29 Eylül 2009 Salı

türk edebiyatı 7

Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Fuzuli ve Su Kasidesi.Naat türü.
Amaç: Fuzuli’nin sanatçı kişiliğini göstermek, kaside türünü açıklamak.
Araç: Ders kitabı, Su Kasidesi
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Dersin İşlenişi:
SU KASİDESİ
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.)
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir.)
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki tüylere benzetemez. )
Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.)
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)
Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser istiyorlar.)
Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)
Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.)
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun.)
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi (yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından) kurtarabilir.)
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.)
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su
(Su Hz. Muhammed’in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.)
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. Muhammed’in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.)


Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su meydana çıkarmıştır.)
Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
(Hz. Peygamberimiz’in mûcizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su
(Mihnet günü Ensâr’a parmağından su verdiğini (bir mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su, düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)
Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan) yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.)
Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na’tının zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) derman bilirler.)
Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc’da Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)



Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.)
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, (ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.)
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su (damlası) gibi birer inci olmuştur.)
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı) döktüğü zaman,)
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)

Değerlendirmeler:







Planın İşlenişine İlişkin Görüşler:






Bülent Demiryapan



Uygundur.


Okul Müdürü



Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Tasavvuf Kavramı, Tasavvufî Edebiyat
Amaç: Tasavvuk düşüncesinin genel özelliklerini ve hümanist yaklaşımını kavratmak
Araç: Ders kitabı, tasavvufla ilgili ansiklopedi maddeleri
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Dersin İşlenişi:

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır.

İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.
Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir. Kalbi dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir. İçinde yaşadığımız âlemin esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz? Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir? İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır.
Tasavvufa göre her şeyin kaynağı Tanrı’dır. Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin yansımasıdır. Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır. İnsanlar da Tanrı’nın birer parçasıdır. İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle aslında gurbete gönderilmiştir. Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır. O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine hayran olanlara âşık denir. Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra, tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu, dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir.
Bunlardan Hoca Ahmet Yesevî (Öl.1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağıdır. Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk Tasavvuf edebiyatının XIII. yy.da temelleri atılmıştır. Bu edebiyat, Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır.
Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle anlatmış olmasıdır. XIII asrın ikinci yarısıyla XIV. Asrın başlarında yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir. Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her üçünde de etkili olmuştur. Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir.

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir.
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî düşünceyi yaymaktır. Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini, felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır. Bunda anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur.
Tekke şairlerinin çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Onlar dinî inançları yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı, cenneti vb. sevdirmekle yaymışlardır.
Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.

Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.

Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir.



Önemli temsilcileri:

13. yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (Divan, Risaletün-nushiye)

14. yy: Âşık Paşa

15. yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî

16. yy: Pir Sultan Abdal


Değerlendirmeler:





Planın İşlenişine İlişkin Görüşeler:






Bülent Demiryapan





Uygundur.



























Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Klasik Edebiyatın genel özellikleri
Amaç: divan edebiyatının genel özelliklerini göstermek,
Araç: Ders kitabı, Edebiyat ansiklopedileri
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Dersin İşlenişi:

Klâsik Türk Edebiyatı
Divan Edebiyatı başlangıçta iki yabancı gelenek olan Arap-Fars (özellikle Fars) edebiyatları geleneğine dayanarak kurulmuş, zaman içinde taklidi aşan Osmanlı terkibi ve üslûbuna ulaşarak millî edebiyat hüviyetini kazanmıştır.
Klâsik Türk edebiyatı gibi Batı tesirinde gelişen Türk edebiyatı da zamanla kendi benliğini kazanmıştır. Doğuş ve gelişme serüvenleri birbirine benzer.
İslâmîyet’in yerleşmesi sürecinde oluşmaya başlayan bir edebiyattır. Bundan dolayı konuları arasında din, Allah, peygamber, tasavvuf vb. önemli bir yer tutar.
13-19. yüzyıllar arasında ürün veren bu edebiyata şairlerinin şiirlerini “divan” adı verilen yazmalarda toplamaları dolayısıyla Divan edebiyatı denir.
Bu edebiyat, medrese kültürüyle yetişen aydın şairlerin Arap ve İran edebiyatını örnek alarak oluşturdukları klâsik bir edebiyattır. Zamanla bu taklit sona ererek özgünlük yakalanmıştır.
Klâsik Türk edebiyatı, eski Türk edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı diye de adlandırılır.
Aydın tabaka, yüksek zümre edebiyatı denmesinin sebebi bu edebiyatı yapanların ve ona ilgi gösterenlerin seçkin çevrelerden oluşu olarak gösterilir. Bu bir iddiadan öteye gitmiş değildir.
Klâsik edebiyatta nesirden çok nazım önemlidir. Nesirde de nazım unsurları (seci, ahenk vb) kullanılmıştır. Nesirdeki dil nazma göre daha anlaşılmazdır.
Bu edebiyatta şekil ve muhteva bakımından belirli kalıplar vardır: güzellik anlayışı, mecazlar...
Tezkireler, şairlerin hayatlarını anlatan ve şiirlerinden örnekler veren eserler olarak bu edebiyatın tarihinin ve başarısının vesikalarıdır.

Divan Şiirinin Başlıca Özellikleri

Divan şiirinin kökleri İslâm öncesi Arap şiirine dayanır.

Bu şiir tarzı İslâmiyet’ten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin katkısı ile önce Arapçada, daha sonra Farsça ile Doğu ve Batı Türkçelerinde, en sonra da Hint Müslümanlarının yazı dili olan Urducada gelişmiştir.

Nazım birimi genel olarak “beyit”tir. Dört ve daha fazla dizeden oluşan bentler de kullanılmıştır.

Ölçü aruz ölçüsüdür. Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır.

Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri Fars edebiyatı aracılığıyla Arap edebiyatından alınmıştır.

Kelime ve kelime grupları yönünden Arapça ve Farsçadan oldukça çok etkilenmiştir. Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanmışlardır.

Redif ve kafiyeye önem verilmiştir. Göz için kafiye esastır, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.

Şiirlerin (kasideler ve mesneviler hariç) belli bir adı yoktur. Şiirin sonunda şairin mahlası (takma adı) geçer.

Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır.

Şiirlerde genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça güzelliğine önem verilir. Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde konu bütünlüğü vardır.

Sanat için sanat ön plândadır.

Anlam da söyleyiş de son derece önemlidir. Bu yüzden söz sanatları bolca kullanılmıştır.

Konular genellikle gerçek hayattan uzaktır. Aşk, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap, övgü ve din gibi konular en çok işlenen konulardır. Soyut konular işlenir.

Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır. Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır. Boyun servi; kaşı keman; çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır.

Divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur. Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir.

Divan şairleri Fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır. Bundan dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur.

Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar.

Divan şairi daima aşıktır. Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir. Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır. Bu sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez.

En başarılı ve tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir.


Değerlendirmeler:






Planın İşlenişine İlişkin Görüşler:







Bülent Demiryapan


Uygundur.






Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Klasik Edebiyatın genel özellikleri
Amaç: Divan nesrinin genel özelliklerini göstermek; sade-orta-süslü nesir örneklemelerini kavratmak.
Araç: Ders kitabı, Edebiyat ansiklopedileri
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Dersin İşlenişi:

Divan Nesri

Divan edebiyatında nesre inşa, nesir yazana münşi, nesirlerin toplandığı eserlere münşeat denir. Nesir türündeki eserler; tarihler, münşeat, tezkireler; ilmî, dinî ve ahlâkî eserlerdir.

Divan nesri üç bölümde incelenir:

Sade Nesir
Halk için yazılan sade anlatımlı nesirlerdir.

Bu nesirle halka yönelik masal, efsane, öykü, destan, dinî ve tasavvufî konular anlatılır.

Aşıkpaşazade Tarihi, Mercimek Ahmet’in Kabusname’si, Kul Mesut’un Kelile ve Dimne çevirisi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bu nesrin önemli örnekleridir.

Orta Nesir

Tarih ve bilim kitaplarında gördüğümüz nesirdir. Ustalık göstermek amacı güdülmediği hâlde dili sade nesirden ağırdır. Katip Çelebi’nin bazı eserleri ve Naima’nın kendi adıyla anılan tarihi bu nesre örnektir.

Süslü ve Sanatlı Nesir

Seciler (düz yazıda kafiye), söz ve anlam sanatları, bağlaçlarla uzayıp giden cümleler bu nesrin ayırıcı özelliğidir.

Dili, yabancı söz ve tamlamalarla yüklüdür.

Sanatçı bu nesirle ustalığı göstermeye çalışır.

Süslü nesir, ahlâk ve felsefe konularını işler ve bazı mektuplarda görülür.

Sinan Paşa’nın Tazarruname’siyle Veysî ve Nergisî’nin nesirleri bu türün örnekleridir.

Nesir Türleri:

Münşeat: Mektuplar ve düzyazı örnekleri.
Tarih: Tarihî olayları anlatan eserler. Örn: Naima, Neşrî...
Siyer: Peygamberimizin hayatı ve savaşları.

Tezkire: Çeşitli sınıftan meşhur insanların, özelikle şairlerin biyografileri. Örn: Ali Şir Nevai, Mecalisün-nefais; Lâtifî, Tezkire; Sehî, Tezkire; Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretüş-şuara...

Surname: Büyük düğün törenleri.

Gazavatname: Çeşitli kahramanların savaşları.

Seyahatname: Gezi yazıları Örn: Evliya Çelebi, Seyahatname (17. yy.).

Hilye: Peygamberimizin iç ve dış özellikleri.


Değerlendirmeler:





Planın İşlenişine İlişkin görüşler:





Bülent Demiryapan





Uygundur.





























Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Tanzimat ve Tanzimat Edebiyatı
Amaç: Tanzimat’ın getirdiklerini göstermek, Tanzimat edebiyatının genel özelliklerini kavratmak
Araç: Ders kitabı, Edebiyat ansiklopedileri.
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Dersin İşlenişi:
Çağdaş Türk Edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin hızlandığı, yapılan yeniliklerin başarıya ulaşamadığı, batıya yönelme gereğinin duyulduğu bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle başlayan medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin dayandığı Batılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde değerlendirilebilir.

19. yüzyılda Türk edebiyatı, batılılaşma hareketine bağlı olarak roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çağdaş bir çizgiye girdi.

Türk edebiyatının yönü batı düşüncesinin temel alınması sonucu değişti. Batıyla ilişkiler, aydınların bir batı dilini öğrenmeleri, batı edebiyatından yapılan çeviriler, batıdaki fikir akımları ile tanışma bir kültür ve medeniyet değişimini gündeme getirdi. Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta meydana gelen değişiklikler edebiyata da yansıdı, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar arayışlar devam etti.

1. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı

Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatta da batıya yönelme başlar.

Tanzimat dönemi edebiyatının kesin olmamakla birlikte başlangıç tarihi olarak 1860 gösterilebilir. Bu tarih, Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya başlayış tarihidir.

Bu dönemde batı edebiyatlarından birçok yeni tür ve şekiller alınmış; önceleri çevirme, sonraları taklit ve telif etmek suretinde bu türlerde eserler verilmiştir.

Tanzimat Edebiyatının temsilcilerinin amacı batı örneğine göre bir edebiyat yaratmak ve batı hayatını tanıtmak olduğu için, sanatçıların hepsi edebiyat türlerinin romandan şiire kadar en az bir kaçı ile örnekler yazmışlardır. Bu dönemde telif eserler yanında çok sayıda tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatına dahil edilmiştir.

