7 Ekim 2009 Çarşamba

islamiyet öncesi türk halk edebiyatı

Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• İslamiyet öncesi Türk edebiyatıyla ilgili bilgi edinecek,
• Sözlü edebiyat ürünlerini tanıyacak,
• Destan, sav, sagu, koşuk gibi sözlü edebiyat ürünlerinin eski
Türklerin yaşamındaki önemini kavrayacaksınız.
İçindekiler
• Giriş
• Sözlü Edebiyat Dönemi
• Destan
• Sav
• Sagu
• Koşuk
• Özet
• Değerlendirme Soruları
• Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
ÜNİTE 3 İslamiyet Öncesi Türk Halk
Edebiyatı
Yazar
Yard.Doç.Dr. Hülya PİLANCI
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Çalışma Önerileri
• Kaşgarlı Mahmud'un XI. yüzyılda derlediği Divânü Lûgati't
Türk adlı yapıtı inceleyin.
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
1. Giriş
İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, M.Ö. 4000'li 3000'li yıllardan başlayarak Türklerin
İslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer. Bu uzun dönemin Köktürkler'e
ait yazılı anıtların ortaya konduğu M.S. VI. yüzyıla kadar olan bölümü sözlü
edebiyat dönemi olarak adlandırılır.
2. Sözlü Edebiyat Dönemi
Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir. Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce,
sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır. Bütün ulusların edebiyatında olduğu
gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır.
Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde
üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır.
Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan şiir, sözlü edebiyatın anlatımında önemli
bir rol oynar. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında da şiirin önemli bir yeri vardır.
2.1. Eski Türk Şiiri
İslamiyet öncesi Türk şiiri hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yedili, sekizli, onikili ölçülere
çok rastlanır. Kafiye önemlidir, dize başlarında da kafiye yapılır. Nazım birimi dörtlüktür.
İslamiyet öncesi Türk şiirinin dili Öz Türkçedir. Şiirler, Türklerin o çağdaki
dünya görüşlerini, yaşantılarını, duygularını, düşüncelerini doğal bir dille anlatırlar.
Şiirlerde doğa, aşk, kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, ölüm en
çok işlenen konulardır.
Çin kaynaklarında M.Ö. II. yüzyıla ait eski Türk şiir çevirilerine rastlanmaktadır.
2.2. İlk Türk Şairleri
İslamiyet öncesindeki Türklerde şairlere baksı, kam, ozan gibi adlar verilirdi. Kaşgarlı
Mahmud'un Divânü Lûgati't Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen
metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Aprın Çor Tigin,
Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung'dur.
İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I 33
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
2.3. İlk Türk Şiiri
İslamiyet öncesi Türk şiirinin, şairi bilinen ilk örneklerini Uygurlar'da bulmaktayız.
Aprın Çor Tigin'in yazdığı "Bir Aşk Şiiri" adlı ilk Türk şiirinin son parçasının aslı ve
çevirisi şöyledir:
Günümüz Türkçesiyle söylenişi:
Yaruk tengriler yarlıkazun Nurlu tanrılar buyursun
Yavaşım birle Yumuşak huylum ile
Yakışıpan adrılmalım Birleşip bir daha ayrılmayalım
Küçlüg biriştiler küç birzün Güçlü peygamberler güç versin
Közi karam birle Kara gözlüm ile
Külüşügin oluralım... Gülüşerek yaşayalım...
3. Destan (Epope)
Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş olağanüstü olaylarla, doğaüstü
kahramanlarla ve kahramanlıklarla yüklü, öyküleyici özellikler taşıyan uzun şiirlerdir.
Destanlar, eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, çoğunlukla nazımla
düzenlenmiştir. Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlarda olağanüstü olayların,
doğaüstü kahramanların, tanrıların savaşlarının yanı sıra; eski çağ insanlarının
inanışları, yaratılış ve varoluş konusundaki düşünceleri; ulusların özlemleri ve düşleri
de dile getirilir. Destanlar insanların olayları dinleme ve anlatma gereksiniminden
dolayı kuşaktan kuşağa yayılmıştır.
