7 Ekim 2009 Çarşamba

cumhuriyet dönemi edebiyatımızda öykü türü

1. Giriş
Cumhuriyet dönemi ilk yıllarının roman yazarları olarak üzerlerinde durulan Hilede
Edip, Yakup Kadri ve Reşat Nuri Güntekin öykü de yazmışlardır. Ancak aralarında
öykü kitaplarını dönemin ilk yıllarında yayımlayan Reşat Nuri Güntekin'dir.
1919-1932 yılları arasında yayımladığı öykü kitaplarında Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar,
Leyla ile Mecnun, Olağan İşler adlarını taşıyan dördü Cumhuriyet döneminde
yayımlanmıştır. Romanlarında Anadolu ile ilgili sorunlara genişçe yer veren yazar,
öykülerinde daha çok evlilikle ilgili konuları ele almış, bunun yanı sıra, meslek sahibi
kadınların durumu, modern yaşayışın yanlış anlaşılması, dinin kötüye kullanılması,
çocukların ve gençlerin eğitimi, geçim sıkıntısı ... gibi konulara değinmiştir.
Öykülerin dikkat çeken bir yanı, genellikle karşılıklı konuşmalarla düzenlenmiş olmasıdır.
Romanların karşı hepsi İstanbul'da geçen öykülerinde yer yer duygusallık
ağır bastığı gibi yer yer de gülmece yer alır.
2. Cumhuriyetin İlk Yılları
Reşat Nuri'yi izleyerek ilk öykü kitaplarını 1923-1940 yılları arasında yayımlayan
yazarlar olarak, Fahri Celalettin Göktulga (1895-1975), Ercüment Ekrem Talu, Selahattin
Enis, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı, Örik, Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Bekir
Sıtkı Kunt (1905-1959) ve Sait Faik Abasıyanık'ı (1906-1954) sayabiliriz.
Öykünün romandan ayrı bir tür olduğunu savunun Göktulga, öykülerini Telak-ı
Selase, Kına Genece, Elde Bir Mustafendi ve Avur Zavur Kahvesi adlarını taşıyan dört kitapta
toplamıştır. Öykülerinde daha çok, zaman zaman eliştiri niteliği taşıyan toplumsal
konuları ele alan yazarın psikolojik konulu öyküleri de vardır. Toplumsal
konular olarak en çok üzerinde durdukları, ahlakın bozulması, boş inanışlar, yoksulluk,
Meşrutiyet Döneminde halk-devlet ilişkileridir. Düşmana İpucu Veren Eşşekler,
Kore'deki Çocuklarımız, Çanakkale'deki Keloğlan adlarını taşıyan üç öyküsü de konularını
Kurtuluş Savaşı, Kore Savaşı ve Çanakkale Savaşı'ndaki kahramanlıklardan
almıştır. Psikolojik konulu öykülerinde de insanın değişik psikolojik durumlarını
yansıtır. Konuların ayrıntılı bir biçimde ele alan Göktulga'nın okuyucuya vermek
istediğini son sayfaya saklaması, öykülerine okunduğunda pay çıkarılacak öykü
niteliği kazandırır.
Romanlarında olduğu gibi, öykülerinde de toplumsal konulara ağırlık veren Ercüment
Ekrem öykülerini, Tevarihten Sahura, Kız Ali, Gün Doğmayınca, Meşhedinin
Hikayeleri adlarını taşıyan dört kitapta toplamıştır. Romanlarında olduğu gibi öykülerinde
de toplumsal konulara ağırlık veren yazar daha çok aileyle ilgili değişik konulara
yer verilmiştir. Üzerinde durduğu bir başka konu da toplumun bilgisizliğidir.
Sayıları az olan bireysel konulu öykülerinde değişik karakterde kişilerle, kurnazlık,
cimrilik, aşk, dostluk gibi beriyen yaşamında önem taşıyan değişik duygu ve
tutumları yansıtmıştır. kimi öykülerinde ise ilgi çekici anılarını buluruz. Öykülerin-
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 139
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
de de gülmeceye yer veren Ercüment Ekrem öykülerini yazdığı yıllarda okuycuyu
bulmuş bir yazardır.
Nahit Sırrı, bu yılların yazarları arasında uzun öyküleri ile dikkatli çeker. İlk uzun
öyküsü, romanlarından önce yayımlanan Kırmızı ve Siyah'tır. Onu izleyerek üç
uzun öyküsünün yer aldığı Sanatkarlar ile iki uzun öyküsünün yer aldığı Eski
Resimler yayımlanır.
Yazarın dikkati çeken öyküleri geçmiş zamanı canlandıranlardır. Bu öykülerinde
oldukça geriye giden yazar, eski zaman yaşayışını, eski töreleri ve insanları, Tanzimat'tan
beri süregelen "kibar tabaka"daki maddi ve manevi çöküşü verir. Öykülerinde
konu aldığı dönemin insanlarını yaşatmış, olayları tarih yazarlığındaki nesnellikle
vermiştir.
Roman yazarları arasında, 1950'den sonra gelişen gerçekçiliğe öncülük eden bir yazar
olarak yer alan Sadri Ertem, öykülerinde de gerçeği vermiştir. Ancak ilk öykülerinde,
gözlemlediği gerçek yerine kendi gerçeğini vermiştir. İlk öykü kitabı olan Silindir
Şapka Giyen Köylü'de bu öyküleri bir araya toplanmıştır. Öykülerinde, köylüyü
sömüren ağaların ve şeyhlerin egemenliğini eliştiren tutumunu ortaya koyduğu gibi,
aşırı Batı hayranlığının ve Batı öykünmeciliğinin gittikçe yayılmasına karşı çıkışını
da dile getirmiştir. Ayrıca işçi-patron ilişkilerine de yer vermeye başlamıştır.
İlk öykü kitabını izleyerek yalımlanan Bacayı İndir Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül,
Bir Şehrin Ruhu adlarını taşıyan kitaplarındaki öykülerinde de hemen hemen aynı
temaları, daha genişleterek ele alınmıştır. Kimi öykülerinde ise, katıldığı I. Dünya
Savaşı ile ilgili anıları yer alır. Sadri Ertem öyküleriyle Cumhuriyet dönemi devrimlerini
benimseyen ve benimsetmeye çalışan bir yazar görünümündedir. Giderek öyküleriyle
bir sanat ürünü verme amacı, yazarı güdümlü öykü yazmaktan kurtarmıştır.
Öykülerinde belli bir tezi aktarmak yerine canlı kişiler yaratarak yaşanan hayatı
sergilediği görülür.
Roman yazarları arasına üç romanıyla katılan Sabahattin Ali'nin çok sayıda öyküleri
beş kitapta bir araya toplanmıştır. Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk
adlarını taşıyan öykü kitaplarında toplumsal konulu olanlar ağırlıktadır. Bu öyküleri
arasında köy ve köylünün sorunlarıyla ilgili olanları, Türk köyünü, köylüsünü
sistemli bir biçimde inceleyen ilk öyküler olma özelliğini taşırlar. Ayrıca öykülerinde,
işçilerin çalışma koşulları, sosyal güvencelerinin olmayışı, ücretlerinin düşüklüğü,
patron-işçi ilişkileri işlenir. Birkaç öyküsünde de gözlemlerine dayanarak cezaevlerinin
ve orada yatanların durumuna değinir.
Toplum gerçeklerini açık olarak yansıtan Sabahattin Ali ilk öykülerinde romantik,
duygusal bir aşkı konu almıştır. Ancak giderek aşk da toplumsal çerçeve içinde somut
ve gerçek bir olguya dönüşmüştür. İnsanları seven bir yazar olarak bütün öykülerinde
insan sevgisi, acıma ve arkadaşlık duygusu işlenir. Öykülerinde işlediği
140 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
konulara uygun olarak toplumun değişik kesimlerinden seçtiği kişiler iç dünyalarıyla
birlikte verilir.
Bekir Sıtkı Kunt, Kenan Hulusi ve Sait Faik bu yıllarında daha çok küçük öykü yazan
yazarlardır.
Bekir Sıtkı Kunt ağırlığı küçük öyküye veren bir yazarımızdır. Öykülerini Memleket
Hikayeleri, Talkımla Salkım, Yataklı Vagon Yolcusu, Ayrı Dünya adlarını taşıyan
dört kitapta toplayan yazarın ilk öyküleri gerçekçi Anadolu öyküleridir. Onları izleyerek
konularını, İstanbul yaşayışından, günlük gülmece olaylarından oldığı öyküler
yazmıştır. Öykü yazarlığını, gözlem gücüyle, gerçeği en ince ayrıntılarına değinerek
yansıttığı öyküleriyle geliştiren yazar, 1940'lı yıllarda uzun öyküye geçmiştir.
Bu öykülerinde yaşananı olduğu gibi vermeye çalıştığı gerçekçiliğiyle büyük kentlerle
ilgili konulara yönelmiştir. Öykü yazma yöntemi bakımından bir yenilik getirmemekle
birlikte, ele aldığı konular, olaylar ve seçtiği kişilerle gerçekçi öykü anlayışının
gelişmesine hizmet etmiştir.
Yedi Meşale topluluğunun öykü yazarı olarak tanınan Kenan Hulusi, öykülerini
Bir Yudum Su, Bahar Hikayeleri, Son Öpüş, Bir Otelde Yedi Kişi adlı dört kitapta
toplamıştır. İlk öykülerinin konularını düş gücünden alan Kenan Hulusi, giderek
iki grupta toplanabilen toplumsal ve psikolojik konulu öyküler yazmaya başlamıştır.
Toplumsal konulu öykülerinde, toplum içinde her gün rastlanabilecek olaylar,
köylünün dertleri, bilgisizlik gibi konulara değinmiştir. Öykülerinin konuları, kendi
gözlemleriyle birlikte, anlatılan olaylara dayanır. Psikolojik konulu öykülerinde
insanlardaki değişik duyguları yansıtmıştır. Öykü kuruluşunda alışılmış, birbirine
bağlı olaylar dizisini benimsemiş, ele aldığı konudan çok anlatış biçimine önem vermiştir.
Özellikle ilk öykülerinde şiirsel düzyazıyı anımsatan bir anlatımla karşılaşırız.
Sait Faik, bu yılların öykü yazarları arasında öykü sayısının çokluğu, konu çeşitliliği,
öykü yazma yönteminde yaptığı değişikle dikkati çeker. Sayısı yüz elliyi aşan öykülerinin,
konusu çoğunlukla kısa bir süre içinde gördüğü, kişiler, olaylar olduğundan,
öykülerinde alışılagelen giriş-gelişme-sonuç bölümleri bulunmaz. Bu özellikleriyle
bir durum öyküsü niteliği taşıyan öyküleriyle klasik yöntemden ayrılmıştır.
Ele aldığı konuları, insan ve toplum, insan ve doğa, psikolojik konular olarak üç
grupta toplayabiliriz.
İnsan ve toplumu konu aldığı öykülerinde, genel olarak, toplumun herhangi bir
olaya ya da insana karşı gösterdiği tepki, sınıf ayrılıklarının ortaya çıkardığı sakıncalar,
işveren-işçi ilişkileri, toplumun düşkünlere karşı ilgisizliği, varsılların, yoksulları
kullanışları gibi, içinde yaşadığı toplumun sorunlarını dile getirmiştir. En
çok üzerinde durduğu konu ekonomik dengesizliktir. İnsan ve doğayı konu edindiği
öykülerinde insanın doğayla mücadelesi ve doğaya verdiği zarar üzerinde durmuştur.
