7 Ekim 2009 Çarşamba

düzyazı türleri

Bu ünite, edebiyatta düzyazı (nesir) bilgisine ayrılmıştır. Düzyazı ile ilgili bilgiler
Sözlü ve Yazılı Anlatım kitabınızın ilgili bölümlerinde daha ayrıntılı olarak verilmiştir.
Burada kısaca çağdaş edebiyata gelinceye kadar düzyazıdaki gelişmeler anlatılacaktır.
Önce bir düzyazı tanıtım bilgisinden sonra düzyazı ile şiir karşılaştırması
yapıldı; sonra da Türk edebiyatındaki düzyazının gelişimi bilgisine geçildi.
Düzyazı türleri ayrı bir ünitede alınacağı için, bu ünitede yer almadı.
1. Düzyazı (Nesir)
Düzyazı (nesir), dil kurallarından başka hiçbir kurala bağlı olmayan, konuşma
diline yakın olan doğal anlatım yoludur. Terim olarak önceleri düzyazı yerine inşâ,
düz yazı yazarına münşî denirdi. Sonradan inşa nesir, münşi nâsir oldu. Günümüzde
nesir yerine düzyazı, hatta yalnızca yazı ve nâsir yerine yazar terimleri
kullanılmaktadır.
Yazı öncesi dönemden yakın çağlara kadar düzyazı sanat sayılmadığı için ve
anlatılanları hatırda tutmak güç olduğu için, düzyazı ile sanat eseri üretilmemiştir.
En eski düzyazı kalıntıları olan atasözlerinin iç uyaklı, aliterasyonlu yapısı, onların
ilk ortaya çıktığı dönemlerde de şiir olabileceğini düşündürmektedir. Düzyazı bügünkü
işlekleğini matbaaya borçludur. Matbaa bulununca, bütün yazılar basılarak
çoğaltılmaya başlandı. Bilgiler daha çok insana ulaştı. Bu da insanlara hoşa gideni,
öğrenilmesi gerekeni ezberlemek yerine, el altında bulundurularak gerektiğinde
yararlanmak kolaylığı sağladı. Okuyucu kitlesinde artış oldu. Bellekler ezberleme
işinden ve ezber yükünden kurtulunca, asıl işlevi olan düşünme işlevini yaptı ve düşünce
üretmeye başladı. Üretilen düşünceler yazılıp yayınlanarak, eser sayısı arttı.
Yazılanlar tartışmalara yol açtı; tartışmalar, bilimsel doğruların çoğalmasını sağladı.
Demek ki, düzyazının şiir gibi kurallı olmaması, onu değersiz kılmaz; üstelik
içeriği iyi, anlatımı güzel bir düzyazı en az şiir kadar değerli sayılır.
2. Şiir ile Düzyazı Arasındaki Farklar
Kesin bir ölçü değilse de şiirle duygular, düzyazı ile düşünceler daha iyi anlatılır. Ziya
Gökalp de bu görüştedir: "Şuur devrinde şiir susar, şiir devrinde şuur seyirci kalır."
Cumhuriyet öncesi edebiyat dönemlerinde aşktan yiğitliğe, övgüden eleştiriye,
mektuptan şehrengize pek çok konu şiir ile işlenmiştir. Şiir düşünce aktarımına düzyazı
kadar elverişli değildir. Günümüzdeki bilgi yığınlarını anlatmak için artık şiir
yetmez. Düzyazılar; bilgi ise bilgiyi, sanat ise sanatı birtakım mazmunların, söz
oyunlarının arkasına gizlemeden verdiklerinden, okuyucu anlatılanları daha kolay
D Ü Z Y A Z I 163
!
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
anlar. Zaten düzyazı ile yazılmış yazılardan sanat değeri olanlar dışta bırakılırsa,
öğreticiliğin ağır bastığı görülür. Şiirin dizesine karşılık düzyazının cümlesi, şiirin
bentlerine karşılık düzyazının paragrafı vardır.
Şiirde ölçü ve uyak kaygısı olduğu için, istenilen sözcük istenilen yerde
kullanılamaz; eş anlamlıları, yakın anlamlıları kullanılır. Düzyazıda böyle bir kaygı
yoktur. Yine aynı nedenden, şiirde cümle ögelerinin yerleri değiştirilebilir, sözcük
öbekleri tersine çevrilebilir. Bu da şiir dilindeki düşüncenin açıklığına gölge düşürülebilir;
fakat düzyazıda bunlara gerek kalmadan duygu ve düşünce daha kolay
anlatılır. Okuyucu da birçok sanat oyunları arasına gizlenmiş gerçeğe ulaşmaya uğraşmaz.
Divan şiirinde birim genellikle beyit olduğundan cümle uzunluğu en çok bir beyittir.
Düzyazıda cümleler daha uzun olabilir; bu da kimi zaman anlatımdaki açıklığı
bozar.
Düzyazı ile öncelikle bilim, sanat ve teknoloji konularında öğretici kitaplar, ders
kitapları ve tezler yazılmaktadır.
3. Türk Düzyazısında Çağlara Göre Dil Anlayışı
Yazıtların dilinin konuşma dili ile aynı olduğu görüşü yaygındır. Yazıtlardaki bir
iki yabancı sözcük zaten özel addır. Uygur yazmalarında dinsel kitaplar aracılığı ile
bir iki yabancı sözcük girer; fakat Türkler o dönemde din terimlerinin birçoğunu olduğu
gibi almamışlar, Türkçeleştirmişlerdir. İslâm dininin etkisi ile düzyazı diline
de önce din terimleri sonra sosyal içerikli sözcükler girmiştir. O dönemde dilimize
giren yabancı sözcüklerden sanat eserlerinde yoğunluk Farsça sözcüklerde, bilim
eserlerinde yoğunluk Arapça sözcüklerdedir.
Aynı zamanda Türk halkının Orta Asya'dan beri kendi içinde anlatımını sürdürdüğü
diğer masallar, destanlar, halk hikâyeleri, evliyaların yaşam öyküleri, dinsel bilgi
vermeyi amaçlayan Kuran açıklamaları, kırk hadis açıklamaları ve doğaçlama
yarattıkları orta oyunları birer düz anlatı örnekleri sayılabilir. Başından beri bunlar
yazıya geçirildiklerinde, halkın yararlanabilmesi için, dilinin anlaşılırlığına özen
gösterilmiştir.
Anadolu'da din, bilim ve sanat alanlarında yazılmış ilk düzyazılar daha çok
Osmanlı dönemine rastlar. Osmanlı döneminde şiirden düz yazıya geçiş birdenbire
olmamıştır. İlk düzyazı örneklerinde cümle sonu ve sözcük öbeklerinin sonlarında
seci denilen bir tür uyak kullanılmıştır. Dili anlaşılmayacak kadar Arapça ve Farsça
sözcüklerle doludur. Cümleleri uzundur. Bunlara o dönemde süslü nesir denir. Yine
18. yüzyıldaki Sebk-i Hindi akımı bilmece gibi gizemli anlatımıyla dilin anlaşılırlığını
olumsuz etkilemiştir. Din, bilim ve sanat alanlarında yazılmış düzyazılarda anlatım
daha anlaşılır durumdadır:
164 D Ü Z Y A Z I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Hitabiyyat'tan
. . . . .
Alîmsin, ilmine gayet yok. Kadîrsin, kudretine nihayet yok. Kadîmsin, ukuul-i
mütekaddimîn ve müteahhirîn dâire-i kıdemine kadem basamaz. Hakîmsin, hükema-yı
evvelîn ve âhirîn hikmetin ma'rifetinden dem uramaz. Bir mâşûksun ki aşkun havâsında felekler
çerhe girüp oynar. Bir mahbûbsun ki şevkin derdinden bütün gün âsiyâ-yı çerh inler.
. . . . .
Sinan Paşa, Tasarrunâme, 15.yy.
Görülüyor ki düzyazıyı kullanmamak bakımından Divan edebiyatı ile halk edebiyatı
arasında görüş ayrılığı yoktur. İkisinde de ön sırayı şiir almış, düzyazı ikinci sıraya
itilmiştir. Bir farkla; halk arasında okuryazar sayısı çok az olduğu halde Divan
şairlerinin hepsi okur-yazardır. Buna karşın bu edebiyatın düzyazı örneği birkaç seyahatname,
tezkire, mektup, bilim eseri ve yine şiire çok yaklaşan münşeat ile sınırlıdır.
Düzyazı dili Tanzimattan sonra başlatılan dilde yalınlaşma çabalarından sonra konuşma
diline yaklaştı. Günümüzde artık düzyazı ile hem duygular, düşünceler anlatılmakta;
hem bilimsel bilgiler verilmekte; hem de öykü, roman, tiyatro gibi sanatlı
anlatımlar yazılmaktadır. Hepsinin de dili ve anlatımı herkesin anlayacağı kadar
yalındır.
4. Türk Düzyazısında Çağlara Göre Kullanılan
Yazım Kuralları
Göktürklerde harfler taşa kazındığı için bitiştirilmez. Yazı yukarıdan aşağıya doğru
yazılır. Uygurlarda z harfi ayrı yazılır, diğerleri bitişiktir. Harf sayısının az oluşu
nedeniyle, bir harf birden çok sesin karşılığı olarak kullanılır. Bu da hem okumayı
güçleştirmekte; hem de bugün Uygur yazmaları üzerinden yapılacak dil tarihi çalışmalarını
olumsuz etkilemektedir. Harflerin başta, ortada, sonda yazılışları değişiktir;
sağdan sola doğru yazılır. Taşa kazımaktan çok kâğıda yazmaya elverişli bir yazıdır.
Karahanlılar döneminde ise Arap yazısı yaygınlaşmıştır. Arap yazısı işlek bir
yazı olmakla birlikte, Arap alfabesinde kimi seslerin birden çok harf ile
karşılanması, kimi harflerin ise birden çok sesi karşılaması; ayrıca harflerin başta,
ortada, sonda değişik yazılması metinleri güç okunur duruma getirmiştir.
Türklerde kullanılan ilk noktalama işareti iki nokta üst üstedir (:).
Orhun Yazıtlarında her sözcük arasına bu işaret konur. Uygurlar cümle bitimlerine
nokta (.) koymuş; noktalama işaretlerinin sayısını da artırmışlardır. Arap yazısına
geçildikten sonra verilen ilk eserlerin birçoğunda bu alfabeye özgü hareke adı verilen
işaretler kullanılmıştır. Harekelerden üstün a, e, esre ı, i ve ötre o, ö, u, ü ünlülerini
D Ü Z Y A Z I 165
!
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
karşılar. Kimi zaman cümle bitimlerine nokta (.) konur. elif ( ), re ( ), ze ( ), dal ( ),
zel ( ), je ( ), vav ( ) harfleri kendinden sonraki harf ile bitiştirilmez. Bugünkü anlamda
noktalama uygulamasında Batı edebiyatı ile tanışmanın etkisi büyüktür.
5. Türk Düzyazısında Çağlara Göre Söz Varlığı ve
Cümle Yapısı
Göktürk Yazıtlarında bin kadar sözcük varken, Ahmet Caferoğlu Eski Uygur Türkçesi
Sözlüğü'nün üçüncü baskısında 7500 sözcük olduğunu vurgulamaktadır. Bunların
içinde Mani, Buda gibi dinlerin etkisiyle girmiş yabancı sözcükler elbette vardır. Divan-
ı Lugat-it-Türk'teki sözcük sayısı da ondan az değildir. Yine içinde İslâmiyetin
etkisi ile girmiş Adapça, Farsça sözcükler vardır. Ferit Devellioğlu'nun 1970 basımı
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat'inde Ek'iyle birlikte 65.000'den fazla yalnız
Arapça, Farsça sözcük ve tamlama bulunur. Bu rakamda Türkçe ile Batı dillerinden
geçme sözcükler yoktur. Bu rakam Türklerin Araplar, Farslar ile 600 yıllık dil etkileşimini
belgeler.
Türk Dil Kurumunun 1998 basımı Türkçe Sözlük'ünde bugünkü Türkçede
kullanılan ortalama 75.000 sözcük yer almaktadır.
Bu bir iki sözlük karşılaştırması Türkçenin- özellikle düzyazıdaki- sözvarlığı
hakkında bir fikir vermektedir.
Göktürkçede cümle yapısı genellikle basit olmakla birlikte kısa birleşik cümleler de
bulunur. Uygur Türkçesinde Budist din kitaplarının etkisi ile cümle başı
edatlarında, zarf tümleçlerinde artış vardır. Bu, cümle yapısını uzatır. Çevirinin doğal
sonucu olarak devrik cümlelere sıkça rastlanır. Böylece cümleler, hareketlidir ve
sık değişebilir. Karahanlı Türklerinin İslâmiyeti kabul etmesinden sonra anlatım diline
Arapça sözcükler girdi ve Karahanlı Türkçesindeki söz varlığı arttı. Sözvarlığı
içinde Arapça birçok bağlaç da vardır ve bu bağlaçlar yazılı anlatımın cümlelerini
uzatır. Bu durum Osmanlıca ile yazılan düzyazı örneklerinde sayfalarca süren cümlelerin
oluşmasına neden oldu. Sebk-i Hindî akımında yazılı anlatım dilinin bilmece
gibi gizemli olması cümleleri de uzatmıştır. 18. yüzyıldaki yerlileşme akımı ile başlayan
anlatım dilinde sadeleşme hareketinin dikkati çeken ilk özelliklerinden biri de
cümle yapısının basitleştirilmesi ve kısalmasıdır. Tanzimat döneminde Batıya yöneliş
ve gazete çalışmaları ile cümle yapısı biraz kısaldı.
Cumhuriyet sonrası dilde öze dönülmüştür. 1928'deki harf devrimi, 1932'de Atatürk'ün
çabaları ile kurulan Türk Dil Kurumunun çalışmaları sonucunda
düzyazı anlatım dili ve cümle yapısı sadeleştirilerek bugünkü duruma getirilmiştir.
166 D Ü Z Y A Z I
!
!
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
6. Türk Düzyazısında Çağlara Göre İşlenen Konular
Türklerin ilk düzyazı örneklerinde ele aldıkları konu günlük yaşam ve savaştır. Yazıtlardan
çıkarılan dünya görüşleri, o zamanki Türklerin gelecek için umut yüklü olduğu
doğrultusundadır. Yenisey Yazıtlarında, mezar taşlarına ölenin anısı niteliğinde
yazılan birinci kişi aktarımlı yaşam öyküleri yer alır.
Orhun Yazıtlarından Tonyukuk'unkinde bu anıların genişletilmişiyle karşılaşırız.
Devlet adamı kimliği olduğu için Tonyukuk'un anıları tarih belgeleri niteliği de
taşır. Anlatımı içtendir, bir iki atasözü de kullanılmıştır. Kültigin ile Bilge Kağan
yazıtları Türklerin o ana kadarki tarihlerini konu alır. Fakat önce Uygurlarda, sonra
İslâm uygarlığı etkisinde Türklerin çok dindar olduklarını görüyoruz. Bu da işlenen
konuların çoğunun din ile ilgili olmasına neden olmuştur. Bunun yanında Uygurlar
döneminde tıptan fala, din kitaplarından burkan hayatlarına, seyahatnamelerden
mektuplara kadar birçok konuyu işlemişlerdir.
İslâm uygarlığına girildiğinde Türkler edebiyat ve sanatta Farsların etkisine girerler.
Konu birden çeşitlenir. Dinsel konular yine çoğunluktadır; fakat tıp, astronomi,
matematik, coğrafya, anı, tarih, sözlük gibi farklı konularda da birçok eser yazılır.
Osmanlıcada düzyazı şiire göre daha az kullanılsa da eserlerin konularında ve
sayılarında büyük artış görülür. Dil olarak Arapça ve Farsça yazıldıkları için, bu diller
bilinmedikçe ulaşılamayan eserlere de rastlanır.
Düzyazıda asıl önemli konu çeşitlemesi Tanzimat'tan sonra olur. Dilden hukuka,
tarihten sosyolojiye, aşktan vatan sevgisine kadar pek çok konuda eserler verilir.
Çağdaş edebiyatın konu temelleri bu dönemde atılır.
7. Türk Düzyazısında Çağlara Göre İşlenen
Yazı Türleri
Türklerin ilk türlerinden biri anıdır; Yenisey Yazıtlarıyla, Tonyukuk Yazıtındaki
yaşam öyküleri bunlardandır. Devlet adamı kimliği olduğu için Tonyukuk'un
anıları tarih yazısı da sayılır. Uygurlar döneminde bilimsel yazılar yazılır. Burkan
hayatlarını anlatan bir bakıma biyografi türünün ilk örnekleri ile karşılaşılır,
seyehatnâmelerde gezi yazısı türü kullanılır. Mektup türünü de işlemişlerdir.
İslâm uygarlığına girildiğinde Türkler yine tıp, astronomi, matematik, coğrafya gibi
bilimsel yazılar; anı, rüya tabirleri, gezi yazıları gibi yazılar yazarlar. Şuara tezkirelerinde
bir bakıma biyografi ve bibliyografi yazı türlerinin ilk örnekleri görülür.
Sözlük çalışmaları vardır.
Düzyazıda asıl önemli yazı türleri Tanzimat'tan sonra gelişir. Bugün kullanılan
yazı türlerinin hemen hepsi o dönemde gazete yazı türü olarak edebiyata girer.
D Ü Z Y A Z I 167
!
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
İşte bu dönemden sonraki yazı türlerinin artık düşünce değeri olan yazılar (makale,
deneme vb.), sanat değeri olan yazılar (öykü, roman, tiyatro vb.) olarak gazetelerde
yayınlandığını biliyoruz. Yazışmalar her dönem için geçerli bir yazı türüdür.
8. Düzyazıda Türk Edebiyatının İlk Örnekleri
Türk edebiyatının ilk düz anlatım örnekleri atasözleridir. Bunlar dilden dile dolaşarak
günümüze kadar gelmiştir. İçinde toplumun deneyimlerinden çıkan sonuç,
bilgi ve öğütler vardır. Atasözlerinin ilk yazılı örneklerine Tonyukuk Yazıtı'nda
rastlarız:
Tonyukuk Yazıtı'ndan
"Turuk bukalı, semiz bukalı arkada bilser, semiz buka, turuk buka teyin bilmez ermiş. ([insan]
zayıf boğalarla, semiz boğaları uzaktan bilmek istese hangisi zayıf, hangisi semiz bilemez.)"
"Yufka erikli toplagalı ucuz ermiş, yinçe eriklik üzgeli uçuz; yufka kalın bolsar toplaguluk
alp ermiş yinçe. ([bir şeyi] yufka iken toplaması [bükmesi] kolay imiş, ince iken kırması [gene]
kolay; [fakat] yufka kalın olur ise bükmesi zorlu imiş.)"
Dolayısıyla, Türklerin ilk düzyazı yazarı olarak Tonyukuk 'u anmak gerekir.
Tonyukuk, Kendi adına diktirdiği yazıtta hem kendi yaşamını, hem de Göktürk
tarihine ışık tutacak bilgileri anı biçiminde yazmıştır. Onu Bilge Kağan'ın yeğeni
olan Yullug Tigin izler.
Atasözlerinden sonraki ilk yazı örnekleri Yenisey ve Orhun yazıtlarıdır:
Bilge Kağan Yazıtı'ndan
Doğu Yüzü
. . . . .
üze kök : t(e)ñri : (a)sra y(a)g(ı)z : y(e)r : kıl(ı) ntukda : (e)kin (a)ra : kişi oglı :
kıl(ı)nm(ı)ş : kişi : oglınta : üze : (e)çüm (a)pam : bum(ı)n k(a)g(a)n : işt(e)mi k(a)g(a)n
: ol(u)rm(ı)ş : ol(u)r(u)p(a)ñ : türük : bod(u)n(ı)n : ilin törüsin : tuta : birm(i)ş : iti :
birm(i)ş:
. . . . .
(Üstte mavi gök [yüzü] altta [da] yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış.
İnsanoğlunun üzerine [de] atalarım, dedelerim Bumın Hakan [ve] İştemi Hakan [hükümdar
olarak] tahta oturmuş. Tahta oturarak, Türk halkının devletini [ve] yasalarını yönetivermiş,
düzenleyivermişler.)
168 D Ü Z Y A Z I
!
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Oğuz Kağan Destanı sözlü ürün olduğu için, yazıya geçirilişi çok sonradır; o da destan
özelliğini yitirmiş kısa bir özettir. Bu kısa özette bile iki şiir parçanın bulunması,
destanın ilk oluşumunda şiir olarak anlatıldığını gösterir.
Oğuz Kağan Destanı'ndan
. . . . .
kene künlerde bir kün
50 oğuz kagan bir yirde tengrini çalbargu-
51 da irdi, karanguluk keldi kökdün
52 bir kök yaruk tüşdi. kündün ay
53 aydın koğulgulugrak
54 irdi. oguz kagan yürüdi, kördi, kim:
55 uşbu yaruknung arasında bir kız
56 bar irdi, yalguz olturur irdi. yakşı körür-
57 lüg bir kız irdi. anung başında ataş-
58 lug yaruklug bir mengi bar ırdi,
59 altun kazuk reg ırdi. oşul kız antag
60 körüklüg ırdı, kım: külse, kök
61 tengrı küle rurur; ıglasa, kök tengrı
62 ıglaya turur; Oguz Kagan
63 anı kördükde usı kalmadı, kirdi; sevdi, aldı
(Yine günlerden bir gün Oğuz Kağan bir yerde Tanrıya yalvarmakta idi. Karanlık bastı.
Gökten bir gök ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan oraya yürüdü ve gördü
ki:
O ışığın içinde bir kız var, yalnız oturuyor. Çok güzel bir kızdı. Başında [alnında?] ateşli ve
parlak bir beni vardı, demir kazık [kutup yıldızı] gibi idi. O kız öyle güzeldi ki, gülse, gök tanrı
gülüyor; ağlasa, gök tanrı ağlıyordu. Oğuz Kağan onu görünce aklı gitti; sevdi, aldı.)
Uygur Türkçesiyle yazılan Sekiz Yükmek, Uygurların Buda dinindeki en derli
toplu ilk din kitabıdır.
Sekiz Yükmek'ten
"namo but, namo dram, namo sang (02) tengri tengrisi burkan yarlıkamış tengrili yirlide
(03) sekiz yükmek yarumış yaltrımış, ıduk darnı tek vip (04) atlıg sudur nombitig bir tegzinç
(05) ançulayu erür mening eşitmişim yime bir ödün ulug ulugı (06) tükel bilge biliglig Tengri
Tengrisi Burkan vayşalı atlıg (07) nomlug törülüg balıkta king alkıg orduda ontın (08)
....."
D Ü Z Y A Z I 169
!
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Bugünkü Türkçesi:
(Buda'ya selâm, dine selâm, cemaate selâm. Tanrılar Tanrısı Buda buyurmuş Tanrılı yerde
"Sekiz Yükmek" parlamış, aydınlatmış. Kutsal Darnı Tekvip adlı ayetler [hükümler] kitabı
bir tomar[dır]. Benim işittiğim ya da izlediğim şöyledir: Yine bir zaman ulular ulusu tam bilgin
, bilgili Tanrılar Tanrısı Buda, Vayşalı denilen yasa ve düzenin kurulduğu şehirde geniş
sarayda önden .....).
Türk nesrine matematik, astronomi, tıp gibi fen bilimlerinin; tarih, coğrafya gibi
sosyal bilimlerin; din gibi felsefe bilminin girmesi ve bunlarla ilgili çevirilerin yapılması
İslâmiyetin benimsenmesinden sonra olmuştur. Bunların da anlatımı düzyazı
biçimindedir.
Hazâ'inü's-Saâ'dât'tan (Fatih Sultan Mehmet döneminden bir tıp bilimi metni):
"Sekizinci bâb; midede ve mideye tealluk nesnelerin vasfın ve sıhhatin saklamağı
söyler. Bilgil imdi mide bedenin matbahıdır. Âdemin göksünün altında muallak bir deyirmi,
boynu uzun şişeya benzer. Ardı kim arkadan yanadır, yassırak (yassıca) dır. Önü kim
karından yanadır, şişe gibidir, dibi yassı ola. Sağ yanından bir damarla ciğere bağludur. Ol
damara mesarika derler. Sol yanından dalağa bağludur, ol damara rabıt-ı tahalî derler. Yukarusundan
boğaz sükûklerine berkinmiştir, ağza ulaşmıştır. Ol bağırsağa kim Türkçe adı kızıl
önük dir, Arapça "meri" derler. Ulaşır ol kızıl önüğe varur, ağza çıkar, bogazluğu düdüğünün
(gırtlağın) önüne yapışmıştır. Her ne kim su aslından, gıda aslından ağızdan girerse andan
ayruk yere gitmez. Ol barsağın aşağı ucu midenin ağzına ulaşmıştır. İşteha dedikleri
kuvvet kim ol depreşicek karnım acdı (acıkdı) derler. Ol mide ağzı ile meri (nin) bitişdiği yerden
kopar (çıkar, gelir) ol bir damar kim mideyi ağzından dalağa bağlar."
Eşref Bin Muhammed
Orta Türkçe döneminde Kaşgarlı Mahmut'un yazdığı Divan ü Lugat-it Türk
adlı sözlüğü bu dönemin ilk düzyazı örneği sayabiliriz.
Divan ü Lugat-it Türk'ten
"ogurladı: er işin ogurladı. (Adam işini vaktinde yaptı.). Bundan alınarak "Er tavar
ogurladı." denir ki "adam mal çaldı demektir.
Dede Korkut kitabı Türk nesrinin elde bulunan önemli nesir eserlerinden biridir.
Onun da anlatım diline dikkat edilirse, anlatıla anlatıla bozulmuş bir şiir dili ile
karşılaşılır:
Dede Korkut Hikâyeleri'nden:
"İç Oğuza Taş Oğuz Aşi Olup Beyrek Öldügi Boyı Beyan İder
. . . . .
Cemi' bigler bindi. Kazanuñ koñur atın çekdiler bindi. Borı çalındı kös urıldı. Gice gündüz
dimediler yortma oldı. Uşta Kazan geldi. Aruza ve cemi' Taş Oğuz biglerine haber oldı, uşta
170 D Ü Z Y A Z I
!
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Kazan geldi didiler. Anlar dahı çeri dirüp borı ağardup Kazana karşu geldiler. Üç Ok Boz Ok
karşulaşdılar.
Aruz aydur: Menüm İç Oğuzda karımum Kazan olsun.
Emen aydur: Menüm karımum Ters Uzamış olsun.
Alp Rüstem aydur: Menüm karımum Eñse Koca oğlı Okçı olsun didi. Her biri bir karım gözetti.
Alaylar bağlandı, koşunlar düzildi, borılar çalındı, tavullar dögildi. Aruz Koca meydana
at tepti. Kazana çağırıp mere kavat sen menüm karımumsın, sen gel berü didi."
Düzyazı üzerinde daha geniş bilgi için bu kitapta bir sonraki üniteyi ve Yazılı ve
Sözlü Anlatım ders kitabınızın ilgili bölümünü dikkatlice gözden geçiriniz!
Özet
1. Düzyazı
Düzyazı, dil kurallarından başka hiçbir kurala bağlı olmayan, konuşma diline yakın olan doğal
anlatım yoludur. Kesin bir ölçü değilse de şiirle duygular, düzyazı ile düşünceler daha iyi
anlatılır. Yazıtların dilinin konuşma dili ile aynı olduğu görüşü yaygındır. Uygur
yazmalarında bir iki yabancı sözcük, daha sonra İslâm dininin etkisi ile Farsça, Arapça sözcükler
girer.
Türk halkının Orta Asya'dan beri anlatımını sürdürdüğü masallar, destanlar, halk
hikâyeleri, Kuran açıklamaları birer düzyazı örneği sayılabilir. Düzyazı dili Tanzimattan
sonra başlatılan dilde yalınlaşma çabaları ve Dil Kurumunun çalışmaları sonucu konuşma
diline yaklaştı.
Göktürklerde harfler bitiştirilmez. Yazı yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Uygur alfabesi ve
Arap alfabesinde harfler başta, ortada, sonda değişik biçimler alır. Yazı sağdan sola doğru
yazılır.
Türklerdeki ilk noktalama işareti, Orhun Yazıtlarında kullanılan iki nokta üst üstedir (:).
Uygurlar kimi zaman cümle bitimlerine nokta (.) koymuşlar. Arap yazısı kullanılırken harfler
harekelenmiş; kimi zaman cümle bitimlerine nokta (.) konmuştur. Bugünkü anlamda
noktalama uygulamasında Batı edebiyatı ile tanışmanın etkisi büyüktür.
Göktürk Yazıtlarında bin kadar sözcük varken, Caferoğlu'nun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü'nün
üçüncü baskısında 7500 sözcük, Divan ü Lugat-it-Türk'te bir o kadar sözcük, Türk
Dil Kurumunun 1998 basımı olan Türkçe Sözlük'te bugün kullanılan 75.000 sözcük bulunması
Türkçenin sözvarlığına bir ölçü olabilir.
Göktürkçede cümle yapısı genellikle basittir. Uygur Türkçesinde cümleler başı edatları, kullanılmaya
başlanan zarf tümleçler ile biraz uzar. İslâmiyetin kabul edilmesinden sonra bağ-
D Ü Z Y A Z I 171
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
laçlarla cümleler uzatılır. 1928'deki harf devrimi, 1932'de Atatürk'ün çabaları ile kurulan
Türk Dil Kurumu'nun çalışmaları sonucunda düzyazı anlatım dili bugünkü duruma gelmiştir.
Türklerin ilk düzyazılarında konu günlük yaşam ve savaştır. Uygurlarda, İslâm uygarlığı
etkisinde tıp, fal, din, tarih, sözlük, seyehatnâme, mektup gibi birçok konu işlenmiştir.
Düzyazıda asıl önemli konu çeşitlemesi Tanzimat'tan sonra olur.
Türk edebiyatının ilk düzyazı örnekleri atasözleridir. Türklerin ilk düzyazı yazarı Tonyukuk
ile Yullug Tigin'dir. Uygur Türkçesiyle yazılanSekiz Yükmek, Uygur Buda dinindeki
en derli toplu ilk din kitabıdır. Orta Türkçe Döneminde Kaşgarlı Mahmut'un yazdığı
Divan-ı Lugat-it Türk adlı sözlüğü bu dönemin düzyazı örneği sayabiliriz. Dede Korkut
kitabı Türk nesrinin elde bulunan önemli örneklerinden biridir.
Değerlendirme Soruları
Aşağıdaki soruların yanıtlarını verilen seçenekler arasından bulunuz.
1. Aşağıdakilerden hangisi şiir ile düzyazı arasındaki farklardan değildir?
A. Şiirde mazmunlar kullanılır.
B. Öğretici konular düzyazı ile daha iyi anlatılır.
C. Düzyazıda paragraf birimleri vardır.
D. Düzyazı ölçü, uyak kaygısı duyulmadan yazılır.
E. Anlatımın en küçük birimi cümledir.
2. Göktürkçe ve Uygurca yazılmış düzyazılar için aşağıdaki bilgilerden hangisi
doğrudur?
A. Anlatımdaki yabancı sözcük sayısı çoktur.
B. Yabancı sözcüğü az olan düzyazıya orta düzyazı denir.
C. Düzyazı çok kullanılır.
D. Deneme, makale gibi düşünce yazılarına rastlanır.
E. Paragraf uygulaması başlamıştır.
3. İlk noktalama işareti hangi dönem yazısında kullanılmıştır?
A. Göktürk
B. Uygur
C. Karahanlı
D. Osmanlı
E. Tanzimat
172 D Ü Z Y A Z I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
4. "Orhun Yazıtlarında ilk ............ ile ............. düzyazısının örnekleri vardır"
cümlesini aşağıdaki seçeneklerden hangisi tamamlar?
A. Tarih-söylev,
B. Anı-tarih,
C. Tarih-eğitim,
D. Söylev-atasözü,
E. Din-atasözü.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Atalay, Besim. Divanü Lûgat-it-Türk I,II,III,IV, Ankara 1986.
Bang, W. ve G. R. Rahmeti. Oğuz Kağan Destanı, İstanbul, 1970.
Caferoğlu, Ahmet. Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, 3. baskı, İstanbul, 1993.
Ergin, Muharrem. Dede Korkut Kitabı Giriş-Metinler-Faksimile, Ankara, 1989.
Eşref, Bin Muhammed. Hazâ-inü's-Saâdât, 1460 (H. 864), Hazırlayan: Dr. Bedü N.
Şehsuvaroğlu, TTK, Ankara, 1961.
Tekin, Talât. Orhun Yazıtları, Ankara, 1988.
Türk Dili, Divanü Lûgat-it-Türk Özel Sayısı. Ankara,
Değerlendirme Sorularının Yanıtları
1. A 2. D 3. E 4. E
D Ü Z Y A Z I 173