3.1. Destanların Doğuşu
İnsanlar ilk çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler. Her olay
onlara önce Tanrıyı düşündürdü: Gök gürlemesi Tanrının hiddetiydi. Yıldırımlar,
kasırgalar, susuzluklar Tanrının insanlara verdiği cezalardı. İnsanlar her doğa olayını
korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi.
Zengin bir hayal dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüstü
olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar.
Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline
geldi. Destanları anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve söyleyiş
güzelliği de kattı. Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle söylendikleri
için halk dilinde uzun süre yaşayabildi.
34 İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Özkırımlı'nın (1995) Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi:
"Denilebilir ki, doğayla savaşımın ve toplum biçiminin, yine toplumun ortak
düş gücüyle insanın zihninde sanatsal bir biçimde yoğrulması destanları doğurmuş; insanlar
toplumun oluşumuna, doğanın gizlerine destan kahramanlarının serüvenleriyle yanıt
vermişlerdir."
Destanlar, birçok doğa olayının çözüme ulaştığı dönemlerde bile yer yer önemini
koruyarak köklü bir destan geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Zamanla, destan
gelenekleri zenginleşen ulusların, destan şairleri yetişmiştir.
3.2. Türk Destanları
Bir ulusun destan sahibi olabilmesi için:
• O ulusun halkının hayal gücünün en eski çağlarda bile, efsaneler, destanlar
yaratmaya elverişli olması,
• O ulusun tarihinde unutulmaz doğa olayları, büyük savaşlar, güçler, baskınlar,
değişik coğrafi çevrelere dağılmalar gibi halkının gönlünde ve kafasında
nesiller boyu yaşayacak önemli olayların yaşanmış olması gerekir.
Destanların oluşumu için gerekli olan bu şartlar, Türk tarihinde fazlasıyla görülür.
Seyit Kemal Karaalioğlu Türk Edebiyat Tarihi adlı yapıtında: "Türk tarihine, Türk destanları
ile girebiliriz, Türk tarihinin kökenine ilk Türk destanları ile inebiliriz" derken,
Türk tarihinin destanlarla, destanlaşmış kahramanlarla dolu olduğunu da vurgular.
Ne yazık ki, Türk destanlarının asıl metinleri elimizde değildir. Çok zengin olduğu
bilinen Türk destanları ile ilgili bilgiler Arap, İran ve Çin kaynaklarından elde
edilmektedir.
Türk destanlarının bir kısmı Türk ve yabancı araştırmacılar tarafından halk ağzından
derlenmiştir. Bir kısmına Arap, İran ve Çin kaynaklarında rastlanmaktadır. Bir
kısmına Batılı kaynaklarda rastlanırken bir kısmı da Türk aydın ve yazarları tarafından
çeşitli dönemlerde, çeşitli nedenlerle, çeşitli dil ve yazılarla kaleme alınmıştır (I.
Üniteye bakınız).
Destanlarımızın büyük bir kısmı yazıya oldukça geç geçirilmiş, sözlü edebiyattaki
şekliyle de tamamen yazıya aktarılamamışlardır. Ancak yüzyıllar içinde yaşayıp
yeni olaylarla zenginleşmiş Türkün duygu, düşünce ve anılarıyla değer kazanmışlardır.
Araştırmacılar Eski İran ve Yunan destanları ile Türk destanları arasındaki benzerliklere
dikkat çekerler. Destan devri yaşayan uluslar arasındaki bu tür alışverişler
doğaldır.
İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I 35
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
3.3. Destan Kültürünün Önemi
Destanlar; tarih, düşünce ve sanat bakımından büyük değer taşırlar. Tarihi aydınlatır,
düşünce ve sanata kaynak oluştururlar. Bilimsel tarih araştırmaları yanında, tarihi
olaylar karşısında halkın duygu ve düşüncelerini yansıtırlar.
Banarlı'nın (1971) Resimli Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: "Destanlar
halk gözüyle görülen, halk ruhuyla duyulan ve halk hayalinde masallaştırılan tarihlerdir."
