen ve arabasının sandığına büzülen Testor'un ellerinden dizginler uçtu. Patrokios yaklaşarak çene kemiğinin sağ tarafına kargısını saplayıp dişlerini kırdı; sonra rampanın üstünden mızrağı ile kaldırıp yere attı; yere düşmesiyle hayatı da sona erdi Ondan sonra, üstüne sıçrayan Erylas'ın başını bir taşla vurdu; baş güçlü tulganın altında ikiye bölündü. Adam alın önde, düştü, insanların hayatlarına son veren ölüm: üstüne yayıldı. Bundan sonra, Erymos, Amfotor, Epaltos, Damastoroğlu Tlepolem, Ekios, Dyris, İfe, Evippi. Polymel ayrı ayrı yere serdiği erlerdir. SARPEDON'UN ÖLÜMÜ Sarpedon, cebesi karınduruksuz yarenlerinin Menoetiosoğlu Patroklos'un vuruşları altında ezildiklerini görünce, tanrılar benzeri Lykialılara seslenerek şöyle çıkıştı: — Utanın, Lykialılar! Nereye kaçıyorsunuz? Ateşli yiğitliğinizi gösterecek saat bu saattir. Bu adamın karşısına ben çıkacağım. Burada zaferden zafere koşan, Troyalılara şimdiden bunca yamanlıklar getiren ve bunca kahramanın dizlerini çöktürmüş olan savaşçıyı kendim sınamak istiyorum. Böyle dedi, ve arabasından, silâhlarıyla yere atladı. 362/555 Patroklos da, onu görür görmez, arabasından atladı. Yüksek bir kayanın üstünde, çengel pençeli, kambur gagalı akbabalar nasıl büyük bağırtılarla birbirinin üstüne atılırlarsa, onun gibi, onlar da yüksek naralar atarak birbirine saldırdılar. Dolambaç düşünüşlü Kronosoğlu onları görünce acıdı, karısı ve kızkardeşi Here'ye şöyle dedi : — Ne yazık! benim için ölümlülerin en sevgilisi olan Sarpedon'un kaderi Menoetiosoğlu Patroklos'un eliyle ölmektir. Fakat şimdi gönlümle iki düşünüş, içindeyim. onu gözyaşı kaynağı kavgadan çekip bereketli Lykia toprağına ulaştırayım mı? yoksa, şimdi, Meonetiosoğlu Patroklos'un kolu altında öldüreyim mi? Ona büyük gözlü Here Sultan cevap verdi . — Tanrıların en korkuncu. Kronosoğlu, bu söylediklerin nasıl sözlerdir? Öteden beri kaderi belirmiş bir ölümlüyü sesi ürkütücü ölümden kurtarmak mı istiyorsun? Nasıl istersen! Fakat biz öbür tanrılar seni onaylıyacak değiliz. Sana söyliyecek bir şeyim daha var, iyice kafana koy: sen Sarpedon'u sağ olarak memleketine götürecek olursan, dikkat et, bir başka tanrı da sevgili oğlunu canlara kıyan savaştan kurtarmak isteğinde bulunabilir. Priam'ın büyük şehri etrafında savaşan tanrı dölü savaşçılar çoktur: babaları sana düşman olur. Sevgili oğlum Sarpedon için yürekten çok üzülüyorsan, Menoetiosoğlu Patroklos'un kolu altında ölmesine meydan ver; ondan hayat ve can ayrıldıktan, sonra ise, Ecel'e, tatlı Uykuya buyur, onu alıp geniş Lykia toprağına götürsünler, orada kardeşleri ve hısımları onu bir 363/555 mezara gömerler, bir de taş dikerler: ölülere mahsus olan bu saygı ona da gösterilir. Böyle dedi, tanrıların ve insanların babası da itiraz etmedi. Patroklos'un bereketli Troya ilinde vatanından uzak öldüreceği oğluna, bir saygı göstermek için toprağa bir kan yağmuru sağanağı saçtı. İkisi karşılıklı ilerliyerek birbirine yaklaştılar: o zaman Patroklos Sarpedon Hanın iyi doğuşlu seyisi çok anılmış Thrasidem'i karnından vurarak üyelerinin iflahını kesti. Sarpedon da parlak kargısıyla atıldı, fakat silâhını Patroklos'a değdiremedi. Onun yerine kargı, at Pedas'ı sağ omuzundan yaraladı: hayvan son nefesini vererek tozun içine düştü, iniltilerle hayatı uçtu. Üçüncü olarak arabaya koşulmuş olan Pedas toz içinde yatarken öbür iki atın kımıldamasına engel oluyor, boyunduruk zorlanıyor, dizginler karışıyordu. Fakat ün salmış savaşçı Automedon hemen çaresini buldu: yere atladı ve yandan sarkan keskin kılıcının bir vuruşu ile ölü atı bağlıyan kayışı kesti; kalan iki atın arabayı, doğru, yoluna sürmesi mümkün oldu. İki savaşçı da yüreklerini yakan eski kavgayı çözmek üzere yeniden savaşa atıldılar. Bir kere daha Sarpedon parlak kargısını attı fakat hedefe ulaştıramadı: kargı, kahramanın kendisine dokunmaksızın sol omuzundan geçti. Patroklos da, hemen, tunç silah avucunda. sıçrayıp mızrağını fırlattı. elinden çıkan bu silah boşuna atılmadı, hasmını tam zar içindeki etli yüreğinden vurdu: adam yıkıldı. Yeni bilenmiş baltalarıyla; - bir geminin omurga ağacını yapmak için - doğradıkları meşe, ya kavak, ya da ulu çam ağacı nasıl devrilirse onun gibi. 364/555 Patroklos'un, vuruşu ile devrilen Sarpedon boylu boyunca, atlarının ve arabasının önünde serilmişti, elleriyle kanlı tozu sıkıyordu. Patroklos ayağını göğsüne basarak mızrağını cesetten çekti. SARPEDON'UN CESEDİ ETRAFINDA KAVGA Troyalılar. gözleri fırıl fırıl Ahaylıların saldırısına karşı koyuyorlardı. Myrmidonlar arasında, yiğitlikte kimseden aşağı kalmıyan bir adam, ulu gönüllü Agakles'in oğlu tanrısal Epige vuruldu. Vaktiyle güzel Budion şehrinde hüküm sürerdi: fakat şanlı bir yeğenin öldürülmesinden sonra yalvarıcı olarak Pele'ye ve gümüş ayaklı Thetis'e sığınmıştı; onlar da onu, saflar bozan Ahilleus'un yanına atları güzel İlion seferinde Troyalılara karşı savaşmak üzere göndermişlerdi. Sarpedon'un cesedine el koymak üzere ün salmış Hektor, başına bir kaya parçası attı; güçlü tulganın altında başı ikiye ayrıldı. Adam, alın önde, ölünün üstüne düştü, insanların hayatlarına son veren ölüm onu da kapladı. Patroklos, yarenlerinden birinin öldüğünü görünce kederlendi. Saflar dışındaki savaşçılar üstüne saldırdı. Tez uçan milân kuşu küçük kuşlar üzerine atılıp onları nasıl bozguna uğratırsa, onun gibi. sen de. iyi at terbiyecisi Patroklos, doğru Lykialıların ve doğru Troyalıların üstüne saldırdın: arkadaşının ölümü seni o derecede titizlendirmişti! İthemen'in sevgili oğlu Sthenelas'ı bir taşla boynundan vurarak veterlerini ezdi. Saflar dışındaki savaşçılar gerilediler, onlarla beraber Hektor da geriledi. Ahaylıların önünde Troyalılar oyunda veya avda kuvvetini denemek için cirit atan güçlü bir adamın elinden fırlayan bu uzun 365/555 silâhın erimi kadar bir yer gerilediler. Fakat Lykialı savaşçıların bay Glaukos en önce yüz geri ederek Hellalı zengin Halkon'un sevgili oğlu ulu gönüllü Bathykles'i öldürdü. Bathykles; kovalar ve yakalamak üzere iken. Glaukos dönerek kargısıyla göğsünden vurmuştu. Adam lakırdı ile yere düştü ve Ahaylıları ağır bir kaygıdır tuttu, düşen arkadaşı düşünerek kederlenmişlerdi. Troyalılar ise sevinç içinde. Glaukos'un etrafında kümelendiler. Fakat Ahaylılar da yiğitliklerini unutmuyorlar üstlerine atılmaktan geri kalmıyorlardı. O zaman, Morion, Troyalılar arasından -İda'lı Zeus'un duacısı- Otenor'un alp oğlu Laogon'u yakaladı; mızrağı ile kulak ve çene altından vurdu; hemen bütün üyelerinden hayat uçtu, kara gölge içinde kaldı. O zaman Ene, tunç kargısını Merion'a fırlattı; silâhın değmiş olacağını umarak, kalkanının altında, yaklaştı. Fakat öbürü silâhın gelişini görmüş, öne eğilerek tunç temrenden kaçınabilmişti; kargı arkasından kayarak yere saplandı; uzun gönder, orada, sallandı, durdu. Ene titizlenerek şöyle dedi : — Merion. senin çevik bir dans ustası olman hiçbir işine yaramıyacaktı: mızrağım değseydi senin çevikliğini dindirirdi. Ün salmış savaşçı Merion ona bakarak şöyle dedi : — Ene, ne kadar ün salmış biri olsan da bütün senin üstüne atılacak olanların yiğitlik ateşini güç söndürebilirsin. Sen de herkes gibi ölümlüsün. Ben de seni, can alacak bir yerinden, tunç mızrağımla vurabilseydim, çok güçlü kudretli de olsan, zafer şanını bana, canını da Hades'e verirdin. 366/555 Öyle dedi, ve Menoetios oğlu Patroklos Alp ona şöyle çıkıştı — Merion, güçlü kuvvetli de olsan, niçin böyle konuşursun Sevgili arkadaşım, şerefe dokunaklı sözlerle Troyalıları ölünün cesedinden uzaklaştıramazsın: önce toprağa kurban vermek gerek. Kavgada kol, dernekte söz kararı sağlar Gereken söz düzmek değil savaş savaşmaktır. Böyle diyerek başa geçti, Merion da arkasından yürüdü. Peleoğlu Ahilleus'un şanlı seyisi bir kere daha atları Troyalıların arkasına sürdü. Zeus, ilkin, Hektor'un vücuduna gevşemiş bir ruh koydu. Hektor arabasına binerek dizginleri kaçışa çevirdi, aynı zamanda Troyalıları kaçmağa çağırıyordu. Zeus'un terazisinin ağdığını sezinmişti: O zaman şanlı Lykialılar da, gemiler arasında serilmiş yatan Hanlarının cesedini bırakıp kaçtılar. Sarpedon'un omuzlarından kıvılcım saçan tunç silâhları soyduktan sonra; bunları Menoetios'un alp oğlu yarenlerine vererek koca karınlı gemilere gönderdi. Bu sırada bulut devşiren Zeus Apollon'a seslenerek şöyle dedi : — Şimdi, sevgili Fobes, git Sarpedon'un kara kanını sil; sonra, onu, çok uzağa götürüp bir ırmağın akar suyu ile yıka; sonra, ambrosia merhemi sür tanrısal giysiler giydir; en son onu ikiz tanrılara: yelayaklı Ecel ve Uykuya ver; gecikmeden, bereketli geniş Lykia toprağına götürsünler: kardeşleri ve hısımları bir mezara gömerler, bir de taş dikerler: ölülere mahsus olan saygı yerine getirilir. 