7 Ekim 2009 Çarşamba

cumhuriyet dönemi edebiyatımızda roman türü

1. Giriş - Roman
Cumhuriyet dönemi yazarları hemen hemen 1940'lı yıllarda yetişmeye başladıkları
için 1923-1940 arasında daha önceki yıllardan bu yıllara geçen yazarları görüyoruz.
Ancak bu yazarlardan kimileri kendi dönemlerindeki sanat anlayışını sürdürdüklerinden,
onlara Cumhuriyet dönemi yazarları arasında yer veremiyoruz. Halit Ziya,
Mehmet Rauf, Hüseyin Rahmi bu yazarlar arasında adları ilk akla gelenlerdir. Milli
Edebiyat döneminden Cumhuriyet dönemine geçerek olgun roman örneklerini bu
yıllarda veren yazarları ise bu dönemin ilk yıllarının yazarları olarak değerlendirebiliriz.
2. Cumhuriyetin İlk Yılları
Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yazarlar, genellikle topluma eğilmişler, birtakım
gerçekleri aktarmak istemişlerdir. Aralarında, sorunlara çözüm getirmeye çalışanlar
ya da eleştirenler olmakla birlikte, gerçekçilik, daha çok gördüklerini, gözlemlediklerini
yansıtmak, sergilemek çizgisinde kalmıştır. Bu yılların üç önemli yazarı
Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nuri Güntekin'dir. Bu
üç yazar, Tanzimat döneminde başlayan köye ve Anadolu'ya yönelmeyi, açılmayı
bilinçli olarak geliştirmişlerdir.
Aralarında Anadolu'yu çocukluğundan başlayarak tanıyan Reşat Nuri (1883-
1957), en çok Anadolu'nun bilinmezlik içinde oluşundan etkilenmiştir. Çalıkuşu,
Kan Davası, Yeşil Gece, Acımak, Kavak Yelleri onun Anadolu'ya ilgili romanlarıdır.
Anadolu'nun değişik sorunlarıyla birlikte toplumu ilgilendiren değişik sorunlara
da değinen yazar, Kızılcık Dalları, Miskinler Tekkesi ile Son Sığınak'ta bu konuları ele
almıştır. Gizli El, Eski Hastalık, Yaprak Dökümü, Acımak ise eğitimle birlikte toplumdan
aileye yöneldiği zamanlardır. Birçok yazar gibi istibdat yıllarından etkilenen
Reşat Nuri, Damga, Harabelerin Çiçeği, Gökyüzü zamanlarında da bu konuya değinmiştir.
Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi ile Bir Kadın Düşmanı'nda ise bireysel konular
ele alınmıştır. Genelde topluma yönelik bir yazar olan Reşat Nuri, Türkçe'yi özen
göstererek kullanmıştır.
Yakup Kadri (1889-1974) ve Halide Edip (1884-1964) Anadolu'yu savaş yıllarında
tanımışlardır.
İlk dikkati çeken roman Ziya Gökalp'in etkisiyle yazdığı Yeni Turan olan Halide
Edip Ateşten Gömlek ve Vurun Kahpeye adlı romanlarıyla Anadolu'ya açılmıştır. Milli
Mücadele yıllarında Anadolu'nun çeşitli sorunlarını yansıtan bu iki romandan sonra,
Zeyno'nun Oğlu'yla Doğu Anadolu'ya Diyarbakır'a değin uzanır. Dönen Ayna'da
ise Anadolu'yu, köylü ve İstanbul'lu karşılaştırmasını buluruz. Halide Edip'le bütünleşmiş
olan Sinekli Bakkal ve Tatarcık da töre romanları olarak dikkati çekerler.
Romanlarının baş kişilerini genellikle, güçlü, sırasında erkeklere egemen olan ka-
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 117
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
dınlardan seçen Halide Edip'in değişik konulu romanları; Handan, Seviye Talip, Kalp
Ağrısı, Zeyno'nun Oğlu, Yolpalas Cinayeti, Sonsuz Panayır, Dönen Ayna, Hayat Parçaları,
Çaresiz, Kerim Usta'nın Oğlu, Son Eseri ve Akile Hanım Sokağı'dır.
Yakup Kadri'nin, Anadolu'ya açılışının ürünü Yaban'dır. Olaylarının, Eskişehir,
Kütahya, Simav dolaylarında geçtiği romanda Milli Mücadele yıllarının Anadolu'su
verilirken, köyün ve köylünün durumu yansıtılır. Yaban'ı izleyerek Ankara'da
da Milli Mücadele yılları ile Cumhuriyet'in ilk yıllarının Ankara'sı verilerek
bir kalkınışın öyküsü anlatılır. Yakup Kadri'nin romanlarında genellikle toplumun
geçirdiği tarihsel evreleri buluruz. En son yayımlanan roman olmakla birlikte Hep O
Şarkı, Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat dönemleriyle Abdülhamit döneminin
yirmi yılını vererek, Kiralık Konak romanının temelini oluşturur. Kiralık Konak romanında
yazar, Tanzimat döneminden başlayarak, kuşaklar arasındaki çatışmayı
veriyor ve çöküşü sergiliyor. İzleyen romanlarda Cumhuriyet dönemine gelindiğini
görüyoruz. Bir Sürgün ve Hüküm Gecesi'nde II. Abdülhamit dönemini, Sodom ve
Gomore'de İstanbul'un işgal yıllarının, Panaromalar (Panaroma I, Panaroma II)'da
Cumhuriyet'in ilanından 1952'ye değin geçen yılların değerlendirilmesi yapılmıştır.
Nev Bahar ise tekkelerin yozlaşmasını yansıtır.
Yakup Kadri ile Halide Edip'in Kurtuluş Savaşı'ndan söz eden romanlarında ayrıldığı
noktalar nelerdir?
Bu yılların anılması gereken öteki yazarları olarak; daha çok aşkı ve kadınları konu
alan Yezidin Kızı, 2000 Yılın Sevgilisi, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün .... gibi romanlarıyla
tanıman Refik Halit Karay (1888-1965), konularını halkın yaşayışından alan romanlar
yazan, Bir Şoförün Gizli Defteri, Yayla Kızı, Dikmen Yıldızı romanlarıyla tanınan
Aka Gündüz (1886-1958); psikolojik romanın olgun örneklerini veren, Sözde
Kızlar, Fatih-Harbiye, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Yalnızız romanlarılya dikkati çeken
Peyami Safa (1899-1961); toplum sorunlarıyla uğraşan yazarlar arasında yer
alan, Çulluk, Çoban Yıldızı, Ak Saçlı Genç Kız, Su Sinekleri romanlarıyla ün kazanan
Mehmet Yesari (1895-1945); kahramancılık duygularını ve ulusal duyguları bir aşk
öyküsüyle birlikte işleyerek, okuyucularının duygularını iki yönde etkileyip, özellikle
Dağları Bekleyen Kız, Allah'a Ismarladık romanları çok okunan Esat Mahmut Karakurt
(1902-1977); toplumsal konuları gülmece yoluyla okuyucularına yansıtan,
Meşhedi ile Devr-i Âlem, Beyaz Şemsiyeli, Kundakçı, Şakir Efendi'nin Gelini en çok tanınan
romanları olan Ercüment Ekrem Talu (1888-1956) sayılabilir.
Bu yılların kadın yazarları olarak da şairliğiyle ün kazanan Halide Nusret Zorlutuna
(1901-1984) Küller, Gül'ün Babası Kim, Büyükanne, Aydınlık Kapı .... gibi romanlarıyla,
yine şairliğiyle tanınan Şükufe Nihal (Başar) (1896-1973)'i Renksiz Izdırap, Yakut
Kayalar, Çöl Güneşi, Yalnız Dönüyorum ... romanlarıyla; roman yazarı olarak tanıman
ve en çok Münevver, Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi, Nedret romanlarıyla
tanınan Güzide Sabri (Aygün) (1886-1946) ile Aydemir, Pervaneler romanlarıyla
Müfide Ferit Tek (1892-197 ) sayılabilir.
118 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki gözleme dayanan gerçekliğin, 1930-1940 yılları arasında
toplumcu gerçekçiliğe yönelmeye başladığını görüyoruz. Sadri Ertem (1898-
1943) ve Sabahattin Ali (1906-1948) toplumcu gerçekçiliği bilinçli bir biçimde savunan,
1950'den sonra yetişen yazarlara öncülük eden yazarlar olarak görünüyorlar.
Sadri Ertem, adını kamuoyuna duyuran ilk romanı Çıkrıklar'da önemli bir konuya
değinmiştir. Yazar, romanında bir yandan Avrupa'dan ucuz malların gelişi, öte
yandan endüstride başlayan gelişme nedeniyle çıkrıkların, dokuma tezgâhlarının
durmasının yarattığı işsizlik sonucu köyden kente başlayan göçü ele almıştır. Bir
Varmış Bir Yokmuş, Düşkünler, Yol Arkadaşları'nda ise Tanzimat döneminde kendini
gösteren, toplumumuzdaki sarsıntıların başlangıcına inilir.