Psikolojik konulu öykülerinde de de dostluk, insan sevgisi, başta olmak
üzere aşkı, özlem, yalnızlık gibi, değişik konular işlemiştir. Hayaller üzerine kuru-
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 141
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
lan kimi öyküleri de bir ölçüde gerçeğe dayalıdır. Çünkü onu hayal kurmaya yönelten
genellikle gündelik yaşayışında rastladığı insanlardır. Sait Faik'in dikkati çeken
bir başka yönüde, öyküsündeki kişilerle, kendisindeki insan sevgisini okuyucularına
da aktarmasıdır. Sanat kaygısından uzak bir dille yazması ise öykülerini okuyucuya
sevdiren önemli öğelerden biridir. Cumhuriyet dönemi öykü yazarları arasında,
kendi çizgisinde gelişen bir yazar olarak tanınan Sait Faik'in öyküleri Semaver/
Sarnıç; Şahmerdan/Lüzumsuz Adam; Mahalle Kahvesi/Havada Bulut; Kumpanya/Kayıp
Aranıyor; Havuzbaşı/Son Kuşlar; Alemdağ'da Var Bir Yılan/Az Şekerli/Şimdi Sevişme
Vakti; Tüneldeki Çocuk/Mahkeme Kapısı adlarını taşıyan kitaplarda bir araya toplanmıştır.
Medar-ı Maişet Motoru adlı bir romanı vardır.
Bu yılların öykü yazarları arasında, Osman Cemal Kaygılı, Mahmut Yesari ve Ahmet
Naim'e de yer vermek gerikir.
Öyküleri, Sandalım Geliyor Varda ve Eşkıya Güzeli adlarını taşıyan iki kitapta toplanan
Osman Cemal Kaygılı, sanat kaygısı taşımadan, doğup, büyüdüğü çevreleri dile
getiren, seçtiği konular, kişiler ve kullandığı dille halk öyküsüne yaklaşan bir yazarımızdır.
Öyküleri tek kitabı Yakacık Mektupları'nda toplanan Mahmut Yesari, toplumsal konularla
birlikte duygusalluğun ön plana geçtiği, daha çok, hastalığı nedeniyle yakından
tandığı veremli hastaların acılarını, sevinçlerini duygusal bir gerçekçilikle
yansıtan yazar olarak görülür.
Mahmut Yesari gibi, öykülerini Kuduz Düğünü adlı tek kitapta toplayan Ahmet Naim
ilk olarak Zonguldak'ta çalışan kömür işçilerinin yaşayışlarını dile getiren öyküleriyle
tanınmıştır. Kömür ocaklarında geçen öykülerde, işçilerin para kazanmak
için çektikleri sıkıntıları, sırasında yaşamlarını yitirmeleri, boş inanışları yüzünden
başlarına gelenler, bunların yanında devlet memurlarının bitmeyen çileleri üzerinde
durmuştur.
1923-1940 yılları arasında başlıca öykü yazarları olarak yer alan yazarlarımızın ele
aldıkları konulara göz atıldığında gözleme dayalı gerçekçiliğin gittikçe geliştiği görülüyor.
Öykünün ayrı bir tür olduğu görüşünün ortaya konmasıyla birlikte sanatın
toplum üzerinde bir işlevi olması gerektiği düşüncesinin de egemen olmaya başladığı
dikkati çekiyor. Bu düşüncenin yanı sıra yalnızca öyküler yazmayı gerçekçilik
için yeterli gören yazarlar da göze çarpıyor. Öykü yazma yönteminde ise, bir yandan
klasik öykü yazma yöntemi gelişirken, öte yandan Sait Faik'le başlayan "giriş,
gelişme, sonuç" bölümü olmayan durum öykülerinin yaygınlaşmaya başlaması öykü
yazma yönteminde yapılan değişikte ilk adımlar olarak önem taşıyor.
142 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
3. 1940'lı Yıllar
1940'lı yıllara gelindiğinde Ümran Nazif Yiğite (1915-1964) dışında bu yılların roman
yazarlarının öykü kitalarını da yayımladıkları görülüyor. 1940-1950 yılları arasında
öyküleri ile de tanınan yazarlar olarak Memduh Şevked Esendal, Halikarnas
Balıkçısı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Kemal Bilbaşar, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Samim
Kocagöz, Cevdet Kudret, Yaşar Kemal'i görüyoruz.
İlk öykülerinden başlayarak sürekli bir gelişme içinde olan Ümran Nazif Yiğiten'in
öyküleri, Kara Kasketli Amele, İçimizden Biri, Yaşamak İçin, Tepedeki Ev, Gar Saati, Aşk
Üçgeni adlarını taşıyan altı kitapta toplanmıştır. Yazar önce, öykülerinde küçük kasabalardaki
memurların, işçilerin, yaşayışlarını, olaylar ve o olayları yaşayan kişilerle
yansıtmıştır. Giderek günlük yaşayışı bırakıp, okuyucuyu heyecanlandıracak
olaylara ve toplumda sivrilmiş kişilere yöneldiği görülür. Daha sonra, gözleme dayanarak
yazmaya başladığı öykülerinde toplum düzenindeki aksaklıkları ele almıştır.
Bu öykülerinde daha çok II. Dünya Savaşı'nın yol açtığı ahlak çöküntüsü, toplum
düzenindeki aksaklıkların bireyin yaşayışını etkileyişi, eleştirel bir gerçekçilikle verilmiştir.
Toplumsal gerçekçiliğin gittikçe geliştiği öykülerinin bölüğünde de Anadolu'da
görevi nedeniyle dolaştığı sırada gözlemdeği olaylar ya da kişilere dayalı
konular yazmaya başlamıştır. Bu öykülerinde daha çok Orta Anadolu ve Karadeniz
Bölgesi, bu yörenin küçük kasabalarındaki yaşayışı, yerli halkının, görevle gelen
memurları, aralarındaki ilişkileri buluruz. Yiğiten'in öykülerindeki kişiler arasında
en çok sevdiği, sahiplendiği, çektikleri sıkıntıya karşın görevini yerine getiren, namuslu,
içinde bulunduğu koşullar güçlenmesine karşın Anadolu'dan ayrılmayanlardır.
Kimi öykülerinde de 1950'den önceki bürokratik yönetimin katılığını ironoli
bir anlatımla ortaya koymuştur. Onu gerçeğin katılığından kurtaran zaman zaman
anılarına sığınmasıdır.
Memduh Şevket Esendal, öykülerinde güçlü gözlemciliği ile birlikte, toplum yaşayışımızdaki
aksaklıklara değinişi ile dikkat çeker. Günlük yaşamı dile getirdiği öykülerinin
yanı sıra, kadınları ilgilendiren sorunlara, ekonomideki tutarsızlıkların
aile yaşayışını etkileyişine Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun durumuna;
Anadolu'ya giden memurların yaptıkları yolsuzluklara, Yeni Kurulan Türkiye'nin
koşullarına uyum sağlamaya değindiği öyküler yazmıştır. Gözleme dayanan
öykülerinde olaylara iyimserlikle yaklaşarak okuyucuyu rahatlatma yolunu seçen
Esendal, temiz dili ve güçlü anlatımıyla da okuyucunun dikkatini çekmiştir. Kendinden
sonra gelen yazarlar üzerinde, Sait Faik'le öykü yazma yöntemi yönünden
etkili olmuş bir yazarımızdır. Onun öykülerinde de "giriş-gelişme-sonuç" düzenini
pek bulamayız. Memduh Şevket'in bu yıllar yazarları arasında dikkati çeken bir başka
yanı da çok sayıda takma ad kullanmasıdır. "M.Ş., M.Ş.E., Mustafa Memduh,
Mustafa Yalınhat, M. Oğulcuk, İstemenoğlu" onun takma adlarıdır.
Çok sayıda öyküleri önce Hikayeler I ve II adı altında iki kitapta toplanmıştır. Daha
sonra Otlakçı, Mendil Altında, Sahan Külbastısı, İhtiyar Çilingir, Hava Parası, Bizim Nesibe,
Kelepir öykülerinin toplandığı kitaplardır.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 143
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Romandan önce öykü yazmaya başlayıp, sonra ikisini birlikte yürüten Halikarnas
Balıkçısı, öykülerinde de denizden ve deniz insanlarından söz eder. Romanlarında
olduğu gibi öykülerinin konularını da Ege ve Akdeniz yöresinden almıştır.
Balıkçı denizle ilgili öykülerinde, balıkçıların denize olan bağlılıkları, deniz sevgisinin
üstünlüğü, deniz insanlarının varlıklı olanlarca sömürülüşü, denize duyulan
özlem... gibi konuları işlemiştir.
Öykülerinde kara insanlarıyla ilgili konulara da yer veren yazar, yoksul halkın sömürülmesi,
köy ağalarının baskısı, baskıya karşı çıkış, köylünün bilgisizliği, köylü
kızların törelere başkaldırışı, boş inanışlar gibi genelde köy romanı yazarlarının
eğildikleri konuları ele almıştır. Kimi öykülerinde de yalnızca doğayı anlatır. Öykülerinde,
konulara bağlı olarak, çok sayıda, deniz ve kara insanıyla tanışırız. Roman
yazma yönteminde olduğu gibi, öykü yazma yöntemine de önem vermeyen yazarın
sanatta çoşkuyu seçmesi onu şairleştirmiştir.
Öykülerini Ege Kıyalarından, Merhaba Akdeniz, Ege'nin Dili, Yaşasın Deniz, Gülen Ada
ve Ege'den adıl kitaplarında bir arada yayımlamıştır.
Değişik gerçekçilik anlayışıyla dikkati çeken Ahmet Hamdi Tanpınar, öykülerini
Abdullah Efendi'nin Rüyaları ve Yaz Yağmuru adlı iki kitapta toplamıştır. Kişilerin ön
planda tutulduğu öykülerinin baş kişilerinde kendi iç dünyasını yansıtmış, genelde
kişilerin ruhsal çöküntüsünü, yaşamın gerçeklerinden çok iç benliklerine sağınışlarını
sergilemiştir. Düşünceye sık sık yer veren yazar, genellikle yaşadığı ızdırapları,
umutlarını, özleyişlerini ve aşklarını dile getirmiştir. Öykülerinde de zamana yer
veren Tanpınar, geçmişle içinde bulunulan zamanı bilinç-bilinçaltı çatışması biçiminde
vermiştir.
Kemal Bilbaşar, ilk öykülerinde, özellikle Anadolu kasaba halkının yaşayışını dile
getirmesiyle tanınmıştır. "Anadolu'dan Hikayeler" adlı kitabında bir araya getirdiği
bu öykülerinde arada kent yaşamından örnekler de görülmekle birlikte, kasaba yaşayışının
ağır bastığı görülür. Konuların Karadeniz yöresinden aldığı öykülerinin
kimilerinde, sorunlarla ilgili eliştirel bur tutumda görülürken, kimilerinde yöre halkının
günlük yaşayışı sergilenir.
Karadeniz'den Ege yöresine geçen yazar, bu öykülerinden II. Dünya Savaşı'nın getirdiği
ahlak çöküntüsünü, savaş zenginlerine karşı, küçük memurların gittikçe
güçleşen yaşam koşulları altında ezilişlerini, orta halli insanların yaşayışlarını anlatır.
Kimi öykülerinde de Söke Ovasında pamuk ekiminin köylünün yaşayışında
oluşturduğu gelişmeyi ele alan yazar bu öykülerini Cevizli Bahçe, Pazarlık ve Pembe
Kurt'ta bir araya toplamıştır. Daha sonra köy ve kentle ilgili çeşitli konuları, sorunları
ele aldığı öykülerini Üç Buutlu Hikayeler'de bir araya getirmiştir.
Halkın yaşayışı ve sorunlarıyla birlikte inanışlarına, törelerine de yer veren Kemal
Bilbaşar, yer yer gülmeceyi denemekle birlikte toplumsal ve eleştirel gerçekçilikten
ayrılmamıştır.
144 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Öykü ve roman yazarlığını bir arada sürdüren bir yazarımız da Orhan Kemal'dir.
Romanlarında olduğu gibi öykülerinde de ekmek parası peşinde koşanların yaşayışı,
kendi yaşantısından yansımalar olarak sergilenir. İlk öykülerinde Çukurova'ya
inen tarım ve fabrika işçilerine, onların kentlerin kenar semtlerindeki yaşayışlarına
eğilmiştir. Günlük ekmek paralarını güçlükle çıkarabilen, daha yoksul olmamak
için çalışan bu insanların yaşamlarını sürdürdükleri ortam olarak, gecekondu bölgeleri,
İstanbul'un yoksul semtleri, fabrikalar, tutukevleri, cevaevleri seçilmiştir.