367/555 Böyle dedi, Apollon da babasının dediğini dinledi, hemen yerine getirdi. PATROKLOS TROYALILARI KOVALIYOR Patroklos atlarını ve Automedon'u harekete getirerek Troyalıların ve Lykialıların peşine düştü; bununla büyük bir hataya düşüyordu, akılsız adam! Eğer Peleoğlunun emrinden dışarı çıkmasaydı kara ölüm tanrıçasından yakayı sıyırabilecekti. Fakat Zeus'un dileği her zaman her ölümlünün dileğinden daha kuvvetlidir. Cesuru bile şimdi kaçışa süren ve elinden zafer şanını alan, başka bir zaman ise kavgaya ileten Zeus'tur. Bu sefer de bu işler onun göğsündeki yüreğinden kopuyordu. Şimdi, Patrokloü, seni tanrılar ölüme iletmek üzere :ken, en önce kimin en son kimin canına kıydın? Önce Adrast'ı, Autonoos'u, Ekekles'i, —sonra Magas oğlu Perim'i, Epistor'u, Melaııip'i— daha sonra Elas'ı, Molios'u, Pyliast'i; bütün bunları öldürdün, ötekilerse kaçmaktan başka bir şey düşünmediler. Ahaylıların oğulları, bu gidişle, sanki kudurmuş bir mızrakla önüne ve her yana saldırmakta olan Patroklos'un kolu ile, kapıları yüksek Troya'yı alacaklardı, eğer, Foebos Apollon orada hisarın üstünde —mahvını düşünmekte ve Troyalılara yardım etmekte— olmasaydı. Patroklos üç defa yüksek hisarın bir tabyasına hücum etti, üç defa da 368/555 Apollon, kendi elleriyle, kalkanına dokunarak geri çekilmesine sebep oldu. Bir dördüncü defa bir tanrı gibi sıçradı; o zaman Apollon korkunç bir sesle darılarak şu kanatlı sözleri söyledi: — Çekil, tanrı dölü Patroklos! Şanlı Troyalıların şehri senin silahınla alınmıyacaktır: kader bunu istemiyor. Senden daha kuvvetli olan Ahilleus'un mızrağıyla de şehir düşmeyecektir. Böyle dedi, ve okçu Apollon'un öfkesinden kaçınmak isteyen Patroklos bir hayli geri çekildi. Bu sırada Hektor, Skees kapılarında, duynakları kalın atlarını durdurdu. İçinden düşünüyordu, arabasını kavgaya sürsün mü? yoksa hisarın arkasında toplanmaları için yarenlerine emir mi versin? Böyle düşünmekte iken, Apollon yanına geldi. Hektor'un dayısı Asios'un güçlü kuvvetli çehresine, kılığına girmişti. Zeus oğlu Apollon, bu çehre altında Hektor'a seslenerek şöyle dedi: — Hektor, savaştan niçin geri kalıyorsun? buna hakkın da yoktur, sanırım. Hay, eğer, senin altında olduğum kadar üstünde olsaydım! Savaştan geri çekilmenin acısını anlardın. Haydi, duynakları kalın atlarını, doğru, Patroklos üzerine sür; kim bilir, belki sen üstün gelirsin, Apollon belki zafer şanını sana verir? 369/555 Tanrı böyle dedi ve kavganın içine karışmağa giderken, ün salmış Hektor, yiğit Kebriona atları kamçılayıp savaşa sürmek emrini verdi. Bu sırada yığınlara karışmış bulunan Apollon, Argoslular arasında uğursuz bir kargaşalık yarattı: şanı Troyalılara, Hektor'a vermek istiyordu. Hektor bütün öbür Danaosluları bir yana bıraktı, onlardan tek bir kişi öldürmeden, duynakları kalın atlarını, doğru, Patroklos'un üstüne yürüttü Patroklos da, arabasından yere atladı; sol elinde mızrağını tutuyordu; öbürü ile, parlak, sert pürtüklü, elini, dolduracak büyüklükte bir taş aldı; bütün gücü ile fırlattı: ve bu atış boşuna, gitmedi: Hektor'un —dizginleri tutan— arabacısı Priam'ın halayıktan oğlu Kebrion'a ulaştı. Alnına gelen sivri pürtüklü taş iki kaşını ezdi, kemik kırılarak gözleri tozun içine düştü. Adam, sanatla işlenmiş arabadan bir dalgıç gibi düştü, hayat etinden kemiğinden ayrıldı. O zaman, sen, Patroklos, alaylı bir dille, ona şöyle dedi: — Vay, vay! ne kadar hafif adam! Ne kadar kolay atlayışlar yapıyor! Bir gün, balıklı denizde, şu istiridye avcısı geminin üstünden atlasa, deniz kabarık da olsa, bir çok kişiyi doyurabilirdi: arabadan ovaya atlayışı bunu gösteriyor. Troyalılarda gerçekten iyi dalıcılar varmış! Böyle dedi, ve bir sıçrayışla kahraman Kebrion'un cesedi üstüne atıldı, bir arslan. nasıl bir ağıla hücum ettiği anda göğsünden yaralanır, cesareti felâketine sebep olursa, onun gibi, sen de, Patroklos, ateşli bir cesaretle atıldın. Hektor da, arabasından yere atladı; ikisi, şimdi, Kebrion'un etrafında savaşmağa giriştiler. Bir dağın yüksek doruğunda, vurulmuş bir dişi geyik için, iki aç arslan, aynı hırs ile onu paralamayı düşünerek nasıl birbirlerine hücum ederlerse bunun gib, Kebrion için iki savaş ustası, Patroklos Menoetiosoğlu ile ün 370/555 salmış Hektor, merhametsiz tunç silâhlarla birbirinin tenini yırtıp parçalamak arzusu ile yanıyorlardı. Hektor eline geçirdiği başı salıvermiyor, Patroklos ise bir ayağı tutuyordu. Öbürleri, Troyalı ve danaoslu savaşçılar, canlara kıyan yakından dövüşe atılmışlardı. Euros ve Notos rüzgârları, bir dağın boğazlarında, nasıl yarışırcasına eserler, koyu sık bir ormanın — meşe, kayın gibi uzun gövdeli ağaçlarını, şaşılacak takırdılar içinde, sarsıp uzun taze dalları sarmaşırken nasıl kinimi kuru budakların sesi işitilirse, onun gibi, Troyalılarla Ahaylılar birbirlerinin üstüne, boğuşmak birisiyle, atılıyorlardı, iki tarafın hiç biri çirkin suratlı Bozgunu aklına getirmiyordu. Kebrion'un etrafında, pek çok sivri mızraklar ve yayların kirişlerinden fışkırmış oklar gelip hedefe saplanmış; bir çok kocaman taşlar dövüşenlerin kalkanlarına, tulgalarına çarpmış bulunuyordu; o ise, bir toz burgacı içinde, boylu boyunca uzanmıştı: ustası olduğu arabaları bir daha hatırlamamak üzere unutmuştu! PATROKLOS'UN ÖLÜMÜ Güneş, yürüyüşü içinde, gök ortasına gelinceye kadar, iki taraftan atılan silahlar hedeflere ulaşıyor, insanlar düşüyordu. Fakat işte güneş, öküzleri çözdükleri saate yaklaşınca Ahaylılar Kebrion'u kaçırarak büyük bir üstünlük elde ettiler, omuzlarından silâhlarını aldılar; bu sırada Patroklos, büyük bir azgınlıkla Troyalılar üzerine atıldı. Azgın Ares'in benzeri, üç defa, ürküntü veren naralar atarak saldırdı; üç defa dokuz adam öldürdü. Bir dördüncü defa, bir tanrı gibi, sıçradı; fakat işte o anda. Patroklos, senin ecelin erişti: Foebes, canlara kıyan savaşın arasından senin yanına geldi. Patroklos, kargaşalık içinde, onun geldiğini görmedi, çünkü Apollon koyu bir buğu ile örtülü olarak yürüyordu. Patroklos'un ardında durarak, iki omuzu 371/555 arasına ve geniş omuzlarına el ayasıyla bastı. Hemen gözleri şaşılaştı. O zaman, Foebos Apollon, başından, uzun tepelikli tulgasını düşürdü; tulga takırdı ile atların ayaklarına yuvarlandı. Sorgucu tozla ve kanla kirlendi. Vaktiyle, tanrısal kahraman Eakoğlu Ahilleus'un güzel başını ve alnını koruyan, bu sorgucu at kılından tulganın tozlara düşüp kirlenmesi hiç akla sığar mıydı? Fakat bugün, Zeus, onu Hektor'a veriyor, kendi başında taşısın diye: oysa ki onun da sonu yaklaşıyordu. Patroklos'un elleri içinde mızrağı —büyük, ağır, güçlü, tunç temrenli silâhı— parçalandı. Yüksek kalkanı, bağlayan kayışı da omuzlarından yere düştü. Zeus oğlu Apollon Han zırhını da çözüp çıkardı. Aklı bir baş dönmesi içinde kaldı; şanlı vücudunun üyeleri kırıldı, şaşkınlık içinde durdu. O zaman, arkadan, bir Dardanlı gelerek, yakından, sivri tunç temreniyle arkasından vurdu. Vuran Panthoos oğlu Euforbos, yaşıtlarının hepsinden, kargı fırlatmada, araba sürmekte, yaya koşusunda üstündü, işte, iyi araba sürücüsü Patroklos. sana, ilkin silah atan bu savaşçıdır, fakat seni yıkamadı Vücudundan kayın gönderli kargısını çektikten sonra kaçarak yarenlerinin yanına çekildi. Apollon tanrının çarpışından sonra kargıyla vurulan Patroklos da ölümden kaçınmak için yarenlerinin arasına sığındı. Fakat bu ara, Hektor ulu gönüllü Patroklos'un, sivri tunç temrenle yaralı olarak çekildiğini görünce, saflar arasından yanına gitti; mızrağıyla karnından vurdu ve temreni iyice bastırdı. Patroklos yaman takırdıyla düşerek Ahaylılara büyük yas getirdi. Çok defa yorulmaz bir yaban domuzu ile savaşan bir arslanın bitkin bir hale düştüğü görülür: yüksek dağdaki bir pınardan, her biri, yalnız kendisi su içmek dâvasıyla, birbirine karşı kavgaya tutuşurlar, sonunda arslan, üstün gücü ile nefesi kesilen yaban domuzunu alt eder. Bunun gibi Menoetios oğlu Patroklos alp, bunca savaşçıyı yıkıp öldürdükten sonra, Priamoğlu Hektor'un yakından bir vuruşu ile hayatına son verildiğini gördü. Hektor, zafer içinde, kanatlı sözler söyledi: 372/555 — Patroklos, herhalde şehrimizi alacağını, Troya kadınlarını esir ederek gemilerinle yurduna götüreceğini düşünüyordun. Zavallı akılsız! Onları kurtarmak için, işte, Hektor'un ayakları çabuk atları var: arabasını uzun uzun çekerek onu kavgaya götürüyorlar. Üstlerinden felâket ürününü uzaklaştırmağa çalıştığım Troyalılar arasında mızrak fırlatmada ben de ustayımdır. Seni burada akbabalar yiyecek, a bahtı kara! Ahilleus, ne kadar yiğit olursa olsun, senin işine yaramıyacaktır. O, seni, yalnız, kavaraya gönderirken şöyle dediğini sanıyorum: «Patroklos cana kıyan Hektor'u göğsünde zırhını parçalamadıkça, kanlı kanlı alıp getirmedikçe koca karınlı gemilere dönmemelisin.» Sana böyle söylemişti, sen de, düşüncesiz aklınla inanmıştın. Sen de, iyi araba sürücüsü Patroklos, sönmek üzere olan bir sesle ona şöyle cevap verdin: — Hektor, bu derece yüksekten zaferi haykırmağa vakit henüz çok erkendir. Sana bugünkü üstünlüğü kim verdi? Kronosoğlu Zeus ile Apollon. Beni zahmetsizce yenen onlardır: Onlar omuzlarımdan silâhlarımı çözmüşlerdi. Senin gibi yirmi savaşçı karşıma çıkmış olsaydı, yirmisi de, oracıkta, mızrağımın altında düşerlerdi. Meymenetsiz kader ile Leto'nun oğlu ve insanlardan Euforbos beni böyle yere serdi; sen ancak üçüncü olarak soymağa geldin. Fakat sana söyliyecek bir şeyim daha var, onu kafana iyi sok: sen de uzun zaman daha yaşamıyacaksın. Şimdiden, ölümle güçlü kader, etrafında dolaşıyor; kusursuz Eakoğlu Ahilleus'un kolu altında yıkılmanı görmek isteyenler onlardır. 