7 Ekim 2009 Çarşamba

konu ve tema

64
YAZILI VE SÖZLÜ ANLATIM
Kompozisyon; bir fikrin, duygunun, düşüncenin, olayın hayal ürünlerinin en göze
batar yanlarını zihnimizde canlandırmak suretiyle dil, imla ve noktalama kurallarına
göre düzenli ve tertipli bir tarzda kendimize özgü bir kavrayışla yazma ve anlatma
sanatıdır. Sözcük dilimize Fransızcadan girmiştir.Kelime anlam olarak
birleştirmek,düzene sokmak gibi anlamlara gelmektedir.
İnsanların anlaşma aracı olarak kullandıkları dil, bu görevini sözlü ve yazılı anlatımla
gerçekleştirir. Kuşkusuz konuşma dili, yazı dilinden daha eskidir. Yazılı anlatım ancak
belli bir uygarlığa erişen insan topluluklarının sahip oldukları bir anlaşma aracıdır,
hem özel hem de toplum yaşamının vazgeçilmez ihtiyaçlarından biridir.
Başarılı bir yazı yazabilmek için; konu ve ana düşünceyi saptamak, sınırlandırmak,
bakış açısını belirlemek, düşünceleri düzenlemek (plan yapmak) gerekir.
KONU VE AMAÇ
Yazılı anlatımın oluşması için üzerinde yazılabilecek bir düşünce, dilek ya da tasarım
gereklidir. Üzerinde yazı yazılan bu olgu o yazının konusudur. Başka bir deyişle bu,
iletilmek istenenlerin genel adıdır. Eğitim, teknik, sanat ... gibi geniş kapsamlı konular
bir ana düşünceye bağlanarak ele alınabilir.
Bir kompozisyonu kendimiz hazırlıyorsak, konunun öncelikle kendimizin bilgi sahibi
olduğumuz bir konu olmasına dikkat etmeliyiz. Konu hem bizi hem de hitap ettiğimiz
kişileri ilgilendirmelidir.
Her yazı bir amaca yöneliktir ve bireyi yazmaya yönelten de bu amaca bağlı olan ana
düşüncedir. Yazının amacı, aynı zamanda okuyuculara iletilmek istenen ana
düşünceyi oluşturur ve bu, yazının bütününe sindirilebileceği gibi bir paragrafta hatta
bir cümle ile de iletilebilir.
Kompozisyon için bir konu sınırlaması mutlaka şarttır. Konu ve amacı belirledikten
sonra, amaç doğrultusunda konuyu sınırlandırmak gerekir. Böylece konunun hangi
yönleriyle ele alınacağı belirlenmiş olur.
KOMPOZİSYONDA KONU
Konu, üzerinde söz söylenen, yazı yazılan olaylar, olgular, çeşitli insanlık durumları,
vb. şeylerdir. Diğer bir söyleyişle konu, bir varlığın eylediği bir eylem, yüklendiği nitel
ve nicel bir özellik dolayısıyla varlığın bir anlatıma (sözlü ya da yazılı) girmesini
sağlayan etkendir. Her anlatımda sözü edilen bir konu ve bunu dile getiren bir özne
olmak üzere ikili bir bağlantı söz konusudur. Bu bağlantı çerçevesinde insan, doğal
ve toplumsal çevresi içerisindeki her şeyi konu edinebilir. “Bu açıdan bakılınca
kompozisyonu, bir konu aracılığıyla insanın varlıkla kendisi arasında, varlığa veya
kendisine bağlı –nesnel veya öznel- ilgiler kurması, böylece kendini ve dış dünyasını,
BÖLÜM 10
65
varlığını ve başkalarının varlığını, kendi kurduğu mantıkî (dialektik) bir düzen içinde
anlatma çabası olarak tanımlayabiliriz” (Alptekin 1982:16).
Konu, yazıda veya konuşmada en önemli öğedir;ancak başat bir anlam taşımaz.
Yazının konusu belirlendikten sonra, önemli olan bu konunun işleniş biçimidir. Yani,
bu konuyu işleyecek olan kişinin/yazarın, konunun hangi yönünü işleyeceği,konuya
bakış açısı önemlidir. Konu bir yönüyle bir çerçevedir. Yazar, bu çerçeve içerisinde
konuya kendine özgü, diğer insanlardan, yazarlardan ayrı birçok görüş noktaları, ayrı
ayrı açıklamalar getir. Konunun ortak olması,yazılanların da ortak olmasını sağlamaz.
Her yazarın belli bir duyuşu,düşünüşü, konuya bakış açısı, kısacası üslubu vardır.
Örneğin aşk bir konudur; ancak bu konuda yazılanlar, yazarlarının öznel ve nesnel
birtakım özellikleriyle bezeli olarak ortaya çıkarlar.
“Yapıt ve yaratıların içeriksel ve biçimsel yapısını çözümlemeye yönelenler, konu ile
birlikte tema/izlek kavramı üzerinde de dururlar. Aslında bu iki kavram birbiriyle
karıştırılmaktadır sık sık. Yalınlaştırarak söylersek üzerinde durulan, hakkında söz
söylenilen olay, olgu, durum ya da sorundur konu. Diyelim ki bir romanda kuşaklar
arasındaki çatışma bir konudur. Bu çatışmada gençlerin bunalıma düşmesi,
başkaldırması temayı oluşturur” (Özdemir 1983:15). Bu konuda M. Kagan, “Konu, bir
hikaye okuduğunuz, bir resme baktığınız, sahnede ya da perdede bir oyun izlediğimiz
zaman doğrudan doğruya algıladığımız dış aksiyondur; tema ise, görmesek de
işitmesek de kavramamız gereken şekilde bu aksiyonun iç anlamıdır. Konu, sanatın
kendi araçlarıyla yeniden yaratılacak olan maddi süreçtir. Buna karşılık tema,
toplumsal yaşamın akışından çıkarsanacak manevi sorundur; ahlakî, dinî, felsefî ya
da başka mahiyetteki insan ilişkilerinin çatışmasıdır” demektedir.
Düşünce yazılarında konular, başat bir düşünce ve onu geliştiren, açımlayan
yardımcı düşünceler ile nesnelleşir. Bu nesnelleşme çerçevesinde yazarın olayı,
olguyu, durumu ele alma, çözümleme, sonuçlara ulaşma çabasıyla belli temalar
ortaya çıkar. İnsanın/yazarın kendisi, hem içinde yaşadığı toplumsal yapının bir
görüntüsü hem de insanlığın özeti gibidir. Yani, içinde yaşanılan koşullar, yazarın
bakış açısını, konuyu ele alışını, yorumlayışını belirlerken aynı zamanda yazar,
evrensel bir insanî durumu, duyguyu da verebilir. Kısacası, insanın temel konusu yine
insandır. Buradan yola çıkarak her yazının bir “iletisi”nin olduğunu söyleyebiliriz. İleti,
yazarın konuya yüklediği anlamdır. Diğer bir söyleyişle yazarın, okuyucusuna vermek
istediği ana düşüncedir; yazarı, yazmaya yönelten etkendir.
Belirlenen bir konu çerçevesinde iletinin farklı olması nedeniyle herhangi bir
düşüncenin ve yazarın bu düşünceye yüklediği amacın belli bir görünüme ulaşması,
tema ve yardımcı düşünceler oluşturması işlemi, konunun üç temel öğesine bağlı
olarak gerçekleşir:
Konunun maddesi/teması
Görüş noktası
Şekil
TÜRK DİLİ - II Sever ve diğerleri
66
Konunun maddesinin karakteri, bir genel gerçeğe, insanlık durumuna işaret etmesi
ve evrensel veya genel olmasıdır. Bu genel gerçekliği, “görüş noktası/bakış açısı”
sınırlar ve buna bağlı olarak da şekil ortaya çıkar.
Konuda bu üç temel öğeyi belirleme, yazma çalışmalarının özünü oluşturur. Konu
belirlendikten sonra, konuyu değerlendirme, açımlama, yorumlama için gerekli
bilgileri edinme, bir araştırmayı gerektirir. Edinilen bilgileri, gözlemleri, belli bir bakış
açısı çerçevesince düzene koyma, sıralama, plân yapma, görüş noktasına dayanır.
Son aşama, yazma ise, şeklin oluşturulmasıdır.
İncelenmesi gereken, konunun temelini oluşturan “gerçeklik” konunun ana
maddesidir. Bu gerçeklik, çeşitli yönlerden ele alınabilir. Bu ele alış, görüş noktasıdır.
Bir gerçeklik, soyut-somut, duygusal ve ahlakî görüş noktaları açısından üç türlü ele
alınabilir.
Somut görüş noktaları, gerçekliği, insanın beş duyusunun işleyişine göre ele alma,
canlandırmadır. Soyut görüş noktaları ise, gerçekliği açıklamada neden-sonuç ilişkisi
üzerinde durur. Duygusal ve ahlâkî görüş noktası ise, gerçekliğin insan/yazar
üzerinde bıraktığı etki çerçevesinde ve toplumsal ahlâkî ölçüler çerçevesinde ele
alınmasıdır. Konu böylece; somut-soyut konular, duygusal konular, ahlâkî konular
gibi genel hatlarıyla üç grupta toplanabilir.
Her konu, taşıdığı gerçeklik ve yazarının bakış açısı ile belli bir şekilde dile getirilir; ki
bunlar betimleme, öyküleme, açıklama, kanıtlama, eleştiri, vb.’dir.
BAKIŞ AÇISINI BELİRLEMEK
Bakış açıları şöyle belirlenebilir:
a)-Somut (nesnel) bakış açısı : Bilimsel dünya görüşüne dayanır. Bilgi birikiminin
aktarılmasında tarafsız ve gerçekçi olunması, deney ve kanıtlara dayandırılması
önem taşır. Herkesin kabul edebileceği genel doğrulara yer verilmelidir. Genellikle
ölçülen, tartılan, sınıflandırılan kavramların verilmesi amaçlanırsa nesnel ve bilimsel
bir dil kullanırız.Evrensel, değişmeyen, kanıtlanabilen gerçeklerin belirli teknik
sözcüklerle verilir.Bunların anlamlarını kendimizce yorumlayamaz, hayal gücümüze
göre değiştiremeyiz.Herkes bu cümlelerden aynı anlamı çıkarır. Bu bakış açısına
uygun olan anlatım nesnel anlatımdır. Bilimsel yapıtlar bu bakış açısıyla yazılmalıdır.
” Çocuğun gözleri mavidir.”
b)-Öznel bakış açısı : Bireyin kültürüne, eğitim düzeyine deneyimlerine,
gözlemlerine dayanan bakış açısıdır. Kişisel duygu ve değerlendirmeler söz
konusudur. Yazılarımız her zaman bilimsel bir amaca dayanmaz.Günlük yaşam
içinde yaşanılan bir olayı, duygumuzu anlatma, bir nesneyi betimleme, mektup
yazma gibi durumlarda bilimsel bir amaç güdülmez.Amaç evrensel gerçekleri anlatma
yerine özeldir. Okurun hayal gücünü harekete getirmeyi isteriz.Amaç sanatsal bir
anlatımdır. Deneme, öykü, roman gibi türler bu bakış açısıyla yazılabilir. “Çocuğun
çok güzel mavi gözleri var.”
TÜRK DİLİ - II Sever ve diğerleri
67
c)-Soyut bakış açısı : Genellikle bilimsel verilerden, bulgulardan yola çıkarak
bireysel yaratıcılığa dayanan bir düşünce planı ile ortaya konulabilir. Bilimsel bulgu ve
verilere, belge ve kanıt değeri taşıyan unsurlara dayanarak; olabileceği düşlenen
olaylar göz önüne serilir.
ANA VE YARDIMCI DÜŞÜNCELER
Bir kimsenin, bir konuda öne sürdüğü ve kanıtlamaya çalıştığı düşünceye ana
düşünce (ana fikir) denir. Konuyla ana düşünce arasında sıkı bir bağlantı vardır.
Konuya ilişkin düşüncelerimizi temel bir düşünceye bağlı kalarak açıklarız. Bir bakıma
ana düşünce, belli bir konuyla ilgili düşüncelerin özet biçiminde bir toplamıdır. Her
yazı ya da konuşma, bir ana düşüncenin çevresinde kurulur.
Ana düşünceyi kişinin konuya bakış açısı belirler. Bu nedenle amaçla ana düşünce
arasında uygunluk söz konusudur.
Ana düşünce, yazının her hangi bir yerinde bir cümle olarak belirtilebileceği gibi,
yazının bütününe de sindirilebilir. Bu, kişinin konuyu işlerken takınacağı tutuma
bağlıdır.
Bir yazıdaki ana düşünce, yardımcı düşünceler dediğimiz ikincil, üçüncül
düşüncelerle geliştirilir. Yardımcı düşünceler, ana düşünceyi desteklemek için
sıralanırlar ve ana düşünceyi açıklarlar. Bu nedenle ana düşünceyle yardımcı
düşünceler arasında sıkı bir bağlantı bulunmalıdır. Bu bağlantının kurulması, bir
bakıma metnin belli bir düzene uyularak oluşturulması demektir.
Ana düşünce, çoğu zaman yardımcı düşüncelerin desteğiyle ayakta durur. Bir
parçada bir ana düşünce, birçok yardımcı düşünce vardır. Bir yazının ana düşüncesi
o yazının omurgası ise, yardımcı düşünceler de o yazının kaburgalarıdır.
TÜRK DİLİ - II Sever ve diğerleri