Tutukevleri ve cezaevlerinin öykümüze girmesi Orhan Kemal'le başlamıştır denebilir.
Uzerinde durduğu bir başka konu da kadınların ve çocukların durumudur.
Genellikle değişik iş yerlerinde çalışan ya da ekmek parası kazanmak için kötü yola
düşen genç kız ve kadınların, çocukluklarını yaşayamayarak, çalışan, eve ekmek
götüren çocukların sorunlarına değinir. Öykü yazma yönteminde bir değişiklik
yapmamakla birlikte izlenimci-gerçekçi öykülerin güzel örneklerini veren bir yazarımızdır.
Öyküleri; Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, Çamaşırcının Kızı, 72. Koğuş, Grev, Arka
Sokak, Kardeş Payı, Önce Ekmek, Babil Kulesi, Dünyada Hanlı Vardı, Küçükler ve Büyükler
kitaplarında bir araya toplanmıştır.
Öykü yazmada kurgu ve konuya önem veren Samim Kocagöz, ilk öykülerinden
başlayarak gerçekçiliği benimsemiştir. Öykülerin topladığı ilk kitabı Telli Kavak'ta,
konularını İstanbul'dan seçtikleri de olmakla birlikte, çoğunluğu Söke Ovası'nda,
Menderes Vadisi'nin dağ ve ova köylerinde geçer. Gözlemlerine dayanan öykülerinde
Menderes kıyılarında pamuk, tütün tarlalarında geçimlerini sağlayabilmek
için çalışan köylülerin yaşantıları, değişik sorunlarıyla birlikte verilmiştir. Öykülerinin
kimilerinde ise dağ köylerindeki yaşayış sergilenir. Dağ köylerinde oturup
mevsimine göre zeytin toplamaya ya da pamuk tarlalarında çalışmaya inen Tahtacı
ve Türmenlerin yaşayışları yazınımıza Samim Kocagöz'le girmiştir. Kimi öykülerinde
de toprak yasasının uygulanmayışının köylüyü etkileyişini ele alan Kocagöz,
giderek toplum içinde bireyi anlatan bir gerçekçiliğe yönelmiştir. Öykülerinde dikkati
çeken bir nokta da kişilerin çevrelerine, törelerine bağlı yaşayışlarını doğayla
içiçe vermesidir.
Telli Kavak'ı izleyerek yayımladığı, Sığınak, Sam Amca, Cihan Şoförü, Ahmet'in Kuzuları,
Yolun Üstündeki Kaya, Yağmurdaki Kız, Alandaki Delikanlı öykülerini bir araya
topladığı kitaplarıdır.
Cevdet Kudret, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal birer öykü kitaplarıyla bu yılların öykü
yazarları arasına katılmışlardır.
Öykülerini, yazdıktan sonra uzun bir süre sonra Sokak adlı kitabında bir araya toplayan
Cevdet Kudret, Eğlencelik ve Ağlancalık olarak iki bölüme ayırdığı kitabının
birinci bölümünde gülmece öykülerine yer verilmiştir. Birinci bölümdeki öykülerinde,
küçük memurun yaşayışı, bürokrasinin bireyi olumsuz etkileyişi, Batılılara
hoş görünmek için gösterilen yersiz çabaları, doktorların görevlerini kötüye kullanışlarını
konu almıştır. İkinci bölümdeki öykülerinde geçim sıkıntısı, Türkiye'ye gelen
göçmenlerin durumu, köylülerin kimi sorunları gibi konulara eğilmiştir. Cevdet
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 145
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Kudret'in öykülerinin bir özelliği, yazıldıkları yılların sorunlarını yansıttıkları gibi,
konularının güncelliğini korumasıdır.
Kemal Tahir, ilk dört uzun öyküsünü Göl İnsanları adlı öykü kitabında bir araya
toplamıştır. Kitabın ikinci baskısına dört öykü daha eklenerek öykü sayısı sekize
çıkmıştır. İlk dört öyküsünde köylülerle ilgili değişik sorunlara, ırgat-ağa ilişkilerine
değinen yazarın sonraki öykülerinde konuyu değiştirdiği görülür. Binbir Gece
Masallarında halk öykülerine aktarma biçiminde olan öyküsünden başlayarak değişik
konuları ele aldığı öykülerinde gözlemci gerçekçiliği yeğlediği dikkati çeker.
Öyküler için bir genelleme yaparsak, yazarın töreleri, halk arasındaki inanışları,
köylü yaşayışını ayrıntılı bir biçimde yansıttığını söyleyebiliriz.
Yaşar Kemal, Sarı Sıcak adlı öykü kitabında dokuz öyküsünü bir araya toplamıştır.
Gözlemlerine dayalı bir gerçekçilikle yazdığı öykülerinde de Çukurova, bütün doğa
özellikleriyle yer almıştır. Gözlemci gerçekçiliğe dayanan öykülerinde romanlarında
olduğu gibi doğa-insan ilişkisi yoğunluk kazanmıştır. Öykülerindeki insanlar
daha çok kaderine boyun eğmiş, silik kişilerdir. Sarı Sıcak'ta ki öykülerine sonradan
yazdıklarını ve uzun öykü olan Teneke'yi ekleyerek Bütün Hikayeler adıyla yeniden
yayımlanmıştır.
1940-1950 yılları arasında ele aldıkları konulara bir göz attığımızda konu çeşitlenmesinin
arttığını görüyoruz. Yer yer eleştiriler yapılmakla birlikte daha çok gözleme dayanan
gerçekçiliğin yeğlenmesi sürüyor. Romanlarda olduğu gibi, öykülerde de
Anadolu'ya halkın yaşayaşına eğilme ağırlık kazanmaya başlıyor. Ayrıca Birinci
Dünya Savaşı'nda sonra Anadolu'nun durumu, İkinci Dünya Savaşı'nın toplumumuzda
yarattığı ahlak çöküntüsü ve çeşitli olumsuzluklar, deniz ele alınan konular
olarak görünüyorlar. Öykülerin dikkati çeken bir yanı da kişilerin ön planda tutulması
oluyor. Yazarlar bireye ağırlık vermeye başlıyorlar.
4. 1950'li Yıllar
1950'den sonra öykü yazarlarımızın sayısında büyük bir artış görülüyor. Gerçekçiliği
sürdüren, arada eleştirel gerçekliğe kayan öykü yazarları dikkati çekiyor. 1950-
1960 yılları arasında öykü yazarı olarak tanınan yazarların en çok bilinenleri, Haldun
Taner (1915-1986), Samet Ağaoğlu (1909-1982), Naim Tirali (1925- ), Ziya Osman
Saba (1910-1957), Sabahattin Kudret Aksal (1920-1993), Muzaffer Buyrukçu
(1930), Vüsat Bener (1922), Onat Kutlar (1938-1993), Zeyyat Selimoğlu (1922)'dir.
Aynı yıllarda Aziz Nesin, İlhan Tarus, Necati Cumalı, Fakir Baykurt, Tahsin Yücel,
Tarık Dursun K., Oktay Akbal, Tarık Buğra roman yazarlıklarıyla, öykü yazarlığını
bir arada sürdüren yazarlardır.
Yazının genel olarak toplum sorunlarıyla ilgilenmesi gerektiği düşüncesinde olan
Haldun Taner, ayrıca toplum aksaklıklarının sanat değeri taşıyan gülmeceyle verilmesinden
yanadır. Bu anlayışla yazdığı öykülerinde daha çok toplumun aksayan,
çürük yanlarını yansıtmıştır. Öykülerinde toplumdaki bozuklukların, dengesizlik-
146 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
lerin, kaynağını, düzensizlikler karşısında insanların davranışlarını, düzeltmek için
ellerinde bir şey gelmeyişini okuyucularına aktarmakla birlikte çözüm yolları gösterme
gibi bir tutumda görünmez. Öykülerinde içinde yaşadıkları toplum kesiminin
özelliklerini yansıtan kişiler buluruz. Yazar öykülerinde maddi olanaklar bakımından
değişik düzeyde kişiler vermiştir. Maddi olanakları yerinde ancak kültür
dezeyleri yüksek olmayan, kişiliklerini bulamamış, bir arada oldukları halkla bütünleşemeyen
insanların karşısında, memur, emekli memur, kapıcı, bekçi ve öğrencileri
buluruz. Maddi düzeylerinde olduğu gibi, saf ve temiz oluşlarıyla da ötekilerin
karşısındadırlar. Kimi öykülerinde ise hayvanlar baş kişidir. Hayvanlardan, insanın
ne ölçüde aşağılık bir yaratık olduğunu vurgulamak, onların kimi zaman insanlardan
daha dürüst davrandıklarını ortaya koymak için yararlanmıştır.
Haldun Taner, öykülerinde dolaylı olarak insanların zayıf yanlarını ortaya koymaya
çalışmış, bencil, kaba bayağı insanlara karşı savaşını ortaya koymuştur. Öyküleri;
Yaşasın Demokrasi, Tuş, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, ay Işığında Çalşıkan, On İkiye
Bir Var, Konçinalar, Saraçko'nun Sokak Yürüyüşü, Yalıda Sabah adlı kitaplarında, bir
araya toplanmıştır.
Öyküde ve romanda konunun yalnızca insan olması gerektiği görüşünde olan Samet
Ağaoğlu ilk öykülerini Strassbourg'daki öğrencilik yıllarının izlenimleriyle
yazmıştır. Bu öykülerde İkinci Dünya Savaşı'nın verdiği tedirginlik içinde olan, çeşitli
üniversitelerden gelmiş öğrencilerin yaşayışı verilir. Psikolojik çözümlemeleri
yapılan bu kişiler genellikle hasta ruhludurlar ve sık sık ölüm düşüncesine kapılırlar.
Giderek ölüm düşüncesinin temel öğe durumuna geldiği öykülerinde, psikolojik
çözümlemelerinin yapıldığ, yaşamdan kopmuş, aşağılık duygusu içinde, en
mutlu olayları bile felaket durumuna getiren insanlarla karşılaşırız.
Zürriyet, Öğretmen Gafur, Büyük Aile adlı kitaplarında topladığı psikolojik konulu
öykülerinde sonra, kendi yaşayışına, aile ve dost çevresine dönen Ağaoğlu, Babamın
Arkadaşları adlı kitabında, yakın tarihimizde yer alan yirmi üç kişiyi tanıtmıştır.
Öykülerinde, gerçekten aldıklarıyla kendi ekledikleri arasında dengeyi kuramamış
bir yazar olarak görünür.
Geçmişine çok bağlı olan, geçmişiyle yaşayan bir yazar olan Ziya osman Saba anı
öyküsü örnekleri vermiştir denebilir. Öykülerinde yazarın çocukluk, okul, gençlik
ve çalışma yıllarıyla ilgili anılarını buluruz. Kimi öykülerinde de ondaki o aşırı İstanbul
sevgisi, geçim sıkıntısının insanları etkileyişi vardır. Öykülerinde kendisi,
yakınlarından seçtiği kimseler kişileri oluşturur. Anılarını yaşamaktan duyduğu tadı
okuyucularına da tattırabilmek, İstanbul'u okuyucularına da sevdirebilmek için
canlı betimlemelerden yararlanmıştır. Hiçbir toplumsal kaygı duymadan yalnızca
yaşantısını ve anılarını yansıtan Saba bu yazıyla, o yılların gerçekçi yazarlarından
ayrılır. Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi ve Değşien İstanbul adlı kitaplarında biraraya
topladığı öykülerinde yer yer şiire kaçan bir anlatım göze çarpar.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 147
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Sabahattin Kudret Aksal, öykü yazarlığı, Gazoz Ağacı ile yaralı hayvan adlı iki kitapta
topladğı öykülerinde kalmakla birlikte değişik öykü anlayışıyla dikkati çekmiştir.