373/555 Böyle dedi; her şeye son veren ölüm onu kaplamıştı bile Ruh, kaderine ağlayarak üyelerinden ayrılmış, yiğitlikten ve gençlikten uzak, Hades'e ermişti. Ün salmış Hektor ona şunları söylediği zaman o ölmüştü: — Patroklos, niçin bana ölüm uçurumunu haber veriyorsun? Kim bilir, belki, güzel saçlı Thetis'in oğlu Ahilleus, benim mızrağımla vurularak, benden önce ölecektir. Böyle dedi, ve ayağını ceset üzerine basarak mızrağını çektikten ve ölüyü arka üstü yatırdıktan sonra, kargı avucunda, Eakoğlunun tanrılara benzer seyisi Automedon'un üstüne yürüdü: onu vurmak arzusu çok büyüktü! Fakat, ondan önce, ayakları çabuk atları, tanrıların Pele'ye hediyesi ölümsüz, eşsiz atları onu uzaklaştırmışlardı bile. 374/555 ŞAN : XVII MENELAS PATROKLOS'UN CESEDİ İÇİN SAVAŞIYOR Ares'in sevgilisi, Atreoğlu Menelas, Patroklos'un, Troyalılarla ettiği kanlı savaş içinde yıkıldığını gördü; saflar dışındaki savaşçılar arasından, alev saçan tulgasıyla, cesedin yanına geldi, onu savunmağa hazır, yer aldı. İlk defa doğurmak üzere olan —henüz doğumdan hiçbir şey bilmeyen— düvenin yanında, anası, nasıl acıyan titrek seslerle, koruduğunu gösterirse, onun gibi Sarı Menelas da Patroklos'un yanında durmuştu. Mızrağını ve yuvarlak kalkanını önde tutuyor, karşısına kim gelirse öldürmek arzusu ile içten tutuşuyordu. Fakat güzel mızrakla Panthoos oğlu da kusursuz. Patroklos'un düşen cesedine ilgisiz durmuyordu. Yaklaşarak Ares'in sevgilisi Menelas'a şöyle dedi: — Atreoğlu, tanrı büyütmesi, savaşçılar Hanı, çekil git bu ölüden uzaklaş, kanlı soykasından elini çek. Troyalılardan ve ün salmış müttefiklerinden hiç kimse cana kıyan savaş içinde, benden önce, mızrağıyla, Patroklos'a vurmuş değildir. Eğer seni de vurup tatlı canını almamı istemiyorsan, çekil de Troyalılar arasında bir şan kazanayım. Buna Sarı Menelas aşırı titizlenerek şöyle dedi: — Hay Zeus Ata! Böyle yüksekten övünmek iyi şey değildir. Panterin, aslanın, cana kıyan yaban domuzunun göğsünde olan yüksek iç güven, güzel mızraklı Panthoos oğullarınınkinden daha aşırı olamaz. Ama at terbiyecisi güçlü Hyperenor bana hakaret ettiği, bana kafa tuttuğu günden sonra gençliğine doymamıştı; ayakları üstünde, sılaya dönüp sevgili karısını ve kaygısını çeken anasını babasını sevindirmiş olduğunu bilmiyorum. Şimdi sen de bana karşı durmağa cesaret edersen, senin de yiğitliğini kırarım. Ama, daha önce, başına bir felâket gelmeden, seni geri itmeğe, yığın içine çekilmeğe davet ediyorum: En ahmak insan bile görgüden ders alır. Böyle dedi, fakat öbürü dinlemedi, şöyle cevap verdi: — Öyle ise, tanrı büyütmesi Menelas saati geldi: öldürmüş olduğunu övünerek söylediğin kardeşimin kanını şimdi ödiyeceksin. Karısını dul olarak yeni yapılmış odasına çekilmek, anasını babasını inleye hıçkıra ağlamak gibi katlanmaz bir yas içine attın. Bu bahtı kara insanların hıçkırıklarına bir son vermek için senin başını ve silâhlarını götürüp Pantyhoos'un ve tanrısal Frontis'in elleri arasına kovmalıyım. Haydi, kavgaya girişmeği uzatmak istemiyorum: bu iş ya söz götürmez zaferle veya kaçışla bitmelidir. Böyle dedi, ve Menelas'ın yusyuvarlak kalkanına kargısını ulaştırdı, fakat kalkanı deşemedi; kalkanın tuncuna çarpan temren büküldü. Atreoğlu Menelas da hemen, tunç kargı ekle, Zeus Atayı anarak öne atıldı; ve geriye çekilmek üzere olan Euforbos'un enseden boğazına sivri silâhını sançıp ağır elinin bütün kuvvetiyle bastırdı. Temren, doğru, nazik boğazın içinden yürüdü. Adam takırdı ile yıkıldı, üstünde silâhları çınladı. Harites'in (Cemal tanrıçalarının) saçlarını andıran kâkülleri kanla ıslanmış, baş hem altın hem gümüş ile 376/555 sarılmıştı. Bir adam, ıssız bir yerde, çok güzel, özlü, bol su ile sulanmış genç bir zeytin ağacını besler; rüzgârlar hangi yönden eserse essin, beyaz çiçeklerle süslenmiş yaprakları titreşir, fakat birden, çok güçlü bir kasırga kopar, ağacı kökünden söker, toprak üzerine serer. Bunun gibi, mızrağı güzel Euforbos Panhoos oğlu Atreoğlu Menelas'ın vuruşu ile yere serilmişti. PATROKLOS'UN SİLAHLARINI ALAN HEKTOR CESEDİNİ GÖTÜREMİYOR Dağda büyümüş bir arslan, gücüne güvenerek otlamakta olan sürünün içinden en güzel ineği kapar, kuvvetli dişleri arasına nasıl alır, önce boynunu kırar, sonra parçalar, kanını, barsaklarını sömürürse; o sırada etrafında çobanlarla köpekler nasıl yüksek haydalar ve havlamalar atarlar, fakat sarı korkuya tutularak, üstüne varmağa cesaretlen olmazsa, onun gibi, savaşçılar arasında hiç kimse şanlı Menelas'ın karşısına çıkmağa cesaret etmiyordu. Atreoğlu kolaylıkla Panthoos oğlunun ün salmış silâhlarını götürebilirdi, eğer o sırada Foebos Apollon şüphelenip Ares'in benzeri Hektor'u harekete getirmeseydi. Bir adamın, Kikonlar başı Menthes'in çehresine girerek şu kanatlı sözleri söyledi: — Hektor, sen şimdi Eakoğlu Ahilleus Alpın atlarını kovalıyor, arkalarına düşüp koşuyor, fakat bir türlü elde edemiyorsun, Bu atları terbiye etmek ve sürmek, bir tanrıça oğlu olan Ahilleus'tan başka bir ölümlü için mümkün değildir. Bu arada ise Menelas, savaş düşkünü 377/555 Atreoğlu, Patrokolos'un bekçiliğinde, Troyalıların en cesur savaşçısını. Panthoos oğlu Euforbos'u öldürdü: ateşli yiğitliğine son verdi. Böyle deyip, tanrı, savaşçıların işine karışmak üzere oradan ayrıldı. Hektor'un aklı kapkara kaygılar içinde kaldı. Gözünü her tarafa gezdirerek onları gördü: biri öbürünün ün salmış silâhlarını soyuyor, öbürü yerde ölü yatıyordu. Açık yaradan kan fışkırıyordu. Hemen saflar dışındaki savaşçılar arasında, kıvılcım saçan tunç tulgasıyla, tiz sesler çıkararak, Hefaestos'un hiç sönmez alevi gibi yetişti. Atreoğlu bu tiz sesleri işitince titizlenerek kendi ulu gönlüne şöyle dedi: — Eyvah bana! Şu güzel silâhları ele geçiremezsem, bizim dâva uğrunda yatan Patroklos'u kurtaramazsam, çok korkarım ki bunları gören Danaoslular beni kınarlar. Fakat kendi başıma gidip, şeref için, Hektor'a ve Troyalılara karşı savaşsam kalabalığın her yandan beni saracağından korkarım. Tulgası kıvılcım saçan Hektor buraya bütün Troya ordusunu getirmiştir.. Fakat yüreğimle böyle tartışmağa ne ihtiyaç var? Bir tanrının yardım ettiği bir savaşçıya karşı, kadere aldırmayarak, savaştığını söyleyen bir adamın üstüne felâketin gelmesi için uzun zamanın geçmesine gereklik yoktur. Yalnız, hiç olmazsa, bir taraftan Ayas Alpın savaş narasını işitsem bari, o zaman, ikimiz, savaşçılık ateşimizi hatırlayarak belki ölünün cesedini Peleoğlu Ahilleus için çekebilirdik. Bunca kaygılar arasında on iyisi bu olurdu. Fakat Menelas aklıyla ve yüreğiyle bunları evirip çevirmekte iken Troyalıların cephesi yürüyüşe geçmiştir: onu Hektor 378/555 sevketmektedir. O zaman Menelas cesedi orada bıraktı, başını çevirerek geri çekildi, insanların ve köpeklerin kargılar, haydalar ve havlamalarla ağıldan kovdukları yeleli bir arslan, donakalan yüreği istemiyerek nasıl avludan uzaklaşırsa, onun gibi. Sarı Menelas, Patroklos'un cesedinden ayrılmıştı. Yarenlerinin grupuna erişinceye kadar, durmadan ve başını çevirmeden, yürüdü. İçi sıkkın, gözleriyle, Telamonoğlu büyük Ayas'ı aradı, çok geçmeden onu gördü: Foebos Apollon'un çılgın bir panik içine atlamış, olduğu yarenleri arasında dolaşıyor, yüreklerini yatıştırıyor, kavgaya cesaretlerini arttırmağa çalışıyordu. Çabuk yanına koştu ve şöyle dedi: Ayas, kardeşçiğim, buraya Patroklos'un cesedi için elden ne gelirse yapalım. Bakalım Ahilleus'a götürebilecek miyiz? Silâhsız! çünkü silâhları tulgası kıvılcım saçan Hektor'un ellerinde. Böyle dedi, ve Ayas alpın yüreğini heyecanla doldurdu. Ayas Sarı Menelas'la beraber, saflar dışındaki savaşçı arasından ayrıldı. Ün salmış silâhlarını soymuş olan Hektor bu sırada, cesedi çekiyordu başını keskin tunç ile omuzlarından ayıracak cesedi yerde sürükliyerek Troya köpeklerine atacaktı, Fakat işte Ayas kuleye benziyen kalkanıyla ilerleyip yaklaşıyordu. O zaman Hektor geri çekildi ve yarenlerine kavuşmak üzere arabasına atladı. Ayas ise geniş kalkanıyla Menoetios oğlunu örttü. Yavrularını ormana götürürken avcılarla karşılaşan dişi arslan nasıl alnını eğerek küçükleri önerse, onun gibi Ayas kahramanı Patroklos'un yanında durmuştu: yanında Ares'in sevgilisi Atreoğlu Menelas vardı; göğsünün içinde ulu bir matemin büyümekte olduğunu duyuyordu. 379/555 O ara, Glaukos Hippolohos oğlu, Lykialıların Hanı, Hektor'a dargın bir gözle bakarak çıkıştı: Hektor, görünüşün çok güzel, ama, kavgaya yararlığın çok daha azdır. Ün salmış şanın, bir savaş kaçağı olduğuna göre hiç bir şeye dayanmıyor, Şimdi düşün bakalım, kendin, yalnız İlion'da doğmuş adamlarınla memleketini ve şehrini nasıl kurtarabileceksin. Bundan sonra tek bir Lykialı senin siten uğrunda dövüsmiyecektir. Çünkü, açık görüyorum, düşmanla, durmadan, canla başla dövüşmekte direnenlerin kadri, kıymeti tanınmıyor. A bahtı kara! dostun ve konuğun Sarpedon'u Argosluların elinde bıraktıktan sonra basit bir savaşçıyı saflarının arasında nasıl tutabilirsin? Sana ve şehrine bunca hizmetleri olan Sarpedonu köpeklerden koruyacak yüreği göstermedin ! Şu saatte, beni dinleyin memleketlerine dönecek Lykialılar olursa. Troyaya ölüm uçurumu açılacaktır. Troyalılarda vatan uğrunda canla başla dövüşmek iç ateşi bulunsaydı Patroklos'u çabuk İlion hisarının arkasına çekebilirdik; ve bir kere Patroklos'un cesedi Priam Hanın sitesine girdikten sonra Argoslular da bize Sarpedon'u ve güzel silâhlarını verirlerdi. Fakat sen kendin, Ayas'ın karşısına çıkmağa, onunla yüz yüze dövüşmeğe cesaret etmiyorsun, çünkü senden daha güçlüdür. Tulgası kıvılcım saçan Hektor da Glaukos'a darılarak şöyle dedi: — Glaukos, susun busun ama, niçin böyle küstahça konuşuyorsun? Sevgili döşlüm! seni düşünce ve duygu bakımından bütün 380/555 Lykialılardan üstün bilirdim. Fakat bu sefer böyle konuştuğunu işittikten sonra tamamiyle fikrimi değiştirdim. Koca Ayas'ın önünde duramadığımı söylüyorsun; kavgadan ve arabalar kargaşalığından korktuğum için değildir bu. Fakat egid kalkanını tutan Zeus'un dileği daima ve her şeyden daha kuvvetlidir; yiğidi bile kaçışa süren ve elinden Zaferi alan odur başka sefer ise cesaret veren ve kavgaya gönderen yine odur. Haydi, sevgili dostum, yanıma gel, bütün gün, senin dediğin gibi gevşek mi davranacağım, yoksa yiğitliği ne kadar ateşli olursa olsun her Danaosluya karşı dövüşüp Patroklos'un cesedini çekebilecek miyim, kendin görürsün. Böyle dedi, ve yüksek bir nâra ile Troyalılara haykırdı. — Troyalılar, Lykialılar ve yakından dövüşmede usta Dardanlılar! Erkek olun, a dostlar! ateşli yiğitliğinizi hatırlayın! Ben de, öldürdüğüm Patroklos'tan soyup aldığım kusursuz Ahilleus'un güzel silâhlarını takınacağım. HEKTOR, ÜSTÜNDE AHİLLEUS'UN SİLÂHLARI