2 Ekim 2009 Cuma

cemal süreya'nın şiirlerinde aşk ve erotizm

AŞK: YIRTILAN İPEK SESİYLE

(Cemal Süreya'nın şiirlerinde aşk ve erotizm)


İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Cemal Süreya

Açıklanamayan tek şey aşk: En büyük sayrılık ve en büyük sağlık.
Cemal Süreya


Başlangıcından bugüne Türk şiirinin önemli şairlerinin adları sıralanacak olsa bunlar arasında mutlaka yer alacak şairlerdendir Cemal Süreya. Şiir yayımlamaya başladığı ilk zamanlardan itibaren sürekli olarak Türk şiirinin gündeminde kalmış, ölümünden sonra da hakkında araştırma ve derleme kitapları yayımlanmış, bütün şiirlerinin bir araya getirildiği Sevda Sözleri yeni baskılar yapmıştır.
Bir yerde şuna yakın bir söz söyler Cemal Süreya: "Dünyanın en güzel şiirlerinin bir araya getirildiği bir antoloji düzenlense seçilen şiirlerin ilk on tanesi kesinkes aşk şiiri olacaktır." Şairin bu sözü yönlendirdi beni bu yazıyı yazmaya; bu sözü ve şiirlerindeki tutkulu, erotik aşk söylemleri...

Bir yaşam itkisi ve iksiri olarak aşk
Aşk, Cemal Süreya'nın şiirde sıklıkla işlediği temalardandır. Kimi zaman düpedüz politik şiirlerinde bile sözü ansızın aşka düşürdüğü, aşkı andığı, anımsattığı dikkati çeker. "Üvercinka" şairi için aşk, yaşam yolunda vazgeçilmez itkilerdendir. Yaşama coşkusu uyandırır ve yazmaya iter onu aşk. Kendisiyle kadın ve aşk konuları çevresinde yapılan bir söyleşide söylediği şu sözle aşka bakışını ortaya koyar; aşkın kuralsızlığını, çarpıcılığını, sınır tanımazlığını dile getirir: "Aşkın içine yasallık girince o aşk biter." Şairin, bu yaklaşımını "Bu Bizimki" şiirinde "Yasadışı bir aşk, / Evlenmeyi / Hiç mi hiç düşünmüyor." (s. 216) dizeleriyle de ortaya koyduğu görülür. Ayrıca, bu şiirde ve başkalarında bu çerçevede ele alınabilecek çok sayıda dize vardır. Kısacası, kuralları ve sınırları olmayan, duygu ile cinselliğin birbiriyle iç içe geçtiği bir aşk anlayışı vardır onda. Buna karşın, yıllardır evli olduğu karısına yazdığı mektuplarda ona olan aşkını anlatabilmek için nasıl çırpındığını görmek şaşırtıcı gelebilir: "Zuhal'im, hayat! Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. (...) Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hâlâ başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. (...) Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum."
Bazen aşkı da aşar şairin duyguları. Burada aşılan aşk değil, onun sunuluş biçimidir belki de. Konuşan, bir şair olunca, onun anlatım biçimi sıradan bir aşk itirafının sınırlarını zorlayacak, aşacaktır elbette: "Düşünüyorum da aşk sözcüğünü de biraz eksik buluyorum şu senlen ben arasındaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım galiba. Ötesinde aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun ve benim için her şeysin. Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki."