Sabahattin Ali'nin ilk romanı olan Kuyucaklı Yusuf, kasaba romanı örneği olarak da
ilklik taşır. Yazar, romanında bir kasabanın toplumsal yapısını, aşk öyküsüyle süsleyerek
verir. Kuyucaklı Yusuf'ı uzleyerek yayımlanan İçimizdeki Şeytan'da II. Dünya
Savaşı öncesi İstanbul'da aydınlar arasındaki değişik yönlerde yapılan tartışmaları,
Kürk Mantolu Madonna'da da bir aydının çevresi ve ailesiyle olan uyuşmazlığı,
bu uyuşmazlığın nedenleri verilir.
Bu yıllarda romanımıza değişik konuların girdiğini görüyoruz. Değişik konuları
ele alan yazarlardan biri olan Memduh Şevket Esendal (1883-1952), ilk romanı olan
Miras'ta II. Abdülhamit döneminde İstanbul'da yaşayan bir paşa ailesinin yaşamını
ele alırken Ayaşlı ile Kiracıları'nda ve tamamlanmamış romanı olan Vassaf
Bey'de Cumhuriyet'in ilânından sonra, 1930'lu yılların Ankara'sında yeni bir yaşamın
başlayışını yansıyan; Mithat Cemal Kuntay (1885-1956) tek romanı olan Üç
İstanbul'da Abdülhamit'in istibdat yönetiminin son yıllarından başlayarak, II. Meşrutiyet,
İttihat ve Terakki ile Mütareke yıllarının İstanbul'unu verir.
Bu yılların öteki yazarlarının da genel olarak romanlarında II. Abdülhamit döneminden
başlayıp, Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllara değin geçen süreyi konu
edindikleri görülüyor.
Toplumsal gerçekliğe yönelen yazarları, kendilerinden sonraki yazarlar üzerindeki
etkilerini tartışınız.
Kıvırcık Paşa, Sülün Bey'in Hatıraları, Pembe Maşlaklı Hanım romanlarıyla Sermet
Muhtar Alus (1887-1952); Toprak Kokusu, Despot, Yolgeçen Hanı, Ağlama Duvarı ile
Reşat Enis Aygen (1901-1984); Sultan Hamit Düşerken, Kıskanmak ve Eve Düşen Yıldırım'la
Nahit Sırrı Örik (1895-1960) bu yılları değişik yönlerden yansıtan yazarlar
olarak görünürler. Osman Cemal Kaygılı (1890-1945) ise Çingeneler adlı romanıyla
edebiyatımızda ilk kez İstanbul'da sur dışı mahallelerdeki yaşayışı, özellikle çingenelerin
yaşayışını vermiştir.
Daha çok aşk romanlarıyla tanınan Kerime Nadir (1917-1984) ile Mükerrem Kamil
Su (1900- ) bu yılların kadın yazarları olarak yer alırlar.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 119
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
3. 1940'lı Yıllar
1940'lı yıllara gelindiğinde, ilk romanların İkinci Dünya Savaşı yıllarında yayımlamaya
başlayan yazarlarda toplumsal kaygının ağırlık kazandığı, toplumsal konuların
çeşitlendiği dikkati çekiyor.
Konuların çeşitlenmesinde; katılmayıp sıkıntısını çektiğimiz savaş, yeni siyasal dönem,
yazarlarını yeni konulara eğilmeye yöneltmiş, özellikle edebiyatımızda "köy
edebiyatı" olarak adlanıdırılan ve 1970'e değin genişleyerek süren köy ve köylünün
sorunlarına eğilen yazarlarıda bu yıllarda yetişmişlerdir.
İlk romanlarını bu yıllarda yayımlayan topluma yönelik gerçekçi yazarlar olarak
Cevdet Kudret Solok (1907-1992), Kemal Bilbaşan (1910-1983), Samim Kocagöz
(1916-1993) ve Faik Baysal (1918) günümüzden Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962)
ila, Abdülhak Şinasi Hasan !1888-1963) geçmişle olan ilişkileri yönünden değişiklik
gösterirler. Halikarnas Balıkçısı (1886-1973) da Cumhuriyet dönemi romanına ilk
kez deniz insanlarıının getirişiyle dikkati çeker.
Cevdet Kudret, Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız adlarını taşıyan
üç romanında, romanın başkişisini eksen olarak, Birinci Dünya Savaşı, İkinci
Dünya Savaşı ve izleyen yılların bir pamaromasını çizer. Cumhuriyet'in ilk yıllarında
ve hemen bu yılları izleyen Şeyh Sait isyanı sırasında Doğu Anadolu'yu ele alan
Cemo (1966) ve Memo (1968) romanlarıyla tanınan Kemal Bilbaşar, Kölelik Dönemeci'nde
Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki Kaynarca Antlaşması'ndan
sonraki yıllara döner. Bedoş, II. Meşrutiyet'in ilanı, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı, İstanbul'un
işgali, arkasından Kurtuluş Savaşı'nın kazanılışı yıllarını kapsar. İlk romanı
Denizin Çağrısı'nda da yoksul bir öğretmenin yaşamı anlatılır. Değişik toplumsal
konuları ele aldığı öteki romanları, Yeşil Gölge, Başka Olur Ağaların Düğünü ve
Zühre Ninem'dir.
Samim Kocagöz, daha çok kendi memleketi olan Söke yöresini ele aldığı romanlarıyla
dikkati çeker. Bir Şehrin İki Kapısı, Yılan Hikayesi, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz
bu özelliği taşıyan romanlarıdır. Kalpaklılar ve Doludizgin, Kurtuluş Savaşı'nın ponoromasını
çizen romanlar olarak dikkati çekerler. İzmir'in İçinde ve Tartışma ise
27 Mayıs 1960'a 12 Mart 1971'e geliş nedenlerini ele alışlarıyla bu konulara değinmede
ilklik taşırlar.
Faik Baysal, ilk romanı Sarduvan' da bir köy romanı yazarı gürünümündedir. Onu
izleyen Rezil Dünya ve Drina'da Son Gün ise II. Dünya Savaşı yıllarını kapsayan romanlarıdır.
Bu romanlarına Ateşi Yakanlar eklenmiştir.
Roman yazma yönteminde değişiklik yapmaya başlayan ilk yazarımız olan Ahmet
Hamdi Tanpınar, romanlarında insana ve zamana önem vermiştir. Mahur
Beste, Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, bireyden hareketle,
hemen hemen Tanzimat döneminden başlayarak, Milli Mücadele yıllarını da içine
alan romanlardır. Huzur romanı yöntem bakımından bilinç akışının ilk uygulanış
120 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
özelliğini taşır. Tanpınar için önemli olan geçmişte sahip olduğumuz kültür ve sanat
değerleridir. Abdülhak Şinasi Hisar ise Fahim Bey ve Biz, Çamlıca'daki Eniştemiz, Ali
Niyazi Bey'in Alafrangalığı Ve Şeyhliği romanlarında, kendisinin de tad alarak yaşadığı,
geçmişte kalan yaşayışa duyduğu özlemi dile getirir.
Halikarnas Balıkçısı, ilk romanı Aganta Burina Burinata'da küçük yaşta başlayan
deniz tutkusunu dile getirirken, Uluç Ali ve Turgut Reis'te Osmanlı İmparatorluğu'nu
denizlerde sınırlarını genişletmek için yaptığı savaşları anlatır.
4. 1950'li Yıllar
1950'li yıllara gelindiğinde İkinci Dünya Savaşı yıllarında yetişen köy çıkışlı, Köy
Enstitülü yazarların köy ve kasaba romanlarını yayımlamaya başladıkları görülüyor.
Yaşar Kemal (1922), Orhan Kemal (1914-1970), Fakir Baykurt (1929), Talip
Apaydın (1926), Kemal Tahir (1910-1973) bu konuların önde gelen yazarları olarak
yer alırlar. 1950-60 yılları olarak, İlhan Tanus (1907), Necati Cumalı (1921), Tarık
Dursun K. (1931), Oktay Akbal (1923), Tarık Buğra (1918-1996), Aziz Nesin (1915-
1996), Attila İlhan (1925) ve Cengiz Dağcı (1920) sayılabilirler.