KAVGAYA DÖNÜYOR Böyle dedikten sonra Hektor cana kıyan kavgadan uzaklaştı; çarçabuk koşarak, Peleoğlunun ün salmış silahlarını şehre götürmekte olan yarenlere ulaştı, bir yanda durarak silâhlarını değiştirdi: üstünden çıkardığı kendi silâhlarını şehre götürmek üzere adamlarına 381/555 verdi, onların yerine vaktiyle tanrıların Pele'ye verdikleri ölümsüz silahları takındı. Bulut devşiren Zeus, yukarıdan, Hektor'un tanrısal Peleoğlunun silâhlarıyla silâhlandığını görünce, başını sallıyarak kendi gönlüne şöyle dedi: — Hey bahtı kara! ölüm aklına hiç gelmiyor, ölüm ise sana çok yakındır. Önünde bütün kahramanların titrediği bir kahramanın tanrısal silâhlarını takınıyorsun. Onun sevgili ve güçlü arkadaşını öldürdün ve usulsüzce onun başından ve omuzlarından silâhlarını aldın. Fakat şimdilik eline parlak bir zafer, seni bekleyen kadere denk gelecek bir şan vereceğim: kavgadan dönecek Andromahos senden Peleoğlunun ün salmış silâhlarını isteyemiyecektir. Böyle dedi, ve Kronosoğlu kaşlarıyla onaylama işareti verdi. Silâhları Hektor'un boyuna boşuna göre değiştirdi; azgın, korkunç Ares, içine sindi, üyeleri yiğitlikle, güçlükle doldu. Ün salmış müttefiklerine doğru korkunç naralar atarak ilerledi; herkesin gözüne ulu gönüllü Peleoğlunun silâhları içinde parlak ve ışıklı göründü. Birer birer, savaşçıların yanına gelerek ayrı ayrı her birinin savaşçılık iç ateşini alevlendirdi. Onlara kanatlı sözler söyledi: Dinleyin beni, sayısız müttefik boyları ve civar ahalisi! Sizleri uzak memleketlerinizden buraya çağırdığım zaman çokluğu aramamış 382/555 ve buna hacet görmemiştim. Ancak Troyalıların karılarını ve küçük çocuklarını kavga düşkünü Ahaylılara karşı canla başla savunmak için çağrılmıştınız. Bu maksatla durmadan, aralıksız vergiler ve gıdalar çekerek budunun elinde hiçbir şey bırakmıyor, mallarını tüketiyorum; yine bunun için hepinizden yiğitliğinizi sonuna kadar göstermenizi istiyorum. Şu saatte herkes düşmana dönerek, karşı koyacak, sonunda ya ölecek, ya kurtulacak: savaşçılar için kanun budur, Patroklos artık bir ölüden ibarettir; fakat onu her kim at-kısrak terbiyecisi Troyalıların saflarına kadar çekebilirse, her kim Ayas'ı çekilmeğe zorlayabilirse , soykaların yarısını ona vereceğim; şan, şeref de öyle, yarısı onun yarısı benim olacaktır. Böyle dedi, ve hepsi işin ağırlığını duyarak, doğru, Danaoslulara karşı, mızrakları dimdik, yürüdüler. Yüreklerinde Telamonoğlu Ayas'tan cesedini çekmek ümidi vardı; zavallı akılsızlar! Ayas, o cesedin üstünde birçoğunun canına kıyacaktır! O sırada Ayas nârası gür Menelas'a seslenerek şöyle dedi: — Hey sevgili dostum, tanrı büyütmesi, Menelas! Bu dövüşten, benim ve senin, çıkabileceğimizi hiç sanmıyorum. Yakında Troyanın köpeklerini ve kuşlarını doyuracak olan Patroklos'un cesedinden çok, kendi başım için koruyorum. Gözlerimin önünde, Hektor'un bir savaşçılık bulutu ile herşeyi sarıp kapladığını gördüğüm için, başıma ve senin başına felâket geleceğinden korkuyorum: önümüzde ölüm uçurumu açılıyor. Fakat, haydi! Danaos savaşçılarından en cesurları çağır; belki işitip gelen olur. 383/555 Böyle dedi, ve narası gür Menelas itiraz etmedi, hemen, Danaoslulann işitebileceği kadar kadar yüksek bir sesle haykırdı: — Hey dostlar! Argosluların Hanları ve kılavuzları, Atreoğulları Agamemnon ile Menelas'ın yanlarından demosun (milletin) şarabını içenler ve bir budun üzerine hüküm sürmek hakkı olanlar; Zeus'un verdiği şan ve şerefle yaşıyanlar; benim için kavganın şu çok çetin ânında ayrı ayrı isimlerini söylemek çok güç gelen Hanlar; hepsi, kendiliklerinden buraya gelsinler; yürekleri Patroklos'un Troya köpeklerine ziyafet olması düşüncesine katlanmasın, isyan etsin. Böyle dedi, ve en önce çokkoşan Ayas Oile oğlu çağrıyı işiterek düşmana karşı koymak üzere kanlı dövüş meydanına koştu. Ondan sonra İdomene'nin yardımcısı, cana kıyan Enyal'in benzeri Merion koşup geldiler. Bunlardan başka kavga canlandırmağa koşan Ahaylı savaşçıların isimlerini kim hatırlıyabilir? PATROKLOS'UN CESEDİ ETRAFINDA KAVGA Troyalılar yığınla hücum ediyorlardı; başlarında Hektor vardı. Gökten inen yağmurlarla beslenmiş bir ırmağın ağzında kuvvetle akan suyun rüzgârla kabarmış denize çarpmasından gürleyişler işitilir; sahildeki sarp yalçın yarlara vuran dalgalardan tiz sesler çıkar. Yürüyüş halindeki Troyalılardan buna benzer bir uğultu yükseliyordu. Ahaylılar ise, tek bir yürekle, Menoetiosoğlunun cesedi başında dikilip 384/555 kalmışlardı; hepsi, tunç kalkanlarının siperlerine; sığınmışlar; parlak tulgalarına Kronosoğlu koyu bir buğu yaymış, Menoetiosoğlu daha hayatta, Eak torununun seyisi iken, Kronosoğlunun ona karşı hiç bir hıncı yoktur; şimdi de, düşmanları Troyalıların onu köpeklerine yem olarak atmaları ihtimaline nefret duyuyordu; bunun için onu savunmağa yarenleri cesaretlendiriyordu. Hippolohoos, Pelasge Leth'in ün salmış oğlu, cana kıyan dövüş arasında, cesedi, bir ayağının topuğundan, bir kayışla bağlıyarak çekiyordu. Hektor'a ve Troyalılara yaranmak istiyordu. Başına hemen felâket geldi ve bütün gönülleriyle istedikleri halde, kimse onu kurtaramıyacaktı. Telamonoğlu sıkışıklık içinden sıçrayıp onu yakından vurdu, yanaklığı tunçtan tulbasını deşti. Ayas'ın kocaman mızrağı ve çok güçlü eli altında kalın sorguçlu tulga kırıldı, temrenin bileziğinden, kanlar içinde yaradan beyin fışkırdı. Adam olduğu yerde, yiğitliği kırılmış, mıhlandı; ulu gönüllü Patroklos'un ayağını salıvermişti; alın önde, kadavranın üstüne düştü: (memleketi) bitkileri bol Larisa'dan çok uzak, can vermişti. Hektor da hemen parlak mızrağını, Ayas'ın üstüne fırlattı. Ayas vuruşun farkına vararak tunç silahtan korundu; onun yerine ulu gönüllü İfites'in oğlu Skedios vuruldu. Eokalıların en cesur savaşçısı idi. Hektor onu köprücük kemiğinin ortasından deşmiş, tunç temren omuzun altından geçmişti. Adam takırdı ile düştü, üstünde silâhları çınladı. 385/555 O ara Ayas, Hypothoos'u örtmece gelen Forkys'e Fenops'ın yiğit oğluna kargısını fırlattı, karnının ortasına ulaştırdı. Tunç temren zırhın plastronunu yırtarak barsaklara daldı. Adam tozun içine yıkıldı, elleriyle toprağı avuçluyordu. Saflar dışındaki savaşçılar geri çekildiler, ün salmış Hektor da onlarla beraber çekildi. Bunun üzerine Argoslular yüksek bir nâra attılar, ve ölüleri, Forkys ile Hippothoos'un çekerek omuzlarından silâhlarını soydular. O zaman. Troyalılar, Ares'in sevgilileri Ahaylıların baskısı altında, gevşekliğe tutularak, İlion'a kadar çekileceklerdi —Zeus'un isteğinden bile daha önce Argoslular şanı kazanacaklardı, eğer, o anda Zeusoğlu Apollon Epytes'in oğlu Parifos çehresiyle gelip Ene'nin yiğitlik alevini alevlendirmeseydi: — Ene, tanrılar karşı gelseler, yüksek İlion'u kurtarmak için ne yapardınız? Ben yalnız güçlerine, yiğitlerine güvenerek, -sayıca daha az oldukları halde- şehirlerini kurtarmış başkalarını bilirim. Oysaki bugün, Zeus, bizim üstün gelmemizi, Danaosluların kazanmasından daha çok istemektedir. Sizlerse çılgınca korkuya tutulmuş, savaşmaktan kaçıyorsunuz. Böyle dedi, ve Ene yüzüne bakarak okçu Apollon olduğunu bildi. Bunun üzerine haykırarak Hektor'a şöyle dedi: — Hektor, ve siz hepiniz. Troyalı ve müttefik Hanlar, bi/.ım için bugün büyük utanç olur, eğer, Ares'in sevgilileri Argoslularm baskısı altında gevşeklik gösterip yüksek tlion'a çekilecek olursak. Şimdi bir tanrı bana görünüp tanrıların en üstünü Zeus'un kavgada bizim yardımcımız, olduğunu bildirdi. Hemen Danaosluların üstüne 386/555 yürüyelim Patroklos'u rahat rahat gemilerine çekip götürmelerine meydan vermiyelim. Böyle dedi, ve bir sıçrayışta saflar dışındaki savaşçılardan öteye atıldı. Bunun üzerine ötekiler de dönerek yüzlerini Ahaylılara çevirdiler. O ara, Ene, mızrağı ile, Arisbas oğlu Leiokrites'i, Lykomed'in yiğit arkadaşını vurdu. Birdenbire yıkılması Ares'in sevgilisi Lykomed'in yüreğini acıma ile doldurdu. Ölünün yanına gelerek parlak kargısını fırlattı. Silâh insanlar çobanı Hippas'ın oğlu Apiason'un bağrına saplandı, hemen, Peonia'dan gelmiş olan bu kahramanın dizleri çöktü: kavgada, Asterope'den sonra birinci idi. Yıkılması, yiğit Asterope'nin yüreğini acıma ile harekete getirdi. O da canlılıkla Danaoslular üzerine atıldı, fakat geç kalmıştı: kalkanlarıyla uzun bir siper edinmişdi başında dikilip kalmışlardı; hepsi, tunç kalkanlarının siperlerine sığınmışlar; parlak tulgalarına Kronosoğlu koyu bir buğu yaymış, Menoetiosoğlu daha hayatta, Eak torununun seyisi iken, Kronosoğlunun ona karşı hiç bir hıncı yoktur; şimdi de, düşmanları Troyalıların onu köpeklerine yem olarak atmaları ihtimaline nefret duyuyordu; bunun için onu savunmağa yarenleri cesaretlendiriyordu. Hippolohoos, Pelasge Leth'in ün salmış oğlu, cana kıyan dövüş arasında, cesedi, bir ayağının topuğundan, bir kayışla bağlıyarak çekiyordu. Hektor'a ve Troyalılara yaranmak istiyordu. Başına hemen felâket geldi ve bütün gönülleriyle istedikleri halde, kimse onu kurtaramıyacaktı. Telamonoğlu sıkışıklık içinden sıçrayıp onu yakından 387/555 vurdu, yanaklığı tunçtan tulgasını deşti. Ayas'ın kocaman mızrağı ve çok güçlü eli altında kalın sorguçlu tulga kırıldı, temrenin bileziğinden, kanlar içinde yaradan beyin fışkırdı. Adam olduğu yerde, yiğitliği kırılmış, mıhlandı; ulu gönüllü Patroklos'un ayağını salıvermişti; alın önde, kadavranın üstüne düştü: (memleketi) bitkileri bol Larisa' dan çok uzak, can vermişti. Hektor da hemen parlak mızrağını, Ayas'ın üstüne fırlattı. Ayas vuruşun farkına vararak tunç silâhtan korundu; onun yerine ulu gönüllü İfites'in oğlu Skedios vuruldu. Eokialıların en cesur savaşçısı idi. Hektor onu köprücük kemiğinin ortasından deşmiş, tunç temren