Destan kahramanlarının doğaüstü özellikler göstermesi, olayların olağanüstülüklerle
anlatılması destanların gerçeklerden uzak olduğunu göstermez. Destanlar, anlatımlarındaki
olağanüstü özellikler ayıklandığında ulusların tarihini aydınlatan en
önemli kaynaklardır.
Yüzyıllar boyunca Türklerin duyuş, düşünüş, inanış ve hayallerini; güzel sanatlarını;
aşk, aile, vatan, ulus ve devlet anlayışlarını Türk destanlarında görebiliriz.
4. Sav
Sav, İslamiyet öncesi Türk edebiyatında atasözünün karşılığıdır. Bir düşünceyi,
bir deneyimi, bir öğüdü, en az sözcükle kısaca anlatan kalıplardır. Biçim olarak bir
düz yazı tümcesi veya bir şiir dizesi gibi olabilirler. İslamiyet öncesi Türk edebiyatına
ait savların kimileri küçük ses değişiklikleriyle, Türkçede bugün de yaşamaktadır.
Örnek:
Günümüz Türkçesiyle söylenişi:
Aç ne yimes tok ne times Aç ne yemez tok ne demez
İt ısırmas at tepmes time İt ısırmaz at tepmez, deme
Biş erngek tüz ermes Beş parmak düz (bir) olmaz
Yılan kendü egrisin bilmes Yılan kendi eğrisini bilmez,
tevi boynun egri tir "Deve boynun eğri" der
Ot tese ağız köymez Ateş demekle ağız yanmaz
Suw bermeske süt ber Su vermeyene süt ver
Öküz adakı bolgınca Öküz ayağı olmaktan
buzağı başı bolsa yeğ buzağı başı olmak iyidir.
Ağılda oglag togsa arıkta otı öner Ağılda oğlak doğsa, ırmakta otu biter
36 İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Ermegüge bulıt yük bolır Tembele bulut yük olur
Teve silkinse eşgekke yük çıkar Deve silkinse eşeğe yük çıkar
Yir basruku tag, Toprağın dengesini dağlar,
budun basrıku beg Ulusun düzenini beyler sağlar
Tay atasa at tınur Tay yetişirse at dinlenir
oğul eredse baba dinlenür oğul erleşirse baba dinlenir
İslamiyet öncesi Türk edebiyatına ait en güzel savları XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un
yazdığı Divânü Lûgati't Türk adlı eserde görüyoruz.
5. Sagu
Sagular da savlar gibi eski Türklerin yaşam biçimlerinden doğan sözlü ürünlerdir.
Eski Türklerde sevilen, sayılan bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze
törenine "yuğ töreni", bu törenlerde söylenen şiirlere "sagu" adı verilirdi (IV. Üniteye
bakınız). Ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden doğan
acıyı dile getiren bu şiirler bir tür ağıttır. Destan özelliği de gösteren sagularda
geniş doğa tasvirlerine rastlanır.
Aşağıda Alp Er Tunga'nın ölümü üzerine duyulan acıyı dile getiren "Alp Er Tunga
Sagusu"nu okuyacaksınız. Alp Er Tunga Sagusu XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud
tarafından halk ağzından derlenmiştir.
ALP ER TUNGA SAGUSU
Günümüz Türkçesiyle söylenişi:
Alp Er Tunga öldi mü Alp Er Tunga öldü mü
Issız ajun kaldı mu Fani dünya kaldı mı
Ödlek öçin aldı mu Zaman (felek) öcünü aldı mı
Emdi yürek yırtılır Şimdi yürek yırtılır
...... ......
Begler atın argurup Beyler atlarını sürüyor
Kadgu anı turgurup Kaygı onları durduruyor
Mengzi yüzi sargarup Benizleri yüzleri sararıp
Kürküm angar türtülür Sanki onlara safran sürülüyor
...... ......
Könglüm için örtedi Gönlümün içini yaktı
Yitmiş yaşıg kartadı Yetmiş yaşına ihtiyarlattı
Kiçmış ödig irtedi Gönül geçmiş günleri aradı
Tün tün kiçip irtelür O günler gün geçtikçe aranmakta
İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I 37
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
Bardı közüm yarukı Gözümün feri söndü
Aldı özüm konukı Onunla birlikte ruhum da gitti
Kanda erinç kanıkı Şimdi o kimbilir nerelerdedir
Emdi udın udgarur Şimdi acı uykudan uyanır.
6. Koşuk
Eski Türkler totemlerinin etini yemezlerdi. Yılda bir kez, belli dönemlerde, "sığır
töreni" adı verilen kutsal av törenlerinde onu kurban ederek yerlerdi. "Şölen"
adı verilen bu toplu ziyafetlerde ve yengi ile biten savaşlar sonunda, tüm boyların
erkekleri biraraya gelerek eğlenirdi. Bu eğlencelerde söylenen çoklukla aşk, doğa ve
yiğitlik konularını işleyen şiirlere "koşuk" adı verilir. Genellikle kendi başına bütünlüğü
olan dört dizeli bentlerden oluşan koşuklar manilere ve koşmalara kaynak
olmuştur.
Örnek:
Günümüz Türkçesiyle söylenişi:
Öpkem kelip ogradım Öfkelenip dışarı çıktım
Arslanlayu kökredim Arslan gibi kükredim
Alplar başın togradım Yiğitler başını doğradım
Emdi meni kim tutar Şimdi beni kim tutabilir.
Kanı akıp yoşuldu Kanı akıp boşandı
Kabı kamug teşildi Derisi baştan başa deşildi
Ölüg birle koşuldu Ölülerle bir oldu
Togmuş küni uş batar Doğan güneş işte batıyor
Kaklar kamug kölerdi Kuru yerler hep gülerdi
Taglar başı ilerdi Dağbaşları göründü
Ajun tını yılırdı Dünyanın soluğu ılındı
Tütü çeçek çerkeşür Türlü çiçekler sıralandı
Etil suwı aka turur İtil suyu akar durur
Kaya tübi kaka turur Kaya dibini oyar durur
Balık telim baka turur Bütün balıklar baka durur
Kölün takı küşerür Gölü bile taşırırlar
İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ürünleri olan destanların, savların, saguların
ve koşukların kimileri zaman içinde yitip gitmiştir. Bu ürünler kuşkusuz
eski çağlarda Türkler arasında toplumsal bilinci yaratan ve birliği, beraberliği, barışı
sağlayan en önemli etmenlerdi.
38 İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Eski Türklerde kam, kaman, baksı, şaman yerini tutan ozanlar; raks ve müzik ustalıkları
gibi büyücü ve doktor görevini de üstlenmişlerdir. Törenlerde raks ederken
sazlarıyla da destan parçaları, sav, sagu, koşuk okuyarak kötü ruhları da büyüleriyle
engellemeye çalışır, hastaları sağaltma görevi de üstlenirlerdi.
Özet
Bütün uluslarda olduğu gibi Türklerde de yazı kullanılmadan önce "sözlü" bir edebiyat
vardı. Sözlü edebiyatta şiir önemli bir yer tutar.
Eski çağlarda doğa olaylarının, savaşların, kahramanların anlatıldığı kuşaktan kuşağa geçerek
şairlerin dilinde epik şiirin en güzel örneklerini oluşturdu. Çoğunlukla toplumun kurtarıcısı
ve öncüsü sayılan kişileri yücelten kutsallaştıran bu öykü şiirlere "destan" adı verilir.
Eski Türklerde bir düşünceyi, bir deneyimi, bir öğüdü kısaca anlatan sözlere "sav" adı
verilir. Savlar bugünkü atasözlerinin temelidir.
"Yuğ töreni" eski Türklerde sevilen, sayılan kişiler için düzenlenen cenaze törenlerine verilen
addır. Bu törenlerde ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden
duyulan acıyı dile getiren şiirler söylenirdi. Bir tür ağıt olan bu şiirlere eski Türkler "sagu"
adını verirlerdi.
Eski Türklerde birlik ve beraberliği sağlamak çok önemlidir. Şölenlerde, toylarda, üstünlükle
biten savaş sonlarında halkı heyecana getirmek için okunan şiirlere "koşuk" adı verilir.
Çok zengin olduğu bilinen Türk destanlarıyla ilgili bilgiler Arap, Fars ve Çin kaynaklarından
elde edilmektedir. Halk ağzından derlenen birbirinden güzel sav, sagu ve koşuklar ise XI.
yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divânü Lûgati't Türk adlı yapıtta görülmektedir.
Değerlendirme Soruları
Aşağıdaki soruların yanıtlarını verilen seçenekler arasından bulunuz.
1. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı yaklaşık olarak hangi tarihleri kapsar?
A. M.S. 4000'li-3000'li yıllarda başlar, X. yüzyıla kadar sürer.
B. M.Ö. 1000'li yıllarda başlar, XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer.
C. M.Ö. 4000'li-3000'li yıllarda başlar, XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer.
D. M.Ö. 400'lü-300'lü yıllarda başlar, IX. yüzyıla kadar sürer.
E. M.Ö. 2000'li yıllarda başlar ancak ne zaman bittiği kesin olarak söylenemez.
İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I 39
A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ
2. İslamiyet öncesi Türk şiirinin şairi bilinen ilk örneği kime aittir?
A. Çuçu'ya
B. Ki-ki'ye
C. Kalun Kayşi'ye
D. Çisuya Tutung'a
E. Aprın Çor Tigin'e
3. "Destanlar" için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A. Uzun anlatımlı, olağanüstülüklerle yüklü öyküleyici özellikler taşıyan şiirlerdir.
B. Destanlar, içlerinden olağanüstü özellikler, doğaüstü kahramanlar çıkarıldığında
ulusların tarihlerini aydınlatan önemli birer kaynak durumuna
gelirler.
C. Destanların olağanüstü özellikler göstermesi, doğaüstü güçlerle süslenmesi
destanların gerçeklerden uzak olduğunu gösterir.
D. Destanlar epik şiirin en güzel örnekleridir.
E. Destanları anlatan her yeni ağız onları her yönden zenginleştirmiştir.
4. "Sagu" nedir?
A. Bugünkü Türk edebiyatında "mani"nin tam karşılığıdır.
B. Eski Türklerde yılda bir kez belli dönemlerde totemlerin kurban edildiği
törenlere verilen addır.
C. Eski Türklerde bir düşünceyi, bir öğüdü, bir deneyimi kısaca anlatan sözlerdir.
D. Eski Türklerde sevilen, sayılan bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen
yuğ törenlerinde söylenen ağıtlara verilen addır.
E. Eski Türklerde kutsal bir hayvana verilen addır.
5. Türklerde halk ağzından ilk defa sav, sagu ve koşuk örnekleri derleyen kimdir?
A. Kalun Keyşi
B. Mahir Ünlü
C. Seyit Kemal Karaalioğlu
D. Kaşgarlı Mahmud
E. Homeros
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
Banarlı, Nihat Sami. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi,
1971.
Boratav, Pertev Naili. Folklor ve Edebiyat 1-2. İstanbul: 1982.
Güney, Eflatun Cem. Masallar. Ankara: K.B. Yayını, 1992.
40 İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I
A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
_______. Folklor ve Eğitim. İstanbul: M.E.B. Yayını, 1966.
_______. Folklor ve Halk Edebiyatı. Ankara: M.E.B. Yayını, 1971.
Karaalioğlu, Seyit Kemal. Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: 1973.
Özkırımlı, Atilla. Tarih İçinde Türk Edebiyatı. Ankara: 1995.
Ünlü, Mahir. Toplumsallık Açısından Örneklerle Türk Edebiyatı, İslamlık Sürecinde.
İstanbul: 1982.
İ S L A M İ Y E T Ö N C E S İ T Ü R K H A L K E D E B İ Y A T I 41