7 Ekim 2009 Çarşamba

halk edebiyatıda şiir 1

1. Tekerleme
Tanım: Uyaklarla elde edilen ses ve söz oyunlarıyla ve çeşitli çağrışımlarla birbirine
bağlanmış, çoğunlukla, iç ahenk olarak şiir, şekil olarak düzyazı görünümlü, birbirini
tutmaz gerçekdışı düşüncelerin sıralanmasıyla meydana getirilmiş sözlü bir
halk edebiyatı ürünüdür.
Konu: Tekerlemenin belirli bir ana konusu yoktur. Birbirine aykırı düşünceleri, gerçekdışı,
olmayacak durumları biraraya getirip mantık dışı bir takım sonuçlara vararak
şaşırtıcı bir etki yaratır. Böyle olunca da dinleyenleri şaşırtmak, eğlendirmek, keyiflendirmek
için başvurulan ahenkli bir söz kurgusu olarak karşımıza çıkar.
Bu özellikleriyle tekerlemenin, ilgiyi sıcak tutup anlatılacak olan anlatıya veya yapılacak
olan eyleme dinleyicileri, katılımcıları hazırlamak gibi bir işlevi de vardır. Masal
tekerlemelerinin bunun yanı sıra bir başka işlevi de masalın gerçekdışı, hayal
ürünü olduğunu anımsatmasıdır.
Türleri: 1. Masal tekerlemeleri
2. Oyun tekerlemeleri
3. Tören tekerlemeleri
4. Bağımsız (yalnızca söz oyunu değeri taşıyan) tekerlemeler
Şimdi, bu türlerden en çok bilineni olan "masal tekerlemesi" üstünde duralım.
Masal tekerlemesi: Masalın başında, ortasında uygun yerlerde ve sonunda söylenen,
yerine göre uzunca ya da çok kısa (kimi kez birkaç kelimelik) kalıplaşmış bir takım
sözlere verilen addır. Masalların çoğunlukla başında ve sonunda, bazen de ortasında
yer alan bu tekerlemeler, anlatıma ayrı bir renk vermek ve dinleyenlerin ilgisini
çekmek için, anlatıcının en büyük yardımcısıdır. Bunlar bazen uzun (özellikle
baştakiler), bazen de çok kısa söz kalıplarıdır.
Masalcı, asıl masala başlamadan önce bir takım karışık, şaşırtıcı, akıldışı olayları
sanki, kendisi yaşamış gibi anlatır ve bir dengine getirip asıl masalın konusuna geçiverir.
Tekerlemeler temelde şu üç özellik üstüne kurulurlar:
a. Söz yinelemeleri
b. Uyaklar
c. Olağanüstülükler
Şimdi, aşağıdaki iki örnekten birincisini, bu üç açıdan inceleyelim.
Örnek 1: "Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde.
Enteşeden menteşeden, bir karpuzcu çıktı şu köşeden. Karpuzcudan karpuz aldım, baktım
baktım bakakaldım. Sonra aldım bıçağı elime, karpuzun içine daldım. Başladım oymaya, ha
oyuyorum, ha oyuyorum, ha oydum, ha oyuyorum, bir türlü sonunu bulamıyorum. En so-
nunda bir küçük delik yaptım o delikten içeri daldım. Aman efendim neler görüyorum neler...
Adıyla sanıyla, yeşiliyle alıylazümrüdüanka dedikleri durup durmuyor mu tam karşımda?
Kafdağı'nın üzerinden süzülerek bana doğru geliyor, geliyor ha geliyor derken, tam yanıma
inecekken, bir de baktım uzaklaştı, yeniden uçuşa vardı. O uçarken ben koşarken, ben koşarken
o uçarken vara vara bir dağa vardık... Bir ulu dağ ki, aman efendim ne dağ, ne dağ... Dağ
üstünde bir bağ, bağ dibinde bir dağ, daha nice tepe nice dağ. Derken derken bir de baktım ki
bir değirmen, değirmende var üç merdiven. Merdivenlerden bir tanesi taş, bir tanesi toprak,
bir tanesi tahta. Taş merdivenlerden çıktım, tahta merdivenlerden indim, toprak merdivenlere
basa basa değirmene girdim. Girdim ki ne göreyim... Değirmencinin biri değirmen dönderiyor,
karısı da oturmuş yün eğiriyor. İkisinin arasında var bir kara kedi, aman ne kedi, ne kedi...