Kadının şiirleştirilmesi
Kadın Cemal Süreya şiirinin temel izleğidir, onun şiirlerinde en çok sözü edilen varlık, kadındır. Aşka, sevişmeye dair şiirlerinde olduğu gibi kimi toplumsal içerik üzerine kurulan şiirlerinde de kadın sık sık yer bulur dizelerde. Ama öncelikle cinsellik nesnesidir onun şiirlerinde kadın. Saçlarıyla, bacaklarıyla, göğüsleriyle, ayaklarıyla... kısacası bütün bedeniyle şiirde boy gösterir. Şairin, kadında cinsellik nesnesi olarak gördüğü beden bölümlerini anışı kimi zaman fetişizm boyutlarına varır. "Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde / Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra / Sonrası iyilik güzellik." (s. 13); "Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla / Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden" (s. 17); "Bir kadın canıma mercan sokuyor / Dayamış ağzıma bir memesini." (s. 85) gibi şiir parçalarında bunun izlerini görmek zor değildir.
Cemal Süreya'nın şiirlerinde kadın izleğinin sıklıkla işlenmiş olması konusunda yakın arkadaşı, dostu, yazar Muzaffer Buyrukçu şunları söyleyecektir şairin ölümünden sonra yazdığı bir yazıda: "Nedim'den, Karacaoğlan'dan, Nazım Hikmet'ten, Yahya Kemal'den sonra en çok onun şiirinde kadın teması enine boyuna ele alınmış, ayrıntılı bir biçimde işlenmiştir. Kadın bir nesneyken soyut bir kimliğe bürünerek şiirini çarpıcı kılan önemli bir imgeye dönüşür. Genellikle kadın-erkek ilişkileri değil de sevişme ilişkileri şiirin fonunda bütün müziğiyle, bütün görüntüsüyle yer alır. (...) Cemal Süreya, şiirlerini erotik bir temel üzerine oturtmuştur ama şiirinin tamamı o eksenin çevresinde dönenmez..." Buyrukçu'nun, kadının bir nesneyken soyut bir kimliğe bürünerek bir imgeye dönüştüğü şeklindeki iddialarına katılmadığımı belirtmeliyim hemen. Çünkü Cemal Süreya'nın şiirlerinde kadın soyut bir kimliğe bürünmez, soyutlamaya yer yoktur onun kadından söz edişlerinde.
Şiire giren her imgenin, şiirin kendine özgü yapısı gereği soyutlaştığı elbette bir gerçektir; ancak Cemal Süreya, kadını özellikle somut, dokunulan bir varlık olarak tutmaya özen gösterir şiirde. Üstelik sevişme izleği de yine Buyrukçu'nun ileri sürdüğünün tersine bir gelişme gösterir onun şiirlerinde. Cemal Süreya'nın, kadını dokunulabilir somut bir varlık olarak şiirleştirmesinin ve sevişme izleğini çoğunlukla kadın-erkek ilişkisi merkezinde tutuşunun kanıtları olarak şu dizelere bakılabilir: "Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların / Bunların konuşması olur öpülmesi olur" (s. 12); "Bir sürü çiçek ama saydırmaya kalkma / Ayrı ayrı kadınlardan koparılmış / Kadınlardan ya hem de bilsen nerelerinden" (s. 21); "Bir de var sen koynumda yatıyorsun / Güzelsin güzelliğin mutlak amenna / Kızlığın masanın üstünde / Kocana saklıyorsun" (s. 27); "Ama kadınlar, Tanrım, / Öyle sevdim ki onları, / Gelecek sefer / Dünyaya / Kadın olarak gelirsem, / Eşcinsel olurum." (s. 241) Bu son alıntıdaki "eşcinsel" sözcüğünü "kadın eşcinselliği (lezbiyenlik)" olarak almak zorundayız; çünkü şair, kadınlara olan tutkusunu belirtmek için, bir dahaki sefere dünyaya kadın olarak gelirse normal bir kadının yapacağı gibi erkeklerle değil, bunun aksine yine kadınlarla birlikte olmak istediğini söylüyor. Bunun anlamı, şairin bir erkek-şiiröznesi olarak kadınlara olan tutkusunun altının çizilmesidir kuşkusudur.
Bu tutku, şairin söyleyişine de sızmıştır yer yer. Öyle ki, Cemal Süreya'nın erkekçe bir söyleyişle şiir yazmasından rahatsız olan bir şair, Gülseli İnal, buna itiraz etme zorunluluğu duyarak: "Türk edebiyatının şiir ustalarının dillerine yaklaştığımızda ürpertici bir erkeklik sendromu bizi karşılar. Erkek şairlerin terminolojilerinde estetiği yüksek şairler bile erkekliklerini estetiğe yeğleyerek bar bar bağıran cinsiyetçi bir şiiri sergilemişlerdir. (...) Erkek cinselliğinin kadına karşı; kadına bir çağrı olarak üstelik estetik yolla decadence'ını görüyorum, şöyle ki şiir geleneğimizin aşkolog olarak tanımlanan şairi Cemal Süreya'yı ele alarak şairin duygularını imleyişini görelim ve şairin bir erkek bedeni olarak nasıl kalın bir tabakayla kaplı olduğunu sezmeye çalışalım." demiş ve iddialarını kanıtlamaya yönelik örnekler vermiştir.
Cemal Süreya'da imge ile dil arasında mükemmel bir uyum vardır ve bu uyum, Gülseli İnal'ın -bence biraz da abartarak- dikkat çektiği tehlikeye karşın şairin özgün biçeminin oluşmasına önemli katkılarda bulunmaktadır. Gülseli İnal'ın alıntı yaptığı şiirlere gönderme yaparak söylüyorum; bence, "Elma" gibi, "Şu da Var" gibi, "Cigarayı Attım Denize" gibi şiirlerin başka bir söyleyişle yazılması mümkün değildir. Cemal Süreya biraz da budur çünkü. Onun büsbütün kendine özgü olan bu söyleyiş özelliğini olumsuz bir durum olarak görmek, Cemal Süreya gibi bir şairi, neredeyse kendinden soyutlamak olur. Cemal Süreya, "Üslup, kişinin kendisidir." sözünün tipik bir örneğidir kanımca.