Köy çıkışlı yazarlar arasında adı ilk akla gelen Yaşar Kemal, ilk romanı Teneke ile
Çukurova'yı yazmaya başlamış onu, alışılmış eşkiya tipini değiştiren İnce Memed I,
II, III, IV izlemiştir. Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu (Dağın Öte Yüzü I, II,
III), Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf (Akçasazın Ağaları I, II), Yağmurcuk Kuşu,
Kale Kapısı, Kanun Sesi (Kimsecik I, II, III), Yılanı Öldürseler, Höyükteki Nar Ağacı;
Çukurova ile çevresini doğası, yaşam koşulları ve insanıyla anlattığı romanlarıdır.
Yazar bu romanlarında özellikle yöre dilini kullanmaya özen göstermiştir. Binboğalar
Efsanesi ve Ağrıdağı Efsanesi'yle destansı roman örnekleri veren Yaşar Kemal,
Çakırcalı Efe'de Batı Anadolu'ya yönelmiştir. Gözlemlerine dayanarak Çukurova'yı
yazarken bir yandan da 1951'de İstanbul'da içine girdiği yeni çevreyi, bu çevrede yaşayan
insanları, sorunlarını gözlemlemeyi sürdürmüş, bu gözlemlerin sonucu olarak,
İstanbul ve çevresini yansıtan Deniz Küstü, Al Gözüm Seyreyle Salih, Kuşlar Da
Gitti romanları ortaya çıkmıştır. Son romanı Fırat Suyu Kan Akıyor Bir Baksana (Bir
Ada Hikayesi I) ile yeni bir çizgide görünüyor.
Yine Adana yöresinden olan Orhan Kemal de romanlarında yaşadığı yöreyi yansıtmıştır.
Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile ve Dünya Evi romanlarını büyük ölçüde yazarın
yaşamından çizgilerle oluşmuştur. Daha çok geçim sıkıntısı çeken insanların yaşayışına
eğilen yazarın Gurbet Kuşları, Bereketli Toprakları Üzerinde, Kanlı Topraklar
Murtaza, bu konuyu ele aldığı romanlarıdır. Eskici ve Oğulları, Devlet Kuşu, Vukuat
Var, Hanımın Çiftliği'nde ise yoksulluğun aile yaşayışını etkileyişi ele alınmıştır. Romanlarında
konu çeşitliliği görülen yazar; Bir Filiz Vardı, Küçücük, Yalancı Dünya, Sokaklardan
Bir Kız'da genç kızların değişik nedenlerle içine düştükleri kötü durumları
ele almıştır. Romanımıza yeni bir konu olarak giren cezaevinin Orhan Kemal'in Suç-
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 121
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
lu ve 72. Koğuş romanlarında ele alındığını görüyoruz. Müfettişler Müfettişi ve Üç
Kağıtçı'da da yönetimin, siyasal ortamın eleştirisini buluyoruz.
Köy enstitüsü çıkışlı iki yazarımız Talip Apaydın ile Fakir Baykurt da kendi yörelerini
yazan roman yazarlarımız olarak görünüyorlar. Talip Apaydın'ın romanlarını
Polatlı, Eskişehir, Beypazarı yörelerinde ve çevre köylerinde geçer. Sarı Traktör romanıyla
tanınan yazar bu romanında köylerde başlayan traktör tutkusunu ele almıştır.
Tarla sulama sorununa değindiği Yarbükü, topkak sorununu yansıttığı Ortakçılar
(Ortakçının Oğlu), köylünün para bulmak içien kapıldığı boş inançlara yer
verdiği Define, Emmioğlu, tütünle uğraşanların yorgunluklarını yansıtan Tütün Yorgunu,
köyden kente göçü işlediği Kente İndi İdris, bir çobanın sıkıntılı yaşayışını veren
Yoz Davar, köye ve köylüye yönelik değişik sorunları veren romanlarıdır. Vatan
Dediler, Toz Duman İçinde ise Kurtuluş Savaşı'na yönelik konularıyla değişiklik
gösterirler.
Doğduğu yer olan Burdur yöresini romanlarının bir bölümünde yansıtan Fakir
Baykurt Yılanların Öcü romanıyla ün kazanmıştır. Köylü muhtar ilişkisini ele aldığı
Yılanların Öcü'nü izleyen Irazca'nın Dirliği, Kara Ahmet Destanı bir Irazca üçlemesi
oluştururlar. Kaplumbağalar, Amerikan Sargısı, Tırpan ise Ankara yöresinde geçen romanlarıdır.
Bu üç romanı arasında Tırpan, konusu bakımından dikkati çeken bu romanda
istemediği zengin bir köy ağasıyla zorla evlendirilen genç kız, alışılagelindiği
gibi kendisini aşmaz. Tırpanla, evlendiği erkeği öldürür. Köygöçüren'de köylünün
yoksulluğu, köylü kentli karşılaştırılması yapılırken, Onuncu Köy' de köylüyü
kalkındırma ele alınır. Yüksek Fırınlar ve Koca Ren ise yazarın Almanya'da yazdığı
romanları.
Kemal Tahir'in köye yönelik romanları, cezaevinde yattığı Çankırı ve Çorum yöresinde
geçer. İlk iki romanı Sağırdere ile Körduman, bir köydelikanlısının iş bulmak
amacıyla kente gelişini ve oradaki yaşantısını anlatan romanlar olarak birbirlerini
tamamlarlar. Yediçınar Yaylası, Köyün Kamburu, Büyük Mal adlı romanlar değişik dönemlerde
ağalık kurumunu ele aldığı, ağalığın gelişmesini sergilediği romanlarıdır.
Ağa-işçi ilişkisinin ele alındığı ağalığın değişik bir biçimde verildiği romanı da Kelleci
Mehmet'tir. Kemal Tahir'in öteki iki romanı Bazkırdaki Çekirdek'le Rahmet Yolları
Kesti'dir. Orhan Kemal'den sonra cezaevini Kemal Tahir'in üç romanında görüyoruz.
Yazarın ölümünden sonra yayımlanan bu üç romanı; Namusçular, Dam Ağası
ve Kadınlar Koğuşu'dur. Romanlarının bir bölümünde tarihe yönelen yazarın, ilk romanı
Devlet Ana'dır. XIII. yüzyıl Anadolu'sunu ele aldığı bu romanı izleyen Esir
Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Yorgun Savaşçı, Kurt Kanunu, Yol Ayrımı, Hür
Şehrin İnsanları tarihsel olaylar bakımından birbirlerini izlerler. Bu romanlarda XVI.
yüzyıldan başlayarak, Cumhuriyet döneminin otuzlu yıllarına gelinir. Son romanı
Bir mülkiyet Kalesi'nde de kendi yetişme koşullarını ve babasının çevresinde oluşan
aile yaşamını verir.
Sunullah Arısoy, Karapülçek adlı tek romanıyla köy romanı yazarlarının arasına katılmıştır.
Romanında köyde eğitim ve öğretim sorununa değinir.
122 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Bize altı roman bırakan İlhan Tarus'un Var Olmak, Hükümet Meydanı, Vatan Tutkusu
adlı romanları hazırlık döneminden başlayarak Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcını
konu alırlar. Yeşilkaya Savcısı ile Duru Göl değişik konulu iki romanıdır. Yeşilkaya
Savcısı, Cumhuriyet'in ilk yıllarında genç bir savcının yöresi sırasında karşılaştığı
güçlükleri yansıtırken, Duru Göl'de Demokrat Parti yönetimindeki yıllarda karşılaşılan
olumsuzluklar üzerinde durulur.
Orhan Hançerlioğlu Anadolu'yla birlikte, kent insanının sorunlarına da eğilen bir
yazar olarak görünür. İlk iki romanı olan Karanlık Dünya ile Ekilmemiş Topraklar Anadolu'nun
sorunlarıyla ilgili romanlarıdır. Kent insanının sorunlarını ele aldığı, İstanbul'da
geçen romanlarından ilke Büyük Balıklar'dır. Onu izleyerek Oyun, Kutu
Kutu İçinde, Yedinci Gün İstanbul'u eksen alarak kent insanının değişik sorunlarına
değindiği romanlarıdır.
Bu yıllarda kasaba romanının başarılı örneklerini veren bir yazarımız da Necati
Cumalı'dır. Romanlarının korularını kendi yerleşim yeri olan Urla çevresinden
almıştır. Bir üçlü oluşturan Tütün Zamanı, Acı Tütün, Yağmurlar ve Topraklar'ın ikinci
baskısı Zeliş adıyla yapılmıştır.
Bu üç romanında tütün ekicilerinin ve tütün işçilerinin sıkıntılarını yaşam koşullarını,
iki gencin binrbirlerine duydukları güçlü sevgiyle renklendirerek verir. Aşk Da
Gezer'de ise kasabadan kente dönerek, tiyatro çevresinin sonlarının yaşantılarını,
aşklarını, tutkularını yansıtır. Son romanı Viran Dağlar'dır.