omuzun altından geçmişti. Adam takırdı ile düştü, üstünde silâhları çınladı. O ara Ayas, Hypothoos'u örtmeğe gelen Forkys'e. Fenops'ın yiğit oğluna kargısını fırlattı, karnının ortasına ulaştırdı. Tunç temren zırhın plastronunu yırtarak barsaklara daldı. Adam tozun içine yıkıldı, elleriyle toprağı avuçluyordu. Saflar dışındaki savaşçılar geri çekildiler, ün salmış Hektor da onlarla beraber çekildi. Bunun üzerine Argoslular yüksek bir nâra attılar, ve ölüleri, Forkys ile Hippothoos'un çekerek omuzlarından silâhlarını soydular. O zaman, Troyalılar, Ares'in sevgilileri Ahaylıların baskısı altında, gevşekliğe tutularak, İlion'a kadar çekileceklerdi -Zeus'un isteğinden bile daha önce-Argoslular şanı kazanacaklardı, eğer, o anda Zeusoğlu Apollon Epytes'in oğlu Parifos çehresiyle gelip Ene'nin yiğitlik alevini alevlendirmeseydi: 388/555 — Ene, tanrılar karşı gelseler, yüksek İlion'u kurtarmak için ne yapardınız? Ben yalnız güçlerine, yiğitlerine güvenerek, -sayıca daha az oldukları halde- şehirlerini kurtarmış başkalarını bilirim. Oysaki bugün, Zeus, bizim üstün gelmemizi, Danaosluların kazanmasından daha çok istemektedir. Sizlerse çılgınca korkuya tutulmuş, savaşmaktan kaçıyorsunuz. Böyle dedi, ve Ene yüzüne bakarak okçu Apollon olduğunu bildi. Bunun üzerine haykırarak Hektor'a şöyle dedi: — Hektor, ve siz hepiniz. Troyalı ve müttefik Hanlar, bizim için bugün büyük utanç olur, eğer, Ares'in sevgilileri Argosluların baskısı altında gevşeklik gösterip yüksek İlion'a çekilecek olursak. Şimdi bir tanrı bana görünüp tanrıların en üstünü Zeus'un kavgada bizim yardımcımız olduğunu bildirdi. Hemen Danaosluların üstüne yürüyelim. Patroklos'u rahat rahat gemilerine çekip götürmelerine meydan vermiyelim. Böyle dedi, ve bir sıçrayışta saflar dışındaki savaşçılardan öteye atıldı. Bunun üzerine ötekiler de dönerek yüzlerini Ahaylılara çevirdiler. O ara, Ene, mızrağı ile, Arisbas oğlu Leiokrites'i, Lykomed'in yiğit arkadaşını vurdu. Birdenbire yıkılması Ares'in sevgilisi Lykomed'in yüreğini acıma ile doldurdu. Ölünün yanına gelerek parlak kargısını fırlattı. Silâh insanlar çobanı Hippas'ın oğlu Apiason'un bağrına saplandı, hemen, Peonia'dan gelmiş olan bu kahramanın dizleri çöktü: kavgada, Asterope'den sonra birinci idi. 389/555 Yıkılması, yiğit Asterope'nin yüreğini acıma ile harekete getirdi. O da canlılıkla Danaoslular üzerine atıldı; fakat geç kalmıştı: kalkanlarıyla uzun bir siper edinmişler, kargılarını birbirlerine çatışmışlardı. Ayas, birer birer dolaşarak hepsine öğütler vermişti: Hepsi ölünün yanında kalacak, ancak yakından dövüşeceklerdi. Gerek Troyalılar ve güçlü müttefikleri gerek Danaoslular arasından ölenler üstüste düşüyordu, toprak kırmızı kanla boyanmıştı. Böyle savaşanlar aleve benziyorlardı, güneşin ve ayın hâlâ var olduğu veya olmadığı söylenemiyordu. Kavga meydanında, Menoetiosoğlunun cesedini saran savaşçılar üzerine koyu bir sis yayılmıştı. Bununla beraber, henüz kusursuz Patroklos'un ölmüş olduğunu bilmiyen şanlı iki savaşçı var idi: Nestor oğulları Thrasimedes ile Antilohos. Nestor'un emriyle, uzak yerlerde savaş- makta olan bu savaşçılar, Patroklos'un hâlâ sağ olup Troyalıların ilk saflarına karşı savaşmakta devam ettiğini sanıyorlardı. Dar bir alan üzerine, iki taraf, ölüyü, bir bu yana bir o yana çekiyorlardı, yüreklerinde ayrı ayrı ümitler vardı: Troyalılar onu İlion'a kadar çekmek, Ahaylılar da koca karınlı gemilere götürmek istiyorlardı; cesedin çevresinde şaşkın ve azgın bir boğuşma sürüp gidiyordu. Tunç cebeli Ahaylılar arasında herkes öyle diyordu: 390/555 — A dostlar! Gemilere dönmek şansız şerefsiz olurdu. Ayaklarımızın altında yer açılsa da içine batsak, şu cesedi at-kısrak terbiyecisi Troyalılara bırakmaktan çok daha iyi olur. Cesedi onlar götürebilirse zafer şanı onlarda kalır. Ulu gönüllü Troyalılar arasında da herkes şöyle söylüyordu: — Dostlar, kaderimizde, hepimiz için şu ölünün etrafında bir vuruşla yok olmak yazılmış olsa bile, boğuşmadan hiçbirimiz ayrılmamalıdır. AHİLLEUS'UN ATLARI MATEM TUTUYOR Aralarında böyle savaşırlarken, büyük bir demir uğultusu sonsuz ether arasından tunç göklere yükseliyordu. Bu ara, Eakoğlunun atları, kavgadan uzak bir yerde duruyorlardı; can yakan Hektor'un kolu altında, arabacılarının toza yuvarlandığını gördükleri andan beri ağlıyorlardı. Automedon, Diore'nin yiğit oğlu, boşuna, onları kamçısıyla okşuyor, veya korkutmak istiyordu; atlar ne Hellespont'a, gemilere doğru adımı atıyorlar, ne de Ahaylıların savaştığı tarafa yürüyorlardı. Orada, çok parlak arabanın yanında, başları toprağa yapışık, hareketsiz duruyorlardı. Gözlerinden 391/555 ateş gibi sıcak yaşlar yere dökülüyor, boyunduruğun iki yanından sarkan sorguç kirleniyordu: atlar arabacıları için matem tutuyorlardı. Atların böyle kederlendiklerini gören Kronosoğlu Zeus onlara acıdı, ve kendi gönlüne şöyle dedi: — Talihsizler, ben ne etmişim de, ölümün ve yaşın dokunamadığı sizleri bir ölümlüye, Pele'ye, vermişim? Siz de bahtı kara insanların çektiği acılardan bir pay alasınız diye böyle yapmış olacağım. Fakat Priamoğlu Hektor ne sizi ne de sanatla işlenmiş arabanızı alıp götüremiyecektir; buna izin vermiyeceğim. Ben sizin baldırlarınıza ve yüreğinize büyük kuvvet vereceğim. Automedon sizi sağ esen koca karınlı gemilere döndürebilecektir. Troyalılara ancak, köprüleri güzel gemilere ulaşıncaya kadar, güneş batıp kutsal karanlık basıncaya kadar öldürmek kudretini vermek istiyorum. Böyle dedi, ve atlara ateşli bir canlılık üfürdü. Yelelerinin tozunu yere silktiler, çabuk giden arabayı Troyalılarla Ahaylıların savaştığı tarafa götürdüler. Automedon, arabanın üstünde, canlanan atlarla beraber, bir akbabanın kazalara hücum ettiği gibi düşman yığınları üzerine atıldı. KAVGANIN TROYALILAR LEHİNE DÖNMESİ 392/555 Patroklos için işte yine, cana kıyan, yürek yakan güyaşları kaynağı bir boğuşma daha başladı. Athene gökten kavgayı alevlendirmek için indi: Gürler sesli Zeus onu Danaosluları cesaretlendirmeğe göndermişti; çünkü tedbirinde bir değişiklik yer alıyordu. Zeus, ölümsüzlerin gözlerine yaydığı ergovanlaşmış, bir gök kuşağı ile nasıl kavganın başlıyacağını veya insanların çalışmalarını durduran ve hayvanları düşündüren kara kışın girdiği bildirirse, onun gibi, tanrıça Athene, Ahaylıların yığınlarına girip savaşçıları birer birer uyandırmak için, böyle ergovanlaşmış bir buğu ile örtülmüştü. En önce, Feniks'in kılığına girerek Atreoğlu şanlı Menelas'ın yanına geldi, Feniks'in zayıflamaz sesiyle şöyle dedi: — Menelas senin için bir utanç ve şerefsizlik olur, eğer bir gün, ün salmış Ahilleus'un sadık arkadaşını Troya hisarının altında köpekler parçalarsa, bunun için bütün gücünle dayan ve yarenlerini cesaretlendir. Narası gür Menelas cevap verdi: — Feniks, benim şanlı atacağım, Athene yetişse de yalnız üstümüze yağan okların azgınlığını bir yatıştırsa, ve gereken gücü bana verse! O zaman gör, Patroklos'un yardımına nasıl hazır olurdum; 393/555 ölümü yüreğimi öyle yaktı ki! Hektor'da alev azgınlığı var, durmadan herşeyi tunçla kırıp geçiriyor: şanı ona Zeus bağışlıyor. Böyle dedi, ve çakır gözlü tanrıça Athene, kendisini bütün tanrılardan ilk olarak andığı için çok sevindi; omuzlarına dizlerine ve göğsüne gereken canlılığı koydu, insanı sokan ve kanını tatlı bulan kara sinek nasıl bir cüretle hücum eder bir türlü uzaklaştırılamazsa tanrıça Menelas'ın kara bağırsaklarını tıpkı onun gibi bir cüretle doldurmuştu. Patroklos'un yanında durarak parlak mızrağını fırlattı. Troyalılar arasında Eetimoğlu Podes isminde, zengin ve yiğit biri vardır; Hektor, iyi bir ziyafet arkadaşı olduğu için onu çok sayar. İşte bu savaşçıyı, Sarı Menelas, kaçmağa davranırken, iç kemerinden vurdu, tunç temreni dibine kadar bastırdı. Podes takırdı ile yıkıldı. Atreoğlu Menelas cesedini Troyalıların saflarından kendi yarenleri grupuna çekti. Apollon, hemen, Hektor'u cesaretlendirmek için Asiades Fenops'un, Abydos'lu konuklarından en sevgilisinin çehresiyle yanaştı, şöyle konuştu: — Hektor, bundan sonra hangi Ahaylı savaşçıyı korkutabilirsin? Öteden beri değersiz bir savaşçı bilinen Menelas'tan şimdi sen kendin bu derece korkuyorsun: bir başına Troyalıların saflarından bir 394/555 kadavrayı çekip götürdü! Hem de senin sevgili bir dostunu, saflar dışında dövüşen cesur bir savaşçıyı, Eetimoğlu Podes'i öldürdü. Böyle demesi üzerine Hektor'u kara bir kaygı bulutu kapladı. Başında alev saçan tulgasıyla saflar dışında dövüşen savaşçılar arasından geçti. O anda, Kronosoğlu da ışınlar yayan saçaklı egid kalkanını eline aldı; İda'lı bulutlarla örttü, gürleyişlerle yıldırımı attı, dağı sarstı, Troyalılara zaferi verdi; Ahaylıları ise panik içine attı. En ilki Beotialı Peneleos bozgun alâmeti gösterdi. Daima yüzünü düşmana çevirdiği için, omuzundan bir kargı ile vuruldu; Polydamas'ın yakından attığı bu kargı kemiği kırmıştı. Hektor da yakında ulu gönüllü Alektrio'nun oğlu Laites'i bileğinden yaraladı, savaşçılık ateşini söndürdü. Laites ürpererek şaşkın ve bitkin bir gözle bakıyor, artık Troyalılarla savaşabilmek ümidini yüreğinde bulamıyordu. O zaman, Hektor, Leites'in arkasına atılırken, İdomene, Hektor'u, zırhının, memeye yakın göğüs ortasından vurdu; fakat uzun mızrak temren bileziğinden kırıldı. Troyalılar bir nâra attılar. Hektor da hemen, ara basının üstünde duran İdomene'ye mızrağını fırlattı. Fakat hedeften biraz kayan silâh, onun yerine, Merion'un yardımcısı ve seyisi Koeran'a değdi. Hektor onu çene kemiğinden ve kulağın altından vurmuştu; temren dişleri kırmış ve dil ortasından doğramıştı. Adam dizginleri ellerinden yere salıvererek arabanın üstünden yuvarlandı. Merion eğilerek dizginleri aldı ve İdomene'ye şöyle dedi: — Şimdi atları kamçıla, güzel gemilere kadar sür, kendin de görüyorsun; artık Ahaylılar için zafer yoktur. 