29 Eylül 2009 Salı

refik halit karay - öykü inceleme örneği

refik halid karay'dan trajik bir memleket öyküsü: çözümleyici yazın eleştirisi ve bir ıstırap tahlili: 'ayşe'nin yazgısı" : aysu erden : 05112001




Giriş

Çözümleyici yazın eleştirisi yazınsal bir metni oluşturan iki ana öğe arasında var olan mantıksal ilişkiyi saptama ve inceleme işlemlerini gerçekleştirir. Sözkonusu bu öğeler şöyle sınıflandırılabilir (Erden, 1993:88)

(a) Kurmacayı oluşturan yüzeysel yapılar (dil kullanımları)
(b) Yüzeysel yapıların gerisinde yatan anlam, ileti ve okuyucuda yaratılmak istenen etki.

Diğer bir deyişle, çözümleyici yazın eleştirisi yazınbilimin en belirleyici özelliğidir ve yazınsal metinleri oluşturan kuralları keşfetmeye yöneliktir. Öyküler yazınsal metinlerdir. Öykülerde, yüzeysel sözdizimi düzleminde bulunan dil ve yapı kullanımlarından (sözcük, sözcük öbeği, tümcecik, tümce, paragraf) hareketle, onların derin yapılarında yatan amaç, tasarım, tek bir dramatik etki ve yaratıcılığa ulaşmak olasıdır. Çünkü bir öyküdeki her sözcük, sözcük öbeği, tümce ve bunların çeşitli bileşimleri derin yapıda gizli ve yerleşik olan kimi anlamlara işaret etmektedirler.

Öykü yazarlarının dil kullanımları gerek kendilerinin gerekse içinde yaşadıkları ve birer parçası oldukları toplumun gündelik yaşam ve birer parçası oldukları toplumun gündelik yaşam ve davranış biçimlerini, inançlarını, sorunlarını, düşünce tarzlarını, duygu birikimlerini, kavramlarını, üzüntülerini, yaşama bakış açılarını ve toplumdaki farklı kesimlerin (etnik, kültürel, marjinal, kırsal, ekonomik vb.) birbirleriyle olan ilişkilerini yansıtır. Aslında dil-kültür-toplum ilişkisini çok iyi bilen yazarlarımızdan biri olan Refik Halid Karay'ın Memleket Hikayeleri'nde yer alan öyküleri için, Agah Sırrı Levent, sözkonusu öykülerin "Anadolu'yu ve orada yer alan yerli tipleri özel havası içinde o zamana kadar görülmemiş bir canlılık ve aydınlıkla" bize tanıttıklarını, Refi Cevad Ulunay ise, Karay'ın "hiçbir siyasal inanç gözetmeden bütünüyle insanların acılarını" incelediğini ve onun öykülerinin "ayrı ayrı birer ıstırap tahlileri" olduklarını yazmaktadırlar (Memleket Hikayeleri, 16. Basım: 10).

Refik Halid Karay'ın Memleket Hikayeleri'nin 16. Baskısında sırasıyla Prof.Dr. Sabri Esad Siyavuşgil, Nihad Sami Banarlı ve Hakkı Suha Gezgin'in şu sözleri de yer almaktadır:

"…o hikayeler, bugün, Anadolu'nun insan ve sosyal hayatı üzerine yazılmış ve yazılacak en azametli psikoloji ve sosyoloji eserlerinden daha etraflı, daha derin, daha dolu ve daha gerçek geliyor" (Siyavuşgil:9).
" 'Memleket hikayeleri' Türk edebiyatında Anadolu'nun ilk hakiki hikayeleridir. Anadolu 'Memleket Hikayeleri'nde bütün gerçek varlığı ve iç dünyasıyla karşımıza getirilmiştir " (Banarlı: 10).
"…Bunlarda, yazıldığı çağın manzarası, psikolojisi, mantığı, iç ve dış varlığı ile bütün memleket yaşar" (Gezgin: 10).