Daha değişik konulara değinen yazarlardan, Tarık Dursun K. ilk romanı olan Ali
Rıza Bey Aile Evi'nden başlayarak İnsan Kurdu, Sabah Olunca, Denizin Kanı, Alçaktan
Uçan Güvercin'de emekçilerin yaşayışları ve geçim sıkıntıları üzerinde durmuştur.
Kopuk Takımı'yla, Kayabaşı Uygarlığının Yükselişi ve Birdenbire Çöküşü'nde Almanya'ya
başlayan göçü ele almıştır. Daha sonra yazdığı Bağışla Onları ve Ağaçlar Gibi
Ayakta ise tiyatro sanatçılarının yaşayışlarına yönelik romanlardır. Toplumsal konulu
romanlarına Kurşun Ata Ata'yı eklemek gerekir.
Bu yazarlar arasında bireye ve tarihe yönelen bir yazar olarak Tarık Buğra'yı görüyoruz.
Yazar ilk romanı Siyah Kehribar'da aydın ve sanatçı insanın, yaşamda umduğunu
bulamamak yüzünden içine düştüğü çıkmazı ve başkaldırışını verir. Küçük
Ağa, Küçük Ağa Ankara'da romanlarıyla da Kurtuluş Savaşı'nı yazan yazarlar arasına
katılır. Bu iki romanı tamamlayan Firavun İmanı Sakarya Savaşı'ndan yararlanan
çıkarcılarla yiğitlik gösterenlerin ele alındığı romanıdır. Osmancık'ta ise Osmanlı
devletinin kuruluşuna döner. Gençliğim Eyvah ve İbiş'in Rüyası daha değişik konulu
romanlarıdır. İbiş'in Rüyası'nda ünlü tiyatro sanatçımız Naşit'in yaşamından bir kesit
buluyoruz.
Tarık Buğra gibi, bireye yönelen bir roman yazar da Oktay Akbal'dır. Garipler Sokağı,
Suçumuz İnsan Olmak ve İnsan Bir Ormandır, Düş Ekmeği adlarını taşıyan dört
romanı olan Akbal ilk romanında İkinci dünya Savaşı yıllarında Fatip semtinde orta
halli insanların yaşadığı bir sokağı, orada yaşayanlarla birlikte anlatır. Suçumuz İn-
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 123
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
san Olmak'la, İnsan Bir Orman'dır da ise değişik biçimde evlilik konusuna değinmiştir.
Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez adlı romanlarıyla 1950-60 yılları romanı
yazarları arasına katılan Attila İlhan, bu romanlarında kent isnanının yaşayışına,
soranlarına eğilmiştir. Bu iki romanını izleyerek yayımlanan Kurtlar Sofrası, yazıldığı
1954-1961 yılları arasındaki çalkantıları, ülkeyi 1960'a götüren olayları kapsar.
Aynanın İçindekiler dizisini oluşturan Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak,
Der Saadet ve Sabah Ezanları'nda ise Balkan Savaşı, Birinci Dünya sAvaşı ve Kurtuluş
Savaşı'na değin geriye döner. Gerek kurgusu gerekse konusu ile en değişik romanı,
cinselliği değşik bir biçimde ele aldığı Fena Halde Leman'dır.
1950-1960 yılları arasında Aziz Nesin bir gülmece ustası olarak ayrı yer alır. Gülmeceye
yönelişi daha çok geçim koşullarına bağlayan Nesrin, romanlarında değişik
konulara değinmiştir. Beğendiği konulardan biri, Kadın Olan Erkeğin Hatıraları ve
Erkek Sabahat romanlarında işledği kadın-erkek ilişkileridir. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz,
Tek Yol, Surname, Saçkıran cezaevini anlattığı romanlarıdır. Daha değişik konulu
zamanlar olarak, çocuk eğitiminin ve kimi değer yargılarının eleştirildi ği, Şimdiki
Çocuklar Harika; insanların birbirlerini aldatmalarının, daha verilerin sürüp gideceğini
ele aldığı Zübük, sosyete olarak geçinenlerin iç yüzünü verdiği Tatlı Betüş, futbolun
kitleleri nasıl kendine bağladığını verdiği Gol Kralı'nı görüyoruz.
Bu yılların yazarları arasında Cengiz Dağcı Türkiye dışındaki Türklerle ilgili zamanlarıyla
tanınmıştır. Romanlarında kendisinin de katıldığı İkinci Dünya Savaşı
yıllarında Kırım Türklerinin çektikleri sıkıntıyı, onlara yapılan eziyetleri dile getiren
yazar, genelde özyaşam öyküsel romanlar yazmıştır. Birbirini tamamlayan iki
romanı olan Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam'la tanınan Dağcı, bu romanlarını
izleyerek Onlar da İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, O Topraklar Bizimdi, Kolkoz'da
Hayat, Dönüş, Genç Timuçin, Badem Dalında Asılı Bebekler, Üşüyen Sokak, Anneme Mektuplar
romanlarını yazmıştır.
Bu yılların yazarları arasında, Yabancılar'la bir kasaba romanı örneği veren, Kaçaklar'da
kent yaşayışında yeni kuşağı ele alan Kemal Bekir'i sayabiliriz. 1997'de
yayınladığı Kanlı Düğün'le yeniden kasabaya dönmüştür.
5. 1960'lı Yıllar
1960'lı yıllara değin toplumcu genç, gerçekliğin gittikçe ağır bastığı romanımızda,
bu yıllardan sonra ele alınan konulardaki çeşitlenmeyle birlikte, roman yazma yönteminde
de bir değişme, gelişme göze çarpar. 1960'tan başlayarak geçirilen siyasal,
toplumsal ve ekonomik değişmeler, bunların sonuçları, yazarların üzerinde durup
ele aldığı konular olarak görülür.
1960-70 yılları arasında dikkati çeken yazarlar olarak, Hasan İzzettin Dinamo (1909-
...... ), Mehmet Seyda (1919-1976), Rıfat Ilgaz (1911-1982), Yusuf Atılgan (1921-1989),
124 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Yaman Koray (1934), Nezihe Meriç (1925), Emine Işınsu (1938) ve Peride Celal
(1915)'i sayabiliriz.
Hasan İzzettin Dinamo, sekiz ciltlik Kutsal İsyan'la tanınmıştır. Birinci Dünya Savaşa'ndan
başlayarak Kurtuluş Savaşı'nı konu alan bu romanı, yedi ciltlik Kutsal Barış
tamamlar. Bu romanda da düşmanın İzmir'de denize dökülmesinden başlayarak
Atatürk'ün ölümüne değin geçen dönemi buluruz. Türk Kelebeği ile Savaş ve Açlar, savaş
yıllarını daha değişik yönden ele alan iki romanıdır. Türk Kelebeği savaşı, esir
düşenler yönünden ele alırken, Savaş ve Açlar, Birinci Dünya Savaşı ve öncesinde,
zenginlerin daha zengin olup yoksulları sömürüşünü ele almıştır. Savaş ve Açlar'ı
izleyerek yayınlanan Öksüz Musa, Açlık, Musa'nın Mapusanesi, Koyun Baba, Musa'nın
Gece Kondusu, yazarın babasını ve ağabeyi'ni yitirdikten sonra yaşamının evrelerini
veren romanlardır. Romanlarda yazarın yaşamıyla birlikte toplumun geçirdiği evreleri
de buluruz.
Mehmet Seyda'nın bir üçlü oluşturan Bir Gün Büyüyeceksin, Yaş Ağaç ve Cinsel Oyun
adlı romanları bir aile romanı niteliği taşır. Bu romanlarda içinde Aile ve Yakın çevredeki
çekişmelerin çocuğun yetişmesini etkileyişi ele alınmıştır. Yine aile romanı
niteliği taşıyan bir romanı da Ne Ekersen'dir. Yanar Taş'la, İhtiyar Gençlik daha değişik
konuda görünürler. Yanar Taş, askerliğini yaptığı Zonguldak ve dolaylarındaki izlenimlerine
dayanırken, 1932-1933 yıllarını kapsayan İhtiyar Gençlik, ideolojik
akımların etkisini konu alır.
Aylak Adam ve Anayurt Oteli adlarını taşıyan iki romanıyla bu yılların yazarları arasında
yer alan Yusuf Atılgan'ın iki romanı da toplumsal eleştiriye dayanır. Aylak
Adam'da Büyük kent aydınının tedirginliği, Anayurt Otelin'de de bir kasaba otelinde
katiplik yapan ve yaşamındaki tekdüzelikten bunalan gencin yaşayışı yer alır.