395/555 Böyle dedi, İdomene güzel yeleli atları kamçılayıp koca karınlı gemilere doğru sürdü: içine korku sinmişti. Ulu gönüllü Ayas'la, Menelas da, Zeus'un, herhalde Troyalılara zaferli bir savaş Kazandırmakta olduğunu görüyorlardı. Telamonoğlu büyük Ayas en önce şöyle konuştu: Eyvah! Şimdi, artık bir çocuk bile, Troyalılara, Zeus Atanın tam kendisi yardım etmekte olduğunu anlayabilir. Onlardan her silâh çeken, cesur olsun korkağın biri olsun. Zeus silâhı alıp hedefe ulaştırıyor. Bizim hepimizin silâhlımız işe yere düşüyor, boşuna atılmış oluyorlar. Şimdi kendimiz düşünelim: burada durup cesedi çekmek yolunu mu aramakta devam edelim, yoksa geri dönüp yarenlerin arasına mı çekilelim? Arkadaşlar arasında, acaba, Ahilleus'a gönderecek bir münasibi bulunur mu? Sevgili arkadaşının ölmüş olduğunu öğrenmiş, feci haberi almış olmasını sanmıyorum. Fakat buradan Ahaylılar arasında bir uygunu seçemiyorum, insanlar ve atlar koyu bir pus içinde kalmışlar! Hey Zeus Ata, Ahaylıların oğullarını bu koyu pus içinden, bize aydınlık bir hava yarat; gözlerimiz onları görebilsin; ondan sonra dilediğin gibi, bizi yok edersin. Böyle dedi, ve tanrıların babası dua edenin kederli gözyaşına acıdı hemen pusu, sisi dağıttı; güneş ışıldadı, bütün kavga meydanı gözlere göründü. O zaman Ayas narası gür Manelas'a şöyle dedi: 396/555 — Şimdi, Zeusbüyütmesi Manelas, bir bak, ulugönüllü Nestor'un oğlu Antilohos'u seçebiliyormusun? Eğer sağ ise git, onu Ahilleus Alpın yanına gönder, en iyi dostun ölmüş olduğunu haber versin. ANTİLOHOS'UN AHİLLEUS'A GÖNDERİLMESİ Böyle dedi, ve nârası gür Menelas itiraz etmedi; hemen yüreği sıkkın, Patroklos'tan uzaklaştı; içinden ise Ahaylıların korkuya tutulup cesedi düşmana bırakmasından kaygılanıyordu, iki Ayas'a ve Merion'a seslenerek şöyle dedi: — Hey iki Ayaslar, Argosluların Hanları ve sen Merion! şimdi Patroklos'un, sağ iken, ne kadar yumuşak huylu olduğunu hatırlayın: herkese güler yüz göstermesini bilirdi. Fakat şu saatte ölümün ve kederin pençesindedir. Böyle dedi, Sarı Menelas, ve ayrılırken her tarafa göz gezdirdi. Gökte uçan kuşlardan gözü en keskin sayılan kartal ne kadar yukarda olursa olsun, sık yapraklı çalılık içinde yuva yapan tavşanı görür, çabuk üstüne atılarak canına kıyar. Senin de, tanrısal Menelas, etrafa gezdirdiğin keskin gözlerinle yarenlerinin kalabalık grupu içinde Nestoroğlunu aramakta idin. Az sonra onu sol kanadın en uzak saflarında gördün: yarenlerini yatıştırıyor ve savaşa cesaretlendiriyordu. O zaman Sarı Menelas ona yaklaşarak şöyle dedi: 397/555 — Antilohos, Zeus büyütmesi, gel de, hiç olmaması gerekir olan, yürek yakan haberi öğren. Sen kendin de anlıyorsun, sanıyorum: tanrı Danaoslular üzerine felâketi yöneltiyor: zafer Troyalılara verilmiştir! işte, Ahaylıların en yiğit savaşçısı, Patroklos öldürülmüş, Danaosluların saflarında büyük bir gedik açılmıştır. Sen şimdi, gecikmeden, koş, gemilere git, Ahilleus ile konuş: belki o, acele davranırsa, ölünün çıplak cesedini gemisine alabilir -çıplak: çünkü silâhları, tulgası kıvılcım saçan Hektor'un ellerindedir.- Böyle dedi, ve haberi işiten Antilohos, şaşkına çeviren acı bir kaygı içinde kaldı; uzun zaman tek bir kelime söyliyemedi, gözleri yaşla doldu. Böyle iken Menelas'ın emrine itaat ederek seyirtti; silâhlarını kusursuz dostu Laodohos'a verdi, o da duynakları kalın atları gereken yöne çevirerek sürdü. AHAYLILAR PATROKLOS'UN CESEDİNİ ALDILAR Peleoğlu, Ahilleus'a, güzleri yaşla dolu, fena haberi götürmek üzere kavgadan ayrılan Antilohos'un savaştığı saflarda büyük bir gedik açılmıştı; tanrı büyütmesi Menelas, yardımlarına kendi koşmağa karar veremedi, onlara tanrısal Thrasymedes'i gönderdikten sonra kahraman Patroklos'un yanına döndü; koşarak Ayaslara yaklaştı, şöyle dedi: — Aradığımızı, gemilere doğru, ayağına çabuk Ahilleus'a yolladım. Fakat onun, Hektor'a karşı öfkesi ne kadar büyük olursa olsun, 398/555 hemen şimdi buraya geleceğini sanmıyorum. Silâhsız, Troyalılarla savaşamadı. Şimdi düşünüp ne yapacağımızı kararlaştırmak bize düşer: cesedi çekip götürmeğe çalışacak mıyız? Yoksa kendimizi düşünerek, Troyalıların uğultulu kargaşalığından uzaklaşacak, ölümden, ecelden kaçacak mıyız? Ona Telamonoğlu büyük Ayas cevap verdi: — Söylediğin çok iyi söylenmiştir, şanlı Menelas. Haydin, Merion'la sen, ikiniz, çabucak, ölünün altına kayıverin, onu kaldırıp savaşın dışına götürün. Biz de ikimiz, iki adaşlar, arkada kalıp yürekleri bir Troyalılar ve Hektor'la savaşırız. Biz, yanyana, eskiden de azgın Ares'e karşı koyardık. Böyle dedi, ötekiler ölüyü yerden çok yükseğe kaldırdılar. Troyalılar Ahaylıların ölüyü aldıklarını görünce bir nâra attılar, hücuma kalktılar. Genç avcılar önünde, yaralı bir yaban domuzunu kovalıyan köpekler onu paralamak hırsıyla koşarlar, fakat canavar gücüne güvenip geri dönerse köpekler gerileyip her yana saçılırlar. Tıpkı bunun gibi, Troyalılar, yığınla, hiç durmadan düşmanı kovalıyor, kılıçları ve iki temrenli kargılarıyla hırpalıyorlardı; fakat Ayas'lar dönüp onlara kafa tutunca, hemen renkleri değişti, ve artık hiç biri ölüyü ellerinden almak için ileriye adım atmağa cesaret etmedi. 399/555 Ahaylılar inatçı bir ateşlilikle cesedi kavgadan uzağa, kocakarınlı gemilere doğru kaçırıyorlarken önlerinde azgın bir savaş gelişiyordu. Bir şehre kasteden yangın birden nasıl fışkırır, alevler sarar, evler geniş bir aydınlık içinde nasıl yanıp kül olurken korkunç bir rüzgârla ateş daha çok yayılırsa, tıpkı bunun gibi, yürüyüş halinde olan Ahaylıların önünde atların ve silâhlı insanların uğultusu, lakırdısı, yükseliyordu. Dağın bir patikası boyunca, kalın bir mertek veya büyük bir geminin omurga direğini taşıyan katırların yürekleri nasıl terden ve yorgunluktan bitkin bir halde düşerlerse, Ahaylılar (Menelas ile Merion) öyle inatçı bir ateşlilikle Patroklos'un cesedini taşıyıp götürüyorlardı. Arkalarında Ayas'lar iyi tutunmuştu. Ovaya uzanmış ağaçlı bir yer dağdan gelen coşkun selleri nasıl durdurursa, cesedi taşıyanların arkasında Ayas'lar Troyalıların akınına karşı öyle siper oluyorlardı. Troyalılardan ikisi, Ankisoğlu Ene ile ün salmış Hektor gene Ahaylıların arkasını hiç bırakmıyorlardı. Bir alay küçük kuş çaylağın yaklaştığını görünce nasıl ölüm korkusu sesleriyle kaçışırsa, onun gibi, Ene ile Hektor önünde genç Ahaylılar ölüm naraları atarak kaçıyorlardı. Danaoslular bozgun haline gelince hendeğin etrafından bir çok güzel silâhlar düşüyordu, bununla beraber kavga dinmek durmak bilmiyordu. 400/555 ŞAN : XVIII AHİLLEUS PATROKLOS'UN ÖLUMUNU ÖĞRENİR Onlar alevli ateş gibi savaşırken ayakları çabuk Antilohos, haberci olarak Ahilleus'un yanına gitmişti. Onu, yüksek burunlu gemilerinin önünde buldu: Oturmuş, olanı biteni düşünüyor ve çok titizlenerek ulu gönlüne şöyle diyordu: — Eyvah! Orada neler oluyor? Ahaylılar niçin gemilerin yanında böyle kakışıyorlar, ovada da hırpalanıyorlar? Yüreğimde öteden beri kaygılar var: Bir gün annemin bana haber verdiği fena işleri şimdi tanrılar gerçekleştirmiş diye korkuyorum. O zaman demişti ki; ben hayatta iken, Mrymidonların en yiğidi Troyalıların vuruşları altında güneşin ışığından ayrılacak! Şüphem kalmıyor artık: Menoetios'un yiğit oğlu ölmüştür. Yaman adam! Ben, ona tembih etmiştim: Her şeyi yakıp bitiren ateşi uzaklaştırdıktan sonra gemilere dönsün. Hektor'a karşı kavgaya girişmesin. Yüreği ve aklı ile bunları düşünmekte iken, ün salmış Nestor'un oğlu sıcak gözyaşları dökerek yanma geldi, fecî haberi verdi: — Eyvah! Pele'nin kahraman oğlu! Hiçbir zaman olmaması gereken yürekler yakıcı haberi öğreneceksin. Patroklos yerde yatıyor, cesedi için boğuşuluyor —cesedi çıplak: Çünkü silâhları tulgası kıvılcım saçan Hektor'da,— THETİS, OĞLUNU TESELLİ ETMEĞE GELİYOR Böyle dedi; ve Ahilleus'u kara bir acı bulutu kapladı. İki eliyle ocağın külünü alıp başına döktü, güzel yüzüne bulaştırdı. Nektardan kaftanında şimdi siyah küller vardı. Kendi de boylu boyunca tozun içine serildi. Halayıklar, —Ahilleus ile Patroklos'un kavgalardan aldığı kadınlar— yürekleri yaslı, haykırarak ve koşarak kahraman Ahilleus'un etrafını sardılar. Hepsi dizlerinin bağı çözülmüş, iki elleriyle göğüslerini dövüyorlardı. Antilohos da gözyaşları dökerek ve yüreği yanık Ahilleus'un iki elini tutarak figan ediyordu: Demir bıçakla boğazını keser diye korkuyordu. Ahilleus yüksek bir feryat ile inledi, tanrıça annesi, deniz uçurumları dibinde, ihtiyar babasının yanından işiterek o da figana koyuldu. Hemen denizin uçurumlarından Nere kızları çıkarak Thetis'i her yandan sardılar, denizin dibinde mağara bunlarla doluydu: İşte Glako, Thalia, Kymodoke, —Nere Speio, Thoe, büyük gözlü Halie—, Kymothoe, Aktea Limnoreia, Melite de, İare de, Agave de—, Doto, Proto, Feruse ve Dynamene, Doris, Panope, ün salmış Galatea, — Nemertes, Apseudes, ve Kallianasa— Klymene, İanire ve İanassa, — Maisa, Orithye, ve örgüleri güzel Amathye—... bütün Nere kızları göğüslerini dövüyorlardı; feryat ve figana Thetis başlamıştı: 402/555 — Dinleyin beni, Nere kızları, kardeşlerim! Beni dinliyerek yüreğimi yakan kavgaları öğreneceksiniz. Vah bana! Bir kahramanın talihsiz anasıyım! Güçlü, kudretli bir savaşçıyı, kahramanların en büyüğünü dünyaya getirdim, genç bir fidan gibi büyüttüm, sonra, iki yandan karınlı gemilere, İlion'a, Troyalılara karşı savaşmak üzere gönderdim. Bundan sonra, onu, Pele'nin sarayında görüp bir daha karşılayamıyacağım! Hayatta oldukça, gözleri güneşin ışığını görebildikçe kaygılar içinde kalacak ve ben yanına