Ona göre önemli olan anlatı değil, gerçeğin yansıtılmasıdır. Sait Faik kuşağının
etkisi ile öykü yazmaya başlamış, İstanbul dışına çıkmadığı öykülerinde dikkatli
bir gözlemci olarak gerçekleri yansıtmıştır. Daha çok halkın gündelik yaşayışını
yansıtan Aksal, gündelik yaşayışın yarıntılarını, bireyin iç dünyasıyla bağlatılar kurarak,
olaylara kendi yorumlarını da ekleyerek verilen bir gençlik-düş kaynaşması
yapmış olur. Daha çok küçük insanların yaşayışlarını verdiği öykülerinde bu insanları
mutluluk içinde görmeye çalışmıştır. Bu insanların mutluluklarını yansıtırken
de okuyucuları katı gerçeklerden uzaklaştırmış olur.
Zeyyat Selimoğlu, konularını denize yönelten yazarlar arasında, gemideki yaşama,
gemi insanlarına eğilmesi ile değişik bir yer alır. Öykülerinde gerçekçi bir yaklaşımla,
gemide yaşanan olaylar gemiciler arasındaki iş bölümü, onların iç dünyaları,
umutları, özlemleri verilmiştir. Az sayıda köy konulu öyküleri, Karadeniz'in kıyı
köylerinde geçer. Olaylardan çok kişelere önem veren yazarın öykülerinde, gemilerde
çeşitli görevlerde çalışanlarla birlikte, köy ve kasaba insanlarıyla karşılaşırız.
Bu insanlara sevecenlikle yaklaşan yazar, deniz insanlarıyla, genel olarak insanı ele
alınmıştır.
Deniz insanlarıyla birlikte değişik konuları ele aldığı öykülerini topladığı ilk kitabı
Kavganın Sonu ve Başı'dır. Onu izleyerek öyküleri Direğin Tepesinde Bir Adam, Kıç Üstünde
Toplantı, Koca Denizde İki Nokta, Karaya Vurdu Deniz, Deprek, Soyunanlar, Çiçekli
Dağ Sokağı, Gemi Adamları, Bir Şarkı Gibiydi kitaplarında bir araya toplanmıştır.
İki romanı olmakla birlikte öykü yazarlığı ağır bazan Muzaffer Buyrukçu, gelişmekte
olan toplumsal konuları ele almıştır. Duygusallığın egemen olduğu ilk öykülerinden
sonra daha çok gözleme dayanan gerçekçiliğin egemen olduğu öyküler
yazmıştır. İlk öykü kitabı Katran'da bir araya toplanan bu öykülerinden sonra, kişilerin
içi dünyalarını da yansıtan öyküler yazmaya başlamıştır. Acı'da toplanan ve
yoksul insanların yaşamlarıyla ilgili özlemlerini yansıtan öyküleri bu niteliği taşırlar.
Acı'dan sonra yayımlanan Kamburun Parmakları'ndaki öykülerde değişik konular,
ekonomik güçsüzlüğün yarattığı sıkıntıyla birlikte kişilerin iç dünyalarının daha
geniş ölçüde yer aldığı görülüyor. Kişilerin iç dünyalarına eğilmeyi gittikçe derinleştirirken
uzun öyküye geçen Buyrukcu Bulanık Resimler, Kuyalarda, Cehennem
adlı kitaplarda uzun öykülerini yayımlamıştır. Öykülerini yazarken daha çok memurluk
günlerinin izlenimlerini yayımlamıştır. Öykülerkini yazarken daha çok memurluk
günlerinin izlenimlerinden yararlanan dış gerçeklere önem vermemeyi gittikçe
artıran yazar, bürokrasi-kişi ilişkilerini, cinsellik sorununu da ele almış, iç dünya
ile dış gerçekler arasındaki ilişkiyi belirlemiştir. Mağara, Şarkılar Seni Söyler, Günlerden
Bir Gün, Hüzünlü Kan Çiçekleri, Her Yer Karanlık bu nitelikleri taşıyan öykülerinin
toplandığı kitaplarıdır. Muzaffer Buyrukçu'nun başarılı bir yanı da kişilerin
içinde yaşadıkları çevre ve doğayı onların iç dünyalarıyla bütünleştirmesidir. Son
öykü kitabı Yüzün Yarısı Gece'de fantaziyle karışık öyküleri toplanmıştır.
148 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Tek öykü kitabı İshak'la bu yılların öykü yazarları arasına katılan Onat Kutlan, öykülerinde
olaylardan çok kişilerin ruhsal durumlarıyla ilgilenen bir yazar olarak tanınır.
Öykülerinin çoğunda toplum koşullarının, törelerin baskısı altında ruhsal bunalıma
düşen insanlar bunların bunalım sonucu gösterdikleri tepkiler işlenir. Baskıya
gösterilen tepkinin ortak yanı kişinin kendinden ve toplumun kendisi biçtiği kalıplardan
sıyrılmak çabasıdır. Bireyin ruh dünyasındaki sapmalar üzerinde duran
yazar, öykülerinde masal öğesinden, rüyadan gerçek üstü öğelerden yararlanmıştır.
Başından geçen olayların öyküsünü yazmaktan tad alan bir yazar olarak Naim Tirali,
öykülerinde genellikle yakın çevresini verir. Gözlemler sonucu ortaya çıkan
öykülerinde açık ya da kapalı bir bildiri vermeyi yeğlemiştir. Anlatım bakımından
sürmüştür. Birbirini izleyerek yayımlanan Park, Yirmibeş Kuruşa Amerika, Aşka Kitabe'den
sonra bu üç kitaba 1980 yılların ortalarında Piraziz Nere Berlin Nere, Aşk Dediğin
ve Çılgınca Şeyler eklenmiştir.
Romanla birlikte öykü yazan İlhan Tarus, toplumcu görüşleriyle II. Dünya Savaşı
yazarları arasında yer alır. Öykülerinin konularını daha çok, kendisinin aralarında
yaşadığı, yakından tandığı insanların yaşayışından almıştır. Öykülerinin bir özelliği
olayların ve kalabalık kentleri, kenar semti insanlarının çokluğudur. Memurluk
yıllarını Ankara'da geçiren Tarus, öykülerinin çoğunun konusunu altındağ'da gecekondu
bölgesinden almıştır. Ayrıca gözlemlerine dayanarak, memur aristokrasisini,
büroksat yönetimin eleştirmeyi de öykülerine konu yapmıştır. Savcılık ve hakimlik
yaptığı sıradaki gözlemlerine dayanarak da cezaevlerine ve mahkemelere
eğilmiştir. Gittikçe eleştirel gerçekçiliğe dönen yazar, ilk öykülerini yazdığı yıllarda
halkın çoğunluğunun okuma yazma bilmediğini gözönüne alarak geniş halk kitlelerine
yayılmıştır. Bu nitelikleri taşıyan öykülerine, Doktor Moma'nın Mektubu, Tarus'un
Hikayeleri, Karınca Yuvası (uzun öykü), Ekin İti, Köle Hanım, Apartman adlı
kitaplarında toplamıştır.
Romanları gibi, gülmece öyküleri yazan Aziz Nesin, öykülerinde Cumhuriyet dönemi
Türkiye'sinin ekonomi, kültür ve yönetim alanlarındaki durumunu ele almıştır.
En üst düzeyden en alt düzeye kadar yönetimdeki bozukluklar, yergilerinden
kurtulamadığı gibi, devrimler sonucu toplum düzeninde, hukukta ve günlük yaşayışta
Batı'dan gelen yeniliklere bağlı değişmeler onların yanında ulusal kültüre yönelme,
halkla bütünleşmeye çalışma, iki ayrı durumun benimseyenler arasında ortaya
çıkan ayrılıklar, kuşaklar arasındaki çelişkiler de öykülerine konu olmuştur.
Ayrıca köyden kente göç, kente gelen köylülerin dar gelirlilerinin ve işsizlerin yaşantıları
da öykülerine konu olmuştur. Eğitimimizin sorunlarına eğilmekten de
kendini alamayan Aziz Nesin, toplumun sorumlarını, dentlerini gözler önüne sermiş,
çözümünü okuyucuya bırakmıştır. Öykülerine ele aldığı sorunları yaşayan kişileri
yerleştiren Aziz Nesin, konuya, kişinin durumuna göre dil kullanmaya özen
göstermiştir. Kendi söylemek istediklerini, çok kez öykülerinin kişilerine söyletip,
dolaylı, simgeli bir anlatım kullanarak kara gülmeceyi sağlamıştır. Öykü kitapları,
romanlarından çok olan yazar, öykülerini otuz altı kitapta biraraya toplamıştır.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 149
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Yarın Diye Bir Şey Yoktur ve İki Uyku Arasında adlı iki öykü kitabını yayımladıktan
sonra romana geçen Tarık Buğra, ilk öykülerinden başlayarak başlıca üç konu üzerinde
durmuştur. öykülerinin bir bölüğünde taşra yaşayışına eğilen Buğra, sorunları
ele alış yönünden gerçekçi yazarlardan ayrılır. Sorunları gözlem yoluyla aktarmak
yerine, değişen yaşam koşullarını, toplum düzenindeki değişikliğin bireyi etkileyişinden
hareket ederek, sorunu bireyin ahlakındaki değişme yönünden ele alır.
Bir başka konu orta halli ailelerin yaşayışı, aşkı tatmak isteyen geçlerin düş kırıklıklarıdır.
Bir kısım öykülerinin konuları da günlük yaşamdan alınmıştır. Öykülerinde
daha çok toplunda yerini bulamamış, duygu, düşünce ve yaşayışına belli bir yön verememiş
aydın insanla, aşk ve yalnızlık içinde yaşayan kişilerle karşılaşırlar. Yeni
bir teknik denemesine girişmediği öykülerinin bir kaçında da gözlemci gerçekçiliğin
izleri görülür.
Köy gerçeklerini önce öykülerinde vermeye başlayan Fakir Baykurt, roman ve öykü
yazarlığını birlikte sürdüren yazarlarımızdandır. Köy gerçeklerini, köyün değişik
kesimlerinden portreleri, köylerde yaşayan çocukların, gençlerin, acıları, dertleri
ve bunalımlarını yansıtarak vermeye başlayan yazar, giderek değindiği sorunları
genişletmiştir. Köyle ilgili sorunları ele aldığı öykülerinde, parasızlığından başlayarak
köylülerin çektikleri sıkıntılar dile getirilmiştir. Ayrıca, Anadolu'ya gnöderilen
öğretmenlerin terk edilmişliği, kasabada çalışan memurların arasındaki çatışmalar,
köyden kente göç, Almanya'ya gidenlerin geride bıraktıkları, orada çalışanların
karşılaştıkları sıkıntılar da öykülerindeki değişik konulardır.
Onbinlerce Kağnı ve İçerdeki Oğul kitaplarında topladığı öyküleri ise konuları bakımından
daha dikkat çekicidir. Onbinlerce Kağnı'daki öykülerinde halkın ne ölçüde
sabırlı, zaman zaman davranışlarıyla bilge kişiler olduğunu kanıtlamaya çalışırken,
doğanın bitkileri, hayvanları, insanları da birbirini tamamlayan öğeler olarak verilirler.
İçerdeki Oğul'da da, askeri ve sivil cezaevlerinin durumunu, araya düşenleri
anlatan öyküler toplanmıştır.
Ele aldığı konulara uygun olarak öykülerinde en çok köylülerle karşılaşırız. Adı geçen
iki kitabıyla birlikte, Çili, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı, Cüce Muhammed, Anadolu
Garajı, Can Pazarı, Sınırdaki Ölü, Gece Vardiyası, Barış Çöreği, Duisburg Treni öykülerini
topladığı öteki kitaplarıdır.
Öykülerini romanlarından önce yayımlayan Nezihe Meriç, toplumdaki bozukluklara,
daha çok da kadınlarla ilgili sorunlara değinmiştir. En çok üzerinde durduğu,
erkeğin egemen olduğu bir toplum düzeninde öğrenim görmüş ya da görmemiş,
ezilen, anlamı kalmamış gelenek ve göreneklerin kurbanı olan kadının sorunlarıdır.
Kadınlarla birlikte, aile ve toplum içinde, birtakım geleneklerle ezilmiş insanların
yalnız kaldıklarına bu yüzden kişiliklerini bulamadıklarına ada dikkatleri çekmiştir.