Şiir ve aşk, aşk ve erotizm
Aşk ve erotizm, Cemal Süreya'nın şiir yaşamından önce günlük yaşamında önemli olgular durumundadır. Onun günlüklerine ve başka yazılarına baktığımızda sıkı sık aşk ve erotizm üzerine konuştuğunu görürüz. Okuduğu kitaplar arasında erotizmle ilgili olanlar dikkati çeker. Bataille'ın Erotisme adlı kitabını okuduğu günlerde şöyle bir erotizm tanımına varır: "Cinsel gerilimi uzatmak için isteğin gerçekleştirimini geciktirmek. Erotizmin amacı, edimin kusursuzluğu değil, isteğin süregitmesidir." Şair, sadece erotik olanda kalmamış, cinselliğe bakışının sınırlarını genişleterek yazılarından birinde erotizm ile pornografi arasındaki ayrım üzerinde de durmuştur: "Erotik ve pornografik... Bu iki sözcük sık sık kullanılıyor. Aralarında nasıl bir ayrım var acaba? (...) Bu konuda kafa yormuş kişilerin çoğu gelip bir noktada buluşuyor: Pornografi, başarıya ulaşamamış erotizmdir. (...) Burda iki sonuçla karşılaşıyoruz: Sanat değeri olan bir yapıt pornografik değildir, bir; baştan erotik olsun diye yazılmış yapıtlar genellikle porno düzeyinde kalma durumundadır, iki. Kendini kapıp koyvermiş bir cinsellik erotizm değildir."
Cemal Süreya, bir başka yerde erotizm kavramının içeriğini doldurmaya çalışırken klasik yazarlara göndermelerde bulunur: "Erotizm kavramı XIX. yüzyılda kullanılmaya başlamış. XX. yüzyılda ise büyük yaygınlık kazanmış. Klasik yazarlarda 'erotik' sözcüğü, aşkı tat bölgesine, yüreği tutku yönüne kaydıran bir anlamdadır. Sözcüğün bu anlamdaki kullanılışı çok eski. Bunu çıkış noktası alarak bakarsak, o anlamın, aşkın içine kösnül (şehevi) duyarlığı, cinselliği usul usul akıtarak büyüdüğünü, bir noktadan sonra da onu başka niteliklerle donatmaya başladığını görürüz." Burada özellikle son cümlede şairin bilinçli bir şekilde aşk ve cinsellik kavramlarını kaynaştırmaya çalıştığı dikkati çeker. Onun için, aşktan yola çıkmak koşuluyla, "aşk"a ait olanla "erotik" olan birbirine çok yakın gibidir. Aşkı erotizmden ayırmamasının nedeni bunların birbirini tamamladığını düşünmesidir sanırım; cinsellikten uzak bir aşkı dile getirdiği bir şiiri hemen hemen yok gibidir.
Biraz önce, Cemal Süreya'nın mektuplarında aşka ilişkin sözlerinin altını çizmiştim. Şiirlerinde aşktan söz ederken mektuplarında olduğundan daha dolaysız, kendisi için daha kolay ifadelere başvurur şair. Belki, belli bir kişiye hitap etmenin zorluğudur, onu incitmeme, inandırma çabasıdır mektuplarda yer alan satırların bizde yarattığı farklılık duygusunun nedeni. Şair, asıl olarak şiirde konuşur çünkü, şiirdir onun bütün söz hünerini göstereceği alan. Ustalığa erdikten sonra sözü sıradan formunda değil de dizeler halinde söylemek daha kolaydır şair için. Doğrudan da olsa, dolaylı da olsa aşktan söz ettiği şiirlerde okuyanda yaratmak istediği etkiyi fazlasıyla yaratır "Aşk" şairi.