gidip hiç bir yardımında bulunamayacağım. Kavgadan uzak yaşıyorken, şimdi yeni bir büyük kedere uğramış; yanına koşup anlamak istiyorum. Böyle diyerek mağaradan çıktı. Öbür kızlar da gözyaşları içinde, arkasından, yarılan deniz dalgasına atıldılar. Bitkileri bol Troya iline yetişince, birer birer, kıyıya, Myrmidonların karaya bağlanmış sayısız gemilerin yanına çıktılar. Ağır hıçkırıklarla ağlıyan Ahilleus'u her yandan sardılar. Hanım annesi yüreği yakan bir ah çekerek yanına geldi, başım kucakladı, figan ederek şu kanatlı sözleri söyledi: — Çocuğum, niçin ağlıyorsun? Konuş, benden hiçbir şey gizleme. Ellerini göğe kaldırmış, dua etmiştin: Ahaylıların bütün oğulları sana olan ihtiyacı duysunlar, şerefsiz bir kadere uğrayıp gemilerin pupalarına çekilsinler, işte her şey Zeus'tan nasıl diledinse öyle oldu. Ağır bir hıçkırıkla ayağına çabuk Ahilleus cevap verdi: 403/555 — Anam, bütün bunları Olympos'lu tanrı benim için başarmış. Fakat benim sevgili arkadaşım, dostlarımdan en çok değer verdiğim, benim ikinci özüm, Patroklos ölmüş, bundan sonra ben hayattan nasıl bir tad alabilirim? Onu kaybettim. Hektor, onun, şaşılacak derecede güzel silâhlarını da soyup almış. Tanrılar, seni bir ölümlünün yatağına koydukları gün, o silâhları Pele'ye şanlı armağanlar alarak vermişlerdir. Keşke olduğun yerde, deniz tanrıçalarının ortasında kalaydın. Pele de bir ölümlü kadını bulur, eşi olarak evine götürürdü! Lâkin oğlunun yok olmuş görüp yürekten yaslanmak senin de nasibin imiş. Fakat Hektor silâhımla vurulup ölmedikçe, Menoetios oğlu Patroklos'u öldürmek cinayetinin diyetini ödemedikçe, benim de gönlümde artık yaşamak, insanlar arasında kalmak arzusu kalmamıştır. Thetis de, gözyaşları dökerek şöyle dedi: — Dediğine göre, çocuğum, ölümün yakındır, çünkü Hektor'dan sonra senin de ölmen hazırlanmıştır. Buna karşı ayağına çabuk Ahilleus coşkun bir titizlikte cevap verdi: — Hemen şimdi, öleyim bari, çünkü arkadaşımın ölümüne hiçbir çare bulamamak kaderde varmış! Vatanından uzak öldü, ve ben felâketi uzaklaştırmak için yanında bulunamadım. Bugün, açık açık belli ki, artık vatanımın sahillerini göremiyeceğim, nasıl ki ne Patroklos için, ne de tanrısal Hektor'un vuruşları altında yüzlerle düşen yarenlerim için kurtuluş ışığı olamadım. Ahaylılar arasında —Mecliste olsa bile— bir yük gibi bekledim kaldım. En akıllı görünen bir insanı 404/555 azgın coşkunluğa sokan kavga, atışma, öfke hissi, tanrılar ve kavgada hiç eşim yok iken, gemilerin yanında hareketsiz, boş insanlar arasından yok olsun. Öfke, bir duman gibi insanların göğsünü doldurduğu zaman, balın dildeki tatlılığından daha tatlı gelir. Beni, budunlar çobanı Agamemnon, böyle bir öfkeye sokmuştu. Fakat geçmişe geçmiş deyip geçelim; yüreğimizi göğsümüzde bastıralım. Bugün, sevdiğim başı yok eden adamla, Hektor'la görüşmeliyim, ölüme ise, Zeus ve öbür ölümsüz tanrılar ne zaman vermek isterlerse, o zaman kavuşurum. Güçlü kudretli Herakles bile ölümden kaçınamamıştır: Kronosoğlu Zeus'un da sevgilisiydi. Onu da kader ve Here'nin insafsız öfkesi yenmiştir. Kaderimde varsa beni de ölmüş, yere serilmiş göreceklerdir. Fakat bugün, büyük bir şan kazanmak istiyorum. Şimdiden derin kederli Troyalı ve Dardanlı kadınlardan birçoğu iki elleriyle nazik yanaklarından akacak yaşları silmeğe, ağır hıçkırıklarla ağlamağa hazır olsunlar; hepsi, kavgadan uzak kalmanın fazla uzamış olduğunu anlasınlar. Bana şefkatin ne kadar büyük olursa olsun, beni kavgadan alıkoymağa çalışma: Çünkü seni dinleyecek de değilim. O zaman, gümüş ayaklı tanrıça Thetis şöyle cevap verdi: — Evet, çocuğum, dediğin doğrudur: Bitkin bir halde olan yarenleri ölüm uçurumundan uzaklaştırmak istemek fena bir şey değildir. Fakat senin parlak tunç silâhların Troyalılardadır. Tulgası kıvılcım saçan Hektor onları, övünerek omuzlarında taşıyor; fakat, böyle uzun zaman övünemiyecek: Ölüm ona çok yakındır. Böyle iken, Ares savaşma daha dalma; benim gidip geri dönmemi bekle. Şafakla, güneş doğarken, dönüp Hefaestos Hanın hazırlıyacağı silâhları getireceğim. 405/555 Böyle dedi ve oğlundan yüzünü deniz kardeşlerine çevirerek şöyle dedi: — Şimdi sizler, geniş denizin koynuna dalın; baba konağına gidip deniz ihtiyarını görün, ona herşeyi söyleyin. Ben yukarı Olympos'a ün salmış sanatçı Hefaestos'a gidiyorum; oğluma ün salmış, alev saçan silâhlar verip vermiyeceğine bakacağım. Böyle dedi, ve hemen Here kızları denize daldılar, gümüş ayaklı Thetis de, oğlu için şanlı silâhlar aramak üzere Olympos'a gitti. HİLLEUS BİR NÂRA İLE TROYALILARI PANİK İÇİNE ATTI Thetis, Olympos'a doğru giderken, Ahaylılar şaşılacak derecede yüksek bir uğultu içinde cana kıyan Hektor'un önünde kaçıyorlar, gemilerine ve Hellespont'a (Çanakkale denizine) ulaşıyorlardı. Güzel dolaklı Ahaylılar artık Ahilleus'un seyisi Patroklos'un cesedini atılan silâhlardan kaçıramıyorlardı. Şimdiden, düşman ordusu ve arabaları ve yiğitlikte aleve benziyen Priamoğlu Hektor onlara yetişmişti. Arkadan gelen Hektor, üç defa cesedi ayaklarından tutmuştu, kendine çekmek arzusu ile yanıyor, aynı zamanda Troyalıları yüksek naralarla azarlıyor; üç defa da iki Ayas ateşli bir yiğitlikle onu ölüden uzaklaştırmışlardı. Hektor, bahadırlığına güvenerek, şimdi boğuşa atılıyor, az sonra da durup bir nâra atıyordu, fakat bir adım bile geri 406/555 kaçmıyordu. Ve nihayet cesedi kendine çekerek büyük bir şan kazanmak üzere iken yel ayaklı İris koşarak, Olympos'tan gelmiş, Peleoğlu'na silâhlanmasını emretmişti. Bundan Zeus'un ve öbür tanrıların haberi yoktu; onu yalnız Here göndermişti. Yaklaşarak Ahilleus'a kanatlı sözler söyledi: — Kalk, Peleoğlu, en ürkütücü erkek! Patroklos'un yardımına koş; gemilerin önünde, onun için, kanlı bir boğuşma devam etmektedir. Bir taraf ölünün cesedini savunuyor, öbür taraf —Troyalılar— onu çekip rüzgârların dövdüğü İlion'a doğru iletmek için çabalıyorlar. Onu çekmek için en büyük azgınlığı Hektor gösteriyor. Yürekten düşündüğü: ölüyü ele geçirince başını nazik boynundan ayırıp kazıklar şebekesinin üstüne asmaktır. Haydi, kalk, artık yerde yatma. Patroklos'un Troya köpeklerine ziyafet çekileceğini hatırla da yüreğine kaygısı sinsin. Başı kesilmiş, parçalanmış olarak ölüler arasına giderse senin için ne büyük bir utanç lekesi olur. Ayağına çabuk tanrısal Ahilleus ona cevap verdi: — Tanrıça İris, seni bana haberci olarak hangi tanrı gönderdi? Yel ayaklı İris cevap verdi: — Beni Here, Zeus'un şanlı karısı gönderdi. Yukarıdaki tepelerde tahtını kuran Kronosoğlu'nun ve yukarı Olympos'ta oturan ölümsüzlerin bundan haberleri yoktur. 407/555 Ayağına çabuk Ahilleus cevap vererek şöyle dedi: — Nasıl edeyim de kanlı boğuşa gideyim! Benim silahlarım onlarda. Anam ise, Olympos'a giderken, kendi dönünceye kadar, silâhlanmamak tembihinde bulundu: Hefaestos'tan bana ün salmış silâhlar getirmek üzere yola çıkmıştı. Ben de, kendim, hangi savaşçının silâhlarını takınabileceğimi göremiyorum. Olsa olsa, bir Ayas Telamonoğlu'nun kalkanı var. Fakat, eminim, şu saatte Ayas, düş- manın ilk saflarında Patroklos'un cesedini savunmak için parlak mızrağı ile savaşmaktadır. Yel ayaklı çevik İris cevap verdi: — Biz de iyi biliyoruz, senin silâhların başka ellerdedir. Fakat, böyle, olduğun gibi, hendeğe kadar git, Troyalılara görün Bakalım, korkuya tutularak savaşmaktan vazgeçerler, ve şu saatte bitkin bir halde olan Ahaylıların nefes almasına fırsat verirler mi? Savaş içinde nefes almak için çok az bir zaman yeter. Böyle dedi, ve yel ayaklı İris ayrılıp gitti. Zeus'un sevgilisi Ahilleus da kalktı. Şanlı omuzlarına, çakır gözlü tanrıça Athene gelip saçaklı egid kalkanını attı. Sonra, tanrıçaların en tanrısalı alnını bir altın hâle ile süsledi ve vücudundan ethere kadar yükselen çok parıltılı bir alev fışkırttı. Kahraman, hisarı geçerek hendekte durdu; Ahaylıların arasında, annesinin akıllı tenbihine uyarak, karışmadı. 408/555 Orada durup bir nâra attı, Pallas Athene de ayrıca sesini yükseltti. Hemen, Troyalıların saflarında, anlatılmaz bir kargaşalık görüldü. Canlara kıyan düşmanların bir şehri sararken çaldıkları borazan sesi nasıl çın çın öterse Eakoğlu'nun attığı nâra böyle ötmüştü. Bu sesi işittikleri gibi yürekleri korku heyecanı içinde kaldı. Atlar, doğmak üzere olan kargıları önce duymuş gibi, arabaları kaçış yönüne çevirdiler! Ulu gönüllü Peleoğlu'nun alnından pırıldıyan ateşi gören arabacıların aklı başlarından gitti. Tanrısal Ahilleus hendeğin üstünden üç defa çok yüksek nâra attı; Troyalıların en şanlı müttefiklerinin yüreği altüst oldu. Orada da savaşçıların en iyilerinden on iki kişi, kendi arabalarından yuvarlanarak ve kendi kargılarıyla vurularak öldüler. Ahaylılar sevinç içinde, Patroklos'un cesedini uzaklaştırarak bir yatağa yatırdılar. Yarenleri etrafını sarıp figan ediyorlardı. Arkadan, onlarla birlikte, ayağına çabuk Ahilleus, sıcak gözyaşları dökerek yürüyordu. Az önce, atlarıyla ve arabasıyla, kavgaya gönderdiği —ve dönüşünü karşılamıyacağı— sadık arkadaşı Patroklos'u, şimdi bir sedye üzerine yatırılmış, sivri tunç ile vurulmuş görüyordu. Büyük gözlü Here Sultan, yorulmaz güneşin Olceanos'a doğru yürüyüşünü hızlandırdı; güneş battı, ve tanrısal Ahaylılar canlara kıyan savaşı, kimseyi esirgemiyen kavgayı durdurdular. TROYALILARIN DERNEĞİ Troyalılar da canlara kıyan kavgadan ayrıldılar, arabalardan tez ayaklı atları çözdüler, ve akşam yemeğini düşünmeden Dernek olarak toplandılar. Fakat bu Dernekte ayakta duruyorlardı; korkuya 409/555 tutulmuşlar, kimsede oturmak cesareti kalmamıştı: Bu kadar uzun zamandan beri kavgadan çekilmiş olan Ahilleus yeniden görünmüştü! Dernekte, en önce, Panthoosoğlu, çok tedbirli Polydamas konuştu. Yalnız o, hem geçmişi, hem geleceği görüyordu. Hektor'un arkadaşı ve yaşıtıdır. İkisi aynı gece doğmuştu. Fakat biri fikir vermede, ikincisi kargı fırlatmada, çok daha üstündü. İyi düşünerek konuştu: — İşleri her yönden iyi düşünün, dostlar! Kendi hesabıma, hemen şehre çekilmeği, tan ağramasını ovada ve gemilerin yanında beklememeği öğütlerim. Hisarlarımızdan çok uzaktayız. Bu adam, tanrısal Agamemnon'a küskün iken, Ahaylılarla savaşmak bizim için çok daha kolaydı. Ben de, iki yandan karınlı gemileri ele geçirmek ümidiyle, oralarda savaşmaktan hoşlanırdım. Fakat şimdi ayağına çabuk Peleoğlundan çok korkuyorum. Azgın yüreği ovada kalmak istemiyecektir, çünkü orada, Ahaylılarla Troyalıların cepheleri arasında Ares'in azgınlığından müsavi pay almak fırsatı vardır. Şehrimizi ve karılarımızı almak için savaşmak istiyecektir. Beni dinleyin, şehre doğru dönelim, çünkü sonunda bu olacaktır. Şu saatte, ayağına çabuk Peleoğlu'nu kutsal gece durduruyor, ama yarın, silâhlı olarak bizi burada yakalarsa, en yüksek yiğitliğini hissettirecektir; bizden kaçışanlardan, İlion'a ulaşabilenler bahtiyar sayılacaktır. —Şeytan kulağına kurşun!