Ayrıca kadın-erkek ilişkilerine gösterilen tepkiler, evlilik dışı ilişkiler, köyden
kente gelen geç kızların uyum sağlayabilmek için gösterdikleri çabalar gibi konular
üzerinde de durmuştur. Olaydan çok kişilerin yer aldığı öykülerinde, toplumsal bozuklukları
bireysel nedenlere bağlar. Olayı belli bir zaman sürecinde vermediği için,
öykülerinde şimdiki zamanla geçmiş zaman, yaşanılanlarla anılar, bilinçle bilinçaltı
150 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
içiçedir. Yazılışları bakımından Sait Faik çizgisinde gelişme gösteren öykülerini,
Bozbulanır, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı, Bir Derin Karakuyu kitaplarında
bir araya toplanmıştır.
Romanları gibi, öykülerini de kendi yaşantısı üzerine kuran Tarık Dursun K. Öykülerindeki
konu çeşitliliği ile dikkati çeker. Çocukluk ve gençlik anılarına yer verdikleri
dışında, daha çok geçim sıkıntısıyla ilgili konuları ele almıştır. Toplumcu
gerçekçi yazarların seçtikleri konulara benzer konularda yazdığı öykülerinde denediği
yeni yöntemlerle dikkati çekmiştir. Kimi öyküleri Tarih ile Zühre, Hurşid ile Mihrimah,
Avcı Behram, Derdiyok ile Zülfüsiyah gibi halk öykülerine benzer adlar taşıdıkları
gibi halk öyküsü motiflerine de rastlanır. Kimi öykülerinin de sonucu değişiktir.
Olabilecek üç sonuç verip seçimi okuyucuya bırakır. Kimi öykülerinde ise beklenenden
değişik bir sonuçla karşılaşılır. Daha çok birinci kişi ağzından dinlediğimiz
öykülerini Hasangiller, Vezir Düşü, Güzel Avratotu, Sevmek Diye Bir Şey, Yabanın
Adamları, 36 Kısım Tekmili Birden, Bağrıyanık Ömer ile Güzel Zeynep, Bahriyeli Çocuk,
İmbatla Dol Kalbim, Ona Sevdiğimi Söyle, Ömrüm Ömrüm kitaplarında biraraya toplamıştır.
Roman yazmadan önce, öykü yazarak adını duyuran, Tahsin Yücel sanatın amacının
insan olduğu düşüncesindedir. Toplumcu gerçekçiliğe dayalı öykülerinde, toplumsal
konuları ele almakla birlikte, bireyden hareket ettiği dikkati çeker. İlk öykü
kitabı Uçan Daireler'de topladığı öykülerinin konuları, gözleme dayandığı sezilen,
geçim sıkıntısı, bilgisizlik, kızlakın kötü yola düşmeleri, evli kadınların değişik sorunlarıdır.
Bu konulara, gençlerin sorunları paranın insan yaşamındaki önemi, zengin-
yoksul karşılaştırması gibi toplumsal konuları ekleyen Yücel, ikinci yökü kitabı,
Herşey Yaşamalı'ya bu öykülerini toplamıştır. Öykülerinde kendi yaşamından çok,
gördüğü, duyduğu, okuduğu, düşündüğü, kurduğu şeyleri yazar. Tahsin Yücel'in
kimi öyküleri, izlenimlerle, düşlerle geliştiği gibi, kimileri de olaylardan oluşur. Adı
geçen iki öykü kitabından sonra öykülerini Düşlerin Ölümü, Yaşadıktan Sonra, Dönüşüm,
Ben ave Öteki, Aykırı Öyküler adlı kitaplarında bir araya toplamıştır.
Oktay Akbal da, çocukluk, ilk gençlik ve daha sonraki yıllarının anılarına dayalı öykülerinde
bireyden hareket eder. Daha çk çocukluk yıllarındaki yaşamına duyduğu
özlemi dile getirdiği öykülerinde İkinci Dünya Savaşı'nın karartma geceleri de yer
alır. Bireyi iç dünyasıyla yansıtmaya önem verdiği öykülerinde, geçmişle içinde bulunulan
zamanı bir arada vermeyi yeğler. Kimilerinde de yalnızlık duygularına yer
verdiği öykülerinde birinci kişi anlatımını kullanmıştır. Anlatıcı genelde, Cumhuriyet
döneminin aydın kişisidir. Öykülerini ilk olarak Önce Ekmekler Bozuldu'da bir
araya toplayan yazar, daha sonra yazdığı öykülerini Aşksız İnsanlar, Bizans Definesi,
Bulutun Rengi, İkisi (İlk iki öykü kitabının bir arada basılması), Berber Aynası, Yalnızlık
Bana Yasak, Tarzan Öldü, İstinye Kıyıları, Karşı Kıyılar (Tarzan Öldü ile yeni öykülerinin
basımı), Hey Vapurlar Trenler, Lunapark, Akşam Kuşları (bütün öyküleri), Ey Gece
Kapımı Üstüme Kapat kitaplarında bir araya toplamıştır.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 151
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Dost ve Yaşamasız adlı iki öykü kitabıyla 1950-60 yılları öykü yazarları arasında
yer alan Vüsat Bener, öykülerinde genellikle küçük kentin, küçük insanlarının olaysız,
basit yaşayışlarını verir. Taşra kentlerindeki günlük yaşayışı, toplumun değişik
kesimlerinden alınan kişilerle verirken, kişilerin ruhsal derinliklerine de inmeye çalışmıştır.
Aralarına kendisinin de katıldığı kişiler, basit yaşayışları içinde, kanmaşık
bir ruhsal yapıda oluşlarıyla dikkati çekerler. Öykülerindeki kendisinin de sevdiği
insanları okuyucularına da sevdiren Bener, öykü yazma yönteminde iç konuşmalardan
yararlanmıştır. İki öykü kitabına günümüzde Mızıkalı Yürüyüş'ü eklemiştir.
1950-60 yılları öykü yazarları için bir genelleme yaparsak önce, bu yılların yazarlarının
da gerçekçilik çizgisinden ayrılmadıkları dikkati çeker. Toplumsal konular olar,
romanlardaki küçük memurların, işçilerin, köylülerin ve köyün sorunları, kasaba
yaşayışı ile kenar semtlerdeki yaşayış, buralarda yaşayan halkın sorunları ağırlık
kazanmıştır. Toplumsal konuları ön planda tutan yazarların yanı sıra, bireyi hareket
noktası alan, kişinin değişik psikolojik durumlarını yansıtan öyküler yazan ilk
yazarlarımıza da bu yıllarda rastlarız. Ziya Osman Saba'da gördüğümüz anı öyküleri
yazma bir yenilik olarak kabul edilebilir. İnsanları, çevreyi ve yaşamın kendi
kendisini değerlendirmesinde ise Sait Fait etkisinin başladığı göze çarpar. Bu yıllarda
en çok dikkati çeken, öykünün bir yazın türü olarak değerlendirilişindeki gelişmedir.
5. 1960'lı Yıllar
Öykü yazarlarımızın sayısındaki büyük artış 1960-70 yılları arasında görülüyor. Bu
yıllarda öykü yazarı olarak Leyla Erbil (1931), Sevim Burak (1931-1983), Demir Özlü
(1938), Behiç Duygulu (1933-1985), Demirtaş Ceyhun (1934), Erdal Öz (1935), Bilge
Karasu (1930-), Adnan Özyalçıner (1934), Nevzat Üstün (1924-1979), Dursun Akçam
(1930), Orhan Duru (1933), Necati Tosuner (1934), 'i görüyoruz. Necati Cumalı,
Mehmet Seyda, Talip Apaydın, Sevgi Soysal, Ferit Edgü, Yusuf Atılgan, Kerim Korcan,
Bekir Yıldız, Selim İleri ise roman ve öykü yazarıdırlar.
Leyla Erbil, 1960'lı yılların başında bireye eğilen öyküleri ile tanınan bir yazarımızdır.
Toplum sorunlarına bireyden hareket ederek eğilen yazar, insanların davranışlarını
yalnız gözlemlemekle kalmayarak onları bu davranışa yönelten nedenlere, bilinç
altına inmeye çalışır. Nedeni ne olursa olsun, yalnızlığı en çok duyanların aydınlar
olduğuna dikkati çeken Erbil, cinselliği de aydınlar, daha çok da kadınlar açısından
ele almıştır. Kimi öykülerinde evliliği ele alan kadınların sorunlarına değinen
yazar, bu konular dışında Cumhuriyet döneminde işçi göçüne değinen ilk yazarlarımızdan
biri olarak dikkati çeker. Genelde kent insanını anlatan Leyla Erbil,
aydınların halktan kopuk oluşlarını eleştirilecek yanlarını ortaya koyar. Öykülerinde
rüyalardan yararlanarak 2. Meşritiyet yıllarından başlayıp Cumhuriyet'in ilk yıllarına
değin geçen olayları verir ve Cumhuriyet döneminde 12 Mart'a gelir. Anlatımında
kişinin bilinç altını, iç dünyasını yansıtma amacı görülen Erbil öykülerini
Hallaç, Gecde, Eski Sevgili, Zihin Kuşları adlı kitaplarında bir araya toplamıştır.
152 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Sanatın toplumsal bir işlevi olduğuna katılmayan Bilge Karasu da bireyin yalnızlığı
ve iletişimsizliğini ön plana almıştır. Bireyin kendi yalnızlığı içinde, yaşadığı dünyayı
kavramaya çalışmasını, bu çabayla dünya ile ilgili bilgiler edinişini veren Karasu
kimi öykülerinde zaman bakımından Bizans'a değin geri gidip 27 Mayıs Devrimi'ni
hazırlayan olaylara gelir. Yorumunu okuyucularına bıraktığı öykülerini, olgu,
düşünce ve çağrışımı birbirine koşut olarak sürdürme tekniği ile yazmıştır. Öykülerinde
zamanı içinde bulunulandan geriye dönüşler yaparak kullanan yazar, geri
dönüşlerde kısa, devrik ya da yarım bırakılmış cümlelerden oluşan anlatımıyla
vermiştir. Öykülerinde en çok değişik cümle kuruluşlarıyla dikkati çeken Karasu'nun
öykülerini Troya'da Ölüm Vardı, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, Ölmüş Kediler
Bahçesi, Kısmet Büfesi kitaplarında bir araya toplamıştır.
Bu yılların öykü yazarları arasına tek öykü kitabı Yanık Saraylar'la katılan Sevim
Burak, kitabında bir araya topladığı öykülerinde kadınların iç ve dış dünyasına eğilen
bir yazar olarak dikkati çeker. Değişik çevrelerde, değişik koşullarda yaşamlarını
sürdüren kadınların, çeşitli sorunlarla dolu yaşantılarını izlediğimiz öykülerinde
içinde bulunulan durumdan kurtulmak için çırpınan insanların genelde yenildiklerini
görürüz. Öykülerinin en ilginç yanı anlatımı ve yazı,ş biçimidir. Satırları gelişi
güzel bölmesi, kimi yerde cmüleyi tek sözcüğe indirerek alt alta sıralaması, büyük
harfleri kullanmadaki gelişigüzellik okuyucuyu yadırgatır.
Mavi hareketinin özgün sanatçılarından olan Demir Özlü, bireyin çevreyle ilişkilerinin
kopuşunu ve iletişimsizliği konu alan yazarlar arasındadır. Yalnızca gözlemcilikte
kalan gerçekçiliğin bırakılarak, bireyin iç ve dış dünyasının da aynı ölçüde
verilmesi gerektiği düşüncesini benimseyen Özlü, öykülerini ilk olarak Bunaltı
adlı kitabında bir araya toplamıştır. Öykülerinde daha çok, çevreden kopukluk, yalnızlık
ve kimsesizlik, karamsarlık, umutsuzluk, toplumun eleştirilecek yanları ele
alınmıştır. Öykülerinin bir bölüğünde de 1960 sonrası olayları buluruz. Bu onun bireyden
topluma doğru genişlediğini gösterir. Avrupa'daki işçilerin sorunları, eğitimdeki
bozukluklar gibi toplumsal konuları ele aldığı öykülerindeki kişiler bunalımlarından
kurtulmuşlardır. Kimi öykülerinde de ideolojik sorunlara eğilen yazarın
başarısı insanları iç ve dış dünyalarıyla vermesidir. İlk öykülerinde Sait Faik etkisi
görülmekle birlikte giderek varoluşçuluğa kaydığı görülür. Bunaltı'dan sonra öykülerini
Soluma, Boğuntulu Sokaklar, Öteki Günler Gibi Bir Gün, Aşk ve Poster, Stocholm
Hikayeleri kitaplarında bir araya toplamıştır.