Refik Halid Karay'ın dili konusunda ise İsmail Habib Sevük şunları yazmaktadır.

"…Mizahcı, hikayeci, düzyazıcı (nesir) gazeteci; ne olursa olsun Refik Halid'in en büyük gücü olan güzel bir silahı var: Dili oynak, aydınlık, pürüzsüz bir İstanbul Türkçesi" (Nesin: 198).

Yöntem

Yapısalcı yazın eleştirmenlerinden Todorov'un okuyucunun öykülerle ilgili beğeni ve değerlendirme yeteneklerini geliştirmeye yönelik çözümleyici eleştiri yöntemi daha ziyade sözdizimsel düzeydedir. Ona göre öyküde üç düzlem vardır (Hawkes, 1977: 96).

1. İçerik (Anlamsal düzlem: Konu)
2. Yapısal birimler ve bileşimleri (Sözdizimsel düzlem) - Bu düzlemde öykü düzenini oluşturan şu birimler öncelikle incelenmelidir:

(a) Kişiler
(b) Kişileri niteleyen özellikler
(c) Kişilerin gerçekleştirdikleri eylemler.

3. Öyküde özellikle kullanılmış sözcükler, sözcük öbekleri ve bunların işleyişleri (sözel düzlem) - Bu düzlemde önermeler arasındaki ilişkilerin incelenmesi önem kazanmalıdır:

(a) Zaman içinde süreklilik gösteren ilişkiler
(b) Sebep-sonuç belirten mantık ilişkileri
(c) Belirli mekanlarda gerçekleşen ilişkiler

"Ayşe'nin Yazgısı"

Refik Halid Karay'ın "Ayşe'nin Yazgısı" adlı trajik öyküsüne Todorov'un eleştiri yöntemi şu şekilde uygulanabilmektedir:

1. İçerik
Ayşe ile annesi çok fakir ve perişan bir halde yıkık, korkunç, harabeye dönmüş ve terkedilmiş bir köşkte bekçi gibi yalnız başlarına yaşamaktadırlar. Hergün antikacıların evine hizmetçilik yapmaya giden annesinin evde bulunmadığı yağmurlu bir günde, annesinin hizmetçilik yaptığı zengin ailenin 19 yaşındaki oğlu avdan dönerken Ayşe ile annesinin yaşamlarını sürdürdükleri harabeye sığınır. Ancak evde iş yapan Ayşe'yi yarı çıplak, pejmürde bir kılıkta gören genç avcı ona tecavüz etmek ister. Ayşe kendini savunurken, ayağı yanlışlıkla kayan avcı yere düşer, başını taşa çarpar ve ölür. Ayşe avcının köpeğini de öldürmek zorunda kalır ve her ikisinin cesedini sürükleyerek ahıra götürür ve gömer. Bir ay içinde avcı ile köpeğinin kaybolması çevrede unutulur. Bir ay sonra, bu kez de genç bir köylü annesinin evde bulunmamasını fırsat bilerek eve girer ve Ayşe'yi taciz eder. Ancak Ayşe bu köylüyü de avcıyı düşürüp öldürdüğü gibi öldürmemek, tekrar acı ve üzüntü çekmemek için korunmasız kendini bırakır.

2. Yapısal birimler ve bileşimleri

(a) Kişiler

Öykünün başkişisi Ayşe, ona karşıt olan kişiler ise doğa, toplum ile avcı ve köylünün kişiliklerinde simgelenen toplum ve erkeklerdir. Ayşe ile avcı arasında bir tür diyalog oluşur. Aslında öyküdeki kişilerin tümü okuyucuya yazarın 3.şahıs tekil anlatımıyla aktarılmaktadır. Öyküde annenin çok fakir olması ve her gün kızını yıkıklıkta yalnız bırakarak hizmetçiliğe gitmesi, ana kızın yalnızlık ve itilmişlikleri, toplumca farkedilmemişlikleri Ayşe'nin trajik yazgısının temellerini oluşturan en önemli etkenlerdir. Öte yandan Avcının ölümü sözkonusu yazgıyı geliştirerek zirveye çıkarmakta, genç köylünün tacizi ise trajik yazgıyı geri dönüşü olmayan bir yola sokarak trajik sonuca ulaştırmaktadır. Ayşe'nin yazgısının kökenleri, nedenleri, ulaştığı zirve ve sonucu, aslında, öykünün giriş, sorun, gelişme, zirve ve çözümden oluşan yapısıdır, kurgusudur.

(b) Kişileri niteleyen özellikler

Öyküde ana kızın içinde yaşamakta oldukları köşk yazar tarafından öykünün karanlık atmosferini yansıtmak ve Ayşe'yle annesinin nasıl bir tuzak içinde bulunduklarını göstermek amaçlarıyla özellikle kişileştirilmektedir. Dolayısıyla da öyküdeki harabe köşk, ayrı bir öykü kişisi olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır.

ÖRNEK 1: Bundan kırk sene önce, kimbilir nasıl bir eğlence fikrine hizmet için yapılmış, fakat o zamandan beri kullanılmayan bu ev, yıkık duvarları, çökmüş çatısı, dökülmüş kafesleri, her taraftan ayrılmış sıvalarıyla eski bir mezar gibi ölümü düşündüren bir hal almıştı. Onda her ilişen bakışı korkutan bir renk, her geçene: "Siz de, herkes de benim gibi olacaksınız, yıkık duvarlar, kirli yosunlu, eğri bir taş; üzerinde eşinen bir iki köpek, o kadar!…" diyen bir ses vardı (Karay: 171).

Ayşe'nin fiziksel özellikleri, cinselliği ve giyimi ile ilgili şu bilgileri vermektedir yazar:

ÖRNEK 2: … bembeyaz buruşukluklarla büzülmüş olan ellerinin her hareketinde saçlarına, çıplak bacaklarına….fırlıyordu; …soluk entarisini pembe etine yapıştırıyordu (Karay: 172).

ÖRNEK 3: … fistanı benek benek çıplak vücuduna yapışıyordu (Karay: 173).

ÖRNEK 4: … iki iri siyah gözün lezzetle bakışları… (Karay: 173).

ÖRNEK 5: … vahşi bir utanç içinde kaçtı (Karay: 173).

Öte yandan genç avcının nitelikleri öyküde şöyle verilmektedir:

ÖRNEK 6: … başında kalpak, arkasında aba vardı. Kolunda asılı duran tüfeğin namlusu…(Karay: 174).

ÖRNEK 7: … on dokuzunu bulmamış bu soluk, sıska vücudu taşıyabilecek… (Karay: 172).

Doğa karanlıktır, ıslaktır, çamurludur ve çok acımasızdır. Genç köylünün ise fiziksel ve kişisel özellikleri öyküye hiç yansıtılmamaktadır.

(c) Kişilerin gerçekleştirdikleri eylemler

Karay'ın öyküsünde doğa da ayrı bir kişilik olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Doğa öykünün başkişisini olumsuz yönde sarıp sarmalayan, ona hiçbir kaçış yolu bırakmayan farklı bir karşıt kişi görevini yüklenmektedir. Karay'ın Ayşe'nin karanlık yazıgısını hazırlayan faktörlerden biri olarak gördüğü doğa hakkındaki dil kullanımı, öyküde, yine, cansız varlıkların kişileştirilmesi şeklinde görülmektedir:

ÖRNEK 8: Kuyunun yanındaki incir ağaçları bu yıkıntının eksiğini tamamlıyor, her yıl daha fazla kuvvetlenerek nankör dallarıyla eve yaslanıyordu (Karay: 172).

ÖRNEK 9: … Gök şiddetle çatladı, incirin yapraklarında bir gürültü koştu…Bir kenarda yanan odunların gittikçe parlayan ışığı kirli sularda altın menevişlerini gezdiriyordu (Karay: 173).

ÖRNEK 10: … Bir mezar gibi karanlığı kendine bakıyor gördü (Karay: 174).

Örneklere bakıldığında doğadaki olgu ve cansız nesnelerin kişileştirilerek özneler haline dönüştürüldükleri ve öykünün başkişisine karşıt kişiler olarak görev yaptıkları ve şu eylemleri gerçekleştirdikleri görülmektedir:

- Gelene geçene seslenen bir harabe (örnek 1)
- Nankör dallarıyla harabeye yaslanan ve onu destekleyen incir ağacı (örnek 8)
- Menevişlerini kirli sularda gezdiren yanık odunlar (örnek 9)
- Mezar gibi bakan karanlık (örnek 10)

İçinde yaşadığı karanlık yıkıntı ve acımasız doğayla çepçevre sınırlanarak hareket olanağını yitiren Ayşe'nin gerçekleştirdiği eylemlerden kimileri ise öyküde aşağıdaki şekilde belirmektedir.

ÖRNEK 11: Ayşe nalınlarını sürükleyerek bahçedeki çamaşırları topladı…ocağın ateşini çekti, yağmuru bekledi… Ayşe bir ses duydu, pencereye koştu…bir erkek gördü…anladı…sordu…utanç içinde kaçtı…korkarak bağırdı…kapıya yaklaştı…aralıktan baktı…korktu…fırladı…cesedi kaldırmayı düşündü…kuvvet duydu…iğrenerek ellerini sürdü…onu çevirdi…deli gibi pencereye koştu…çukur kazdı…cesedi oraya sürükledi…duraksadı…bıraktı…gübre ile üzerini örttü…ıslanmıştı. Mutfağı temizledi, ocağa tencereyi astı…fasulyeleri attı. Anasını bekledi…gübre çekti…ölü gibi uyudu…başını çevirdi…köylüyü gördü…gözlerini kapadı, onu da düşürmemek, öldürmemek, o üzüntü ve acıyı bir daha çekmemek için korunmasız kendini bıraktı (Karay: 172-176).

Görüldüğü üzere bu karanlık, dar ve vahşi ortamda Ayşe'nin gerçekleştirdiği eylemler (bekledi - duydu - koştu - gördü- anladı- sordu- baktı- korktu- fırladı - düşündü - kazdı- örttü - uyudu - bıraktı) şeklinde bir kısır döngü oluşturmaktadır ve Ayşe'ye herhangi bir çıkış noktası bırakmamaktadır.

Öte yandan Ayşe'nin karanlık yazgısının değişmezliğini zirveye çıkaran ve aniden bu ortama giren genç avcının gerçekleştirdiği eylemler ise öyküde şöyle sıralanmaktadır:

ÖRNEK 12: …kulübesine sığınmıştı…dedi. Kapıyı açmasını söyledi. Yola bakıyordu…gördü…şehvetini kışkırtan bir etki duydu…atıldı…ayakları kaydı… devrildi…ölünün açık duran gözleri…kendi kendine kapandı (Karay: 173-174).

Avcının eylemleri bir hız ve yön içermekte ve olayları zirveye ulaştırmaktadır: (sığınmıştı-dedi- söyledi- bakıyordu- gördü - duydu- atıldı-kaydı-devrildi). Daha sonra ortaya çıkan genç köylü ise avcının yarım bıraktığı işi ve yazgıyı şu eylemlerle tamamlamaktadır: (gördü-düşündü-koştu-atladı).

ÖRNEK 13: … Ayşe'nin anasını çalışmaya gider gördü…kızını düşündü…koştu…atladı (Karay: 175-176).

3. Öyküde özellikle kullanılan dil birimleri ve bunların işleyişleri (zaman- nedensellik - mekan ilişkileri)

(a) Zaman içinde süreklilik gösteren ilişkiler

Öyküde her iki olayın (avcının ölümü ve genç köylünün gelmesi) gerçekleşmesi arasında bir aylık bir zaman dilimi vardır. Ancak avcının ölümü ile gömülmesi arasındaki zaman sadece bir gündür.

ÖRNEK 14: Ertesi gün, sabahtan akşama kadar ahırda kalıp derin bir çukur kazdı. Ali Beyle köpeğini oraya sakladı. Üzerlerine gübre çekti ve gece vücudunun yorgunluğu yardımıyla fikri uyuşmuş ölü gibi uyudu (Karay: 175).

ÖRNEK 15: Bir ay sonra, genç bir köylü, yolda Ayşe'nin anasını çalışmağa gider gördü. O anda evde yalnız kalan kızını düşündü (Karay: 175-176).

Ayşe sabahtan akşama kadar ev işi yapmaktadır. Ancak avcıyla köpeğinin cesetlerini saklaması tüm gününü alır. Gece boyunca ise uyur. Bir ay sonra ölenlerin kaybolması unutulmuştur bile. Bir ayın sonunda köylünün Ayşe'nin annesinin evden çıktığını görmesi ile kızı düşünmesi, kararını vermesi ve uygulaması aynı anda ve ardarda gerçekleşir. Zaten Ayşe artık karşı koymamaya kararlıdır. Büyük bir olasılıkla da köylü kızın yalnız kalmasını kollamaktadır.

(b) Sebep-sonuç belirten mantık ilişkileri

Ayşe'nin yazgısı toplum dışına itilmişliğinin, yalnızlığının, fakirliğinin ve korunmasızlığının bir sonucu olarak belirli bir yönde gelişmiştir. Doğal olayların ve nesnelerin de acımasızlığı onu sınırlamakta ve yazgısına mahkum etmektedir. Ayşe sanki içiçe girmiş üç ayrı çember içinde sıkışıp kalmıştır. Önce, uzaktan sisler içinde gözlediği ve seyrettiği ancak hiç tanımadığı dış dünya; Toplum. Daha sonra da dış dünyanın çevrelediği vahşi, acımasız doğa. En sonunda da içinde yaşadığı mezar gibi karanlık yıkıntı. Yazar, Ayşe'nin uzaktan izlediği dış dünyayı şöyle betimlemektedir:

ÖRNEK 16: Uzakta, bir yönde denize doğru çoğu zaman sisler buğular içinde kalan şehir görünüyor, geniş bir çiftlik arazisi olan öbür yönünde, ilerideki dağlara kadar ise bir ağıl bile göze çarpmıyordu (Karay: 172).

İşte Ayşe'nin yazgısını hazırlayan nedenler, başkişinin böylesine soyutlanmış, itilmiş ve yazıgısına mahkum edilmişliğinden kaynaklanmaktadır. Toplum onun farkında bile değildir. Günün birinde o topluma ait iki gerçek insan, iki erkek birden onun dünyasına girerler. Ayşe dış dünyayı ve onları ancak kapı aralığından seyretmekle yetinmekte, onları anlayamamakta, ancak her nedense onlara yine de ilgi duymaktadır:

ÖRNEK 17: Ayşe kapının aralığından onu seyrediyordu. Erkek dönünce kızı orada açık açık kendine bakar gördü; iki iri siyah gözün bakışlarından bir şey; gururunu, şehvetini kışkırtan bir etki duydu (Karay: 173).

(c) Belirli mekanlarda gerçekleşen ilişkiler

Öyküdeki olay toplumun çevrelediği vahşi bir doğanın tam ortasındaki yıkık bir köşkte gerçekleşmektedir. Örnek 1'de de görüldüğü üzere sözkonusu köşk yıllarca önce "bir eğlence fikrine hizmet için yapılmış"tır. Diğer bir deyişle, bu köşk, bir zamanlar, Ayşe'yi dışlayan, onun varlığının farkında olmayan dış ve gerçek dünyanın (toplumun) bir parçasıdır. Aslında gerek Ayşe, gerekse eski köşk aynı yazgıyı paylaşmaktadırlar. Her ikisi de, toplumun dışladığı ancak herşeye rağmen geçit vermezcesine, kaçış olasılığı tanımazcasına çepeçevre sardığı, boğduğu bir ortamda iç içe yaşam savaşı vermektedirler.

Sonuç

Karay'ın "Ayşe'nin Yazgısı" adlı öyküsünün derin yapısında varolan amaç, tasarım, tek dramatik etki, yaratıcılık ve çok anlamlılık gibi olgulara, öykünün yüzeysel sözdizimi düzlemindeki yazara özgür dil kullanımlarından yola çıkılarak farklı bir bakış açısından ulaşılabilmektedir. Karay bu öyküsünde başkişinin yazgısının nasıl örüldüğünü, başkişinin yalnızlığını, itilmişliğini ve soyutlanmasını, daha ziyade, [kişi+eylem] belirten dil yapıları kullanarak belirtmektedir. Yazar aslında [sıfat+kişi] belirten dil kullanımlarına (tasvir) da başvurmakla birlikte kişilerin gerçekleştirdikleri eylemler ağırlık kazanmaktadır. Öyküde doğa ve doğaya ait nesneler de yazar tarafından kişi olarak kabul edilmektedirler. Öykünün [kişi + eylem] ağırlıklı yapısını aşağıdaki gibi sınıflandırmak olasıdır:

1. [Doğa + eylem]
- Evin seslenişi
- İncir ağacı ve ev dayanışması
- Yağmur yağması
- Sis basması

2. [Başkişi + eylem]
- Evişlerinin yapılması
- Savunma
- Dışdünyayı seyretme
- Ölümü gizleme (cesetleri gömme)
- Uyuma
- Boyun eğme

3. [Avcı + eylem]
- Eve sığınma
- Taciz etme
- Ölme

4. [Köylü + eylem]
- Annenin evden çıkmasını farketme
- Eve girme
- Taciz

Ayrıca öyküde ölüm ve ölümü çağrıştıran sözcükler/yinelenen anahtar dil kullanımları olarak ortaya çıkmaktadırlar:

ÖRNEK 18: …Bu ev…eski bir mezar gibi ölümü düşündüren bir hal almıştı (Karay: 171).

ÖRNEK 19: … Her tarafı titreyerek önce oyun sanmak istediği bu yatışta bir ölü hali gördü (Karay: 174).

ÖRNEK 20: Bu pis sularda Ali Beyin çatlamış beyninden sızıyordu. O artık bir ölü idi (Karay: 174).

ÖRNEK 21: Bu pislenmiş cesedi ortadan kaldırmayı düşündü (Karay: 174).

ÖRNEK 22: Ölünün açık duran gözleri bu davranışla kendi kendine kapandı (Karay: 174).

ÖRNEK 23: Gece vücudunun yorgunluğu yardımıyla fikri uyuşmuş ölü gibi uyudu (Karay: 174).

ÖRNEK 24: Ölünün cebindeki saat daha işliyordu: Onu alıp almamak için durakladı (Karay: 175).


KAYNAKÇA

Cumhuriyet Döneminde Türk Mizahı (1973). "Refik Halid Karay (1886-1965)" Hazırlayan: Aziz Nesin, İstanbul: Akbaba Yayınları. Ss: 197-221.

Hawkes, Terence (1977). New Accents, Structuralism and Semiotics. London: Methuen Co. Ltd.

Karay, Refik Halid (16. Basım) "Ayşe'nin Yazgısı". Memleket Hikayeleri. İstanbul: İnkılap Yayınları. Ss: 171-176