— Birçoğunu köpekler parçalıyacak, akbabalar yiyecektir. Şimdilik bizi biraz kaygılandırsa da, gerektiği kadar bir kuvvet ayırıp bütün gece agora meydanında bırakalım; şehri, hisarları, kuleleri yüksek kapıları, bu kapılara takılan uzun, cilâlı, iyi bağdaştırılmış kanatları koruyacaktır. Sonra, tan ağarır ağarmaz, baştan ayağa silâhlanmış olarak, hisarların üstünde, sağlam yerlerimizde duralım. Eğer Ahilleus gemilerden kalkıp şehri zorlamağa kalkarsa, kavga ona çok pahalıya oturacaktır. Atlarını, duvarlarımızın altında, şuraya buraya koşturarak yormuş olacak, akşama yine gemilere dönmek zorunda kalacaktır. Hiçbir zaman Troya'yı hücumla 410/555 zorlamağa yüreğinde cesaret bulamıyacak, şehri yakıp talan edemiyecektir: Daha önce, bizim tez ayaklı köpeklerimiz onu paralıyacaktır. Tulgası kıvılcım saçan Hektor, ona yan bakarak şöyle dedi: — Polydamas, hoşuma gidecek bir dil kullanmıyorsun. Demek ki, yine şehre çekilip kapanmamızı öğütlüyorsun, öyle mi? Hisarların arkasında sıkışıp kalmaktan daha bıkmadın mı? Vaktiyle, bütün ölümlü insanlar, Priam'ın şehri için, çok zengin, altınla ve tunçla dolu olduğunu söylerdi; fakat saraylarımızın hazineleri bugün bomboştur. Büyük Zeus hıncını bize gösterdiğinden beri nice değerli ihtiyarlar satılmış, Frygia'ya veya sevgili Meonia'ya feda edilmiştir! Şu saatte, düşünüşü dolambaçlı Kronosoğlu, benim gemilerin yanından zafer şanı kazanmamı ve Ahaylıları denize kadar sürmemi istemiştir; saf adam, sen artık demos (halk) içinde sakın bu yolda konuşma; hiç bir Troyalı bu fikirlerin arkasından gidecek de değildir; ben buna yol veremem. Şimdi, haydin, benim dediğim gibi yapalım: Önce, bütün ordu içinde, akşam yemeği birlikler arasında hazırlanıp yensin; aynı zamanda bekçilik tertibatı alınsın; herkes uyanık otursun. Bir de kendilerini rahatsız edecek derecede fazla malları olanlar varsa, bu malları toplayıp getirsinler, demos içinde, herkese yedirsinler. Her Troyalının bu mallardan pay alması, onları Ahaylılara bırakmaktan çok daha iyidir. Fakat, sabah, tan ağarır ağarmaz, baştan ayağa silâhlı olarak, gemiler arasında ateşli Ares'i uyandıralım. Eğer tanrısal Ahilleus, gerçekten savaşı gemilerden uzaklaştırmak niyetinde ise, kendi bilir! Acısını çekecektir. Ben korkunç sesli kavgadan kaçacak değilim; onun karşısında duracağım; bakalım, hangimiz büyük zaferi kazanacak: Ben mi, o mu? Enyal (Ares) herkes için birdir: Çok defa öldürmeğe gelen, öldürülür. 411/555 Hektor böyle konuştu. Troyalılar onayladılar. Saf adamlar! Pallas Athene akıllarını başlarından almış. Onlar için zararlı olan Hektor'un fikrini kabul ettiler, iyi öğüdü veren Polydamas'ın tarafını hiçbiri tutmadı. AHİLLEUS, PATROKLOS'UN CESEDİ ÜZERİNDE AĞLIYOR Troyalılar akşam yemeğini ordu içinde yediler. Ahaylılar ise bütün gece Patroklos'un cesedi üstünde hıçkıra hıçkıra ağladılar. Peleoğlu da uzun bir ağıta başladı, cana kıyan ellerini arkadaşının koynuna koyarak durmadan figan etti. Hıçkırıkları arasında Myrmidonlara şöyle diyordu: — Eyvah bana! Kahraman Menoetios'a, o gün, konağında, güven vermek için ağzımdan ne boş sözler kaçırmışım! Opont'a, oğlunu, şan içinde, İlion'u yıkıp talan etmiş, şeref ganimetleri almış olarak geri getireceğimi vâ'detmiştim. Fakat insanların tasarladıklarını Zeus başa çıkartmaz. Kader istiyor ki, her ikimizin kanıyla Troya'nın toprağı kızarsın. Benim de ihtiyar araba sürücüsü Pele, dönüşümü görmiyecek, konağında beni karşılamıyacak; annem Thetis de öyle; buranın toprağı beni de alıkoyacak. Fakat, Patroklos, ben senden sonra toprağın altına gireceğimden, seni gömmeden önce senin canına kıyan Hektor'un başını ve silâhlarını buraya, sana getireceğim, ve seni yakacak ateş öbeğinin önünde, en parlak Troya oğullarından on ikisinin boğazını keseceğim: Ölümün beni öyle bir öfkenin içine atmıştır. 412/555 Ahilleus böyle konuştu, ve yarenlerine ateşe büyük bir üç ayaklı koymalarını emretti; tez elden Patroklos'un üstünü örten kan yıkanmalıydı. Hemen alevli ateş üzerine üç ayaklı banyo kazanını koydular, su ile doldurdular ve altına bol bol odun dizdiler. Tunç kazan içinde su kaynadıktan sonra, cesedi yıkadılar, pırıl pırıl bir yağ ile ovdular, yaralarını dokuz yıllık bir merhemle doldurdular; sonra bir yatağa yatırdılar; başından ayaklarına kadar yumuşak bir çarşafla ve kare bir beyaz kumaşla örttüler. Sonra, bütün gece, ayağına çabuk Ahilleus'un etrafında, Myrmidonlar Patroklos'un üstünde inliye hıçkıra ağladılar. O zaman Zeus, karısı ve kızkardeşi Here'ye seslenerek şöyle dedi: — Sonunda dileğine erdin, büyük gözlü Here Sultan; ayağına çabuk Ahilleus'u ayağa kaldırdın. Sanki başları saçlı Ahaylılar senden doğmuş, öyle davrandın. Büyük gözlü Here Sultan cevap yerdi: — Korkunçların en korkuncu, Kronosoğlu, neler söylüyorsun? İnsan ölümlü iken, ve ölümsüzlerden çok daha az şey bilirken, onlardan biri, başka biri hakkında tasarladığını yapmak için elinden geleni arkasında bırakmıyor; ben ise doğuşça ve senin karın ölümsüzlerin ve ölümlülerin babası Kronosoğlu'nun karısı olmakla, kendimi tanrıçaların birincisi sayıyorum; kinimi oynatan Troyalıların felâketini niçin bütün kudretimi kullanarak hazırlamıyayım? 413/555 THETİS, HEFAESTOS'UN YANINDA Onlar böyle söyleşirken, gümüş ayaklı Thetis, Hefaestos'un yok olmaz, yıldızlı, baştanbaşa tunçtan, paytak bacaklının parlak bir eseri olan konağına geldi. Onu körükleri arasında terlemiş, didinmiş, işlere dalmış buldu. Gümüş ayaklı tanrıça Thetis'i ün salmış Topal'ın karısı Güzel Haris karşıladı; elini tutarak ve bütün isimleriyle anarak şöyle dedi: — Thetis, uzun entarili, sevgili ve saygıdeğer Thetis, seni evimize hangi rüzgârlar attı? Evvelden buralara pek uğramazdın. Az beri gel, konukluk armağanları sunayım. Tanrısal Haris, böyle dedi, Thetis'i baş tarafa getirerek gümüş çivili, sanatla işlenmiş, güzel bir koltuğa oturttu. Sonra ün salmış sanatçı Hefaestos'a seslendi: Hefaestos, çabuk buraya gel, Thetis'in sana ihtiyacı var!» Hefaestos, hemen, örsünden ayrıldı, körüklerini ocaktan çekti, kullandığı âletleri bir gümüş kutuya koydu, bir süngerle yüzünü, boynunu, kollarını sildi, elinde uzun bir bastonla, topallıyarak yürüdü. Thetis'e yaklaştı, bütün isimleriyle anarak şöyle dedi: 414/555 — Evimize hangi rüzgârlar attı, uzun entarili Thetis, sevgili ve saygıdeğer Thetis? Evvelden, bize pek uğramazdın? Kafanda ne varsa, söyle bana; gönlüm onu elimden gelirse ve yapılabilir bir şeyse hemen yapmamı emrediyor. Bunun üzerine, Thetis, gözyaşları dökerek şöyle dedi: — Hefaetos, Olympos'ta oturan tanrıçalar arasında, Kronosoğlu Zeus'un bana çektirdiği, bu derece katlanmaz kaygılara uğramış bir başkası var mıdır— Deniz tanrıçalarından yalnız beni bir ölümlüye Eakoğlu Pele'ye verdi. Birçok tiksintilerle yatağına girdiğim ölümlü, şimdi, konağında, acı ihtiyarlıktan bitkin, yatıyor. Bu adamdan bir oğlum oldu; onu doğurdum ve kahramanlardan kahramanı büyüttüm. Bir taze fidan gibi besleyip büyüttükten sonra, koca karınlı gemilerle, İlion'a, Troyalılara karşı savaşmak üzere gönderdim. Onun, bir daha, Pele'nin konağına döndüğünü göremiyecektim. Hayatta bulundukça, güneşin ışığı altında yaşadığı müddetçe ise acı kaygılar içinde bulunuyor da hiçbir yardımım dokunamıyor. Ahaylıların ona şeref payı olarak seçip verdikleri kızı, Agamemnon Han çekip elinden aldı. Bu yüzden yüreği sıkkın oturup vakit geçirmekte iken Troyalılar üstün basarak Ahaylıların gemilerine kadar sürmüşler; Argos'un ihtiyarları, oğluma, birçok hediyeler teklif ederek kavgaya karışmasını istemişler. O zaman, kendi gidip felâketi uzaklaştırmağa yanaşmamışsa da, kendi yerine Patroklos'a silâhlarını giydirmiş, emrine çok sayılı bir de birlik vererek kavgaya göndermiş; bütün bir gün Skees kapıları önünde dövüşmüşler; Patroklos düşmanı çok hırpalamış ve hücumla İlion'u almak üzere iken, Apollon yetişmiş, saflar dışındaki boğuşmada Menoetios oğlunu öldürerek şanı Hektor'a vermiş. İşte bunun için, dizlerine kapanarak yalvarmağa geldim: Sadık arkadaşı Troyalıların eline 415/555 geçince kendi silâhları kayıp olan bu talihsiz oğluma bir kalkan, bir tulga, topukluklarıyla güzel dolaklar ve bir zırh cebe vermek ister misin? Oğlum şu saatte, toprağa serilmiş, ruhu acılar içinde yatıyor. Ün salmış topal cevap verdi: — Korkma, yüreğin bunun için kaygılanmasın; ürkütücü kader yetiştiği zaman onu ecelin elinden kaçırmak istediğim için, istediği güzel silâhları hazırlıyacağım: Öyle silâhlar olacak ki, onları bütün görecek olanlar hayran kalacaklardır.