Yaman Koray'ı, Halikarnas Balıkçısı'nın başlattığı, konusunu denizden, deniz insanlarından
alan roman yazma eğilimini sürdüren bir yazar olarak görüyoruz. Denizi,
doğa güzellikleriyle sevdiren, denizle iç içe olan balıkçılar, deniz kıyısında yaşayan
köylülerin yaşamlarını veren yazar, Deniz Ağacı, Gelin Taşı, Mola adlı romanlarında
Erdek ve Kapıdağ yöresini vermiştir. Büyük Orfoz'da ise Marmaris'e geçmiş,
bireye yönelmiştir. Sığırcıklar ve Badanalı Yüzler'de karaya dönen Yaman Koray, Sığırcıklar'da
yine Erdek'te ve Zeytin bahçelerinde çalışan işleri günlük yaşayışlarını,
çalışma koşullarını verir. Badanalı Yüzler, haftanın belli olmayan dört gününde, değişik
kişiler arasındaki olaylar, konuşmalarla düzenlenmiş bir romandır.
Bu yıllarda gülmece yazarı olarak tanınan Rıfat Ilgaz, ilk üç yapıtı Hababam Sınıfı,
Bizim Koğuş (Pijamalılar), Meşrutiyet Kıraathanesi adlı romanlarına kendi yaşadığı
çevreyi ve olayları konu olarak almıştır. Gülmece romanlarından sonra yazdığı Karadenizin
Kıyıcığında, Halime Kaptan, Karartma Geceleri, Sarı Yazma ve Yıldız Karayel yine
kendi yaşayışından izler taşıyan toplumcu-gerçekçi romanlarıdır. Toplumcu
gerçekçi romanlarına Apartman Çocukları'nı ekleyebiliriz.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 125
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Kadın yazarlardan Emine Işınsu, Küçük Dünya adlı romanıyla adını duyurmuş,
Azap Toprakları, Tutsak, Çiçekler Büyür adlı romanlarıyla dış Türklere yönelmiştir.
Azap Toprakları'nda Batı Trakya'da yaşayan Türklerin, Tutsaklar'da Kerkük Türklerinin,
Çiçekler Büyür'de de Deliorman-Rodop Türkleri'nin çektikleri sıkıntılar dile
getirilir. Sancı ve Canbaz romanlarıyla Türkiye'ye dönen yazar, Sancı'da 1970 yıllarındaki
öğrenci olaylarını, Cambaz'da toplumsal ve ekonomik değişimler geçiren
Türkiye'nin sorunlarla dolu bir dönemini kendi siyasal görüşleri açısından değerlendirir.
Nezihe Meriç, Korsan Çıkmazı ile bu yılların yazarları arasında yer almıştır. Romanda,
1970'li yıllarda daha yoğunlaşan, kadının ekonomik ve cinsel yönden erkeklerin
baskısından kurtulma sorununa değinmiştir. Uzun bir aradan sonra yazdığı ikinci
romanı Alagün Çocukları adını taşır.
Romanlarında daha çok burjuvaziyi eleştiren Peride Celal, "yazı hayatında ikinci
başlangıç" dediği roman yazarlığına Üç Kadının Romanı ile başlamıştır. Gecenin
Ucundaki Işık, Güz Şarkısı adlı romanlarıyla 1960-70 yılları yazarları arasında tanınmış,
Evli Bir Kadının Günlüğünden, Üç Yirmidört Saat, Kurtlar adlı romanlarıyla 1990'lı
yıllara gelmiştir. Son romanı Bir Hanımefendi'nin Ölümü'dür (1995).
6. 1970'li Yıllar
1970-1980 yılları arasında roman yazarları sayısında büyük bir artış görülüyor. Yazan
sayısındaki artışla birlikte, romanlarda ele alınan konularda çeşitlenme, yazanların
toplum sorunlarına eğilişteki artış göze çarpıyor. Bir yandan köy ve köylü sorunları
.sürerken, bir yandan da yazarların sıkıntısını çektikleri 27 Mayıs ve 12 Mart
olayları ele alınıyor. Belgelere dayanarak yazılan tarihsel romanlarla birlikte Almanya'ya
göçün değişik bir yanıyla girdiği romanlar görülüyor. Türkiye'den Almanya'ya
getirilen çocukların dil sorunları, anne babalarının iş yaşamlarında karşılaştıkları
sorunları, sıla özlemi, Alman topluluğuna uyum sağlamada çekilen sıkıntılar
yazarların üzerinde durdukları konular oluyor.
Bu yılların dikkat çeken yazarları olarak Abbas Sayar (1923-1986), Erol Toy (1936),
Bekir Yıldız (1933-1998), Muzaffer İzgü (1933), Oğuz Atay (1934-1977), Ümit Kaftancıoğlu
(1935-1980), Selim İleri (1949), Melih Cevdet Anday (1915), Erdal Öz (1935),
Demir Özlü (1935), Çetin Altan (1926), Oktay Rıfat (1914-1988), Vedat Türkali (1919),
Ferit Edgü (1936), Necati Tosuner (1944) ve kadın yazarlarımızdan Adalet Ağaoğlu
(1929), Sevgi Soysal (1936-1976), Güney Dal (1944), Pınar Kür (1943)'ü sayabiliriz.
Abbas Sayar, 1970-1980 yılları yazarlarının sanatı toplumdan soyutlamayanlar arasında
yer alır. İlk romanı Yılkı Atı'nda, yılkılığa bırakılmış bir atın öyküsünü anlatan
Abbas Sayar, Çelo ve Can Şenliği'nde değişik açılardan köy yaşayışını, Dik Bayır'da
da köy yaşayışıyla birlikte, köyden kente ve Almanya'ya göçü ele alır. Yine toplumsal
konulu bir başka romanı da Tarlabaşı Salkım Saçak'tır.
126 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Erol Toy bu yılların belgelere dayalı olarak tarihe yönelen yazarı özelliğini taşır. İlk
romanı iki ciltlik Toprak Acıkınca, Kurtuluş Savaşı'nı Batı Anadolu'da verilen mücadeleyle
yansıtırken, topraksız köylünün geçim sıkıntılarına değinir. İkinci romanı,
yine iki ciltlik Azap Ortakları, Timur-Yıldırım çatışmasından sonra beyliklerin içine
düştüğü bunalımı yansıtır. Belgesel konulu romanlarına Kuzgunlar Ve Leşler, Zoroyunu
ile Yitik Ülkü'yü ekleyebiliriz. Kuzgunlar ve Leşler, beylikleri, Türkmenlerin
yaşayışlarını, törelerini, beyliklerin sarayla olan ilişkilerini; Zoroyunu 1938'de Atatürk'ün
ölümünden başlayarak 1977 seçimlerine değin geçirilen evreyi, Yitik Ülkü'de
Mustafa Reşit Paşa'nın Paris'e gidişinden, Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya
geçişine kadar ki dönemi yansıtır.
Tarihsel konulu romanlarının dışında kalanlardan Gözbağı 1928'den başlayarak
1970'e değin Türkiye'deki işçi hareketlerini, İmparator, Türkiye'de egemen sınıfın
gelişimini; Kördüğün, 1960'tan sonra yaşanan toplumsal, siyasal bunalımı, Acı Para,
Ege Bölgesinde bir kasaba yaşantısını verir. Son Seçim ve Doruktaki Öfke ise Toprak
Acıkınca'dan sonra köylünün değişik sosyal yapısını ele aldığı romanlarıdır.
Tutunamayanlar adlı romanıyla roman yazarlığında bir atılım yapan Oğuz Atay,
bu romanıyla değişik bir psikolojik roman örneği vermiştir. Genelde küçük burjuvanın
düşünce biçimi ve davranışlarının eleştirildiği roman yer yer ironik bir anlatımla
sürdürülür. Romanda, başkişinin niçin tutunamayanlardan biri olduğunu ve
kendini öldürdüğünü öğreniyoruz. Aynı çizgide olan ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar'dan
sonra yayınladığı Bir Bilim Adamının Romanı ise Prof.Mustafa İnan'ın yaşam
öyküsünü anlatan başarılı bir yaşam öyküsü romanı örneğidir.
Ümit Kaftancıoğlu'nun toplumsal konulu iki romanı vardır. Yelatan ve Tüfekliler.
Yelatan'da değişik sorunlarıyla köylünün yaşamını dile getirirken, Tüfekliler'de
devletin eğitim ve öğretime, öğretmenlere karşı ilgisizliğine değinmiştir.
Türkler Almanya'da ve Halkalı Köle romanlarıyla bu yılların yazarları arasına katılan
Bekir Yıldız, ilk romanında Almanya'da geçirdiği dört yıldaki gözlemlerine dayanarak,
orada çalışan işçilerin sorunlarını, Alman'lardaki yabancı düşmanlığını
gözler önüne serer. Halkalı Köle'de ise evlilik kurumunun eleştirilecek yanlarını ortaya
koyar, Bu romanlarına seksenli yıllarda Aile Savaşları, Kerbela ve Darbe eklenmiştir.