Öykülerini Ağlama N'olur, Sultan Bayırı, Gölgede Gezintiler adlı üç kitapta toplayan
Behiç Duygulu da daha çok bireyi konu alan bir yazar olarak görünür. Öykülerini
çeşitli ruhsal durumlarını, insan-doğa ilişkilerini, ya da doğa sevgisini yansıtır. İşlediği
konulara uygun olarak seçtiği kişiler mutsuzlukla mutluluğu bir arada yaşayan
daha çok mutsuz olmayı yeğler görünen kişilerdir. Öykülerinde bir ileti vermek için
kendini zorlamayan Duygulu okuyucuyu pek göz önüne almayan bir yazar özelliği
taşır.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 153
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Öykü yazmaya gerçek üstücü bir yaklaşımla başlayan Demirtaş Ceyhun, ilk öyküsünden
sonra topluma yönelmiştir. Öykülerinde ağa-ırgat çatışması, yağmur bekleyen
ırgatların doğayla savaşımı gibi değişik sorunlarla birlikte cinsel sorunlara da
yer vermiştir. Zaman zaman bireye de yönelen Ceyhun dış gözlemlerden çok iç çözümlemelere,
bilinçaltına, soyutlanmalara eğilen öyküler yazmıştır. 1970'lı yıllarda
konusunu Adana yöresinden aldığı öykülerinde köyde ve kentte Anadolu insanını
vermiştir. Bu öyküleri ile köy edebiyatına katıldığını belirten Demirtaş Ceyhun öykülerini,
Tanrıgillerden Biri, Sansaryan Hanı, Çamasan, Apartman, Babam ve Oğlum,
Eylül Öyküleri kitaplarında bir araya toplamıştır.
Öykü yazarlığına toplumsal bir düşünceyle yaklaşan Adnan Özyalçıner 1960'ta yayımladığı
Panayır adlı kitabıyla adını duyurmuştur. Her olaydan bir öykü çıkabileceği
düşüncesiyle yazan Özyalçıner, konularını kentin yoksul insanlarına yöneltmiştir.
İlk öykülerinde bu insanların yaşayışlarını, çektikleri sıkıntıları ele alan yazar,
ikinci kitabı Sur'da gerçekçi ve toplumsal öyküler arasında değişik öyküleriyle
dikkati çekmiştir. Bu öykülerinde kent yaşamının kurallarının bireyin yaşayışı
üzerindeki olumsuz etkileri verilmiştir. Az sayıda olmakla birlikte öğrenci olaylarına
değindiği öyküleri de vardır. Adı geçen iki öykü kitabına; Yağma, Yıkım Günleri,
Gözleri Bağlı Adam, Canbazlar, Savaşı Yitirdi ve Sağnak'ı eklemiştir.
Nevzat Üstün, şiir, roman, öykü için kural koyulmasından yana olmayan bir yazarımızdır.
Öykülerinde bu anlayışına bağlı olarak gördüklerini, izlediklerini yansıtmıştır.
Öykülerinde, Güneydoğu Anadolu'dan hareketle Anadolu insanının yaşayışından
kesitler, Almanya'ya gidenler ve geride kalanlar, evlatlık verilen kızlarla,
genelevdeki kadınların sorunları gibi konulara değinmiştir. Gerçekleri kendi yorumuyla
veren yazar, öykülerini Yaşanma Duvarı, Almanya Almanya, Çıplak, Akrep Üretim
Çiftliği, Boğaların Ölümü kitaplarında bir arada yayımlamıştır.
Özgürlük Masalı kitabıyla tanıdığımız Necati Tosuner, öyküyü başlı başına bir yazı
türü olarak benimseyen yazarımızdır. Öykülerinde kişinin özürlü oluşundan gelen,
mutsuzluk ve yalnızlık duygusu egemendir. Öykülerin çoğunda özürlü insanın iç
dünyası, bunalımları ve toplumda karşılaştığı sorunlar sergilenir. Giderek toplumsallığa
doğru açılan yazar, Çıkmaz'da toplanan öykülerinde eksiklik duyan insandan
çevreye doğru açılmıştır. Ancak, bireydeki yalnızlığın verdiği umutsuzluk sürmektedir.
Birey zamanla özürlü yanıyla birlikte yaşamaya alışır. Kambur ve Sisli'de
bu konuları işlediği öyküleri buluruz. Öykülerinde duygular, düşler ve çağrışımlardan
yararlanma tekniğini uygulamıştır. Daha çok kendini ve yaşamını anlattığı öykülerinin
toplandığı bir kitabı da Necati Tosuner Sokağı'dır. Öykü kitaplarına son
olarak Güneş Giderken'i eklemiştir.
İlk öykülerinde toplumsal konuları ele almakla birlikte olaylara duygusal ve kişisel
bir yaklaşım gösteren Erdal Öz, Yorgunlar adlı öykü kitabıyla tanınmıştır. Öykülerinde
yer yer duygusallığın yer aldığı bir romantizmle karşılaşılır. İlk öykülerinden
sonra romantizmden sıyrılarak bir dönemin gençliğini, sorunlarıyla birlikte
vermiştir. 1960-70 arasının önemli olaylarını nesnel bir yaklaşımla verdiği öykülerinde
duygusallığı da bırakmadığı görülür bununla birlikte duygu sömürüsüne yö-
154 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
nelmemiştir. Öykülerinde kendisinin içinde yaşadığı olayları aktaran, bu olayların
insanlara verdiği acıyı, korkuyu, üzüntüyü, yalnız bırakılmışlık duygusunu, kardeşliğe
özlemi duyuran Erdal Öz, Yorgunlar'dan on üç yıl sonra yayınladığı Kanayan'dan
başlayarak; Havada Kan Sesi Var ve Sular Ne Güzelse kitaplarında öykülerini
bir araya toplamıştır.
Bekir Yıldız, 1960'lı yılların sonlarına doğru bunalım edebiyatından sonra öykücülüğümüzü
yeniden topluma yönelten yazarlar arasında önemli bir yer alır. 1968'de
Raşo Ağa ile kendisini tanıtan Yıldız, öykülerini nesnel bir gerçekçilikle yazmıştır.
Öykülerinin konularını kentten, kendi yöresi olan Güneydoğu'dan ve bir süre yaşadığı
Almanya'dan almıştır. Kentten aldığı öykülerinde daha çok yaşam kavgası
içindeki insanın sorunlarını anlatır. Güneydoğu'yu tanıttığı öykülerinde yöre halkının
günlük yaşayışını ve törelerini verir. Almanya'yla ilgili öykülerinde, Almanya'ya
göçen bir işçi olarak, köyden kente göçün yurtdışına kayışı üzerinde durur.
Anadolu insanının yabancı bir ülkede çektiği sıkıntıları dile getirir. Bireyi toplumdan
soyutlamayan yazar, ilk öykülerinde gerçeği olduğu gibi, bir yansıtıcı olarak
vermekle birlikte, okuyucuyu yönlendirmeye başlamıştır. Raşo Ağa'dan sonra öykülerini;
Kara Vagon, Kaçakçı Şahan, Sahipsizler, Evlilik Şirketi, Beyaz Türkü, Almanya
Ekmeği, Dünyadan Bir Atlı Geçti, Demir Bebek, İnsan Paşası, Mahşerin İnsanları, Bozkır
Gelini, Ölümsüz Kavak, Seçilmiş Hikayeler'de bir araya toplamıştır.
Bu yılların toplumcu sanat anlayışıyla yazan öykü yazarlarından biri de Dursun
Akçam'dır. Öyküyle romanı birlikte düşünen yazar, halkımızın köklü öykü geleneği
nedeniyle kısa öyküye büyük görevler düştüğü düşüncesindedir. Köylüyle yapılan
söyleşilere dayanan öykülerinde Doğu Anadolu'yu yansıtmıştır. Maral ve Ölü
Ekmeği adlı kitapları bu konudaki öykülerini içerir. Daha sonra köyden kente göç
ve nedenleri üzerinde durmaya başlayan Akçam bu öykülerini de Taş Çantası ve
Köyden İndim Şehire'de bir araya toplamıştır. Öykü tekniğinden çok, anlatmak, söylemek
istediklerin aktarmaya önem veren yazarın son öykü kitabı Sevdam Ürktü'dür.
Orhan Duru, yetmişli yılların öykü yazarları arasında kara gülmeceden, bilim kurguya
doğru giden bir yazar olarak dikkati çeker. Yeni bir gerçekçilik anlayışı, belirli
kalıplardan sıyrılma çabasıyla öykü yazarlığını geliştiren Duru, toplumsal gerçekçilik
yerine yazımsal gerçekçiliği yeğlemiştir. Gülmeceyi bir çeşit direnç, içinde yaşadığımız
duruma tepki ve kendini rahatlatma olarak düşünen yazar, daha çok politik
ve ekonomik kargaşanın insanı, toplumu bunalıma sürükleyişini yansıtmış tır.
İlk öykü kitabı Bırakılmış Biri'ne, Denge Uzmanı, Fırtına ve Sarmal'ı eklemiştir.
Öykülerini yazmaya başlarken Sait Faik'ten büyük ölçüde etkilenen Necati Cumalı
öykülerindeki konu çeşitliliğiyle dikkati çeker. Romanlarında ele aldığı konulara
yenilerini ekleyerek yazdığı öykülerinde işçilerin sorunları, kimsesiz çocukların,
düşkün kadınların yaşayışı, günlük yaşayış, kasaba yaşayışından değişik alıntılar,
dinde tutuculuk... gibi çeşitlilik öykülerinin ilgi duyularak okunmasını sağlar. Kim
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 155
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
oykülerinin konuları ise yurt dışına yaptığı gezilerin izlenimlerine dayanır. Öykülerinin
bir bölüğünde de çocukluk yıllarının anılarını anlatır. Bu konu çeşitliliği içinde,
toplumun değişik kesimlerinden insanlarla karşılaştığımız öykülerini Yalnız
Kadın, Değişik Gözle, Susuz Yaz, Kenten İnen Kaplanlar, Makedonya 1900, Dîla Hanım,
Revizyonist, Yakubun Koyunları, Aylı Bıçak'ta bir araya toplamıştır.
Öyküyü, yazara özgürlük tanıyan bir tür olarak düşünen Mehmet Seyda, öyküleriyle
romanları arasında temalar ve kişiler bakımından bir ilişki, bütünleşme olan
yazarlarımızdandır. Öykülerinin bir bölüğünde Zonguldak yöresini konu almıştır.
Zonguldak Hikayeleri kitabıında bir araya getirdiği öykülerinde askerlerin, köylü-işçilerin,
çevre kasabalarda çoğunluğu oluşturan kişilerin günlük yaşayışlarını sergiler.
Anahtarcı Salih'te toplanan bir bölük öyküsü de memleket öyküleri özelliği taşır.
Romanlarında gördüğümüz, yaşamın daha çok cinsel eksen çerçevesinde dönüşünü
öykülerinde du buluruz. Yine romanlarındaki gibi, öykülerinde de kişinin iç
dünyasını yansıtmaya özen gösterir. Beyaz Duvar, Başgöz Etme Zamanı, Oyuncakçı
Dükkanı, Garnizonda Bir Olay, Kör Şeytan, Bana Karşı Ben, Kapatma öteki öykü kitaplarıdır.
Öyküde ayrıntıya yer vermeye gerek olmadığı görüşünü benimseyen Talip Apaydın,
kısa öyküler yazmıştır. Gözlemci gerçekçilikle yazdığı öykülerinin konularını
genellikle köyden ve köylünün sorunlarından alır. Köylünün köyde ve kentteki
yaşayışı, köy ve kasaba yaşayışından kesitler, Ateş Düşünce ile Öte Yakadaki Cennet'te
toplanan öykülerinin konularını oluştururlar. Öykülerinin kişileri de romanlarındaki
gibi, ezik, çeşitli sıkıntıları olan, içinde bulundukları duruma karşın umutlarını
yitirmeyen insanlardır. Aynı çizgide gelişen öykülerini, Koca Taş, Yolun Kıyısındaki
Adam, Duvar Yazıları, Kökten Ankaralı, Hendek başı, Hem Uzak Hem Yakın adlı
kitaplarda bir arada bulabiliriz.
Tutkulu Perçem'le adını duyuran Sevgi Sosyal, ilk öykülerinde bireysel duyarlılıkları,
sorunları işleyen bir yazar olarak görünür. Varoluşçuluğun, biçim kaygısının ağır
bastığı öykülerinde kadının toplumsal yaşantısına açıklık getirmek ister. Kadın erkek
ilişkilerini daha çok cinsellik yönünden ele alan Sosyal, erkeğin egemenliğini
kadının onun bütün yaptıklarına seyirci kalışını işler. Kadınların sorunlarını, Almanya'nın
küçük bir kasabasında yetişen Tanta Rosa'nın yaşamıyla sürdüren yazar
bu öykülerini de Tanta Rosa'da yayınlamıştır. Daha sonra yayımladığı Barış Adlı Çocuk'ta
da yurduna karşı yabancılaşmakta olanların durumu anlatılır. Ayrıca, devlet
düzenindeki bozukluklar, cezaevlerinin durumu da üzerinde durduğu konular
arasındadır. Sevgi Soysal özellikle bu yıllarda bireysellikle toplumsallığı bir arada
veren yazar olarak dikkati çeker.
Öykülerini sanatın toplum sorunlarıyla ilgilenmesinin zorunlu olması gerektiği
düşüncesiyle yazmaya başlayan Ferit Edgü, kısa sürede toplumsallığı bırakmıştır.
İlk kitabı Kaçkınlar'da topladığı öykülerinde ahlak ölçülerine, alışkanlıklara baş kaldıran
tedirgin insanın yenilgisini verir. Çoğu insanın içine düştüğü bunalımın nedenini
arar. Öykülerinde insanoğlunun durumunu gün ışığına çıkartma çabası içinde
156 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
olduğu görülür. İçinde yaşadığı ortama yabancılaşan, çevresiyle ilişki kuramayan,
karamsar, mutsuz insanların yaşayışlarını, çapraşık ruhsal durumlarını yansıtmaya
çalışır. Kimi durumları felsefeye dayalı bir bakış açısıyla veren Edgü bu çizgideki
öykülerini Kaçkınlar'dan sonra, Bozgun, Av, Bir Gemide, Çığlık kitaplarında yayımlamıştır.
Yusuf Atılgan tek kitabı, Minareden Öte ile bu yılların öykü yazarları arasına katılmıştır.
Kasaba, köy ve kentte geçen öykülerinde genellikle geleneksel toplum yapısıyla
ileri toplum yapısı arasındaki çatışmaların bireylere yansıması, tek düzeliğin
getirdiği bıkkınlık, yaşama uyumsuzluk gibi konuları ele alarak bir ölçüde bunalım
edebiyatı yazarı görünümündedir. Öykülerinde içinde yaşadıkları toplum kesiminin
karakteristik özelliklerini veren kişilerle karşılaşırız.
Bu yılların toplumcu yazarları arasına cezaevi öyküleriyle katılan Kerim Korcan,
gözlemlerine dayanan öykülerinde cezaevlerinin iç yüzlerini sergiler. Daha sonra
yazdığı öykülerini, Canlı Bayraklar'da toplamıştır.
Altmışlı yılların sonlarında bu yılların öykü yazarları arasına katılan Selim İleri,
öykünün romana, şiire, oyuna açık bir yazı türü olduğu düşüncesindedir. Daha çok
romana benzeyen öykülerinde önece, romandakine benzer konuları ele almıştır. Giderek
konuları çeşitlendiği görülür. Öykülerinde Cumhuriyet döneminde yeni bir
yönetime geçişten başlayarak öykülerin yazıldığı yıllardaki toplumu etkileyen
olayları görebiliriz. Kimi öykülerinde ise, kişinin tedirginliği, çevresiyle uyuşamayışı
bunalımı sergilenir. Selim İleri bireyden hareket ederek topluma yönelen bir yazar
özelliği taşır. Öykülerini Cumartesi Yalnızlığı, Pastırma Yazı, Bir Denizin Eteklerinde,
Eski Defterde Solmuş Çiçekler, Son Yaz Akşamı kitaplarında toplamıştır.
Öykümüzün 1960-70 yılları arasındaki gelişmesine bir göz atacak olursak, ilk dikkati
çeken yazar sayısının çokluğuyla birlikte, konularındaki çeşitlenme oluyor. Bir
yandan toplumcu gerçekçilik gelişirken bir yandan da varoşçuluk etkisini göstermeye
başlıyor.
Toplumsal konular olarak köylülerin, işçilerin kenar semt halkının sorunları sürerken,
kadın-erkek ilişkilerinin cinsellik açısından ele alındığı, 27 Mayıs'ı hazırlayan
olayların 12 Mart'ın öykülere yansıdığı görülüyor.
Toplumsal konularla birlikte bireye önem vermede genişleme görülüyor. Yazarlar,
daha çok insanın çevresiyle uyuşmazlığını, yaşanılan düzene, alışkanlıklara, ahlak
ölçülerine baş kaldırma... gibi, bireyde tedirgin, bıkkınlık yaratan durumları psikolojik
çözümlemelerle okuyuculara da yansıtmışlardır. Genellikle kişilerin içinde bulundukları
durumdan kurtulmadıkları dikkati çeker.
Öyküyü bağımsız bir yazı türü olarak kabul etme bu yıllarda da sürmüştür.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 157
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
6. 1970'li Yıllar
Öykücülüğümüz, bu çizgide gelişerek 1970'li yıllara geldikten sonra, ilk öykü kitaplarını
bu yılların başlarında yayımlayarak günümüze gelen yazarlar görüyoruz. Bu
yazarlara, öykü kitaplarını 1980'li yıllarda yayımlayanlar ekleniyor.
Yetmişli yılların dikkati çeken yazarları olarak Muzaffer İzgü, Ümit Kaftancıoğlu,
Firüzan (1935), GFülten Dayıoğlu, Tomris Uyar (1941), Aysel Özakın, Adalet
Ağaoğlu, Pınar Kür, Nazlı eray (1945) görülmektedir. Yetmişli yılların sonlarında
Necati Güngör, Osman Şahin, Yusuf Ziya Bahadınlı bu yazarlara eklenmişlerdir.
Bando takımı adlı öykü kitabıyla adını duyuran Muzaffer İzgü, gözleme dayanan
öykülerinde, siyasal, toplumsal ve güncel konuları ele almıştır. Siyasal konulu öykülerinde
1960'tan bu yana gelişen siyasal olayların, politikacıların, kurumların ele
alındığı görülür. Toplumsal konulu öykülerinde, devlet dairelerindeki yönetim bozukluğundan
başlayarak, gecekondularda yaşayanların sorunlarına, anarşik olaylardan
etkilenen vatandaşların durumuna değin çeşitli konuları dile getirmiştir.
Öykülerinin bir bölüğünde de, trafik sorunu, fiyat artışları, halkın temizlik anlayışı
gibi güncelliğini yitirmeyen konular yer almıştır. Öykülerinde olay anlatmayı yeğleyen
İzgü, genellikle taşlamalar, abartmalar, konuşmalarla sürdürdüğü öykülerini
okuyucuyu düşünmeye yöneltecek biçimde bitirir. Öykülerinde sağduyulu, yoksul,
direnen, güleç yüzlü Anadolu insanını bulduğumuz Muzaffer İzgü, kendi deyişiyle
"Anadolu gülmecesi"ni veren bir yazarımızdır.
Öyküleri ilk kitabını izleyerek on üç kitapta toplanmıştır. En son yayımlanan Oturaklı
Başkan adlı kitabıdır.
Öyküleri Dönemeç, Çarpana ve İstanbul Allak Bullak adlı üç kitapta toplanan Ümit
Kaftancıoğlu, kendi yöresi olan Doğu Anadolu'nun sorunlarıyla ilgilenmiştir.
Çocukluk yaşlarından başlayan bir birikim sonucu yazdığı öykülerinde biçime
önem vermemiştir. Genel olarak, köy, roman ve öykülerinde değinilen konuların
yanı sıra doğuya özgü bir sorun olan sünni-alevi ayrımına da değinmiştir. İki öyküsü
de Almanya'ya gidenlerin sorunlarıyla ilgilidir. Öykülerindeki daha çok kendi
yöresinden seçtiği kişiler, genellikle yardıma gereksinimleri olan, durumlarını düzeltebilmek
için bir kurtuluş, bir çıkar yol arayan kişilerdir. Biçime önem vermediği
öykülerinde okuyucuya bir şeyler taşımayı yeğlemiştir.
Öykülerinde yaşadığı dönemi yansıtmaya çalışan Füruzan, daha çok bireyin tedirginliklerine,
bunalımlarına eğilmiştir. İyi bir gözlemci olan Füruzan daha çok küçük
inasının yaşam kavgasıhı vermiştir. Genelde olaysız olan öykülerinde göçmenlikten
başlayarak, küçük kız ve kadınların içine düştükleri kötü durumlar, küçük memurun
dünyası, yoksulluk, Almanya'ya gidenler... gibi konu çeşitliliğiyle karşılaşılır.
Konu çeşitliliğine koşut olarak çok sayıda kişinin yer aldığı öykülerinin kimileri
birinci kişi anlatımıyla verilmiştir. Kısa öyküden uzun öyküye doğru giden yazarın
yöre dilini kullanması öykülerinin okunurluğunu arttırmıştır. Öyküleri Parasız
158 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Yatılı, Kuşatma, Benim Sinemalarım, Gecenin Öteki Yüzü ve Gül Mevsimidir'de topluca
yayımlanmıştır.
Giderek çocuk yazınına kayan Gülten Dayıoğlu öykülerini Kırmızı Bisiklet, Döl, Geride
Kalanlar, Geriye Dönenler adlı dört kitapta toplamıştır. İlk kitabındaki öykülenin'de
Anadolu'yu dolaşırken edindiği izlenimlerine dayalı konularla karşılaşırız.
Bu öykülerinde Anadolu kızlarını ve kadınlarını ilgilendiren sorunlar üzerinde
durmuştur. Daha sonra Almanya'ya göçü işleyen yazarlar arasına katılan Dayıoğlu,
yalnızca Almanya'ya gidenlerin değil, geride kalanların, gidip dönenlerin de sorunlarını
ele almıştır.
Öykülerinde, çeşitli sorunları olan köy kadın ve kızlarıyla birlikte, kendi yöresinin
kişileri olan köy insanlarıyla karşılaşılır.
Kısa öyküyü başlı başına bir tür olarak düşünen Tomris Uyar, aynı zamanda yazarın
çok iyi bildiklerini yazması gerektiği görüşüne uyarak yazmıştır öykülerini. İlk
öykülerinde küçük burjuva kökenli insanların yaşamlarını sergileyen yazar, öykülerinin
konularını, bireydeki sınıf atlama özlemi yüzünden ortaya çıkan karmaşa,
toplum düzeyinin edilgenleştirdiği insanlar, bu insanların dünyası, içinde bulundukları
durumdan çıkışlar aramaları, ekmek parası peşinde koşan insanların durumu,
gittikçe yozlaşan topluma yeni değerler kazandırma çabası gibi konularla çeşitlendirmiştir.
Öykülerinde gözlemciliğiyle duyarlığını bir arada yansıtan Tomris Uyar, genelde
yaşadıkları toplum düzeninin koşullarına yenik düşen kişilerini kimi zaman eleştirir,
kimi zaman da onları sahiplenir. Gözlemlerine duyarlığını katması, onu gerçeği
kuru kuru vermekten kurtarıyor.
İlk öykülerini, İpek ve Bakır'da bira araya toplayan uyar, onu izleyerek Ödeşmeler,
Dizboyu Papatyalar, Yürekte Bukağı, Gecegezen Kızlar, Yaza Yolculuk, Sekizinci Günah,
Otuzların Kadını, Aramızdaki Şey'i yayımladı.
Adalet Ağaoğlu, Yüksek Gerilim ve Sessizliğin İlk Sesi adlı kitaplarıyla bu yılların öykü
yazarları arasına katılmış, daha sonra Hadi Gidelim'i yayımlamıştır. Toplumcu
gerçekçiliği yansıttığı öykülerinde işçilerin karşılaştığı çeşitli sorunlar eyleme katılanlarla
onlara yataklık edenler, boş yere suçlananlar, iş bulma umuduyla köyden
kente göçenlerin durumları... gibi değişik konuları ele almıştır. Romanlarında hareket
noktası birey olduğu halde, öykülerinde toplumsal olaylara da önem vermiştir.
Ağaoğlu öykülerinde toplumcu, zaman zaman hayal dünyasına sığınan, duygusal
bir yazar olarak görünür.
PınarKür ve Aysel Özakın bu yılların yazarları arasına ikişer öykü kitaplarıyla katılmışlardır.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 159
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Pınar Kür, öykülerini Bir Deli Ağaç ve Akışı Olmayan Sular'da okuyucularına sunmuştur.
İlk öykülerinde gerçek yaşamın görünmeyen yönlerini, yaşamdan kopuk,
yalnız, bir beklentisi olmayan insanların iç dünyalarını yansıtır. Giderek duygusallığın
ağır basmaya başladığı görülür. Pınar Kür, öykülerinde bireyden hareket ederek,
birey-toplum ve bireyin kendisiyle çekişmelerini veren bir yazar görünümündedir.
Aysel Özakın, Sessiz Bir Dayanışma ve Kanal Boyu kitaplarında topladığı öykülerinde
önce küçük bir kentin uygarlaşma süreci içinde yaşayan insanların çelişkileri,
korkuları, toplumdaki değişmelerin bireyi etkileyişi... gibi konular üzerinde durmuştur.
Toplumsal konuların yanında bireysel konulara da değinmiştir. Giderek
dış göçe eğilip, Almanya'ya gidiş nedenleri, oraya gidenlerin durumu üzerinde durmuştur.
Gözlemlerine dayanan bu öykülerinde kişilerin ortak yanı, yabancı çevrede
yaşadıkları sıkıntılar, düş kırıklıkları, arayışlarıdır. Aysel Özakın sağlam gözlemciliği,
okuyuculara yaşadıkları ancak adlandıramadıkları duyguları duyarabilme yeteneği
olan bir yazarımızdır.
7. 1980-1990'lı Yıllar
1970 sonrası öykü yazarları arasında Necati Güngör, öykülerinde genellikle çalışan,
ekmek kavgası veren insanların yaşayışlarını dile getirir.
Yetmişli yılların ortalarında Ah Bayım Ah kitabıyla adını duyuran Nazlı Eray, bireyden
hareket eden ve öykülerinin konularını yaşamından alan bir yazar olarak, ayrıca
gerçeği fantaziyle birlikte verişiyle dikkati çekmiştir. Geceyi Tanıdım, Kız Öpme
Kuyruğu, Hazin Dünya, Eski Gece Parçaları, Yoldan Geçen Öyküler, Aşk Artık Burada
Oturmuyor kitaplarıyla günümüze gelmiştir.
Bu yazarlar arasına yetmişli yılların sonlarında katılan yazarlar arasında en çok dikkati
çeken Osman Şahin olmuştur. Kırmızı Yel kitabıyla tanınıp, onu izleyerek Acenta
Mirza, Ağız İçinde Dil Gibi, Acı Duman, Kolları Bağlı Doğan, Güneş Harfleri, Selam
Ateşleri, Fırtına Sırtındaki Kan, Bucaklar kitaplarıyla günümüze gelen Şahin, özellikle
ilk öykülerinde kendi yöresi olan Güneydoğu Anadolu'yu vermiştir. Kan davalarının
politik ve bürokratik ilişkileri etkileyişi, işkencenin insanları içine düşürdüğü
durum, gibi konuları ele aldığı öyküleri gözlemlerine dayanır. Daha çok olayların
egemen olduğu, doğanın canlı bir varlık olarak verildiği öykülerinde, okuyucuya
umut ışığı veren güzel bir dünya yaratmıştır.
Aynı yıllarda, Osman Şahin'le birlikte, konularını dış göçün yarattığı olumsuzluklardan
alan öyküleriyle dikkati çeken yazarlar tanıyoruz. Haçça Büyüdü Hatiş Oldu
ile Yusuf Ziya Bahadınlı; Oturma İzni'yle Yüksel Pozankaya; Arafat'ta Bir Çocukla
Zülfü Livaneli; Geyikler Annem ve Almanya ile Nursel Duruel, bu konulara eğilen
yazarlar olarak yer alıyorlar. Nursel Duruel daha sonra Yazılı kaya adlı öykü kitabını
yayımladı.
160 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Gözleme dayanarak verilen yapıtlarla seksenli yıllara gelen öykücülüğümüzde ele
alınan konuların önceki yıllarla benzerlik gösterdiği dikkati çekiyor. Anadolu'yla
yönelme, dış göç, küçük kent insanlarının, burjuva kesiminin yaşayışları, siyasal,
toplumsal, güncel konular yazarların daha çok yeğledikleri olarak görünüyorlar.
Kimi yazarlar bireyi ön planda tutarken kimileri olaylara ağırlık veriyor.
Bu çizgide gelişen öykü yazarlığımıza, seksenli yıllarda ve daha sonra katılan
yazarlar olarak en çok dikkati çekenler arasında; Kadınlar Kitabı, Sevgilim İstanbul ve
Komutanın Tavşanlarıyla Nedim Gürseli'i; Kadınlar da Vardır, Lanetliler, Dullara Yas
Yakışır, Onunla Güzeldin, Taş Üstüne Gül Osması'yla Erendiz Atasü'yü; Ölü Bir Deniz,
Ara Kapı, Baharla Gelen, Aşk-ı Muhabbet Sevda, Gece Gelen Ölüm ve Dönüşler'le
Erhan Bener'i; Eski Bir Balerin, Ürkek Kuşlar, Sabah Yolcuları ile Feyza Hepçilingirler'i,
Son İstanbul, Cenk Hikayeleri, Kırk Oda ve Paranın Günleri ile Murathan Mungan'ı; Sevgi
Bağı, Başka Bir Yaz, Dünyanın En Güzel Kadını, Yine Bir Gülnihal, Karanfil ve Hançer'le
Burhan Günel'i; Gidenler Dönmeyenler, Kurtarılmış Haziran, Ten ve Gölge, Bir Yer Göstericinin
Hayatı ile Hulki Aktunç'u; Yapma Çicek Ustaları, Sevdadır Her İşin Başı, Sevgi
Yetimi Çocuklar, Gül Bahçesi, Yeni Moda Aşklar Destanı ile Ayşe Kilimci'yi; Ah Benim
Yalnız Başıma İstanbul Kadınlığım, Ay Geceye Yalnız Doğar'la Tansu Bele'yi Demirciler
Aşık Olamazdı, Aşk Bir Boncuktur, Direncin Kuşları ile Sevgi Özel" sayabiliriz.
Özet
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Milli Edebiyat Döneminden tanınan Halide Edip, Yakup Kadri,
Reşat Nuri öykü de yazmışlardır.
1930-1940 yılları arasın sanatın toplum üzerindeki etkisini savunan yazarlar, gerçekçi ve
gözleme dayalı öyküler yazarlar. Sait Faik öyküde giriş, gelişme, sonuç bölümlerini kaldırır.
1940'lı yıllarda Birinci dünya savaşın'ndan sonra Anadolu'nun durumu, İkinci Dünya Savaşı
sonrasında toplum daki ahlak çöküntüsü ağırlık kazanır, toplumsal konular çeşitlenir.
1950'li yıllarda küçük memur, işçi, köylü, kasabalı ve şehirlerin kenar mahallelerindeki insanların
sorunları anlatılır. Birey merkezli psikolojik , anı türünde öyküler yazılır. 1960'lı
yıllarda yazar sayısı artar ve ona bağlı olarak konular çeşitlenir. Yine işçi, köylü, kasabalı ve
şehirlerin kenar mahallelerindeki insanların sorunları ve cinsellik öyküye girer. 27 Mayıs ve
12 Mart'ı hazırlayan olaylar işlenir. Varoluşçuluk akımı öyküyü etkiler. Öykü artık bağımsız
bir yazı türü olarak kabul edilir. 1970'li yıllarda siyasal, toplumsal, günlük konular ele
alınır, 1960'tan sonra gelişen siyasal olaylar, anarşik olaylar, bunlar karşısında halkın durumu
dile getirilir. Küçük insanın yaşam kavgası, kadının toplumdaki yeri, çocuklar için yazılan
öyküler önem kazanır. 1980 ve 1990'lı yıllarda birey merkezli yazılan öyküler ile Güneydoğu
Anadolu ve Doğu insanın sorunları verilirken, bunların politikaya malzeme edilişi
eliştirel bir bakışla incelenir.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü 161
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Değerlendirme Soruları
Aşağıdaki soruların yanıtlarını verilen seçenekler arasından bulunuz.
1. Üyküde giriş, gelişme, sonuç bölümlerini kaldıran öykü yazarımız, aşağıdakilerden
hangisidir?
A. Halide Edip Adıvar
B. Sait Faik Abasıyanık
C. Memduh Şevket Esendal
D. Bekir Yıldız
E. Samet Ağaoğlu
2. Gözleme dayandırdığı öykülerinde; toplum sorunlarıyla ilgili olaylara iyimserlikle
yaklaşarak, öykülerini rahatlatıcı bir dille yazarımız aşağıdakilerden
hangisidir?
A. Kemal Bilbaşar
B. Cevdet Kudret
C. Sami Kocagöz
D. Memduh Şevket Esendal
E. Aziz Nesin
3. Halikarnas Balıkçısı, öykülerinde, aşağıdaki konulardan hangisini az işlemiştir?
A. Konularını Ege ve Akdeniz yöresinden seçer.
B. Deniz ve deniz insanını anlatır.
C. Geçimini denizden sağlayan insanların emeğinin sömürülüşünü konu
alır.
D. Doğa, öykülerinin ayrılmaz parçasıdır.
E. Kara insanını anlatır.
4. 1950'li yıllardan 1990'lı yıllara kadar gülmece öyküleriyle toplum sorunlarını
vererek, sonuçsuz öyküleriyle toplumu eğitmeyi amaçlayan yazarımız, aşağıdakilerden
hangisidir?
A. Muzaffer İzgü
B. Memduh Şevket Esendal
C. Aziz Nesin
D. Fakir Baykurt
E. Gülten Dayıoğlu
5. Gülten Dayıoğlu'nu çağdaşlarından ayıran en önemli özellik hangisidir?
A. Çocuklara yönelik konular işlemesi
B. Almanya'ya göç
C. Almanya'dan dönenlerin sorunları
D. Anadolu kadını
E. Kendi yöresinin insanını inceler
162 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E Ö Y K Ü
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Akyüz, Kenan. Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri I
Kurdakul, Şükran. Çağdaş Türk Edebiyatı, 4. Cilt, İstanbul, 1992.
Necatigil, Behçet. Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, 13. Baskı 1989.
Necatigil, Behçet. Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü.
Oktay, Ahmet. Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı, (1923-1950), 1993.
Özkırımlı, Atilla. Türk Edibiyatı Ansiklopedisi, 4. Cilt 1982, 4. Baskı 1984.
Tuncer, Hüseyin. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi Türk
Edebiyatı I, II, 1996.
Ünlü, Mahir. Öner, Özcan. Yirminci Yüzyıl Türk Edebiyatı I (1900-1923), 1987, II