O kedideki gözler, o kedideki kaşlar, o kedideki burun, o kedideki tüyler ve o tüylerdeki pırıltı.
Öyle bir pırıltı ki, burdan bakan ötelerdeki öteyi, Çini maçini görüyor. Kara kedinin boynunda
da bir kocaman ben var. Aman efendim o nasıl bir ben ki ne ben... O bene baktıktan sonra,
artık ne değirmenciyi gördüm, ne karısını gördüm, ne ona baktım ne buna, çıktım çardağa,
taş attım çaylağa, sonra da aldım benli kediyi, düştüm yollara. Yollarda tozu dumana kattım,
kedinin de ensesine bir toka attım, başladı miyavlamaya, öyle bir miyavladı öyle bir miyavladı
ki, cümle alemi başına topladı. Kadın erkek, çoluk çocuk her biri başıma bir taş attı, tümü
bir ağızdan bağrıştı, korkudan şaşırdım, Kafdağı'ndan aşırdım. Göründü dağlar, üzümlü
bağlar. O bağlara varalım, dağa taşa konalım, hemen şimdi şuracıkta duyulmadık, işitilmedik
güzelce bir masal kuralım...."
Bir masal başlangıç tekerlemesi olan bu tekerlemeyi, anlatım yönünden canlı ve ilginç
kılan başlıca ögeler, şöyle saptanabilir:
a. Yinelemeler:
içinden, içinden, içinden - 3
karpuz, karpuz - 2
baktım, baktım - 2
ha oyuyorum, ha oyuyorum - 2
neler, neler - 2
geliyor, geliyor - 2
o uçarken, o uçarken - 2
ben koşarken, ben koşarken - 2
vara, vara - 2
ne, ne - 2
dağ, dağ - 2
nice, nice - 2
bağ, bağ - 2
dağ, dağ, dağ, dağ, dağ - 5
derken, derken - 2
bir tanesi, bir tanesi, bir tanesi - 3
merdivenlerden, merdivenlerden - 2
basa, basa - 2
kedi, kedi, kedi - 3
kedideki, kedideki, kedideki, kedideki - 4
142 H E M Ş İ İ R , H E M D Ü Z Y A Z I Ş E K L İ N D E S Ö Y L E N M İ Ş T Ü R L E R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
o, o, o, o, o - 5
ben, ben, ben, ben, ben - 5
ne, ne, ne, ne - 4
gördüm, gördüm - 2
miyavladı, miyavladı - 2
b. Uyaklar:
enteşeden-menteşeden-köşeden
aldım-bakakaldım-daldım
oyuyorum-bulamıyorum
adıyla-sanıyla-yeşiliyle-alıyla
derken-inecekken
uçarken-koşarken
bağ-dağ
derken-değirmen-merdiven
çıktım-indim-indim-girdim
döndürüyor-eğiriyor
çardağa-çaylağa-yollara
çıktım-attım-kattım-attım
miyavladı-topladı-attı
şaşırdım-aşırdım
dağlar-bağlar
varalım-konalım-kuralım
c. Olağanüstülükler:
Eski hamamda cinlerin cirit oynaması.
Karpuzun içinde, Zümrüdüanka'nın durması.
Karpuzun içinde çıkılan yolculuğun, bir dağda sonuçlanması.
Kara kedinin tüylerinin parıltısından, Çin'in maçinin görülmesi.
Ensesine vurulan kedinin, cümle alemi başına toplaması.
Masal kahramanının Kafdağı'nı aşması.
Bu tekerlemede yer alan toplam sözcük sayısı: 314
Yinelenen sözcük sayısı: 61
Kendi içlerinde uyaklanan sözcük sayısı: 44
Olağanüstü olay sayısı: 6
Bu sayısal veriler, tekerlemedeki anlatımın neden bu kadar renkli ve canlı olduğunu,
yeterince açıklıyor sanırız.
Örnek 2: "Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, o zaman idi ki
bitten binek, pireden yedek, çavdardan kalkan, çöpten kargı olurmuş. Bu hal ile düştüm yola,
vara vara vardım bir Çamlıbel'e. Çamlıbel'de çamur dizde, yetmiş karga beni görünce hep bir
ağızdan, gelen ağamız giden ağamız demezler mi? Armudu taşlayalım, dibinde kışlayalım,
uzun sözden birisi, ala tavşan derisi, müsaade ederseniz masala başlayalım."
H E M Ş İ İ R , H E M D Ü Z Y A Z I Ş E K L İ N D E S Ö Y L E N M İ Ş T Ü R L E R 143
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
"Bir varmış bir yokmuş" veya "evvel zaman içinde kalbur saman içinde" diye başlayan
bu tekerlemeler, masal olaylarının geçtikleri zamanın bir "bilinmeyen zaman"
olduğunu ve çok eskilere dayandığını anlatması bakımından işlevseldir. Ayrıca, yine
baştan söylenen bu tür tekerlemeler masalın gerçek olmadığını, eğlendirmek,
ders vermek amacıyla uydurulduğu konusunda dinleyenleri uyarmak işlevini de
amaçlar.
Sonunda söylenenlerin işlevi ise, her şeyin olumlu, masal kahramanlarının gönlünce
sonuçlanıp mutlu sona varıldığını belirtmek ve dinleyenlere de iyimserlik, umut
aşılayıp "iyilerin iyilik, kötülerin kötülük bulacağı" iletisini vermektir.Bu nedenle
de çoğu zaman, özetleyici tek bir cümleden oluşur. "Onlar ermiş muradına, biz çıkalım
kerevetine" gibi. Bazen de anlatıcı, masalın sonunda anlatan, dinleyen ve söyleyen
arasında paylaşılmak üzere gökten üç elma düştüğünü varsayar. Ayrıca kendisinin
de orada bulunarak, bu olaylara tanık olduğunu belirtir. Örneğin: "Bu masalı anlatan
da düğünde oynaya oynaya, bugüne kadar gelmiş".
Bu üç elmanın hepsini bir söz oyunuyla kendisine ayıran anlatıcılar da vardır. Örneğin:
"Kırk gün kırk gece düğün ettiler. Geçen gün ben de uğradım. Bana da üç elma verdiler.
Birini bana, birini Bölükbaşı'nın Yılmaz'a (Bu masalı anlatanın kendi adıdır), birini
masalı söyleyene".
Bazı masallarda ise istenen bu üç elma, "28-Küçük kardeş" masalının sonuç tekerlemesinde
olduğu gibi yerini "kuru üzüm"e bırakır. "Masalımız gitti şambayata, bir tabak
kuru üzüm gele bu cemaata".
Zaman zaman masalın ortasında yer alan ve kahramanların "Derelerden sel gibi, tepelerden
yel gibi" geçtiklerini veya "Az gidip uz gidip dere tepe düz gittik"lerini belirten tekerlemeler
ise masal olaylarının geçtiği o uzun zamanları kısaltmak içindir. Örneğin:
"Az gidip uz giden, dere tepe düz giden oğlan, sonunda bilmediği bir ülkeye varmış".
Bazı masalların sonu da "Onlara kömür, bize uzun ömür" diye biter. Anlatıcının araya
girip "ölenle ölünmez" gibi, kendi görüşlerini söyleyerek dinleyenleri yönlendirdiği
de olur.
2. Bilmece
Tanım: Çeşitli doğa olaylarını, yaşama ait soyut ve somut hemen hemen her olguyu,
çeşitli çağrışımlarla tanımlayan ve çoğu zaman da yanıtlarını bu çağrışımlarda
gizleyen, kalıplaşmış sözlerden oluşan, ortak (anonim) bir sözlü halk edebiyatı
ürünüdür.
Bu söz kalıpları genellikle, sonları uyaklı sözcüklerden oluşan dizeler halinde söylenir.
Düz bir söyleyiş biçiminde, tek bir cümleden oluşanları da vardır.
144 H E M Ş İ İ R , H E M D Ü Z Y A Z I Ş E K L İ N D E S Ö Y L E N M İ Ş T Ü R L E R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Örnek 1: "Binbir minare
Dibi kenare
Yüzbin çiçek
bir lale"
(Yıldız ve ay)
Örnek 2: "Çam ağacını oyarlar
İçine nağme koyarlar
Ağlama tintonum ağlama
Şimdi kulağını burarlar"
(Saz)
Örnek 3: "Köprüden gölgesiz geçer"
(Ses)
Görüldüğü gibi, birinci ve ikinci örnekteki bilmeceler a-a-b-a uyak düzeninde söylenmiş
ve dört dizeden oluşmuştur; üçüncü örnekteki bilmece ise, tek bir cümleden
oluşmuş düz bir söyleyiş biçimindedir.
Bir bilmece çoğunlukla bir yanıt içerdiği gibi, kimi zaman da birden çok yanıtı birarada
içerir.
Örnek 4: "Gökten bir karpuz indirmişler
On iki dilime bölmüşler
On birini yemişler
Birine haram demişler"
(Yıl, 12 ay, 11 ay, ramazan ayı)
Görüldüğü gibi, bu bilmecedeki her dizenin ayrı bir yanıtı vardır. Somut kavramları,
olguları içeren bilmecelerin yanı sıra, soyut kavramları, olguları içeren bilmeceler
de vardır ve elbette, bunların yanıtlarını bulmak daha zordur.
Örnek 5: "Şıpıl şıpıl sudan geçtim
Şıpırtısını duymadım
Yeşil çimen üstünde kumaş biçtim
Kırpıntısını bulmadım"
(rüya)
Türleri: Bilmeceleri içerdikleri konulara göre şöyle sınıflandırabiliriz:
1. Somut Konulu Bilmeceler
a. Doğa olaylarını konu alan bilmeceler
Örnek: "Dağdan gelir taştan gelir
Bir azılı kaplan gelir"
(sel)
H E M Ş İ İ R , H E M D Ü Z Y A Z I Ş E K L İ N D E S Ö Y L E N M İ Ş T Ü R L E R 145
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
b. Hayvanları konu alan bilmeceler
Örnek: "Arşın ayaklı, burma bıyıklı"
(tavşan)
c. İnsanları konu alan bilmeceler
Örnek: "Sırtında geçer maşası
Onun hiç olmaz paşası"
(çingene)
d. Nesneleri konu alan bilmeceler
Örnek: "Altı demir üstü demir
İçinde bir zalim emir"
(tüfek)
2. Soyut Konulu Bilmeceler
a. Metafizik kavramları konu alan bilmeceler
Örnek 1: Her şeyi görür, benzerini görmez"
(Allah)
Örnek 2: "Kaş ile gözden yakın
Söylenen sözden yakın"
(ecel)
b. İnsana ve yaşama değgin soyut kavramları konu alan bilmeceler
Örnek 1: "Buradan attım iğneyi
Dolaştı geldi dünyayı"
(gönül)
Örnek 2: "Et et içinde
Et fit içinde
Dünya dümeni
onun içinde"
(akıl)
Örnek 3: "Gitti gelmez
Geldi gitmez"
(gençlik-ihtiyarlık)
Bilmeceler yalnızca hoşça vakit geçirmek için yaratılmış, bir eğlence aracı olan halk
yaratıları değildir. Onlar aynı zamanda insanların bilgilerini, görgülerini, düş güçlerini,
çağrışımlardan yola çıkarak bir sonuca, bir senteze varma yetilerini de sınayan
ürünlerdir.
Gerçek yaşamda, halk arasında, sorulan bilmeceleri bilemeyen tarafa, gücü oranında,
gerçekleştirebileceği bir ceza verilir. Masallarda ise bilmecelerin işlevi çoğu zaman,
yaşamsal bir önem taşır. Çünkü masallarda, örneğin padişah, sorduğu bilmeceyi
bilemeyen masal kahramanının "kellesini uçurduğu" gibi, bilene de kızını verebilir
ya da bir ülke veya bir hazine bağışlayabilir.
Bilmeceler bazı topluluklarda, bireyin o topluluğa kabul edilebilmesi için bir "sınav",
bir bilgi, görgü ve zeka ölçme aracıdır.
146 H E M Ş İ İ R , H E M D Ü Z Y A Z I Ş E K L İ N D E S Ö Y L E N M İ Ş T Ü R L E R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Kimi topluluklarda ise bilmecelerin, "iş verimi"ni arttırıcı bir işlevi vardır. Topluca
çalışan insanlar, iş sırasında birbirlerine karşılıklı bilmeceler sorarak işi daha keyifli
bir hale getirip yorgunluklarını unuturlar ve daha hızlı bir tempoyla çalışırlar (Çalışırken
hep bir ağızdan türkü söylemek gibi).
Sonuç olarak; bilmeceler de genellikle öteki halk edebiyatı ürünleri gibi ortak (anonim)
dir, yani söyleyeni birey olarak belli değildir. Bilmeceler de yine öteki türler gibi
yıllar, yüzyıllar boyu kuşaktan kuşağa, dilden dile aktarıla aktarıla günümüze kadar
gelen ve geleceğe doğru da akıp giden bir gelenek-görenek, bilgi-birikim ırmağıdır.
3. Alkış ve Kargış (Hayırdua ve Beddua)
Tanım: Bir toplumun maddi-manevi kültürünü, değer yargılarını, inançlarını yansıtan,
kısa ve derin anlamlı kalıplaşmış sözlerdir.
Bu söz kalıpları genellikle özgün (orijinal), etkileyici ve duygu yüklüdür. Çünkü bir
sevinci, bir teşekkürü (alkışta) veya bir acıyı, bir öfkeyi, bir nefreti (kargışta) dile getirmek
için söylenirler.
Günlük konuşma dilimizde yer alan yalın ve etkili alkışlar, hem söyleyeni hem de
söyleneni mutlu ederek bu ikili arasında (veya birey-topluluk arasında) olumlu bir
iletişim sağlar.
Örnek: "Allah utandırmasın", "Allah nâmerde muhtaç etmesin", "Allah analı-babalı büyütsün"
gibi, kalıplaşmış alkışlardaki gönül alıcı içtenlik ve yoğunluk, uzun uzun
söylenecek sözlerden çok daha etkilidir. Yeni doğan bir bebek için "analı babalı" büyümekten
daha önemli ne olabilir ki... Bu hayırdua aynı zamanda, insan ruh sağlığı
için temel bir "psikolojik gereksinim" olan karşılıksız, içten sevginin birincil derecede
önemli olduğunu vurgulayan önemli bir söz kalıbıdır. Öyle, "laf olsun" diye söylenmemiştir.
Yılların deneyimleri ve görüp geçirmişlikleri sonucu ortaya çıkmış bir
"sonuç bildirgesi"dir.
Evliliğin ömür boyu sürmesi gereken bir birliktelik olduğunu, dolayısıyla da önemli
ve ciddi bir olgu olduğunu, yeni evliler için söylenen şu hayırduadan daha derin
ve yalın hangi söz kalıbı anlatabilir ki... "Allah bir yastıkta kocatsın".
Bir iç yangınını, bir acıyı, öfkeyi, nefreti, yansıtan kargışlar da en az alkışlar kadar
özgün ve belki de onlardan çok daha etkileyicidir. Çünkü çoğu zaman acımasız, kıyıcı,
yok edici anlamlarla yüklenen söz kalıplarından oluşurlar. Örneğin; çocuk sahibi
olmanın, çocuk doğurmanın yaşamsal önem taşıdığı, çocuk olmadığı zaman ailelerin
yıkılabildiği veya "kuma" gerçeğinin yaşandığı bir toplumun kadınına, şundan
daha ağır, daha yıkıcı bir kargış, bir ilenç bir beddua edilebilir mi?... "Beşik
dibinde oturmayasın", "Karnında görüp de kucağında görmeyesin", "Beşikte gör de eşikte
görme".
H E M Ş İ İ R , H E M D Ü Z Y A Z I Ş E K L İ N D E S Ö Y L E N M İ Ş T Ü R L E R 147
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Türleri:
1. Asıl Alkış ve Kargışlar
Kısa, kalıp sözlerden oluşan ve konuşmayı renklendiren, güçlendiren bu türler
çok tanınır ve kullanılırlar.
Alkışa örnek: "Allah muradını versin", "Tuttuğun altın olsun".
Kargışa örnek: "Gidişin olsun da gelişin olmasın", "Allah belanı versin".
2. Alkış-Kargış Değerinde Deyimler
Bu türde daha özenilmiş bir söyleyiş biçimi, daha derin bir imge, düşünce ve
çağrışım zenginliği görülür. Bu alkış ve kargışlar çok daha özel durumlarda
kullanılırlar ve derin anlamlar içerirler.
Örneğin sağlık sorunlarının çok güç çözüldüğü (zaman zaman da çözülemediği),
insanların ihtiyarlık dönemlerinde ekonomik güvencelerinin bulunmadığı
toplumlarda, bir insana edilebilecek en güzel hayırdualardan birisi şu olmalı
sanırım: "Allah dipte yatırıp kapıya bakıtmasın" (Yatalak hasta olup kapıdan
girecek bir ziyaretçiyi, bir yardımcıyı bekletmesin).
Ses taklidi bir sözcükten yararlanılarak uyaklı bir şekilde, malını çalan bir
hırsız için söylenen şu beddua da ahengi, etkisi, imgelem gücü bakımından ilgiye
değer "Haram olsun hart olsun, kara ciğerine dert olsun".
Alkışların daha gelişmişleri, insanların Tanrıdan bir şeyler istemek için bir yakarış
aracı olarak yarattıkları "dinsel yakarış duaları"nı oluşturur. Bu dualar, Tanrıdan istenen
dileğin türüne göre değişmekle birlikte, genellikle daha kapsamlı ve acındırıcı
yakarışlardır.
Örnek 1: Ya Rabbi... Kabrimi dar eyleme, işimi zor eyleme, kabirde beni şaşırtma, zebanileri
başıma üşürtme".
Örnek 2: "Malımız, canımız sana emanet, sen geri yolla Allahım sağ selamet" (Yola giden
bir yakının ardından edilen dua).
Alkışların, sözlü Türk halk edebiyatında önemli bir yeri olduğunu eski destanlarda
ve hikayelerde de görüyoruz. Örneğin, Dede Korkut Hikayeleri'nin sonu hep "Dedem
Korkut"un gelip bir hayırdua etmesiyle biter.
Örnek: "Dedem Korkut gelip soylamış, görelim hanım ne soylamış: Ak bürçekli anan yeri
Bihişt olsun. Ak sakallı baban yeri uçmak olsun. Hak yandıran çırağın yana dursun. Kadir
Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin Hanım hey...".
Sonuç olarak, konularını tüm yaşamdan alan ve yüzyılların bilgi birikimiyle oluşup
gelenek-görenekleri geçmişten geleceğe taşıyan söz kalıplarından oluşan alkış ve
kargışların, bu oluşumları ve işlevleri nedeniyle, halk edebiyatı ürünleri içinde
önemli bir yeri vardır.
148 H E M Ş İ İ R , H E M D Ü Z Y A Z I Ş E K L İ N D E S Ö Y L E N M İ Ş T Ü R L E R
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Ayrıca, bir "dışavurum" yolu olarak kullanıldıkları için, önemli bir "psiko-terapi"
aracı oldukları da gözardı edilmemelidir.
Özet
Hem şiir, hem düzyazı şeklinde söylenmiş, söyleyeni belli olmayan halk edebiyatı türlerinden
olan tekerleme, bilmece, alkış ve kargışların toplumsal kültür yaşamımızda önemli bir yeri
vardır.
Belirli bir ana konusu olmayan tekerleme, birbirine aykırı düşünce ve olguları, gerçekdışı , olmayacak
durumları biraraya getirip mantık dışı bir takım sonuçlara vararak şaşırtıcı bir etki
yaratır. Bu özellikleriyle tekerlemenin, ilgiyi sıcak tutup anlatılacak olan anlatıya veya yapılacak
olan eyleme dinleyicileri, katılımcıları hazırlamak gibi bir işlevi de vardır. Cümle sonları
uyaklı olmakla birlikte, genellikle düz yazı biçiminde söylenirler.
Bilmeceler çeşitli doğa olaylarını, yaşama değgin soyut ve somut hemen her olguyu, çeşitli
çağrışımlarla tanımlayan ve çoğu zaman da yanıtlarını bu çağrışımlarda gizleyen, sözlü ve
ortak halk edebiyatı ürünleridirler ve içerdikleri konulara göre sınıflandırılırlar.
Alkış ve kargışlar ise; bir toplumun maddi-manevi kültürünü, değer yargılarını, inançlarını
yansıtan, kısa ve derin anlamlı söz kalıplarıdır. Bu söz kalıpları özgün, etkileyici ve duygu
yüklüdür. Bunlar da kendi içlerinde sınıflandırılırlar.
Değerlendirme Soruları
1. Tekerlemelerin temel özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
A. Gerçek dışı ve şaşırtıcı oluşu.
B. Gerçekçi ve alışıldık oluşu.
C. Yalnızca masallarda bulunuşu.
D. Yalnızca oyunlarda bulunuşu.
2. Bilmeceler genellikle aşağıdaki şekillerden hangisiyle söylenirler?
A. Şiir şeklinde
B. Düzyazı şeklinde
C. Şiir-düzyazı ikisi birarada
D. Şiir veya düzyazı şeklinde
3. Bilmecelerin konuları aşağıdakilerden hangisidir?
A. Yalnız somut konular
B. Yalnız soyut konular
C. Somut ve soyut konular
D. Yalnız nesneler
H E M Ş İ İ R , H E M D Ü Z Y A Z I Ş E K L İ N D E S Ö Y L E N M İ Ş T Ü R L E R 149
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
4. Alkış ve kargışların kaç türü vardır?
A. Dört
B. Altı
C. İki
D. Üç
5. Aşağıdaki özelliklerden hangisi tekerlemeye ait değildir?
A. Ses yinelemeleri
B. Uyaklar
C. Olağanüstülükler