Her Gece Bodrum romanıyla kendini tanıtan Selim İleri, bu romanıyla bir anlık roman
örneği vermiş ve bilinç akışını kullanmıştır. Kişisel güncelerine dayanarak yazdığı
bu romanını izleyerek Ölüm İlişkileri ve Cehennen Kraliçesi yayınlanır. Kişilerin
ön planda olduğu bu romanlardan sonra yayınladığı Bir Akşamın Alacası'nın "siyasi
bir söylev" olduğunu belirleyen yazar, Mavi Kanatlarınla Benim Olsaydın ve Cemil
Şevket Bey, Aynalı Dolaba, İki El Rovelver adlı romanlarıyla günümüze gelmiştir.
Melih Cevdet, Erdal Öz, Çetin Altan, Oktay Rifat 12 Mart öncesi ve sonrası olaylara
değinen yazarlar olarak dikkati çekerler.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 127
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Melih Cevdet, II.Abdülhamit döneminden kalma bir ailedeki maddi ve manevi
çöküşü veren ilk romanı Aylaklar'dan sonra yazdığı Gizli Emir'de 12 Mart öncesi
yaşanan tedirginliği, yazarları, şairler, sanatçılar, ressamlar çevresinde geliştirmiştir.
İlgi uyandıran bu romanlarına İsa'nın Güncesi ve Raziye eklenmiştir.
Çetin Altan, Büyük Gözaltı ve Bir Avuç Gökyüzü romanlarında 12 Mart sonrasındaki
tutuklamalar üzerinde durur. Toplumsal eleştirilere yöneldiği öteki romanları, Küçük
Bahçe ve Viski'dir.
Oktay Rifat, Bir Kadının Penceresi romanında kadın açısından cinsellik sorununu
ele alırken, dolaylı olarak 12 Mart'a değinmiştir. Bu romanı izleyen Danaburnu ile
Boğaziçinde Bir Kral Lear'de de cinsellik sorunlarına değinen bir yazar olarak görünür.
Erdal Öz, özellikle Yaralısın'da yaşadığı olayların bir yansımasını verir. Romanda
yalnızca okuduğu kitaplar yüzünden tutuklanan bir gencin tutukluluk günleri
ve cezaevinin durumu sergilenir. İki önemli romanı da Gülünün Solduğu Akşam ve
Odalarda'dır.
Vedat Türkali ise Bir Gün Tek Başına adlı romanında 27 Mayıs 1960'tan önce devrimi
hazırlayan olaylar ve toplumdaki çalkantıları vermiştir. Mavi Karanlık, Yeşilçam Dedikleri,
Türkiye romanlarıyla da değişik toplumsal konulara değinen bir yazarımızdır.
Ferit Edgü, sonradan Hakkari'de Bir Mevsim adıyla birleştirilen Kimse ve O romanlarında
bu yıllarda yeniden köy konusuna dönen bir yazar olarak görünür. Romanlarda,
Hakkari'nin bir dağ köyü olan Pinkemis'te tek başına köylülerle bir arada kalan
öğretmenden hareket ederek; köy gerçeklerini sergilediği gibi, aydın-köylü ilişkisinde
iletişim sağlanabileceğini ortaya koymuştur.
Bu yıllarda Almanya'ya göçü değişik yönleriyle konu edinen yazarlar arasında yer
alan Güney Dal, İş Sürgünleri, E 5 romanlarıyla adını duyurmuş, daha sonra Memeleri
Büyüyen İşçi, Buzul Döneminden Haberler adlı romanlarını yayınlamıştır. Almanya'ya
göçe Fethi Savaşçı, Almanlar Bizi Sevmedi; Necati Tosuner, Sancı Sancı;
Özdemir Başargan, Gurbet Sonra romanlarıyla katıldılar.
Bu yılların gülmece yazarı ise Muzaffer İzgü'dür. Daha çok öyküye yönelen yazarın,
gözlemlerine dayanarak yazdığı üç romanı vardır. Gecekondu, İlyas Efendi ve
Halo Dayı. İlk romanı olan Gecekondu'da, Güney Anadolu kentlerinden birinde gecekondu
halkının yoksul yaşantısını verir. İlyas Efendi, bir nüfus memurunun parasızlık
yüzünden çektiği sıkıntıyı yansıtır. Halo Dayı da köyden kente göçü konu alan
bir romanıdır. Gülmecenin işlevinin güldürmek değil, olaya parmak basmak olduğu
görüşünü romanlarına yansıtmıştır.
Kadın yazarlarımız olarak da Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu ve Pınar Kür dikkati çekerler.
128 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Sevgi Soysal, Yürümek, Yenişehir'de Bir Öğle Vakti, Şafak adlı üç romanıyla anılmaktadır.
Yürümek, bir kadınla bir erkekten hareket edilerek kadınlık sorunlarının ele
alındığı bir romandır. Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'nde 27 Mayıs 1960'a yakın bir tarihte
Yenişehir'de öğle vakti bir kavağın devrilişini anlatılırken bir dönem Türkiye'sinin
panaroması çizilir. Şafak ise 12 Mart olayını ve 12 Mart'a götüren olayları
süzgeçten geçiren bir romandır. Tamamlayamadığı son roması Hoş Geldin
Ölüm'dür.
Romanlarında bir şeyden hareket ederek tarihsel ve toplumsal koşullar içinde genele
geçen Adalet Ağaoğlu, bilinç akışı yönteminin olgun örneklerini vermiştir. Ölmeye
Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Yaz Sonu ve Hayır adlı romanları 1930'lu yıllardan günümüze
gelerek, aydın kişilerin sorunlarını ve bunalımlarını veren romanlardır.
Fikrimin İnce Gülü ise, işçilerin sorunlarını, Almanya'ya göçü ele aldığı romanıdır.
Son romanı, kendisinin "oda romanı" olarak adlandırdığı Ruh Üşümesi. Bu roman
kendisinin de belirttiği gibi, erotizmin Türkçe'yle estetik bir biçimde anla tılması denemesidir.
Ağırlığı kadın sorunlarına veren Pınar Kür, Küçük Oyuncu, Asılacak Kadın, Yarın Yarın,
Bir Cinayet Romanı, Bitmeyen Aşk romanlarıyla yankı uyandırmıştır. Romanlarında
değişik yönden kadınların karşılaştıkları sorunları ele alırken, aşkı da değişik
biçimde verişiyle dikkati çeker.
1970-80 yılları arasındaki yazarlara, romanlarında köy konusunu sürdüren Ömer
Polat, Sara Göl, Mahmudo İle Hazel, Dilan; Yusuf Ziya Bahadırlı, Güllüceli Kazım,
Güllüce'yi Sel Aldı, Gemileri Yakmak, Gecenin Karanlığında, Açılan Kapılar, Titanikte
Dans romanlarıyla katılırlar.
Değişik toplumsal konulara değinen yazarlar arasında; İdamlıklar, Ter Adamları,
Linç, Patrona, Dimitrof Geçiyor romanlarıyla Kerim Korcan'ı; Asya, Yağmur Sıcağı, Cadı
Fırtınası romanlarıyla Demirtaş Ceyhun'u; Bir Uzun Sonbahar, Bir Küçük Burjuvanın
Gençlik Yılları, Bir Yaz Mevsimi Romansı, Tatlı Bir Eylül romanlarıyla Demir Özlü'yü;
Gurbet Yavrum, Alnında Mavi Kuşlar, Genç Kız ve Ölüm, Mavi Maske romanlarıyla
Aysel Özakın'ı; 47 liler, Berlin'in Nar Çiçeği romanlarıyla Füruzan'ı; Ankara'da
Ölüm, Aziz Sofi, Fetva Yokuşu, Savaş Günlüğü, Siyah Perdeli Evler romanlarıyla
Durali Yılmaz'ı; Eşiktekiler, Aşamalar, Sendika, Garip Bir Dava, Bir Feministin Doğuya
Yakın Portresi, Ad Semud Medyen, Yol romanlarıyla Afet Ilgaz'ı; Öfke, Umut Zamanı,
Acının Askerleri, Kalanlar ve Gidenler, Ve O Güzel Kadının Çocukları, Baraka, Ateş Uykusu
romanlarıyla Burhan Gürel'i sayabiliriz.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 129
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
7. 1980'li Yıllar
1980-90 yılları arasında, en çok dikkati çeken adlar olarak Orhan Pamuk (1952), Ahmet
Altan (1950), Mehmet Eroğlu (1948), Ahmet Yurdakul (1954), Latife Tekin ve
Ayla Kutlu (1938) görünüyorlar.