Dille imgenin mükemmel uyumunun sonucu olarak kandırıcı, çekici bir şiirdir onunki. Kadını, aşkı, cinselliği hüzün-erotizm-ironi üçgeninde sentezleyerek kurar şiirini. Onun şiirlerinde aşk, çoğunlukla erotizmle at başı yürür. Bazen çılgın ve kırmızı soluğuyla erotizm öne çıkar: "Kırmızı bir at oluyor soluğum / Yüzümün yanmasından anlıyorum / Yoksuluz gecelerimiz çok kısa / Dört nala sevişmek lâzım." (s. 7); "Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar / Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların" (s. 13); "En çok neresi mi ağzıydı elbet / Bütün duyarlıklara ayarlı / Öpüşlerin türlüsünden elhamra / Sınırsız denizinde çarşafların / Bir gider bir gelirdi işlek ağzı" (s. 43). Bazen de bütün duygu yüküyle, hüznüyle, acısıyla aşk: "Daha nen olayım isterdin, / Onursuzunum senin!" (s. 181) "Seni o kadar yakından görünce, / Keşke yalnız bunun için sevseydim seni" (s. 279); "İkinci bir parıltı var senin bakışlarında / Keşke yalnız bunun için sevseydim seni" (s. 289)
Şair, daha ilk şiirlerinden başlayarak sık sık erotizme yönelir, buna bağlı olarak kadının fiziksel güzelliğini, cinselliğini bık(tır)madan usan(dır)madan işler; kaba değildir. "Hüzün"de olduğu gibi "erotizm"de de incedir Cemal Süreya. Erotizm onda kimi zaman aşkla birlikte dizelere taşınır: "Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı / Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü / Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti" (s. 13); kimi zaman da aşktan, duygudan uzak olarak görülür onda erotizm: "Bir yanda Sirkeci'nin tiren dolu kadınları / Âdettir sadece ağızlarını öptürürler / Ayaküstü işlerini görmek yerine" (s. 23).
Cemal Süreya'nın şiirlerindeki aşk ve erotizm öğesiyle ilgili olarak Füsun Akatlı şunları söyler: "Hüznün renkleriyle pastelleşmiş bir lirizm (...) -en erotikken en romantik, en romantikken en erotik oluveren bir erotizm-." Gerçekten de böyledir; hatta bu o kadar böyledir ki Cemal Süreya'nın aşk temalı şiirlerine genel olarak bakıldığında aşk, erotizm, lirizm, romantizm kavramlarının iç içe geçmiş olduğu görülecektir. Şair, erotizme yaklaşırken, hatta pornografinin sınırlarında yürürken bile belli bir inceliği, hüzünle karışık ironiyi elden brakmaz. Nesnesiz sevgiye nasıl yakın durmazsa, sevgisiz nesneyi de yücelttiği görülmez. Onun, erotik olanı yakalamaktaki başarısı belki de buradan, bu ince duyarlılığından, kaynaştırma-örtüştürme gücünden gelmektedir. Bir yönüyle kesinkes cesur bir aşk ve erotizm şairidir aslında Cemal Süreya. Bir konuşmasında erotizmle ilgili bir soruya verdiği yanıtta kendi şiirine erotizmin sinişini şu şekilde anlatır: "Humor ve erotizm yapıtıma ben hiç farkına varmadan sinmiş iki nitelik. Hayatımın ve okuduklarımın yansıları demek bunlar. Ama her zaman bu nitelikleri tek tek ya da bir arada lirik, hatta trajik bir plana götürme özlemi içinde de olmuşumdur." "Aşk" şiirinin son bölümünü oluşturan dizelerde erotik sayılabilecek öğelerin yer yer günlük konuşma havası içinde aktarıldığı dikkati çeker: "Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya / Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız / Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu / İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük / Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde / Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra / Sonrası iyilik güzellik." (s. 13)
Aşkın ve sevişmenin bir yan izleği olarak "çıplaklık" da sık sık karşımıza çıkar Cemal Süreya'nın şiirlerinde. Doğanın bir unsuru olan bu öğeyi şair, insanın herşeyi doğal yaşaması gerektiği düşüncesinin bir görüntüsü olarak şiire sokar. Tıpkı şiirde olduğu gibi sevişmede de fazlalıklardan kurtulmak gerekmektedir; tıpkı şiir gibi sevişme de hem tükeniş hem türeyiştir, ölüp yeniden dirilmedir, kendini yeniden yaratıştır bir bakıma. Doğa ile, doğaya ait olanla çıplaklığın bir arada anılması belki de doğanın değişmez yasası olan ölüm-dirim sürekliliğinin vurgulanmasıdır sevişme yoluyla: "Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun / Elma da elma ha allahlık / Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı / Kuşlar uçuyor üstünde / Gökyüzü var üstünde / Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun / Bir duvarın üstünde" (s. 22); "Sen kadınsın ya büsbütün soyunuyorsun / Sana vergi, atılacak her şeyi kolayca çıkarıp atmak / Öptüğün gibi dünyanın bütün adamlarını bu arada beni / Uzanıp öpüyorsun ya atları çırılçıplak / Ne oluyorsa işte o zaman oluyor" (s. 36)
Erotizmin sınırlarını zorladığı dizeler de vardır Cemal Süreya'nın şiirlerinde. Bu dizelerde şair, söylemek istediklerini, o anki duyularıyla, duygularıyla birleştirmiş gibidir. Ancak, şiirin bütünlüğü içerisinde bunlar anlık duyuşlar olmaktan çıkıp kalıcı birer imgeye dönüşmektedir. Aşkın, sevişmenin büsbütün soyut kalmasına gönlü razı olmayan bir şair vardır karşımızda. İnsanı aşkın ve sevişmenin kalıcılığına çağırırken yırtılan ipek sesiyle şöyle demektedir öncelikle: "... insan sevişirken bütün çağlarda birden oluyor, geçmiş çağların hepsini birden yaşıyor bugünle birlikte. Ve bu gerçekten böyle oluyor. Bu bakımdan bir erginliktir sevişmek." (s. 94)
Cemal Süreya'nın şiirlerindeki aşkı-sevişmeyi-erotizmi anlayabilmek için bunun gerçekten böyle olduğunu kabullenmek gerekiyor. Onun, aşk izleği çevresinde dönen şiirlerine bütün olarak bakıldığında karşımızda, sevişmekten çok haz alan, kadınları hayatının merkezinde önemli bir öğe olarak tutan şiir-öznesinin durduğu görülür. Kendi yaşadıklarını, sevişmeye ve kadına olan özel yaklaşımını, tutkusunu genelleştirme ve böylece kalıcı kılma çabası içinde olan bir şiir-öznesidir bu. "Elma" şairinin şu dizelerini böyle bir bakış açısının arkasından gelecek bir kabul çerçevesinde okumak daha doğru olur sanırım: "Sen ağzını ilave edince atlara / Birdenbire oluyor bu, şaşırıyoruz / Korkunç bir güzellik halklarının havasında / Birden ötesine geçiyoruz varmak istediğimizin / Ayır ayırabilirsen, hangimiz kadın hangimiz erkek" (s. 36); "Sen yüzüne sürgün olduğum kadın / Kardeşim olan yüzünü unutmadım / Karım olan karnını ve önlerini / Orospum olan yanlarını ve arkalarını / İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını / Nasıl unuturum hiç unutmadım" (s. 48)
Şiirin ve öteki sanatların en vazgeçilmez konularından olan "aşk", şiirde bir başka anlam kazanmaktadır sanki. "Uçarı"lıkla "derin"liği bir arada sunabilen ender şairlerden olan Cemal Süreya, aşkta bütün bir hayatın görüntülerini yakalamayı başarmıştır, aşkın bütün görüntülerini de... Duygulu ve tutkulu sevişmeler, sözün derinliği ile aynı uçurumda açan vahşi çiçekler gibi bir arada görünmektedir onun şiirinde.

(Bahçe, sayı:13, İlkyaz 1999)