Bu dönemde yapılan yenilikler ve alınan türler şunlardır.

Gazete
Bir yayın organı olarak 1831’de çıkmaya başlayan Takvim-i Vakayi, resmî bir gazete idi.

Daha sonra yarı resmî olarak 1840’ta İngiliz Churchill tarafından Ceride-i Havadis çıkarıldı.

İlk edebî ve özel gazete ise 1860 yılında Şinasî ve Âgâh Efendiler tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahvaldir.
Daha sonra Şinasî, 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkarmaya başlar.

Bunların dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871), Devir (1872), Bedir (1872) gazeteleri çıkar.

Hikâye ve Roman
Türk edebiyatı romanla ilk defa 1859’da karşılaşır. Yusuf Kâmil Paşa Fenolen’in Telemak (Telemaque) adlı romanını tercüme eder.

İlk yerli roman Şemsettin Sami’nin Taşşuk-ı Talât ve Fıtnat (1872)’ıdır.

İlk hikâye Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet’idir.

Tiyatro
İlk tiyatro Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı, iki perdelik, komedi türündeki eseridir. Eserde görücü usulü ile yapılan evliliklere gönderme yapılır.

Şiir
Tanzimat döneminde en önemli yenilik şiirde görülür.

Şekil olarak divan şiirine bağlı kalınmış, fakat konu bakımından hem eski terk edilmiş hem de oldukça yeni ve çeşitli konular işlenmiştir.

Aruz ölçüsünün yanında az da olsa hece kullanılmıştır.

Gazel, kaside, terkib-i bent gibi şekiller kullanılarak hak. Adaler, kanun, medeniyet, eşitlik hürriyet kavramları işlenmiştir.

Tanzimat yazar ve şairleri hem yaşadıkları dönem hem de -daha önemlisi- edebiyata bakış açıları ve işledikleri konular bakımından iki gruba ayrılır:
a. Birinci Dönem (1860-1876 arası)

1860-1876 yılları arasında Tanzimat edebiyatının birinci dönem temsilcileri Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami ve Ahmet Vefik Paşa'dır.

Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir.

Bu sebeple şiirde söyleyişe değil fikre önem verilmiştir.

Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamıştır.

Hece vezni ve halk edebiyatı da savunulmuş ama sözde kalmıştır.

Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış ve ağır bir dille eleştirilmiştir.

Fransız edebiyatı örnek alınarak romantizmden etkilenilmiştir.

Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.

Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.

Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça işlenmiştir.

Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir.

Edebiyatçılar edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmişlerdir.



Dönemin edebiyatçıları
Şinasi (1826-1871)
Türk edebiyatında yeniliklerin öncüsüdür.

1860’ta Tercüman-ı Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkardı.

İlk makaleyi (Tercüman-ı Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Şair Evlenmesi) o yazdı.

Noktalama işaretlerini de ilk defa o kullandı.

La Fontaine’den fabllar tercüme etti.

Lamartin’den de manzum çevirileri vardır. İlk şiir çevirilerini de o yaptı.

Nesirlerinde dili sade; şiirlerine ise ağırdır.

Tanzimat Fermanı’nı ilân eden Mustafa Reşit Paşa için yazdığı iki kasidesi ünlüdür. Bu kasidelerdeki övgüleri divan şiirindekinden daha abartılıdır.

O, başarılı bir şair ve yazar olmamasına rağmen batı edebiyatından alınan yeni türlerle edebiyatımızın batılılaşmasında en çok onun emeği vardır.
Eserleri:
Şair Evlenmesi (Piyes; edebiyatımızdaki ilk tiyatro eseri),

Müntehabat-ı Eşar (Şiir),

Divan-ı Şinasi (Şiir),

Durub-ı Emsal-i Osmaniye (ilk ata sözleri kitabı),

Tercüme-i Manzume (çeviri şiirler)

Ziya Paşa (1829-1880)
Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı edebiyatına yönelmiştir.

Fikren yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler yazmıştır.

En meşhur terkib-i bent ve terci-i bent şairimizdir.

Harabat adlı bir divan şiiri antolojisi vardır. Daha önce “Şiir ve İnşa”da divan şiirinin bizim şiirimiz olmadığını, asıl şiirimizin halk şiiri olduğunu söyleyen şair, eski şiir geleneğini sürdürmüş, Harabat’ta âşık şiirini eleştirmiştir. Bunun yanında sade dilden yanadır, ama kendisi ağır bir dil kullanır. Bu onun içinde bulunduğu bir ikilemdir. Hem eskiyi eleştirmekte hem de geleneği devam ettirmektedir.
Eserleri:
Harabat: Divan Şiiri antolojisi.

Külliyat-ı Ziya Paşa/Eş’ar-ı Ziya: Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel, kaside ve şarkılar)

Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düşmeyen beyitleri vardır.

Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Paşa’yı yermek için yazmıştır.

Rüya: Mensur.

Defter-i Âmal: Hatıraları.

Namık Kemal (1840-1888)
Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismidir.

Vatan şairi olarak tanınır. Şiirlerinden çok nesirleri ile tanınır.

Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan şairdir. Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu konuları içerir.

Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştır.

Fakat o da sonradan divan edebiyatını eleştirmiştir. Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur.

Şinasi’nin kurduğu Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı. Daha sonra kendisi de Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çıkardı. İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini çıkardı.

Eserlerinde romantizmin etkisi görülür.

Tiyatroyu faydalı bir eğlence olarak görmüştür.

Eserleri:
İntibah: İlk edebî roman.
Cezmi: İlk tarihî roman.
Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri. Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır.
Renan Müdafaanamesi: İlk eleştiri.
Vatan Yahut Silistre: oyun
Celâlettin Harzemşah: oyun.
Gülnihal: oyun. Onun en başarılı tiyatro eseridir.
Âkif Bey: oyun
Zavallı Çocuk: oyun
Kara Belâ: oyun
Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası, İslâm Tarihi: tarih

Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)
Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir.

Edebiyat yapmak için değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır.

En velût yazarımız odur. Yazı makinesi olarak bilinir.

Asıl ilgi alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir.

Otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır. Romanları tür bakımından çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih...

Dili sadedir, çünkü eser vermekteki amacı halkı eğitmektir. Hatta romanlarında olayın akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir.
Eserleri:
Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler...
Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet



Şemsettin Sami (1850-1904)
Dil alanındaki eserleri ile tanınır.

Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemli eserlerdendir.

Kamus-ı Arabî ve Kamus-ı Fransevî: Diğer sözcükleri

Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük

Sefiller: Hugo’dan çeviri.

Robenson Cruose: çeviri roman



Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)
Milliyetçilik ve Türkçülük akımının en önemli isimlerindendir.

Tiyatro uyarlamaları ve çevirileri vardır.

Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir.

Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir.

Tarih ve dil alanında da eserleri vardır. Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk’ünü Çağataycadan çevirmiştir.

Lehçe-i Osmanî: sözlük

Atalar Sözü: ata sözleri mecmuası

Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adlı, tarihle ilgili eserleri de vardır.



Değerlendirmeler:



Planın İşlenişine İlişkin Görüşler:





Bülent Demiryapan




Uygundur.




Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Tanzimat ve Tanzimat Edebiyatı (II.Dönem)
Amaç: Tanzimat’ın getirdiklerini göstermek, Tanzimat edebiyatının genel özelliklerini kavratmak
Araç: Ders kitabı, Edebiyat ansiklopedileri.
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Dersin İşlenişi:

İkinci Dönem (1876-1896 arası)
1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır.
İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları birincilerden farklıdır. İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla eserler verilmiştir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı davranmasıdır.
Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur.
Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir. Birinci dönem sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir.
Bu yüzden dilleri daha ağırdır.
Dönemin romanlarında realizmin, şiirinde ise romantizmin etkisi vardır.

Dönemin Edebiyatçıları

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermiştir.

Şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir. Ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, hüzünlü duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yaprakları arasında kurutulmuş çiçekler, küçük kuşlar onun şiirlerinin konuları arasındadır. Oğlu Nejad’ın ölümü; işli, üzüntülü şiirler yazmasında etkili olmuştur.

Edebiyatta yenileşmeden yanadır. Muallim Naci ile aralarında bu konularda tartışmalar olmuştur.

Eserleri
Nağme-i Seher: Şiir
Yadigâr-ı Şebab: Şiir
Pejmürde: Şiir
Zemzeme: Şiir. Önsüzünde edebiyat hakkındaki düşünceleri ve edebî eleştirileri vardır. (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karşılık vermiştir.)
Muhsin Bey: Hikâye
Şemsa: Hikâye
Araba Sevdası: Roman. Realizmin etkisiyle yazılmıştır ve batı hayranlığı yolunda düşülen garip durumları eleştirir.
Çok Bilen Çık Yanılır: Komedi
Afife Anjelik: Tiyatro
Vuslat: Tiyatro
Atala: Tiyatro
Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir.



Samipaşazade Sezai (1860-1936)
Batılı tarzda hikâyeleri ve bir romanı vardır.

Sergüzeşt adlı romanı realizme doğru atılmış bir adımdır.

Küçük Şeyler adlı hikâye kitabı Fransız realistlerinin sanat anlayışlarına uygundur.

Rumuzul-edeb, bazı makale, hikâye ve sohbetlerini içerir.

Romantik özellikler taşıyan şiirler de yazmıştır.

Şiir isimli bir de piyesi vardır.

“İclâl”de, yeğeni İclâl’in ölümü üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve hatıraları vardır.



Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937)
Edebiyatta batılılaşmanın asıl ihtilâlcisidir.

Şair-i Azam olarak bilinir.

Kurallara uymayan, batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine uygulayan, divan şiirini bitiren o olmuştur.

Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere giderek öğrenmiştir.

Sanatında romantik etkiler vardır.

Zengin bir lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemiştir. Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin önemli özellikleridir.

Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular önemli bir yer tutar. Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun işlediği konulardır.

Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...

Yirmiye yakın tiyatrosu vardır. Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri yazmıştır. Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alır. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları işlemiştir. Bazı oyunlarında Shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur.

İlk tiyatro eseri Macera-yı Aşk’tır. Tarık, Finten, Eşber, Nesteren, Sardanapal, İlhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.

Nabizade Nazım (1862-1893)
Romanlarıyla ve hikâyeleriyle realizmin ve natüralizmin temsilcisidir.

Karabibik, edebiyatımızda Anadolu konulu ilk hikâyedir. Köy romanı olarak bilinir. Köy hayatı tam bir realizmle yansıtılmıştır.

Zehra, ilk psikolojik roman örneğidir. Eserde tasvir ve tahliller geniş yer tutar.

Diğer hikâyeleri: Yadigârlarım, Bir Hatıra, Sevda, Haspa



Muallim Naci (1850-1893)
Eski şiirin savunucusu ve temsilcisidir. Eski-yeni konusunda Recaizade ile aralarında tartışmalar olmuştur. Naci göze hitap eden kafiyeyi savunurken, Recaizade kulağa hitap eden kafiyeyi savunmuştur. Tartışma konusu, “abes” ve “muktebes” kelimelerinin -eski yazıda- kafiyeli olup olmadıklarıdır.

Batılı şiiri benimsememesine rağmen bu alanda başarılı şiirler yazmıştır.

Şiir kitapları: Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle

Edebî eseri: Istılahat-ı Edebiye

Sözlüğü: Lûgat-ı Naci



Değerlendirmeler:







Planın İşlenişine İlişkin Görüşler:







Bülent Demiryapan


Uygundur.






















Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Servet-i Fünûn Edebiyatı
Amaç: Edebiyat-ı Cedîde ‘nin genel özelliklerini kavratmak
Araç: Ders kitabı, Edebiyat ansiklopedileri.
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Dersin İşlenişi:
Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i getirir.
Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve tekniği içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i Fünun dergisi etrafında, Recaizade önderliğinde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmıştır.
Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat oluşturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır.
Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelliği sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları, içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara değinmemişlerdir. Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir. Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardır.
Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır.
Tanzimat döneminde başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye başlanmıştır.
Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir.
Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir.
Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.
Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest müstezat çokça kullanılmıştır.
Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir.

Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir.
Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde şekillenmiştir.
Roman ve hikâyede olaylar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir.
Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.
Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete...

Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları,
Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif;
Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur.





Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir.

Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla topluluk da dağılır.


Değerlendirmeler:






Planın İşlenişine İlişkin Görüşler:







Bülent Demiryapan


Uygundur.































Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Servet-i Fünûn Edebiyatında Şiir-Tevfik Fikret
Amaç: Edebiyat-ı Cedîde ‘nin genel özelliklerini kavratmak,T.Fikret’in sanatçı kişiliğini tanıtmak.
Araç: Ders kitabı, Edebiyat ansiklopedileri.
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Dersin İşlenişi:
Tevfik Fikret (1867-1915)
Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batılı şiire yönelmiştir.

Servet-i Fünun’un şiirdeki en önemli temsilcisidir.

İlk şiirlerinde ferdî konuları (aşk, acıma, hayal kırıklığı...) işler topluluktan ayrı yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu anlayışla yazdığı şiirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlık, bilim, fen ve tekniktir. Sis, Halûk’un Vedaı, Tarih-i Kadim, Halûk’un Amentüsü adlı şiirlerinde bu konuları işler.

Sanatının bu ikinci döneminde dinlere de cephe alır, kutsal olan her şeye karşı çıkar, hatta İstanbul'a dahi küfreder (Sis).

Fikret, aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Serbest müstezadı geliştirerek serbestçe kullanmıştır.

İlk dönemde dili oldukça ağırdır.

Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır. Ahenge büyük önem verir. Şiirlerinde şekil bakımından parnasizmin etkisi görülür.

“Şermin”, onun çocuklar için ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eseridir.

Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru

Değerlendirmeler:




Planın İşlenişine İlişkin Görüşler:


Bülent Demiryapan

Uygundur.










Günlük Plan

Lüleburgaz Lisesi
10.sınıflar
Edebiyat
Tarih:
Saat:
Konu: Millî Edebiyat akımı
Amaç: Millî edebiyat akımının genel özelliklerini kavratmak.
Araç: Ders kitabı, Edebiyat ansiklopedileri.
Yöntemler:Okuma, açıklama, soru-cevap.

Derisin işlenişi:
Millî Edebiyat Akımı

Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır.

Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur.

Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir. Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir.

Cumhuriyet’in kuruluşunu hazırlayan milliyetçilik ideolojisi içinde doğan Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp'in bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp'in Türkiye ve Türkler için şekillendirdiği düşünceler başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti.

Halka ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar. Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar.

1911 yılında Selânik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde başladı bu çalışmalar.

Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adıvar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar'dır.

Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:

Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.

**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma

**Hece ölçüsü,

**Konu seçiminde yerlilik.

**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.

**Millî kaynaklara yönelme.

İslâmcı, Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan bireysel eğilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük mevcuttur. Çünkü artık söz konusu olan Millî Edebiyat akımı kavramı değil, Millî Edebiyat dönemidir. Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye, tiyatro eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır.

Başlangıçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Refik Halit Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat akımı içerisinde göstermişlerdir.

Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akımına katılan şairlerdir.

Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır.

Değerlendirmeler:








Planın İşlenişine İlişkin Görüşler:





Bülent Demiryapan



Uygundur.

















Roman



“Roman yaşamdan daha gerçektir, çünkü romanda yaşam, karşımıza, içindeki anlamın kaybolup gitmesine yol açan ayrıntılardan ve fazlalıklardan arınmış olarak çıkmaktadır.” (Henry James)



“Roman, bir yaşamdır. Roman, bir atmosferdir. Roman, yeni, yepyeni bir dünya kurmaktır. Bu düş dünyasıyla birlikte bir gerçeklik dünyası kurmaktır; yaratmaktır roman.” (Yaşar Kemal)



“Hangi açıdan bakarsak bakalım, romana ilgi, edebiyata, okumaya ilgiydi. Romanın okur katında her dönem ilgi gören bir yanı var. Bunu, insanın kendini ve ötekini tanıma; başka dünyaları keşfetme, bir de kendisini duygusal ve düşünsel yönden eğitme isteğine bağlıyorum.” (Feridun Andaç)


Tanımı:

Roman, belirli sebeplerle bir arada bulunan insanların veya toplumların başından geçmiş ve geçmesi mümkün olayları geniş olarak, ayrıntılarıyla anlatan yazı türüdür.

Bir düz yazı türü olan roman, insan ilişkilerinin anlatımıdır diyebiliriz. İnsanın yaşadığı serüvenler, iç dünyasının gerçekliği, insan-insan, insan-mekân, insan-doğa ilişkileri, yaşadığı ortamın özellikleri, toplumsal olay ya da olgular ekseninde belli insanlık durumları öne çıkarılarak işlenir.

Olay, yer, zaman ve şahıs unsurları sayıca fazladır. Yer, birden fazla olabilir. Olaylar ayrıntılı anlatılır. Birçok olay birbirine bağlanabilir. Zaman iç ve dış zaman olmak üzere ikiye ayrılır ve geniş bir zaman dilimini kapsayabilir. Şahıslar fazladır.




Romanın Batı Edebiyatındaki Tarihçesi


17. ve 18. yy.lar

İlk başarılı roman örneğini 17. yüzyılda Miguel de Cervantes (1547-1616) Don Quijote adlı yapıtıyla verir.

18. yüzyılda, Cervantes'in açtığı gerçekçi yolda, roman sanatının gelişmesinin ilk öncüleri İngiliz romancılar Samuel Richardson (1689-1761) ve Henry Fielding'in (1707-1754) ürünlerine rastlarız.

Daniel Defoe'nün (1660-1731) Robinson Crusoe'de (1719) ıssız adaya sığınan insanın serüvenini anlatmasını roman sanatının gelişimine katkı olarak alabiliriz. Roman sanatının anıların ötesinde bir edebiyat türü olduğunun, belki de altını en iyi çizen romandır.

Goethe'nin (1749-1832) Faust'unun (1831) bu süreçte çıkmış olması da önemlidir. Aydınlanma düşüncesi, kuşkusuz, romanın gelişimini de etkilemiştir. Bu anlamda Faust yeniçağın simgesi durumundadır. Romantizmin etkin olduğu bu süreçte aydınlanma romanının ilk nüveleri verilmektedir.

Diderot (1713-1784) Rameau'nun Yeğeni'ni; J. J. Rousseau (1712-1778) Yalnız Gezerin Hayalleri'ni yazar. Puşkin (1799-1837) Yüzbaşının Kızı; Lermontov (1814-1841) Zamanımızın Bir Kahramanı romanlarıyla; Victor Hugo (1802-1885) roman külliyatıyla yeni dönemin hazırlayıcı yazarlarındandırlar.


19. yy.

Roman kuramının asıl oluşma süreci bu dönemde başlar. Stendhal (1783-1842), Balzac (1799-1850), Flaubert (1821-1880), Turgenyev (1818-1883), Dostoyevski (1821-1881), Tolstoy (1828-1910), Zola (1840-1902), Henry James (1843-1916), Proust (1843-1916), yüzyılın önemli romancıları olarak öne çıkmaktadırlar.


20. yy.

20. yüzyıla gelindiğinde roman sanatı bireyin zaferi olarak algılanır. İnsanlığın tarihinin dönüm noktalarında var olan bir sanat olarak yerini almıştır. Feodalizmin yıkılıp burjuvazinin ortaya çıkışı bir bakıma romanın da tarihini yazar. Romanın gelişme çizgisi bu eksende yerini bulur. 19. yy. romanı bunun kanıtıdır. Yeni yüzyıl ise roman sanatı adına arayışlar, buluşlar, yenilikler getirir. Yeni anlatım yolları, teknikler denenir. Roman, edebiyat ortamlarında kabul gören bir tür olur.

Yenilikçi bir roman anlayışının öncülerine yüzyılın başlarında rastlamaktayız: V. Woolf (1882-1941), J. Joyce (1882-1941), Kafka (1883-1924), W. Faulkner (1897-1962), D. H. Lawrence (1885-1930).

Bir yandan yazınsallığı ön plâna alan, gerçekçiliğe yeni bir boyut getirerek, romana yeni anlatım olanakları sağlayan Yeni Roman akımı ortaya çıkmış, özellikle A. Robbe-Grillet, N. Sarraute, M. Butor, C. Simon gibi yazarlar bu akım ekseninde ürün vermişler; öte yandan da G. G. Marquez öncülüğünde Lâtin Amerika Romanı yüzyılın gündemine şu yazarlarla girmiştir: Miguel Asturias, Carlos Fuentes, Mario Vargas Llosa, Julio Cortazar, Jorge Amado, Isabel Allende, Cabrera Infante, Manuel Scorza, Vascancelos, Manuel Puig...


Türk Romanının 19. Yüzyılda Başlayan Serüveni

Romanın bizde, 19. yüzyılda başlayan serüveni, asıl ivmesine 20. yüzyılda kavuşur.

İlk adım çevirilerle atılır. Yusuf Kâmil Paşa'nın Fenelon'dan çevirdiği Telemak 1862'de yayımlanır. Türkçede ilk roman ise Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-ı Talât ve Fıtnat’ıdır (1872).

Yeni bir yüzyıla çeyrek kala; Ahmet Mithat, Namık Kemal, Samipaşazade Sezai, Mehmet Murat, Recaizade Mahmut Ekrem, Nabizade Nazım, Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Hüseyin Cahit Yalçın ve Vecihî’nin bu alandaki ürünlerini görüyoruz. Bu süreç, romanda bir başlangıç çizgisini oluşturur. Yeni yüzyılın ilk çeyreğinde öne çıkanlar ise, kuşkusuz, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Peyami Safa, Mahmut Yesari’dir.


20. Yüzyıl Türk Romanı

1920'lerden 2000'e ulaşılan süreç, romancılığımızın modernleşme yolundaki çizgisinin gelişimini gösterir niteliktedir.

Aydınlanma düşüncesinin yol açıcılığı, toplumda eğitim ve kültür alanında birçok atılımı gerçekleştirir. Okur yazarlığın artışı, edebiyatın toplumun eğitiminde ve aydınlanmasında işlevsel kılınışı geniş kesimlerce kabul görür. Burada romanın ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Romancılığımızın yüzyıldaki ivmesini hazırlayan kuşak, ulusal edebiyat anlayışını benimseyen, dilde ve işlenen konularda yeniliklere açıktır. Romanda öncelenen toplumu ve insanı tanımak, tanımlamak; dönemin tarihsel ve toplumsal gerçekliklerini yansıtmaktır. 1930'lu yıllardan 1950'lere değin romanın böylesi bir işlevi var. Modernleşme düşüncesinin ve edebiyatın ilgi ve etki alanında roman başat bir türdür.



Romancılığımızda, bu yüzyılda, başat diyebileceğimiz şu iki ana eğilimin oluştuğunu gözleriz:

1. Dönemsel gerçeklikleri, doğruları, tarihsel ve toplumsal değişimi yansıtanlar

2. Tarihsel dönemler, süreçler arka plânda tutularak; topluma, insana, zihniyete bakışta sorgulayıcı, yorum getirici bir çaba içinde olanlar.



İlkinde, daha çok, romanı topluma ayna tutmak; ikincisinde ise toplumu anlama, yorumlama, tanımlama düşüncesi ağırlık kazanır. Cumhuriyet döneminde bu çizgiyi Tanpınar'la, ilkini de Yakup Kadri ile başlatabiliriz. Oğuz Atay'ın, Adalet Ağaoğlu'nun, Orhan Pamuk'un geliştirdiği bir çizgidir bu. Yakup Kadri ise Sabahattin Ali'den Orhan Kemal'e, Yaşar Kemal'den Fakir Baykurt'a, Şemsettin Ünlü'den Ahmet Yurdakul'a uzanan bir çizginin başlatıcısıdır diyebiliriz.



Romancılığımızın yüzyılının son dönemi, yani 1990'lar, bir bakıma ikinci yönelimi öne çıkardı. Ama her iki oluşumun, romanın yüzyılının tarihine önemlice açılımlar getirdiğini belirtmeliyim. Bunlardan bazılarını satır başlarıyla şöyle sıralayabilirim:



Toplumsal yaşam sahih biçimde konu edinildi,

Toplum ve insan gerçeklikleri, durum ve çatışma boyutlarıyla yansıtıldı,

Tarihsel ve toplumsal değişim dönemleri işlendi,

Çağ ve dönem romanlarında toplumun değişen yüzü yansıtıldı,

Anadolu coğrafyası bütün zenginliğiyle romanın ilgi ve konu alanı oldu,

Tarih, tarihsel durumlar ve dönemler sık sık işlendi,

“Kendi” ve “öteki”, dönemsel gerçekliklerle iç içe anlatıldı,

Toplumda yaşanılan yöresel ve bölgesel sorunlar gündeme getirildi,

Yerlilik, yerellik, yöresellik kavramlarını açımlayan, sorunlar bağlamında ele alan romanlar yazıldı,

Kır ve kent insanının sorunları; bu eksende iç ve dış göçle yaşanılanlar dile getirildi,

Cumhuriyet bireyinin durumu, gerçekliği yansıtıldı,

Kadının konumu, kimlik arayışı, sorunları sorgulayıcı bir bakışla yansıtıldı,

Toplumun değişik kesimlerindeki insanların güncel, siyasal, toplumsal gerçeklikleri ele alındı,

Sık sık kimlik sorunu, Doğu-Batı ikilemi dile getirildi,

Geçiş dönemlerinin ve ara dönemlerin getirdiği açmazlar konu edinildi...



Görüleceği üzre, bu tablo, roman birikiminin konu ve izlek eksenindeki zenginliğini sunuyor. Buradan romanın hem dönemsel tarihinin, hem de izleksel ve kuramsal çerçevesinin yönelimlerini çıkarsayabiliriz. Yani roman tarihi, roman eleştirisi, roman kavramı üzerine bir birikimden söz edebiliriz.

Şunu da eklemek isterim: Toplumdaki eğitim ve okuma düzeyi yazının ve edebiyatın önünü açmıştır sürekli olarak. Geçmişteki ilk adımda bu işlevi çeviriler üstlenmişti. Ardından ilk romancılar geldi. Cumhuriyet döneminde eğitimin Anadolu'da yaygın kılınması yeni yazarların çıkmasına olanak sağladı. Özellikle Tanzimat'la bu olanağa kavuşan insanımızın okudukça gelişen yazma isteği, gazetelerde tefrika romanlarıyla işe başlayan yazarın ve romancının okurunu da oluşturur. Bu açılım, yani roman okuyucusu romancının önünü açar. Ama topluma, insana, yaşama dönük bir bakışı yakalamak; Batı romanının ve romancısının dünyasını romanda oluşturmak Halit Ziya ile başlar.

Asıl toplumu tanıma ve tanımlama onun ardılı kuşakla romana girer. Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri üçlüsü bir bakıma bunun hazırlayıcısıdırlar. Sabahattin Ali'ler, Orhan Kemal'ler, Samim Kocagöz'ler, Kemal Bilbaşar'lar, Yaşar Kemal'ler, Fakir Baykurt'lar ise Anadolu coğrafyasının gerçekliklerini getirirler.



Kaynak: Feridun ANDAÇ, www.superonline.com/edebiyat





III. BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19. yy- ) 19

1. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı 19

Gazete. 19

Hikâye ve Roman. 19

Tiyatro. 20

Şiir 20

a. Birinci Dönem (1860-1876 arası) 20

Dönemin edebiyatçıları 20

Şinasi (1826-1871) 20

Ziya Paşa (1829-1880) 21

Namık Kemal (1840-1888) 21

Ahmet Mithat Efendi (1844-1912) 21

Şemsettin Sami (1850-1904) 22

Ahmet Vefik Paşa (1823-1891) 22

b. İkinci Dönem (1876-1896 arası) 22

Dönemin Edebiyatçıları 22

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914) 22

Samipaşazade Sezai (1860-1936) 23

Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937) 23

Nabizade Nazım (1862-1893) 24

Muallim Naci (1850-1893) 24

2. Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901) 24

Dönemin Sanatçıları 25

Tevfik Fikret (1867-1915) 25

Cenap Şahabettin (1870-1934) 25

Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945) 26

Mehmet Rauf (1875-1931) 26

Dönemin Bağımsız İsimleri 26

Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944) 26

Ahmet Rasim (1864-1932) 27

3. Fecr-i Âtî Topluluğu (1909-1912) 27

Dönemin Sanatçıları 27

Ahmet Haşim (1884-1933) 27

Refik Halit Karay (1888-1965) 28

4. Millî Edebiyat Akımı 28

Dönemin Sanatçıları 29

Ömer Seyfettin (1884-1920) 29

Ziya Gökalp (1876-1924) 30

Ali Canip Yönten (1887-1967) 30

Fuat Köprülü (1890-1966) 30

Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944) 30

Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) 31

5. Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı 31

Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974) 31

Halide Edip Adıvar (1884-1964) 31

Beş Hececiler 32

Orhan Seyfi Orhon (1890-1972) 32

Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967) 32

Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) 32

Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949) 32

Halit Fahri Ozansoy (1891-1971) 32

Kemalettin Kamu (1901-1948) 32

Dönemin Bağımsız İsimleri 32

Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936) 32

Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958) 33

6. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı 33

a. 1940 Yılına Kadar Türk Edebiyatı 33

Yedi Meşaleciler 34

Dönemin Sanatçıları 34

Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967) 34

Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983) 34

Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) 34

Memduh Şevket Esendal (1883-1952) 34

Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) 35

Abdülhak Şinasi Hisar (1888-1963) 35

b. Son Dönem Türk Edebiyatı 35

Garipçiler 35

Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914-) 37

Ahmet Muhip Dıranas (1909-1980) 37

Orhan Veli Kanık. 37

Sait Faik Abasıyanık (1906-1954) 37

Falih Rıfkı Atay (1904-1971) 37

Peyami Safa (1889-1961) 37

Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) (1886-1963) 38

Nurullah Ataç (1898-1957) 38

Suut Kemal Yetkin. 38

Yaşar Kemal (1922-) 38

Orhan Kemal (1914-1970) 39

Edebî topluluklar tablosu.. 39

Edebiyatımızda ilkler tablosu.. 40










III. BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19. yy- )



Çağdaş Türk Edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin hızlandığı, yapılan yeniliklerin başarıya ulaşamadığı, batıya yönelme gereğinin duyulduğu bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle başlayan medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin dayandığı Batılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde değerlendirilebilir.

19. yüzyılda Türk edebiyatı, batılılaşma hareketine bağlı olarak roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çağdaş bir çizgiye girdi.

Türk edebiyatının yönü batı düşüncesinin temel alınması sonucu değişti. Batıyla ilişkiler, aydınların bir batı dilini öğrenmeleri, batı edebiyatından yapılan çeviriler, batıdaki fikir akımları ile tanışma bir kültür ve medeniyet değişimini gündeme getirdi. Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta meydana gelen değişiklikler edebiyata da yansıdı, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar arayışlar devam etti.


1. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı



Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatta da batıya yönelme başlar.

Tanzimat dönemi edebiyatının kesin olmamakla birlikte başlangıç tarihi olarak 1860 gösterilebilir. Bu tarih, Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya başlayış tarihidir.

Bu dönemde batı edebiyatlarından birçok yeni tür ve şekiller alınmış; önceleri çevirme, sonraları taklit ve telif etmek suretinde bu türlerde eserler verilmiştir.

Tanzimat Edebiyatının temsilcilerinin amacı batı örneğine göre bir edebiyat yaratmak ve batı hayatını tanıtmak olduğu için, sanatçıların hepsi edebiyat türlerinin romandan şiire kadar en az bir kaçı ile örnekler yazmışlardır. Bu dönemde telif eserler yanında çok sayıda tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatına dahil edilmiştir.



Bu dönemde yapılan yenilikler ve alınan türler şunlardır.


Gazete

Bir yayın organı olarak 1831’de çıkmaya başlayan Takvim-i Vakayi, resmî bir gazete idi.

Daha sonra yarı resmî olarak 1840’ta İngiliz Churchill tarafından Ceride-i Havadis çıkarıldı.

İlk edebî ve özel gazete ise 1860 yılında Şinasî ve Âgâh Efendiler tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahvaldir.

Daha sonra Şinasî, 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkarmaya başlar.

Bunların dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871), Devir (1872), Bedir (1872) gazeteleri çıkar.


Hikâye ve Roman

Türk edebiyatı romanla ilk defa 1859’da karşılaşır. Yusuf Kâmil Paşa Fenolen’in Telemak (Telemaque) adlı romanını tercüme eder.

İlk yerli roman Şemsettin Sami’nin Taşşuk-ı Talât ve Fıtnat (1872)’ıdır.

İlk hikâye Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet’idir.


Tiyatro

İlk tiyatro Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı, iki perdelik, komedi türündeki eseridir. Eserde görücü usulü ile yapılan evliliklere gönderme yapılır.


Şiir

Tanzimat döneminde en önemli yenilik şiirde görülür.

Şekil olarak divan şiirine bağlı kalınmış, fakat konu bakımından hem eski terk edilmiş hem de oldukça yeni ve çeşitli konular işlenmiştir.

Aruz ölçüsünün yanında az da olsa hece kullanılmıştır.

Gazel, kaside, terkib-i bent gibi şekiller kullanılarak hak. Adaler, kanun, medeniyet, eşitlik hürriyet kavramları işlenmiştir.



Tanzimat yazar ve şairleri hem yaşadıkları dönem hem de -daha önemlisi- edebiyata bakış açıları ve işledikleri konular bakımından iki gruba ayrılır:


a. Birinci Dönem (1860-1876 arası)



1860-1876 yılları arasında Tanzimat edebiyatının birinci dönem temsilcileri Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami ve Ahmet Vefik Paşa'dır.

Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir.

Bu sebeple şiirde söyleyişe değil fikre önem verilmiştir.

Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamıştır.

Hece vezni ve halk edebiyatı da savunulmuş ama sözde kalmıştır.

Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış ve ağır bir dille eleştirilmiştir.

Fransız edebiyatı örnek alınarak romantizmden etkilenilmiştir.

Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.

Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.

Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça işlenmiştir.

Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların akışı kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir.

Edebiyatçılar edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmişlerdir.


Dönemin edebiyatçıları


Şinasi (1826-1871)

Türk edebiyatında yeniliklerin öncüsüdür.

1860’ta Tercüman-ı Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkardı.

İlk makaleyi (Tercüman-ı Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Şair Evlenmesi) o yazdı.

Noktalama işaretlerini de ilk defa o kullandı.

La Fontaine’den fabllar tercüme etti.

Lamartin’den de manzum çevirileri vardır. İlk şiir çevirilerini de o yaptı.

Nesirlerinde dili sade; şiirlerine ise ağırdır.

Tanzimat Fermanı’nı ilân eden Mustafa Reşit Paşa için yazdığı iki kasidesi ünlüdür. Bu kasidelerdeki övgüleri divan şiirindekinden daha abartılıdır.

O, başarılı bir şair ve yazar olmamasına rağmen batı edebiyatından alınan yeni türlerle edebiyatımızın batılılaşmasında en çok onun emeği vardır.

Eserleri:

Şair Evlenmesi (Piyes; edebiyatımızdaki ilk tiyatro eseri),

Müntehabat-ı Eşar (Şiir),

Divan-ı Şinasi (Şiir),

Durub-ı Emsal-i Osmaniye (ilk ata sözleri kitabı),

Tercüme-i Manzume (çeviri şiirler)


Ziya Paşa (1829-1880)

Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı edebiyatına yönelmiştir.

Fikren yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler yazmıştır.

En meşhur terkib-i bent ve terci-i bent şairimizdir.

Harabat adlı bir divan şiiri antolojisi vardır. Daha önce “Şiir ve İnşa”da divan şiirinin bizim şiirimiz olmadığını, asıl şiirimizin halk şiiri olduğunu söyleyen şair, eski şiir geleneğini sürdürmüş, Harabat’ta âşık şiirini eleştirmiştir. Bunun yanında sade dilden yanadır, ama kendisi ağır bir dil kullanır. Bu onun içinde bulunduğu bir ikilemdir. Hem eskiyi eleştirmekte hem de geleneği devam ettirmektedir.

Eserleri:

Harabat: Divan Şiiri antolojisi.

Külliyat-ı Ziya Paşa/Eş’ar-ı Ziya: Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel, kaside ve şarkılar)

Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düşmeyen beyitleri vardır.

Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Paşa’yı yermek için yazmıştır.

Rüya: Mensur.

Defter-i Âmal: Hatıraları.


Namık Kemal (1840-1888)

Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismidir.

Vatan şairi olarak tanınır. Şiirlerinden çok nesirleri ile tanınır.

Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan şairdir. Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu konuları içerir.

Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştır.

Fakat o da sonradan divan edebiyatını eleştirmiştir. Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur.

Şinasi’nin kurduğu Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı. Daha sonra kendisi de Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çıkardı. İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini çıkardı.

Eserlerinde romantizmin etkisi görülür.

Tiyatroyu faydalı bir eğlence olarak görmüştür.

Eserleri:

İntibah: İlk edebî roman.

Cezmi: İlk tarihî roman.

Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri. Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır.

Renan Müdafaanamesi: İlk eleştiri.

Vatan Yahut Silistre: oyun

Celâlettin Harzemşah: oyun.

Gülnihal: oyun. Onun en başarılı tiyatro eseridir.

Âkif Bey: oyun

Zavallı Çocuk: oyun

Kara Belâ: oyun

Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası, İslâm Tarihi: tarih


Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)

Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir.

Edebiyat yapmak için değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır.

En velût yazarımız odur. Yazı makinesi olarak bilinir.

Asıl ilgi alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir.

Otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır. Romanları tür bakımından çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih...

Dili sadedir, çünkü eser vermekteki amacı halkı eğitmektir. Hatta romanlarında olayın akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir.

Eserleri:

Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler...

Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat

Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet


Şemsettin Sami (1850-1904)

Dil alanındaki eserleri ile tanınır.

Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemli eserlerdendir.

Kamus-ı Arabî ve Kamus-ı Fransevî: Diğer sözcükleri

Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük

Sefiller: Hugo’dan çeviri.

Robenson Cruose: çeviri roman


Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)

Milliyetçilik ve Türkçülük akımının en önemli isimlerindendir.

Tiyatro uyarlamaları ve çevirileri vardır.

Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir.

Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir.

Tarih ve dil alanında da eserleri vardır. Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk’ünü Çağataycadan çevirmiştir.

Lehçe-i Osmanî: sözlük

Atalar Sözü: ata sözleri mecmuası

Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adlı, tarihle ilgili eserleri de vardır.


b. İkinci Dönem (1876-1896 arası)



1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır.

İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları birincilerden farklıdır. İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla eserler verilmiştir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı davranmasıdır.

Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur.

Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir. Birinci dönem sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir.

Bu yüzden dilleri daha ağırdır.

Dönemin romanlarında realizmin, şiirinde ise romantizmin etkisi vardır.


Dönemin Edebiyatçıları


Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)

Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermiştir.

Şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir. Ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, hüzünlü duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yaprakları arasında kurutulmuş çiçekler, küçük kuşlar onun şiirlerinin konuları arasındadır. Oğlu Nejad’ın ölümü; işli, üzüntülü şiirler yazmasında etkili olmuştur.

Edebiyatta yenileşmeden yanadır. Muallim Naci ile aralarında bu konularda tartışmalar olmuştur.

Eserleri

Nağme-i Seher: Şiir

Yadigâr-ı Şebab: Şiir

Pejmürde: Şiir

Zemzeme: Şiir. Önsüzünde edebiyat hakkındaki düşünceleri ve edebî eleştirileri vardır. (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karşılık vermiştir.)

Muhsin Bey: Hikâye

Şemsa: Hikâye

Araba Sevdası: Roman. Realizmin etkisiyle yazılmıştır ve batı hayranlığı yolunda düşülen garip durumları eleştirir.

Çok Bilen Çık Yanılır: Komedi

Afife Anjelik: Tiyatro

Vuslat: Tiyatro

Atala: Tiyatro

Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir.


Samipaşazade Sezai (1860-1936)

Batılı tarzda hikâyeleri ve bir romanı vardır.

Sergüzeşt adlı romanı realizme doğru atılmış bir adımdır.

Küçük Şeyler adlı hikâye kitabı Fransız realistlerinin sanat anlayışlarına uygundur.

Rumuzul-edeb, bazı makale, hikâye ve sohbetlerini içerir.

Romantik özellikler taşıyan şiirler de yazmıştır.

Şiir isimli bir de piyesi vardır.

“İclâl”de, yeğeni İclâl’in ölümü üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve hatıraları vardır.


Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937)

Edebiyatta batılılaşmanın asıl ihtilâlcisidir.

Şair-i Azam olarak bilinir.

Kurallara uymayan, batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine uygulayan, divan şiirini bitiren o olmuştur.

Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere giderek öğrenmiştir.

Sanatında romantik etkiler vardır.

Zengin bir lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemiştir. Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin önemli özellikleridir.

Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular önemli bir yer tutar. Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun işlediği konulardır.

Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...

Yirmiye yakın tiyatrosu vardır. Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri yazmıştır. Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alır. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları işlemiştir. Bazı oyunlarında Shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur.

İlk tiyatro eseri Macera-yı Aşk’tır. Tarık, Finten, Eşber, Nesteren, Sardanapal, İlhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.


Nabizade Nazım (1862-1893)

Romanlarıyla ve hikâyeleriyle realizmin ve natüralizmin temsilcisidir.

Karabibik, edebiyatımızda Anadolu konulu ilk hikâyedir. Köy romanı olarak bilinir. Köy hayatı tam bir realizmle yansıtılmıştır.

Zehra, ilk psikolojik roman örneğidir. Eserde tasvir ve tahliller geniş yer tutar.

Diğer hikâyeleri: Yadigârlarım, Bir Hatıra, Sevda, Haspa


Muallim Naci (1850-1893)

Eski şiirin savunucusu ve temsilcisidir. Eski-yeni konusunda Recaizade ile aralarında tartışmalar olmuştur. Naci göze hitap eden kafiyeyi savunurken, Recaizade kulağa hitap eden kafiyeyi savunmuştur. Tartışma konusu, “abes” ve “muktebes” kelimelerinin -eski yazıda- kafiyeli olup olmadıklarıdır.

Batılı şiiri benimsememesine rağmen bu alanda başarılı şiirler yazmıştır.

Şiir kitapları: Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle

Edebî eseri: Istılahat-ı Edebiye

Sözlüğü: Lûgat-ı Naci


2. Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)



Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i getirir.

Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve tekniği içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i Fünun dergisi etrafında, Recaizade önderliğinde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmıştır.

Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat oluşturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır.

Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelliği sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları, içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara değinmemişlerdir. Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir. Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardır.

Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır.

Tanzimat döneminde başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye başlanmıştır.

Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir.

Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir.

Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.

Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest müstezat çokça kullanılmıştır.

Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir.

Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir.

Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde şekillenmiştir.

Roman ve hikâyede olaylar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir.

Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.

Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete...

Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları,

Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif;

Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur.

Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını desteklemişlerdir.

Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla topluluk da dağılır.


Dönemin Sanatçıları


Tevfik Fikret (1867-1915)

Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batılı şiire yönelmiştir.

Servet-i Fünun’un şiirdeki en önemli temsilcisidir.

İlk şiirlerinde ferdî konuları (aşk, acıma, hayal kırıklığı...) işler topluluktan ayrı yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu anlayışla yazdığı şiirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlık, bilim, fen ve tekniktir. Sis, Halûk’un Vedaı, Tarih-i Kadim, Halûk’un Amentüsü adlı şiirlerinde bu konuları işler.

Sanatının bu ikinci döneminde dinlere de cephe alır, kutsal olan her şeye karşı çıkar, hatta İstanbul'a dahi küfreder (Sis).

Fikret, aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Serbest müstezadı geliştirerek serbestçe kullanmıştır.

İlk dönemde dili oldukça ağırdır.

Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır. Ahenge büyük önem verir. Şiirlerinde şekil bakımından parnasizmin etkisi görülür.

“Şermin”, onun çocuklar için ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eseridir.

Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru


Cenap Şahabettin (1870-1934)

Servet-i Fünun’un Tevfik Fikret’ten sonra en önemli şairidir.

Asıl mesleği doktorluktur. İhtisas için gittiği Fransa’da tıptan çok şiirle ilgilenerek sembolizmi yakından takip etmiş ve bu akımdan etkilenmiştir.

Şiirde kelimeleri müzikal değerlere göre seçerek kullanır.

Dili oldukça ağırdır. Bilinmeyen Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanır. Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar.

Serbest müstezadı çok kullanmıştır.

Aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır.

Aşk ve tabiat değişmez konularıdır.

Sanatı, sanat, hatta güzellik için yapmıştır.

Bolca semboller kullanmış, tabiatla iç dünyanın kompozisyonunu çizmiştir.

Düz yazıları da vardır:

Hac Yolunda, onun gezi yazısıdır.

Suriye Mektupları ve Avrupa Mektupları da gezi türündedir.

Diğer nesirleri:

Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri)

Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)


Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945)

Servet-i Fünun’un roman ve hikâyede en ünlü edebiyatçısıdır.

Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve üslûbu vardır.

Batılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır.

Realizmden etkilenmiştir.

Romanlarında aydın kişileri anlatır. Mai ve Siyah’taki Ahmet Cemil, Servet-i Fünun sanatçısının temsilcisidir. Kahramanları yaşadıkları çevreye uygun anlatır ve ruh tahlillerine önem verir.

Hikâyelerinde Anadolu hayatına ve köy ve kasaba yaşayışına, romanlarında yalnız İstanbul'a yer verir.

Anı ve mensur şiir türünde eserleri de vardır.

Romanları: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile...

Hikâyeleri: İzmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadın Pençesi, Onu Beklerken, Aşka Dair...

Hatıraları: Saray ve Ötesi, Kırk Yıl, Bir Acı Hikâye


Mehmet Rauf (1875-1931)

Servet-i Fünun romanının ikinci önemli ismidir.

Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardır.

Romantik duyguları, hayalleri ve aşkları işlemiştir. Sosyal hayata pek yer vermemiştir. Arzu, ihtiras ve aşk maceraları temel konularıdır.

Romanlarında psikolojik tahlillere önem vermiştir.

Dili sadedir.

En önemli eseri Eylül’dür. Roman edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olarak bilinir. Konusu yasak aşktır. Şahıs sayısı azdır. Psikolojik tahliller başarılıdır.

Romanları: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Define, Son Yıldız, Kan Damlası.

Hikâyeleri: Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye, Hanımlar Arasında, Menekşe.

“Siyah İnciler” ise mensur şiirlerinden oluşur.


Dönemin Bağımsız İsimleri


Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944)

Roman ve hikâye türünde eserleri vardır.

Natüralizmin temsilcisidir.

Sade bir dil kullanmıştır.

Tipleri yetiştikleri çevreye göre konuşturur. Psikolojilerinde çok iyi bir şekilde verir. Kişileri toplumun şartlarına göre değerlendirir. Romanlarında aptal, şöhret düşkünü, aşırı ihtiraslı, batıl inançlı gibi uç tipler vardır.

İstanbul'un iç mahallelerinin günlük hayatını hikâye ve karikatürize der. Sokağı edebiyatta işleyen yazar olarak bilinir.

Gözleme ve tasvire önem verir.

Romanlarında sosyal tenkide de yer verir.bu tenkidi mizah yollu yapar.

Şık ve Şıpsevdi adlı romanlarında batı hayranlığını konu edinir.

Romanları teknik olarak zayıftır. Sık sık olayla ilgisi olmayan, gereksiz bilgiler verir. Bazen kendisi de olaylara müdahale eder.

Eserleri: Şık, İffet, Tesadüf, Şıpsevdi, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Cadı, Kesik Baş, Kadınlar Vaizi, Tünelden İlk Çıkış.


Ahmet Rasim (1864-1932)

Ahmet Mithat tarzını devam ettirmiştir.

Pek çok konuda ve türde eserleri vardır.

Bütün hayatını gazeteciliğe adamıştır.

Makale ve fıkra yazmış; çeviriler yapmıştır.

Türkçesi yerli ve temizdir.

Hayatın komik ve ibret verici yanlarıyla ilgilenmiştir.

Roman ve hikâyelerinde İstanbul'a, özellikle Beyoğlu’na ait konular işlemiştir. Romanlarının başlıca konuları, aile sarsıntıları ve ülke meseleleridir.

Günlük hayattan renkli ve fotoğraf zevkiyle kesitler sunmuştur.

130’dan fazla eseri vardır.

Roman ve hikâyeleri: İlk Sevgi, Güzel Eleni, Endişe-i Hayat, İki Günahsız Sevda,

İnceleme, makale, fıkra, hatıra: Gülüp Ağladıklarım, Muharrir Bu Ya, Şair-Muharrir-Edip, Şehir Mektupları

Aynı zamanda 65’e yakın şarkısı olan bir bestekârdır.


3. Fecr-i Âtî Topluluğu (1909-1912)



1901’de, Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî adını veren yeni bir nesil toplanmıştır.

Servet-i Fünun topluluğu dağıldıktan sonra 1909 yılında Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Refik Halit, Fuat Köprülü, Ali Canip, Şehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk oluştururlar.

Topluluk, sanat hayatına bir bildiriyle başlar.

Sanatın saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler.

Onlar Servet-i Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar.

Fransız edebiyatını örnek alırlar.

Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır.

Aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir. Aşk genellikle hissi ve romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi şahsîdir.

Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasında bağ oluşturmuşlardır.

Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali Ahmet Haşim'dir.

Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir.

Sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığı için 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak değişik alanlarda eserler vermişlerdir.


Dönemin Sanatçıları


Ahmet Haşim (1884-1933)

Fecr-i Âtî şiirinin en önemli ismidir.

Sanat için sanat yapmıştır.

Sembolizmin en önemli temsilcisidir.

İşlediği başlıca temalar tabiat ve aşktır.

Şiirlerinde hayalle birlikte musikiye önem vermiştir.

Lirik bir şairdir.

Tamamen aruzu kullanmıştır. Dili süslü ve sanatlıdır. En çok serbest müstezadı kullanmıştır.

Ona göre şiir anlaşılmak için yazılmaz, şiirde anlam aranmaz; şair bir hakikat habercisi, şiir dili de bir açıklama vasıtası değildir. Şiir duyulmak için yazılır ve okunur; şair tabiatın kendine hissettirdiklerini sembollerle şiirine yansıtır, okuyan da kendi hayal dünyasına uygun olarak algılar; şiir dili de telkin görevindedir.

Şirin dili musiki ile söz arsında ve sözden ziyade musikiye yakındır. Şiirde musiki anlamdan daha önemlidir.

Haşim’e göre şiirin kaynağı şuuraltıdır. Şiirlerinde dış dünyayı, kişinin iç dünyasında, ruhunda aldığı şekillerle yansıtmaya çalışır. Dış dünyaya ait izlenimleri kendi dünyasında şekillendirerek ve renklendirerek ortaya çıkarır.

Şiirlerindeki tabiatla ilgili kavramlar, akşam, gurup, şafak, gece, mehtap, yıldızlar, göller, ormanlardır.

Şairin şahsında var olan içe dönüklük, şiirlerinde realiteden kaçış olarak ortaya çıkar.

Şiirlerini Piyaleb ve Göl Saatleri adlı eserlerinde toplamıştır.

Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi.


Refik Halit Karay (1888-1965)

Fecr-i Âtî’den sonra Millî edebiyat hareketine katılmıştır. Eserlerini de bağımsız bir şahsiyet olarak vermiştir.

Edebî hayatı köşe yazarlığı ile başlamıştır. Sonra da sırayla hikâyeciliği ve romancılığı gelir.

İlk yazılarında günlük hayatı ele almış, sosyal hayattaki çarpıklıkları, zekî ve nükteli bir üslûpla dile getirmiştir. Hayatın gülünç yanlarını karikatürize etmiştir.

Sade ve temiz bir dille yazdığı Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu insanının hayatını bütün canlılığı ile yansıtmıştır. Gözlem yeteneğinin üstünlüğü dikkat çeker.

Eserlerinde kişilerin ruh tahlillerine fazla değinmez.

İnsanların dürüst olmayan, kurnazlık ve menfaatçilikle ilgili yönlerini ortaya kor. Bunu mizah ve eleştiri ile yapar. Hiciv, eserlerinde önemli bir unsurdur. Şahısları kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatır.

Konuşma dilinin bütün canlılığını ve tabiiliğini ortaya kor.

Romanları: İstanbul'un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Kadınlar Tekkesi, Anahtar

Hikâyeleri: Memlekete Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri (Hatay’da sürgünde yazdığı eseridir).

Hiciv ve Mizah Yazıları: Kirpinin Dedikleri, Deli, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım.


4. Millî Edebiyat Akımı



Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır.

Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur.

Türk milletine mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir. Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir.

Cumhuriyet’in kuruluşunu hazırlayan milliyetçilik ideolojisi içinde doğan Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp'in bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp'in Türkiye ve Türkler için şekillendirdiği düşünceler başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti.

Halka ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar. Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar.

1911 yılında Selânik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde başladı bu çalışmalar.

Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adıvar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar'dır.

Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:

Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.

**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma

**Hece ölçüsü,

**Konu seçiminde yerlilik.

**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.

**Millî kaynaklara yönelme.

İslâmcı, Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan bireysel eğilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük mevcuttur. Çünkü artık söz konusu olan Millî Edebiyat akımı kavramı değil, Millî Edebiyat dönemidir. Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye, tiyatro eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır.

Başlangıçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Refik Halit Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat akımı içerisinde göstermişlerdir.

Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akımına katılan şairlerdir.

Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır.


Dönemin Sanatçıları


Ömer Seyfettin (1884-1920)

Son devir Türk hikâyeciliğinin en önemli isimlerindendir.

Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır.

Amacı millî şuuru kuvvetlendirmek, toplum hayatındaki aksak yönleri ortaya çıkarmaktır.

Konularını gerçek hayattan alır. Bu sebeple hikâyeleri realist özellik taşır. Konuları genellikle tarihî olaylar, çocukluk hatıraları ve yaşanan günlük olaylardır. Aşk konusunu da bu hikâyelerinde işler.

Kahramanlık, hikâyelerinin önemli konularındandır.

Bazı eserlerinde sosyal hayattaki gülünç özellikleri karikatürize eder.

Türklerin Balkanlar’da uğradıkları zulümleri de konu edinmiştir.

Dili oldukça sadedir ve yalındır.

Kurguları oldukça başarılıdır.

Hikâyeleri: Eshab-ı Kehf’imiz, Harem, Efruz Bey, Yalnız Efe, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Beyaz Lâle, Bomba, Bahar ve Kelebekler,


Ziya Gökalp (1876-1924)

Türkçülük cereyanını bir sisteme bağlayan fikir adamı ve bu sistemi eserlerinde işleyen bir sanatçıdır.Türk milletinin din, dil, ahlâk, edebiyat yönünden aynı kültürle yetişmiş kişilerden oluştuğuna inanan Gökalp, eserleriyle Türk milliyetçiliğinin sınırlarını belirlemiş, millî edebiyatın da fikir yönüyle temellerini oluşturmuştur. Onun Türkçülük anlayışı, dil, edebiyat, din, iktisat, güzel sanatlar ve siyaset alanlarını kapsar. Turancılık ideolojisini de savunmuştur.

Edebiyatı, bu fikirlerini yaymak için bir araç olarak kullanmıştır. Sanat yapma kaygısı yoktur.

Şiir ve nesir alanında eserleri vardır.

Destan, masal ve makaleler de yazmıştır.

Dile önem vermiştir. Eserlerini sade bir dille yazmıştır. Türk dilinin gelişmesi yolunda çaba harcamıştır. Türkçe karşılıkları olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılmasından, Türkçeleşmiş kelimelerin de artık Türkçe sayılmasından yanadır.

Ona göre millî vezin hece veznidir.

Şiirleri: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat

Fikrî Eserleri: Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek-Muasırlaşmak-İslâmlaşmak, Malta Mektupları.


Ali Canip Yönten (1887-1967)

Daha önce Fecr-i Âtî’de yer alan sanatçı, daha sonra millî edebiyat akımının öncülüğünü yapmış, Ömer Seyfettin’le birlikte çıkardıkları Genç Kalemler dergisinde baş yazarlık yapmıştır.

Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır.

Şiirlerinin hece vezniyle ve sade bir dille yazmıştır.

Şiirlerinin bir kısmını Geçtiğim Yol adı altında yayımlamıştır.

Sonraları şiiri bırakıp edebiyat incelemeleri yapmıştır.


Fuat Köprülü (1890-1966)

Edebiyat tarihi ve tarih araştırmacısıdır.

Türk edebiyatını dönemlere ayıran, bilimsel yöntemlerle inceleyen ilk araştırmacıdır.

Eserleri: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Saz Şairleri, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar.


Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944)

Halkçılık ve milliyetçilik düşüncesini şiirlerinde işlemiştir. Şahsî duygulara ve tabiata pek rastlanmaz.

Şiirleri sosyal faydaya yöneliktir ve didaktiktir. Bu yüzden bir kuruluk göze çarpar.

Hece veznini ve batı edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır.

Dilinin tamamen sade olduğu söylenemez.

Şiirleri: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Turana Doğru.


Reşat Nuri Güntekin (1889-1956)

Millî edebiyat akımından etkilenen sanatçılardandır.

Şöhretini Çalıkuşu romanıyla kazanmıştır.

Birçok eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatını ve insanını, batıl inançları, yanlış batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını işlemiştir.

Mizah öğesine de yer vermiştir.

Romanlarında güçlü gözlemciliğine dayanan bir realizm ve canlı bir üslûp vardır. psikolojik tahlillerde de başarılıdır.

Eserlerinde konuşma dili hâkimdir

Roman, hikâye, tiyatro ve gezi yazısı türünde eserleri vardır.

Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hastalık, Akşam Güneşi, Yaprak Dökümü , Damga, Miskinler Tekkesi

Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk

Gezi Yazıları: Anadolu Notları

Tiyatroları: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı


5. Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı


Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)

Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî edebiyat cereyanına katıldı.

İlk eserlerinde mistik bir hava vardır.

1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır.

Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır.

Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur.

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir.

Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir.

Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır.

Eserleri teknik bakımdan sağlamdır. Karakterleri başarıyla canlandırmıştır. Titiz bir üslûpçudur.

Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri

Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama...

Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı, vatan Yolunda...


Halide Edip Adıvar (1884-1964)

Romancı ve hikâyeci.

Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır.

Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır.

Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır. Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir.

Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır.

Sosyal çevreye önem verir.

Dili kullanmada başarılı değildir. Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır.

Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler


Beş Hececiler



Şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır.

Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.

Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir.


Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)

Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır.

Bazı şiirlerinde halk şiiri şekillerini kullanmıştır.

Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî konuları da işlemiştir.

Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu.


Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)

Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır.

Günlük hayatın çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir.

Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır.

Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti.


Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)

Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır. Buna rağmen aruzu da tamamen terk etmemiştir.

Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmıştır. Ferî konuları da işlemiştir.başlıca konu ve temaları, aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, ihtiras.

Lirik şiirleri vardır.

Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle.

Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman.


Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949)

Şiire aruzla başlamıştır.

Heceyle yazdığı ilk şiirlerinde aşkı işlemekle beraber, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında millî duyguları ve tarihî kahramanlıkları işlemiştir.

Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü.


Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)

“Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır.

Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır.

Derin bir melânkoli ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir.

Şiir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları, Efsaneler, Baykuş, Hayalet.


Kemalettin Kamu (1901-1948)

..................


Dönemin Bağımsız İsimleri


Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)

Dinî, millî şiirleriyle tanınır.

Bir destan şairidir (Çanakkale Şehitlerine).

İslâmcılık akımının temsilcisidir.

Şiirlerinde dinî lirizm dikkati çeker.

Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı şiirleri vardır.

Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin ancak dine sarılmakla olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini savunmuştur.

Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir. O, toplum hayatını bütün yönleriyle aksettirmiştir. Hatta sokak aralarında konuşulan dili bile şiirine yansıtabilmiştir.

Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır. Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir.

Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır.

Nazmı nesre yaklaştıranlardandır. Manzum hikâye şeklinde şiirleri cardır.

Bu şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır. Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu tür şiirlerinde belirgindir. Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasır, Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir.

Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır. Safahat yedi kitaptan oluşur: Safahat, Hakk’ın Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler.

Makaleleri A. Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır.


Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)

Şair ve yazar.

Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe uğratarak- yeni konuları işlemiştir.

Aruzu Türkçede başarıyla uygulamıştır. Sadece Ok şiirini heceyle yazmıştır.

Şiirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir.

Parnasizmin en önemli temsilcisidir.

Şiirde şekil mükemmelliğine, ahenge ve kafiyeye önem vermiştir.

İşlediği başlıca konu ve temalar: aşk,i tabiat, kahramanlık, ölüm, sonsuzluk.

Şiirlerinde Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır ve İstanbul'u da şiirde en çok işleyen şairdir. O tam bir İstanbul aşığıdır. Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir.

Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer.

Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair.


6. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı



Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı, Divan edebiyatının terk edilmesinden sonra teşekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat adlarıyla anılan edebiyat tarzları vasıtasıyla oluşturulan zemin üzerine kurulmuştur.

Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasî, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini taşır.

Dildeki sadeleşme hareketi artık yerleşmiştir.

Aruz bırakılarak hece kullanılmıştır.

Şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir. Buna bağlı olarak mekânlar da çeşitlilik kazanmıştır.

Anadolu’ya daha çok yer verilmiştir. Roman ve hikâyelerde toplum sorunları, gözleme dayanan bir gerçeklikle anlatılmıştır.

Kurtuluş Savaşı ve bu dönemdeki toplum hayatı da konu edilmiştir.

Tiyatro eserlerinde de millî konular işlenmiştir.


a. 1940 Yılına Kadar Türk Edebiyatı



1900'den sonra doğan, ilk gençlik ve olgunluk yılları Cumhuriyet’in ilk devresinde geçen ilk şairler nesli, şiire Yahya Kemal’in, Ahmet Haşim’in ve batı şairlerinin etkisiyle ve kendi yaratıcılıklarının katkısıyla yeni estetik şekiller kazandırdı.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Türkçeye Paul Valery'nin şiir görüşünü uygulayarak, yoğun kapalı, derin şiirler yazdı.

Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967), Tanpınar'ı hatırlatan özelliklerin yer aldığı folklor kaynaklı değişik eserler meydana getirdi.

Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983) çok yönlü kişiliğinin etkisiyle ve Türkçeyi ustaca kullandığı şiir ve piyeslerinde Anadolu insanının mistik eğilimlerini orijinal ve modern bir üslûpla ifade etti.


Yedi Meşaleciler

Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Kenan Hulusi, Cevdet Kudret Solok, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk

Bu edebî topluluk yeni bir edebiyat, farklı bir şiir anlayışı oluşturmak için toplanmıştır.

Beş Hececiler’e karşı çıkmışlardır.

“Samimîlik, canlılık ve devamlı yenilik” ilkelerini benimsediler.

Fransız edebiyatını örnek alacaklarını bildirdiler.

Buna rağmen kendileri de Beşe Hececiler’in yolundan gitmişlerdir. Türk şiirine herhangi bir yenilik getirmemişlerdir.


Dönemin Sanatçıları


Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967)

Avrupai şiir anlayışından âşık tarzı söyleyişe yönelmiştir.

Şiirlerinde iç duygu ve bununla birlikte gelişen hafif sesli bir musiki havası vardır.

Şiir kitabı: Şiirler.

Tiyatroları: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık Ev


Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983)

Şiirlerinde insanın evrendeki yerini, madde ve ruh meselelerini, insanın iç dünyasına ait çeşitli yönleri, gizli duyguları işlemiştir.

Hissi ve fikri şiir oluşturan iki unsur olarak kabul eder.

Sağlam bir dil ve üslûp; kuvvetli bir lirizm, başarılı bir teknik sahibidir.

Ağaç ve Büyük Doğu dergilerini çıkarmıştır.

Şiirleri: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile Şiirlerim.

Roman ve tiyatro türünde de eserleri vardır: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Hikâyelerim.


Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)

Sade, yalın, ahenkli bir dille, konuşma diliyle şiirler yazmıştır.

Şiirlerinde iç sıkıntılarını, karamsarlığı, özellikle sürekli korktuğu ölümü, ama bununla birlikte yaşama bağlılığı konu edinmiştir.

Şiirleri: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde Sükût

Nesirleri: Ziya’ya Mektuplar


Memduh Şevket Esendal (1883-1952)

Romancı ve hikâyeci.

Romanlarında kendi deyimi ile “topluma ayna tutmuştur”.

Hikâyelerinde gözlem gücü son derece güçlüdür.

Toplum hayatındaki aksaklıklara değinmiştir.

Dili temiz; anlatımı güçlüdür. Konuşma dilini kullanmıştır.

Hikâyelerinde Çehov tarzının temsilcisidir.

Romanları: Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf Bey.

Hikâyeleri: Hikâyeler, Otlakçı, Hava Parası, Mendil Altında, Temiz Sevgiler.


Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962)

Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde eserler vermiştir. Ama en önemli özelliği şairliğidir.

Şiirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir. En çok işlediği konu zamandır. Şuuraltı da önemlidir.

Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır.

Sade bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır.

Hikâye ve romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur. Psikolojik yön de önemlidir.

Dili başarıyla kullanmıştır.

Şiirleri: Şiirler.

Deneme: Beş Şehir.

Roman: Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler.

Hikâye: Yaz Yağmuru, Abdullah Efendi’nin Rüyaları.

Edebiyat: 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi.


Abdülhak Şinasi Hisar (1888-1963)

Tenkitçi ve romancı.

Nesirlerinde görgü, hatıra, tasvir ve kültür unsurları ağır basar.

Sanatlı ve uzun cümleleri vardır.

Romanları: Fehim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz.

Diğer eserleri: Boğaziçi Mektupları, Geçmiş Zaman Köşkleri, Boğaziçi Yalıları.


b. Son Dönem Türk Edebiyatı


Garipçiler

Şiirlerini 1941 yılında Garip adlı kitapta toplayan Orhan Veli Kanık ve onunla aynı tarzı paylaşan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat, Garipçiler adıyla anıldılar ve Türk şiirinde yeni bir akım meydana getirdiler.

Bu adı almalarında Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” adlı şiirinin garip tepkilere sebep olasının ve garip bulunmasının etkisi olmuştur.

Bu akımın amacı şiiri, öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayılan vezin, kafiye, nazım şekli, nazım birimi; şairanelik, mecazlı söyleyiş, söz sanatı ve süs gibi unsurlardan sıyırarak, duyuların yalın ifadesi hâline getirmekti.

Bu akımda hiç bir kural ve kalıba bağlanmamak prensip edinilmiştir.

Sade bir dil kullanmışlardır.

Günlük ve sıradan konuları işlemişlerdir. Sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci, hayattaki gariplikler şiirlerinin başlıca konularıdır. Şiirde o zamana kadar işlenmemiş konuları ele almışlardır.

Orhan Veli, bu tarzda yazdığı başarılı şiirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkiledi.

Genç yaşında Rusya'ya giden ve oradan marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazım Hikmet Ran (1902-1963) Türkçenin estetiğini Mayakovski tesirleri taşıyan yeni bir tarzda kullanarak ihtilâlci şiirler yazdı. 1960'lı yıllardan sonra Türk Edebiyatı içinde yaygınlaşan sosyalist akımının başlangıcı bu şiirler oldu.

Ahmet Muhip Dıranas, şiiri tamamen estetik olarak kabul eden şairlerdendir.

Aynı nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslûp ve ruh yönünden zenginliğini şiirlerine aksettiren orijinal bir şairdir.

Türk edebiyatında küçük klâsik hikâye yazma geleneğinin kurucusu ve en başarılı temsilcisi olan Ömer Seyfettin'in (1884-1920) hikâye kitapları 144 baskı yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu.

Sait Faik Abasıyanık (1906-1948) ve Sabahattin Ali'nin 1935 yılından sonra yayınladıkları hikâyeler, birbirinden farklı iki yeni çığır açtı.

Sait Faik, konuları İstanbul'da geçen ve şahsî izlenimlerine dayanan şiir duygusuyla dolu hikâyeler yazdı.

Materyalist bir dünya görüşüne sahip olan Sabahattin Ali, dış tasvirlere ve sade olaylara fazla önem veren hikâyeler yazdı. Bu iki yazarla birlikte 1960'lı yıllardan sonra yoğunlaşan günlük olaylar, düşünce ve beklentiler edebiyata girmeye başladı.

Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) aynı sadeliği, vezin ve kafiyeyi kullanarak sağladı. Tarancı mısra içindeki belirli durakları kaldırarak veya değiştirerek hece vezninde yenilik yaptı.

Bu neslin dünya görüşü Andre Gide'in tesiri ile varlık ötesi geçmiş ve gelecek tasavvurları olmaksızın anlık duyumlara dayanıyordu.

Sait Faik'in eserleri de dahil olmak üzere bu grubun eserlerinde yaşama sevinci hâkimdir.

Serbest şiir hızla yayılmış, Asaf Halet Çelebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil gibi başarılı temsilciler yetişmiştir.

Asaf Halet Çelebi bazı şiirlerinde doğu mistisizmi ile tasavvufu birleştirdi.

İlk şiirlerinde serbest çağrışımlara yer veren Fazıl Hüsnü Dağlarca, şuur altının karanlık akımlarını ifade eden sembollerle dolu orijinal şiirler yazdı.

Behçet Necatigil, şiirlerinde büyük şehir hayatı içinde ezilmiş ve kaybolmuş insanın kırık, karanlık, dolaşık duygularını anlattı. Şiirlerinde ahengi ihmal eden Necatigil, divan şiirinde olduğu gibi, gittikçe derinleşen bir arka plânı işlemiştir.

1950 yılından itibaren Türk yazar ve şairlerinin büyük bir kısmı, hayat görüşlerini "toplumsal gerçekçilik" adıyla edebiyata uyguladılar. Bu dönemde Batıdan gelen varoluşçuluk ve gerçeküstücülük akımları da hayata bakış tarzıyla beraber eserlerinin kompozisyon ve üslûbunu da değiştirdi.

Son kırk yıllık Türk Edebiyatı Batıdan gelen akımlar, sosyalist dünya görüşü, millî ve dinî yaklaşımlar ve çok partili dönemde çeşitlenen politik tercihler doğrultusunda fevkalâde çeşitlilik göstermekte, edebiyat çok kere vasıta gibi kullanılmakta ve yeni arayışlar içinde görünmektedir.

Kısa zaman içinde büyük şöhret kazanan veya adını pek az duyurabilen yazar ve şairlerin Cumhuriyet terkibi paralelinde kurulmakta olan yeni edebiyat geleneklerine katkıda bulunmalarına rağmen, bunlar hakkında objektif tenkitler yapmak ve edebiyat tarihindeki yerlerini belirlemek mümkün olamamaktadır. Özellikle 1960'lı yıllardan sonra yetişen kadın yazar ve şairlerin sayılarının artmış olması, feminist akımın da diğer pek çok akım gibi Türk Edebiyatı içinde yer almasını sağlamıştır.

1950-1986 yılları arasında isimleri en çok duyulan ve okunan roman ve hikâyeciler şöyle sıralanabilir:

Halide Nusret Zorlutuna, Nihal Atsız, Safiye Erol, Tarık Dursun K., Atilla İlhan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Firuzan, Adalet Ağaoğlu, Sevgi Soysal, Tomris Uyar, Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Selim İleri, Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı), Bekir Büyükarkın, Necati Cumalı, Haldun Taner, Mustafa Kutlu, Muhtar Tevfikoğlu, Bahaettin Özkişi, Durali Yılmaz, Rasim Özdenören, Şevket Bulut.

Bu dönemin şairleri:

Behçet Kemal Çağlar, Necati Cumalı, Ümit Yaşar Oğuzcan, Bekir Sıtkı Erdoğan, Atilla İlhan, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, Munis Faik Ozansoy, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, İlhan Geçer, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Bahaettin Karakoç'tur.


Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914-)

Çağdaş Türk şiirinde başlı başına bir 'ekol' olan Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiire soyut konularla başlamıştır. Yaratılışı kâinatın sırlarını araştırmaya çalışır.

Sonraları kahramanlık konularını, destansı konuları işlemiştir.

Şiirleri, destanlar, toplumcu-gerçekçi şiirler ve felsefi-lirik şiirler olarak sınıflandırılabilir.

Eserleri: Çocuk ve Allah, Çankırı Destanı, Anıtkabir, Üç Şehitler Destanı, Yedi Memetler...


Ahmet Muhip Dıranas (1909-1980)

Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket manzaralarını ve tarih sevgilerini işleyen destansı şiirleri yazmıştır.

Baudelaire’den etkilenmiş ve onun havasını yansıtan şiirler yazmıştır.

Ölçü ve kafiyeye sıkı sıkıya bağlıdır.

Sese ve ahenge önem verir.

Eserleri: Şiirleri, Gölgeler, O Böyle İstemezdi...


Orhan Veli Kanık

Şiirleri Garip ve Vazgeçemediklerim adlı şiir kitaplarında toplanmıştır.

Manzum fabl çevirileri de vardır.

Günlük yaşamı konu edinir.

Yer yer alacı bir üslûbu vardır.

Şiirle ilgili görüşlerini Garip adlı kitabının ön sözünde yazmıştır.


Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)

Hikâyeleri ile tanınır.

Yazmanın kendisi için bir ihtiyaç olduğuna inanmıştır.

Gözlemci ve gerçekçi bir yazardır.

Toplumu konu alan hikâyelerinde toplum sorunlarına değinmiştir.

Anlatımı samimidir.

Kişileri yaşadıkları çevreye göre ele alır.

Deniz, tabiat, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi gibi unsurlar ve benzeri küçük ve ayrıntı sayılabilecek unsurlar onun hikâyelerinde sık sık görülür.

Hikâyeleri yapmacıktan ve sanat kaygısından uzaktır.

Zaman zaman argo sözlere de yer vermiştir.

Hikâyeleri: Semaver, Lüzumsuz Adam, Şahmerdan, Sarnıç, Havada Bulut, Kumpanya, Tüneldeki Çocuk, Alemdağda Var Bir Yılan


Falih Rıfkı Atay (1904-1971)

Gezi türündeki eserleriyle tanınır.

İnceleme, makale, anı ve fıkra türlerinde eserler vermiştir.

Atatürk’ün yakınında bulunmuş ve onunla ilgili anıları ile şöhret sağlamıştır.

Nesir dilinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Eserleri: Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Deniz Aşırı, Tuna Kıyıları, Bizim Akdeniz, Çankaya...


Peyami Safa (1889-1961)

Roman, hikâye, makale, fıkra türünde eserleri vardır.

1918’de çıkardığı “Yirminci Asır” adlı gazete ve bu gazetede çıkan “Asrın Hikâyeleri” ile tanındı.

Romanlarıyla üne kavuşmuştur.

Sanat değeri olan eserlerinde Peyami Safa adını; para kazanmak amacıyla yazdığı eserlerinde “Server Bedi” takma adını kullanmıştır.

Romanlarında psikolojik tahlillere önem verir.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda kendi hayatının bir bölümünü kahramanın hayatı gibi anlatmıştır.

Çeşitli gazetelerde yayımlanan makale ve fıkraları “Objektif” adı altında seri hâlinde yayımlandı.

Romanları: Sözde Kızlar, Mahşer, Canan, Fatih-Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Biz İnsanlar, Yalnızız, Şimşek, Bir Akşamdı, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Bir Tereddüdün Romanı, Cumbadan Rumbaya, (Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü, Bektaşiler Arasında Bir Genç Kızın Hatırası, Bodrumda Kalanlar, Altın Kupa, Bıçağı Sapla, Al Kanlar İçinde, Attila (tarihi roman),

Hikâyeleri: Küçük Alp’in Yıldızı ve Bir Varmış Bir Yokmuş (çocuk hikâyeleri)


Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) (1886-1963)

Üç yıllığına sürgüne gönderildiği Bodrum’a yerleşmiş ve kendisine Bodrum’un antik çağdaki ismi olan “Halikarnas” adını almıştır.

Denize sonsuz bir hayranlıkla bağlıdır.

Eserlerinde Ege’yi, Akdeniz’i, buralardaki hayatı, balıkçılarını, gemicilerini, süngercilerini konu edinmiştir.

Zengin denizci sözlüğünden yararlanmıştır.

Roman ve hikâyelerinde teknik ve üslûp başarılı değildir.

Eserleri: Aganta Burina Burinata, Mavi Sürgün, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz..


Nurullah Ataç (1898-1957)

Eleştiri ve deneme türünün yerleşmesinde etkili olmuştur. Daha çok eleştiri yazmıştır.

Türkçenin özleşmesinde de katkıları ve desteği olmuştur.

Arı bir dil kullanmıştır.

Fransızcadan çeviriler yapmıştır.

Devrik cümlelerin yerleşmesi için de uğraşmıştır.

Eserleri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Günce, Söz Arasında, Diyelim...


Suut Kemal Yetkin

Deneme ve eleştiri yazarıdır. Denemeleriyle meşhurdur. Özlü ve yoğun denemeleri vardır.

Felsefe, sanat, estetik ve güzel sanatlar konularında eserleri vardır.

Açık ve akıcı bir üslûbu vardır.

Dili çok iyi kullanır.

Eserleri: Edebiyat Üzerine, Yokuşa Doğru, Günlerin Götürdüğü, Düşün Payı, Edebî Meslekler...


Yaşar Kemal (1922-)

Asıl adı Kemal Sadık Göğceli’dir.

Edebiyata folklor çalışmalarıyla başlamıştır.

Alışılmıştan farklı köy romanları yazmıştır.

Kişilerin iç dünyaları üzerinde durmuştur. Köylüleri de aynı şekilde anlatmıştır. Tabiata ve halka büyük önem verir.

Sanatlı ve şiirli bir dil kullanır.

Kahramanlarını yerli dilleriyle birlikte ele alır.

Romanlarında yer olarak daha çok Çukurova ve Toroslar geçer.

Eserleri: İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Çakırcalı Efe...


Orhan Kemal (1914-1970)

Asıl adı Raşit Öğütçü’dür.

Hikâye ve romanlarında hayatın değişik yönlerini ve kişilerini işlemiştir.

Bir yandan Anadolu’yu işlerken diğer taraftan büyük şehir hayatını yansıtmaya çalışmıştır.

Toplumcu gerçekçiliği en çok işleyenlerdendir.

Hikâyeleri: Ekmek Kavgası, Arka Sokak, Kardeş Payı...

Romanları: Baba Evi, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları, Kanlı Topraklar...