Cevdet Bey ve Oğulları romanıyla 80'li yılların başında adını duyuran Orhan Pamuk,
bu romanında bir aileden hareket ederek, 1900'lerden başlayan geniş bir zaman dilimi
içinde, Türkiye'nin toplumsal yaşamından kesitler verir. Bu romanını izleyerek
yayımlanan Sessiz Ev'le, Beyaz Kale birbirinin devamı iki roman niteliği taşırlar. Sessiz
Ev, teknik yönden de değişiklik gösteren bir romandır. Romanda, değişik karakterde
üç kardeşin babaannelerinin evinde geçirdikleri bir haftada yaşanan olaylar
anlatılırken, kişilerden hareket edilerek Tanzimat dönemine değin geri dönülmüştür.
Beyaz Kale, üç kardeşten biri olan tarih araştırmacısı Faruk Danvenoğlu'nun bir
arşivde bulduğu XVII. yüzyılla ilgili yazmanın metninden ortaya çıkmıştır. Değişik
bir yöntemle yazılan Kara Kitap'ın konusu daha değişiktir. Romanda eşini yitiren bir
erkeğin, onu bulmak için gösterdiği çabayı izlerken, yazarın kültür birikimini yansıtan
geniş ansiklopedik bilgi buluyor, insanın kişiliğini oluşturamayış nedenlerinin
irdelenişini görüyoruz. Yeni Hayat romanında da okuduğu bir kitaptan çarpıcı biçimde
etkilenecek, kitapta umut veren yaşamı bulmak için sürekli otobüs yolculuğu
yapan roman kişisinin bakış açısıyla toplumdaki hızlı değişme veriliyor.
Dört Mevsim Sonbahar'la dikkatleri çeken Ahmet Altan, özyaşamöyküsü romanı
özelliği taşıyan yapıtında, bir roman yazarının gösterdiği çabayı, çektiği sıkıntıyı,
içine düştüğü umarsızlıkları gösterirken, yakın çevresinden oluşturduğu roman kişilikleri
arasındaki ilişkileri ve 12 Eylül 1980 öncesi olaylarından kesitler verir. romana
çekicilik veren, anlık olayların çokluğu ve ironidir. Yine 12 Eylül öncesi ideolojik
olayların verildiği Sudaki İz'de de ironi sürerken inancın insan üzerindeki etkisinin
boyutları sergilenir. Roman okurken birbirini izleyen, ancak aralarında ilgi
yokmuş gibi görünen olaylar sonuçta bir bütünlük oluşturur. Yalnızlığın Özel Tarihi,
mutsuz insanların mutluluğu arayışını veren bir roman olarak görünüyor. Büyük
bir zevksizlik yaşayan roman kişilerinden biriyle İttihat ve Terakki'ye kadar inen
yazar, insanların yaşamındaki acıları, yıkılışları veriyor. Son roman Kılıç Yarası Gibi'de
zaman bakımından daha geriye, yirminci yüzyıl başlarında Osmanlı dönemine
değin iniyor. Şeyh Yusuf efendi'nin düğünü ve Ermenilerin Osmanlı Bankası'nı
basmalarıyla başlayan romanda, Şeyh Yusuf Efendi ailesiyle Reşit Paşa ailesi
arasındaki ilişkilerle bir dönem yansıtılıyor.
Romanlarında, özellikle yetmişli yılların gençliğini sorgulayan tutumuyla dikkatleri
çeken Mehmet Eroğlu ilk romanı Issızlığın Ortasında'da 12 Mart 1971 öncesi ortaya
çıkan eylemci genç tipi üzerinde dururken, yetmişkuşağını başarısızlığa sürükleyen
nedenleri veriyor. Romandaki kişilerin yaşamlarını sürdürmeleri bakımından
Issızlığın Ortasında'nın devamı olan Geç Kalmış Ölü'de insanların alın yazılarına
egemen olmak için gösterdikleri çabayı, insanı tanımlaştırma eğilimi üzerinde duruyor.
Aynı temayı, insan ilişkileri açısından ele aldığı üçüncü zamanı Yarım Kalan
Yürüyüş'de yetmişli yıllardaki öğrenci olaylarına dayalı bir romanıdır. Değişik
kurgu yöntemiyle de dikkati çeken bu romanda olaylar, roman kişilerinin izlenimleri
olarak okuyucuya sunulmuştur. Eroğlu'nun daha değişik bir içerik ve kurguyla
130 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
yazdığı roman Adını Unutan Adam'dır. Yazar, bu romanını İsrail-Filistin mücadelesine
dayandırmıştır. romanda Filistinli dostlarına katılan İsrailli bir gencin yakalandıktan
sonraki tutumu ve yaşamı verilir. Romanda düşsel bir bakışaçısı ve kurgu
egemendir. Son romanı Yürek Sürgünü'dür.
1980'li yılların köy kökenli kadın yazarı olarak dikkati çeken Latife Tekin, gerçeği
fanstatik ögelerle birlikte verdiği Sevgili Arsız Ölüm romanıyla tanınmıştır. Köyden
kente göçü anlattığı bu romanında köylülerin geleneksel yapılarını, kentte içine
düştükleri çıkmazları gözler önüne serer. Bu romanını izleyen Benci Kürtün Çöp Masalları
da benzer konudadır. Romanda kırsal kesim insanlarının kente yerleşme mücadeleleriyle
birlikte, çarpık kentleşme üzerinde durulur. Gece Dersleri'nde 12 Eylül
öncesi olaylara değinen Tekin, romanın kurgusuyla da ilgi çekmiştir. Belli bir olaylar
dizisi olmayan roman, baş kişisinin bakışaçısıyla ve mektup türünden geniş ölçüde
yararlanılarak düzenlenmiştir. Buzdan Kılıçlar'la, Aşk İşaretleri'nde yeniden
kentin kenar semtlerine döndüğünü görüyoruz. Buzdan Kılıçlar'la yoksul insanların
para kazanmak için gösterdikleri çabaya, kent yaşamına uyum sağlayabilmek
için karşılaştıkları sorunlara değinirken simgesel kişiler ve anlatımlar sürdürdüğü
Aşk İşaretleri'nde bir kenar mahallede yaşayan dört gencin kendilerinden büyük birine
kapılıp, yaşamı ve dünyayı anlamak için giriştikleri serüveni anlatıyor. Latife
Tekin'in masalsı anlatımı da romanlarına ayrı bir özellik veriyor.
1980'li yazarlar arasında Kaçış romanlarıyla Ayla Kutlu, kadın sorunlarından çok
kadını yazan bir roman yazarı olarak dikkati çeker. Romanlarında kadınların eksik
ve yanlış algıladıklarını yansıtmayı amaçlamıştır. Kadınları bu yönden ele alırken
siyasal yaşamımızda geçirilen evrelerden de uzak kalmadığı dikkati çekiyor. Bu
bağlamda; Kaçış'ta Demokrat Parti'nin başka son dönemini; Islak Güneş'te çok partili
dönemin başlangıcını; Cadı Ağacı'nda 1971 öncesini, Tutsaklar'da 1971 olayını ve duruşmaları
buluyoruz. Bir Göçmen Kuştu O'da Osmanlı'nın sonlarına değin inerek
Cumhuriyet dönemine gelen yazar, Kadın Destanı'nda, Galgamış destanı'nın bir
ögesinden hareket ederek daha gerilere gitmiştir. Bu romanın ilgi çeken yanı, geleneksel
destan biçimi kullanılarak, koşuk biçiminde yazılmış olmasıdır. Şiirsel bir
dille yazılan romanda, kadına bakış politikası irdelenip, günümüz kadınlarına değin
gelen sorunlar söz konusu edilmiştir.
1980-90 arası yıllarda yapıtlarını yayımlayarak romanımızı konu çeşitliliği ve kurgu
değişikliği yönünden zenginleştiren, tanıyabildiğimiz roman yazarları olarak; Kahramanlar
Ölmeli, Yorgun Çanlar, Karsa'nın Seyir Defteri romanlarıyla Ahmek Yurdakul'u;
Balık İzlerinin Sesi, İki Yeşil Su samuru, Kumral Ada Mavi Tuna romanlarıyla
Buket Uzuner'i; Çocukluğun Soğuk Geceleri, Yaşamın Ucuna Yolculuk'la Tezel Özlü
Kıral'ı; Dağın Öte Yüzü'yle Erendiz Atasü'yü; Pasifik Günleri, Orplue, Deniz Kenarında
Pazartesi, Aşık Papağan Barı romanlarıyla Nazlı Eray'ı; Geç Başlayan Yargılama, Korugan,
Kiracı, Teslim Ol Küçük, Vidalar romanlarıyla Sulhi Dölek'i; Kormka İnsancık
Korkma ile Turgut Özakman'ı; Kardelen, Turnalar, Gökyüzüne Akan Irmak, Yediveren
romanlarıyla Öner Yağcı'yı; Mutfak Çıkmazı, Peygamber'in Son Beş Günü, Bıyık Söylencesi'yle
Tahsin Yücel'i; Bin Çağ Yangını, Son İki Eylül'le Hulki Aktunç'u; Yase-
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 131
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
minler Tüter mi Hâlâ, İşkenceci, Paslanmış Nesih, Viva La Monte Yaşasın Ölüm), "Nuke"
Türkiye romanlarıyla Alev Alatlı'yı; Tuhaf Bir Kadın, Karanlığın Günü, Mektup Aşkları'yla
Leyla Erbil'i; Dalyan, Yalnız mısın, Soğuk Tüylü Manto romanlarıyla Güven
Turan'ı sayabiliriz.
8. 1990'lı Yıllar
1990'lı yılların en ilgi çeken yazarları Boğazkesen'le Nedim Gürsel; Engereğin Gözündeki
Kamaşma'yla Zülfü Livaneli; Meyyalı ile Hıfzı Topuz oldular. Belgeleri, anılara
dayanarak yazdıkları romanlarında, tarihimizde oldukça geriye dönüyorlar. Nedim
Gürsel, içinde yaşadığı günler ve olaylarla; geçmişi bir arada verdiği Boğazkesen'de
Fatih'in İstanbul'u alışını yansıtırken, onu padişah olmasının yanı sıra, özel
yaşamıyla bir insan olarak değerlendirişiyle de dikkati çekiyor. Zülfü Livaneli, romanında
saraylarda çevrilen entrikaları, valide sultanların egemenliğini veriyor.
Hıfzı Topuz da Pertevniyal Valide Sultan'ın anılarından yola çıkarak Abdülaziz ve
Abdülmecit dönemlerini yine saraya yakın çevrelerle veriyor.
Bu yazarların yanısıra; Ölü Erkek Kuşlar, Yeni Yalan Zamanlar, Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm
romanlarıyla İnci Aral; Kedi Mektupları, Hiçbir yere Dönüş'le Oya Baydar; çingenelerin
yaşayışını gözlemlerine dayanarak yazdığı Ağır Roman ve Fındık Sekiz'le Metin
Kaçan; Bir Düş müydü O İzmir'le Dinçer Sümer; Bağdat Yollarında'yla Güneli Gün;
Saç'la Aydın Hatipoğlu; Adı Aylin'le Ayşe Kulin; Kabuk Adam'la Aslı Erdoğan; Geniş
Mavi Bir Gök'le Işıl Özgentürk adlarını duyuran ve ilgi gören yazarlar olarak görünüyorlar.
1980 sonrası yazarlarıyla ilgili bir genelleme yaparsak, ilk önemli nokta, romanımızın
klasik yapısından uzaklaştırılarak, yeni bir kurgu kazanması oluyor. Daha çok
bireyden hareket ederek topluma, toplumu ilgilendiren olaylara yönelen yazarlar,
insanı birey olarak ve toplum içindeki yeriyle vermekte başarılı olmuşlardır. Ayrıca,
romanlarda simgesel anlatım ve kurguya yer verilmesi de roman yazarlığında yeni
bir aşamadır. Bireye önem verilmesi, romanda genellikle birinci kişi anlatımının
kullanılarak yazarın aradan çekilmesine yol açmıştır. Bu yıllarda 12 Mart'ın ele alınması
sürerken, 12 Eylül romana girmiştir. yazarların daha çok 12 Eylül öncesi ideolojik
olaylar üzerinde durdukları görülüyor. Yazarların ele aldıkları ilgi çeken bir
konuda belgelere dayanılarak yazılan tarihe yönelmedir. Osmanlı dönemini, değişik
yüzyıllarda saray yaşayışı ve saraya yakın çevrelerle ele alma eğiliminde aldıkları
görülüyor.
Dikkati çeken bir başka nokta da 80'li yıllarda din içerikli romanların sayısındaki
artma oluyor. 1967'de Minyeli Abdullah romanlarıyla dikkati çeken Hekimoğlu İsmail'e
bu yıllarda Mehmet Göktaş, Vahap Akbaş, Mehmet Uyar, Raif Cilasun,
Nurullah Genç gibi adlar eklenmiştir.
132 C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Ünitemizin başından beri adı geçen yazarların çoğunun romanlarının değişik Batı
dillerine çevrilmesi ve ilgi görmesi, romanımızdaki gelişmenin gerek ele alınan konu,
gerekse kurgu bakımından ulaştığı ölçüyü gösteriyor.
Özet
Milli Edebiyat döneminden Cumhuriyet dönemine geçerek olgun roman örneklerini bu yıllarda
veren yazarları bu dönemin ilk yıllarının yazarları olarak değerlendirilir. Yazarlar toplum
gerçekleri yansıtmaya, sorunlarına çözüm getirmeye çalışırlar, fakat daha çok gördüklerini,
gözlemlediklerini yansıtmak çizgisinde kalırlar. 1930-1940 yılları arasında yazarlar
toplum gerçeklerini, II. Abdülhamit döneminden başlayıp, Birinci Dünya Savaşı yıllarını
konu olarak işlerler.
1940'lı yıllarda romanlarda İkinci Dünya Savaşı yıllarında konularda toplumsal kaygı
ağırlık kazanır, toplumsal konular çeşitlenir. Edebiyatımızda "köy edebiyatı" başlar, köy ve
köylünün sorunları dile getirilir. 1950'li yıllarda İkinci Dünya Savaşı yıllarında yetişen köy
çıkışlı, Köy Enstitülü yazarların köy ve kasaba romanlarını yayımlamaya başlarlar. 1960'lı
yıllarda toplumcu genç yazarlar konuları çeşitlendirirler, geçirilen siyasal, toplumsal ve
ekonomik değişmeler, bunların sonuçlar ele alınır. 1970-1980 yılları arasında roman yazarları
sayısında büyük bir artış görülüyor. Konu türlerinde artış görülür, yazarların sıkıntısını
çektikleri 27 Mayıs ve 12 Mart olayları ele alınır. Belgelere dayanarak yazılan tarihsel romanlarla
birlikte Almanya'ya göçün değişik bir yanıyla girdiği romanlar görülüyor. Türkiye'den
Almanya'ya getirilen çocukların dil sorunları, anne babalarının iş yaşamlarında karşılaştıkları
sorunları, sıla özlemi , Alman topluluğuna uyum sağlamada çekilen sıkıntılar anlatılır.
1980-90 yılları arasında aileden hareket ederek, 1900'lerden başlayan geniş bir zaman
dilimi içinde, Türkiye'nin toplumsal yaşamından kesitler verilir. Özyaşam öyküsü romanı
özelliği taşıyan romanlar yazılır. 12 Eylül 1980 öncesi olaylarından kesitler verilir.
Yetmişli yılların gençliğini sorgulanır. İnsanların alın yazılarına egemen olmak için gösterdikleri
çaba, köyden kente gö ç ile köylülerin kentte içine düştükleri çıkmazlar, kadın sorunları
anlatılır. Roman klasik yapısından uzaklaştırılır, yeni bir kurgu kazandırılır. Yazarlar,
belgelere dayanarak tarihe yönelir. Din içerikli romanların sayısındaki artma oluyor.
Günümüzde Türk romanların değişik Batı dillerine çevrilmesi Türk romanındaki gelişmenin
ölçüsünü gösterir.
C U M H U R İ Y E T D Ö N E M İ N D E R O M A N 133
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdakilerden hangisi 1923-1940 arasındaki Türk romanının özelliğidir?
A. Dini konular ağırlıktadır.
B. Yorumlama yerine gördüklerini, gözlemlediklerini yazmışlardır.
C. İkinci Dünya Savaşı yıllarında çekilen sıkıntılar işlenir.
D. Tarihi romanlar yazılır.
E. Ana tema köydür.
2. Aşağıda Orhan Kemal için verilen özelliklerden hangisi yanlıştır?
A. Yaşadığı yöreyi anlatır.
B. Geçim sıkıntısı çeken insanları ele alır.
C. Toplumsal olayları
D. Cezaevi yaşamını romana sokar.
E. Siyasal eleştiri yapar.
3. Aşağıdaki konulardan hangisi ilk kez 1970'li yıllarda Türk romanına girer?
A. Almanya'ya göçün değişik boyutları işlenir.
B. Kurtuluş Savaşı'nda halkın verdiği mücadele işlenir.
C. Birinci Dünya Savaşı sırasında, haksız kazançla zengin olanlar işlenir.
D. Toplumsal gerçeklerin gözlemlerinden çıkan sorunlar yansıtılır.
E. Köylünün çektiği sıkıntılar konu edilir.
4. 1980 sonrası romanları için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A. Roman klasik yapısından uzaklaşır.
B. 12 Eylül sonrası romana girer.
C. Din içerikli romanlarda artış görülür.
D. İnsanı birey olarak işler.
E. Köylü ve İstanbullu karşılaştırmaları yapılır.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar